#bazı insanları görüyorum
Explore tagged Tumblr posts
Text
bazen hala çok iğrençmişim gibi hissediyorum. böyle ne kadar kalleş insan var hepsinin kokusu üstüme sinmiş gibi geliyor. iyilik rüyaymış, benden adam olmazmış gibi.
#niye böyleyim neden namlu hep göğsüme dayalı bilmiyorum#iyi olmak için bu kadar çabalarken#neden kendi midemi bulandırıyorum anlamıyorum#öyle değilim diyorum#öyle değilim ama kendimi buna ikna edemiyorum#bazı insanları görüyorum#çiçek gibiler böyle güzel yaşıyorlar gözlerinde parıltı var canlı ve aydınlıklar#kendime bakıyorum düşeni boğan kara kuyu gibiyim#gözümde fer yok#karanlık ve çirkinim sanki#bilmiyorum#biri bana düşündüğüm kadar kalleş ve iğrenç olmadığımı söylesin çünkü ben bu sesi susturamıyorum#xxııı
7 notes
·
View notes
Text
duygusal problemlerimin bi çoğunu hallettim, daha güçlü bir duruşum var ama tökezlemeden de olmuyor
#şimdi söylenme vakti#aga iyi diyorum hayatıma bakmaya başlıyorum yine geliyor anksiyeteler#artık yürür giderim diyorum bakıyorum ayağıma yine eskilerden bi travmam takılmış ulan#stabil bi ruh halinde kalmak ve hayatı akışına bırakmak neden bu kadar zahmetli#bazı insanları görüyorum karakterleri oturmuş efendi efendi yollarındalar hayatlarına bakıyorlar#kafalarında benim gibi zibilyon tane felsefi psikolojik iç hesaplaşma yok hani#adam gelmiş bana geçen şunu şunu düşündüm diye nadir bişey olmuş gibi konuşuyor#yavrum ben onu her gözümü açtığımda düşünüyorum yapma etme#stabil bir duruşum olsun istiyorum yahu#geçen babamla yine felsefi konuşmalara dalmışız bana kaypak bi karakterin var her şeyi kendi mantığına oturtmaya çalıştığın#için asıl doğruları yapamıyorsun dedi#sürekli gelgitli olduğumu cümle alem biliyor#babacım bende istiyorum kaypak karakterim yerine asil ve doğru duruşlu bir karakter#ama gel gör ki hayat içindeki olasılıkların beni beklemediğim anda duruşum için sergilediğim zayıflıklarımdan vurmasından korkuyorum#neyse halledicez çok efendi ve kaliteli bi insan olarak çıkıcam inşallah bu maceradan#ne çok konuştum be#23
22 notes
·
View notes
Text
insanların hakkınızda söylediği olumsuz cümleler sizi ne dozda etkiler? bu bir eleştiri olur, karakterinize yönelik olumsuz sözle olur..
biliyor musunuz insan ya yaştan, ya yaşadıklarından ya da ruhsal gelişimden (aslında diğer iki madde zaten ruhsal gelişime etken) eskiden etkilendiği kadar etkilenmiyor, dert etmiyor. kendimi analiz ediyorum belki beş sene belki on sene önce bilemiyorum sarf edilen tüm olumsuz fikirler, yapılan haksızca tavırlar kalbime feci şekilde sirayet eder mahvederdi beni. birgün pat diye bir şey oldu (elbette pat diye değil birikmişliğin yansıması) ben artık insanları ve bana yönelen davranışlarını eskisi gibi dert etmemeye, umursamamaya başladım. bazılarını hayatımdan çıkardım çünkü gereksizdi varlıkları. devamlı ruhumu çekiştiren, daraltan, bunaltan, kendilerini dünyanın merkezinde tek akil insanlar gibi gören ve kendilerine itaat edilsin isteyen insanlardı. itaat kelimesi Allah'tan başkası için olunca zaten oldukça ürkütücü ve kişilik olarak da yönlendirilmeyi, akıl almayı (şahsıma, özelime ve çocuklarıma ait hususlarda) sevmeyen biriyim. hayatıma, kararlarıma mudahale ettirmem bu yüzden yoklar zaten hayatımda. neyse işte o eski ben olmayınca şimdilerde özellikle kendimi, niyetimi bildiğim konularda şahsıma yapılan eleştiriler hiç etkilemiyor dokunmuyor bana. insanı en çok kendi bilmez mi? yaptığı bir davranışı, kurduğu bir cümleyi neden öyle yaptığını ya da o anki kalbi niyetini en çok da kendi bilmez mi? bazen tavırlarımız farklı yansıyor insanlara, koyduğunuz mesafeyi, o duvarı ve onunla beraber şekillenen cümlelerinizi kibir sanıyorlar. halbuki sınırlar, mesafeler hayatın olmazsa olmaz kanunudur. samimiyet içermeyen ya da samimi yakınlığa erişmeyen sohbetlerde tavır bellidir, cümleler bellidir sınır vardır. dünyadaki duruşunuzu sınırlarınız belirler, insan ilişkilerindeki o sağlıklı devamlılığı da sınırlarınız belirler. konu kökünden başka yere evrildi biraz ama özü şu ki; her eleştiri samimi ve iyi niyetli olmuyor maalesef. insanlar birini aşağı çekmekten, ona ruhsal zarar vermekten haz alıyorlar gibi. burada da var bunu görüyorum. kendinden emin konuşmayı, koymak istediğiniz mesafeyi, belirlediğiniz bazı sınırları kibir görüyorlar. insanız hataya da, nefsimizin tuzağına da düşebiliriz elbette ama karşımızdakinin niyetini anlamamak da mümkün değil. kendinizden ve niyetinizden emin olduğunuz hususlarda sizi aşağı çekmek isteyen insanların samimiyetsiz eleştirilerine kulağınızı tıkayın. gerçek kul olmanın zorluğundan sonra "kişisel gelişmek" geliyor sanırım. gerçek kulluk kişisel de iyi gelişmektir zaten. bunu dünyada tamamlamak mümkün olur mu bize bilmiyorum ama ilerleme kaydetmek mümkün. kendimizi ruhen koruma altına almak için bunu yapmalıyız. kalbimiz ve ruhumuz heder edilmeyecek kadar çok kıymetli 🤍 kendimizin kıymetini önce biz bilelim..
3 notes
·
View notes
Text
İnsan.
Kulağa gerçekten de komik geliyor. Bazı şeylerı dikkate almak için neyi bekliyoruz? İlla yaradan tarafından mı gönderilmeli? Gerçi görüyorum ki o bile dikkate alınmıyor. Komik.
İnsanlar kendini her şeyde söz sahibi olarak görüyor. Öyle ki kendilerinin yaradan olduklarına bile eminler. Daha birkaç sene önce bir göbeğin içinde oluşmayı bekliyorlarken hemde. Söylesenize, birinin karnından çıkmışken kendinizi nasıl üstün görüyorsunuz? Peki ya 'kendinizi üstün görmemek' için gerekli olan ne?
Neyse ne, işte bu yüzden diyorlar ya geldiğin yeri hiçbir zaman unutmayacaksın diye. Başımızdaki güya 'ülke yöneten' insanların bizden farkı ne? Hayatta neyi başardı da milyonlarca insanı yönetme hakkına sahip oldu? Yanlış anlamayın yönetime karşı durmuyorum. Sadece bu bence tanrıcılık oyununa dönüşmeye başladı. Ki bunlara bakacak olursak büyük bilader de ülke yönetiyordu. 🙂
1984. Hatta çok daha önceden yazılmış ve bu yıllarda bunların yaşanılacağı tahmin edilmiş belki de. Eh, zamanda biraz aksama oldu ama seneryo aynı. George bunların gerçekleştiğini görmek istediği için mi yazdı yoksa gerçekten de gerçekleşeceğini biliyor muydu? Bunun da yaradanın bir oyunu olduğunu düşünüyorum. Sonuçta kalemi eline alıp yazmaya layık gördüğün hiçbir kelime boşa değildir. Eh, böyle söylüyorum ama biraz öncekilerle yine çelişiyor. Biz kimiz ki herhangi bir şeyi 'layık görme' gözüyle bakabilelim? Hayır kendimi veya bizi aşağılamıyorum, sadece insanoğlunun aşağılık ve beş para etmez olduğunu söylüyorum.
Bir avuç kukla. Yaradan ne isterse o olur. Bana verilen sadece sayılı da olsa nefes alma hakkı. Sadece sus ve yap şunu. Ne diye milyonlarca insanı yönetmeye veya -diğer taraftan bakacak olursak beyninin boyutu bizimkiyle aynı olan bir 'insan' tarafından yönetilmeye çalışayım? Yaradana inanmasaydım bunları yapardım. Çünkü ateistlere göre insanları insanlar yarattı (?) bu kısım benim ufuk çizgimin biraz ötesinde. Bu yüzden bunu es geçiyorum.
Düşünüyorum da sayılı nefes hakkımın olduğu bir gezegende oturup da tanrıcılık oynamak zevkli olabilirdi. Yönetmek demiyorum çünkü gerçekten iki taraf için de fazlasıyla aşağılayıcı. Yine de tanrıcılık oynasaydım yaradanın insanlara bahşettiği hakları bir 'insan' olarak insanların elinden almaya kalkışmazdım. Acıl mesele de bu gibi görünüyor. Her şeyi geçtim bir insanın eline böylesine mutlak bir güç geçtiğinde bunun olması zaten kaçınılmaz.
Toparlayacak olursak resmen 1984, diyorum. Çünkü biraz da olsun dünyayı biz yönetseydik elimize savaştan başka bir şey geçmezdi. Neyse ki ipler yaradanın elinde. İnanç sahibi birisi olduğumu söylemiştim. Bunları anlatarak biraz olsun da kanıtlamış oldum. Ama ateistlik değil de, bence asıl dinsizlik insan olduğunu bilmene rağmen bir grup insana karşı tanrıcılık oynamaya kalkışmak. Kalkışmak diyorum çünkü ortada başarılı olan hiçbir şey yok. Tanrıcılık diyorum çünkü insanların haklarını elinden alma gücüne sahipler.
Evet, ben kısıtlanabilirim ki farklı açılardan bakıldığında bunun gerekli olduğunu bile söyleyebiliriz. Ama bana bunu yapan bir 'insan' olamaz. Demem o ki sadece nefes alın. Kimse tarafından yönetilmeyin veya kimseyi yönetmeyin. Hayatta bir insanın yönetebileceği tek şey bir hayvan sürüsüdür. Yani mee'leyen canlılar görmek istiyorsanız çobanlık yapabilirsiniz. Nacizane düşüncem. 🙂
2 notes
·
View notes
Note
Ya resmen delirmek üzereyim son zamanlarda bsd'yi çok fazla çocuk izlemeye başladı. Bundan rahatsızım çünkü izleyen çocuklar koca bir edebi seriyi lise ship animesine çevirdiler ve bu berbat bir şey. Sırf bu yüzden bir çok yetişkin/eski fan bazı karakterlerden nefret etmeye başladı (örnek chuuya vs) Sürekli Chuuya'yı Sigma'yı hatta ve hatta Fyodor×Dazai shipinde Fyodor'u bile feminen bir role soktular. Bu konu hakkında düşüncelerini merak ediyorum.
Bu tarz insanları nereden buluyorsunuz bilmiyorum 😶 Fandomun toksik kitlesi olduğunu biliyorum ama kaçınılması kolay insanlar.
Elbette ben de memnun değilim. Sürekli diyorum kimin neyi shiplediği umrumda değil ama canon ile fanon arasında bir sınır var ve o sınır aşılınca işler cıvıtıyor. Eskiden shiplerle ilgili doujinshi/comic istekleri alıyordum ve boş vaktim olduğunda da eğlencesine çeviriyordum -hangi ship olduğu umrumda değildi. Ama bir süre sonra istemediğim bir kitleyi çekmeye başladığımı görünce bıraktım çünkü aynı zamanda manganın da çevirmenliğini yapıyordum. Doğal olarak resmi hikâyede kalmaya karar verdim sonradan da ,en azından tumblr hesabı için söylüyorum, istediğim kitleye ulaştım. Sayımız fazla değil ama mutluyuz.
Bahsettiğin kitlenin zaten bir grubu var, genelde shiplerin fan hesaplarında aktifler. Ara ara anime yorumlarında görüyorum, animeyi izlemek isteyenler de önce yorumları okuduğu için izlemekten vazgeçiyor o sinirimi bozuyor. Yoksa dediğim gibi kaçınılması kolay bir kitle. Çoğu gördüğüm kadarıyla 11-12 yaşlarında zaten, birkaç yıl sonra kendi kendilerine bırakacaklar.
Konudan alakasız, sen de edebiyattan bahsetmişken, aslında iki üç kişi kitap kulübü tarzı bir şey kursak güzel olur bence. Katılmak isteyen olur mu bilmiyorum, temmuza kadar başıma ek iş de istemiyorum ama belki yaz ortalarında böyle bir şey ayarlayabiliriz?
28 notes
·
View notes
Text
bazen bazı anlar anlar vardır. yalnız, yapayalnız hissedilen anlar. çok kişiyle konuşabilme, iletişim kurabilme yeteneğiniz vardır. ancak yine de bir şekilde onlarla konuşurken dahi kendinizi yalnız hissedersiniz. ne telefon açıp konuşabileceğiniz birileri vardır ne de bir çay-kahve içerken..
nasılsın diye sorduklarında fazla deşmemeleri için iyi der geçiştirirsiniz. anlatmak içinizden gelmez, dışa vuramazsınız kelimeleri birer birer.
soyutlamaya başlarsınız insanlardan kendinizi yavaş yavaş. ne kimseyle konuşmak ne de muhatap olmak isteği gelir içinizden. sonra görünmez olmaya başlarsınız. kimse fark etmemeye başlar, en kalabalıklar arasından yürüyüp geçseniz dahi.
mesela arkadaşlar vardır. sıkı dost olduğunuz, siz konuşmadan mimiklerinizden, gözlerinizin içine baktığında ne düşündüğünüzü ne hissettiğinizi tek bakışta anlayan. sonra onlarda gider, ya evlenirler iletişim kopar ya da bir şey olur kopar.
ilişkiler vardır bir de. kadın erkek birlikteliği, birbirlerine tutunacak bir çift dal olarak görürler belki de ilk başlarda. sonra ya devam eder ya da etmez. ederse ne âlâ. sizi kendi anlamak istediği şekilde değil de, sizin neyi ne şekilde anlatmak istediğinizi olduğu gibi anlayanları çok nadirdir. evirip çevirmeden dümdüz bir şekilde. empati yaparak veya hislerinizi, duygularınızı, düşüncelerinizi olduğu gibi anlamak zordur. bunu gördüm ben hep..
ben hep olduğu anlamaya çalıştım, herkesi. kim olursa olsun. ancak, beni anlayan insan sayısı ya birdir ya da ikidir. ya benim anlatmamda sorun var, anlatmayı beceremiyorum ya da insanlar kendileri anlatmak istediklerimi kendi anlamak istedikleri gibi anlıyorlar. yaşadığım en büyük sorunum da bu sanırım. ha demiyorum ki hatam yoktur, illa ki vardır. insanız sonuçta isteyerek olur istemeyerekte. ama her bir şekilde hatam varsa da özür dilemesini bilmişimdir.
aklıma bazen intihar eden yazarlar geliyor. ara sıra açıp (doğruluğu olan yerlerden) hayat hikayelerini okuyorum. bu yazarların yazdıkları kitapların etkisi diğer bir çok kitaptan daha etkili olduğunu düşünüyorum kanımca. daha sert bir şekilde dışa vurumları var. belki de zamanında onlarda istedikleri gibi anlaşılmadıkları için böyle bir düşünce içerisine girerek karar vermişlerdir, diye düşünmekteyim. bu yazarların kimilerini okurken sert bir şekilde kendimi o cümlelerin arasında görüyorum, 'bu benim diyerek.'
son olarak şunu söylemek istiyorum, insanları hiçbir şekilde anlayıp dinleyip tanımadan, yargılamamanızı öneririm. bazen böyle düşündüğünüz de karşınıza öyle bir insan çıkar ki hiç tahmin etmediğiniz bir profille karşılaşmış olursunuz.
kendinize iyi bakın, hayat üzülmek/üzmek için çok kısa. her gecenin bir şekilde sabahı oluyor.
#hayat#hayatakarken#yalnızlık#edebiyat#siyahbeyazgibiydin#umut bitti sigara ver#sigara#tumblr postları#yazılı postlar#yalnızadam#sessiz ve yalnız#kimse bilmiyor#anlaşılmamak#anlamazlarki#son sigaramsın#yak bi sigara
4 notes
·
View notes
Text



Bir Kadının Kendini Bulma Çıkmazı: ŞUBAT'A DAİR
Şubat'a dair. Sabah eski evimi özledim, rüyalarımda zaman zaman görüyorum. Sobadan yanan odun çıtırdısı, üzerinde yanan portakal kabukları, bir oda gürül gürül yanan sobadan dolayı sıcak cehennem gibiyken, diğer odalar buz gibi… Samimi ve içten.Şu sıralar hayatıma dahil olmakla olmamak arasında bir yerlerde olan insanların evrene gönderdiği saçma enerjilerini bertaraf etmek gibi bir misyon edindim. Ha bu arada kadın hikayeleri yazmaya başladım bir başka platformda, yazdıkça yazasım geliyor. Ama ilk sevmediğim insanları yazıyorum o yüzden kimse darılmasın, hepinizi sevemem. (Astroloğum sadece kendi çocuklarımın annesi olmamı önerdi.)
Dikkat ve odaklanma konusunda bazı girişimlerde bulundum, bazı insanlar bunu yanlış anladı olsun. Sorun değil. Johann Hari’nin Çalınan Dikkat (Stolen Focus) kitabı, modern dünyada dikkat dağınıklığın nedenlerini ve bunu nasıl geri kazanabileceğimizi ele alıyor. Günlük hayatına uygulayabileceğin bazı pratik önerileri şu şekilde sıralayabilirim:
Dikkat Dağıtan Unsurları Azalt
Bildirimleri kapat veya telefonunu belirli saatlerde sessize al.
Çalışırken veya kitap okurken telefonunu başka bir odada tut.
Sosyal medya kullanımına sınırlamalar getir (örneğin, gün içinde yalnızca belirli zaman aralıklarında kontrol et).
E-postalarını belirli zaman dilimlerinde kontrol etmeye çalış, sürekli açık bırakma.
Derin Odaklanma Süreleri Yarat
Günlük hayatta uzun süreli, kesintisiz odaklanma dönemleri planla.
Pomodoro Tekniği gibi zaman yönetimi yöntemleriyle 25-50 dakikalık çalışma periyotları oluştur.
Günlük olarak en az 1-2 saatlik sosyal medya ve dijital dünyadan uzak "derin çalışma" veya "derin okuma" zamanları ayır.
Dijital Tüketimi Bilinçli Hale Getir
Sosyal medyayı pasif tüketmek yerine bilinçli ve amaçlı kullan.
Algoritmaların dikkatini çalmak için tasarlandığını fark ederek bilinçli seçimler yap.
Telefon ekran süreni düşürmek için grayscale (gri tonlama) modu veya uygulama zamanlayıcıları kullan.
Doğayla Bağlantıyı Artır
Gün içinde en az 30 dakika doğada zaman geçir.
Açık havada yürüyüş yaparak zihnini dinlendir.
Telefonu bir kenara koyarak tamamen anın içinde olmaya çalış.
Uyku Düzenine Özen Göster
Yatmadan önce en az 1 saat ekranlardan uzak dur.
Mavi ışığı azaltmak için gece modunu veya özel gözlükler kullan.
Kaliteli bir uyku için düzenli uyuma ve uyanma saatleri oluştur.
Çoklu Görevden (Multitasking) Kaçın
Aynı anda birden fazla şey yapmamaya çalış (örneğin, bir işle uğraşırken arka planda sürekli bildirimlere bakma).
Tek bir işe odaklan ve görev tamamlanana kadar bölünmemeye çalış.
Gerçek İnsanlarla Daha Fazla Vakit Geçir (en sevdiğim kısım)
Fiziksel sosyal bağlantılarını artır (yüz yüze sohbetler, aile ve arkadaşlarla geçirilen zaman).
Dijital sohbetler yerine gerçek hayattaki etkileşimlere öncelik ver.
Akış Deneyimlerine (Flow) Odaklan
Dikkatini tamamen vererek yapmaktan keyif aldığın aktiviteler bul (sanat, spor, yazı yazma, müzik çalma gibi).
Zamanın nasıl geçtiğini unutturacak aktiviteleri hayatına daha fazla dahil et.
Ayy, bugün sosyal medya popüler olabilmek için Özdemir Asaf’a ait olan şiir dizelerinin Nazım Hikmet yazmış gibi paylaşıldığını öğrendim.
Sen Sen Sen – Özdemir Asaf
Beni benden öğren, Herkese aynı değilim ben. Seninle konuştuğum, Seninle paylaştığım, Seninle yaşadığım şeyler Başka kimseyle olmadı, olmaz da. Sen de bensiz bensin, Ben de sensiz ben. Ama bir de beraberken biz varız, Ne senin olabilen, Ne de benim olabilen…
Elanur D.
0 notes
Text
iç döküntüsü
insanları tanımak çok zor, bazen en yakınım dediklerimi en uzağımda görüyorum, bazen kardeşim gibi görecek kadar yakın olduklarımı hiç tanışmamış olarak buluyorum. bazen çok umursamazken kendime engel olamayıp umursamadıklarıma ağlarken buluyorum kendimi. meğerse ben onları unutmamışım umursamadığımı sanıyormuşum sadece kafamın bir köşesinde kırgınlıklarımı susturmaya çalışıyormuşum. ama bazen olmazmış. ben susturmaya çalıştıkça daha da kafamın içinde büyümeye başlıyorlarmış. o kafamın içindeki fısıltılar birer çığlığa dönüyormuş. ve ben şuanda o çığlıklarla baş ediyorum. neden böyle oldum, neden kendime bu eziyeti çektiriyorum neden şu boktan düşüncelerimi bir kenara bırakıp önüme bakmıyorum.
yine bütün sorularımın cevabı bilinmemezliğe çıkıyor.
ama şunu biliyorum ki yanlızım, dost diyebileceğim kimsem yok, kalmadı, o kadar yanlızım ki o rahatsız olduğum çığlıklarım benim yanlızlık sebebim gibi. ama ben bu yanlızlığı hiçbirşey yapmayarak kabullendim. o kadar değersiz hissediyorum ki kendimden ödün vererek herşeyimi ortaya koyarak değer verdiğim insanlar bana yanlızlığı verdi. bana değer yerine çığlıklarımı verdi. bir kişi bile yanımda değil. bir kişi bile bana nasılsın nasıl hissediyorsun bak seninle konuşmayı kestik mesafe oldu aramızda ama yanındayım her ne olursa olsun burdayım demiyor. bir tane derdimde kötü günümde iyi günümde yanımda olan dost istedim, bir kişi istedim ya. bana sadık bir dost nasıl olunur onu öğretsin istedim ama herkesin en ufak bir yanlışında silmem gerektiğini öğrendim. bende mi sorun var bilmiyorum ama bu hissettiklerimin benim çabamın sonucu olduğunu biliyorum ve bence benim suçumda bu.
gereksiz çaba, tek taraflı çaba
hayatımdaki bir kişi bile insan gibi davranmazmı ya
bir kişi bile hatasını kabul edip özür dilemezmi, bir kişi bile benim bu zamana kadar yanımda bu kız vardı yanımdaydı diyip bırakmayıp satmayıp gitmez mi, üç beş kişi bulmak kolay önemli olan onlar yokken yanında olan değil midir? bir insanı sik gibi ortada bırakmakmıdır dostluk? aldığı değeri geri veremez mi insan? ortada sorun yokken artık konuşmadığınız birine dönüştüğün arkadaşlıkta insan hiç kendini sorgulamazmı? o kadar anı nasıl görmezden gelinir? ben mi çok hatıralara anılara bağlıyım, yoksa onlar mı umursamaz?
kafamda iki kişiliğim var. birisi hala tüm bu olanları kendi içinde affedip bir kenara çekilmemi bazı şeyler kafamda hala canlılığını korusa da hiçbirey olmamış gibi gülmeyi, biriside içimdeki kin devam ettiği sürece kim bana nasıl davranıyorsa o şekilde davranıp içimi soğutmamı söylüyor ve işte ben bu kararsızlıktayım, bu karmaşanın içindeyim ve karakterim hangisini onaylıyor bilmiyorum.
ama her ne olursa olsun bende insanım ve her güzel şeyin bir sonu var. herşey gibi bunu da bir gün kafamda bitiricem. ve önüme bakıcam. bu zamana kadar da yanımda kalan kalır. diğerleri zaten çoktan hayatımdan çıkmıştır.
umarım o zaman hayatımdan çıkanları kalbimden de çıkarabilmişimdir.
0 notes
Text
Hayat çok hızlı akarken
Bazen kendimi bir nehirde sürükleniyormuş gibi hissediyorum.
Çırpnıyorum ama asla durmuyor.
İlerliyorum kayalara çarpa çarpa.
Bazen sadece durmak istiyorum.
Durmak ve sakince huzuru bulmak.
Lakin benim huzurumun kaçalı çok oldu.
Bilmiyorum istemiyorum anlam bulamıyorum.
Bazı sorunlarım var.
Artık kabul etmek lazım her ne kadar ben böyleyim desem de.
Ben hep kendimi mutsuz ediyorum.
Zaman zaman kendimi arıyorum.
Hiç değişmedim desem de kendimi bulamıyorum.
Hüzne o kadar alışmısım ki iyi zamanları düşünemiyorum.
Mutluluklarım da bile kaçıyorum karanlığa.
Benim karanlığım yalnız
Benim karanlığım öfkeli.
Oysa ben herkesten saklıyorum onu.
Ama o benim.
Belki de bu yüzden sevmiyorum kendimi.
Kaçasım geliyor ama ben zaten her yerdeyim.
İnsan kendinden kaçamıyor ki.
O yüzden bazen çok çabalayasım gelmiyor.
Hiç bir şeyin anlamı yoksa
Neden neden neden uğraşayım ki ?
Ne değişecek hayatımda
Daha iyi daha mutlu daha güçlü mu olacağım?
Eğer çekecekse gecenin ortasına gölgeler beni
Niye deneyeyim ki?
Bu düşünceler yeni değil içimde ama belki hazırım artık yüzĺeşmeye
Ben kimseyi sevemem
Kimseye aşık olamam
Belki de hiç beceremedim zaten
İlizyon demişti bir sevdiğim
Başkası sen hiç beceremeyeceksin demişti
Bu sadece yanlış olamaz diyen de oldu
Belki de hepsi haklıydı
Ben kendimi kimseyle paylaşamam
Bencil olduğumdan değil
Ben diye bir şey olmadığından sadece
İçimde bir çok kişi var yanımda olmayan
Bırakıp gittiğim
Kaçmaya çalıştığım
Kendim var bırakıp gidemediğim
Sürekli bir sorgudayım
Neden niye devam ediyorsun?
Bilmem gerçekten bilmiyorum.
Doğru mu yapıyorum yanlış mı?
Kilitler vurduğum duygularım
Bazen ele geçiriyor beni
Bu savaşta hep bir yerlere sürükleniyormuş gibiyim
Bir aksiyon bir değişiklik
Bir işaret istiyorum
Gelmiyor
Gelmez de
İyi olan bekletmez
İyi şeyler bir anda olur süpriz olur
Uzayınca bir şey sakız gibi o şeyden iyi bir haber gelmez
Oysa ben her şeyi uzatıyorum
Bitmesin istiyorum
Bazen acı da olsa yıpransam da sonunda
Alışılagelmiş olan yeni bir şeyin bilinmezliğinden daha kolay geliyor çoğu zaman
Bastırılmış her şey bir gün patlayacak olsa da
Onları bastırmak kısa vadede hep daha kolay
İnsan kendini iyi tanımalı
Bir büyük planı olmalı
Ne istediğini bilmeli
Hayatını yönetmeli
Bazen kaçırsa da yolunu başka yollar denemeli
Yoksa bir çöl serabının peşinden giden bahtsızlara dönüşürüz
Hesap verebilmeli yaptıklarından
En çok da kendine
Vicdanım rahat ben iyi olmaya çalıştım
Bir şeyler yapmaya
Bir yere ulaşmaya
Heyhat görüyorum ki yetmiyor
Yetiremiyorum
Yetişemiyorum
Gidiyorum bir yoldan ancak hedefim kayboldu
İsteklerim arzularım azaldı
Varsa güzel yoksa olmasa da olur
Bazen yemek bile yiyesim gelmiyor
Hakediyor muyum diyorum ?
Hakkettim mi başıma gelenleri
Ben miydin hep hatalı ?
Yoksa içimdeki saf şeyler
Onca şeye onca karanlığıma
Yaşadıklarıma rağmen bir şekilde hala
Hala oradalar mı ?
Hala bir çocuk gibi ufak şeylerden sevinebilir miyim ?
Hayattan keyif alabilirmiyim yine ?
Var olabilir miyim kendimi yargılamadan ?
Ama işte hep sorular sorular
Cevablarını gerçekten duymak istiyor muyum ?
Gerçekten düşündüğüm kadar iyi miyim ?
Yoksa kafamda kurduğum onlarca senaryo da başka oyuncu bulamadığım için oynattığım son seçime kalan bir karakter mi ?
Başka çarem var mı ki ?
Bu elimden gelen bu elde ki malzeme
Ne yazsam ne çizsem daha iyisi çıkar mı ?
Ancak anladım bazı şeyleri
Hatalarım beni yonttu
Yine de emin değilim.
Nasıl oldu bilmiyorum ama ben ben değilim.
Tüm isteğim birinin olmak belki de
Bir şeyi sevdiği saydığı istediği kişi olmak
Çok acaip bir yandan da insanları umursamıyorum.
Ama zaten ben özel bir şey istiyorum.
Bütün ilişkilerimde bir retorik var.
Hepsinin benzer değil ancak yakınsayanlar var.
Dostlarım var sevdiklerim
Yerleri belli yakınlıkları gerçek
Benim yalanlara yalandan ilişkilere taahamülüm yok
Ki takatim de kalmadı zaten.
Gerçekler var gerçek şeyler.
Belki de bundan aradığım şeyleri bulamam
Bir şekilde onlar benim hayalgücümde kurduğum kavramlar ilişkiler
Oysa diğerleri bunu bilmiyor ki
Ben içimde çok farklı anlamlar yüklesem de
Onlar bunun farkında değiller
Bir ikincisi de benim gerçek değidiklerim
Adı üstünde benim gerçeklerim
Bunlar başkaları için farklı olabilir
Oluyor da.
Her zaman isteklerimiz gerçekleşmez
Lakin benim hiç gerçekleşmiyor.
Çünkü aradığın şeyler benim zihninde oluşturduğum imgeler.
Oysa bunların karşılığının bulunması gerekli
Yoksa anlatabildiğin kadar değil anlaşıldığı kadar var olurlar.
Ki orada da engelliyorum kendimi
Kimse bilmez içimdekileri çoğu zaman.
Ben kolay çözülmem şarhoş olsam bile susarım köşemde en fazla
Kapatırım kendimi kapatırım içimi
Bu paradoksta kim böyle bir delinin yanında olmak ister
Bilmem
Bilemedim de zaten
Hayat çok hızlı akarken kendimi o nehrin sularında buluyorum
Durmuyor sular
Belki de param yoktu kayıkçıya verecek
Çoktan düştüm o nehre ve kaybettim ruhumu
0 notes
Text

FÖCÖ’nün İcadı: CİMER ve Özel Sektöre Yönlendirme
✍🏻 Sinan Kemal
Dedikodu Cihadı: Cemaatler, Tarikatlar ve Haysiyet Cellatlığı
Sıradan insanların FETÖ (sansürden kaçınmak için FÖCÖ olarak anıyorum) ve benzeri tarikatların kumpas operasyonlarını küçümsediğini görüyorum. Çoğu kişi sadece Kutlu Doğum Haftası’nı kutlayan şeyhlerin cemaatini ve onların Harbiyelilere, subaylara, üst düzey bürokratlara yönelik kumpaslarını biliyor. Ancak bu yapıların kumpasları sadece yüksek rütbeli askerlerle sınırlı değildir. Tarikatlar, uzman çavuşlardan astsubaylık okulu öğrencilerine kadar herkesi hedef alabilir. Bu sadece bir tarikatın değil, tüm tarikat-cemaat yapılaşmalarının ortak bir yöntemidir.
Dedikodunun Gücü: Kumpasın Temel Aracı
Tarikat ve cemaatler, bir yere önce kalabalık gruplar halinde sızar. Bu süreçte en büyük silahları dedikodudur. Dedikodularını yaymak için sizi evlerine, dergâhlarına davet ederler. Kuran ya da şeyhlerinin risalelerini okuma bahanesiyle, hedef aldıkları kişiler hakkında dedikodular üretirler. Eğer dedikodu yaptıkları kişi bir devlet memuruysa ve hakkında soruşturma açılmışsa, bu dedikodular soruşturmayı yürüten müfettişlerin dikkatini çeker. Hatta bazı müfettişler doğrudan dedikodu üzerinden hareket ederek, hedef kişiyi harcamaya çalışır. Gizli tanıkların ifadeleri de genellikle duydukları dedikodulardan ibarettir. “Kimden duydun?” sorusuna ise standart cevap bellidir: “Herkesten…”
Bu kadar sistematik ve planlı dedikodu üretimine ben “Dedikodu Cihadı” diyorum.
Medya ve Sosyal Medya: Kumpasın Modern Yüzü
Dedikoduların yayılmasında medya ve sosyal medyanın etkisi büyüktür. Eskiden, meşhur Zaman Gazetesi bu işin başını çekiyordu. Memurlar hakkında isim vermeden, ima yoluyla dedikodu yapar; kişiyi tarif ederek hedef gösterirlerdi. İnternet yaygınlaşınca gazetenin bu alandaki rolü azaldı, ama yerine sosyal medya araçları geçti. İlk başlarda MIRC ve MSN gibi platformlarda aktiflerdi. “Hocayı pek sevmem AMA…” gibi cümlelerle insanları tavlamaya çalışır, hocayı eleştirenleri ise platformlardan atarlardı.
Bu örgüt, teknolojiyi yakından takip etmesiyle ünlüdür. Zaman Gazetesi, Türkiye’de internet sitesi kuran ilk basın kuruluşuydu. Bugün sosyal medyada gördüğümüz trollük faaliyetlerinin temeli, o yıllarda atılmıştır. Trollükte en dikkat çekici özelliklerden biri, karşı taraftan gibi görünerek ortalığı karıştırmaktır. Bu trollerin dilini ele veren kelimeler ise genellikle “ama”, “fakat”, “lakin” gibi bağlaçlardır. Bu kelimelerle başlayan cümleler, çoğu zaman iki yüzlülüğü işaret eder.
Dedikodu ve Haysiyet Cellatlığı: Tarihin Gölgesinde
Dedikodu yoluyla haysiyet cellatlığı, sadece bugünün değil tarihin de bir gerçeğidir. Osmanlı kroniklerinde, 2. Viyana Kuşatması sırasında Tatar Hanı Murat Giray’a yönelik suçlamalar, Avusturya kayıtlarında bile daha insaflı değerlendirilir. Piri Reis’in idamına neden olan suçlamalar da benzer şekildedir. Dedikodularla liyakat sahibi insanlar gözden düşürülür, hukuk işletilmez ve toplumda güven duygusu zayıflatılır.
Bugün cemaatler ve tarikatlar, kendilerine engel olarak gördükleri kişileri sistematik dedikodularla saf dışı bırakmaktadır. Tek adam rejimlerinde dedikoduların etkisi daha yıkıcıdır, çünkü liderler sürekli bir tahtan indirilme korkusuyla yaşar ve bu korku, dedikodulara inanmalarına yol açar.
CİMER ve BİMER: Modern Kumpas Araçları
FETÖ, iktidarla ilişkilerinin son günlerinde, memurlara kumpas kurma araçlarını diğer tarikatlara miras bıraktı: BİMER ve CİMER. Özellikle CİMER, şikayet merkezi gibi görünse de, keyfi kullanıma açık bir yapı. Şikayetlerin işleme alınması, ilgili makamların insafına kalmış durumda. Devlet memurlarına yönelik şikayetler hızla işleme alınırken, özel sektöre yönelik şikayetler genellikle görmezden gelinir.
Son yıllarda doktorlara, öğretmenlere ve diğer kamu çalışanlarına yönelik saldırılar artış gösterdi. Kamu çalışanlarına yapılan bu saldırıların amacı, halkı özel sektör hizmetlerine yönlendirmektir. Özellikle sağlık ve eğitim gibi temel alanlarda, kamu hizmetlerinin itibarsızlaştırılması dikkat çekicidir.
Kamu Çalışanlarına Yönelik Sistematik Saldırılar
Ekşi Sözlük gibi platformlarda kamu çalışanlarını hedef alan başlıklar bunun en bariz örneklerindendir:
Doktorların hastalarına şefkat göstermemesi
Öğretmenliği herkesin yapabileceği gerçeği
Doktorların dayağı hak etmesi
Bu tür başlıklar, kamu çalışanlarını itibarsızlaştırmak ve kamu hizmetlerinden uzaklaştırmak için sistematik bir çalışmanın ürünüdür. Sosyal medyada dolaşan troller, bir yandan iktidar yanlısı gibi görünürken, bir yandan da muhalefet karşıtı propaganda yaparak halkı manipüle etmektedir.
Sonuç
Dedikodu, haysiyet cellatlığı ve sistematik kumpaslar, sadece bireyleri değil, toplumun tüm yapısını etkiler. Tarikat ve cemaatlerin bu yöntemleri, devlet mekanizmasındaki çürümeyi hızlandırır. Özellikle memurlar, sağlıkçılar ve öğretmenler gibi kamu hizmeti veren kesimler, bu sistematik saldırılardan en çok zarar görenlerdir.
Bugün, geçmişte olduğu gibi, liyakat ve hukuk sisteminin öncelikli hale gelmesi, toplumu bu kumpas düzeninden kurtarmanın en temel yoludur.
0 notes
Text
Baş Belaları | 30 - Rahatlık

Hiiro: Haha. Aira küçük olduğundan oda geniş gibi görünmüştü. Ama dördümüz bir arada olunca biraz sıkışık geldi.
Aira: Ne~? Küçük değilim. Ufağım, beni sevimli yapan şey bu.
Aira: Neyse, zaten burada geçici olarak kalacağız. Belki ana binadaki odalar daha geniştir.
Hiiro: Olabilir. Burası benim eski evime ya da gece kaldığım sokağa benzemiyor.
Hiiro: Böyle kritik ve sıkışık bir durumda olunca kendimi daha motive olmuş hissediyorum.
Aira: Ne~? Bence o kadar da dar değil.
Aira: Madem söylenip duracaksın, çok sevdiğin sokağında, öyle açıkta kalmaya devam et. Ortadan kaybolursan bize daha fazla yer kalır, Hiro.

Tatsumi: Hey, sakin olalım... Haha, görüyorum ki daha ilk günden kaynaşmışsınız...
Tatsumi: Bende bir gün sizlerle böyle şakalaşmak isterim.
Aira: Hm~Yarım gün boyunca beraber çalışırsak daha da yakınlaşırız...
Aira: Ama tanıştığımızdan beri böyleyiz. Başıma dert açıp duruyor, gözümü ondan ayırmaya gelmiyor.

Hiiro: Evet! Hep yaptığım hataları farkediyorsun, gerçekten yardımcı oluyor. Teşekkürler, arkadaşım!
Hiiro: Seni gördüğüm andan itibaren geçinebileceğimizi anlamıştım!
Aira: Gördün mü? Gel de görmezden gel şunu.
Mayoi: Hehehe. Bence odanın büyüklüğü gayet iyi. Çok geniş ve parlak olunca beni rahatsız ediyor.
Tatsumi: Hm. Eski binayı dışarıdan görünce biraz endişelenmiştim, ama su ve elektrik düzgün çalışıyor sanırım.

Aira: Ah, biz çalışırken ışıklar bir anda çalışıverdi.
Aira: Galiba Oogami-senpai yatakhane danışmanına haber vermiş—"şu Salak Dört-göz" gibi bir isim söyledi?
Tatsumi: Aha. Sonradan teşekkürlerimizi iletsek iyi olur. Onu tanımasam da gerçek isminin "Salak Dört-göz" olacağını zannetmiyorum.
Aira: Eğer yatakhane danışmanıysa bir ara kendimizi tanıtmalıyız. Mesela bize sahip çıktıkları için teşekkür edebiliriz~
Hiiro: Hm. Anladım. Yatakhane danışmanı, mülk sahibi gibi mi?
Tatsumi: Haha. Bizim buradaki yaşamımızdan sorumlu olan kişi oluyor.
Tatsumi: En azından öyle tahmin ediyorum, Seisoukan hakkında fazla şey bilmiyorum.

Aira: Aynen... Seisoukan halka açık olmadığı için binanın içi tam bilinmiyor. Biz bile taşınmayla uğraştığımız için ana binaya bakmaya zaman bulamadık.
Aira: Diğerlerine kendimizi tanıtmadan önce binayı gezsek nasıl olur?
Aira: Duyduğuma göre binada kütüphane, oyun odaları gibi yerler bile varmış.
Aira: Burada yaşayacaksak önce etrafımızda neler olduğunu öğrenmemiz lazım.
Aira: Ah, çok heyecanlandım... Birsürü idolü gerçek hayatta, efekt olmadan göreceğim♪
Mayoi: Evet, ben de... Çok isterim♪
Aira: Aa, şey, sen de mi idol fanatiğisin, Ayase-senpai?
Mayoi: Yok, nasıl desem? Ben insanları çok seviyorum. Özellikle senin gibi yeni büyüyenler, gelişenler, kolayca şekil verilebilen... Fufufufufu♪

Aira: (Ha? O neydi şimdi? Ürktüm... Ayase-senpai'nin bakışları beni bazen korkutuyor...)
Aira: (Ama iyi birine benziyor, belki de fazla düşünüyorumdur.)
Hiiro: Haha. Etraftaki odalardan bahsetmişken, burada yemek yiyebileceğimiz bir yer var mı?
Hiiro: Sabahtan beri çalışıp kalori yakıyorum, hem öğle yemeği vakti geldi—Karınımı doyurmam gerek.
Aira: Ne diyorsun~Hiro. Eşyaları taşırken Otogari-senpai'nin verdiği eti yedin ya.

Hiiro: Um~Onu çoktan sindirdim bile. Metabolizmam hızlı benim.
Mayoi: Hehe. Daha büyüme çağında olduğundan daha fazla yemek yemen gerekebilir... Dördümüz ana binaya gidip yemek mi yesek?
Mayoi: Her ne kadar kaynağa sahip olsa da Seisoukan Apartmanı'nda restoran yok.
Mayoi: Ama burada idollere açık olan mutfakta kendimiz bir şeyler hazırlayabiliriz.
Mayoi: Kalanların ortak paylaştığı bir buzdolabı olsa gerek... içinde çeşitli atıştırmalıklar ve acil durum yiyecekleri olduğunu duydum.
Mayoi: Bedava değiller, ama yine de L$ harcarken dikkatli olabiliriz.
Aira: Vay... Ayase-senpai, doğru söyledin! Daha önce burada yaşadın mı?

Mayoi: Hayır, ondan değil. Bazı nedenlerden dolayı Seisoukan Apartmanı'nın iç planını biliyorum—öyle etrafta gezinmeyi seven biriyim.
Mayoi: Sizden sadece birazcık daha tecrübeliyim. Hahaha.
Aira: Ne kadar gizemli... Öyleyse gidelim mi? Yemek yapmayı bildiğimi söyleyemem, ama yakın zamanda öğrenmeliyim.
Aira: Eğer bir ilerleme kaydetmezsek kovulurum. Yani yemek yapma gibi temel şeyleri bilmem yardımcı olur.
Aira: Ünlü bir idol olsaydım başkaları bu işleri halledebilirdi. Fakat ortalama bir insan olunca kendi başının çaresine bakmalısın.
← Önceki bölüm ◆ Sonraki bölüm →
#ensemble stars#ensemble stars music#enstars#enstars music#aira shiratori#tatsumi kazehaya#hiiro amagi#mayoi ayase
0 notes
Text
İYİLİK PERİLERİNDEN BİRİNİ SEÇ!
BİRİNCİ İYİLİK PERİSİ: KORKMAN İÇİN HİÇBİR NEDEN YOK ÇÜNKÜ KORUNUYORSUN! Melekler ve iyilik perileri çevrende toplanıyorlar ve seni koruyorlar. Zihnindeki gereksiz endişelerden, hiçbir zaman gerçek olmayacak kuruntularından kurtulman gerekiyor. Hayatın tadını çıkarmana engel olan bu düşünceler artık yerini mutluluk verici ve neşelendirici düşüncelere bırakıyor. Çevrenden sevgi, takdir ve beğeni alacaksın. Her şeyi kurcalama huyundan ve bir de insanları değiştirme çabandan vazgeçmen gerekiyor.İçten bir kahkaha at ve yoluna devam et çünkü hayat oyununda ilahi yardım hep seninle! KORKUSUZ OL VE NEŞELEN!
İKİNCİ İYİLİK PERİSİ: YÜZÜNDEKİ SIKINTIYI SİL VE HER YENİ GÜNÜ SEVGİYLE KUCAKLA! Evet bazı şeyler bir türlü yolunda gitmiyor ama hayat yine de güzelliklerle dolu. Bazen bir şeyler olmuyorsa bunda da bir neden vardır ve o neden senin iyiliğin içindir. Uzun vadede bu "olmayan" şeylerin hayat yolunun daha iyiye gitmesi için olduğunu anlayacaksın. Kendini fiziksel olarak beğenmediğini görüyorum; lütfen bundan vazgeç. Sağlıkla parlayan bir bedenden daha güzel ne olabilir? Canlı ve iddialı renkler tercih et ve özgüvenini yükselt. Sen kendini sevdikçe o kapalı kapıların da açıldığını göreceksin. GÜLÜMSE ÇÜNKÜ SEVİLİYORSUN!
ÜÇÜNCÜ İYİLİK PERİSİ: ŞİMDİ KENDİNE ODAKLAN VE BİRAZ RUHUNU DİNLENDİR! Verici olmak seni mutlu ediyor ama önümüzdeki dönemi kendini önceliğin yaparak değerlendir. Kendi içindeki sessiz ilahi kaynağa yönel ve sakinleş. Gerekirse telefonunu sessize al ve çevrendeki insanlarla uğraşmaya ara ver. Kendi bedensel, zihinsel ve ruhsal sağlığına odaklanman gerekiyor. O kadar değerli ve zengin bir iç dünyan var ki oradaki cevherleri ihmal etme. Kendini daha fazla ihmal etme. Boya kalemlerin, defterlerin, kitapların ve ruhuna iyi gelen her şey. Bak ne kadar mutlu ve zenginsin. İÇİNDEKİ İLAHİ GÜCÜ KUCAKLA VE SAKİNLEŞ!
DÖRDÜNCÜ İYİLİK PERİSİ: KISITLI OLANA DEĞİL BOLLUĞA DİKKATİNİ VER! Bazen kısıtlı maddi kaynakların canını sıktığını görüyorum ve bunun sona ereceğini duymak seni rahatlatacaktır diye düşünüyorum. Doğa ve hayat temelinde cömert ve bereketlidir. Kısıtlı olana odaklanan insan düşüncesi maalesef kendine bu gerçekliği yaratır ve çeker. Sen bil ki doğanın sonsuz merhameti ve gücüyle çevrelenmiş bir haldesin ve tüm maddi kaynaklara ulaşabilecek hale geliyorsun. Evinde bereketin çoğalırken hayalindeki maddi güzelliklere de adım adım ilerliyorsun. MADDİ GÜCÜN MANEVİ ZENGİNLİĞİNİN AYNASIDIR!
BEŞİNCİ İYİLİK PERİSİ: ÇOK FARKLI VE ÖZEL BİR ENERJİN VAR VE BU GÖRÜNÜR OLUYOR! Arka planda ve sessiz durman, mütevazi kişiliğin ve olgun ruhunun bir yansıması. İlişkilerde dengeyi kuran ve nazik kalbiyle kendi içten içe acı çekerken kimselere rahatsızlık vermeyen çok özel bir enerjin var. Şu ana kadar maddi dünyanın katı kuralları seni incitmiş olabilir ama bu böyle devam etmek zorunda değil. Bazı yeteneklerini parlatmanın ve bunlarla göz önünde olmanın zamanı geldi. Dünyaya katacaklarına başkalarının çok ihtiyacı var ve ışığını artık görünür hale getirmelisin. NAZİK KALBİNLE KARANLIKTA IŞIL IŞIL PARLIYORSUN!
ALTINCI İYİLİK PERİSİ: EKTİĞİN TOHUMLAR GÜZEL ÇİÇEKLERE DÖNÜŞÜYOR! Bu bir kutlama zamanı! Baharda canlanan doğa gibi niyet ettiğin dileklerinin ve özellikle çok istediğin bir tanesinin çiçek gibi açtığını ve gerçekleştiğini göreceksin. İraden güçlü ama korkuların başarının önüne set çekiyor. Bir de çevrende cesaret kırıcı konuşmalar olduğundan bunlardan etki alabiliyorsun. Bu iki engel yani korkular ve çevrenin negatif etkilerinden sıyrılıp moralini düşürmeden yüksek tutabilirsen dileklerine hızla ulaşabilirsin. Zihnini, kalbini ve bedenini negatif enerjilerden temizlenmelisin. ŞİMDİ GERİYE YASLAN VE KEYİFLE HAYATIN TADINI ÇIKART!
YEDİNCİ İYİLİK MELEĞİ: MUTLU OLMAYI SONUNA KADAR HAK EDİYORSUN! Neyi hak ettiğimize inanırsak hayat bizi onları sunar. Sen de mutluluğu, anlayışlı ilişkileri ve kalbini heyecanla çarptıracak bir sevgiyi hak ediyorsun. Şu ana kadar temiz kalbinle hep başkalarının mutluluğunu yükseltmek için elinden geleni yaptın. Aynı güzelliklerin senin de kapını çalacağı zaman geldi. Kendini güzel kıyafetlerle, seni mutlu edecek kişisel bakımınla ve minik hediyelerle şımart çünkü sen bunları da sonuna kadar hak ediyorsun. Hak etmek demek enerjisel olarak bu duruma yükselmişsin demektir. Bu da senin bilinç olarak yaşadığın açılımların bir sonucu. Düşüncende ve eylemlerinde "iyi" olmaya ve "iyi" hissetmeye devam et. ELLERİNİ AÇ! HAYAT SANA HEDİYELER GETİRİYOR!
SEKİZİNCİ İYİLİK MELEĞİ: TATLI ENERJİN HERKESİ KENDİNE ÇEKİYOR! Fiziksel ve ruhsal olarak titreşiminin yükselmeye başlayacağı bir döneme giriyorsun. Bir mıknatıs gibi çevrene güzellikler çekiyorsun. Şans yıldızının parladığı bu dönemde konfor alanından çıkıp hayallerin bir adım at. Seni geride tutan ve bazen karamsarlığa düşüren olumsuz düşüncelerinden sıyrılman lazım. İstediğin her şeyi başarabileceğin ve kısmetinin yükseldiği bu zaman dilimini iyi değerlendir. Caziben yükseliyor ve konuşmaların dinleyenlerde ciddi bir etki bırakıyor. Beğenilmenin tadını çıkar. HAYALLERİNE DOĞRU BİR ADIM AT VE KENDİNİ ARTIK GERİDE TUTMA!
DOKUZUNCU İYİLİK MELEĞİ: RAHAT BİR NEFES AL ÇÜNKÜ BEKLEDİĞİN HABERLERİ ALIYORSUN! Üst üste gelen bazı sıkıntılı günlerin ardından güneş senin için doğuyor. Bir çıkış yolu ararken zihinsel ve ruhsal olarak yoruldun. Önündeki bu müjdeli dönemde üzerindeki bu yorgunluğu atıp rahatlayacaksın. Zihninde dönen olumsuz senaryoların gerçekleşmeyeceğini bil ve şimdiden kendini rahatlatmaya başla. Aşırı aktif zihnine iyi gelecek bir hobiyle uğraşmanı tavsiye ederim. Zihnini rahatlattıkça hayatında sıkışık kalan konularda açılmaya başlayacak. Sana haksızlık yapanları affederek kalbini ferahlat ve akışına bırak. İlahi adalete güven. KALBİNİ FERAH TUT VE HER ŞEYİ AKIŞINA BIRAK!
#mistikyol #periler #ruhsalmesaj #mistikyolruhsalmesaj #kişiselgelişim #ruhsalgelişim #meditasyon #olumlama #didemçiloğlu #cemçiloğlu
#mistikyol#kişisel gelişim#mistikyolyoutube#çekim yasası#meditasyon#olumlama#youtube#farkındalık#düşünce gücü#ruhsal gelişim#periler#ruhsal mesaj#didem çiloğlu#cem çiloğlu
1 note
·
View note
Text
SAHSIYETIN SOSYOLOJISI
Şahsiyetin Sosyolojisi

BESİM F. DELLALOĞLU
28 Nisan 2022
Şahsiyet farklılıktır. Kimlik değil, kişiliktir. Hiç kimseye benzememektir. Nevi şahsına münhasır olmak ya da bir alamet-i farika haline gelebilmektir. Şahsiyet cemiyette oluşur, diğerleriyle ilişki içindeyken inşa ettiğiniz bir şeydir. Şahsiyet; cemiyeti, kamuyu, tüm ötekileri öngörmeden mümkün değildir. “Şahsiyet”ten ahlakı ve haysiyeti çıkardığımızda geriye kalan palyaçoluktur.
Tıpkı Perspektif’te geçen hafta yazdığım “Haysiyetin Sosyolojisi” yazısında olduğu gibi bu yazıma da Descartes’a yaptığım malum nazireyle başlamak istiyorum izninizle: Şahsiyet insanlar arasında en eşit paylaştırılmış şey değildir. Bazı insanlar daha şahsiyetlidir. Diğer bazılar daha şahsiyetsizdir. Ancak tıpkı haysiyette olduğu gibi şahsiyette de organiklik söz konusu değildir. Şahsiyet ilişkiseldir. Yani her birimizin şahsiyeti tüm ötekileri dolanır.
Modern cumhuriyet ve demokrasi, öznelerin şahsiyetlerini kaybetmeden belli bir toplumsallık, kamusallık üretmeleridir aslında. Ben tüm diğer yurttaşlara eğer tek başına iktidara gelirsem onları kesmeyeceğimin garantisini veririm. Her yurttaş da aynı garantiyi bana ve tüm diğer yurttaşlara verir. Toplumsal sözleşme hiç kimsenin şahsiyetini kaybetmeden yaptığı bir mübadeledir. Cemiyet, içindeki öznelerin şahsiyetlerini kaybetmedikleri bir kalabalıktır. Sözleşme, bir anlamda, kurtluktan insanlığa geçiştir! Burada da Hobbes’i analım mı?
2012 tarihli Modernleşmenin Zihniyet Dünyası: Bir Tanpınar Fetişizmi kitabımda kimlik ile kişiliğin ters orantılı kavramlar olduğunu yazmıştım. Kitaptan en çok alıntılanan cümlelerin bazılarının bu konuyla ilgili olanlar olduğunu kamuoyunda görüyorum. Şahsiyet biraz da kimliğe rağmen gelişir. Çok güçlü kimlikler insanı şahsiyetsizleştirir. Cemaat daha çok kimlik, cemiyet daha çok şahsiyettir.
En şahsiyetli dindar Allah ile tek başına yüzleşebilendir. Dindarın bu yüzleşmesine vicdan diyoruz. İnanmayan bir insan için bu elbette ilkeler olabilir. En şahsiyetli Galatasaraylı kendi takımının oyuncusunun yaptığı penaltıda hakemin kararının saygıyla karşılayabilendir. En şahsiyetli erkek, tarihin kendisine bahşettiği avantajları kullanmayı reddedebilendir.
Cemiyetin Cemaatleşmesi
Cemiyet şahsiyetli bir cemaattir. Cemaat yeterince şahsiyet üretmeyen bir cemiyettir. İnsan kolaylıkla hem kendisi hem de cemiyetin bir parçası olabilir. Bu ikisi arasındaki her türlü çelişkiye, gerilime rağmen bu mümkündür. Oysa hem bir cemaatin parçası hem de kendisi olmak oldukça zordur. Ancak bu cemiyette her şeyin yolunda olduğu anlamına da gelmez. Kitle toplumu denen şey, bir anlamda cemiyettin cemaatleşmesidir. Kitle toplumu örgütlü şahsiyetsizliktir çünkü özne kitle içinde kaybolur. Kitle, toplumun insanın kurdu olduğu bir insanlık halidir.
Hitler, “Sadakatim onurumdur” der. Bence doğru olan bunun tam tersidir: Bu kadar güçlü bir sadakat vurgusunun şahsiyetsizlik üretmesi kaçınılmazdır. Sadakat ile şahsiyet genellikle birbirleriyle ters orantılıdır. Biri artarsa diğeri azalır. Elbette Hitler’in tuzu kurudur. O, Führer’dir. Führer’e sadakat ise insanları şahsiyetsizleştirir. Otoriter rejimlerde tek şahsiyet makbuldür.
Tanımadığımız biriyle karşılaştığınızda “Kimlerdensin, nerelisin?” diye soruyorsanız, cemiyet ve şahsiyet size oldukça uzaktır. Bu sorudaki sen/siz tartışmasına hiç girmiyorum. O tartışmadan varılabilecek yerler çok daha vahim olabilir! Bir kalabalıkta siz’in kolaylıkla sen’e dönüşmesi mesafesizliktir. Şahsiyet ise mesafe ister.
Şahsiyet İnşa Edemeyen Kimliğe Sarılır
Kim-liğin, yani kim olma sorusunun hayata bu kadar hâkim olduğu bir yerde şahsiyet yeşermez. Metropollerin ana caddelerinin, taşra kasabalarının, şehirlerinin adıyla meslek dernekleri tabelalarıyla dolu olması “Kimlerdensin?” sorusunun hâkimiyetinin işaretidir. Şahsiyet inşa edemeyen kimliğe sarılır. İşçi ve işveren sendikalarının, örgütlerinin teolojik tercihlere göre yapılanması da bunun bir uzantısıdır. Kaç ülkede TÜSİAD ile MÜSİAD vardır?
Kendini her şeyden önce kimliğiyle tanımlayan birinin şahsiyetinin çok güçlü olması kolay değildir. Buna teolojik, politik, etnik, kültürel tercihler dâhildir. Platon’un o meşhur yapıtın adı Türkçede genelde söylendiği gibi Devlet değil Cumhuriyet’tir. Cumhuriyet ise kamudan gelir. Cumhuriyet şahsiyettir çünkü bütün kimlikleri eşitleyerek nötralize eder ve kişiliğin, yani şahsiyetin öne çıkmasına vesile olur.
Cumhuriyet aynı zamanda liyakattir. Liyakatin güçlü olduğu yerde kimlikler baskın olamazlar. Liyakat şahsiyet üretir. Oturduğu koltuğa liyakatle gelen birinin, onu atayana karşı gerektiğinde dik durabilme imkânı şahsiyettir. Mutlak sadakat, her emri yerine getirmek ise şahsiyetsizliktir.
Dava kavramı şahsiyetten çok şahsiyetsizliği çağrıştırır. Hayattaki bütün hükümlerini belli bir davanın ufkuyla sınırlı olan biri asla yeterince şahsiyetli biri olamaz. Demokrasinin pek gelişmediği ülkelerde azınlık kimliklerinin çoğunluk kimliğine göre daha şahsiyetli olması eşyanın tabiatı gereğidir. Yoksa ayakta kalamazlar. Risk, kriz, zor hem şahsiyet üretir hem de şahsiyetsizlik. Zor zamanlarda bükülmeyenler şahsiyetlidir. Zor zamanlarda yamulanlar ise şahsiyetsiz.
Konformizm Jenerik Şahsiyetsizliktir
Komünizmin kanunen yasak olduğu bir yerde komünizme sövmek şahsiyetsizliktir. Tıpkı başörtüsünün yasak olduğu ortamda İslam’ın başörtüsünü zorunlu kılmadığı propagandası yapmak gibi. Bunların böyle olmasının nedeni, yasak addedilen bir şeye, yasayı arkasına alarak, çoğunluğa güvenerek saldırmanın içerdiği konformizmdir. Konformizm jenerik şahsiyetsizliktir. Dikkat! Muhafazakârlık demiyorum. Konformizm diyorum. Türkiye’de muhafazakârlık sanılanın önemli bir kısmı aslında konformizmdir. Kendi ürettiği değerleri olan elbette onu muhafaza etmeye çalışır. Haklıdır da. Ancak tek yapabildiği egemen değerlere teslim olmak olan muhafazakâr değil, konformisttir.
Hem ahlak hem haysiyet ve hem de şahsiyet, onlara kıymet veren toplumlarda daha fazla gelişirler. Dolayısıyla bireysel özelliklerle rejimler arasında sıkı bir ilişki vardır. İnsan kalitesiyle rejim kalitesi birbirlerinden asla bağımsız değildir. Ve bu ilişki iki yönlüdür de. Kaliteli rejimler kaliteli insan üretir. Kaliteli insanlar, kaliteli rejimler inşa eder.
Hayatı boyunca hiçbir katma değer üretmemiş birinin şahsiyeti asla çok güçlü olmaz. Buna benzer bir şekilde üretmeyen toplumlar şahsiyetsizleşir, haysiyetsizleşir, ahlaksızlaşır. Geçimi için bir kimliğe muhtaç olmak zorunda olmak insanı şahsiyetsizleştirir. Şahsiyeti bir kimlikten edinmek aslında şahsiyetsizliktir. Doğuştan edinilmiş kimlikler bu yüzden şahsiyet değildir.
Üretim, paylaşım, eşitlik, hukuk, demokrasi şahsiyet ister ve şahsiyet üretir. Şahsiyetsiz şair olunmaz. Şahsiyetsiz piyano virtüözü yoktur. Ancak asgari demokrasi sadece dâhilerin değil tüm yurttaşların şahsiyetli olabildiği bir rejimdir. Asgari demokrasi ise asgari gelir eşitliği olmadan olmaz. Çünkü şahsiyet asgari haysiyet olmadan olmaz. Bu konuda geçen haftaki “Haysiyetin Sosyolojisi” yazıma tekrar bakabilirsiniz.
Şahsiyet farklılıktır. Kimlik değil, kişiliktir. Hiç kimseye benzememektir. Nevi şahsına münhasır olmak ya da bir alamet-i farika haline gelebilmektir. Ancak bütün bunlar şahsiyeti bir tür Robinsonculuk haline getirmez. Şahsiyet adada oluşmaz. Şahsiyet cemiyette oluşur. Şahsiyet, diğerleriyle ilişki içindeyken inşa ettiğiniz bir şeydir. Şahsiyet; cemiyeti, kamuyu, tüm ötekileri öngörmeden mümkün değildir.
“Şahsiyet”ten ahlakı ve haysiyeti çıkardığımızda geriye kalan palyaçoluktur.
0 notes
Text
Ben çok kötü bir insanım. Yanımda kimse olmamalı kimseyle dostluk kurmamalıyım. Insanların bana verdiği değeri ne kadar istesemde onlara veremiyorum bazı anlarda kendime engel olamayıp ortadan kayboluyorum bunun sebebi ise onların bana fazla gelmesi, ben bana sundukları dostlukları onlara sunamıyorum ve böylelikle onları kendimden uzaklaştırmış ve kötü biri oluyorum. Bazen kendimi fazlalık olarak bazende gereksiz bir unsur olarak görüyorum. Bunun sebebini de bilmiyorum. Kendimi hep iyi olarak görsem de biri bana bir iyilik yapınca onun altında kalıyorum ve bundan hiç hoşlanmıyorum. Sonuç olarak da çevremdekileri uzaklaştırmakta buluyorum. Kırıp incitecek lafları söylüyorum ve bunu yaptıktan sonra hep pişman oluyorum. Buna rağmen yanımda olan tek kişi Z.... Neden gitmiyor veya neden bana hep aynı hissettiriyor. Bunu haketmiyorum. Ben iyi olan şeyleri haketmem, Z. bana fazla dostum can yoldaşım. Ama. Olmamalı onun bana hep yardımı faydası iyiliği dokundu ama ben bunu ona yapamıyorum. Neden yapamıyorum da bilmiyorum. Ona göre yapıyor olsam da en ihtiyacı olduğu anlarda ortadan koybolmam yüzünden bunun için kötü oluyorum. Sadece donuk kalıyorum. İstemsizce. Tepki veremiyorum ve vermem gereken zamanı kaçırıp başka başka şeyler diyorum. Kendimi sevemiyorum. İnsanları bırak her zaman yanıdma olan kıza neden iyiliğimi dokunduramıyorum. O benim için hep çabalıyor. Ben neden yapamıyorum..
Neden bundan da kurtulamıyorum bilmiyorum. Çok kötü biriyim. Benden ne dost ne de iyi bir yoldaş olur.. Kendimi ne zaman iyi hissetsem başkalarına iyi hissettiremiyorum. Bunu düzeltmek için ilk defa elimde bir fırsat var ama korkuyor ve utanıyorum. Nedeb bilmiyorum yapamıcak gibiyim ve boğuluyor gibi hissediyorum. Bu sefer de olmazsam bir daha olmamalıyım gibi..
0 notes
Text
01:28 30.12.22
Neden yine buradayım bilmiyorum. Aslında durumlar şöyle gelişti, bugün birine her yerde kullanıcı adımın aynı olduğunu söyledim ve aklıma hiç burası gelmedi dürüst olmak gerekirse. Gerçekten hayatta kaç kişi tumblr kullanır ki aklıma gelsin. Sonra yazılarımdan birkaç kesit söyledi ve ben yazılarımı okurken buldum kendimi ve sana ilk yazımdan şu ana kadar olan farklılıklardan bahsetmek istiyorum sana.
Şöyle ki ilk yazımda baştan sona hikayemizi olabildiğince kısa bir şekilde anlatmışım kendi açımdan. Çok iyi hissetmediğim bir dönemdi ve mantıklı düşünemediğim tamamen duygularımın arasında boğulduğum günlerdi. Aklımda olan tek düşünce neden varolduğumla alakalıydı.
Zamanla bazı düşüncelerden uzaklaştım. Bunlardan biri ve en önemli olanı belki de kendime zarar vermekle alakalı olan düşünceydi. Ergenlik ya da boş bir anlık karar diye yorumlamıyorum elbette. Bu konu sahiden de çocukluğumdan beri peşimi bırakmayan bir karabasandı adeta. Tamamen geçti dersem de yalan olacağını biliyorum çünkü hala kendimi kaybettiğim günlerde ilk çığlıklarım bu yönden oluyor maalesef.
Herkesin söylediği gibi insanın zamanla alışamadığı hiçbir şey yok bitanem, Allah senin yokluğuna bile alıştırdı en zor biçimde. Bir ölüden hallicesin özür dilerim ki. İnsanları görüyorum en azından bir şeyler öğrenebiliyorlar eski sevgilileri hakkında, çocukca gelebilir bu düşüncem ama öyle sonuçta. Ne bileyim bir hikaye olur, bir gönderi olur, durum olur bir insan profiline recep ivedik koymak ve yılda bir tane şarkı paylaşmak dışında neden bir şey yapmaz ki ?
Hakkında hiçbir şey bilmiyorum doğal olarak. İyi misin, sağlığın yerinde mi, sevgilin var mı, taşındın mı mesela, okulun ne oldu, askere gitmeyi düşünüyor musun, çalışıyor musun, hayatın nasıl ben tek bir sorunun cevabını bile bilmiyorum. Bahsettiğim zorluklardan biri de bu işte.
Neyse içim içimi kemirse dahi buna da alıştım artık. İhtimallere sığınmaya çalışıyorum. Mutludur, sağlıklıdır, ona iyi gelen şeyler vardır hayatında gibi olumlu şeylere yoruyorum kafamı. Bunca hasretimin ardından bir de kötü şeyler düşünürsem kafayı yerim artık.
Yeni bir playlist oluşturmuşsun, görebildiğim nadir şeylerinden biri de bu tabi. Sağ olasın birkaç şarkımızı da eklemişsin listeye, bu durum biraz olsun iyi geldi kalbime. İçimi rahatlatmaya çalışıyorum işte ben de kendi kendime gelin güvey olmuyorum merak etme. Zaten çok kızgınım sana bütün şarkılarımızı o kızla paylaşmışsın hepsini o da dinliyor, kaç yerimden vuruldum bunu gördüğümde bir bilsen… Alaya alıyorum şu an ama ilk gördüğüm günü bir ben bir Allah biliyor sekiz kere seni aynı yatakta bir başkasıyla görmüşüm hissi yarattı.
Geçiyorum bunları düşünmek istemiyorum sahiden. Yeni bir yıla giriyoruz bu daha önemli değil mi ? Bir yaş daha yaşlanıyorsun, bir sene de uzaklaşıyorum senden. Bak artık eski drama kraliçeliğim de yok üzerimde, dedim ya alışıyorsun artık.
Yalan yok hala haftada dört gün fotoğraflarımızı açıp ağlıyorum, müziklerimizi dinleyip nefes alamayacağım noktaya kadar sigara içip başım dönünce uyuyorum, hayvan gibi sarhoş olup bağıra çağıra seni sayıklıyorum hatta evi inlettiğim günler de oluyor, bana aldığın hediyelere sarılıp uyuyorum hala ( şaka değil kar küresine ve kolyeye sarıldığım doğrudur ) ama daha iyi olduğuma inanıyorum çünkü iyi olmam için ilk önce buna inanmak zorunda olmam gerektiğini farkedeli uzun zaman oluyor.
Artık zamanı geriye almak istemiyorum mesela, tekrar aynı mutluluklar için seni kaybetmek istemiyorum bir daha. Birini kaybetmek çok acı çünkü hiçbir mutluluğa değmiyor seni kaybetmek. İleriye sarmak istiyorum hızlıca. Sensizse de hemen bitsin diye. Böyle yeteneklere sahip değiliz elbette ama istek işte ne bileyim.
Sorgulamıyorum artık beni özlemiyor musun, hatırlamıyor musun, yanında istemiyor musun, üzülmüyor musun diye. Alacağım her olumsuz yanıtı kaldıramıyorum kendi içimde. Düşünmüyorum artık bunları. Çünkü hiçbir zaman önüne engeller dizmedim senin hep kalbimin kapısı açıktı sana. Özleyen gelirdi, üzülen ellerimi tutardı, yanımda olmak isteyen sarılırdı kocaman ondan düşünmüyorum bunları.
Eski alışkanlıklarım devam ediyor hala mesajlar atıyorum sana. Okuyamasanda konuşuyorum seninle. Yakın bir zamanda doğum gününü kutladım mesela haberin yok bundan ama biliyorsundur gerçekten sana yazmadığım için ne kadar üzüldüğümü.
Geride bıraktım her şeyi, senin haricinde. Yaşamıma devam ediyorum bir şekilde. Sanma ki başka biriyle, sadece kendimle devam ediyorum bu yola. Kimseyi istemiyorum yanımda zaten kimseyi de üzmeye hakkım yok. Görünen köy klavuz istemez kalbimin bir kişi hariç kimseye yeşereceği yok zaten.
Hala bir hedefim yok, yaşıyorum evet ama gelişigüzel şekilde. Nasıl olsa zaten eksik yaşıyorum bu hayatı bir de üzerine plan yapamam diye düşünüyorum. Hatalı da bulabilirsin bunu ama yapacak bir şey yok.
Boş konuştum yine biraz konuşmak istedim seninle. Yeni yılın çok güzel ve sağlıklı geçsin isterim. Mutlu yıllar dilerim. Seni tanımış olduğum beşinci sene. Dile kolay ya… Beş koca sene.
Ayrıca her gün söylediğim şeyi yine dile getirmek isterim ki seni çok seviyorum hem de hiç eksilmeden
6 notes
·
View notes
Text
Bu blog 2022'de de size gül bahçesi vadetmiyor. Bu sene de ağlayacağız yani ben ağlayacağım sizi bilmiyorum. Bazı insanların ağlamaları ömürlük, bazılarının günlük, kiminin saatliktir. Ağlar ve geçer, bitirir. Tabi ki arada gülümsemelerimiz, aptallıklarımız, boş yapmalarımız olacak ama bu blog hüznünden asla taviz vermeyecektir. Altı seneyi devirip yedinci senesine adım atan bu blog, eskiden olduğu gibi şimdi de takipçi kaygısı yaşamaz. Büyüsün, herkes bloğunu tanısın falan diye saçma endişeleri, telaşları olmamıştır. Kendi kendine yaza çize bugünlere gelmiştir. Normal hayatını insanları kırmadan, dökmeden, incitmeden, yaralamadan yaşamayı planlayan blog burda da aynı kaygıları yaşamaktadır. Sevmeyeni vardır, seveni vardır, nefret edeni vardır. Benim genel kaidem "sevmediğin, enerjini düşürdüğünü hissettiğin, kötü izlenim aldığın, samimi gelmeyen" insanlardan kendini uzak tut kuralıdır. Burada şahsım adına bu duyguları hisseden insanların bloğumun çevresinde, kenarında, köşesinde beni izlerken görüyorum. Nasıl mı görüyorum? Hislerimden korkmalısınız 🤸♀️ bazen ben bile korkuyorum çünkü. Sözün özeti; okumak isteyen, saygı duyan, okuyan saygı duymayan ama etkisiz eleman gibi rahatsız da etmeyen, sevmeyen ama okumayı seven, hem okumayı hem beni seven, hiçbir şey hissetmeyen sadece okuyan arkadaşlar dışındaki herkesi bloğu takip etmemeye, camından, kapısından, köşesinden bucağından gizli gizli izlememeye davet ediyorum. Çünkü kötü enerji giriyor içeri, ben farkediyorum. Burayı seviyorum, günlük koşturmalarım içinde kaçıp kaçıp geldiğim, iki cümle yazıp koşarak çıktığım, her geldiğimde gönülden samimiyet kurduğum arkadaşlarımın, kardeşlerimin yazdığı her metni okuyup, dua edip, bazen gülüp bazen onlar adına üzülüp tasalandığım bir yer burası. Burayı seviyorum çünkü buradaki insanlarla buranın dışında yaptıklarımızı seviyorum, çoğunuz bilmiyor ne hayırşinas insanlar var, nelere dokunuyorlar bilmiyorsunuz. Çoğu blogların arasında olan "körler sağırlar birbirini ağırlar" döngüsü yok bizde, takip ettiğim blogların yüzde doksanı belki daha da fazlası ciğerimde, kalbimde belli mekanları olan insanlar. Birinin yeri diğerlerine eş, yani olumlu olmadığım ya da güven duymadığım tek kişi yok takipçi listemde. Az ama öz insanla buradaki yoluma devam ediyorum. Aslında iki cümle bişi yazayım diye girdim konu nerelere geldi. Daha da yazarım da biliyorum uzun yazı okumayı sevmiyorsunuz. Anlatmak istediklerimi anlattığımı düşünüyorum, kurduğum cümleler yerine koşa koşa gitti ben eminim. Allah adına, Allah için hepiniz kardeşim ve dostumsunuz. Hayr, güzellik ve iyilik adına ne varsa yaşayalım yaşatalım, vesile olalım. Şu dünyadan kimsenin kalbine yük olmadan geçip gidelim, güzel izler bırakarak terki diyar edelim 🤲🏻
26 notes
·
View notes