#bazı insanları görüyorum
Explore tagged Tumblr posts
tilk · 1 year ago
Text
bazen hala çok iğrençmişim gibi hissediyorum. böyle ne kadar kalleş insan var hepsinin kokusu üstüme sinmiş gibi geliyor. iyilik rüyaymış, benden adam olmazmış gibi.
3 notes · View notes
mel-inoe · 2 years ago
Text
duygusal problemlerimin bi çoğunu hallettim, daha güçlü bir duruşum var ama tökezlemeden de olmuyor
21 notes · View notes
oztturk · 6 months ago
Text
Merhamet çok güzel bir duygu aslında insan olmak çok güzel bir duygu böyle uzun uzun yazmak aslında hiç benlik değil ama bazı şeyleri paylaşmak hissettiklerimi dökmek geliyor içimden biliyorum bir çok insan istediği hayatı yaşamıyor bir çoğu üzgün bir çoğu hayallerinin yıkımını enkazını hâlâ yaşıyor ama ben kendi yaşamımdan gördüğüm hissettiğim ve uyguladığım kadarıyla mutlu olmak aslın da çok kolay bazen bir köpeğin başını okşuyorum içim ısınıyor gerçekten içim ısınıyor onun gülüşünü görüyorum böyle dudaklarını geri çekmesini kendini bana bırakmasını bana güvenmesini o mutlu oldukça bende mutlu oluyorum bazen sinirleniyorum gidip çiçekleri seviyorum ellerimle bunu deniyorum bakalım sinirliyken de sevebilecek miyim olacak mı şaka yapmıyorum seviyorum çiçekleri onları incitmeden parmaklarımı yavaş yavaş dokundurarak sevmeyen çalışıyorum bazen gök yüzüne dalıyorum bazen kurumuş toprağın üstüne su serpiyorum sıcaktan çatlamasın diye açıkçası insanlar her zaman istediğimiz gibi davranmayabilir aslın da hepimiz biliyoruz ki insanlar çoğu zaman beklentilerimizi karşılamaz tabi ki hepimizin hataları ve hatası var kendi öz yaşamımızda bunu kabul etmek lazım ama bunlar yüzünden iyi olmaktan doğru olan şeylerden de vazgeçmemek lazım en kötü insan olun gerekirse en kötü şeyleri yapmış olun çok günahınız olsun ama bu sizi iyi yapmaktan alı koymasın Allah iyi kuluna rahmet edip kendi yoluna da sokabilir bunu biz bilemeyiz kısacası sabah işe kalkmayı düşünmeden önce ders çalışmaktan önce her şeyden önce mutlu olmayı öğrenin mutluluğu bir insana ya da insanlara bağlamayın çünkü mutluluk huzur tamamen sizin kendi içiniz de bazen şartlar çok zor olabilir maddi problemler çekebilirsiniz yiyecek tek ekmeğiniz bile olmayabilir bu durum da bile kendinizi mutlu etmeyi bilin manen çok darlanıyor olabilirsiniz bunalım da olabilirsiniz bu durum da dahi mutlu olmayı öğrenin ben bir çoğunuzu tanımasam da insanları insan olduğu için çok seviyorum Ali yi Ahmeti Ayşe’yi Fatma’yı değil insanları seviyorum ve onlara kıyamıyorum bazen haklıyken susuyorum bazen her neyse yaptıklarıma değinmek hoşuma gitmiyor çünkü doğrularımız gibi çok fazla yanlışlarımız da var bunlardan ders çıkarmak lazım çünkü inancınız ne olursa olsun görüşünüz ne olursa olsun ölüm var ve her insanın hesap vereceğine ahiret hayatın da ben inanıyorum siz inanmasanız dahi eğer zalim değilseniz ben sizi seviyorum bu yüzden dolayı merhametinizden hiç ödün vermeyin hangi şartlar altında olursanız olun bazen yağmur da ıslanmayı çok sıcak olsa bile güneşten tat almayı hava çok soğuk olsa bile keyfini çıkarmayı asla unutmayın güzel kalbinizi güzel şeylerle taçlandırmanız dileğiyle
67 notes · View notes
mine-lifestyle · 1 month ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Anlayışlı biri olduğumu düşünmüyorum ama çoğunlukla insanları ve yaptıkları davranışları anlamak için çabalarım çünkü illaki kendince bir açıklaması olduğuna inanıyorum. Ama ne yaparlarsa yapsınlar çevreye çöp atan ve doğanın düzenine müdahale eden insanları anlayacağımı düşünmüyorum ki zaten anlamak da istemiyorum açıkcası. Yani ne bileyim çok mu zor elindeki çöpü ya çöp kutusuna atmak ya da çöp kutusu bulana kadar yanında taşımak.
Bu dere bizim evin bir kaç adım aşağısında ve çocukluğumdan beri sürekli seyrediyorum. Hani bir şeyin değişimine veya gelişimine şahitlik edersiniz ya bu dere de benim için öyle ama ben bunun gelişimine değil gerilemesine şahitlik ediyorum, bazı dönemler bildiğiniz dere kuruyor ve geriye sadece çöp yığınları kalıyor. Biz insanoğlunun doğaya verdiği zararın gözler önüne serilmesinin bir örneği gibi... Gerçi tüketim çılgınlığımızın bir örneğini de yansıtıyor ya neyse...
İki fotoğraf arasında hem zamansal hem de mevsimsel bir farklılık var evet kabul ediyorum ama ben her ikisinde de yorulmuş bir doğa görüyorum ve sorumlusu da yine biz insanoğluyuz. Bazen düşünüyorum doğadaki canlılar veya doğanın kendisi konuşsa bize ne der... Hani bazen diyoruz ya kul hakkı diye bence doğanın hakkı diye bir şey de olmalı ki bana göre var zaten...
Keşke herkes doğanın sesini duymak için çabalasa ya da duyamıyorsa bile ellerini kulaklarından çekip ülkesi için temiz tutmaya çabalasa.
Ve son bir keşkem daha var; keşke çöpleri ayrıştırarak toplamak için yeni girişimlerde bulunulsa ve bu sadece şehir merkezlerinde değil köylerde de yapılsa, ne bilelim bazı yerler hatırlanıp bazı yerler ise unutulmasa. Bu yapılmıyorsa bile herkes kendince bir şeyler yapmak için çabalasa...
# bana göre #
34 notes · View notes
musfika-hanim · 4 days ago
Text
insanların hakkınızda söylediği olumsuz cümleler sizi ne dozda etkiler? bu bir eleştiri olur, karakterinize yönelik olumsuz sözle olur..
biliyor musunuz insan ya yaştan, ya yaşadıklarından ya da ruhsal gelişimden (aslında diğer iki madde zaten ruhsal gelişime etken) eskiden etkilendiği kadar etkilenmiyor, dert etmiyor. kendimi analiz ediyorum belki beş sene belki on sene önce bilemiyorum sarf edilen tüm olumsuz fikirler, yapılan haksızca tavırlar kalbime feci şekilde sirayet eder mahvederdi beni. birgün pat diye bir şey oldu (elbette pat diye değil birikmişliğin yansıması) ben artık insanları ve bana yönelen davranışlarını eskisi gibi dert etmemeye, umursamamaya başladım. bazılarını hayatımdan çıkardım çünkü gereksizdi varlıkları. devamlı ruhumu çekiştiren, daraltan, bunaltan, kendilerini dünyanın merkezinde tek akil insanlar gibi gören ve kendilerine itaat edilsin isteyen insanlardı. itaat kelimesi Allah'tan başkası için olunca zaten oldukça ürkütücü ve kişilik olarak da yönlendirilmeyi, akıl almayı (şahsıma, özelime ve çocuklarıma ait hususlarda) sevmeyen biriyim. hayatıma, kararlarıma mudahale ettirmem bu yüzden yoklar zaten hayatımda. neyse işte o eski ben olmayınca şimdilerde özellikle kendimi, niyetimi bildiğim konularda şahsıma yapılan eleştiriler hiç etkilemiyor dokunmuyor bana. insanı en çok kendi bilmez mi? yaptığı bir davranışı, kurduğu bir cümleyi neden öyle yaptığını ya da o anki kalbi niyetini en çok da kendi bilmez mi? bazen tavırlarımız farklı yansıyor insanlara, koyduğunuz mesafeyi, o duvarı ve onunla beraber şekillenen cümlelerinizi kibir sanıyorlar. halbuki sınırlar, mesafeler hayatın olmazsa olmaz kanunudur. samimiyet içermeyen ya da samimi yakınlığa erişmeyen sohbetlerde tavır bellidir, cümleler bellidir sınır vardır. dünyadaki duruşunuzu sınırlarınız belirler, insan ilişkilerindeki o sağlıklı devamlılığı da sınırlarınız belirler. konu kökünden başka yere evrildi biraz ama özü şu ki; her eleştiri samimi ve iyi niyetli olmuyor maalesef. insanlar birini aşağı çekmekten, ona ruhsal zarar vermekten haz alıyorlar gibi. burada da var bunu görüyorum. kendinden emin konuşmayı, koymak istediğiniz mesafeyi, belirlediğiniz bazı sınırları kibir görüyorlar. insanız hataya da, nefsimizin tuzağına da düşebiliriz elbette ama karşımızdakinin niyetini anlamamak da mümkün değil. kendinizden ve niyetinizden emin olduğunuz hususlarda sizi aşağı çekmek isteyen insanların samimiyetsiz eleştirilerine kulağınızı tıkayın. gerçek kul olmanın zorluğundan sonra "kişisel gelişmek" geliyor sanırım. gerçek kulluk kişisel de iyi gelişmektir zaten. bunu dünyada tamamlamak mümkün olur mu bize bilmiyorum ama ilerleme kaydetmek mümkün. kendimizi ruhen koruma altına almak için bunu yapmalıyız. kalbimiz ve ruhumuz heder edilmeyecek kadar çok kıymetli 🤍 kendimizin kıymetini önce biz bilelim..
3 notes · View notes
sinestezii · 1 month ago
Text
Tumblr'a övgüyle
(Başlığa random gülüş atmak serbest.) sldfjslfd Lise yılları, birilerini kaybetmişim kısa bir süre önce. Sonra kendimi de kaybetmişim farkında olmadan. Soyut bir manada söylemiyorum bunu, “ne içinde zamanın, ne de büsbütün dışında” gibi bir hâl. Kendi karanlığımın içinde kaybolmuşum fark edemeden. Ve en ağırı, bazı an’ların içinde “onulmaz” bir kayboluş var gibi hissediyorum, öyle buluyorum bunu. Böyle oldukça büyüyor çıkmazım. Yol’da ilerlerken sıfır noktasından başlamanın bile bir nimet olduğunu ama sürekli bana bahşedilenlerle, ilerilerden yürüyemeyeceğimi, kutsal bildiğim şeyleri yanı başımda, iç huzurumu kalbimde hissedemeyeceğimi; düşebileceğimi, düşerken orijinden çok daha geriye -yani belki de rakamsal olarak bilgisine erişemediğim, evrenin eksilerine; o eksilerin derinliklerine- düşebileceğimi öğrenerek yeni yaşıma giriyorum. Böyle nasıl yaşanır hiçbir fikrim yok ama. Daha önceden tanışmadığım, kimse tarafından uyarılmadığım bir yerdeyim. Zorlanıyorum.
İnsanları görmemek, insanları duymamak için sabahları uyuyup geceleri uyanıyorum. Sınıfta uyuyorum, evde uyuyorum; geceleri de herkesin uyuduğundan emin olduktan sonra uyanıp Freud okuyorum. Okuduklarımın tüm analizlerini, üzerine yazılı makaleleri, Tumblr yorumcularını, ekşi sözlük yazılarını takip ediyorum.
Rüyalar, kaybettiklerim, analizler… Hangi bildiğim bilinçaltımdan, hangisi Allah’tandı? Ben tam olarak neyi yitirmiştim? Uyuyarak, durmadan uyuyarak bu dünyadan kopmaya çalışmanın ve küçük ölüm üzerinden farklı bir sema’ya evrilmeye çalışmanın bir isyan, bir terk ediş, bir kaçış, hatta örtülü bir intihar olabileceğini bilmiyorum o zamanlar. Kabuklar örüp insanların arasına karışmaktan vazgeçmekle gönlümü arındıramayacağımı bilmiyorum. Yaradılana karşı duvarlar örülerek yaradana varılamayacağını bilmiyorum. İnsanları sevmenin ve sevmek istemenin sınırını ve önemini bilmiyorum.
Aynı bilinçsizlikle dışarıdan gelen bir kurtuluşu, bir çareyi arıyorum. Yanılgımı büyütüyorum yani. Yıllar geçiyor, ben telafi edemiyorum kayboluşumu. Derken bu platformda, tasavvuf üzerine yazılmış bir yazıyı ve “eksildik, evet eksiğiz fakat boş eve hırsız girmez” tesellisini, vesvesini okuyorum. (Keşke vesvese denmese ona, ben biraz o cümlede şifa buluyorum.)  Benim gibi, düştüğü yerden yol’a devam etmeye çalışan ama benden farklı olarak, düştüğü yeri nimet bilecek kadar yüksek bilince sahip insanların varlığı, ruhumu ferahlatıyor. Eş zamanlı olarak bu şarkı, şarkı da çekilen her bir nefes, nefes-tasavvuf ilişkisi; günlerime, gecelerime eşlik ediyor. Mark Eliyahu’nun kalbim de ki adını değiştiriyorum. “Elleri Tanrı tarafından kutsanan adam” olarak adlandırıyorum onu. Sayfamın fonu oluyor Humbleness sonra, hem de yıllar boyunca. (Sonraki yıllarda çok meşhurladııı tabii kendisi)
Biraz daha zaman sonra, her iki kişiye de uzun uzadıya yazıp teşekkür ediyorum. (İç huzurum tam değil ama arayışım sürüyor.) Her iki paylaşım da tesadüf olamaz bence çünkü. Ama o kadar uzaklaşmışım ki beni o günlere kadar huzurlu kılan şeylere, Allah’ın benden vazgeçtiğini düşündüğümden, özel bir “tesadüfün” bir daha hayat boyu beni bulmayacağını düşünüyorum.
Bare onlar kalplerinin kıymetini hissetsin diye, bu şarkıyı paylaşan ve profilinde kimliğine ilişkin herhangi bir bilgi olmayan, sadece bir tane profil fotoğrafı olan kişi sayesinde Granados’un Oriental’i ile de tanışıyorum ayrıca. Profilinde yalnızca yüzünü görüyorum bu paylaşımlar esnasında. Benim profilimde ise ne adım ne cinsiyetim ne de bir fotoğrafım var. Yaşadığım kente ilişkin bile herhangi bir ibare yok. O zamanlar burada yalnızca mektup fonksiyonu var ve ben bildirimsiz bu yazışmada, sabaha kadar çok şey öğreniyorum hiç tanımadığım ama bir yerlerden bildiğim birinden. Hiçbir şahsileştirme olmadan kapanıyor konuşma. Bir hafta sonraydı sanırım, profilini kapatıyor. Buna çok üzülüyorum çünkü onun yol’unu takip etmek güzelmiş aslında.
Derkeeen bundan belki bir-iki hafta sonra, isteksizliğimden örülü duvarları kırıp insanların arasına karışmaya çalışır iken, Bostancı’da, görece kalabalık bir şiir etkinliğinde biri gelip onca yer arasında benim yanıma oturuyor. Birkaç dakika sonra bana dönüyor ve “pardon, sigara içersem rahatsız olur musun” diye soruyor. O an bu kişinin bana Humbleness’i öğreten tumblr da konuştuğum kişi olmasının şokunu atlatamıyorum ve nefret ettiğim sigara kokusuyla ilgili “yok hiç rahatsız olmam” diyorum. (İki kilometre öteden sigara kokusu duysam, tiksinirim aslen skşdjfhskdlf)
Sonra ki yıllarda bütün bunları geriye dönük anladıkça, kendimi affettikçe, belki biraz biraz bağışlandıkça bir karar alıyorum ve 40 gün oruç tutuyorum. Buradan mütevellit biliyorum çünkü, insan nefsi yine kendisiyle terbiye ediliyor. Büyük mucizeler küçük adımlarla gerçekleşiyor, emek emek. 40 günün her bir günü edilen dua ile, köreltilen nefis ile olduğu gibi. Edinmekten vazgeçmenin, sessizliğin, yerinde edinilen suskunluğun şifasını kavramak gibi.
Bir "kurtarıcı" bekleyemezsin dünya üzerinde. Yalnızca yoluna eşlik eden biri olabilir, olabilirse. Yol'da yürürken yol gösterenleri saymıyorum elbette. Ancak bütün bunlardan öte; dünyanın en huzurlu, Hızır'lı rüyasında bana telkin edildiği üzere; “önemli olan ilmi aramaktır İlayda.”
İşte böyle böyle, kendimi ve bu kenti de bağışladım. Yine de kuzey Ege'de denize yakın ya da kuzey yıldızlarında, yıldızlara yakın olmayı nasıl isterdim şimdi.
Netice-i Talep: Sen de tesadüf olamayacak kadar güzel 1 platformsun Tumblr bebeğiiii. <3
youtube
2 notes · View notes
boyverdim-okyanusta · 4 months ago
Text
İnsan.
Kulağa gerçekten de komik geliyor. Bazı şeylerı dikkate almak için neyi bekliyoruz? İlla yaradan tarafından mı gönderilmeli? Gerçi görüyorum ki o bile dikkate alınmıyor. Komik.
İnsanlar kendini her şeyde söz sahibi olarak görüyor. Öyle ki kendilerinin yaradan olduklarına bile eminler. Daha birkaç sene önce bir göbeğin içinde oluşmayı bekliyorlarken hemde. Söylesenize, birinin karnından çıkmışken kendinizi nasıl üstün görüyorsunuz? Peki ya 'kendinizi üstün görmemek' için gerekli olan ne?
Neyse ne, işte bu yüzden diyorlar ya geldiğin yeri hiçbir zaman unutmayacaksın diye. Başımızdaki güya 'ülke yöneten' insanların bizden farkı ne? Hayatta neyi başardı da milyonlarca insanı yönetme hakkına sahip oldu? Yanlış anlamayın yönetime karşı durmuyorum. Sadece bu bence tanrıcılık oyununa dönüşmeye başladı. Ki bunlara bakacak olursak büyük bilader de ülke yönetiyordu. 🙂
1984. Hatta çok daha önceden yazılmış ve bu yıllarda bunların yaşanılacağı tahmin edilmiş belki de. Eh, zamanda biraz aksama oldu ama seneryo aynı. George bunların gerçekleştiğini görmek istediği için mi yazdı yoksa gerçekten de gerçekleşeceğini biliyor muydu? Bunun da yaradanın bir oyunu olduğunu düşünüyorum. Sonuçta kalemi eline alıp yazmaya layık gördüğün hiçbir kelime boşa değildir. Eh, böyle söylüyorum ama biraz öncekilerle yine çelişiyor. Biz kimiz ki herhangi bir şeyi 'layık görme' gözüyle bakabilelim? Hayır kendimi veya bizi aşağılamıyorum, sadece insanoğlunun aşağılık ve beş para etmez olduğunu söylüyorum.
Bir avuç kukla. Yaradan ne isterse o olur. Bana verilen sadece sayılı da olsa nefes alma hakkı. Sadece sus ve yap şunu. Ne diye milyonlarca insanı yönetmeye veya -diğer taraftan bakacak olursak beyninin boyutu bizimkiyle aynı olan bir 'insan' tarafından yönetilmeye çalışayım? Yaradana inanmasaydım bunları yapardım. Çünkü ateistlere göre insanları insanlar yarattı (?) bu kısım benim ufuk çizgimin biraz ötesinde. Bu yüzden bunu es geçiyorum.
Düşünüyorum da sayılı nefes hakkımın olduğu bir gezegende oturup da tanrıcılık oynamak zevkli olabilirdi. Yönetmek demiyorum çünkü gerçekten iki taraf için de fazlasıyla aşağılayıcı. Yine de tanrıcılık oynasaydım yaradanın insanlara bahşettiği hakları bir 'insan' olarak insanların elinden almaya kalkışmazdım. Acıl mesele de bu gibi görünüyor. Her şeyi geçtim bir insanın eline böylesine mutlak bir güç geçtiğinde bunun olması zaten kaçınılmaz.
Toparlayacak olursak resmen 1984, diyorum. Çünkü biraz da olsun dünyayı biz yönetseydik elimize savaştan başka bir şey geçmezdi. Neyse ki ipler yaradanın elinde. İnanç sahibi birisi olduğumu söylemiştim. Bunları anlatarak biraz olsun da kanıtlamış oldum. Ama ateistlik değil de, bence asıl dinsizlik insan olduğunu bilmene rağmen bir grup insana karşı tanrıcılık oynamaya kalkışmak. Kalkışmak diyorum çünkü ortada başarılı olan hiçbir şey yok. Tanrıcılık diyorum çünkü insanların haklarını elinden alma gücüne sahipler.
Evet, ben kısıtlanabilirim ki farklı açılardan bakıldığında bunun gerekli olduğunu bile söyleyebiliriz. Ama bana bunu yapan bir 'insan' olamaz. Demem o ki sadece nefes alın. Kimse tarafından yönetilmeyin veya kimseyi yönetmeyin. Hayatta bir insanın yönetebileceği tek şey bir hayvan sürüsüdür. Yani mee'leyen canlılar görmek istiyorsanız çobanlık yapabilirsiniz. Nacizane düşüncem. 🙂
2 notes · View notes
bungoustraydogs-tr · 2 years ago
Note
Ya resmen delirmek üzereyim son zamanlarda bsd'yi çok fazla çocuk izlemeye başladı. Bundan rahatsızım çünkü izleyen çocuklar koca bir edebi seriyi lise ship animesine çevirdiler ve bu berbat bir şey. Sırf bu yüzden bir çok yetişkin/eski fan bazı karakterlerden nefret etmeye başladı (örnek chuuya vs) Sürekli Chuuya'yı Sigma'yı hatta ve hatta Fyodor×Dazai shipinde Fyodor'u bile feminen bir role soktular. Bu konu hakkında düşüncelerini merak ediyorum.
Bu tarz insanları nereden buluyorsunuz bilmiyorum 😶 Fandomun toksik kitlesi olduğunu biliyorum ama kaçınılması kolay insanlar.
Elbette ben de memnun değilim. Sürekli diyorum kimin neyi shiplediği umrumda değil ama canon ile fanon arasında bir sınır var ve o sınır aşılınca işler cıvıtıyor. Eskiden shiplerle ilgili doujinshi/comic istekleri alıyordum ve boş vaktim olduğunda da eğlencesine çeviriyordum -hangi ship olduğu umrumda değildi. Ama bir süre sonra istemediğim bir kitleyi çekmeye başladığımı görünce bıraktım çünkü aynı zamanda manganın da çevirmenliğini yapıyordum. Doğal olarak resmi hikâyede kalmaya karar verdim sonradan da ,en azından tumblr hesabı için söylüyorum, istediğim kitleye ulaştım. Sayımız fazla değil ama mutluyuz.
Bahsettiğin kitlenin zaten bir grubu var, genelde shiplerin fan hesaplarında aktifler. Ara ara anime yorumlarında görüyorum, animeyi izlemek isteyenler de önce yorumları okuduğu için izlemekten vazgeçiyor o sinirimi bozuyor. Yoksa dediğim gibi kaçınılması kolay bir kitle. Çoğu gördüğüm kadarıyla 11-12 yaşlarında zaten, birkaç yıl sonra kendi kendilerine bırakacaklar.
Konudan alakasız, sen de edebiyattan bahsetmişken, aslında iki üç kişi kitap kulübü tarzı bir şey kursak güzel olur bence. Katılmak isteyen olur mu bilmiyorum, temmuza kadar başıma ek iş de istemiyorum ama belki yaz ortalarında böyle bir şey ayarlayabiliriz?
28 notes · View notes
siyahbeyazgibiydin · 8 months ago
Text
bazen bazı anlar anlar vardır. yalnız, yapayalnız hissedilen anlar. çok kişiyle konuşabilme, iletişim kurabilme yeteneğiniz vardır. ancak yine de bir şekilde onlarla konuşurken dahi kendinizi yalnız hissedersiniz. ne telefon açıp konuşabileceğiniz birileri vardır ne de bir çay-kahve içerken..
nasılsın diye sorduklarında fazla deşmemeleri için iyi der geçiştirirsiniz. anlatmak içinizden gelmez, dışa vuramazsınız kelimeleri birer birer.
soyutlamaya başlarsınız insanlardan kendinizi yavaş yavaş. ne kimseyle konuşmak ne de muhatap olmak isteği gelir içinizden. sonra görünmez olmaya başlarsınız. kimse fark etmemeye başlar, en kalabalıklar arasından yürüyüp geçseniz dahi.
mesela arkadaşlar vardır. sıkı dost olduğunuz, siz konuşmadan mimiklerinizden, gözlerinizin içine baktığında ne düşündüğünüzü ne hissettiğinizi tek bakışta anlayan. sonra onlarda gider, ya evlenirler iletişim kopar ya da bir şey olur kopar.
ilişkiler vardır bir de. kadın erkek birlikteliği, birbirlerine tutunacak bir çift dal olarak görürler belki de ilk başlarda. sonra ya devam eder ya da etmez. ederse ne âlâ. sizi kendi anlamak istediği şekilde değil de, sizin neyi ne şekilde anlatmak istediğinizi olduğu gibi anlayanları çok nadirdir. evirip çevirmeden dümdüz bir şekilde. empati yaparak veya hislerinizi, duygularınızı, düşüncelerinizi olduğu gibi anlamak zordur. bunu gördüm ben hep..
ben hep olduğu anlamaya çalıştım, herkesi. kim olursa olsun. ancak, beni anlayan insan sayısı ya birdir ya da ikidir. ya benim anlatmamda sorun var, anlatmayı beceremiyorum ya da insanlar kendileri anlatmak istediklerimi kendi anlamak istedikleri gibi anlıyorlar. yaşadığım en büyük sorunum da bu sanırım. ha demiyorum ki hatam yoktur, illa ki vardır. insanız sonuçta isteyerek olur istemeyerekte. ama her bir şekilde hatam varsa da özür dilemesini bilmişimdir.
aklıma bazen intihar eden yazarlar geliyor. ara sıra açıp (doğruluğu olan yerlerden) hayat hikayelerini okuyorum. bu yazarların yazdıkları kitapların etkisi diğer bir çok kitaptan daha etkili olduğunu düşünüyorum kanımca. daha sert bir şekilde dışa vurumları var. belki de zamanında onlarda istedikleri gibi anlaşılmadıkları için böyle bir düşünce içerisine girerek karar vermişlerdir, diye düşünmekteyim. bu yazarların kimilerini okurken sert bir şekilde kendimi o cümlelerin arasında görüyorum, 'bu benim diyerek.'
son olarak şunu söylemek istiyorum, insanları hiçbir şekilde anlayıp dinleyip tanımadan, yargılamamanızı öneririm. bazen böyle düşündüğünüz de karşınıza öyle bir insan çıkar ki hiç tahmin etmediğiniz bir profille karşılaşmış olursunuz.
kendinize iyi bakın, hayat üzülmek/üzmek için çok kısa. her gecenin bir şekilde sabahı oluyor.
4 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year ago
Text
Bazı hesaplar görüyorum. Salata gibi tipler. Yazdıkları bir tek cümle yok. Windows 98 ekran koruyucuları gibi paylaşımlar. Hesaplarındaki vasatlık miktarını ayıya versen kıçına sürer. Bunlar sözce Cumhuriyetçi, Laik filan. Sorsan bunlardan daha Atatürkçü yok.
Binlerce takipçi. Bunlar kendi aralarında garip, enfekte olmuş, saçma bir fanatizm yaratmışlar. Bu tip mecralarda toz kaldırma yarışına girişmişler. Bir tanesi yazmış peygamber edasıyla. Kendince üslup ayarlıyor. Üstten üstten konuşuyor.
Seda Sayan tayfa seküler teyzelere Atatürk anlatmaya benzemez oğlum bu işler. Git 720 piksel zekaya salya akıtanlara kondom sat. Atatürk satanlara, DAR ideoloji pazarlayanlara, yumruk kavuşturanlara pirim vermeyin artık.
Sözü olan, fikri olan, düşüncesi olan, çevresiyle problemi olan, kişisel dertleri olan, hayatı anlamakla kavgası olan insanları okuyun, takip edin!
5 notes · View notes
bendebilmiyorumnedegisti · 2 years ago
Text
01:28 30.12.22
Neden yine buradayım bilmiyorum. Aslında durumlar şöyle gelişti, bugün birine her yerde kullanıcı adımın aynı olduğunu söyledim ve aklıma hiç burası gelmedi dürüst olmak gerekirse. Gerçekten hayatta kaç kişi tumblr kullanır ki aklıma gelsin. Sonra yazılarımdan birkaç kesit söyledi ve ben yazılarımı okurken buldum kendimi ve sana ilk yazımdan şu ana kadar olan farklılıklardan bahsetmek istiyorum sana.
Şöyle ki ilk yazımda baştan sona hikayemizi olabildiğince kısa bir şekilde anlatmışım kendi açımdan. Çok iyi hissetmediğim bir dönemdi ve mantıklı düşünemediğim tamamen duygularımın arasında boğulduğum günlerdi. Aklımda olan tek düşünce neden varolduğumla alakalıydı.
Zamanla bazı düşüncelerden uzaklaştım. Bunlardan biri ve en önemli olanı belki de kendime zarar vermekle alakalı olan düşünceydi. Ergenlik ya da boş bir anlık karar diye yorumlamıyorum elbette. Bu konu sahiden de çocukluğumdan beri peşimi bırakmayan bir karabasandı adeta. Tamamen geçti dersem de yalan olacağını biliyorum çünkü hala kendimi kaybettiğim günlerde ilk çığlıklarım bu yönden oluyor maalesef.
Herkesin söylediği gibi insanın zamanla alışamadığı hiçbir şey yok bitanem, Allah senin yokluğuna bile alıştırdı en zor biçimde. Bir ölüden hallicesin özür dilerim ki. İnsanları görüyorum en azından bir şeyler öğrenebiliyorlar eski sevgilileri hakkında, çocukca gelebilir bu düşüncem ama öyle sonuçta. Ne bileyim bir hikaye olur, bir gönderi olur, durum olur bir insan profiline recep ivedik koymak ve yılda bir tane şarkı paylaşmak dışında neden bir şey yapmaz ki ?
Hakkında hiçbir şey bilmiyorum doğal olarak. İyi misin, sağlığın yerinde mi, sevgilin var mı, taşındın mı mesela, okulun ne oldu, askere gitmeyi düşünüyor musun, çalışıyor musun, hayatın nasıl ben tek bir sorunun cevabını bile bilmiyorum. Bahsettiğim zorluklardan biri de bu işte.
Neyse içim içimi kemirse dahi buna da alıştım artık. İhtimallere sığınmaya çalışıyorum. Mutludur, sağlıklıdır, ona iyi gelen şeyler vardır hayatında gibi olumlu şeylere yoruyorum kafamı. Bunca hasretimin ardından bir de kötü şeyler düşünürsem kafayı yerim artık.
Yeni bir playlist oluşturmuşsun, görebildiğim nadir şeylerinden biri de bu tabi. Sağ olasın birkaç şarkımızı da eklemişsin listeye, bu durum biraz olsun iyi geldi kalbime. İçimi rahatlatmaya çalışıyorum işte ben de kendi kendime gelin güvey olmuyorum merak etme. Zaten çok kızgınım sana bütün şarkılarımızı o kızla paylaşmışsın hepsini o da dinliyor, kaç yerimden vuruldum bunu gördüğümde bir bilsen… Alaya alıyorum şu an ama ilk gördüğüm günü bir ben bir Allah biliyor sekiz kere seni aynı yatakta bir başkasıyla görmüşüm hissi yarattı.
Geçiyorum bunları düşünmek istemiyorum sahiden. Yeni bir yıla giriyoruz bu daha önemli değil mi ? Bir yaş daha yaşlanıyorsun, bir sene de uzaklaşıyorum senden. Bak artık eski drama kraliçeliğim de yok üzerimde, dedim ya alışıyorsun artık.
Yalan yok hala haftada dört gün fotoğraflarımızı açıp ağlıyorum, müziklerimizi dinleyip nefes alamayacağım noktaya kadar sigara içip başım dönünce uyuyorum, hayvan gibi sarhoş olup bağıra çağıra seni sayıklıyorum hatta evi inlettiğim günler de oluyor, bana aldığın hediyelere sarılıp uyuyorum hala ( şaka değil kar küresine ve kolyeye sarıldığım doğrudur ) ama daha iyi olduğuma inanıyorum çünkü iyi olmam için ilk önce buna inanmak zorunda olmam gerektiğini farkedeli uzun zaman oluyor.
Artık zamanı geriye almak istemiyorum mesela, tekrar aynı mutluluklar için seni kaybetmek istemiyorum bir daha. Birini kaybetmek çok acı çünkü hiçbir mutluluğa değmiyor seni kaybetmek. İleriye sarmak istiyorum hızlıca. Sensizse de hemen bitsin diye. Böyle yeteneklere sahip değiliz elbette ama istek işte ne bileyim.
Sorgulamıyorum artık beni özlemiyor musun, hatırlamıyor musun, yanında istemiyor musun, üzülmüyor musun diye. Alacağım her olumsuz yanıtı kaldıramıyorum kendi içimde. Düşünmüyorum artık bunları. Çünkü hiçbir zaman önüne engeller dizmedim senin hep kalbimin kapısı açıktı sana. Özleyen gelirdi, üzülen ellerimi tutardı, yanımda olmak isteyen sarılırdı kocaman ondan düşünmüyorum bunları.
Eski alışkanlıklarım devam ediyor hala mesajlar atıyorum sana. Okuyamasanda konuşuyorum seninle. Yakın bir zamanda doğum gününü kutladım mesela haberin yok bundan ama biliyorsundur gerçekten sana yazmadığım için ne kadar üzüldüğümü.
Geride bıraktım her şeyi, senin haricinde. Yaşamıma devam ediyorum bir şekilde. Sanma ki başka biriyle, sadece kendimle devam ediyorum bu yola. Kimseyi istemiyorum yanımda zaten kimseyi de üzmeye hakkım yok. Görünen köy klavuz istemez kalbimin bir kişi hariç kimseye yeşereceği yok zaten.
Hala bir hedefim yok, yaşıyorum evet ama gelişigüzel şekilde. Nasıl olsa zaten eksik yaşıyorum bu hayatı bir de üzerine plan yapamam diye düşünüyorum. Hatalı da bulabilirsin bunu ama yapacak bir şey yok.
Boş konuştum yine biraz konuşmak istedim seninle. Yeni yılın çok güzel ve sağlıklı geçsin isterim. Mutlu yıllar dilerim. Seni tanımış olduğum beşinci sene. Dile kolay ya… Beş koca sene.
Ayrıca her gün söylediğim şeyi yine dile getirmek isterim ki seni çok seviyorum hem de hiç eksilmeden
6 notes · View notes
gundemarsivi · 6 days ago
Text
Tumblr media
FÖCÖ’nün İcadı: CİMER ve Özel Sektöre Yönlendirme
✍🏻 Sinan Kemal
Dedikodu Cihadı: Cemaatler, Tarikatlar ve Haysiyet Cellatlığı
Sıradan insanların FETÖ (sansürden kaçınmak için FÖCÖ olarak anıyorum) ve benzeri tarikatların kumpas operasyonlarını küçümsediğini görüyorum. Çoğu kişi sadece Kutlu Doğum Haftası’nı kutlayan şeyhlerin cemaatini ve onların Harbiyelilere, subaylara, üst düzey bürokratlara yönelik kumpaslarını biliyor. Ancak bu yapıların kumpasları sadece yüksek rütbeli askerlerle sınırlı değildir. Tarikatlar, uzman çavuşlardan astsubaylık okulu öğrencilerine kadar herkesi hedef alabilir. Bu sadece bir tarikatın değil, tüm tarikat-cemaat yapılaşmalarının ortak bir yöntemidir.
Dedikodunun Gücü: Kumpasın Temel Aracı
Tarikat ve cemaatler, bir yere önce kalabalık gruplar halinde sızar. Bu süreçte en büyük silahları dedikodudur. Dedikodularını yaymak için sizi evlerine, dergâhlarına davet ederler. Kuran ya da şeyhlerinin risalelerini okuma bahanesiyle, hedef aldıkları kişiler hakkında dedikodular üretirler. Eğer dedikodu yaptıkları kişi bir devlet memuruysa ve hakkında soruşturma açılmışsa, bu dedikodular soruşturmayı yürüten müfettişlerin dikkatini çeker. Hatta bazı müfettişler doğrudan dedikodu üzerinden hareket ederek, hedef kişiyi harcamaya çalışır. Gizli tanıkların ifadeleri de genellikle duydukları dedikodulardan ibarettir. “Kimden duydun?” sorusuna ise standart cevap bellidir: “Herkesten…”
Bu kadar sistematik ve planlı dedikodu üretimine ben “Dedikodu Cihadı” diyorum.
Medya ve Sosyal Medya: Kumpasın Modern Yüzü
Dedikoduların yayılmasında medya ve sosyal medyanın etkisi büyüktür. Eskiden, meşhur Zaman Gazetesi bu işin başını çekiyordu. Memurlar hakkında isim vermeden, ima yoluyla dedikodu yapar; kişiyi tarif ederek hedef gösterirlerdi. İnternet yaygınlaşınca gazetenin bu alandaki rolü azaldı, ama yerine sosyal medya araçları geçti. İlk başlarda MIRC ve MSN gibi platformlarda aktiflerdi. “Hocayı pek sevmem AMA…” gibi cümlelerle insanları tavlamaya çalışır, hocayı eleştirenleri ise platformlardan atarlardı.
Bu örgüt, teknolojiyi yakından takip etmesiyle ünlüdür. Zaman Gazetesi, Türkiye’de internet sitesi kuran ilk basın kuruluşuydu. Bugün sosyal medyada gördüğümüz trollük faaliyetlerinin temeli, o yıllarda atılmıştır. Trollükte en dikkat çekici özelliklerden biri, karşı taraftan gibi görünerek ortalığı karıştırmaktır. Bu trollerin dilini ele veren kelimeler ise genellikle “ama”, “fakat”, “lakin” gibi bağlaçlardır. Bu kelimelerle başlayan cümleler, çoğu zaman iki yüzlülüğü işaret eder.
Dedikodu ve Haysiyet Cellatlığı: Tarihin Gölgesinde
Dedikodu yoluyla haysiyet cellatlığı, sadece bugünün değil tarihin de bir gerçeğidir. Osmanlı kroniklerinde, 2. Viyana Kuşatması sırasında Tatar Hanı Murat Giray’a yönelik suçlamalar, Avusturya kayıtlarında bile daha insaflı değerlendirilir. Piri Reis’in idamına neden olan suçlamalar da benzer şekildedir. Dedikodularla liyakat sahibi insanlar gözden düşürülür, hukuk işletilmez ve toplumda güven duygusu zayıflatılır.
Bugün cemaatler ve tarikatlar, kendilerine engel olarak gördükleri kişileri sistematik dedikodularla saf dışı bırakmaktadır. Tek adam rejimlerinde dedikoduların etkisi daha yıkıcıdır, çünkü liderler sürekli bir tahtan indirilme korkusuyla yaşar ve bu korku, dedikodulara inanmalarına yol açar.
CİMER ve BİMER: Modern Kumpas Araçları
FETÖ, iktidarla ilişkilerinin son günlerinde, memurlara kumpas kurma araçlarını diğer tarikatlara miras bıraktı: BİMER ve CİMER. Özellikle CİMER, şikayet merkezi gibi görünse de, keyfi kullanıma açık bir yapı. Şikayetlerin işleme alınması, ilgili makamların insafına kalmış durumda. Devlet memurlarına yönelik şikayetler hızla işleme alınırken, özel sektöre yönelik şikayetler genellikle görmezden gelinir.
Son yıllarda doktorlara, öğretmenlere ve diğer kamu çalışanlarına yönelik saldırılar artış gösterdi. Kamu çalışanlarına yapılan bu saldırıların amacı, halkı özel sektör hizmetlerine yönlendirmektir. Özellikle sağlık ve eğitim gibi temel alanlarda, kamu hizmetlerinin itibarsızlaştırılması dikkat çekicidir.
Kamu Çalışanlarına Yönelik Sistematik Saldırılar
Ekşi Sözlük gibi platformlarda kamu çalışanlarını hedef alan başlıklar bunun en bariz örneklerindendir:
Doktorların hastalarına şefkat göstermemesi
Öğretmenliği herkesin yapabileceği gerçeği
Doktorların dayağı hak etmesi
Bu tür başlıklar, kamu çalışanlarını itibarsızlaştırmak ve kamu hizmetlerinden uzaklaştırmak için sistematik bir çalışmanın ürünüdür. Sosyal medyada dolaşan troller, bir yandan iktidar yanlısı gibi görünürken, bir yandan da muhalefet karşıtı propaganda yaparak halkı manipüle etmektedir.
Sonuç
Dedikodu, haysiyet cellatlığı ve sistematik kumpaslar, sadece bireyleri değil, toplumun tüm yapısını etkiler. Tarikat ve cemaatlerin bu yöntemleri, devlet mekanizmasındaki çürümeyi hızlandırır. Özellikle memurlar, sağlıkçılar ve öğretmenler gibi kamu hizmeti veren kesimler, bu sistematik saldırılardan en çok zarar görenlerdir.
Bugün, geçmişte olduğu gibi, liyakat ve hukuk sisteminin öncelikli hale gelmesi, toplumu bu kumpas düzeninden kurtarmanın en temel yoludur.
0 notes
lovelyyfluff · 4 months ago
Text
Baş Belaları | 30 - Rahatlık
Tumblr media
Hiiro: Haha. Aira küçük olduğundan oda geniş gibi görünmüştü. Ama dördümüz bir arada olunca biraz sıkışık geldi.
Aira: Ne~? Küçük değilim. Ufağım, beni sevimli yapan şey bu.
Aira: Neyse, zaten burada geçici olarak kalacağız. Belki ana binadaki odalar daha geniştir.
Hiiro: Olabilir. Burası benim eski evime ya da gece kaldığım sokağa benzemiyor.
Hiiro: Böyle kritik ve sıkışık bir durumda olunca kendimi daha motive olmuş hissediyorum.
Aira: Ne~? Bence o kadar da dar değil.
Aira: Madem söylenip duracaksın, çok sevdiğin sokağında, öyle açıkta kalmaya devam et. Ortadan kaybolursan bize daha fazla yer kalır, Hiro.
Tumblr media
Tatsumi: Hey, sakin olalım... Haha, görüyorum ki daha ilk günden kaynaşmışsınız...
Tatsumi: Bende bir gün sizlerle böyle şakalaşmak isterim.
Aira: Hm~Yarım gün boyunca beraber çalışırsak daha da yakınlaşırız...
Aira: Ama tanıştığımızdan beri böyleyiz. Başıma dert açıp duruyor, gözümü ondan ayırmaya gelmiyor.
Tumblr media
Hiiro: Evet! Hep yaptığım hataları farkediyorsun, gerçekten yardımcı oluyor. Teşekkürler, arkadaşım!
Hiiro: Seni gördüğüm andan itibaren geçinebileceğimizi anlamıştım!
Aira: Gördün mü? Gel de görmezden gel şunu.
Mayoi: Hehehe. Bence odanın büyüklüğü gayet iyi. Çok geniş ve parlak olunca beni rahatsız ediyor.
Tatsumi: Hm. Eski binayı dışarıdan görünce biraz endişelenmiştim, ama su ve elektrik düzgün çalışıyor sanırım.
Tumblr media
Aira: Ah, biz çalışırken ışıklar bir anda çalışıverdi.
Aira: Galiba Oogami-senpai yatakhane danışmanına haber vermiş—"şu Salak Dört-göz" gibi bir isim söyledi?
Tatsumi: Aha. Sonradan teşekkürlerimizi iletsek iyi olur. Onu tanımasam da gerçek isminin "Salak Dört-göz" olacağını zannetmiyorum.
Aira: Eğer yatakhane danışmanıysa bir ara kendimizi tanıtmalıyız. Mesela bize sahip çıktıkları için teşekkür edebiliriz~
Hiiro: Hm. Anladım. Yatakhane danışmanı, mülk sahibi gibi mi?
Tatsumi: Haha. Bizim buradaki yaşamımızdan sorumlu olan kişi oluyor.
Tatsumi: En azından öyle tahmin ediyorum, Seisoukan hakkında fazla şey bilmiyorum.
Tumblr media
Aira: Aynen... Seisoukan halka açık olmadığı için binanın içi tam bilinmiyor. Biz bile taşınmayla uğraştığımız için ana binaya bakmaya zaman bulamadık.
Aira: Diğerlerine kendimizi tanıtmadan önce binayı gezsek nasıl olur?
Aira: Duyduğuma göre binada kütüphane, oyun odaları gibi yerler bile varmış.
Aira: Burada yaşayacaksak önce etrafımızda neler olduğunu öğrenmemiz lazım.
Aira: Ah, çok heyecanlandım... Birsürü idolü gerçek hayatta, efekt olmadan göreceğim♪
Mayoi: Evet, ben de... Çok isterim♪
Aira: Aa, şey, sen de mi idol fanatiğisin, Ayase-senpai?
Mayoi: Yok, nasıl desem? Ben insanları çok seviyorum. Özellikle senin gibi yeni büyüyenler, gelişenler, kolayca şekil verilebilen... Fufufufufu♪
Tumblr media
Aira: (Ha? O neydi şimdi? Ürktüm... Ayase-senpai'nin bakışları beni bazen korkutuyor...)
Aira: (Ama iyi birine benziyor, belki de fazla düşünüyorumdur.)
Hiiro: Haha. Etraftaki odalardan bahsetmişken, burada yemek yiyebileceğimiz bir yer var mı?
Hiiro: Sabahtan beri çalışıp kalori yakıyorum, hem öğle yemeği vakti geldi—Karınımı doyurmam gerek.
Aira: Ne diyorsun~Hiro. Eşyaları taşırken Otogari-senpai'nin verdiği eti yedin ya.
Tumblr media
Hiiro: Um~Onu çoktan sindirdim bile. Metabolizmam hızlı benim.
Mayoi: Hehe. Daha büyüme çağında olduğundan daha fazla yemek yemen gerekebilir... Dördümüz ana binaya gidip yemek mi yesek?
Mayoi: Her ne kadar kaynağa sahip olsa da Seisoukan Apartmanı'nda restoran yok.
Mayoi: Ama burada idollere açık olan mutfakta kendimiz bir şeyler hazırlayabiliriz.
Mayoi: Kalanların ortak paylaştığı bir buzdolabı olsa gerek... içinde çeşitli atıştırmalıklar ve acil durum yiyecekleri olduğunu duydum.
Mayoi: Bedava değiller, ama yine de L$ harcarken dikkatli olabiliriz.
Aira: Vay... Ayase-senpai, doğru söyledin! Daha önce burada yaşadın mı?
Tumblr media
Mayoi: Hayır, ondan değil. Bazı nedenlerden dolayı Seisoukan Apartmanı'nın iç planını biliyorum—öyle etrafta gezinmeyi seven biriyim.
Mayoi: Sizden sadece birazcık daha tecrübeliyim. Hahaha.
Aira: Ne kadar gizemli... Öyleyse gidelim mi? Yemek yapmayı bildiğimi söyleyemem, ama yakın zamanda öğrenmeliyim.
Aira: Eğer bir ilerleme kaydetmezsek kovulurum. Yani yemek yapma gibi temel şeyleri bilmem yardımcı olur.
Aira: Ünlü bir idol olsaydım başkaları bu işleri halledebilirdi. Fakat ortalama bir insan olunca kendi başının çaresine bakmalısın.
← Önceki bölüm ◆ Sonraki bölüm →
0 notes
artikfarketmez · 6 months ago
Note
Abla ben de mezuna kalmaktan korkuyorum bi sene daha nasıl tavsiyeler verirsin aile baskısı çevre baskısı sonra artık üniye geçme isteği vs çok mutsuz oluyorum böyle ne yapmalıyım hedefim deok yüksek sınava girmeden konuşmak gibi olmasın ama stres her şeyi düşündürtüyor bazı insanları da görüyorum 3. 4. mezunu ve kimseyi umursamıyolar mesela yollarına bakıyolar sadece of bilmiyorum napsam
şöyle özet geçeyim balım ben şu an olmak istemedigim bi sektör bölümünü okuyorum.. bu biraz ailemi memnun etme amaclı oldu pişman mıyım evet. hayalim bu muydu hayır. yani o yüzden pek tavsiye vermek haddim değil ama sen istediğin bölümden eminsen ben bu meslekte bu bölümü okurken mutlu olurum bunu da kendim için yaparım diyorsan mezuna bırakmak sorun değil. çevremde 45 yaşında üniversiteye başlayan insanlar tanıyorum geç değil. yeter ki içinde heves olsun bi gün istediğini alırsın🤍
1 note · View note
yankimesta-blog · 6 months ago
Text
youtube
sevilmediğimden korkuyorum
o yüzden her şeyi fazla kitabına göre yapmaya çalışıyorum
bazı videolar görüyorum dışarıdaki insanları çekmiş
insanları çekmek yasak bişi imzalattılar mı rızam var diye nasıl yaptılar ki diye düşünüyorum
ben yapsam aynısını biri bana dava açar rızam olmadan çekti diye
kimse de beni savunmaz diye korkuyorum
0 notes
mistikyol · 6 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İYİLİK PERİLERİNDEN BİRİNİ SEÇ!
BİRİNCİ İYİLİK PERİSİ: KORKMAN İÇİN HİÇBİR NEDEN YOK ÇÜNKÜ KORUNUYORSUN! Melekler ve iyilik perileri çevrende toplanıyorlar ve seni koruyorlar. Zihnindeki gereksiz endişelerden, hiçbir zaman gerçek olmayacak kuruntularından kurtulman gerekiyor. Hayatın tadını çıkarmana engel olan bu düşünceler artık yerini mutluluk verici ve neşelendirici düşüncelere bırakıyor. Çevrenden sevgi, takdir ve beğeni alacaksın. Her şeyi kurcalama huyundan ve bir de insanları değiştirme çabandan vazgeçmen gerekiyor.İçten bir kahkaha at ve yoluna devam et çünkü hayat oyununda ilahi yardım hep seninle! KORKUSUZ OL VE NEŞELEN!
İKİNCİ İYİLİK PERİSİ: YÜZÜNDEKİ SIKINTIYI SİL VE HER YENİ GÜNÜ SEVGİYLE KUCAKLA! Evet bazı şeyler bir türlü yolunda gitmiyor ama hayat yine de güzelliklerle dolu. Bazen bir şeyler olmuyorsa bunda da bir neden vardır ve o neden senin iyili��in içindir. Uzun vadede bu "olmayan" şeylerin hayat yolunun daha iyiye gitmesi için olduğunu anlayacaksın. Kendini fiziksel olarak beğenmediğini görüyorum; lütfen bundan vazgeç. Sağlıkla parlayan bir bedenden daha güzel ne olabilir? Canlı ve iddialı renkler tercih et ve özgüvenini yükselt. Sen kendini sevdikçe o kapalı kapıların da açıldığını göreceksin. GÜLÜMSE ÇÜNKÜ SEVİLİYORSUN!
ÜÇÜNCÜ İYİLİK PERİSİ: ŞİMDİ KENDİNE ODAKLAN VE BİRAZ RUHUNU DİNLENDİR! Verici olmak seni mutlu ediyor ama önümüzdeki dönemi kendini önceliğin yaparak değerlendir. Kendi içindeki sessiz ilahi kaynağa yönel ve sakinleş. Gerekirse telefonunu sessize al ve çevrendeki insanlarla uğraşmaya ara ver. Kendi bedensel, zihinsel ve ruhsal sağlığına odaklanman gerekiyor. O kadar değerli ve zengin bir iç dünyan var ki oradaki cevherleri ihmal etme. Kendini daha fazla ihmal etme. Boya kalemlerin, defterlerin, kitapların ve ruhuna iyi gelen her şey. Bak ne kadar mutlu ve zenginsin. İÇİNDEKİ İLAHİ GÜCÜ KUCAKLA VE SAKİNLEŞ!
DÖRDÜNCÜ İYİLİK PERİSİ: KISITLI OLANA DEĞİL BOLLUĞA DİKKATİNİ VER! Bazen kısıtlı maddi kaynakların canını sıktığını görüyorum ve bunun sona ereceğini duymak seni rahatlatacaktır diye düşünüyorum. Doğa ve hayat temelinde cömert ve bereketlidir. Kısıtlı olana odaklanan insan düşüncesi maalesef kendine bu gerçekliği yaratır ve çeker. Sen bil ki doğanın sonsuz merhameti ve gücüyle çevrelenmiş bir haldesin ve tüm maddi kaynaklara ulaşabilecek hale geliyorsun. Evinde bereketin çoğalırken hayalindeki maddi güzelliklere de adım adım ilerliyorsun. MADDİ GÜCÜN MANEVİ ZENGİNLİĞİNİN AYNASIDIR!
BEŞİNCİ İYİLİK PERİSİ: ÇOK FARKLI VE ÖZEL BİR ENERJİN VAR VE BU GÖRÜNÜR OLUYOR! Arka planda ve sessiz durman, mütevazi kişiliğin ve olgun ruhunun bir yansıması. İlişkilerde dengeyi kuran ve nazik kalbiyle kendi içten içe acı çekerken kimselere rahatsızlık vermeyen çok özel bir enerjin var. Şu ana kadar maddi dünyanın katı kuralları seni incitmiş olabilir ama bu böyle devam etmek zorunda değil. Bazı yeteneklerini parlatmanın ve bunlarla göz önünde olmanın zamanı geldi. Dünyaya katacaklarına başkalarının çok ihtiyacı var ve ışığını artık görünür hale getirmelisin. NAZİK KALBİNLE KARANLIKTA IŞIL IŞIL PARLIYORSUN!
ALTINCI İYİLİK PERİSİ: EKTİĞİN TOHUMLAR GÜZEL ÇİÇEKLERE DÖNÜŞÜYOR! Bu bir kutlama zamanı! Baharda canlanan doğa gibi niyet ettiğin dileklerinin ve özellikle çok istediğin bir tanesinin çiçek gibi açtığını ve gerçekleştiğini göreceksin. İraden güçlü ama korkuların başarının önüne set çekiyor. Bir de çevrende cesaret kırıcı konuşmalar olduğundan bunlardan etki alabiliyorsun. Bu iki engel yani korkular ve çevrenin negatif etkilerinden sıyrılıp moralini düşürmeden yüksek tutabilirsen dileklerine hızla ulaşabilirsin. Zihnini, kalbini ve bedenini negatif enerjilerden temizlenmelisin. ŞİMDİ GERİYE YASLAN VE KEYİFLE HAYATIN TADINI ÇIKART!
YEDİNCİ İYİLİK MELEĞİ: MUTLU OLMAYI SONUNA KADAR HAK EDİYORSUN! Neyi hak ettiğimize inanırsak hayat bizi onları sunar. Sen de mutluluğu, anlayışlı ilişkileri ve kalbini heyecanla çarptıracak bir sevgiyi hak ediyorsun. Şu ana kadar temiz kalbinle hep başkalarının mutluluğunu yükseltmek için elinden geleni yaptın. Aynı güzelliklerin senin de kapını çalacağı zaman geldi. Kendini güzel kıyafetlerle, seni mutlu edecek kişisel bakımınla ve minik hediyelerle şımart çünkü sen bunları da sonuna kadar hak ediyorsun. Hak etmek demek enerjisel olarak bu duruma yükselmişsin demektir. Bu da senin bilinç olarak yaşadığın açılımların bir sonucu. Düşüncende ve eylemlerinde "iyi" olmaya ve "iyi" hissetmeye devam et. ELLERİNİ AÇ! HAYAT SANA HEDİYELER GETİRİYOR!
SEKİZİNCİ İYİLİK MELEĞİ: TATLI ENERJİN HERKESİ KENDİNE ÇEKİYOR! Fiziksel ve ruhsal olarak titreşiminin yükselmeye başlayacağı bir döneme giriyorsun. Bir mıknatıs gibi çevrene güzellikler çekiyorsun. Şans yıldızının parladığı bu dönemde konfor alanından çıkıp hayallerin bir adım at. Seni geride tutan ve bazen karamsarlığa düşüren olumsuz düşüncelerinden sıyrılman lazım. İstediğin her şeyi başarabileceğin ve kısmetinin yükseldiği bu zaman dilimini iyi değerlendir. Caziben yükseliyor ve konuşmaların dinleyenlerde ciddi bir etki bırakıyor. Beğenilmenin tadını çıkar. HAYALLERİNE DOĞRU BİR ADIM AT VE KENDİNİ ARTIK GERİDE TUTMA!
DOKUZUNCU İYİLİK MELEĞİ: RAHAT BİR NEFES AL ÇÜNKÜ BEKLEDİĞİN HABERLERİ ALIYORSUN! Üst üste gelen bazı sıkıntılı günlerin ardından güneş senin için doğuyor. Bir çıkış yolu ararken zihinsel ve ruhsal olarak yoruldun. Önündeki bu müjdeli dönemde üzerindeki bu yorgunluğu atıp rahatlayacaksın. Zihninde dönen olumsuz senaryoların gerçekleşmeyeceğini bil ve şimdiden kendini rahatlatmaya başla. Aşırı aktif zihnine iyi gelecek bir hobiyle uğraşmanı tavsiye ederim. Zihnini rahatlattıkça hayatında sıkışık kalan konularda açılmaya başlayacak. Sana haksızlık yapanları affederek kalbini ferahlat ve akışına bırak. İlahi adalete güven. KALBİNİ FERAH TUT VE HER ŞEYİ AKIŞINA BIRAK!
#mistikyol #periler #ruhsalmesaj #mistikyolruhsalmesaj #kişiselgelişim #ruhsalgelişim #meditasyon #olumlama #didemçiloğlu #cemçiloğlu
1 note · View note