#baykar baykar minchev artar asharkh
Explore tagged Tumblr posts
Text
Ahparig'e Meram...
Hakikati bildirmek, bundan yana bahis açabilmek bir cürettir. Konuşulmayan hiçbir halde konuşturulmayan, düşünülmeyen, var edilmeyen her durumda ön alınıp yok sayılanın var ettiği duruş, yaşanılanlara dair bahisleri bildirmek bir mücadeledir. Onlarca müdahale ve bir dolu manipülasyonla birlikte hakikatin eğilip büküldüğü bir zeminde doğrudan tüm o yaşatılanlara dair bahis açmak bir teşebbüstür. Bütün zorluklara karşı mücadele edebilme cüreti, o yaratılan bunca kedere ve yıkımların ardından çıkagelen hezimetlerin hesaplarını sorabilme için de bir yolun tesisidir. Aktivizm, hareket ve eylem bütün bu tahayyülleri ol içeriğinde barındırır. Sözün savunulması, belgelenmesi, sorgunun güncellenmesi için var edilen çabalarla hakikat arşınlanır. Hakikate dair bahis ancak o yüzleşme hallerini anbean, günbegün zikrederek, yarayı ve tüm kenarda işlene gelmiş önyargı hallerine karşı birlikte mücadeleyi arşınlayarak söz konusu olur. Yolun, izan, izahatın mesel olunanla güncellik içinde var edilenin arasındaki uçurumun her nereye yollanıyor olduğumuzun idraki için her gün bir biçimde hakikat mesaisi söz konusudur. Tümüyle bu kader coğrafyasının tüm o insan eliyle var edilmiş suçun, yıkım, kıyım, kırım hamlelerine karşı sürekli olarak var edilen yegane istençtir hakikati arama çabası.
Hakikat aranılır mı, pekiyi? Düpedüz yalın bir biçimde yalanlarla, türlü çeşit zırvalamalar ile birlikte, yeniden ve yeniden imal edilenlerle birlikte kullanışlı aparatların da bu sistem yapısına dahil olunmasıyla oluşturulan o sarmalda bir hakikate yer var mıdır, hala ihtimal midir? Bütünüyle kırmızı çizgilerle, sürekli kılınmış bir düşmanlaştırma mitinin etrafında şekillendirilmiş olagelen Ermeni meselinin aslında her neye tekabül ettiğini sorgulayabilir miyiz mesela? Hakikatin, hakkaniyet mesaisinin sadece bir yüzeyde, sadece bir tezahürle, salt ve sadece bir anlamda bilinen / görülen ve örselenmekten gayrısına mahal verilmeyen bir tahayyülle sıkıştırılmasının hesabı ne olur misal? 1894-1896 yılları arasında var edilen büyük anadolu kırımlarından birisi olagelen Adana / Kilikya yıkımlarının hemen ardından çıkagelen ve sistematik olagelen aklın her nasıl bir fecaatin ta kendisine mahal verdiğinin de sunumu olagelen 1915 büyük felaketinin ardından hangi söz hakikati bildirecektir iş bu sahadaki Ermeni için! Onca ağır olanın, onca yerle bir etmenin, iz silmenin, bir dolu tehdit ve yıldırının, hakikatin önünde yükseltilen cerahatli bakışımın karşısında vardır ve yoktur ile geçiştirilebilecek bir mesel midir, Ermeni, Sorunu, Sorusu? Hakikat her nerede, her ne haldedir, her ne şekildedir, bugün idrakine varabiliyor muyuz?
Bu toprakların yaşadığı acıların farkında olma halini, onları birbirleriyle kıyaslamadan bir biçimde yargılama vesilesi eylemeden suna gelen, bu uğurda çaba sarf eden bir temsil için bu iki, üç, beş satır. 1954 yılında Meleti, bugünkü Malatya’da başlayan, 19 Ocak 2007’de İstanbul’un ortasında arkadan vurulan üç kuruşluk, üç kurşunla katledilen Hrant Dink’in ardından söylenebilecek her şeyin söylenip, bir türlü hakikate sıranın getirilmediğine dair bir meramdır buradaki bir iki üç satır. Olabildiğince yalın bir biçimde, eksik gedik hallere düşmeden sadece ve sadece buralılık haline inandığı, Anadolu’nun elinden çalınmaya bir hal ve istikamet dahilinde devam olunan o çok kimlikliliği, çok sesliliği, sevincindeki hal ve tahayyüllerdeki birlikteliği neden acının ortasında da var edemediğini sorgulayan bir kalem erbabının ardından elimizde bir tek hakikatine dair sözcükler kaldı. Hrant Dink’in tüm o düşünsel mirasının ortasından çıkagelen şey, buralı olmanın getirdiği, var edilmiş o ön yargı kliklerine karşı insani olanın erdemini sorabilme istemiydi. Onca zaman sonrası, o kadar zaman öncesinden edilmiş olagelen çağrılarının, yazılarındaki bildirdiği meramın neden / ne için önemli olduğu gözler önündedir. Hiçbir yere gitmeyecek olanın, bu sahne iş bu toprakta gözü olanın, dibine düşebilmek dışında hiçbir şeye erinmeyen, özlemeyen, hiç sorgulamayan bir halkın haklılığına dair sözleri yeterince sorgulanabilmiş midir hiç ama hiçbir zaman?
19 Ocak 2007’de sahiden ne olmuştur! Neden bunca bağır çıkagelen bir Ermeni’nin yok edilmesi hadisesi böylesine rahatça geçiştirilmiştir. Onca zaman, o kadar dava süreçleri ve bir dolu ifşaya rağmen, haklıların, haklılıklarına kulak vermek bir yana, Agos Gazetesi’nin eski yönetim binası olan Sebat Apartmanına çıkan yolları kapatmak, bir hal bir biçimde minik! ogünsamast meczubu kopyasındaki beyaz berelerle gösterilere dahil edilen kolluk dışında kim neye yol vermiştir. Bugün bu raddede, yüzlerce makale, toplamı birkaç yüz saate yakın olagelen Türkiye’li Ermeni’nin meseline dair sözünü hiç sakınmadan var edebilen bir insanın canının çalınmasında tespit olunan ağ / yapının ardı neden bunca rahatça bırakılabilmiştir. Ol meşum eski ocak başkanı zatın, haydi o Ermeni idi, vurdular lafzındaki gibi gizli / örtük olmayan değiniler, ikrarlar söz konusuyken tam bir mutabakat cinayetinin karanlıkta kalmadığına kimi ikna edebiliriz bugün, şu raddede?
Dahası 19 Ocak 2007’de bir kaldırımın ortasına üç kurşunla serilmiş olan “soykırımın” ol kaçıncı halkası olduğuna “Ben kendi halkımın yaşadığı acının farkında olan ve bu yükü taşıyan biriyim” diye hitap eden, meram eyleyen birisine sözü var mıdır bu ülkenin. Hiç mi gönül borcu yoktur mesela. On altı koca yıldır, ortada olanın, gözle görülenin hiçbir biçimde ötelenmeyecek olanın sunduğu bildirdiği bir yıkım sahiciyken, yüzleşme yerine, Artsakh / Dağlık Karabağ’da cereyan eden ikinci savaş sırasında, binlerce insanın canı çalınırken (sekiz bin kadar Ermeni, resmi rakamla beş yüze yakın Azeri) oh olsun çekilen bir menzilde kim ne zaman fark edecektir hakikati! Hakikatin yıkımla, zorla, güç kullanıp son teknolojik ölüm makinelerine yatırım yapıp, hamasetle süsleyerek kan akıtarak hiçbir biçimde gerisin geriye kurtarılamayacak kılınmasının hezimeti kime yazılmıştır misal.
Bir kaldırımın ortasına serilmiş olagelen hakkaniyetin, yıllar yılıdır sürdürüle durulan o nefret tahayyülünün bir biçimde Halkların Demokratik Partisi Amed vekili Garo Paylan’a yönlendirilmesinin, yinelenmesinin esef verici hali mesela necidir, hakikat meselindeki ol yüzsüzlükle, yok sayarak var edilmiş tehdit ile bir düzlem gün yüzü görür mü? Tarihi Ani kentini / harabelerini illa ki “ANI” diye düzeltme ihtiyacından, her zaman olduğu gibi köklerinden olanın, yaşanmışlıkların üstüne beton döküp, uydur kaydır hitabet halleri, gerçekliğine dair tek bir kanıtın dahi bulunmadığı mübalağalı düşmanlaştırma edimleriyle Ermeni’nin yarasının nasıl farkına varılabilir ki sahi ama sahiden? Tümüyle bu topraklara ait olan bir kimliğin, bu topraklarda var edilmiş en büyük suçlardan birisine rehin / hedef / asırlardır yasına mahkum kılınmış olanın derdine dair bir kelam erbabının ardından varlığı kesin kılınmış olan o mutlak sessizlik necidir, her neyin nesidir misal, endirekt!
Hakikat anılan değil, bildirilen bir meseldir, doğrunun ta kendisidir. Bütünüyle onca yılın ardından bugünkü simsiyah ülkesinde Hrant Dink hepimizin hakikatinden bir kesit ile var olmaya devam ediyor. Nice üstü kalabalık, sırtı sıvazlanmış, benim devletimin işini bilen memurunun, şusunun ve busunun aklanıp, paklanıp temize çıktığı bir yerde, ucuz mavralar ile adaletin var edilemeyecek olduğuna bir kere daha kanıtı oluşturuyor Hrant Dink ve hakikati. Üçüncü tarafları katma7dan, Ermeni ile Türk arasındaki bir iletişimin her ne kadar elzem / ivedi / öncelikli bir mesel olduğunun altını çizmesinden bu yana kaç yıl geçtiyse, ona dair ettiği kelamdaki akan zehirli kanla yüzleşmek, sorgulamak, düşünmek ile eyleme geçmek arasındaki uçurum da bir o kadar açıldı. Gelinen noktada şu sahada bir kesim için “cesur”, “gözü kara” olarak anılan kırk beş, elli bin arasındaki bir nüfustan gayri, susmaya mahkum, devletin var ettiği kadarıyla yasını tutmaya devam eden bir öteki halk kaldı geriye. Bir halkın meramını sırtlananların katledildiği, bir kere daha hesabının bir biçimde eksik gedik konulduğu ülke gerçek kılındı.
Bir ezgide, düzene karşı muhalefetin vurup kırıp değil, doğrudan onların bildiği sözü tam olarak yeniden bildirerek, kelamı sahiplenerek mümkün olduğu bildirilmişti asırlar evvel. Bir memleketin hazin hikayesinin, arkalarda saklanmak istenen, karanlıkça tutsak edilip de yok sayılan yaralarından birisinin sesini duymak için hakikat arayıcılarına ihtiyacımız vardır. Hrant Dink tam da bu hakikatin savunucusu bir insandı, kaybının onca yıl sonraki yaranın neden hala can yakıcı olduğunu görmek için sadece yaşatılanların, Ermeni’nin her neye tekabül ettirildiğini görmek bile can yakıcıdır. Upuzun cümlelere gerek yok artık iş bu sathı mahalde. Bir can katledildi. 2007’den bu yana adaletin paramparça olunduğu bir garip girdap için sözüm ona hak yerini buldu. Ne emri var edenler, ne yol açanlar, ne tüm o devletli kademesi, ne Ankara’nın dehlizlerinde bu dava kaybolmayacak diyenler. Birkaç numunelik, gözden çıkartılan kukla, maşa, beslenip büyütülen tetikçi gibi temsil dışında bir cinayetin hesabı daha verilmedi. Tıpkı, Krikor Zohrab, Taniel Varujan, Siamanto, Melkon Gürciyan (Hrant), Yervant Sırmakeşhanlıyan, Paramaz ve yoldaşları gibi, Levon Ekmekçiyan gibi, Sevag Şahin Balıkçı gibi, muammalara kurban edilmiş Maritsa Küçük ve daha nicesi gibi. Tıpkı, geçmişten bugüne var edilmiş tüm devletin gölgesinin değdiği kırımlar gibi. Tıpkı...
Son sözü yok bu yazının, bir gün adalet tecelli ettiği vakit, sahiden hakikatin yankısı nihai olan hukuku var edebildiği vakit, insanı konuşmaya başlayacağız. Sahiden bir gün insanın o kaybın yasını tutmaya ancak böyle başlayabileceğiz. O güne kadar sadece şu geçmişten çıkagelen bir söz erimi kalsın geriye, hala Hrant Dink kimdir diye sual edenlere belki merak edip birkaç satır da olsa okurdunuz. “Ayrıştırmaların her türlüsüne karşı olabildiğince anlaşılır bir dille yazmaya, anlatmaya ve öteki dediklerimizi tanıtmaya çabalamış bir insan. Evet çok düz gelebilecek bir tespit ama her şeyden önce insan. karşılıklı olarak konuşulabileceğine, dış mihrak denilegelen (diasporaları vd.) başkalarını ortak etmeden dertlerimizi kendi aramızda paylaşıp çözümleyebileceğimize inanmış bir "insan". Ellerin bangın bangır bağırmasına, iletilerin (anladınız siz onu - tehditlerin - ) sağlı sollu gelmesine inat durup dinlenmeden olayların üzerine, çözüme gitmeye çalışmış bir "insan". Anadolu'nun yurttaşları ile kucaklaşacağı günlerin özlemini betimlemiş bir "insan". Çözümsüzlük üretmenin yol almak olarak algılandığı bir coğrafya içerisinde konuşmayı ön planda tutmaya çalışmış bir "insan". Yazdıklarından cımbızla seçilmiş bir kaç cümle ile hedef haline dönüştürülmesi bile onu bildiklerini sayıp dökmekten alı koyamamış bir "insan"dı. Neticesinde katil zanlılarını savunanların hala kindarlıkları ile beraber ekranlarda yeni cürümleri işletmek için adına yüklemler taktıkları, meşreplerince kullandıkları "insan". Ve neredeyse pek çok önemli makamdan "insan"ın bilgisi olmasına karşın yitirilen bir "insan". Dip not almanın ötesinde "emir demiri keser" diyenlerin göz göre göre yitirttiği "insan". Söyleyin hala mı "Yabancı" bu "İNSAN"?” 19 Ocak 2023, Hala Buradayız Ahparig!, Hepimiz Ermeni’nin de “insan” olduğu kısmını hala anlatmakla meşgulüz. Hala Buradayız Ahparig, tutulamayan tüm yasların bir başka zaman yeniden yaraya dönüşmesine mani olmak için isyanındayız. Özlemle...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Burak ORTAHAMAMCILAR – Euronews Türkçe
#baykar baykar minchev artar asharkh#hrant dink#ermeni101#söz hakkı#soykırım#medz yeğern#çart#aksor#agos#sesler#sözcükler#adalet nerede#yıldırı#yıkım#19 ocak#adalet#hukuk#hak#günce#buradayız ahparig#mesel#mana#yaşamak#katiller#cerahat#ceberut devlet#siyasa#hişadakaran#memorabilia#biyopolitika
1 note
·
View note