#bakılan
Explore tagged Tumblr posts
Text
Sana değil ayakkabına, telefonuna, arabana gittiğin mekana, gittiğin tatile, cebindeki parana bakılan devir bu.
Karakterin, zekan, başarıların iyi niyetin kimsenin umrunda değil. İnsanlar sevgi ve huzur aramıyor; statü arıyor.
286 notes
·
View notes
Text
Bazen her kare ayrı bir hatıradır aslında. ama' içinde saklı bir hüzün varsa. acıyla bakılan hiçbir anı mutluluk vermez insana..
#photography#yörüngede#my photography#artists on tumblr#cottagecore#flowers#landscape#aesthetic#travel#popular#RadarPlz#room#home#design#reading#literature#pets#architecture#nature#books#books and libraries#study#dark acamedia#aww#kittens#kitties#animals#cute#light academia#interior
673 notes
·
View notes
Text
Ben eski zaman Aşığıyım!
Utanmanın âr , yanakların al olduğu, Pembe çiçekli elbiseli kızların mendillerinde saklanan aşkların müptelâsı!
Köşe başında verilen sözlerin,
Bir ömür tutulduğu,
Cebe değil yüreğe bakılan,
Sevdiğinin gözlerine türkü yakılan!
Bir tutam saç teliyle koynunda yatılan! Sadâkatın sabırla harmanlandığı!
Yetinmenin güzelliğini bilenlerin aşığı!
Elden gönderilen,
Gül kokulu mektupların,
Gizli sevdaların,
Uzaktan sevmelerin,
Dokunmadan yanan yüreklerin sonra!
Kuru bir çiçek gibi eski bir defterin arasına sıkışıp kalmış,
Vefanın cefa bilinmediği zamanların.....
"AŞIĞIYIM"!
59 notes
·
View notes
Text
Hicret ruhu: Direniş, Diriliş ve Yenileniş yolculuğu
Hicrî yeni yıl başladı. 1446 sene geçmiş Peygamber Efendimiz’in (sav) Mekke’den Medine’ye hicretinin üzerinden.
Hicret, fetih ruhudur; insanın iç dünyasını fethi; nefsini teslim alması; kalbine giden yolları döşemesi.
Hakikatin yol haritasının başlangıcı, iç dünyanın fethiyle başlar. Sonra içeride yapılan fetih, dışa yansır, yansıtılır: Enfüs’ten âfâk’a sınırsız bir fetih yolculuğuna çıkılır: Aklın, kalbin ve ruhun kuleleri dikilir sabırla… Hakikat medeniyetinin tohumları ekilir, çileyle, aşkla ve neşve’yle…
Bugün sütunumu, zevkle ve istifade ederek okuyacağınızı umduğum yıllar önce özene bezene kaleme aldığım, dokunmadan sizlerle paylaşmak istediğim zihin açıcı bir hicret yazıma ayırıyorum.
Hicret, sadece İslâm takviminin başlangıcı değildir. Hicret, esas itibariyle, Müslümanca duruş, bakış, duyuş, düşünüş ve yaşayış yolculuğudur. Direnişin / ilim, dirilişin / irfan ve yenilenişin / hikmet yolculuğunun hem miladı hem de adıdır.
Milat, başlangıç demek; doğum demek...
Hicret, müslüman zamanının başlangıcıdır ama müslüman zaman idrakinin çağları aşan, müslümanı her dem diri tutan, yenileyen hayat ve ruh ikliminin şifrelerini sunan bir yol haritasıdır.
O yüzden, doğum, bir yerde, insanı hakikatle buluşturan bir kıvılcım çakmıyorsa, bir umut ateşi yakmıyorsa, bir ufuk açmıyorsa, bu doğum, diriliş ve varoluş tohumları eken bir doğum değildir; ölü doğumdur.
Ve oradan diriltici Hicret’e, Hicret ruhuna hicret etmek vakti gelmiş demektir...
HİCRET’LE GELEN: HAKİKAT MEDENİYETİNİN DOĞUM MÜJDESİ...
Bir diriliş çocuğu’dur hicret; özenle bakılan, sevgiyle büyütülen, muhabbetle yetiştirilen, aşkla, şevkle ve zevkle yeşertilen bir “peygamber çiçeği”.
Mekke’den medine’ye gerçekleştirilen sarsılmaz bir direniş, diriliş ve varoluş yolculuğu...
Tohumları mekke’de müminlerin ruhlarına ekilen, som altından üretilen soylu bir aşk ateşi, sönmez bir ışık...
Allah’a ve Rasûlü’ne yapılan eşsiz, benzersiz, bitimsiz, doyumsuz yolculukla hakikat meşalesinin aşkla tutuşturulması...
İnsanı meleksileştiren, kanatlandıran; şirkten, zulümden, küfürden / hakikatin üstünü örten perdelerden kurtaran; tevhidle / hakikatle, nurla / aydınlıkla buluşturan; mekke,de kendilerine getirerek kendilerinden geçirdiği müminleri medine’de, kendilerinden geçirerek kendilerine getiren eskimez, pörsümez, sönmez bir hakikat güneşi...
Bütün insanlığa ve bütün varlığa hayat sunacak, ruh üfleyecek hakikat medeniyetinin doğum müjdesi...
DİRİLİŞ ÇİLESİ VE DERÛNÎ HAKİKAT SARAYI...
Mekke olmasaydı, medine olabilir miydi?
Hicret, önce mekke’de gerçekleşti: Mekke’de içe doğru bir hicret yaşandı: İnsanın iç dünyası imar edildi.
Putlar yıkıldı. İç dünyanın lât, menat ve uzza’larıyla savaşıldı.
İnsanın nefsiyle hesaplaşma süreci başlamıştı artık...
Kendi’yle... Ben’iyle... Boğucu dünyasıyla...
Kalbine kavuştu insan...
Hicret, bir inkılaptı iç,te gerçekleşen, dışa açılan ve ışık saçan...
Duran kalbi gümbür gümbür vuruyordu artık insanın: Demiri dövüyordu insan: Ateşle yüzleşmişti:
Yanıyordu ateşte... Pişiyordu...
Putları birer birer deviriyordu...
Benini, hırslarını, ihtiraslarını, malını, mülkünü terk ediyor; dünyanın ayartıcı, körleştirici, köleleştirici kapılarını birer birer kırıyordu...
Mülk âleminden melekût âlemine açılan engin bir koridor örüyordu. Kendine geliyor, kendini buluyor; kendinden geçiyor, hakikate eriyor ve hakikatle dost oluyordu.
Diriliyordu “çocuk”: Her türlü puta, her türlü şirke, her türlü zulme, her türlü küfre meydan okuyan bir hakikat sarayı inşa ediyordu bedeninde ve ruhunda.
Mekke’de diriliş hamlesi gerçekleşmiş, mü’min’in iç dünyasında sarsılmaz, muhkem bir hakikat sarayı inşa edilmişti.
GÖKKUBBE İNŞASI VE VAROLUŞ HAMLESİ
Bir kaşık suda boğulmak isteniyordu diriliş ruhu ve “çocuğu”... çıkarları, putları, çıkarcı ve putperest, zâlim ve haksız düzenleri sarsılma emareleri gösteren mekkeli egemenler tarafından.
İşte mekke’den medine’ye hicret emri bundan sonra geldi: İnsanın iç dünyasında örülen hakikat sarayının dış dünyaya da açılması, genişletilmesi; bir gökkubbenin inşa edilmesi gerekiyordu.
Hicret, bir varoluş, yenileniş hamlesiydi: Mekke’de ekilen diriliş tohumlarının medine’de meyveye durdurulması mücahedesi, mücadelesi ve çilesi...
M��LAT: DOĞUM ÂNI...
Dış dünyanın onarımı ve imarı, zorlu bir varoluş süreciydi: Her türlü dışa açılma, savrulmaya dönüşebilirdi.
O yüzden, dışa açılırken, imar edilen iç dünyanın ışıkları, yol fenerleri olmalıydı mü’minlerin.
O yüzden, hicret, dış dünyanın ele geçirilmesi değil, Allah’a ve Rasûlü’ne yönelerek dış dünyanın adamakıllı bir şekilde elden geçirilmesi, putlardan, şirkten, küfürden, zulümden, haksızlıklardan arındırılması yolculuğuydu.
Zorlu ve meşakkatli bir yolculuktu bu: Milat olacaktı. İnsanlığın ve varlığın kendiyle, yani hakikatle buluşma miladı, başlangıç noktası, doğum ânı.
HAKİKAT SÛRETİNE BÜRÜNEN İNSAN’DAN...
Mekke’de, hakikat, hayat bulmuştu, insanın iç dünyasında gerçekleştirdiği diriliş inkılabıyla.
Şimdi medine kurulacak, hakikat, Hayat olacaktı.
Ve medeniyet sürecinde, herkese hayat sunacak hakikat gökkubbesinin tohumları ekilecekti...
Medine, kent değildir: Mekke’de inşa edilen hakikat sarayına yerleşen “küçük âlem”in yani insanın, “büyük insan”la yani “âlem”le buluşacağı bir hakikat şarkısı bestelediği ve sahnelediği sekînet yurdudur.
...İNSAN SÛRETİNE BÜRÜNEN HAKİKATE...
Medine, hakikat sûretine bürünen insanın ve insan sûretine bürünen hakikatin hem vasatı, hem de vasıtasıdır. Medine, Hz. Peygamber’in (sav) bizatihî kendisidir. Peygamberimiz, kendisini sadece Medine / şehir (“dünya”) olarak değil, “ilmin medinesi” (ilmin dünyası, kaynağı, rehberi) olarak da tarif etmiştir.
O yüzden, Hicret, bir duyuş / his ve idrak inkılabının, bir düşünüş / zihin inkılabının, bir bakış / duruş inkılabının, bir varoluş / kardeşlik inkılabının, bir varkılış / medeniyet inkılabının; kısacası aşk ateşinin hakikat kıvılcımlarını çaktırdığı, bütün insanlara ve çağlara yapılan bir çağrının adı ve miladı.
Hiç bitmeyen, her dâim yenilenen, her dem yenileyen bir aşk ateşiyle öze dönüş ve hakikati aşkla meşk yolculuğu... Ne mutlu, hicretin ruhuna eren, her dâim Hicret yolculuğuna çıkan hakikatin hakikatli çocuklarına... Selâm onlara...
Yeni Şafak Yazarı : Yusuf Kaplan
8/07/2024 Pazartesi
28 notes
·
View notes
Text
Geçti Sevda mevsimleri,
Güllerin boynu bükük kaldı.
Beyaz Mendile işlenen
aşkın hatırası var şimdi,
Pencereme konan kuşlar
veda etti Sevda ülkesini.
Sevgiliye yazılan şiirlerin
Mısraları hüzün kokuyor.
Ayrılıklar kavuşmanın
Çok uzağından geçiyor,
Vuslat yalancı gözlerin
Elinde perişan kayıp şimdi.
Sevgi çiçeği küsmüş nisana
Bahar gelip geçiyor şimdi.
Rıhtımlar Issız kimse gelmiyor
Kıyısında sevdalar yitip gitmiş.
Gözlerine bakılan canan nerde
Gönüllerde hicran var şimdi.
Masalsı aşklar eski raflarda
Geçti Sevda mevsimleri,
Hatıralar gözyaşı oldu şimdi.
81 notes
·
View notes
Text
Büyük hislerle bakılan bi yabancı.. :)
#spotify#beyzaalkoc#uzaktan seviyorum seni#3391kilometre#libraries#karantina#keşke yanımda olsan#booklr#yere yakın yıldızlara uzak#books & libraries#içimden dökülenler#izmirinegesi#atilla ilhan#içimde ölen biri var#egeninizmiri#korel erezli#egeninincisi#eskisi gibi#education#egeizmirindir#mesafeler#uzak mesafe#music by me#mor ve ötesi#diy#duman#kitaplar#hayal kırıklığı#bir ayrılış hikayesi#hala seviyorum
17 notes
·
View notes
Text
________♡Ben eski zaman aşığıyım
Utanmanın ar yanakların al olduğu Pembe çiçekli elbiseli kızların mendillerinde saklanan aşkların müptelası
________♡Köşe başında verilen sözlerin
Bir ömür tutulduğu
Cebe değil yüreğe bakılan Sevdiğinin gözlerine türkü yakılan
Bir tutam saç teli koynunda yatılan Sadakatın sabırla harmanlandığı
Yetinmenin güzelliğini bilenlerin AŞIĞI
________♡Elden gönderilen
Gül kokulu mektupların gizli sevdaların uzaktan sevmelerin Dokunmadan yanan yüreklerin
Kuru bir çiçek gibi eski bir defterin arasına sıkışıp kalmış
Vefanın cefa bilinmediği zamanların AŞIĞIYIM.
🌹
7 notes
·
View notes
Text
kesiniyatla bakılan şeylerin artık hayal olmaktan çıktığı ve gerçek olacağı yerde iken bir anda ihtimallere dönüşmesi ve orada kalması. bir gün sen bile merak edersin, seçimlerinin geleceğinde ki her taşı nasıl değiştirdiğini bile bilmeden yaşar ve gidersin. her şekilde tahmin edersin, yinede seçtiğin yolu ve avuçlarında olanı izlersin.
içi boş bir beden misali gibi tüm hisler kovanı terk etti. kızgın veya kırgın değilim. sadece cümlelerinde beni düşündüğünü açıklayan yerlerde kendini düşündüğünü görmeni isterdim. bana verdiğin gülüşler kadar sıcak bir hayatın olsun.
13 notes
·
View notes
Text
6 temmuz Sirius döngüsü beni çok etkiledi:/
Sabah sabah kahve içerken yan masadan duyduğum bu.
Dönüp 10 temmuza dikkat et dedim.
Şimdi düşünsün ne olacak diye.
Fal bakılan, Tarot açılan cafede oturup kahve içince sohbetler hep böyle oluyor.
30 notes
·
View notes
Text
_Ben eski zaman aşığıyım
Utanmanın ar yanakların al olduğu Pembe çiçekli elbiseli kızların mendillerinde saklanan aşkların müptelası
_Köşe başında verilen sözlerin
Bir ömür tutulduğu
Cebe değil yüreğe bakılan Sevdiğinin gözlerine türkü yakılan
Bir tutam saç teli koynunda yatılan Sadakatın sabırla harmanlandığı
Yetinmenin güzelliğini bilenlerin AŞIĞI
Elden gönderilen
Gül kokulu mektupların gizli sevdaların uzaktan sevmelerin Dokunmadan yanan yüreklerin
Kuru bir çiçek gibi eski bir defterin arasına sıkışıp kalmış
Vefanın cefa bilinmediği zamanların AŞIĞIYIM.
Alıntı
8 notes
·
View notes
Text
Bakılan yerde, yalnızca var olanı görmek; antisanatsal, yavan bir ruha sahip kişilere özgü bir şeydir.
--Friedrich Nietzsche, Putların Alacakaranlığında
19 notes
·
View notes
Text
Konservatuvardan seçmeli ders aldım her gidişimde güzel sesler duyuyorum ve bu insanlar sanat yapıyor diyorum, geçen sene hastanede staj yaptım orada doktorların her hareketi başlı başına çok kutsal geliyor, mühendis arkadaşlarım var derslerden sohbet ettiklerinde bu insanlar bilim yapıyor diyorum ve onlara inanılmaz imreniyorum. Biz böyle psikoloji bölümünde, evin fal bakılan koyu sohbetler dönen odası gibiyiz bilim camiasında. Her şey çok keyifli; sexual reproduction, selection, psychological counselling falan ama sanki bir şeyler eksik ya da ben kendim dışında herkese özeniyorum.
5 notes
·
View notes
Text
Paşa Kılıcı
Paşa kılıcı bitkisi, diğer bir adıyla da peygamber kılıcı (ben şahsen paşa kılıcı demeyi tercih etsem de annem peygamber kılıcı demek konusunda ısrarcı) dayanıklılığı ve şık görünümüyle benim çok beğendiğim bir bitki. Kalın, dik ve uzun yaprakları, yeşil tonlarıyla sarı veya beyaz kenarlarıyla dikkat çeker. Ama bence sarı rengi kötü gözükürken beyaz renk olanlar çok daha güzel ve ilgi çekici görünüyor. Paşa kılıcı çoğu ışık koşullarına uyum sağlarken sulama konusunda da oldukça rahattır. Toprağın üst kısmı kuruduğunda sulamak yeterlidir. Az bakım gerektirmesi ve dekoratif güzelliği sayesinde iç mekanlar için mükemmel bir seçimdir. Aynı zamanda evde sivri kenarları yüzünden kötü enerjiye neden olduğu söylenirken diğer bir bakış açısıyla da evde bakılan paşa kılıcının boyu çok uzadığında ev sahibi olunacağına da inanılır.
2 notes
·
View notes
Text
Geçti Sevda mevsimleri,
Güllerin boynu bükük kaldı.
Beyaz Mendile işlenen
aşkın hatırası var şimdi,
Pencereme konan kuşlar
veda etti Sevda ülkesini.
Sevgiliye yazılan şiirlerin
Mısraları hüzün kokuyor.
Ayrılıklar kavuşmanın
Çok uzağından geçiyor,
Vuslat yalancı gözlerin
Elinde perişan kayıp şimdi.
Sevgi çiçeği küsmüş nisana
Bahar gelip geçiyor şimdi.
Rıhtımlar Issız kimse gelmiyor
Kıyısında sevdalar yitip gitmiş.
Gözlerine bakılan canan nerde
Gönüllerde hicran var şimdi.
Masalsı aşklar eski raflarda
Geçti Sevda mevsimleri,
Hatıralar gözyaşı oldu şimdi.
67 notes
·
View notes
Text
Verilen sözler, bakılan gözler ve kırılan kalpler…
Sözler birbirine değen serçe parmaklarla sır olarak kalırdı, son kez bakılan gözler kalbin en derininde saklanırdı ancak kırılan kalpler İntikam Alevi ile yanmakla kalmaz o aleve değeni öyle bir yakardı ki ölümleri olurdu kaybedişleri…
7 notes
·
View notes
Text
ANGELOPOULOS BELGESELİ
BERKAY TIĞLI ANLATIYOR: Angelopoulos’un sinema dilinde iki öge ön plana çıkıyor; sinemasal zamanla gerçek zamanın çakıştığı uzun plan-sekanslar ve geniş plan çekimler. … Plan-sekanslarla Angelopoulos şiirsel ve estetik bir sinemaya ulaşıyor. Geniş planlar -her zaman öyle olmasa da- izleyicinin karakterle özdeşleşmesini engelliyor. ..Aynı şekilde geleneksel film akımlarının tercih ettiği gibi zaman ve mekan birlikteliğine set çekerek işlev birlikteliğine daha çok rol veren yönetmen, mitoloji anlatım tarzını zaman geçişleri ile aynı sahne içinde verir.)
HAKAN ÖZBEY ANLATIYOR:
Angelopoulos filmleri yalnızca tarihsel bir dış gerçeklikle de sınırlı değildir; yönetmenin dünyası o maddi gerçeklikle ötesi arasındaki bir gerilimde vucut bulur… İmge, bu gerilimin taşıyıcısı konumundadır; kendi başına konuşma ve anlam üretme gücüne sahiptir. Çoğu zaman bir metafor olarak işleyen imgeyi merkeze alarak uzun ve genel planlara dayanan bir dil kuran Angelopoulos, alışılagelmiş anlatı ve kurgu yapısını sarsar. Angelopoulos sinemasının gücü en çok buradan ileri gelir: imgenin kullanılış biçimi sayesinde mit, tarih ve miras sorunu antikiteden bugüne uzanan estetik ve politik bir bağlamda yeniden tartışılır. Böylelikle Angelopoulos, sürekli kendine referans yapan sinemasıyla miti her defasında yeni baştan kurar…)
OĞUZ ERDEN ANLATIYOR: ULYSSES GAZE filminde kameraya bakış:anı zamanın içinde dondurmaktır..akan anların toplamıdır film..anı zamanda sonsuz kılmaktır..zamanın acıya kaydolmasıdır.. bir harita sancısının kaydıdır..hayatın beyaz sayfasında sancı tutanağı dır bu…bakış sebeptir görmek sonuç…bakanla bakılan arasındaki mesafeyi hiçlemektir kadraja bakış..görmek ve görünmek lanettir..anı bakıştan görmeye evrilten lanet nedir ulis?nedir hüzne bakışı lanet kılan ? Angelopoulos filmde zulmü beyaza boyamıştır katliamı sislerin içine saklamış..renkleri beyazından ayırmış beyazı bağımsızlaştırmış sonsuzda …kendine ait kılmıştır.. yönetmen beyazdan renkleri çıkarınca geriye hüzün kalmıştır)
HARVEY KEİTEL ANLATIYOR ulysses gaze filmindeki savaş: kubbeli bazilika tipinde yapıdır.. kubbe geçişi KATLİAM tarihinde dönüm noktasıdırr…Bu çok eski binanın özelliği; yapımında kullanılan sütun, ve taşların tapınaktan getirilmiş olmasıdır….Milattan once balkandan kalma sislere açılır bu savaş..son sahnede sisin beyazına indikçe:korkunç ulumadan yapıldı ağlamak Yönetmen ulur gibi ağla dedi ..ulur gibi ağladım son sahnede
#birds#black art#baby animals#love poem#black history#black tumblr#black love#books#cats#black literature#ismet özel#küçük iskender#beat kuşağı#ulysses gaze#harvey keitel#tumblr şiir#şiirheryerde#şiirsokakta#şiirler
2 notes
·
View notes