#babıali
Explore tagged Tumblr posts
Text
Nâzım Hikmet'in Necip Fazıl'a mektubu..!!
"Sevgili Necip, ismin temiz demek, necîb temiz demektir benden iyi bilirsin.. Necip'i necis yapma. Sen en cihanşumül eserlerini beş parasız Paris sokaklarında dolanırken vermiş bir şairsin, cebin para para olacak diye ruhun pare pare olmasın. Bilirim kalemin kıvraktır lisanın çeviktir, bilirim üç satırda ruh üflersin kağıda, bilirim bir yazsan parçalarsın edebiyatın Çin seddini, o lisan-ı mücerred dilinle babıali yokuşunun yollarını yalaman beni kahrediyor Necip.
Sevgili Necip, inandığın Allah'ın aşkına, o kudretli kalemini iktidara payanda yapacağımm diye camii direğine çevirme, o kudretli kelimelerini üç kuruşa parselleme üç tanesi üç kuruş etmeyecek ciğersizlere. Sevgili Necip, elinde sur-u israfil var, onu borazana çevirme.
Eski dostun.
Nâzım"
6 notes
·
View notes
Text
Orhan Veli / Bence Sait Faik ne genç hikayecidir ne de ihtiyar, 40'ını aşmış bir mahalle çocuğudur
Sait Faik'in 1950'de yayımlanan “Mahalle Kahvesi“ kitabından yola çıkan Orhan Veli Kanık, yazarın anlatım biçimi ve seçtiği kahramanlar konusunda yöneltilen eleştirileri ele alıyor. Faik'in ileri bir dil anlayışına ulaştığını, bununla birlikte zaman zaman çok savruk yazdığını söylüyor.
Yaşı 40'ı geçti. Geçti ya 15 yıldan fazla bir zamandan beri adı Genç Hikayeci diye anılır. Bizim de hala Genç Şair diye anıldığımız gibi. Geçelim...
Neyi anlatmaya çalışacağım? Sait Faik'i mi? Buna pek lüzum yok sanıyorum. Öyle ya, adı sanı duyulmadık bir yazar değil ki. Onu, Yaprak okuyucularının hepsi tanır. Bu çabam olsa olsa, onun yeni çıkmış bir kitabından haber vermiye yarıyacak. “Eh, işte söyledin söyliyeceğini, bir de kitabın adını ver, yeter” diyeceksiniz. Bir bakıma doğru. Bu kitaptaki hikayelerin özellikleri de eski hikayelerdeki özelliklerden pek farklı değil. Ama ne yapılım ki adet olmuş, bir kitaptan bahsederken birkaç da söz söylemek gerek. Yalnız, bu iş, Sait Faik'den bahsedildiği zaman tehlikeli bir iş olabilir. Güçtür çünkü Sait hakkında konuşmak, hoşlanmıyabilir. Kendisi de bir hikayesinde yazmış ya “Hikayelerimi beğenmezler, üzülürüm, beğenirler kızarım” diye. Öyledir, gerçekten.
Bir cümlesini anlamak için uzun uzun düşündüğüm olur
Ama bırakalım biz onun hırçınlıklarını bir yana da bildiğimizi okuyalım. Gerçi Sait'i sevenler, beğenenler çoktur, bununla beraber sevmiyenler, beğenmiyenler de yok değildir. Mesela derler ki: “Çok savruk. Yazdığını okumuyor. Bir yazar, okuyucunun karışısına çıkarken, kendisine biraz çeki düzen verir. Okuyucuya biraz saygı gösterir. Mecburdur buna.” Sait Faik için söylenen sözlerin, daha doğrusu kütülemek için söylenenlerin galiba en haklısı bu. O savrukluğu Sait'de zaman zaman ben de görüyorum. Bir cümlesini anlıyabilmek için uzun uzun düşündüğüm oluyor. “Şu cümleyi şöyle kursaydı daha iyi ederdi” dediğim oluyor. Oluyor ya, bir yandan da biliyorum onun ileri bir dil anlayışına vardığını. Bir sanatkara, fesli redingotlu Babıali dilinin yakışmıyacağını anlamış bir yazar. Bir sanatkarın halkın dilinden, konuşma dilinden faydalanması gerektiğine inanmış bir yazar olduğunu biliyorum. Dili, tadı, tuzu kalmamış beylik kalıplardan kurtarmıya çalışıyor. Kelimelere değil de halk dilindeki cümle oyunlarıyla, türlü evirip çevirmelerle zenginleşmeye çalışıyor. Ama bunu her zaman beceremiyormuş, ne yapalım? Biz beceriyor muyuz sanki? O da bana kaç defa çıkışmıştır: “Böyle kelime kullanılır mu? Böyle Türkçe yazılır mı?” diye. Çoğu zaman hakkı da vardır.
Sınıfını inkar edeni sevmiyor
Bir de onun avare, başıboş bir hayat sürüşüne, kahramanlarını da hep o hayatın içinden seçişine tutuluyorlar. İyi ama ya aradığı insanı o hayatın içinde buluyorsa? Üstelik en iyi tanıdığı, en iyi anladığı insan onların arasında ise? Hem Sait Faik'i sırf bu bakımdan beğenenler de az mı? Kahramanlarından söz açtım da aklıma bir şey geldi. Bir aralık da bir yazar ona gene bu konuda, büsbütün tersine isnatlarla çatmıştı. Üniversitede edebiyat okutan, ünlü gazetelerimizden birinde de makaleler döktüren, saçı biraz uzun, aklı biraz kısa bir bayandı. Kibar bir bayandı ama! Sait Faik'in, kahramanlarını, aşağı tabaka dedikleri, ayak takımı dedikleri halkın içinden seçmesini hoş görmüyordu. Bayağı buluyordu o işi. O bayan, üşenmese de şu son kitaptaki Baba-Oğul adlı hikayeli bir okusa. Belki Sait Faik'in insanı onlar arasında aramasının sebebini bir parçacık anlar. O hikayenin konusunu okuyucularıma kısaca anlatıyım:
Bir gazete müvezzinin iki çocuğu varmış. Biri mahalle çocuğu imiş, bir türlü okumuyormuş. Öbürü kibar olmak sevdasındaymış, uslu uslu mektebine gidiyormuş, derlerine çalışıyormuş. Müveziin ümidi de o kibar çocuktaymış. Mahalle çocuğu, okuyamadığı için gazete müvezzi olmuş. Kibar çocuk okumuş, tıbbiyiyi bitirmiş, Avrupa'ya gidip gelmiş, yurda da büyük bir doktor olarak dönmüş. Dönmüş ama ne fayda? Külüstür bir gazete müvezzi olan babasını tanımamış bile. Babasına, gene, kendisi gibi gazete müvezzi olan çocuk, o okumıyan mahalle çocuğu bakmış.
Babası, öbür oğlan için “Doktor oldu ama adam olamadı” diyor, hakkı yok mu?
Sait Faik'in anlattığı kibar çocuğu da sevemiyoruz. O da sevmiyor zaten. Sevmiyor sınıfını inkar eden, ona bağlanamayan çocuğu. Bu kolay kolay küçümsenecek bir şey değil. Muhakkak ki, sınıfını inkar eden kişi, babasını inkar edenden daha kötü kişi. Az mı var böyleleri aramızda?
Sevdiği kıza bakın, hayata yaklaşımını anlayın
“Peki” diyeceksiniz, “Sait Faik o doktor çocukları sevmiyor da kimi seviyor?” Açın aynı kitabın 54'üncü sayfasını. O sayfada “Kınalıada'da Bir Ev” adlı hikaye başlıyor. O hikayede, yazar, uzaktan tanıyıp da hoşlanıverdiği bir kızdan bahsediyor. Biliyor kızın neyin nesi olduğunu ama kendi kendine şöyle tahminler yürütüyor. Diyor ki:
“Küçük, kaplamaları simsiyah kesilmiş bir ahşap evde oturduğunu sanıyorum... Evin alt katlarında kendileri oturur, üst katını yazın kiraya verirler... Arkadaşım dediğim kızın kendi başına bir odası yoktur.
Onu vapurda, ikinci mevkiin tahtaları üzerinde Rumca konuşurken dinlerim...”
Demek Sait Faik, sevdiği insanı, ihtiyar müvezzinin doktor olmuş oğluna benziyen kimseler arasından seçmiyor. Fakir fukara arasından, kara ahşap evlerde oturan, geçinebilmek için evlerinin iki odasını kiraya veren, bir saatlik vapur yolculuğunu ikinci mevkiin tahtaları üzerinde geçiren kimseler arasından seçiyor.
Şimdi meseleyi daha bir kendimize göre kapatayım. Daha doğrusu Sait Faik için kendime göre bir hüküm vereyim. Hali bir fil hikayesi vardı, körlere filin türlü yerlerini tutturmuşlar da sonra “Anlatın bakalım, nasıl hayvanmış şu fil?” demişler. Bacağını tutan “fil bir kumaştır” demiş, dişini tutan “fil bir kemiktir” demiş. Benimki de biraz ona benzeyecek. Yazıma başlarken Sait Faik'in gençliğinden, ihtiyarlığından bahsettim. Sonra da muhabbetle anlattığı kahramanlarından birinin bir mahalle çocuğu olduğunu söyledim. Mahalle çocuğu, Sait'in hikayelerinde bir – iki tane değildir. Birçoktur. Bunu onun bu yaşa kadar değişmemiş mizacına veriyorum. Bence Sait Faik ne genç hikayecidir ne de ihtiyar. Bence o, 40'ını aşmış bir mahalle çocuğudur.
Ama sakın bu hükmü onu kötülemek için söylenmiş bir söz sanmayın. Çocuk deyişim ona gençlikten daha genç bir yaş biçişimden, mahalle çocuğu deyişim de onu ekseri mahalleden yetişenler gibi, halktan bir insan, halka bağlı bir insan sayışımdan ileri geliyor.
(Orhan Veli Kanık / 15 Şubat 1950 / Yaprak dergisi, sayı: 19)
3 notes
·
View notes
Text
OKU !!!
BU EKİBE IYI BAKIN !
33 SENELIK ABDULHAMİD DEVRINİN EKİBİ
Sonrada devlet batınca vay efendim Türkçülük başlamışta devlet çökmüşmüş.
Peki bu ekonomik iflas tablosunda Türkler nerede ?
Halife-i Müslümin 2. Abdülhamit���in nazırlarından (bakanlarından) ve bürokratlarına bakalim buyrun:
Hariciye Nazırları; Aleksandros Karateodori Paşa (1878-1879)Gabriel Pasha ve Sava Paşa (1879-1880)
Hazine-i Hassa Nazırları: Agop Ohanes Kazazyan (1876-1891), Mikail Portakalyan Efendi (1891-1897), Ohanes Sakız Efendi (1897-1908)
Maliye Nazırı: Agop Ohanes Kazasyan Paşa (28-30 Ağustos 1885), (Aralık 1886 - Mart 1887) (1888-1891)
Nafia Nazırları: Ohanes Çamiç Efendi (1877-1878), Aleksandr Karateodori Paşa (1878) Sava Paşa (1878-1879)
Orman ve Maadin Nazırları; Mavrokordato Efendi (1908-1909), Aristidi Paşa ( 1909)
Ticaret ve Ziraat Nazırları: Bedros Kuyumcuyan Efendi (1880) Gabriel Noradonkyan Efendi (1908-1909)
Ayan Üyeleri(1876); Antopolos Efendii Aristarki Bey, Daviçon Karmona Efendi, Musurus Paşa, Serviçen Efendi, Stoyanoviç Efendi, Dr. De Kastro Bey, Mavroyeni Paşa, Karatodri Paşa, Abraham Karakahya Paşa
Ayan Üyeleri(1908) Azaryan Efendi, Basarya Efendi ,Bohor Efendi, Fethi Franko Bey, Gabriyel Noradonkyan Efendi, Mavrokordato Efendi, Mavroyeni Bey, Oksanti Efendi, Yorgiyadis Efendi, Aram Efendi, Popoviç Temko Efendi,
Babıali Hukuk Müşaviri Gabriel Efendi Abdülhamit zamanında sürekli el üstünde tutulan bu Gabriel Efendi 2. Dünya savaşı sonrası düzenlenen Paris Konferansında Ermeniler için toprak talep etmiş, Lozan Konferansına da Ermeniler adına katılmıştır…
Elçilere göz attığımızda;
Y. Fotiades Bey ve Gobdan Efendi’nin Atina, Azaryan Efendi’nin Belgrad, E. Karatodri Efendi’nin Brüksel, Blak Bey’in Bükreş, Yanko Karaca, Misak Efendi ve Aritraki Efendi’nin Lahey, K. Musurus Paşa, Alfred Rüstem Paşa ve Antopulo Paşa’nın Londra, Naum Paşa’nın Paris, S. Musurus Bey ve Y. Fotiades Bey’in Roma, Nikola Gobdan Efendi’nin Sofya, A. Vogorides Paşa’nın Viyana, L. Aristarki Bey ve A. Mavroyeni Bey’in Washington’da Büyükelçi-Elçi olarak görev yaptıklarını görüyoruz.
Konsolos ve kâtipliklerde de Türk unsurundan ziyade Ermeni ve bilhassa Rum memurlar kullanılmakta idi.
Valilik koltuklarının çoğunda da gayrimüslimler oturuyordu.
Mesela;
Şarkî Rumeli Valileri Sava Paşa, Aleko Vogorides Paşa, Gavril Paşa Hristoiç, Alexandre de Battenberg, Ferdinand de Saxe-Cobourg et Gotha,
Sisam Beyleri; Mişel Gregoriyadis Bey, Aleksander Mavroyeni Bey, Yanko Vitinos Bey, Kostaki Karateodori Paşa, Yorgi Yorgiadis Efendi, Andrea Kopasis Efendi,
Cebelilübnan Sancağı Mutasarrıfları Vasa Paşa, Naum Paşa, Yusuf Franko Paşa
Maliyesini, hariciyesini, tarımını, madenlerini ve de mülkiyesini gayrimüslimlere bırakmış devletin başında bir İslam Halifesi (!) vardır…
ŞİMDİ ANLADINIMIZMI ATATÜRKÜN KİMİN TEKERİNE ÇOMAK SOKTUĞUNU ?
Türk dil KURUMUNA 1 ermeni dilbilgisi uzmanini oda sadece Genel sekreter olarak atadı diye, ki adam osmanlı memuru zaten, 100 senedir Atatürke demediğini bırakmayanlara soralım, insafiniz varmi ?
Kaynak kitap:
KUNERALP, Sinan, Son Dönem Osmanlı Erkan ve Ricali, Prosopografik Rehber, İstanbul: İsis Yayınları, 1999.
(Zkr. Oktay Polat)
Erhan Gürel sayfasından
4 notes
·
View notes
Text
Başarılı gazeteciler ödüllerini Başkan Bozbey’in elinden aldı
https://pazaryerigundem.com/haber/174537/basarili-gazeteciler-odullerini-baskan-bozbeyin-elinden-aldi/
Başarılı gazeteciler ödüllerini Başkan Bozbey’in elinden aldı
Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin (BGC) geleneksel olarak düzenlendiği başarı ödülleri yarışmasında ‘Spor fotoğrafı’ ve ‘Spor Köşe Yazısı’ kategorilerinde birinci olan basın mensupları, ödüllerini Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in elinden aldı. Gecede konuşan Başkan Mustafa Bozbey, özgür basının toplumun aynası, halkın da sesi olduğunu belirtti.
BURSA (İGFA) – Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin 12 dalda düzenlediği yarışmaya bu yıl 114 eser başvurdu. 2023 yılında yayınlanan 114 eseri tek tek değerlendiren 6 kişilik jüri, toplam 12 esere başarı, 8 esere de mansiyon ödülü verilmesini kararlaştırdı. Basın Kültür Sarayı’ndaki ödül törenine, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in yanı sıra Bursa Milletvekilleri Hasan Öztürk ve Selçuk Türkoğlu, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Yıldız, Büyükşehir Belediyesi Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanı Güney Özkılınç, BGC Başkanı Nuri Kolaylı, BGC yönetim kurulu üyeleri ve basın mensupları katıldı.
“ÖZGÜR BİR BASIN, TOPLUMUN AYNASIDIR” Gecede konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, BGC’nin 77 yıldır demokrasi kültürünün gelişmesi, genç gazetecilerin özendirilmesi ve yerel gazeteciliğin güçlendirilmesi amacıyla mücadele verdiğini söyledi. Gazetecilik mesleğini gazeteci olarak sürdüren herkesi tebrik eden Başkan Bozbey, “İfade özgürlüğü, toplumların temel taşlarından biridir. Toplumların ilerlemesi, gelişmesi ve daha verimli hale gelmesi ifade özgürlüğünün korunmasıyla mümkündür. İfade özgürlüğü, toplumsal ve siyasal hayatın sağlıklı bir şekilde işlemesinin de teminatıdır. Özgür bir basın, toplumun aynasıdır. Halkın da sesidir. Bursa basını tarihi boyunca önemli rol üstlenmiştir. Bu nedenle Bursa basınına ‘2. Babıali’ ismi verilmiştir. Bursa basını, gazetecilik mesleğine sayısız değerli isimler kazandırmıştır. Bu kutsal görevi layıkıyla yerine getiren basın mensuplarını kutluyorum. BGC Başarı Ödülü Yarışması’nda ödül alan tüm gazetecileri yürekten kutluyorum” dedi.
Başkan Bozbey, konuşmasının ardından ‘Spor fotoğrafı’ ve ‘Spor Köşe Yazısı’ kategorilerinde birinci seçilen basın mensuplarının ödüllerini verdi. BGC Başkanı Nuri Kolaylı da geceye katkılarından dolayı Başkan Bozbey’e plaket verdi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
ADNAN GÜNDÜZ ''ÖĞRETMENİM DERGİSİ'NİN SÜTUNLARI YAZAR VE ŞAİRLERİMİZE AÇIKTIR.'' DEDİ
Adnan Gündüz 1957 yılında Edirne’nin Uzunköprü İlçesi’nde dünyaya gelmiştir, anı+anlatı+günlük+seyahatname+biyografi+deneme kategorilerinde eserler yazmış bir yazardır. Başlıca kitapları alfabetik sırayla adı Başıbüyük+Beyfendi+Düne Tanıklık ve Devrimbaz Dangalaklar+Fatoş ve Kürtaj veya Kürtaj ve Fatoş+Gazeteci Aranıyor+Önce Öğretmen Sonra Gazeteci+Parpudar Baba’dır, kitapları Babıali Kitaplığı…
View On WordPress
0 notes
Text
ADNAN GÜNDÜZ ''ÖĞRETMENİM DERGİSİ'NİN SÜTUNLARI YAZAR VE ŞAİRLERİMİZE AÇIKTIR.'' DEDİ
Adnan Gündüz 1957 yılında Edirne’nin Uzunköprü İlçesi’nde dünyaya gelmiştir, anı+anlatı+günlük+seyahatname+biyografi+deneme kategorilerinde eserler yazmış bir yazardır. Başlıca kitapları alfabetik sırayla adı Başıbüyük+Beyfendi+Düne Tanıklık ve Devrimbaz Dangalaklar+Fatoş ve Kürtaj veya Kürtaj ve Fatoş+Gazeteci Aranıyor+Önce Öğretmen Sonra Gazeteci+Parpudar Baba’dır, kitapları Babıali Kitaplığı…
View On WordPress
0 notes
Text
"Acaba mesut muyum, bedbaht mıyım?"
- Necip Fazıl Kısakürek/Bâbıâli
28.11.20
19 notes
·
View notes
Text
Babıali baskını hakkında
II. Anayasa Monarşisi'nin deklarasyonunda rol oynayan Birlik ve İlerleme Komitesi, orduya dayanan hükümetin kontrolünü aldıktan sonra ülke yönetiminde tek taraf oldu. Sendikacıların Birliğe dayalı diktatörlük rejiminin uygulanması, ülkede hızla gelişen bir muhalefet cephesini de ortaya koydu. 1911 yılında Hürriyet ve Atıf Partisi kuruldu. Sendikacılar 18 Ocak 1912 seçimlerini kazandılar. Bu seçimler yoğun baskı altında yapıldı ve daha sonra "sopa seçimi" olarak anıldı. Bundan sonra, Sendikacıların partizanlık tutumları daha da arttı. Arnavutluk'taki isyanı bastırmak için gönderilen askerler arasında, Sendikacıların politikasını sevmeyen muhalif subaylar, "Khashaskârân" veya "Hahaskar Zabita" adlı bir grup kurdular ve dağlara gittiler. İstanbul'daki bu grubun üyeleri, hükümete bir muhtıra vererek, meclisin dağıtılacağını, Kıbrıs Türk Kamil Paşa başkanlığında yeni bir hükümet kuracaklarını, aksi takdirde idareyi ele geçireceklerini belirttiler. Sendikacılar buna boyun eğmek zorunda kaldılar ve 16 Temmuz 1912'de Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın başkanlığında Said Paşa kabinesi yerine yeni bir hükümet kuruldu. Sadrazam'ın talebi üzerine padişah, “Büyük Kabine” veya “Baba-Oğul Kabini” olarak adlandırılan yeni hükümetin, Sendikacıların çoğunluğunun bulunduğu meclisten güvenoyu alamamasının ardından parlamentoyu kaldırdı.
8 Ekim 1912'de ortaya çıkan Balkan Savaşı, siyasi muhalefet tarafından parçalanan Osmanlı ordusu tarafından yakalandı. Birbirlerinin arkasındaki kötü sonuçlar Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın hükümetini istifaya zorladı. Kıbrıslı Kamil Paşa kabinesi, Balkan devletlerinin Trakya'ya doğru hareket ettiği bir zamanda kuruldu (29 Ekim 1912). İktidarı yeniden kazanmak için mücadele eden ve yenilgiyi hükümetin değişmesi için kullanmayı amaçlayan Sendikacılar, ordu içinde kısmen hareket etmekte tereddüt etmediler. Hahaskanan grubunun üyesi olmayan birçok memuru işe aldılar ve ordudaki eski destekçilerini siyasi faaliyetlere yönlendirdiler.
Bu arada Bulgar ordusu Çatalca'ya güveniyordu ve Edirne ve Adalar nedeniyle Londra'daki Balkan ülkeleriyle görüşmeler sonuçsuz kaldı. Büyük Avrupa devletleri, Edirne'den 17 Ocak 1913'te Bâbiâli'ye verdikleri bir notla kendilerine bırakılmasını istedi. Önerileri tartışmak için Dolmabahçe Sarayı'nda devlet adamlarının iktidar ve muhalefetin katıldığı bir “shura-y umi umi” toplandı. Edirne için yeni bir çözüm öneren bir cevap notu yazmaya karar verildi (22 Ocak 1913). Bu arada, Birlikçiler uzun süredir tasarladıkları hükümet darbesini gerçekleştirmek için harekete geçtiler. Bir gün önce sarayda alınan kararların ve büyük devletlerin cevabının hazırlanmadığını bilmelerine rağmen, kamuoyuna Kıbrıslı Kamil Paşa kabinesini sanki göstererek hükümet darbesine ulusal bir darbe vermek istediler. Edirne'yi Bulgarlara bıraktılar. Hükümet, Yâkub Cemil, Mümtaz, Mustafa Necib, Ömer gibi Birlik ve İlerleme partisinden sekiz on kişi ile elçilere verilen yanıt notunu tartışmak üzere Bâbâli'de (23 Ocak 1913) toplandı. Nâci ve Nuruosmaniye Şeref caddesindeki partinin merkezi. Ata bindi ve Babıali için yola çıktı. Öte yandan, Talat Bey birkaç sendikacı ile kıyafet değiştirmiş ve daha önce Bâbiâli'ye gitmişti. Enver Bey ve ona eşlik eden, çoğunluğu çocuk olan insanlar da katıldı. Kalabalığın elinde bayraklar olmasına rağmen, bir tekbir getirdiler ve Babıali'ye doğru ilerlediler. Büyükbabası Nâfiz Bey geldiğinde Enver Bey ve komşuları odasından kaçtıklarında akıncıların ateşiyle öldürüldü. Harbiye bakanı oğlu Tevfik Bey de aynı şekilde vuruldu. Tevfik Bey ölmek üzereyken, Sendikacıların kurbanlarından Mustafa Necib Bey'i ateş ettiği silahla öldürdü. Sokakları dehşete düşürmek için salonun pencereleri vuruldu ve pencereler büyük gürültülerle yere indirildi. Gürültüyü duyan kabine üyelerinin her biri bir yere sığındı. Ne olduğunu anlamak için Harbiye Naziri Nâzim Paşa koştu. Akıncılar ayrıca, kapıyı bekleyen polis komiseri Celâl Bey'i öldürerek iç kanepeye girdi. Nâzım Paşa, Sendikacılara yönelip Yâkub Cemil tarafından vurularak öldürüldü.
Enver ve Talat beyler kapıyı hızla açıp sadrazamın odasına girdiler. Bay Enver, Sadrazam'a sert bir ifadeyle ulusun onu istemediğini ve istifa ettiğini söyledi. Kıbrıslı Kamil Paşa da padişaha, hiçbir şey söylemeden bir kağıt alarak askerin aldığı öneri üzerine istifa etmek zorunda kaldığını yazdı.
youtube
1 note
·
View note
Photo
Sadrazam ve Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa, 11 Haziran 1913'te otomobiliyle Harbiye Nezaretinden Babıali'ye giderken uğradığı hain suikast sonucu Beyazıt'ta öldürülmüştür.
19 notes
·
View notes
Text
Herkese Mektuplar 1
Sevgili X,
Benim en büyük şanssızlığım yirmi birinci yüzyılın havasını solumaktır. 40-50 yıl öncesinde yaşamış olsaydım, Çiçek Pasajı’nın anason kokan koridorlarında dolaşsaydım her şey daha kolay olurdu. Masama nice şairleri, nice yazarları konuk ederdim ve yaşamdan konuşmak daha anlamlı bir hale bürünürdü. Peynirim ve simidimle Babıali Yokuşu’nu tırmanır, gazetede katık ederdim onları. Öğle yemeklerime bir sefer tası eşlik ederdi. Akşam olup da mesai bittiğinde ben yazımdaki son rötuşları tamamlamış olurdum. Gazeteden büyük bir heyecanla çıkarken güneş alçak uçuşla gözlerimi kamaştırırdı. Galata’ya uğrar, o güzelim sokaklardan köprüye inerdim. Sağdan soldan kasetçilerin istilasına maruz kalır, arabeskin kulaklarıma nüfuz edişine hayret ederdim. Sevgili X, yaşamak da şaşırmak da o zamanlarda daha bir başka olurdu. Ben bilmiyorum, bilenler anlatıyor. Kulaktan dolma hislerin içimde anlam bulup klavyeden taşmasıdır bu satırlar. Sen de böyle bil.
Bilirsin, Eminönü’nün farklı bir havası vardır. Her yaştan, her milletten, her düşünceden insanı görürsün orada. Benim için, İstanbul’u sevmek burada başlar. Tramvay ve vapur düdükleri birbirleriyle anlaşmış gibi koordineli bir şekilde öterken martıların sesi biraz cılız kalır. Turgut Uyar’ın dizelerini yaşarım. Benim bozuk saat misali olan yüreğim de işte burada durur.
#mektup#roman#şiir#turgut uyar#büyük saat#çiçek pasajı#galata#babıali#anason#gazeteler#martı#edebiyat#yaşamak#anlatmak
3 notes
·
View notes
Text
GRAFİKLİ- “Osmanlı estetiğini Babıali'ye taşıyan yazar: Mehmed Şevket Eygi” https://sahrahaber.com/grafikli-osmanli-estetigini-babialiye-tasiyan-yazar-mehmed-sevket-eygi/?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr
0 notes
Photo
Türkiye Gazeteciler Sendikası 22. Olağan Genel Kurulu.. #tgs #türkiyegazetecilersendikası #genelkurul #istanbul #babıali #gazetecileringücü #gazeteciliksuçdeğildir (Türkiye Gazeteciler Sendikası - TGS) https://www.instagram.com/p/B3RRCcbJqMn/?igshid=1118u9son5225
#tgs#türkiyegazetecilersendikası#genelkurul#istanbul#babıali#gazetecileringücü#gazeteciliksuçdeğildir
0 notes
Photo
“Allah’ın yardımıyla Kut'ül Amâre zapt edildi. 500 subay,13 bin İngiliz askeri esir alındığını arz ederim..." 29 Nisan 1916 Tuğgeneral Halil (Kut) #kutülamare #ottomanempire #babıali #istanbul #worldwar1 #ottomanhistory #tarih #osmanlıtarihi #türkiyecumhuriyeti (Kut'ül Amare) https://www.instagram.com/p/Bw2Q7ruBsDl/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=szhfg3owyyit
#kutülamare#ottomanempire#babıali#istanbul#worldwar1#ottomanhistory#tarih#osmanlıtarihi#türkiyecumhuriyeti
0 notes
Text
Osmanlı:
-Ermenilere “Millet-i Sadıka”
-Araplara “Kavm-i Necip”
-Türklere “Etrak-ı Biidrak” derdi...
Etrak-ı biidrak, akılsız Türkler demekti...
Babıali deki Osmanlı aydınları yazılarında Türk yerine “terk” yazarlardı... Arapçada terkin çoğulu etrak idi...
Türkler Cumhuriyetin kurulmasıyla değerli yurttaşlık hakkını elde edebildi...
Bu bilgilere rağmen Cumhuriyet karşıtı olanlar varsa ya zır cahildir ya da kripto...
3 notes
·
View notes
Photo
Emir Timur bu yüzden Emir Timur'du. Kaynak: Devlet Yönetmek, Tüzükat-ı Timur
8 notes
·
View notes
Note
Selamün aleyküm Abi kitap önerir misin? Ablamın doğum günü için alacağım ama ne alacağım bilmyrm
Ve Aleykümselam kardeşim. Gönlümüzden geçenleri paylaşıyorum seninle:
1.) Kitabü’z-Zühd - İmam Beyhaki (rah.a)
(Semerkand Yayıncılık)
2.) Tefekkürden Teyakkuza - Ömer F.Korkmaz
(Rabbani Yayınevi)
3.) Hikem-i Ataiyye - Ataullah İskenderi (k.s)
(Semerkand Yayıncılık)
4.) Hadislerle Nasihatler 1-2 - M.Z.Kotku (k.s)
(Server Yayınları)
5.) Can Veren Pervaneler 3 - Hayati İnanç
(Babıali Kültür Yayıncılığı)
6.) Kadın ve Aile İlmihali - Doç. Dr Dilaver Selvi
(Semerkand Yayıncılık)
7.) Sevmek Bu Kadar Güzelken - Sema Maraşlı
(Motto)
18 notes
·
View notes