#başkurtlar
Explore tagged Tumblr posts
Text
“Nardugan eski Türkler’de yeni yıl bayramıdır. Nar güneş, dugan, tugan doğan
nardugan doğan güneş, türklerde ‘güneşin yeniden doğuşu’ anlamına gelmektedir.
Nardugan, her yıl 22 Aralık’tan sonra gelen ilk dolunayda kutlanır. 21 Aralık günü en uzun gece olup ardından günler uzamaya başlar. Bu yüzden 22 Aralık günü Türkler için çok önemlidir ve bu günü takiben ilk dolunayın çıktığı ilk gün yeni yılın ilk günüdür.
Eski Türklerdeki mitolojik inançlara göre gece ile gündüz sürekli savaşırlarmış. Yine böyle bir 21 Aralıktaki savaşta uzun süren mücadele sonucunda gündüz geceyi yenmiş ve ardından yeni bir güçlü güneş doğmuş. Tek Tanrı’ya inanan Orta Asya Türk’leri yeni doğan, güçlü o güneşi zaferin simgesi olarak algılarlar ve sevinçle karşılarlar. Onlara göre yer yüzünün tam göbeğinde Akçaçam Ağaçları olduğu ve o ağaçların uzandığı noktada Yüce Tanrıları Ülgen’in insanları izlediğini düşünürler. Güneşin yeniden doğuşunu Türkler yeni bir başlangıç, yeni umut, yeni hedefler olarak düşünürler. Yüce Ülgenden de bu yeni umudu insanlara yeniden bağışladığı için ona minnet ederek, o ağaçların altında sevinç ve mutluluklarını paylaşmışlar. Ağacın dibine de Ülgen için en sevdikleri hediyeleri armağan olarak koymuşlardır.
Bu ağaçların insanlarla Tanrının arasındaki bağı sağladığı düşünülmüş. Böylece bu ağaçlar kutsal sayılmış ve insanların mutluluklarını, sevinçlerini Tanrıyla paylaştığı en önemli nokta olarak benimsemişler. Eski Türklere ait bu geleneksel inanışın izleri tüm Orta Asya Türkleri’nde olduğu gibi diğer Türk boylarının da el sanatlarına ve kültürel miraslarına yansıtıldığı malumdur.
Zaman içinde tüm Türkler, ölümsüzlüğün simgesi olan ve Türk Mitolojisi’ne göre tüm insanların türediği ağaç olan Akçaçam Ağaçlarını süslemişler ve altında çeşitli geleneksel oyunlar oynamışlar, kopuz eşliğinde şarkılar söylemişler ve eğlenceler düzenlemişlerdir.
Bu geleneğin kökeni yine Orta Asya Türk’leri olduğu bilinir. Geleneğin zamanla farklı nedenlerle Mezapotamya’ya göçen Sümerler’e Türklerden geçtiği oradan da Anadolu aracılığıyla Eski Roma’ya kadar uzandığı ve günümüze kadar gelip günümüzdeki 1 Ocak yılbaşının temelini oluşturduğu düşünülmektedir.
Ayrıca, Türklerdeki Paktıgan ve Koçagan bayramlarıyla da eş anlamdadır.
Tatarlar bu bayrama ‘Koyaş Tuğa’ yani ��Güneş Doğan’ günü derler,
Başkurtlar, Udmurtlar ‘Nardugan’ veya ‘Mardugan’,
Mişer Tatarları ‘Raştua’,
Çuvaşlar ‘Nartavan’ ya da ‘Nartukan’,
Zırizyalar ‘Nardava’,
Mokşalar ‘Nardvan’ olarak adlandırırlar...”
Kaynak:Shurubu Kayhan
8 notes
·
View notes
Text
Bilim kurgu değil Türk boylarının 111 yıllık fotoğrafları. Gizemli heykeller, gelişmiş aletler, tanıdık kıyafetler (106 fotoğrafla gizemli Türk tarihi)
Albümde Sibirya’dan Kırım’a kadar geniş bir coğrafyada yaşayan Sayan-Altaylar, Karakaslar, Tuvalar, Altaylar, Yakutlar, Kazaklar, Karakırgızlar, Özbekler, Türkmenler, Azerbaycan Tatarları, Karaçaylar, Kumuklar, Kırım Tatarları, Başkurtlar, Çuvaşlar ve Kazan Tatarları gibi Türk boylarına ait dönemin sosyo-kültürel yapısına, inançlarına, ekonomik faaliyetlerine ve günlük hayatlarına ait kareler…
View On WordPress
0 notes
Text
GÖÇEBE VE MEDENİ TÜRKLERDE YARATMA YOLLARININ BENİMSENMESİ ŞARTLARI (Tarihçi) - Türkçe Tarih
GÖÇEBE VE MEDENİ TÜRKLERDE YARATMA YOLLARININ BENİMSENMESİ ŞARTLARI
ORD. PROF. DR. A.ZEKİ VELİDİ TOGAN “Yaratma zihniyeti”nin benimsenmesine göçebelik an’aneleri mani olduğuna dair edebiyatımızda ve Garbde yazılanların kıymeti yoktur. Bilakis rus alimlerinin, V. Gregor’yev ve P. Saveliyev’den başlayıp, müteaddid defa kendi tecrübe...
Devamını okumak için: https://turkcetarih.com/gocebe-ve-medeni-turklerde-yaratma-yollarinin-benimsenmesi-sartlari/
Başkurtlar, Kazak, Kırgız, P. Saveliyev, V. Gregor'yev, Zeki Velidi Togan
1 note
·
View note
Photo
#NARDUGAN NEDİR? Nardugan, Ön #Türkler’de ve İslama kadar olan Türkler ile Sümerlerde de aynı adla anılan #yeni #yıl bayramıdır.Her yıl 22 #Aralık’tan sonra gelen ilk #dolunay’da kutlanır.Bunun nedeni ise Türklerin #eski inanışına göre #gece ile #gündüz sürekli savaşırlar ve 21 Aralık günü en uzun gecedir ve ardından günler uzamaya başlarlar bu yüzden 22 Aralık günü Türkler için çok önemlidir ve bu günü takiben (Ay yılı esasına dayalı bir takvim kullandıkları için) ilk dolunayın çıktığı ilk #gün yeni yılın #ilk günüdür. Bu gün içinde tüm Türkler, ölümsüzlüğün simgesi olan ve #Türk Mitolojisi’ne göre tüm insanların türediği ağaç olan #Akçaçam Ağaçları süslenir ve altında türlü #geleneksel #oyunlar oynanır, kopuz eşliğinde #şarkılar söylenir ve eğlenceler düzenlenirdi. Bu geleneğin yine anayurtları #Orta #Asya olan ve türlü nedenlerle #Mezapotamya’ya göçen #Sümerler’e Türklerden geçtiği oradan da Anadolu aracılığıyla Eski #Roma’ya değin uzandığı ve günümüze kadar gelip günümüzdeki 1 #Ocak yılbaşının temelini oluşturduğu sanılmaktadır. Ayrıca sözbiçim olarak Türklerdeki Paktıgan ve Koçagan bayramlarıyla da uyumludur. Gündönümüne dayalı bayramlarda böylece üçlü bir silsile oluşmaktadır. #Nar sözcüğü güneş (günümüz moğolcasında #Nara) anlamına gelir, dugan ise doğmak fiili ile bağlantılıdır. Narduqan kelimesi #Moğol dilindeki “nar” (güneş), Türk dilindeki “tuqan» (doğan, doğan) sözcüklerinden oluşmuştur. #Tatarlar bu bayrama “Koyaş Tuğa», yani «#Güneş Doğan» günü derler, #Başkurtlar, Udmurtlar «Nardugan» veya «Mardugan», Mişer Tatarları «Raştua», Çuvaşlar “Nartavan» ya da «Nartukan», Zırizyalar «Nardava», Mokşalar «Nardvan” olarak bilirler. Bayramınız kutlu olsun #dediadam
#şarkılar#mezapotamya#ocak#ilk#orta#nardugan#dediadam#yeni#roma#eski#dolunay#yıl#gece#gün#başkurtlar#sümerler#akçaçam#asya#nar#nara#gündüz#tatarlar#moğol#türkler#geleneksel#aralık#türk#güneş#oyunlar
2 notes
·
View notes
Photo
Turkic woman from different ethnic groups (Altai, Kazakhs, Kyrgyz, Uyghurs, Uzbeks, Bashkirs, Crimean Tatars, Kumyks, Tatars).
#turks #türkler #turkic #türk #altaylar #kazaklar #kırgızlar #uygurlar #özbekler #başkurtlar #kırımtatarları #kumuklar #tatarlar #altai #kazakhs #kyrgyz #uyghurs #uzbeks #bashkirs #crimeantatars #kumyks #tatars
24 notes
·
View notes
Photo
NARDUGAN NEDİR? Nardugan, Ön Türkler’de ve İslama kadar olan Türkler ile Sümerlerde de aynı adla anılan yeni yıl bayramıdır.Her yıl 22 Aralık’tan sonra gelen ilk dolunayda kutlanır.Bunun nedeni ise Türklerin eski inanışına göre gece ile gündüz sürekli savaşırlar ve 21 Aralık günü en uzun gecedir ve ardından günler uzamaya başlarlar bu yüzden 22 Aralık günü Türkler için çok önemlidir ve bu günü takiben (Ay yılı esasına dayalı bir takvim kullandıkları için) ilk dolunayın çıktığı ilk gün yeni yılın ilk günüdür. Bu gün içinde tüm Türkler, ölümsüzlüğün simgesi olan ve Türk Mitolojisi’ne göre tüm insanların türediği ağaç olan Akçaçam Ağaçları süslenir ve altında türlü gelenkesel oyunlar oynanır, kopuz eşliğinde şarkılar söylenir ve eğlenceler düzenlenirdi. Bu geleneğin yine anayurtları Orta Asya olan ve türlü nedenlerle Mezapotamya’ya göçen Sümerler’e Türklerden geçtiği oradan da Anadolu aracılığıyla Eski Roma’ya değin uzandığı ve günümüze kadar gelip günümüzdeki 1 Ocak yılbaşının temelini oluşturduğu sanılmaktadır. Ayrıca sözbiçim olarak Türklerdeki Paktıgan ve Koçagan bayramlarıyla da uyumludur. Gündönümüne dayalı bayramlarda böylece üçlü bir silsile oluşmaktadır. Nar sözcüğü güneş (günümüz moğolcasında Nara) anlamına gelir, dugan ise doğmak fiili ile bağlantılıdır. Narduqan kelimesi Moğol dilindeki “nar” (güneş), Türk dilindeki “tuqan» (doğan, doğan) sözcüklerinden oluşmuştur. Tatarlar bu bayrama “Koyaş Tuğa», yani «Güneş Doğan» günü derler, Başkurtlar, Udmurtlar «Nardugan» veya «Mardugan», Mişer Tatarları «Raştua», Çuvaşlar “Nartavan» ya da «Nartukan», Zırizyalar «Nardava», Mokşalar «Nardvan” olarak bilirler.
1 note
·
View note
Text
NARDUGAN
( Nar Tugan - Doğan Güneş )
BAYRAMI KUTLU OLSUN 🎉🎁🎈🛍🎊
Nardugan, Roma'da Satürnalya, Antik Yunan'da ise Dionysos Şenlikleri olarak kutlanan, Türklerde Güneş'in Doğuşu anlamına gelen ve Ön Türkler'deki atalar kültü döneminden günümüze kadar Orta Asya coğrafyasında Güneş kültü adına kutlanan bir bayramdır. Her yıl 22 Aralık'tan sonra gelen ilk dolunayda kutlanır. Bunun nedeni ise Türklerin eski inanışına göre tıpkı Mısır mitolojisinde olduğu gibi gece ile gündüz sürekli savaşırlar ve 21 Aralık günü en uzun gecedir ve ardından Güneş daha çok görünmeye başlar, günler uzar. Bu yüzden Türklerce Ay yılı esasına dayalı olarak 22 Aralık gününü takiben ilk dolunayın çıktığı gün yeni yılın ilk günüdür.
Bu gün içinde tüm Türkler, ölümsüzlüğün simgesi olarak kabul ettikleri ve Türk Mitolojisi'ne göre tüm insanların türediği ağaç olan Akçaçam Ağaçları'nı süsler ve bu ağaçların altında, çevresinde geleneksel oyunlar oynar, kopuz eşliğinde şarkılar söyler ve eğlenceler düzenler.
Türklerin kutladığı diğer bayramlar olan Paktıgan ve Koçagan bayramlarıyla da uyumlu olan Nardugan'ın, gündönümüne dayalı bayramlarla birlikte üçlü bir yapının parçası olduğu görülmektedir. Nardugan, Moğol dilindeki Nar (Güneş), Türk dilindeki Tuqan (Doğan) sözcüklerinden oluşmuştur. Tatarlar bu bayrama Koyaş Tuğa yani Güneş Doğan günü derler. Başkurtlar, Udmurtlar Nardugan veya Mardugan, Mişer Tatarları Raştua, Çuvaşlar Nartavan ya da Nartukan, Zırizyalar Nardava, Mokşalar Nardvan adını verirler.
MUSTAFA KEMÂL GÖRMÜŞ
SELANİKLİ 2. MUSTAFA KEMÂL
NARDUGAN
(Nar Tugan - BORN SUN)
BE HAPPY FIESTA
🎉🎁🎈🛍🎊
Nardugan is celebrated in the name of the birth of the Sun in Rome in Saturnia in Rome and in Dionysus in Ancient Greece. It is celebrated every year on the first full moon after 22 December. The reason for this is that according to the old beliefs of Turks, they fight day and night, just like in Egyptian mythology, and it is the longest night on December 21, and then the Sun begins to appear more and more days. Therefore, the first day of the first full moon is the first day of the new year following the 22nd of December.
In this day, all the Turks ornament the Akçacam Trees, which are considered to be the symbol of immortality and which is the tree of all people, according to Turkish Mythology.
Nardugan, which is also compatible with other festivals celebrated by the Turks, Paktugan and Kocagan, appears to be part of a tripartite structure with festivals based on the solstice. Nardugan, the Mongolian language Pomegranate (Sun), Tuqan (Dogan) words in the Turkish language. The Tatars call this holiday Kairig Tuga, the Sun Day. Bashkirs, Udmurts Nardugan or Mardugan, Masher Tatars Rashtua, Chuvash Nartavan or Nartukan, Zerizyalar Nardava, Mokşalar Nardvan name.
MUSTAFA KEMÂL GORMUS
MUSTAFA KEMÂL 2ND THE FROM THESSALONİKİ
0 notes
Text
Tarihten Bugüne Başkurtlar & Tarih Dil ve Kültür Üzerine İncelemeler Kitabı pdf indir pdf indir
Tarihten Bugüne Başkurtlar & Tarih Dil ve Kültür Üzerine İncelemeler Bu kitap, İdil-Ural Türklerinden Başkurtlar üzerine, dilden tarih ve kültüre kadar geniş bir konu yelpazesinde, uluslar arası ortak çalışmanın ürünü olan yazılardan derlenmiş seçkidir. Başta Türkiye’de konuyla ilgilenenlerinki olmak üzere Avrupa’dan ve ağırlıklı olarak Başkurdistan’dan katılan bilim adamlarının çalışmaları bir araya getirilmiştir. Kitapta Başkurtların genel siyasi, sosyal ve kültürel tarihi, başka topluluklarla olan ilişkileri, Başkurtçanın kısa dilbilgisi, sözvarlığı özellikleri ve Başkurt folkloru ile ilgili konular okuyucuların dikkatine sunulmuştur.
Türkiye’nin bilim, kültür ve fikir hayatının şekillenmesinde, İdil-Ural Türklüğünden birçok kişinin büyük hizmetleri olmuştur. Bu kişiler arasında, Türk kültür ve tarihini bir bütün olarak gören Başkurt kökenli Prof. Dr. Z. Velidi Togan müstesna bir yere sahiptir. O, bu yolda verdiği eserlerle, gerek tarihçilerin gerekse dilcilerin önünde engin ufuklar açmış, soy ve kültür birliğimiz olan Başkurtlarla aramızdaki en önemli bağlardan birini oluşturmuştur. Bu seçki kitabını onun aziz hatırasına bir armağan olarak sunmaktan büyük onur duyuyoruz.
Tarihten Bugüne Başkurtlar & Tarih Dil ve Kültür Üzerine İncelemeler Kitabı pdf indir pdf indir oku
#Tarihten Bugüne Başkurtlar & Tarih Dil ve Kültür Üzerine İncelemeler kitabı pdf indir#Tarihten Bugüne Başkurtlar & Tarih Dil ve Kültür Üzerine İncelemeler pdf oku#Tarihten Bugüne Başkurtlar & Tarih Dil ve Kültür Üzerine İncelemeler ücretsiz indir#Tarihten Bugüne Başkurtlar & Tarih Dil ve Kültür Üzerine İncelemeler ücretsiz pdf indir#Etnoloji
0 notes
Text
KÜRT SORUNU
Osmanlı Devletinin gerileme döneminde Rus, Fransız, İngiliz ve Almanların siyasi ve silahlı desteği ile Mora isyanı başlatılmış, Mora’da M.Ö 4000’ler den beri yaşayan Turakların torunları ve Osmanlı sonrası göçen Oğuzlar katledilerek Yunanistan devleti kurulmuştur.
Batılı devletlerin dört bir taraftan Osmanlı’ya hücum etmeleri yetmezmiş gibi Türk olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır ordusu da Suriye üzerinden Nizip’e saldırmıştır. 1839 Nizip savaşında Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın ordusu Fransızların askeri ve teknolojik destekleri ile Osmanlıyı ortadan kaldırmaya teşvik edilmişti.
1839 Nizip Savaşının diğer bir önemi Kürt sorununun da bu süreçte başlamasıdır. Aslen Osmanlı belgelerine göre Oğuzların Avşar boyuna mensup olan Bedirhan Bey Nizip savaşına diğer Türkmen ve Kurman(Kürt) beyleri ile beraber katılmıştır. Ancak Osmanlının tarihinde en zayıf olduğu bir döneme denk gelen Nizip savaşı kaybedilmiştir.
Bedirhan Bey zaten eşkıyalıktan gelme bir geçmişe sahiptir. Hakkâri bölgesinde yaşayan Nasturileri zaten İngiltere ve Fransa silahlı bir isyana açıkça destekleyerek bölgede bir Nasturi devleti kurdurmak istemektedir. Bölgede bağımsız Nasturi Devletine karşılık Ermeniler de kendi devletlerini kurmak ve bölgeden Türkleri atmak arzusu içindedirler. Ermenilerde Stephan Manoglyan, Ohannes Çaltıryan ve Mir Marto gibi çetecilerin liderliğinde silahlı isyan başlatılmış bu isyancı Ermenilerin hiçbiri Bitlis, Diyarbakır, Antep Ermenisi değildirler. Bölgeye sonradan gelmiş İstanbul’daki Fransız, İtalyan mekteplerinde yatılı okumuş Ermeni gençlerdir. Örneğin bunlardan Monoglyan İtalyan Lisesi mezunu Fransızca ve İtalyanca eğitim görmüştü.( Suat Parlar, Kürtler ve Türkler sf; 413)
Bu Ermeni çetecilerin Batılı devletlerin parasal desteğine rağmen toplayabildikleri çapulcu ordu 10 bin kişiyi bile bulamadığı için eşkıya, cahil ve kibirli olan Bedirhan Bey isyana teşvik edilir. Bedirhan Bey’de diğer Kurman(Kürt) beylerini kandırarak Musul, Sincan, Viranşehir, Siverek, Diyarbekir, Siirt, Van’ı da kapsayacak şekilde bir isyan başlatır.
İyice zayıflamış, hazinesi çökmüş Osmanlıya Batılı devletler Tanzimat Fermanını dayatırlar. Ülkenin her tarafında isyan çıkarttırmış olan Batılı Devletlerin donanmaları Boğaz’a dayanmıştır. Osmanlı Devletini bölmek için yani “TANZİM etmek” için Tanzimat ilan edilmesini bu sayede Nasturi, Ermeni ve Kürtlere özerklik sağlamak için eyaletler kurulması istenmektedir. Tanzimat ilan edilene kadar bu isyancıların destekleneceği anlaşılmıştır. Osmanlılar daha fazla direnemez Tanzimat Fermanı ilan edilir. Ancak ne Ermeni isyanı, ne Bedirhan Bey ne de Nasturi isyanı bitmez. Batılılar yine verdikleri sözden dönmüşlerdir. İsyanlar büyüyerek devam etmekte, Osmanlı giderek acz haline düşmektedir. 1847 yılında nihayet Otuz Bin kişilik Osmanlı Ordusu Bedirhan Bey’in kurduğu Ermeni destekli orduyu ezer. Bedirhan bey sarp kayalıkların üzerinde Ervah kalesine sığınır ancak birkaç ay direnebilir ve sonunda teslim olur.
Osmanlı ve öncesinde Selçuklu Devletlerinde Hakkâri’den başlayan Kandil, Zağros Dağları bölgesi; “dağlık anlamında” “kurdistan” olarak adlandırılmaktaydı. Türkmenistan da dağlık bölgeye kurdistan dendiği gibi Uralların dağlık kesimine de Kurdistan denilmesi gibi, bu bölge insanına Başkürtler (Başkurtlar) denildiği gibi ahalisi Türkmen olan Çemişgezek dağlarına da Kurdistan adı verilmekteydi. Coğrafi olarak Kurdistan Oğuzların Türkmenlerin dağlı oymaklarının yaşadığı yerdir.
Nasturi, Ermeni ve Kürt aşiretlerinin isyanları dolayısıyla Hakkâri sancağı 1849 yılında eyalet haline getirilerek oradaki askeri birliklerin arttırılması zarureti doğmuştur. Bedirhan Beyi ezen Osmanlı ordusunun paşası Müşir Paşa sadarette kürdistan eyaletinin kurularak Van, Muş, Hakkari, Cizre, Mardin sancaklarının Diyarbekir eyaletini de içine alan büyük bir Kürdistan eyaleti oluşturularak Ahlat’ı ordu merkezi yapmayı 20 Cemayizevvel 1263 yani 1847’de teklif etmiştir.
Osmanlı Devleti ve padişah asayişi temin edebilmek için aslında Hakkari ve Zağros dağları için kullanılan bu coğrafi terimi Diyarbekir’i, Van’ı da içine alarak ordu ve mülki yönetim merkezi olarak kullanmak için 1839’da kurdistan eyaletini kurmuştur. Kurulan eyalet kesinlikle bir TÜRK EYALETİDİR, HALKI TÜRK’TÜR. İsyancı dağlı Türklerin ve asayişsizliğin ıslahı için oluşturulmuş bölgesel bir sıkıyönetim idaresidir.
Bölgede bir süre sükûnet sağlandıktan sonra Kırım Savaşı 1855’te patlayınca Bedirhaniler bu seferde Ruslardan para ve silah yardımı alarak Van’da isyan çıkartırlar. Buna Yezidilerin lideri Hüseyin Bey’de 5000 kişilik çapulcu ordusu ile katılır ve Siirt işgal edilir. Bedirhanilerden Yezdanşir; Bitlis ve Hakkari’yi ele geçirip Rus ordusuyla birlikte Erzurum üzerine yürüyüp Osmanlı ordusunu çembere alıp imha etmeyi teklif etmiştir. tabii neticede Türk ordusu Rusların hakkından geldikten sonra , savaşta kendilerini sırtından vuran hainlerin hesabını görmüştür. Hainler zillet içinde öldüler.
Bugün babası Ermeni dönmesi olarak bilinen Abdullah Öcalan’ın başını çektiği hainler ile Ermeni Manoglyan, Çaltıryan ve Marto gibi çetecilerle desteklenen bir çapulcu ordusu ile Bedirhan Bey arasında hiçbir fark yoktur. Dış güçlerin iti köpeği olup kendi milletini arkadan vurup halkı Kürt, Türk diye tefrik edip nifak sokan alçakların beslendikleri kaynaklar ve taktikleri değişmemiştir.
Milliyet Gazetesi köşe yazarı Güneri Civaoğlu, bir köşe yazısında Diyarbakır sivil toplum örgüt lideri olarak Şah İsmail Bedirhanoğlu’nu methediyordu. Bu adamın Bedirhanoğlu adlı asil bir sülaleden geldiğini iddia ediyor bu kürtçü zevatın “akil adamlar” girişimini desteklediğini belirtiyordu.
Tanzimat Döneminin monşerleri de 1847’de esir edilen Bedirhan Bey’in idam edilmemesi için Batılı Büyükelçileri seferber etmiş, Bedirhan’ı Girit’e sürgün ile kurtarmışlardı. Kısa süreli sürgün hayatı sonrası 1856’da Bedirhan’ı İstanbul’a getirerek Boğaz’da bir yalı hediye etmişlerdir. Adeta 1855 Kırım harbi sırasında Osmanlı ordusunu arkadan vuran akrabalarının eylemleri için ödüllendirilmiştir. Aynı tavır Yeniköy’de yalısından kürt sorunu üzerine ahkam kesen İngiliz kibarı Civaoğlu’nun gayretkeş yazılarında da görünmektedir. Hergün parasını verdiğimiz gazetelerin monşer köşe yazarları açıkça bölücülük, kürtçülük, ermenicilik gibi melaneti yapmaktadırlar.
Türk milleti bir karar alıp bu hainlerin çıkarttığı gazeteleri satın almayacağına ant içse bu alçakların medya plazaları, borsada ki hisseleri kendileri gibi üç kuruşluk olur. Bu hain medya çökerse ancak kürt sorununun çözümü başlayabilir. Bu kanın durmasını samimi bir şekilde istiyorsa Sezen Aksu adlı kadın ve yandaş medya kürtçülere hizmet etmekten artık vazgeçmelidir.
Türkiye’de basılan bütün gazeteler ve tv kanalları aldıkları reklam karşısında zarar etmektedir. Bu medyayı el altından destekleyen ve cazip hale getiren gizli güçler bu monşerlere yalılarda oturacak kadar maaş verirken karşılığını da gayet güzel almaktadır. Zarar eden gazetelerin köşe yazarlarının casusluk, bölücülük ve terörü açıkça destekleyen faaliyetleri yıllardır ayyuka çıkmıştır. Devletin savcıları ve istihbaratçıları kanun ve yasaları neden bu gafiller için uygulamamakta ısrar etmekteler? Orgeneralleri tutuklayan yargı, yerinde bir yargı ise bu mütareke basınının terörü destekleyen yüzlerce, binlerce yazıları nedeniyle niçin kanuni işlem başlatmamaktadır. ?
Sanılmasın ki Türk Milleti uyumakta! Türk Milleti içimizdeki alçakları ve hainleri gün gün takip etmektedir…
09/09/2012
Semih Tufan GÜLALTAY
Silivri
0 notes
Photo
#DinveMitoloji #din #mitoloji #yılbaşı #yeniyıl #yeniyılkutlamaları #yılbaşıkutlamaları #Türk #Tengri #Türkler #islamiyet #Nardugan #Nardoqan #Enlil #gece #gündüz #22Aralık #GökTanrı #KökTengri #Ağaç #Çamağacı #AğaçSüsleme #Sümerler Zaman içinde tüm Türkler, ölümsüzlüğün simgesi olan ve Türk Mitolojisi’ne göre tüm insanların türediği ağaç olan Akçaçam Ağaçlarını süslemişler ve altında çeşitli geleneksel oyunlar oynamışlar, kopuz eşliğinde şarkılar söylemişler ve eğlenceler düzenlemişlerdir. Bu geleneğin kökeni yine Orta Asya Türk’leri olduğu bilinir. Geleneğin zamanla farklı nedenlerle #Mezapotamya’ya göçen Sümerler’e Türklerden geçtiği oradan da Anadolu aracılığıyla Eski Roma’ya kadar uzandığı ve günümüze kadar gelip günümüzdeki 1 Ocak yılbaşının temelini oluşturduğu düşünülmektedir. Ayrıca, Türklerdeki Paktıgan ve Koçagan bayramlarıyla da eş anlamdadır. Tatarlar bu bayrama “Koyaş Tuğa», yani «Güneş Doğan» günü derler, Başkurtlar, Udmurtlar «Nardugan» veya «Mardugan», Mişer Tatarları #Raştua», #Çuvaşlar #Nartavan» ya da #Nartukan», Zırizyalar «Nardava», #Mokşalar «Nardvan” olarak adlandırırlar.
#din#yılbaşı#nardugan#yeniyılkutlamaları#sümerler#mitoloji#tengri#ağaç#islamiyet#gündüz#22aralık#çamağacı#yılbaşıkutlamaları#göktanrı#yeniyıl#nartavan#ağaçsüsleme#dinvemitoloji#enlil#mezapotamya#köktengri#çuvaşlar#türkler#gece#nardoqan#mokşalar#türk#raştua#nartukan
0 notes
Photo
NARDUGAN NEDİR? Nardugan, Ön Türkler’de ve İslama kadar olan Türkler ile Sümerlerde de aynı adla anılan yeni yıl bayramıdır.Her yıl 22 Aralık’tan sonra gelen ilk dolunayda kutlanır.Bunun nedeni ise Türklerin eski inanışına göre gece ile gündüz sürekli savaşırlar ve 21 Aralık günü en uzun gecedir ve ardından günler uzamaya başlarlar bu yüzden 22 Aralık günü Türkler için çok önemlidir ve bu günü takiben (Ay yılı esasına dayalı bir takvim kullandıkları için) ilk dolunayın çıktığı ilk gün yeni yılın ilk günüdür. Bu gün içinde tüm Türkler, ölümsüzlüğün simgesi olan ve Türk Mitolojisi’ne göre tüm insanların türediği ağaç olan Akçaçam Ağaçları süslenir ve altında türlü gelenkesel oyunlar oynanır, kopuz eşliğinde şarkılar söylenir ve eğlenceler düzenlenirdi. Bu geleneğin yine anayurtları Orta Asya olan ve türlü nedenlerle Mezapotamya’ya göçen Sümerler’e Türklerden geçtiği oradan da Anadolu aracılığıyla Eski Roma’ya değin uzandığı ve günümüze kadar gelip günümüzdeki 1 Ocak yılbaşının temelini oluşturduğu sanılmaktadır. Ayrıca sözbiçim olarak Türklerdeki Paktıgan ve Koçagan bayramlarıyla da uyumludur. Gündönümüne dayalı bayramlarda böylece üçlü bir silsile oluşmaktadır. Nar sözcüğü güneş (günümüz moğolcasında Nara) anlamına gelir, dugan ise doğmak fiili ile bağlantılıdır. Narduqan kelimesi Moğol dilindeki “nar” (güneş), Türk dilindeki “tuqan» (doğan, doğan) sözcüklerinden oluşmuştur. Tatarlar bu bayrama “Koyaş Tuğa», yani «Güneş Doğan» günü derler, Başkurtlar, Udmurtlar «Nardugan» veya «Mardugan», Mişer Tatarları «Raştua», Çuvaşlar “Nartavan» ya da «Nartukan», Zırizyalar «Nardava», Mokşalar «Nardvan” olarak bilirler.
0 notes
Text
Bilim kurgu değil Türk boylarının 111 yıllık fotoğrafları. Gizemli heykeller, gelişmiş aletler, tanıdık kıyafetler (106 fotoğrafla gizemli Türk tarihi)
Albümde Sibirya’dan Kırım’a kadar geniş bir coğrafyada yaşayan Sayan-Altaylar, Karakaslar, Tuvalar, Altaylar, Yakutlar, Kazaklar, Karakırgızlar, Özbekler, Türkmenler, Azerbaycan Tatarları, Karaçaylar, Kumuklar, Kırım Tatarları, Başkurtlar, Çuvaşlar ve Kazan Tatarları gibi Türk boylarına ait dönemin sosyo-kültürel yapısına, inançlarına, ekonomik faaliyetlerine ve günlük hayatlarına ait kareler…
View On WordPress
0 notes
Text
İT BAŞLI ULUS EFSANESİ
Abdülkadir İnan
Kuzey ve Doğu Türklerinin folklorunda “İt başlı sığır ayaklı” bir ulus bulunduğu hakkında çok yaygın bir efsane vardır. BaşKurtlarda ve Sibirya Türklerinde bu efsaneyi bilmiyen yoktur XIII. Yüzyılda da bu efsanenin çok yaygın olduğu anlaşılmaktadır. 1245 yılında papa Innocent VII. tarafından Moğolistana gönderilen Plano Karpini Moğol seferlerinden bahsederken Moğol ordusunun Kuzeyde Samogit’lere ve “İt başlı, sığır ayıklı” bir kavme rastladıklarını işittiğinin kaydetmektedir. [1] . P. Karpini bu efsaneyi Kıpçak bozkırlarında yahut Baskatir (BaşKurt) ülkesinde işitmiş olsa gerektir. Ebulgazi Han savaş için toplanan Özbek kalabalığını tasvir ederken
“it başlı, sığır ayaklıdan başka ne varsa hepsi orada…
#Abdülkadirİnan #Başkurtlar #İtBarak #OğuzDestanı #SibiryaTürkleri #Türk #Türktarihi #tarih
Devamını okumak için:
https://turkcetarih.com/tarih/mitoloji-ve-folklor/it-basli-ulus-efsanesi/
3 notes
·
View notes
Photo
NARDUGAN NEDİR? Nardugan, Ön Türkler’de ve İslama kadar olan Türkler ile Sümerlerde de aynı adla anılan yeni yıl bayramıdır.Her yıl 22 Aralık’tan sonra gelen ilk dolunayda kutlanır.Bunun nedeni ise Türklerin eski inanışına göre gece ile gündüz sürekli savaşırlar ve 21 Aralık günü en uzun gecedir ve ardından günler uzamaya başlarlar bu yüzden 22 Aralık günü Türkler için çok önemlidir ve bu günü takiben (Ay yılı esasına dayalı bir takvim kullandıkları için) ilk dolunayın çıktığı ilk gün yeni yılın ilk günüdür. Bu gün içinde tüm Türkler, ölümsüzlüğün simgesi olan ve Türk Mitolojisi’ne göre tüm insanların türediği ağaç olan Akçaçam Ağaçları süslenir ve altında türlü gelenkesel oyunlar oynanır, kopuz eşliğinde şarkılar söylenir ve eğlenceler düzenlenirdi. Bu geleneğin yine anayurtları Orta Asya olan ve türlü nedenlerle Mezapotamya’ya göçen Sümerler’e Türklerden geçtiği oradan da Anadolu aracılığıyla Eski Roma’ya değin uzandığı ve günümüze kadar gelip günümüzdeki 1 Ocak yılbaşının temelini oluşturduğu sanılmaktadır. Ayrıca sözbiçim olarak Türklerdeki Paktıgan ve Koçagan bayramlarıyla da uyumludur. Gündönümüne dayalı bayramlarda böylece üçlü bir silsile oluşmaktadır. Nar sözcüğü güneş (günümüz moğolcasında Nara) anlamına gelir, dugan ise doğmak fiili ile bağlantılıdır. Narduqan kelimesi Moğol dilindeki “nar” (güneş), Türk dilindeki “tuqan» (doğan, doğan) sözcüklerinden oluşmuştur. Tatarlar bu bayrama “Koyaş Tuğa», yani «Güneş Doğan» günü derler, Başkurtlar, Udmurtlar «Nardugan» veya «Mardugan», Mişer Tatarları «Raştua», Çuvaşlar “Nartavan» ya da «Nartukan», Zırizyalar «Nardava», Mokşalar «Nardvan” olarak bilirler.
0 notes
Photo
RUSYA'DA TATARİSTAN ÖZERK TÜRK CUMHURİYETİ VE TATAR TÜRKLERİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ BAZI BİLGİLER Tataristan Cumhuriyeti / Tatar Türkleri tataristanKazan (veya İdil) Tatarları İdil-Kama Bulgarları ile XIII. yy.’da Orta Asya’dan bu bölgeye gelen Kıpçak (Kuman) Türklerinin torunlarıdır. Bir Türk boyu olan Bulgarlar VII. yy.’da bu bölgeye yerleşmeye başlayıp, IX. yy.’da bir devlet kurmuşlardı. 922 yılında resmen İslamiyet’i kabul ettiler. 1220’lerde Cengiz Han’ın torunu Batu Han’ın istilası neticesinde Bulgar Devleti burada kurulan Altınordu (1236-1502) Devleti’nin himayesi altına girdi. XV. yy.’ın ikinci yarısında İdil-Ural ve Altınordu’nun hakim olduğu bölgelerde Kazan (1437-1552), Kırım (1460-1783), Kasım (1445-1681), Astırahan (1466-1556), Sibir (1220-1598) Hanlıkları ve bağımsız Nogay Uruğları meydana geldi. Kazan Hanlığı’nın sınırları içinde gene bir Türk Çuvaşlar, batıda yaşayan Başkurtlar, Fin kavimleri Udmurt (Vot veya Votiak), Mari (Çirmiş) ve Modrvinler bulunuyordu. Uzun mücadelelerden sonra Moskova Knezliği’nin güçlenmesi neticesinde Kazan Hanlığı (1552) düştü. Kazan Hanlığı’nın sükûtundan sonraki iki yüzyılda Müslüman Tatarlar büyük siyasî, iktisadî ve dinî takibatların kurbanı oldular ve yerlerini yurtlarını terk ederek daha doğuya, bugünkü Başkurdıstan’a, Urallara ve ötesine göç etmek zorunda kaldılar. Bir kısmı ise güneyde Aşağı İdil bölgesine hicret ettiler. 1860’larda Tatarlar tekrar devletin desteğindeki Hıristiyanlaştırma ve Ruslaştırmanın kurbanı oldular. Tatarlar, Rus hükümetinin bu keyfi hareketine ufak çaptaki isyanlarla cevap verdiler, bir kısmı yeniden başka bölgelere ve Türkiye’ye göçtüler, fakat İslamiyet’ten vazgeçmediler. Aynı zamanda Rusya’nın Türkistan’ı istila faaliyeti tamamlanmış ve Tatarlar hasıl olan bu yeni politik duruma kendilerini uydurma gereğini sezmeye başladılar. Şihabeddin Mercanî (1818-1889), Hüseyin Feyizhanî (1821-1866) ve Kayyum Nasırî (1825-1902) gibi şahıslar dinde ve eğitimde reform fikrini ortaya attılar ve bunu yaymaya başladılar. 1905 Rus İhtilali, söz, toplantı vb. gibi hürriyetler getirince başta Kazan, Kırım Tatarları ve Azerbaycanlılar siyasî ve kültürel faaliyetlere giriştiler. https://www.instagram.com/p/B7_sFp9Ad8K/?igshid=1wqjhzhfoaa39
0 notes
Text
Atlari Ozgur Birakmak
Asagida alintiladigim yazi sanirim Mart 2009′da NTV Tarih Dergisi’nde yayinlanmisti. Yazi benim tarih felsefem uzerinde ciddi bir soru isareti birakmisti. Cok alakasiz durabilir ama bu yazi ayni zamanda sevgi-aska bakisimi da cok degistirmisti.
“göçebelik ve uygarlık kavramları birbirinin zıddıymış gibi yaygın bir izlenim vardır. hatta bu iki kavramı yan yana getirmek pek alışılmış değildir. unesco bundan on yıl önce göçebe uygarlıkları araştırma ve inceleme enstitüsü’nü (iisnc) kurunca, bu iki kavramı ilişkilendirmiş oldu. kurum hâlen moğolistan’ın başkenti ulanbator’da bulunuyor. bundan yirmi otuz sene öncesinde ise “göçebe uygarlıklar” kavramı söz konusu bile değildi. evrim görüşleri içinde göçebelik, avcılık ve toplayıcılıktan sonra gelen ve ancak yerleşik tarımla oluştuğu düşünülen “uygarlık”tan önceki bir evreye ait bir terimdi. hatta bizde de olumsuz ve geri kalmışlığa işaret eden olgular için “göçebelikten kurtulamadık bir türlü” gibi ifadeler kullanılırdı. bir süre sonra evrimde geri kalmışlığa işaret eden bu görüşlerden vazgeçildi ama bunların tarih bilimi içerisine nüfuz etmesi zaman aldı. öte yandan özellikle iç asya ve doğu asya üzerinde çalışan tarihçiler arasında, owen lattimore’un 1940’larda ileri sürdüğü görüşler geçerlilik kazanmaya başladı. bu görüşe göre çin’in kuzeyindeki sarı nehir çevresindeki bölgelerde basit düzeyde tarım ve hayvancılığı beraber yürüten topluluklar ihtisaslaşma yoluna gitmişler, iklimin ve toprağın daha sert olduğu bölgelerde göçebe hayvancılık şeklinde özel bilgi isteyen bir yaşam tarzı oluşmuştur. lattimor ayrıca bu devirlerde bizim bugün anladığımız anlamlarda ırk, dil gibi ayrımların geçerli olmadığını da vurgular. göçebeler belli bir coğrafya içinde yaşamaya ve bu coğrafyaya uyum sağlamaya mecbur olan insanlar değil, kendi iradeleriyle seçim yapmış insanlar olarak karşımıza çıkarlar. yerleşiklik ve tarım açısından tabiatın kontrolü önem taşır. halbuki göçebe hayvancılık açısından durum farklıdır. tabiatı kontrol değil, tabiatla beraber yaşamak öne çıkar. yaşarken başkasını kontrol etmek değil, yaşatmak önemli bir bakış açısıdır. tabiatı kontrol eden biz yerleşikler, aynı zamanda bu kontrol ve denetim mekanizmalarını insanlar üzerinde kurmayı da severiz. hatta kontrol ettiklerimizin bize benzemesinden de hoşlanırız. terbiye etmek, yetiştirmek hep benzeşme ile ilgilidir. başkasını kendi olarak yaşatmanın, yaşamanın gereksinimlerinden olduğunu pek düşünmeyiz. tabiat içinde ve tabiatı olduğu gibi kabullenerek yaşamanın en güzel örneklerini at terbiyesinde görüyoruz. kırgızların bir kısmı bugün bile “atlarımız insanlara pek alıştı” diyerek, onları yaz aylarında “üyürge saloo” adını vererek sürüye salarlar. özellikle celalabad taraflarında görülen bu âdet sonucu, atlar bir süre kendi başına yaşar. yaz sonunda “toodağı”, yani “dağdaki” denilen yılkı geri getirilir ve “oidağı” yani “evdeki”lerle karıştırılır. o zaman bütün sürüye bir canlılık gelir. başkurtlar ise kış ayları atlarını “tibin”e yani buz üzerinde tepinmeye gönderirler. kışın ayakları ile karı delerek, karın altından kendine yiyecek bulan atlar güçlenir. her iki göçebe kökenli kültürde at terbiyesinde atları tehlikelerden korumak ve korunak altında evden ot getirerek beslemek yerine, onların atlıklarını ve kendi başlarına yaşamayı unutmamaları önemlidir. bu insanlar kendilerine muhtaç olan değil, at olarak var olabilen atları olsun isterler. burada kontrol değil de, başkasının varlığını kabul etmek ve onu kendi olarak yaşatma felsefesi öne çıkar. ve ancak böyle yetişmiş atlar adak olarak ormana salıverilebilir. evde yetiştirilen atlar hazır yeme alışık oldukları için, ormana salıverildikleri zaman, kendilerine bakamazlar ve kurda kuşa yem olurlar. adak olarak değil, kurban olarak sunulmuş gibi olurlar. halbuki kendi başına ormanda ayakta durabilen atlar, adak olarak ormana salıverildikleri zaman özgür bırakılmış olur. bugün biz adak sözünden adanan ve adandığı için de kesilen bir hayvan anlarız. halbuki burada tanrı’ya adanan hayvan öldürülmez, serbest bırakılır. tanrı için salıverme, serbest, özgür bırakma acaba tanrı’ya duyulan sevgiden mi kaynaklanıyor, yoksa sevdiklerimizi özgür bırakarak kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayarak, onlara duyduğumuz sevgiyi mi gösteriyoruz? ikisi de sevgi. farklı farklı. seçme hakkı bizim.”
Isenbike Togan
0 notes