#baş kaldırma
Explore tagged Tumblr posts
lluminara · 2 months ago
Text
Zaman geçtikçe ya da kendinizi daha yakından tanımaya başladıkça öğrendiğiniz bilgiler sizi korkutuyor mu? Beni korkutuyor çünkü kendim hakkında bildiğim -ya da bildiğimi sandığım- bazı gerçeklerin tam tersi yönde bir ilgi ve merak duyduğumu fark etmek beni derin ve sonsuz düşüncelerin içine hapsediyor. Düşünsenize, aklınıza bile gelmeyen bir konuda aslında büyük bir potansiyeliniz var, ama zaman akıp gitmiş ve siz değerlendirememişsiniz. Akıp giden zaman ve yapabilecekleriniz...
Yine de biliyorum ki o geçen zamanlar olmasaydı şu anki ben olamazdım.
Bu biraz da şeye benziyor aslında; hayatınız boyunca yüksekten hep çok korktuğunuzu düşünün. Siz üstüne hiç düşmeseniz de hep biliyordunuz ve yakın çevreniz, aileniz, arkadaşlarınız da bu korkunuzu kabullenip sizi bu konuda desteklediler. Ancak bir gün bir şeyler değişiyor, kendinize dönüp baktığınızda belki de içinizde derin bir yerlerde pilot, hostes olmak isteyen ya da hava sporlarına büyük ilgi duyan biri olduğunuzu fark ediyorsunuz. Aslında yüksekten korkmuyorsunuz, sadece böyle olması gerektiğine inandırılmışsınız, inanmışsınız. Artık öyle olmadığını bildiğiniz için ise korkarak geçirdiğiniz zamanlar için üzülüyorsunuz.
Şimdi ise önünüzde birkaç farklı yol var: Ya eski korkularınızla yaşamaya devam eder, geçmişte kaybettiğiniz zaman için yas tutarsınız, ya da bu yeni farkındalığınızı çevrenizle paylaşıp onay beklersiniz. Veya kendinizi en yüksek tepelerden bırakıp geri kalan zamanınızı tutkularınızın, ilgi ve hayallerinizin peşinde uçmayı deneyerek geçirirsiniz.
Bir kere eski korkularınızın gölgesinden çıkmayı başardığınızda, onun zevkini aldığınızda artık geri dönüşü olmuyor ve en ufak şeylere bile meydan okumayı öğreniyorsunuz.
En azından ben de öyle oldu ve umarım bu hep böyle değişmeden devam eder..
✧☽✧
11 notes · View notes
zoifos · 3 months ago
Text
Elbette, işte tabanca kullanımı ile ilgili temel aşamaları ve detayları içeren adım adım bir algoritma:
### Tabanca Kullanım Algoritması
1. **Silahın Hazırlığı**:
- **Eğitim ve Güvenlik**: Tabanca kullanmadan önce kapsamlı bir eğitim almanız ve güvenlik kurallarını öğrenmeniz önemlidir.
- **Silahın Kontrolü**: Tabancayı kullanmadan önce, silahın emniyetli olduğundan ve doğru şekilde çalıştığından emin olun.
2. **Tabancayı Almak**:
- **Nişan Alma Pozisyonu**: Tabancayı, koruyucu bir pozisyonda, namlu yukarıda veya hafif aşağıda, iki elinizle kavrayın.
- **Tabancayı Sağlam Kavrama**: Tabancayı, avuç içlerinizi ve parmaklarınızı kullanarak sıkıca kavrayın. İki elinizi birbirine yakın tutarak tabancayı kontrol altında tutun.
3. **Emniyeti Kaldırma**:
- **Emniyet Kilidini Açma**: Tabancanın emniyet kilidini, eğer varsa, güvenli bir şekilde açın. Bu işlem tabancanın ateşleme moduna geçmesini sağlar.
4. **Kamerayı Çıkartma**:
- **Şarjörü Kontrol Etme**: Şarjörün tabancanın içinde düzgün bir şekilde yerleştirildiğinden emin olun.
- **Kamerayı Çıkarma**: Tabancanın şarjörünü çıkararak, mermi yerleştirilmediğinden emin olun.
5. **Nişan Alma**:
- **Göz ve Tabanca Hizalaması**: Nişan almak için, tabancanın nişangahını hedefe doğrultun. Gözünüzü nişangahın üstündeki hedefe odaklayın.
- **Nişangahları Ayarlama**: Tabancanın nişangahlarını, hedefle hizalayın. Bu, merminin hedefi vurmasını sağlar.
6. **Nefes Kontrolü**:
- **Nefes Almayı Durdurma**: Tabancayı nişan aldıktan sonra, nefesinizi kısa bir süreliğine durdurun. Bu, atışınızın doğruluğunu artırır.
7. **Tetiği Çekme**:
- **Tetiği Hafifçe Sıkma**: Tetiği yavaş ve dikkatlice çekin. Bu, geri tepmeyi kontrol etmenize yardımcı olur ve atışın doğruluğunu artırır.
- **Tetiği Doğru Yerde Tutma**: Tetiği, tabancanın tetik yüzeyinin ortasına parmak uçlarınızla basın. Bu, tetik çekişinin düzgün olmasını sağlar.
8. **Ateşleme ve Tepki**:
- **Ateşleme**: Tetiği çektiğinizde, tabanca ateşlenecek ve geri tepme hissedeceksiniz.
- **Geri Tepme ile Baş Etme**: Tabancanın geri tepmesine karşı hazırlıklı olun ve tabancayı yeniden kontrol altına alın.
9. **Tabancayı Tekrar Kontrol Etme**:
- **Nişan ve Tekrar Ateşleme**: Atış yaptıktan sonra tabancayı tekrar nişan alın ve birden fazla atış yapacaksanız bu adımları tekrarlayın.
- **Tabancayı Güvenli Bir Şekilde İndirme**: Atış işlemi tamamlandıktan sonra tabancayı emniyete alın ve güvenli bir şekilde indirin.
10. **Silahın Saklanması**:
- **Şarjör Çıkarma ve Temizlik**: Şarjörü çıkarın, tabancanın içini kontrol edin ve temizleyin.
- **Tabancayı Güvenli Bir Yerde Saklama**: Tabancayı kilitli bir dolap veya güvenli bir yerde saklayın.
Her adımı dikkatle uygulamak ve tabanca kullanımına dair güvenlik kurallarına uymak önemlidir. Ayrıca, her durumda profesyonel eğitim almanız ve yerel yasalarla uyumlu hareket etmeniz gereklidir.
0 notes
vicseul · 4 months ago
Text
KURTULUŞ İÇİN SAVAŞLAR/ BXB
"Sana batan çakıl taşları, benim yüreğimi kanatan canının kırıkları"
9. Bölüm
Tumblr media Tumblr media
youtube
{Şeytanla imkansızlık sözleşmesi}
Bölüm şarkısı: Yeni Türkü- Sezenler olmuş
Koğuşa vurmazdı güneş, hep bir griydi içerisi, sesler ve bağırışlar uyuyanları uyandırır. Bazen ise gardiyanların komutaları hazırola dikerdi mahkumları ama bugün savaş için her şey farklıydı. Yüzüne gelen karartı uyandırmıştı onu, bölmüştü en tatlı uykusundan. Razıydı kurtuluştan gelen her olumsuzluğa. Olumlusu geliyordu ardından önemli olanda buydu zaten, esmerin araladığı gözleri merakla bakan gözlere tutuldu. Yattığı yerden gerim gerim gerilirken, kumral olan genç karşı ranzadaki yerini almıştı. Herkes çoktan kahvaltıyı yarılamıştı ama savaşın münasip yerlerinde pireler uçuşuyordu hala, kaldırma görevinide kahvaltı sofrasından üstlenen tek kişi kurtuluş olmuştu. İkiside memnundu bu durumdan, ufak konuşmalar dün geceki gibi sarılışlar ve gece sohbetleri onların aralarındaki ipleri dahada sıkılaştırıyor, birbirlerine daha da emin bağlanıyorlardı. Yarısı hatta çoğu yenmiş sofrada tek bir tabak doluydu, orhan amca ve kurtuluş onun için ayırmıştı bu tabağı. Aham şaham bir şey yoktu ortada elbet ama bir kuru dilim ekmekle zeytine bile razıydı savaş, sevdiği birkaç insan yanındaydı o onu tok ederdi zaten. Annesini özlerdi bazen, görüş günlerinde soluğu onda alır, pamuk ellerini sarıp sarmalar. En karanlık günleri içerde geçirse bile annesine çiçek açar en güneşli günlerini sunardı, annesi biliyordu içerde ne zorluklarla çebelleştiğini ama tek mutlu oldukları bu anıda şu kısa birkaç ayda hiç bozmadı. Oğlunun gözü morarmış gördü, yeri geldi bir deri bir kemik kalmış olarak gördü, ses etmedi. Yarına çıkar mıydı bilemezdi oğlu ama yine de en mutlu anılarını bozmadı annesi.Savaşın işlediği ve yattığı suçu annesi kabullenememişti, dizlerini dövmüştü hep. Aylarca tek tük gördüğü oğlunun hasreti ile kavrulmuş, oğlunun masum olduğu hep eşine anlatmaya çalışmıştı ama nafile. İnattı ya babası, dönmezdi yolundan. Silmişti oğlunu, yarınları yokmuş gibi. Başını yastığa koyduğunda uyuyamazdı ama oğlunuda affetmezdi işte. Aylar olmuş, yıllara adım adım yaklaşırken hala gitmemişti görüş gününe. Züleyha Hanım çok konuşmuş, en sonunda dili lâl olmuştu. Aynı sofrada otururlardı, aynı yastığa baş koyarlardı ama konuşmazlardı artık. Züleyha Hanım'ın tek şartı vardı Tolga Bey'in oğlunu görmesiydi. Geçen yine konusu açılmıştı sofrada; "Oğlunun yarına çıkıp çıkmayacağını biliyor musun bey? Git bari içeride ölmeden oğlunu gör. Bırak şu inadı, en azından helalleşin." Züleyha hanım bunları dese de Tolga bey çoktan sofrayı bırakıp kalkıp gitmişti evden, haftada en az benzer bir konuşma yaşanıyor sonu ya Tolga beyin evden ayrılması ile son buluyordu ya da iş kavgaya evriliyordu. Ev içinde olan bu dram ikisini birbirinden uzaklaştırıyordu. Her görüşte bunu dile getirmese de Züleyha hanımın suratından yorgunluğu belli oluyordu. Oğlunun önüne sıcacık yemek koymayı özlemişti, savaşta en az onun kadar annesinin yemeklerini özlemişti. Anne oğul elbet sonsuza kadar kavuşacaktı birbirlerine şimdilik ikisi de zamanını bekliyordu.
Önüne koyulanları yedikten sonra tezgaha koydu tabağını, bulaşık sırası Hamdi'de idi. Kendi yatağına geçti, battaniyesini katlayıp koyduktan sonra biraz daha dinlendi kendi alanında. Gardiyan koğuş kapısını açınca avlu vaktinin geldiği anlaşılmıştı, herkes tek kişilik sıra halinde olurken savaş bu düzeni arada bozuyor Kurtuluşun yanına geçiyor, uyarısını aldıktan sonra da eski sırasına geri dönüyordu. Kurtuluş onun bu hallerine sırıtmakla yetiniyor, onu tembihliyordu sırasına uyması konusunda. Savaş ise onu dinlememeyi tercih ediyordu, her zamanki gibi. İnce uzun koridorda tek düze olarak ilerliyordu 20 kişilik koğuş; Savaş arkasına dönmeye kalkışsa da Kurtuluş ensesini sıkmış ve onun hareketlerini kısıtlamıştı şimdi. Savaş tutulan ensesi ile iki büklüm kalırken küfürler sıralıyordu Kurtuluş'a. Kurtuluşun gülüşleri ise yerini kahkaya bırakmıştı. Gardiyan copla ikiliyi dürtse de çoktan avluya vardıkları için, azarlanmamışlardı bile. Bütün koğuşlar avluya çıktığında, herkes çil yavrusu gibi dağılmıştı. Karışık koğuş düzeni arkadaşlıkları ve kardeşleri bile birbirinden ayırmış gibi duruyordu. Savaş ise acaba koğuşta hiç sevgili olan kişiler var mıdır diye düşünüyordu şimdi, yanında konuşan Orhan amca ve Polat'ı duymuyordu hatta Kurtuluş'un yanına gelip onu izlediğini farketmemişti bile. Dürtülmeseydi eğer koğuşun ortasındaki insanlara kitlenmiş şekilde kalacak, başına bela alacaktı.
"Sen ne ara geldin?" kendisini dürten Kurtuluş'a baktı. Kurtuluş ise halinden memnundu, avlunun duvarına sırtını yaslamış onu izliyordu. Savaş o ara farketmişti Kurtuluş'un saçlarının uzadığını.
"O kadar dalmışsın ki görmedin bile geldiğimi" Savaş hafifçe başını sallasa da aklı yine burda değildi. Kafasında olan soruyu sordu en sonunda
"Saçların uzamış, kestirmeyi düşünüyor musun?"
Kurtuluş ondan böyle bir soru beklemiyordu o yüzden şaşırmıştı, sırtını dayadığı duvardan ayrıldı ve birbirine bağladığı kollarını çözüp ellerini cebine attı. Aralarında mesafe olan esmer gence biraz daha yanaştı.
"Nerden aklına geldi böyle bir şey?"
"Geçen sırılsıklam olduğunda saçların gözünün üstüne düşüyordu, ordan geldi aklıma"
Kurtuluş bu anı düşününce suratında ufak bir sırıtış oluştu, Savaş'a döndüğünde ise ona hayran hayran baktığı görmüştü, normalde gocunmazdı bu durumdan ama avlunun ortasındalardı biri farkederde ikisini de şişlerdi. Kurtuluş düşündüğü bu düşüncelerle sırıtışını silmiş ve Savaş'ın omzunu dürtmüştü, nerde olduklarını hatırlatmak amacıyla.
"Bakarız" diyerek kısa kesti konuşmayı. Savaş biraz bozulsa da oldukları yer yüzünden gıkını çıkaramamıştı. Koğuşa göz gezdirirken karşı duvarında göz göze geldiği herife baktı. İkidir rastlaşıyorlardı, Kurtuluş üstüne düşeceği zamanda arkadaşı ile yanlarından geçmişti. Şimdi de o gün ki gibi bakıyordu, Savaş karşısındaki adamın bakışlarından anlam çıkaramıyordu hala ama oma bakmaya devam etti. İnceledi onu biraz daha; Buğday teni ve kahve tonundaki saçları onu genel olarak daha normal birisi gibi tutarken bakışları ve çatık kaşları ise ona sinirli bir ifade ekliyordu. Uzaktan bile duruşundan belli oluyordu bu sert mizacı, elleri ceplerinde ve tek baktığı kişi Savaştı. Savaş umursamama kararı aldı, cezaevindeydi sonuçta, herkesin suratında güller açmasını beklemiyordu ama kendisine olan bakışları onu rahatsız etmişti. Kurtuluş savaşın baktığı yere baksa da adam çoktan diğerlerinin yanında kaybolmuştu.
Kurtuluş baktığı kişiyi göremeyince Savaş'a geri döndü ama savaş yine başka diyardaydı. Gardiyanlar içeri girme çağrısı yapınca birkaç koğuş içeri alınmıştı, sıra kendilerine gelmişti. Herkes tek tek sıraya geçerken, kumral genç Savaş'ı da itekleyerek sıraya dahil etmişti. Ne onu böyle daldırıp götürmüştü açıkcası merak ediyordu, unutmadan bunu soracaktı ona. Yine geçtikleri dar koridordalardı şuan, Kurtuluş her ne kadar arada Savaş'a dokunup konuşmaya çalışsa da gardiyan ikiliye engel olmuştu. Savaş'ın Kurtuluş'a pas vermemesi Kurtuluş'un içine dahada büyük bir kurt düşürmüştü.
Koğuşa gireli yarım saati aşmıştı neredeyse ama Savaş okuduğu kitabı hala elinden bırakmamıştı. Kurtuluşla aralarında kısa bir diyalog geçmişti bu yarım saat içinde sonrası yoktu, Kurtuluş Orhan amcayı ve Polat'ı da işin içine soksa da Savaş hala yerinden kıpırdamıyordu. Kurtuluş oysa her adımda ensesindeydi Savaş'ın bir şey olsa ilk kendisi öğrenirdi ama ortada olağan bir olay yoktu ya da Kurtuluş cidden aşırı kafasına takmaya başlamıştı en ufak şeyleri bile. Koğuşa geldiklerinden beri Savaş sadece lavaboya gitmişti, sonra da oturduğu yataktan hiç kalkmamıştı...
Flashback-
(Savaşın ağzından)
Bana doğru bakan adam içimi ürpertmişti, 8 aya yakındır bu koğuştaydım ama bu adamı ilk defa görüyordum. Kurtuluş'un gelmesiyle sanki daha çok karşıma çıkmaya başlamıştı, Kurtuluş'un üstüme düşecekken onun bakışları ve biraz önceki bana tutulmuş halleri beni düşündürtüyordu. Olabilir mi diye düşündüm? Ya peşimi bırakmadıysa diye düşündüm, içeri alındığımızda ve koridorda giderken bile bunu düşündüm. Öyle ki Kurtuluş'u bile görememiştim kendi düşüncelerimden. Belki de çok düşünüyordum? Elimi yüzümü yıkasam iyi olacaktı ama önümü kesen bir Kurtuluş olmasaydı eğer. Ona sarılıp kafamdaki sesleri susturmak istiyordum, hemde herşeyden çok istiyordum ama yapmadım. Bana bakan endişeli yeşilleri sanki bende bir şey arıyor gibiydi, açıklama bekliyordu benden ama şuan ona bunu bile yapamazdım. İlk önce kendime gelmem gerekiyordu.
"Neden susuyorsun? Avludan beri pas bile vermedin? Bir şey mi oldu Savaş?" hala o endişeli tavrı geçmemişti suratından, onun bu hallerini görmek içimi parçalıyordu. Eğer kafamda ki düşünceler doğru ise onu silip atmam gerekecekti.
"Bir şeyim yok sadece kendimi iyi hissetmiyorum, elimi yüzümü yıkarsam geçecek" kapının pervazına koyduğu kolunu ittirip lavaboya geçtim ve kapıyı kapattım arkamdan gelmesini istemiyordum
İçeri girmem ile yine onu görmüştüm, elini yıkıyordu. Suratındaki yarım sırıtış beni dahada panik haline sokmuştu. Ne istiyordu benden? Neden peşimdeydi? Neden her Kurtuluşla bir iletişimim olduğunda ona yakalanıyordum? Ellerini lavabonun içine hafifçe sallıyarak arkasını dönmüştü, sanki beni bekliyor gibiydi. Bana bakan o alaycı tavrı yüzünden bir gram silinmemişti. Birimiz konuşmazsak eğer bu bakışma sonsuza kadar sürecekti. Görevi kendisi üstlendi
"Adın Savaştı değil mi?" Islak kalan ellerini pantolonuna alelade bir şekilde silmişti ve bana birkaç adım daha yaklaşmıştı.
"Kimsin ki sen?" Cidden kim olduğunu bilmiyordum, bir anda karşıma çıkmaya başlamış sonrası ise gelmişti.
"Tanımıyor musun cidden?" Alaycı surat ifadesini şaşkınlık alırken başımı iki yana sallayarak onun sorusunu reddettim.
"Kenan'ı tanıyorsundur ama?"
Duyduğum isim kaşlarımı çatmama sebep olmuştu, ellerimi yumruk yaparken onun o pis ses tonu kulaklarımı doldurmuştu. Pezevenk herifin tekiydi,tuttuğu bu adam ondan başkası tarafından olamazdı zaten.
"Kaç paraya tuttu seni?"
Histerik kahkahası lavaboda yankılanırken duygularıma yön veremiyordum şimdi.
"Para? İnsan dostunu parayla mı tutar? Senin ibneliğini bizzat benim gözlemlememi istedi."
Duyduğum iğrenç tabirle gözlerim dolarken, bir yandan da sinirim bozulmuştu. Akan gözyaşlarıma rağmen gülüşüm dinmiyordu. Elimin tersi ile akan yaşları silip tekrar ona dönmüştüm.
"Neden, ibneliğimi test etmek için senden iyi ibne bulamamış mı?" Duyduğu söz onun yüzünü kızartmışken ona birkaç adım daha yaklaştım, artık gergin değildim aksine Kenan gibi birinin kendisi gibi salak birini yollaması tam onun hareketiydi.
"Laflarına dikkat et derim, neler bildiğimi bilsen böyle konuşmazdın" dumur olmuş halinden eser yoktu şimdi yine o pis sırıtışı yerini almıştı, iki pislikte birbirine mi çekerdi? Gülüşleri bile aynıydı.
"Çıkarsana ağzındaki baklayı!" bir elimle omzunu ittirsemde duyacağım şeyden ödüm kopuyordu.
"Dün gece sizi gördüm, sarmaş dolaş sarılırken. Kurtuluş denen o çocukla." Duyduğum sözler içime bıçak gibi saplanırken, inkar etmek için bahane arıyordum sadece.
"Yalan söylüyorsun!" ellerimle yakasını tutsam da gözlerimin dolması firikik veriyordu şimdi
"İnanmak sana kalmış... Şimdilik sadece ben biliyorum, Kenan'a da söylemedim. Bak kıymetimi bil." Beni kendinden kurtarırken, son sözlerinde böbürlenerek üstünüde düzeltmişti.
"Ne istiyorsun benden?"
Amacına ulaştığının göstergesi olarak kalçasını lavaboya yaslamış,ellerini cebine atmıştı. Düşünür numarasına bürünüp lavaboya göz gezdirirken aklına fikir gelmiş gibi yaslandığı yerden ayaklanıp tekrar dibime girmişti. Alaycı sırıtışı ile suratıma yanaşırken son adna kulağıma doğru yönelmişti. Midem ağzıma gelirken sadece isteğini duymak için bu işkenceye katlanmıştım.
"O çocuktan uzak dur, tanımıyormuş gibi yap ve siktirip git bu koğuştan. Bende ikinizin ibneliğini koğuşa söylemeyeceğim"
Söylediklerine cevap vermeme fırsat vermeden tuvaletlerden birine işini halletmek için girmişti, çakılı olduğum yerden birkaç adım daha ilerledim. Akan musluk suyu ile yüzümü yıkamıştım ama nafile. Ayılamıyordum, sanki rüyada gibiydim. Hayır, kabus gibiydi.
Arkamda dikilen bedene aynadaki yansımadan baktım. sırtını duvara vermiş, ağzındaki bir dal tütünü kibritle yakmaya çalışıyordu. Olduğum yerden uzaklaşıp tekrar yanına doğru yürüdüm, kabul etmek istemezdim ama Kurtuluştan ne kadar erken vazgeçersem o kadar az acı çekecektim. Buraya gelmesi zaten başlı başına hataydı, lise de ondan kaçtığım zamanlar en mutlu anlarımdı. Keşke hep lisede olsaydım, o zaman bu iğrenç teklifi kabul etmek zorunda olmazdım.
"Kurtuluş'a ne yapacaksınız?"
İçine çektiği tütünü suratıma doğru üfledi. Cidden nefes almamak için zor tutuyordum kendimi, iğrenç nefesinin bile bana tenezzül etmesi midemi kaldırıyordu.
"Kurtuluş ismi gibi kurtulacak ama bu sana bağlı, kömür kafa." yarım bıraktığı tütünü lavabo giderine atmıştı. Gittiği yere döndüğümde ise yine karşı karşıya duruyorduk. Bir elimi ona doğru uzattım, hiç istemesemde.
"Teklifini kabul ediyorum ama nakil aldırmam için bana zaman ver"
"Nakilini biz aldıracağız, sen şu aletini tut ve kurtuluştan uzak dur yeter" sırıtışı ve bakışları pantolonumun arasında ki uzuvuma kayarken tuttuğu eli kendime doğru çekmiştim ve kulağına doğru yanaşmıştım.
"Sen bakışlarını çek ve bu akşam kendini koru bence" tuttuğum eli bırakıp çıkmıştım lavabodan. Orhan amca ve Kurtuluş'un sohbet etmesi benim için büyük şanstı. Beni farketmeden yerimi almıştım yatakta, düşünmemek için ya uyuyacaktım ya da kitap okuyacaktım, kitap okumayı tercih ettim. Kurtuluşun arada yanıma gelmesi beni tedirgin edip, ecel terleri dökmeme sebep olsa da durumu az çok idare edebilmiştim. Şeytanın kendisiyle girdiğim bu anlaşma beni rahat hissettirmese de, herşey koğuşun birşeyler öğrenmemesi içindi. Katlanacaktım bir süre..
Flashback end
Kurtuluş oturduğu ranzadan bir hışımla inip Savaş'ın dibinde bitmişti şimdi. Savaş ona göz ucuyla baksa da kendisi ile konuşmaması için Allah'a dua ediyordu içinden içinden.
"Kitap kurdu, kaldır artık şu başını şundan" Savaşın okuduğu kitabı bir çırpıda elinden almıştı kumral genç. Savaş karşı gelmemişti Kurtuluş'a sesini bile çıkartmıyordu şimdi. Oysa Savaş susup kalacak birisi değildi hele de konu Kurtuluş ise. Lakin bir sözleşmesi vardı Savaş'ın, o sözleşmeye uymak zorundaydı. Uymazsa ne olur diye düşünmek onun aklını darmaduman ediyordu, Kurtuluştan da kaçışları bundan mütevellitti. Aşkı için kaçacak, aşkı için de susacaktı. Bir daha kimse onları görmesin diye yerinden kımıldamayacaktı, içindeki yangını artık kendi söndürmeliydi yoksa o yangınla beraber koğuştakiler öldürecekti onu.
Oyy ben geldim ne geldimmm
Karakterimizin adını unutmuşum; Uğur adı
Uğuru sevmenizi beklemiyorum çünkü bende sevmiyorum :))
Her neyse esas konumuza dönecek olursak kuzucuklarımın arası bir süre açılacak, bu duruma bende çok üzülsemde
umalım ki düzelsin hemenn.
Buralarda olamamanın sebebi şehir dışına çıkmış olmam, kendi başıma evi çekip çevirip götürmek aşırı yordu beni ama şimdi iyiyim. Bu iyi halimden yararlanarak size hemen yeni bölüm yazmak istiyorum.
Siz bunu okurken ben başlamışımdır yb yazmaya.
Hadi ben kaçarrr, iyi okumalar <3
0 notes
seslimeram · 1 year ago
Text
Sanrılar Coğrafyası
Tumblr media
Bir çeşit sanrılar coğrafyası burası. Hakikatin ezilip geçildiği, yok sayılan yaraların artık her gün yenilerinin var edilebildiği bir düzlem burası. Göçertme / çöküş / yıkım birlikte, beraberce sahnede. Tümden ne eksik, ne fazla bir tahakküm şeceresinde yirmi dört saatin bölüşümü var ediliyor. Giriş, tekinsiz bir güne uyanış. Gelişme, handiyse aralıksız bir hal ve istemde sürekli birbirini aşağıya / dipsiz karanlıklara çekmeye mecbur edilmiş halkın ta kendisinin apar topar o yana bu yana sürgünü. İş diye bildirilen bir boyna sicim takılan, hayatın ehven hiçbir odağına yetişememe garantili, bir fasit döngünün rehineliği. Sonuç o akşam haberlerinde kendini tekrar ede ede ezberlenmiş dünyadan komiklikler arasında bir biçimde cinnet geçirmekte olan halk. Ya komedi, ya hüzünlü ama bolca ağdalı cümlelerin kapladığı taşeron çakma vadiler, pusular, imparatorluk, hanedanlık dizileri arasında sızış. Sanrılar ol gerçekliğin üstüne boca edilen türlü çeşit tevatürle birlikte bir yıkım dehlizinin nasıl da el çabukluğuyla var edildiği açık edilir. Tek bir an olsun rahatça nefes almak söz konusu edilmeyendir.
Hakkaniyet kavramı yerle bir edilirken, henüz yirmilerinin ortasında onlarca lüks ev, bir o kadar standart ev, helikopter, bir yüz adet kadar iş yeri olan bir temsilin ucubelik sahnesi ile gündem sulandırılır. Sanrılar, zannedilenler değil, doğrudan milletin gözünün içine ta içine bakarak söğüşlenmiş milyonlarca dolarlık soygunun esamesi okunmasın istenir. Tik Tok bilmem ne ekranlarından şaklabanlıklar var edilirken, misal o tutuklanmış polat çifti gibi onlarca ismin daha bu para aklama / bahis oynatma / çökme, indirme, kaldırma hamle ve ayak oyunları ile yer altı memleketini, mafya düzeninin ta kendisini büyüklerinin izin verdiği kadarıyla var ettiği bir ülke gerçeğe kavuşturulur. Şulemsiler, Tayyargiller, kimin neyi olduğu meçhul tiplemelerin servet transferlerine aracılık ettikleri bir zeminde onca emeklerinin(!) karşılığında sözüm ona yaşadıkları güllük gülistanlık hayatlardan taşanlar zaten sanrılar coğrafyasında sıradana sukut, sabır telakki edilirken, hırsız, yağmacı, belli bir biçimde düzenin esas neferi olagelen rantiyecilere her şeyin serbest kılınması zaten o menzildeki çürümeyi bildirir. O sırada bunca sanrının ortasında bir hakikat bahsi sökün eder; “Euronews'te yer alan habere göre, Legatum 2023 Refah Endeksi'ne göre dünyanın en müreffeh ülkelerinin üçte ikisi Avrupa'da yer alıyor, ancak gelir eşitsizliği Avrupa genelinde oldukça yaygın. AB'ye aday ülkeler listedeki en düşük kullanılabilir hanehalkı gelire sahip ülkeler oldu. Arnavutluk (4 bin 385) en alt sırada yer alırken, bu ülkeyi Kuzey Makedonya (5 bin 988) ve Türkiye (6 bin210) takip etti. Euro bazında kullanılabilir hanehalkı geliri düştüğü tek ülke Türkiye oldu. 2016-2021 yılları arasında Türkiye’de gelir bin Euro (yüzde 27) düştü.” Yok edilmiş, tırpanlanmış, bu maaşlarla hem geçim, hem gönlünüzü eğlendirir, bir de birikim yaparsınız denilenlerle Avrupa’da ancak sondan ikinci olunabildiği bildirilir. Terennüm edilenler ile hakikatin bağır çağır hali arasındaki onarılması imkansız eşikler zaten ortadadır, görene, görmeye çalışana! Ver mehteri!
Bu arada öğrencisini kitapla döven öğretmen, birbirinin gırtlağına çökmekle meşgul olan ev sahibi, kiracı kavgalarından bir başkası, kadın cinayetlerine eklenen bir başkasının tüm o “vahim” halleri, esnaf kavgası, trafik kavgası, günlük rutin hiza çekme bildirimlerinde olan ayar sever baş efendi nutukları, kendi havanında su dövmekten ötesini var etmeyi bırak düşünmeyi, eyleyemeyen muhalifler vesaire ile ekranlar kuşatılır. Belirgin bir yıkım hali güncellenirken, çivi çıkmış bir yerin hakikatinden satırlar düşer kıyıdan köşeden hep bu sahneye. Tümüyle nobran / hepten katran karanlığına yollanmış gel gelelim altındakini ezmekten ötesini vaaz etmeyen, cürümlere rehin eden bir düzenin yönelimi güncellenir. Ne hak kalmıştır, ne hukuk. Ne sınır bırakılmıştır, ne normatif. Ne sosyal yaşam ne de tek bir an huzur. Bir sanrılar cehenneminin ortasında ilerlemeye devam olunan, hiçbir çıkışın geriye konulmadığı bir zor / güç / aşılamaz derinlik sabitimiz ilan olunur. Her şey az önce yaşananlara eklenerek, güncellenir.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Yargıtay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) tutuklu milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “hak ihlali” kararını tanımayan ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin arkasında durdu. Yargıtay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, AYM'nin yetkisini aştığı savunuldu. Açıklamada, "Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuru incelemelerinde zaman zaman anayasal ve yasal sınırları aşarak Yargıtay ve Danıştay uzman dairelerince geliştirilen yerleşik içtihatları ters yüz edecek, hukuk sistemini kaosa sürükleyecek şekilde kararlar alması, kesin hüküm etkisini tamamen devre dışı bırakılmasına neden olmaktadır" ifadeleri kullanıldı.
‘Yargıtay Adil Yargılamanın Teminatıdır’
Açıklamada, "Bilindiği üzere, Anayasamızın 146, 154 ve 155’inci maddelerinde yüksek mahkemeler; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay olarak düzenlenmiş olup, birbirlerine üstünlük sıralaması öngörülmemiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarında olduğu gibi kesinleşmiş tüm mahkeme kararları herkes için bağlayıcıdır. Yargıtay 6 Mart 1868 tarihinde kurulmuş, 155 yıllık köklü bir geçmişe sahip, adli yargının en üst temyiz mercii olup üyelerinin tamamı alanlarında uzman ve deneyimli yüksek hakimlerden oluşmaktadır. Anayasa’nın m.154/1’e göre, 'Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Anayasa’nın 154’üncü ve Yargıtay Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre, Yargıtay’ın adli yargı alanında hukukun ülkede eşit şekilde uygulanmasını sağlama görevi bulunmaktadır. Hukukun objektif, belirli ve öngörülebilir olması, eşitlik ve hukuki güvenliğin ve özellikle de adil yargılanma hakkının teminatıdır" denildi.
‘AYM Yetkili Değil’
Anayasa’nın 148. Maddesinde AYM’nin görev ve yetkilerinin tanımlandığı belirtilen açıklamada, “Bu görevler arasına 07.05.2010 tarih ve 5982 sayılı Anayasa değişikliği ile 'bireysel başvuru' da eklenmiş, 2012 yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Bireysel başvuru incelemelerinde Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için 'olağan kanun yollarının tüketilmesi' şarttır. Yine Anayasa’nın 148/5 hükmüne göre, 'Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.' şeklindeki hüküm ile bireysel başvurunun yargısal sınırı çizilmiştir. Bu haliyle bireysel başvuru; temel hak ve özgürlüklere yönelik hukuka aykırı müdahalelerin kanun yollarında giderilememesi halinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Olağan veya olağanüstü kanun yolu değildir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi adli ve idari mahkemelerce verilen kararları bozan bir mahkeme olmadığı gibi istinaf ve temyiz mercii olarak davaları yeniden incelemeye yetkili bir makam da değildir” ifadelerine yer verildi.
‘AYM Yasal Sınırlarını Aştı’
Açıklamanın devamında şunlar yer aldı: "Buna karşın, Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuru incelemelerinde zaman zaman anayasal ve yasal sınırları aşarak Yargıtay ve Danıştay uzman dairelerince geliştirilen yerleşik içtihatları ters yüz edecek, hukuk sistemini kaosa sürükleyecek şekilde kararlar alması, kesin hüküm etkisini tamamen devre dışı bırakılmasına neden olmaktadır. Diğer taraftan, bir kısım kamuoyunun gündemini meşgul eden davalar üzerinden uygulanan iletişim stratejisi ile mevcut anayasal düzen bir kenara bırakılarak Anayasa Mahkemesinin 'süper temyiz mahkemesi' olduğu şeklinde toplumsal bir algı oluşturulmuştur. Temel hak ve özgürlüklerin korunması, yalnızca Anayasa Mahkemesinin değil, tüm yargı organlarının görevidir. Türk yargı sisteminin gerçekten mevcut olan yapısal sorunlarının çözümü için elverişli bir araç olması ümit edilen bireysel başvurunun, mecrasından çıkması, yargı sistemini zayıflatan sistemsel bir sorun haline gelmiştir.
AYM 14. Maddeyi İşlevsiz Bıraktı
Bireysel başvuru sisteminin faaliyete geçmesinden itibaren yukarıda özetlenen sorunlar Anayasa Mahkemesi üyelerinin de bulunduğu bilimsel toplantılarda defaatle ifade edilmesine, Yargıtay Başkanı’nın adli yıl açış konuşması ile yıl sonu basın değerlendirme toplantılarında ve Danıştay Başkanı tarafından Danıştayın kuruluş yıldönümü toplantısında gündeme getirilmesine karşın, Anayasa Mahkemesinin kararlarındaki anayasal ve yasal yetki aşımı olarak değerlendirilen benzer uygulamalar artarak devam etmiştir. Bizatihi Anayasayı korumak amacıyla kurulan Anayasa Mahkemesi, tartışmalara konu olan davada, anayasa koyucunun iradesini yok sayarak Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki atıf nedeniyle somut olaya uygulanması gereken 14’üncü maddesini işlevsiz bırakmıştır.
Anayasal düzene uymayan bu bakış açısının etkisi ile bazı kararlarda yüksek mahkeme olan Yargıtay ve Danıştay’ın derece mahkemesi olarak nitelendirilmesi, tartışmalara konu olan Şerafettin Can Atalay dosyasında olduğu gibi terör suçlarına bakan ve tamamen yargısal bir görev ifa eden Yargıtay 3. Ceza Dairesinin '88. Anayasa Mahkemesince tespit edilen ihlalin altında yatan sorunları giderme yönünde kamu gücünü kullanan makamlar genel bir yükümlülüğe sahip olmasına karşın Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi içtihadına aykırı davranmış, benzer ihlalleri önleme yükümlülüğünü yerine getirmemiş; aksine başvurucunun anayasal haklarını -Anayasa'nın parlamentoya verdiği bir yetkiyi kullanarak- daraltıcı bir şekilde yorumlamak suretiyle ihlal etmiştir.' biçimindeki sözlerle anayasayı ihlal suçunu işlediği ithamında bulunularak hedef gösterilmesi gibi son derece vahim, kabul edilemez hukuki hatalar, bireysel başvuru kararlarının vazgeçilmez dili olmuştur.
Haksız Tepkiler
Yukarıda örneklenerek değinilen Anayasa Mahkemesinin uygulamalarının doğurduğu hukuki sonuçlar gözetilmeksizin, bir yüksek mahkeme olan Yargıtay ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin yargısal görev ve yetkisi kapsamında verdiği kararlara yönelik yüksek yargı kurumlarının saygınlığını zedeleyen ve eleştiri sınırlarını aşan haksız tepkiler üzüntüyle karşılanmaktadır. Hukuki güvenliğin, toplumsal barışın ve hukuki öngörülebilirliğin sağlanması bakımından Anayasa’dan aldığı yetkiyle Yargıtay, bireysel başvurunun mevcut haliyle uygulanmasının doğurduğu sorunların giderilmesi ve karşılaştırmalı hukukta kabul edilen standartlara göre geliştirilmesi konusunda ihtiyaç duyulan, anayasal ve yasal çalışmalarda gerekli desteği sağlamaya her zaman hazırdır."
Tahakküm o kanattan mı bu kanattan mı gelecek denilirken, yıkıcı darbeyi devletli, baş amirin atadığı kurumların birbirinin ipini çekerek var ettiği bir hakiki yıkım teşebbüsü ile karşılar ülke. Bir nevi sanrılar içinde debelenip durulan yerde, adalet mefhumunun aleni bir biçimde çiğnenmesinin önünü almak için son kale olan Anayasa Mahkemesi de tıpkı ol İnsan Hakları Mahkemesi / İHAM’da olduğu gibi sınırları belirgin bir biçimde kimsiniz siz denilerek köşeye kıstırılmak istenir. Evrensel bir hakkaniyet, eşitlik ve her şeyden önemlisi adalet kavramının herkese eşit / adil olmasının önüne yepyeni setlerin her nasıl çekildiği artık kılıçlar çekildiğine göre bir kere daha meydana serilir. Duraksama nedir bilmeden var edilen diş bilemeler, keskin kalem kırmaların arasında Şerafettin Can Atalay’ın tutsaklığına devam olunur. Tıpkı uzun tutukluluk süresinin azamisini yaşamış olan Gültan Kışanak’ın tutsaklığına devam olunması gibi. Yıllar yılıdır bir suç tahayyülü üstüne yapıştırılamayan Selahattin Demirtaş, bir başkaldırının, kendiliğinden var edilmiş bir başkaldırının ortasındaki insanlardan iş insanı Osman Kavala’dan, tutsak edilmiş nice gazeteci /siyasetçi / akademisyen ve sözünü savunana kapıyı duvar kılan sistemin her nasıl tıkır tıkır işlediğinin de kanıtıdır şu ortaya çıkan ucubelik hal / kapışma / gümbürtü.
Sarayın soytarı medyasında yer alan haberlerden sadece birisinde geçen şu bahis dahi her nasıl hesaplı kitaplı var edilmiş bir yıkım / cerahat halinin ortasında olunduğunu da görünür kılar: “AYM'nin 9 üyesinin Can Atalay hakkında verdiği 'ihlal' kararı sonrası kamuoyunda çeşitli tartışmalar ortaya çıktı. Vatandaşlar ve siyasiler krize sebep olduğunu söyledikleri Anayasa Mahkemesi’ne tepkili.
Atalay hakkında verilen hak ihlali kararına göre; Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen, Erzurum'dan milletvekili adayı olsa ve kazansa, Anayasa Mahkemesi, 15 Temmuz hain darbe girişimini görmezden gelip üstüne terörist başına dokunulmazlık verecek.
Ya da terör örgütü PKK'nın elebaşlarından Murat Karayılan, Şanlıurfa'dan milletvekili adayı olsa ve kazansa Anayasa Mahkemesi yine istediği takdirde teröristi Gazi Meclis'e sokup üstüne de dokunulmazlık verecek.” Sanrıların propaganda için imal edildiği bir hal, tavır içerisinde böyle bir zeminde hangi hakikatten bahis açılabilir ki? Her şeyin alenen bir yalan / riya / kötürüm haldeki tekrarından halen medet umulurken. Cerahat üstüne tek bir düzenleme yapılmadan, “milli ve yerli” olarak kodlanmış yargıtay tahayyülünün sanki başka memleketin yargısıymış gibi Anayasa mahkemesini hedef kılmasını, kararlarını hiç addetmesini “onurlu” bir davranış, milli yeni şefe yakışacak hamleler diye duyurmanın ve bu yukarıdaki kısacık paragraftaki gibi olur olmaz uydurmaları gerçekmiş gibi yansıtmanın kime ne faydası olacaktır? Hiçbir biçimde adalet mefhumundan bahis açılamayan bir yerin gerçekliği karşısında, bir şeylere dikkat çekip, suçsuz insanların zoraki suçlu var edilmelerinin vebali ne olacaktır!
Bir sanrılar coğrafyasında yaşıyoruz. Bir görünüp bir kaybolan hayaletlerle kuşatılmış durumdayız. Hakkaniyet bir kere bahis açılıp sırra kadem basıyor. Adalet mefhumundan tek satır bahis açılmasından hemen sonra kalan günlerde izi silinsin diye uğraşılıyor. Ol yeni yüzyıl şablonu aralıksız zikredilirken, kurucu önderin var ettiği ülke profilini daha da daraltan / sınırlayan bir ayrımcılığa doğru koşar adım gidiliyor. Bugün eşitlik hedef kılınıp, ayrım tam gaz devam olunuyor. Bugün hürriyet mefhumunun aralıksız bir riyayla birlikte var edildiği zikredilirken, yepyeni hedef almalar söz konusu ediliyor. Düşüncenin hürriyeti sizlere ömür. Emeğin hürriyeti sermayenin tahayyülleri doğrultusunda bir gıdım dahi olsa var edilemiyor. Sosyal politik hayatın ta kendisi, vurdulu, kırdılı, yaşamaksa tastamam rastlantısal. Düzen kendi bildiğini eylerken, sınırlandırılmış olagelen hayatın o akışının tastamam zehir edilmesine devam olunuyor. Bu hallerin yekununda bir sanrılar silsilesi altında kalakalıyor menzil. Hiçbir sorununu çözemeyen, hiçbir gününü olumlanabilir kılamayan, buna tenezzül dahi etmeyen yer gerçek kılınıyor. Bu kadar ağır bir kokuşmanın, bunca bariz sıradana karşıtlığın menzilinde, bir istikamet geriye kalmıyor hiç bırakılmıyor. Sıradanın hayatının uçurumun kıyısına taşındığı bir zeminde geleceğin her neye benzediğini sahiden sorgular mısınız? Bütünüyle bu sanrılar içerisinde her gün ama her gün sınanırken hayatın ehven kılınamayan bir mesele dönüştürülmesini dert eder miydiniz? Bir illüzyona dönüştürülmüş olan hayatın topyekun yıkımı karşısında hiç değilse yaraları fark eder miydiniz? Bir asırlık ülke denilirken başladığı noktanın gerisine yollanan bir ülkede hiç gelecekten bahis açılabilir mi, umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Swamp – Gündüz AGHAYEV v/ Facebook
0 notes
karaca2508-blog · 1 year ago
Text
İş Hijyeni
Tumblr media
İş Hijyeni, işyerinde oluşan, hastalığa neden olan, sağlık ve iyilik halini bozan, işçiler ve toplumdaki bireyler arasında önemli ölçüde huzursuzluk ve verimsizlik yaratan çevresel faktörleri (ortam koşullarını) ve stresleri gözlemleyen (tanıyan) değerlendiren ve kontrol altına alan bir teknik ve sanattır.
İş Hijyeni
Kişisel hijyen bir kimsenin kendi sağlığını korumak amacıyla kendisi için yapacağı bireysel uygulamalardır: temiz içme suyu kullanma, el vücut temizliği, diş sağlığına dikkat etme… İş hijyeni kavramı, bir iş yerindeki risk faktörlerinin ve bunlara yönelik önlemlerin genel anlamda incelenmesini ve çözüm için yapılacakları kapsamaktadır. İş Hijyeni Programı Adımları; - Sağlık tehlikelerinin belirlenmesi - Sağlık tehlikelerinin değerlendirilmesi - Sağlık tehlikelerinin kontrolü - Kayıt tutulması - Çalışanların eğitimi - Periyodik gözden geçirme.  
Sağlığı Tehdit Eden Tehlikelerin Sınıflandırılması
Kimyasal Tehlikeler Bunlar, zehirli veya tahriş edici gaz, buhar, sıvı, katı, toz maddeler olup doğrudan doğruya vücuda girerler Biyolojik Tehlikeler Bakteriler, virüsler, mantarlar, küfler gibi Fiziksel Tehlikelerin (Çevresel Koşulların) Meydana Getirdiği Tehlikeler Titreşim-Sarsıntı-Vibrasyon Pnömatik (yüksek hava basınçlı) el aletleri, çekiçleri, yüksek hızlı taş tezgâhları, dikiş makinaları, forklift vb. kullanmak gibi çalışanı yorar ve sinirli yapar. Parmak hassasiyetinin kaybolmasına ve iltihaplanmasına neden olabilir. Gürültü Tekstil sanayi, dökümhaneler, metal işleri sanayi gibi birçok işyeri ve mesleklerde, yüksek düzeyde gürültüye devamlı maruziyet, şahısların kazalara ve işitme kayıplarına uğramalarına neden olmaktadır. Aydınlatma Yetersiz aydınlatma, göz kamaştıran titrek ve parlak ışıklar göz yorgunluğuna ve sinir sisteminin bozulmasına neden olur Radyasyon - Işın Saçan Enerji Enfraruj Işınları Aşırı ısı ışınları sıcak çarpmasına, cilt tahrişine ve gözde katarakt meydana getirir. Gamma Işınları Radium, radyoaktif maddeler ve x ışınlarına vücudun fazla maruziyeti (etkisinde kalması – sunuk kalması), canlılığın azalmasına, halsizliğe, baş ağrısına, anemiye, lösemiye neden olabilir Ultraviole Işınlar Korunmamış deri bölgelerinde yanıklar meydana getirir ve konjonktivit, iritis, kornea ülseri gibi göz hastalıklarına neden olabilir. Bu ışınların ana kaynağı kaynak makinalarıdır. Koruyucu önlemler olarak özel giyim, başlık, gözlük, eldiven ve koruyucu siper kullanılır Kısa Dalga Işınları Genellikle büyük ve küçük sabit radar direklerinin çok yakınlarına yaklaşmamak gerekir. Isı Rahat bir çalışma sıcaklığı kışın 18°C – 21°C ve % 40 bağıl nem olarak verilebilir. Yazın ise bunun biraz üstü olabilir. Yüksek ısıdaki çalışma ortamında terlemeye bağlı tuz kaybı da ve tuz kaybına bağlı kramplarda göz önünde bulundurularak, işyeri hekimi tarafından işçi menüsündeki tuz ayarlanmalıdır. Ergonomik Tehlikeler Tekrarlanan hareketler, ağır kaldırma, uygunsuz veya statik (değişmeyen) duruş, yorgunluk, aşırı güç uygulama, doğrudan/direkt basınç veya aşırı güç uygulama gibi.  
Vücuda Giriş Yollarına Göre Tehlikelerin Sınıflandırılması
Solunum Yolu İle Çalışanlar sanayide en çok bu yolla etkilenir; Gazlar Mesleki zehirlenmelerin nedeni çoğunlukla solunum yolu ile alınan havanın içinde bulunan klor, karbon monoksit, hidrojen sülfür, amonyak, azot dioksit, brom, ozon gibi gazlardır. Tüp veya sarnıç gibi gaz taşıma kapları veya gaz boru hatlarındaki sızıntılar, kaynak ve kesme veya motorların egzozundan çıkan gazlar gibi yüksek sıcaklıkta yapılan işlemler sonucu çalışma ortam atmosferine gazlar yayılabilmektedir Buharlar Normal sıcaklıkta ve atmosfer basıncında buharlaşabilen, gaz, sıvı veya katı maddelerin havada bulunan buharlarıdır. Örneğin: Benzol, alkol, toluen vb. sıvıların karıştırılması veya doldurulması, boyama, tabanca boyacılığı, temizleme işlemleri sonucu zararlı buharlar açığa çıkmakta, soluk düzeyine erişmektedir. Sisler (mistler) Çok ince sıvı damlacıklarının havada dağılması sonucu meydana gelirler, elektro metal kaplama tanklarında ve tabanca ile boya yapılması durumlarında olduğu gibi. Kesme ve taşlama işlemleri sırasında yağ sisleri (mistleri), elektrokaplamada asit sisleri, sprey tabanca boyacılığında sprey sisleri oluşmaktadır   Tozlar Çok ince katı madde parçacıklarının havada dağılması ile meydana gelirler. Partikül büyüklüğüne göre solunabilir, ya da üst solunum yolları ile atılabilir olmalarına göre sınıflandırılabilir. Özellikle 0,1 ile 5 mikron arasındaki tozlar son derece tehlikelidir. Temizleme, delme, kesme, öğütme, ezme gibi birçok işlem sonucu tozlar çalışma ortamına yayılmaktadır. Tahriş Edici Tozlar Deriyi tahriş ederler: Sodyum hidroksit, potasyum hidroksit, kireç tozları vb. gibi. Bazı tozlar, kendileri tahriş edici olmadıkları halde cildin gözeneklerini tıkamak suretiyle mikropların burada yerleşmelerine sebebiyet vererek, hastalığa yol açarlar: Hububat, şeker ve un tozları bunlara örnek olarak verilebilir Zehirli Tozlar Akciğerlerden, deriden veya sindirim yollarından kan dolaşımına girerek zehirlenmelere neden olurlar. Örneğin kurşun, arsenik, civa, kadmiyum, fosfor ve birçok kimyasal madde tozları. Fibrosis Yapan Tozlar Akciğerlerin hücrelerinde, fibroz meydana getiren serbest silika ve asbest tozlarıdır. Kömür madenciliği ve döküm sanayisi gibi sektörler için bu tozlar önemlidir Sıkıcı - İnert Tozlar Tahriş edebilen fakat zehirlenmeye ve fibrosise neden olmayan tozlardır Allerji Yapan Tozlar Polen, pamuk, yün, kürk, tüy, saç tozları ile bazı cins odunların kesilmesinde meydana gelen tozlardır. Dumanlar Kimyasal katı maddelerin gaz halindeki dumanlarıdır. Özellikle kaynak ve kesme işlemleri sırasında açığa çıkan dumanlara önlem almayı gerektirir.   Deriye Temas Yolu İle Deri yolu ile emilme, doğrudan doğruya deriye temas etme ile meydana gelir. Asitler, alkaliler, solventler, yağlar, formaldehit, krom veya nikel, bazı organik tozlar, epoksi sertleştiriciler, neftyağı cilt için tehlikelidir. Anilin, kurşun tetra etil veya hidrojen siyanür asidinin deriye kısa süre teması çok büyük tehlikeler meydana getirebilir. Kuvvetli asitler (sülfürik asit, nitrik asit, hidroflorik asit vb.) tahriş edici maddelerdir. Çözücüler (Benzin, gazyağı ve alkol vb.) bakterilere karşı derinin direncini azaltırlar. Sindirim Yolu İle Atmosferde bulunan ve salya ile karışan zehirli maddeleri yutmak, kimyasal maddeler bulaşmış gıdaları yemek, içmek, çiğnemek ve tüttürmek suretiyle sindirim yolu ile vücuda girerler.
Sağlık Riski Oluşturan Tehlikelerin Değerlendirilmesi
1. Maddenin yapısı veya zararlı etkileri 2. Maruziyet (etkisinde kalma) ağırlığı 3. Maruziyet süresi 4. Personelin duyarlılığı – hassasiyeti hakkında düşünceler 5. Havanın kirliliğinin ölçülmesi 6. Sağlık riski oluşturan tehlikelerin kontrolü
Tumblr media
Tehlikeleri Önleyici Kontrol Yöntemleri
Tehlike Kaynaklarını Giderme 1- Tesisat ve techizat değişikliği 2- Zehirli Olmayan veya Daha Az Zehirli Olan Maddelerin Kullanılması 3- Üretim Yöntemini Değiştirme Üretim yöntemlerinin değiştirilmesi, meslek hastalıklarını meydana getiren tehlikeleri kısmen veya tamamen ortadan kaldırabilir. Kaynak ve lehim işleri yerine saç kesme ve perçinleme işlerinin yapılması ya da el ile yapılan işlerin, yükleme makinaları, araç gereçleri ile yapılması buna örnek gösterilebilir. 4- İşyeri Düzeni Tozların yayılmasını önleyecek şekilde etkili vakumlu temizleyicilerin bulunması ve herhangi bir temizleme işinin, işyerinde çok az işçi bulunduğu sürelerde yapılması gerekir. Kirli Havanın Dağılmasını Önleme Toz, gaz, buhar vb.’nin işyerine yayılmasını önlemek için; Tehlikeli üretim yapılan işi diğerlerinden ayırmak Dökümhanelerde, dökümlerin temizlenmesi işlemleri, metal kaplama veya metalleri asitlerle temizleme tankları (banyoları) ayrılmış yerlerde bulunmalı ve buralara, görevli işçilerden başkaları girmemelidir. Tehlikeli üretim yapılan makine ve tesisatı tamamen kapalı duruma getirmek Parlayıcı ve patlayıcı maddelerin parlama ve patlamalarına karşı korunmada özellikle uygulanmaktadır. Taşlama ve parlatma işlemlerinde de çok yararlıdır. Islak (yaş) yöntem uygulamak. Toz kontrolünde bilinen en eski bir yöntemdir. Delme ve bazı taşlama işlemlerinde meydana gelen tozun, tamamen ıslanmış olmasına ve daha kuru iken yayılmamış olmasına dikkat edilmelidir. Yerel olarak kirli havanın emilerek çalışma ortamından uzaklaştırılması Endüstride kullanılan en önemli yöntemdir. Hava akımı kontrolü ve kirlenen havanın dağılmadan toplanıp emilmesi için uygun davlumbaz yapılması aşamalı yöntemlerdendir. Çalışan Eğitimi Çalışan eğitimi çok önemli olup, işçinin işbirliği kurması, kontrol programını başarıya ulaştırır. Çalışanları Tehlikelerden Korumak İşçilerin maruziyetini azaltmanın sağlık riski oluşturan tehlikeleri ortadan kaldırmak için yeterli olmaması durumunda, 1- Genel havalandırma: Kirli havanın toplam miktarı ve işçilerin yakınında bulunan havayı kirleten kaynaklardaki kirlilik konsantrasyon derecesi bu yöntemin etkinliğini sınırlar. 2- Solunum yolları koruyucu donanımlarını kullanma: Duruma göre solunum yolları koruyucularının kullanılması için işçi ile işbirliği, teçhizatın temizliği ve bakımı için gerekli malzeme ve yer, donanımın özel kullanılması ve koruyuculuk sınırı hakkında öğretim, eğitimin periyodik kontrolü gereklidir.   Kaynaklar; Tayar, M. (Ed.). (2013). Hijyen ve Sanitasyon. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Web-Ofset. Erişim Tarihi: 01.01.2015 Dr. Dilara İnan. El Hijyeni ve Önemi. Erişim Tarihi: 01.01.2015 Doğan Erdoğdu. İş Hijyeni. Erişim Tarihi: 01.03.2014   Read the full article
0 notes
cointahmin · 1 year ago
Text
On-chain izleyiciler, rug pull argümanlarıyla gündem olan PEPE hakkında yeni transferler bildirmeye devam ediyor. Son raporlara nazaran BtcTurk, milyonluk PEPE akışına şahit oldu.BtcTurk ile ilişkili adresten milyon dolarlık PEPE akışıScopescan’ın raporuna nazaran, BtcTurk’e bağlı “0x628a” cüzdan adresi, son 24 saat içinde 8 farklı borsadan bedeli 2 milyon doları aşan ölçüde PEPE çekti. Daha evvel PEPE çoklu imza cüzdan eşiğinin 5/8’den 2/8’e değiştirildiğini ve 16 trilyondan fazla PEPE’nin merkezi borsalara aktarıldığını bildirmiştik.https://twitter.com/ScopeProtocol/status/1694992965821931643 PEPE fiyatı rug pull tezlerinin ortasında erimeye devam ediyorDün gece PEPE fiyatı, geliştiricilerin toplam arzın yaklaşık %4’ünü hiçbir ikazda bulunmadan borsalara göndermesinin akabinde %15 düştü. Olumsuz fiyat aksiyonunun yanı sıra tezler, geliştiricilerin çoklu imza cüzdanından 24 Ağustos’ta çeşitli kripto borsalarına 16 milyon dolar bedelinde Pepe gönderilmesiyle geldi.https://twitter.com/asxn_r/status/1694827857694924924 Safe Global’in bilgilerine nazaran cüzdan adresi, toplam arzın yaklaşık %3,8’ini oluşturan 16 trilyon Pepe’yi üç borsaya ve doğrulanmamış bir cüzdan adresine aktardı. Datalar, Pepe’nin 8.2 milyon dolarının OKX’e ve 6.5 milyon dolarının Binance’e aktığını gösteriyor. Ayrıyeten, 434.000 dolar da Bybit cüzdanlarına geçti. Ek 400.000 dolar da anonim bir cüzdana kaydı.Gelişmelerin akabinde PEPE fiyatı, bugün erken saatlerde 0,00000111 dolar doruğundan 0,000000811657 dolara düştü. Bilhassa, bu düşüş eğilimi sırasında fazladan bir sıfır içeren bir değişikliğe uğradı.Arka planRaporlara nazaran PEPE takımı, kısa mühlet evvel multisig cüzdanından 16 milyon doları çeşitli borsalara aktardı. Bu kaş kaldırma hareketi, geliştiricilerin kriptoları elden çıkarmayı düşünebilecekleri savlarıyla birleşti. Böylelikle, kripto paranın kıymetini istikrarsızlaştırabileceği ve yatırımcıları etkileyebileceği istikametindeki kuşkuları ateşledi.Endişeye ek olarak, multisig cüzdanın güvenlik protokollerinde de değişiklikler meydana geldi. Evvelden süreç onayları için sekiz imzadan beşinin imzalanması gerekiyordu. Son değişim ile birlikte cüzdan artık sekiz imzadan sadece ikisini talep ediyor. Bu değişiklik, geliştiricilerin geniş bir fikir birliğine muhtaçlık duymadan süratli transferleri kolaylaştıracak. Böylelikle, çıkış stratejisi planlayabilecekleri istikametinde spekülasyonlara yol açıyor.Rug pull korkularıMeme token bölümü, heyecanı artırdıktan sonra halı çekme işleri yapma konusunda ünlüdür. Pepe olayında da topluluk, son süreçleri izledikten sonra halının çekildiğini tez ediyor. Kripto piyasası son vakitlerde sık sık rug pull olayları ile darbe aldı. Bilhassa yeni Layer 2 projesi Base üzerinde birden fazla dolandırıcılık baş gösterdi. cointahmin.com olarak aktardığımız üzere bugün, Base tabanlı Magnate Finance, 6,5 milyon dolarlık bir halı çekme süreci gerçekleştirdi.
0 notes
omurmar · 2 years ago
Text
serzenişler
bir sorunla karşılaştığım zaman onunla baş edip ortadan kaldırmaktan haz duyuyorum. tabi ki başedebilme süreci bazen sancılı oluyor. Aklımın bir köşesinde boğuşmak, çözüm yollarını düşünmek, iyi ve kötü ihtimallerinin  sonuçlarını değerlendirmek kısmı değil bana zevk veren. Sadece sonunda ortadan kaldırmış olmayı başarmak kısmı haz veriyor. Bu hazza ulaşabilmek için yaşanan sıkınıtılar aslında hedefe giden yolun zorlu basamakları. Sürekli bu basamaklar ve getirdiği zorluklar ile mücadele etme süreci ise dışarıdan yanlış okunabiliyor. Sanki düşünceler içinde kaybolma eğilimi olan bir melankolik, dram bağımlısı, mutsuz bir kişilik görüntüsü. Aslında öyle olmadığını biliyorum. Haklı oldukları nokta evet bu süreçleri belki de can sıkıcı olarak yaşıyorum fakat sonrasındaki mutluluğu da yaşıyorum. Belki de o anımda yanımda olanların da beni sürekli mutlu sanması bu yüzden. Bu çok geç fark ettiğim bir gerçek oldu. Hiç farkında olmadan, düşünceli ve bohem anlarımızı paylaştığımız insanlar ile mutluluğumuzu paylaştığımız insanlar birbirinden farklı ve hep aynı. Ne zaman mutsuz olup kendimi çıkmaz bir sokakta hissetsem aradığım yanında olmak istediğim kişi hep aynı kişi. Yolun sonundaki ışığı görüp ne zaman mutlu olsam, mutluluğumu paylaşmak istediğim de hep aynı başka bir kişi. Bunu ilk fark ettiğimde etrafımda değer verdiğim insanlara haksızlık ettiğimi düşündüm. Neden dolayı mutsuzluğumu paylaşmak istediğim birisini mutluluğum ile ödüllendirmiyorum. Yada mutluluğumun tadını paylaşan birisinin neden o çetrefilli yolda başıma gelenlerin sıkıntısını bilmesine izin vermiyorum. İç güdüsel bence. hiç farkında olmadan o insanlara istediklerini verme konusunda adil olan kişiyim aslında. Aç olan bir kişinin karşısında afiyetle yemek yememek gibi mutsuz birisine mutluluğunu anlatmak. Yada afiyetle yemek yiyen birisinin önünden tabağını almak gibi mutlu bir insanı mutsuzluğunla boğmak. Başlangıçta adaletsiz olduğumu düşünmeme rağmen sonrasında adil olanın bu olduğu kanısına vardım içten içten. 
Bir sorun varsa ortadan kaldırma sürecinin sancıları var birde. Etrafımdaki bir çok insan sorunlarını unutarak kurtulmaya çalışma peşinde. Ne kadar aptal olurlarsa olsunlar unutmayı başaramıyor ve kurtulamıyorlar. Üzücü bir durum karşısında üzülmek çok mu zor?  Üzülmek zayıflık mı? neden saklamaya çalışıyorlar anlayabilmiş değilim. Kendilerince çözüm yolları acıyı yaşamayı reddetmek yada ertelemek. Anlık unutturucular kullanmak, neşeli gibi görünmek kolay olanı. Zor olanı ertelenen o acıyı yada üzüntüyü sürekli ruhlarında taşımaları. Sorunlarla başetme sürecinde de aynı hataları yapıyorlar. Sorunu küçük görmek, onu önemsizleştirmiyor aslında. Sonrasında altında boğulup kalıyorlar yada kalmasalar bile çok daha uzun süre mücadele etmek orunda kalıyorlar. 
Daha çok yeni yaşadım.
Hiç mi? dedi bana , Hiç mi canın yanmadı?
hayır çok canım yandı çok üzüldüm, dedim. 
Peki neden öyle değilmiş gibi davranıyorsun, dedi,
Çünkü geçti, dedim.
O hiç birşey olmamış gibi yapıp herşey yolundaymış gibi davranırken, ben üzgündüm. üzülmeye değerdi. O sürekli ötelediği ile yüzleştiğinde , köprünün altından çok sular akmıştı. 
0 notes
malatyaozelhaber-blog · 2 years ago
Text
Spordan Önce Kalp Kontrolü Şart!
Tumblr media
  SPOR YAPARKEN KALBİNİZİ YORMAMAK İÇİN 8 ÖNEMLİ KURAL! Sağlıklı beslenmenin yanı sıra spor yapmak kalp damar hastalıklardan korunmanın en temel adımını oluşturuyor. Sporun kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini anlamlı derecede azalttığı ve sağ kalımı arttırdığı birçok uzun dönem çalışmayla kanıtlandı. Bu nedenle uzmanlar her fırsatta sporun önemine dikkat çekiyorlar! Dolayısıyla kalp sağlığını korumak isteyen kişilerin yanı sıra mevcut bir kalp hastalığı olan kişilerin de egzersiz planı oluşturmaları ve bunu bir yaşam tarzı haline getirmeleri yaşamsal öneme sahip oluyor. Çok sayıda kas gruplarını eşzamanlı çalıştıran; tempolu yürüyüş, yüzme, bisiklete binme, hafif tempolu koşma gibi izotonik ve oksijen tüketilerek yapılan aerobik egzersizler, kalp kası ve damarlarına olumlu etki sağlayan spor türlerini oluşturuyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Umut Karabulut, ancak başta kalp sağlığı olmak üzere vücudumuzun tüm organlarını etkileyen sporun bilinçsizce yapıldığı takdirde yarar yerine zarar verebildiğine dikkat çekerek, “Ağırlık kaldırma, vücuda yük bindirme amaçlı yapılan şınav, halter ve barfiks gibi egzersizler ile kasların gerginleştirilmesini içeren izometrik egzersizler kalp sağlığını olumsuz yönde etkileyebiliyor. Benzer şekilde rekabet sporları olan futbol, basketbol ve tenis gibi sporlar da uzun süreli ve yüksek yoğunlukta yapıldığında riskli olabiliyor. Zira sportif faaliyetler sırasında artan adrenalin düzeyi; ritim düzensizliği, kan basıncı ve nabızda aşırı artma gibi sorunlara yol açabiliyor. Bu tablolara bağlı olarak, ani kalp sorunları, hatta ölümler gelişebiliyor. Bu nedenle hareketsiz yaşantısı olup spora yeni başlamak isteyen veya rekabet sporlarına katılmak isteyen kişilerin mutlaka kardiyak değerlendirmeden geçmeleri gerekiyor” diyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Umut Karabulut, spor yaparken kalbinizi yormamak için dikkat etmemiz gereken kuralları anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu! Spor yaparken mutlaka su için  Spor yaparken kaybedilen su ve mineral, tansiyonda ani düşmeye ve bunun sonucunda bayılmaya yol açabiliyor. Bu nedenle egzersiz arasında veya sonrasında yeterince su, ihtiyaç halinde mineraller içeren içecekleri mutlaka tüketin. Her gün 10 bin adım önemli Yapılan çalışmalara göre; günlük düzenli olarak atılan 10 bin adım kalp sağlığı için çok önemli. Öyle ki 10 bin adımlık tempolu yürüyüş kan damarının sertleşmesini önleyebiliyor, kan damar basıncını ve kolesterol seviyesini düşürebiliyor. Çalışmalar, yürüyüşün bu önemli etkileri sayesinde kalp krizi riskini yüzde 20 oranında azalttığını ortaya koyuyor. Ancak etkili olabilmesi için yürüyüşü her gün düzenli, en azından günaşırı yapmaya özen gösterin. Günde 4-5 km, yani 10 bin adımlık mesafe ortalama 45-50 dakika sürüyor. Nabzınızı kontrol edin Spor yaparken nabzın kontrol altında olması da önem taşıyor. Zira nabız hedeflenen hızın üzerine çıkarsa baş dönmesi, denge bozukluğu ile bayılma gibi sorunlar gelişebiliyor. Kalp hızınız: 220’den yaşınızı çıkardığınızda kalan sayının yüzde 50 - 70’i arasında olmalı.  Bu şikayetlerde spora devam etmeyin  Spor yaparken vücudunuzu dinlemeyi asla ihmal etmeyin. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Umut Karabulut, “Eğer spor sırasında göğüste sıkıntı, normalin dışında nefes darlığı, çarpıntı veya baş dönmesi gibi şikâyetler gelişirse, egzersizlere asla devam etmeyin. Özellikle göğüs ağrısı kalp krizinin en önemli belirtisi olduğu için zaman kaybetmeden hekime başvurmanız yaşamsal öneme sahip olabiliyor” uyarısında bulunuyor. Sabahın erken saatleri sakıncalı Sabahları erken uyanıyorsanız, ilk üç saat içerisinde spor yapmaktan kaçının. Bu saatlerde adrenalin hormonunun en yüksek seviyede olması damarlarda kasılmaya yol açıyor, bunun sonucunda kan basıncı yükseliyor ve kalp ritmi hızlanıyor. Bunların yanı sıra sabah erken saatlerde, vücudumuzdaki fibrinolitik sistem olarak adlandırılan ve pıhtıyı parçalayan sistem en düşük seviyede olduğu için damarlarda pıhtı oluşma riski yükseliyor. Tüm bunlar nedeniyle sabahları erken saatlerde yapılan spor kalp krizi riskini tetikleyebiliyor. Yemekten kısa süre sonra başlamayın Spora yemekten kısa süre sonra başlanması kan dolaşımını bozarak göğüs ağrısını, çok daha önemlisi kalp krizini tetikleyebiliyor. Bu nedenle kalp hastasıysanız sporunuzu yemekten 2-3 saat sonra yapmaya özen gösterin.  Soğuk – sıcak suda duş almayın Spordan sonra dikkat etmeniz gereken kurallardan biri de, aşırı sıcak ya da soğuk duştan veya saunalardan kaçınmak olmalı. Zira sıcak ve soğuk su damarlarda kasılmaya neden olarak kalp krizini tetikleyebiliyor. Spor sonrasında ılık suyla yapacağınız duş, kaslarınızın rahatlamasına katkı sağlayacaktır.  Aşırı sıcak ve soğuk havalarda spor yapmayın Sıcak havalarda, özellikle aşırı efor sarf edilen spor türlerinde, aşırı terlemeye bağlı olarak damarlardaki kan miktarı azalabiliyor, bunun sonucunda kan basıncı düşebiliyor. Spor soğuk havalarda da yine kan basıncını bozarak göğüs ağrısı veya kalp krizini tetikleyebiliyor. Dolayısıyla aşırı sıcak veya soğuk havalarda spor yapmayın ya da kapalı mekanları tercih edin. ------Kutu bilgisi--- Spor nasıl etki gösteriyor? Spor sırasında kan dolaşımı arttığında, buna bağlı olarak koroner damarların dolaşımı ve kalp kasının kasılma ile gevşeme düzeni de artıyor. Kalp daha az çalışarak daha fazla fonksiyon görmeye adapte olmaya başlıyor. Bu nedenle sporcuların kalp hızları daha yavaş oluyor. Metabolik olarak ise kan basıncı kontrollü bir şekilde azalıyor, yüksek enerji yakılması nedeniyle insülin direnci ile kan şekeri düzeyi azalıyor. Bunların yanı sıra kötü kolesterol seviyesi azalırken iyi kolesterol seviyesi ise artıyor. Uzun dönemde kilo ideal seviyelere yaklaşıyor. Tüm bu olumlu etkiler sonucunda ateroskleroz denilen damar içi plak oluşumu önleniyor. Bu sayede kalp krizi, inme ve bacak damar tıkanıklığı gibi hastalıkların oluşma riski azalıyor.   Read the full article
0 notes
gallipoliguide · 2 years ago
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/abd-ayasofya-icin-baski-yapti.html
ABD Ayasofya için baskı yaptı
Tumblr media
‘Devlet olmanın sembolüdür’ diyerek Ayasofya Camii’nin önemini vurgulayan Eski TBMM Başkanı
İsmail Kahraman
, Ayasofya Camii’nin tarihi süreçte yaşadığı değişimi ve Dünya Kiliseler Birliği’nin iskele kaldırma kararına rağmen teklif ettiği maddi desteğe yönelik değerlendirmelerde bulundu.
“Paul geldiği ilk gün Ayasofya’yı ziyaret etmek istediğini söyledi”
Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, “Ayasofya bizim baş camimizdi. Bizans zamanında da başkiliseleriydi. Fatih, genç yaşında İstanbul’u almak için bir gayrete girmişti. İstanbul almak Fatih’e nasip oldu. Fetih sonrası Fatih Sultan Mehmed doğruca Aksaray- Beyazıt üzerinden Sultanahmet’e geldi. Atından inerek beyaz kaftanını serdi ve iki rekat şükür namazı kıldı. Günlerden salı ve ikindi vakti. Ayasofya hür olmanın, bağımsız olmanın başlı başına bir devlet olmanın sembolüdür. 86 yıl zincirlendi. Papa 6. Paul, Türkiye’ye gelen ilk Papa’dır. Papa’ya 1967 senesinde büyük alaka gösterdiler. Papa İstanbul’a geldiğinde bütün devlet büyük bir karşılama yaptı. 6. Paul geldiği ilk gün Ayasofya’yı ziyaret etmek istediğini söyledi.
Tumblr media
İsmail Kahraman
Salı günü ikindi vaktini kasten seçti. Fatih’in 2 rekat namaz kıldığı yerde hemen diz çöktü, dua edeceğini söyledi. Bu bir özlemin giderilmesi için yapılan bir hareketti. Biz ezelden beri Ayasofya’nın açılması için faaliyetlerde bulunuyoruz ancak Tayyip Bey’in gelmesiyle açıldı. Ayasofya’yı açtırmazlardı. Amerika öteden beri Osmanlı’nın da Türkiye Cumhuriyeti’nin de karşısında bir tavır takınır. Bizim inancımıza hürmet noktasında en geride kalanlardandır. Amerika, Ayasofya’nın müze yapılması için o günkü hükümete baskı yapmıştır. Dönemin yöneticileri de bu hatayı işlemiştir. İdrak ötesi bir hadisedir. Dünya bırakmıyor. Amerika’sıyla, kurdukları derneklerle, Dünya Kiliseler Birliği ile. İnşallah 86 yıllık hasret bir daha tahakkuk etmeyecektir” dedi.
“Siz gidin surları yapın biz Ayasofya’yı yaparız”
Sözlerine devam eden Kahraman, “O dönem Kültür Bakanıyım. Ayasofya tamire alınmış. Onca zaman geçmiş olmasına rağmen iskele hala duruyor. Sorduğumuzda ise tamirat deniliyor. Camideki işleri yapan şirket, sene başına takvim çıkarmıştı. Ayasofya’nın minaresiz kilise resmi. Yunanistan’da ‘gelecek yılda Ayasofya’da’ diye yılbaşı tebrikleri basılırdı. İskelenin söküleceğini söyledim. Aynı hafta içerisinde Dünya Kiliseler Birliği’nden bir heyet geldi. Ayasofya’nın paratonerlerini yapmak istediklerini söylediler. ���Bu eseri korumamız lazım size 5 milyon Lira ödeyeceğiz’ dediler. Biz de karşılık olarak ‘bizim paratoner yapacak paramız var. Surlar da korunması gereken tarihi eserlerdir. Surları yapın’ dedik. Bir hafta sonra bir başka heyet geldi. Bu kez de ‘kubbeyi bakırlayalım, yan kubbeleri destekleyelim. 50 milyon dolara kadar destek verelim’ dediler. Biz de, ‘siz gidin surları yapın biz burayı yaparız’ cevabını verdik. Bu olayların ardından Sincan’da tanklar yürüdü. Sen mi Ayasofya diyorsun, sen mi borç almayarak tefecilere zarar veriyorsun, sen mi manevi değerlere ehemmiyet veriyorsun? Sincan’da tanklar yürüyor, neden mi? Türkiye’nin gelişmesini istemedikleri için maneviyata ehemmiyet vermek istemiyorlar. Allah devletimize milletimize zeval vermesin” diye konuştu.
0 notes
traveltourstrips · 2 years ago
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/abd-ayasofya-icin-baski-yapti.html
ABD Ayasofya için baskı yaptı
Tumblr media
‘Devlet olmanın sembolüdür’ diyerek Ayasofya Camii’nin önemini vurgulayan Eski TBMM Başkanı
İsmail Kahraman
, Ayasofya Camii’nin tarihi süreçte yaşadığı değişimi ve Dünya Kiliseler Birliği’nin iskele kaldırma kararına rağmen teklif ettiği maddi desteğe yönelik değerlendirmelerde bulundu.
“Paul geldiği ilk gün Ayasofya’yı ziyaret etmek istediğini söyledi”
Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, “Ayasofya bizim baş camimizdi. Bizans zamanında da başkiliseleriydi. Fatih, genç yaşında İstanbul’u almak için bir gayrete girmişti. İstanbul almak Fatih’e nasip oldu. Fetih sonrası Fatih Sultan Mehmed doğruca Aksaray- Beyazıt üzerinden Sultanahmet’e geldi. Atından inerek beyaz kaftanını serdi ve iki rekat şükür namazı kıldı. Günlerden salı ve ikindi vakti. Ayasofya hür olmanın, bağımsız olmanın başlı başına bir devlet olmanın sembolüdür. 86 yıl zincirlendi. Papa 6. Paul, Türkiye’ye gelen ilk Papa’dır. Papa’ya 1967 senesinde büyük alaka gösterdiler. Papa İstanbul’a geldiğinde bütün devlet büyük bir karşılama yaptı. 6. Paul geldiği ilk gün Ayasofya’yı ziyaret etmek istediğini söyledi.
Tumblr media
İsmail Kahraman
Salı günü ikindi vaktini kasten seçti. Fatih’in 2 rekat namaz kıldığı yerde hemen diz çöktü, dua edeceğini söyledi. Bu bir özlemin giderilmesi için yapılan bir hareketti. Biz ezelden beri Ayasofya’nın açılması için faaliyetlerde bulunuyoruz ancak Tayyip Bey’in gelmesiyle açıldı. Ayasofya’yı açtırmazlardı. Amerika öteden beri Osmanlı’nın da Türkiye Cumhuriyeti’nin de karşısında bir tavır takınır. Bizim inancımıza hürmet noktasında en geride kalanlardandır. Amerika, Ayasofya’nın müze yapılması için o günkü hükümete baskı yapmıştır. Dönemin yöneticileri de bu hatayı işlemiştir. İdrak ötesi bir hadisedir. Dünya bırakmıyor. Amerika’sıyla, kurdukları derneklerle, Dünya Kiliseler Birliği ile. İnşallah 86 yıllık hasret bir daha tahakkuk etmeyecektir” dedi.
“Siz gidin surları yapın biz Ayasofya’yı yaparız”
Sözlerine devam eden Kahraman, “O dönem Kültür Bakanıyım. Ayasofya tamire alınmış. Onca zaman geçmiş olmasına rağmen iskele hala duruyor. Sorduğumuzda ise tamirat deniliyor. Camideki işleri yapan şirket, sene başına takvim çıkarmıştı. Ayasofya’nın minaresiz kilise resmi. Yunanistan’da ‘gelecek yılda Ayasofya’da’ diye yılbaşı tebrikleri basılırdı. İskelenin söküleceğini söyledim. Aynı hafta içerisinde Dünya Kiliseler Birliği’nden bir heyet geldi. Ayasofya’nın paratonerlerini yapmak istediklerini söylediler. ‘Bu eseri korumamız lazım size 5 milyon Lira ödeyeceğiz’ dediler. Biz de karşılık olarak ‘bizim paratoner yapacak paramız var. Surlar da korunması gereken tarihi eserlerdir. Surları yapın’ dedik. Bir hafta sonra bir başka heyet geldi. Bu kez de ‘kubbeyi bakırlayalım, yan kubbeleri destekleyelim. 50 milyon dolara kadar destek verelim’ dediler. Biz de, ‘siz gidin surları yapın biz burayı yaparız’ cevabını verdik. Bu olayların ardından Sincan’da tanklar yürüdü. Sen mi Ayasofya diyorsun, sen mi borç almayarak tefecilere zarar veriyorsun, sen mi manevi değerlere ehemmiyet veriyorsun? Sincan’da tanklar yürüyor, neden mi? Türkiye’nin gelişmesini istemedikleri için maneviyata ehemmiyet vermek istemiyorlar. Allah devletimize milletimize zeval vermesin” diye konuştu.
0 notes
gallipolidaytours · 2 years ago
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/abd-ayasofya-icin-baski-yapti.html
ABD Ayasofya için baskı yaptı
Tumblr media
‘Devlet olmanın sembolüdür’ diyerek Ayasofya Camii’nin önemini vurgulayan Eski TBMM Başkanı
İsmail Kahraman
, Ayasofya Camii’nin tarihi süreçte yaşadığı değişimi ve Dünya Kiliseler Birliği’nin iskele kaldırma kararına rağmen teklif ettiği maddi desteğe yönelik değerlendirmelerde bulundu.
“Paul geldiği ilk gün Ayasofya’yı ziyaret etmek istediğini söyledi”
Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, “Ayasofya bizim baş camimizdi. Bizans zamanında da başkiliseleriydi. Fatih, genç yaşında İstanbul’u almak için bir gayrete girmişti. İstanbul almak Fatih’e nasip oldu. Fetih sonrası Fatih Sultan Mehmed doğruca Aksaray- Beyazıt üzerinden Sultanahmet’e geldi. Atından inerek beyaz kaftanını serdi ve iki rekat şükür namazı kıldı. Günlerden salı ve ikindi vakti. Ayasofya hür olmanın, bağımsız olmanın başlı başına bir devlet olmanın sembolüdür. 86 yıl zincirlendi. Papa 6. Paul, Türkiye’ye gelen ilk Papa’dır. Papa’ya 1967 senesinde büyük alaka gösterdiler. Papa İstanbul’a geldiğinde bütün devlet büyük bir karşılama yaptı. 6. Paul geldiği ilk gün Ayasofya’yı ziyaret etmek istediğini söyledi.
Tumblr media
İsmail Kahraman
Salı günü ikindi vaktini kasten seçti. Fatih’in 2 rekat namaz kıldığı yerde hemen diz çöktü, dua edeceğini söyledi. Bu bir özlemin giderilmesi için yapılan bir hareketti. Biz ezelden beri Ayasofya’nın açılması için faaliyetlerde bulunuyoruz ancak Tayyip Bey’in gelmesiyle açıldı. Ayasofya’yı açtırmazlardı. Amerika öteden beri Osmanlı’nın da Türkiye Cumhuriyeti’nin de karşısında bir tavır takınır. Bizim inancımıza hürmet noktasında en geride kalanlardandır. Amerika, Ayasofya’nın müze yapılması için o günkü hükümete baskı yapmıştır. Dönemin yöneticileri de bu hatayı işlemiştir. İdrak ötesi bir hadisedir. Dünya bırakmıyor. Amerika’sıyla, kurdukları derneklerle, Dünya Kiliseler Birliği ile. İnşallah 86 yıllık hasret bir daha tahakkuk etmeyecektir” dedi.
“Siz gidin surları yapın biz Ayasofya’yı yaparız”
Sözlerine devam eden Kahraman, “O dönem Kültür Bakanıyım. Ayasofya tamire alınmış. Onca zaman geçmiş olmasına rağmen iskele hala duruyor. Sorduğumuzda ise tamirat deniliyor. Camideki işleri yapan şirket, sene başına takvim çıkarmıştı. Ayasofya’nın minaresiz kilise resmi. Yunanistan’da ‘gelecek yılda Ayasofya’da’ diye yılbaşı tebrikleri basılırdı. İskelenin söküleceğini söyledim. Aynı hafta içerisinde Dünya Kiliseler Birliği’nden bir heyet geldi. Ayasofya’nın paratonerlerini yapmak istediklerini söylediler. ‘Bu eseri korumamız lazım size 5 milyon Lira ödeyeceğiz’ dediler. Biz de karşılık olarak ‘bizim paratoner yapacak paramız var. Surlar da korunması gereken tarihi eserlerdir. Surları yapın’ dedik. Bir hafta sonra bir başka heyet geldi. Bu kez de ‘kubbeyi bakırlayalım, yan kubbeleri destekleyelim. 50 milyon dolara kadar destek verelim’ dediler. Biz de, ‘siz gidin surları yapın biz burayı yaparız’ cevabını verdik. Bu olayların ardından Sincan’da tanklar yürüdü. Sen mi Ayasofya diyorsun, sen mi borç almayarak tefecilere zarar veriyorsun, sen mi manevi değerlere ehemmiyet veriyorsun? Sincan’da tanklar yürüyor, neden mi? Türkiye’nin gelişmesini istemedikleri için maneviyata ehemmiyet vermek istemiyorlar. Allah devletimize milletimize zeval vermesin” diye konuştu.
0 notes
turkeytraveltours · 2 years ago
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/abd-ayasofya-icin-baski-yapti.html
ABD Ayasofya için baskı yaptı
Tumblr media
‘Devlet olmanın sembolüdür’ diyerek Ayasofya Camii’nin önemini vurgulayan Eski TBMM Başkanı
İsmail Kahraman
, Ayasofya Camii’nin tarihi süreçte yaşadığı değişimi ve Dünya Kiliseler Birliği’nin iskele kaldırma kararına rağmen teklif ettiği maddi desteğe yönelik değerlendirmelerde bulundu.
“Paul geldiği ilk gün Ayasofya’yı ziyaret etmek istediğini söyledi”
Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, “Ayasofya bizim baş camimizdi. Bizans zamanında da başkiliseleriydi. Fatih, genç yaşında İstanbul’u almak için bir gayrete girmişti. İstanbul almak Fatih’e nasip oldu. Fetih sonrası Fatih Sultan Mehmed doğruca Aksaray- Beyazıt üzerinden Sultanahmet’e geldi. Atından inerek beyaz kaftanını serdi ve iki rekat şükür namazı kıldı. Günlerden salı ve ikindi vakti. Ayasofya hür olmanın, bağımsız olmanın başlı başına bir devlet olmanın sembolüdür. 86 yıl zincirlendi. Papa 6. Paul, Türkiye’ye gelen ilk Papa’dır. Papa’ya 1967 senesinde büyük alaka gösterdiler. Papa İstanbul’a geldiğinde bütün devlet büyük bir karşılama yaptı. 6. Paul geldiği ilk gün Ayasofya’yı ziyaret etmek istediğini söyledi.
Tumblr media
İsmail Kahraman
Salı günü ikindi vaktini kasten seçti. Fatih’in 2 rekat namaz kıldığı yerde hemen diz çöktü, dua edeceğini söyledi. Bu bir özlemin giderilmesi için yapılan bir hareketti. Biz ezelden beri Ayasofya’nın açılması için faaliyetlerde bulunuyoruz ancak Tayyip Bey’in gelmesiyle açıldı. Ayasofya’yı açtırmazlardı. Amerika öteden beri Osmanlı’nın da Türkiye Cumhuriyeti’nin de karşısında bir tavır takınır. Bizim inancımıza hürmet noktasında en geride kalanlardandır. Amerika, Ayasofya’nın müze yapılması için o günkü hükümete baskı yapmıştır. Dönemin yöneticileri de bu hatayı işlemiştir. İdrak ötesi bir hadisedir. Dünya bırakmıyor. Amerika’sıyla, kurdukları derneklerle, Dünya Kiliseler Birliği ile. İnşallah 86 yıllık hasret bir daha tahakkuk etmeyecektir” dedi.
“Siz gidin surları yapın biz Ayasofya’yı yaparız”
Sözlerine devam eden Kahraman, “O dönem Kültür Bakanıyım. Ayasofya tamire alınmış. Onca zaman geçmiş olmasına rağmen iskele hala duruyor. Sorduğumuzda ise tamirat deniliyor. Camideki işleri yapan şirket, sene başına takvim çıkarmıştı. Ayasofya’nın minaresiz kilise resmi. Yunanistan’da ‘gelecek yılda Ayasofya’da’ diye yılbaşı tebrikleri basılırdı. İskelenin söküleceğini söyledim. Aynı hafta içerisinde Dünya Kiliseler Birliği’nden bir heyet geldi. Ayasofya’nın paratonerlerini yapmak istediklerini söylediler. ‘Bu eseri korumamız lazım size 5 milyon Lira ödeyeceğiz’ dediler. Biz de karşılık olarak ‘bizim paratoner yapacak paramız var. Surlar da korunması gereken tarihi eserlerdir. Surları yapın’ dedik. Bir hafta sonra bir başka heyet geldi. Bu kez de ‘kubbeyi bakırlayalım, yan kubbeleri destekleyelim. 50 milyon dolara kadar destek verelim’ dediler. Biz de, ‘siz gidin surları yapın biz burayı yaparız’ cevabını verdik. Bu olayların ardından Sincan’da tanklar yürüdü. Sen mi Ayasofya diyorsun, sen mi borç almayarak tefecilere zarar veriyorsun, sen mi manevi değerlere ehemmiyet veriyorsun? Sincan’da tanklar yürüyor, neden mi? Türkiye’nin gelişmesini istemedikleri için maneviyata ehemmiyet vermek istemiyorlar. Allah devletimize milletimize zeval vermesin” diye konuştu.
0 notes
anzacdaygallipoli · 2 years ago
Text
ABD Ayasofya için baskı yaptı - Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/abd-ayasofya-icin-baski-yapti.html
ABD Ayasofya için baskı yaptı
Tumblr media
‘Devlet olmanın sembolüdür’ diyerek Ayasofya Camii’nin önemini vurgulayan Eski TBMM Başkanı
İsmail Kahraman
, Ayasofya Camii’nin tarihi süreçte yaşadığı değişimi ve Dünya Kiliseler Birliği’nin iskele kaldırma kararına rağmen teklif ettiği maddi desteğe yönelik değerlendirmelerde bulundu.
“Paul geldiği ilk gün Ayasofya’yı ziyaret etmek istediğini söyledi”
Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, “Ayasofya bizim baş camimizdi. Bizans zamanında da başkiliseleriydi. Fatih, genç yaşında İstanbul’u almak için bir gayrete girmişti. İstanbul almak Fatih’e nasip oldu. Fetih sonrası Fatih Sultan Mehmed doğruca Aksaray- Beyazıt üzerinden Sultanahmet’e geldi. Atından inerek beyaz kaftanını serdi ve iki rekat şükür namazı kıldı. Günlerden salı ve ikindi vakti. Ayasofya hür olmanın, bağımsız olmanın başlı başına bir devlet olmanın sembolüdür. 86 yıl zincirlendi. Papa 6. Paul, Türkiye’ye gelen ilk Papa’dır. Papa’ya 1967 senesinde büyük alaka gösterdiler. Papa İstanbul’a geldiğinde bütün devlet büyük bir karşılama yaptı. 6. Paul geldiği ilk gün Ayasofya’yı ziyaret etmek istediğini söyledi.
Tumblr media
İsmail Kahraman
Salı günü ikindi vaktini kasten seçti. Fatih’in 2 rekat namaz kıldığı yerde hemen diz çöktü, dua edeceğini söyledi. Bu bir özlemin giderilmesi için yapılan bir hareketti. Biz ezelden beri Ayasofya’nın açılması için faaliyetlerde bulunuyoruz ancak Tayyip Bey’in gelmesiyle açıldı. Ayasofya’yı açtırmazlardı. Amerika öteden beri Osmanlı’nın da Türkiye Cumhuriyeti’nin de karşısında bir tavır takınır. Bizim inancımıza hürmet noktasında en geride kalanlardandır. Amerika, Ayasofya’nın müze yapılması için o günkü hükümete baskı yapmıştır. Dönemin yöneticileri de bu hatayı işlemiştir. İdrak ötesi bir hadisedir. Dünya bırakmıyor. Amerika’sıyla, kurdukları derneklerle, Dünya Kiliseler Birliği ile. İnşallah 86 yıllık hasret bir daha tahakkuk etmeyecektir” dedi.
“Siz gidin surları yapın biz Ayasofya’yı yaparız”
Sözlerine devam eden Kahraman, “O dönem Kültür Bakanıyım. Ayasofya tamire alınmış. Onca zaman geçmiş olmasına rağmen iskele hala duruyor. Sorduğumuzda ise tamirat deniliyor. Camideki işleri yapan şirket, sene başına takvim çıkarmıştı. Ayasofya’nın minaresiz kilise resmi. Yunanistan’da ‘gelecek yılda Ayasofya’da’ diye yılbaşı tebrikleri basılırdı. İskelenin söküleceğini söyledim. Aynı hafta içerisinde Dünya Kiliseler Birliği’nden bir heyet geldi. Ayasofya’nın paratonerlerini yapmak istediklerini söylediler. ‘Bu eseri korumamız lazım size 5 milyon Lira ödeyeceğiz’ dediler. Biz de karşılık olarak ‘bizim paratoner yapacak paramız var. Surlar da korunması gereken tarihi eserlerdir. Surları yapın’ dedik. Bir hafta sonra bir başka heyet geldi. Bu kez de ‘kubbeyi bakırlayalım, yan kubbeleri destekleyelim. 50 milyon dolara kadar destek verelim’ dediler. Biz de, ‘siz gidin surları yapın biz burayı yaparız’ cevabını verdik. Bu olayların ardından Sincan’da tanklar yürüdü. Sen mi Ayasofya diyorsun, sen mi borç almayarak tefecilere zarar veriyorsun, sen mi manevi değerlere ehemmiyet veriyorsun? Sincan’da tanklar yürüyor, neden mi? Türkiye’nin gelişmesini istemedikleri için maneviyata ehemmiyet vermek istemiyorlar. Allah devletimize milletimize zeval vermesin” diye konuştu.
0 notes
turkiye-sigorta-haberleri · 2 years ago
Text
Tumblr media
Timur Selçuk Turan: Milletimizin Her Daim Yanındayız 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli deprem sonrasında ülke ve millet olarak büyük ve derin bir üzüntüye boğulduk. Bunun üstesinden el birliği ile kalkmak konusunda sigorta sektörü birlik olarak ve ayrı ayrı da birçok yardımlar ile hepimizi gururlandırdı. Tur Assist Genel Müdürü Timur Selçuk Turan Deprem afetinin yaşandığı 10 ildeki faaliyet ve çalışmaları hakkında sorumlarımızı yanıtladı. Soğukkanlılıkla Ve İhtiyatlı Bir Şekilde Bölgede Seferber Olmaya Çalıştık 6 Şubat depremini ilk duyduğunuz anda ki tepkinizi ve yaşadığınız duygunuzu bize kısaca anlatır mısınız? Bir deprem ülkesi olarak her zaman teyakkuz halinde olmamız gerektiği bilincindeyiz, bu sebeple hızla vakit kaybetmeden gerek RS Otomotiv Grubu olarak, gerek Tur Assist olarak bölgedeki operasyonlarımıza ilk saatlerden itibaren başladık, ayrıca diğer illerden de operasyon desteği sağlamak adına çok hızlı bir aksiyon aldık. Yaşadığımız duygu tarifsiz, ilk dakikalarda gördüğümüz görüntülerin akabinde soğukkanlılıkla ve ihtiyatlı bir şekilde bölgede seferber olmaya çalıştık. Yöneticilerimiz İle 10 İlimize İntikal Ederek Afet Bölgesindeki Durum Tespitini Yakından Takip Ettik Depremin hemen sonrasında şirket olarak nasıl bir planlama yaptınız? Öncelikleriniz neler oldu? Tüm insani yardım süreçlerimiz dışında depremin gerçekleştiği andan itibaren deprem bölgesinden gelecek asistans talepleri için hem operasyon hem hizmet birimleri departmanlarımız teyakkuz haline geçti. RS Otomotiv Grubu Yönetim Kurulu Başkanımız Ünal Ünaldı, tüm operasyon ve hizmet birimleri departmanı yöneticilerimiz ile 10 ilimize intikal ederek afet bölgesindeki durum tespitini yakından takip ettik. Öte yandan Kahramanmaraş’taki RS Servis noktamız hızla koordinasyon merkezine dönüştürülerek bölgeye gelen insani yardımların koordineli bir şekilde halkımıza ulaştırılmasına katkı sağlamaya çabaladık. Karavan Forum iş birliğimizle karavanların bölgeye hızlı bir şekilde sevk edilmesini sağladık. En önemlisi çekicilerimiz bölgede hasar gören araçların çekilmesinden enkaz kaldırma ve arama-kurtarma faaliyetlerinde aktif olarak rol aldı. Bölgeyi Kalkındırmak Adına İstihdamı Kuvvetlendirmemiz Gerekiyor Depremler ve sonrasındaki yıllar maddi kayıpların geri kazandırılması kadar insani olarak da duygusal bir atılım gerektiriyor. Önümüzdeki yıllarda sizin bu konudaki hedefleriniz neler olacak? Depremden zarar gören iller için neler düşünüyorsunuz? Depremde hayatını kaybeden insanlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı, yaralılarımıza acil şifa diliyoruz. Bu acının, yaşanan afetin bir tarifi yok. Bölgeyi kalkındırmak adına istihdamı kuvvetlendirmemiz gerekiyor. Bu konuda hem otomotiv hem sigortacılık hem de asistans şirketleri olarak istihdam süreçleri ve yatırım gibi konularda birlik halinde hareket etmenin doğru olacağını düşünüyoruz. Milletimizin Her Daim Yanındayız Son olarak da depremden zarar gören tüm milletimize neler söylemek istersiniz? hem şahsi hem de kurumsal kimliğiniz ile söyleyeceklerini okurlarımıza sunmak isteriz. Deprem bölgesinde afetten etkilenen tüm milletimizin yanında olduğumuzu, hep birlikte bu zorlu günleri aşacağımızı, birlik ve beraberlikle yeniden güzel günler göreceğimize inanıyoruz. Biz çok büyük bir ailenin, Türk milletinin bir parçası olarak, yerli bir şirket olarak milletimizin her daim yanındayız. Yaşanılan bu acının, bu elim deprem felaketinin bir kez daha yaşanmamasını temenni ediyoruz.
0 notes
seslimeram · 2 years ago
Text
Müşterek Hayata Ne Olacak
Tumblr media
Bilinçli olarak var edilmiş kötülükler sarmalında basbayağı dipsiz bir karanlığa doğru tüm hızıyla bir seyrüsefer var ediliyor. Biteviye çürümenin bağrında kotarılan, her yeni eylem, söylem yığını bu seyrüseferin başka bir durağını oluşturuyor. Düzen erk, muktedir, iktidar eliyle her pratiğiyle bu tahakküm cenderesini yeniden var eder. Yinelenen, yeniden, daimi bir biçimde güncellenen tahakküm / tehdit / terörle birlikte bir sarmalın dipsiz koyakları arşınlanır. Daha önce gördüğümüzden de beter, yarın neyle karşılaşacağımızın da meçhul kılındığı bir denklem karşımızda bina edilir. Deprem fecaati sonrasında bütünüyle kralın nasıl çıplak olduğunun imgesi kesintisiz karşımızdadır. Düzen afetten bile kendisi için bir beka inşa etmeye girişirken, olan biten yine yeniden sıradana olur. Sıradan insanların en yakınlarını yitirdiği, tanışlarından ayrı düştüğü, dahası kaybın telafi edilmesinin imkansız olduğu kayıpların, zayi etmelerin, yok saymaların bağında o karanlığa doğru seyrüseferin bir girdap hali sürekli yenilenir.
Baş amirinden baş faşistine, bu yıkımın etrafından dolaşan, gel gelelim yaraya merhemin ta kendisi olmayı değil, onu icap ettiği kadar kanatıp, yok sayıp, kimi zaman da hakaretler sıralayarak bir geçiştirme hali ivedilikle var edilir. Her şey gelip geçmiş gibi bir fasıl, ara, nefes almak için bir boşluk tamamlanmış gibi bir basiretsizlikler zinciri içerisinde olmaya devam eden her şey sindirilir. Böyle bir toplamla, bu kadar afaki bir tahayyülle her şeyin unutulabileceği varsayılır. Bir sarmal içinde debelenip dururken her dem fenanın, hep, her defasında apayrı bir yıkımın rotası takip ediliyor bugün şu ülkede, o devlette. Devlet her nerede sorgusunun var edilmesi üstünden haftalar geçtikten sonra şiddetiyle İstanbul’da ve Ankara’da kendini gösterendir misal o yapı. Hatay, Defne’de imece usul ortak yaşam çabasının, bir imdat çığlığının duyulduğu, yaraya merhem olma gailesini yok etmeyi tam anlamıyla var ederken çıka gelendir devlet. Devlet fecaatin ta kendisi olarak bile isteye bir çiftliğe dönüştürdüğü, eline ulaşan yardım malzemelerini satmaktan çekinmeyen ol Kızılay’dan görünür misal. Bilinçsiz değil basbayağı derli toplu bir tahayyüller toplamı ile çıkagelen bir yıldırı halinin ta kendisinden günceldir devlet. Önümüz, ardımız, sağdan sola dört bir yanımız bu karanlıkları var eden devlettir, nerede olduğundan artık eminizdir bu kadar.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Maraş merkezli depremler ve Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) toplanan Meclis Genel Kurulu’nda konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Tülay Hatimoğulları, depremin enkaza dönüştürdüğü memleketi Hatay’da yaşananları ve tanıklıklarını anlattı. Depremin ilk saatlerinde yola koyularak Hatay’a gittiğini söyleyen Hatimoğulları, “Benim ailemin yaşadığı mahallede şu an 5 ev ayakta ve tamamı yıkılmış durumda; şu an ne bir komşumuz kaldı ne bir yakınımız kaldı” dedi.
"Oradaydım, Hiçbiriniz Yoktunuz"
AKP ve MHP’nin “Burada depremin yaralarını sardık” diyemeyeceğini vurgulayan Hatimoğulları, “Siz yara sarmadınız; depremin ilk saatlerinden itibaren ben oradaydım. Bazı bölgelerde iki gün, bazı bölgelerde üç gün boyunca devlet yoktu, yoktu, yoktu; yoktunuz, hiçbiriniz yoktunuz. Ailesini kaybetmiş olanla, hangi siyasi partiden olursa olsun, başım gözüm üstüne, aynı acıyı yaşadık. Herkese başsağlığı diliyorum. Ama giderken, radyoda dinledim; Milli Savunma Bakanı ‘Askerimizle enkaz kaldırma çalışmalarındayız’ dedi, Bir asker yoktu. Yurttaş çatlamış yollarda mandalina sandıklarıyla trafik polisliği yaptı adeta” diye aktardı.
"AFAD Küreği Benden İstedi"
Günlerce enkazlardan “Kurtarın bizi” seslerinin yükseldiğini aktaran Hatimoğulları, “Dışarıdaki ailelerin çığlığına ortak olduk. Önlüklü AFAD'cılar geldi, elinde bir kürek, bir kazma yoktu, küreği benden istediler; kepçeyi Samandağı Cumhuriyet Mahallesi'nde ben buldum, küreği ben verdim onlara; ağlayan AFAD'çıya tanık oldum, ‘Elimiz kolumuz böyle gönderildik, yurt dışından gelecek ekiplerin ekipmanını kullanacağız’ demişler onlara, oysa yurt dışından gelen ekiplerin Adana Havalimanı'nda nasıl bekletildiğine de ben tanığım; oradan oraya nasıl havale ettirilmesi gerektiğine, AFAD'la olan protokollerinin karşılığının verilmediğine canlı tanık benim” şeklinde konuştu.
3 Hafta Geçti: Devlet Yok
Yaşananların utanç verici olduğunu ifade eden Hatimoğulları, “Burada çıkıp kimse hikâye anlatmasın, Utanç verici bir şey ya, yüzü olan Kızılay'ın yüzüne tükürür. Kızılay çadır sattı, kan sattı, konserve sattı. Biz ise yana yana çadır aradık. Su aradık, yemek aradık akrabalarımıza, ailelerimize, komşularımıza vermek için. Gidin, bakın, bugün Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı açıklama üstüne açıklama yapıyorlar; gidin herhangi bir deprem bölgesine; normal yurttaşla, önceden planladığınızla değil, gerçek yurttaşla gidin konuşun ‘Defolun gidin’ diyecekler size. ‘Gelmeyin’ diyecekler, ‘Yoktunuz’ diyecekler size. Demeye de devam edecekler, çünkü üç hafta geride bıraktık devlet hâlâ yok” ifadelerini kullandı.
Toplumsal Dayanışmaya Operasyon
Parlamentonun depremzedelerin taleplerini kararlaştırarak yaraları sarması gerektiğinin altını çizen Hatimoğulları, “Depremzede hâlâ çadırsız, hâlâ kuru gıdaya muhtaç, hâlâ hijyen malzemesine muhtaç ve toplumsal dayanışma ağları bunları hâlâ karşılamaya çalışıyor. Şimdi ise toplumsal dayanışma ağlarına operasyon üzerine operasyon çekmeye çalışıyorsunuz; utancın daniskası. Bakın, bir tane depremzede ne dedi biliyor musunuz? Dedi ki: ‘Bugün bir utanç müzesi kurmalıyız’. Bir depremzede hayatta tanımadığım ve bu utanç müzesine AKP iktidarının yandaşlarının fotoğraflarını sergileyeceğiz. Yüz yılın utancıdır bu; bu yüz yılın utancıyla yaşayacaksınız, bu yüz yılın utancıyla bu iktidardan alaşağı edileceksiniz, bunu böyle bilin” dedi.
"Yeniden İnşayı Konuşmalıyız"
Hatimoğulları, şöyle devam etti: “Acımız çok derin, yaramız çok derin, kentlerimiz yıkıldı, hâlâ kentlerimiz üzerinde ‘Nasıl ticaret yaparız, çadırla nasıl ticaret yaparız?’ diyen içi bomboş AFAD, bomboş Kızılay’la karşı karşıyayız. Bu kürsüden çıkıp asla konuşma hakkına sahip değilsiniz. Bu iktidar derhâl istifa etmelidir, bir dakika bile burada kalamazsınız. Bu iktidar derhâl istifa etmelidir ve bundan sonraki süreçte bu Parlamentonun en temel görevi: Depremzedelerin yaralarını nasıl saracağız? Depremzede, evi yıkılmış, ertesi gün ne olacağını bilmiyor, nasıl bir sabaha uyanacağını bilmiyor. Burada, biz, hep birlikte, meslek odaları, kitle örgütleri depremzedelerle birlikte yeniden kentlerimizi nasıl inşa edebileceğimizi konuşmak zorundayız. 5’li çeteyle, tüccarlarla değil, çadır satanlarla değil, gerçekten kamusal anlayışla bizim buna çözüm üretmemiz lazım. Bugün depremzede bunları bekliyor; evim yıkıldı, ne olacak? Yerine kim, ne inşa edecek? Ne karşılığında bu evler bize verilecek? Göç mü ettirileceğiz? Bütün bu soruların yanıtlanması gerekiyor, yanıtlaması gereken de bu Parlamentodur.”
AKP’li sıralardan sataşmalara da Hatimoğulları, “Utanmadan konuşuyorsunuz bir de değil mi? İnsanlar öldü. AFAD’ın eli bomboştu ya. Utanmadan konuşuyorlar” diyerek yanıt verdi.”
Bir sarmal ki her yanından cerahat akmaya devam ediyor. Bir hal bir gidişat ki bütünüyle yaraların onarılması değil kanatılması önceleniyor hala ve hala. Tülay Hatimoğulları’nın suna geldiği, bütünüyle içten gelen o isyanı meramı olabildiğince yalın bir halde devletin eylediklerinin hasarın ta kendisinin ne olacağını sorgulamaya davettir. Bütünüyle bariz bir girdap haline rehin edilenin hayatlar olduğunun ikrarından evvel, suçlunun her ama her zamanki gibi devlet olduğunun bilinmezlikten gelinmesine itirazdır mesele. Tülay Hatimoğulları’nın aksettirdiği itiraz, dayanaksız değil yok yere değil bile isteye açıkça mahvedilmiş, çalınmış hayatların akıbetini sual etmektedir. Yıkıntılar arasında unutturup gidilmeye çalışılan o karanlığın mimarlarından hesap sorulmasının elzem hali bir kere daha en yüksek perdeden sorgulanandır. Cürümlerin peşi sıra yepyeni cerahat hallerinin var edildiği bir düzlemde, evin, ev olmaktan alıkonulması karşısında hazirunun sofrasında edilmiş kelamın, bugün üçüncü haftasını çoktan geride bırakmış olan depremin kalıcı var ettiği hasarları onarabilme derdine düşmek ne zamandır, sahiden ne zaman?
Kötülükler sarmalında dipsiz bir karanlığa doğru tüm hızıyla bir seyrüsefer var ediliyor. Biteviye çürümenin bağrında kotarılan, her yeni eylem, söylem yığını bu seyrüseferin başka bir durağını oluşturuyor. Deneyimlenen ile gerçeklik arasında bağlara yapılan her bir müdahale çok daha derin açmazları var ediyor. Deprem fecaatinin üstünden bir aya yakın zaman geçti. Geldiğimiz noktada doğrudan bir yardıma ulaşamayan insanların halleri, bölge dahilinde yaşanan kırılmalara halen kulak kapatılan bir zemini gösteriyor. Muktedir kendi bildiğini okurken, depolardan malzemelerin istif edildiğine dair haberler düşüyor. Kızılay nam bir zamanlar devlet üstü bir kurumun dahi içinin boşaltılıp bir çiftlik kılındığının tahayyülleri ulu orta internette yayılıyor. Saklanmış yardımlar, üst üste biriktirilmiş bir moda markasından gelen pahalıca montlardan, hazır monte edilmiş özellikli konteynerlara yapıştırılmış etiketlerden bir yağmadır sürdürülüp duruyor. Olası İstanbul, Malatya, Bingöl, İzmir depremleri için de ne kadar hazırlıklı olunduğunun hesabı her dem meclis tutanaklarında sus konuşma, edepsiz, hain, mihrak söylemlerinin arasında yitip gidiyor. Bütünüyle derli toplu bir çürümenin ortasında cümbür cinnet ilerliyor memleket. Bir çuval inciri berbat etmekle meşgul kılınmış muhaliflerin, her şeyi tam da istediği gibi maniple eden iktidarı ve bunlardan azade kalarak mücadele vermeye çalışan, hdp, tip, halkevleri, sykp, tkp, sol parti, töp ve nicesi. Görünen köy kılavuz istemiyor artık. Bildik cümleler yaraları sarmaya da kafi gelmiyor. Bir türlü yas tutulamayan, bir türlü yaraya merhem olunamayan, bir türlü hakikatten bahis açılamayan bir düzlemde kime neyi nasıl aksettirip anlaşılır kılabilirsiniz. Eksik kılınan hayatların hiç ama hiçbir türlü fark edilemeyecek yaraların, sürekli şüphe ve daimi psikolojik yıkımların ortasında gümbür gümbür gelmekte olan karanlığın karşısında kim neyi, nasıl, ne halde kurtaracaktır, muhafaza edecektir. Vardığımız odağın orta yerinde sora geldiğimiz yegane şey budur! Kimimiz var sahiden, kimler var gerçekten! Müşterek hayat deneyimini bütün bu hengame / katran karanlığı içinden nasıl geri kurtarabileceğiz, düşünüp taşınmamız en elzem olan bahistir. Düşünür müydünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel İçin Kaynakça: #Kahramanmaraş, Şubat. 8, 2023. (AP Photo/Hussein Malla)
Tumblr media
0 notes
cointahmin · 2 years ago
Text
ParaSpace hack’i, kullanıcı fonlarının %50’sinden fazlasının kaybedilmesiyle sonuçlandı. Bununla birlikte platform fonlardan 5,4 milyon dolar geri kazanmayı başardı. Öte yandan kripto para proje takımı, ParaSpace CEO’nun yönetici erişimini kaldırdı. Lakin CEO buna uymayı reddetti.Kripto para platformu, CEO’sunu suçluyorParaSpace, Non Fungible Token’ler (NFT) için merkezi olmayan bir finans (DeFi) platformu. cointahmin.com’dan takip ettiğiniz üzere platform kısa müddet evvel bir hücuma uğradı. Bu hack olayında ParaSpace, kullanıcı fonlarının %50’sinden fazlasını kaybetti. Bununla birlikte ParaSpace, dahili takım üyeleri tarafından sağlanan ve on-chain doğrulanabilen bilgilere dayanarak, 18 Mart 2023’te gerçekleşen ataktan 5,4 milyon doların üzerinde bedele sahip 2.909 Ethereum (ETH) tokeninin kurtarıldığını belirtti.ParaSpace grubu ayrıyeten, çalınan fonları Harici Olarak Sahip Olunan Hesap (EOA) cüzdanının yönettiğini keşfetti. Dahası, merkezi borsalara (CEX’ler) ve Circle (USDC) itfalarına 1 milyon doların üzerinde para aktığını tespit etti. ParaSpace resmi açıklamasında, CEO ve Baş Teknoloji Sorumlusu (CTO) Yubo Ruan’ın bu hareketlerden sorumlu tuttu. Zira, protokolün finansmanı üzerinde münhasır denetime sahip olduğunu sav etti. Bu doğrultuda grup şunları belirtti:Protokolün finansmanını biz yönetmedik yahut buna erişimimiz yoktu. ParaSpace’i hukukî bir kişilik olarak kurmaya başladığımızda, bu mali kalemlere erişim ve görünürlük talep ettik. Lakin Ruan’dan gecikmeler ve belgisiz cevaplar aldık.ParaSpace CEO’su suçlamaları reddetti!Öte yandan CEO Yubo Ruan, bu suçlamaları reddetti. Hususa ait olarak, Twitter hesabından şu istikamette bir açıklama yaptı:İddialar, işi devralmak ve beni CEO olarak istifaya zorlamak gayesiyle ileri sürülüyor. Bu epey sıkıntılı bir durum. Bu yüzden, hukuk grubu harekete geçti.https://twitter.com/yuboruan/status/1656274447542931459 ParaSpace, CEO’nun yönetici erişimini kaldırdıBu ortada, ParaSpace takımı, protokolün çoklu imzasını garanti altına alırken, küme tarafından direkt denetim edilmeyen adresler de dahil olmak üzere Ruan’ın yönetici erişimini geri çekti. Ayrıyeten, iki takım üyesi adresi ekledi ve gerekli imza sahiplerini ikiden dörde çıkardı.İlginç bir formda ParaSpace, Ruan’ın takımın kullanıcı fonlarını kaldırma taleplerine uymayı reddettiğini söyledi. Ayrıyeten, kendisiyle direkt konuşmasına karşın CEO ve CTO vazifelerinden istifa ettiğini belirtti. Grup, hazinedeki bir boşluğun direkt doldurabilecekleri bir şey olduğunu kabul ediyor. Lakin, sorunu daha evvel tanımlamadıkları için pişmanlık duyuyor. ParaSpace’in kurtarma çalışmalarıyla ilgili güncellemeler sağlamak için canlı bir yayın düzenlemeyi planlaması dikkat çekti.
0 notes