#ama dediğim gibi herkesin hayatının gerçeği bu
Explore tagged Tumblr posts
Text
i will make one of my friends click the decline button i cant do that myself
#bay kemal lütfen kazansın ya#zor olması gereken kısmı atlatıp 1 milyon tele sahibi değilim diye önüme gelen offerı reddetmek çok koyuyor şu an#ve evet şaka değil okul + yaşama masrafı cidden yaklaşık 1 milyon tl oluyor keşke şaka olsa#sabahtan beri yapmam gereken şeye de odaklanamıyorum lmaoooo bi yandan mezun olmam bi yandan da gelecek için araştırma yapmam lazım#ama beynim kitlendi rip#bi de bi ara sandık görevlisi başvurusu yapacam#bunu da istiyorum ciddeb#annem de boşver okulunda kal veya o / d / t / üye git diyor jsdfhsfsh (tagde çıkmasın diye öyle yazdım)#okulumda kalırsam bi de üstüne para verecekler büyük ihtimal sigh. ama benim amacım farklııııı lol#+ + + bi de back up plan olarak iş bakmam lazım sighhhhhhh ben hiçbirine hazır değilim#hiçbir şey istemiyorum ya. orta maaşa haftada 7 gün çalışıp kendi hayatımı asla kuramayacağım gibi geliyor yeeeyyy#gelecekten korkuyorum. hakkında bir şey yapmam gerek ama çok stresli. bi de bi şey yapmaya çalıştım o da olmadı fhsdfshd#bakalım şimdi ne yapıcam#artık ağlamayayım yeter#her konuda fazla kırılganım bence ya. ofiste herkes 6 veya 7 gün çalışıyordu yani sanki sadece benim için zor olacakmışgibi davranıyorum lol#+ mesailer tabi ki. adam literally ofiste sabahlamıştı proje bitsin diye. herkes için bu normal mi yani? :p#tam böyle üzgün üzgün düşünürken tip ve erkan bey aklıma geliyor mal mısın tabii ki normal değil ve normal gibi davranılmamalı diyorum aksdh#cidden bakalım ne olacak gelecekte ya#salak salak işler için haftada 60 70 saat çalışmak istemiyorum sadece ya#ama dediğim gibi herkesin hayatının gerçeği bu#ama mal mıyız biz neden buna okey oluyoruz#gibi gibi sorunlar lol#🗒
2 notes
·
View notes
Text
lady and lieutenant from smyrna
Bu bölüm Hilal’le Leon sahnelerine daha bir ağırlık verilmişti. Yalnız olmadıkları zaman bile ikisinin arasındaki bağı gösteren sahneler vardı, sanki “Evet, kıyamet kopuyor ama onların kalpleri birlikte atıyor” dercesine sahnelerdi. Azize’nin konuşması sırasında yine o coşkulu ana rağmen gözlerinin buluşması, patlama sonrasında Cevdet ve ailesiyle birlikte sanki “Leon da onların bir parçası oldu” dercesine Leon’un verilmesi, Azize’nin neşterle sinir krizi geçirmesi gibi aileye özel bir anda bile Leon’un orada bulunması ve neşter Leon’a döndüğü anda ona korkuyla bakan Hilal çok güzel detaylardı.
Bu bomba olayı da Leon’un arkadaşlarını vurmak zorunda kalması gibi, Hilal’in idama mahkum edilmesi gibi, Haydar’ın annesinin isyanı gibi onun için bir dönüm noktasıydı. Leon belki de ilk defa nefret yüzünden, savaş yüzünden genciyle yaşlısıyla bir sürü insanın hayatını kaybettiğini gördü. Hilal’in yanında döktüğü gözyaşları, için için ağlaması evlatlarını kaybeden ailelereydi, çaresizliğindendi, hiçbir şey yapamayışındandı ve böyle bir şeyi yapabilecek kadar aşağılık birinin içinde bulundurduğu nefrettendi. Barış insanı olan Leon Hilal’le konuşup bombayla alakaları olmadığını ona anlatmak istedi, bu korkunç, insanlık dışı hareketin, bu kanın, şiddetin üzerine yapışmamasını istedi. Belki de o an içini dökecek birini aradı. O da ancak Hilal olabilirdi… Hilal bir anlamda haklı olarak Leon’a istediğini veremedi. Tamam, orada Yunan askerleri de yaralandı ve hatta eğer Yunanlıların yaptığı bir şey olsaydı komutanın oğlunun orada ne işi var ama bu hareket için başka kimi suçlayabilirdi ki? Hilal Leon’un gözyaşlarını gördü, acısını gördü. İçten içe “Senin alakan yok belki ama senin işgalci ordunun alakası var” diyordu. Belki o an Hilal de Leon’a sarılıp birlikte ağlamak istiyordu. İkisi de aynı acı için gözyaşı döken, birbirine çok yakın ama aynı zamanda çok da uzak olan iki aşık genç vardı orada ama bunu tabii ki de yapamazlardı. Onlar için böyle bir ihtimalin olması bile düşünülemezdi. Bu yüzden Leon’a “Siz de artık benim için yoksunuz.” dedi. Tabii bu cümle akla hemen iki soruyu getirdi: “Ha, yani daha önce vardı?” ve “Gerçekten mi, Hilal?”
Leon o bomba patladıktan sonra Türklerin ve Yunanlıların o kıyamet yerinden çıkabilmek için birbirlerine destek olduğunu, iki milletin kanlarının birbirlerine karıştığını gördü ve ondan sonra pek bir sevdiği Halit İkbal’den aldığı cesaretle birleştirici unsur olarak kalemini kullanmaya karar verdi. Babası onun edebiyata, okumaya, yazmaya düşkünlüğünü “Asker gerekirse kalbini susturur. Kalbi susan biri de yazamaz.” dercesine küçümsedikten sonra kendine bir mahlas aldı: Andreas Akis. (Böyle yazılıp yazılmadığından emin olmasam da…) Andreas’ı duyunca hepimizin içi titredi tabii. Hilal’le Leon’u birbirine bağlayan ilk unsur olmasının yanı sıra Andreas Leon’un askerlik yerine insanlığı seçeceğinin göstergelerinden biriydi. Leon… Çok pardon Yunan gazetecimiz Andreas “Kanatları olmayan uçurumları aşamaz. Ve tek bir kanat hiçbir kuşu uçurmaya yetmez.” diye yazdı. “Uygarlıklar kan ile değil, gönül bağıyla ayakta kalırlar.” Böylece Leon’un bölümlerdir düşünce olarak nerelere kadar geldiğini gördük. Bu sahneyi izlerken kulaklarıma hep Scorpions’un “Under the Same Sun” şarkısı vardı.
“I saw a mother She was praying for her son Bring him back, let him live, don't let him die
(…)
I saw the children The children of the sun How they wept, how they bled, how they died
(…)
we all live under the same sun We all walk under the same moon Then why, why can't we live as one
(…)
in my heart it doesn't change We've got to rearrange and bring our world some love”
Leon’un yazısından sonra Hilal’in yüz ifadesi biraz etkilenmiş gibiydi. Belki o an yazıdaki düşünceleri sorgulayamayacak kadar sinirliydi ama yazının dili ve değindiği bazı noktalar dikkatini çekmişti. Andreas’ı cevap verilmeye değer bir rakip olarak gördü. Halit İkbal’in en sönük yazılarından biriydi galiba. Hani Leon’un da “güzel ama zayıf sanatlı” demesini anlamış olduk. Miting metni gibiydi ve bunun nedeni de gerçekten sevgiyle değil de intikam ateşiyle yazılmış olmasıydı. Ama bomba saldırısı sonrasında, dediğim gibi bu anlaşılabilir bir şeydi. Leon’la Hilal ayrı pencerelerden olaya baksalar da gördükleri ortak bir şey var: Ölen evlatlar. Bu onları aynı noktada birleştirmeye yeter de artar bile.
Umarım Andreas Akis yazmaya devam eder. Halit İkbal’le restleşmelerini, Andreas Akis’in Halit İkbal’i düşündürmesini görmeyi çok isterim. Nasıl Leon Halit İkbal’den etkilendiyse Hilal de Andreas Akis’ten etkilenecektir ve bu etkilendiği yazıların Leon’a ait olduğunu duyunca da… Burada neden bir paralel olmasın? “Boşuna aramayın, Hilal. O aradığınız Andreas Akis tam karşınızda duruyor. Ya beni şimdi açığa çıkarırsınız, ya da ben yazmaya devam ederim.” Artık buradan sonra Hilal Aristo’dan bir alıntı bulmak için uğraşır mı, yoksa “Aristo ne demiş bilmiyorum ama umurumda da değil. Ne yazık ki ben de bu savaşta mağlubum, Leon.” mu der bilemiyorum…
Leon’un bir anda ortaya çıkıp Hilal’i bir odaya kolundan tutup çekmesi bize sürpriz olan, yüzüme al bastıran çok güzel bir sahneydi. Hilal’in tekrar Halit İkbal olarak yazması ve Halit İkbal’i bulma görevinin Leon’un psikopat olduğunu çok iyi bildiği Stavro’ya verilmesi Leon’u oldukça korkutmuş olacak ki Hilal’e sert çıkıştı. Ayrıca Hilal’e “Yazma” dememesi onun yerine “Yaz, düşüncelerini dile getir, ben de öyle yapıyorum ama ne olursun bunu umursamazca kendini tehlikeye atarak yapma” demesi de yine “Leon sen ne harika bir adamsın…” dedirtti. Leon’a göre herkesin düşünce özgürlüğü olmalı, dolayısıyla zaten yazılarına bir anlamda hayran olduğu Hilal’i böyle kısıtlamak istemeyeceği aşikardı. Hilal’in Andreas’tan bahsettiği ansa yüzüne yayılan gülümseme “Demek ki şimdi bile laf atacağı kadar etkilemişim onu…” dercesineydi. Hilal çıkmadan da Leon bu sefer de Hilal’i “Tek gayem hayatta kalmanız…” diyerek durdurmaya çalıştı. Biz ekran karşısında erirken Hilal de buna kayıtsız kalamadı. Hemen yüzü yumuşadı ve Leon’un dediklerini biraz daha açmasını bekledi. Hani Leon artık senin için yoktu, Hilal? O yüzden mi “İsyancı bir Türk kızına his beslemem kabil değil” cümlesinin tam tersini duymayı bekledin o an Leon’dan? Leon yine “Hele bundan sonra hiç olmaz…” sahnesindeki gibi konuşamadı, utandı, boğazına düğümlenen sözcükleri dile getirmekten çekindi. Leon’un da bir huyu var… Hislerini edebiyat yaparak noktalara, virgüllere gizlemeyi çok seviyor, böyle koruyor belki de kendini. Hilal’se aynı yazılarında olduğu gibi bir netlik peşinde… Ama bu Leon’un yaptığı edebiyata hayran olmadığı anlamına gelmiyor.
Geldik bir hafta boyunca ciğerimizi tüketen, yaşımıza yaş ekleyen, izleyince de “Bu nasıl bir çıkmaz sokaktır?” diye bizi içlendiren sahneye… Bütün bir hafta boyunca Hilal’e sinirlendim, bunu nasıl yapar dedim kızdım durdum ama özetin gazına gelmiştim. Resmen Hilal’i intikam meleğine döndürmüşlerdi! “Kırk yılın başı bir esas kızı sevdim. Tamam, oğlan tarafıyım ama gelinime de Hasibe Ana bağlılığım var. Bana bu yapılır mıydı?” diye düşünerek gezip durdum. Hilal’in eline silah almasını hazmedemedim. Ama sonra gördük ki olaylar öyle gelişmemiş… Orada özeti yazan hem Türkçe bilmeyen, hem de diziyi izlemeyen kişiye sevgilerimi (!) gönderdim. Hilal’in içeri girdiğinde ölen Yunan askerlerini görmesi, “Sizin onlardan ne farkınız kaldı?” demesi senaristin “Tamam, biraz sonra o silahı eline alacak ama Hilal böyle düşünüyor” deme şekliydi, iyi ki de burayı yazmışlar. Hilal’in hala bildiğimiz Hilal olduğuna emin olduk. Bu cümleleri kuran kızınsa birkaç dakika sonra sevdiği adamı vurmak üzere o silahı ateşlemiş olması ise çok trajikti. Hilal’in Leon’a silahı doğrulturken bile içi titredi, o durumda bulundukları için ağladı. Leon ise askerlerini ve belki de arkadaşlarını kaybetmişti o an. Vazifesi gereği de Ali Kemal’i bırakamazdı. Hilal ise abisini hiç bırakamazdı. Leon üzerine basa basa “idam” dedi. Kardeşi olan biri olarak, hayatta duymayı en çok sevdiği kelime “abla” olan biri olarak Hilal’i anladım. Benim kardeşim o halde olacak var ya… Hiç gözüm görmez dünyayı yakarım. O an Hilal’in şok geçirmesini, Leon’u Halit İkbal’le tehdit etmesiyi akıl edemeyişini anlıyorum ama Leon’un dikkatinin dağıldığını fark eden Ali Kemal’in Leon’un elinden o silahı almayışı boşlukta kalıyor. Bu da senaristin “İlle Hilal vuracak, daha heyecanlı olur” düşüncesinden geldiği için orayı da çok kurcalamıyorum. Hilal ya Leon’a ateş edip abisini kurtaracak, ya da abisini ipe gönderecekti… O anda yaşadığı duygusal buhran sırasında kim bilir neler düşündü. Silahı tutan elinin titremesi, gözyaşlarının akıp durması, boğuk çıkan sesi “Tamam, Hilal kendinde değil” dedirtti. O an “Bir Yunan askerine duyduğun aşk yüzünden abinin ölmesine izin mi vereceksin?” dedi belki de kendi kendine. Ama o aşık olduğu Yunan askeri de aynı gün içinde ona “Tek gayem hayatta kalmanız…” demiş ve bu cümlesini de daha önceki hareketleriyle kanıtlamış biriydi. Hilal orada kendi içinden bir parça koparak ateş etti. Leon’u vurduktan sonra kendisi de yere yıkıldı ve kendinden geçti. Ben onun bu halini görünce içimden “Sen nasıl kendine geleceksin, Hilal?” dedim. O saniyeler arasında geçip giden sahnede öyle bir hali vardı ki Leon’un ölme ihtimalinde Hilal’in de hayatının bir anlamda bitmiş olacağını ben gördüm. Abisini kurtarmış olduğu gerçeği bile sevdiği adamı kaybettiği gerçeğini örtemeyecekti.
Bundan sonraki bölümde Hilal’in kendiyle hesaplaşmasını görmeyi istiyorum. Leon’u kaybetmekten nasıl korktuğunu ve onu kaybettiği takdirde ne hale geleceğini düşünüp ona göre duygularının büyüklüğüyle yüzleşmesini görmeyi istiyorum. Gerçi fragmanda da Hilal’in Leon’un yattığı odaya girerken gösterilen bakışları o kadar çekingen ki… Ona zarar verdiğinin farkında olan Hilal korkarak o odaya giriyor ve artık nasıl bir iç hesaplaşma yaşadıysa duygularını Leon’a itiraf ediyor. “Tek gayesi Hilal’in hayatta kalması” olan Leon da buna kayıtsız kalamazdı. Hilal Leon için hem en büyük umut kaynağı, hem de bütün umudunu kaybetmesine neden olabilecek biri. Eğer Hilal yazdığı sevda yazısının yarısı kadar duygusal konuşmuşsa orada Leon tabii ki de umudu kendinden uzaklaştırmayı değil, ona elini uzatmayı tercih edecektir. Üstelik en sonunda uzattığı elini karşılayan bir el daha var. Leon’un duyguları karşılıklı ve Leon’u “işgalci asker” kimliğine rağmen seven biri var. Hilal’le Leon aşkı en umulmadık yerde buldular; savaşın, nefretin ortasında… Şu ana kadar “bir insanı sevmeyi bilmeyen” Hilal aşkı Leon’da tattı; şu ana kadar tüm kalbiyle sevmiş ama sevilememiş Leon en tahmin etmediği insan tarafından sevildiğini fark etti. Attila İlhan’ın “lady from smyrna” ( ;) ) şiirindeki gibi en olmadık zamanda Leon’un imkansız olduğunu sandığı aşkına bir umut ışığı doğdu…
“dudaklarında giderilmez bir korku bulaşığı
acımış bir iç sıkıntısı dilinin ucunda kalan
bugün arsız ölümün hayasız sırnaşıklığı
yarın bir iyimserlik gayzer gibi fışkıran
yenilmişliğinin mazutlu çamurundan”
#vatanım sensin#şu yazıyı yazıp paylaşayım derken başıma gelen uğursuzluklar silsilesi#ama çok şükür yahu!#herhalde dizi yorumu yazarken bu haftaki edebiyat sınavına çalıştığımı düşünüyorum#ama dayanamadım#galiba yazdığım en ilginç yorumlardan bir tanesi#okuyan olursa gözlerine sağlık#lady and lieutenant from smyrna#attila ilhan yine yardımıma koşuyordu#şiirleri istediğim yere bağlamayı çok seviyorum#hele attila ilhan şiirlerini ne zaman okusam başka bir yöne gidiyor onu daha çok seviyorum
16 notes
·
View notes