#alma dedim
Explore tagged Tumblr posts
sterrka · 11 days ago
Text
Bugün hüso ile yüzük baktık, bi arkadaşı evlenme teklifi edecekmiş de yüzük falan almış. Neyse hüso da bana soruyor, hangi tarz seversin diye. Öyle sadeleri gösterdim ki fakir ruhlu sevgilim diye dalga geçti wşdöwlzösşx salak ya
13 notes · View notes
napoftustar · 4 months ago
Text
insanlarla birlikte/dışarıda olduğum uzun bir günden sonra odama gelip pijamalarımı giyip kulaklığımı takıp tubatu dinlemek>>> koccccaman rahat bi nefes almak gibi hissettiriyor
0 notes
hataysekshikayelerisblog · 4 months ago
Text
Tatlı Komşum! (1) (Furkan 31 Y., Manisa)
Olacaksan evli kadınla olacaksın derdim her zaman; çünkü sen de evlisin o da, müsait değilim dediğinde anlar, zırt pırt çağırıp beni oraya götür buraya götür demez, ay sevgililer gününü unuttun, doğumgünümde bir çiçek bile almadın diyemez. Canı istediğinde çağırır gidersin, canın istediğinde çağırırsın gelir, bağlılık olmaz, yarım saatte bir mesaj yazmadın diye küsüp trip atmaz. Çapkınlık mevzusu açıldığında arkadaş arasında beylik haline gelmiş laflarımdı bunlar...
İsmim Furkan, 31 yaşında, evli, tek çocuklu, özel sekt��rde çalışan, yakışıklı olduğu söylenen biriyim. Karımla severek evlendik. Karım öğretmen benden 1 yaş küçük. Hovardalığı her zaman sevdim, ama her zaman da dikkatli oldum. Manisa'da yaşıyoruz. Gelelim başıma gelenlere. 2 yıl önce Kasım ayında bir daire alma fırsatı doğdu, aileler yardım etti, biraz kredi çektik, 5 katlı, çift daire bir binanın 3. katından bir daire aldık. Daire ikinci eldi, taşınmadan önce boya badana yapıyorduk. Akşam üzeri iş çıkışı ben, fabrikadan bir abim (fabrikada da boyacı) ve karım birlikte, boya kokusu çıksın, çabuk kurusun diye pencereler ve dış kapı açıktı.
Birisi, "Merhaba!" diye seslenince koridora çıktık karımla. Kısacık simsiyah saçları, müthiş güzel bir yüzü olan, 1.65 boylarında, zayıf, kot gömlek ve pantolonlu, ama muhteşem çekici bir kadın çaydanlık ve çay bardaklarıyla kapıda duruyordu. Arkasında karşı dairenin kapısı açıktı. "Hoşgeldiniz, size çay yapmıştım!" dedi. Karım koşup çaydanlığı aldı, içeriye buyur etti. Kadın, "Ben Ebru. karşı dairede oturuyoruz, hoşgeldiniz, daha erken gelmek isterdim, ama işten gel, yemek bulaşık ancak bu saati buldu!" dedi. Karşı kapıdan kocası çıktı, aynı karısının boyunda, zayıf, bıyıklı, kadınla tam ters görüntüde biri. Kadın ne kadar havalı ve Cool görünüyorsa, adam o kadar paspal, üzerinde hani pazarlarda satılan koyu renk çizgili bir polo tişört, altında penye diz altına kadar şort ve nefret ettiğim şort altına diz altına kadar gelen siyah çoraplar. Ulan evde bari giyme o çorapları, görgüsüz! Cevat'mış ismi, zerzevat gibi. Kadın ne kadar çekici geldiyse adam da o kadar iticiydi.
Neyse çayları hepimize servis etti, hep beraber 2'şer bardak içtik. "Biz sizi daha fazla tutmayalım!" dediler. Teşekkür ettik. Ama bu arada apartmanda pek komşuluk olmadığını, çünkü herkesin çalıştığını öğrendik. İşimize gelirdi aslında.
Bir hafta içinde taşındık. Taşındığımız akşam yine aynı olay gerçekleşti. Ama sanırım günlerden Cumartesi olması sayesinde poğaca ve kek te vardı çayın yanında. Ama kocası gelmedi bu sefer. Saat 22:00 civarı arabamda kalan ıvır zıvırı çıkarırken, kapı ağzında Cevat vardı. Abi diyemiyorum ama benden 9 yaş büyükmüş. "Ebru sizde mi?" dedi. "Ben inerken yoktu, ama bakayım!" dedim. Baktım, "Yok!" dedim. "Yine hangi kapıya daldıysa!" deyip kapıyı kapattı. Benim karım saat 22:00'de bana haber vermeden ortadan kaybolacak, ben de kapıyı kapatıp içeri gireceğim ha, imkansız.
Saat 23:45 gibi kağıt atıklarını bir çuvala koyup çöpe atmak için indim. Ebru arabayla yanaştı. Beni gördü, gülümseyip, "İyi geceler!" dedi. Önümden binaya girdi. Merdivenlerden çıkarken arkasından baktım. Sanki biri götüne bakıyor dedi kadına, ikinci katta aniden kafasını çevirip baktı. Önüne dönüp evine girdi.
Ertesi akşam saat 20:30 gibi zil çaldı. Açtım. Ebru, "Yerleşe bildiniz mi?" dedi. "Nerdeee!" dedim. Buyur ettim, karım da geldi kapıya. Ebru, "Yok, siz gelin, bir nefes alırsınız!" dedi. "Peki olur!" dedik. Yarım saat sonra ordaydık. 12 ve 8 yaşlarında iki oğulları vardı. Bizimki de 7 yaşındaydı. Onlar odaya çekilip bilgisayar oynamaya başladılar. Cevat dönüp, "Ebru, bira getir!" dedi. O ana dek görmemiştim, koltuğun yanında yerden aldığı boş şişeyi karısına uzatıp, bana dönüp, "İçersin değil mi?" dedi. Şaşkınlıktan içerim bile diyemeyip kafamı salladım. Kadınlar da kendilerine kahve yaptılar.
O arada öğrendik. Cevat'ın büyük bir bisiklet firmasına malzeme üreten bir fabrikası vardı OSB'de, fabrikayı biliyordum. Kadının da çarşının göbeğinde bujiteri parfumeri dükkanı varmış, (ulan bunlar neden bu binada oturuyorlar diye düşündüm ilk an), dükkanı karım da ben de biliyorduk, iki katlı kocaman bir dükkandı. Ebru, "Taşınacaktık..." dedi, sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi, "Ama iki yıl önce bana dükkan açtık, sonra da dükkan sahibi satmaya karar verdi. Dükkanı satın aldık. O yüzden kaldık. Hatta borçlar bitene dek burdayız!" dedi gülerek.
Bu arada dikkat ettim, ben 1 bira bitirene dek Cevat 3 içmişti. Kahveden sonra Ebru karıma da bira teklif etti, ama karım, "Ben içmem!" dedi. Ebru, "Ben içsem mahsuru var mı?" deyip kendine de bir bira açtı. Her seferinde de aynı işlem oluyordu, adam kısaca, "Ebru bira!" deyip, boş şişeyi veriyor, kadın dolusunu getiriyordu. Aslında genel anlamda güzel sohbet oldu. Ben de 3 bira içtim, ama adam yanlış saymadıysam 12 tane içti, o ufak tefek adama gram birşey olmamıştı. Eve dönünce karımın anlatışından Ebru'yu çok sevdiği belli oluyordu. Bunda hediye ettiği Teaserların ve incik boncuğun etkisi var mı bilmiyorum.
Hemen hemen her akşam ya Ebru bizde, ya biz onlardaydık. Cevat çok nadir geliyordu, zaten gelse de ben onun içtiği birayı karşılayamazdım. İlk seferinde aldım 15 bira adama yetsin diye bir taneyi emzik gibi ağzımda tutunca anladı sanırım, "Ebru bira getir!" dedi yine. Ebru gidip evden bira getirdi. Cevat, "Kardeş, bana her hafta 10 kasa bira gelir, biliyorsun seviyorum birayı, o yüzden senin almana gerek yok. Canın istedi mi çal kapıyı iste Ebru verir!" dedi. İste Ebru verir kısmında gülecektim, ama yemin ederim Ebru gözlerime bakıp, "Veririm!" dedi gülümseyerek. Bereket yanımızda karım yoktu, çay koymaya gitmişti. Adam lafın nereye gittiğine bakmayan, sonradan görme bir tipti...
Şubat ayında 15 tatil olduğunda, karımla oğlumuzu da alıp memleketimize aileleri ziyarete götürüp bırakıp geldim. Bu her yıl yaz kış yaptığımız bir rutindi. Geri geldiğim Pazartesi akşamı zil çaldı. Ebru, "Maç varmış (tuttuğum takımın maçı vardı) galiba, Cevat seni çağırıyor, yalnız oturmasın kukumav kuşu gibi dedi!" dedi. "Olur!" dedim. 10 dakikaya gittim. Biralar su gibi akıyordu. Cevat, "Seviyorum senle içmeyi be Furkan!" diyordu. Sonra Ebru, "Ben mutfakta dizi izleyeceğim!" deyip gitti. Bira bitince Cevat sadece, "Ebruuuuu!" diye sesleniyordu...
Maç bitince telefonum titredi. Aldım telefonuma baktım. Ebru fotoğraf çekip yollamış, mutfakta masada bira ve çerez var önünde ve "Ben de seviyorum seninle içmeyi!" yazmış. "O zaman ben eve geçiyorum, 10 dakika sonra gel!" yazdım. "Tehlikeli!" diye yazdı. Telefonu sessize aldım, yazışmaya başladık. O gelemem dedi diye kalkmadım ben de, maçın geyiğini yapıyorduk Cevat'la. "Ebruuuu!" dediğinde bira geliyordu, ama her seferinde Ebru koridora çıkıp Cevat'ın görmeyeceği pozisyona geçip, boğma işareti yapıyor, kafasına vurma işareti yapıp, gülüp mutfağa gidiyordu...
Saat 24:00'e gelirken kalktım. Cevat yine yerinden kalkmamış, kapıdan geçirmek Ebru'ya kalmıştı. Kendime çekip dudağından öptüm. "İyi geceler!" dedi gülerek. "İyi geceler!" dedim içerden duyulacak sesle. Eve geçip, "Offf, ne tatlı dudaklar!" yazdım. "Daha tatlı yerlerim var!" yazdı. "Onların da tadına bakmak isterdim. Gelsene!" yazdım. "Bu saatte imkansız, ama orda olmak istediğimi bil!" yazdı.
Sabah işyerine telefon edip, biraz geç kalacağımı söyleyip, öğlene kadar izin aldım. Cevat 09:00'da gitti. Ebru 10:00'dan sonra çıkıyordu evden biliyordum. Mesaj attım, "Ben evdeyim, hadi gel!" dedim. "Tamam!" yazdı. En az 15 dakika gözümü kırpmadan kapı deliğinden baktım. 15 dakika sonra kapının arkasında o filmlerde dizilerde seyrettiğimiz kapıdan girer girmez birbirine yapışıp delice sevişen çiftler gibi hem soyunmaya çalışıp, hem de öpüşüyorduk. Erik tipi denilen bir kalçası vardı ve bu kadında sevdiğim bir özellikti. 75 beden vardı sanırım göğüsleri, göğüslerini ağzıma alıp, kalçalarının ikisini birden sıkıyor okşuyordum. Yatağa sürükledik birbirimizi.
Öpüşerek altıma alıp, amcığına girdim, çünkü haftalardır bu kadını düşlüyordum, daha fazla ön sevişme yaparsam yatağa boşalacaktım. Ne kadar kontrol etmeye çalışsam da (normalde ederim) o orgazm olmadan boşalacağımı söyledim. "İçime değil!" dedi. Zaten zor geri çekilip başta korktuğum şeyi yaptım, yatağa boşaldım. Ebru, "Benim dükkana gitmem lazım!" deyip kalkıp giyindi. Kendi kendime (Tamam Furkan bu ilk ve sondu, ne o oğlum kerhaneye ilk kez gelmiş ergen gibi?) dedim. Tam bu düşüncelerle boğuşurken. Giyinmiş halde yatakta yanıma oturdu. Bu kadın düşüncelerimi okuyordu. "Dert etme, aşırı heyecan ikimizi de gerdi. Sen erken geldin, ben kasılıp gelemedim. Daha vücutlarımız birbirini tanıyacak, tenlerimiz uyumlu, bunu ilk akşam hissettim!" dedi. Sonra beni öpüp kalkıp gitti...
Kendimi ergen gibi hissediyordum. Kadında gerçekten müthiş Cool bir hal vardı ve ben beni seçtiğini düşününce havaya giriyordum. Tüm gün yazıştık. Bana, "18:30'da sendeyim, akşam üstü kapıyı bacayı kontrol et!" yazdı. Karanlık odada pencerenin ardında bekledim yarım saat. Arabası geldiğinde merdivenleri kontrole başladım. Zaten sorun yoktu, karşı kapı yerine bize girecekti. Kapıyı açıp aralık bıraktım.
İçeri girdiğinde direk kucakladım. Bacaklarını belime doladı. Kollarımda doğru yatak odasına götürdüm. Yatağa yatırıp çizmelerini ve montunu çıkardım. Kucağıma alıp sırtımı yatağın bir tarafındaki duvara dayadım. Öpüp okşamaya başladım. Alışmıştım bile, sabahki o ilk heyecan yerini şehvete bırakmıştı. Dudaklarını boynunu yaladım, kazağını çıkarıp göğüslerine indim. Göğüs uçlarını dudaklarımla ezerken alttan pantolonunun üzerinden amına baskı yapıyordum. Yatakta ayağa kalkıp dans edercesine hareketlerle üstündeki herşeyi çıkardı. Ben de o anda eşofmanımı sıyırıyordum oturduğum yerden...
Ayakta duvara tutunup amını ağzıma dayadı. Yalayıp yuttum, dilimle sikerken ellerim kalçalarından tutmuş, ağzıma daha çok bastırıyor, okşuyor, sıkıyordum kalçalarını. Ebru inliyor, "Harikasın!" diyordu. Ben de, "Yok böyle bir tat!" deyip emmeye devam ediyordum. Kasılarak orgazm oldu, ağzıma sularını akıttı. Dizleri tutmaz gibi oldu. Orgazm olması bitince kucağıma oturup göğüslerini ağzıma verdi. Amını yarağıma sürtüyor, vıcık vıcık olmuş amına yarağımın kafasını alıyor, sonra ani hareketle dışarı çıkarıyor, zaman zaman saçlarımdan çekerek kafamı göğüslerinden uzaklaştırıp dudaklarını dudaklarım arasına alıyor, diliyle dilimi iğfal ediyordu. Bütün sikişin kontrolü ondaydı.
Sonra tek hareketle yarağımı amcığına alıp, "Ohhhh!" diye inledi. Başrol onundu, "Immm!" diye bir ses çıkardım ancak. Kucağımda hoplamaya, göğüslerini yalatıp, dudaklarımı öpmeye, yanaklarımı öpmeye devam etti. Kucağımda onu tutmakta zorluk çekiyordum, belini kalçalarını tutmaya çalışırken ellerimin arasında kayıp gidiyordu. Birkaç dakika sonra sadece, "Oh, oh, oh, oh!" diye kısa inlemelerle orgazm oldu. Bir dakika yarağımı içinde tutup kalktı. Yarağımı ağzına alıp, "Hadi erkeğim, geç kaldım, akıt döllerini komşuna!" dedi. Daha cümlesi biter bitmez doldurdum ağzını, sanki sabah boşalmamış, günlerdir biriktirmişim gibi. İki dakika yalandı, temizlendi, kalktı, giyindi ve "Aşkım yarım saate yemeğe çağıracağım haberin olsun!" deyip apartman boşluğunu kontrol edip gitti.
Koridordaki ışıkta bile sakallarımın sürtmesinden kıpkırmızı olmuş çenesini yanaklarını görebiliyordum, ama o aldırış etmeden girdi evine.
[Furkan]
152 notes · View notes
bilmece · 1 month ago
Text
Hayat ne garipsin lan bazen seni -yani seni yaşayan beni- anlamakta zorlanıyorum.
Öğlen kış güneşi sırtımı ısıtırken hayatta olduğum için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordum ve kendimi rabbim bana iyi gelecek şeyleri yapma enerjisini hiç alma benden diye dua ederken buldum.
Akşam üstü dünyadaki varlığımın herkes için gereksiz olduğuna kanaat getirmiştim, aksini söyleyen güzel insanlar olsa da.
Akşam olduğunda hapsolduğum karanlığa biraz gözlerim alıştı ve yarın da yaşayacaksın iyisi mi kendine yemek yap dedim ve işe koyuldum.
Şu anda ise yolum gönlü güzel insanlarla kesiştiği için minnettar ve şanslı hissediyor ve hayattaki bazı güzelliklerin ne kadar kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Bu da geçer. Yine düşerim. Sonra o da geçer ve tekrarlarım döngüleri hepimiz gibi.
22 notes · View notes
plutondayasamakisterdimm · 6 months ago
Text
Niye herkes birini arıyor ya da durmadan birşeyleri kovalıyor?
Bütün şarkılar ya hüzünlü ya da bir intikam alma peşinde. Bazıları arada mutlu, ama onlar da cinsellikle mutluluğu birbirine karıştırmış durumda.
Bu aralar ruhum yorgun.
Anlam veremiyorum. Sanki bir boşluğa es kaza düştüm de bir türlü oradan kurtulamıyorum.
Bir de galiba sen sebep oluyorsun buna.
Uzaktan da olsa seviyordum ben seni. Hesapsızca seviyordum, fütursuzca benimsiyordum.
Ama artık onu da yapamıyorum.
Sen onunla mutluyken sanki çok çirkin bir iş yapıyormuşum gibi geliyor. Unutmaya çalışıyorum seni.
Vazgeçiyorum senden.
Zaten ben hep vazgeçerim.
Çünkü ne olmasını istediğim rast gider ne de benim onun için ısrar etmeye gücüm olur.
Ben bu aralar yorgunum.
Bir de üzgün.
Galiba.
Dedim ya, artık anlamıyorum.
Sadece, çok yorgunum.
Ve de sensiz.
Iyi geceler, söz bu son.
22 notes · View notes
yldzhll · 1 year ago
Text
Sana dedim komutan alma bu Bulgarı
Dinlemedin beni
yaktın kendini 😊🙃😊
Her seferinde 330 km gelemem ona göre
Julyas ❤️komutan
Yolda kalırsam beni almaya gelin
Tumblr media Tumblr media
Ben şimdi gidiyorum anam beni bekler
Seviyorum sizi
youtube
132 notes · View notes
klavyemkavalyemolsa · 2 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Tam mentali topladım, hava da iyi gibi çıkayım yürüyeyim dedim. Arabulucusu arar, müvekkili arar, tebligatı gelir. Çıkılacak kızım o yürüyüşe. Abdurrahman Tatlıcının viral olan ürünlerinden değil de helvasından influenza olduğum için taze taze yerinden almaya uğradım. Fındık kremesı da iyiymişşş. Arabayla geçerken görüyordum hep, baya müdavimleri olan bir dükkan belli ki. İki dakika oradaki teyzelerle muhabbet ettik, kaçtım. Bugün yürüyüş için çıktığım için oturmadım, ama gözüme kestirdiğim bir kafe var, laptopu alıp oraya kaçarım bir gün. Şimdi yürürken yaktığım tüm kaloriyi geri alma vaktidndn 🙂‍↔️
16 notes · View notes
oguzatayinruhu · 3 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
11.609 : öh güne bak lan. Gece Fikret Kızılok gecenin tam üçünde yaptım ancak sabah alışkanlık 7 de kalktım, hatun baktım baya kötü dedim oğlum sıra sende kalktım hemen bir tost bi ıhlamur yaptım termosa doldurdum dedim bunu okulda iç yarasın, onu gönderip ortalığı topladım dedim bi silkelen kendine gel adam mı öldürdük bi ortalığı toplama bi duş bi saç baş bi cici kıyafetler bi aileyi arayıp onlardan destek alma derken montu terziye kendimi arabicaya attım. Finansal durumumu gözden geçirip yallah tunalıya kendimle date eylemeye. Birbaşınalık bünyemde dopamin seretonin ne varsa arttırıyor efenim. Neyse velhasıl kuğulara selam köpeklere imrenmeyle bi baktım açım dedim gel lan sana güzel bi yemek söyleyim aldım kendimi elizine, bi atom bi yemek bi de cuğaraaa oh deme keyfime ordan laps bi kahveciye kendime bi kahve bi de kursta kitap kulübü kurduk onun kitabını okumaya başladım, okurken dikkat dağıldıkça iki selfie iki şov; sonra dedim vakit tamam Abbas yürü bakalım doğruuuuu doktor hanımın odasına. Güç ve güven dengesinde çocuk ve ebeveyn egoların çatışması, tetiklenmeler dürtüler falan derken baya aydınlandım dedim ben normal olcam da çevrem beni silkeliyor bi salın şu çocuğu içimdeki ben büyütürüm onu sizin büyüttüğünüz sevdiğiniz it gibim pust gibim bi şey oldu. Ordan çıktım şimdi otobüsten yazıyorum bu satırları, gece fotoğraf dersi var falan unutmayım bazı alışkanlıkları sürdürebildiğim kadar sürdürmek istiyorum , önceden sürdüremeyinxe kendime söverdim artık siktir et yenisini buluruz diyorum. Hadi lülüklerine dolanırım canım kendim, dikkat et
7 notes · View notes
yandereismylanguage · 7 months ago
Text
Do Not Feel / Geralt of Rivia x OC
Tumblr media
Özet: Jaskier bir görev için uzaklara gitmesi gerektiğinde, sevgilisini koruması ve Cintra’ya götürmesi için Geralt’a emanet eder. Ama yolculuk, ikisi için de tahmin edilemez hisler doğuracaktır.
Uyarılar: çıplaklık, yalan(?), platonik aşk, iletişim bozukluğu, aldatma, kan tasviri (bir kez falan)
Tumblr media
Uzandım ve elimdeki kanlı süngeri suya daldırıp sıktım. Yanıbaşımdaki küvette dinlenmeye çalışan ama varlığımla bariz biçimde rahatsız ettiğim adamın omzuna uzandım.
"Kendim de yapabilirim Ana—"
"Bu zamana kadar hep kendin yaptın sonuçta." Ona küçük bir tebessüm yolladım ama o kehribar gözlere bakmadım. Çünkü biliyordu, ne zaman gözlerine baksam kalbimin hızlandığını biliyordu. Bundan hoşnut değildi ve bu sefer haklıydı.
Sonuçta beni ona Jaskier emanet etmişti.
Şu anda onun nerede olduğunu bilmemekle beraber bir süre önce birbirimize aşık olduğumuzu itiraf etmeden edemeyeceğim. Bir süre önce birbirimize dedim çünkü onun dilinden düşürmediği Witcher'ı gördüğüm an tüm dünyam tepetaklak olmuştu.
O sırada Jaskier bana veda ediyordu. "Sevgilim, Prenses Cirilla için gideceğim. Gizli görev. Sana Geralt'tan bahsettiğimi hatırlıyorsun, değil mi?"
"O da mı seninle gelecek?"
"Hayır," demişti başını iki yana sallayarak. "O Prenses'in yanına gidecek. Seni burada tek başına bırakamam. Senin de onunla Cintra'ya gitmeni istiyorum."
Kaşlarımı çatmıştım. "Benim yerime karar verdin?" Demiştim neredeyse tehlikeli bir şekilde. Jaskier sinirli halimden bariz biçimde korkuyordu, çünkü sadece gerçekten hassas konularda ciddi şekilde sinirlenirdim. Ve benim canımın yandığı kadar onu üzmeden durmazdım. Sinirimin miktarı, ne kadar beni kırdığıyla doğru orantılıydı.
"Yapmak zorundayım," demişti yanaklarımı kavrayıp başını iki yana sallayarak. "Burası güvenli değil, hiçbir yer güvenli değil. Seni ormanın ortasında bırakırsam neler olur hayal edemiyorum. Geralt seni ne olursa olsun korur. Daha önce korudu, yine yapar."
İçinde bulunduğumuz şartlar sebebiyle itiraz etmemiştim. Ne boktan bir Kıta'da yaşadığımızın farkındaydım. Başımı sallamıştım. "Peki, sen nereye gideceksin?"
"En iyi yaptığım şeyi yapacağım, şarkı söyleyip bilgi toplayacağım." Alnımı öpmüştü. "Ne olursa olsun dikkatinin dağılmasına izin verme, kötü senaryoları düşünme. Her zaman sana geri döneceğim." Bana gülümsemiş ve gözü arkamdaki ağaçlara takılmıştı. Yüzü aydınlanmıştı. "İşte geldi." Demişti, dönüp onun baktığı yere bakmıştım.
Kalbimden vurulmuştum.
İç çektim ve anıları geride bırakıp yaralarını temizlemeye odaklandım. Neredeyse üç ay olmuştu. İlk ay neredeyse hiç konuşmamıştı. Sonra bana birkaç soru sormuştu ve bu bahaneyle onu da konuşturabilmiştim. Artık daha iyiydi. Hiç değilse bir şey söylediğimde yokmuşum gibi davranmıyordu.
Kolunun arkasına devam eden yarayı görebilmek için başımı eğdim, kolunu çekip biraz daha başımı eğdim, kafam neredeyse yan duruyordu. Yaranın o kısımlarını da temizlerken yüzüme düşen bir tutam saça üfledim ve umutsuzca önümden çekilmesini bekledim. Bir daha üfledim. Üçüncüsüne gerek kalmadan yüzüme bir el uzandı ve saçımı beklenmedik bir kibarlıkla parmakları arasına aldı, ardından kulağımın ardına attı.
Hiçbir şey belli etmemeye çalıştım. Üzerinde uzun uzun çalıştığım nefes alma tekniklerini falan uyguladım. "Teşekkürler," diye mırıldandım.
Kolunu bitirip dikiş atmak için iğneye uzandığımda sesi beni durdurdu. "Ben teşekkür ederim Ana, ne olursa olsun bana karşı anlayışlı davrandığın için."
Ona döndüm ve gülümsedim. Nefes alma tekniklerim işe yaramadı ve kalbim hızlandı, nefesim bir an kesildi. Belki de egzersizleri ona bakmak üzerine yapmalıydım, bakmamak üzerine değil. Günün sonunda göz göze geldiğimizde sürekli böyle hissetmemek için. Mümkünmüş gibi.
"Sen benim arkadaşımsın." Dedim ondan çok kendime. Jaskier'i düşündüm. "Onun sevdiği birini sevmemem imkansız."
Sarı gözlerindeki neredeyse huzurlu bakış değişti, ufak bir değişimdi ama tarif edemeyeceğim şekilde değişmişti. "Yine de, teşekkürler Ana."
"İşim bitince edersin." Dedim ve iğneyi elime aldım. Kolundaki ve göğüsündeki yaraları dikerken ona yakın olabildiğim anların tadını çıkarttım. Göğüsünü dikerken elimin altında atan kalbinin tadını çıkarttım.
Üç aydır devam eden yolculuğun sonuna gelmek üzereydik. Sürekli bir yerlerde durup dinlendiğimiz için yolculuk bayağı uzun sürmüştü. Cintra'nın hemen dışındaydık, Geralt yaralı olduğu için onu zar zor bu handa durmaya ikna etmiştim. Pişman değildim. Yatak ve küvetin neredeyse dip dibe olması dışında sorun da yoktu. Geralt'ı çıplak görmek tabii ki istemiyordum, onu sadece koşulsuz biçimde seviyordum, o kadar. Jaskier'e zaten duygusal olarak ihanet etmiştim, bunu fiziksele taşımaya gerek yoktu.
Geralt'ın taşımadığı kıyafetlerin aksine bende bir hayli kıyafet vardı, çoğu ince olduğu için çantama sığıyordu ama soğuk gecelerde işe yaramıyorlardı. Bu yüzden soğuktan donmak üzere olduğum birkaç gecede Geralt sıcaklığıyla yardım etmişti. Handa harcayacağımız birkaç bakırla daha kalın bir şeyler almamı söylemişti, öyle de yapmıştım ama yetmiyordu. Bu benim suçum değildi gerçekten.
Çantamdan sadece birkaç kez giydiğim gece elbiselerinden birini giymek için elim aldım ve Geralt'ın sırtının dönük olduğu tarafa gittim. Henüz onun gözünün önünde soyunacak kadar kafayı yememiştim. Hızlıca giyindim ve üşüdüğüm için yorganın altına koştum. Saçlarım hala Geralt gelmeden önce banyo yaptığım için nemliydi. Küvetten su sesleri geldi, birkaç dakika sonra yatağın diğer tarafına Geralt yattı. Sırtım ona dönüktü çünkü cenin pozisyonunda ısınmaya çalışıyordum.
Eskiden üşümeyi severdim, sonra Geralt'la tanıştım ve bedenim bir anda üşümekten nefret eder hale geldi. Bir nevi Geralt mekanizmasıydı.
İlk handa kaldığımız zamanlar iki ayrı oda tutmuştuk ama bunun çok pahalı olduğuna karar vermiş ve Geralt'ı ikna etmek zorunda kalmıştım. Geralt önce dışarıda yatmıştı ama hanlar kalabalıklaştıkça mecburen yanımda kalmaya başlamıştı. En sonunda aynı yatakta yatmamızın sorun teşkil etmediğine inanmıştı. Ondan önce uyandığım sabahlarda kendimi ona sarılmış halde bulduğumu sorundan saymazsa.
"Jaskier'i özlüyor musun?"
Ne yalan söyleyeyim, özlüyordum. Nasıl özlemezdim? Başımı salladım.
"Neyini?"
Neyini? Güzel soru. İç çektim konuşmadan önce. "Onunla konuştuğumda sanki dünyadaki her şey bir süre de olsa yolunda gidiyor gibi hissettiriyor." Kalbimi söken Geralt olsa da Jaskier'e duyduğum sevgi derindi ve kolay kolay geçecek bir şey değildi. Geralt'a aşıktım ama Jaskier'ı başlı başına, apayrı bir biçimde seviyordum. Sevgi ve aşk asla aynı şey değildi. "Onun yanında güvende hissediyorum çünkü ona aklımdan geçen her türlü şeyi söylerim ve o beni yargılamaz, saygı duyar ve benim gibi düşünmeye çalışır."
Homurdandı. Hafiften güldüm. "Çok içer ama sarhoşken o kadar tatlı olur ki." Duraksadım. "Ah, senin sorun bu değildi. Yanlış cevaplar. Ama toparlamam gerekirse Jaskier'in her şeyini özledim." İç çektim. "Ya sen? Birini özledin mi?"
Durdu. Gereğinden uzun bir süre düşündü. Bu kişinin bir kadın olduğundan şüphelendim. Kendim kaşınmıştım. "Eskiden özlüyordum."
"İsmi neydi?"
"Yennefer."
"Jaskier bahsetmişti." Bunu şu an fark etmem büyük aptallıktı. "Neden artık özlemiyorsun?"
"Özlemek bir şey değiştirmiyor. Birbirimize hiçbir zaman uygun değildik. Bunu umursamamıştım ama bazı şeyleri görmezden gelmek bazen işe yaramıyor. Artık özlemiyorum, zaten onun benim için herhangi bir anlamı da kalmadı."
Beklenmedik itirafı karşısında yüzümü ona döndüm, yatağın soğuk kısmında olmamı umursamadım. "İnsanlar bazı şeylere değmiyor."
Bir süre konuşmadı, ardından başını bana çevirdi. O bana bakmadığında her şeyi gizlemek daha kolaydı. "Jaskier senden bahsetmemişti. Son gördüğümde bir lordun kızından bahsetmişti, bal rengi saçları olan, saçları güneşte altın gibi parlayan, yeşil gözlü bir lord kızından." Yani benden. "Jaskier için koca kaleni mi bıraktın?"
"Olayı dramatikleştirmeye gerek yok. Babamı severdim, hala seviyorum ama politikadan nefret ederim. Beni biriyle evlendirecekti. Jaskier daha önce kaleye gelmişti, ben kaleden çıkıp giderken de beni fark etti ve bana yardım etti. Bu arada, babamla konuşmayı denedim, politika falan bir şeyler dedi. Yani düşüncesizlik yapmamaya çalıştım. Bunun karşılığında babam da dedi ki, istemiyorsan para alıp git. Ben de dediğini yaptım. O yüzden neredeyse her gece handayız ve Jaskier'le yaşadığımız evde gizlenmiş yaklaşık on yıl daha handa kalmaya yetecek para var." Konuşurken gözleri hariç her yere bakmıştım ama tekrar gözlerine baktım. "Bunu sormak için bu kadar beklemene bile şaşırdım."
"Yola çıktıktan üç gün sonra anlamıştım."
"Sürekli üşüyüp handa kaldığım ve seni zorla yıkattığım için mi?"
"Bedenin." Bir an nefesim kesildi. Neyim? "Farkında olmadan o kadar ölçülü ve asil davranıyorsun ki. Sana kaç ve saklan dediğimde bile dans eder gibi seri ve pürüzsüz biçimde yapıyorsun."
"Ah," diye soludum. "Fark etmemiştim."
"Kimse bunu farkında olarak yapamaz zaten. Özellikle korku anında." Yüzümü inceledi. Bakışları yumuşamıştı. "Dövüşmeyi öğrendin mi?"
"Babam neden öylece çık git dedi sanıyorsun?"
"Peşine taktığı askerler yüzünden sanmıştım." Gözlerimi kapattım. Siktir. Geralt'ın fark etmemesi saçma olurdu zaten. Ben bile fark etmiştim. "Asıl endişem, bir anda seni götürmeye karar verirler mi?"
"O yüzden Jaskier beni sana emanet etti zaten." Bakışlarında yine tarif edilemez bir değişim oldu. "Babam aniden karar değiştirirse diye."
"Bu zamana kadar değiştirmedi. Sadece güvenliğinden emin olmak istiyor olabilir."
"O zaman üç ay önce askerlerin gitmesi gerekirdi." Kaşları hafifçe çatıldı. Bu laftan sonra geri dönme şansımı kaybetmiştim. "Dünyada en güvende olduğum yerdeyim."
Ciğerlerine derin bir nefes doldurdu, bana inanamıyor gibi baktı. Sanki duyduklarına katlanamıyor gibi.
"Jaskier'in yanında güvende hissediyorum demiştin." Dedi belli belirsiz.
"Hissetmek başka." Dedim uyku bastırmaya başlarken. "Senin yanında güvende olduğumu biliyorum." Bana dehşete düşmüş gibi bakmasına dayanamadım. Devam edebilecek gücü bulmak için gözlerimi kapattım. "Babamın askerlerinden oluşan bir ordunun ortasında bile bu kadar güvende hissetmemiştim." Çenem düşmüştü ve kapatmam gerekiyordu. Geralt bir an hareketlendi, ardından tekrar hareket etti ve iç çekti.
"Sonsuza dek yanında olmayacağım Ana." Bir gün ölecekti. Bir gün herkes ölürdü. Onun ölmesini istemiyordum. "Gün gelecek benimle ilgili düşüncelerin değişecek. Şu an kendini bir macerada sanıyorsun ve her şeyi olduğundan iyi görüyorsun." Dehşet içinde gözlerimi açtım. Ne diyordu bu adam? "Birkaç yıla kalmaz gerçekleri görürsün."
Ne gerçeğinden söz ediyordu? Witcher olmasından mı? Gerçekten kendinden bu kadar nefret mi ediyordu? "Sana inanamıyorum, Geralt." Tavana bakmayı bırakıp bana döndü. Onun yanında hiç olmadığım kadar güvende olduğumu söylüyordum ve bana yeniyetme muamelesi yapıyordu. Bir sonraki sözü beni neremden kıracaktı? Daha küçük olduğumu mu söyleyecekti? Jaskier'i özlediğim için duygusal davrandığımı mı söyleyecekti? Daha beni ne kadar üzebilirdi ki?
Duygusuz olduğunu söylüyordu ama nereden vuracağını o kadar iyi biliyordu ki. Bunu sadece kendi duygularını örtbas etmek için yapıyordu.
"Bunları söylediğinde acımasız olduğuna falan mı ikna ettin kendini?" Onun ima ettiği gibi, çocuk gibi davranmamak için kendimi zor tuttum. Her an yorganla beraber yere yuvarlanıp yerde uyuyabilirdim. Gözleri kısıldı. "Duygusuz olduğunuz rivayetini mi devam ettirdin?"
"Nereden çıktı bu?"
"Nereden mi çıktı?" Dedim tehlikeli derecede sessizce. "Nereden mi çıktı?" Güldüm ve yatakta doğruldum. "Geralt sen beş şişe şarap falan mı içtin? Kendi ağzından çıkanı kulağın duymuyor mu?"
Ben dizlerim üzerinde otururken o dirsekleri üzerinde doğruldu. "Ana, gerçekten anlamıyorum."
Gözlerimi kıstım ve suratımı ona yaklaştırdım. "Yok, kendini macerada sanıyorsun, yok birkaç yıla anlarsın falan? Çocuk muyum ben? Kendini canavar olarak görüyor olabilirsin ama sadece körsün Geralt. Canavar olan çok kişi gördüm ve sende onların esamesi bile yok."
Tamamen doğruldu ve beni omuzlarımdan tuttu. "Ana, sakin ol."
Güldüm. "Sakin olayım. Pekala. Olurum Geralt. Yeter ki iste. Zaten Cintra'ya yaklaştık. Sen Prenses'le ilgilenirken ben de bahçede falan dolaşırım. Sonuçta etrafta o kadar asker olacak. Jaskier'in gözü de arkada kalmaz." Ondan kurtulmak için çırpındım. "Yeter, uyumak istiyorum. Gerçi sen ona da, yakında gözünü açarsın, falan dersin." Ondan kurtuldum ve kendimi yatağa atıp yorganı kafama kadar çektim. Yüzüm ona dönüktü çünkü sırtımı dönmemi de çocukça karşılardı. "Yat artık, soğuk giriyor." Diye kızdım ona.
Uzandı, yorganı çekti. Çaresizce bana sarılmasını bekledim, sadece ısıtmak için. Ama hiçbir şey olmadı. Beni kendi halime bıraktı. Ağlamadım, sonuçta onun da kokusunu alırdı. Cintra'da odamda ağlardım artık, ama tamamen sinirden.
Prenses Cirilla çok güzeldi, Geralt'ı çok seviyordu ve Geralt da onu seviyordu. Ona bakarken gözlerinde gezen sevgiyi kıskanmadan edemedim. Neyse ki aralarında baba-k��z ilişkisi vardı.
Ciri, beni sevmiş gözüküyordu. Beraber yemek yemiş, sohbet etmiş, Jaskier ve Geralt'ı çekiştirmiştik. Jaskier ile aramda bir şeyler olduğunu anlamıştı ama korkarım Geralt'a hislerimi de fark etmişti. Buna rağmen beklediğimden daha anlayışlı davranıyordu. Bunu fark ettiği an yumuşamıştı.
Bana kendi odasına yakın bir oda vermişti ve dinlenmem için küvet hazırlatmıştı. Kahvaltısını odasında yapacaktı, benim de eşlik etmemi istemişti.
Ciri, leydi olduğumu da biliyordu. "Drakenborglu Leydi Ana," demişti Geralt, direkt. "Gerçi, Jaskier ile Blaviken'de yaşıyorlardı."
Ciri merakla bana dönmüştü. "Tüm kıta sizin kayıp olduğunuzu sanıyordu, bunca zaman ortaya çıkmadığınız için de öldüğünüzü varsaymışlardı."
Geralt'a ters bir bakış atmıştım. Handaki geceden beri doğru düzgün konuşmamıştık. İki gün geçmişti. "Politika sevmem, o yüzden ortadan kaybolmam icab etti Prenses."
"Ciri," diye düzeltmişti gülümseyerek. "Geralt'ın korumasındaki kişi, benim de korumamdadır."
Gülümsemeden edememiştim. "Teşekkürler, Ciri." demiştim.
Şimdi de küvette ağlıyordum.
Saray küvetinde ağlamak da bir ayrı zevkliydi.
Gözyaşlarım kurumuş yüzümü bir kez daha kapladığında derin bir nefes aldım ve başımı suya daldırdım. Mutlak sessizliğe. Burası rahattı. Burada kimse beni üzmüyordu. Jaskier'e rağmen Geralt'ı sevdiğim için suçluluk hissetmeme ve saçma sapan davranmama gerek kalmıyordu. Evet, burayı sevmiştim. Keşke hep burada kalsaydım.
Dudaklarımdan bir nefes firar etti ama umursamadım. Burası rahattı.
Birkaç ufak baloncuk daha çıktı. Ciğerlerimin yandığını fark ettim. Hareket etmeye çalıştım ama yapamadım. Panikledim. Küvetin kenarlarını tutmaya çalıştım. Dışarıdan bir güç beni tutup çekti. Başım dışarı çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım ve öksürmeye başladım.
Az önce ne olmuştu? Nefessizlikten kaslarım falan mı kilitlenmişti? Öyle olmuş olmalıydı.
Öksürüklerim bittiğinde beni dışarıya çeken kişiye baktım ama bakmaz olsaydım. Resmen saçmalığın daniskası. Bu anı yaşayacağıma biraz daha gecikseydi ve ölseydim.
Geralt o kadar sinirli gözüküyordu ki, beni küvette kendi elleriyle boğsa şaşırmazdım. Yüzümü ovuşturduğumda bileklerimden yakaladı ve beni ona bakmam için zorladı. "Ne yaptığını sanıyorsun Ana?"
"Kendimi öldürmeye falan çalışmadım." Dedim neredeyse suçlu gibi ama sonra boğazımı temizledim ve yüksek sesle devam ettim. "Bana bir şey olduğu yok. Bir anda sen tutunca korktum ve nefesim kesildi."
Gözlerini kapattı ama toptan suratını bile kapatsa sinirli olduğu anlaşılırdı. Birkaç derin nefes aldı. "Seni şu ana kadar onlarca şeyden korudum Ana," dedi abartı bir sabırla. Gözlerini açtı. "Kendinden korumam gerektiğini fark etmemişim."
Kollarımı bıraktı ve arkasını döndü, birkaç adım attığında küvette ayağa kalktım. "Çocukluk yapıyorsun Geralt." Durdu, başını yan çevirdi ama küvetten çıktığımı fark ettiğinde önüne döndü. Havluların yanına yürüdüm ve büyük bir tanesini göğüslerime sararken devam ettim. "Buradan çıkar çıkmaz aşırı tepki verdiğini fark edeceksin."
"Aşırı tepki mi?" Gülme ve homurdanma arası bir ses çıkarttı.
"Evet, aşırı tepki. Tabii eğer..." durdum. Eğer ile başlayan cümleyi düşünmekten korktum. Umutlanmaktan.
"Eğer ne?"
Yürüdüm ve karşısına geçtim. Gözlerimi kısıp onu iyice inceledim. "Bir sebepten ötürü paniklemediysen." Mesela Jaskier geliyorsa ve az vaktimiz kaldı diye gerginse?
"Mesela ölmenden paniklemiş olabilir miyim?" Dedi çok barizmiş gibi. Bu kısımda doğruydu ama dahası da vardı.
"Bilmem. Jaskier'den kötü bir haber mi geldi?"
Başını iki yana salladı ve başımın üstüne, ardımdaki kapıya baktı. "Hayır. İyi haber, bir hafta sonra burada olacak. Sana bunu haber vermeye gelmiştim."
"Neden moralin bozuk o zaman?"
"Kendini öldürmeye çalıştın sandım."
"Neden böyle bir şey yapayım Geralt? Ayrıca sen hep sakin kalırsın. Neden bu kadar tepki verdiğini hala anlamadım."
Gözlerini gözlerime dikti. Kalbim yine tekledi. "Ne zaman direkt gözlerine baksam, kalbin tekliyor ve çok hızlı atıyor. Gerçekten bakılmayacak biri olduğumu mu düşünüyorsun?"
Kaşlarım çatıldı. Ne diyordu bu adam? "Bakılmayacak mı? Geralt, kafana darbe mi aldın?" Başında şişlik var mı, kontrol etmek için uzandığımda kollarımı yakalayıp kendinden uzaklaştırdı.
"Ne zaman gözlerine baksam korkuyorsun Ana,"
"Korkmak mı?" Gülmeden edemedim. "Korkmak mı?" Başımı iki yana salladım. "Aptal mısın Geralt? Ciddi ciddi soruyorum. Neden senden sadece korkulabileceğini düşünüyorsun? Böyle düşünmek için aptal olman gerek."
Yanından geçip havalı bir çıkış yapacağım an, kolumdan yakaladı. Ona döndüm. Bir anda bana bu kadar yakın olması beni olması gerektiğinden daha çok sarstı. "Çünkü benden korkmuyorsan, diğer ihtimaller bundan daha kötü demektir."
Kaşlarımı çattım. "Seni sevmem, senden korkmamdan daha mı kötü?" Diye bir öfke çığlığı koptu ağzımdan. Ne dediğimi fark ettiğimde her şey için çok geçti.
Dudaklarını birbirine bastırdı ve derin bir nefes aldı. "Ana, yapma."
"Haklısın." Yennefer'i düşündüm. Onu sevmişti. Kim bilir başka kimler peşinde koşmuştu. Kolumu elinden kurtardım. "Merak etme, söyleyeceğin her şeyi biliyorum. Çocuk gibi davrandığımı, şimdilik sadece sana hayran olduğumu ve gözümün açılacağını falan söyleyeceksin."
"Çocuk gibi olduğunu düşünmüyorum Ana," dedi ama sanki konuşmamış gibi devam ettim.
"Umarım haklısındır. Jas'ı gördüğüm an aklım başıma gelir. Evet, öyle olacağından eminim." İçimdeki onun canını acıtma dürtüsünü zar zor bastırıyordum. "Belki de haklısındır, senden sadece korkmam gerekiyordur, içindeki yufka yüreğini görmezden gelmem gerekiyordur. Ya da Senin yanında hissettiklerimin hepsi Jas'ı özlediğim için olan şeylerdir." Yüzündeki her zamanki acı çeken ifadesi vardı. "Hiç öyle bakma Geralt. Bunu kendi ellerinle yaptın. Konuşacak kadar bile değer vermediğin için oldu bunlar."
Susmam gerekiyordu. Bu yüzden devam etmek için ağzımı açtım ama durdum. Bundan sonra çıkacak her şey ikimizi de üzecekti. O yüzden sustum.
"Jaskier seni seviyor." Dedi benden çok kendine. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Gözlerini açtığında az önceki acıdan da, yüzündeki herhangi bir duygudan da eser yoktu. Geliyordu, kalbimi kırışlarının toplamından fazlası geliyordu. "Seni sadece o istedi diye korudum." Dedi buz gibi bir sesle. "Sadece donarak ölme ve handaki sarhoşlardan korkma diye yanında yattım." Nefesim kesildi. Sesi buzlu sulara atılmışım gibi hissettirdi. "Yol boyunca söylediğin hiçbir şeyi dinlemedim. Sana soru sorduğumda bile bunalıma girme diye sordum ve cevabının tek kelimesini bile dinlemedim. Konuştuğun her saniye kulaklarım tırmalanıyor gibiydi."
"Jaskier'i senin için terk etmeyeyim diye böyle söylüyorsun." Diye soludum. Nefes alamıyordum. İksirlerinden içtiğindeki hali bile bunun onda biri kadar korkutucuydu.
Kalbimin kırıkları ciğerlerime saplandı ve nefesimi kesti.
"Ne yaptığını umursamıyorum Ana." Gözlerimi kırpmaya korkuyordum. Gözlerim çıkana kadar ağlarım diye gözlerimi kırpmaktan korkuyordum. "Jaskier'le aranızda ne geçtiği umurumda değil. Ama sanıyorum ki bundan sonra benim için onu terk etmek gibi bir aptallık yapmazsın."
Her şeye inanabilirdim. Neredeyse her şeye ama handaki gece suratımı o kadar dikkatli izleyişinin yalan olduğuna inanmazdım.
"Yalan söylüyorsun." Dedim ama sesimden ve yüzümden çoktan kaderime razı geldiğim anlaşılıyordu. Güldüm. Güldüğümde yanaklarım göz kapaklarımı itti ve birer iri damla yanaklarıma yuvarlandı. Geralt'ın burun delikleri gözyaşlarımın kokusuyla şişti. "Çok iyi bir yalancısın Geralt. Size duygusuz olmayı değil, duygusuz gibi davranmayı öğretiyorlar."
"Kendini istediğine inandır. Ama bir yalana inanma diye seni uyardım. Aksi takdirde, buna izin verseydim bir canavar olurdum."
Canavar.
Onu odadan kovmak ve saatlerce ağlamak istedim ama aldığım saray adabı eğitimlerini hatırladım. Duruşum dikleşti, gülüşüm silindi, göz pınarlarım son yüklerini de atıp ciddiyetle Witcher'a odaklandılar.
"Beni kandırdığını mı sanıyorsun, Witcher." Gözlerini kırptı, normalden daha erken. Bir andaki tavır değişikliğim beklenmedikti. "Jaskier'in yerini seninle doldurdum, hepsi bu. Seni sevmedim bile, neden seveyim?" Onu baştan aşağı süzdüm, az daha tüm kalkanlarım çökecekti. Kendimi zorladım. Her şeyimle.
Hafif bir şaşkınlık emaresi taşıyan suratına son kez baktım, bu sırada yüzünü ezberledim. Ardından arkamı döndüm ve havluyu çıkartıp temiz elbiseme uzandım. Ayak sesleri uzaklaştı ve kapı kapandığı anda sandalyeye yaslandım. Gözyaşlarım anında düşerken, Geralt'ın kokusunu alması an meselesiydi ama tutamıyordum. Ağzımı kapattım ve koltuğa oturdum. Çığlık atarak ağlamamak için neredeyse tüm irademi kullandım. Eğer irademin tamamını kullanırsam, bir daha bir şey hissedememekten korkuyordum.
Ona dönüşmüştüm.
Canavar.
Artık tam da birbirimize layıktık.
Jaskier yemek salonuna girdiğinde Geralt Ciri'nin yanında, ben de Geralt'ın yanında oturuyordum. Sakin bir hava vardı. Gerekmedikçe konuşmuyordum.
Bir hafta boyunca düşünmüştüm. Belki bunları handaki son geceden önce söylese inanırdım ama artık inanmıyordum. Bunu Jas için yapmıştı. Jas beni seviyordu ve Geralt ikimizi ayıran kişi olmak istemiyordu. Bir de kendine duygusuz diyordu.
Beni kendinden uzaklaştırma şekli duygusuzcaydı ama normal şekilde açıklasaydı asla böyle bir etkisi olmazdı. Ondan vazgeçmezdim. Şu anda bile ufacık bir umuda tutunuyordum. Her an kırılabilecek bir umuda.
Madem arkadaşını mutlu görmek istiyordu, görecekti.
Jaskier'i görünce nefesimin kesilmesi ve onun adını haykırmam gerçekti. Yerimden kalkarken az daha sandalyeyi deviriyordum. Basamakları indim ve devasa salonun ortasında buluşmak için birbirimize koştuk.
Ona sarıldığımda kalbim hafifledi, tüm ağırlıklarımdan kurtuldum ve özgürleştim. Güvende hissettiğim ama aslında olmadığım kollardaydım. Beni koşulsuz seven birine sarılmayalı o kadar olmuştu ki.
"Jaskier." Diye kaç kez sayıkladığımı hatırlamıyordum.
Sonunda geri çekildik ve yüzümü avuçları arasında tutup beni izledi. "Benim güzel leydim." Diye fısıldadı. Sonra beni öptü. Gevşedim. Jaskier'i ne kadar sevdiğimi asla inkar etmemiştim. Bu olgunlaşmış bir sevgiydi ve güven veriyordu. Ama ait olduğum yer burası mıydı, onu bilmiyordum.
Aslında biliyordum. Ait olduğum yeri. Ve kesinlikle orası Jaskier'in kolları değildi.
Ayrıldığımızda diğerlerinin varlığını hatırladım ama Jaskier'e bakmaya devam ettim. Yüzünü okşadım. Ve sonunda, o da fark etti.
"Geralt, Ciri!" Benden ayrıldı ve reverans yaptı. Döndüm ve ikisine baktım. Ciri, Geralt'a bakıyordu. Geralt'ın gözleri belli belirsiz bir neşeyle Jaskier'e dikilmişti.
Ciri dönüp Jaskier'i karşıladı, ama bana baktığında bakışlarındaki bir şey geri adım atmamı istememi sağladı. Ama sakin kaldım. Jaskier yemeğe katıldı.
Yemekten sonra onu yıkadım. Giydirdim, hasret giderdim, Geralt ile yolculuğumun özetini anlattım.
Geralt eğer Jaskier'in mutlu olmasını istiyorsa tamam, Jaskier ile olmaya devam ederdim ben de.
Geralt eğer duygularını saklıyorsa, ben de saklardım. Ciğerim yanarken gülümsemek zorunda kaldığım ilk sefer olmazdı.
Ciri, Geralt'ın zaten sarayda bir konumu olduğunu, beni getirmek için saraydan ayrıldığını söylediğinde ertesi gündü. Jaskier'e de iş teklif etmişti. Geralt ile iyi bir ikiliydiler.
Yani Jas ile mutluluğumu evimizde yaşayamayacaktım.
Yani Jas, Geralt'ın önünde evlenme teklif ettiğinde ve son bir umut Geralt'a baktığımda yine o hissiz bakışlarla karşılaştım.
Yani Jas ile geçirdiğim her an, Geralt'ın gölgesindeydi.
Yani Geralt'ın varlığı bana sadece acı verdi.
Yani ona aşkım geçici değildi. Hayır, asla değildi. Her mutlu anımda ilk ona baktıracak kadar gerçek ve ciddiydi.
Ama tutunduğum o ufak umut da git gide zayıfladı. En sonunda, bir gün, bir ormanda, koptu.
umarım beğenmişsinizdir, iyi son sayılır çünkü belirli bir sonu yok.
ve geralt sevdi. köpek gibi sevdi. ama jaskier ilk kez hayatında bu kadar sevdiği birini bulmuşken onları ayırmak istemedi. kendini de baya zorladı hissiz gözüksem diye. Ana’nın da rol yaptığını çıktığı saniye anladı.
yani sonuç olarak bu da mı gol değil be...
7 notes · View notes
birguzelllincirkini · 8 months ago
Text
Cidden bu toplumun sağlığı bozulmuş doğru düşünmek bir yana doğru hissedemiyor.
İnstaya bakıyorum sürekli yok manipulasyon nasıl yapılır,narsist kişilikler ile baş etme,sevildiğinizi nasıl anlarsınız,aldatıldığınızı nasıl anlarsınız cart curt bu ne olm ya.
Alt üstü bir birinizi seveceksiniz birbirinize hükmetmeyeceksiniz.Olmuyorsada zorlamayacaksınız.
Gezi ve yemek sayfaları dışında sayfa takip etmeyin bence iki buçuk kuruşluk aklımız var birde böyle saçma sapan şeylerle zihninizi kirletmeyin.
İyi mi hissetmiyorsunuz direk bir psikologa gidin,sevgiliniz,eşiniz ile aranızda aşamadığınız sorunlar veya iletişim sorunları mı yaşıyorsunuz dümdüz bir aile veya ilişki terapistine gidin.
İçim sıkıldı mk gece gece saçma sapan insanlardan tavsiye alma yarışına girmiş herkesler.
Burç yorumlarına bakar neşelenirim dedim oha çüş demeden geçemedim.
10 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 1 year ago
Text
Bakire Götümü Kocamın Hoyrat Yeğeni Sikti! (2) (Maviş 28 Y., Balıkesir)
Kocam Pazartesi günü işten geldiğinde, "İtalya'da 10 günlük seminer var! Hazırlan, haftaya gidiyoruz!" dedi. Daha önce yurt dışındaki bu seminerlere alışıktım, kocamla ben de gidiyordum ve kocam o sıkıcı toplantılarını yapıyorken, ben de gönlümce geziyor, alışveriş yapıyordum. Ben sevinçle tamam diyecekken, Engin'in kalkık kaşları dikkatimi çekti. Engin sonra bir fırsatını bulup bana, "Ne o, sikicinden izin almak yok mu? Hiçbir yere gidemezsin, senin için planlarım var!" dedi. Çok üzülmüştüm, ama Engin'in planları olduğunu duyunca çok ta heyacanlandım. Sikicim tarafından karar verilmişti, ben gitmiyordum.
Kocama gitmek istemediğimi söylediğimde, bütün hafta yalvardı, ama sonunda o da ikna oldu. Gideceği gün kocamı evin önünden uğurladım, uçağı İstanbul'dan kalkıyordu. Uzun sarılmalar, öpüşmeler, hatta gecede uzun bir sexin ardından gitmişti kocam. Kocamın taksisi uzaklaşıp, ben bahçeye girer girmez Engin'i aradım, o bilmediğim planları beni heyacanlandırıyordu. Engin telefonu en soğuk sesiyle cevapladı, "Akşam 6'da geleceğim, bir hafta izin aldım!" dedi ve kapattı. Ondan hiç beklememe rağmen, aşk dolu, sex dolu bir hafta geçireceğimizi düşünüyordum. Güzel bir yemek hazırladım, Rakıyı onun istediği gibi soğuttum. Dediği gibi akşam 6'da geldi, elinde büyükçe bir çanta vardı.
Hemen boynuna sarıldım, "Hoşgeldin aşkım, yemek hazır!" dedim. Ama o kalçama şaplak atıp, "Yukarı çık orospu!" dedi. Yemekten önce sikişeceğiz diye düşünerek sevinçle yukarı odasına çıktım. Arkamdan o da yukarı geldi. Odaya girince yeniden boynuna sarılıp öpmeye başladım. O ise tuhaf bir şekilde gülerek, "Bu sikişi hayatın boyunca unutamayacaksın!" dedi. "Zaten hiçbirini unutamam, sen benim biricik sikicimsin!" dedim, onu azdırmak istiyordum. Beni kendi elleriyle soydu. İlk kez üzerimdeki hiçbirşey yırtılmadan veya koparılmadan çıplak kalmıştım önünde. "Yüzüstü uzan yatağa!" dedi. Uzandım.
Eve geldiğinde elinde olan çantadan birkaç tane ip çıkardı, önce ellerimi bağladı yatağın demir başlığına, sonra, "Domal!" dedi, karnımın altına iki tane yastık koydu. Ben de domaldım. Sol ayağımı iple bağlayıp, ipin diğer ucunu da gardrobuna bağladı. Sonra sağ ayağımı da bağladı ve onu da banyonun kapısına bağladı. Artık ayaklarımı kıpırdatamıyordum ve domalık vaziyette yatıyordum. "Ne yapmak istediğini sorabilir miyim?" diye sordum. Cevap vermedi ve o da soyunmaya başladı. Göremiyordum, ama duyuyordum soyunduğunu.
"Senin sikicin kim?" dedi. "Sensin!" dedim. O anda kemeriyle sırtıma öyle bir vurdu ki, canımın nasıl yandığını anlatamam, "Ne yapıyorsun? Manyak mısın!" diye bağırdım. O ise, "Senin sikicin kim?" dedi tekrardan ve kemeriyle bir daha vurdu sırtıma. Acıdan ağlıyordum, bağırıyordum, kurtulmaya çabalıyordum, ama nafile. Üstelik kendi rızamla teslim olmuştum bağlanmaya. "Bağır lan orospu, benim sikicim sensin de!" dedi ve bir hışımla yine indirdi kemeri sırtıma. "Benim sikicim sensin, aşkım da sensin!" diye bağırdım, yeter ki vurmasın diye. "Hah şöyle orospu!" diyerek amımı yalamaya başladı. O anda farkettim ki amım sulanmıştı, ben gerçekten acıdan zevk alıyordum! Amımı götümü yalıyordu, dilini her iki deliğime de sokup çıkartıyordu. Gözlerimi kapatmıştım, artık acı bitti, zevk alma zamanı geldi diye düşünürken, tırnaklarını kaba etlerime geçirdi, etimi kopartacak sandım. Kemer kadar olmasa da, yine canım çok yanmıştı.
Sonra doğruldu ve sikiyle amımı götümü fırçalamaya başladı. Hangisine sokacak diye beklerken, amıma soktu. Bütün amımı doldurmuştu siki, ama o halen kanırttırıyordu sikini amımda. Bu arada kemerle birkaç kez daha sırtıma ve kalçalarıma vurdu. Artık kendimi acıya ve acının verdiği zevke bırakmıştım, olacakları bekliyordum. Uzun süren bir sikişin ardından ayağa kalktı ve yatağın başına geldi. Saçımı olanca kuvvetiyle çekip, sikini ağzıma soktu. Boğazıma kadar sokup çıkartıyor, bu defa da ağzımı sikiyordu. Hırlayarak sikini ağzımdan çıkartıp, döllerini yüzüme fışkırttı.
Sikini bana yalattırıp temizlettirdikten sonra yine arkama geçti ve yine o çantanın sesini duydum. Çantadan birşey daha çıkarttı, daha sürprizler bitmemişti anlaşılan. Önce, aynı telefonun titreşimdeyken çıkardığı gibi bir ses duydum, sonra da amıma birşey soktu. Vibratördü bu. Vibratör içimde durmadan hareket ediyor, bütün vücudumu da sarsıyordu bu hareket. Vibratör amımda çalışırken çakmak sesi duydum, önce sigarasını yaktı, sonra da yatağın başucunda duran mumlardan birini yaktı. Anlamıştım, her türlü acıyı tattıracaktı bana bu akşam.
O sırada evin telefonu çaldı. Engin, odasında bulunan paralel telefonu açtı, konuşmaya başladı. Arayan kocamdı. Konuşmalarından kocamın İtalya'dan aradığını anlamıştım. Biraz konuştuktan sonra, "Bir dakika dayı..." dedi ve "Yengeeeee, dayım arıyor!" diye seslendi ve telefonu kulağıma tuttu. Amımdaki vibratör hiç durmadan titrerken, kocama, "Canım vardın mı?" dedim. Kocam başladı anlatmaya, uçaktan, yolculuktan, otelden bahsedip duruyordu. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ve telefonu kapatmak için en ufak bir bahane bile aklıma gelmiyordu. Sadece o birşeyler sorduğunda, "Evet canım... Hayır canım... Tamam canım..." diyordum. Neyse ki kocam biraz sonra, "Hadi canım kapatalım, sen de fazla oyalanma, yat uyu! Öptüm!" deyip telefonu kapattı. O değil de, kocama sesimi normal duyurabilmek için çektiğim işkence, Engin'in yaşattığı acıların hepsinden daha fazlaydı.
Engin yeniden arkama geçti ve az önce yaktığı mumu belime damlattı. Domalık olduğum için mum belimden aşağı doğru akıyor ve donup kalıyordu, mumun takip ettiği bütün yolu tüm vücudumda hissediyordum. Sırtıma da damlatıyordu, hem de kemerle vurduğu yerlere, böylece acım daha da artıyordu. Engin attığım çığlıklardan müthiş keyif alıyordu. Derken mumu söndürüp yerine bıraktı ve sikini götüme sürtmeye başladı. Vibratör amımdaki bütün suları akıtarak, yatağı ufak bir göl haline getirmişti. Götüme henüz sikinin başı girmişti ki, bir anda hepsini kökledi. Artık iki deliğim de doluydu. Amımdaki vibratör içimi titretirken, Engin de götüme yarağını deli gibi pompalıyordu. Kaçıncı orgazmımı yaşıyordum bilmiyorum.
Engin götümden çıktı ve başucuma geldi yine, boğazıma kadar soktu yarağını, bir iki gidip gelmeden sonra ağzımdan çıkarıp yine yüzüme boşaldı. Oysa ki önceki boşalmasındaki döller yüzümde daha yeni kurumaya başlamıştı. Sonra amımdaki vibratörü çıkartıp attı yere, ama halen titreşim sesini duyabiliyordum. Ayaklarımı çözdü, ellerimi de. Beni sırtüstü yatırdı. Ayaklarım uyuşmuştu ve kimbilir kaçıncı orgazmdan sonra bacaklarımın dermansız kalması normaldi. Ayrıca onca kemer darbesinden sonra sırtım da beni çok zorluyordu. Ama bununla da bitmedi, beni yine bağlamaya başladı. Karşı koyacak gücü bulamıyordum kendimde. Ellerimi bağladı, ayaklarımı da dizlerimden büktü ve yine aynı şekilde olabildiğince gererek bağladı. Ayaklarım yere bile değmiyordu. Kasıklarımdan itibaren canım yanıyor ve bacaklarım kopacak gibi hissediyordum.
Bütün ağırlığıyla üzerime abandı. Boynumu, boğazımı, kulak memelerimi öpüyor, yalıyor, emiyordu. Onun ağırlığıyla sırtım daha çok acıyordu, ama öpülmekten de zevk alıyordum. "Ulan orospu, çilekli çikolata gibi kokuyorsun hep, yiyeceğim seni!" dedi. Ne büyük iltifattı. Öperek memelerime geldi. Isırıyordu, sert sakallarını meme uçlarıma sürtüyordu. Sonra üzerimden doğruldu ve çantadan mandal çıkartıp meme uçlarımı sıkıştırdı. Canım çok yanıyordu, acıdan kıvranıyordum. İlk taşındığında odasına kendisi küçük bir buzdolabı almıştı, buz kalıbını çıkardı, buz parçalarından birini aldı ve amımın içine sokuverdi. Amım zaten vibratörle sikilmekten acıyordu ve yanıyordu, buzun girişiyle gözlerim yerinden çıkacak gibi oldu. Buz amımda erimişti, ama soğukluğu ve sızısı kaldı. İki kez daha tekrarladı bunu ve artık ben de zevk alıyordum.
Kendine bir sigara yaktı, bir nefes çekip bana da uzattı. O anda o bir nefes sigara kadar hiçbirşey iyi gelemezdi bana. Sigarayı bitirdikten sonra çantaya uzandı tekrar ve bu sefer çantadan garip bir cihaz çıkardı. Cihazda iki tane kablo ve kabloların ucunda metal kıskaçlar vardı. Cihazın düğmesine basıp, metal kıskaçları amımın dudaklarına dokundurdu. Bana elektrik veriyordu! "Yapmaaa!" diye bağırmamla birlikte, suratıma okkalı bir tokat yemem bir oldu. Alt dudağımdan kan süzüldüğünü hissettim. Amıma tükürdü ve metal kıskaçları yine değdirdi amımın dudaklarına. Çok acı çekmiyordum, ama korkuyordum ve bütün bedenimin sarsıldığını hissediyordum. Yine, "Yapmaaaa!" diye bağırdım. Yalvarıyordum, "Lütfen yapma, ne istersen yaparım!" diyordum. Ama Engin, "Ben bunu istiyorum!" dedi ve devam etti. Sonrasını hatırlamıyorum, bayılmışım galiba.
Gözlerimi açtığımda siki amımdaydı ve beni sertçe sikiyordu. Arada bir üstüme abanıyor, memelerimi sıkıyor, mandalların kenarından görünen meme uçlarımı yalıyordu. Yeniden zevk almaya baslamıştım, altında kıvranıyor, inliyordum. Bir süre daha amımı sikti, sonra doğruldu, başımın altına yastık koydu, sikini memelerimin arasına sıkıştırıp, orda gidip gelmeye başladı. Bana her yaklaştığı ben de sikinin başını yalıyordum. Kuvvetli bir hırıltı inleme arası sesle yine yüzüme ve göğüslerime fışkırttı bütün döllerini. Yanaklarımdan yastığa süzüldu bir kısmı. Üzerimden kalktı, önce mandalları çıkardı memelerimden, sonra da beni çözdü. Biraz rahatlamıştım, ama ayaklarımı bile kıpırdatamıyordum. "Geliyorum canım!" dedi. Bana canım dedi, hem de ilk kez. Bunca sikişmelerin hepsi romantizmden çok uzak, hayvanca sikişmelerdi, ama bu en kötüsü, en şiddetlisi onun hoşuna gitmişti, bana canım diyordu.
Engin'in odasındaki banyoda küvet yoktu, sadece duş vardı. Aşağıdaki banyoya inmiş, kuveti doldurmuştu. Yanıma geldi, "Hadi canım yıkanalım!" dedi. "Ne olur biraz uyuyayım!" dedim. "Yıkanalım, kendini iyi hissedeceksin!" dedi. Zorlanarak doğruldum, ayağa kalktım. Bu arada gardrobunun önündeki boy aynasına gözüm takıldı, ayakta öylece kalakaldım. Memelerimin uçları ve kenarındaki birkaç yer morarmıştı. Boynumda da morluklar vardı. Alt dudağımın kenarı patlamış, şişmişti, kan halen duruyordu. Yüzümdeki, saçımdaki döller terle karışmış kurumuştu. Sırtımı döndüm aynaya, kemerinin sırtımda bıraktığı izler, kırmızı şeritler halinde boylu boyunca uzanıyordu. Klçalarımda da tırnaklarının bıraktığı hafif kanlı çizikleri vardı.
"Çok sexysin canım!" dedi. Bir an zoraki gülümsedim. Ama bence de çok sexy görünüyordum. Beni kucakladı ve banyoya indirdi. Küvete yatırdı ve her yerimi ılık suyla okşayarak yıkadı. "Biraz burda yat dinlen!" dedi, kendi çıktı banyodan. Ilık su beni dinlendirdi ve biraz da olsa kendime getirdi. Yarım sonra geldi, beni ayağa kaldırıp bornozumu giydirdi. Yine kucaklayarak odasına götürdü. Odada biraz önce yaşananlardan eser yoktu. Herşeyi toplamış, yatağa temiz çarşaf sermişti.
Pencereden odaya giren aydınlığa takıldı gözüm, biz onun odasına ilk girdiğimizde de aydınlıktı hava. "Akşam mı oluyor?" diye sordum. "Hayır canım, sabah oluyor! Karnın aç mı?" dedi gülerek. Hiçbir şey yiyemeyecek kadar halsizdim, "Sadece uyumak istiyorum!" dedim. Bana sıkıca sarıldı, göğsüne yasladı beni ve "Uyu canım!" dedi. "Bana canım diyorsun artık?" dedim. "Çünkü hayalimdeki seksi sen yaşattın bana. Sana aşık oldum çilekli çikolatam!" dedi ve saçlarımı okşadı. Beni yatağa yatırdı. Kafam yastığa değer demez uyumuşum.
Ne kadar uyuyduğumu bilmiyorum, beni dudaklarımdan öperek uyandırdı. Şaşırmıştım, kahvaltı hazırlamış yatağa getirmişti, hatta ekmek bile kızartmıştı. "Günaydın canım. Telefonunu getirdim, dayımı ara da konuş!" dedi. Aradım. Kocam yoğundu, katıldığı seminerlerden, toplantılardan bahsediyordu. Biraz daha konuşup telefonu kapattık. Gözüm saate takıldı, saat akşam üzeri 5 olmuştu. Engin kahvaltı tepsisini dizlerimin üzerine bıraktı ve kendi de yanıma uzandı. Her bir lokmayı onun ellerinden yiyiyordum. Canım halen yanıyordu, özellikle de sırtım, ama Engin'in ilgisinden dolayı çok mutluydum.
Kahvaltı bitince, "Biraz daha yatmak istiyorum!" dedim. "Zaten yatacağız!" dedi, tepsiyi alıp masaya koydu, yatağın kenarından amıma doğru süzüldu, amımı yalamaya başladı. Ama yavaşça, tadını çıkara çıkara yalıyordu. "Tuvalete gitmem lazım!" dedim, "Tamam!" dedi. Yine zorlukla doğrulup ayağa kalkabildim. Banyoya gittim, çişimi yaptım. Sonra bornozumu çıkartıp aynada kendime baktım, dünden pek te farklı değildim, ama bu halim beni tahrik etti. Duşu açtım, suyun altına girdim, ılık suyla duş yaptım.
Banyodan çıktığımda, Engin çırılçıplak yatağa uzanmış, sikini sıvazlayarak beni bekliyordu. Elini uzatarak, "Gel canım, 69 yapalım!" dedi. Üzerine ters uzandim, 69 olduk. Yüzünü gömdü, amımı yalamaya başladı. Ben de sikini yalamaya, emmeye başladım. Siki kalkmış, kazık gibi olmuştu. Ona, "Dün akşam yaptıkların için kendini affettirmen lazım!" dedim, üzerinden kalkıp yüzümü ona döndüm, sikinin üzerine amımı sürtmeye başladım. Zevk alıyordu biliyorum, tabii ben de. Yavaşça amıma sokmaya başladım sikini.
Artık sikinin tamamı içimdeydi, hiç çıkartmadan kendimi sağa sola hareket ettiriyordum. O da kalçalarımı sıkıca tutmuş, bana yardımcı oluyordu. Yavaş yavaş oturup kalkmaya başladım, sonra hızlandım. Siki boru gibi içime giriyor, sonra yarısına kadar çıkıyordu. Müthişti. O da bazen kalçalarımı sıkıyor, bazen memelerimi avuçluyordu. Sonra içimden çıkmadan beni altına aldı, bacaklarımı iyice ayırıp amıma baktı, "Ben bu çikolatayı eriteceğim!" dedi. Gerçekten de altında eriyordum. "Sik beni! Sikinle erit beni!" dedim. Hızlıca pompalamaya başladı. Kasılarak, birkaç dakika süren uzun bir orgazm yaşadım. O kadar güzel sikiyordu ki beni, bitmesini hiç istemiyordum.
Bir hafta boyunca da bitmedi zaten, tuvalet ve duş yapmak haricinde yataktan çıkmadım. Hele odadan hiç çıkmadım, kahvaltım ve yemeğim de hep yatağa geldi. Onun haricinde durmadan sikiştik. Kocamın gelmesine 4 gün kala odadan çıktım, Engin de yeniden işe gitmeye başlamıştı. Kalçalarımdaki tırnak izleri geçmiş, ama sırtımdaki kızarıklıklar halen vahim durumdaydı. Dudağımın kenarı da şişmişti. Engin işten geldiğinde yine sevişiyorduk, deli gibi sikişiyorduk, ama artık bana zarar vermiyordu.
Kocamın geleceği gün hazırlık yaptım. Kalçalarımdaki izler tamamen iyileşmişti. Sırtımdaki izler hafif belli oluyordu, ama acımıyordu artık. Kocam geldi, uzunca sohbetlerden sonra odamıza girdik. Kocam benimle sevişmek, sikişmek istiyordu, hakkıydı. Geldiği günden itibaren bir hafta her gece seviştik, sikiştik ve kocam vücudumdaki hiçbir izi farketmedi. Dudağım haricinde, dudağımdaki hafif şişlik halen inmemişti. Onu da uçuk çıktı diye geçiştirdim, inandı.
Kocamı da, Engin'i de seviyorum, hatta ikisine de aşığım!
Sevgilerimle.
[Maviş]
152 notes · View notes
revnaktarblog · 8 months ago
Text
Tek bir şey diyeceğim.
Markette kasadayız. Arkadaki abla Alo almış. Diğer arkadaki kadın alma boykot diyor. Bir diğeri sen karışamazsın burası laik bir ülke diyor 😅 işin sonunda Alo alan abla ile onu destekleyen abi arasında kendimi bir şeyleri izah ederken buldum😅 sadece kasada dedim ki çok fazla tepki veriyorsunuz hassasiyeti olan insansa hatırlatmış oldu elinden alıp fırlatmadı dedim. İşe bak ki benim araba ile abinin arabası yan yana park halinde böyle müdahil olursun işte olaya.
Abi yerli malı değil diye araba ile boykotu bir şekilde bağdaştırmaya çalıştı ama derdi kesinlikle 10.000 tl olan maaşıydı. Neyse en son kusura bakma çok doluyum başını ağrıttım dedi. Ben de fark ettim dedim. Herkes yoluna sonra. Yine olayın öznesi olmayı başardım kendimi tebrik ediyorum.
7 notes · View notes
bilmece · 8 months ago
Text
Hareket içinde balık etli bir kadın biblosu alma isteği hasıl oldu. Aradım taradım bulamadım. Daha spesifik olayım diye yoga yapan kadın biblosu diye arayayım dedim seçenekler iki uçta ya aşırı şişman ya da aşırı zayıf (representation matters! Asdjdlf). Kendime en yakın hissettiğim figür yoga yapan kurbağa figürü oldu dfofşf
Neyse böyle dekoratif obje biblo vs nereden alınır ya?
11 notes · View notes
sillagen · 2 years ago
Text
Saat 8'e almıştım biletimi neyse bulunduğum ilçeye gelmeyi unutup direkt şehire gelmiş otobüs. Bizi aradılar merkeze gelseniz sizi bekliyoruz. Erkek kardeşim beni bu sefer araba ile bıraktı. Merkez ile aramız çok uzak değil. Normalde ilden binince aktarma olmuyordu. Bu sefer meğerse Adana'da ben valiizmle inip diğer otobüse binecekmişim. Bana bunu demediler. Ben neyse mola diye indim. Bir baktım benim araba gidiyor bir panik ile koşuyorum. Abla dediler mazot alıp geri gelecek. Valizim benim Ankara otobüsünde kaldı mı? Ben diğer otobüsü beklerken sen nereye gidiyon abla dedi. Kayseri dedim. Abla dedi bu aktarmalı sen valizini alıp buna bineceksin. Abi bana demediler ki ya dedim. Dur dedi senin valizi bekleyelim. Koca otobüs benim valizi bekledi. Valizimi aldım hemen koltukta laptop çantamı aldım diğer arabaya bindim. Annem arıyor neredesin diye. Adana'dayım diyorum. Şok resmen çünkü sekizde çıktığım için benim şu an 3.5 saat falan yolum kalmış olması lazım. Olayı anlattım bir daha da diyor burdan bilet alma kurban ederim yani böyle bir terbiyesizlik olur mu ya dedi. Annem benden daha sinirli hayırlısı ile bir varaydım
39 notes · View notes
kaeriaa · 13 days ago
Text
balkondayım bugün bu sefer yalnız değilim. biram ve sigaram da var yanımda. garip di mi?
yukarı komşunun klima borusundan damlalar akıyor aşağıya,
karşı balkonun kapısı açık hiç üşümüyor insanlar, ben olsam donarak ölmüştüm o akşam.
yalnız değilim ama bak.
biram ve sigaram var dedim ya.
biraz olsun alıyor kendimden bunalışımı.
bu melankolinin hiç geçmeyeceğini sanıyorum.
ama güzel böyle.
sorular soruyorum kendime, cevaplar alıyorum. kimse yargılamıyor. yargılasa da o benim ya.
2 bira içeceğim bu akşam ve çok rahat bir uyku çekeceğim.
rehberimde arayacak kişi kalmamış demin fark ettim. bu yalnızlık sonum olmayacak ama biliyorum. başlangıç bu çok taze ve güzel. seviyorum bunu. alma bunu benden. kimse yerime geçmesin bugün. kimse gelmesin, konuşmasın benimle.
üşümüyorum bugün alıştım soğuğa, zaten hep böyle olmaz mıydı kışlar?
bu sefer kırılacağım bir şey de yok aksine, mutluyum.
kendimle hüznüm benim, kendimle mutluluğum.
bir tek istiyorum üşümeyeyeyim hiç bir zaman. hiç bitmesin biralarım. sigaram da bitmesin. hep aşık yaşayayım hayata, böyle yalnız ve güzel.
meğer hüzün bile mutlulukmuş, sadece zaman, sabır ve çaba gerekirmiş anlamak için ben bunu saat 9’ da anladım.
acı çekmeyi özgürlük sandım. Mutluluğu yakıştıramadım kendime. İstemedim onca zaman.
şimdi ise geçmişimle de mutluyum,
mutsuzken de..
2 notes · View notes
panzehri · 9 months ago
Text
öyle emindim ki öleceğine. öyle hissetmiştim ki o acıyı iliklerimde. ve en kötüsü, sen beni öyle inandırmıştın ki, bir daha seni göremeyeceğime. ümidini kestin. hiçbir şey belli dahi değilken. hâlâ umut varken. kendi karamsarlığını bana da bulaştırdın. bende dünyayla ilişkimi kestim. sadece sendin sanki. sahi, bir tek sen vardın o an. sen yaşarsan yaşayacaktım sanki. şayet nefes almazsan, beraber ölecektik. ben o hastaneye her defasında, son gelişim diye gittim. son görüşüm bu seni değil mi, dedim. bitti. durdu sanki her şey bir anda. ve biz bu anı defalarca yaşadık. hiç mi düşünmedin? bu kız ben ölürsem ne yapar diye? hiç mü düşünmedin, savaşmayı bırakırsam, ona zarar verir miyim diye? hiç düşünmedin mi, ardında nasıl bir kalp bıraktığını? hiç mi düşünmedin Allah aşkına, hiç mi? ben uyuyamazken sensiz, gerçekleşmeyecek hayalleri yitirirken bir başıma. sen beni o kafayla, o hâlde bırakıp giderken. bir an bile, durup düşünmedin mi. o kadar mıydım yüreğinde.. hasta bir adamı sevmenin ağırlığı, nasıl incitir biliyor musun bir kadını. ölümü gözlerinde hayal etmek, kaç ton yük yükler bir omuza. o pis koridorlarda kaç defa nefessiz kaldım lan seninle beraber. nasıl ağladım, nasıl ciğerim söküldü biliyor musun. beni öyle inandırdın ki dönüşü olmadığına, her dakika acı çektim. yaşamanı geçtim, tek isteğim son anlarında yanında olmaktı. aptal bir kabullenişin sızısını taşıdım taptaze. sen ise, beni o anda dahi öteye ittin. seni, sana rağmen seven bir kadına uzak durmasını söyledin ısrarla. ben gözlerine bakmaya korkarken, inatla hep kırdın beni. görmek istemedin. duymak istemedin sözlerimi. sevgimi bataklığa sürükledin. beni, özenle sevgimden yaraladın. neyim vardı sanki? sana olan zaafımdan başka neye sahiptim lan ben? neye? kıyamadım sana hiç. hep dua ettim, sabahlara kadar. gecelere kadar. Allahım, lütfen dedim. lütfen alma onu benden. henüz kavuşamamışken. o bu kadar güzel bir yüreğe sahipken. orada sen değil, ben olayım istedim. şayet birisi ölecekse, bir seçim hakkım olsa. düşünmeden ben ölmeyi dilerdim. beraber ölmeyi. yahut senin yaşamanı. her şeyden çok istedim. olmadı. ne senin, ne de benim düşündüğüm. hiçbiri olmadı. sen sadece canımı yaktın. en güzel yaptığın şeyi yaptın. beni en kötüsüne inanırdın, beni kimsenin incitemeyeği kadar incittin. ama sen yaşadın. sen yaşadın, ve beni öldürdün. elin bile titremedi o tetiği çekerken. sevgi fısıltıları eşliğinde. cesaretsiz gözlerinin sönmüş ferine dayanarak. çektin o tetiği. sen yaşadın ve ben, öldüm. anlıyor musun.
10 notes · View notes