#alkolün hastalıkları
Explore tagged Tumblr posts
Text
Sağlıklı Yaşam İçin…
Sağlıklı yaşam için ya da sağlıklı yaşam ilkeleri için üç tür yaklaşım vardır; sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, sigarasız hayat... Sağlık hizmetlerinin amacı insanları hastalıklardan korumak, bu suretle sağlıklı bir yaşam sürmelerini sağlamaktır. Hastalıklardan korunmak için hastalığa yol açan etkenlerden korunmak en etkili yaklaşımdır. Bu bakımdan aşı ile korunulan hastalıklar iyi örnek oluşturur. Kızamık, çocuk felci, tetanos, verem gibi çeşitli hastalıklara karşı aşı uygulaması ile etkili ve başarılı korunma sağlamak mümkündür. Geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar olan dönemde bu hastalıklar toplumlarda salgınlar yaparak seyretmiş ve çok sayıda yaşamın kaybedilmesine yol açmıştır. Daha çok çocukluk döneminde görülen bu hastalıkların önlenmesinde aşı uygulaması ile önemli başarı sağlanmıştır. Evlenme Ödeneği Nedir? Şartları Nelerdir? Çocukluk dönemini sağlıkla geçiren kişiler yetişkin yaşa ulaştıklarında uzun yaşama olanağına kavuşmuşlardır. Sonuç olarak insan ömrü uzamış ve yetişkin ve ileri yaşlarda ortaya çıkan hastalıklar önem kazanmaya başlamıştır. Diğer taraftan yaşam tarzında olan değişiklikler de bulaşıcı olmayan hastalıkların oluşma riskini artırmaktadır. Kentsel yaşamda kişilerin ulaşım araçlarından daha fazla yararlanmak durumunda kalması, yeme davranışlarının değişmesi, fiziksel egzersizin yaşam tarzı haline getirilemeyişi, sigara ve alkolün kolay ulaşılabilir olması, yaşamdaki stres faktörünün artması da bulaşıcı olmayan hastalıkların görülme sıklığının artmasına neden olmaktadır. Bu hastalıklar arasında sık görülen örnekler olarak hipertansiyon, şeker hastalığı, şişmanlık, kalp-damar hastalıkları, kanser, kronik bronşit gibi hastalıklar sayılabilir. Günümüzde sağlık hizmetleri alanında çalışanlar yetişkinlerde görülen bu hastalıkların tanı ve tedavisi yönünde çaba göstermektedir. Bu hastalıklardan korunmak için de bazı uygulamalar yapılabilir. Genel olarak kronik ve dejeneratif hastalıklar olarak adlandırılan bu hastalıkların meydana gelmesinde rolü olan çeşitli faktörler bilinmektedir. Bu faktörlerin bazıları kişilerin davranış özellikleri, bazıları da insanların yaşadıkları ve çalıştıkları ortamlarda karşılaştıkları etkenlerdir. Davranış özellikleri ve çevredeki faktörlerden sağlık üzerinde olumsuz etki yapanlardan korunmak suretiyle hastalıklardan korunma sağlanabilir Yetişkin sağlık sorunlarından korunmak için yapılacak uygulamalar “SAĞLIKLI YAŞAM İLKELERİ” olarak ifade edilebilir. Bu başlık altında esas olarak üç tür yaklaşım vardır:
Sağlıklı beslenme
Beslenme, yaşamın vazgeçilmez bir gereksinimidir. Ancak beslenme konusunda yapılan hatalı davranışlar çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Örneğin; gerekli olandan fazla yemek yenmesi ve çok kalori alınması şişmanlığa yol açar veya yemekte yağ, tuz ve şekerli unlu yiyeceklerin fazlaca tüketilmesi hipertansiyon, kalp hastalığı, şeker hastalığı gibi sorunlara zemin hazırlayabilir. Öte yandan kızartma ve ateşte yakma şeklinde hazırlanan yiyecekler mide-bağırsak rahatsızlıkları ve kanser yönünden risk oluşturabilir. İhbar Tazminatı Hangi Hallerde Ödenir? Sonuç olarak hastalıklardan korunma bakımından beslenmenin kalori miktarı olarak “yeterli” olması, çeşitli besin ögelerinden uygun miktarlarda tüketilmesi anlamında “dengeli” olması gerekmektedir. Bazı besin maddelerinin yiyecekler listesinden çıkarılması veya öğün atlanması doğru ve sağlıklı bir beslenme değildir. Bunun dışında yiyeceklerle birlikte yeterli miktarda sıvı tüketilmesi gereklidir. Özellikle mevsim veya çalışma koşulları bakımından sıcak ortamlarda bulunanların aldıkları sıvı miktarını artırmaları gerekmektedir.
Düzenli egzersiz
Çağımızda teknolojinin sağladığı olanaklar yaşamı kolaylaştırmakta, ancak günlük yaşam içinde bedensel hareketliliğin azalmasına yol açmaktadır. Hareketsiz yaşam hem şişmanlık bakımından hem de kalp hastalıklarının oluşumunda risk oluşturur. Oysa düzenli olarak egzersiz yapmak kalp ve solunum sistemi ile ilgili performansı artırdığı gibi vücudun daha iyi şekillenmesi bakımından da önemlidir. Egzersiz yapmak için spor tesisleri veya yerel yönetimler tarafından sağlanan çeşitli egzersiz olanakları kullanılabilir. Egzersiz konusunda kişinin yapabileceği ve hoşuna giden egzersizi yapması önemlidir. Zorlayıcı ve yarışma içeren egzersiz önerilmemektedir. Trafiğin yoğun olmadığı sakin bir ortamda yürüyüş yapmak iyi bir egzersiz uygulamasıdır. Normal yürüyüş temposundan biraz daha hızlı (dakikada 100-110 adım) bir yürüyüş temposu uygundur. Yürüyüşten başka hafif tempoda koşma, jimnastik hareketleri, yüzme gibi diğer egzersiz yöntemleri de uygulanabilir. Dünya Sağlık Örgütü haftada 4 gün ve daha fazla ve her defasında 40 dakika veya daha uzun (toplam olarak haftada en az 150 dakika) süren bir egzersiz yapılmasını önermektedir.
Sigara ve diğer tütün ürünlerini kullanmama
Sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanılması pek çok hastalığın ortaya çıkması bakımından ciddi risk oluşturmaktadır. Bu sorunlar arasında kalp krizi, kronik bronşit ve başta akciğer kanseri olmak üzere çeşitli kanserler sayılabilir. Bu nedenle; sigara içmeyen kişilerin bu davranışlarını sürdürmesi, sigara içenlerin de en kısa zamanda bu davranıştan vazgeçmeleri sağlığı koruma bakımından önemlidir. Sigara alışkanlığından vazgeçmek ve sigara içme davranışından kurtulmak mümkündür. Bu konuda kişilerin kararlı olması çok önemli olmakla birlikte sigara bırakmaya destek olan bazı yöntemler de vardır. Sigarayı bırakmak isteyenlerin bir sağlık kuruluşuna başvurması ve destek alması mümkündür. Kronik hastalıkların meydana gelmesinde bireylerin bazı davranış özellikleri önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle bu hastalıkların kontrolü ve önlenmesi de bireylerin davranış değişikliği yapmasını gerektirmektedir. Bulaşıcı hastalıkların önlenmesinde (aşılama, sağlıklı su temini vb.) kamusal müdahalelerle önemli başarı sağlanabilmektedir. Ancak kronik hastalıkların önlenmesinde bireylere daha fazla sorumluluk düşmektedir. Yetişkinlerin sağlıklı yaşam davranışları kazanmasında yaşam alanını destekleyici hale getirmek için yerel yönetimlerden medyaya kadar pek çok farklı sektörün de sorumluluğu bulunmaktadır. Emeklilik nedeni ile işten ayrılan işçi aynı işyerinde çalışabilir mi? Yetişkinlerde görülen hastalıklardan korunmak için yukarıda üç temel madde olarak sayılan uygulamaların yanı sıra evde veya çalışma ortamında stresin kontrolü, fazla miktarda alkol kullanımından sakınma, genel temizlik ve kişisel hijyen gibi uygulamaların da önemi vardır. Yetişkinlerdeki sağlık sorunları ile ilgili bir konu da bu hastalıkların yavaş seyretmesi, uzun sürmesi, hastalığın belirti vermesinden ve hastalar tarafından fark edilip sağlık kuruluşuna başvuru yapmasından önce uzunca bir zaman geçmesidir. Kronik hastalıkların bu özelliği hastalığın “erken” dönemde yakalanması bakımından fırsat yaratmaktadır. Herhangi şikayeti olmayan kişilerin aralıklarla muayene edilmesi suretiyle hastalığa ait bazı belirti ve bulgular saptanabilir, bu şekilde hastalık erken dönemde yakalanmış olur. Kuşkusuz hastalığın erken dönemde yakalanması daha iyi tedavi olanağı sağlar ve tedaviden daha başarılı sonuç alınabilir. Kaynak; Hacettepe Üniversitesi, Halk Sağlığı Enstitüsü Read the full article
0 notes
Link
[ad_1] Avrupa ülkeleri dahil ülkemizde ilk defa görülen hastalık belirtileriyle ilgili bilgi veren İç Hastalıkları Dr. Öğr. Üyesi Kubilay İşsever ise “Ülke çapında literatürün bize bildirdiği kadarıyla yaşanan ilk vaka. ABD ve Kanada’dan bildirilen vakalar var. Avrupa ülkelerinden dahi henüz bildirilen bir vaka yok. Aslında her yerde görülebileceğini ama hastalığın tanınmadığı için tanı konulamadığını düşünüyoruz. Bu hastalığın belirlenmesi gerekiyor ki, tanı konulup hastalığın ne sıklıkla olduğunu o şekilde anlayabiliriz. Aslında alkol kullanmamasına rağmen alkol zehirlenmesinde, alkol komasında olduğu gibi vücuttaki alkolün çıktığı seviyeye göre belirtiler meydana geliyor. Bulantı, kusmalar gibi alkol zehirlenmesinde meydana gelen bütün semptomların hepsi olmakla beraber, bilinç bulanıkları, uyku hali, kişilik bozukluğu, karakter değişimleri görülebiliyor. Bizim hastamızda da bugüne kadar çeşitli şiddetlerde buna benzer semptomlar meydana gelmişti. Yaklaşık bir aylık tedavi sürecinde güzel sonuçlar aldık. Bir kişi alkol almadığını iddia ettiği halde kanında alkol saptanan ya da nefesinde alkol kokusu alınan vakalar olursa bu hastalar auto-brewery yönünden değerlendirilmesi gerekiyor.” şeklinde konuştu. [ad_2]
0 notes
Text
Çocuğunuzun Ateşi Varsa Bu 7 Hataya Sakın Düşmeyin!
Kış aylarında çocuklarda soğuk algınlığı ve grip gibi üst solunum yolları enfeksiyonları oldukça sık görülüyor. Bu hastalıklarda ebeveynlerin en büyük endişelerinden biri ‘yüksek ateş’ oluyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Tarkan İkizoğlu, özellikle enfeksiyon hastalıklarında sık görülen bir belirti olan yüksek ateşin aslında çocuklar için zararlı değil, tam aksine yararlı olduğuna dikkat çekerek, “Zira ateş, vücudun enfeksiyon etkeni ile savaşmasını kolaylaştıran bir savunma mekanizmasıdır. Bu nedenle çocuklarda ateşi hemen düşürmeye çalışmak gereksizdir. Ancak çocuk ateşli dönemde kendini kötü hissediyorsa ve halsiz ise doktorunuzun önereceği ateş düşürücü ilaçlar ile daha iyi hissetmesini sağlayabilirsiniz” diyor. Çocukların ateşi yükseldiğinde ebeveynlerin doğru müdahalede bulunmaları da büyük önem taşıyor, aksi halde hipotermiden ilaç zehirlenmesine kadar pek çok sorun gelişebiliyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Tarkan İkizoğlu, yüksek ateşte kaçınmanız gereken hatalı alışkanlıkları anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.
Hemen ilaç vermek. YANLIŞ! DOĞRUSU: Ateş çocuğunuz tarafından iyi tolere ediliyorsa hemen ilaç vermeniz gerekmiyor. Eğer bir enfeksiyon söz konusu ise ateşi düşürmek sorunu daha çabuk çözmüyor, nedeni ortadan kaldırmıyor. Ateşi çok yüksek değilse ve çocuğunuz kendini kötü hissetmiyorsa, üzerini soyup, ılık bir duş aldırabilirsiniz. Eğer kendini iyi hissetmiyorsa, dozlarına ve dozlar arasındaki sürelere dikkat ederek ateş düşürücü ilaç vermeniz ise önem taşıyor. Dr. Öğretim Üyesi Tarkan İkizoğlu, “İlaç kullanımına rağmen ateş 72 saat boyunca düşmemiş ise mutlaka doktorunuza danışmanız gerekiyor” uyarısında bulunuyor. Yeterince su vermemek. YANLIŞ! DOĞRUSU: Dr. Öğretim Üyesi Tarkan İkizoğlu, yüksek ateşte çocuğunuza düzenli olarak sıvı vermenizin çok önemli olduğunu hatırlatarak, sözlerine şöyle devam ediyor: “Susuz kalmayı engellemek hayati bir öneme sahip. Zira hem ateşe karşı direnç hem de bağışıklık sisteminin etkin çalışmasında sıvı dengesi kilit rol üstleniyor. Bu nedenle çocuğunuz istemese bile ona bol bol sıvı vermeyi ihmal etmeyin” ‘Üşüyor’ diye odanın ısısını yükseltmek. YANLIŞ! DOĞRUSU: Ortam ısısı yüksek olduğunda çocuğun ateşi daha hızlı yükseliyor. Dolayısıyla ortam sıcaklığının sabit ve 18-20°C aralığında kalması gerekiyor. Ayrıca ateşli çocuğun hava ihtiyacı artıyor, bu nedenle konforlu bir solunum için havanın çok nemli veya çok kuru olmaması gerekiyor. Odasını düzenli olarak havalandırmanız da, mikropların ortamdan uzaklaşmalarını sağlıyor. Çocuğun üzerini örtmek. YANLIŞ! DOĞRUSU: Ateşi yükseldiğinde çocuğunuzun üzerini örtmeyin. Üşüme hissini azaltmak için vücut ısısını yükseltmeyecek incelikte ve pamuklu giysi veya örtü tercih edin. Zira küçük bebekler, özellikle yeni doğanlar sıcak ortamlarda fazla kalın giydirildiklerinde, vücut ısılarını dengeleyemedikleri için ateşleri çıkabiliyor. Bu yüzden ateşlendiklerinde fazla kalın giydirmemek ve üzerlerini örtmemek gerekiyor. Ancak vücut ısısının fazla düşmesine ve üşümesine yol açacağı için ateşi takip etmeli ve düştüğünde uygun giysiler giydirmelisiniz. Soğuk suda yıkamak. YANLIŞ! DOĞRUSU: Ateşin yükselme evresinde üşüyen çocuğu soğuk suda yıkamak kendisini daha kötü hissetmesine neden olacağı için önerilmiyor. Ateş düşürücü ilaca rağmen vücut ısısı düşmüyorsa ılık suyla duş aldırmanız ilacın etki hızını artıracaktır. Kolonya ve sirkeli su ile ovmak. YANLIŞ! DOĞRUSU: Sirke gibi asidik içerikli sıvıların veya alkolün uçucu özelliği nedeniyle buharlaşmayı artırarak ateşi düşüreceği düşünülüyor. Ancak yapılan çalışmalarda bu tür sıvıların hiçbir olumlu etkisi gösterilmemiş. Aksine deriden emildikleri takdirde çocuklarda zehirlenme bulgularına yol açabiliyor. Buz ve buz torbaları uygulamak. YANLIŞ! DOĞRUSU: Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Tarkan İkizoğlu, enfeksiyona bağlı gelişen yüksek ateşte ‘buz veya buz torbaları’ uygulamasının kesinlikle önerilmediği uyarısında bulunarak, “Bu tür işlemler çocuğun üşüme duygusunu artırmasının yanı sıra vücudun ısıtma mekanizmalarını daha güçlü çalıştırarak ateşin daha da yükselmesine neden olabiliyor” diyor. Read the full article
0 notes
Text
New Post has been published on Kadın Sağlığı Rehberi
New Post has been published on http://saglikdoping.com/sigaranin-zararlari-ve-neden-oldugu-hastaliklar-2/
Sigaranın zararları ve neden olduğu hastalıklar
Sigaranın sağlığa zararlı olduğu, paketi her elinize aldığınızda gözünüze çarpar. Peki ya güzelliğe zararı? Bunu hiç düşündünüz mü? Cevabınız hayır ise sizi, güzelliğinizin baş düşmanını tanımaya misafir etme ediyoruz. Sigara, cildinize,…
Sigaranın sağlıksız olduğu, paketi her elinize aldığınızda gözünüze çarpar. Peki ya güzelliğe zararı? Bunu hiç düşündünüz mü? Cevabınız hayır ise sizi, güzelliğinizin baş düşmanını tanımaya ağırlama ediyoruz. Sigara, cildinize, gözlerinize, dudaklarınıza zarar veriyor, kırışıklıklara, selülite niçin oluyor ve ivedi yaşlandırıyor.
Dünya Afiyet Örgütü istatistiklerine tarafından dünya ülkelerinin bir çoğunda en çok rastlanan ve en çok ölume yol açan nedenler arasında birincil sırayı akciğer kanseri alıyor. Son 40 yılda % 250 oranıinda artış bildiren akciğer kanserine sadece ABD’de her sene 160 bin kişi yakalanıyor. Türkiye’de ise her yıl 30-40 bin kişide akciğer kanseri görülüyor.
Bir başka araştırmaya kadar akciğer kanserinin yüzde 85’i, kronik bronşit’in yüzde 75’i, kalp hastalıklarının yüzde 25’i sigaradan kaynaklanıyor. Uzmanlar, 100 bin şahsiyet nüfusta hiç sigara içmeyenlerin kansere yakalanma oranının % 3-4, günde bir paket içenlerde yüzde 61, 1-2 paket içenlerde 143, günde 2 paket ya da daha artı içenlerde 217 olduğuna uyarı çekiyor.
Sigarada 4000’i aşkın birbirinden ayrı zararlı madde bulunmaktadır. Keza sigaranın esas maddesi olarak aşina tütünde de bir çok zararlı madde bulunmaktadır. Tütün yetiştirilirken böcek ve böcekten korunması için böcek zehiri kullanılır. Sigarayla birlikte, bir fazla zehirli maddenin açık havada, haşere zehirini bile içimize çekmiş oluyoruz.
Sigaranın niçin olduğu hastalıklar:
Bağımlılık: Nikotin maddesinin tiryakilik yapıcı özelliği eroine çok benzer.
Sırt ve Bel Ağrısı: Sigara içmek, belle ilgili hastalıkların tedavisini engelleyen faktörlerden biridir. Bunun yanına sıradan insanlarda da zaman zaman şiddetli sırt ve bel ağrılarına yol açabilir. Bunun nedeni, sigara içen kişilerde vücudun, omurilikteki disklere çok cılız miktarda oksijen göndermesidir.
İlaca Karşı Bağışıklık: Sigara içenler belirli bir ilacın etkin olması için çok daha büyük dozlarda o ilacı kullanmak zorunda kalır.
Kısırlık: Çiftlerden yalnızca birinin sigara içmesi çocuk olmaması riskini 3 kat artrır.
Menopoz: Sigara içen kadınlarda beklenenden 5-10 yıl daha erken menopoz görülür. Bu da kemiklerin erkenden incelmesine ve de erimesine niçin olur.
Erken Yaşlanma: Uyumlu bir şekilde sigara içilmesi, cilt yapısını bozar, kırışıklıklara yol açar. Bunun yanında dişler sararır ve de kararır, tırnaklar sağlıksızlaşır.İyileşme Zorluğu: Sigara içenlerin yaraları fazla daha baskı kapanır. Bunun yanında ameliyat sonrası yaralarının iyileşmeme olasılıkları vardır.
Diş Kaybı: Sigara içmek diş kayıplarında önemli bir faktördür.
Prostat Kanseri: Prostat kanserinin % 40’ı sigaradan kaynaklanmaktadır.
Göğüs Kanseri: Sigara içen kadınlar içmeyenlere kadar %75 daha fazla göğüs kanserine yakalanma riski taşır.
Rahim Kanseri: Sigara içen kadınlar içmeyenlere kadar 4 kat daha pozitif rahim kanserine yakalanma riski taşır.
Boğaz Kanseri: Boğaz kanseri vakalarının % 80’ine sigara yol açar.
Mide Kanseri: Sigara içenlerin mide ya da bağırsak kanserine yakalanma riski içmeyenlere kadar 2 kat daha fazladır.
Karaciğer Kanseri: Karaciğer kanseri vakalarının % 80’i sigara yüzünden olur.Gırtlak Kanseri: Günde 25 tane sigara içiyorsanız 30 kat daha pozitif gırtlak kanserine yakalanma riski taşırsınız. Bu da ilk başlarda konuşma zorluğu ilerleyen safhalarda iyice konuşamamaya sebebiyet verir.
Amfizrem: Bu hastalığın yol açtığı ölümlerin %85’i sigara yüzünden olur. (Akciğerlerdeki alveoller zamanla esnekliğini kaybeder. İlerleyen safhalarda, yoğun bir biçimde solunum zorluğu olur ve hasta solunum makinasına bağlı olmak zorunda kalır.)
Ağız Kanseri: Ağız kanseri vakalarının tamamına sigara yol açar.
Yemek Yemek Borusu Kanseri: Bu kanserden ölenlerin az daha hepsi sigara içtikleri için ölmüşlerdir.
Çocukluk Solunum Problemleri: Annesi ya da babası sigara içen çocuklar 6 kat daha pozitif solunum yolu hastalıklarıyla tesadüf riski taşır. (Soğuk algınlığı, kulak iltihapları, bronşit, bademcik problemleri, astım ve de zatüre ama bazen ölüme bile yol açar)
Kulak Enfeksiyonları: Sigara içenlerin çocuklarının orta kulak enfeksiyonuna yakalanma riskleri vardır.
Erken Doğum ve Bebeğin Hafif Doğması: Günde yalnızca 5 tane sigara içen gebe bir kadının erken doğum yapması veya oldukça ufak ve de sağlığa zararlı bir bebek doğurma riski inanılmaz boyutlardadır.
Diyabet: Sigara içmek, vücudun insülün salgılama yeteneğini zamanla değil eder. Bu da şeker hastalığına yol açar.
#alkolün hastalıkları#sigara alışkanlığı#sigara hastalıkları belirtileri#sigara hastalıkları koah#sigaranın neden olduğu hastalıklar pdf
0 notes
Text
İç Hastalıkları Uzmanı Cevat Türkay: "Sahte alkolün 30 gramı gözü kör edici etkiye sahip"
İç Hastalıkları Uzmanı Cevat Türkay: “Sahte alkolün 30 gramı gözü kör edici etkiye sahip”
İSTANBUL (İHA) – İç Hastalıkları Uzmanı Cevat Türkay: “Sahte alkolün 30 gramı gözü kör edici etkiye sahip” Metil alkolden zehirlenen bireye, sıhhat kuruluşlarına ulaşım vakit alacaksa birinci etapta etil alkol verilerek müdahale edilebileceğini söyledi SİVAS – Ülke genelinde düzmece alkol nedeniyle vefatlar artıyor. İstanbul, Yalova, Kahramanmaraş ve Sivas üzere çeşitli vilayetlerden 33 kişi…
View On WordPress
0 notes
Text
Açık Parfüm Kullanmanın Zararları Nelerdir
Açık Parfüm Kullanmanın Zararları Nelerdir
Açık Parfüm Kullanmanın Zararları Nelerdir? Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Didem Evci Kiraz, açık parfümlerin cilt için son derece zararlı olabileceğini, bazı hastalıkları tetikleyebileceğini söyledi. ‘HOŞ KOKULU SIVILAR’ Kiraz, yaptığı açıklamada, “doğal veya sentetik kokulu yağlar, su ve alkolün belirli oranlarda…
View On WordPress
0 notes
Text
Panik Bozuklukta Beslenme ve Egzersiz
Kafein vücutta birçok sistemi etkilediği gibi merkezi sinir sistemini de etkilemektedir. Kafein sadece kahvede değil yeşil çay, kola, siyah çay, matcha çayı, enerji içeçeklerinde de bulunmaktadır. Kafein ile ilgili istenmeyen etkiler 200 mg doz üzerinde alımdan sonra daha çok çıkmaktadır. Miktara, yoğunluğuna, kahve ise çekirdeğine, türüne göre değişebilmekle birlikte ortalama bazı içeceklerin kafein miktarları aşağıdaki gibidir. Yeşil çay:35 mg Kola: 40 mg Siyah çay: 45 mg Enerji içeceği:85 mg Filtre Kahve: 95 mg. Kafein uyanıklık, uykuya dalmada güçlük, uyku derinlik, kalitesinde bozulma, dikkatte artış, enerji artışı yapar. Kan basıncı ve kalp atım hızını arttırır. Mide asidini arttırabilir. Fazla tüketimi uyarıcı etki yapar. Çarpıntı, kalp ritim bozuklukları, titreme, terleme, solunum sıkıntısı, sinirlilik, huzursuzluk, kaygıda artışa neden olur. Zaten kişide var olan panik atak var ise fazla kafein tüketimi atakların sayısı ve şiddetini arttırabilmektedir. Bu nedenle panik atakların tedavisi sırasında kafesi tüketimine belli ölçülerde sınırlama getirmekte fayda vardır. Bitkiler ile ilgili çalışmalar bilimsel kanıt düzeyinde olmadığı için net bir şey söylemek zor iken kafein düzeyi yüksek olan yeşil çay ve matcha çayını sınırlandırmakta fayda vardır. Melisa ve papatya çayı ise dozu günde 1-2 fincanı geçmemek ve uygun demlenmek kaydı ile kısmi rahatlatıcı etki göstermektedir. Sigara sempatik sinir sistemini aktive ederek anksiyeteyi arttırır. Özellikle üst üste içilen sigara, kafein ile birlikte tüketilen sigara, sabah aç karna, akşam geç saatlerde tüketilen sigarada bu etki daha belirgin olarak karşımıza çıkabilmektedir. Ayrıca panik bozukluktan dolayı tedavi gören hastalarda sigara tüketiminin farklı bir etkisi de şu şekilde olmaktadır. Sigara dumanındaki bazı kimyasallar karaciğerdeki sitokrom P450 sistemini etkiler. Bu sistem aynı zamanda panik bozukluk için kullanılan ilaçların metabolize edildiği sistemdir. Sigara bu sistemin metabolizmasını arttırarak, çalışmasını hızlandırır. Bu sitem üzerinden metabolize edilen ilaçlar daha çok atılır. Yani sigara kullanan kişilerde bazı psikiyatri ilaçlarının kan düzeyi azaldığı için bu ilaçların etkisi de azalmaktadır. Sigara kullanan kişilerde bu ilaçların etkili olabilmesi için, sigara içmeyen kişilere verilenden daha yüksek dozlarda verilmesi gerekebilmektedir. Alkol beyinde Gama aminobütirik asit(GABA) nörotransniteri üzerinden etki eder. Bu inhibitör bir nörotransmiter maddedir. Yani alkol alındıktan hemen sonra GABA’nın inhibitör etkisi ile anksiyeteyi ve çarpntı, nefes darlığı vs gibi bedensel belirtilerini yatıştırmaktadır. Bu panik bozukluk tedavisi için olumlu bir etki gibi görünmektedir. Hatta panik bozukluğa sahip bir çok hasta şikayetleri yatıştırabilmek için bu nedenle alkole sarılabilmektedir. Başta çok mantıklı bi strateji gibi görünse bile alkol kandan çekilirken ters şekilde ataklar, anksiyete belirtileri artış gösterir. Bunu fark eden kişi tekrar alkol alarak tekrar bu belirtileri yatıştırma yoluna giderse alkol kullanımı artacak, başta iyi gelen durum zamanla panik atak tablosunu ağırlaştıracaktır. Bu nedenle panik atak tedavisi planlarken alkol kullanımı mutlaka dikkate alınmalıdır. Ayrıca yoğun ve düzenli alkol kullanan kişilerde alkolün birden kesilmesi de panik atakları tetikleyici olabilmektedir. Bazı uyuşturucu maddeler özellikle uyarıcı maddeler panik atakları tetikleyebilmektedir. Kokain, LSD bunların başında yer almaktadır. Ancak yatkınlığı olan kişilerde esrar ile de panik atakların tetiklenebildiği bilinmektedir. Uzun süre açlık kan şekerinin düşmesine yol açmaktadır. Bunu takiben kortizol ve growth (büyüme) hormonu salınımı kan şekerini arttırarak vücutta dengeyi kormaya yönelik davranmakta protein ve yağlardan şeker üretmeye çalışmaktadır. Kan şekerinde bu değişkenlik çarpıntı, terleme, sinirlilikte artış, titreme, terleme gibi belirtilere yol açar. Panik atağı olan kişide atak olduğuna dair alarm etkisi yaparak süreci kötüleştirir. Uzun süre aç kalıp birden ağır bir yemek yemek de benzer bir etkiye yol açar. Ayrıca ağır bir yemek sonrası sindirim için mide çevresine kan h��cum etmektedir. Bu nedenle kalbin daha çok kan pompalaması gerekmektedir. Kalp daha çok kan pompalamak için eforunu arttırmakta, hızlanmaktadır. Bu da çarpıntı şeklinde algılanarak panik atağı tetikleyici olabilmektedir. Bu nedenle düzenli ve sağlıklı beslenme genel sağlık için önemli olmakla birlikte panik atakların iyi seyirtmesi için de önemlidir. Az sık yemek, bol su tüketmek, mevsiminde besinleri tüketmek, tek yönlü beslenmemek önemlidir. Besinlerin içeriğinde ise Omega-3 ve omega-6 dan zengin besinlerin balıkların olması önem kazanmaktadır. Özellikle mevsiminde taze balık, mevsimi olmadığı zaman ise somon ve orkinos tüketimi bu konuda önemlidir. Ceviz, keten tohumu da bu konuda öenmli desteklerdir. Omega-3 ve 6 kalp damar hastalıkları açısından koruyucu özelliğe sahip olmakla birlikte Nöronları yani beyin hücrelerini oksidatif zararı önleyerek, zarları koruyarak, bilişsel işlevleri güçlendirerek zenginleştirirler. Kişinin besin alerjisi var ise bu konuya da dikkat etmek önem kazanmaktadır. Kortizon içerikli ilaçlar, diğer tıbbi hastalıklarda kullanılan bazı ilaçlar, kontrolsüzce kullanılan dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ilaçları atakları tetikleyebilmektedir. Bu içerikte ilaçlar kullanılırken dikkatli bir planlama yapılmalı, doktor kontrolünde kullanılmalı ve doktorunuza ek kullanılan ilaç hakkında bilgi vermelisiniz. Düzenli ve kaliteli uyku genel sağlık için önemli olduğu kadar psikolojik sağlık için de önemlidir. Düzenli ve kaliteli bir uyku ile sağlıklı melatonin salınımı tüm psikiyatrik hastalıkların tedavisinde olmazsa olmazdır. Bu nedenle uyku düzeninin sağlanması önem kazanmaktadır. Özellikle gece gündüz uyku döngü değişiklikleri, yani gece çok geç yatıp gündüz uyuma, uykuya dalmada güçlük, uykuların nedensiz sık bölünmesi, sabah istemeden erken uyanma, sabah uyanamama, gündüz uykululuk hali gibi durumlar müdahale edilmesi gereken durumlardır. Bazı besinsel takviyeler ana tedavi edici olmasa da tedaviye destek sağlayabilir. Örneğin bağırsak mikrobiyatasının insan sağlığında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Sağlıksız beslenme ile psikiyatrik hastalık ilişkisi de bağırsak mikrobiyatası üzerinden kurulmaktadır. Beslenme ve birçok çevresel etken ile bağırsak mikrobiyatasında patojen (hastalık yapan, kötü) bakteriler artar. Ve bunlar bağırsağa sızarak kronik inflamasyon (enfeksiyon) yaratır. Bunun psikiyatrik hastalıklar ortaya çıkaran bir faktör olduğu belirtilmektedir. Tam tersi bağırsaktaki yararlı bakterilerin büyümesini teşvik eden beslenme kronik enflamasyonu azaltarak psikiyatrik tablolara iyi gelebilmektedir. Rafine karbonhidratlar, şeker, doymuş yağ asitleri bağırsak bakteri dengesini bozarak, zararlı bakterileri arttırıp kronik enflamasyon ve psikiyatrik hastalıkları tetikleyici olabilmektedir. Bu nedenle hastanın diyetine özen göstermesi, sağlıklı beslenmesi, obeziteden uzak durması, probiyotik besinlerin alımına özen göstermesi önemli bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. Beslenmede ayrıca B12 vitamini, D vitamini, Magnezyum, Omega-3 içeriği zengin besinleri tüketmek, bunlar vücudumuzda eksik ise ve besinler ile almakta zorluk var ise dışarıdan alım ile takviye yapmak önemlidir. Düzenli ve kaliteli uyku genel sağlık için önemli olduğu kadar psikolojik sağlık için de önemlidir. Düzenli ve kaliteli bir uyku ile sağlıklı melatonin salınımı tüm psikiyatrik hastalıkların tedavisinde olmazsa olmazdır. Bu nedenle uyku düzeninin sağlanması önem kazanmaktadır. Özellikle gece gündüz uyku döngü değişiklikleri, yani gece çok geç yatıp gündüz uyuma, uykuya dalmada güçlük, uykuların nedensiz sık bölünmesi, sabah istemeden erken uyanma, sabah uyanamama, gündüz uykululuk hali gibi durumlar müdahale edilmesi gereken durumlardır. Ayrıca düzenli yaşam, düzenli uykuyu da beraberinde getirir. O nedenle panik bozukluğu olan yakınınızı öncelikle bu konuda desteklemelisiniz. Sabah kalkması için bir hedefi olması, yaşam amaç ve motivasyonlarının arttırılması konusunda zorlayıcı, nasihat verici olmadan destek sağlamak önemlidir. Bu konuda hastanın çabaları desteklenmeli, ödüllendirilmeli, sonraki çabaları için pozitif pekiçtireç sağlanmalıdır. Egzersizin kronik hastalıklar üzerinde olumlu etkileri pek çok çalışma ile gösterilmiştir. Psikiyatrik hastalıklara olan etkilerini ise inceleyen yine birçok çalışma vardır. Bu çalışmalar egzersizin nörotrofik faktörler, nörotransmitterler ve sitokin salınımları ve beyin kan akımı üzerindeki etkileri aracılığı ile ruhsal iyilik hali sağladığını, belirtileri azalttığını ve koruyucu etkileri olduğunu göstermektedir. Panik bozukluk hastalarının egzersiz yapmakla ilgili egzersiz sırasında panik atak geçirebilecekleri kaygısı ile egzersizden kaçınmaları olabilmektedir. Tedavide kaçınmalar ile ilgili çalışılırken bu konu da mutlaka ele alınmalı ve kişinin aktivite içinde olması sağlanmalıdır.Panik bozuklukta egzersiz ile yapılan çalışmalarda egzersizin panik bozuklukta belirtileri azalttığını, ancak bu etkinin farmakoterapi kadar olmadığı belirtilmiştir. Read the full article
0 notes
Photo
Günde bir kaç kadeh de olsa içilen alkolün, insan ağzındaki dost ve zararlı bakterilerin dengesini bozduğu ve diş eti hastalıkları, kanser ve kalp-damar sorunlarını da beraberinde getirdiği belirlenmiş. Ağızda 700 farklı bakteri ve mantar türleri yaşıyor ve bunların sağlıklı yaşamada, bağışıklık kazanmada, sindirimde ve kanserin önlenmesinde önemli rolleri olduğu biliniyor. Kaynak: 👎 http://ahmetrasimkucukusta.com/2019/06/01/yazilar/tip-yazilari/beslenme/alkol-agizdaki-bakteri-dengesini-bozarak-bircok-hastaliga-davetiye-cikariyor/ https://www.instagram.com/p/ByNXooqAtl_Fiv4X4RBrgLyx30GzdGTLUgs_4s0/?igshid=fsomtaf7a49e
0 notes
Text
Dün canımı sıkan şeyler duymuştum ve içmiştim. Gece de yatmadan önce bana efsane rüyalar gördüren hapımı alkolün üzerine içtim ki birazcık rahatlamak istedim. Daha önce Harry Potter’ın son savaşında beni savaştıran, SWAT birliklerinin özel bir görevinde çatışmaya sokan hapım bu sefer sonumu kötü hazırlamıştı.
Bir devlet hastanede yapılan haksızlığın düzeltilmesi ve farkındalık yaratılması amacıyla kimseye zarar vermeden hastaneyi rehin almaya kalkışan, iki erkek bir kadın, devrimci 3 arkadaştık. Kimseye o kadar zarar vermek istemiyoruz ki, mesai saati bittiğinde başhekim hastaneden çıkmadan hastaneye girmeye ve girerken de “ya bunu düzeltin ya da biz burayı rehin alırız” diye herkesi uyardık. Tabii çomar sürüsü “kimsiniz lan siz” diye bizi siklemeyince başhekimi rehin almak için yukarı katlara çıkmaya başladık. Ama bu sırada ne dövüşler yaşanıyor anlatamam. Birisi beni tutup pencereden fırlatmaya kalkışında onu ben fırlattım, birisi bana arkadan sarılıp etkisiz hale getirmeye kalkışınca aldım adamı yere çarptım. Böyle böyle hepimiz efsane dövüşerek 3. kata çıktık, meğerse orası ruh ve sinir hastalıkları bölümüymüş, hepimizi sakinleştirici iğnelerle avladılar. Gözümü açtığımda üçümüzü üç farklı odaya yerleştirmişler, bana meşhur beyaz gömleği giydiriyorlardı.
Hasta olmadığımızı biliyorlardı, biz de anlatmaya çalışıyorduk ama bizi cezalandırmak için ne olduğunu bilmediğim ilaçlardan zorla içiriyorlar, iğneler falan yapıyorlardı. Zaman geçiyor, hastane gün geçtikçe mekruh bir binaya benziyor ve ben orada daha fazla durmak istemediğim için zihnimi olan gücüyle kullanmaya çalışıyordum. Uzun zaman geçmişti, mevsimler değişmişti, arkadaşlarım durumu ufak ufak kabullenmeye başlamışlardı ama ben hala itiraz ediyordum.
Bir gece odamdan çıktım, arkadaşlarımın odasına gittim. Bütün lambalar kapalı, herkes yorganının altındaydı. Üzerinde siyah uzun önlükler olan hasta bakıcılar yüzlerini saklayarak hastalara yorganları altından içi çorba dolu kaşıkları uzatarak çorba içiriyorlardı. Pencerelerin camları kırılmış, döşeklerin demirleri pas tutmuş, nevresimler simsiyah olmuş ve parçalanmıştı.
Bir arkadaşım beni görüp de görmezden gelince diğerinin odasına gittim. O da beni görmezden gelmeye çalışınca “kardeşim napıyorsun, neler oluyor burada” diye sordum. “özür dilerim kardeşim, sana böyle bir son hazırlamak istemezdik” dedi. Anlamamıştım. Odama gittim. Odama girer girmez siyah önlüklü birileri beni yakaladı, siyah önlüklü birisi önüme geldi ve simsiyah bir servis tabağının simsiyah kapağını açtı. İçinden büyük bir siyahlık çıktığını gördüm.
O anda uyandım.
4 notes
·
View notes
Text
Yaşlanınca cinsel yaşam bitmez...
Genel kanının aksine uzmanlar vurguluyor: "Cinsellik doğumla başlayan, ölüme kadar süren temel bir insani ihtiyaçtır. Kişinin cinsel yaşamı genç erişkinlik döneminde ne kadar sağlıklı ve aktifse, yaşlılıktaki cinsel yaşamı da o kadar aktif olmaktadır." Her yaşın cinselliğinin farklı olduğunu belirten Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İzzet Koçak, "Sağlıklı bir yaşlıda cinselliğin olmadığını ya da olmaması gerektiğini düşünmek, yemek yemenin, uyumanın yaşlılıkta gereksiz olduğunu düşünmek gibidir. İnsan yaşamında yeri olan böyle bir olguyu yaşlılar için yok saymak gerçekçi değildir. Yaşlılıkta cinselliğin boyutları farklıdır. Cinsel birleşme bu yaşlarda artık üreme amaçlı yaşanmaz. Yaşlılıkta cinsellik, daha çok birlikte rahatlama, gevşeme ve haz paylaşma amacına yönelik olarak kişilerin birbirlerine karşı sevgi ve bağlılıklarını ifade etmelerinin bir aracı olabilir' diyor. Gençlik Dönemindeki Cinsellik Önemli İleri yaşlarda tüm bedensel işlevler gibi cinsel işlevlerde de fizyolojik değişiklikler olduğunu vurgulayan Koçak, bu değişiklikleri bilmeyen ya da kabul edemeyen kişiler için çeşitli cinsel sorunlar ve doyumsuzlukların ortaya çıkabildiğini belirtti. Yaşın ilerlemesiyle birlikte, erkeklerin cinsel açıdan uyarılmaları için gereken sürenin uzadığını, sertleşmenin ortaya çıkışının daha çok zaman aldığını, kadınlarda ise östrojen hormonundaki azalmaya bağlı olarak vajinadaki kayganlığın azaldığını ve ciltte incelmelerin ortaya çıktığını aktaran Koçak, şu bilgileri verdi: "Kişinin cinsel yaşamı genç erişkinlik döneminde ne kadar sağlıklı ve aktifse, yaşlılıktaki cinsel yaşamı da o kadar aktif olmaktadır. Fiziksel çekicilik azaldığında cinsel yaşamın da biteceğini sanılmamalı, sağlıklı ve güvenli bir ilişkide cinsel doyuma ulaşmanın tek yolunun da cinsel birleşmeden ibaret olduğu düşünülmemelidir. Yaşlılıkta ortaya çıkabilecek fiziksel cinsel sorunlar yumuşaklık, sevecenlik, güven ve tanışıklık sayesinde kolayca aşılabilir." İleri yaşlarda cinsel etkinliğin ortadan kalkmasının nedeninin genellikle cinsel bir partnerin (eş) yokluğu ya da araya giren fiziksel rahatsızlıklar ve hastalıklar olduğunun altını çizen Koçak, kalp damar hastalıkları, şeker hastalığı, hipertansiyon, iltihaplar, cinsiyet hormonları yetersizliği, romatizma gibi kronik fiziksel hastalıklar, tansiyon ve depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçlarla sigara ve alkolün cinsel sağlıkta bozukluklara yol açabildiğini söyledi. Yaşlandıkça Cinsel İsteksizlik Olabilir Bazen yaşlıların, kaybolmayan cinsel ilgileri nedeniyle sıkıntı, utangaçlık ve suçluluk duyabildiklerini, cinsellikle ilgili doğal ilgileri ile toplumun kendilerinden beklediği cinsellikten uzak, ciddi ve güvenilir davranışlar arasında çatışma yaşayabildiklerini vurgulayan Koçak, şöyle konuştu: "Yaşlıların cinsellikle ilgili duygu ve düşüncelerini ifade etmede desteğe, cinsel istek ve aktivitenin sağlıklı yaşlanmanın bir gereği olduğunu bilmeye, yaşla oluşan fizyolojik değişiklikleri ve cinsel davranışını etkileyen hastalık ve tedavileri tartışmaya ihtiyaçları vardır. Yaşlandıkça cinsel isteksizlik olabilir. Bu normal bir durumdur. Önemli olan yaşlılık döneminin kendine özgü bir cinselliği taşıyabileceğini bilmek ve kabullenmektir. Cinsel doyum ilişki sıklığından çok, cinselliğin sevgi ve şefkat, dokunma, birlikte yatma gibi boyutlarının ön plana geçmesine izin vermekle mümkün olabilecektir."
0 notes
Text
Verdiğiniz kiloları geri almak veya almamak
Verdiğiniz kiloları nasıl geri alabilirsiniz? ya da kilo nasıl alabilirsiniz. işte size önerilerimiz. Kilo vermek kadar ideal kilonuza ulaştıktan sonra onu korumak da çok önemlidir. Bu yüzden sağlıklı beslenmeyi alışkanlık haline getirmeniz gerekir. Kilo verdiniz ancak kilo vermek kadar verdiğiniz kiloları geri almamak, formunuzu korumak da çok önemlidir. Bu nedenle sağlıklı beslenmeye kilo verdikten sonra da devam etmeniz gerekiyor. Aksi takdirde kısa bir süre sonra hızla kilo aldığınızı göreceksiniz. Bunun önüne geç mek için bazı hatırlatmalar yapalım. Mutlaka kahvaltı edilmeli ancak bu seçim için tercih poğaça ve meyve suyu olmamalıdır. Çünkü böyle bir öğün çok fazla yağ ve şeker içerir. Oysa kepek ekmek ve az yağlı beyaz peynir ile yapılan bir sandviç ya da cornflakes, az yağlı süt ve kuru meyve çok daha sağlıklı bir seçim olacaktır. Ara öğünler Mutlaka ara öğün alışkanlığı edinin. Ara öğün kan şekerini dengeler, bir sonraki öğüne kadar daha az acıkmayı sağlar. 10.30- 15.30 saatlerinde yenilecek 1 meyve veya 2-3 grissini yanında ayran ya da 1 dilim peynir ve ekmek yemek uygundur. Öğle yemeği Akşam yemeğine göre çok daha yoğun olabilir. Öğlen et veya sebze yemeğinin yanında ekmek veya pilav ya da makarna yenmemeli hepsi bir arada tüketilmemelidir. Yoğurt ya da cacık yenilmeli, meyve öğleden sonraya saklanmalıdır. Tatlılara gelince haftada 1 kez sütlü tatlı yenilebilir. Yağlı ve hamurlu tatlılardan uzak durulmalıdır. Yağı az yeşil salata istenildiği kadar yenilebilir. Akşam Akşam mönüsü diğer öğünlere göre daha hafif olmalıdır. Et veya sebze yemeğinin yanında salata ve yoğurt ile beraber 1 dilim ekmek veya 1 kase çorba yeterli olacaktır. Yemekten sonra istenirse o günkü yemek çeşitliliğine göre 1 mey veya 1 bardak süt alabilirsiniz. Makarna şişmanlatır mı? Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilara Acımış Koçak "makarna tek başına şişmanlığın suçudur diyemeyiz" diyor. Doğru miktarda ve az yağlı sosla tüketildiğinde ekmek yerine diyette yenilebilir. 2 yemek kaşığı pişmiş makarna 1 dilim ekmeğin enerjisine eşittir. Öğle yemeğinde yiyeceğiniz bir porsiyon makarna ile günlük ekmek ihtiyacınızın tamamını tüketip akşam yemeğini daha hafif geçirirseniz makarna sizi şişmanlatmaz. Makarna seçiminizde kepekli ve rafine edilmemiş undan tercih yapılması ve üzerinde domatesli, bol sebzeli veya yoğurtlu veya az yağlı bir peynir olması doğru bir seçimdir, beraberinde yeşil bir salata da dengeleyici olacaktır. Alkolün miktarı ne olmalı? 1 gr. alkol 7 kalori, 1 gr karbonhidrat 4 kalori, 1 gr protein 4 kalori, 1 gr yağ ise vücuda 9 kalorilik enerji sağlar. Alkolden gelen enerji miktarı diyetlerde hesaplanabilir. Böylece bazı besinlerin diyetten çıkarılmasıyla yerine alkollü içecekler önerilebilir. Aşırıya kaçmayın Alkolün cinsi, miktarı ve sıklığı genel beslenme ve sağlık için risk taşıyabilir. Diyet sırasında sosyal sebeplerden dolayı haftada 1-2 kez, diyetten başka besinler çıkararak kişiye alkol verilebilir. Ancak bu öneri yapılırken kişinin tüm klinik tablosu bir arada değerlendirilir. Uzun dönemde alkolün bazı kanser hastalıkları ve metabolik hastalıklar için risk taşıyacağı unutulmamalıdır. Kimler kesinlikle diyet yapmamalı? - Hamileler zayıflama diyeti yapmamalıdır. Ancak İdeal kilosunun üzerinde hamileliğe başlayanlar ilk 3 ayı kilo almadan tamamlayıp daha sonra beslenmelerine ilaveler yaparak kilolarını 9-12 kg aralığında tutmaya çalışabilirler. - Emziren anneler için yeterli ve dengeli beslenme önemlidir. Zayıflama diyeti anne sütünde verimsizliğe sebep olur. - Çocuklara da zayıflama reçeteleri verilmemelidir. - Diyabet, böbrek veya karaciğer hastalığı gibi kronik hastalığı olanlar zayıflamak için kesinlikle uzman kontrolünde diyet yapmalı kendi başlarına diyet yapmamalıdır. Bunları sakın unutmayın - 2 kestane = 1 dilim ekmek - 2 yemek kaşığı haşlanmış mısır = 1 dilim ekmek - 1/4 yufka = 1 dilim ekmek - 2 grissini = 1 dilim ekmek - 1 su bardağı dolusu patlamış mısır= 1 dilim ekmek - 5 zeytin = 1 tatlı kaşığı zeytinyağı - 5-6 badem= 1 tatlı kaşığı zeytinyağı kadar enerji içerir En sık yapılan hatalar Diyette en sık yapılan hatalar ekmeğin kaldırılması, öğün atlamak, aç kalarak zayıflamaya çalışmak, tek besin içeren diyetlerdir. Bu hatalar yanlış beslenmeye ve beraberinde getirdiği hastalıklara neden olur. Ayrıca kısa sürede hızlı kilo verdiren popüler diyetlere karşı da dikkatli olmak gerekir. Bunlar da vücut dengesini bozar.
0 notes
Text
Yaşlanınca cinsel yaşam bitmez...
Genel kanının aksine uzmanlar vurguluyor: "Cinsellik doğumla başlayan, ölüme kadar süren temel bir insani ihtiyaçtır. Kişinin cinsel yaşamı genç erişkinlik döneminde ne kadar sağlıklı ve aktifse, yaşlılıktaki cinsel yaşamı da o kadar aktif olmaktadır." Her yaşın cinselliğinin farklı olduğunu belirten Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İzzet Koçak, "Sağlıklı bir yaşlıda cinselliğin olmadığını ya da olmaması gerektiğini düşünmek, yemek yemenin, uyumanın yaşlılıkta gereksiz olduğunu düşünmek gibidir. İnsan yaşamında yeri olan böyle bir olguyu yaşlılar için yok saymak gerçekçi değildir. Yaşlılıkta cinselliğin boyutları farklıdır. Cinsel birleşme bu yaşlarda artık üreme amaçlı yaşanmaz. Yaşlılıkta cinsellik, daha çok birlikte rahatlama, gevşeme ve haz paylaşma amacına yönelik olarak kişilerin birbirlerine karşı sevgi ve bağlılıklarını ifade etmelerinin bir aracı olabilir' diyor. Gençlik Dönemindeki Cinsellik Önemli İleri yaşlarda tüm bedensel işlevler gibi cinsel işlevlerde de fizyolojik değişiklikler olduğunu vurgulayan Koçak, bu değişiklikleri bilmeyen ya da kabul edemeyen kişiler için çeşitli cinsel sorunlar ve doyumsuzlukların ortaya çıkabildiğini belirtti. Yaşın ilerlemesiyle birlikte, erkeklerin cinsel açıdan uyarılmaları için gereken sürenin uzadığını, sertleşmenin ortaya çıkışının daha çok zaman aldığını, kadınlarda ise östrojen hormonundaki azalmaya bağlı olarak vajinadaki kayganlığın azaldığını ve ciltte incelmelerin ortaya çıktığını aktaran Koçak, şu bilgileri verdi: "Kişinin cinsel yaşamı genç erişkinlik döneminde ne kadar sağlıklı ve aktifse, yaşlılıktaki cinsel yaşamı da o kadar aktif olmaktadır. Fiziksel çekicilik azaldığında cinsel yaşamın da biteceğini sanılmamalı, sağlıklı ve güvenli bir ilişkide cinsel doyuma ulaşmanın tek yolunun da cinsel birleşmeden ibaret olduğu düşünülmemelidir. Yaşlılıkta ortaya çıkabilecek fiziksel cinsel sorunlar yumuşaklık, sevecenlik, güven ve tanışıklık sayesinde kolayca aşılabilir." İleri yaşlarda cinsel etkinliğin ortadan kalkmasının nedeninin genellikle cinsel bir partnerin (eş) yokluğu ya da araya giren fiziksel rahatsızlıklar ve hastalıklar olduğunun altını çizen Koçak, kalp damar hastalıkları, şeker hastalığı, hipertansiyon, iltihaplar, cinsiyet hormonları yetersizliği, romatizma gibi kronik fiziksel hastalıklar, tansiyon ve depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçlarla sigara ve alkolün cinsel sağlıkta bozukluklara yol açabildiğini söyledi. Yaşlandıkça Cinsel İsteksizlik Olabilir Bazen yaşlıların, kaybolmayan cinsel ilgileri nedeniyle sıkıntı, utangaçlık ve suçluluk duyabildiklerini, cinsellikle ilgili doğal ilgileri ile toplumun kendilerinden beklediği cinsellikten uzak, ciddi ve güvenilir davranışlar arasında çatışma yaşayabildiklerini vurgulayan Koçak, şöyle konuştu: "Yaşlıların cinsellikle ilgili duygu ve düşüncelerini ifade etmede desteğe, cinsel istek ve aktivitenin sağlıklı yaşlanmanın bir gereği olduğunu bilmeye, yaşla oluşan fizyolojik değişiklikleri ve cinsel davranışını etkileyen hastalık ve tedavileri tartışmaya ihtiyaçları vardır. Yaşlandıkça cinsel isteksizlik olabilir. Bu normal bir durumdur. Önemli olan yaşlılık döneminin kendine özgü bir cinselliği taşıyabileceğini bilmek ve kabullenmektir. Cinsel doyum ilişki sıklığından çok, cinselliğin sevgi ve şefkat, dokunma, birlikte yatma gibi boyutlarının ön plana geçmesine izin vermekle mümkün olabilecektir."
0 notes
Text
Alkolün vücutta neden olduğu rahatsızlıkları sıralayınız.
Sindirim ve endokrin bezleri hastalıkları Çok fazla alkol almak pankreastarafıncaüretilenhazımenzimlerinin anormal aktivasyonunaniçinolabilir. Bu enzimlerin oluşumu, pankreatit olarakmalumenflamasyona yol açabilir. Pankreatituzun soluklubirvaziyethaline gelebilir ve ciddi komplikasyonlaraniçinolabilir. İnfla.. Devamı için tıkla : https://bit.ly/2MFViWV
0 notes
Text
New Post has been published on Kadın Sağlığı Rehberi
New Post has been published on http://saglikdoping.com/sigaranin-zararlari-ve-neden-oldugu-hastaliklar/
Sigaranın zararları ve neden olduğu hastalıklar
Sigaranın sağlığa zararlı olduğu, paketi her elinize aldığınızda gözünüze çarpar. Peki ya güzelliğe zararı? Bunu hiç düşündünüz mü? Cevabınız hayır ise sizi, güzelliğinizin baş düşmanını tanımaya misafir etme ediyoruz. Sigara, cildinize,…
Sigaranın sağlığa zararlı olduğu, paketi her elinize aldığınızda gözünüze çarpar. Peki ya güzelliğe zararı? Bunu hiç düşündünüz mü? Cevabınız hayır ise sizi, güzelliğinizin baş düşmanını tanımaya eğlence ediyoruz. Sigara, cildinize, gözlerinize, dudaklarınıza hasar veriyor, kırışıklıklara, selülite niçin oluyor ve çabuk yaşlandırıyor.
Dünya Sağlık Durumu Örgütü istatistiklerine kadar dünya ülkelerinin bir çoğunda en çok rastlanan ve en çok ölume yol açan nedenler arasında birincil sırayı akciğer kanseri alıyor. Son 40 yılda % 250 oranıinda çoğaltma bildiren akciğer kanserine yalnızca ABD’de her sene 160 bin kişi yakalanıyor. Türkiye’de ise her yıl 30-40 bin kişide akciğer kanseri görülüyor.
Bir başka araştırmaya tarafından akciğer kanserinin yüzde 85’i, kronik bronşit’in yüzde 75’i, yürek hastalıklarının yüzde 25’i sigaradan kaynaklanıyor. Uzmanlar, 100 bin karakter nüfusta hiç sigara içmeyenlerin kansere yakalanma oranının % 3-4, günde bir paket içenlerde yüzde 61, 1-2 paket içenlerde 143, günde 2 paket ya da daha pozitif içenlerde 217 olduğuna uyarı çekiyor.
Sigarada 4000’i aşkın birbirinden ayrı zararlı madde bulunmaktadır. Hem sigaranın belli başlı maddesi olarak tanıdık tütünde de bir çok zararlı madde bulunmaktadır. Tütün yetiştirilirken böcek ve böcekten korunması için haşere zehiri kullanılır. Sigarayla birlikte, bir çok zehirli maddenin haricen, böcek zehirini bile içimize çekmiş oluyoruz.
Sigaranın niçin olduğu hastalıklar:
Tiryakilik: Nikotin maddesinin bağımlılık yapıcı özelliği eroine fazla aynı.
Sırt ve Bel Ağrısı: Sigara içmek, belle ilgili hastalıkların tedavisini engelleyen faktörlerden biridir. Bunun yanına adi insanlarda da zaman zaman şiddetli sırt ve bel ağrılarına yol açabilir. Bunun nedeni, sigara içen kişilerde vücudun, omurilikteki disklere çok cılız miktarda oksijen göndermesidir.
İlaca Karşısında Bağışıklık: Sigara içenler kesin bir ilacın etkin olması için fazla daha büyük dozlarda o ilacı göstermek zorunda kalır.
Kısırlık: Çiftlerden sadece birinin sigara içmesi çocuk olmaması riskini 3 kat artrır.
Menopoz: Sigara içen kadınlarda beklenenden 5-10 yıl daha erken menopoz görülür. Bu da kemiklerin erkenden incelmesine ve de erimesine neden olur.
Erken Yaşlanma: Uyumlu bir şekilde sigara içilmesi, cilt yapısını bozar, kırışıklıklara yol açar. Bunun yanında dişler sararır ve de kararır, tırnaklar sağlıksızlaşır.İyileşme Zorluğu: Sigara içenlerin yaraları çok daha zorlama kapanır. Bunun yanında ameliyat sonrası yaralarının iyileşmeme olasılıkları vardır.
Diş Kaybı: Sigara içmek diş kayıplarında kayda değer bir faktördür.
Prostat Kanseri: Prostat kanserinin % 40’ı sigaradan kaynaklanmaktadır.
Göğüs Kanseri: Sigara içen kadınlar içmeyenlere göre %75 daha pozitif göğüs kanserine yakalanma riski taşır.
Rahim Kanseri: Sigara içen kadınlar içmeyenlere göre 4 kat daha fazla rahim kanserine yakalanma riski taşır.
Boğaz Kanseri: Boğaz kanseri vakalarının % 80’ine sigara yol açar.
Mide Kanseri: Sigara içenlerin mide veya bağırsak kanserine yakalanma riski içmeyenlere kadar 2 kat daha fazladır.
Karaciğer Kanseri: Karaciğer kanseri vakalarının % 80’i sigara yüzünden olur.Gırtlak Kanseri: Günde 25 tane sigara içiyorsanız 30 kat daha artı gırtlak kanserine yakalanma riski taşırsınız. Bu da ilk başlarda konuşma zorluğu ilerleyen safhalarda iyice konuşamamaya sebebiyet verir.
Amfizrem: Bu hastalığın yol açtığı ölümlerin %85’i sigara yüzünden olur. (Akciğerlerdeki alveoller zamanla esnekliğini kaybeder. İlerleyen safhalarda, yoğun bir biçimde solunum zorluğu olur ve hasta solunum makinasına kopamamak zorunda kalır.)
Ağız Kanseri: Ağız kanseri vakalarının tamamına sigara yol açar.
Yemek Yemek Borusu Kanseri: Bu kanserden ölenlerin yaklaşık olarak hepsi sigara içtikleri için ölmüşlerdir.
Çocukluk Solunum Problemleri: Annesi veya babası sigara içen çocuklar 6 kat daha pozitif solunum yolu hastalıklarıyla rastlama riski taşır. (Soğuk algınlığı, kulak iltihapları, bronşit, bademcik problemleri, astım ve de zatüre oysa ara sıra ölüme bile yol açar)
Kulak Enfeksiyonları: Sigara içenlerin çocuklarının orta kulak enfeksiyonuna yakalanma riskleri vardır.
Erken Doğum ve Bebeğin Hafif Doğması: Günde sadece 5 tane sigara içen gebe bir kadının erken doğum yapması ya da epeyce minik ve de sağlıksız bir bebek doğurma riski fantastik boyutlardadır.
Diyabet: Sigara içmek, vücudun insülün salgılama yeteneğini zamanla yok eder. Bu da şeker hastalığına yol açar.
#alkolün hastalıkları#sigara alışkanlığı#sigara hastalıkları belirtileri#sigara hastalıkları koah#sigaranın neden olduğu hastalıklar pdf
0 notes
Text
Panik Bozuklukta Beslenme ve Egzersiz
Kafein vücutta birçok sistemi etkilediği gibi merkezi sinir sistemini de etkilemektedir. Kafein sadece kahvede değil yeşil çay, kola, siyah çay, matcha çayı, enerji içeceklerinde de bulunmaktadır. Kafein ile ilgili istenmeyen etkiler 200 mg doz üzerinde alımdan sonra daha çok çıkmaktadır. Miktara, yoğunluğuna, kahve ise çekirdeğine, türüne göre değişebilmekle birlikte ortalama bazı içeceklerin kafein miktarları aşağıdaki gibidir.
Yeşil çay:35 mg
Kola: 40 mg
Siyah çay: 45 mg
Enerji içeceği:85 mg
Filtre Kahve: 95 mg.
Kafein uyanıklık, uykuya dalmada güçlük, uyku derinlik, kalitesinde bozulma, dikkatte artış, enerji artışı yapar. Kan basıncı ve kalp atım hızını arttırır. Mide asidini arttırabilir. Fazla tüketimi uyarıcı etki yapar. Çarpıntı, kalp ritim bozuklukları, titreme, terleme, solunum sıkıntısı, sinirlilik, huzursuzluk, kaygıda artışa neden olur. Zaten kişide var olan panik atak var ise fazla kafein tüketimi atakların sayısı ve şiddetini arttırabilmektedir. Bu nedenle panik atakların tedavisi sırasında kafesi tüketimine belli ölçülerde sınırlama getirmekte fayda vardır.
Bitkiler ile ilgili çalışmalar bilimsel kanıt düzeyinde olmadığı için net bir şey söylemek zor iken kafein düzeyi yüksek olan yeşil çay ve matcha çayını sınırlandırmakta fayda vardır. Melisa ve papatya çayı ise dozu günde 1-2 fincanı geçmemek ve uygun demlenmek kaydı ile kısmi rahatlatıcı etki göstermektedir.
Sigara sempatik sinir sistemini aktive ederek anksiyeteyi arttırır. Özellikle üst üste içilen sigara, kafein ile birlikte tüketilen sigara, sabah aç karna, akşam geç saatlerde tüketilen sigarada bu etki daha belirgin olarak karşımıza çıkabilmektedir. Ayrıca panik bozukluktan dolayı tedavi gören hastalarda sigara tüketiminin farklı bir etkisi de şu şekilde olmaktadır. Sigara dumanındaki bazı kimyasallar karaciğerdeki sitokrom P450 sistemini etkiler. Bu sistem aynı zamanda panik bozukluk için kullanılan ilaçların metabolize edildiği sistemdir. Sigara bu sistemin metabolizmasını arttırarak, çalışmasını hızlandırır. Bu sitem üzerinden metabolize edilen ilaçlar daha çok atılır. Yani sigara kullanan kişilerde bazı psikiyatri ilaçlarının kan düzeyi azaldığı için bu ilaçların etkisi de azalmaktadır. Sigara kullanan kişilerde bu ilaçların etkili olabilmesi için, sigara içmeyen kişilere verilenden daha yüksek dozlarda verilmesi gerekebilmektedir.
Alkol beyinde Gama aminobütirik asit(GABA) nörotransniteri üzerinden etki eder. Bu inhibitör bir nörotransmiter maddedir. Yani alkol alındıktan hemen sonra GABA’nın inhibitör etkisi ile anksiyeteyi ve çarpntı, nefes darlığı vs gibi bedensel belirtilerini yatıştırmaktadır. Bu panik bozukluk tedavisi için olumlu bir etki gibi görünmektedir. Hatta panik bozukluğa sahip bir çok hasta şikayetleri yatıştırabilmek için bu nedenle alkole sarılabilmektedir. Başta çok mantıklı bi strateji gibi görünse bile alkol kandan çekilirken ters şekilde ataklar, anksiyete belirtileri artış gösterir. Bunu fark eden kişi tekrar alkol alarak tekrar bu belirtileri yatıştırma yoluna giderse alkol kullanımı artacak, başta iyi gelen durum zamanla panik atak tablosunu ağırlaştıracaktır. Bu nedenle panik atak tedavisi planlarken alkol kullanımı mutlaka dikkate alınmalıdır. Ayrıca yoğun ve düzenli alkol kullanan kişilerde alkolün birden kesilmesi de panik atakları tetikleyici olabilmektedir.
Bazı uyuşturucu maddeler özellikle uyarıcı maddeler panik atakları tetikleyebilmektedir. Kokain, LSD bunların başında yer almaktadır. Ancak yatkınlığı olan kişilerde esrar ile de panik atakların tetiklenebildiği bilinmektedir.
Uzun süre açlık kan şekerinin düşmesine yol açmaktadır. Bunu takiben kortizol ve growth (büyüme) hormonu salınımı kan şekerini arttırarak vücutta dengeyi kormaya yönelik davranmakta protein ve yağlardan şeker üretmeye çalışmaktadır. Kan şekerinde bu değişkenlik çarpıntı, terleme, sinirlilikte artış, titreme, terleme gibi belirtilere yol açar. Panik atağı olan kişide atak olduğuna dair alarm etkisi yaparak süreci kötüleştirir. Uzun süre aç kalıp birden ağır bir yemek yemek de benzer bir etkiye yol açar. Ayrıca ağır bir yemek sonrası sindirim için mide çevresine kan hücum etmektedir. Bu nedenle kalbin daha çok kan pompalaması gerekmektedir. Kalp daha çok kan pompalamak için eforunu arttırmakta, hızlanmaktadır. Bu da çarpıntı şeklinde algılanarak panik atağı tetikleyici olabilmektedir. Bu nedenle düzenli ve sağlıklı beslenme genel sağlık için önemli olmakla birlikte panik atakların iyi seyirtmesi için de önemlidir. Az sık yemek, bol su tüketmek, mevsiminde besinleri tüketmek, tek yönlü beslenmemek önemlidir. Besinlerin içeriğinde ise Omega-3 ve omega-6 dan zengin besinlerin balıkların olması önem kazanmaktadır. Özellikle mevsiminde taze balık, mevsimi olmadığı zaman ise somon ve orkinos tüketimi bu konuda önemlidir. Ceviz, keten tohumu da bu konuda öenmli desteklerdir. Omega-3 ve 6 kalp damar hastalıkları açısından koruyucu özelliğe sahip olmakla birlikte Nöronları yani beyin hücrelerini oksidatif zararı önleyerek, zarları koruyarak, bilişsel işlevleri güçlendirerek zenginleştirirler. Kişinin besin alerjisi var ise bu konuya da dikkat etmek önem kazanmaktadır.
Doç. Dr. Eylem Özten
Kortizon içerikli ilaçlar, diğer tıbbi hastalıklarda kullanılan bazı ilaçlar, kontrolsüzce kullanılan dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ilaçları atakları tetikleyebilmektedir. Bu içerikte ilaçlar kullanılırken dikkatli bir planlama yapılmalı, doktor kontrolünde kullanılmalı ve doktorunuza ek kullanılan ilaç hakkında bilgi vermelisiniz.
Düzenli ve kaliteli uyku genel sağlık için önemli olduğu kadar psikolojik sağlık için de önemlidir. Düzenli ve kaliteli bir uyku ile sağlıklı melatonin salınımı tüm psikiyatrik hastalıkların tedavisinde olmazsa olmazdır. Bu nedenle uyku düzeninin sağlanması önem kazanmaktadır. Özellikle gece gündüz uyku döngü değişiklikleri, yani gece çok geç yatıp gündüz uyuma, uykuya dalmada güçlük, uykuların nedensiz sık bölünmesi, sabah istemeden erken uyanma, sabah uyanamama, gündüz uykululuk hali gibi durumlar müdahale edilmesi gereken durumlardır.
Bazı besinsel takviyeler ana tedavi edici olmasa da tedaviye destek sağlayabilir. Örneğin bağırsak mikrobiyatasının insan sağlığında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Sağlıksız beslenme ile psikiyatrik hastalık ilişkisi de bağırsak mikrobiyatası üzerinden kurulmaktadır. Beslenme ve birçok çevresel etken ile bağırsak mikrobiyatasında patojen (hastalık yapan, kötü) bakteriler artar. Ve bunlar bağırsağa sızarak kronik inflamasyon (enfeksiyon) yaratır. Bunun psikiyatrik hastalıklar ortaya çıkaran bir faktör olduğu belirtilmektedir. Tam tersi bağırsaktaki yararlı bakterilerin büyümesini teşvik eden beslenme kronik enflamasyonu azaltarak psikiyatrik tablolara iyi gelebilmektedir. Rafine karbonhidratlar, şeker, doymuş yağ asitleri bağırsak bakteri dengesini bozarak, zararlı bakterileri arttırıp kronik enflamasyon ve psikiyatrik hastalıkları tetikleyici olabilmektedir. Bu nedenle hastanın diyetine özen göstermesi, sağlıklı beslenmesi, obeziteden uzak durması, probiyotik besinlerin alımına özen göstermesi önemli bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır.
Beslenmede ayrıca B12 vitamini, D vitamini, Magnezyum, Omega-3 içeriği zengin besinleri tüketmek, bunlar vücudumuzda eksik ise ve besinler ile almakta zorluk var ise dışarıdan alım ile takviye yapmak önemlidir.
Düzenli ve kaliteli uyku genel sağlık için önemli olduğu kadar psikolojik sağlık için de önemlidir. Düzenli ve kaliteli bir uyku ile sağlıklı melatonin salınımı tüm psikiyatrik hastalıkların tedavisinde olmazsa olmazdır. Bu nedenle uyku düzeninin sağlanması önem kazanmaktadır. Özellikle gece gündüz uyku döngü değişiklikleri, yani gece çok geç yatıp gündüz uyuma, uykuya dalmada güçlük, uykuların nedensiz sık bölünmesi, sabah istemeden erken uyanma, sabah uyanamama, gündüz uykululuk hali gibi durumlar müdahale edilmesi gereken durumlardır.
Ayrıca düzenli yaşam, düzenli uykuyu da beraberinde getirir. O nedenle panik bozukluğu olan yakınınızı öncelikle bu konuda desteklemelisiniz. Sabah kalkması için bir hedefi olması, yaşam amaç ve motivasyonlarının arttırılması konusunda zorlayıcı, nasihat verici olmadan destek sağlamak önemlidir. Bu konuda hastanın çabaları desteklenmeli, ödüllendirilmeli, sonraki çabaları için pozitif pekiçtireç sağlanmalıdır.
Egzersizin kronik hastalıklar üzerinde olumlu etkileri pek çok çalışma ile gösterilmiştir. Psikiyatrik hastalıklara olan etkilerini ise inceleyen yine birçok çalışma vardır. Bu çalışmalar egzersizin nörotrofik faktörler, nörotransmitterler ve sitokin salınımları ve beyin kan akımı üzerindeki etkileri aracılığı ile ruhsal iyilik hali sağladığını, belirtileri azalttığını ve koruyucu etkileri olduğunu göstermektedir. Panik bozukluk hastalarının egzersiz yapmakla ilgili egzersiz sırasında panik atak geçirebilecekleri kaygısı ile egzersizden kaçınmaları olabilmektedir. Tedavide kaçınmalar ile ilgili çalışılırken bu konu da mutlaka ele alınmalı ve kişinin aktivite içinde olması sağlanmalıdır.Panik bozuklukta egzersiz ile yapılan çalışmalarda egzersizin panik bozuklukta belirtileri azalttığını, ancak bu etkinin farmakoterapi kadar olmadığı belirtilmiştir.
source https://saglik.kocaali.com/panik-bozuklukta-beslenme-ve-egzersiz/
0 notes
Text
Her cinnet getirenin ruh hastası olarak tanımlanması doğru değil.
Uzman Psikolog Hanım Demirbaş, medyada ‘cinnet getirdi’ başlıklı verilen her haberin aslında cinnetle ilgili olmadığını ve her cinnet getirenin de ruh ya da akıl hastası olarak tanımlanmasının doğru olmadığını s��yledi. Birini yaralayan ya da öldüren herkesin cinnet getirmiş olmayacağına işaret eden Uzman Psikolog Hanım Demirbaş, bununla bağlantılı olarak medyada yayımlanan her cinnet başlıklı haberde doğru tanımlama yapılmadığını ifade etti. Uzman Psikolog Hanım Demirbaş, “Cinnetin psikopatolojisi, genel tanımı sınırlıdır. Birden fazla insanın tehlike altında olması, yaralanması veya öldürülmesi tipiktir. Cinnetin bir kültürden diğer bir kültüre aktarımı çok zordur. Medyada cinnet olarak adlandırılan her olay gerçekte cinnet olmayabilir! Cinnet bir hastalık değil, durum tablosudur. Şiddet eğiliminin altında yatan motifler farklıklar göstermektedir. Karmaşık oluşum koşullarından dolayı net bir suçlu profili yoktur. Cinnet getirenlerin nadir ortak yönleri daha çok erkek olmalarıdır. Medyada yansıtıldığı gibi her cinnet getiren akıl ve ruh hastası değildir. Eylemin planlı olup olmadığına anlık gelişim gelişmediğine bakılmalıdır. Planlanan eylemler katliam olarak nitelendirilir. Cinnetler ise ruhsal açıdan sıradışı bir durumda gerçekleşir. Katliamda suçlu bilinçli olarak belirlediği insanları öldürür. Klasik cinnet ise bilinçsizce gerçekleşir ve gerçekleştiren kişi genellikle o an aklını kaçırmıştır sonuçları düşünemez. Aklını kaçırması beyinde bir bozukluğa veya şizofrenik psikoza, ayrıca madde veya alkolün kötüye kullanımı sebep olabilmektedir. Bu nedenle cinnet getirenler öncesinde mutlaka dikkat çekmişlerdir. Çoğu zaman dissosyal, duygusal açıdan instabil, impülsif kişiliklerdir. Psikolojik sorunları, ruhsal hastalıkları vardır. Eylemleri önceden planlayanlar kurbanlarını direk seçerler, hedef kitlesi bellidir, çoğu zaman dikkat çekmezler, ruhsal hasta değillerdir. Alıngandırlar, anlaşılmadıklarını hissederler, aşağılanmışlık duygusuna sahiptirler, narsistirler. Dolayısı ile fark edilmeleri güçtür. Olayın kendisini sübjektif hissettikleri kırılmalarına öcü olarak bakmaktadırlar. sadece belirli kişilerle sınırlı kalmayıp bütün topluma intikamını yansıtabilmektedirler. Onları mutsuzluklarına sorumlu tutmaktadır. Mutlu insanları kıskanarak sessizce mutlu insanlardan nefret etmektedirler” diye konuştu. Cinnetin tetikleyicilerini, sosyal dışlanmışlık, başarısızlık, iş yeri veya okulda okulda mobbinge maruz kalma şeklinde sıralayan Uzman Psikolog Hanım Demirbaş, “Kişi sürekli kendisini haksızlığa uğramış hisseder. Bu nedenle uzun süre öfkeyi içinde biriktirir, saldırganlık eşiği düşer ve eylemde patlak verir. Olay yeri olarak çoğu zaman kişi ruhunun kırıldığı bağlantı yerini seçer. Çoğu durumda cinnet getiren kişi eylemi en ince ayrıntısına kadar titizlikle hazırlar. spontane gelişen durumlar oldukça nadirdir. Tetikleyici asıl etken kişinin kendi iç dünyasıdır. Çoğu vakalarda kişilerin cinnet öncesi eylemlerini internet ortamında kıyas yapıp sebep gösterip sonucu doğru göstererek, dolayısı ile kendisini haklı çıkaracak paylaşımlarda bulunur. Çoğu eylemler ritüel kurallar eşliğinde intiharla sonuçlanmaktadır” dedi. Söz konusu belirtileri olanların mutlaka bir uzmana başvurmaları ya da yönlendirilmeleri gerektiğini vurgulayan Uzman Psikolog Hanım Demirbaş, “Her eylem bireysel motife dayandığı için çoğu zaman belirtileri doğru algılamak mümkün olmayabilmektedir. Bir kere kin, memnuniyetsizlik, aşağılanmışlık, haksızlığa uğramışlık gibi hislere sahip insanları çevremizde dikkatli incelemek tek korunma yöntemi gibi görünmektedir. Bunun için kişiyi psikolojik destek almaya yönlendirmekte fayda vardır. Bununla birlikte içine kapanıklık, düşmancıl ifadeler, bakışlarda negatiflik, saldırgan ve agresif tavırlar, uyku ve iştah düzeninde bozulmalar gözlemlendiğinde yaş sınırına bakmaksızın sağlık kuruluşlarına gitmeye ve psikolojik destek almaya ikna edilmelidirler” ifadelerini kullandı. Read the full article
0 notes