Tumgik
#alımlı sözler
mormezarlik · 1 year
Text
Bak kızım;Senin bu hayatta kimseye ihtiyacın yok.Birinin seni korumasına ihtiyacın yok.Sen kendine yetersin.Başkasının sarılmasına ihtiyacın yok kendine sarılman yeter.Seni en çok sen anlar,başkası değil.Başkaları bırak senin hakkında ne düşünürse düşünsün umrunda olmasın.Sen kendini bildiğin sürece kimsenin boş sözlerine aldırma.İnsanlar görmek istediği kadarını ve ne şekilde görmek isterse o şekilde görür.İşitmek istediği kadarını işitirler.Kimseye kendini kanıtlamak zorunda değilsin!
Tumblr media
13 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 2 years
Text
Tumblr media
Beni soracak olursan, ki öyle birşeyin olmadığını biliyorum. Verecek cevabım iyiyim!!! Olacaktır.
Bahar rüzgarlarıyla sevişiyor, çiçekleri okşuyor, yeşil çimenlerin büyümesini izliyor, suyun kelime kelime akışını izliyorum.
Buralarda havalar da güzel. Güneş şakalaşıyor bizimle. Bulutlarla dans ediyor, yağmurlarda renkten renge bürünüyor, hayallerden gökkuşağı köprüleri kuruyor, ulaşılmaz olduğunu tekrar tekrar kulaklarımıza fısıldıyor.
Etrafı izlemek güzel. Dinlemek de öyle. Sevişen çiftler alımlı bakışlarıyla birbirlerini süzüyor, sevda dolu sözler olmasa da havadan, sudan, resim galerilerinden, filmlerdeki aşklardan bahsediyorlar. Birbirlerinin gözüne bakarken hüzünlerini nasıl saklıyorlar aklım almıyor. Ama yalnızlar Uzaktan hissediyorlar olmalı ki, içsesleri buraya kadar ulaşıyor.
Üstüme alınmamayı öğrendim. Cümlelerini kendi kendilerine, istedikleri kişilere dolaylı yoldan söylüyorlarmış. Yeni moda buymuş. İsim vermeden, senin, benim yaralarımın üstünden sektirerek, gerekirse biraz da hayallerinden çalarak ulaştırıyorlarmış, ulaşmasını istediklerine. Kaçamak sevgiler, yaşanmamış aşklara, oradan da derin yalnızlığa bürünüyormuş.
Uzun lafın kısası. Nasılsın dersen!? İyiyim işte.
Yazarım daha.
Merak etme!!!
29 notes · View notes
sahipsizmektuplar · 2 years
Text
Ben öyle güzel bir kız değilim.
Şöyle sıradan kahve ama güneşte elaya çalan gözlerim, iki sarı kirpiğim, bir de sarı saçlarımı örten başörtüm var.
Öyle uzun, alımlı bir fiziğim de yok.
Ağırdan alır hep ayaklarım adımlarını, sevmem aceleyi.
Yaşıtlarım alaya alırlar her şeyi, boş sözler söylemek onların kendi eğlenceleri ve beni de ortak etmeye çalıştıklarında uzun uzun ve anlamsızca bakar gözlerim.
Sıkıcıdır belki, bilmiyorum, bu hallerim.
Ama ben buyum ve sizin eğlenceniz bana göre değil.
Bu ortam, bu okul, bu yaşam, bu anlayış biçimi ve bu ergenlik bana göre değil.
Tahammül edilemez bir olgunluk bu,
Taşıyamadığım...
Yalnızım, bir ben gibisi yok çünkü etrafımda.
Bazen ben de olsam diyorum,
Onlar gibi saçmalasam,
Hiçbir şeyin ciddiyetinde olmasam
Ve sadece alaya alsam hayatı...
Ama ben buyum?..
Kolay değil, hiç değil, senden sonra hele hiç değil;
Böyle olmak ve yalnız olmak.
Ne kadar sıradansa o kadar...
Yüzüme baktıklarında ne görürler çok merak ederim. Hep bir başkasının gözünden kendimi görmek istemiştim. Güldüğümde burnumu hep aşağıdan tutarım, laz olmak bunu gerektirir. Sesli de gülünce bir an susasım geliyor, sanki tebessüm etsem yeterli olacakmış gibi, kahkahamı duyanlar benden kaçacakmış gibi... Niye, neden böyle hissederim, inan ben de bilsem söylerim. Ama işte bir tahminim var.
O da; Sen sevmeyince yâr, sevilmiyor kusurlarım.
13 notes · View notes
iamthefairyoflive · 3 years
Text
Çocukken o kadar derdin içinde gülümserken şimdi küçük bir cam kırığı sözler benim yüreğimi dağlıyor. Ne ara bu kadar bitap , çaresiz düştüm. Ne zaman bu kadar ağlar oldu. Ne zaman bu kadar ağlayıp hiçbir şey olmamış gibi yüzümü silip gülümsemeye başladım. Ne zamana kadar ruhumun ruhu parçalanırken kulağıma kulaklığı takıp müzik dinledim. Evet doğru, ruhumun bir ruhu var. Ruhum 30 yaşlarında alımlı bir kadın. Siyah , dalgalı saçları var. Ben onun ruhunu parçaladım her ağlayışımda, şimdi o kadının "Ah!" çiğlıklarının;ruhu parçalanırken cenin pozisyonunu alıp, köşeye sindiği, sindiği köşede bana bakan kötü gözlerinin bedelini ödüyorum.
1 note · View note
nazenderr · 4 years
Text
Tumblr media
Çok güzel alıntı kitaplar ve kitaplıklar paylaşılıyor, kadınlarımız da manken gibi, hep alımlı ve çekiciler, bir de kitap okumayı çok seviyorlar.. Tam bir görsel şölen, okuma kültürüne büyük bir katkı... Diye düşünüyorsun, sonra okuyorsun yazılanları, hep bilindik şeyler, kaynağı belirtilmeyen alıntılar, şiirler, sözler... Nerde bu kitaplıklar, yazarlar, satır üstü çizili yazılar diye bakınıyorsun, bulamıyorsun... Ama görseller güzel 😌 ..
34 notes · View notes
baglamabuyusude · 4 years
Text
EN ETKİLİ AŞK BÜYÜSÜ
Aşk büyüsü, evrensel bir hal almış ve en derin duygulardan biridir. Çaresiz kalan insan bu sebepten genellikle aşk büyüsüne başvurabilmektedirler. Kişiler, bir takım duygular beslediği şahısların hayatlarında kalmayı ve onları kendi hayatlarında tutma konusunu geniş çerçevede değerlendirmektedir. Hayatı boyunca aşkın ne olduğunu bilmeden, tadına varamadan hatta hiç görmeden ömrünü tamamlayan çok fazla insan görebiliriz.
Aşık olan, aşkı tadan insanlar hayatlarındaki şansın farkında mıdır bilemeyiz tabiki. Aşık olan iki bireyin birlikte olması, bir araya gelmesi harika bir beraberliği meydana getirebilir.
Ancak çiftlerin çevrelerinde harika olarak görünen bu ilişkiler her zaman bu şekilde devam etmemekte ve istenmeyen bir şekilde bitme aşamasına gelmektedir.
Biriken hatıralar, hayatta sabitlenmiş ve çapa haline gelmiş anlar dolayısıyla bazı ayrılıklar insanlar üzerinde yıpratıcı bir etkiye sebep olur. Bunun ortadan kalkması için tabi ki insanlar kendi çabalarıyla bir şey yapmaya çalışmaktadır.
Yaptıkları şey, ilişkinin bitmesini izlemek ya da bitmekte olan ilişkiyi çabayla kurtarmak değildir elbette. Bu duruma gelen insanlar, kendi bilinçleriyle ve kullandıkları bilinçsel kabiliyetleriyle bir yerlere varmaya çalışırlar.
Kullanılan bu bilinçsel çabaların yanında son çare olarak aşık etme büyüleri yapma yolunda ilerleme kaydetmeye çalışırlar.
İnanışa göre insanların imdadına yetişeceğini ve istedikleri şeye ulaşma sonucunu verebilmektedir çünkü . Bu aşk büyüsü konusunda uzman yardımı almak için için en güzel yol olacaktır.
İşini bilen bir medyumdan ya da bilgili bir uzmandan alınan bir yardım eli sizin için önemli olacaktır. Bu çabalarınızın sonucunda tabiki alacağınız ödül sevdiğiniz insanla birlikte geçireceğiniz bir ömür olacaktır.
Tıkla -> https://www.eniyimedyumhocakim.com/asik-etme-duasi/
EN ETKİLİ AŞK BÜYÜSÜ HANGİSİDİR?
Büyük bir kitlenin en çok merak ettiği şeylerden biri en etkili aşk büyüsünün ne olduğudur. Bir çok medyum ve hocanın kullandığı ve başarı elde ettiği büyü Canbar büyüsüdür. Bu büyüyü kullanarak karşınızdaki kişiyi kendinize aşık etmeniz mümkündür.
Dünya üzerinde de bilinen en etkili aşk büyüsü olarak kullanılır. Birini çok seven hatta platonik olarak seven, sevdiği kişiden uzaklaşan şahısların sıkça karşılaştığı ve tercih ettiği bir büyüdür.
Karşılaşılan hocalar ve medyumların da verdiği tavsiye ile uygulamaya koyulan bir büyü olup bu büyü sayesinde sevdiğiniz kişiye kolaylıkla kavuşabilirsiniz. Ancak bilinmesi gereken husus şudur ki, büyü yaptırıp oturup beklemek hiçbir şeye çözüm değildir.
Yapılan büyü tutmayabilir ya da çabalarınız boşa çıkabilir. Bunun için kendiniz de bir şeyler yapmalısınız. Eşinizin veya hayatınızdaki kişinin ilişini çekmeli, hoşuna gidebilecek şeylerin üzerinde yoğunlaşmalı ve hatta onun seveceği şeyleri birlikte yapmaya özen g��stermelisiniz.
Tıkla -> https://www.eniyimedyumhocakim.com/en-agir-ask-buyusu-nedir/
EN ETKİLİ AŞK BÜYÜSÜ TARİFLERİ
Evli veya bekar olmanız, uzakta olmanız fark etmeden yapabileceğiniz büyüler tabiki vardır.  Eğer evde aşık etme büyüleri arasında etkili olan kırmızı mum büyüsünü yapmak istiyorsanız sahip olmanız gereken malzemeler, 4 tane kırmızı renk mum ve bir iğnedir. Elinizde olan mumların üzerine iğneyle birkaç çeşit sembol çizmelisiniz.
Bir çok farklı aşk büyüsü yapılabilir ama öncelikle bunlardan önce kendinizi hazır hissetmeli ve inanmalısınız. Çoğunlukla bilinçsel olan bu ritüeller aslında sizin istemenizle olabilecek şeylerdir.
Bu bağladığınız inançla birlikte bir takım hazırlık yapmalısınız. Hazırlıkların başında ikili ilişki arasında sıcak noktalar bulmalısınız. Eşinizin gerçekten hoşuna gidebilecek ve hoşlanacağı şeyleri yapmaktan vazgeçmeyin. Eğer bir kadınsanız nasıl giyineceğinizi nasıl göz dolduracağınızı bilmelisiniz.
Evinize normal oda kokusu almak yerine gül kokulu tütsüleri almayı tercih etmelisiniz. Gül kokulu tütsüler, evde hem mistik hem de romantik alımlı bir ortam yaratacaktır.
Giyiminiz de bunun yanında çok önemlidir. Kırmızı gecelik, kırmızı kıyafetler giymelisiniz. Aynada kendinizi görüp işte bu diyebildiğiniz an kendinizden son derece emin olduğunuz zaman işte o anı bulmuş olursunuz. Bu yolları izledikten sonra en etkili aşk büyüsü araştırmasının size yardımcı olabileceğinden emin olabilirsiniz.
EN ETKİLİ AŞK BÜYÜSÜ DUASI
Kavgalı olduğunuz eşinizle aranızdaki bir problemi halletmek istiyor, sevdiğiniz platonik olarak aşık olduğunuz biriyle birleşmek istiyor ya da eski sevgilinizle barışmak istiyorsanız aşık etme büyüleri dışında kullanacağınız en etkili yöntem aşk için dua etmektir.
Bu dua için niyetinizin güzel olması ve belirlediğiniz bir niyet olmalıdır. İstediğiniz şeyden emin olmalı ve ona inanmalısınız. 12 saatte etki gösterecek bu dua öncesinde hazırlık yapmalı ve tam olarak hazır olmalısınız. Güzelce duş alıp temizlenmeli ve sabah saatlerinde okuduğunuzdan emin olmalısınız.
Bu duaları bir kere veya üç kere art arda  olacak şekilde okumanız sonucunda etkisini göreceksiniz. Üç özel Esmaül Hüsna isminin duaları vardır. Bu isimler Ya- Muksit , Ya- Kadir ve Ya- Mucib’dir. Bu dualar sonrasında etkisinin nasıl olduğunu görmek ve gözlemlemek size kalmıştır. Ancak on iki saat içinde etki gösterdiği bilinmektedir.
EN ETKİLİ AŞK DUASI HAVAS
En etkili aşk duası olan Havas ilmi, dilek duası olarak da bilinir. Genellikle sırlar kapısı olarak geçen bu gizemli Havas ilmi,  verim alabilmek için güçlü bir inanca ihtiyaç duyar.
Havas ilmine maddi hiçbir boyutla yaklaşım yapamazsınız, tamamen maneviyattan oluşan güçlü bir ilimdir. Aşık etme büyüleri  kullanmak yerine Havas Dualarına başvuran bir çok kişi vardır. Etkisinin olabilmesi için tamamen niyetlenmeli ve etkilerinizi izlemelisiniz.
Bu uygulama çok çeşitli alanlardadır. İnsanlara şifa verebilmek için, onları sıkıntıdan kurtarmak için, hatta ikili ilişkiler arasında bir bağ kurabilmek için kullanılan niyet kapısıdır bir nevi.
Sorunlarla başa çıkmaya çalışırken yorgun düşen ve artık yola devam edemeyecek derecede çaresiz hisseden kişiler için tam olarak işe yarayan Havas ilmi, kişinin tekrar kuvvetine kavuşabilmesini sağlar.
Halk dilin boylama olarak bilinen bazı işlemler, işini layığı ile yapan hocalar ve uzman medyumlar tarafından yapılabilir. Yapacak olan kişiyi Havas konusunda uzman olan kişiyi seçmelisiniz. Eğer medyumunuzu veya hocanızı doğru seçerseniz aşk konusundaki isteklerinizin sonuca ulaşması için denemelere başlayabilirsiniz.
ETKİLİ AŞK BÜYÜSÜ NASIL YAPILIR
En etkili aşk büyüsü yapabilmek için öncelikle gerçekten bu konuya inancınızın tam olması gerekmektedir. Sıradan insanlar tarafından yapılması önerilmemektedir. İşini bilen ve bu konuda uzman olan birine gitmeli ve göreceğiniz zararlardan korunmalısınız. En etkili aşk büyüsü olarak Canbar büyüsünü önermiştik, peki Canbar büyüsü nasıl yapılır?
Öncelikle bir adet ceylan derisi ya da hocanın tercih ettiği şeye göre geyik derisi üzerine yazı yazılmalıdır.
Tercih edilen deri üzerine büyü sembollerinin çizimi yapılır,
Büyünün etkisini sağlaması için inanç gereklidir. Büyünün olacağına ve tutacağına inanmalısınız, inançlarınız doğrultusunda etkisi de bir o kadar artacaktır,
Oldukça tehlikeli ama işini bilen biri ile yapılırsa beklenilen olumlu etkinin alınabileceği en etkili aşk büyüsü budur,
Büyü yapılırken yapan kişinin enerjisinin düştüğünü gözlemlerseniz şaşırmayın, bu olabilecek bir durumdur. Sadece yapan kişi değil ortamda olan kişilerin bile etkilendiğini gözlemleyebilirsiniz.
Kırmızı Mum büyüsü ise dört adet kırmızı mum ve iğne yardımı ile yapılıyor. Kullanılan iğne ile kırmızı mumların üzerine semboller çizmelisiniz.
Seçeceğiniz ilk mumunuz kadını temsil edecektir ve çember çizilmelidir
Seçtiğiniz ikinci mum erkek için olmalıdır ve üzerine kılıç çizmelisiniz
Seçtiğiniz üçüncü mum ise aşkın önünde duran engeller olarak adlandırılmalıdır ve yılan figürü çizmelisiniz
Son mum, kadın ve erkeğin birleştirici gücü olacağından sol el figürü çizmelisiniz,
Daha sonra ise mumların hepsini gümüş tepside doğu ve batı yönüne göre yerleştirmelisiniz. Kadın için olan  mum doğu tarafına, erkek için olan mum batıya, kötüyü temsil eden mum kuzeye ve birleşmeyi temsil eden mum güneye koyulur. Sonrasında niyet edilerek kavuşmaya yönelik sözler söylenir ve mumlar sırayla tek tek yakılır. Birinci mumdan sonra ikinci mum yakıldığında ilk mum söndürülür ve diğer mumlar da art arda bu şekilde yakılır. Bu ritüel tam olarak on dört defa devam edilir ve 14 günde etkisini göstermesi bekledir.
EN ETKİLİ AŞK BÜYÜSÜ ÇEŞİTLERİ NELERDİR?
Bilinen çok fazla aşık etme büyüleri vardır. Hocalar veya medyumlar, kendilerine yakın olan seçeneği ya da garanti tutabilecek büyüyü seçebilirler. Benzer amaçla farklı isim ya da farklı etkiye sahip büyülerden bazıları şunlardır;
Bağlama büyüsü
Papaz büyüsü
Canbar büyüsü
Kara Nohut büyüsü
Düğüm büyüsü
Kırmızı Mum büyüsü
Gibi farklı bir çok büyü bulunmaktadır. Bazıları oldukça tehlikeli ve zarar verici olsa da, tercih eden kişiler yine de vardır.
AŞK BÜYÜSÜ NE KADAR SÜREDE ETKİ GÖSTERİR?
Yapılan büyüden büyüye fark eden etki süreleri vardır. Canbar büyüsü iki ayda etkisini sağlarken, kırmızı mum büyüsü on dört günde etki eder. Papaz büyüsünde farklı, bağlama büyüsünde bu durum daha farklıdır.
En etkili aşk büyüsü tutma süresi inançlara ve niyetlere göre de farklılık göstermektedir. İnancınız tam ve fazla olursa eğer büyünün tutma sürecini kısaltmış olursunuz. Sadece sabretmeniz ve yapacağınız şeye güvenmeniz gerekmekte, başarılar dilerim.
1 note · View note
sicakbuz · 3 years
Text
ÖNYARGILI DENİZCİ
Aşağıdaki öykü, “tamamıyla” hayal ürünüdür. Bu öyküde günlük yaşamdaki herhangi bir kişi, kurum vs. ile bir benzerlik bulunursa bu, yalnızca rastlantısaldır.
 “Merhaba Altay, nasılsın? Uzun zaman oldu görüşmeyeli.” mesajının bizi önüne getirdiği kapı açıldıktan sonra tam ayakkabımı çıkaracaktım ki onun dosdoğru yürüdüğünü gördüm. Adab-ı muaşerette kafamın hiç almadığı belki de tek konu buydu: evde ayakkabıyla dolaşmak. Onca kiri yuvama taşımanın mantığını anlayamıyordum. Bu konuyu dünyanın en medeni ülkesi kabul edilen Finlandiya’nın vatandaşı olan arkadaşıma sorduğumda “Bana da çok saçma geliyor, bizde bazı okul koridorlarında dahi ayakkabıyla gezilmiyor, dersliklerden söz etmiyorum bile.” demişti. Böylece bunun Asya toplumlarıyla sınırlı bir gelenekten öte olduğu öğrenmiş, doğrusunu benimsediğime bir kez daha ikna olmuştum. Bence olay, sürü psikolojisinden ibaretti: İlk kim yaptı bilinemez ama kalburüstü birileri umumi tuvaletlere, tozlu kaldırımlara bastığı ayakkabılarla kendi evinde gezdi, sosyete dahil herkes bunu birbirinden gördü ve “Demek ki cemiyete dahil olmanın şartlarından biri de bu.” diyerek bunu kabullendiler. İnsan, ultra lüks bir malikaneye ayakkabılarını çıkarıp girdiğini gözünün önüne getiremiyor bile, değil mi? İşte bu kanıksamadan söz ediyorum.
“Çok sıcakladım, şunları dolaba koyup üstümü değiştirip geliyorum. Lavabo, sağdan ikinci kapı.” dedi ve elimdeki poşeti alıp mutfağa gitti.
Evi incelemeye banyodan başlamak biraz garipti, ama öyle denk geldi: Tonla bakım ürünü içinde envaiçeşit duş jeli vardı. “Bu kadarına ne gerek var ki?” diye düşünmeden edemedim. Bence ideal vücut yıkama gereci, sabundu. Hem cildi gıcır gıcır yapıyor hem de onlarca kimyasal içermediği için doğaya zarar vermiyordu, ucuz olması da cabasıydı. Yanına bir lif ve şampuan koyuldu mu duş kiti tamamlanmış oluyordu.
Odasına gitmeden önce söylediğini hatırlayarak kendi bedenimi yokladım, neredeyse hiç terlememiştim. Soğuğa karşı aşırı hassas olmak hayatımı epey zorlaştırsa da sıcağa bu kadar uyumlu olmak çok işime yarıyordu.
Maskeyi çöpe atıp ellerimi yıkayıp salonu buldum: Algılarımın seçmeyi pek istemediği iki modern sanat tablosu asılıydı. Krem rengi duvarlarla birlikte güzel bir bütün oluşturan beyaz koltuk takımının karşısında büyük bir televizyon ve altlığında analog fotoğraf makinesi vardı. “Umarım sadece dekor amaçlıdır, bununla fotoğraf çekmeye çalışmıyordur…” diye düşündüm. Televizyona bir oyun konsolu bağlıydı; en son on dört yaşımda video oyunu oynamıştım.
Kitaplık sayılabilecek bir kitaplığı yoktu, anca biblo konulmaya layık birkaç küçük rafta sadece ve sadece roman vardı ki bence en verimsiz eserlerin verildiği türdü… Zerre içine almayan tonla betimleme, altı çizilmeye değer sıfır tane estetik cümle, sürüklemeyen olay örgüleri, ne bilgi veren ne de heyecanlandıran anlatımlar… Romanların çoğu, sadece laf kalabalığıydı. Bu yüzden, okuduğum kitapların tamamına yakını araştırma-inceleme ve şiir kitabıydı. Hayatta zevk aldığım bir avuç şeyin başında bilgi edinmek geliyordu ve seçmede ustalaştığın sürece ilk grubun örneklerinin bunu sağlamama ihtimali yok gibiydi, ikincisi ise edebi haz verme olasılığı düşük olsa da en azından çok zamanını almıyor, o hazzı verdiğinde de fena mest ediyordu. Kitap dediğin; Köy Enstitüleri’nin kuruluş amacının çağdaş köy öğretmenleri ve çocukları yetiştirmekle sınırlı olmayıp toprak reformunun altyapısı olacak aydın köylü nüfusu hazırlamayı da kapsadığını; İslam’ın Hıristiyanlığa göre çok daha fazla dünyevi hüküm içermesinin sebebinin, Hıristiyanlık ortaya çıktığında ortada sağlam bir Pagan iktidarı varken İslam resulünün güç mücadelesinin ardından bir devlet başkanı olarak yükselebilmesi olduğunu öğretmeli; “Bir çetin ısrar varsa darılma bu sözüme/ Göreyim, ondan sonra mil çeksinler gözüme” gibi dizeler, “Şayet sesimi fark edemezsen/ Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden/ Bil ki ölmüşüm/ Fakat yine üzülme müsterih ol/ Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini/ Ve neden sonra/ Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede/ Hatırla ki mahşer günüdür/ Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum” ve “Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin/ Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da/ Varsın bütün ömrünce nasip olmasın/ Yorgunluğunu gidermek serin bir su başında” gibi kıtalar içermeliydi bana göre.
Son birkaç ayda aldığım kararlardan biri de “Mecbur kalmadığın sürece, hatta mümkünse mecbur kalsan da eleştirme.” idi. Çünkü işe yaramıyordu. Övgü veya aklanma dışında söz işitmek istemeyenler, kendilerini adeta ilahi bir varlık yerine koyarak eleştiriden muafiyet istiyordu. Bir yanlışı veya iticiliği görmek ve onu muhatabına iletmek, neredeyse her zaman, muhatabın sana kinlenmesi ve eleştiri konusu hal ve hareketlerine aynen devam etmesiyle sonuçlanıyordu. Aynı anda haklı ve mutlu olmak hiç mümkün değil gibiydi. Bunun sebebi, eleştirinin işe yaraması için onu ileten birinin yetmemesi; anlayan, sindiren ve gereğini yapan bir alıcı da gerektirmesiydi. Kişisel tercihlere saygı payı da hesaba katılınca bu izlenimlerin hiçbiri dile getirilmemeliydi.
Bunları düşünmenin beni de memnun etmediği aşikardı, o yüzden buna son verip merkezdeki kanepeye geçtim. Kısa bir süre sonra içeri geldi. İnceleme esnasında dikkatimi çekmeyen komodinin çekmecesinden pudra şekeri içeren ufak bir poşet çıkarıp baş hizasına getirerek salladı, "İster misin?" diye sordu. "Hayır." dedim, "Mümkünse sen de şimdi kullanma." Pekala anlamında mimik yapıp poşeti yerine koydu. "Peki..." deyip bir kutu çıkardı, bu kez sormadan yanıma oturup kutuyu açtı. Kurutulmuş güzel bir bitki gösterdi. Yüzüme iyice yaklaşıp "Hı?" dedi. "Hı-hım" dedim. Banyodaki o malzemelerin hangisinden geldiğini bilmediğim muazzam bir koku sarmıştı boynunu, anlık tereddütsüzlüğümü sağlayan etkenlerin başında bunun geldiğine kuşkum yoktu.
Hevesle doğruldu ve muntazam bir dal sardı. Bir yıldır içmiyordum, köpek gibi özlediğimi fark ettim; ama çekiniyordum da. Çünkü ne yapacağımız belliydi ve buna hazır olmak istiyordum. İçtikten sonra hareket edemez hale gelecek, servis dışı olacaktım.
"Buna varım ama..." deyip sustum. "Gece kalıyor musun?" diyen aklı uçkurunda dizi karakterinin yaptığı gibi sevişecek olmayı bağırmaktan hoşlanmıyordum. "Sadece bir nefes." dedi, "Gerisi sonra." "Açılışı yapıyorum o zaman." dedim. "Sevinirim."
Ayak parmak uçlarıma kadar körüklemek istiyordum, fakat aklım hala başımdayken bunu yapmadım, orta halli bir fırt çekip ona uzattım. Bir, belki birkaç tık gevşemiştim. Arkama yaslanıp ona yakın olan kolumu ona temas ettirmeyecek şekilde sırtlığın üstüne attım. O ise derin bir nefes çektikten sonra başını kolumun üstüne koydu.
"Ne sıklıkla içiyorsun?" dedim. "Canım istedikçe." dedi. "Canın ne sıklıkla istiyor?" "Günde bir... veya birkaç kez." deyip sırıttı. "Dişlerin çok güzel. Düzgün ve renk farklılıkları yok." dedim. "Ne yani, her gün içiyorum diye filmlerdeki zavallılar gibi mi olmam gerekiyor?" dedi. "Gereken bir şey yok." "Var aslında..."
Kısa bir sessizlik...
O an dudaklarına yapışmamın önünde hiçbir engel yok gibi görünüyorduysa da kocaman bir tanesi vardı: O anın ve konuşmanın devam etmesini şiddetle arzulamam... Romantizm, benim için çok değerliydi. Seks, elbette en büyük zevklerden biriydi; fakat yaptıktan sonraki zamanlara devasa etki bırakmayan bir olguydu. Romantizm ise uzun soluklu ve derindi. Karşındakiyle sıcak diyaloglar, hisli bakışmalar; onun alımlı jest ve mimikleri; onu Louvre'da bir tabloymuşçasına dakikalarca izlemek ve bunları haftalar, hatta aylar sonra bile gözünde yeniden canlandırarak gülümseyebilmek... Hakikaten bambaşka olaylardı.
"Seninkiler de hem büyük hem de düzgünmüş." dedi. "Yeterince düzgün değil, bak, sağ taraftakiler biraz geride." deyip dişlerimi ısırınca ağzımın ne kadar kuruduğunu fark ettim. "Belli olmuyor." dedi. Elini tuttum, işaret ve orta parmağını birleştirip ağzıma götürdüm, 11 ve 21 numaralı dişlerime koyup 12-13’e doğru kaydırdım.
Bir takılmamızda arkadaş çay getirmişti. Saatler geçse de soğumamıştı o çay, öyle bir zaman göreliliği içindeydim. Aynısı yaşandı. Kendimi koltukta sırt üstü uzanmış halde buldum. Parmakları ne kadar ağzımda kaldı bilmiyorum; fark ettim ki geride olan dişlerimde değil, alt ve üst azılarımdaydılar artık, bir de dudak ve yanak içlerimde. Ve ağzımdan çıkarıp emmeye başladı kendi parmaklarını.
O buğulu anda bile hafızamı yoklamayı başardım: Hiç takıldıktan sonra –hatta bu durumda "takılırken"– biriyle birlikte olmuş muydum, nasıl hareket etmiştim? Anımsama çabam onun parmaklarının yolculuğu kadar uzun sürmedi; çünkü olmamıştı böyle bir durum. Bu benim ilk kafa güzel sevişmem olacaktı.
Bilincimin son aralığı da kapanırken ağzımdan şu cümle çıktı:
"Boşalmaya yaklaştığında... bunu söyler misin? Tabii...  seni... germeyecekse." "Neden?" "Memnun oluyorum. Bir de o an kaslarım... zorlanıyorsa bile... veya yakınsam... yakın olduğun için... Böylece sen rahat rahat..." Kuru elinin orta ve yüzük parmaklarıyla dudaklarımı kilitledikten sonra yine yüzüme iyice yaklaşıp: "Beni bunu söylememe gerek kalmayacak kadar bariz şekilde boşaltmanı istiyorum." diye fısıldadı.
Bilincim hala fluydu; ama bu sözler, uzuvlarıma güç getirmişti. Dudaklarımdaki elini bileğinden tutup beline koydum. Diğer elimle başını yüzüme bastırdım. Dudaklarını öpüyor, dilini emiyor, dilime onun ağzının her yerini keşfettiriyordum. Benden fırsat bulup bunların aynısını bana yapabilmesini şaşkınlıkla yaşıyor, daha hevesli özümsüyordum onu.
Diğer bileğini de tutup ellerini belinde birleştirdim. Bacağımla vücudunu yükseltip kendimi onun altından çekip onu altıma aldım. Artık sadece kalçalarına değil, tüm bedenine hakimdim.
Şortunu çıkarıp dolgun bacaklarının arasına yerleştim. Diz kapağından kalça çizgisine kadar öpe öpe geldim. Ardından o güzergahı yalayarak izledim ve diğer bacağa aynı işlemleri uyguladım. Çoğu zaman ince kadınlar daha şık olsalar da bu eylemin arzusunu ancak dolgun olanlar yaratabiliyordu.
Külodunu çıkardım. Dilimin üst yüzeyinin tamamını, dil ucum arka kapının hemen üzerine gelecek şekilde yapıştırıp klitine kadar sürttüm. Bir daha, bir daha, bir daha...
Tüm yüzey faslını bitirip yıllardır yapmadığım "çaprazlama" hareketime geçtim: Sol dudak kenarından başla, sol dudak üstünü aşağıdan yukarı yala, dil ucunu hafifçe içeri sokup sağ dudağa geç, onun da kenarını yaladıktan sonra aynılarını çapraz şekilde yüksele yüksele yap.
Ardından klite yoğunlaştım: dairesel hareketler, hafif baskı; düşey doğrultu, orta baskı.
Çayın soğumadığı gibi süreç bitmiyordu. Ben içtikçe o akmaya devam ediyor, bacakları başıma mengene gibi geliyordu. Bu, benim için farklı bir durumdu. Kadınlar genelde konuşur ve –fazla olumsuzluk eki içermediği sürece– ben de bunu isterim, aynı dili konuşabiliyorken telepatiyle anlaşmayı ummayı saçma bulurum; o ise derin nefesler alıp vermek haricinde ağzını açmıyordu. “Nasıl olur da içine girmem için yalvarmaz?” diye düşünürken onun son sözünü hatırladım: "Söylememe gerek kalmayacak kadar bariz şekilde..." demişti. Acaba boşalmak üzere miydi? Emin değildim; fakat bunun, tek vücutken gerçekleşmesini istedim. Aletimi, yuvasından akan nehirlerde ve onun girişindeki gölette ıslatıp içeri girdim.
Bacakları gevşedi, vücudunu saldı. Gözlerini kapattı.
O kadar ıslaktı ve/veya uyuşmuştum ki hiçbir sürtünme hissetmiyordum. Hızımı artırdım, duvarlarındaki barajları kazımaya başladım. Kazıdıkça azıyor ve daha da hızlanıyordum. Yeniden sımsıkı kenetlenmişti ama aletimin ucuna kadar çıkıp tekrar tekrar kökleyebiliyor, köklüyordum.
Bacaklarının arasındayken deliler gibi kıvranmasına rağmen konuşmaması bende başka bir girişim cesareti yarattı: Sınırları zorlamaya karar verdim. İçi hali hazırda alev alevken bacaklarını omzuma aldım ve arzın merkezine seyahat etmeye başladım. Ellerini iki yanına sabitlemek için üzerine biraz daha eğildiğimde artık tam olarak neresine ulaştığımı gözümde canlandıramıyor, fakat iliklerime kadar hissediyordum.
"Gözlerime bak." dedim, öyle yaptı.
Dudaklarını büzüp konuşacak gibi olunca başımı "Konuşma." der gibi iki yana salladım ve en derine girip çıkmaya devam ettim. Göz bebeğinin büyüklüğü değişti, bu kez bacaklarıyla beraber vücudu da titredi. Beni refleksif olarak iten o bacaklar, bu sarsılmanın hemen ardından, bir anda gevşedi. Yumrukları da artık sıkılı değildi.
İçinden çıkıp yanına yattım, yüzüne baktım. Maratonun 32. kilometresindeki halime çok benziyordu: perişan ve mutlu.
"Boşaldım..." diyebildi. "Söylediğin için teşekkür ederim." dedim gülümseyerek. "Devam etmeyecek miyiz?" dedi. "Birazdan." dedim, zira orada biraz daha kalsaydı eriyebilirdi aletim. Kollarım da çok yorulmuştu.
Buzdolabından iki bira çektim. Birini yuvaya koyduktan sonra diğerini açıp birkaç yudum alıp ona uzattım. İçmeden önce: "Çok iyi geldi, teşekkür ederim..." dedi. "Ne demek. İstediğin başka bir şey var mı?" "Boşalmanı istiyorum."
Aletim yarım porsiyona inmişti, lakin ufak dokunuşlarla hemen kendine geleceğini hissedebiliyordum. Dememe kalmadan yattığı yerden üzerime doğruldu, dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra dilinin altıyla adem elmamdan karnıma kadar kesintisiz indi. Karın kaslarımın aralarındaki çukurları yaladı. Bir yandan kıvrandırırken diğer yandan da aklımdaki bir sorunun cevabını vermişti: Gemide çalıştığım uzun, upuzun saatlerin ardından onca yorgunluğa rağmen neredeyse her gün yüzlerce mekik çekerken bu motivasyonun kaynağını merak ediyordum. Zira kaslı olma hevesim yoktu, dayanıklılık bana yetiyordu; birlikte olduğum ve kendisine daha iyi görünme gereği hissettiğim biri yoktu, elde etmeye çalıştığım bir kadın yoktu, hatta “Keşke onunla birlikte olsam...” diye hayalini kurduğum biri bile yoktu. Kaynak, içgüdüydü. Planlamasam da, o an için aklımın ucundan bile geçmese de böyle anların yaşanabileceğini unutmayan ve yaşanmasını sağlayacak koşulları dünden hazırlamam gerektiğini “düşünen güdü”.
Dilini profesyonel bir ressamın, fırçasını kullandığı gibi ustaca kullanıyordu. İndiği son bölgeye şeffaf boyasını fevkalade biçimlerde sürdü. Sivri kemiklere çarpmıyor, et dolu bir havuz içinde yüzüyormuş gibi hissediyordum.
Aletimi eline aldıktan sonra yukarı çıkıp kulağıma bir cümle fısıldadı. İlk kelimesinden itibaren ne söylediğini anlayamayacak kadar uyarıldım. Elini aletimden çekip onu yüz üstü yatıracak şekilde fırlattım. Üzerine yattıktan sonra kalçalarını sertçe kavrayarak açıp içine girdim. Sol elimin orta ve yüzük parmaklarını klite adarken sağ elimle kalçasını sıkmaya devam ettim. Birkaç git gelin ardından orgazma iyice yaklaştığımda "Tekrar boşalıyorum, tekrar boşalıyorum..." diye sayıklamaya başladı ve öyle yaptı, arka arkaya iki kez. Bunun üzerinden çok geçmeden içinden çıktım, dolgun beyaz kalçalarını biraz daha beyaza boyadım –ikisini birden, boylu boyunca.
Sehpadaki havlu peçeteden iki parça koparıp biriyle kalçalarını tohumlarımdan arındırdım, diğeriyle kuruladım. Daha kuru olan ikincisini ilkine sarıp kanepenin yanına attıktan sonra biradan birkaç yudum alıp yanına uzandım.
"Bunu nasıl yaptın?" dedi. "Ne yapmışım?" "Son bir saattir olanları soruyorum." dedi. Şaşırdım, çünkü o düzenli kullanıcı olduğu için zaman algısının daha yerinde olduğu muhakkaktı; benimkine göreyse bin saat geçmiş gibiydi. "Sadece... Sana özen gösterdim, hepsi bu." "Kim bilir kaç kere yapmışsındır bunları..."
"Olanlar" dediğine göre özellikle tek seferdeki boşaltma sayımı sormuyordu, buna memnun oldum. Zira bunun benim için olağan ve daha fazlasının mümkün olduğunu bilse elde ettiklerinin kıymetini anında unutur, "Ben de isterim!" diye mızmızlanırdı. Kadınlar böyledir çünkü: Her şeyi, hatta her şeyden daha fazlasını isterler ve hepsini aynı anda isterler.
"Hayır." dedim, "Tam olarak öyle değil." "Peki, teşekkür ederim..." dedi.
Sıkılmıştım.
"Normale dönebilir miyiz? Övgülerin için sağ ol ama kendimi kasıntı bir ödül töreninde gibi hissetmeye başladım. Sadece uzanalım." dedim kendim doğrulurken.
Küllükteki emaneti alıp dizüstüme yattı. Yaktıktan sonra da yatabilirdi, daha rahat olurdu; ama yattıktan sonra yaktı, çok hoştu. Üflerken bana baktı, çok hoştu. Dalı uzattı. Bir duman aldım ve hem onun sırılsıklam vücuduna üfledim hem de onun gözlerine baktım, çok hoştu.
Görsel şöleni bir soruyla böldü: "Çok klişe bir soru, biliyorum; ama lafı dolandırmadan sormak istiyorum: Bundan sonra ne yapacağız?" " 'Biz ne olacağız?' diyorsun yani." "Evet, en azından şekil olarak klişe değildi." "Böyle devam edelim, senin için de uygunsa." "Arada bir sana uğrarım, içip sevişiriz, sonra da giderim, diyorsun yani." dedi beni taklit etmek için son iki kelimeyi vurgulayarak. "Sen de bana gelebilirsin. Dışarıda da buluşabiliriz, sevişmemiz şart değil." "Neden bunları düzenli yapmıyoruz, sevgililer gibi?" "Kadınlara güvenmiyorum. Ya terk ediyorsunuz ya da sevgime, ilgime, sadakatime aynı, hatta yakın oranda bile karşılık veremiyorsunuz." "Bütün kadınları..." "Seni anlıyorum, bir kadın bana erkekler için aynı genellemeyi yapsaydı ben de ona böyle itiraz ederdim; ama bazen akıl, duyguların üstesinden gelemez –ne kadar mantıklı biri olursan ol." "Bu önyargıyı kırmanın bir yolu yok mu?" "Bildiğim kadarıyla yok. Zaten başka etkenler de devreye girdi, önyargıdan kurtulsam da öbür taraftan bağlanmış olundu." "Nasıl?" "Mesleği sevdim. Artık önümde bir engel de kalmadı, en azından kaptan olana kadar çalışmayı planlıyorum." "Kaç sene yani?" “Önemli değil, çünkü onun yarısı kadar olan süre dahi köklü bir ilişkinin bitirilme bahanelerinden biri olabildi. Seninleyse hayatlarımızın çok az bir kısmını paylaştık. Beni sadakat ve sabırla bekleyeceğine dair güveni verebilecek hiçbir fırsatın olmadı.” “Öbür taraf değil, aynı önyargı bu: ‘Kimse yeni bir şansı hak etmiyor.’ önyargısı. Senin adalet anlayışın bu kadar mı?”
Cevap vermek yerine bir saat önce yaladığı dişlerimi sıkmayı yeğledim. Hayatımın merkezine oturttuğum kavramı onunla bu şartlarda tartışacak değildim.
Sustuğumu görünce devam etti:
"O zamana kadar bir ilişkin olmayacak, öyle mi?" "Öyle görünüyor." "Her limanda bir sevgili'ye mi güveniyorsun?" "O laf yalan ya, kim demiş bir tane diye?" deyip rezalet bir kahkaha attım. Suratı düştü. Az önceki hadsizliğine rağmen dünyanın en yersiz şakasıydı, diye geçirdim içimden ve asıl gerçeği söyledim: "Tek gecelik ilişki, aşk fakirinin züğürt tesellisidir. Ben uzun ilişki taraftarıyım, ama dediğim gibi, siz böyle değilsiniz. Ya terk..." "Bana 'siz'li cümleler kurmayı kes!"
Ortam buz 'kes'ti, ama sıcak değildi... Toparlama gereksinimi duydum: "Sorun bende olabilir, belki de birlikte zaman geçirdikçe katlanılmaz biri oluyorumdur." Bu sefer daha kısık sesle ama daha sitemkar bir tonla bağırdı: "Hâlâ aynı şeyi yapıyorsun!" " 'Siz' demedim ki?" "Kim için katlanılmaz biri olabilirmişsin?" "Kadınlar için..." "KadınLAR için!"
Bu kez çift taraflı sessizliğe gömülsek de ben tek başıma çıkmaza girmiştim: Haklıydı, önyargılıydım ve daha hazini, bu önyargıyı yok edebilecek tek yönteme kapımı kapatmış olmamdı. Tam istediğim gibi birini aramaktan seneler önce vazgeçmiştim, fakat artık asgari beklentilerimin karşılanabileceğine dair inancımı da yitirmiştim. Kendi kendime “Cidden emekliliğini mi ilan ettin, hem de bu kadar gençken?” diye sordum. Hayır, emeklilik değildi bu, “gazi”likti. Mutlu mesut yaşayacağını bilemediğin toprakları elde etmeye çalışırken, hatta ve hatta elde ettiğini sanıp günün birinde avuçlarından onun kayıp gidişini izlerken ağır yaralanmaktansa kendi bozkırında volta atmak hem daha rasyonel hem de daha onurlucaydı.
Yürümeye başladım. Yalnızlık, şimdiye kadarki en büyük boyutuna erişmişti; lakin ben de onu tüm ağırlığıyla sırtlamama rağmen dimdik durabilecek kadar güçlüydüm. Mutlu değil, fakat hiç olmadığım kadar huzurluydum.
0 notes
rumbalarumbala · 7 years
Text
Ezgi adında bir arkadaşım vardı. Minyon tipli , alımlı ve hoş bir kızdı. Ne saftı ne de uyanık. Ama o da aynı bizim gibi konu sevdiğine gelince dünyanın en saf insanı haline gelirdi. Onunla karşılaşabilmek için sokak sokak dolaşırdı. Adına şiirler , sözler yazardı. Çok güzel severdi onu. Gelelim Mavin'e. Sevmeyi bilmeyen , tek derdi ten olan bir çocuktu. Elden geçirmediği kız kalmamıştı. Ezgi'nin ona olan aşkını öğrendi bir gün nasılsa. O gün herşey değişti. Sevgili oldular. Ama içim rahat değildi benim. Ezgi'yi uyarmak istedim. Güvenilecek biri değildi Mavin. Dinlemedi beni Ezgi. Kavga ettik ve konuşmadık. Bir süre geçtikten sonra Ezgi ağlayarak yanıma geldi. Ne olduğunu sordum. Hıçkırarak ağlamaktan başka bişey yapmadı. O an Mavin'le ilgili olduğunu anlamıştım. Sımsıkı sarıldım. Bir anne şefkatiymiş gibi saçlarını okşadım. Sakinleşince anlattı bana olanları. İlk öpücüğünü almış Ezgi'nin. Sonra da terketmiş. Başka biriyle el ele önünden geçmiş. Kimin aklı alır vicdani el verir buna ? Tabiki Mavin gibi adam olamayanların. Ezgi bu olaydan sonra saçlarını kestirdi ve asla uzatmadı. Kendini toparladı derken yavaştan Mavin yine geldi. Ezgi'yi yine uyardım. Yine beni dinlemedi. Ve tabiki yine ayrıldılar. 3-4 kez daha bu şekilde devam etti. En son olayda Mavin arkadaş ortamında Ezgi'yi iğrenç bir şekilde o anlatmış ve rezil etmişti. Ezgi gerçekten yorulmustu. Oluruna bıraktı. Unutma evresindeydi. İyileşiyordu. Saçlarını da uzattı. Mutluydu. Artık daha çok gülüp eğleniyordu. O güne kadar. 8 kasım cumartesi günü. Ezgi'nin doğum günüydü. Ezgi kutlamayı sevmezdi. İkimiz evde buluşur film izler ıvır zıvırı doldurup yerdik. Tam filmi açacakken telefonu çaldı. Mavin arıyordu. Buna zaten alışmıştık fakat ağlamasına kesinlikle şaşırmıştık. Ezgi’ ye ihtiyacı olduğunu ve buluşmak istediğini söyledi. Ağlıyordu. Kıyamadı yine saf dostum. Yalnız göndermek istemediğim için beraber gittik. Gideceğimiz yere vardık. Benden olduğum yerde beklememi istedi. Ve gitti. Gidiş o gidiş. Sahile geçen caddede araba çarptı ona. Olduğum yerde donup kaldım. Hareket edemiyordum. Bağıramıyordum. Ağzımdan çıkan tek şey adı oldu ve bir de kulaklarıma Mavin'in sesi duyuldu. Kollarında can verdi Ezgi. Elinin tersiyle itip dalga geçtiği , ortamında rezil ettiği kız kollarında can verdi. O günden sonra sevmeye korktum. Vicdan azabını da Mavin'den öğrendim. Demek istediğim şu ya sevin ya da gelmeyin. Sonu böyle olabiliyor.
- Alıntı
166 notes · View notes
olumsuzsozler · 5 years
Photo
Tumblr media
İnsanların öldüğünü gördüm. Sevenlerin ayrıldığını. Hergün tekrar eden zulümü ve açlığı. Bütün bunlar bana gösterdi ki, hayatta hiçbir şey acı çeken bir insana duyacağımız empatiden önemli değildir. Hiçbir şey! Ne kariyer, ne servet, ne zeka, ne mevki.
 Audrey Hepburn
Tumblr media
╚► Sözler Gif Linki:
Tumblr media
Audrey Hepburn Sözleri: (1929 –1993)
Güzel şeyler, insanın kucağına düşmez. Audrey Hepburn
Mutlu olan kadın, en güzel görünen kadındır. Audrey Hepburn
İnce bir bedense istediğin. Ekmeğini açlarla bölüş. Audrey Hepburn
Yalnız olmak istemiyorum, yalnız kalmak istiyorum. Audrey Hepburn
Dış görünüşünle ilgilendiğin gibi vicdanınla da ilgilen. Audrey Hepburn  
Alnımız ak yaşayacaksak başkalarının acılarına kayıtsız kalamayız.  Audrey Hepburn
Fedakarlık, istemediğin bir şey için istediğin bir şeyden vazgeçmektir.   Audrey Hepburn
Soylu bir hayat yaşayacaksak, başkalarının acılarına kayıtsız kalamayız. Audrey Hepburn
Mükemmel biri olmanıza gerek yok. Davranışlarınız sahte olmasın yeter.  Audrey Hepburn
Yaşamın zor anlarından payımı aldım ama tünelin sonunda daima bir ışık vardı. Audrey Hepburn
Bir kadının güzelliği yüzündeki benlerden değil, içinde sakladığı benliğinden okunur. Audrey Hepburn
İmkansız diye birşey yoktur. Çünkü "imkansız" kelimesinin içinde bile "imkan" vardır.  Audrey Hepburn
Bir kadının güzelliği, giydiği kıyafetler, taşıdığı şekil veya saçını taranma şekli değildir. Audrey Hepburn
Başkalarının acısına kayıtsız kalmamak, bir insanın sahip olabileceği en yüce erdemdir. Audrey Hepburn  
Alımlı saçlara sahip olmak istiyorsanız, çocuğunuzun günde en az bir kere onu okşamasına izin verin. Audrey Hepburn
Şu kedi gibiyim, isimsiz bir serseri. Biz kimseye ait değiliz, kimse bize ait değil. Birbirimize bile ait değiliz. Audrey Hepburn
Büyüdüğünde neden iki elin olduğunu anlayacaksın: biriyle kendine, diğeriyle başkalarına yardım etmen için. Audrey Hepburn
Bir insanı, başkalarının onun hakkında söylediklerinden çok, onun başkaları hakkında söylediklerinden tanırsın. Audrey Hepburn  
Kendimi asla bir simge olarak düşünmüyorum. Diğer insanların aklında ne var aklımda değil. Ben sadece işimi yapıyorum.   Audrey Hepburn
Bir tarafım belki hep çocuk kaldı. Ama bir yandan da, erkenden olgunlaştım. Çünkü genç yaşta acı ve korkuyla karşılaştım...  Audrey Hepburn
Birinin hayatının neresinde olduğumu çözemediğim zaman hiçbir yerinde olmayı tercih ederim çünkü belirsizlik değersizliktir...  Audrey Hepburn    
Hayatta hiçbir şey acı çeken insana duyacağımız empatiden önemli değildir. Hiçbir şey! Ne kariyer, ne servet, ne zekâ, ne mevki.  Audrey Hepburn
Bence yaşamak ve en çok değer verdiğimiz şeylere yatırım yapmak için zamana ihtiyacımız var. Ben oğullarımı büyütmeye değer veriyorum. Audrey Hepburn
Nasıl yaşanacağını, kenarda durup izlemeden dünyanın nasıl hem içinde hem de dışında olunacağını öğrendim. Bir daha asla ama asla hayattan kaçmayacağım. Audrey Hepburn  
Yaşamak bir müzeyi hızlıca gezmeye benzer. Gördüklerini hazmetmen, onlar üzerinde düşünmen ve müzedekiler hakkında okuman zaman alır. Her şeyi bir anda anlayamazsın.  Audrey Hepburn
Eğer güzel gözlerin olmasını istiyorsan, İnsanlara iyilikle bak. İnce bir bedense isteğin, Ekmeğini açlarla bölüş. Ve güzel dudaklara sahip olmak için, Sadece güzel sözler söyle.. Audrey Hepburn
Hayat bana ne yaşatırsa yaşatsın, karşıma ne kadar kötülük çıkartırsa çıkartsın, canımı acıtırsa acıtsın, bu üç şeyde vazgeçmeyeceğim; Kendim olmaktan.  İyi olmaktan.  Ve nefes aldığım her saniye için mutlu olmaya çalışmaktan.    Audrey Hepburn  
İnsanların öldüğünü gördüm. Sevenlerin ayrıldığını. Hergün tekrar eden zulümü ve açlığı. Bütün bunlar bana gösterdi ki, hayatta hiçbir şey acı çeken bir insana duyacağımız empatiden önemli değildir. Hiçbir şey! Ne kariyer, ne servet, ne zeka, ne mevki.  Audrey Hepburn
youtube
..............................................  ╚►Twitter: https://twitter.com/pusula1sozler  ╚►Pinterest: https://tr.pinterest.com/szler/ ╚►Site arşiv: https://pusulasozler.tr.gg/ ╚►Sözler Gif: https://i.ibb.co/VqTRBnS/Audrey-Hepburn-S-zleri.gif ..............................................
0 notes
sin-u-san · 7 years
Photo
Tumblr media
Welatê xerîbiyê - Bir hüzündür ayrılık (MEHMED UZUN) Sürgün koşullarının sanatsal yaratıcılık üzerinde oluşturduğu artı ve eksilerde, kuşkusuz eksiler daha fazladır. Sürgünün kendisi büyük bir eksidir. İnsanın yurdundan, dilinden, kültüründen, sevdiği insanlardan, alışık olduğu dünyadan zorla koparılması kadar zor bir şey yoktur. Çocukluğumun peşine takılmış, bir gölge gibi beni izleyen unutulmaz simgelerinden biri de ninemdir. Alımlı uzun boyu, tarihi bir portreyi andıran güçlü yüz hatları, unutulmuş bir tarihe tanıklık eden giysileri, bir coşku ve sıcaklık kaynağı olan gözleri ve ipek gibi yumuşak sesiyle o, yaşamıma mührünü vuran çok az sayıdaki insanlardan biri oldu. Annem altı erkek çocuk doğurmuş olan ninemin tek kızıydı. Ülkemdeki anne-çocuk ilişkisindeki o anlatılmaz sevgi ve sıcaklık  tümüyle annem ve ninem için de geçerliydi; yoğun bir sevgi ve şefkat, dayanılmaz bir koruma ve kollama duygusu, sonu gelmez bir mutluluk pınarı... Ninemler, aynı şehirde, bizden birkaç mahalle uzakta oturuyorlardı, ancak o, her fırsatta bize, geniş bahçeli, içinde şeftali ve nar ağaçlarının bulunduğu evimize koşardı. Koltuğunun altına kızına ve kızından olan ilk torunu bana, getirdiği yığınla hediye ile. Ninem gelir, günlerce, haftalarca bizde kalırdı. Ninemin bizde olduğu günler, bahçemizdeki nar ağaçlarının çiçekleri kadar renkliydi. En güzel yemekler pişirilir, çeşitli güzel ve renkli giysiler giyilerek denenir, ziyaretlere gidilir, ziyaretçiler ağırlanır, o birbirine çok benzeyen günlere bir yenilik katılırdı. Annemin yüzü, o günlerde, bir şeftalinin sayfam ve canlı renkleriyle ışıldardı. Ben ise o unutulmaz günlerin, en çok, kısa süren gecelerini severdim. O geceler renkli destan ve öykülerin geceleriydi. Küçük gaz lambalarının bir türlü aydınlatamadığı geniş pencereli küçük odam, destan ve öykülerle göz kamaştırıcı bir aydınlıkla dolardı. O gecelerin hiç bitmemesini, sonsuza kadar sürmesini isterdim, nineme durmadan uyumak istediğimi, gecenin bitmemesi gerektiğini söylerdim. Ama ben uyur, gece biter, yeni bir gün başlar ve ben sabırsızlıkla yeni geceyi beklerdim. Arzu ve isteklerimin dışında, benden ve isteklerimden çok daha güçlü bir takım kuralların olduğunu çocuk kafam anlamaya başlamıştı... Ninem, bizde olduğu sürece, hemen her gece, ben uyumadan önce gelir, başucuma oturur ve o uzun, damaları neredeyse dışarıda olan elleriyle saçlarımı okşardı. Durumu hemen anlardım; yeni, heyecanlı, renkli bir öykü başlamak üzereydi. Dantelli, beyaz yastığımı bir yana iter, hafifçe başımı ninemin dizine koyar ve sessizce gülümserdim. Bu ince ve sessiz hazırlıktan sonra öykülerin o tarihin derinliklerinden gelen efsanevi sözcükleri art arda gelirdi. Ninem Zerdüşt'ün diline yakın o eski Kürtçenin Zaza lehçesiyle başka bir dünyaya ait olan sözcükleri bir inci gibi dizerek beni aydınlık bir dünyaya götürürdü. Orada renkli ve gizemli sözcüklerden coşkulu bir Fırat nehri, bir Dicle nehri oluşurdu. Ben kendimi Fırat ve Dicle'nin o hafif serin, huzur verici, ferah sularına bırakırdım. Yumuşak ve hafif dalgaların dinginliğiyle rahatça uykunun geçitlerine girerdim... Walter Benjamin bir yazısında şöyle diyordu; "Kim bugün doğru dürüst hikayeler anlatabilen birilerine rastlıyor? Bugün ölmekte olanların ağzından, kuşaktan kuşağa bir yüzük gibi dolaşan sapasağlam sözlerin çıktığı var mı? Bir atasözü bugün kimin yardımına koşuyor?" Bu haklı sözler, zamanı ve toplumsal gelişmeleri yeterince izlemeyen evimiz için geçerli değildi. Orada, sözcükleriyle çocuk ruhumu ve yüreğimi sarsan, doğru dürüst hikayeler anlatan birisi vardı... O zaman çok kısa süren o renkli geceler, şimdi sonsuz hale geldi. Unutulmaz bir anı, beni sürekli izleyen güzel bir gölge oldu. Elbette o gecelerde inci gibi ışıldayan sözcüklerin büyük bir bölümü zamanın azgın dalgaları karşısında dayanamadı; yitti, gitti. Ancak o geceler bir anı olarak, o gecelerin coşkulu sözcüklerinin bir bölümü de kaderimin bir parçası olarak sürekli benimle birlikte kaldı. O unutulmaz deyimlerden biri de welatê xerîbiyê idi. Masal, efsane ve öykülerini anlatırken o masal, efsane ve öykülerden çıkıp gelmiş bir peri haline dönüşen ninemin ağzından sık sık bu iki gizemli sözcük çıkardı; welatê xerîbiyê... welatê xerîbiyê... welatê xerîbiyê... Mehmed Uzun, Nar Çiçekleri Foto :Mustafa Çağan
8 notes · View notes
mormezarlik · 1 year
Text
Normalde aşk kitapları okumam ama bu kitaplar beni çok etkikedi;
-Son yıldız sönene kadar/T.Y.MAZER
-Enkaz altındakiler/Beyza Alkoç
-3391/Sıfır Km/Beyza Alkoç
-Jane Eyre/Charlotte Bronte(Bu kitabı 8-9 kere okumuştum)
bu 3 kitabı mutlaka okuyun insana o kadar etki ediyorki hala ben bu 4 kitabın etkisini üzerimde taşıyorum
5 notes · View notes
teknolojibilgi · 5 years
Text
Terazi Burcunun Özellikleri (24 Eylül 23 Ekim)
Terazi Burcunun Özellikleri (24 Eylül 23 Ekim)
Grup: Hava/erkeksi/lider, Pozitif
Yönetici Seyyare: Venüs
Renk: Pastel renkler
Uğurlu Taş: Opal, pembe kuvartz
Talihli Sayı: 6
Talihli Gün: Cuma
Karşıt Burç: Koç
Şehirler: Viyana, Frankfurt
Metal: Bakır
Çiçekler: Krizantem, beyaz gül, sarı papatya
Ağaçlar: Servi Diş budak, asma, incir,elma, kayısı, badem, eğrelti otu
  Terazi Burcunun Genel Özellikleri
Adalet terazisi ile sembolize edilen Terazi burcu denge ve adalet timsalidir. Bu burcun tesiri, ne kadar büyük olursa olsun her türlü sorunun dengeye kavuşmasını sağlar. Büyük bir legal veya ahlâkî çatışmanın çözülmesinden tutun bir tablonun nereye asılması gerektiğini belirlemeye kadar, Terazi enerjisini kişiler arası ve estetik uyumu kuruluş etmeden alıkoyacak hiçbir şey yoktur. Terazi burcu gezegen geçişi esnasında ilişkilerimizde tekrardan taban kazanır ve hayatlarımızda daha fazla denge arayışına gireriz. Terazi enerjisi toplumsal meziyetlerimizi güçlendirir ve dikkatimizi güzelliğe yönlendirir.
Terazi burcu insanları barışçıl ve adildir. Yalnız kalmaktan nefret ederler. Yanlarında kendileri için bir ayna görevi görecek birilerinin olmasını isterler. Bu fertlerin en çok hoşuna giden şey denge ve simetridir; her daim adalet ve eşitlik peşindedirler. Diğer taraftan çatışmadan kaçmak için hemen hemen her şeyi yapar, olası olan her yerde barışı sürdürmeye çalışırlar.
  Terazi Burcu Kadını
Terazi burcu tam bir uyum burcu olduğundan, terazi burcu kadını da, uyumlu bir beraberlik ister. Karşı cinsin eğitim düzeyi, karakteri, aile yapısı, boyu, kilosu, her şeyiyle kendine uygun olmasını ister.
Terazi burcu kadını, hayat enerjisiyle dolu, estetik duygusu gelişmiş ve cazibesiyle ön plandadırlar. Hoş sohbet bir karakter yapısı vardır. Terazi kadınları genel olarak değer verdikleri insanlarla zaman geçirmekten hoşlanır. Maneviyata önem verir. Modayı izlemeyen terazi kadınları için söylenebilecek en güzel söz, moda olanı değil hal ve hareketlerle oluşturulan bir giyimle kendilerini oluşturmalarıdır.
Maneviyat kadar maddiyat bölümü da terazi kadınları için ehemmiyetlidir. Rahat yaşamayı sever. Zorluk ve engeller terazi kadınları için oldukça rahatsız edicidir. Bu vaziyette zorluklara karşı dirençsiz kadınlar hazırcı tanımıyla uyuşmaktadır. Parasal gücü elinde bulunduran terazi burcu kadınları, paralarını bakım ve güzellik merkezlerinde harcayabilirler. Bundan da anlaşılacağı gibi estetik onların bir parçasıdır.
Aşk
Terazi burcu kadınının her vakit bir ilişkisi vardır: ya uzun müddetli bir ilişki içindedir ya da daimi sevgili değiştirir. Bu aşk kadınları asla durulmayabilirler fakat uzun müddetli bir ilişki yaşadıklarında da hiçbir zaman geleneksel bir evlilik yapmazlar. Bir takım Terazi kadınları mükemmel sevgili fantezisine kendilerini fazla kaptırırlar ve bu yüzden çok sık hayal kırıklığına uğrarlar. Diğer taraftan sevgilisini her istikametiyle kabul edebildiği zaman güzel bir ilişki yaşayabilirler. Bu, sevgilisinin her şeyini sevmek demek değildir; daha ziyade kusurlu olmasına müsaade etmek demektir.
Cinsellik
Cinsel açıdan Terazi kadınları, layıkıyla eğlenmesine müsaade ettiğiniz zaman harbiden çok mesut olurlar. Böyle yaptığınız taktirde bu iyiliğin karşılığını verirler. Terazi kadını cinsel birleşmeden önce öpülmeyi, ön sevişmeyi, güzel sözler duymayı seven kadınlardandır. İltifat almayı, ne kadar güzel olduğunu duymayı sever, aceleye getirmekten hoşlanmaz.
İlişkiler
Dizginlenmekten hoşlanmayan Terazi burcu kadınları için en uygun eş açık fikirli, kıskanç olmayan insanlardır. Ne isterse yapabileceğini bildiği bir ilişkide olduğu sürece ilişkilerine sadık kalırlar özellikle bayağı flörtler, arkadaşça takılmalar gibi şeyler için açık kapı varsa.
Bu arada Terazi burcu kadınlarının, beraber oldukları insanlara gerçek kişiliklerini göstermeye ihtiyacı vardır. Zira her şeyi toz pembe göstermek için acılarını gizleme eğilimleri olabilir.
Sevdiği ve Sevmediği Şeyler
Terazi burcu kadınları kendileri olmayı severler. Her vakit heyecanlı ve eğlenceli bir serüvene açıktırlar. Otostop çekmek, lunaparka gitmek gibi şeylere bayılırlar. Eğlenceye, gülmeye, neşeye ve güzelliğe düşkündürler. Özgür olmayı sevdikleri için negatif özellikleri fazla olan insanlardan kaçarlar. Tasasız, çekici ve rahattırlar.
Hediye Seçimi
Terazi burcu kadınları alımlı dış görünüşlerine vurgu yapan hediyeleri çok beğenirler. Pek çok Terazi kadını süslenmeye bayılır. Bu nedenle güzel bir cep aynası mükemmel bir hediye olabilir. Ayrı olarak romantik insanlar oldukları için gerçek çiçekler veyahut kendi yazdığınız bir şiir de güzel bir tercih.
  Terazi Burcu Erkeği
Terazi burcu erkeği son derece zevkli bir kişiliğe sahiptir. Güzel olan her şeyden hoşlanır. Kendi hislerine değer verdiği kadar karşısındakinin de hislerine oldukça değer verir. Yalandan dolandan nefret eder, dürüst olmaya çalışır. Sözlerinin arkasında durabilen, hoş, iyi niyetli bir erkektir. Kendisi nasıl davranıyorsa karşısındakinden de onu bekler. Yumuşak ses tonu ile konuşur, sakindir karşısındakinin de bu özelliklerde olmasını ister. Partnerinden daimi güzel sözler duymak ister.
Aşk
Terazi burcu erkekleri acı gerçeklerdense şiirsel bir ideali seçenek eden umutsuz romantiklerdir. Partnerleri açısından Terazi erkeklerinin yüksek kurallarına uyum sağlamak zor olabilir. Gerçek hayatın keskin kenarları bu burcun erkekleri için tatsızdır. Her daim yanlış bir karar vermekten ve uzun müddetli bir ilişkiye girmekten korkan Terazi erkekleri ile ilgili bir karar vermek yanıltıcı olabilir.
Cinsellik
Terazi burcu erkeği cinselliği hayatının hayatî bir parçası olarak görür. Cinselliğe olan sevgisi fiziksel değil psikolojik kaynaklıdır. Size verebileceği her şeyi verir fakat karşılığında da aynısını bekler. Son derece maceracı olduğu için yeni şeyler tecrübeye meraklıdır.
İlişkiler
Terazi burcu erkeği yalnız olmaktan nefret eder ve kendisiyle, duygularıyla yüzleşmekten korkar. Bu nedenle ansızın fazla partnerle kendisini oyalar. Uzun müddetli ilişkide ise Terazi erkeği hayallerinizin erkeği olabilir: Sizi iltifatlar ve jestlerle şımartır. Kendi içindeki özgürlük bağlılık ikilemini bir çözüme bağlayabilirse güzel bir ilişki ortaya çıkabilir.
Sevdiği ve Sevmediği Şeyler
Terazi burcu erkeği gerçek bir ehlikeyiftir; daldan dala konar, karmaşa yaratır, sonra da bir anda ortadan kaybolur. Dürüstlük, birlik ve güzellik gibi ütopik idealler üzerinde şiirler yazmayı sever.
Hediye Seçimi
Terazi burcu erkekleri Zodyak’ın züppeleridir. Son modaya uygun giyinmeyi severler ve pek çok erkeğin giyemeyeceği türden şeyler giyerler. Şapkalar ve şallar, dikkat çekici gözlükler en sevdiği aksesuarlar arasındadır; dolayısıyla bu tarz bir armağan hoşlarına gidecektir. Modaya düşkün olan Terazi burcu erkekleri için ehemmiyetli olan kalite değil yeniliktir. Armağan seçiminde buna dikkat ederseniz çok seveceği bir armağan alabilirsiniz.
Terazi Burcunun Özellikleri (24 Eylül 23 Ekim)
0 notes
grihucreler · 6 years
Text
Evita'nın Ölüm Döşeğinde Yemek İstediği Türk İncirleri
Tumblr media
Malumunuz Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 30 Kasım-1 Aralık 2018 tarihlerinde Arjantin’in ev sahipliğinde gerçekleştirilecek G20 Liderler Zirvesi’ne iştirak edecekler, gündemde Arjantin var. Ben de Büyükelçi Oğuz Gökmen'in "Bir Zamanlar Hariciye - Eski Bir Diplomatn Hatıraları 1" adlı hatıratında yer alan bir anıyı, özetleyerek sizlerle paylaşmak istedim. Keyifli okumalar: 1950'li yıllar Arjantin'de Juan Peron ikinci defa cumhurbaşkanlığını kazanmış, Eva Duarte adında güzel ve alımlı bir kadınla evlenmiştir. Eva kendi rızası hilafına Cumhurbaşkanı yardımcılığına getirilecek ve bu makamda yoksulların refahı için kan kanserine yenik düştüğü son ana kadar çalışacak ve halkın özellikle de fakirlerin, düşkünlerin sevgisini kazanacaktı. Bu tarihlerde Oğuz Gökmen maslahatgüzar olarak Arjantin'e tayin olmuştu. Uzun zamandır sesi soluğu çıkmayan Türk sefareti yabancı konuklara ve kordiplomatiğe hevesle kapılarını açıyor, yabancı diplomatların hayatına büyük ilgi gösteren gazetelerde Gökmen ve eşinin fotoğrafları yayınlanmaya başlıyordu. Bir gün hiç beklemedikleri şekilde Cumhurbaşkanı Juan Peron ve Evita'dan kocaman bir çiçek sepeti ile "Hoş Geldiniz" kartı aldılar. Bu jeste nasıl cevap vereceklerini düşünerek, ülkedeki en kıdemli diplomat olarak görülen Papa'nın temsilcisi Nonce Apostolique giderek akıl danışmaya karar veren Oğuz Bey, bu tecrübeli diplomata bir orkide sepeti (Evita'nın orkideden başka çiçek sevmediğini öğrenmişti) göndermek istediğini ve içine Türkiye'den ailesinin gönderdiği güzel rafta bir kutu içindeki Tariş incirlerini koyacağından bahsetti. Nonce Apostolique "Sakın böyle bir çocukluk yapma...! Fransız sefiri kendisine en ala cinsinden bir kasa şampanya göndermiş, şampanyalar aynı gün Pempe Saray'dan sefarete iade edilmiş..." diyerek karşılık verdi. Oğuz Gökmen, baktı ki papazla anlaşamayacak, dediğini yaparak Fransızca yazılmış tumturaklı bir mektup ile birlikte orkide sepeti ve Tariş incirlerini Pempe Saray'a gönderdi. Endişe ile incirler iade edilecek mi diye beklerken, Evita'dan bir mektup geldi; hayatında bundan daha nefis bir şey yemediğini belirterek teşekkür ediyordu. Hatta bu konu mahalli dergilerden birinde de yazıldı. Zaman içerisinde diplomatlar arasında Evita'nın ağır hasta olduğu konusu konuşulmaya başlanmıştı ancak bu konuda gazete ve dergilerde en ufak bir ima dahi yer almıyordu. Bir gün kançılaryanın telefonu çaldı. Arayan Arjantin Devleti Teşrifat Sorumlusu Raul Margueriat'tı. Bakanların bile üzerinde bir makama sahip Margueriat; "Senyora Eva Duarte De Peron çok hasta" diyordu. Gökmen diplomatik nezaket içerisinde üzüntülerini ifade etti. Elimizden bir şey gelmiyor, ne yapabiliriz gibilerinden sözler ederken, Margueriat, Eva Peron'un günlerdir ağzına hiç bir şey koymadığını, doktorların ısrarı üzerine "O Türk incirlerinden olsa bir tane yemek isterdim" dediğini nakletti. Gökmen ilk uçakla hemen getirtebileceğini söylediğinde ise "çok geç olur" cevabını aldı. Bunun üzerine rezidans arandı tarandı ve dayı oğlu Nevres Gökçe'nin gönderdiği bir kutu Tariş inciri bulundu. Oğuz Gökmen bizzat götürdü incirleri. Margueriat'aya kutuyu verirken açılan kapıdan Peron göründü, iki kolunu iki yanına açarak Arjantin usulü uzaktan kucakladı Gökmen'i. İki gün sonra Eva Duarte De Peron öldü. Eva'nın naaaşı altın sarısı saçları her zamanki gibi arkaya doğru taranmış, üzerinde beyaz uzun bir tuvalet olduğu halde Pembe Saray'ın büyük salonunda bir katafalkın üzerine konulmuştu. Odası olduğu gibi korunmuştu. Ziyarete giden Oğuz Gökmen'in dikkatini masanın üzerindeki rafya incir kutusu çekti. İçerisinden sadece bir kaç tanesi eksikti. Malumunuz Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 30 Kasım-1 Aralık 2018 tarihlerinde Arjantin’in ev sahipliğinde gerçekleştirilecek G20 Liderler Zirvesi’ne iştirak edecekler, gündemde Arjantin var. Ben de Büyükelçi Oğuz Gökmen'in "Bir Zamanlar Hariciye - Eski Bir Diplomatn Hatıraları 1" adlı hatıratında yer alan bir anıyı, özetleyerek sizlerle paylaşmak istedim. Keyifli okumalar: 1950'li yıllar Arjantin'de Juan Peron ikinci defa cumhurbaşkanlığını kazanmış, Eva Duarte adında güzel ve alımlı bir kadınla evlenmiştir. Eva kendi rızası hilafına Cumhurbaşkanı yardımcılığına getirilecek ve bu makamda yoksulların refahı için kan kanserine yenik düştüğü son ana kadar çalışacak ve halkın özellikle de fakirlerin, düşkünlerin sevgisini kazanacaktı. Bu tarihlerde Oğuz Gökmen maslahatgüzar olarak Arjantin'e tayin olmuştu. Uzun zamandır sesi soluğu çıkmayan Türk sefareti yabancı konuklara ve kordiplomatiğe hevesle kapılarını açıyor, yabancı diplomatların hayatına büyük ilgi gösteren gazetelerde Gökmen ve eşinin fotoğrafları yayınlanmaya başlıyordu. Bir gün hiç beklemedikleri şekilde Cumhurbaşkanı Juan Peron ve Evita'dan kocaman bir çiçek sepeti ile "Hoş Geldiniz" kartı aldılar. Bu jeste nasıl cevap vereceklerini düşünerek, ülkedeki en kıdemli diplomat olarak görülen Papa'nın temsilcisi Nonce Apostolique giderek akıl danışmaya karar veren Oğuz Bey, bu tecrübeli diplomata bir orkide sepeti (Evita'nın orkideden başka çiçek sevmediğini öğrenmişti) göndermek istediğini ve içine Türkiye'den ailesinin gönderdiği güzel rafta bir kutu içindeki Tariş incirlerini koyacağından bahsetti. Nonce Apostolique "Sakın böyle bir çocukluk yapma...! Fransız sefiri kendisine en ala cinsinden bir kasa şampanya göndermiş, şampanyalar aynı gün Pempe Saray'dan sefarete iade edilmiş..." diyerek karşılık verdi. Oğuz Gökmen, baktı ki papazla anlaşamayacak, dediğini yaparak Fransızca yazılmış tumturaklı bir mektup ile birlikte orkide sepeti ve Tariş incirlerini Pempe Saray'a gönderdi. Endişe ile incirler iade edilecek mi diye beklerken, Evita'dan bir mektup geldi; hayatında bundan daha nefis bir şey yemediğini belirterek teşekkür ediyordu. Hatta bu konu mahalli dergilerden birinde de yazıldı. Zaman içerisinde diplomatlar arasında Evita'nın ağır hasta olduğu konusu konuşulmaya başlanmıştı ancak bu konuda gazete ve dergilerde en ufak bir ima dahi yer almıyordu. Bir gün kançılaryanın telefonu çaldı. Arayan Arjantin Devleti Teşrifat Sorumlusu Raul Margueriat'tı. Bakanların bile üzerinde bir makama sahip Margueriat; "Senyora Eva Duarte De Peron çok hasta" diyordu. Gökmen diplomatik nezaket içerisinde üzüntülerini ifade etti. Elimizden bir şey gelmiyor, ne yapabiliriz gibilerinden sözler ederken, Margueriat, Eva Peron'un günlerdir ağzına hiç bir şey koymadığını, doktorların ısrarı üzerine "O Türk incirlerinden olsa bir tane yemek isterdim" dediğini nakletti. Gökmen ilk uçakla hemen getirtebileceğini söylediğinde ise "çok geç olur" cevabını aldı. Bunun üzerine rezidans arandı tarandı ve dayı oğlu Nevres Gökçe'nin gönderdiği bir kutu Tariş inciri bulundu. Oğuz Gökmen bizzat götürdü incirleri. Margueriat'aya kutuyu verirken açılan kapıdan Peron göründü, iki kolunu iki yanına açarak Arjantin usulü uzaktan kucakladı Gökmen'i. İki gün sonra Eva Duarte De Peron öldü. Eva'nın naaaşı altın sarısı saçları her zamanki gibi arkaya doğru taranmış, üzerinde beyaz uzun bir tuvalet olduğu halde Pembe Saray'ın büyük salonunda bir katafalkın üzerine konulmuştu. Odası olduğu gibi korunmuştu. Ziyarete giden Oğuz Gökmen'in dikkatini masanın üzerindeki rafya incir kutusu çekti. İçerisinden sadece bir kaç tanesi eksikti.
0 notes
Text
Birbirinden deneyimli ankara travestileri sizi bekliyor
Özgürlüğüne düşkün olduğu için erkeğini de rahat bırakan, anı yaşamayı seven, eğlenceli ve çok sevimli hatunlarla dolu ankara travestileri sitesi tam olarak size hitap etmektedir. Size kendi kültürünüzden farklı kültürlere sahip olan yabancı bayanlarla da tanışabilme fırsatı sunuyoruz. Bu kızlar birlikte tatile çıkabileceğiniz, spor yapıp, kitap okuyabileceğiniz ne kadar hobiniz varsa gerçekleştirebileceğiniz kızlar. Kendinizi kötü hissetmemeniz için elinden gelenin en fazlasını göstermek için can atıyorlar. Onlarda hayatın aynılığından çok sıkıldıkları için kendilerini yeni maceralara ve yeniliklere atmak istiyorlar ve teklif edeceğiniz hiçbir çılgınlığa hayır demeyeceklerdir. Artık tabularınızı yıkmanızın zamanı geldi. Kendiniz için bir şeyler yapın ve kendinizi şımartın çünkü bunu hak ediyorsunuz.
Bu bakımlı alımlı cazibeli kızlar ilk önce kendilerini çok sevdikleri için hep çok mutludurlar. Bu sebepten erkeklerini de hep memnun etmeye odaklanırlar. Zaten Ankara travesti olmak bunu gerektirir. Mükemmel fizikleri öylesine büyüleyicidir ki onlara hiçbir erkek kolayca hayır diyemez. Bunca zamandır düşlediğiniz, hayalini kurduğunuz yaşayamayacağınızı düşündüğünüz ne varsa unutun gitsin. Çünkü hiçbir şey imkânsız değildir ve asla geç kalmış sayılmazsınız. Sizi sizden daha iyi tanıyıp sarıp sarmalayacak her durumda yanınızda olacak bu hatunlarla gününüzü gün edeceksiniz. O kadar duygusal ve romantiklerdir ki aşkın tadını sonuna kadar çıkara çıkara yaşatırlar size. Çok sevimli ve tatlı olduklarından sevecenliklerini izlemek çok hoşunuza gidecek.
Yaz yağmuru misali gelip geçici ilişkileri onaylamazlar. Hayatın ciddiye alınması gerektiği noktaları olduğunu düşünürler. Ankara travesti tanıtımına en uygun kızlara her zaman ve sadece bizim sitemizden ulaşabilirsiniz. Beğenilmek ve övgü dolu sözler işitmek her kadının istediği ve hayal ettiği şeylerdir. Eğer bu kızlara bu duyguları yaşatırsanız size çok daha fazlasını karşılık olarak vereceklerdir. İnatçılıktan ve cimrilikten hiç hoşlanmazlar. Bir erkeğin her zaman bonkör olması gerektiğini düşünürler. Sağlıklarına ve dış görünüşlerine çok önem verirler onları hiçbir zaman pis ve bakımsız göremezsiniz. Sizden de aynı özeni görmeyi beklerler. Onlar için bir erkeğin yakışıklı olması yeterli değildir temizde olmalıdırlar mantığındadırlar.
0 notes
falkolik · 7 years
Text
Rüyada Kedi Yavruları Görmek ne demek?
Rüyada kedi yavruları görmek, rüyayı gören kişinin sevdiği insanlar tarafından, hak ettiği ve olması gereken ilgiyi göremeyeceğine işaret eder. Rüyada kedi yavruları gören bir kimse iş ve aile yaşamında, maddi ve manevi yardımda bulunduğu kimseden, nankörlük görmesine yorumlanmaktadır. Rüyada kedi yavruları görmenin İslami tabiri, ev halkından biri olan bu kişi art niyetli bir kadın olarak tabir edilir. Rüyada beyaz kedi yavruları görmek verilen görevi yerine getirmeyen, hak yiyen ve ihanet eden kişi olarak yorumlanır. Rüyada yeni doğmuş kedi yavruları görmek, alımlı ve iffetli bir kadına delalet eder. Rüyada yeni doğmuş yavru kediler görmek, sevinçli bir haber almaya işaret eder. Rüyada yeni doğmuş yavru kedileri beslemek, manevi değeri yüksek olan bir eşyaya sahip olmaya işaret eder. Rüyada bir sürü kedi yavruları görmek, uzun bir süre işlerinde aksaklıklar olacağına ve girdiği ortamlarda hoş görü ile karşılanmamaya yorumlanır. Rüyada gri kedi yavruları görmek, işlerinde kolaylık sağlayacak biri ile, karşılaşmaya ve hedefine kolay ulaşacağına işaret edilir. Rüyada sarı kedi yavruları görmek, rüya sahibinin yakalanacağı ciddi hastalığa ve çevresindeki insanlardan hak etmediği sözler duyacağına delalet eder. Rüyada kedi yavrularına süt vermek, toplum için fayda sağlayacak işler yapmaya ve doğru yolu bulacağından, emin olmaya rivayet edilir. Rüyada kedi yavrularını beslemek, başkalarının hayatına zarar vermek isteyen insanlardan uzak olmaya ve o kişiler ile iletişimini kesmeye işaret eder. İmamı Nablusi (r.a) Ta’tirül-Enam Fi Tabiril Menam isimli eserinde, Rüyada kedi yavruları gören kimse hakkındaki yorumları şöyledir. Kişinin günahlarından arınmak istemesine ve tövbe edip, bir daha pişmanlık duygusu yaşamamasına delalet eder. Rüyada Sarı ve siyah kedi yavruları görmek, çevrenizdeki ihmal ettiğiniz kişilere ve sağlığınız ile ilgili yaşayacağınız sorunlara yorumlanır. Muhammed İbn-i Şirin (r.a) Rüyada kedi yavrularını gören kimse hakkında, çevrenizde çekemeyenlerin ve sizi kıskanan kişilerin, zararından korunmanıza yorumlanır. Rüyada beyaz kedi yavruları görmek verdiği sözde durmayan, kendisine verilen emanete sahip çıkmayan, kimsenin varlığı ile yorumlanır. Rüyada gri kedi yavruları görmek, girdiği bir ortamda tanışacağı biri ile iş ortaklığına girmeye ve yapacağı ticari atılımlara delalet eder. Rüyada Kedi Yavruları Görmek ne demek? Rüyada kedi yavruları sevmek, sert tavırlarını açık eden kişiye karşı, yeni kararlar almanızın habercisi olarak yorumlanmaktadır. Rüyada kedi yavrularıyla oynamak, hanedeki mutluluğun ve huzurun artmasına, hayalini kurduğu dünya nimetlerine kavuşmasına işaret eder. Rüyada kedi yavruları ve annesini görmek, umut ettiği şeylere kavuşmaya ve uzun zamandır beklediği haberin hayırlı sonuçlanmasına rivayet edilir. Kedi yavrularıyla konuşmak Cafer-i Sadık (r.a) demiştir ki: Zahmet ve emek ile elde edilecek olan, huzurlu yaşama delalet eder. Rüyada kedinin yavrularını emzirmesi, maddi durumu iyi olmayan iyi huylu, temiz kalpli, merhametli bir zevceye işaret eder. Rüyada kedi yavruları öldürmek iyi huylu, güzel bir kadının göreceği zarara ve, rüya sahibinin bir ayrılık yaşamasına yorumlanmaktadır.
0 notes
sizekitap · 7 years
Text
Dingin Sözler Avlusu
Dingin Sözler Avlusu Oğuz Tümbaş Şiirden Yayıncılık
Aşk.. doğa.. ölüm.. ayrılık.. gibi ‘klasik izlekler’in yanına, her kitabında hayatı, o hayatın içindeki insanı küçük in­sanı sözün kısası, ‘toplumsal olan’ı koymayı ihmal etme­di Oğuz Tümbaş.
Hayli ilginç ve üstünde önemle durulması gerektiğine inandığım bir nokta daha: Kimi şairlerimizin hemen hiç kullanmadığı bazı kelimeler onun pek çok şiirinde ala­bildiğine yakışıklı ve alımlı bir biçimde geçtiğine göre, kendine özgü bir şiir ‘sözlükçesi’ne ulaşmayı da başardı Tümbaş, öyle anlaşılıyor; bunun açık ve seçik olarak be­lirtilmesinde yarar var.
“Hadi ben şiire gideyim, şiirgillere nigâr teyzelere gider gibi”
İşte Oğuz Tümbaş’ın kendine özgü bir şiir sözlükçesine ulaşmasının da ötesinde ulaştığı, ulaşabildiği yepyeni  bir sahicilik ve dinginlik. Bu dinginlik, en çok, yeni kita­bının (bu kitabın demek istedim) adında gösteriyor kendi­ni: Dünyanın en zor işlerinden biri olan ‘kitaba ad koyma işi’nin üstesinden bu dinginlik sayesinde mükemmelen gelmiş, gelebilmiş şairimiz; “Dingin Sözler Avlusu” adını taşıyan kitabı, onca yılın hatırına elbet değil, ulaştığı ‘sa­hicilik’ten dolayı, sevinçle okudum ve Oğuz Tümbaş’ı bir kez daha kutladım.
– Sina Akyol
devamı burada => https://goo.gl/5Ikfpc
0 notes