#aids tedavisinde son durum
Explore tagged Tumblr posts
Text
AIDS Tedavisi Nasıl Yapılır?
Günümüzde, HIV’i olan hastaların klinik evrimini iyileştirmek ve bulaşmayı azaltmak için tüm hastaları CD4’ten bağımsız olarak tedavi etme eğilimi vardır. Bu içeriğimizde AIDS tedavisi nasıl yapılır? bununla ilgili olarak detaylı bilgiler vereceğiz.
Mevcut birkaç ilaç vardır ve tedavi her zaman en az üç ilaçla birleştirilir. Tedaviyi standardize etmeye çalışan Sağlık Bakanlığı HIV / AIDS’in tedavisi konusunda Türkiye’de bir fikir birliği sağlamışlardır. Bugün ilk tercih edilen ilaç, üç ilaç kombinasyonu olan tek bir tablette mevcuttur. Kontrendikasyon, yan etki veya direnç durumunda, her hasta için kişiselleştirilmesi gereken diğer antiretroviral seçeneklere sahibiz. Hangi tedavi rejiminin kullanılması gerektiğini doktorunuz size söyleyecektir.
Önemli olan, tedavi başladığında hasta, hiçbir sebeple durdurulmaması gerektiğinin ve ilaçların her gün ve belirtilen aralıklarla alınması gerektiğini bilmesidir. Düzensiz kullanıldığında dirençli virüsün ortaya çıkması nedeniyle tedavi başarısız olabilir. Bu yüzden AIDS tedavisi nasıl yapılır içeriğimizde olan önerileri dikkate almanızda fayda vardır.
Kullanılan diğer ilaçlar genellikle hastanın bağışıklığının iyileştirilmesi için kullanılan ilaçlardır. HIV virüsünü temizlemezler.
Bu ilaçlar nelerdir ve nasıl kullanılırlar?
ÖNEMLİ: Buradaki hiçbir ilacı doktorunuza danışmadan veya bir hastaneye gitmeden kendi başınıza kullanmayın. Bunlar sadece AIDS tedavisinde kullanılan örnek ilaçlardır. İlaç tavsiyesi yapmak sakıncalıdır. Bu içerikten sadece fikir alabilirsiniz.
Ters transkriptaz nükleosit inhibitörleri: Bu ilaçlar virüsün kendi kendine yeniden ortaya çıkmasını engellerler.
Örnekler: Abakavir, Lamivudin, Tenofovir, Zidovudin
Nükleosid olmayan revers transkriptaz inhibitörleri: Bu ilaç sınıfı aynı zamanda, ters transkriptaz enzimi üzerinde, doğrudan etkilerini bloke ederek, virüsün çoğalmasını önler.
Örnekler: Efavirenz, Nevirapine, Etravirine
Proteaz İnhibitörleri: Proteaz enzimi üzerinde etki gösteren, etkisini bloke eden ve HIV virüsünün yeni kopyalarının üretimini engelleyen ilaçlar.
Örnekler: Atazanavir, Darunavir, Lopinavir, Ritonavir
Füzyon inhibitörleri: HIV virüsünün CD4 proteiniyle organizmanın savunma hücrelerine girmesini önleyen ve virüsün üreme döngüsünü önleyen ilaçlar
Örnek: Enfuvirtide (T20)
İntegraz inhibitörleri: Bu ilaçlar virüs aktivitelerinin önlenmesini ve yeni hücrelerin vücuda yerleşmesine izin veren ilaçlardır.
Örnekler: Dolutegravir, Raltegravir
Peki AIDS’ın kesin bir tedavisi var mı?
Geçmişte, bir HIV enfeksiyonu haberi almak ölüm cezası vermek gibiydi. Ancak bugün enfeksiyonun henüz keşfedilmemiş olmasına rağmen bu resim değişmiştir. Şu anda HIV-pozitif insanların hayatta kalma oranını arttıran anti-AIDS kokteylleri olan antiretroviral ilaçlar vardır, ancak tüm tıbbi önerileri takip etmek ve ilaçları öngörüldüğü şekilde almak önemlidir. Eğer hasta tedaviyi tavsiye edildiği gibi yapmazsa virüsün zamanla daha dirençli hale gelmesini sağlayabilir, tedaviyi zorlaştırabilir ve genel sağlığına zarar verebilir.
AIDS özellikle fakir ülkelerde dünyanın en büyük halk sağlığı sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Türkiye’de hastalığın tedavisinde uzmanlaşmış olan merkezlerimiz var. AIDS hastalarına ilaçlarını kullandıkları ve kendi durumları için diğer tüm tıbbi tavsiyelere uydukları sürece AIDS hastalarına mümkün olan en iyi şekilde yaşamalarına yardımcı olabilirler. AIDS teşhisinin neden olabileceği ciddi bir problem, depresyon, bu duygularla uğraşmak veya aileye söylemekte zorlanmasıdır. Bu nedenle size bu konuda yardımcı olabilecek bir uzmanla, bir psikologla veya sosyal hizmet uzmanlarına danışmanız gerekebilir.
AIDS Tedavisi Nasıl Yapılır?
#aids hastalığı belirtileri#aids tedavisi#aids tedavisi 2018#aids tedavisi bulundu 2018#aids tedavisi bulundu mu#aids tedavisi ne kadar sürer#aids tedavisi var mı#aids tedavisinde son durum#aıds nedir#aıds tedavisi bulundu#aıds tedavisi varmı
0 notes
Text
Viral Enfeksiyon Nedir?
Viral enfeksiyon virüslerin neden olduğu hastalıkların bütününe verilen isimdir. Kişilerde eğer viral enfeksiyon varsa aşağıdaki hastalıklar görülebilir: HPV,Kuduz, HIV, Çocuk felci, Solunum yolu enfeksiyonları, Hepatit, Uçuk, Siğil, Suçiçeği, Kızamıkçık, Kızamık, Soğuk algınlığı. Özellikle ani hava değişimlerinden sonra viral enfeksiyon vakalarında artış meydana gelir. Viral enfeksiyonların belirtileri grip ve nezleninkine benzer. Bu nedenle hastalar çoğu zaman viral enfeksiyonu ihmal eder. İhmal sonucu, viral enfeksiyona bağlı olarak ortaya ciddi hastalıklar çıkabilir.
Viral Enfeksiyon Nasıl Bulaşır?
Viral enfeksiyon bulaşması kişiler arasında olur. Enfeksiyonun bulaşması için en tehlikeli alanların kalabalık yerler olmasının sebebi budur. Çocuk ve yaşlılar ile hamileler en büyük risk altında olan kişilerdir. Alışveriş merkezleri, tuvaletler (halka açık), çocuk parkları, okullar virüsün yayıldığı başlıca alanlar arasında yer alır.
Viral Enfeksiyon Belirtileri Nelerdir?
Viral enfeksiyon belirtileri başında bağırsaklara yerleşen virüs nedeni ile bağırsaklardaki bozulmalar yer alır. Vücut sıvı kaybı artacağı için bol miktarda su içmek gerekir. Bağışıklık virüslere doğru hareketleneceği için sinir hücrelerinde ısınma meydana gelir. Bu durum vücut sıcaklığının aniden artmasına neden olur. Bir kişi viral enfeksiyon kaptığı zaman özellikle boğazı hassaslaşır. Hatta ileri vakalarda yutkunma ve nefes almada problemler olabilir. Viral enfeksiyonla beraber şiddetli öksürüğün meydana gelmesinin sebebi budur. Kişiler enfeksiyonu kapar kapmaz kendilerini yorgun ve halsiz hissedebilirler. Kaslarda yavaşlama dikkat çeker. Hastalık ile beraber ortaya çıkan belirtiler şu şekilde sıralanabilir: Yorgunluk, Boğaz ağrısı, Karın ağrısı, İshal, Öksürük, Baş ağrısı, Ateş.
Viral Enfeksiyon Tedavisi Nasıl Yapılır?
Viral enfeksiyon tedavisi için kişinin vakit kayıp etmeden bir an önce ilaç tedavisine başlaması gerekir. Hekim aşı yapılmasını ve bol miktarda C vitamini tüketilmesini önermektedir. Hastalar en az 3 gün boyunca dinlenmelidirler. Ayrıca ağır ve yağlı yemekler tüketilmemeli, bunun yerine hafif ve sağlıklı yemeklerle beslenilmelidir. Hastalar günde en az 3 litre su içmelidirler. Hastanın eşyalarına sağlıklı bireylerin doğrudan temas etmemesi gerekir. Eşyalar düzenli olarak dezenfekte edilmelidir. Eller sürekli bol su ve sabun ile yıkanmalıdır. Yeşil çay, rezene ve buna benzer bitki çayları bol miktarda tüketilebilir. Asitli ve alkollü içeceklerden kaçınmak gerekir. Sindirim sistemini mümkün olan en az şekilde yormak gerekir.
Viral Enfeksiyon için Ne Zaman Doktora Gitmek Gerekir?
Viral enfeksiyon tedavisi için doktora gitmek hastalığın ilerlemesinin önüne geçmek ve tedavi olmak adına son derece önemlidir. Herkes virüs enfeksiyonu geçirebilir ve her enfeksiyon geçirildiği zaman doktora gitmek gerekmeyebilir. Ancak bazı durumlar vardır ki, bu durumlarda mutlaka doktora gitmek gerekir. Eğer şikayetler 7 günden daha fazla sürüyorsa, vakit kayıp etmeden doktora gidin. Ateşin 5 gündür düşmemesi ve nefes darlığı gibi şikayetlerin varlığı da hemen doktora gidilmesi gerektiğine işaret eder. Aşağıdaki belirtileri görüyorsanız, hemen doktora müracaat edin: Hastalık semptomları hızla kötüleşiyorsa, Çenenizi göğüsünüze değdirmek istediğiniz zaman ağrı hissediyorsanız, Cildinizde kırmızı lekeler oluyorsa, Ciltte döküntüler varsa, Ateş 41 derece üzerindeyse. Vücutta virüsler karı geliştirilmiş bir savunma sistemi vardır. Bu sistem virüslere karşı fiziksel bir engel oluşturur. Bu sistem sayesinde de virüsler vücuda kolayca giremezler. Virüsle enfekte olmuş hücreler varsa, bu hücrelet protein üretirler. Üretilen bu proteinler aracılığı ile enfekte olmamış olan hücreler de durumdan etkilenir.
Viral Enfeksiyon Tedavisi için İlaç Kullanımı
Viral enfeksiyon tedavisi için ilaç kullanımı gerekli olabilir. Bu amaçla kullanılan ilaçlar anti viral ilaçlar olarak adlandırılmaktadır. Anti viral ilaçların çalışma prensibinde virüslerin kopyalanmasının engellenmesi vardır. HIV yani AIDS virüsü hastalığının önlenmesi için bu ilaçlar kullanılır. İnsan hücreleri için bazı ilaçlar vücutta toksik bir etki bırakabilir. Virüslerin bazıları kullanılan ilaçlara karşı dirençli olabilir. Aşılar da viral enfeksiyonlarda tedavi amacı ile kullanılan ilaçlar arasında yer alır. Bu aşılar bağışıklık tepkisini güçlendirmek amacıyla hizmet ederler. Hastalıktan korunmak için aşı şarttır. Eğer viral enfeksiyon geçirdiyseniz söz konusu ilaçları en çok ağız yolu ile alacaksınız. Nadir olarak ilaçlar damardan ya da kas içinden enjekte edilebilir. Bazı anti viral ilaçlar toz haline getirildikten sonra uygulanabilir. Hastalık tedavisinde ek antibiyotik kullanılabilir. Read the full article
0 notes
Text
400’den Fazla İlaç Ağız Kuruluğuna Neden Olur!
Ağız kuruluğu birçok farklı nedene bağlı olarak gelişen ve günümüzde çok sık karşılaşılan bir rahatsızlıktır. Ağız kuruluğu nedeni ile tükürüğün az olması ciddi problemleri beraberinde getirir. Tükürük, diş eti hastalıklarından ve diş çürüklerinden dişlerimizi koruyan en önemli ve doğal temizleme mekanizmasıdır. Ancak günümüz toplumlarında karbonhidrat ve asitli gıdalar tüketimi çok fazla arttığı için sadece tükürük bizleri dişeti hastalıklarından ve çürüklerden koruyamamaktadır. Bu nedenle diş fırçalamak, diş ipi kullanmak gibi ağız bakımı işlemlerini mutlaka uygulamak gerekir.
Ağız kuruluğu, tükürüğün azalması ile birlikte birçok sorunu beraberinde getirir. Hastalarda dilde yanma hissi, kuru gıdaları tüketirken çiğneyememe ve tat almada zorluk çekme gibi şikayetler oluşur. Hastada sık sık susama hissi vardır. Ağız kokusu, dudaklarda çatlaklar ,Hatta konuşurken zorluk çekme gibi rahatsızlıklar oluşabilir.
Dr. Dt. Ece Tatar Sidal
Ağız kuruluğu rahatsızlığının birçok sebebi vardır. En sık karşılaşılabilecek nedenleri kısaca şöyle sıralayabiliriz. 1-Burun tıkanıklıkları nedeniyle, kişiler ağızları açık uyurlar. Bu durum ağız içerisinin yeteri kadar nemlenememesine neden olur. 2-Şeker hastalığı, parkinson, romatoid artrit, AİDS gibi sistemik hastalıklar ağız kuruluğuna sebep olabilir.3-Radyoterapi ve kemoterapi gibi kanser tedavisinde kullanılan yöntemler tükürüğün azalmasına yol açabilir. 4-Bazı ilaçların yan etkileri olabilir. Bunlar antihistaminikler, burun açıcılar, ağrı kesiciler, diüretikler, tansiyon ve depresyon ilaçlarıdır. 400’den fazla ilaç tükürük üreten ve tükürük bezi adı verilen bezlerin doğru çalışmamasına yol açar ve böylelikle ağız kuruluğu oluşturabilir. 5-Menopoz döneminde,kadınların hormon seviyelerinin değişmesi ile kalıcı ağız kuruluğu oluşabilir. 6-Son fakat en sık gözleneni,, sigara, pipo, puro, kafein ve alkol tüketimi sonucu tükürük miktarının azalması sonucu ortaya çıkan ağız kuruluğudur.
Ağız kuruluğu nasıl tedavi edilir?
Öncelikle hastalık teşhis edilir ve sebebe göre tedavi uygulanır. Ağız kuruluğunu tedavi etmenin tek kalıcı yolu sebebi ortadan kaldırmaktır. Sık sık su içmek ve ağız kuruluğunu gidermek için özel olarak üretilmiş ağız suları kullanılması rahatlama sağlayabilir. Ayrıca diş hekiminiz size yapay tükürük gibi ağız nemlendiricileri önerebilir. Tükürük akışını uyarmak için şekersiz sakız çiğneyebilir veya şekersiz sert şekerler emebilirsiniz.
Sağlıklı günler dilerim.
source https://saglik.kocaali.com/400den-fazla-ilac-agiz-kuruluguna-neden-olur/
0 notes
Text
AIDS - HIV Virüsü Tedavi Edilebilir mi?
AIDS – HIV Virüsü Tedavi Edilebilir mi?
AIDS – HIV virüsü sahibi insanlar son yarım yüzyıldan beri sürekli bir şekilde artmakta. Bu virüs yıllık ortalama 1 milyon insanın ölümüne sebebiyet vermektedir. Ancak bu virüs hakkında halkın genelinin içi boş söylence ve efsaneler haricinde bir şey bilmediği maalesef ki bir gerçek. Durum böyle olduğu için AIDS – HIV virüsünü enine boyuna ele alan bir yazı yazma gereği ortaya çıkıyor.
AIDS – HIV Nedir?
İmmün Yetmezlik Virüsü olarak da adlandırılan ve daha bilinen adıyla HIV olan bu virüs, insanın bağışıklık sistemi hücrelerini hedef alarak enfeksiyon oluşturan ve bu enfeksiyonun ilerlemesi durumunda Edinilmiş İmmün Yetmezlik Sendromuna yani AIDS’e neden olabilen bir virüstür. HIV, cinsel yolla, kanla ve kan ürünleriyle veya anneden bebeğine bulaşabilmektedir.
HIV virüsü esas hedef olarak enfeksiyonlara karşı savaşan bağışıklık sistemi hücrelerine saldırmaktadır. Bu hücrelerin kaybedilmesi bedenin enfeksiyonlara ve belirli kanser türlerine karşı savunmasız kalmasına sebep olmaktadır. HIV enfeksiyonundan önce kendiliğinden iyileşebilen veya tedavi edilebilen hastalıklar vücudun savunma gücünün yetersiz kalmasından ötürü tedavi edilemez hale gelebilmektedir.
HIV Enfeksiyonu Ne Kadar Yaygındır?
80’li yıllardan itibaren sürekli bir artışa sahip olan ve salgınlar ortaya çıkaran HIV virüsünün geçmişten günümüze toplamda 76 milyon insanın enfeksiyonuna ve 36 milyon insanında AIDS’e bağlı hastalıklar nedeniyle ölümüne sebebiyet verdiği tahmin edilmektedir. 2016 yılı itibariyle dünya üzerinde ortalama 36 milyon HIV (+) insanın bulunduğu bilinmekte. Bu sayının 2 milyon kadarının 15 yaş altı grubu çocuklardan oluştuğu bilinmektedir. 2016 yılı içerisinde dünya çapında 1.8 milyon yeni teşhis edilmiş HIV (+) vakası olduğu bilinmektedir. Türkiye’de ise 2016 yılına kadar doğrulanması yapılmış 13.518 HIV (+), 1.538 AIDS vakası olduğu bildirilmiştir. Sadece 2016 yılı içerisinde 1.470 tane yeni tanı almış hasta mevcuttur.
HIV (+) Ne Anlama Geliyor?
Özel test metotlarıyla yapılan değerlendirmeler sonucuna dayanarak kişinin HIV virüsü ile enfekte olduğu anlamına gelmekte. Tedavi olunmadığı durumlarda, HIV bağışıklık sistemini tamamen yok edebilir ve enfeksiyon AIDS safhasına geçme tehlikesine sahiptir.
AIDS – HIV Nasıl Bulaşır?
HIV virüsü, HIV ile enfekte olmuş bir kişinin vücut sıvılarına temas etme aracılığıyla bulaşır. Virüs, enfeksiyonun her aşamasında hatta enfekte olmuş ama hiçbir şikayeti bulunmayan kişilerden de bulaşma imkanına sahiptir. Kan, semen (meni, er suyu), pre-seminal sıvılar (meni gelmeden önce ortaya çıkan berrak sıvı), vajinal sıvılar, makat sıvıları, anne sütü, hamilelik sürecinde, doğum esnasında ya da emzirme döneminde kan ve diğer sıvılar yoluyla anneden bebeğe geçişi virüsün bulaşma yollarından biridir. AIDS ise HIV’in ilerlemesiyle ortaya çıkar.
AIDS Hemogram Testi hakkında bilgi için tıklayın.
AIDS – HIV Tedavi Edilebilir mi?
Günümüzde HIV enfeksiyonunun tedavisinde virüsün çoğalmasını kontrol edip ilerlemesini engelleyen antiretroviral tedavi (ART) olarak adlandırılan ilaçlar kullanılmaktadır. ART, HIV’in çoğalmasını önler ve vücuttaki virüs miktarını azaltıp ilerlemesini önler. Vücutta daha az virüs yükünün bulunmasıyla bağışıklık sisteminin etkinliğinin kuvvetlenmesi ve hastalığın AIDS’e ilerleyişinin önlenmesi sağlanmaktadır. HIV (+) olan kişilerin mümkün olan en kısa sürede tedaviye başlamaları gerekmektedir.
Antiretroviral tedavi, HIV (+) insanların daha uzun ve sağlıklı yaşamalarına yardım eden ve yaşam boyu süren bir tedavi yöntemidir. Ancak antiretroviral tedavinin etkili olması, ilaç uyumuna, ilaçların her gün ve belirlenmiş biçimde kullanılmasına bağlıdır. HIV tedavi rejimine uyum sağlamak virüsün çoğalmasını ve bağışıklık sisteminin çöküşünü önlemektedir. HIV ilaçlarının her gün kullanımı HIV’in bulaşma riskini de azalttığı bilinmektedir.
AIDS – HIV Ne Zaman Anlaşılır?
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) HIV ile AIDS’ e yönelik klinik sınıflandırması hastalığın klinik evreleri ve eşlik eden klinik durumlar ve belirtilerin değerlendirilmesi ile yapıldığı bilinmektedir. Bir bireye HIV bulaşmasını takip eden dönemde ortaya çıkan enfeksiyon ve devamında hastalığın ilerlemiş bulunan 4 klinik evresi olmak üzere toplam 5 evresi mevcuttur.
HIV enfeksiyonunun erken dönemde genellikle belirti vermeden ya da “viral sendrom” adı verilen bir tıbbi durum seyrettiği bilinmektedir. Klinik evre 1’de kişilerde belirti olmayabilir ya da süreklilik gösteren yaygın lenf bezi şişkinliği görülebilmektedir. Klinik evre 2’de açıklanma imkanı bulunmayan kilo kaybı, tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları, uçuk, ağız içinde bulunan yaralar, tırnaklarda mantar enfeksiyonlarına rastlanmaktadır.
Daha sonra klinik evre 3’te açıklanamayan şiddetli ve aşırı kilo kaybı, açıklanamayan uzun süreli ishal ve ateş, ağızda kandida (bir mantar türü) enfeksiyonu, akciğer tüberkülozu (verem), açıklanamayan anemi yani kansızlık, şiddetli bakteriyel enfeksiyonlar ve kronik trombositopeni yani kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücrelerin azlığı gözlemlenmektedir. En son klinik evrede yani klinik evre 4’te ise bakteri, parazit, mantar ve virüs kaynaklı fırsatçı enfeksiyonlar ve sistemik enfeksiyonlar HIV/AIDS ile beraber görülmektedirler ve bunlar hastalığın sınıflandırılmasında da kullanılmakta olan klinik durumlardan biridir. AIDS – HIV Elisa, Salgı Testi, Virüs Yükü Testi ve Western Blot testinin yapılması ve hastanın bir süre takip edilmesiyle anlaşılabilmektedir.
AIDS – HIV Belirtileri Nelerdir?
HIV (+) bireylerde belirtiler açıktır. Kişinin HIV ile karşılaşmasından ortalama iki ile dört hafta içerisinde ateş, üşüme, ciltte döküntü ve grip benzeri semptomlar görülmektedir. Belirtilerin enfeksiyondan birkaç hafta boyunca devam ettiği gözlemlenmektedir. HIV enfeksiyonunun en erken evresinden sonra HIV, çok düşük seviyelerde artış göstermeye devam etmektedir. Bu yüzden kronik ishal, hızlı kilo kaybı ve fırsatçı enfeksiyonlar gibi daha ciddi belirtiler yıllarca görülmeme imkanı ortaya çıkmaktadır.
Fırsatçı enfeksiyon olarak adlandırılan bu enfeksiyonlar bağışıklık sisteminin zayıflamasından sonra sağlıklı bağışıklık sistemine sahip insanlardan daha çok veya daha ciddi olarak görülebilen enfeksiyonlar ve enfeksiyona bağlı olarak ortaya çıkan kanser türleri olarak bilinmektedirler. Tedavi edilmediği takdirde HIV sahibi bir kişi genellikle 10 yıl veya daha uzun bir süre sonrasında AIDS‘e kadar ilerlemektedir. Bu süre bazı bireylerde daha kısa olma ihtimaline sahiptir.
HIV (+) bir kişinin tedavisizlik dönemi sonucunda AIDS olup olmadığını değerlendirmeyi sağlayan bazı kriterler mevcuttur. Sağlıklı bir insanda bağışıklık sisteminin durumunu gösteren CD4 hücre sayısı milimetreküpte 500 ila 1,600 hücre arasında değişiklik gösterdiği bilinmektedir. Bu seviyenin 200 hücreden az olması, bakteri, parazit, mantar ve virüsler bağlı fırsatçı enfeksiyonların görülmesi, bağışıklık sisteminde önemli rol oynayan CD4+ T hücrelerinin lenfosit olarak adlandırılan diğer bağışıklık sistemi elemanlarına oranının %14 ün altına düşmesi, AIDS hastalığına sahip kişilerde görülen ve tanı koydurucu durumlardan sayılabilir. Bu belirtilere ek olarak dil üzerinde beyaz tabakalaşma, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kuru öksürük, nefes darlığı, ağız, burun, makat ve ya vajinadan kanama olması, ellerde ve ya ayaklarda hissizlik, ishal, ateş, gece terlemeleri, kontrolsüz kilo kaybı gibi durumlar eşlik edebilmektedir.
AIDS – HIV Virüsünden Nasıl Korunulur?
HIV virüsünün bulaşmasından korunmak için cinsel ilişki süresince doğru ve düzenli bir biçimde kondom (prezervatif, kılıf ya da kaput) kullanmak, cinsel partnerlerin sayısını sınırlı tutmak ve enjeksiyon ekipmanlarını asla paylaşmamak gerekmekte. Anneden çocuğa HIV bulaşması, HIV’in çocuklara bulaşmasının en yaygın olan halidir.
Hamilelik sürecinde kadınlara ve doğumdan sonrada bebeklere verilen HIV ilaçları, anneden çocuğa bulaşması riskini azaltmaktadır. HIV (+) insanlara tokalaşarak veya onlara sarılarak, HIV (+) bireylerin kullandıkları tabakları, klozet kapakları veya kapı kolu gibi eşyalarına dokunma yoluyla da bulaşmaz. HIV’in hava yoluyla, kene, sivrisinek ya da diğer böcek ısırıklarıyla da bulaşma imkanı bulunmamaktadır.
AIDS - HIV Virüsü Tedavi Edilebilir mi?
0 notes
Text
CALPOL 120 mg 150 ml süspansiyon ne ilacı ne için kullanılır
CALPOL™ Süspansiyon 120 mg/5ml “Bebek ve çocuklar için”
Ağızdan alınır.
Etken Madde Bir ölçek (5 ml), 120 mg parasetamol içerir.
Yardımcı maddeler Sorbitol çözeltisi, çilek aroması, sukroz, Nipagin M (metil parahidroksibenzoat), gliserol, Avicel rc 591, Karmoisin E 122, ksantan sakızı, saf su
1. CALPOL nedir ve ne için kullanılır?
CALPOL, süspansiyon (çözelti, katı-sıvı karışımı) şeklinde, her bir ölçeğinde (her 5 ml’de) 120 mg parasetamol İçeren, ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak etki gösteren bir ilaçtır. CALPOL 150 ml’lik şişede sunulmaktadır. CALPOL çocuklarda, hafif ve orta şiddetli ağrılar ile ateşin semptomatik (hastalığı tedavi edici değil, belirtilerini giderici) tedavisinde kullanılır
2. CALPOL ’u kullanmadan önce dikkat edilmesi gerekenler
CALPOL’u aşağıdaki durumlarda KULLANMAYINIZ Eğer; • Parasetamol veya ilacın içeriğindeki diğer maddelere karşı aşırı duyarlılık (alerji) varsa. • Şiddetli karaciğer veya böbrek yetmezliği varsa CALPOL ’u aşağıdaki durumlarda DİKKATLİ KULLANINIZ Eğer; • Anemi (kansızlık) varsa. • Akciğer hastalığı varsa. • Karaciğer veya böbrek işlevlerinde bozukluk varsa. • Parasetamol içeren başka bir ilaç kullanıyorsa, • Vücut ağırlığı 4 kg’dan az ise ya da erken doğmuş (37 haftadan önce) ise, • Daha Önce çocuğunuzda bazı şekerlere karşı intolerans (dayanıksızlık) olduğu söylenmişse, • Kalıtsal Gilbert Hastalığı olduğu söylenmişse. • Propantelin gibi mide boşalmasını yavaşlatan ve metoklopramid gibi mide boşalmasını hızlandıran ilaçlar, bir antibiyotik olan kloramfenikol, AIDS tedavisinde kullanılan azidotimidin, kanın pıhtılaşmasını önleyen (antikoagülan) varfarin veya kumarin türevlerini kullanıyorsanız. • Merkezi sinir sisteminin çalışmasını yavaşlatan bazı ilaçlar (hipnotikler) ve epilepsi (sara hastalığı) tedavisinde kullanılan (antiepileptik) ilaçlar (glutetimid, fenobarbital, fenitoin, karbamazepin vb.) veya bir antibiyotik olan rifampisin gibi ilaçlar kullanıyorsanız, • Sarı kantaron (St John’s Wort / Hypericum perforatum) içerikli ilaçlar kullanıyorsanız, • Yüksek kolesterol tedavisinde kullanılan kolestiramin içerikli İlaçlar kullanıyorsanız, • Radyoterapi ve/veya kemoterapi alan hastalarda bulantı ve kusmanın önlenmesi amacıyla tropisetron ve granisetron içerikli ilaçlar kullanıyorsanız. • Deride kızarıklık, döküntü veya bir deri reaksiyonu görüldüğü takdirde. 3-5 gün içinde yeni semptomların (belirtilerin) oluşması ya da ağrının ve/veya ateşin azalmaması halinde, çocuğunuzda parasetamol kullanmaya son verip doktora danışınız. CALPOL, akut (kısa süreli) yüksek dozda alındığında ciddi karaciğer toksisitesine (zehirlenmesine) neden olur. Erişkinlerde kronik (uzun süreli ve tekrarlayarak) günlük dozlarda alındığında karaciğer hasarına neden olabilir. Bu uyarılar, geçmişteki herhangi bir dönemde dahi olsa sizin için geçerliyse lütfen doktorunuza danışınız. CALPOL’un yiyecek ve içecek ile kullanılması Alkolle veya alkol içeren yiyecek, ilaç vb. ile birlikte kullanıldığında karaciğer üzerine zararlı etki gösterme riski artabilir. Besinler parasetamolün barsaktan emilimini azaltabilir. Hamilelik İlacı kullanmadan önce doktorunuza veya eczacınıza danışınız. CALPOL’ün hamilelikte kullanım güvenliliği ile ilgili zararlı etkiler bildirilmemekle beraber bu dönemde yine de hekim önerisi ile kullanılır. Tedaviniz sırasında hamile olduğunuzu fark ederseniz hemen doktorunuza veya eczacınıza danışınız. Emzirme İlacı kullanmadan önce doktorunuza veya eczacınıza danışınız. CALPOL’un emziren anne tarafından tedavi edici dozlarda alınması bebek üzerinde bir risk oluşturmaz. Parasetamol az da olsa süte geçtiği için emzirme döneminde hekim önerisi ile kullanabilir. Araç ve makine kullanım ı Araç ve makine kullanma üzerine herhangi bir etki göstermesi beklenmez. CALPOL’ün içeriğinde bulunan bazı yardımcı maddeler hakkında önem li bilgiler Eğer daha önceden çocuğunuzda bazı şekerlere karşı dayanıksızlık (intolerans) olduğu söylenmişse bu tıbbi ürünü çocuğunuza vermeden önce doktorunuzla temasa geçiniz. Aşırı duyarlılık (alerjik) tepkilerine (reaksiyonlarına) (muhtemelen gecikmiş) sebebiyet verebilir. Diğer ilaçlarla birlikte kullanım ı Bazı ilaçlar ile birlikte kullanıldığında CALPOL’ün etkisi değişebilir. Çocuğunuz aşağıdaki ilaçları kullanıyorsa lütfen doktorunuza söyleyiniz: • Mide boşalmasında gecikme yaratan ilaçlar (Öm: Propantelin vb.) • Mide boşalmasını hızlandıran ilaçlar (Öm: Metoklopramid gibi) • Karaciğer enzimlerini uyaran ilaçlar (Öm: Bazı uyku ilaçları, sara hastalığında kullanılan bazı ilaçlar gibi) • Antibiyotik olarak kullanılan kloramfenikol • Varfarin ve kumarin türevi antikoagülanlar (kan pıhtılaşmasını engelleyen ilaçlar) • Zidovudin (çocuk ve erişkinlerde görülen HIV enfeksiyonlarının (AIDS) tedavi ve Önlenmesinde kullanılan bir ilaç) • Domperidon (bulantı-kusma tedavisinde kullanılır) • Sarı kantaron (St John’s Wort / Hypericum perforatum) içerikli ilaçlar • Kolestiramin içerikli ilaçlar (yüksek kolesterol tedavisinde kullanılır) • Tropisetron ve granisetron içerikli ilaçlar (radyoterapi ve/veya kemoterapi alan hastalarda bulantı ve kusmanın önlenmesi amacıyla kullanılır). • Diğer ağrı kesicilerle birlikte kullanım
3. CALPOL nasıl kullanılır?
Uygun kullanım ve doz/uygulam a sıklığı için talim atlar: 1-6 yasa kadar: 5-10 ml (1-2 ölçek; 120-240 mg parasetamol) 3 av-i yasa kadar: 2.5-5 ml (yarım-1 ölçek) (60-120 mg parasetamol). 3 ayın altındaki bebekler: 2. aydan sonra aşı sonrası ateş görülen bebeklere 2.5 ml (yarım ölçekyiik bir doz uygundur. İki ayın altındaki bebeklerde kullanılmamalıdır. Bu dozlar, her doz arasında 4 saat veya daha uzun aralık bırakılarak günde 4 kez tekrarlanabilir. 6 vasin üzerindeki çocuklar ve tablet yutmada güçlük çeken yetişkinler için “CALPOL 6 Plus süspansiyon” önerilir. En fazla günde 10-15 mg/kg bölünmüş dozlar halinde 60 mg/kg kullanılır. Hekim önerisi olmadan 3 ardışık (üstüste) günden daha uzun kullanmayınız. Alkol alan kişilerde karaciğer toksisitesi (zehirlenmesi) sebebiyle günlük alınan parasetamol dozunun 2 gramı aşmaması gerekir._____________________ Yaş Doz 3 aydan küçük Yarım ölçek (2.5 ml) 3 ay-1 yaş arasında Yarım-1 ölçek (2.5 – 5 ml) 1 -6 yaş arasında 1-2 ölçek (5-10 ml) Uygulama yolu ve metodu: Ağızdan alınır. CALPOL’ün koyu kıvamı ilacm kaşıktan dökülmesini önler ve daha kolay uygulanmasını sağlar. Değişik yaş gruplan: Çocuklarda kullanımı: Bkz: Uygun kullanım ve doz/uygulama sıklığı için talimatlar Yaşlılarda kullanımı: Tablet yutmada güçlük çeken yetişkinler için “CALPOL 6 Plus süspansiyon” önerilir. Özel kullanım durum ları: Karaciğer ve böbrek yetmezliğiniz varsa CALPOL kullanmayınız. Eğer CALPOL’ün etkisinin çok güçlü veya za yıf olduğuna dair bir izleniminiz var ise doktorunuz veya eczacınız ile konuşunuz. Kullanm anız gerekenden fazla CALPOL kullandıysanız: Doz aşımı durumunda solgunluk, iştahsızlık, bulantı ve kusma, görülen başlıca belirtileridir, ancak bazı durumlarda saatlerce belirti vermeyebilir. Bu nedenle aşırı doz ya da yanlışlıkla ilaç alınması durumunda hemen doktorunuza bildiriniz ya da bir hastaneye başvurunuz. Kısa sürede (akut) yüksek doz alındığında karaciğer hasarına yol açabilir. CALPOL aşırı dozajı hemen tedavi edilmelidir. CALPOL ‘den kullanmanız gerekenden fazlasını kullanmışsanız bir doktor veya eczacı ile konuşunuz. CALPOL’ u kullanm ayı unutursanız Unutulan dozları dengelemek için çift doz almayınız. C A LPOL ile tedavi sonlandırıldığında ki oluşabilecek etkiler İlacınızı doktorunuzun söylediği süre zarfınca kullanın. Doktor önerisine uygun biçimde kullanıldığı takdirde herhangi bir olumsuz etki göstermesi beklenmez.
4. CALPOL Olası yan etkiler nelerdir?
Tüm ilaçlar gibi, CALPOL’ün içeriğinde bulunan maddelere duyarlı olan kişilerde istenmeyen etkiler olabilir. Yan etkiler aşağıdaki kategorilerde gösterildiği şekilde sınıflandırılmıştır: Çok yaygın: Yaygın: Yaygın olmayan: Seyrek: Çok seyrek: 10 hastanın en az birinde görülebilir, 10 hastanın birinden az. fakat 100 hastanın birinden fazla görülebilir. 100 hastanın birinden az, fakat 1.000 hastanın birinden fazla görülebilir. 1.000 hastanın birinden az görülebilir. 10.000 hastanın birinden az görülebilir. Bilinmiyor: Eldeki verilerden hareketle tahmin edilemiyor. A şağıdakilerden biri olursa CALPOL’u kullanmayı durdurun ve DERHAL doktorunuza bildirin veya size en yakın hastanenin acil bölüm üne başvurunuz: Deri döküntüsü, kaşıntı, egzama, alerjik (aşırı duyarlılıkla ilgili) ödem, yüzde, dilde ve boğazda şişlik (anjiyoödem), yaygın akıntılı döküntüler (akut generalize eksantematöz püstülozis), deride haşlanma görünümüne benzeyen belirtiler (toksik epidermal nekroliz). el, yüz ve ayakta dantele benzer kızarıklık oluşturan aşırı duyarlılık (eritema multiforme) Bunların hepsi çok ciddi yan etkilerdir. Eğer bunlardan biri sizde mevcut ise, sizin CALPOL/e karşı ciddi alerjiniz var demektir. Acil tıbbı müdahaleye veya hastaneye yatırılmanıza gerek olabilir. Çok yaygm görülen yan etkiler • Karaciğer enzimleri (ALT ) üst sınırının üstünde Yaygın görülen yan etkiler • Enfeksiyon (iltihap oluşturan mikrobik hastalık) • Baş ağrısı • Baş dönmesi • Uyuklama • Uyuşma (Parestezi) • Üst solunum yolu enfeksiyonu • Bulantı • İshal (diyare) • Hazımsızlık, sindirim bozukluğu (dispepsi) • Gaza bağlı mide-bağırsakta şişkinlik (flatulans) • Karın ağrısı • Kabızlık (konstipasyon) • Kusma • Karaciğer enzimleri (ALT) üst sınırın 1.5 katı • Yüz ödemi • Post-ekstraksiyon kanaması (diş çekimi sonrası kanama) Yaygın olm ayan yan etkiler • Denge bozukluğu • Mide ve bağırsakta kanamalar (gastrointestinal kanama) • Periferik ödem (el ve ayak bileği gibi yerlerde ödem) • Post-tonsillektomi kanaması (bademcik ameliyatı sonrası kanama) Seyrek görülen yan etkiler • Deri döküntüsü • Kurdeşen (ürtiker)Kaşıntı • Yaygm akıntılı döküntüler (akut generalize eksantematöz püstülozis) • Deride haşlanma görünümüne benzeyen belirtiler (toksik epidermal nekroliz) • El, yüz ve ayakta dantele benzer kızarıklık oluşturan aşırı duyarlılık (eritema multiforme) • Alerjik ödem • Yüzde, dilde ve boğazda şişlik (anjiyoödem) • Genellikle grip benzeri belirtilerle başlayan ve ardından sonuç olarak cildin üst katmanının ölerek dökülmesine neden olan cilde yayılan ağrılı kırmızı veya morumsu kızarıklıklar ve içi sıvı dolu kabarcıkların oluşması (Stevens-Johnson sendromu) • Ciltte lekeler (kızarıklık) ve şekilli lezyonların ateşli yada ateşssiz olarak görülmesi (erupsiyon) Çok seyrek görülen yan etkiler • Agranülositoz (vücutta ani ve sık gelişebilen tehlikeli bir lokopeni (akyuvar sayısının azalması)) • Trombositopeni (kan pulcuğu (pıhtılaşmada görev alan kan hücrelerinde azalma) • Purpura (iğne başı şeklinde kırmızı morarmalar) • Ateş • Asteni (kronik yorgunluk) Sıklığı bilinmeyen yan etkiler • Bronkospazm (akciğerde nefes darlığına yol açacak astım benzeri belirtiler) • Anafilaktik sok (El, ayak, yüz ve dudakların şişmesi ya da özellikle boğazda nefes darlığına yol açacak şekilde şişmesi • Alerji testi pozitif • İmmun trombositopeni (kan pulcuğu (pıhtılaşmada görev alan kan hücreleri) sayısında azalma • Parasetamolün terapötik dozlarını takiben nefrotoksik etkileri yaygın değildir. Uzun süreli uygulamada papiller nekroz bildirilmiştir. Eğer bu kullanma talimatında bahsi geçmeyen herhangi bir yan etki ile karşılaşırsanız doktorunuzu veya eczacınızı bilgilendiriniz
5. CALPOL ’ün saklanması
CALPOL’ü çocukların göremeyeceği, erişemeyeceği yerlerde ve ambalajında saklayınız. 25° C’nin altındaki oda sıcaklığında saklayınız. Kullanmadan önce çok iyi çalkalayınız. CALPOL sulandırılmadan kullanılır.
Arama sorguları: calpol bebeklerde kullanımı, calpol ne ilacı, calpol muadili ilaçlar, calpol yan etkileri
CALPOL 120 mg 150 ml süspansiyon ne ilacı ne için kullanılır
0 notes
Text
Siğiller Nasıl Tedavi Edilir?
Siğiller ciltte kabarcık şeklinde olan sertlikler olarak vuku bulmaktadır. Bu sertlikler çoğu zaman acısız olmasına rağmen özellikle yüz bölgesinde kozmetik sorunlara yol açmaktadır. Bundan kaynaklı sizlere siğillerin tedavisi hakkında bir yazı alıntıladık ve yazının sizlere yararlı olmasını umuyoruz. Bir çok cilt izini ve tedavisini aktaracağımız blog sayfamızda siğil tedavisi hakkında bulduğumuz bu yazının yayımı hakkında izinler alınmış olup son derece yararlıdır.
Siğil tedavisi doğrudan HPV virüsünü yok etmekle alakalı bir durum değildir. Siğilin ciltten arındırılması vardır. Eczanelerde bulabileceğiniz, salisilik asit içeren siğil ilaçları, doktor tarafından uygulanan koter ile yakma (elektrokoterizasyon), dondurma (kriyoterapi) ve lazertedavisi gibi cerrahi yöntemler, siğil tedavileri arasında yer almaktadır. Bunun dışında genital siğil tedavileri mutlaka bir doktor tarafından tedavi edilmelidir. TCA asiti ile - aşağıda aktaracağız- genital siğili tedavi etmek isterseniz bir uzmana danışmalısınız.
Ne zaman bir doktor görmeliyim?
Aşağıdaki durumlarda doktorunuzu görmelisiniz:
yüzünüzde siğiller veya vücudunuzun hassas bir parçasında (örneğin cinsel organlar, ağız, burun delikleri) siğiller varsa.
siğil etrafında, kanama veya enfeksiyon bulguları farkedersiniz (örneğin, pus veya bağlama)
siğil acı verici bir hal almışsa
siğilin rengi değişikse
siğilleriniz ve şeker hastalığınız veya HIV / AIDS gibi bağışıklık yetersizliği varsa.
Evde Siğil Tedavisi
Evde siğil tedavisinde bir çok doğal ürün kullanılmaktadır. Başta belirtmek gerekir ki evdeki siğil tedavileri genelde tek ve yaygın olmayan yukarıdaki riskli durumları barındırmayan siğillerde uygulanmaktadır. Evde siğil tedavileri arasında ;
Toz maya ve hint yağını karıştırarak yapılan macunun siğil üzerinde geceleri bekletilmesi
Siğile direk karbonat , sarımsak, aleo vera sürülmesi ve ardından sıcak su ile yıkanması
Siğilden kurtulmak için E ve C vitaminlerini hem harici olarak uygulanması hem de tüketilmesi
Siğil için hint yağının siğil üzerine düzenli sürülmesi
En önemlisi bağışıklık sisteminin güçlendirmesi adına beslenmeye ve egzersize dikkat edilmesi tedaviler arasında bulunmaktadır.
Siğil Tedavisinde TCA Uygulaması
Siğil tedavisinde TCA kimyasal peeling uygulaması Avrupa ülkelerinde son derece yaygın bir tedavidir. Siğil türleri arasında en çok genital siğile uygulanan TCA tedavisi etkili sonuçlar doğurmaktadır. Genital siğillerin asit yoluyla kurutularak ve deriden katmanlar halinde soyulması sonucu atılması hedeflenmektedir. Sorunlu bölgeye Hpv nin türüne bağlı olarak derecelendirilebilek olan TCA kullanılmaktadır. Genelde kullanılan oran yüzde altmıştır.
TCA genital bölgedeki siğillere dikkat bir şekilde sadece siğil yüzeyine pamuk yardımı ile sürülmelidir. Daha sonra çinko oksit oranı yüksek pişik kremleri ve niyasin yani B3 vitaminin saf formları yada içinde yüksek oranda bulunan solisyonlarla desteklemek gerekmektedir.
İlk uygulamada en fazla 2 dakka sürmesi gereken işlem sürecinde TCA , bir kaç kez Genital siğilin olduğu bölgeye çok yayılmamasına özen göstererek uygulanır. Ardından sabun yada doğal içerikli şampuan ile dezenfekte edilerek kurutulur. kurutma işleminin ardından, az önce bahsi geçen yüksek oranlı çinko oksit katkılı krem yada bepanten gibi güçlü nemlendiricilerle, TCa’nın uygulandığı doku bölgesinin ten tengesini yeniden kazanması için sık sık uygulanır.
Kaynak : Siğil Nasıl Tedavi Edilir ?
0 notes
Text
Menenjit Belirtileri, Tedaviler ve Önlemler
Akut menenjit acil bir tıbbi durum olarak kabul edilir. Çok korkutucu bir bulgu olan Menenjit, hayatı tehdit eden tüm menenjit vakalarının 5 yaşın altındaki küçük çocuklarda yüksek oranda (yüzde 75’e kadar) olduğunu göstermektedir. Menenjit, bazı bulaşıcı türlerin kalabalık okul veya üniversite ortamlarında kolayca yayılması yüzünden, 15-24 yaşları arasındaki gençler ve genç yetişkinler arasında gittikçe ciddi bir sorun haline gelmiştir.
Tüm menenjit tiplerinden bakteriyel menenjit, en ciddi ve hayatı tehdit edici olarak kabul edilir. Bakteriyel menenjit vakalarının yaklaşık yüzde 50’si geçmişte ölümcül olsa da, bu istatistik son tıbbi ilerlemeler sayesinde yaklaşık yüzde 10-15’e düştü.
Menenjit böylesine ciddi bir durumdur çünkü doğrudan beynin sağlığını tehdit eder ve merkezi sinir sistemi (MSS) için birçok risk oluşturur. En erken menenjit belirtilerinden bazıları (komplikasyonları önlemek için hemen tedavi edilmelidir) ani şiddetli baş ağrısı, yüksek ateş, kusma ve boyun ağrısı içerir.
Menenjitin ciddi komplikasyonlara veya uzun vadeli hasarlara neden olması muhtemel midir? Bu, şunları içeren faktörlere bağlıdır: hastalığa neden olan spesifik patojen türü; etkilenen hastanın tedavi süresi ne kadar sürer (gecikme ne kadar uzun olursa, komplikasyon potansiyeli artar): ve hastanın sağlığı ve yaşı.
Menenjit Nedir?
Menenjit “beynin ve omuriliğin çevresindeki zarların iltihaplanması (menenjeler)” ile karakterize bir enfeksiyondur. Menenjit, viral enfeksiyon (en yaygın tipli), bakteriyel enfeksiyon veya nadiren parazit veya mantar enfeksiyonundan kaynaklanabilir. Farklı menenjit tipleri farklı yaş gruplarını etkilemekle birlikte bebekler, çocuklar, gençler ve yetişkinlerde menenjit gelişebilir.
Menenjit, santral sinir sisteminin yapılarını koruyan sıvı olan beyin omurilik sıvısı (BOS) ile birlikte meningezlerin işlev bozukluğuna neden olur.
Meninges , kafatası ve omur borusunu bağlayan ve beyin ve omuriliği kuşatan üç membran (dura mater, araknoid ve pia mater) olarak tanımlanır. Menenjeler, beyin omurilik sıvısı ile birlikte, temel olarak beynin koruyucusu olarak hizmet ederler, mikropları veya herhangi bir travmatik sürecin beyni direkt olarak etkilemesini önlemeye yardımcı olan bir bariyer oluştururlar.
BOS başın içinde ve tüm omurilik boyunca bulunur ve omuriliğin temelde “yüzmesini” sağlar ve travmaya karşı bir tampon görevi görür. Menenjit geliştiğinde hastalığa neden olan mikroplar (virüsler, bakteri veya mantarlar) beyin omurilik sıvısına girerler.
Menenjit belirtileri ve işaretleri
Menenjit belirtileri, grip belirtileri ile ortak bir çok yanı vardır, bu nedenle iki hastalığın yaygın olarak karıştığını görüyoruz. Bakteriyel menenjit ve viral menenjit semptomları belirtileri genellikle birkaç gün boyunca, spinal menenjit veya diğer türlerden daha hızlı gelişir.
Menenjit belirtileri ateş, güçlü baş ağrıları, kusma ve boynun sertleşmesi gibi menenjit tiplerine bağlı olarak farklılık gösterebilir ancak her türde sık karşılaşılan belirtilerdir. Birçok hasta için, enfeksiyon önce solunum ya da kulak enfeksiyonu ile başlar ve daha sonra organlara, kan dolaşımına ve beyne yayılır.
Çocuklarda (2 yaşın üstünde) ve yetişkinlerde en sık görülen menenjit belirtileri şunlardır:
mide bulantısı, mide krampları, kusma
yorgunluk, uyuşukluk, halsizlik
konfüzyon ve oryantasyon bozukluğu
şiddetli baş ağrısı
parlak ışığa duyarlılık
iştahsızlık ve azalan susuzluk
daha az sıklıkla, anormal cilt rengi veya deri döküntüsü
çok soğuk eller ve ayaklar
kas ağrıları veya eklem ağrısı
hızlı nefes alma ve titreme
Bebeklerde menenjit belirtileri şunları içerebilir:
ani yüksek ateş
sinirlilik ve sürekli ağlama (tutulduğu zaman da dahil olmak üzere)
yeme zorluğu veya emzirme zorluğu
yorgunluk / uyuşukluk ve anormal hareketsizlik
bebeğin başının üstündeki yumuşak noktada bir çıkıntı
ve vücut ve boyundaki sertlik bulguları.
Menenjit komplikasyonları:
Menenjit, tedavi edilebilir ancak hayatı tehdit edebilen çok ciddi bir hastalıktır. Ağır vakalarda menenjit, nöbet ve komaya neden olabilir. Bazen beyinsel yapıların iltihaplanması (ensefalit), tedavi çok geç olduğunda veya enfeksiyonu kontrol edemiyorsa gelişebilir. Tedavi geciktirildiğinde özellikle bebekler, küçük çocuklar veya yaşlılar gibi yatkın hastalarda kalıcı beyin hasarı, işitme kaybı veya nörolojik hasar geliştirme riski vardır.
Menenjit Çeşitleri
1. Viral menenjit
Bu, en sık görülen menenjit türüdür, ancak neyse ki genellikle hafiftir ve uzun vadeli problemlere neden olmaksızın kendi başına gider. Çoğu viral menenjite, herpes simpleks virüsü, HIV, kabakulak ve Batı Nil virüsü gibi yaygın virüsleri içeren “enterovirüsler” denilen bir grup virüsün neden olur. Bu virüsler, hava sıcak olduğunda (yaz ve sonbahar sonlarında) insanları en sık etkilemektedir, ancak yılın herhangi bir zamanında da ortaya çıkabilirler.
2. Bakteriyel menenjit
Bakteriyel menenjit, bazı zararlı bakteri türleri kan dolaşımına girdikten sonra meningezlere (beyin ve omurilik) giderken veya kulak enfeksiyonundan, sinüs enfeksiyonundan, kafatası kırıklarından veya cerrahiden sonra meningezleri doğrudan işgal edince ortaya çıkar.
Menenjit ve meningokok hastalığı arasındaki fark nedir? CDC’ye göre “Meningokok hastalığı, Neisseria meningitidis adı verilen bir çeşit bakterinin neden olduğu bir hastalıktır. Bu hastalıklar ciddidir ve menenjit ve kan dolaşımı enfeksiyonlarını (septisemi) içerir. ” Bakteriyel meningokok menenjitinin dört birincil türü vardır: A, B, C ve Y tipleri. Menengokoksik menenjit her yaştaki insanı etkileyebilir, ancak çocuklar ve genç erişkinlerde daha sık görülür. Bu tür, yılın herhangi bir saatinde ortaya çıkabilir, ancak kışın ve erken bahar aylarında daha sık görülür.
Bakteriyel menenjite neden olabilecek bakteri soyları şunlardır:
Streptococcus pneumoniae – şu anda bebekler, küçük çocuklar ve yetişkinlerde bakteri menenjitinin en yaygın nedeni. Bu tip, bakteriler kan dolaşımından yayıldığında ortaya çıkar. Bazen bir kulak enfeksiyonu veya kafa travması geçirme eğiliminde olan pnömokok menenjiti denir.
Neisseria meningitidis – genellikle bir üst solunum yolu enfeksiyonuna neden olur ve gençleri ve genç yetişkinleri etkiler. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, Neisseria meningitidis büyük salgınlara neden olma potansiyeline sahiptir. N’nin 12 serogrubu var. (A, B, C, W, X ve Y) uzmanlarından altısı salgınlara neden olma yeteneğine sahip olduğuna inanılan menenjiti tanımladı.
Haemophilus influenzae – Çocuklarda önde gelen nedendir
Listeria monocytogenes – Listeria olarak da adlandırılır ve pastörize edilmemiş peynirler ve şarküteri etleri / sosisli sandviçler ve söğüş gibi işlenmiş etler gibi bakterilere eğilimli gıdalarda bulunur.
3. Mantar menenjiti
Mantar menenjit viral veya bakteriyel menenjitten daha az görülür ve menenjeleri istila eden yavaş büyüyen organizmalara bağlıdır. Genellikle baş ağrısı, ateş, kusma ve zihinsel bulanıklık gibi uzun süreli semptomlara neden olan kronik menenjit oluşur. Viral ve bakteriyel menenjitten farklı olarak mantar menenjiti bulaşıcı değildir. HIV / AIDS, kanser veya otoimmün hastalıkları olan insanlar da dahil, bağışıklık sistemlerini / bağışıklık yetersizliklerini zayıflatan insanlar en çok risk altındadır.
4. Paraziter menenjit
Naegleria fowleri, menenjitlere nadiren neden olmasına rağmen, tüm dünyada tespit edilen bir parazit türüdür. Bu mikroskobik organizma burun yoluyla vücuda girer ve beynin yolunu tutar. Sıcak tatlı su kaynakları (göller, nehirler ve kaplıcalar gibi) içinde bulunur ve ayrıca endüstriyel kaynaklardan çıkan kirli toprak akışı veya sıcak su ile bulaşabilir. Nadiren, kirli havuzlarda veya su ısıtıcıları kullanan sıcak küvetlerde yüzerken elde edilebilir.
5. Bulaşıcı olmayan menenjit
Yukarıda tarif edildiği gibi, menenjit genellikle bakteri, virüs, mantar veya diğer bulaşıcı ajanlardan kaynaklanır. Bununla birlikte nadiren menenjit, iltihaplanma, kimyasal tahriş veya habis hücrelerin infiltrasyonu ile de oluşabilir.
Menenjit Nedenleri ve Risk Faktörleri
Menenjit oluşturan patojenler, merkezi sinir sistemi yapılarına üç olası yola nüfuz eder: kan dolaşımından geçerek, enfeksiyon sonrası menenjelerin çoğalmasıyla veya doğrudan temas ile.
Bakteriyel menenjit bulaşıcı mı? Evet!
Menenjit oluşturan bakteri, kişiden kişiye, sıklıkla yakın temastan sonra ortaya çıkan solunum ya da boğaz sızıntılarının damlaları yoluyla iletilebilir. Enfekte olmuş birini öpmek, hapşırmak, öksürmek, yakın çevrede yaşamak, yemek yiyip içki içmek veya cinsel ilişki yapmaktan dolayı iletim yaklaşık iki veya dört gün içinde gerçekleşebilir. Şaşırtıcı olan şey, uzmanların nüfusun yüzde 20’sine kadar herhangi bir zamanda boğazlarında Neisseria meningitidis taşıdığına inanmaktır, ancak bakteriler çoğu durumda enfeksiyona neden değildir.
Menenjit gelişimi için risk faktörleri şunları içerir:
Grip veya enfeksiyon (özellikle kulak, sinüs veya solunum yolu enfeksiyonu) gibi bir hastalıktan kurtulma.
Üniversite kampüsü / yurtları, yatılı okullar, askeri üsler veya bakım evleri gibi hastalıkların kolayca bulaşabileceği yakın çevrede yaşamak.
Bir bebeğe hamile bir kadın veya anne olmak. Listeria, gebelik sırasında plasental bariyeri geçebilir ve cenin için ölümcül olabilen bir enfeksiyona neden olabilir.
Zayıflamış bağışıklık sistemine sahip yaşlı bir yetişkin olmak.
Dışkı kontaminasyonu ile temastan dolayı, tipik olarak elle yıkamanın uygun olmadığı durumlarda. Bu, bebek bezlerini değiştirirken veya virüs bulaşmış birinin kullandıkları kamu tuvaletlerini kullanırken de olabilir.
Göz, burun ve ağız salgılarının yayılması veya blister sıvı.
Son zamanlarda bazı türden kimyasal reaksiyon veya ilaç alerjisi çekme.
Kanser veya sarkoidoz gibi iltihaplı bir hastalıktan kurtulma.
Cerrahiden kurtulma, baş / kafa kafasında insizyon yapılan başta olmak üzere cerrahi. Cerrahi, AIDS, şeker hastalığı, alkolizm ya da immünosupressan ilaç alanlar arasında en riskli hastadır.
Menenjit için Geleneksel Tedaviler
Tedavi Yaklaşımları:
Menenjit tedavisinde en yaygın yol, intravenöz antibiyotikler (bakteriyel menenjit için) ve / veya geniş spektrumlu antibiyotikler kullanmaktır. Bir hastanın yaşadığı menenjit semptomlarına bağlı olarak şoku, şişkinliği, konvülsiyonları, enfekte sinüsleri ve dehidrasyonu kontrol etmek için başka tedavilere ihtiyaç duyulabilir. Bazen beyin iltihaplı membranlardan kurtulmak ve beyini çevreleyen şişme / basıncı düşürmek için ameliyat gerekir.
Antibiyotikler, bakteriyel menenjiti tedavi etmek için uygun değildir. Çoğu viral vakalar hafiftir ve birkaç hafta içinde tedavi edilmeden çözülür (grip benzeri). Bu süre boyunca hastanın çok fazla dinlendirmesi (yatak istirahati), diğerleriyle yakın temastan kaçınılması ve kas ağrılarını ve ağrılarını azaltmak için tezgah üstü ağrı kesici ilaçları alması önerilir. Ayrıca, bazen antiviral ilaçlar iyileşme sürecinin hızlandırılmasına yardımcı olmak için kullanılır.
Menenjit Aşısı hakkında bir kaç söz:
Menenjit için aşılar: Haemophilus influenzae tip b (veya Hib aşısı), pnömokok konjugatı ve polisakkarid aşıları ve meningokok (MCV4) aşısıdır.
Bu aşılar, tüm meningococcal hastalık vakalarını engelleyemez ve halihazırda gelişen bir enfeksiyonu tedavi etmek için çalışmazlar. Viral menenjitin en yaygın nedeni enterovirüslere karşı koruma sağlamak için şu anda mevcut aşı yoktur.
Çok ciddi olmasına rağmen, menenjitin tedavi edilebileceğini ve doğal bağışıklığın aşı kaynaklı bağışıklığından daha güçlü olduğunu unutmayın.
Menenjit Belirtilerini Önleme ve Yönetmenin Doğalı Yolları
En duyarlı olan çocukları koruyun.
Kişiden kişiye iletimi önleyin.
Bağışıklık fonksiyonunu geliştirin ve sağlıklı alışkanlıkları uygulayın.
Eğer hamile iseniz ekstra dikkatli olun.
Ağrı ve sertliği doğal olarak yönetin.
1. En Duyarlı olan Çocukları Koruyun
Bakteriyel menenjit genellikle bir “çocuk hastalığı” olup çoğunlukla çocuğun yakınında bulunan birisinden erişkin bir taşıyıcıdan edinilir. Bir çocuğun hasta olması durumunda, okulda ve evde bakım altında tutulmalıdır. Hasta bir ebeveynseniz, tıbbi yardım almak için dikkatli olmalısınız ve bir doktor tarafından temizlenmeden önce çocuğunuzla yakın temastan kaçınmalısınız.
Bir çocuğun ateşi yükselirse hemen bir doktora görünmeli ve diğer duyarlı çocuklardan uzak tutulmalıdır. Genç çocuklara, tuvalete gittikten sonra ellerini yıkamaları ve ağzının yakınında herhangi bir şey yemeden veya koymadan önce ideal bir şekilde yıkamaları öğretilmelidir.
2. Kişiden Kişiye İletimi Engelleme
Gençler ve genç erişkinlerde, enfeksiyon yakınlarda yaşayan diğer öğrencilerin okul / kolej / üniversitesinde yaygın olarak edinilir. Öğrenciler veya askeri üslerde ya da huzureveninde yaşayan insanlar, hasta olduklarında evde kalmaya, özellikle de öksürdükleri ya da hapşırıklarken hasta olduklarında ağzını ve burnunu örtmeye dikkat etmelidirler.
Ellerinizi her zaman iyice yıkayarak ve hastalanan kişiyle doğrudan temastan kaçınarak menenjitin yayılmasını önlemeye yardımcı olabilirsiniz. Öpüşme veya hastalanan birisiyle ilişki kurma konusunda çok dikkatli olun. Ayrıca mutfak eşyalarını, tıraş takımları veya cımbız gibi güzellik ürünlerini, diş fırçalarını, sigaraları vb. Paylaşırken dikkatli olun.
3. Bağışıklık işlevini geliştirin ve Sağlıklı Alışkanlıkları Uygulayın
Besleyici yoğun bir anti-inflamatuar diyet yiyerek, yeterli uyku ve dinlenme alışverişi yaparak, düzenli olarak egzersiz yaparak ve gerekli olmayan ilaçları almayı önleyerek kendinizi virüslerden ve bakteriyel enfeksiyonlardan doğal olarak korumaya yardımcı olabilirsiniz. Sıklıkla enfeksiyon veya virüs geliştiriyorsanız, anti-viral otlar, adaptogen otlar veya diğer takviyeleri kullanmak gibi kendinizi koruyabilecek yollarla ilgili olarak doktorunuzla konuşun.
Şüpheli göllerde veya akarsularda yüzmeyin ve böcek sokmalarını (özellikle insanları etkileyebilecek hastalıkları taşıyan diğer böceklerden) böcek ısırıklarını önlemek için önlemler kullanarak korumanızı artırabilirsiniz. Kemirgenleri (fare ve sıçanlar) evinizde ve çevresinde kontrol etmek kirlenmiş dışkılarla temas nedeniyle enfeksiyon bulma olasılığını azaltabilir.
4. Hamileyseniz Fazladan Temkinli Olun
Gebe kadınlar listerioz içeren gıdalardan kaçınmak için dikkatli olmalı, ancak bu nadirdir. Yumuşak peynirler ve pastörize edilmemiş süt ürünleri (bunun biraz tartışmalı olmasına rağmen), sosisli sandviç, şarküteri eti, çiğ et, çiğ yumurta ve çiğ gibi işlenmiş etler bulaşma ihtimali yüksek yiyeceklerdir. Listerya bakterilerini öldürmek için et, süt ve diğer hayvansal ürünler 165 ° F’ye (veya 74 ° C) ısıtılmalıdır. Hamile kadınlar ayrıca kendilerini sağlıklı tutmak ve bağışıklık sistemlerini güçlü tutmak için yukarıdaki tavsiyeleri takip etmelidirler.
5. Ağrı ve sertliği doğal olarak yönetin
Viral menenjitiniz varsa ve enfeksiyonu atarken dinlenirseniz, rahatsızlığı azaltmanıza ve iyileşmeyi desteklemek için yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Baş ağrısı, boyun sertliği, ateş ve vücut ağrıları gibi menenjit belirtilerini yönetmenin bazı yolları şunlardır:
Bol bol uyu. Sıcaklığı düşük tutarak ve baş ağrısını tetikleyebilecek güçlü ışığı sınırlandırarak yatak odasını veya evinizi rahat tutun.
Boğaz ağrısı bölgesine nane esans yağı uygulamayı içeren boyun veya başınız için doğal ağrı kesici deneyin. Ayrıca, Epsom tuzları içeren bir banyoda oturabilir ve bazılarının gerginliği azaltmak için lavanta yağı gibi uçucu yağ ilave edebilirsiniz.
Baş ağrısı veya boyun sertliği asetaminofen veya ibuprofen gibi kötüleşirse tezgahtan ağrı kesici ilaç alın.
Kan akışını artırmak ve şişmeyi azaltmak için hafif masaj yapmayı deneyin ve ağrılı alanlara buz paketleri uygulayın.
Gün boyunca yeterince su veya Hindistan cevizi sütü ve bitki çayı gibi sıvıları içerek dehidrasyonu önleyin. Mümkünse sebze ve meyveler gibi suda zengin yiyecekler yiyin. Mideniz onu tolere edebiliyorsa, ayrıca bir meyve çorbası, kemik suyu veya çorba yudumlayarak sulu kalmasını sağlayabilirsiniz.
Menenjit Tedavisinde Önlemler
Uzmanlar, menenjit olabileceğinden şüphelenilen kişilerin, özellikle de küçük bir çocuk ya da bebekseler, tedavi için hemen bir doktora ya da acil servise gitmesini önerirler. Menenjit semptomlarının kendiliğinden kaybolup gidemeyeceği için beklemekten kaçınmak önemlidir; çünkü zamanla hastalık genelde kötüleşir ve tedavisi daha karmaşık hale gelir.
En erken ve en ciddi menenjit semptomları arasında ani ateş, kasılmalar, komaya girme, uyuşukluk, baş ağrısı ve boyun ağrıları bulunur. Doktorunuza yaşadığınız tüm belirti ve semptomları bildirin ve sizin için geçerli olan tüm risk faktörlerini tartışın. Siz veya hastalanan kişi aklı karışmış ve yorgun hissediyorsanız, hastaneye götürmeyin, yardım için 112’i arayın.
Kilit noktaları
Menenjit beyin ve omuriliği çevreleyen membranlarda (menenjit) inflamasyon ile karakterize bir enfeksiyondur.
İlk menenjit belirtileri ani şiddetli baş ağrısı, yüksek ateş, kusma ve boyun ağrısı veya sertlik içerir.
Tedaviler menenjit tiplerinden birine (viral, bakteriyel, fungal, bulaşıcı olmayan veya parazit) bağlıdır ve tedavi antibiyotikler, intravenöz sıvılar ve nadiren cerrahi olabilir.
Menenjit Belirtilerini Önleme ve Yönetmenin Doğal Yolları
Menenjit’e daha çok duyarlı olan çocukları koruyun.
Kişiden kişiye iletilmesini önleyin.
Bağışıklık fonksiyonunu geliştirin ve sağlıklı alışkanlıklarınızı geliştirin.
Eğer hamile iseniz çok daha fazla dikkatli olun.
Ağrı ve sertliği doğal olarak yönetin.
Facebook | Twitter | Instagram | Pinterest | Youtube
The post Menenjit Belirtileri, Tedaviler ve Önlemler appeared first on DustyLips.com.
Kaynak: http://ift.tt/2zKOn7x
0 notes
Text
Jinekomasti Sebepleri ve Tedavileri
Erkeklerde meme büyümesi rahatsızlığını belkide bir çoğunuz duymuşssunuzdur. Çünkü bu rahatsızlığa erkeklerin önemli bir bölümü belirli düzeylerde yakalanmakta. Buna jinekomasti denmektedir. Genelde erkek çocukları bu rahatsızlığı ergenlik dönemlerinde geçirir ancak büyük çoğunlukla kalıcı olmaz.
Peki jinekomasti neden oluşur tedavi yöntemleri nelerdir.
İşte aşağıda bu bilgileri bulabilirsiniz.
Jinekomasti'nin Nedenleri
Ergenlik döneminde vücudun kimyasal yapısı değişikliklere uğrar bu normaldir. Bazen östrojen yani kadınsal hormonlar testesteron hormonlarına baskın çıkar. Bu durumlarda jinekomasti oluşumu tekiklerinir. Erkek çocuklarının yarısından fazlasında ergenlik döneminde jinekomasti oluşumu gözlemlenir. Ancak bazı durumlarda farkedilmeden yok olurlar. Belirli çocuklar bu durum daha uzun sürebilir ve ergenlik dönemlerinde korkulu bir riyaya dönüşebilir. Bu gibi durumlarda psikolojik destek çok önemlidir. çünkü bu dönemlerde çocukların ruhsal yapısı kırılgan olabilir sosyal fobiyi ve depresyonu tetikleyebilir. İlaçla hormonal tedavi ve ameliyatla tedavi büyüme çağında ki çocuklara önerilmez. Ancak ilaçla yapılacak tedavi doktor önerse bile iyi düşünülmeli ve cir kaç hekimden fikir alınmalıdır. Genelde jinekomasti durumu ergenlik dönemindeki hormonal değişimin sona ermesiyle son bulur. Ancak bazı durumlşarda kalıcı olduğuda gözlemlenmiştir.
Orta yaşta ve ya bilhassa yaşılık döneminde de jinekomasti oluşumu gözlemlenebilir. Yaşlanma hormanal düzeni etkiler veya bazı ilaçlar veya hastalıklar bu durumu tetikleyebilir.
Antibiyotikler
Kalp ilaçları
Kaygı karşıtı ilaçlar
AIDS tedavileri
Trisiklik antidepresanlar
Kemoterapi
Mide ekşimesi tedavisinde kullanılan ilaçlar
Esrar ve eroin, amfetaminler ve steroidler gibi ilaçlar buna neden olabilir. çok fazla alkol kullanımı.
Çay ağacı yağı veya lavanta yağı içeren bitkisel ürünler de göğüs boyutunu artırabilir. Çünkü vücudunuzun normal hormon seviyelerini bozabilecek doğal östrojenleri vardır.
Bazen aşırı aktif bir tiroid, böbrek hastalığı veya hormonlarınızı kontrol eden bezlerden birinde tümör gibi başka bir sağlık problemi nedeniyle olur.
Testis kanseri gibi bazı kanser tipleride jinekomasti oluşumuna sebep olabilir.
Jinekomasti Belirtileri
Jinekomastiye sahip kişilerin meme başlarının altında sert elastikiyetsiz bir madde oluşumu hissedilebilir. Genelde bir buçuk santimetre çapından küçüktür. Genelde iki memede birden oluşmasına rağmen tek göğüste de oluşabilir.
Jinekomasti Tanısı
Jinekomastinin nedeni her zaman net olmaz. Bu nedenle normal doktorunuzla veya hormon dengesizliklerinde uzmanlaşmış bir doktor olan bir endokrinolog ile görüşmeniz iyi bir fikirdir.
Randevunuzda size sorulabilecek bazı sorular şunlardır:
Göğüs büyüklüğünde bir değişiklik fark ettiğinde kaç yaşındaydın?
Genetik aileden gelen böyle bir durum var mı?
Meme başı boyutunuzda bir fark olduğunu fark ettiniz mi?
hernagibi bir ağrınız var mı?
Genel sağlığınızın durumu hakkında bilgi
Alkol içiyor musunuz, uyuşturucu kullanıyor musunuz yoksa infertilite probleminiz mi var?
Doktorunuz fiziksel bir muayene memenizin büyüklüğünün normalden daha büyük olduğunu, göğüs ağrısının yırtıldığını veya lenf bezlerinizin şiştiğini gösteriyorsa daha fazla bilgi edinmek için kanınızı veya hormonlarınızı test edebilir.
Göğüs kanserinden kaynaklanan jinekomasti nadirdir. Ancak doktorunuz bir tümörden şüpheleniyorsa, sizi mamografi için gönderebilir. Bazı erkekler de biyopsi alıyor - küçük bir parça yumru kaldırılıyor, daha sonra bir laboratuarda daha yakından bakılıyor.
Jinekomasti Tedavisi
Genelde tedavi edilmek zorunda değilsiniz. Gençlerin göğüsleri genellikle 2-3 yıl içinde kendi başına daha normal bir şekle geri dönecektir. Bu süre zarfında buz paketleri ve ibuprofen herhangi bir ağrıyı hafifletebilir.
Bir sağlık sorunu jinekomastiğinize neden oluyorsa, tedavinizi yapmanız yardımcı olacaktır. Göğüs büyüklüğünüz, aldığınız ilaca bağlı olarak değişmişse, durduğunuzda veya başka bir ilaca geçtiğinizde iyileşme görürsünüz. (Ancak önce doktorunuzla konuşmadan bunu yapmayın.) Alkol ve yasadışı uyuşturucuları bırakmak da önemlidir.
Durumunuz gitmezse ve göğsünüzün görünümünden hoşlanmıyorsanız, doktorunuz vücudunuzun östrojen miktarını azaltan bir ilaç reçete edebilir.
Ameliyat aynı zamanda göğsünüzün şeklini de iyileştirebilir ve kendi imajınızı geliştirebilir. Küçük bir kesim yaptıktan sonra, bir plastik cerrah herhangi bir ek göğüs dokusunu ortadan kaldırır. Bundan sonra göğsünüz daha küçük ve daha düzleşecektir, ayrıca meme ucunu veya areolayı (etrafındaki koyu renkli alanı) yeniden konumlandırmanız gerekebilir. Bazı adamlar da liposuction alırlar. Doktor, cilt altında ekstra yağ emer nerede.
Ameliyatın kalıcı sonuçlar vermesine yönelik olsa da, yeni şekli korumak için sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olmanız gerekir. Çok fazla kilo almanız, steroid kullanmanız veya testosteron düzeyinizi etkileyen ilaçlar almanız jinekomasti bölgesinin geri gelmesine neden olabilir.
0 notes
Text
Anadrol 50 Oxymetholone
https://steroidsupplement.com/?p=3103 Oxymetholone Oxymetholone, 1960'lı yıllarda Anadrol 50 (Syntex) ve Androyd (Park Davis & Co.) ticari isimleri altında ilk kez ortaya çıkan güçlü bir oral anabolik steroiddir. Günümüze kadar Oxymetholone hormonu çoğu çevrede Anadrol olarak anılır. Steroid ilk kez piyasaya çıktığında çok sayıda terapötik fayda sağladığı ileri sürüldü. Yararlar, gastrointestinal hastalık, osteoporoz ve anemi tedavisinin yanı sıra kronik düşük kilolu sorunların tedavisi ve herhangi bir katabolik hastalık veya durumla mücadele etmeyi de kapsıyordu. Anadrol, yıllar içinde ABD FDA'sından, çoğu anabolik steroid gibi yoğun bir inceleme altına girdi. Halen, Oxymetholone hormonu, sadece anemi tedavisinde olduğu gibi HIV ve AIDS gibi kas israf hastalıkları için de onaylanmıştır. Bileşik artık Park Davis & Co. tarafından da üretilmiyor. Syntex, 1990'ların sonunda Bağımsız İlaçlara olan hakkını 2006'da sonunda Alevan Pharmaceuticals'a götürme hakkını satacaktı. Anadrol 50 Fonksiyonlar & Özellikleri: D-Anabol 25 Anadrol olarak bilinen oksimetolon hormonu, metilhidrostestosteronla yakından ilgili olan bir dihidrotestosteron (DHT) türevli anabolik steroiddir. Özellikle, oksimetolon, anabolik aktivitesini büyük ölçüde arttıran eklenmiş bir 2-hidroksimetilen grubu olan DHT'dir. Aynı zamanda bir C17-alfa alkile edilmiş (C17-aa) anabolik steroiddir. Bu, 17. karbon pozisyonundaki hormonun oral yoldan alınmasına izin veren yapısal bir değişikliği ifade eder. Değişim olmaksızın herhangi bir fayda elde edilemeden hormonun çoğunluğu yok edilir. Ne yazık ki, bu da Anadrol'u karaciğer için toksik hale getiriyor (bkz. Yan etkiler bölümü). Anadrol, testosterondan üç kat fazla yüksek derecede anabolik bir derece taşıyor. Bununla birlikte, androjenik derecelendirmesi oldukça düşük ancak aynı zamanda biraz yanıltıcıdır. Anadrol, notunun ima ettiğinden daha androjenik olma eğilimindedir. Bu steroidin metabolizması, en azından kısmen, 2-hidroksimetilen grubunu kolayca çıkarır ve böylece hormonu metildihrodestosterona indirger. Anadrol'un Etkileri 50: Anadrol 50'nin etkileri, anabolik steroidler arasında en güçlü bazılarını sorgulamaya gerek duymuyor. Bu, özellikle reçeteyle satılan pazarda var olan en güçlü steroidlerden biri olarak düşünülür ve sonuçlar hızlı olacaktır. Anadrol, önde gelen yığın steroidlerinden biridir ve bireyin gücünü önemli ölçüde artıracaktır. Bu steroid o kadar hızlıdır ki, birey toplam kullanımın 4-6 haftasına kadar 20-30 libre kadar kazanma nadir değildir. Bunların bazıları kuşkusuz suyun ağırlığı olacaktır. Anadrol, aromatize olmayan bir steroid, ancak aromatize olmayan birkaç steroidden biri ve son derece östrojen olan tek DHT bileşiğidir. Su tutma kontrolü yapılabilir, ancak bu, anti-östrojen ilaçları ve diyet şeklinde biraz çaba sarf edecektir. Hızlı hareket eden doğasından ötürü, performans arttırıcı bir sporcunun Anadrol'la takviye alacağı en yaygın zaman, yeni bir kütle kazanıyor veya sezon dışı sezonun önündedir. Genellikle kick-başlatma denir, bu yavaş kazançlar üretecek, ancak yavaş enjekte steroidler sisteminizde gelişiyor. Bu bizi önemli bir noktaya getiriyor; Anadrol, bir baz steroid değil, daha ziyade toplam yığına eklenebilen ikincil steroiddir. Anadrol'u tek başına kullananlar hızlı kazançlar bulacaklar, ancak döngü testosteron, Nandrolone veya Trenbolone gibi baz steroidlerle devam etmedikçe kayboluyorlar. Anadrol'u kullanmak için mükemmel bir diğer zaman orta devredir. Herhangi bir döngü sırasında, bir noktada ve zaman birey bir duvara çarpacaktır. Kazanımlar ve ilerleme yavaşlar veya hatta aceleyle dururlar. Bu gerçekleştiğinde bir şey değiştirilmelidir. Eğitim ya da diyette değişiklik yapılması çağrısı olabilir ya da yeni ve güçlü bir anabolik madde tanıtmak için bir çağrı olabilir. Çoğunlukla plato istasyonu olarak geçen orta devre kullanımı kazançların tekrar devam edeceğini görecektir. Çok iyi kick-start yapacağınız kadar fazla kilo alamayabilirsiniz, ancak ilerleme yine de yapılacaktır. Belirtilmelidir; Anadrol bir tekme atışı olarak kullanılıyorsa, orta devir platosu avlusu olarak kullanılmamalıdır. Bu steroid güçlü bir hepatik özellik taşır ve bu türden çift kullanım karaciğere çok büyük miktarda stres sağlayacaktır. Performansı arttıran bir sporcunun Anadrol'u kullanması için son zaman kesme sürecidir; Ancak, bu yalnızca belirli bir grup için geçerlidir. Anadrol, yarışma hazırlığının kuyruk sonunda rekabetçi bir vücut geliştiricisi için harika bir steroid olabilir. Bu, onun karbür yükünü tam olarak en üst düzeye çıkarabileceği için sahnede daha kapsamlı bir görünüm sağlamasına yardımcı olacaktır. Bu soru sormadan daha gelişmiş bir tekniktir ve birçok insandan kaçınmanız gerekir. İstediğiniz son şeyden önce Anadrol'u hiç kullanmadıysanız, yarışmayı hazırlık amacıyla kullanabilirsiniz. Vücudunuzun hormona nasıl tepki vereceğini anlamanız gerekir, böyle bir kullanım aşamasında suyun nasıl kontrol edileceğini anlamanız gerekir ve en önemlisi mükemmel şekildedir. Mükemmel şekle bakılırsa vücut yağ seviyeleri% 6'nın altındadır. Bunlar, spor sıçanlarının kullandığı steroidlerin çoğunun asla görmeyecek seviyeleri. Bu kurallara uyulmaması yarışmanın hazırlığını ve aylarca zorlu çalışmayı kolayca mahvedebilir. Bu takvime hak kazananlar için, en önemli faktör olan kondisyonluysa, sonuç daha geniş ve dolgun görünen bir fizik olacaktır. Anadrol'un Yan Etkileri 50: Anadrol 50, son derece yan etki dostu anabolik steroid olarak adlandırdığımız şey değildir. Bu büyük ölçüde terapötik açıdan kullanımının sınırlandırılmasının nedenidir. Ancak, etkileri çoğu durumda kontrol edilebilir. Anadrol'un yan etkilerini anlamak için ihtiyaç duyacağınız tüm ilgili bilgileri içeren ayrı kategorilere ayırdık. [1] Östrojenik Oksimetolon hormonu aroma yapmaz. Aromataz enzimi, testosteronun östrojene dönüşmesinden sorumlu olan onu etkilemez. Dahası, bir progestin değildir ve hiçbir progesteron doğası taşımaz, ancak östrojenik olarak kalır. Östrojenik neden ya da neden biraz gizemlidir. Bazı teoriler vardır ve en sağlamı Oxymetholone'un östrojen reseptörlerini diğer birçok steroidden daha güçlü bir şekilde aktive edebilmesidir. Anadrol'un östrojenik niteliğinden dolayı, jinekomasti, fazla su tutulması gibi gerçek bir endişe kaynağı olabilir. Jinekomastiden korunmak için bir anti-östrojen ilacına ihtiyacınız olacaktır. Anti-östrojenlerin de su tutulmasında olumlu bir etkisi olacak, ancak Anadrol'la birlikte kullanıldığında ilginç bir not var. Performans sporcuları tarafından kullanılan yaygın anti-östrojenler, Tamoksifen Sitrat (Nolvadex) gibi Anestrozol (Arimidex) gibi Aromataz İnhibitörleri (AI'lar) gibi Selektif Östrojen Reseptör Modülatörleri (SERM'ler) içerir. Aİ aromatizasyonu engellediği ve vücudun östrojen seviyesini düşürdüğü için östrojenin kontrolünde en etkili yöntemdir. SERM'ler östrojeni inhibe etmez veya düşürmez, östrojen yerine reseptörlere yapışır. Ancak, bu durumda, devam eden bir aromatizasyon olmadığını hatırlamak önemlidir, bir AI'nın önleyebileceği hiçbir şey yoktur. İndirgeme özellikleri nedeniyle hâlâ en etkili koruma araçlarından biri olacak, ancak bazıları SERM'lerin yeterli olduğunu bulacaktır. Ek bir avantaj olarak, SERM'ler olumsuz olarak kolestrolü etkilemeyecek, oysa AI kesinlikle olacak. Aşırı su tutma oranını kontrol eden son bir not çok önemlidir. Aşırı su tutma kabiliyeti yetersiz kalırsa kan basıncını olumsuz yönde etkileyebilir. [2] Androgenic Anadrol, oldukça düşük androjenliliğine rağmen, bazı güçlü androjenik yan etkileri taşıyor. Anadrol'un androjenik yan etkileri, akne, erkek tipi kellik ve vücut tüylerinin gelişmesine zemin hazırlayan saç dökülmelerinin hızlanmasını içerebilir. Bununla birlikte, bunlar genetik temelli yan etkilerdir. Örneğin, pek çok takviye sivilciyle ilgili bir sorun yaşamayacak, ancak genetik olarak hassas olanların bir sorunu olduğunu görebilecek. Ayrıca belirtilmelidir; 5-alfa redüktaz inhibitörleri bu steroid androjenikliği etkilemez. Testosteronun DHT'ye düşmesine neden olan 5-alfa redüktaz enzimi, ancak bu durumda, oksimetolon zaten bir DHT bileşiği olduğu için engelleyecek bir şey yoktur. Anadrol'un androjenik doğası bu steroidin kadınlar için kötü bir seçim olmasına neden oluyor. Oxymetholone kullanımı, vücut tüylerinin büyümesi, ses tellerinin derinleşmesi ve klitoral genişleme gibi ağır virilizasyon semptomlarına yol açacaktır. Çoğunlukla göğüs boyutu üzerinde azaltıcı bir etkiye sahip olduğunu ve menstrüel düzensizliği teşvik ettiğini bulurlar. Kadınlar bazı anabolik steroidlerle güvenle takviye ederken, bunlardan biri değildir. Kadınlar, zayıflatılmış bir androjenik nitelikteki steroidleri seçmelidir. 3] Kardiyovasküler Hastalık Oksimetolon hormonu kolesterol, özellikle HDL düzeyleri üzerinde güçlü bir olumsuz etki yapabilir. LDL düzeyleri üzerinde önemli bir etkisi olduğu görünmemekle birlikte, HDL kolesterolü büyük oranda bastırır. Yüksek kolesterolden muzdarip olanların bu anabolik steroid ile desteklenmemesi zorunludur. Aslında, eğer birey sağlıklı bir kolestrol okumasına sahip değilse genel olarak anabolik steroidlerden kaçınılmalıdır. Destek için yeterince sağlıklı olanlar için, uygun seviyeleri korumaya elverişli bir yaşam tarzı yaşayacakları son derecede önemlidir. Bireyin diyeti en önemli unsur olacaktır. Büyük miktarda doymuş yağların yanı sıra genelde düşmanca kolestrol gıdalardan kaçınılmalıdır. Çok miktarda kardiyovasküler aktivite olduğu için, omega yağ asitlerinin takviyesi de şiddetle tavsiye edilir. [4] Testosteron: Anabolik steroidlerin kullanımı doğal testosteronu baskılayacaktır. Bastırma oranı söz konusu steroide bağlıdır, ancak Oxymetholone'da eksojen testosteron kullanımını garanti etmek yeterlidir. Bu, aslında çoğu anabolik steroid ile geçerli olacak. Anadrol ile takviye edenler ve eksojen testosteron tedavisi uygulamaktan çekenler düşük bir testosteron durumuna düşecektir. Sadece rahatsız edici semptomlarla gelen bir durum değil, son derece sağlıksız bir durumdur. Anadrol'u kullanırken seçtiğiniz testosteronun bir sonucu yoktur, ancak vücudun ihtiyaç duyduğu şeyleri sağlamak için yeterince başvuruda bulunduğunuzdan emin olmanız gerekir. Anadrol ve tüm anabolik steroidlerin kullanımı sona erdikten ve tüm dışsal hormonlar sisteminizi temizledikten sonra, doğal testosteron üretimi yeniden başlayacak. Bu, daha önce varolan düşük seviye devleti olmadığı varsayılmaktadır. Yetersiz uygulamalar nedeniyle HPTA'ya destek sırasında herhangi bir zarar verilmemiş olduğunu da varsaymaktadır. Doğal testosteron üretimi tek başına başlayacak olsa da, hızlı olmayacak. Genellikle, birey anabolik steroid kullanımını takiben Post Cycle Therapy (PCT) tedavi planına başlaması önerilir. Bu, doğal testosteron üretimini teşvik edecek ve iyileşme sürecini hızlandıracaktır. Otomatik olarak önceki doğal yüksek seviyenize kendiliğinden dönmeyecektir; Bu biraz zaman alacak. Bununla birlikte, seviyeleriniz doğal olarak yükselmeye devam ederken vücudunuzda düzgün çalışması için yeterli testosteron bulundurmanızı sağlayacaktır. [5] Hepatotoksisite Oxandrolone kesinlikle kesinlikle hepatotoksik bir steroiddir. Anabolik steroidler arasında en güçlü hepatotoksisite seviyesini taşımaz, ancak çoğundan daha güçlüdür. Bunun nedeni bir C17-aa anabolik steroid olması. Tüm C17-aa steroidleri hepatiktir, ancak toksisite seviyeleri aralarında büyük farklılıklar gösterir. Bu steroidin güçlü hepatotoksisitesi nedeniyle toplam kullanımın sınırlı olması gerekir (bkz. Yönetim bölümü). Kullanımı nedeniyle, Anadrol ile takviye edenler karaciğer enzim değerlerinin arttığını bulacaktır. Değerlerdeki bir artış hasarın bir işareti değil, sorumlu uygulamalara uyulmazsa ve stresin kalmasına izin verilirse hasara neden olabilecek bir stres işaretidir. Bu steroid söz konusu olduğunda uygun doz ve kullanım protokolleri zorunludur. Ayrıca, birey, bu steroid ile takviye ederken fazla tüketimden kaçınır, çünkü bu stres tüketiminin neden olacağı karaciğer stresinden kaynaklanır. Aslında çoğu alkol kullanımından kaçınılması gerektiğini düşünüyor. Bu bir sorunsa ve performans arttırma amacına yönelik olarak destekliyorsanız, dünyada alkol açısından anti-performans olarak hiçbir şey olmadığını unutmayın. Destekleyenler ayrıca, Tezgah Üstü (OTC) ilaçlarını kullanımını sınırlamaya teşvik edilir. Çoğu OTC ilacı güçlü karaciğer özellik taşır ve eklenen stres Anadrol'la birleştiğinde kapsamlı olabilir. Kullanım, yalnızca kesinlikle gerekli olduğunda sınırlı olmalıdır. Eğer bu kurallara uyulabilirse, kullanım kesildikten sonra karaciğer enzim değerleri normale dönecek ve zarar verilemeyecektir. Son bir not olarak, eğer karaciğer sağlıksız ise Anadrol kullanılmamalıdır. Anadrol 50 İdare: Anadrol, yaklaşık 16 saat aktif bir yarılanma ömrüne sahiptir; bu da, hormonun günlük olarak verilmesini gerektirir. Çoğu erkek olağanüstü sonuçlar elde etmek için 4-6 hafta boyunca günlük 50 mg'lık bir doz bulacaktır. Kullanım, steroidin hepatotoksisitesi nedeniyle herhangi bir sebepten altı hafta işaretini aşmamalıdır. Daha fazla Anadrol isteyen ve önceki bir döngüde olumlu bir yanıt aldıklarında, yan etkileri kontrol edebildikleri anlamına gelir; günlük aralıkta 100 mg'a ulaşan dozlar düşünülebilir. Bununla birlikte, bu durum yan etkileri büyük ölçüde artıracaktır; Dikkat tavsiye edilir. Bu işaretin üzerindeki dozlar önerilemez. Sadece bu dozlar tehlikeli değildir, artan bir doğaya sahip olmanın çok az olumlu etkisine sahip oldukları gösterilmiştir. Çoğu anabolik steroid kullanıldığında o kadar çok sonuç alır. Yan etki riski de artarken, sonuçları da öyle yapar. Anadrol'le tipik olarak daha keskin bir gerileme noktasına sahip olan bir steroid var. Basitçe söylemek gerekirse, günde 100 mg'ın üzerindeki dozlar nadiren günde 100 mg'dan daha fazla sonuç üretir. Dahası, bu tür dozlar sıklıkla kişinin iştahını bastırır; bu, kitlenin kazanılması aşamasında istediğiniz veya ihtiyaç duymadığınız bir şey değildir. Günde 100 mg takviye edenler ayrıca toplam kullanımını dört haftalık süreyle sınırlamaya teşvik edilir. Toplam doz ne olursa olsun, Anadrol takviyesi sırasında diğer C17-aa anabolik steroidlerin kullanılmaması önemle tavsiye edilir. Kullanımdan hemen sonra en az altı hafta boyunca hiçbir C17-aa steroid kullanılmamalıdır ve çoğu kez en iyi seçenek olma zamanını bulmuştur. Anadrol 50'nun müsaitlik durumu: Oksimetolon, karaborsada en çok görülen anabolik steroidlerden biridir. Bununla birlikte, ABD merkezli Anadrol 50 markası nadiren karaborsa çevrelerinde bulunur. Bu sürümü taşıyan büyük bir steroid tedarikçisi bulamazsınız. Anadrol 50'yi almanın tek yolu bir reçeteyle veya reçeteli Anadrol 50'yi size satan bir kişidir. Diğer markalara gelince, piyasada çok sayıda yüksek kaliteli Oxymetholone markası vardır, ancak birkaç sahte ürün bulunmaktadır iyi. Anadolik (İngiliz Dispenseri) ve Anemoksik (Jinan İlaç), Türk anapolonunun yanı sıra çok saygın iki markadır. Anadrol 50 Online Alış - Uyarı: Anadrol online satın alma kabiliyeti, bu güçlü anabolik steroidi satın almanın en kolay yoludur. Anabolik steroidlerin sayısız tedarikçisi var ve istediğiniz herhangi bir markayı kolayca bulabilirsiniz. Bununla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri'nde böyle bir satın alma yasadışıdır. Anabolik androjenik steroidler Çizelge III kontrollü maddeler olarak sınıflandırılır ve yasaların ihlal edilmesi sonucunda güçlü sonuçlara yol açar. Birçok ülke çok daha yumuşak kanunlar taşırken, çoğu da aynı şekilde katıdır; Çok dikkatli olmanız önerilir. Böyle bir satın alımın niteliğinden dolayı, yasanın güvenliği içinde olmanız durumunda, sponsorları Steroid.com'da ziyaret etmeniz önerilir. Steroid.com'daki sponsorlar, reçetesiz olarak yasal olarak satın alınabilecek oldukça etkili anabolikleri taşıyorlar; Yasaları ihlal etme konusunda son derece etkili ve endişe verici bir sebep sunmuyorlar. Anadrol 50 İncelemeler: Anadrol 50, pazardaki en güçlü anabolik steroidlerden biridir. Reçeteli pazarda bulunan tüm anabolik steroidlerin en güçlüsü olabilir. Bu, kalp kısırlığı için bir steroid değildir ve sporcu geliştiren yeni bir performansla kullanılacak bir steroid değildir. Yan etki bölümünde gördüğümüz gibi, Anadrol 50 epeyce potansiyel yan etki gösterebilir ve kursa başlamadan önce hormonu ve uygun takviye uygulamalarını anlamalısınız. Bununla birlikte, eğer denemek için hazır bir anabolik steroidseniz, zayıf kas kütlesi üzerindeki kabiliyetini anlama yeteneğini bulacaksınız. Ayrıca, çiğ güç ve güç söz konusu olduğunda, bu güçlü anabolik steroid çok büyük bir yumruk sağlar. Oksimetolon Profili (Oxymetholone) [17 beta-hidroksi-2-hidroksimetilen-17 alfa-metil-5α-androstan-3on] Moleküler Ağırlık: 332.482 Moleküler Formül: C21H32O3 Erime noktası: 178-180 ° C İmalatçı: Syntex (Originally) Yayın Tarihi: 1960 Etkili Doz: 100mgs (optimal) Aktif Ömür:
0 notes
Link
- HIV+ hastaların en büyük sıkıntısı nedir? HIV pozitif olan hastaların en büyük endişeleri tanı konduğunda "Acaba ben ölecek miyim? Ne zaman öleceğim." endişesiyle başlar. Aslında bu hastalara hemen söylediğimiz cümle bu hastalık ölümcül bir hastalık değildir, bu hastalık diyabet hastalığı, hipertansiyon, böbrek hastalığı gibi kronik bir hastalıktır. Dolayısıyla hastalarımızın bu korkuyu yenmelerini istiyoruz. Ayrıca tanıyı almış hastaların hayatı ile endişeleri, ilaçlarımı düzenli temin edebilecek miyim?, ilaçlarımı bulabilecek miyim? Türkiyede ihtiyacım olan her şeyi ulaşabilecek miyim? diye endişe eden hasta grupları vardır. Hastalarımızın en büyük endişelerinden biri kendilerine sahip çıkacak hekimin olup olmamasıdır. Bu konuda da genel olarak infeksiyon hastalıkları uzmanları arasında HIV pozitif hastaları takip edenler, kendi aralarında öne çıkmış bir grup tarafından uyumlu bir şekilde hasta hekim ilişkisi kurulmaktadır. Bu grup tek hekim olarak hem hastaları memnun etmekte hem de takiplerini düzenli yapmaktadırlar. "YÜZDE 90 CİNSEL YOLLA BULAŞIYOR" - HIV enfeksiyonu gençlerde daha sık görülüyor. Sanırım bunun nedeni bilinçsizlik. Önlemek için neler yapılabilir? HIV enfeksiyonu, genellikle yaş itibariyle 25- 29 ve 40-50 yaş arası yoğunlukla görülüyor. Genç grupta cinsel aktiflik veya madde bağımlılığı söz konusudur. Bu da bilinçsizlikten kaynaklıdır. Bu hasta grupları her ülkede değişken bir profil göstermektedir. HIV enfeksiyonu ülkemizde cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında öne çıkmaktadır. HIV pozitifliği %90-%95 oranında cinsel yol ile bulaşmaktadır. Cinsel temas ile ilgili gerekli önlemler alınırsa korunma yüksek oranla sağlanmış olur. Önerilerimiz tek eşlilik veya korunmalı cinsel ilişki olması yönündedir. Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu kan yoluyla geçebildiği için hasta olan kişilerin kanlarına temaslarda mutlaka kendilerini dikkat etmeleridir. Kişiler HIV pozitif olan ve bakımını üstlendikleri hastalarda kan ve vücut sıvılarına temas konusunda önlem alınması gerekir. "HASTA GİZLİLİĞİNE ÖNEM GÖSTERİLMESİ GEREKİYOR" - İnsanlar test yaptırmaktan kaçıyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri damgalanma korkusu. Bunun önüne nasıl geçilir? Damgalanma olduğundan fazla algılanıyor olabilir. Sonuçta yapılan bu test hasta onamı alındıktan sonra yapılan bir testtir. Hastanın rızası olmadan yapılamaz. Dolayısıyla ilk etapta hastanın onayı alınır. Bakılan yerde mutlaka hekimin ve kurumun hasta gizliliğine önem göstermesi gerekir. Yasal olarak böyle bir önlem alınması tavsiye edilmektedir. Burada kayıt bilgilerinin açık olması damgalanma kuşkusu doğurmaktadır ama bunun bir yasal koruma altında olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle kişilerin endişe taşımaması gerekir. "BİLİNÇLİ OLARAK HASTALIĞI BULAŞTIRMAK CİNAYETE TEŞEBBÜS" - HIV pozitif olup bunu bilinçli bir şekilde partnerine de bulaştıranlar var. Bunun önüne geçmek için neler yapılabilir? Özellikle sosyal anlamdan alınabilinecek önlemler nelerdir? Hastalığın bilinçli halde başkasına bulaştırılması suç teşkil etmektedir. Bilerek hastalığı bulaştırmak cinayete teşebbüs ile aynı kategoride yer almaktadır. Bunun önüne geçilmesi için kişilerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Hasta olan kişilerin psikiyatrik destek görmeleri sağlanmalıdır. Çünkü kişiler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için denge ve psikolojilerini bozacak bir sürece girebilirler. Bu hastalığın korkulacak bir hastalık olmadığı bilgisi verildiğinde, davranışsal açıdan da desteklendiklerinde hastalar böyle bir eğilime girmezler. - Hastalığın tedavisinden söz edecek olursak eskiden HIV olanlar bir torba ilaç kullanmak zorundalardı. Bu durum da böbrek hasarlarına neden oluyordu. Şimdiki durum nasıl? Çok doğru. 1995li yıllarda tedavide önerdiğimiz hastalara 20-25 adet arasında kimisi çok büyük boyutlarda tablet ve kapsül tedavileri değişik saatlerde uygulanmaktaydı. Bu ilaçların bir kısmının buzdolabında saklanması gerekmekteydi. İlaç teknoloji ilerlemesiyle ilaçların şekle sokulmasında kullanılan teknolojiler, farmakoloji alanında gelişmeler iyice gelişti ve günümüzde tek tabletli iki tabletli içinde iki, üç veya dört adet farklı farmakolojik antiretroviral ilaç içeren moleküller türetildi. HIV tedavisi başladığından beri ömür boyu yapılması tavsiye ediliyordu. Bugünde de hastalık tedavisinde başlandıktan sonra kesmemek üzere devam ediliyor. Bu konuda tedavi kesilen genel durumu toparlamış, laboratuvar değerleri, tüm virüse ait testlerde negatiflik saptanan hastalarda tedavinin kesilmesi denenmiştir, ancak bu hatalarda virusun bazı immünolojik hücrelerde saklandığı, latent olarak durduğu, virus ilaç baskısı ortadan kalkınca tekrar alevlendiği görülmüştür. Dolayısıyla HIV tedavisinin ömür boyu yapılması, henüz tam şifa tedavisi elimizde olmadığı için kesinlikle gerekmektedir. "HIV TAŞIYANLARA HAYAT ÇOK KOLAY" - HIV pozitif ve AIDS hastası olanlar için hayat nasıl? Hayat çok kolay. Bunu hastalarıma da gerçekten böyle söylüyorum. Çünkü bu hastaların kullandıkları tablet sayıları az. Hastalarımızla tedaviye uyumları arttırıcı görüşmeler yapıyoruz, ilaçları zamanında almalarını söylüyoruz. İlaçlarını çantalarında taşıyabiliyorlar ve tedavi açısından bir sıkıntıları olmadığı için belirli aralıklarda kontrole gelmelerini tavsiye ediyoruz ki bu aralık ilerleyen dönemlerde giderek zamana yayılan bir dönem olarak sonuçlanıyor. Önce 3 ay aralarla takip ediyoruz. İlerleyen yıllardaki genel durumuna göre toparlanmaya göre bazen altı aya açılan aralıklar oluyor. Sonrasında hastanın davranışına, tedaviye uyumuna, kendine bakıp bakmadığına emin olduktan sonra da tedavi süresinin takip aralığı açılıyor. Hastaların hayat kalitesi tedavilerini aldıktan sonra virusla ilgili testleri hızlı bir şekilde normale dönüyor. Virus miktarları azalıyor virusun zarar verdiği hücreler toparlanmaya başlıyor ve bu hastalar ilaç ile ilgili önemli bir sorun yaşamadığı sürece hiçbir sıkıntı olmadan hayatlarına devam ediyorlar. HIV-pozitif olan hastaların alkol almaları ve sigara kullanmaları kesinlikle önerilmiyor. Sigara kullanımı oluşabilecek ek hastalıkların klinik seyrini maskelediği için kullanılması asla önerilmiyor. 15 YIL ÖNCE TEDAVİYE ULAŞMAK ÇOK ZORDU - Her gün bilim dünyasında HIV virusu için yeni araştırma sonuçlarıyla gündeme geliyor. Bir kaç yeni doğan bebekte tedavi edildi. Siz bu konuda ne diyorsunuz? Çare ne zaman bulunacak? Yeni tedavi seçenekleri gündeme geldikçe hastalar ve tedavi ile ilgili umutlar artmakta. 10-15 yılda geldiğimiz nokta çok güzel, ama örneğin hastalığa sahip olmuş ve sonradan tamamen iyileşmiş hasta bir-iki kişi. Özellikle HIVi olup yanında lenfoma hastalığı olan bir vakada verici kemik iliği nakli yapılarak verici kişinin özelliklerinden dolayı bir vakada tamamen hastalık ortadan kalkmış durumdaydı. Sonrasında Amerikada olan vakalarda bir adet Miamideki yeni doğan vakasında hastalığın iyileştiği söylendi fakat öyle olmadığı, bir yıl sonra tekrar HIV testlerinin pozitif olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla şimdilik tam şifa dediğimiz durum söz konusu değil. Virüsün kandan tamamen yok olması, vücut savunma dirençlerinin tamamen artması ile beraber kişiler normal bir hayat sürebilir. Fakat hastalığın tamamen ortadan kalması ile ilgili beklentiler önümüzdeki 10 yıl çerisinde bazı çalışmalara dayanarak çözüleceği söylenebilir. Özellikle latent halde kaldığı, uyur halde bekleyen virusun aktif olup onun ilaçlarla yok edilmesine dayalı tedavi yaklaşımı önümüzdeki 10 yıl içerisinde ilk verileri çıkacak ama bu konuda şuan tam tedavi var demek ya yanlış olur. Beklentiler yüksek tutulmalıdır bu konuda umutsuz olmamak gerekir. 15- 20 yıl önce hasta takibi ve tedavileri ile ilgili sınırlılıklar söz konusuydu. Dünyanın birçok yerinde hastaların tedaviye ulaşılabilirliği, tanının konması ile ilgili testler, risk faktörlerinin iyi tanımlanması, kimlerin aranması gerektiğine dair çalışmalar ve bunların önlenmesine yönelik olan çalışmalar artmaktadır. Dolayısıyla bu yönde çok fazla olumlu gelişme oldu. Hastalığın önlenmesine yönelik olarak virüs miktarı azaltılmış olan hastaların bulaşma yönünde risk faktörü olmalarındaki değeri azalmaktadır. Yani tedavi alan kişilerin bulaştırıcılığı da azalmaktadır. Tedavide ki yaygınlık arttığı için bulaşmadaki oranlarda azalmaktadır. - HIV konusunda farkındalık ne düzeyde? Dünyada HIV pozitif olduğunu bilen ve bilmeyen grup var. Özellikle son dönemde yapılan çalışmalarda Avrupada %30 hastanın hala HIV pozitif olduğunun farkında olmadığına dair bazı istatistiksel çalışmalar var. Bu nedenle hayatında riskli davranışlarda bulunmuş kişilerin testleri yaptırmasını tavsiye ediyoruz. Farkındalığı arttırmak gerekiyor. AIDS, ölümcül değil kronik bir hastalık kategorisine girmektedir ve hiçbir kaygı içerecek durum yoktur.
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
- HIV+ hastaların en büyük sıkıntısı nedir? HIV pozitif olan hastaların en büyük endişeleri tanı konduğunda "Acaba ben ölecek miyim? Ne zaman öleceğim." endişesiyle başlar. Aslında bu hastalara hemen söylediğimiz cümle bu hastalık ölümcül bir hastalık değildir, bu hastalık diyabet hastalığı, hipertansiyon, böbrek hastalığı gibi kronik bir hastalıktır. Dolayısıyla hastalarımızın bu korkuyu yenmelerini istiyoruz. Ayrıca tanıyı almış hastaların hayatı ile endişeleri, ilaçlarımı düzenli temin edebilecek miyim?, ilaçlarımı bulabilecek miyim? Türkiyede ihtiyacım olan her şeyi ulaşabilecek miyim? diye endişe eden hasta grupları vardır. Hastalarımızın en büyük endişelerinden biri kendilerine sahip çıkacak hekimin olup olmamasıdır. Bu konuda da genel olarak infeksiyon hastalıkları uzmanları arasında HIV pozitif hastaları takip edenler, kendi aralarında öne çıkmış bir grup tarafından uyumlu bir şekilde hasta hekim ilişkisi kurulmaktadır. Bu grup tek hekim olarak hem hastaları memnun etmekte hem de takiplerini düzenli yapmaktadırlar. "YÜZDE 90 CİNSEL YOLLA BULAŞIYOR" - HIV enfeksiyonu gençlerde daha sık görülüyor. Sanırım bunun nedeni bilinçsizlik. Önlemek için neler yapılabilir? HIV enfeksiyonu, genellikle yaş itibariyle 25- 29 ve 40-50 yaş arası yoğunlukla görülüyor. Genç grupta cinsel aktiflik veya madde bağımlılığı söz konusudur. Bu da bilinçsizlikten kaynaklıdır. Bu hasta grupları her ülkede değişken bir profil göstermektedir. HIV enfeksiyonu ülkemizde cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında öne çıkmaktadır. HIV pozitifliği %90-%95 oranında cinsel yol ile bulaşmaktadır. Cinsel temas ile ilgili gerekli önlemler alınırsa korunma yüksek oranla sağlanmış olur. Önerilerimiz tek eşlilik veya korunmalı cinsel ilişki olması yönündedir. Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu kan yoluyla geçebildiği için hasta olan kişilerin kanlarına temaslarda mutlaka kendilerini dikkat etmeleridir. Kişiler HIV pozitif olan ve bakımını üstlendikleri hastalarda kan ve vücut sıvılarına temas konusunda önlem alınması gerekir. "HASTA GİZLİLİĞİNE ÖNEM GÖSTERİLMESİ GEREKİYOR" - İnsanlar test yaptırmaktan kaçıyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri damgalanma korkusu. Bunun önüne nasıl geçilir? Damgalanma olduğundan fazla algılanıyor olabilir. Sonuçta yapılan bu test hasta onamı alındıktan sonra yapılan bir testtir. Hastanın rızası olmadan yapılamaz. Dolayısıyla ilk etapta hastanın onayı alınır. Bakılan yerde mutlaka hekimin ve kurumun hasta gizliliğine önem göstermesi gerekir. Yasal olarak böyle bir önlem alınması tavsiye edilmektedir. Burada kayıt bilgilerinin açık olması damgalanma kuşkusu doğurmaktadır ama bunun bir yasal koruma altında olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle kişilerin endişe taşımaması gerekir. "BİLİNÇLİ OLARAK HASTALIĞI BULAŞTIRMAK CİNAYETE TEŞEBBÜS" - HIV pozitif olup bunu bilinçli bir şekilde partnerine de bulaştıranlar var. Bunun önüne geçmek için neler yapılabilir? Özellikle sosyal anlamdan alınabilinecek önlemler nelerdir? Hastalığın bilinçli halde başkasına bulaştırılması suç teşkil etmektedir. Bilerek hastalığı bulaştırmak cinayete teşebbüs ile aynı kategoride yer almaktadır. Bunun önüne geçilmesi için kişilerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Hasta olan kişilerin psikiyatrik destek görmeleri sağlanmalıdır. Çünkü kişiler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için denge ve psikolojilerini bozacak bir sürece girebilirler. Bu hastalığın korkulacak bir hastalık olmadığı bilgisi verildiğinde, davranışsal açıdan da desteklendiklerinde hastalar böyle bir eğilime girmezler. - Hastalığın tedavisinden söz edecek olursak eskiden HIV olanlar bir torba ilaç kullanmak zorundalardı. Bu durum da böbrek hasarlarına neden oluyordu. Şimdiki durum nasıl? Çok doğru. 1995li yıllarda tedavide önerdiğimiz hastalara 20-25 adet arasında kimisi çok büyük boyutlarda tablet ve kapsül tedavileri değişik saatlerde uygulanmaktaydı. Bu ilaçların bir kısmının buzdolabında saklanması gerekmekteydi. İlaç teknoloji ilerlemesiyle ilaçların şekle sokulmasında kullanılan teknolojiler, farmakoloji alanında gelişmeler iyice gelişti ve günümüzde tek tabletli iki tabletli içinde iki, üç veya dört adet farklı farmakolojik antiretroviral ilaç içeren moleküller türetildi. HIV tedavisi başladığından beri ömür boyu yapılması tavsiye ediliyordu. Bugünde de hastalık tedavisinde başlandıktan sonra kesmemek üzere devam ediliyor. Bu konuda tedavi kesilen genel durumu toparlamış, laboratuvar değerleri, tüm virüse ait testlerde negatiflik saptanan hastalarda tedavinin kesilmesi denenmiştir, ancak bu hatalarda virusun bazı immünolojik hücrelerde saklandığı, latent olarak durduğu, virus ilaç baskısı ortadan kalkınca tekrar alevlendiği görülmüştür. Dolayısıyla HIV tedavisinin ömür boyu yapılması, henüz tam şifa tedavisi elimizde olmadığı için kesinlikle gerekmektedir. "HIV TAŞIYANLARA HAYAT ÇOK KOLAY" - HIV pozitif ve AIDS hastası olanlar için hayat nasıl? Hayat çok kolay. Bunu hastalarıma da gerçekten böyle söylüyorum. Çünkü bu hastaların kullandıkları tablet sayıları az. Hastalarımızla tedaviye uyumları arttırıcı görüşmeler yapıyoruz, ilaçları zamanında almalarını söylüyoruz. İlaçlarını çantalarında taşıyabiliyorlar ve tedavi açısından bir sıkıntıları olmadığı için belirli aralıklarda kontrole gelmelerini tavsiye ediyoruz ki bu aralık ilerleyen dönemlerde giderek zamana yayılan bir dönem olarak sonuçlanıyor. Önce 3 ay aralarla takip ediyoruz. İlerleyen yıllardaki genel durumuna göre toparlanmaya göre bazen altı aya açılan aralıklar oluyor. Sonrasında hastanın davranışına, tedaviye uyumuna, kendine bakıp bakmadığına emin olduktan sonra da tedavi süresinin takip aralığı açılıyor. Hastaların hayat kalitesi tedavilerini aldıktan sonra virusla ilgili testleri hızlı bir şekilde normale dönüyor. Virus miktarları azalıyor virusun zarar verdiği hücreler toparlanmaya başlıyor ve bu hastalar ilaç ile ilgili önemli bir sorun yaşamadığı sürece hiçbir sıkıntı olmadan hayatlarına devam ediyorlar. HIV-pozitif olan hastaların alkol almaları ve sigara kullanmaları kesinlikle önerilmiyor. Sigara kullanımı oluşabilecek ek hastalıkların klinik seyrini maskelediği için kullanılması asla önerilmiyor. 15 YIL ÖNCE TEDAVİYE ULAŞMAK ÇOK ZORDU - Her gün bilim dünyasında HIV virusu için yeni araştırma sonuçlarıyla gündeme geliyor. Bir kaç yeni doğan bebekte tedavi edildi. Siz bu konuda ne diyorsunuz? Çare ne zaman bulunacak? Yeni tedavi seçenekleri gündeme geldikçe hastalar ve tedavi ile ilgili umutlar artmakta. 10-15 yılda geldiğimiz nokta çok güzel, ama örneğin hastalığa sahip olmuş ve sonradan tamamen iyileşmiş hasta bir-iki kişi. Özellikle HIVi olup yanında lenfoma hastalığı olan bir vakada verici kemik iliği nakli yapılarak verici kişinin özelliklerinden dolayı bir vakada tamamen hastalık ortadan kalkmış durumdaydı. Sonrasında Amerikada olan vakalarda bir adet Miamideki yeni doğan vakasında hastalığın iyileştiği söylendi fakat öyle olmadığı, bir yıl sonra tekrar HIV testlerinin pozitif olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla şimdilik tam şifa dediğimiz durum söz konusu değil. Virüsün kandan tamamen yok olması, vücut savunma dirençlerinin tamamen artması ile beraber kişiler normal bir hayat sürebilir. Fakat hastalığın tamamen ortadan kalması ile ilgili beklentiler önümüzdeki 10 yıl çerisinde bazı çalışmalara dayanarak çözüleceği söylenebilir. Özellikle latent halde kaldığı, uyur halde bekleyen virusun aktif olup onun ilaçlarla yok edilmesine dayalı tedavi yaklaşımı önümüzdeki 10 yıl içerisinde ilk verileri çıkacak ama bu konuda şuan tam tedavi var demek ya yanlış olur. Beklentiler yüksek tutulmalıdır bu konuda umutsuz olmamak gerekir. 15- 20 yıl önce hasta takibi ve tedavileri ile ilgili sınırlılıklar söz konusuydu. Dünyanın birçok yerinde hastaların tedaviye ulaşılabilirliği, tanının konması ile ilgili testler, risk faktörlerinin iyi tanımlanması, kimlerin aranması gerektiğine dair çalışmalar ve bunların önlenmesine yönelik olan çalışmalar artmaktadır. Dolayısıyla bu yönde çok fazla olumlu gelişme oldu. Hastalığın önlenmesine yönelik olarak virüs miktarı azaltılmış olan hastaların bulaşma yönünde risk faktörü olmalarındaki değeri azalmaktadır. Yani tedavi alan kişilerin bulaştırıcılığı da azalmaktadır. Tedavide ki yaygınlık arttığı için bulaşmadaki oranlarda azalmaktadır. - HIV konusunda farkındalık ne düzeyde? Dünyada HIV pozitif olduğunu bilen ve bilmeyen grup var. Özellikle son dönemde yapılan çalışmalarda Avrupada %30 hastanın hala HIV pozitif olduğunun farkında olmadığına dair bazı istatistiksel çalışmalar var. Bu nedenle hayatında riskli davranışlarda bulunmuş kişilerin testleri yaptırmasını tavsiye ediyoruz. Farkındalığı arttırmak gerekiyor. AIDS, ölümcül değil kronik bir hastalık kategorisine girmektedir ve hiçbir kaygı içerecek durum yoktur.
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
- HIV+ hastaların en büyük sıkıntısı nedir? HIV pozitif olan hastaların en büyük endişeleri tanı konduğunda "Acaba ben ölecek miyim? Ne zaman öleceğim." endişesiyle başlar. Aslında bu hastalara hemen söylediğimiz cümle bu hastalık ölümcül bir hastalık değildir, bu hastalık diyabet hastalığı, hipertansiyon, böbrek hastalığı gibi kronik bir hastalıktır. Dolayısıyla hastalarımızın bu korkuyu yenmelerini istiyoruz. Ayrıca tanıyı almış hastaların hayatı ile endişeleri, ilaçlarımı düzenli temin edebilecek miyim?, ilaçlarımı bulabilecek miyim? Türkiyede ihtiyacım olan her şeyi ulaşabilecek miyim? diye endişe eden hasta grupları vardır. Hastalarımızın en büyük endişelerinden biri kendilerine sahip çıkacak hekimin olup olmamasıdır. Bu konuda da genel olarak infeksiyon hastalıkları uzmanları arasında HIV pozitif hastaları takip edenler, kendi aralarında öne çıkmış bir grup tarafından uyumlu bir şekilde hasta hekim ilişkisi kurulmaktadır. Bu grup tek hekim olarak hem hastaları memnun etmekte hem de takiplerini düzenli yapmaktadırlar. "YÜZDE 90 CİNSEL YOLLA BULAŞIYOR" - HIV enfeksiyonu gençlerde daha sık görülüyor. Sanırım bunun nedeni bilinçsizlik. Önlemek için neler yapılabilir? HIV enfeksiyonu, genellikle yaş itibariyle 25- 29 ve 40-50 yaş arası yoğunlukla görülüyor. Genç grupta cinsel aktiflik veya madde bağımlılığı söz konusudur. Bu da bilinçsizlikten kaynaklıdır. Bu hasta grupları her ülkede değişken bir profil göstermektedir. HIV enfeksiyonu ülkemizde cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında öne çıkmaktadır. HIV pozitifliği %90-%95 oranında cinsel yol ile bulaşmaktadır. Cinsel temas ile ilgili gerekli önlemler alınırsa korunma yüksek oranla sağlanmış olur. Önerilerimiz tek eşlilik veya korunmalı cinsel ilişki olması yönündedir. Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu kan yoluyla geçebildiği için hasta olan kişilerin kanlarına temaslarda mutlaka kendilerini dikkat etmeleridir. Kişiler HIV pozitif olan ve bakımını üstlendikleri hastalarda kan ve vücut sıvılarına temas konusunda önlem alınması gerekir. "HASTA GİZLİLİĞİNE ÖNEM GÖSTERİLMESİ GEREKİYOR" - İnsanlar test yaptırmaktan kaçıyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri damgalanma korkusu. Bunun önüne nasıl geçilir? Damgalanma olduğundan fazla algılanıyor olabilir. Sonuçta yapılan bu test hasta onamı alındıktan sonra yapılan bir testtir. Hastanın rızası olmadan yapılamaz. Dolayısıyla ilk etapta hastanın onayı alınır. Bakılan yerde mutlaka hekimin ve kurumun hasta gizliliğine önem göstermesi gerekir. Yasal olarak böyle bir önlem alınması tavsiye edilmektedir. Burada kayıt bilgilerinin açık olması damgalanma kuşkusu doğurmaktadır ama bunun bir yasal koruma altında olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle kişilerin endişe taşımaması gerekir. "BİLİNÇLİ OLARAK HASTALIĞI BULAŞTIRMAK CİNAYETE TEŞEBBÜS" - HIV pozitif olup bunu bilinçli bir şekilde partnerine de bulaştıranlar var. Bunun önüne geçmek için neler yapılabilir? Özellikle sosyal anlamdan alınabilinecek önlemler nelerdir? Hastalığın bilinçli halde başkasına bulaştırılması suç teşkil etmektedir. Bilerek hastalığı bulaştırmak cinayete teşebbüs ile aynı kategoride yer almaktadır. Bunun önüne geçilmesi için kişilerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Hasta olan kişilerin psikiyatrik destek görmeleri sağlanmalıdır. Çünkü kişiler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için denge ve psikolojilerini bozacak bir sürece girebilirler. Bu hastalığın korkulacak bir hastalık olmadığı bilgisi verildiğinde, davranışsal açıdan da desteklendiklerinde hastalar böyle bir eğilime girmezler. - Hastalığın tedavisinden söz edecek olursak eskiden HIV olanlar bir torba ilaç kullanmak zorundalardı. Bu durum da böbrek hasarlarına neden oluyordu. Şimdiki durum nasıl? Çok doğru. 1995li yıllarda tedavide önerdiğimiz hastalara 20-25 adet arasında kimisi çok büyük boyutlarda tablet ve kapsül tedavileri değişik saatlerde uygulanmaktaydı. Bu ilaçların bir kısmının buzdolabında saklanması gerekmekteydi. İlaç teknoloji ilerlemesiyle ilaçların şekle sokulmasında kullanılan teknolojiler, farmakoloji alanında gelişmeler iyice gelişti ve günümüzde tek tabletli iki tabletli içinde iki, üç veya dört adet farklı farmakolojik antiretroviral ilaç içeren moleküller türetildi. HIV tedavisi başladığından beri ömür boyu yapılması tavsiye ediliyordu. Bugünde de hastalık tedavisinde başlandıktan sonra kesmemek üzere devam ediliyor. Bu konuda tedavi kesilen genel durumu toparlamış, laboratuvar değerleri, tüm virüse ait testlerde negatiflik saptanan hastalarda tedavinin kesilmesi denenmiştir, ancak bu hatalarda virusun bazı immünolojik hücrelerde saklandığı, latent olarak durduğu, virus ilaç baskısı ortadan kalkınca tekrar alevlendiği görülmüştür. Dolayısıyla HIV tedavisinin ömür boyu yapılması, henüz tam şifa tedavisi elimizde olmadığı için kesinlikle gerekmektedir. "HIV TAŞIYANLARA HAYAT ÇOK KOLAY" - HIV pozitif ve AIDS hastası olanlar için hayat nasıl? Hayat çok kolay. Bunu hastalarıma da gerçekten böyle söylüyorum. Çünkü bu hastaların kullandıkları tablet sayıları az. Hastalarımızla tedaviye uyumları arttırıcı görüşmeler yapıyoruz, ilaçları zamanında almalarını söylüyoruz. İlaçlarını çantalarında taşıyabiliyorlar ve tedavi açısından bir sıkıntıları olmadığı için belirli aralıklarda kontrole gelmelerini tavsiye ediyoruz ki bu aralık ilerleyen dönemlerde giderek zamana yayılan bir dönem olarak sonuçlanıyor. Önce 3 ay aralarla takip ediyoruz. İlerleyen yıllardaki genel durumuna göre toparlanmaya göre bazen altı aya açılan aralıklar oluyor. Sonrasında hastanın davranışına, tedaviye uyumuna, kendine bakıp bakmadığına emin olduktan sonra da tedavi süresinin takip aralığı açılıyor. Hastaların hayat kalitesi tedavilerini aldıktan sonra virusla ilgili testleri hızlı bir şekilde normale dönüyor. Virus miktarları azalıyor virusun zarar verdiği hücreler toparlanmaya başlıyor ve bu hastalar ilaç ile ilgili önemli bir sorun yaşamadığı sürece hiçbir sıkıntı olmadan hayatlarına devam ediyorlar. HIV-pozitif olan hastaların alkol almaları ve sigara kullanmaları kesinlikle önerilmiyor. Sigara kullanımı oluşabilecek ek hastalıkların klinik seyrini maskelediği için kullanılması asla önerilmiyor. 15 YIL ÖNCE TEDAVİYE ULAŞMAK ÇOK ZORDU - Her gün bilim dünyasında HIV virusu için yeni araştırma sonuçlarıyla gündeme geliyor. Bir kaç yeni doğan bebekte tedavi edildi. Siz bu konuda ne diyorsunuz? Çare ne zaman bulunacak? Yeni tedavi seçenekleri gündeme geldikçe hastalar ve tedavi ile ilgili umutlar artmakta. 10-15 yılda geldiğimiz nokta çok güzel, ama örneğin hastalığa sahip olmuş ve sonradan tamamen iyileşmiş hasta bir-iki kişi. Özellikle HIVi olup yanında lenfoma hastalığı olan bir vakada verici kemik iliği nakli yapılarak verici kişinin özelliklerinden dolayı bir vakada tamamen hastalık ortadan kalkmış durumdaydı. Sonrasında Amerikada olan vakalarda bir adet Miamideki yeni doğan vakasında hastalığın iyileştiği söylendi fakat öyle olmadığı, bir yıl sonra tekrar HIV testlerinin pozitif olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla şimdilik tam şifa dediğimiz durum söz konusu değil. Virüsün kandan tamamen yok olması, vücut savunma dirençlerinin tamamen artması ile beraber kişiler normal bir hayat sürebilir. Fakat hastalığın tamamen ortadan kalması ile ilgili beklentiler önümüzdeki 10 yıl çerisinde bazı çalışmalara dayanarak çözüleceği söylenebilir. Özellikle latent halde kaldığı, uyur halde bekleyen virusun aktif olup onun ilaçlarla yok edilmesine dayalı tedavi yaklaşımı önümüzdeki 10 yıl içerisinde ilk verileri çıkacak ama bu konuda şuan tam tedavi var demek ya yanlış olur. Beklentiler yüksek tutulmalıdır bu konuda umutsuz olmamak gerekir. 15- 20 yıl önce hasta takibi ve tedavileri ile ilgili sınırlılıklar söz konusuydu. Dünyanın birçok yerinde hastaların tedaviye ulaşılabilirliği, tanının konması ile ilgili testler, risk faktörlerinin iyi tanımlanması, kimlerin aranması gerektiğine dair çalışmalar ve bunların önlenmesine yönelik olan çalışmalar artmaktadır. Dolayısıyla bu yönde çok fazla olumlu gelişme oldu. Hastalığın önlenmesine yönelik olarak virüs miktarı azaltılmış olan hastaların bulaşma yönünde risk faktörü olmalarındaki değeri azalmaktadır. Yani tedavi alan kişilerin bulaştırıcılığı da azalmaktadır. Tedavide ki yaygınlık arttığı için bulaşmadaki oranlarda azalmaktadır. - HIV konusunda farkındalık ne düzeyde? Dünyada HIV pozitif olduğunu bilen ve bilmeyen grup var. Özellikle son dönemde yapılan çalışmalarda Avrupada %30 hastanın hala HIV pozitif olduğunun farkında olmadığına dair bazı istatistiksel çalışmalar var. Bu nedenle hayatında riskli davranışlarda bulunmuş kişilerin testleri yaptırmasını tavsiye ediyoruz. Farkındalığı arttırmak gerekiyor. AIDS, ölümcül değil kronik bir hastalık kategorisine girmektedir ve hiçbir kaygı içerecek durum yoktur.
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
- HIV+ hastaların en büyük sıkıntısı nedir? HIV pozitif olan hastaların en büyük endişeleri tanı konduğunda "Acaba ben ölecek miyim? Ne zaman öleceğim." endişesiyle başlar. Aslında bu hastalara hemen söylediğimiz cümle bu hastalık ölümcül bir hastalık değildir, bu hastalık diyabet hastalığı, hipertansiyon, böbrek hastalığı gibi kronik bir hastalıktır. Dolayısıyla hastalarımızın bu korkuyu yenmelerini istiyoruz. Ayrıca tanıyı almış hastaların hayatı ile endişeleri, ilaçlarımı düzenli temin edebilecek miyim?, ilaçlarımı bulabilecek miyim? Türkiyede ihtiyacım olan her şeyi ulaşabilecek miyim? diye endişe eden hasta grupları vardır. Hastalarımızın en büyük endişelerinden biri kendilerine sahip çıkacak hekimin olup olmamasıdır. Bu konuda da genel olarak infeksiyon hastalıkları uzmanları arasında HIV pozitif hastaları takip edenler, kendi aralarında öne çıkmış bir grup tarafından uyumlu bir şekilde hasta hekim ilişkisi kurulmaktadır. Bu grup tek hekim olarak hem hastaları memnun etmekte hem de takiplerini düzenli yapmaktadırlar. "YÜZDE 90 CİNSEL YOLLA BULAŞIYOR" - HIV enfeksiyonu gençlerde daha sık görülüyor. Sanırım bunun nedeni bilinçsizlik. Önlemek için neler yapılabilir? HIV enfeksiyonu, genellikle yaş itibariyle 25- 29 ve 40-50 yaş arası yoğunlukla görülüyor. Genç grupta cinsel aktiflik veya madde bağımlılığı söz konusudur. Bu da bilinçsizlikten kaynaklıdır. Bu hasta grupları her ülkede değişken bir profil göstermektedir. HIV enfeksiyonu ülkemizde cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında öne çıkmaktadır. HIV pozitifliği %90-%95 oranında cinsel yol ile bulaşmaktadır. Cinsel temas ile ilgili gerekli önlemler alınırsa korunma yüksek oranla sağlanmış olur. Önerilerimiz tek eşlilik veya korunmalı cinsel ilişki olması yönündedir. Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu kan yoluyla geçebildiği için hasta olan kişilerin kanlarına temaslarda mutlaka kendilerini dikkat etmeleridir. Kişiler HIV pozitif olan ve bakımını üstlendikleri hastalarda kan ve vücut sıvılarına temas konusunda önlem alınması gerekir. "HASTA GİZLİLİĞİNE ÖNEM GÖSTERİLMESİ GEREKİYOR" - İnsanlar test yaptırmaktan kaçıyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri damgalanma korkusu. Bunun önüne nasıl geçilir? Damgalanma olduğundan fazla algılanıyor olabilir. Sonuçta yapılan bu test hasta onamı alındıktan sonra yapılan bir testtir. Hastanın rızası olmadan yapılamaz. Dolayısıyla ilk etapta hastanın onayı alınır. Bakılan yerde mutlaka hekimin ve kurumun hasta gizliliğine önem göstermesi gerekir. Yasal olarak böyle bir önlem alınması tavsiye edilmektedir. Burada kayıt bilgilerinin açık olması damgalanma kuşkusu doğurmaktadır ama bunun bir yasal koruma altında olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle kişilerin endişe taşımaması gerekir. "BİLİNÇLİ OLARAK HASTALIĞI BULAŞTIRMAK CİNAYETE TEŞEBBÜS" - HIV pozitif olup bunu bilinçli bir şekilde partnerine de bulaştıranlar var. Bunun önüne geçmek için neler yapılabilir? Özellikle sosyal anlamdan alınabilinecek önlemler nelerdir? Hastalığın bilinçli halde başkasına bulaştırılması suç teşkil etmektedir. Bilerek hastalığı bulaştırmak cinayete teşebbüs ile aynı kategoride yer almaktadır. Bunun önüne geçilmesi için kişilerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Hasta olan kişilerin psikiyatrik destek görmeleri sağlanmalıdır. Çünkü kişiler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için denge ve psikolojilerini bozacak bir sürece girebilirler. Bu hastalığın korkulacak bir hastalık olmadığı bilgisi verildiğinde, davranışsal açıdan da desteklendiklerinde hastalar böyle bir eğilime girmezler. - Hastalığın tedavisinden söz edecek olursak eskiden HIV olanlar bir torba ilaç kullanmak zorundalardı. Bu durum da böbrek hasarlarına neden oluyordu. Şimdiki durum nasıl? Çok doğru. 1995li yıllarda tedavide önerdiğimiz hastalara 20-25 adet arasında kimisi çok büyük boyutlarda tablet ve kapsül tedavileri değişik saatlerde uygulanmaktaydı. Bu ilaçların bir kısmının buzdolabında saklanması gerekmekteydi. İlaç teknoloji ilerlemesiyle ilaçların şekle sokulmasında kullanılan teknolojiler, farmakoloji alanında gelişmeler iyice gelişti ve günümüzde tek tabletli iki tabletli içinde iki, üç veya dört adet farklı farmakolojik antiretroviral ilaç içeren moleküller türetildi. HIV tedavisi başladığından beri ömür boyu yapılması tavsiye ediliyordu. Bugünde de hastalık tedavisinde başlandıktan sonra kesmemek üzere devam ediliyor. Bu konuda tedavi kesilen genel durumu toparlamış, laboratuvar değerleri, tüm virüse ait testlerde negatiflik saptanan hastalarda tedavinin kesilmesi denenmiştir, ancak bu hatalarda virusun bazı immünolojik hücrelerde saklandığı, latent olarak durduğu, virus ilaç baskısı ortadan kalkınca tekrar alevlendiği görülmüştür. Dolayısıyla HIV tedavisinin ömür boyu yapılması, henüz tam şifa tedavisi elimizde olmadığı için kesinlikle gerekmektedir. "HIV TAŞIYANLARA HAYAT ÇOK KOLAY" - HIV pozitif ve AIDS hastası olanlar için hayat nasıl? Hayat çok kolay. Bunu hastalarıma da gerçekten böyle söylüyorum. Çünkü bu hastaların kullandıkları tablet sayıları az. Hastalarımızla tedaviye uyumları arttırıcı görüşmeler yapıyoruz, ilaçları zamanında almalarını söylüyoruz. İlaçlarını çantalarında taşıyabiliyorlar ve tedavi açısından bir sıkıntıları olmadığı için belirli aralıklarda kontrole gelmelerini tavsiye ediyoruz ki bu aralık ilerleyen dönemlerde giderek zamana yayılan bir dönem olarak sonuçlanıyor. Önce 3 ay aralarla takip ediyoruz. İlerleyen yıllardaki genel durumuna göre toparlanmaya göre bazen altı aya açılan aralıklar oluyor. Sonrasında hastanın davranışına, tedaviye uyumuna, kendine bakıp bakmadığına emin olduktan sonra da tedavi süresinin takip aralığı açılıyor. Hastaların hayat kalitesi tedavilerini aldıktan sonra virusla ilgili testleri hızlı bir şekilde normale dönüyor. Virus miktarları azalıyor virusun zarar verdiği hücreler toparlanmaya başlıyor ve bu hastalar ilaç ile ilgili önemli bir sorun yaşamadığı sürece hiçbir sıkıntı olmadan hayatlarına devam ediyorlar. HIV-pozitif olan hastaların alkol almaları ve sigara kullanmaları kesinlikle önerilmiyor. Sigara kullanımı oluşabilecek ek hastalıkların klinik seyrini maskelediği için kullanılması asla önerilmiyor. 15 YIL ÖNCE TEDAVİYE ULAŞMAK ÇOK ZORDU - Her gün bilim dünyasında HIV virusu için yeni araştırma sonuçlarıyla gündeme geliyor. Bir kaç yeni doğan bebekte tedavi edildi. Siz bu konuda ne diyorsunuz? Çare ne zaman bulunacak? Yeni tedavi seçenekleri gündeme geldikçe hastalar ve tedavi ile ilgili umutlar artmakta. 10-15 yılda geldiğimiz nokta çok güzel, ama örneğin hastalığa sahip olmuş ve sonradan tamamen iyileşmiş hasta bir-iki kişi. Özellikle HIVi olup yanında lenfoma hastalığı olan bir vakada verici kemik iliği nakli yapılarak verici kişinin özelliklerinden dolayı bir vakada tamamen hastalık ortadan kalkmış durumdaydı. Sonrasında Amerikada olan vakalarda bir adet Miamideki yeni doğan vakasında hastalığın iyileştiği söylendi fakat öyle olmadığı, bir yıl sonra tekrar HIV testlerinin pozitif olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla şimdilik tam şifa dediğimiz durum söz konusu değil. Virüsün kandan tamamen yok olması, vücut savunma dirençlerinin tamamen artması ile beraber kişiler normal bir hayat sürebilir. Fakat hastalığın tamamen ortadan kalması ile ilgili beklentiler önümüzdeki 10 yıl çerisinde bazı çalışmalara dayanarak çözüleceği söylenebilir. Özellikle latent halde kaldığı, uyur halde bekleyen virusun aktif olup onun ilaçlarla yok edilmesine dayalı tedavi yaklaşımı önümüzdeki 10 yıl içerisinde ilk verileri çıkacak ama bu konuda şuan tam tedavi var demek ya yanlış olur. Beklentiler yüksek tutulmalıdır bu konuda umutsuz olmamak gerekir. 15- 20 yıl önce hasta takibi ve tedavileri ile ilgili sınırlılıklar söz konusuydu. Dünyanın birçok yerinde hastaların tedaviye ulaşılabilirliği, tanının konması ile ilgili testler, risk faktörlerinin iyi tanımlanması, kimlerin aranması gerektiğine dair çalışmalar ve bunların önlenmesine yönelik olan çalışmalar artmaktadır. Dolayısıyla bu yönde çok fazla olumlu gelişme oldu. Hastalığın önlenmesine yönelik olarak virüs miktarı azaltılmış olan hastaların bulaşma yönünde risk faktörü olmalarındaki değeri azalmaktadır. Yani tedavi alan kişilerin bulaştırıcılığı da azalmaktadır. Tedavide ki yaygınlık arttığı için bulaşmadaki oranlarda azalmaktadır. - HIV konusunda farkındalık ne düzeyde? Dünyada HIV pozitif olduğunu bilen ve bilmeyen grup var. Özellikle son dönemde yapılan çalışmalarda Avrupada %30 hastanın hala HIV pozitif olduğunun farkında olmadığına dair bazı istatistiksel çalışmalar var. Bu nedenle hayatında riskli davranışlarda bulunmuş kişilerin testleri yaptırmasını tavsiye ediyoruz. Farkındalığı arttırmak gerekiyor. AIDS, ölümcül değil kronik bir hastalık kategorisine girmektedir ve hiçbir kaygı içerecek durum yoktur.
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
- HIV+ hastaların en büyük sıkıntısı nedir? HIV pozitif olan hastaların en büyük endişeleri tanı konduğunda "Acaba ben ölecek miyim? Ne zaman öleceğim." endişesiyle başlar. Aslında bu hastalara hemen söylediğimiz cümle bu hastalık ölümcül bir hastalık değildir, bu hastalık diyabet hastalığı, hipertansiyon, böbrek hastalığı gibi kronik bir hastalıktır. Dolayısıyla hastalarımızın bu korkuyu yenmelerini istiyoruz. Ayrıca tanıyı almış hastaların hayatı ile endişeleri, ilaçlarımı düzenli temin edebilecek miyim?, ilaçlarımı bulabilecek miyim? Türkiyede ihtiyacım olan her şeyi ulaşabilecek miyim? diye endişe eden hasta grupları vardır. Hastalarımızın en büyük endişelerinden biri kendilerine sahip çıkacak hekimin olup olmamasıdır. Bu konuda da genel olarak infeksiyon hastalıkları uzmanları arasında HIV pozitif hastaları takip edenler, kendi aralarında öne çıkmış bir grup tarafından uyumlu bir şekilde hasta hekim ilişkisi kurulmaktadır. Bu grup tek hekim olarak hem hastaları memnun etmekte hem de takiplerini düzenli yapmaktadırlar. "YÜZDE 90 CİNSEL YOLLA BULAŞIYOR" - HIV enfeksiyonu gençlerde daha sık görülüyor. Sanırım bunun nedeni bilinçsizlik. Önlemek için neler yapılabilir? HIV enfeksiyonu, genellikle yaş itibariyle 25- 29 ve 40-50 yaş arası yoğunlukla görülüyor. Genç grupta cinsel aktiflik veya madde bağımlılığı söz konusudur. Bu da bilinçsizlikten kaynaklıdır. Bu hasta grupları her ülkede değişken bir profil göstermektedir. HIV enfeksiyonu ülkemizde cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında öne çıkmaktadır. HIV pozitifliği %90-%95 oranında cinsel yol ile bulaşmaktadır. Cinsel temas ile ilgili gerekli önlemler alınırsa korunma yüksek oranla sağlanmış olur. Önerilerimiz tek eşlilik veya korunmalı cinsel ilişki olması yönündedir. Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu kan yoluyla geçebildiği için hasta olan kişilerin kanlarına temaslarda mutlaka kendilerini dikkat etmeleridir. Kişiler HIV pozitif olan ve bakımını üstlendikleri hastalarda kan ve vücut sıvılarına temas konusunda önlem alınması gerekir. "HASTA GİZLİLİĞİNE ÖNEM GÖSTERİLMESİ GEREKİYOR" - İnsanlar test yaptırmaktan kaçıyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri damgalanma korkusu. Bunun önüne nasıl geçilir? Damgalanma olduğundan fazla algılanıyor olabilir. Sonuçta yapılan bu test hasta onamı alındıktan sonra yapılan bir testtir. Hastanın rızası olmadan yapılamaz. Dolayısıyla ilk etapta hastanın onayı alınır. Bakılan yerde mutlaka hekimin ve kurumun hasta gizliliğine önem göstermesi gerekir. Yasal olarak böyle bir önlem alınması tavsiye edilmektedir. Burada kayıt bilgilerinin açık olması damgalanma kuşkusu doğurmaktadır ama bunun bir yasal koruma altında olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle kişilerin endişe taşımaması gerekir. "BİLİNÇLİ OLARAK HASTALIĞI BULAŞTIRMAK CİNAYETE TEŞEBBÜS" - HIV pozitif olup bunu bilinçli bir şekilde partnerine de bulaştıranlar var. Bunun önüne geçmek için neler yapılabilir? Özellikle sosyal anlamdan alınabilinecek önlemler nelerdir? Hastalığın bilinçli halde başkasına bulaştırılması suç teşkil etmektedir. Bilerek hastalığı bulaştırmak cinayete teşebbüs ile aynı kategoride yer almaktadır. Bunun önüne geçilmesi için kişilerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Hasta olan kişilerin psikiyatrik destek görmeleri sağlanmalıdır. Çünkü kişiler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için denge ve psikolojilerini bozacak bir sürece girebilirler. Bu hastalığın korkulacak bir hastalık olmadığı bilgisi verildiğinde, davranışsal açıdan da desteklendiklerinde hastalar böyle bir eğilime girmezler. - Hastalığın tedavisinden söz edecek olursak eskiden HIV olanlar bir torba ilaç kullanmak zorundalardı. Bu durum da böbrek hasarlarına neden oluyordu. Şimdiki durum nasıl? Çok doğru. 1995li yıllarda tedavide önerdiğimiz hastalara 20-25 adet arasında kimisi çok büyük boyutlarda tablet ve kapsül tedavileri değişik saatlerde uygulanmaktaydı. Bu ilaçların bir kısmının buzdolabında saklanması gerekmekteydi. İlaç teknoloji ilerlemesiyle ilaçların şekle sokulmasında kullanılan teknolojiler, farmakoloji alanında gelişmeler iyice gelişti ve günümüzde tek tabletli iki tabletli içinde iki, üç veya dört adet farklı farmakolojik antiretroviral ilaç içeren moleküller türetildi. HIV tedavisi başladığından beri ömür boyu yapılması tavsiye ediliyordu. Bugünde de hastalık tedavisinde başlandıktan sonra kesmemek üzere devam ediliyor. Bu konuda tedavi kesilen genel durumu toparlamış, laboratuvar değerleri, tüm virüse ait testlerde negatiflik saptanan hastalarda tedavinin kesilmesi denenmiştir, ancak bu hatalarda virusun bazı immünolojik hücrelerde saklandığı, latent olarak durduğu, virus ilaç baskısı ortadan kalkınca tekrar alevlendiği görülmüştür. Dolayısıyla HIV tedavisinin ömür boyu yapılması, henüz tam şifa tedavisi elimizde olmadığı için kesinlikle gerekmektedir. "HIV TAŞIYANLARA HAYAT ÇOK KOLAY" - HIV pozitif ve AIDS hastası olanlar için hayat nasıl? Hayat çok kolay. Bunu hastalarıma da gerçekten böyle söylüyorum. Çünkü bu hastaların kullandıkları tablet sayıları az. Hastalarımızla tedaviye uyumları arttırıcı görüşmeler yapıyoruz, ilaçları zamanında almalarını söylüyoruz. İlaçlarını çantalarında taşıyabiliyorlar ve tedavi açısından bir sıkıntıları olmadığı için belirli aralıklarda kontrole gelmelerini tavsiye ediyoruz ki bu aralık ilerleyen dönemlerde giderek zamana yayılan bir dönem olarak sonuçlanıyor. Önce 3 ay aralarla takip ediyoruz. İlerleyen yıllardaki genel durumuna göre toparlanmaya göre bazen altı aya açılan aralıklar oluyor. Sonrasında hastanın davranışına, tedaviye uyumuna, kendine bakıp bakmadığına emin olduktan sonra da tedavi süresinin takip aralığı açılıyor. Hastaların hayat kalitesi tedavilerini aldıktan sonra virusla ilgili testleri hızlı bir şekilde normale dönüyor. Virus miktarları azalıyor virusun zarar verdiği hücreler toparlanmaya başlıyor ve bu hastalar ilaç ile ilgili önemli bir sorun yaşamadığı sürece hiçbir sıkıntı olmadan hayatlarına devam ediyorlar. HIV-pozitif olan hastaların alkol almaları ve sigara kullanmaları kesinlikle önerilmiyor. Sigara kullanımı oluşabilecek ek hastalıkların klinik seyrini maskelediği için kullanılması asla önerilmiyor. 15 YIL ÖNCE TEDAVİYE ULAŞMAK ÇOK ZORDU - Her gün bilim dünyasında HIV virusu için yeni araştırma sonuçlarıyla gündeme geliyor. Bir kaç yeni doğan bebekte tedavi edildi. Siz bu konuda ne diyorsunuz? Çare ne zaman bulunacak? Yeni tedavi seçenekleri gündeme geldikçe hastalar ve tedavi ile ilgili umutlar artmakta. 10-15 yılda geldiğimiz nokta çok güzel, ama örneğin hastalığa sahip olmuş ve sonradan tamamen iyileşmiş hasta bir-iki kişi. Özellikle HIVi olup yanında lenfoma hastalığı olan bir vakada verici kemik iliği nakli yapılarak verici kişinin özelliklerinden dolayı bir vakada tamamen hastalık ortadan kalkmış durumdaydı. Sonrasında Amerikada olan vakalarda bir adet Miamideki yeni doğan vakasında hastalığın iyileştiği söylendi fakat öyle olmadığı, bir yıl sonra tekrar HIV testlerinin pozitif olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla şimdilik tam şifa dediğimiz durum söz konusu değil. Virüsün kandan tamamen yok olması, vücut savunma dirençlerinin tamamen artması ile beraber kişiler normal bir hayat sürebilir. Fakat hastalığın tamamen ortadan kalması ile ilgili beklentiler önümüzdeki 10 yıl çerisinde bazı çalışmalara dayanarak çözüleceği söylenebilir. Özellikle latent halde kaldığı, uyur halde bekleyen virusun aktif olup onun ilaçlarla yok edilmesine dayalı tedavi yaklaşımı önümüzdeki 10 yıl içerisinde ilk verileri çıkacak ama bu konuda şuan tam tedavi var demek ya yanlış olur. Beklentiler yüksek tutulmalıdır bu konuda umutsuz olmamak gerekir. 15- 20 yıl önce hasta takibi ve tedavileri ile ilgili sınırlılıklar söz konusuydu. Dünyanın birçok yerinde hastaların tedaviye ulaşılabilirliği, tanının konması ile ilgili testler, risk faktörlerinin iyi tanımlanması, kimlerin aranması gerektiğine dair çalışmalar ve bunların önlenmesine yönelik olan çalışmalar artmaktadır. Dolayısıyla bu yönde çok fazla olumlu gelişme oldu. Hastalığın önlenmesine yönelik olarak virüs miktarı azaltılmış olan hastaların bulaşma yönünde risk faktörü olmalarındaki değeri azalmaktadır. Yani tedavi alan kişilerin bulaştırıcılığı da azalmaktadır. Tedavide ki yaygınlık arttığı için bulaşmadaki oranlarda azalmaktadır. - HIV konusunda farkındalık ne düzeyde? Dünyada HIV pozitif olduğunu bilen ve bilmeyen grup var. Özellikle son dönemde yapılan çalışmalarda Avrupada %30 hastanın hala HIV pozitif olduğunun farkında olmadığına dair bazı istatistiksel çalışmalar var. Bu nedenle hayatında riskli davranışlarda bulunmuş kişilerin testleri yaptırmasını tavsiye ediyoruz. Farkındalığı arttırmak gerekiyor. AIDS, ölümcül değil kronik bir hastalık kategorisine girmektedir ve hiçbir kaygı içerecek durum yoktur.
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
- HIV+ hastaların en büyük sıkıntısı nedir? HIV pozitif olan hastaların en büyük endişeleri tanı konduğunda "Acaba ben ölecek miyim? Ne zaman öleceğim." endişesiyle başlar. Aslında bu hastalara hemen söylediğimiz cümle bu hastalık ölümcül bir hastalık değildir, bu hastalık diyabet hastalığı, hipertansiyon, böbrek hastalığı gibi kronik bir hastalıktır. Dolayısıyla hastalarımızın bu korkuyu yenmelerini istiyoruz. Ayrıca tanıyı almış hastaların hayatı ile endişeleri, ilaçlarımı düzenli temin edebilecek miyim?, ilaçlarımı bulabilecek miyim? Türkiyede ihtiyacım olan her şeyi ulaşabilecek miyim? diye endişe eden hasta grupları vardır. Hastalarımızın en büyük endişelerinden biri kendilerine sahip çıkacak hekimin olup olmamasıdır. Bu konuda da genel olarak infeksiyon hastalıkları uzmanları arasında HIV pozitif hastaları takip edenler, kendi aralarında öne çıkmış bir grup tarafından uyumlu bir şekilde hasta hekim ilişkisi kurulmaktadır. Bu grup tek hekim olarak hem hastaları memnun etmekte hem de takiplerini düzenli yapmaktadırlar. "YÜZDE 90 CİNSEL YOLLA BULAŞIYOR" - HIV enfeksiyonu gençlerde daha sık görülüyor. Sanırım bunun nedeni bilinçsizlik. Önlemek için neler yapılabilir? HIV enfeksiyonu, genellikle yaş itibariyle 25- 29 ve 40-50 yaş arası yoğunlukla görülüyor. Genç grupta cinsel aktiflik veya madde bağımlılığı söz konusudur. Bu da bilinçsizlikten kaynaklıdır. Bu hasta grupları her ülkede değişken bir profil göstermektedir. HIV enfeksiyonu ülkemizde cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında öne çıkmaktadır. HIV pozitifliği %90-%95 oranında cinsel yol ile bulaşmaktadır. Cinsel temas ile ilgili gerekli önlemler alınırsa korunma yüksek oranla sağlanmış olur. Önerilerimiz tek eşlilik veya korunmalı cinsel ilişki olması yönündedir. Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu kan yoluyla geçebildiği için hasta olan kişilerin kanlarına temaslarda mutlaka kendilerini dikkat etmeleridir. Kişiler HIV pozitif olan ve bakımını üstlendikleri hastalarda kan ve vücut sıvılarına temas konusunda önlem alınması gerekir. "HASTA GİZLİLİĞİNE ÖNEM GÖSTERİLMESİ GEREKİYOR" - İnsanlar test yaptırmaktan kaçıyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri damgalanma korkusu. Bunun önüne nasıl geçilir? Damgalanma olduğundan fazla algılanıyor olabilir. Sonuçta yapılan bu test hasta onamı alındıktan sonra yapılan bir testtir. Hastanın rızası olmadan yapılamaz. Dolayısıyla ilk etapta hastanın onayı alınır. Bakılan yerde mutlaka hekimin ve kurumun hasta gizliliğine önem göstermesi gerekir. Yasal olarak böyle bir önlem alınması tavsiye edilmektedir. Burada kayıt bilgilerinin açık olması damgalanma kuşkusu doğurmaktadır ama bunun bir yasal koruma altında olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle kişilerin endişe taşımaması gerekir. "BİLİNÇLİ OLARAK HASTALIĞI BULAŞTIRMAK CİNAYETE TEŞEBBÜS" - HIV pozitif olup bunu bilinçli bir şekilde partnerine de bulaştıranlar var. Bunun önüne geçmek için neler yapılabilir? Özellikle sosyal anlamdan alınabilinecek önlemler nelerdir? Hastalığın bilinçli halde başkasına bulaştırılması suç teşkil etmektedir. Bilerek hastalığı bulaştırmak cinayete teşebbüs ile aynı kategoride yer almaktadır. Bunun önüne geçilmesi için kişilerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Hasta olan kişilerin psikiyatrik destek görmeleri sağlanmalıdır. Çünkü kişiler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için denge ve psikolojilerini bozacak bir sürece girebilirler. Bu hastalığın korkulacak bir hastalık olmadığı bilgisi verildiğinde, davranışsal açıdan da desteklendiklerinde hastalar böyle bir eğilime girmezler. - Hastalığın tedavisinden söz edecek olursak eskiden HIV olanlar bir torba ilaç kullanmak zorundalardı. Bu durum da böbrek hasarlarına neden oluyordu. Şimdiki durum nasıl? Çok doğru. 1995li yıllarda tedavide önerdiğimiz hastalara 20-25 adet arasında kimisi çok büyük boyutlarda tablet ve kapsül tedavileri değişik saatlerde uygulanmaktaydı. Bu ilaçların bir kısmının buzdolabında saklanması gerekmekteydi. İlaç teknoloji ilerlemesiyle ilaçların şekle sokulmasında kullanılan teknolojiler, farmakoloji alanında gelişmeler iyice gelişti ve günümüzde tek tabletli iki tabletli içinde iki, üç veya dört adet farklı farmakolojik antiretroviral ilaç içeren moleküller türetildi. HIV tedavisi başladığından beri ömür boyu yapılması tavsiye ediliyordu. Bugünde de hastalık tedavisinde başlandıktan sonra kesmemek üzere devam ediliyor. Bu konuda tedavi kesilen genel durumu toparlamış, laboratuvar değerleri, tüm virüse ait testlerde negatiflik saptanan hastalarda tedavinin kesilmesi denenmiştir, ancak bu hatalarda virusun bazı immünolojik hücrelerde saklandığı, latent olarak durduğu, virus ilaç baskısı ortadan kalkınca tekrar alevlendiği görülmüştür. Dolayısıyla HIV tedavisinin ömür boyu yapılması, henüz tam şifa tedavisi elimizde olmadığı için kesinlikle gerekmektedir. "HIV TAŞIYANLARA HAYAT ÇOK KOLAY" - HIV pozitif ve AIDS hastası olanlar için hayat nasıl? Hayat çok kolay. Bunu hastalarıma da gerçekten böyle söylüyorum. Çünkü bu hastaların kullandıkları tablet sayıları az. Hastalarımızla tedaviye uyumları arttırıcı görüşmeler yapıyoruz, ilaçları zamanında almalarını söylüyoruz. İlaçlarını çantalarında taşıyabiliyorlar ve tedavi açısından bir sıkıntıları olmadığı için belirli aralıklarda kontrole gelmelerini tavsiye ediyoruz ki bu aralık ilerleyen dönemlerde giderek zamana yayılan bir dönem olarak sonuçlanıyor. Önce 3 ay aralarla takip ediyoruz. İlerleyen yıllardaki genel durumuna göre toparlanmaya göre bazen altı aya açılan aralıklar oluyor. Sonrasında hastanın davranışına, tedaviye uyumuna, kendine bakıp bakmadığına emin olduktan sonra da tedavi süresinin takip aralığı açılıyor. Hastaların hayat kalitesi tedavilerini aldıktan sonra virusla ilgili testleri hızlı bir şekilde normale dönüyor. Virus miktarları azalıyor virusun zarar verdiği hücreler toparlanmaya başlıyor ve bu hastalar ilaç ile ilgili önemli bir sorun yaşamadığı sürece hiçbir sıkıntı olmadan hayatlarına devam ediyorlar. HIV-pozitif olan hastaların alkol almaları ve sigara kullanmaları kesinlikle önerilmiyor. Sigara kullanımı oluşabilecek ek hastalıkların klinik seyrini maskelediği için kullanılması asla önerilmiyor. 15 YIL ÖNCE TEDAVİYE ULAŞMAK ÇOK ZORDU - Her gün bilim dünyasında HIV virusu için yeni araştırma sonuçlarıyla gündeme geliyor. Bir kaç yeni doğan bebekte tedavi edildi. Siz bu konuda ne diyorsunuz? Çare ne zaman bulunacak? Yeni tedavi seçenekleri gündeme geldikçe hastalar ve tedavi ile ilgili umutlar artmakta. 10-15 yılda geldiğimiz nokta çok güzel, ama örneğin hastalığa sahip olmuş ve sonradan tamamen iyileşmiş hasta bir-iki kişi. Özellikle HIVi olup yanında lenfoma hastalığı olan bir vakada verici kemik iliği nakli yapılarak verici kişinin özelliklerinden dolayı bir vakada tamamen hastalık ortadan kalkmış durumdaydı. Sonrasında Amerikada olan vakalarda bir adet Miamideki yeni doğan vakasında hastalığın iyileştiği söylendi fakat öyle olmadığı, bir yıl sonra tekrar HIV testlerinin pozitif olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla şimdilik tam şifa dediğimiz durum söz konusu değil. Virüsün kandan tamamen yok olması, vücut savunma dirençlerinin tamamen artması ile beraber kişiler normal bir hayat sürebilir. Fakat hastalığın tamamen ortadan kalması ile ilgili beklentiler önümüzdeki 10 yıl çerisinde bazı çalışmalara dayanarak çözüleceği söylenebilir. Özellikle latent halde kaldığı, uyur halde bekleyen virusun aktif olup onun ilaçlarla yok edilmesine dayalı tedavi yaklaşımı önümüzdeki 10 yıl içerisinde ilk verileri çıkacak ama bu konuda şuan tam tedavi var demek ya yanlış olur. Beklentiler yüksek tutulmalıdır bu konuda umutsuz olmamak gerekir. 15- 20 yıl önce hasta takibi ve tedavileri ile ilgili sınırlılıklar söz konusuydu. Dünyanın birçok yerinde hastaların tedaviye ulaşılabilirliği, tanının konması ile ilgili testler, risk faktörlerinin iyi tanımlanması, kimlerin aranması gerektiğine dair çalışmalar ve bunların önlenmesine yönelik olan çalışmalar artmaktadır. Dolayısıyla bu yönde çok fazla olumlu gelişme oldu. Hastalığın önlenmesine yönelik olarak virüs miktarı azaltılmış olan hastaların bulaşma yönünde risk faktörü olmalarındaki değeri azalmaktadır. Yani tedavi alan kişilerin bulaştırıcılığı da azalmaktadır. Tedavide ki yaygınlık arttığı için bulaşmadaki oranlarda azalmaktadır. - HIV konusunda farkındalık ne düzeyde? Dünyada HIV pozitif olduğunu bilen ve bilmeyen grup var. Özellikle son dönemde yapılan çalışmalarda Avrupada %30 hastanın hala HIV pozitif olduğunun farkında olmadığına dair bazı istatistiksel çalışmalar var. Bu nedenle hayatında riskli davranışlarda bulunmuş kişilerin testleri yaptırmasını tavsiye ediyoruz. Farkındalığı arttırmak gerekiyor. AIDS, ölümcül değil kronik bir hastalık kategorisine girmektedir ve hiçbir kaygı içerecek durum yoktur.
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
- HIV+ hastaların en büyük sıkıntısı nedir? HIV pozitif olan hastaların en büyük endişeleri tanı konduğunda "Acaba ben ölecek miyim? Ne zaman öleceğim." endişesiyle başlar. Aslında bu hastalara hemen söylediğimiz cümle bu hastalık ölümcül bir hastalık değildir, bu hastalık diyabet hastalığı, hipertansiyon, böbrek hastalığı gibi kronik bir hastalıktır. Dolayısıyla hastalarımızın bu korkuyu yenmelerini istiyoruz. Ayrıca tanıyı almış hastaların hayatı ile endişeleri, ilaçlarımı düzenli temin edebilecek miyim?, ilaçlarımı bulabilecek miyim? Türkiyede ihtiyacım olan her şeyi ulaşabilecek miyim? diye endişe eden hasta grupları vardır. Hastalarımızın en büyük endişelerinden biri kendilerine sahip çıkacak hekimin olup olmamasıdır. Bu konuda da genel olarak infeksiyon hastalıkları uzmanları arasında HIV pozitif hastaları takip edenler, kendi aralarında öne çıkmış bir grup tarafından uyumlu bir şekilde hasta hekim ilişkisi kurulmaktadır. Bu grup tek hekim olarak hem hastaları memnun etmekte hem de takiplerini düzenli yapmaktadırlar. "YÜZDE 90 CİNSEL YOLLA BULAŞIYOR" - HIV enfeksiyonu gençlerde daha sık görülüyor. Sanırım bunun nedeni bilinçsizlik. Önlemek için neler yapılabilir? HIV enfeksiyonu, genellikle yaş itibariyle 25- 29 ve 40-50 yaş arası yoğunlukla görülüyor. Genç grupta cinsel aktiflik veya madde bağımlılığı söz konusudur. Bu da bilinçsizlikten kaynaklıdır. Bu hasta grupları her ülkede değişken bir profil göstermektedir. HIV enfeksiyonu ülkemizde cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında öne çıkmaktadır. HIV pozitifliği %90-%95 oranında cinsel yol ile bulaşmaktadır. Cinsel temas ile ilgili gerekli önlemler alınırsa korunma yüksek oranla sağlanmış olur. Önerilerimiz tek eşlilik veya korunmalı cinsel ilişki olması yönündedir. Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu kan yoluyla geçebildiği için hasta olan kişilerin kanlarına temaslarda mutlaka kendilerini dikkat etmeleridir. Kişiler HIV pozitif olan ve bakımını üstlendikleri hastalarda kan ve vücut sıvılarına temas konusunda önlem alınması gerekir. "HASTA GİZLİLİĞİNE ÖNEM GÖSTERİLMESİ GEREKİYOR" - İnsanlar test yaptırmaktan kaçıyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri damgalanma korkusu. Bunun önüne nasıl geçilir? Damgalanma olduğundan fazla algılanıyor olabilir. Sonuçta yapılan bu test hasta onamı alındıktan sonra yapılan bir testtir. Hastanın rızası olmadan yapılamaz. Dolayısıyla ilk etapta hastanın onayı alınır. Bakılan yerde mutlaka hekimin ve kurumun hasta gizliliğine önem göstermesi gerekir. Yasal olarak böyle bir önlem alınması tavsiye edilmektedir. Burada kayıt bilgilerinin açık olması damgalanma kuşkusu doğurmaktadır ama bunun bir yasal koruma altında olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle kişilerin endişe taşımaması gerekir. "BİLİNÇLİ OLARAK HASTALIĞI BULAŞTIRMAK CİNAYETE TEŞEBBÜS" - HIV pozitif olup bunu bilinçli bir şekilde partnerine de bulaştıranlar var. Bunun önüne geçmek için neler yapılabilir? Özellikle sosyal anlamdan alınabilinecek önlemler nelerdir? Hastalığın bilinçli halde başkasına bulaştırılması suç teşkil etmektedir. Bilerek hastalığı bulaştırmak cinayete teşebbüs ile aynı kategoride yer almaktadır. Bunun önüne geçilmesi için kişilerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Hasta olan kişilerin psikiyatrik destek görmeleri sağlanmalıdır. Çünkü kişiler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için denge ve psikolojilerini bozacak bir sürece girebilirler. Bu hastalığın korkulacak bir hastalık olmadığı bilgisi verildiğinde, davranışsal açıdan da desteklendiklerinde hastalar böyle bir eğilime girmezler. - Hastalığın tedavisinden söz edecek olursak eskiden HIV olanlar bir torba ilaç kullanmak zorundalardı. Bu durum da böbrek hasarlarına neden oluyordu. Şimdiki durum nasıl? Çok doğru. 1995li yıllarda tedavide önerdiğimiz hastalara 20-25 adet arasında kimisi çok büyük boyutlarda tablet ve kapsül tedavileri değişik saatlerde uygulanmaktaydı. Bu ilaçların bir kısmının buzdolabında saklanması gerekmekteydi. İlaç teknoloji ilerlemesiyle ilaçların şekle sokulmasında kullanılan teknolojiler, farmakoloji alanında gelişmeler iyice gelişti ve günümüzde tek tabletli iki tabletli içinde iki, üç veya dört adet farklı farmakolojik antiretroviral ilaç içeren moleküller türetildi. HIV tedavisi başladığından beri ömür boyu yapılması tavsiye ediliyordu. Bugünde de hastalık tedavisinde başlandıktan sonra kesmemek üzere devam ediliyor. Bu konuda tedavi kesilen genel durumu toparlamış, laboratuvar değerleri, tüm virüse ait testlerde negatiflik saptanan hastalarda tedavinin kesilmesi denenmiştir, ancak bu hatalarda virusun bazı immünolojik hücrelerde saklandığı, latent olarak durduğu, virus ilaç baskısı ortadan kalkınca tekrar alevlendiği görülmüştür. Dolayısıyla HIV tedavisinin ömür boyu yapılması, henüz tam şifa tedavisi elimizde olmadığı için kesinlikle gerekmektedir. "HIV TAŞIYANLARA HAYAT ÇOK KOLAY" - HIV pozitif ve AIDS hastası olanlar için hayat nasıl? Hayat çok kolay. Bunu hastalarıma da gerçekten böyle söylüyorum. Çünkü bu hastaların kullandıkları tablet sayıları az. Hastalarımızla tedaviye uyumları arttırıcı görüşmeler yapıyoruz, ilaçları zamanında almalarını söylüyoruz. İlaçlarını çantalarında taşıyabiliyorlar ve tedavi açısından bir sıkıntıları olmadığı için belirli aralıklarda kontrole gelmelerini tavsiye ediyoruz ki bu aralık ilerleyen dönemlerde giderek zamana yayılan bir dönem olarak sonuçlanıyor. Önce 3 ay aralarla takip ediyoruz. İlerleyen yıllardaki genel durumuna göre toparlanmaya göre bazen altı aya açılan aralıklar oluyor. Sonrasında hastanın davranışına, tedaviye uyumuna, kendine bakıp bakmadığına emin olduktan sonra da tedavi süresinin takip aralığı açılıyor. Hastaların hayat kalitesi tedavilerini aldıktan sonra virusla ilgili testleri hızlı bir şekilde normale dönüyor. Virus miktarları azalıyor virusun zarar verdiği hücreler toparlanmaya başlıyor ve bu hastalar ilaç ile ilgili önemli bir sorun yaşamadığı sürece hiçbir sıkıntı olmadan hayatlarına devam ediyorlar. HIV-pozitif olan hastaların alkol almaları ve sigara kullanmaları kesinlikle önerilmiyor. Sigara kullanımı oluşabilecek ek hastalıkların klinik seyrini maskelediği için kullanılması asla önerilmiyor. 15 YIL ÖNCE TEDAVİYE ULAŞMAK ÇOK ZORDU - Her gün bilim dünyasında HIV virusu için yeni araştırma sonuçlarıyla gündeme geliyor. Bir kaç yeni doğan bebekte tedavi edildi. Siz bu konuda ne diyorsunuz? Çare ne zaman bulunacak? Yeni tedavi seçenekleri gündeme geldikçe hastalar ve tedavi ile ilgili umutlar artmakta. 10-15 yılda geldiğimiz nokta çok güzel, ama örneğin hastalığa sahip olmuş ve sonradan tamamen iyileşmiş hasta bir-iki kişi. Özellikle HIVi olup yanında lenfoma hastalığı olan bir vakada verici kemik iliği nakli yapılarak verici kişinin özelliklerinden dolayı bir vakada tamamen hastalık ortadan kalkmış durumdaydı. Sonrasında Amerikada olan vakalarda bir adet Miamideki yeni doğan vakasında hastalığın iyileştiği söylendi fakat öyle olmadığı, bir yıl sonra tekrar HIV testlerinin pozitif olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla şimdilik tam şifa dediğimiz durum söz konusu değil. Virüsün kandan tamamen yok olması, vücut savunma dirençlerinin tamamen artması ile beraber kişiler normal bir hayat sürebilir. Fakat hastalığın tamamen ortadan kalması ile ilgili beklentiler önümüzdeki 10 yıl çerisinde bazı çalışmalara dayanarak çözüleceği söylenebilir. Özellikle latent halde kaldığı, uyur halde bekleyen virusun aktif olup onun ilaçlarla yok edilmesine dayalı tedavi yaklaşımı önümüzdeki 10 yıl içerisinde ilk verileri çıkacak ama bu konuda şuan tam tedavi var demek ya yanlış olur. Beklentiler yüksek tutulmalıdır bu konuda umutsuz olmamak gerekir. 15- 20 yıl önce hasta takibi ve tedavileri ile ilgili sınırlılıklar söz konusuydu. Dünyanın birçok yerinde hastaların tedaviye ulaşılabilirliği, tanının konması ile ilgili testler, risk faktörlerinin iyi tanımlanması, kimlerin aranması gerektiğine dair çalışmalar ve bunların önlenmesine yönelik olan çalışmalar artmaktadır. Dolayısıyla bu yönde çok fazla olumlu gelişme oldu. Hastalığın önlenmesine yönelik olarak virüs miktarı azaltılmış olan hastaların bulaşma yönünde risk faktörü olmalarındaki değeri azalmaktadır. Yani tedavi alan kişilerin bulaştırıcılığı da azalmaktadır. Tedavide ki yaygınlık arttığı için bulaşmadaki oranlarda azalmaktadır. - HIV konusunda farkındalık ne düzeyde? Dünyada HIV pozitif olduğunu bilen ve bilmeyen grup var. Özellikle son dönemde yapılan çalışmalarda Avrupada %30 hastanın hala HIV pozitif olduğunun farkında olmadığına dair bazı istatistiksel çalışmalar var. Bu nedenle hayatında riskli davranışlarda bulunmuş kişilerin testleri yaptırmasını tavsiye ediyoruz. Farkındalığı arttırmak gerekiyor. AIDS, ölümcül değil kronik bir hastalık kategorisine girmektedir ve hiçbir kaygı içerecek durum yoktur.
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes