#ahşap kapı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Ersin Mobilya
#mobilya imalat#ahşap kapı#banyo dolapları#banyo mobilyaları#mutfak dolapları#Mutfak mobilyaları#Genç odası#çocuk odası#Yatak odası#raydolap uygulamaları#Tv Üniteleri#ahşap pergole#ahşap mobilya imalatı
0 notes
Text
#Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimlerinden biri olduğu belirtilen Amerikan Uluslararası Kurtarma Ekibinin Kurtarma şefi ve afet olayları m#nerede durmalı?#DOUG COPP'UN ÖNERİLERİ#1)“Binalar çökerken basitçe ”çömelen ve korunan“ kişiler istisnasız her defasında ezilerek ölüyorlar. Masa#araba gibi nesnelerin altına giren kişiler her zaman ezilirler.#2)Kediler#köpekler ve bebeklerin hepsi doğal bir şekilde dizlerini ana rahmindeki gibi karınlarına doğru çekerek kıvrılırlar. Deprem anında sizde bu#Hafifçe ezilecek ama yanında boşluk yaratacak bir kanepe#geniş büyük bir eşyanın yanında durun.#3)Ahşap evler deprem anındaki en güvenli yapılardır. Sebebi basittir; ahşap esnektir ve depremin zorlamasıyla hareket eder. Eğer ahşap bina#ahşap binalar daha az yoğunlukta yıkılış ağırlığına sahiptir. Tuğla binalar ayrı tuğla parçalarına ayrılacaklardır. Tuğlalar bir çok yarala#ama (beton) bloklardan daha az ezilmiş vücutlar yaratırlar.#4)Eğer gece yataktayken deprem olursa#basitçe yuvarlanarak yataktan düşün. Yatağın çevresinde güvenli bir boşluk oluşacaktır. Oteller müşterilerine deprem anında yatakların yanı#5)Televizyon izlerken deprem olursa ve kolayca kapıdan veya pencereden dışarı kaçmak mümkün değilse#kanepe veya büyük bir koltuğun/sandalyenin yanında cenin pozisyonunda kıvrılarak yere uzanın.#6)Bina çökerken Kapı kirişlerinin altına geçen herkes ölür...Nasıl mı? Eğer kapı kirişlerinin altına geçerseniz ve kapı kirişi öne veya ark#7)Hiçbir zaman merdivenlere gitmeyin/yönelmeyin. Merdivenler (ana binadan) farklı bir “frekans aralığına” sahiptir; ana binadan bağımsız/ay#ta ki merdivenlerin yıkılışı kadar. Merdivenlere ulaşan insanlar basamaklar yüzünden yaralanırlar. Korkunç şekilde sakatlanırlar. Bina yıkı#merdivenlerden uzak durun. Merdivenler binanın hasar görmesi en muhtemel kısmıdır. Depremde yıkılmamış olsa dahi#merdivenler bağırarak kaçmaya çalışan insanların aşırı yüklenmesi ile çökebilir. Merdivenler binanın geri kalan kısmı zarar görmemiş olsa d
6 notes
·
View notes
Text
Kastamonu'dan... 🤎🤍🤎
1 note
·
View note
Photo
#köy #genç #kuzu #saflık #hayat #ahşap #kapı #gökyüzü #avlu #anadolugram #turkey #turkobjektif #turkinstagram #igfotogram #iganadolu #igturkiye #erkanarslan (Yenice Sarıçayır) https://www.instagram.com/p/CpX4xG8MmOg/?igshid=NGJjMDIxMWI=
#köy#genç#kuzu#saflık#hayat#ahşap#kapı#gökyüzü#avlu#anadolugram#turkey#turkobjektif#turkinstagram#igfotogram#iganadolu#igturkiye#erkanarslan
1 note
·
View note
Text
çıkma kapı pencere, ikinci el kombi petek, çıkma ahşap kapı, çıkma pvc doğrama, çıkma banyo malzemeleri, ikinci el çelik kapı, ikinci el klima, çıkma lambiri, mutfak dolapları, çıkma çelik kapı, ikinci el yapı malzemeleri, europen bayi
#çıkma kapı pencere#ikinci el kombi petek#çıkma ahşap kapı#çıkma pvc doğrama#çıkma banyo malzemeleri#ikinci el çelik kapı#ikinci el klima#çıkma lambiri#mutfak dolapları#çıkma çelik kapı#ikinci el yapı malzemeleri#europen bayi
0 notes
Text
OKUL CENTER - GOLD
Kapı giydirme, evlerde ve ofislerde dekorasyonun ve kişisel ifadelerin önemli bir parçası haline geldi. Kapılar, mekanın genel havasını belirleyen önemli unsurlardır ve bu nedenle onları özelleştirmek, yaratıcı bir kendini ifade biçimi olarak öne çıkıyor. "Artık Okuyorum Rozeti" ve "Artık Okuyorum Madalyası" gibi simgeler, okuma alışkanlığını teşvik etmenin ve bunu eğlenceli bir şekilde kutlamanın harika yollarıdır. Bu yazıda, kapı giydirme uygulamalarını ve bu rozetlerin yanı sıra madalyaların nasıl kullanılabileceğini keşfedeceğiz. Hem görsellik hem de anlam derinliği taşıyan bu parçalarla yaşam alanınızı daha ilgi çekici hale getirebilir, aynı zamanda kitap okuma alışkanlığını teşvik edebilirsiniz.
Kapı Giydirme
Kapı giydirme, ev veya ofis dekorasyonunda önemli bir rol oynamaktadır. Kapılar, bir mekanın ilk izlenimini oluşturan unsurlar arasında yer alır. Farklı stil ve renklerdeki kapı giydirmeler sayesinde, mekanın atmosferini kolayca değiştirmek mümkün olabilir.
Ayr��ca, kapı giydirme uygulamaları, kapının fiziksel özelliklerini de korumaya yardımcı olur. Kapı yüzeyine uygulanacak olan doğru kaplama, zamanla meydana gelebilecek aşınma ve yıpranmalara karşı koruma sağlar. Bu sayede kapınız, uzun yıllar boyunca estetik görünümünü koruyabilir.
Bunun yanı sıra, kapı giydirme sürecinde kullanılan malzemeler ve tasarımlar, kişisel zevkinizi yansıtma fırsatı sunar. Ahşap, cam veya metal gibi farklı malzemelerle yapılan çeşitli kapı giydirmeleri, sizin tarzınızı evinize yansıtmanın harika bir yoludur. Böylece, kapınız sıradan görünümünden çıkarak, mekanınıza özgün bir dokunuş kazandırır.
Artık Okuyorum Rozeti
Artık Okuyorum Rozeti, okuyuculuğun bir simgesi olarak özel bir yere sahiptir. Bu rozet, kitap okuma alışkanlığını teşvik etmek ve okuma sevgisini yaymak amacıyla tasarlanmıştır. Özellikle çocuklar için oldukça motive edici bir unsurdur. Rozeti takan çocuklar, kendilerini birer okurun parçası olarak görürler ve bu da onları daha fazla okumaya teşvik eder.
Artık Okuyorum Rozeti alan bir çocuk, etrafında okuma faaliyetlerine katılarak sosyal bir bağ oluşturur. Rozeti sayesinde diğer çocuklarla bu deneyimi paylaşır ve okuma konusunda bilgi alışverişinde bulunurlar. Bu durum, sosyal etkileşimi artırarak okuma sevgisinin çoğalmasına yardımcı olur. Rozeti takmanın bir diğer getirisi de, okuma etkinliklerine ve yarışmalara katılmaktır.
Bunun yanı sıra, Artık Okuyorum Rozeti çeşitli kitap etkinliklerinde veya okuma kampanyalarında dağıtılmaktadır. Böylece, okuma kültürü yaygınlaştırılırken, çocukların okuma becerilerini geliştirmeleri teşvik edilir. Bu rozet, yalnızca bir ödül değil, aynı zamanda
Artık Okuyorum Madalyası
Artık okuyorum madalyası çocukların okuma alışkanlıklarını teşvik etmek amacıyla tasarlanmış özel bir ödüldür. Bu madalya, hem çocukların okuma sevgisini artırmakta hem de onları daha fazla kitap okumaya teşvik etmektedir.
Özellikle okul kütüphaneleri ve okul etkinlikleri bu madalyanın dağıtımında önemli bir rol oynamaktadır. Öğrenciler, belirli bir okuma hedefini tamamladıklarında bu madalyayı alarak başarılarını pekiştirirler. Böylece çocuklar için okuma, bir ödül ve başarı aracı haline gelir.
Sonuç olarak, genç nesillerin kitaplarla olan ilişkisini güçlendirmek için etkili bir motivasyon aracıdır. Bu madalya sayesinde çocuklar, okumayı sadece bir görev değil, aynı zamanda bir zevk olarak görmeye başlayacaklardır.
481 notes
·
View notes
Text
TORK DOOR - GOLD
Tork Kapı Sistemleri, modern yaşam alanlarına şıklık ve konfor katmak için özel olarak tasarlanmış otomatik kapı çözümleri sunmaktadır. Hem iş yerleri hem de özel mülkler için ideal bir seçenek olan Tork, sağlam yapısı ve estetik tasarımıyla dikkat çekmektedir. Otomatik kapı sistemleri, kullanıcılara hem pratiklik hem de güvenlik sağlar. Bahçe kapıları ile ferah bir alan yaratırken, otopark kapıları sayesinde araç giriş-çıkış güvenliği en üst seviyeye çıkarılmaktadır.
Otomatik Kapı Sistemleri
Otomatik kapı sistemleri, modern yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Hem güvenlik hem de konfor sağlamak amacıyla birçok alanda tercih edilmektedir. Bu sistemler, özellikle ticari binalar, alışveriş merkezleri, hastaneler ve sanayi tesisleri gibi yüksek trafik alanlarında yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Otomatik kapılar, çeşitli mekanizmalar ve teknolojilerle donatıldıkları için farklı ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde tasarlanabilirler. İşte otomatik kapı sistemlerinin bazı önemli avantajları:
Kolay erişim: Otomatik kapılar, engelli bireyler için erişim kolaylığı sağlar.
Güvenlik: Kapılar, güvenlik sistemleri ile entegre edilebilir, böylece hırsızlık ve diğer suç riskleri azaltılır.
Enerji verimliliği: Kapılar, kapalı kaldıkları sürece sıcaklık kaybını önleyebilir, bu da enerji tasarrufu sağlar.
Estetik: Modern tasarımlarıyla, hem işlevsel hem de estetik bir görünüm sunar.
Otomatik kapı sistemleri kullanıcı deneyimini artırırken, aynı zamanda güvenli ve işlevsel bir alan yaratmaya yardımcı olmaktadır. Bahçe kapıları ve otopark kapıları gibi özel kullanım alanlarında da bu sistemlerin avantajları oldukça belirgindir. Her türlü analizinizi yaparak, ihtiyaçlarınıza uygun otomatik kapı sistemini seçebilirsiniz.
Bahçe Kapısı
Bahçe kapıları, evlerin dış mekanlarını güvenli bir şekilde korumanın yanı sıra estetik bir görünüm de sağlar. Otomatik kapı sistemleri ile entegre edilen bahçe kapıları, kullanım kolaylığı ve konfor sunar. Ailelerin ve ziyaretçilerin bahçelere erişimini sağlarken, aynı zamanda güvenlik sağlamada da büyük bir rol oynar.
Otomatik bahçe kapısı, çeşitli malzemelerden üretilebilir. Alüminyum, çelik veya ahşap gibi materyaller, dayanıklılık ve estetik açıdan farklı seçenekler sunar. Farklı stiller ve tasarımlar, bahçenizin peyzajına uygun bir kapı seçmenize olanak tanır. Bu sayede, bahçe kapınız sadece bir giriş noktası olmaz; aynı zamanda dış mekan dekorasyonunun bir parçası haline gelir.
Bununla birlikte, otomatik kapı sistemleri sayesinde bahçe kapılarının açılıp kapanma süreci de oldukça pratik hale gelir. Uzaktan kontrol edilebilen veya sensörlerle otomatik olarak açılan bu kapılar, kullanıcıların hayatını kolaylaştırır. Ayrıca, bahçe kapısının güvenliğini artırmaya yönelik çeşitli sistemler de mevcuttur. Kameralar, alarm sistemleri ve uzaktan erişim ile birlikte, bahçenizin güvenliğini üst seviyede tutmak mümkündür.
Sonuç olarak, bahçe kapıları, otomatik kapı sistemleri ile birleştiğinde, sadece işlevselliği değil, aynı zamanda estetik ve güvenliği de bir arada sunarak, ev sahiplerine avantaj sağlar. Bahçe kapınızı seçerken, bu unsurları göz önünde bulundurarak en iyi seçimi yapabilirsiniz.
Otopark Kapısı
Otopark kapısı, güvenli bir şekilde araç park etme alanlarını sınırlamak ve izinsiz girişleri önlemek için tasarlanmış otomatik kapı sistemlerinden biridir. Bu kapılar, hem iş yerleri hem de konutlar için ideal çözümler sunar. Modern tasarımları ve işlevsel özellikleri ile otopark kapısı, estetik açıdan da beklentileri karşılar.
Otomatik Özellikler
Otopark kapıları, otomatik kapı sistemleri kapsamında sunulan en yenilikçi çözümlerden biridir. Bu kapıların otomatik açılma ve kapanma mekanizmaları, hem kullanım kolaylığı sağlar hem de güvenliği artırır. Kendi kendine kapanma özelliği, kullanıcıların kapıyı kapatmayı unutmalarını engeller.
Farklı Türler
Otopark kapıları çeşitli türlerde mevcuttur. Raylı kapılar, perde kapılar, döner kapılar gibi seçenekler, projenizin ihtiyaçlarına göre seçilebilir. Her bir kapı türü, farklı alanlarda avantajlar sunarak esneklik sağlar.
Güvenlik ve Kontrol Sistemleri
Güvenlik, otopark kapısının en önemli özelliklerinden biridir. İleri düzey güvenlik sistemleri, uzaktan kontrol edilebilen sistemler ya da yüz tanıma teknolojileri ile entegre edilebilir. Bu sayede otopark alanlarınızı daha güvenli hale getirebilirsiniz.
Sonuç olarak, otopark kapıları hem işlevsellik hem de güvenlik açısından büyük avantajlar sunar. Otomatik kapı sistemleri ile entegre çalışarak, yaşam alanlarınıza ve işletmelerinize değer katar.
378 notes
·
View notes
Text
LADOOR - PLATİN
Ladoor, çağdaş tasarımın ve fonksiyonelliğin mükemmel bir birleşimini sunan yenilikçi kapı çözümleriyle öne çıkıyor. Günümüzde iç mekan tasarımında kapıların rolü giderek daha fazla önem kazanıyor ve bu bağlamda Ladoor, estetik ve dayanıklılığı bir arada sunan kapı yüzeyleri ile dikkat çekiyor. Kapı yüzeyleri, sadece bir kapının görünümünü etkilemekle kalmaz, aynı zamanda mekanın genel atmosferini belirleyen önemli unsurlardan biridir.
Ladoor
kapı tasarımına yeni bir boyut kazandıran yenilikçi bir markadır. Modern mimarinin ve iç mekan tasarımının vazgeçilmez parçası olan kapı yüzeyleri, Ladoor ile estetik ve fonksiyonelliği bir araya getiriyor.
Kaliteli malzemeler kullanarak ürettiği kapı yüzeyleri ile dikkat çekmektedir. Geniş renk ve doku seçenekleri, her türlü mimari tarza uyum sağlar. Hem iç mekanlarda hem de dış mekanlarda kullanılan bu kapılar, dayanıklılıkları ile uzun ömürlü bir kullanım sunar.
Kapı yüzeyi seçiminde Ladoor, yalnızca estetiği değil, aynı zamanda güvenliği de ön planda tutmaktadır. Gelişmiş kilit sistemleri ve sağlam yapıları ile evinizin güvenliğini artırır. Kullanıcıların ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş çözümler sunarak, herkesin hayalindeki kapıyı üretmeyi amaçlar.
Ladoor'un sunduğu kapı yüzeyleri, enerji verimliliğine katkıda bulunarak, iç mekanların sıcaklık ve ses izolasyonunu sağlar. Böylece hem konforlu bir yaşam alanı yaratır hem de enerji tasarrufuna olanak tanır.
Sonuç olarak, Ladoor kapı yüzeyleri, estetik, dayanıklılık ve güvenlikteki üstün başarıları ile ev dekorasyonunda önemli bir yer edinmektedir. Modern tasarımları ile yaşam alanlarınızı güzelleştirirken, işlevsellikten de ödün vermez.
Kapı Yüzeyi
Kapı yüzeyi, kapıların estetik ve dayanıklılık açısından önemli bir parçasıdır. Kapı yüzeyinin kalitesi, hem görsellik hem de uzun ömür için son derece kritik bir rol oynar. Kapılar, evlerin ve iş yerlerinin ilk görünen unsurlarından biri olduğu için, seçilecek olan kapı yüzeyi malzemeleri, genel dekorasyon stiline de uyum sağlamalıdır.
Kapı yüzeyi genellikle ahşap, metal veya kompozit malzemelerden üretilmektedir. Ahşap kapılar, doğal görünümü ve estetik çekiciliği ile ön plana çıkar. Bununla birlikte, ahşap kapıların bakım gereksinimleri, diğer kapı yüzeylerine göre daha fazladır. Metal kapılar ise, güçlü yapıları sayesinde güvenlik sağlarken, çeşitli kaplama seçenekleri ile estetik bir görünüm de sunabilir.
Kompozit kapı yüzeyleri, farklı malzemelerin birleşimi ile üretilir ve bu sayede hem dayanıklılık hem de hafiflik avantajı sunar. Ayrıca, bu tür kapılar, çeşitli hava koşullarına karşı dirençlidir ve uzun ömürlüdür. Kapıların yüzey kaplaması, dış etkenlerden korunmalarında da önemli bir rol oynar.
Kapı yüzeyinin diğer bir önemli yönü ise, izolasyon özellikleridir. Kaliteli kapı yüzeyleri, ses ve ısı yalıtımı sağlayarak mekanların konforunu artırır. Bu nedenle, kapı seçiminde yüzeyin yalıtım özellikleri de dikkate alınmalıdır.
Sonuç olarak, kapı yüzeyleri sadece bir kapının dış görünümünü değil, aynı zamanda fonksiyonelliğini ve dayanıklılığını da etkileyen önemli bir unsurdur. İyi bir kapı yüzeyi seçimi, hem konforu hem de estetiği artıracak, yaşam alanlarınızı daha çekici hale getirecektir.
624 notes
·
View notes
Text
Bosscelikkapi - Devasa+
Villanızın kapılarını yenilemek istiyorsanız doğru yere geldiniz. Bosscelikkapi ile, aralarından seçim yapabileceğiniz çok çeşitli villa kapısı modelleri bulabilirsiniz. Tümü rekabetçi fiyatlarla. Aradığınız ister çelik kapı ve çelik kapı modelleri, hepsi bizde var. Farklı özelliklere sahip farklı modeller de sunuyoruz, böylece ihtiyaçlarınıza ve bütçenize mükemmel şekilde uyan bir şey bulacağınızdan emin olabilirsiniz. Bir villa kapısı, herhangi bir evin önemli bir parçasıdır. Bir eve sadece estetik katmakla kalmaz, aynı zamanda bir güvenlik önlemi olarak da işlev görür. Bu nedenle, ihtiyaçlarınıza ve bütçenize uygun doğru villa kapısını seçmek önemlidir. Bu yazıda farklı villa kapısı modelleri, villa kapısı fiyatları ve özellikleri ile çelik kapı modelleri ve fiyatları ele alınacaktır. Şık, güvenli ve uygun maliyetli bir villa kapısı mı arıyorsunuz? Doğru yere geldiniz. Klasik ahşap kapılardan modern çelik kapılara kadar ihtiyaçlarınıza uygun çok çeşitli villa kapısı modelleri sunuyoruz. Bütçeniz ne olursa olsun, eviniz için mükemmel villa kapısını bulabilirsiniz. Ayrıca, daha fazla güvenlik ve stil için çelik kapı modellerimizi de keşfedebilirsiniz.
1K notes
·
View notes
Text
Annemin Teyzekızının Götü! (Yılmaz 45 Y., İstanbul)
Lise sona yeni geçmiştim, Fatih'te dedemden kalma ahşap evin üst katında oturuyorduk. Babam memurdu, annem ev kadını. Ablam iktisat fakültesine o yıl girmişti. Annemin teyzekızı Sacide abla sık sık Adapazarı'ndan İstanbul'a gelir, bizde kalırdı. Senelerdir Sacide abla gelince benim odamda yatardı, ben de salondaki kanepede. Şikayetçi olmazdım hiç bu durumdan; odamdan almam gereken bir şey olduğunda serbestçe girebiliyordum nasıl olsa. Hele Sacide Abla uyuyorsa... Gecelik giymezdi hiç; uyurken sütyen de takmazdı. Açık kumral saçları, bembeyaz teni, dolgun göğüsleriyle güzel sayılabilecek bir fiziği vardı. Uzun uzun seyrederdim onu uyurken, sonra da onu siktiğimi hayal ederek 31 çeker boşalırdım tabii.
Okula devam ederken aynı zamanda büyük kulüplerimizin birinde basketbol yıldız takım oyuncusuydum; babam okulu aksatmamam şartıyla razı olmuştu spor yapmama. Bir maç sırasında ciddi bir sakatlanma yaşadım; sol bacağımda lif kopmuştu. Babam çok bozulmuştu bu sakatlığa, tam da Mayıs ayında imtihan döneminde oluşumuz sinirlendirmişti onu. Çalan kapı ziliyle Hızır gibi yetişmişti Sacide Abla! Ama sakatlığım, ciddi bir yatak istirahati gerektirdiği için, odamı verememiştim sevgili Sacide ablaya, bu kez salonda yatan o olacaktı mecburen...
Ertesi sabah uyandığımda, Sacide abla bornozla benim odamdaydı, herkes salonda kahvaltı masasında olduğundan mecburen benim odamda giyinecekti! Önce benim uykuda olduğumdan emin olmak için üzerime doğru eğilip baktı; nemli sabun kokusu beni çıldırtmaya yetmişti, taş gibi olan sikimde nabız atışlarımı hissediyordum. Bana arkası dönük bornozu çıkarttı, apışarasını iyice kurulayıp, külodunu giymek için domaldı. Açık kaherengi göt deliğinin altında kılsız amcığının etli dudaklarını görünce sikim külodumu yırtacak hale gelmişti. Sacide Abla giyinip odamdan çıkınca, sikime ufak bir dokunuşla inanılmaz bir patlama ile boşalıp tekrar yatıp uyudum.
Akşam saatlerinde gelen bir telefonla anneannemin rahatsızlanıp hastaneye yatırıldığı haberiyle, annem ve babam ani bir kararla Adapazarı'na gitmek zorunda kalmışlar. Sabah uyandığımda, ablam da çoktan okula gitmişti. Elimi yüzümü yıkayıp topallayarak salona doğru yürürken, fısıltı halinde konuşmalar duydum. Sessizce salona yaklaştığımda, Sacide ablanın telefonla konuştuğunu duydum, "Evett! evettt! Sok artık yarrağını içime! Geçirrrr! Amımı götümü doldur o koca sikinle!" diye konuşuyordu. Salonun kapısını hafif araladığımda, elindeki hıyarı götüne sokup çıkarmaktaydı...
Şaşkınlıkla kapıyı kapamamla çıkan gürültü Sacide ablanın paniklemesine yetmişti. Odama dönüp yatağa uzandıktan sonra uzun bir sessizlik oldu. Yarım saat kadar sonra odamın kapısı yavaşca açıldı. Az önce gördüğümde çırılçıplak olan Sacide ablam giyinik olarak karşımdaydı. Bana, "Ne diyeceğimi bilemiyorum..." derken sesi titriyordu, "Kimseye birşey söyleme n'oolur Yılmaz!" dedi. Hiç konuşmadan elimi uzattım. Yanıma geldi, yatağımın kenarına oturup elimi tuttu. Ben de yan dönüp diğer elimi apışarasına koydum, titrediğini hissettim. Yüzüme eğilip dudaklarımdan öpmesiyle ok yaydan çıkmıştı artık, bacağımdaki sakatlığı bile hissetmez olmuştum.
İkimiz de süratli bir şekilde çırılçıplak soyunduk. Sacide ablam deneyimlerini kullanıp idareyi ele almıştı; önce üzerime ters uzanıp 69 oldu, yarağımı yalamaya başladı. Ben de onun amını çılgın gibi yalıyordum. Amının dolgun dudaklarını ağzıma doldurup emdikçe, Sacide abla üzerimde inleyerek kıvrana kıvrana orgazm oldu, çığlıklar atarak... Ablamın okuldan gelmesi yaklaşınca kalktı yatağımdan, her yanı titriyordu.
Annemlerin dönüşüne kadar, her sabah Sacide ablayla, ablamın okula gidişiyle sevişmeye başlıyorduk. Sacide abla ikinci günden itibaren götünü de siktirdi bana, ama bakireliğini korudu kararlılıkla! Telefonda seks yaptığı sevgilisi hakkında sorduğum soruları yanıtlamamıştı, ama dört gün boyunca götünden çılgınca sikişmişti benimle...
Gidişine alışamamıştım, rüyamda sikişiyordum Sacide ablamla sürekli. Yıllar sürecek bir ilişkinin başladığını bilemezdim. Sacide ablayla yaşadıklarımızın üzerinden iki ay kadar geçmiş, yaz tatili başlamış, sakatlığım epey düzelmişti. Son rahatsızlığından sonra anneannem maalesef yatalak durumdaydı, Adapazarı'nda oturan Hacer Teyzem, annemin teyze kızları Macide ve Sacide ablamlar dönüşümlü olarak ilgileniyorlardı anneannemle.
Temmmuz başlarında anneannemi ziyaret bahanesiyle Adapazarı'na gittim, esas amacım Sacide abla'mı sikmekti tabii ki! Anneannem felç nedeniyle tam konuşamıyordu, ama beni görünce ne kadar sevindiği gözlerinden okunuyordu. Anneanemin evi tek katlıydı; bir oda, bir banyo, bir oda da çatı katında vardı. Ben orada kalmayı istedim, teyzemin ısrarlarına direnip kaldım da...
İkinci gecenin sabahında sikimde serin bir ıslaklıkla uyandım; Sacide abla yanıma diz çökmüş, boxerimden çıkardığı sikimi yalamaktaydı! Uyanıp irkilmemle gülerek, "Korkma kimse yok evde! Teyzem zaten kalkamaz!" dedi. Doğrulup dudaklarına yumuldum, aceleyle soyunduk. Biribirimizi açlıkla yalarken inliyorduk. Sacide abla, "Yılmaz'ım, hep seni düşledim! Beni bağırta bağırta sikkk!" diyordu. Sacide abla sikimi ve götünü iyice tükürükleyip beni yatırdı, üzerime çıkıp yarağımın üzerine aniden çökmesiyle inledik beraberce. Hızlı bir tempoyla adeta o beni sikti! Sonunda ikimiz de boşaldığımızda üzerime abandı kaldı nefes nefese...
Sikiş arası sohbetlerde bu kez açıldı bana, sevgilisi İstanbul'da üniversitede okuyan İran'lı zengin bir ailenin oğluymuş! Bir sene sonra mezun olacakmış, evlenip Tahran'a yerleşeceklermiş! Şok olmuştum; Sacide ablamı artık karım gibi görüyorken, başka bir ülkeye gelin gitmesi bir balyoz gibi inivermişti başıma! Sinir basmıştı birden; giyinip sokağa attım kendimi, hızlı adımlarla nereye gittiğimi bilmeden amaçsızca yürüyordum...
"Yılmaaazz! Yılmaazz!" diye seslenen kadın sesini farkedince durup döndüm. Gelen Macide ablanın büyük kızı Nurdan'dı, "Deminden beri bağırıyorum! Sağır mısın!" diye azarladı beni. Arkamdan koşmaktan nefes nefese kalmıştı, "Ne bu halin? Karadeniz'de gemilerin mi battı?" dedi gülerek. "Yoo, nereden çıkardın bunu?" dememle sarıldı sımsıkı, "Ulan buraya geldin, beni görmeden mi gideceksin!" deyip, bir daha sarıldı. Sütyensiz memelerinin sertleşmiş uçlarını göğsümde hissetmemle sikim esas duruşa geçmişti bile...
Macide abla annemin teyzesinin ilk çocuğuydu, arada iki erkek, üç düşük derken, en son olarak Sacide ablayı doğurmuştu, tekne kazıntısı olarak. Macide Abla 42 yaşındaydı, 20 yaşındayken, baba tarafından akraba Ali abiyle evlendirilmişti, iki kız doğurmuştu. Nurdan 20, Nurcan 18 yaşındaydı. Kızlarının ikisi de okumamış, koca bekliyordu.
Nurdan'ın dişiliğini hissedince rahatlamıştım. Halen Sacide ablaya kızgındım, içimden, (Ulan Sacide abla, ben de senin yeğenin Nurdan'ı sikmez miyim!) diyerek, bir elimi arkadan Nurdan'ın başına atıp saçlarını okşadım. Saçlarının kokusunu içime çekip, "Seni görmeye geldim ben, görmeden gider miyim?" diye gülerken, belinden vücudunu sikime doğru yasladım. Benden yaşca büyüktü ama, spor yaptığım için gelişmiş olan vücudum bu farkı kapatıyordu. Nurdan koluma girdi, sohbet ederek epeyi yürüdük. Nurdan geçen yıl kazanamayınca tekrar üniversite sınavına girmiş, falan filan...
Akşam anneannemin evine girer girmez, Sacide abla üzerime öfkeyle atıldı; "Nurdan'la sürtmeye mi geldin buraya!" diye bağırdı. Şaşkınlıkla karışık bir öfkeyle bir tokat attım, sustu. Ama hemen pişman olmuştum, ne diyeceğimi bilemiyordum. Birden boynuna atılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, "Affet beni lütfen, birden kendimi kaybettim!" dedim. O gece birbirimize sarılıp yattık, sevişmedik. Sabah uyandığmızda susuzluğumuzu doyasıya giderdik, dillerimiz, ellerimiz dumaksızın çalıştı, bağırta bağırta siktim Sacide ablanın götünü defalarca.
Sonunda dönüş günü geldi çattı tabii, döndüm İstanbul'a. Yaz bitti, okul antrenmanlar derken günler geçiyordu. Bir akşam eve gittiğimde bizimkiler yemeğe oturmuştu. Onlara katılmak için içeri girince donup kaldım, benim sofradaki yerimde Nurdan oturuyordu! Bana, "Selam!" diyerek gülümsedi, "İstanbul Üniversitesi'ni kazandım, kutlamayacak mısın beni?" dedi. Eczacılık okuyacakmış haspa, yurt falan ayarlayıncaya kadar da bizdeymiş! İçimden, (Hoşgeldin teyzesini siktiğim!) dedim, sevinmiştim gerçekten :)
[Yılmaz]
136 notes
·
View notes
Text
Sabah dolmuşla işe giderken sıradan şeyleri ilginç ve hatta güzel bulduğumu fark ettim. İşlemeli ahşap ve yıpranmış bir sokak kapısı, ters dönmüş bir kapı numarası, boyası dökülmüş bir apartmanın çiçeklerle dolu balkonu, manavdaki renk renk meyveler… Bu farkındalık fotoğraf makinamı kapıp sokağa çıkma isteği uyandırdı içimde. Öldüğünü sandığım heveslerim derin bir uykudaymış meğer, nasıl neşeyle doldu içim!
27 notes
·
View notes
Text
Çıkmacı Ramazan
#çıkma kapı pencere#ikinci el kombi petek#çıkma ahşap kapı#çıkma pvc doğrama#çıkma banyo malzemeleri#ikinci el çelik kapı#ikinci el klima#çıkma lambiri#mutfak dolapları#çıkma çelik kapı#ikinci el yapı malzemeleri#europen bayi
0 notes
Text
balkon | changjin -birinci bölüm-
Çalan zille yattığı yerden yavaşça kalktı, Hyunjin. Duvardaki saatin on ikiyi çoktan geçmiş olmasını baz alırsa kapıdaki kişinin kim olduğunu tahmin etmesi zor değildi. İki ihtimal vardı. Hangisini karşılamayı tercih edeceğini tarttı kafasında. Koridordaki minik yatağında sesten etkilenmeden huzurla uyuyan Kkami’nin yanından acelesiz adımlarla geçerken kesinlikle Jisung’u istemediğine karar kıldı. Çünkü Jisung bu saatte hayırlı bir iş için gelmezdi. Jisung’u sevgilisi Minho’nun koynundan çıkarmak ya evi terk etmesine yetecek kadar büyük bir kavga etmelerini -ki bu, arkadaşının kolay harlanan öfkesi göz önüne alındığında hiç de zor değildi- ya da Hyunjin’e gelmesini sağlayacak hayli kötü bir felaketin yaşanmasını gerektirirdi. Felaket bir yana dursun, Hyunjin’in o gece herhangi bir çift kavgasını da kaldıracak hali yoktu. Hele ki Jisung’un boşanıyormuş triplerine girerek aklınca çocukları bölüştüğü ve Minho’nun kedisi Dori’yi de kucaklayıp getireceği kadar büyükse… Bu türden kavgalarının çilesini yalnızca kendisi çekmeyip evladı Kkami de Dori’nin gazabının tadına baktığından Hyunjin’in korkulu rüyası gerçekleşmiş olurdu. En azından bu gece ev halkından birinin huzurunun kaçırılmamasını diledi.
Keşke başka bir şey dileseydi çünkü açtığı kapının ardında gerçekten de Kkami’nin huzurunu kaçıracak Dori’yi kucaklamış, ağlayarak bekleyen bir Jisung yoktu. Seo Changbin, hareketsiz bir şekilde ev sahibine bakıyordu. Varlığı gerekli açıklamayı sağlıyormuş gibi neden geldiğine dair bir bahane sunmadı. Hyunjin de sormadı zaten, sormazdı. Yavaşça kapıyı aralayarak kenara çekildi, önce koridoru sonra da ışığı açık salonu geçerek kendini açık balkon kapısından içeri atan Changbin’i evine kabul etti. Hoş geldin fasılları yoktu, Changbin bu kibar karşılamaya gerek olmadığını ilk gelişinde ‘’Misafircilik oynamaya gelmedim, kasma.’’ diyerek açıkça belirtmişti. Hyunjin’in evindeki varlığı biraz farklıydı. Aylardır kafasına esince geliyor, birkaç saat oturup gidiyordu. Genelde geceleri balkonuna konuk olmayı severdi ama bazen, müsait olması ve Hyunjin’i evde yakalayabilmesi gibi şartlar aynı anda sağlanırsa gündüzleri de uğruyordu. Buradayken yaşamak istediği misafirlik deneyimi de geliş saatleri gibi absürttü. Herhangi bir ikram ya da hoş sohbet beklemiyordu. Koltuğa devrilip yarım saat kestirdikten sonra hiçbir şey demeden gidebilir, poşet poşet getirdiği yemeklerle ikisine muazzam bir sofra kurabilirdi.
Kısacası Changbin’in sağı solu hiç belli olmuyordu ve Hyunjin de hiç sorgulamıyordu.
Aslında, ilk zamanlar Hyunjin’in kafası Changbin’in aniden ortaya çıkan ve anlamsız misafirlikleri konusunda epey bir karışmıştı. Seo Changbin hiç muhabbetinin olmadığı biri değildi, bu mahalleye taşınmadan önce şans eseri denk geldiği emlak dükkanında Changbin’den aldığı yardımın hatırına orada burada karşılaştıklarında bir kafa selamı olsun veriyordu ancak çat kapı bekleyeceği biri de değildi. Yine de evine almıştı. Samimiyetleri olmasa da Changbin’e güveniyordu. Yalnızca ev sahibiyle ahbap olan Changbin’in sağladığı kira indirimi yahut mahalledeki imajından da kaynaklanmıyordu güveni. Öyle veya böyle Changbin’de bir tehlike sezmiyordu. Sezgilerine güvenerek yabancı sıfatına çok yakın olan Changbin’i evine alması yanlış mıydı? Şüphesiz. Ancak Hyunjin hislerinde yanılmamıştı.
Mutfağa geçip ısıtıcıya su koydu. Tezgaha iki büyük meşrubat bardağı çıkardı, suyun kaynamasını beklerken bitki çaylarını istiflediği turuncu ahşap kutunun başında bitti. Evet, ne içmek isteyeceğini sormamış, Changbin’e bir seçenek sunmamıştı. Kutudan birer paket yeşil çay, yanlarına da papatya çayı çıkardı. Duruma göre farklı bitki çaylarını karıştırmayı, ilaç varsayarak içmeyi seviyordu. Bir an için misafirinin kapıdaki yüzü gözünün önüne geldi. Changbin için ada çayı da çıkardı. İhtiyacı olmalıydı. Özellikle de eli boş gelmesine bakılırsa bu gece kendini Hyunjin’in ellerine, onun aksine şifa vermediğine inandığı bitki çaylarına bırakmıştı. Yine de her seferinde dibine kadar bitiriyor, hatta keyfi yerindeyse buzları da kıtır kıtır yiyordu. Hyunjin onun bardağına limon da sıktı. Limonun yoğun aroması çayların tadını bastırıyor, şikayetlenmesini bir nebze olsun engelliyordu.
Ellerinde iki bardak buzlu çayla salonu aştı, balkona geçmeden dirseğiyle salonun ışığını kapatmayı unutmamıştı. Changbin’i tam da beklediği gibi buldu. Küçük kırmızı kilimin sol yanına biraz dışarı taşmak suretiyle çöküp Hyunjin’e yetecek bir boşluk bırakmış; köşede, duvara yaslanmış tuvalden Hyunjin’in son eserini inceliyordu. Geldiğini fark ettiğinde yavaşça döndü, uzatılan bardağını aldı. Hyunjin kendi yerine yerleşirken çoktan içmeye başlamıştı.
Balkon kısa bir süre Changbin’in yudum sesleriyle doldu. Ardı ardına, sanki boğazındaki yumruyu da yutmak istercesine aceleci yudumlar alıyordu. Yarısından çoğunu bitirdiğinde cam pipeti dudaklarından çekti. ‘’Bu çayır çimen de hiç etki etmiyor ama…’’ Bardağı kenara koydu. ‘’Sırf sen hazırlıyorsun diye içiyorum.’’
Hafifçe kıkırdadı Hyunjin. O da kendi bardağından birkaç yudum aldı. Güzeldi, her gün içtiği gibiydi. ‘’Boğazın kurumuyor işte, fena mı?’’
Balkona bir sessizlik hakim oldu. Changbin konuşmuyor, Hyunjin ondan önce konuşmaktan çekiniyordu. Havadan sudan bir sohbet açabilirdi ama yapmadı. Derdi vardı Changbin’in ve aylardır süren etkileşimlerine dayanarak, burada da içini dökemezse hiçbir yerde yapamayacağını çıkarıyordu Hyunjin.
‘’Küçük tuvalleri bırakmışsın.’’ Yeniden balkonun köşesine dönen bakışlarıyla söyledi. Hyunjin’in uzun zamandır çalıştığı mini tuvallerden bahsediyordu. Changbin her defasında farklı renklerle boyanmış beş altı tuvali yan yana görmeye alışmıştı.
‘’Onlar öğrencilerim içindi.’’ dedi Hyunjin. ‘’Okul açıldığında hepsine birer tane hediye edeceğim.’’
‘’Cidden seviyorsun mesleğini…’’ Sesi kısıldı, devam ederse titreyeceğinden korkup çayına yöneldi. ‘’Varmış böyleleri de, he?’’ Sahte bir neşeyle devam etti. Gizlemeye, şakaya vurmaya çalışıyordu. Hyunjin de hiç bozuntuya vermeden ufak bir tebessümle dinledi. Biliyordu Changbin’in mesleğiyle ilgili hayli derin sıkıntılar içerisinde boğuştuğunu. Kendi işini ne kadar sevdiğinden bahsetmeye hayâ etti. Zaten hemen sonra Changbin’in derin bir nefes eşliğinde ‘’Biz de siktiğimin binasında sürünüp gidelim.’’ diye eklemesiyle söyleyebileceği tüm güzel cümleler de yok olmuştu.
‘’Süründüğüme yanmayacağım da…’’ Yanıyordu. Hyunjin’in aylardır dinlediğine göre Changbin kendine çok üzülüyordu. ‘’Bari bir kere olsun yaranabilseydim ya. Hani ‘Boşa sürünmüyorum.’ diyebilseydim.’’
Hyunjin de derin bir nefes verdi. Bu gece söyleyecekti. Yalnızca dinlemeyecek, anlamak için uğraşmayacaktı. ‘’Belki de yaranmaya çalıştığın kişiler memnun kalmayı beklemiyordur?’’ Aslında belkisi yoktu, Hyunjin’in yaptığı gözleme göre durum bütüne bütün bundan ibaretti. Changbin’in ebeveynlerine bir şeyleri beğendirmekten vazgeçmesi gerekiyordu.
‘’İnsan kendi evladıyla gurur duymak istemez mi ya?’’ Soru değildi. Hyunjin’in haklı olduğunun pekâlâ farkındaydı ama inanamıyordu. Bir tarafı babasının inatla onu itmesini, annesinin de destek çıkmasını kabullenemiyordu. ‘’Ne yaptık sanki? İt kopuk olup sokaklara mı düştük de memnun edemiyoruz bunları?’’
Sevilmek ve sevilmemek için sebebe ihtiyaç duymak… Burukça gülümsedi Hyunjin. Changbin, onun yıllarca yanıp çıktığı cehennemdeydi. Bu yüzdendi kıvranışı. Başkasının hislerini kendinden geçen bir sebebe bağlamaya uğraşıyor, yapamadıkça sancıyla kıvranıyordu. Ondan daha geç deneyimlemesine sevinse mi üzülse mi kestiremedi ama bir gerçek vardı ki, Changbin Hyunjin’in aksine deneyimli birine sahipti. Hyunjin şimdi sahip olduğu netliği kazanmak için yıllarca kafa yormuş, yürek ağrısı çekmişti.
‘’Gerçekten sevilmek için bir şeyler yapmış olman gerekiyor mu? Evlatları olarak dünyaya gelmen yetmiyor mu?’’
Sözlerinin Changbin’e bir tuğla gibi çarptığı adeta yüzüne yansıdı. Genç adam duraksadı, mecazi olarak yıkıldı ancak kafasının içindeki patlamanın sarsıntısı Hyunjin’e de vurdu. ‘’Yetmiyormuş demek ki.’’ diye mırıldanırken oturdukları balkonun çaprazında kalan apartmanın çatı katından daha büyük bir gürültü geceyi delmeseydi Changbin oracıkta ağlayacaktı.
‘’Siktiğimin kolsuzu!’’ Kalın sese eşlik eden, muhtemelen masaya geçirilen yumruğa ait vurma sesi... ‘’Vuracağın hedefi sikeyim!’’ Gecenin sakinliğini taşıyan sokağı yaran bir öfkeli haykırış daha… ‘’İyileştiriyorum ya orospu!’’ İkisinin de dikkati yanan sayılı ışıklardan biri olan çatı katındaydı. Açık pencereden duyulan şiddetli vurma sesleri artarak devam ediyordu.
‘’Buraya gelmek için evden kaçtım. Prenses gibi parmak ucumda çıktım dışarı.’’ Changbin’in öylesine verdiği ayrıntı, Hyunjin’in nefesinin altından gülmesini sağladı. Komşusu Felix’in ailesiyle yaşadığı halde böyle davranabilmesi balkondaki ikiliye göre bir lükstü. ‘’Babama gamer olmak istediğimi söylesem ağzıma sıçardı. Aile kütüğünden sildirirdi lan beni.’’
‘’Doktor ya da mühendis de olsan kusur bulmak için bakan biri mutlaka önüne yeni bir bahane koyardı, Changbin.’’
‘’Yok ya, doktor falan olsam bir şey diyemezdi herhalde.’’ Hyunjin’e gerek kalmadan kendi savını kendi çürüttü. ‘’Gerçi ona da bir kulp bulurdu kesin. Dünyanın en iyi cerrahı falan dahi olsam ‘Sen benim şurama çare bulamadın.’ der yine itin götüne sokardı.’’
‘’Ama nankör denilen de sensin, değil mi?’’
‘’Benim tabii. Bak, gerçekten şükretmediğimden falan değil. Bana sundukları her fırsatın gayet bilincindeyim ve yemin ederim ki minnettarım ama… İnsanın gözü olmayanda da kalıyor işte götüne koyduğumun dünyasında.’’ Asabiyetle dolu ses buruk cümlelerini böldüğünde yeniden çatı katının penceresine baktı, Changbin. ‘’Kıskançlık mı denir bilmiyorum ama… Deniyorsa da densin, senden mi çekineceğim ya? İçimi dışımı öğrendin artık. Kıskandım ulan.’’ Parmağıyla pencereyi işaret etti. ‘’Ben zamanında şu Felix şerefsizini ve onun gibileri bayağı bir kıskandım.’’
Hyunjin’in de bakışları Felix’in penceresine kaydı. ‘’İnsan bazen sorgusuz sualsiz kabul edilmiş olmayı diliyor.’’ Duyduklarıyla Changbin’in boğazındaki yumru Hyunjin’e geçmiş gibi bardağına sarıldı, koca yudumlar aldı.
‘’Birey olabilmeyi becerebilmişler bunlar. Becermemişler de aslında, birey olmalarına izin verilmiş daha çok. Bak, ne görmüştüm biliyor musun? İki-üç sene önce, bir gün mal indiriyorum sokakta. Bu şerefsiz de annesiyle marketten dönüyor.’’ Şu an patronluğunu yaptığı, babasının tekstil atölyesinden bahsediyordu. Dedesinin kurduğu, mahallenin hatırı sayılır bir kısmının da ekmek yediği atölyenin patronluğu babadan oğula geçerek Changbin’e kadar ulaşmıştı. Aile büyüklerine göre hak etmiş olmak için küçüklükten itibaren her boş vaktinde çalışması gerekmişti Changbin’in. Yine o vakitlerden birinden bahsediyor olmalıydı.
‘’Tatile mi ne gideceklermiş, annesiyle uygun günü var mı diye tartışıyorlardı. Annesi ‘Şu gün çıkarız.’ diyor, Felix de ‘O gün arkadaşımın doğum günü, burada olmam lazım.’ diye burun kıvırıyor. Annesi bayağı düşündü cidden, ortak bir gün bulmaya çalıştı. Aklımı oynattım resmen. Çünkü ben babama yardım edeceğim diye son sınavı verdiğim gibi otobüse atlamıştım yolunu siktiğimin yerinde. Bırak tatil ayarlamayı, iki gün nefes almak ister miyim diye bile sorulmamıştı bana lan!’’
Hyunjin ‘’Bazıları şanslı doğuyor gerçekten.’’ diyebildi sadece. Başka ne dese bilememişti. Ne diyebilirdi ki? Kendi iki davranış tipine de yabancıydı. Ne anlayış görmüş ne de fazla kontrol altında tutulmuştu. Hyunjin biraz… Yok sayılmış, yok olması tercih edilmiş bir çocuktu.
‘’Değil mi? Düşünsene ailen sana soruyor neyi nasıl yapacaklarını. Senin için yapıyorlar bir şeyleri, senin dahil olmanla değil. Ulan… Bu ikisinin farkını bir kavrayabilselerdi hayatımın geleceği noktayı düşünsene.’’ Dudağını tuttu alayla. ‘’Dehşetten dudağım uçuklardı.’’
Changbin derdini şakaya vuruyordu ama yavaş yavaş Hyunjin’in ruhundaki izi kalmış yaraları da dürttüğünden bihaberdi. Hyunjin’in sadece eşlik etmek için sunduğu sahte gülüşün ardında peyda olan ‘’Acaba ailesi onun için bir şeyler yapsa -ya da yapmasa- nasıl olurdu?’’ düşüncesi göğsüne bir ağırlık bindirmişti bile. Mesela Hyunjin üzülür diye önce konuşmayı deneselerdi… ya da Hyunjin’in de evlat olduğu gerçeğini unutmayıp düşman olarak mimlemeselerdi… Nasıl olurdu?
‘’Benim de dudağım uçuklardı sanırım.’’
‘’Kendimi bildim bileli her şeyi onlar için ayarlıyorum. Daha küçücük çocukken görev bilinciyle hareket ediyordum. Babama yardım etmeliyim, babam kızmasın, annem üzülmesin, elaleme iyi görünmem gerekiyor, dedeme layık bir torun olmalıyım… Zırvalar, zırvalar!’’ Elini alnına düşmüş saçlarından geçirdi, iyiden iyiye sessizleşmiş Hyunjin’den çok kendi derdiyle meşguldü. ‘’Hep kırk farklı şey olmam gerekti.’’
Hyunjin’in ne olması gerekmişti? İyi bir evlat mı? İyi bir abi? Alt dudağını derince ısırdı, içindeki kasırganın acziyetle dışavurumuydu. Hyunjin’in yok olması gerekiyordu, başaramayınca zorla yok edilmişti. Nefesinin daraldığını, göğsünün geçen saniyeler boyu artan yükle ağırlaştığını hissetti. Bu gece Changbin’in dertlerini aşması için bir şeyler söylemeye, akıl vermeye kararlıydı, hepsi nereye kaybolmuştu? Neden şimdi kendi derdiyle yeniden yüzleşiyordu? Hyunjin bunları çoktan atlamamış mıydı? Atlattığını sanıyordu…
‘’Her şey oldum, bir tek evlat olamadım.’’
Changbin’in titreyen sesiyle söylediği cümle, en az onun kadar Hyunjin’in de zoruna gitmişti. Birey olamamışlardı, evlat olamamışlardı... Ailelerinden kopamadıkları gibi ailelerinde yer de bulamamışlardı. Arada kalmış yaşamlardı onlarınkisi. Ne kendilerine ait kılacak kadar dik, ne de başkasının boyunduruğuna girecek kadar yumuşak başlılardı.
Hyunjin’in verecek cevabı yoktu, Changbin’in de bu raddeden sonra devam etmeye gücü. Sustular. Güneş doğana kadar bir yere kıpırdamadan, ara sıra bardaklarında eriyip giden buzları pipetleriyle dürterek ya da tişörtlerindeki dikişlerinden fırlayan bir parça iple oynayarak tükettiler dakikaları. Felix’in mahalleyi inleten, yan apartmandan uyarı bağırışı alan öfke nöbetlerini dinlediler. Sabah olana kadar titrek nefeslerinin, dağılan düşüncelerinin etkisiyle sakinleşerek normale dönmesini kademe kademe işittiler. Gökyüzünün rengi açılmaya başlayıp balkonun karşısındaki sokak lambası söndüğünde Changbin işaret almış gibi ayaklandı. Hyunjin’in kalkmasını beklemedi ama balkondan çıkmadan onun da bardağını kapıp mutfağa ilerledi.
Peşinden giden Hyunjin, kapının pervazına yaslanıp sessizce izledi bardakları yıkayıp tezgahın üzerinde ters çeviren Changbin’i. Evini kullanıyor ama mümkün olduğunca yük olmamaya gayret gösteriyordu. Dış kapıya ulaşmak için yanından geçen Changbin’i gözleriyle takip etti. Bulunduğu konumdan dış kapıyı net bir şekilde görebiliyordu ve kımıldamak için fazla uykuluydu.
Changbin kapıyı açtı, çıkmadan evvel Hyunjin’e dönüp hafifçe başını eğerek sözsüz bir teşekkür etti. Hyunjin de aynı şekilde karşılık verdi. Kelimelerin ifadesine ihtiyaçları yoktu. Biri dillendirmeye dahi utanacak kadar minnettar öteki abartılı bir şekilde mütevazıydı. Changbin kapıyı kapattı, Hyunjin çöken omuzlarıyla salona gitti. Benzer dertleri paylaştığı birinin olmasının rahatlığı ve yükünü aynı anda taşıyordu.
Çalan telefonla gözlerini zar zor araladığında oldukça huysuz hissediyordu Hyunjin. Changbin’den kısa bir süre sonra hareketlenen Kkami’yi yürüyüşe çıkarmış, aç uyumamak için kahvaltı etmiş ve neredeyse saat dokuza gelirken kafasını yastığa koyabilmişti. Nefesini bile kontrol edemiyor gibi hissetmesine bakılırsa da yatağında uykusunu almaya yetecek kadar bir süre geçirmemişti. Masanın üzerinde bıraktığı telefonunu almak için ayaklandı, Jisung’un adını görünce boğazını temizlemeye gerek duymadan açtı.
‘’Hyunjin, evdesin değil mi?’’ Reddetmek istiyordu, yatağına gidip akşama kadar derin bir uyku çekmek istiyordu, ufak bir mırıldanmayla onayladı.
‘’Minho’nun oralarda işi varmış, sana geliyorum. Yemek de getiriyorum, kahvaltı yapmadıysan biraz daha bekle.’’ Jisung’un kahvaltıdan bahsetmesiyle telefonu kulağından çekip saate baktı. On bir buçuğa henüz vuruyordu.
‘’Jisung,’’ Çatallı çıkan sesinin anlaşılamayacağı ihtimalini umursamadan konuştu. ‘’Sonra gelsen olur mu? Ben kahvaltı yaptım.’’
‘’Kahvaltı için mi geliyorum, salak? Yemek yanımda bonus. Yıka elini yüzünü. Bir haftadır görüşmedik.’’ Jisung’un azarını Minho’nun araya giren sesi bitirdi. ‘’Hyunjin! Biraz daha seninle dövüşmezse bana saracakmış. Kurtar, ne olur!’’
‘’Benden kurtulmak istiyorsun yani?’’ Hyunjin’in sohbetteki yeri, Jisung’un sevgilisine trip atmaya geçmesiyle bitmişti. ‘’Dikkatli gel.’’ deyip kapattı, telefonu eski yerine bıraktığı gibi kendini yeniden yatağına attı. Kıyamamıştı ya, Minho’nun bahsettiği kavga dövüş muhabbeti Jisung’un ‘’Özledim.’’ deme şekliydi, kendisini merak eden arkadaşını nasıl geri çevirebilirdi ki? Ama onu ayakta bekleyemeyecek kadar da uykuluydu. Bilinci çok sürmeden kapanırken gözlerinin önünde beliren son şey gecesini çalan adamın yüzü oldu. Neden birden aklına düştüğüne akıl yoramadı.
Jisung kendini mutfaktaki iki kişilik masanın sandalyelerinden birine atarken soluklanıyordu. Tişörtünü şöyle bir çekiştirip ‘’Yoruldum yahu!’’ dedi. ‘’Ne bitmek bilmez yolun varmış.’’
‘’Arabayla gelseydiniz ya.’’ Hyunjin arkadaşının getirdiği yemekleri sırayla mikrodalgaya koyarken konuştu. Yürüdükleri için hepsi soğumuştu. Gerçi Minho’nun restoranından Hyunjin’in evine kadar olan mesafe bu kadar soğumaları için kısaydı ama… Jisung’un boynundaki kızarıklığı gördüğünden soruşturmadı.
‘’Spor olsun diye düşündüm. Biraz kilo almışım.’’ Göbeğini pat patladı. ‘’Minho iyi bakıyor bana.’’
Hyunjin’in gülerken kafasıyla onayladı. Gerçekten de Minho sevgilisine çok iyi bakıyor, Hyunjin’in gözünü hiç arkada bırakmıyordu. Minho hayatına girdiğinden beri Jisung’un hayatının hiçbir alanında olumsuz yönde ilerlediğine şahit olmamıştı. Minho mutlaka bir çaresini bulup sevgilisini düzlüğe çıkarıyordu.
‘’Belli. Kendisi bir deri bir kemik kaldığına göre iyi bakılan taraf sen olmalısın.’’ Çıkan bip sesiyle mikrodalgadaki tabağı yeniledi.
‘’Hadi oradan be!’’ Takılmak için söylemişti ama bu kadarı bile Jisung’un tartışmacı kişiliğini alevlendirmeye yetmişti. ‘’Nasıl kas yaptığını görmedin tabii! Ben sevgilime o kadar iyi bakıyorum ki yakında beni ağırlık olarak kullanacak!’’
‘’Tabii tabii.’’ Tabağı masaya yerleştirirken hafifçe göz devirdi. Jisung oldu olası abartmaya bayılırdı.
‘’Dönüşte göstereceğim, göreceksin! Apartmandan çıktığımız gibi görüntülü arayacağım, biz eve girene kadar da kapatmak yasak! Minho beni nasıl taşıyor izleyeceksin!’’
Çekmeceden yemek çubuklarını alırken arkadaşının inadının ciddiyetini ölçtü Hyunjin. Yapar mıydı? Kesinlikle yapmayacağına garanti veremezdi. Han Jisung’du bu. Sağı solu belli olmuyordu. ‘’Sakın. Bana güç gösterisi yapacaksın diye çocuğun belinden olmayın sonra. Restoran sana kalınca beni de alıkoyuyorsun.’’
‘’Vermiyor muyum günlüğünü?’’ Masaya konduğu gibi kaptığı çubuklarla ağzına bir parça fasulye attı. ‘’Bir haftalık erzağını da yolluyorum yanında. Sana da yaranılmıyor.’’ Hyunjin parmağını dolu yanağına bastırırken huysuz ifadesini bozmadı.
‘’Şimdi böyle mi olduk?’’ Sabahın erken saatlerinde Changbin’in tezgah üzerine ters çevirdiği bardakları da masaya yerleştirdi. ‘’Sana yardım için gelmiyormuşum gibi konuşma, fena yaparım. Zorla veriyorsun parayı da yemekleri de.’’
‘’Minho’nun içi rahat etmiyor diğer türlü. Beleş çalıştırmak olmazmış. Diyorum ‘Hayatım boş ver, enayiyi bulmuşken kullanalım.’ ama yok. Sen yabancısındır bu tip şeylere, idealist insan falan ya hani benim sevgilim.’’ Jisung’un övünmesine karşılık verecekti ama konunun değişmesiyle sustu. ‘’Bu arada, bugün yarın tekrar çağırabiliriz seni, haberin olsun.’’
‘’İş mi aldınız yine? Kimden? Büyük bir yer mi?’’ Minho’nun işlettiği restoran, kimi zaman çeşitli etkinliklerin yemeğini de üstleniyordu. Minho aylık cirodan memnun kaldığında elini bu taşın altına koymuyordu ama bazı aylar mecbur kalıyorlardı.
‘’Garantiledik. Biliyorsun, son birkaç aydır bayağı bocalıyorduk.’’ Jisung’un esas mesleği editörlük olmasına rağmen kendi işini de restoranda idame ettirdiğinden çoğul konuşuyordu. Minho da boş vakitlerinde Jisung’a yardım ediyordu. Bir nevi ikisi de birbirlerinin sağ koluydu. ‘’Seninkinden de teklif alınca geri çevirmedik.’’
‘’Benimki?’’
‘’Changbin işte.’’
‘’Changbin benimki miymiş?’’ Yeni bir biple son tabağı da çıkardı. Kaşları çatıktı. Changbin’le karmaşık ilişkileri Jisung’un ağzına sakız olalı aylar oluyordu ama Hyunjin reddetmekte kararlıydı.
‘’Bilmem, belki bunu sonraki gelişinde konuşursunuz.’’ Ağzına büyük bir parça pirinç attı, şişen yanağına kondurduğu çarpık sırıtışıyla ekledi. ‘’Konuşuyorsanız tabii.’’ Masadaki yerini alan Hyunjin’in omuzuna vurmasıyla da muzip ifadesini bozmadı.
‘’Ne teklif etti Changbin? Tekstilin yemekleri sizde mi bundan sonra?’’
Jisung omuzlarını silkti. ‘’Galiba. Minho ile konuşuyorlardır şimdi. Anlaşabilirlerse bizde.’’
Changbin’in bahsetmemesine şaşırmıştı ama bozuntuya vermedi. Bambaşka dertleri vardı sonuçta, iş için yapacağı bir anlaşmadan konuşmaya fırsat bulamaması oldukça normaldi. ‘’Tekstil biraz kalabalık değil mi? Koca bina sonuçta. Zor olacaktır.’’
‘’Parası da o kadar iyi olacak ama. Günlük olduğundan başka iş almak zorunda da kalmayacağız. Changbinlere yetişmek için iki eleman daha alacakmış Minho. Changbin’in babası sorun çıkarmazsa ayarlayacak her şeyi. Biraz sorunlu bir tip sanırım.’’
Çubukları havada durdu. Son cümleye değin hiçbir sorun yoktu ama Changbin'in babası mevzubahis olduğunda… Bu adam belayı da mutlaka peşinde getiriyordu. ‘’Changbin’in babası mı? Onunla mı karşılaştınız?’’ Karşılaşmamalarını, Changbin’in bir de Jisung ve Minho önünde gururunu kıracak bir durumun ortasında kalmamış olmasını umuyordu.
‘’Karşılaşmadık da…’’ Jisung da ciddileşmiş, dalgacı havasını kekremsi bir surat almıştı. ‘’Binaya yaklaştığımız sırada bir bağırış koptu, net cümle veremiyorum şu an ama içeriği ‘Bana sormadan bir halta kalkışamazsın.’ tarzı bir şeylerdi, anla.’’
Hyunjin ilgiyle dinliyordu. Changbin’den çok defa işittiği hikayelerin içeriğiyle öyle uyuşuyordu ki… İstemsizce morali bozuldu. Gerçekleşmeyeceğini bilmesine rağmen azarın sahibinin başka biri çıkmasını diledi.
‘’Changbin de karşılık verdi, kapıdaki kamyonun arkasındaymış meğer. Baba-oğul tartışması yaşadılar işte.’’
Basit bir baba-oğul tartışması olmadığına, Changbin’in babasının koltuğunu oğluna kendi isteğiyle devretmesine karşın sergilemekten usanmadığı güç gösterilerinden biri olduğuna emindi. ‘’Changbin sizi gördü mü?’’
Kaşlarını yukarı kaldırarak cıkladı. ‘’Bayağı bağrıştılar, babası küfür de edince Minho o hengameye dahil olmak istemedi. Olayın öznesi olarak gitsek daha mı kötü olur kestiremediğinden yolumuzu değiştirdik. Birkaç tur attık, beni sana bıraktı, kendi de Changbin’in yanına gitti.’’
‘’İyi yapmışsınız. Hoş olmazdı tartışmanın ortasına girmeniz.’’ Changbin anlaşma yapacağı birinin önünde otoritesinin sarsılmasını, daha doğrusu çocuk gibi azarlanmayı kaldıramazdı.
‘’Minho anlayışlıdır, canım. O da restoranı babasıyla açtığından biliyor ebeveynle çalışmanın illetini. Changbin’le empati yaptı bu yüzden.’’
Hyunjin de alışkanlıktan ötürü olsa gerek kolayca empati yapabilmişti. Changbin’in kötü hissettiğini biliyor, Changbin için mi yoksa Changbin ona kötü hissettirdiği için mi göğsündeki sıkıntının baş gösterdiğini kavrayamıyordu. Jisung’a belli etmeden ufak bir nefes verdi. Belki bu gece Changbin’i dinlerken anlardı. Çünkü biliyordu, Changbin muhakkak kapısını yeniden çalacaktı.
--------
ayy cok uzun zamandir bir seyler paylasmayinca insan geriliomus .
nasildi?? ben cok sevdim balkon evrenini bilmiorum,, dertlenince hyunun kirmizi kilimine kivrilirim artik. konusalim mi biraz,,, OZLEDIM DE CUNKU yorumlarinizi bekliorumm
kendinize COKII bakin <3
20 notes
·
View notes
Photo
#köylü #kapı #ahşap #şapka #selamlama #avlu #köy #evönü #erkanarslan (Canbaz Köyü) https://www.instagram.com/p/Cn1FVXwM9-N/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note
·
View note
Text
ÇOK GÜZEL BİR HIKAYE MUTLAKA OKUYUN!
Genç adam, evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere konusunda uzmandı. Fakat plâstik pencereler yaygınlaşınca, ahşap olanlara rağbet azaldı. Bu yüzden işler iyi gitmiyordu. Üstelik de çocukları büyümüş, biri hariç okula başlamıştı. Masrafları artınca, yanındaki kalfasına yol verdi. İşe biraz daha erken koyulur, yardımcıya ayırdığı parayı, çocukların harçlığına katardı.
Adam, bir gün çalışırken, elektrik kesildi. Ve uzun süre beklediği halde gelmedi. Aksi gibi, o akşam üzeri teslim etmesi gereken birkaç pencere vardı. Boş kalmayı sevmezdi. Planyayı yağladı, talaşları süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çıkarken, sigortaya göz attı.
Eğer yanılmıyorsa, bu iş normal değildi. Biri gelip sigortayı kapatmış olmalıydı.
Şalteri kaldırınca, atölye aydınlandı. Tahminleri doğru çıkmıştı ama, bu işe bir anlam veremiyordu. Şaka dese, böyle bir şaka yapılmazdı. Kendisini kıskanacak bir düşmanı da yoktu.
İşe koyulduğunda, yine aynı şey oldu. Ama bu sefer suçluyu görmüştü. Oğlu, evden atölyeye bağlanan merdiveni sessizce inmiş ve sigortayı kapattığı sırada, babasını karşısında bulmuştu.
Adam, on yaşına gelmiş bir çocuğun böyle bir haylazlığını affedemezdi. Bütün günü, onun yüzünden mahvolmuştu. Bir kere yapmış olsa, ses çıkartmazdı. Ama tekrarlaması, hangi yönden bakılırsa bakılsın, büyük hataydı. Saçlarından yakalayıp sıkı bir tokat attı. Her şey onun iyiliği içindi. Belki vurduğu tokat, serseri olmasını engellerdi.
Adam, oğlunun gözyaşlarını görmezden geldi ve eve çıktıktan sonra, eşine dert yanarak:
- Bu çocuğun, okulda kimlerle düşüp kalktığını bilmemiz lazım!.. dedi. Eğer serbest bırakırsak, başımıza büyük dertler açacak!..
Adam, bir süre düşündü. Sonunda da en kolay yolu buldu. Oğlunun hiç aksatmadan tuttuğu günlüğünde, arkadaşlarına ait ip ucu olmalıydı. Eşi istemese de, ona kulak asmadı ve çocuğunun günlüğünü okumaya başladı.
Oğlu, en son sayfada:
“Bu gece kötü bir rüya gördüm!..” yazmıştı. “Atölyede çalışırken, babamı elektrik çarpıyordu. Allah’ım onu koru!.. Ben elimden geleni yapacağım!..”
(Her şey göründüğü gibi olmayabilir)
41 notes
·
View notes
Text
Beni böyle uzun sev
Gölü delirt
Tutuştur suyun kanını
Gitmeni yalanlayan kuşlar bul
Bir küflü yorgunluk
Zamansız bir deniz kaldı
Gecenin avuçlarında
Hem varım sanki yokum
Beni böyle ıslak sev
Gizimi dağıt
Kuşlar demiştik kuşlar
Kal öyle
Öyle rüzgarlı
Ahşap bir kapı
Açılıyorum sana
19 notes
·
View notes