#abdullah yalnız
Explore tagged Tumblr posts
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/7056ea24b238cfadc0702e20271b2247/b35bd684976b3485-e3/s540x810/e8d2104a272184631848a69f7244b148dd1aaefa.jpg)
⭐⭐⭐⭐⭐
İbn Receb e-Hanbelî (rahimehullah) der ki:
"Güzel ölüm, gizlisi güzel olan kuldan başkasında vukû bulmaz. Çünkü ‘ölüm anı’, yapmacıklığın mümkün olmadığı bir andır. İşte bu yüzden o anda, ancak kalbin sakladığı şey ortaya çıkar."
Hangimiz böyle bir ölümü istemez ki? Her geçen gün her geçen saat ömrümüzden çalarken bizi biraz daha ölüme yaklaştırırken bizler onun için ne yapıyoruz? Hangi hazırlıklarımız var?
Namazlarımızı gereği üzere kılıyor muyuz? Tesettürümüze dikkat ediyor muyuz?
Salih amellerimizde ihlası gözetiyor ibadeti yalnızca Rabbimiz razı olsun diye yapıyor muyuz?
Yoksa birileri bizi görürken kıldığımız namazımızdaki özen yalnız kaldığımızda kıldığımızdan daha mı çok?
Rabbimiz c.c' ya ne kadar yakınız?
O'nu razı etmek için gayretimiz ne boyutta? Yalnız anlarımızda Rabbimizle irtibatımız nasıl? İşte bunların hepsi ölüm anımızdaki durumumuzda belirleyici olacak. O halde ölümü güzel olanlardan olabilmek için yaklaşalım Rabbimize. Her işimizde Rabbim ne der bundan razı olur mu diye düşünelim O'nu dikkate alalım.
Abdullah Bin Mesud (radiyallahu anh) dedi ki:
"Rabb'ine Karşı İhlâslı Olan Kimse, Kumda Yürüyen Kimse Gibidir. Ayak Seslerini Duymazsın Ancak İzini Görürsün."
📚Câmi'ul Ulumi ve'l Hikem (308)
Son an hakikatimiz ortaya dökülecek. Rabbimizle olan münasebetimizin seviyesi işte o an çıkacak ortaya Rabbim rezil etme bizi. O an Sensiz kalırsak kim sahip çıkar kim kurtarır bizi!
Rabbim dünya hayatına aldanıp son anında hüsranı yaşayanlardan kılma güzel ölümle bitir ömrümüzü.
____________°🌺💞🌸°______________
🎀
24 notes
·
View notes
Text
Ben, Seni ﷺ Sevdiğimi iddiâ etmekten utanıyorum!
Söze nasıl başlanır bilmiyorum, nasıl sevilir bilmediğim gibi. Bunca sene seni sevdiğimi iddiâ ederek dolanıp durmuşum, meğer ben seni sevenler kervanında hiç yokmuşum. Kalbim bir kütükten daha katıymış meğer. Bir kütük ki senden bir lahza ayrı düştü diye feryadı 1400 yıldır dillerde dolaşan. O kütük bir hutbe kadar ayrı düştü diye nâlan iken, neredeyse çeyrek asır, yokluğuna isabet eden ömrüme nasıl ağlayamadım!
Hazreti sevbân gibi bu dertle evden çıkıp dünyası başına yıkılmış gibi hüzünle yürüyemedim bir gün,
Ya sevbân nedir bu hâlin? diye o mübarek ses duyulmuştu.
“–Anam, babam ve canım Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah! Sen’in hasretin beni öyle yakıp kavurmaktadır ki, nûrundan ayrı geçirdiğim her an bana ayrı bir hicran olmaktadır. Dünyada böyle olunca âhirette nice olur diye dertleniyorum. Orada Siz, peygamberlerle beraber olacaksınız. Benim ise, ne olacağım ve nerede bulunacağım belli değil! Üstelik Cennetʼe giremezsem, Sizʼi görmekten tamamen mahrum kalacağım! Bu hâl beni yakıp kavuruyor ey Allâh’ın Rasûlü!”
Ve müjde geldi , sevbân kadar sevinemezsekte 1400 yıldır koca bir ummetin sevbânlarına o müjde geldi:
-"kişi, sevdiği ile beraberdir..."
Sana ﷺ bakan dönüp bir daha bakmayı ister, seni gören bir daha görmek, bu simâda yalan olmaz diyen Abdullah bin selâm seni görür görmez müslüman olur hemen... Gecede aynısın gündüz de aynı sen... Hiç bir Karanlık örtemez güzelliğini.. ve sahaben bir sana bakar bir dolunaya, vallahi Rasullallah aydan daha güzel der birisi... Vallahi Rasullallah aydan daha güzel zikri düşer dilimize karanlık bir gece hasretinle gökyüzüne bakarken efendim...
Seni öyle güzel sevenler var ki ya Rasullallah, seni sevdiğimi söylemeye utanırım ben. Yalnız sen habibi kibriyâsın, önderi evliyâsın, seyyidi enbiyâsın. Sen ümmetine çok düşkünsün diyorlar hep, seni sevenler cennette seninleyken ya biz ümmetinin günahkarları ne olacağız ?
Ve 1400 yıldır esen, mekkenin sıcak rüzgarlarına benzer bir merhamet rüzgarı okşuyor ıslak yanaklarımızı: "Benim şefaatim ümmetimin büyük günah işleyenlerinedir." haberi sarıyor çaresizliğimizi... Çocuklar gibi seviniyor gönlümüz, 14 asır evvelden yine sen ﷺ sarıyorsun yetimlerini efendim, yine sen ﷺ inşirahısın göğüs kafeslerinin sıktığı kalplerin...
(Buhârî, Edeb, 96) (Buhârî, Menâkıb, 25)
(Buharî, Sahih, c. 2, s. 335.)
126 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/76497e75b2e76ced03ddd96047af06a5/2495ab8adb36e27b-f9/s540x810/bfbc2001d9d6b34492d2e64db97b7b5c0339fc1f.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/9ba5679770b9ef20aad72dd4eb649907/2495ab8adb36e27b-85/s540x810/dcb0825395f87ec21bbff3d6aff9990647e71cc5.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/57ecbfa17da7d10f6e70c787ed725446/2495ab8adb36e27b-06/s540x810/06635cec19f2e99daa1972ebd7f9f9dbdaad1007.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/a0b58585d9ec73ba5221e9150904ed97/2495ab8adb36e27b-fe/s540x810/bd06f7e14e4dfbdfd0347f702b40d742e2fcaa1e.jpg)
Rahmân ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlar ve yalnız O' ndan yardım dileriz.
Âlemlerin Rabb'i ve rızık vericisi olan Allah'a hamd ve senâ, yarattıklarının en güzeli olan Muhammed Resûlullah'a ve tertemiz ailesine salât ve selâm olsun.
Bu risâlenin yazarı, yüce Allah'ın nedimi/ hizmetçisi Hâce Abdullah - ı Ensâri der ki:
Gönül ruha sordu: " Bu işin başı nedir? Bu işin sonu nedir? Ve bu işin meyvesi nedir?"
Ruh cevap verdi: " Bu işin başı fenâdır, bu işin sonu bekâdır ve bu işin meyvesi vefadır."
Gönül sordu: " Fenâ nedir? Vefa nedir? Bekâ nedir?"
Ruh cevap verdi: " Fena, kendi benliğinden kurtulmaktır; vefa,dostun sözünü yerine getirmektir; bekâ ise Hakk'a bağlanmaktır." 🌾🤍
20 notes
·
View notes
Text
"İktisad ve hıssetin çok farkı var. Tevazu, nasılki ahlâk-ı seyyieden olan tezellülden manen ayrı ve sureten benzer bir haslet-i memduhadır. Ve vakar, nasılki kötü hasletlerden olan tekebbürden manen ayrı ve sureten benzer bir haslet-i memduhadır. Öyle de:
Ahlâk-ı âliye-i Peygamberiyeden olan ve belki kâinattaki nizam-ı hikmet-i İlahiyenin medarlarından olan iktisad ise, sefillik ve bahillik ve tama'kârlık ve hırsın bir halitası olan hısset ile hiç münasebeti yok. Yalnız, sureten bir benzeyiş var. Bu hakikatı teyid eden bir vakıa:
Sahabenin Abadile-i Seb'a-yı Meşhuresinden olan Abdullah İbn-i Ömer Hazretleri ki; halife-i Resulullah olan Faruk-u A'zam Hazret-i Ömer'in (R.A.) en mühim ve büyük mahdumu ve sahabe âlimlerinin içinde en mümtazlarından olan o zât-ı mübarek çarşı içinde, alış-verişte, kırk paralık bir mes'eleden, iktisad için ve ticaretin medarı olan emniyet ve istikameti muhafaza için şiddetli münakaşa etmiş. Bir sahabe ona bakmış. Rûy-i zeminin halife-i zîşanı olan Hazret-i Ömer'in mahdumunun kırk para için münakaşasını acib bir hısset tevehhüm ederek o imamın arkasına düşüp, ahvalini anlamak ister. Baktı ki Hazret-i Abdullah hane-i mübarekine girdi. Kapıda bir fakir adam gördü. Bir parça eğlendi; ayrıldı, gitti. Sonra hanesinin ikinci kapısından çıktı, diğer bir fakiri orada da gördü. Onun yanında da bir parça eğlendi; ayrıldı, gitti. Uzaktan bakan o sahabe merak etti. Gitti o fakirlere sordu: "İmam sizin yanınızda durdu, ne yaptı?" Herbirisi dedi: "Bana bir altın verdi." O sahabe dedi: "Fesübhanallah! Çarşı içinde kırk para için böyle münakaşa etsin de, sonra hanesinde ikiyüz kuruşu kimseye sezdirmeden kemal-i rıza-yı nefisle versin!" diye düşündü, gitti, Hazret-i Abdullah İbn-i Ömer'i gördü. Dedi: "Yâ İmam! Bu müşkilimi hallet. Sen çarşıda böyle yaptın, hanende de şöyle yapmışsın." Ona cevaben dedi ki: "Çarşıdaki vaziyet iktisaddan ve kemal-i akıldan ve alış-verişin esası ve ruhu olan emniyetin, sadakatin muhafazasından gelmiş bir halettir; hısset değildir. Hanemdeki vaziyet, kalbin şefkatinden ve ruhun kemalinden gelmiş bir halettir. Ne o hıssettir ve ne de bu israftır."
İmam-ı A'zam, bu sırra işaret olarak
لَا اِسْرَاف�� فِى الْخَيْرِ كَمَا لَا خَيْرَ فِى الْاِسْرَافِ
demiş. Yani: "Hayırda ve ihsanda (fakat müstehak olanlara) israf olmadığı gibi, israfta da hiçbir hayır yoktur."
32 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/ad395d5f5dd5256e9378be786602ac31/58a46ba324ec839b-0c/s540x810/d2ffbf4fd8d4237d5f5186183fd3a48aba5a6b75.jpg)
SELÂM VERMEK SÜNNET, ALMAK FARZDIR !
SELÂM VERMENİN SEVÂBI VE SELAM VERMENİN ÖNEMİ :
Selâm, Müslümanlar arasındaki ‘her kazâ ve belâdan selâmet (esenlik) üzerinize olsun!’ mânâsında duâ ve temennîden ibârettir. Selâmın en kısa şekli ‘Selâmün aleyküm’ demektir.
Verilen bir selâmı işitenlerin alması farzdır. Ancak, bir toplulukta içlerinden bazılarının almaları ile öbürlerinden farz sâkıt olur, yani farz edâ edilmiş olur.
Selâm vermek sünnet, almak farz olduğu hâlde bu sünnetin yani selâm vermenin sevâbı daha çoktur.
Selâm alınırken, selâm verenin selâmın alındığını duyması şarttır. Mırıltı ile işitilmeyecek şekilde cevap vermekle selâm alınmış olmaz.
İçinde çocukların da bulunduğu bir cemâate selâm verildiğinde reşîd; bâliğ olmayanların selâm almaları ile cemâat selâm almış sayılmaz.
Kadının, erkeğin selâmını alması vaciptir. Şu kadar ki kadın selâm alırken sesini yükseltmemelidir.
Kadın erkeğe selâm verdiği surette, selâm veren kadın yaşlı ise erkek selâmını alabilir. Selâm veren kadın genç ise erkek selâmı kalbi ile alır.
Kur’ân-ı Kerîm okuyan kimseye selâm verilmemelidir. Allâh’ın kelâmını okumakla meşgul bulunan bir mü'mini selâm vererek meşgul etmek uygun değildir. Fakat Kur’ân-ı Kerîm okumakta bulunan bir Müslümana selâm verildiğinde selâmı alması vâcib olur.
Yalnız bir kimseye verilen selâma yalnız o karşılık verir.
“Ve aleykümü’s-selâm ve rahmetullâhi ve berakâtüh” diyerek selâm almak, âfetlerden uzak ve Allâh’ın rahmetine ve bereketine yakın olunuz, demektir. Bu, selâm almanın en mükemmel şeklidir.
“Ve aleykümü’s-selâm’ demek de kâfîdir. (Hayat Rehberi)
Müslüman’ın Müslüman’a selam vermesi, Allâhü Teâlâ’nın ona selâmet ihsan etmesi için duâ ve temennidir.
Selam vermek sünnet-i kifâye, selamı almak ise farz-ı kifâyedir. Yani topluluktan birinin vermesi ve alması kâfîdir.
Selam verirken ve alırken işitilecek seviyede sesli söylemek sünnettir. Bir Müslüman verilen selamı aldığını selamı verene duyurması lazımdır. Şayet duyurmazsa selamı almış olmaz. Verilen selam duyulmadığı zaman da selam verilmiş olmaz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
• “Selam verdiğiniz zaman işitilecek şekilde selam veriniz. Aldığınız zaman da işitilecek şekilde alınız.”
• “Es-Selâm” Allâh Azze ve Celle’nin isimlerindendir. Allâhü Teâlâ (Müslümanlar amel etsinler diye) onu yeryüzüne (ikram için) indirmiştir. Öyleyse siz de aranızda onu yayınız.
Birisi bir topluluğa selam verir ve onlar da selamı alırlarsa selam veren derece bakımından onlardan daha faziletli olur. Zîrâ selamı onlara o hatırlatmıştır. Eğer onlar selamı almazlarsa, onlardan daha hayırlı ve daha temiz olan (sağındaki melek) selamı alır.”
Abdullah bin Sâmit (r.a.) anlatıyor:
Ebû Zerr’e (r.a.) ‘Abdurrahmân bin Ümmü’l-Hakem’e uğradım ve selam verdim. Fakat selamımı almadı.’ dedim.
Ebû Zerr (r.a.) “Ey kardeşimin oğlu. Bundan dolayı sana bir günah yoktur. Selamını ondan daha hayırlı olan sağındaki melek alır.” demiştir."
SELÂM VERMENİN SEVÂBI
Bir kişi Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in huzuruna geldi ve: “Es-selâmü aleyküm” diye selam verdi.
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem ) Selâmını alıp ‘on sevap’ buyurdular. Başka birisi geldi: “Es-selâmü aleyküm ve rahmetullah” diye selam verdi.
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) (Selâmını aldıktan sonra) ‘yirmi sevap’ buyurdular. Bir başkası gelip o da: “Es-selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh” diye selam verdi.
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) onun da selâmını aldı ve ‘otuz sevap’ buyurdular. (El-Edebü’l-Müfred)
Hadîs-i Şerîf:
Peyamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
"İnsanlara, güler yüzle selam vermen sadakadır." (Beyhakî, Şuabü'l-Îmân)
"Ey insanlar! selâmı yayınız, yemeği yediriniz, sılâ-i rahim yapınız, insanlar uykuda iken geceleri namaz kılınız ki cennete selâmetle girebilesiniz." (Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)
SELAM VERMENİN ÖNEMİ
İbn-i Ömer (r.a.)’den rivâyet edilmiştir; dedi ki: Resûlullah (sâllallahü aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
“Selam vermeden söze başlamayın. Biriniz selam vermeden önce söz söylerse, siz ona cevap vermeyiniz.”
Hadis Kaynak: Kenzü’l- Ummâl, c.9, s.126, h.25320
Selam vermenin sevâbı kalpte bir nur, yüzde bir süs, amelde bir kuvvettir. Selam vermemenin günahı da kalpte karanlık, yüzde çirkinlik, amelde de zayıflıktır.
“Biriniz bir meclise gelince selam versin. Kalkmak isteyince de selam versin. Birinci selam, sonuncudan daha üstün değildir, (her ikisi de aynı ölçüde ehemmiyetlidir.)”
Hadis Kaynak: Tirmizî, c.5, s.63, İsti’zan 15, h.2706; Ebû Dâvûd, Edeb 139, h.5208
“Resûlullâh’a: ‘İslâm’ın hangi ameli daha hayırlıdır?’ diye soruldu. Buyurdular ki:
“Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir.”
Hadis Kaynak: Ebû Dâvûd, c.5, Edeb 131, h.5194
“Bir cemâat giderken, yeri gelince içlerinden bir kişinin selam vermesi hepsi için yeterlidir. Oturanlar adına da bir kişinin mukabelesi yeterlidir.”
Hadis Kaynak: Ebû Dâvûd, c.5, Edeb 141, h.5210
Kaynak: Miftahu’t-Tevhid Ve’t-Takva
Âyet-i Kerîme:
"Ve size bir selâm verildiği vakit hemen ondan daha güzeli ile selâmda bulununuz veya onu aynı ile iâde ediniz. Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ her şeyi hesâba çekmektedir.” (Nisâ Sûresi, âyet 86)
3 notes
·
View notes
Text
Devlet Bahçeli’nin Öcalan çağrısı: Bursalılar ne diyor?
https://pazaryerigundem.com/haber/189951/devlet-bahcelinin-ocalan-cagrisi-bursalilar-ne-diyor/
Devlet Bahçeli’nin Öcalan çağrısı: Bursalılar ne diyor?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis’te cezaevinde bulunan terörist Abdullah Öcalan’a çağrıda bulunması ülke genelinde gündem yarattı. Söz konusu açıklama hakkında Herkes Duysun ekibi olarak Bursalılara mikrofon uzattık. Bursalı vatandaşların tutumuysa birbirinden farklıydı.
Arda ŞARU / HERKES DUYSUN
BURSA (İGFA) – MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin, TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşsun” diyerek İmralı Cezaevinde bulunan Kürdistan İşçi partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan’a çağrıda bulunmuştu. Söz konusu açıklama hakkında Herkes Duysun ekibi olarak Bursalılara mikrofon uzattık. Bursalı vatandaşların tutumuysa birbirinden farklıydı.
“Terörün tamamen bittiğini ve örgütün kaldırıldığını mecliste haykırsın diyen Devlet Bahçeli’nin bu açıklamasına Bursa’da yaşayan vatandaşlar yorumladı. Devlet Bahçeli’nin açıklamasını doğru bulanlar olduğu gibi destekleyen vatandaşlar da oldu. Bir vatandaş, “O kadar insanın katilinin mecliste işi yok.” derken; bir başka vatandaş da “Çok iyi konuştu, ülkenin böylesine onur konuşmalarına ihtiyacı vardır.” şeklinde düşüncesini paylaştı.
youtube
Herkes Duysun ekibi olarak “Bahçeli’nin Öcalan için yaptığı açıklamayı nasıl buluyorsunuz?” diye sorduğumuzda Bursa halkından gelen cevaplar ise şu şekilde:
“MECLİSE ÇAĞIRMAK NEYİN ALAMETİ?”
“Meclise böyle bir adamın gelmesinden kimsenin hoşnut olacağını düşünmüyorum açıkçası. “ diyen bir vatandaş şunları söyledi:
“Çok saçma bir açıklama. O kadar şehidimiz oldu, bizler de çocuk yetiştiriyoruz. Benim oğlum asker olmak istiyor Okuması büyümesi kolay geliyor insanlara. Ne için öldü bu insanlar. Bizleri korumak veya savunmak için yaşamlarını yitirdiler. Kendileri, o Öcalan için o kadar insanın katili ya da bebek katili diyorlardı. Şimdi meclise çağırmak neyin alameti? O insanların, o evlatların anne babalarını yüzüne nasıl bakacaklar. Nasıl söz verecekler. Yazık,çok yazık.”
“ÜLKENİN ONUR KONUŞMALARINA İHTİYACI VAR”
Başka bir vatandaş da Bahçeli’nin sözlerini son derece olumlu bulduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Çok iyi konuştu. Ben kendisine çok teşekkür ederim. Ülkenin onur konuşmalarına ihtiyacı vardır. Bu ülkenin insanları akıllı olsun, birlik ve beraberlik içerisinde olsun. Bu ülkenin insanları akıllı olsun, düşmanlık yapmasınlar. Biz rahat yaşamak istiyoruz. Terör istemiyoruz. Bu ülke hepimizindir. Türkü ve kürdü hepsi bizimdir. Ben Devlet Bahçeli’ye, Recep Tayyip Erdoğan’a başta olmak üzere devlet büyüklerine, askerimize, polisimize çok teşekkür ederim. Allah hepsinden razı olsun. Bu ülke birlik ve beraberlik içerisinde kalkınacak.”
“BİR TÜRK VATANDAŞI OLARAK TERS BULUYORUM”
Bir diğer vatandaş düşüncelerini şu şekilde paylaştı:
“O kadar şehitlerimizin olmasına rağmen bu görüş benim için çok saçma. Koskoca Devlet Bahçeli böyle bir açıklamada nasıl bulundu. Bende şaşırdım. Ama böyle bir açıklama yapmaması gerekiyordu. Bence çok yanlış, katılmıyorum. Bir Türk vatandaşı olarak tamamen ters buluyorum. Kürtlerle Türkler arasında hiçbir problemimiz yok. Yalnız büyük politikacılarımız meseleyi Türkiye’yi parçalamak için kullanmaktadır.”
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Video
youtube
Yaktın Yandırdın Beni - Uğur Aslan ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Erzi... Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/5L6qiphoV8E Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. SİYAH PERÇEMİNİ DÖKMÜŞ YÜZÜNE Yöresi- İli ERZİNCAN İlçesi- Köyü Tercan Kaynak Kişi AŞIK DAVUT SULARİ Derleyen TRT MÜZİK DAİ. BŞK. THM. MD. Notaya Alan ERKAN SÜRMEN İcra Eden KAYNAK KİŞİ Makamsal Dizi HÜSEYNİ Konusu - Türü Aşk Sevda Karar Sesi La Bitiş Sesi La Usül 4/4 En Pes Ses La En Tiz Ses Sol Ses Genişliği 7 Ses TÜRKÜNÜN SÖZLERİ Em Bm Siyah perçemini yar yar Em Bm Dökmüş yüzüne Em Bm Em Bm Salınarak gelen humaya bakın Em Bm Kimden söz işitmiş yar yar Em Bm Düşmüş yüzüne Em Keder yakışmayan simaya bakın D C Am Bm Yar yar yar eylemen Bm C Yaktın yandırdın beni Am Bm Zalım aldattın beni Bm C Ne dedimde darıldın Am Bm Bir kula sattın beni Em Bm Al göğsün üstüne yar yar Em Bm Bir bağ dikilmiş Em Bm Em Bm Bin bir çeşit çiçeklerden ekilmiş Em Bm Em Bm Dün uğradım bir ücraya çekilmiş Em Bulutmu kaplamış şu aya bakın D C Am Bm Yar yar yar eylenemem Yandırdın yaktın beni Zalim aldattın beni Ne dedimde darıldın Bir kula sattın beni SİYAH PERÇEMİNİ Yar Yar DÖKMÜŞ YÜZÜNE SALINARAK GELEN HUMAYA BAKIN KİMDEN SÖZ İŞİTMİŞ Yar Yar DÜŞMÜŞ HÜZÜNE KEDER YAKIŞMAYAN SİMAYA BAKIN Yar Yar Yar Eylenemem Bağlantı: YANDIRDIN YAKTIN BENİ (YAKTIN YANDIRDIN BENİ) ZALIM ALDATTIN BENİ NE DEDİM DE DARILDIN BİR PULA SATTIN BENİ AĞ GÖĞS��N ÜSTÜNE Yar Yar BİR BAĞ DİKİLMİŞ BİN BİR ÇEŞİT ÇİÇEKLERDEN EKİLMİŞ DÜN UĞRADIM BİR HÜCRAYA ÇEKİLMİŞ BULUT MU KAPLAMIŞ ŞU AYA BAKIN Yar Yar Yar Eylen Eylenemem Bağlantı ELİN SİTEMİNDEN Yar Yar AĞLARKEN GÖRDÜM GÜL DİBİNDE KAHKÜL BAĞLARKEN GÖRDÜM (GÜL DİBİNDE PERÇEM BAĞLARKEN GÖRDÜM) BİR SEHER AKPINAR ÇAĞLARKEN GÖRDÜM DAVUT SULARİ'DEKİ SEVDAYA BAKIN Yar Yar Yar Eylen Eylenemem Bağlantı PERÇEM : Kakül HUMA : Devlet Kuşu (Burada : Değerli sevgili) SİMA : Yüz, surat HÜCRA : Kıyı, köşe, sessiz ve baş yer Uğur Aslan Madde Tartışma Oku Değiştir Kaynağı değiştir Geçmişi gör Araçlar Vikipedi, özgür ansiklopedi Uğur Arslan ile karıştırılmamalıdır. Uğur Aslan Doğum 9 Şubat 1972 (52 yaşında) Reyhanlı, Hatay, Türkiye Eğitim Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Meslek Oyuncu, müzisyen Etkin yıllar 2005-günümüz Ajans Abdullah Bulut Management Boy 1,78 m (5 ft 10 in)[1] Evlilik Sema Ergenekon (e. 1999) Çocuk(lar) 3 Uğur Aslan (d. 9 Şubat 1972, Hatay), Türk dizi, sinema, tiyatro oyuncusu ve müzisyen. 2021 yılında yayınlanmaya başlayan Yargı adlı Türk televizyon dizisinde canlandırdığı Komiser Eren rolü ile tanınmıştır. Hayatı 9 Şubat 1972'de Hatay'ın Reyhanlı ilçesine bağlı Melekli köyünde doğdu. Dokuz çocuklu bir ailenin en küçük çocuğudur.[2] İlk ve orta öğrenimini Reyhanlı Devlet Parasız Yatılı Okulu'nda, lise öğrenimini Antakya Ticaret Lisesi'nde tamamladı. Lise yıllarında tiyatro ile ilgilendi. Hatay Kültür Tiyatro Topluluğu'nun sahnelediği Bir Şehnaz Oyun adlı eserde calandırdığı Baron Refik rolü, ilk önemli oyunculuk deneyimi idi[2] Bu tiyatroda aralarında Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Şahları da Vururlar, Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı oyunlarının da bulunduğu yirmiden fazla oyunda rol aldı.[3] Üniversite öğrenimi için Ankara'ya gitti. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde oyunculuk alanında yüksek öğrenim gördü.[2] Ankara'da yaşadığı dönemde müzisyenlik yaptı. Sakarya Caddesi Barlar Sokağı'nda bar performansları ile tanındı.[3] Bir süre sonra bar performanslarına sahne şovları da ekledi.[3] TRT'de bir sezon "Kavak Yelleri" adlı müzik eğlence programını sundu.[3] Aynı dönemde TRT'de yayılanan İnsan Olmak, Kale İçi, Aşk Buraya Uğramıyor gibi dramalarda rol aldı. Yükseköğrenimini tamamladıktan sonra bir süre yalnız müzikle uğraştı ve İstanbul'a yerleşti. Üniversiteden arkadaşı Sema Ergenekon ile 1999 yılında evlendi.[4] Çiftin, ikisi kız biri erkek olmak üzere üç çocuğu oldu.[5] Aslan, 2005 yılında senaryosunu Sema Ergenekon'un yazdığı Gümüş adlı dizide Orhan karakterini canlandırdı. Uğur Aslan'ın Dayan Gönlüm adlı şarkısı dizide sık sık yer aldı. Aslan, 2007 yılında Dayan Gönlüm adlı rock albümü çıkardı. Oyunculuğa İki Aile, Yer Gök Aşk, Kayıp, Karadayı gibi Türk televizyon dizilerinde rol alarak devam etti.[6] 2021 yılında Kanal D'de yayımlanmaya başlayan Yargı dizisindeki komiser Eren rolü ile popüler oldu. 8 kişilik bir orkestra eşliğinde arabesk şarkılar seslendirerek seyirciye kendi anılarını anlattığı "Afara: Bir Arabesk Müzikali" adlı müzikal tiyatroyu 2021 yılında sahnelemeye başladı.[7] 2022 yılında Kanal D'de yayımlanan Afara adlı müzik-eğlence programını sundu.
1 note
·
View note
Text
Dersim’in gizli kanunu – HyeTert
Dersim’in gizli kanunu
Nevzat Onaran
Cumhuriyet 100 yaşında, ama değişmeyen asırlık talebimiz: Can ve mal güvenliğimizdir.
En sade ifadesiyle, ‘eşit vatandaşlık’tır.
Eşit vatandaşlık, can ve mal güvenliği demektir…
‘Eşit’ olmadığımız için ne can ne de mal güvenliğimiz vardır…
Kuşaklardır böyle.
2023’te de milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanı resmen ‘yok’ saymaya devam ediliyor.
Takvimin her gününde bir acımız var desem abartmış olmam.
15 Kasım’da tam 86 yıl önce Seyid Rıza, oğlu ve beş yoldaşıyla Elazığ’da idam edildi.
Halen mezar yeri açıklanmış ve cesetler ailelerine verilmiş değildir.
Sadece mezar yerleri değil kanun da gizlenmiştir. Dersim harekâtı öncesinde, bir ilk yaşanmış, kanun gizlenmiştir.
Gizli kararnameler biliniyordu, ama ‘gizli kanun’ ne demektir? Hani TC, hukuk devletiydi.
Tutanakta kanun müzakeresiyle ilgili tek satır bulunmamaktadır. Gizli celsede dahi görüşülmemiştir.
Kanunun hazırlanmasında Meclis’in pay-pas edilmesi bilinmez değildir.
İttihatçılar meşhurdu, güya Meclis-i Mebusan açıktı, ama kanun yapan hükümetti.
“Yok kanun, yap kanun” deyişiyle hatırlanan Enver Paşadır.
İttihatçı hükümetin, harici ve dâhili harbi yürüttüğü yıllarda Meclis-i Mebusan’ın kanun yapma yetkisini gasp ettiğini söylemek abartma olmayacaktır.
Tarık Zafer Tunaya’nın araştırmasından öğreniyoruz ki, 1908-1918 döneminde 1000 tanesi İttihatçı hükümete ait olmak üzere, toplam 1682 muvakkat kanun ve 1500 normal kanun yürürlüğe konmuştur.(1)
Milyonlarca insanı yerinden-yurdundan kovalamanın ve malına-mülküne el koymanın 27 Mayıs 1915 tarihli Tehcir Kanunu ve 26 Eylül 1915 tarihli Tasfiye Kanunu da birer muvakkat kanundu. Bu anlamda, İttihatçı iktidar ‘muvakkat kanun devleti’ yıllarıydı.
Cumhuriyet dönemi çok mu farklı?
Hükümetin TBMM’ye getirdiği her kanun tasarısı da oy birliğiyle kabul edilmiştir. Hiç itiraz olmaz mı?
Meral Demirel’in yaptığı araştırmaya göre, 1927-1946 döneminde milletvekillerinin kullandığı 518 bin 507 oyun yüzde 99,95’i (yani 518 bin 216’sı) CHP’nin istediği ‘kabul’ oyu olmuştur. Sonucun başka türlü olması mümkün değildir.(2)
Ahmet Demirel’in araştırmasıyla da ortaya konmuştur ki, 1923’ten 1946’ya kadar 1037 kişi milletvekili seçildi ve bunlardan 1032’si CHP adayı veya CHP’nin desteklediği bağımsız adaylardı. Tüzüğe göre adayları da belirleyen CHP lideri, yani Atatürk ve İnönü’ydü.(3)
1979’da milletvekillerinin atandığı tespitini yapan İsmail Beşikci, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Tüzüğü (1927) ve Kürt Sorunu araştırmasında, tek parti dönemi seçimlerinin birer aldatmaca olduğunu ortaya koymuştur.(4)
Dersim’de ne yapıldığını ilk analiz eden de İsmail Beşikci’ydi. 1977’de yayınevine verdiği Tunceli Kanunu (1935) ve Dersim Jenosidi’ni maalesef ikinci kez kaleme almasından sonra ancak 1990’da (Belge Yayınları) okuyabilmiştik.
Mebusların atandığı böyle bir Meclis’te anayasayı yok sayan kanun da yapılmıştır.
2884 sayılı Tunçeli Vilâyetinin İdaresi Hakkında Kanun’la özel bir sistem oluşturuldu. Tunçeli’nin vali ve komutanı olarak atanan Korgeneral Abdullah Alpdoğan, doğrudan hükümetin yereldeki ‘koloni’ temsilcisi olarak, idamı infaz yetkisine de sahipti. Oysa 1924 Anayasası’na (madde 26) göre idamı infaz yetkisi TBMM’ye aitti. Kanunun anayasaya aykırı olmasını Adliye Encümeni Kâtibi Raif Karadeniz (Trabzon), TBMM’de şöyle savundu:
“Yalnız, memleketin yüksek menfaatını bir tarafa koyduk ve diğer tarafa da kanuni mevzuatımızı koyduk ve Teşkilâtı Esasiye Kanunu’na karşı beslenmesi lazım gelen perestiş ve hürmeti de göz önünde tutarak düşündük ve bu neticeye vasıl olduk.”(5)
Kanunla anayasanın ilgası ilk değildi. 10 yıl önce de benzer uygulama yapılmıştı. 1925’te Takrir-i Sükûn icraatında idamı infaz yetkisi, sıkıyönetim komutanları(6) ve Ankara ile Diyarbakır İstiklâl Mahkemelerine(7) verilmişti.
2425 sayılı kanun Fihrist’te var ve Resmî Gazete’de yayınlanmamıştır (TBMM ZC, devre: 4, cilt: 22, Fihrist-s. 1; Türk Parlamento Tarihi, 4. Dönem (1931-1935), cilt: 1, Ankara-1996, s. 785).
KANUN, ‘FİHRİST’TE VAR, AMA ‘ZABIT’TA YOK
TBMM Zabıt Ceridesi’nin Fihrist’ine göre 2425 sayılı kanun müzakere edilmiştir. Oysa belirtilen sayfalarda veya ilgili günlerde böyle bir kanun müzakeresi yapılmamıştır.
Kanun 3 Mayıs 1934 tarihli olduğu için öncesine de baktım. TBMM, 2 Nisan’dan itibaren ayın son günü dâhil 12 gün çalıştı. 1934 yılının Nisan ayı tutanağı, TBMM Zabıt Ceridesi’nin 21’inci cildidir. Nisan ayında kanunla ilgili herhangi bir müzakere yapılmamıştır.(8)
4’üncü devre, 3’üncü yılın Mayıs 1934 dönemi zaptı 22’nci cilttir. Fihrist’inde (s.1-3) 67 kanun (sayı: 2421-2488) hakkında bilgi vardır. Fihrist’te 3 Mayıs 1934 tarih ve 2425 sayılı kanun içinse yazan şudur: “2425 sayılı kanun Millî Müdafaa Vekâletince 49 500 000 liralık taahhüdat icrası hakkında, sayfa 6:9, 12, 21, 32:35.”(9)
Fihrist’te belirtilen sayfalar nedeniyle kanun tarihi 3 Mayıs’ta ve devamı 5-7 Mayıs’ta da TBMM gündeminde adı geçen kanunla ilgili müzakere yapılmamıştır.(10)
Kanun, ‘Fihrist’ten başka, 1934 Yılı Bütçe Kanunu’nun G Cetveli’nde de ‘2425 sayılı Millî Müdafaa Vekâletince gelecek senelere sarî taahhüt icrasına dair’ olarak yazılmıştır.(11)
Kanunun Resmî Gazete varlığı bu kadardır. Zaten kanunlarla ilgili sıralamada da “kanun yayınlanmamıştır” yazılmıştır.(12)
Özet olarak, TBMM’nin 4’üncü devresinin 22’nci cildinin Fihrist’inde yazılana göre 2425 sayılı kanunun müzakeresi yapılmıştır, ama belirtilen günde ve sayfalarda kanunla ilgili herhangi bir müzakere tutanağı bulunmamaktadır.
Gizli celsede müzakere yapılmış olacağını düşünerek, TBMM GC Zaptına da baktım. TBMM, 1931-1935 döneminde 25 Ekim 1934’te gizli celse için toplanmıştır. Konuysa, Balkan İtilafı Çerçevesinde Yugoslavya ve Romanya ile İmzalanan Antlaşmanın müzakeresiydi. Bu, 2 Eylül 1927-15 Mayıs 1950 döneminin tek gizli celse oturumuydu.(13)
Soru şudur: Fihrist’e müzakeresi yapılmayan kanun hakkındaki bilgiyi kim ve niye yazmıştır?
Sonuç olarak, 68 yıl sonra 2425 sayılı kanunun ne olduğunu, ancak 2002’de öğrenebildik.
GİZLİ KANUNA 68 YILLIK PERDE
Milletvekillerini CHP liderinin atadığı Meclis’in yasama faaliyetine değindim.
Bu kadar mı?
Devamı var.
Yazıldığına göre TBMM’nin kabul ettiği kanun gizlendi, tutanakta tek satır yazılmadı.
Belki kanun, tasarı ya da teklif Meclis’e gelmeden doğrudan yazılmış olamaz mı? Hayır demek mümkün mü?
Çünkü TBMM, kanunu Resmî Gazete’de yayımlamadı.
Kanunun, yaklaşık üç çeyrek asır gündeme gelmemesi de hayli ilginçtir. Nasıl olur da hiçbir milletvekilinin dikkatini çekmez ve gündeme getirmez.
Neyin gizlendiğini ancak 68 yıl sonra öğrenebildik.
İstanbul Milletvekili Azmi Ateş,
İstanbul Milletvekili Azmi Ateş, 19 Mart 2002’de gizli kanunla ilgili TBMM Başkanlığı’na yazılı soru önergesiyle başvurdu (sayı: 7/6576). Azmi Ateş, konunun hikayesini, 1’inci soruda yazdı (aynen aktarıyorum):
“1934 tarihinde çıkarılmış olan 2425 sayılı kanunu temin etmek için her zamanki prosedür gereği, TBMM kütüphanesinden istedim. İlgililer bulamayınca, bu defa Kanunlar Kararlar Müdürlüğü’nden temin etmeye çalıştım. Gizli olması dolayısıyla sizin onayınızın gerektiğini söylediler. Bunun üzerine Genel Sekreterlik’ten -sizinle yaptıkları görüşme sonucunda- bu kanunu Başkanlıktan bir yazıyla talep etmem gerektiği cevabını aldım. Bu durumu teyid etmek üzere de sizi telefonla aradım. Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü tarafından 1989 yılında ‘Kanunlar Külliyatı Fihristi’ adıyla yayınlanan kitapta; 2425 sayılı kanunun karşısında ‘Bu kanun neşredilmemiştir’ ifadesi yer almaktadır. Ayrıca, Emekli Hâkim Tümamiral Fahri ÇÖKER, Av. Faruk KAZANCI ve Muharrem KAZANCI tarafından 1991’de hazırlanıp ‘Türkiye Cumhuriyeti Kanunları’ adıyla yayınlanan kitabında ise, 2425 sayılı kanun için ‘Bu kanun gizliliği dolayısıyla yayınlanmamıştır’ denmektedir. Bu tesbitlerimin ışığı altında, size sormak istiyorum. Bu kanunun adı ve ‘konusu’ nedir?”
İkinci ve üçüncü soru da kanunla ilgili ve kendisine verilmesi hakkındaydı.
Milletvekili Azmi Ateş’e kadar kimse bu gizli kanunu merak etmemiş ya da önemsememiştir.
TBMM Başkanı Ömer İzgi
TBMM Başkanı Ömer İzgi’nin verdiği yanıtla, 2425 no’lu kanun üzerindeki gizlilik perdesi kaldırıldı. 3 Mayıs 1934 tarih ve 2425 no’lu Millî Müdafaa Vekaleti’nce 49,5 Milyon Liralık Taahhüdat İcrası Hakkında Kanun yedi maddedir. Kanunla sekiz senede, askeri yönden gerekli araç gerecin alınması ve emlakin inşasıyla tamiri için toplam 49,5 milyon liralık harcama yapılması planlandı. 5’inci maddede ilga edilen kanun (8 Haziran 1933 tarih ve 2283 sayılı) askeri ihtiyaçlar için Ankara, Konya ve Merzifon’da alınacak binalar hakkındaydı.(14)
Mart 2002’de TBMM Başkanı Ömer İzgi’nin açıklaması o günlerde de haberleştirilmişti.
Kaynağın bir tür örtülü ödenek gibi harcanmasının öngörüldüğü kanunla, gelir/gider bütçesi gerçekleşmesinin 207/229 milyon lira olduğu(15) 1934’te, sekiz yılda askeri ihtiyaçlar için 49,5 milyon lira harcanması planlandı.
1934’te başlangıç gelir/gider bütçesi 184,1 milyon lira olup, bunda Milli Müdafaa Vekaleti (Millî Savunma Bakanlığı) payı yaklaşık yüzde 27’ydi (49,4 milyon liraydı).(16)
TBMM Başkanı Ömer İzgi, cevaplarının 27 Mart 2002’de TBMM Tutanak Dergisi’nde (cilt: 90) yayımlanmasından önce 19 Mart’ta yaptığı açıklamadaysa, iki doğru olmayan söylemde bulunmuştur. Birincisi, 2425 sayılı kanunun Resmî Gazete’de yayımlandığını ve ikincisi de TBMM’de görüşüldüğünü söylemiştir. İkisi de yanlıştır.
Mevcut eldeki bilgiye göre, ortada ne yayımlandığı gazete ne de kanunun müzakere tutanağı vardır.
Değindim, Resmî Gazete’de varlığı, 1934 bütçesinde ilgili kanunlar sıralamasında isminden bahsedilmesidir, bu kadardır.
2425 sayılı yasayla ilgili İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in soru önergesi ve TBMM Başkanı Ömer İzgi’nin cevabı (TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: 21, cilt: 90, s. 334-335).
ASKERİYEYE 8 YILLIK VE SANAYİYEYE 5 YILLIK PLAN
Askeriye, Şeyh Said Hareketi sonrasında 1925 Şubat’tan itibaren Palu’dan, Hizan’a, Elazığ’a, Diyarbakır’a, Sasun’a, Ağrı’ya, Hakkari’ye, Dersim’e sahadadır.
1925-1934 deneyimi dikkate alınarak, Dersim harekâtı öncesinde iki şey yapıldı.
Birincisi, askeriyenin gücünü artırmayı planlamak. İkincisi de gerekli kaynağı yaratmaktır.
1934 Mayıs’ta her iki madde için ne yapılacağı belirlenmiştir. Program dahilinde sekiz yılda askeriyenin belirlenen ihtiyaçlarının karşılanması için 49,5 milyon liranın harcanması planlandı ve bunun için gizli kanun çıkarıldı. Hiç kuşkusuz kanun öncesinde ihtiyaçların ne olduğu da tek tek belirlenmiştir.
Anlıyoruz ki, SSCB’den etkilenerek 1932’de çalışmalarına başlanan ve 17 Nisan 1934’te yürürlüğe giren Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı yanı sıra askeriye için de özel çalışma yapılmıştır.
Sanayi için 5 yıllık ve askeriye için 8 yıllık plan hazırlanmıştır.
1934 Mayıs ayının 3’ünde askeriyenin 8 yıllık yapılandırma programıyla ve 28’inde de bunun finansmanıyla ilgili kanunlar kabul edildi.
Kaynağın Maliye Vekili’nin bono ihracı (iç) borçlanmasıyla karşılanması öngörülüyorsa (madde 3) da 23 Mayıs 1934’te TBMM’ye sevk edilen tasarılar, 28 Mayıs’ta kanunlaştı. Tasarıyı Cumhuriyet gazetesi detaylı haberleştirdi. Böylece 2456, 2458, 2459 ve 2460 sayılı kanunlarla tütünden içkiye, çaydan cama, damga pulundan sinema biletine ve pamuk ipliğine kadar pek çok üründen belli bir miktarda Millî Müdafaa Vergisi alınmaya başlandı.(17)
Ne tesadüf ki hemen ardından 14 Haziran 1934’te, ‘Türk ırkından olan’ ve ‘olmayan’ ya da ‘anadili Türkçe olan’ ve ‘olmayan’ ayrımının yapıldığı ırkçı 2510 sayılı İskân Kanunu da kabul edilmiştir.
Başvekil İsmet’in (İnönü) askeriyeyi yapılandırmakla ilgili böylesi dönemde yaptığı değerlendirme de ne yapılacağının beyanıydı:
“Millî servetimiz ve takatimiz nisbetinde orduya verdiğimiz paranın, yerinde ve iyi kullanıldığına, icap ederse ölçülemeyecek geniş ve müsbet neticeler alacağına emin olabilirsiniz. (Şiddetli alkışlar) Büyük Türk milleti, millet ordusunu teçhiz etmek için, zabitlerini ve askerlerini vasıtalı ve muteber tutmak için severek fedakârlık etmekte yerden göğe kadar haklıdır. (Alkışlar) (…) Millî Türk Devletinin sağlam temellerle kurulmasında emniyetli ve feyizli yollarda yükselmesinde Mustafa Kemal adlı bir reise malik olması ebedî tarihin cereyanında bulunmaz bir fırsat ve bahası ölçülmez bir nimettir. (Şiddetli alkışlar, bravo sesleri)”(18)
Bir yıl sonra program güncellenmiştir. Başvekil İsmet’in başkanlık ettiği Yüksek Müdafaa Meclisi, 19-21 Haziran 1935’te yaptığı toplantıda, hava kuvvetlerini güçlendirmek amacıyla üç yıllık bir program belirlemiştir.(19)
Devamındaki gündem yeniden kaynak arayışı olmuştur. 25 Aralık 1935’te 2881 ile 2882 sayılı kanunla, askeriyenin hava gücünü artırmada kullanılmak üzere 21,5 milyon liralık kaynak yaratmak amacıyla vergiler arttırılmıştır. Bu kanunlarla birlikte 2 Ocak 1936’da Dersim’de kırımın idaresini kuran 2884 no’lu Tunçeli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun da yürürlüğe girmiştir.(20)
Ne tesadüf değil mi?
Cumhuriyet gazetesi, askeriyenin yapılandırılmasını yakından takip etmiş ve gelişmeleri haberleştirmiştir.(21)
Anlıyoruz ki 1930’lu yılların yarısında ordunun yapılandırılması programlanmış ve gerekli kaynak yaratılmıştır. 2425 sayılı kanun da bu planlamanın temel unsurudur; çünkü 8 yıllık programın ana materyalidir.
Milli Müdafaa Vergileri ve Yüksek Müdafaa Meclisi çalışmaları haberleştirildi (Cumhuriyet, 23.5.1934, s. 1, 5 ve Cumhuriyet, 22.6.1935).
100 KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME GİZLİDİR
Gizli kararnameler bilinirdi, kanunun gizliliği ilktir. Askeriyenin sekiz yıllık harcama planı gizleniyor. Kanunun ne olduğunu ancak 68 yıl sonra öğrenebildik, 2002’de.
Dersim’de ’38 harekâtının özel (6.8.1938 tarih ve 2/9409 sayılı) kararnamesi(22) de gizliydi. Buna benzer pek çok kararnamenin gizli olduğunu anlamak için Cumhuriyet Arşivi’nde Bakanlar Kurulu Kararları Kataloğu’nu (Kronolojik) taramak yeterlidir. Eğer, sıralamada herhangi bir numara atlanmışsa biliniz ki, o hiç tereddütsüz gizlidir. 2/9409 sayılı kararname, katalogda bunun için yoktur, numarası atlanmıştır.
Bu, bir örnek.
Avukat Fethiye Çetin, 2000 yılı itibariyle 100 tane Kanun Hükmünde Kararname’nin yayımlanmadığının/gizlendiğinin tespit edildiğini belirtti. Anayasa gereği Resmî Gazete’de yayımlanmayan KHK’nın uygulanamayacağına dikkat çeken Fethiye Çetin, kasalardaki gizli tüm mevzuatın yayımlanmasını, bilinmesini istedi ve bunun vazgeçilmez hukuki kural olduğunu belirtti.
SEYİD RIZA’NIN MEZAR YERİ NEDEN GİZLENİYOR?
15 Kasım 1937’te Seyid Rıza, oğlu Hüseyin, Seyhanlı aşireti reisi Haso Seydi, Yusuf Hanlı aşiret reisi Kamer oğlu Fındık, Demirelli aşiret reisi Cebrail oğlu Hasan, Kırişanlı Ulihiyer oğlu Hasan ve Mirza Ali oğlu Ali idam edildi.
Toprağa veren de idam edendir!
TC, 86 yıldır mezarların nerede olduğunu açıklamadı.
Dersim’de yüzleşmenin ilk adımı, mezar yerinin açıklanması ve cesetlerin ailelerine verilmesidir.
Ve 2011’de bir söylem…
Başbakan Recep T. Erdoğan: “Dersim’den özür diliyorum.”
Demişti, o kadar.
Köprünün altından çok sular aktı…
Seyid Rıza’nın idamı, Dersim’de liderlik yeteneği olanların tasfiyesinin önemli operasyonuydu.
Yaşam sahası hedeflenen aşiretlerin liderleri biliniyordu. Bunların “jandarmaya teslim olması” istendi ve haberler gönderildi, hatta uçaklarla bildiriler atıldı.
Bir kısmı teslim oldu, bir kısmı da operasyonlarla öldürüldü.
1937 yılı sonu itibariyle ve Seyid Rıza’nın idamıyla Dersim’de liderlik yeteneği olanlar bir bir tasfiye edilmişti.
Öncesi de vardı. 24 Nisan 1915’te de tasfiye edilenler, 6 Eylül 1914’ten beri takip edilen Ermenilerin, liderlik yeteneği olanlardı.
Liderlik yeteneği olanların tasfiye edildiği Dersim’de üç kolordunun katılımıyla 1 no’lu, 2 no’lu ve 3 no’lu yasak bölgesinde ’38 harekâtı planlandı ve yapıldı.
Harekâtla on binlerce Dersimli öldürüldü ve toprağından kopartıldı/sürüldü.
Fotoğraf arkası notu: Elaziz [Elazığ], Seyid Rıza [1], oğlu Şeyh Hüseyin [2] ve aveneleriyle birlikte mahkemeye giderlerken (Foto: Hasan Saltık Arşivi).
VE 1938 DERSİM HAREKÂTI
Askeriyenin 8 yıllık planına, Avrupa’da Hitler’in saldırganlığı ve çalan savaş tamtamları gibi gerekçeler öne sürülebilir.
1934 Mayıs’ında hariçte tamtamlar ne kadar çalıyor vesaire bir yana, bugün elimizdeki gizliliği kaldırılan raporlardan biliyoruz ki, devletin dâhilde asayiş penceresinde gördüğü Dersim’di.
Ocak 1936’dan itibaren Tunçeli vilayeti kurulup, Korgeneral Abdullah Alpdoğan komutan-vali ve müfettiş olarak atandıktan sonra, iki yıl boyunca Dersimlilerden silah toplandı ve liderlik yeteneği olanlara yönelik operasyonlar yapıldı.
İki yılın sonunda askeriyedeki yapılandırma Cumhuriyet’in müjdeli haberidir: “Hava kuvvetlerimiz geçen seneye göre birkaç misli arttı” Haberde, yabancı memleketlerden tayyare, motor vesairenin satın alındığından ve heyetlerin İngiltere, Amerika, Almanya ve Fransa’da inceleme yaptığından bahsedilmektedir.(23)
Hükümet, hazırlığı dikkate alarak, 9 Haziran 1938’de iki (8973 ve 8974 sayılı) kararnameyle ‘dâhili harbe’ imza attı:
“Bir aydan fazla devam edeceği tahmin edilen Tunceli harekâtının muharebe ve müsademeleri (harp etmeyi ve çarpışmayı) istilzam edecek (gerektirecek) mahiyette ve ehemmiyette olduğu” ve “Tunceli harekâtına iştirak edecek kara, hava ve jandarma birliklerine mensup erata kuvvetli tayin verilmesi için bu hareketin sefer mahiyetinde mühim hareket olduğu (…)”(24)
Harekât planı da 6 Ağustos 1938’de ‘gizli’ (9409 sayılı) kararnameyle belirlendi. Harekâtta sekiz yıllık plana göre yapılandırılan askeriyenin tüm gücü kullanıldı.
Sonuç ortadadır: 1919-1922 yıllarını kapsayan Türk Kurtuluş Savaşı’nda 9167 subay-asker ve (İçişleri Bakanlığı’nın açıkladığına göre) 1938’de 13 bin 160 Dersimli ile 122 asker-milis ölmüştür.(25)
Özetle, gizli kanunla 1934’ten itibaren 8 yıllık planla yapılandırılan askeriyenin en kapsamlı harekâtı, 1938’de Dersim’de icra edilmiştir.
NOTLAR:
(1) Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler (1876-1938), 1. Kitap, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul-2003, 2. baskı, s. 170; Tarık Zafer Tunaya, Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İttihat ve Terakki, cilt: 3, İletişim Yayınları, İstanbul-2000, s. 267, 466-468.
(2) Ahmet Demirel, Tek Partinin İktidarı (1923-1946), İletişim Yayınları, İstanbul-2014, s. 24.
(3) Ahmet Demirel, age, s. 18, 21.
(4) İsmail Beşikci, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Tüzüğü (1927) ve Kürt Sorunu, İsmail Beşikci Vakfı Yayınları, İstanbul-2013, sf. 69-75, 120-129, 144-153, 166-180.
(5) TBMM ZC, devre: 5, cilt: 7, 25.12.1935, s. 175-180.
(6) 31.3.1925 tarih ve 595 sayılı Harp ve İsyan Sahalarındaki İdarei Örfiye Mıntıkalarında Müteşekkil Umum Divan Harplerden Verilecek İdam Kararlarının Sureti İcrasına Dair Kanun, TBMM ZC, devre: 2, cilt: 16, 31.3.1341 (1925), s. 297-317 ve Fihrist-s. 4.
(7) TBMM’nin 4.3.1925 tarih ve 117 sayılı kararı, DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 6, Başvekâlet Matbaası, Ankara-1934, s. 146; TBMM’nin 20 Nisan 1925 tarih ve 136 sayılı Ankara İstiklâl Mahkemesine De İdam Selâhiyeti Verilmesi Hakkında Kararı, DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 6, Başvekâlet Matbaası, Ankara-1934, s. 569.
(8) TBMM ZC, devre: 4, cilt: 21, Birleşim: 34-45, 2-30 Nisan 1934 dönemi.
(9) TBMM ZC, devre: 4, cilt: 22, Birleşim: 46-62, 3-31 Mayıs 1934 dönemi, Fihrist-s. 1.
(10) TBMM ZC, devre: 4, cilt: 22, Birleşim: 46-48, 3 ve 5 ve 7 Mayıs 1934.
(11) 30 Mayıs 1934 tarih ve 2476 sayılı 1934 Yılı Bütçe Kanunu, Resmî Gazete, 2.6.1934, sayı: 2716, s. 3908.
(12) Türk Parlamento Tarihi, 4. Dönem (1931-1935), cilt: 1, Ankara-1996, s. 785.
(13) TBMM GCZ, devre: 4, cilt: 3, sene: 3, 25.10.1934, s. 584-595.
(14) Milletvekili Azmi Ateş’in soru önergesi ve TBMM Başkanı Ömer İzgi’nin cevabı, TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: 21, cilt: 90, yıl: 4, 27.3.2002, s. 334-335.
(15) Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli, Ekonomimizin 1923’den 1990’a Sayısal Görünümü, Milliyet Yayınları, 2. baskı, İstanbul-1991, s. 161.
(16) 30.5.1934 tarih ve 2476 sayılı Bütçe Kanunu, Resmî Gazete, 2.6.1934, sayı: 2716.
(17) Cumhuriyet, 23.5.1934, s. 1, 5; 28.5.1934 tarih ve 2456 sayılı Gümrüklerde İstimal Olunan Bazı Evraka Müdafaa Pulu İlsakı Hakkında Kanun ile 28.5.1934 tarih ve 2458 sayılı Muhtelif Maddelerden Alınacak İstihlâk Vergisi Hakkında Kanun ile 28.5.1934 tarih ve 2459 sayılı Tayyare Resmi Hakkında Kanun ile 28.5.1934 tarih ve 2460 sayılı Tütün ve Müskirattan Alınacak Müdafaa Vergisi Hakkında Kanun, Resmî Gazete, 30.5.1934, sayı: 2714, s. 3872-3874.
(18) TBMM ZC, devre: 4, cilt: 23, 5.7.1934, s. 456-457.
(19) Yüksek Müdafaa Meclisi kararı, Cumhuriyet, 22.6.1935, s. 1.
(20) 25.12.1935 tarih ve 2881 sayılı Hava Kuvvetleri için 21.500.000 Liralık Taahhüde Girişilmesi Hakkında Kanun ile 25.12.1935 tarih ve 2882 sayılı Hava Kuvvetlerine Yardım Vergisi Kanunu ile 25 Aralık 1935 tarih ve 2884 sayılı Tunceli Vilâyetinin İdaresi Hakkında Kanun, Resmî Gazete, 2.1.1936, sayı: 3195, s. 5889-5893.
(21) Milli Müdafaa Vergileri, Cumhuriyet, 23 ve 24 ve 27 ve 29 Mayıs 1934 ile 2.6.1934; Cumhuriyet, 26.12.1935, s. 1 ve 3.
(22) 6.8.1938 tarih ve 2/9409 sayılı kararname, BCA-F: 30.18.1.2/K: 84, D: 73, S: 8.
(23) Cumhuriyet, 14.1.1938, s. 1.
(24) BCA-F: 30.18.1.2/K: 83, D: 51, S: 13; BCA-F: 30.18.1.2/K: 83, D: 51, S: 14.
(25) BCA-F:30.10/K: 111, D: 751, S: 30, s. 2; Sabahattin Selek, Millî Mücadele, cilt: 2, Örgün Yayınları, 2. baskı, İstanbul-1982, Ek: 19.
Gazete Duvar
0 notes
Text
Başkan Akın: “Engelli hemşehrilerimize iş alanı açacağız, hizmet getireceğiz”
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/fafde1f13fdb5ae6c9fc80e0c5d43734/481611062c61b271-78/s540x810/11d401d0fefaa111925ae0380debf0dd70db9d68.jpg)
Saadet Partisi Elazığ İl Başkanı Abdullah Akın, ziyaretlerini sürdürüyor. Bu kapsamda Başkan Akın, Türkiye Sakatlar Derneği Elazığ Şubesi’ni ziyaret etti. Akın, Türkiye Sakatlar Derneği Elazığ Şube Başkanı Metin Fırat ile bir araya gelerek engelli bireylerin sorunları hakkında bilgi aldı. AKIN: “YANLARINDA OLDUĞUMUZU HİSSETTİRECEĞİMİZİN SÖZÜNÜ VERMEK İSTİYORUM” Saadet Partisi Elazığ İl Başkanı Abdullah Akın, engelli bireylerin ve ailelerinin yanlarında olduğunu belirtti. Akın, “Kendilerine bu hazırlamış olduğu dosyadan ve misafirperverliğinden dolayı teşekkürlerimi arz ediyorum. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki engelli bireylerimizin sosyal hayata dahil olup kendi kendilerine yetebilmeleri için gelir getirici bir işlerinin olması büyük önem arz ediyor. Bundan dolayıdır ki yerel seçimlerde muvaffak olmamız durumunda bu kardeşlerimize iş alanı açıp inşallah iş vereceğiz. Diğer taraftan hayatın her alanına dahil olabilmeleri için önlerindeki her engeli kaldırmak için gerekli yatırımları yaparak bugün olduğu gibi bundan sonra da kendileriyle istişareli ilerleyeceğiz. Engelli bireylerimize ve ailelerine yalnız olmadıklarını, her daim yanlarında olduğumuzu hissettireceğimizin sözünü vermek istiyorum” dedi. Read the full article
0 notes
Text
11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Malatya'da
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/8941a43d3976d1bfd0a6b3b167698fa5/303ffaa699f3ea1f-71/s540x810/8281241d0b661f87057ec0a5b61df60e43b4a07a.jpg)
Malatya programı çerçevesinde AFAD Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret eden 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Vali Hulusi Şahin ile Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan'dan bilgi aldı.
Daha sonra kent merkezinde yıkılan binaların enkazında inceleme yapan Gül, Malatya Büyükşehir Belediyesi binası arkasında kurulan çadır kenti ziyaret ederek, depremzedelerle bir araya geldi. Soykan Parkı'nda açıklamalarda bulunan Abdullah Gül, depremin büyük felaket olduğunu belirterek, hayatını kaybeden vatandaşlara Allah'tan rahmet diledi. Devletin bütün organlarıyla büyük çalışma içerisinde olduğunu belirten Gül, “Devletin, kamunun gücü büyük tabii. Hem güç, hem sorumluluğu var. Dolayısıyla elinden gelen her şeyi yapacak, koşturacak. Devleti ve kamuoyu da yalnız bırakmamak gerekir böyle büyük afetlerde. O zaman sivil toplum örgütlerine çok iş düşüyor. Sivil toplum daha esnek olabiliyor, daha çabuk yetişebiliyor. Daha küçük yerlere hemen koşabiliyor. Dolayısıyla onları da hep desteklemek, teşvik etmek gerekiyor” ifadelerini kullandı. Depremlerden ders alınması gerektiğini belirten Gül, “Deprem bölgesindeyiz. O zaman bunun bilinci içerisinde, yasal zorunluluk haline her şeyi yerine getirmemiz lazım. Ne kadar bilinçlendirsek, yasal zorunluluk haline getirmek gerekiyor. Onun için herkese, devlete, millete, sivil topluma, ticaret hayatına, hepimize büyük görevler düşüyor. Bundan bu acı dersi çıkartıp, bundan sonraki felaketlerde bu acılar hep çekilmez. Bir kez daha herkese geçmiş olsun diyorum” diye konuştu. Read the full article
0 notes
Text
kitap tavsiyesi (3)
Yeraltından Notlar - Dostoyevski
Mai ve Siyah - Halit Ziya Uşaklıgil
Kendine Ait Bir Oda - Virginia Woolf
Ve Sen Kuş Olur Gidersin - Tarık Tufan
Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç - Hüseyin Rahmi Gürpınar
Sineklerin Tanrısı - William Golding
Matmazel Noraliya’nın Koltuğu - Peyami Safa
Hasretinden Prangalar Eskittim - Ahmed Arif
Doğu Öyküleri - Ferit Edgü
Romeo ve Juliet - Shakespeare
Ansızın Yola Çıkmak - Rasim Özdenören
Düşünceler - Marcus Aurelius
Doğru İnsanı Bulmak - Abdullah Yalnız
Şekersiz 21 Gün - Özge Bezirci
Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar
Yaşlı Adam ve Deniz - Ernest Hemingway
Yaşıyoruz Sessizce - Şükrü Erbaş
Öz Şefkatli Farkındalık - Christopher K. Germer
Mürebbiye - Hüseyin Rahmi Gürpınar
Ergenlik Döneminde 100 Temel Kural - Adem Güneş
Büyü Dükkanı - Yeşim Türköz
Körlük - José Saramago
Genç Werther’in Acıları - Goethe
Ömer’in Çocukluğu - Muallim Naci
Beyin ve Bağırsak - David Perlmutter
Canım Aliye, Ruhum Filiz - Sabahattin Ali
Okul Çağı Çocuğu - Haluk Yavuzer
Mutlu Yaşam Üzerine - Yaşamın Kısalığı Üzerine - Seneca
İnsan Olmak - Engin Geçtan
Yusuf ile Züleyha - Nazan Bekiroğlu
İnsanın Anlam Arayışı - Victor Frankl
Görmek - José Saramago
Bir Bilim Adamının Romanı - Oğuz Atay
#kitap tavsiyesi#dostoyevski#virginia woolf#ahmed arif#shakespeare#halit ziya uşaklıgil#tarık tufan#hüseyin rahmi gürpınar#şükrü erbaş#william golding#peyami safa#ferit edgü#rasim özdenören#marcus aurelius#abdullah yalnız#özge bezirci#ahmet hamdi tanpınar#ernest hemingway#christopher k. germer
170 notes
·
View notes
Text
Ebu Muhammed Abdullah hazretleri vefatından kısa bir zaman önce şöyle dua etmiştir:
"Ya Rab! Nefsimi bana musallat kılma. Ona karşı beni yardımsız, yalnız bırakma. Nefsim bana acımıyor. Bana sen merhamet eyle. Ondan beni muhafaza eyle."
Salihlerin Son Anları - Davud Volkan Pekdemir
78 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/7fbf9f9032d77de99a0964a578be6fb4/d31cc5ccf6e2420a-77/s540x810/effa7138449b42224d1f6dcfba9eb7cf968a1c96.jpg)
Evinde oturup hadisle meşgul olan Abdullah b. Mübarek'e, "Bu yalnızlıktan sıkılmıyor musunuz?" diye sorulduğunda, "Allah Resulü ve ashabıyla birlikte iken nasıl yalnızlık duyarım!" karşılığını verir. Bazen tek ihtiyacımız, yalnız fakat sevdiğimiz kitap ve işlerle meşguliyettir.
53 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/7edafb4b21cbd9d2d78513c4d7f4f6fc/73e0d7b65ec303c5-a3/s540x810/a8b5a89939e472a01964d49cbad4af25bfc5b092.jpg)
En çok tartışılan konulardan hatta kendisine ehli sünnet vel cemaat diyen tarikatçılarla, selef-i salihin'in yoluna dönülmesini savunan kimselerin her tonu arasında var olan çekişmelerin en başında gelen konu: TEVESSÜL.
Bir şeyi, bir kimseyi vesile/aracı edinme diye kabaca tabir edeceğimiz bu terimin bu kadar problem oluşturmasında temel sebep tarikatçıların, muhaliflerinin bu konuda ne dediğini zerre bilmemesi ve konuları birbirine katıp, kendilerine yönelmiş halktan kimseleri kaybetmemek için yalan, iftira ve bühtan içinde olmalarıdır.
Zira tevessülün birkaç çeşidi var ve bunlar herkes tarafından kabul ediliyor;
1- Allah'ın isimleri ile tevessül etmek. Yani kişinin Allah sen Rahman'sın bana rahmet eyle, Tevvab'sın tevbe mi kabul eyle, Şafi olan Sen'sin hastalığımın şifasını ver gibi dua etmesi. Bunun delili Araf Suresi 180.ayettir
2- Kişinin yapmış olduğu salih amellere dayanarak dua etmesidir. Yani: "Allah'ım ben senin rızan için şu gün bir yetimi doyurmuştum, senin rızan için burada savaşıyorum hacetimi gider, bu zor durumdan beni çıkar, duamı kabul et" diyerek Allah'a yalvarmasıdır. Bunun delili Abdullah b. Ömer (radıyallahu anh)'tan merfu olarak nakledilen muttefekun aleyh olan hadistir.
İhtilaf olan ise, "ZAT İLE TEVESSÜL" yani, kişinin bir başka insan(lar)ı vesile/aracı edinmesidir.
Bu da 2'ye ayrılır;
1- Kişinin "Rasulullah'n hakkı için, Kabe'nin hakkı için, falanca kişinin hürmetine" diye dua etmesidir ki, (tarikatçılara iftiracı ve hakkı batıla karıştırıyorlar dememin sebebi de budur) bu şekilde dua etmek "HARAMDIR" . Bunu da en başta o tarikatçıların kendilerini nispet ettikleri Hanefiler demektedir. Ulemanın buna haram deme sebebine gelince; Allah'ın üzerinde -haşa- O'nu zorlayacak hiçbir güç kuvvet yoktur. Kimin/neyin hatrı konulursa konulsun, Mucib olan Allah'tır.
2- Direkt olarak diri veya ölü, Allah katında makbul/salih birisi olduğuna inandıkları kişiye seslenmek, hacetlerinin giderilmesini istemek. Günümüzde Eyüp Sultan'a, Yuşa (aleyhisselam)'n kabri olduğuna inanılan yerlere gidenlerin yaptığı gibi.
İşte bu da ŞİRK'tir.
Eğer bu kabirlere gidenler, yalnız Allah'a dua ettikleri halde oraların bereketli olduğunu, bu sebeple de dualarına icabet edileceğini düşünüyorlarsa veyahut orada yatan kişinin, -yukarıda dediğim gibi- hürmetini de araya katarak dua ediyorlarsa bu şirk değil, haramdır. Velakin oraya gitmeseler dahi, medet ya Abdulkadir Geylani hz.leri diyenler, yetişin ey falancalar diyenler, ölü ya da diri şeyhlerinin, evliya kabul ettikleri kimselerin oralarda olduğuna itikad eden, bu şekilde amel edenler şirke düşmüştür.
Bu ne Muhammed b. Abdulvehhab dediği için böyledir ne de İbn Teymiyye dediği için. Bilakis, Kuran, Sünnet, İcma ve akıl bunu gösterir. Eğer böyle değilse, bu konuda muhalefet eden ve haram/şirk şekliyle dua eden kimseler, Mekke müşriklerinin Allah'ı bildikleri, O'nun yaratan, gökten yağmur indiren ve yerden rızık bitiren olduğunu ikrar ettikleri halde neden müşrik vasfını aldıklarını bir zahmet araştırsınlar. Kendileri ile Mekke müşrikleri arasındaki farkın ne olduğunu açıkça beyan etsinler.
Bunlardan sonra; tekfir, mutlak ve muayyen olarak ikiye ayrılır. Şu iş şirktir, bu söz küfürdür demek başka bir şeydir, bu ameli işleyen, falanca sözü söyleyen kimse hakkında Zeyd müşriktir, Amr kafirdir gibi muayyen tekfir başka bir şeydir. Bu şekilde amel eden kimselere işin doğrusu anlatılır. Şüpheleri giderilir, inkar edemeyeceği şekilde deliller ortaya konulur. Bunlardan sonra tevbe etmesi istendiği halde tevbe etmiyor, bu itikadından vazgeçmiyorsa tekfir edilir.
#islam#din#iman#allah#tevhid#hakikat#tevhid ehli#şeriat#hadis#şirk#muvahhid#muvahhide#muvahhidun#müşrik#kafir#tarikat#mürşid#ehli sünnet vel cemaat#ehli sünnet#menzil#ismailağa#tasavvuf#sufi#cübbeliahmethoca#cübbeli#cübbeli ahmet hoca#selefi#vehhabi#kitap#kitap tavsiyeleri
12 notes
·
View notes
Text
İpsalaspor yönetiminden teşekkür
https://pazaryerigundem.com/haber/172466/ipsalaspor-yonetiminden-tesekkur/
İpsalaspor yönetiminden teşekkür
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/24056089b1977ad230a455bbbc145c9f/e6b6f4775365f8b0-8c/s540x810/def4ae68f1b8d8e7ee74d6b95a96780b92a8a8f5.jpg)
İpsalaspor Yönetim Kurulu sezonun bitmesinin ardından yaptığı açıklama ile sporculara teşekkür etti.
Erdoğan DEMİR / EDİRNE (İGFA) – İpsalaspor Yönetim Kurulu 2023/2024 futbol sezonunun sona ermesi ile birlikte yaptığı yazılı bir açıklama ile bütün kategorilerde İpsalaspor’u temsil eden bütün sporcularına teşekkür etti.
İpsalaspor Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklama şöyle;
“2023- 2024 futbol sezonunda U-12, U-14, U-16, U-17 ve A Takım olarak İpsala’mızı başarıyla temsil ettik. A takımımız grubunu 2. Sırada tamamlayarak ilçemize yine bir kupa getirme başarısında bulundu. Bölgesel Amatör Ligine katılmak için oynadığımız Playoff müsabakasında rakibimize kaybederek bu seneki hedefimize maalesef ulaşamadık.
2023 – 2024 futbol sezonunda bizlere maddi ve manevi her türlü desteği sağlayan İpsala Kaymakamımız Sayın Ömer Sevgili’ye İpsala Belediye Başkanımız Sayın Mehmet Kerman’a, önceki dönem Belediye Başkanımız sayın Abdullah Naci Ünsal’a, İpsala Emniyet Müdürümüz Sinan Turhan’a ve emniyet güçlerimize, İlçe Spor Müdürümüz sayın Ersin Kanar ve personeline, maç yemeği sponsorlarımıza, İpsala’mızın bayrağını gururla taşıyan futbolcu kardeşlerimize ve bizleri her türlü koşulda yalnız bırakmayarak destekleyen taraftarlarımıza teşekkür ederiz.”
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/24056089b1977ad230a455bbbc145c9f/e6b6f4775365f8b0-8c/s540x810/def4ae68f1b8d8e7ee74d6b95a96780b92a8a8f5.jpg)
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes