#aşk her yaşta
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yol arkadaşın kalbine denk ise;
Dağlar da aşılır, denizler de geçilir.
Birlikte eskimek çok güzel__😔
Eksilmedikçe__!! 😔
Aşk__her yaşta__!!💙💙
(Videoda ki kişiler evli ve hatta torun sahibi)💙💙
💙🥀🕊️ 💙🥀🕊️ 💙🥀🕊️ 💙
66 notes
·
View notes
Text
AŞK💙♥️
Her yaşta!!💙♥️
🌺💙♥️🌸
411 notes
·
View notes
Text
Nette tanışan iki genç arkadaş olurlar. zaman içinde sıkı bir dostluğa dönüşen beraberliklerini zedelememek için hiçbir zaman birbirlerini görmemeğe, fiziki özelliklerinden bahsetmemeye karar verirler.
ısimlerin, şekillerin olmadığı sadece ruhların derinliklerinden gelen en samimi duyguların dile getirildiği zaman ve mekan uns...urları...ndan soyutlanmış bir birliktelik içinde sürer dostlukları.
ve bir gün bakarlar ki birbirlerini tamamlayan iki varlık olmuşlar. yazışmadıkları gün hatta saat olmamaya başlamışlar. adeta nefes alış gibi doğal bir bütünleşme, isim takamadıkları bir aşk gelişmiş içlerinde. tüm beşeri sıfatlardan sıyrılmış, bambaşka bir halmiş bu.
aradan geçen zaman zarfında, artık kesinlikle birbirlerinden asla kopamayacaklarına inandıkları gün; tanışmaya ve evlenmeye karar vermişler.
ve ikisinin de çok iyi bildikleri bir kentin çok iyi tanıdıkları bir sahilinde buluşmak üzere anlaşmışlar.
hanımın elinde kırmızı güller ve dudaklarında sevgi dolu bir gülümseme olacakmış. erkek ise hiçbir alamet taşımayacakmış.
nihayet beklenen gün gelmiş. genç erkek sözleştikleri yere yaklaştıkça kalbi duracak gibi oluyormuş. ışler biraz değişmeye başlamış kalbinde. ya çok çirkin bir kadınsa sevdiceği, ya kör, topal ya da .....ise. biraz hata yaptığını düşünür gibi olmuş ama çabuk savmış bu kendine ve aşkına yakışmayan düşünceleri zihninden.
Karşıda elinde bir gül tutan ve sağa ,sola bakınan hanımı görmüş. İçi hop etmiş fakat dudaklarında beliren düş kırıklığını biraz olsun giderebilmek için bir, iki derin nefes almış ve son derece kararlı adımlarla hanımın yanına yaklaşmış.
annesi yaşında hatta daha da yaşlı, saçları pamuk gibi bembeyaz, yüzü yaşadığı yılların derin izleri ile buruşmuş fakat dudaklarında güzel bir o kadar da şaşkın bir tebessümle kendine doğru yaklaşan genç erkeğe bakıyormuş. gözleri bin bir soru ile kıpırdıyor, yorgun gözkapakları arada bir feri kaçmış gözbebeklerini uzaklara yönlendiriyor ama yaşlı kadın gözlerini genç erkeğin bakışlarına kilitlemeye çalışıyormuş.
zihninde çeşit, çeşit zıt fikirlerin koşuştuğu genç adam bir, iki yutkundu ve gücünün son raddesindeki bir hıçkırıkla,
"merhaba aşkım. nasılsın." dedi.
kadere teslim olmuştu. söz vermişti. biliyordu her şey olabilirdi. bir an gözlerini kapadı ve yazışmalarını hatırlamaya çalıştı. onca duygu dolu kelimeler, sevda yüklü vaatler, parlak gelecekler nasıl olmuştu da bu yaşı geçmiş hatunun kaleminden dökülebilmişti. bir türlü inanamıyordu fakat gerçek gün gibi ortadaydı.
yaşlı kadının elinde tuttuğu kırmızı güller aldı ve tarif edilemeyen bir duyguyla onları öptü. sonra elini uzattı ve,
"hadi kalkmana yardım edeyim aşkım. buradan uzaklaşalım. " dedi.
olanları anlamsız gözlerle seyreden yaşlı kadın dudaklarını araladı ve,
"ey oğul, ben yıllardır bu kelimeyi unutmuş anan belki ninen yaşta bir kadınım. neler oluyor anlayamadım ama o gülleri elimden niye aldın. onları bana şu ilerde oturan genç kız verdi. birini bekliyormuş, burada buluşacaklarmış. gelirse benim tarafımdan bu gülleri ona verir misin demişti. ben de o genci bekliyordum. yoksa o sen misin?"
genç adam bir an soluksuz kaldı, boğazında düğümlenen hıçkırık ve karmakarışık duygularla yaşlı kadının işaret ettiği yöne baktı. bir çift sevgi ve minnettarlıkla parlayan yeşil göz kendisine gülümsüyordu. telaşla yaşlı kadının ellerini öptü ve gülleri ona tekrar vererek işaret edilen tarafa koşmaya başladı. genç kız da ayağa kalkmış onu bekliyordu.
"seni izledim. şayet gülleri almayıp geri dönseydin sessizce buradan uzaklaşacaktım. seni doğru tanımışım aşkım.
İŞTE GERÇEK AŞKIN ANLAMI BUYDU ❤️
14 notes
·
View notes
Text
ve nihayet ikimiz
kaçtığımız aşkların toplamıyız
sokakta yaralı bir it koşturuyor
iki buluşmadır koluma girmiyorsun.
ve birkaç milyon yıldır tutmadın ellerimi. benimle çıkmıyorsun bu yolculuğa.
ve ben sırf bu yüzden yenilebilirim.
bu resimden çıkıp gidiyorum.
seni isteyen yanım ölümsüz yanımdır.
bulutsuz da yağan nedir?
şimdi öğreniyorum ki, gözyaşı!
bu resimden çıkıp gidiyorum.
seni isteyen yanım aşk yanımdır.
babam romantik bir aşiret savaşçısıydı.
çapraz fişeklik duyardım yüzümde ona sarıldığım zaman.
sonrası jandarmalardı.
ağıt kadınlardı. mezarlardı.
o gün bugündür sayrıyım.
çünkü insan öldüğü yaşta kalır.
babam elin eskilerini giyerdi.
ben bu yüzden ezik olurum bayram sabahlarında.
yani bir sömürgede doğan kırılgan olur.
çünkü insan öldüğü yaşta..
sokaktan askeri konvoylar geçiyor
iki buluşmadır koluma girmiyorsun.
ve birkaç milyon yıldır tutmadım ellerini.
ve ben sırf bu yüzden yenilebilirim.
yaşadığım yitirdiklerim oluyor hep.
oysa tuttuğum elleri bırakmıyorum
sonra korkuyorlar hasletimden.
ne denli sevgiye değer olduğumu söylüyorlar gidiyorlar sonra.
ve sonra biçimlendiremediklerimiz biçim oluyor bize.
ve sen haftanın deniz ertesi günleri geliyorsun.
bir çizgi diyorsun. bir çizgideyim.
sağım nere solum nere bilmiyorum.
seni şiir duraklarına bırakıyorum o zaman.
güleç kalıyorsun.
dudakların kırışıyor kenarlarından,
ellerin minnacık, ellerin morarıyor.
küçük küçük adımlarla gidiyorsun -sanki- içimden.
bir şiir durağından biniyorsun.
yorgunsun zaten.
ben sancıyla kıvranıyorum geceleri sayrı bir yatakta.
terli terli seni içiyorum.
çünkü yüzüme bakınca seni görüyorum.
çünkü yorgunsun.
parçalı bulutlu şiirler okuyorum sana.
şiir gibi çiselti başlıyor sonra.
kanayan bir yara; yalnızlık.
çıkıp kanıyorum.
çıkıp sokakta.
sokakta bütün kedileri eziyorlar
İki buluşmadır koluma girmiyorsun.
ve bir kaç milyon yıldır tutmadın ellerimi.
ve ben sırf bu yüzden ezilebilirim.
biz emeklerken sevmeyi öğrenmede,
kolumuzdakiler düşüyor.
ki düşenler zafere en çok yakışanlardır.
ki ölenler zafere en çok yaklaşanlardır.
oturup tuhaf ağıtlar yakıyoruz onlara.
ve söz veriyoruz yarını kurtaracağımıza.
ama yarına ertelemekle bugünü yitiriyoruz zaten.
ve zaten yenik sayılırız yaşamakla.
en gizli yerimize çağırıyoruz acıyı.
ve hep yenik düşüyoruz çağırmakla!
sulara benziyorsun bu yüzden.
sular ki dinginliğe gelir ancak.
ısınırsa uçar.
soğursa kaskatı kesilir teninden.
sulara benziyorsun kapılmaya gelmez.
sulara... bildik sulara.
.
.
.
ve sen haftanın deniz ertesi günleri geliyorsun.
her aşk, yaşayamadıklarımızın özetidir diyorum.
gülüyorsun.
seni daha önce öpmüş olmalıyım.
yoksa nasıl bulurum yüzünde gülen ağzının yerini.
sokakta ölümsüz yanından yaralıyorlar birini.
iki buluşmadır kolumu girmiyorsun.
ve bir kaç milyon yıldır tutmuyorsun ellerimi.
Selîm Temo / 6. mektup
3 notes
·
View notes
Text
Çok erken yaşta aklettiren Allah'a hamd olsun 🙂 Hayatın baharı zannediyorsunuz bir çok şeyi ama yastığınıza kafanızı koyana dek veya evinize gelene dek. İnsan ne ziyandadır ne çok üzülüyorum hallerimize. Zaman bir algı meselesi yok ve ben bazen zamanın içinde maneviyatla uçuyorum süzülüyorum. Ve dünyada benden başkası da yok 🙂 oyun bu kural şu ki herkes tek gördükleriniz sümilasyon sadece diğer parçalarınız. Nasıl parçalarınız memnun musunuz? Hangileri hoşunuza gidiyor ve hangileri sinirinizi bozuyor. Peki barışabildin mi bu parçalarla hangileri ile hâlâ savaştasın? Akledene çok manidar bu sözler anlayana gönlüne değene selâm 🌸 Yazdırana ilhama ve vesile olan gerçek aşk sahibine tüm secd halleri ve sevginin tüm halleri her boyutta sana olsun 🌸
3 notes
·
View notes
Text
Genç yaşta birini takıntı haline getirip adına aşk diyosunuz . Aşk çok büyük bi kavramdır. Kafelerde el ele gezmek değil , kıskançlık krizlerine girmek değil, zorla oldurmaya çalışmak değil, en ufak bişeyde trip atıp köşeye çekilmek değil gurur yapıp karşı taraftan ilgi beklemek değil , gidenin arkasından aptal gibi aglamak hiç değil. Aşk iki taraflı yaşanır ve fedakarlık ister. Sizin için fedakarlık yapamayacak bi insana aşık olmamalisiniz . Saçma salak ne isteğini bilmeyen , kendini yetistirememis egosunun köpeği olmuş sikinin dikine giden oruspu çocuklarına aşık olunmaz . Kendinizi böyle insanlara harcatmayın . Gideni kalmaya zorlamayın . Gelmeyeni sevmeye devam etmeyin . Her şeyin zamanı vardır sözü benim için her zaman anlamını korur. Bi gün fedakarlık yapılıcak , seven hissetiricek , planlar yapılıcak ve abuk subuk anlam yüklediğiniz takıntıların aksine gerçek bi aşk yaşanıcak . Bu döngü böyledir . Bu yüzden kendinizee geliinn beegg
13 notes
·
View notes
Text
50 YAŞINDAN SONRA AŞK....❤️
50 yaşından sonra da, yeniden gönlünü ve kalbini aşka açabiliyor insanlar.....
Aşk bu... yaşı ve başı da yok...
Aşka gönlünü açınca insanlar, yine gençlikteki gibi beraber vakit geçirmek , sohbet etmek, birbirinin elini tutmak , heyecanlanmak, ilgi ve alaka görmek, özel olmak istiyorlar.....
Bu istemlerinin hiçbirinde bir değişiklik yok..
Her yaşta aynı...
Ancak 50 yaşından sonra pek çok şey değişiyor artık...Beden yaşlanıyor, çabuk yoruluyor..
Aşkından ölse de birbirilerinin peşinden koşturacak halleri kalmıyor..Zaten hayat yormuş, yorgunlar...
Değil koşmak, yürümeye ancak güçleri yetiyor..Fazla zorlanırlarsa da stent takılıyor...
Kapris, küslük çekecek halleri ise hiç kalmamış. Yıllarca zaten yeterince çekmişler.....
Bunlar ile uğraşacak ne enerjileri var, ne de zamanları......
İkide bir arayıp, sormaya, yazmaya da yorgunlar.. zamanları da yok...Yakın gözlüğü yanlarında değilse, mesaj yazmanın anlamı da yok..
İnsanlar işten gelince ev işlerinden sonra vakit kalırsa, sakince oturup kafasını dinlemek istiyorlar........
Aşk bu..laf dinler mi? Hâlden anlar mı?
Sevgi, sevgili ilgi istiyor....coşku istiyor...
Herkes birbirinden ilgi bekliyor....kimsenin birbirine öyle gençlikteki gibi yoğun ilgi gösterecek hali de yok..Zaten hormonlarıda metabolizmaları gibi yavaş çalışıyor artık...
Bir yığın meşgale ve uğraş içinde, birbirlerini aramayı unutabiliyor, sonralara öteleyebiliyorlar...
Hafıza da artık eskisi gibi değil....
Yani sizin anlayacağınız 50 yaşından sonra aşkın tadı, tuzu da yok...Olsa da şeker, tansiyon derken dokunuyor.....
Ne yapalım..hayatın gerçeği bu, kabul edip, olmazları bırakıp, olabileceklere bakalım.
50 yaşından sonra, aşka pek yer olmasa da saygıya, sevgiye, şefkâte yer var..
Birbirini yormadan yıpratmadan, huzur içinde yanyana yürüyüp, biraz arkadaşlık, biraz destek, biraz da yarenlik edilebiliyorlarsa, bununla yetinmek gerekiyor..Yoksa da birbirini yıpratmadan, kendi dingin yalnızlığını tercih etmeleri gerekiyor.....
Gençlikteki gibi ötesini isterlerse, biraz daha fazla ilgi ve âlaka beklerlerse büyük bir hâyal kırıklığı yaşıyorlar...
Çevremde gözlemlediklerim bunlar.....
O zaman 50 yaşından sonra, ister istemez şöyle diyor insan:
"Aşk sana güle güle..!"
"Sevgi, saygı , şefkât kalsın geriye .!"
Alıntı....
3 notes
·
View notes
Text
Genç yaşta birini takıntı haline getirip adına aşk diyorsunuz. Aşk çok büyük bir kavramdır. Kafelerde el ele gezmek değil, zorla oldurmaya çalışmak değil, en ufak bir şeyde trip atıp köşeye çekilmek değil, gurur yapıp karşı taraftan beklemek değil, gidenin arkasından aptal gibi ağlamak hiç değildir. Aşk çift taraflı yaşanır ve fedakarlık ister. Fedakarlık olmadan aşk olmaz, fedakar olmayana da aşık olunmaz. Saçma insanları takıntı haline getirip aşk kavramını basitleştirmeyin. Gençliğinizi böyle abuk subuk takıntılara harcamayın. Kimse vazgeçilmez değildir, gideni kalmaya zorlamayın, gelmeyeni sevmek için kendinizi sevmeye zorlamayın. Her şeyi hayatın akışına bırakın gençliğinizi yaşayın. Gelmesi gereken gelir, fedakarlıklar yapılır, planlar yapılır, aşk yaşanır, alışkanlıklar başlar ve hayatınız bu döngü içerisinde akıp gider.
2 notes
·
View notes
Text
Geçmişime bir baktım da meğerse ben ne kadar masum birisiymişim. Aşk ne demek bilmezdim, ihanet, ailevi sorunlar ve dahası hiçbiri yoktu. Okuldan eve, evden okula. Yaz tatillerinde mahallede ki arkadaşlıklar, oynanan oyunlar hepsini çok özledim. Çocukken hemen büyümek isterdim, zorluk ne demek, acı ne demek bilmeden. Yaşımı soran herkese 1 yaş fazla söylerdim. Zaman zaman ailevi sorunlarımız başladı, dağılmıştım. Artık saç tellerim teker teker dökülmeye başladı sonra avuç avuç, sonra bir baktım saçlarım kalmamıştı. O dağınıklıkta çok sevdiğim insanı toprağa verdim ve o zaman anladım insanların aslında ne kadar boş olduğunu, annem babam da dahil. Acı ne ilk orda tattım. Sonra ailevi sorunlar devam ederken birisine aşık oldum öyle böyle değil, deliler gibi, hiçkimseyi sevmediğim gibi çok sevdim 2 ay birlikteliğimiz oldu. Onun hakkında duymak istemediğim şeyler duydum ve bitirdim, ama çok seviyordum. 2 ay sonra sevgili yaptı ve bir kaç gün sonra nişanlandı. Ben orda acıyı 2. kez tattım ama bu farklıydı o acı yaşıyodu. Unuttum, unutmaya çalıştım. Daha sonra babam varken babasızlık yaşadım ve dedim ki yaşadıklarım aslında bir acı değilmiş sadece sızlamaymış. Babamdan çok yara aldım özellikle annem. Annemle ne kadar anlaşamasam da çok seviyordum ve hala öyle ama konu baba sevgisi olunca içimde hep selalar verildi, hep cenaze vardı. Bunlar yaşandıktan sonra artık yaşımı 1 eksik söylüyorum. Ben daha çocuğum ve bir çocuğun uğraşması gereken şey dersleri. Babası değil... Her erkek baba olamaz. Baba, herşeyi almakla olmaz, bazen maddiyat değilde maneviyat ağır basar. Bu dört duvar arasında değişen sadece 2 kişiydik babam ve ben. Babam parayı bulunca değiştiği hallerinin haddi hesabı yok. Ben ise babamı kendi içimde kaybettiğimde ki sözlerimin, konuşmalarımın ve davranışlarımın haddi hesabı yok. Herkes yaşımdan büyük (olgun) olduğumu söyler. Bir yandan güzel, diğer yandan kötü aslında. Erken olgun olmak bir çocuğa ağır gelir, çünkü olgun insanın düşünmesi, yapması hesaplaması biraz daha fazla ve biraz yüktür. Güzel yanı ise daha doğru düşünebilmek ve ona göre hareket etmek, fakat bir çocuk en fazla ne kadar doğru düşünebilir ki. Rastgele bir matematik denkleminin doğru olup olmadığını düşünmeli. 15 yaşında hiçbir çocuk, şunu şöyle yapsak daha fazla para kazanırım, ya da şu şekilde işlerde çalışıp bi sweat alabilirim diye düşünmemeli. Kader gayrete aşıktır diyorlar ama çoğu kızın kaderini birazda olsa baba yönlendirir. Bazı kızlar hayatlarını mükemmel yaşar, çok mutludurlar, çünkü onları, anlayan, dinleyen, onlara ilaç olan bir babaları vardır, bazıları ise berbat bir hayat yaşar ve erken yaşta bir işe saatlerini heba eder, rastgele bir insanı hayatına alıp ondan baba sevgisi beklerler. Neden? Çünkü sadece babanın ismi vardır kendisi yoktur. Bazılarının ise ne kendisi vardır ne de ismi. Aslında net bi şekilde olmasa da olur en azından babam var mı, yokmu? Diye düşünmem. Yok derim ya da var. Gelgitler insanı çok yorar, varlıklarıyla yokluklarıyla aynı olan insan(lar) çok yorar. Ve ben haddimden aşkın bir derece yorgunum ölüm uykusuna yatsam bile dinlenemem, toparlanamam, ama hep gülerim. Çoğu zaman ağlamam sadece gülerim en büyük acıma bile. Bazen gülmek iyi gelir. Çevremde ki insanlar ben güldüğüm için, kahkahalara boğulduğum için beni güçlü sanarlar. Güçlü değilim, güçlü gözükmek zorundayım. Eğer güçlü görünmezsem beni daha fazla yıkarlar ve beni toplayacak kimsem yok. İyi mi geceler bilmiyorum ama iyi geceler. Kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş, umarım sizi mutsuz edip mutlu olanlar, bir gün de onlar mutsuz olurlar tek dileğim sağlıcakla kalın:))
2 notes
·
View notes
Text
kendi kendimi yatıştırabilme becerisini bu yaşta kazandım. az önce bir video izledim, klasik, çocuk ağlıyor annesi yanında. "ağlayabilirsin ben buradayım yalnız değilsin" diyerek sarılıyor ona. bu sahne beni 26 yaşında ağlatıyor. küsmüş ve saklanmış, daha sonra aranmamış çocuklar olmak.. seansta bu sahneyi gözümün önüne getirip o küçük zeynep'le konuşmamı istemişti terapistim bi keresinde. yalnız hissettiğimde geri döndüğüm yerin orası olduğunu anlamak ve şimdiki halimle o günüme dokunmak iyi hissettirmişti. ve fakat, bunu yapabiliyor olmam geçmişi iyileştirdiğim anlamına gelmiyor. ancak bu günü iyileştirebilirim. kimseye ihtiyacım yok manifestosu gibi degil, gerçek değil bu, ama kendime de iyi gelebilirim demek önemli galiba işte. hangi yaşta olursak olalım, öğrenmeye çalışmalı bu duygusal regülasyonu ve soothing (yatıştırma) becerilerini. aklımda bir soru, yarın bir gün nasip olur da bir çocuğum olursa beni sinirlendirse de yorulmuş olsam da "sarılayım mı sana, yanındayım, özgürce ağla" diyebilen anne olabilir miyim? bunun yolu önce kendimden geçiyor, görebiliyorum ama pratikte elbette her şey biraz daha zor olur. ne var biliyor musunuz, terk edilmeseydim bunları belki hiç ögrenemezdim. ha öğrendim diyelim, pratik edemezdim. ıstırap yoksa şefkat yok çünkü. iyi ki mi demeye başlayacağım fjsjdjdj iyi ki terk edilmişim? hayır bu sanırım saçmalık olur. ama yoluma bunu kattı bu ayrılık. kendimle başbaşa kaldığımda ne yapabileceğimi öğretti, Nazan hanımla, Merveyle, MSC ile, kaygılı bağlanma ile, duygusal yoksunluk şeması ile... tanıştırdı beni. bazı şeylere iyi ki demek gerekmiyor yine de, yaşanmış onca acıyı hak etmeli ve yaşamalıymışım gibi hissettiriyor bu. yaşamasayd da öğrenmenin bir yolunu bulurdum belki. ha zaten, terk edilmemiş ve aslında bir seçim yapmış olabilirim de olaya böyle bakarsak. ne önemi varsa işte ama zihnimden geçen düşünceleri fark edip kurcalamayı, "şöyle de düşünebilirsin zeynepcim" demeyi seviyorum. bu da mindfulness sayılır mı hocam? djsjsj
1 saatlik banyo temizliginden sonra izlediğim 10sn'lik videonun beni buraya getirmesinin sonucu ortaya çıkan bi yazı bu. bugün de modumuzu böyle yakaladık djsjdjdjd okuduysanız minik bi hediye gibi kabul edip canozan'ın "aşk" şarkısını dinleyebilirsiniz. sonuçta başıma iyi kötü ne geliyorsa aşktanfjdjdjd
aşk damarlarında/ aşk dolanır durur/ sen hiç korkma/ o hep yolunu bulur
8 notes
·
View notes
Text
Gidersen Umudumun Kanadı Kırılır,
Düşlerim Yarım Kalır,
Çoğalır Yalnızlığım.
Gidersen..
Bahar Gelmez Artık Gönlüme,
Solar Bahçemde Güller..
Gitme...!💙🥀🕊️
Aşk, her yaşta...! 💙💙 😔
I Know What It Is To Be Young 🎶🎵😔
Mutlu akşamlar diliyorum 🧚
💙🥀💙🥀💙🥀💙🥀💙
Sevgiyle 💙
63 notes
·
View notes
Text
Çok hoş değil mi?!
Gerçekte böyle olmayı kim istemez!💞
Aşk her yaşta! 💞
221 notes
·
View notes
Text
ay bu aşk mı yoksa?
en yeşil yapraklı ağaçlarım, en etkili enerjiye sahip cadılarım, bu bir aşk mıdır? bir adam var, çok tatlı. kendisi kabul etmese de... bana karşı konuşması çok nazik ve sevecen. birbirimize çok benziyoruz. kişiliklerimiz, ilgi alanlarımız benziyor. bazen mesajlarıma geç cevap veriyor, o sırada sinirleniyorum, kendi kendime 'acaba artık benimle konuşmak istemiyor mu?' diye triplere giriyorum. sonra 'şu şu nedenden dolayı yazamadım, özür dilerim' yazıyor, bende sinir minir kalmıyor ya! kızamıyorum asla. sınırlarıma saygı duyuyor, iltifatı ağzından düşürmüyor. hep destekçi, tam destekçi. ay anlatırken bile eriyorum, biliyor musunuz? :> ama... henüz ismini ve yüzünü bilmiyorum, o sadece yüzümü bilmiyor. biraz anonim takılıyor. ben de onun sınırlarına saygı duyduğum için sıkıştırmıyorum onu. kendisi ne zaman hazır hissederse o zaman ismini de cismini de bana açıklar. yalnız ben fazla ileri gidip aşık olmaktan korkuyorum. çünkü benim için tip o kadar da önemli değil cadılarım. ben ne tipsiz insanlardan hoşlanmışım, üstelik karakterleri de iyi değildi. bu adamın karakteri mükemmele yakın, aşık olmam için daha da fazlasına ihtiyacım yok. ama ya o beni beğenmezse korkusu yaşıyorum. o benden hoşlanacağını söylüyor ama benim göbeğim möbeğim var ya! o kadar zayıf da değilim, kalın mesela bacağım. nefret ediyorum güzellik standartlarından! öyle özgüvensiz yapıyor ki kadınları, böyle tatlı erkekler gelince karşımıza eksiklik duygusu yaşıyoruz yada güvenmiyoruz söylediklerine! neyse sakin olacağım. ben kendimi seviyorum. en önemli olan da bu!
diğer yandan, olur da birbirimizi gördükten sonra hoşlanıp ilişkiye başlarsak da, uzun bir ilişki isterim. ben kısa sevmem, ne o öyle rüzgar gibi, hop gelip geçecek. ilişki insanıyım ben. karşılıklı adayalım kendimizi, sadık olalım, sevelim... peki o öyle biri mi? henüz tam olarak emin değilim. uzak mesafe ilişkisi yapmak istemediğini söyledi başta, hatta o sırada 'konuşmayalım o zaman' minvalinde bir "ayrılık" konuşması bile yaptık (ben konuşmayı sonlandırmak istemediğimi belirtmiş, yine de konuşmak istemezse duracağımı söylemiştim). evlilik de hemen yapmak istediğim bir şey değil, bir flört edelim, ağız tadıyla sevgili olalım. böyle taa içimden gele gele "sevgilim" diye sesleneyim istiyorum. ki bu da yaklaşık bir 10 sene sürer. :> abarttım tabii ki ama en az bir 5-6 yıl gerekiyor bence. onun evliliğe, özellikle de erken yaşta bir evliliğe sıcak bakmadığını biliyorum. ben de bakmıyorum. ama uzun bir sürecin sonunda... ben ne anlatıyorum şu an? kimse de durdurmuyor beni! daha adamın adını bilmiyorum. ufak bir stalk'la bulabilirim ama ilk kez stalk'lamak istemiyorum. hatta ilk kez birisiyle mesajlaşırken, bildirim sesi yüzünden gerilmiyorum. çok hoşuma gittiğinden sanırım böyle düşüncelere daldım. ya beni beğenmezse korkusuyla karışık konuşuyorum işte. acaba bu nasıl ilerleyecek de bitecek? keşke böyle tatlı tatlı konuşmamız bitmese. her gece yatmadan önce gönderdiği 2 çiçek emojisi günümü tamamlayıp gecemi şenlendiriyor resmen.
cadılarım... ağaçlarım... ben yine birine düştüm kısacası. hiç kalkasım yok. konuşmalarına bayılıyorum. umarım yakında güzel, iç açıcı haberlerle gelirim de yazarım buraya da! :>
(bu arada seçimlerin sonucunun farkındayım ama artık ilgilenmiyorum, siyasetle ilgili düşünmek bile istemiyorum. önüme bakıyorum, mutluluk cahillikte, biraz da umursamazlıktaymış. öyle yapıyorum ben de. en azından birkaç hafta böyle gezineceğim.)
4 notes
·
View notes
Text
40 yaşına gelmiş geçiyorsan artık demliğin tam ortasındasın öncesi çiğ sonrası bayatır ve bir köşede oturup kendini bekleme zamanıdır geldiğinde ise onunla anlaşma yoluna gitmendir çünkü bu saatten sonra seni ayakların değil yüreğin taşıyacaktır ve gözlerin yavaş yavaş herkesi değil sana yakın olanları görmeye başlayacaktır beden etkisini kaybederken duyuların gelişecektir işte tam bu yaşta kimi kamil kimi firdevs olur
Lakin bu Her 40 yaşına gelmişlerin uğradığı bir dergah değil bu
Kimi 40 dan sonra Bildiği Yolda kaybolur Aç Nefsini Aşk sanıp
Kendi Hevesini Alır Birilerinin Kursağında Bırakır
(Düz yazılar K.K)
4 notes
·
View notes
Text
Geçmişime bir baktım da meğerse ben ne kadar masum birisiymişim. Aşk ne demek bilmezdim, ihanet, ailevi sorunlar ve dahası hiçbiri yoktu. Okuldan eve, evden okula. Yaz tatillerinde mahallede ki arkadaşlıklar, oynanan oyunlar hepsini çok özledim. Çocukken hemen büyümek isterdim, zorluk ne demek, acı ne demek bilmeden. Yaşımı soran herkese 1 yaş fazla söylerdim. Zaman zaman ailevi sorunlarımız başladı, dağılmıştım. Artık saç tellerim teker teker dökülmeye başladı sonra avuç avuç, sonra bir baktım saçlarım kalmamıştı. O dağınıklıkta çok sevdiğim insanı toprağa verdim ve o zaman anladım insanların aslında ne kadar boş olduğunu, annem babam da dahil. Acı ne ilk orda tattım. Sonra ailevi sorunlar devam ederken birisine aşık oldum öyle böyle değil, deliler gibi, hiçkimseyi sevmediğim gibi çok sevdim 2 ay birlikteliğimiz oldu. Onun hakkında duymak istemediğim şeyler duydum ve bitirdim, ama çok seviyordum. 2 ay sonra sevgili yaptı ve bir kaç gün sonra nişanlandı. Ben orda acıyı 2. kez tattım ama bu farklıydı o acı yaşıyodu. Unuttum, unutmaya çalıştım. Daha sonra babam varken babasızlık yaşadım ve dedim ki yaşadıklarım aslında bir acı değilmiş sadece sızlamaymış. Babamdan çok yara aldım özellikle annem. Annemle ne kadar anlaşamasam da çok seviyordum ve hala öyle ama konu baba sevgisi olunca içimde hep selalar verildi, hep cenaze vardı. Bunlar yaşandıktan sonra artık yaşımı 1 eksik söylüyorum. Ben daha çocuğum ve bir çocuğun uğraşması gereken şey dersleri. Babası değil... Her erkek baba olamaz. Baba, herşeyi almakla olmaz, bazen maddiyat değilde maneviyat ağır basar. Bu dört duvar arasında değişen sadece 2 kişiydik babam ve ben. Babam parayı bulunca değiştiği hallerinin haddi hesabı yok. Ben ise babamı kendi içimde kaybettiğimde ki sözlerimin, konuşmalarımın ve davranışlarımın haddi hesabı yok. Herkes yaşımdan büyük (olgun) olduğumu söyler. Bir yandan güzel, diğer yandan kötü aslında. Erken olgun olmak bir çocuğa ağır gelir, çünkü olgun insanın düşünmesi, yapması hesaplaması biraz daha fazla ve biraz yüktür. Güzel yanı ise daha doğru düşünebilmek ve ona göre hareket etmek, fakat bir çocuk en fazla ne kadar doğru düşünebilir ki. Rastgele bir matematik denkleminin doğru olup olmadığını düşünmeli. 15 yaşında hiçbir çocuk, şunu şöyle yapsak daha fazla para kazanırım, ya da şu şekilde işlerde çalışıp bi sweat alabilirim diye düşünmemeli. Kader gayrete aşıktır diyorlar ama çoğu kızın kaderini birazda olsa baba yönlendirir. Bazı kızlar hayatlarını mükemmel yaşar, çok mutludurlar, çünkü onları, anlayan, dinleyen, onlara ilaç olan bir babaları vardır, bazıları ise berbat bir hayat yaşar ve erken yaşta bir işe saatlerini heba eder, rastgele bir insanı hayatına alıp ondan baba sevgisi beklerler. Neden? Çünkü sadece babanın ismi vardır kendisi yoktur. Bazılarının ise ne kendisi vardır ne de ismi. Aslında net bi şekilde olmasa da olur en azından babam var mı, yokmu? Diye düşünmem. Yok derim ya da var. Gelgitler insanı çok yorar, varlıklarıyla yokluklarıyla aynı olan insan(lar) çok yorar. Ve ben haddimden aşkın bir derece yorgunum ölüm uykusuna yatsam bile dinlenemem, toparlanamam, ama hep gülerim. Çoğu zaman ağlamam sadece gülerim en büyük acıma bile. Bazen gülmek iyi gelir. Çevremde ki insanlar ben güldüğüm için, kahkahalara boğulduğum için beni güçlü sanarlar. Güçlü değilim, güçlü gözükmek zorundayım. Eğer güçlü görünmezsem beni daha fazla yıkarlar ve beni toplayacak kimsem yok. İyi mi geceler bilmiyorum ama iyi geceler. Kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş, umarım sizi mutsuz edip mutlu olanlar, bir gün de onlar mutsuz olurlar tek dileğim sağlıcakla kalın:))
3 notes
·
View notes
Text
BAZEN SİYAH BEYAZ
AĞLAR İNSAN.
Asıl adı Ayhan Işıyan’dı.
Selanik’ten İzmir’e göç etmiş bir ailenin 6’ncı evladıydı.
İzmir’in Karataş semtindeki Mithatpaşa caddesinde bir evde doğdu.
Küçük yaşta babasını kaybedince ailece İstanbul’a taşındılar.
Okudu, büyüdü, Yeşilçam’a girdi.
Soyadını değiştirdi.
O artık Ayhan Işıyan değil Ayhan Işık’tı.
Kısa sürede ünlendi.
Türk Sineması’nın kralıydı.
Bir jöndü.
Her filminde başroldü.
Yeşilçam’da herkesle arası çok iyiydi ama en çok Nubar Terziyan’ı sevmişti.
Terziyan, etnik kimliğini gizlemeyen tek aktördü.
Ona Amca derdi..
Nubar Terziyan da Ayhan Işık’a “oğlum”
Tarih 16 Haziran 1979’du.
Ayhan Işık ani şekilde öldü.
Herkes gibi Nubar Terziyan da yıkılmıştı.
*. *. *
Nubar Terziyan ertesi gün Ayhan Işık’ın vefatı için gazetelere bir ilan verdi.
İlanda şunlar yazılıydı.
“Oğlum Ayhan…
Dünya fanidir, ölüm herkese nasip ama sen ölmedin. Zira geride bıraktığın bizlerin ve milyonların kalbinde yaşıyorsun.
Ne mutlu sana..
Çok kısa oldu senin için hayat.
Ruhuna fatiha, nur içinde yat.
Amcan Nubar Terziyan.”
İlan Ayhan Işık’ın ailesini çok rahatsız etti.
Bir Ermeni'nin oğullarına "Amcan" diye hitap etmesi yanlış anlaşılabilirdi.
Onlar da gazetelere hemen karşı bir ilan verdiler.
Şöyle yazıyordu ilanda.
“Önemli bir düzeltme.
‘Amcan Nubar Terziyan’ imzasıyla çıkan ilanla sevgili varlığımız Ayhan Işık’ın hiçbir ilişkisi yoktur.Görülen lüzum üzerine üzüntüyle duyururuz.
Ailesi.”
Tarih 18 Haziran 1979’du.
İlanı gören Nubar Terziyan’ın gözünden bir damla yaş geldi.
Sanki siyah beyaz ağladı.
O günden sonra bir daha eskisi gibi hiç gülmedi.
*' *. *
Yavuz Tuğrul'un 1990 yapımı fįlmiydi; "Aşk Filmlerinin Unutmaz Yönetmeni"
Filmde Şener Şen ile Nubar Terziyan da oynuyordu.
Bir cenaze namazı sahnesinde ikili arasında şu replikler geçiyordu.
-Nubar!
-Ne?
-Sen Ermeni değil misin?
-Ermeniyim.
-Namazda ne işin var?
-Napayım, cemaat o kadar az ki. Adama ayıp olacak.
*' *. *
Bu sıradan bir filim sahnesi değildi, aslında.
Gerçek hayattandı.
Nubar Terziyan yaşamı boyunca çok müslümanın cenazesine katılmış, namazda saf tutmuştu.
Yeşilçam'ın "Tonton Amca" sı 23 yıl önce bir Ocak günü dünyaya veda etti..
Geride 226 film, bir kitap, binlerce anı bıraktı.
O dinler arası dialoğun ve hoşgörünün sembollerinden biriydi.
Sezen Aksu'nun Kırık Vals isimli şarkısında dediği gibi.
"Kirpiklerinde bir çiğ tanesi olsam
Ansan o bahçeyi, rüzgârı çağırsan
Mevsim suluboya olsa
Günlerden mercan
İşte sanki o an
Nubar Terziyan sırtımı okşar
Eski filmler hâlâ o bahçede
Siyah beyaz ağlar."
(Sedat Kaya, Datça)
23 Ocak 2017
#özlem ayral#eski fotoğraflar#eskiden#eskimeyen#eskiler#hayat#geçmiş zaman#eskidendi çok eskiden#Yeşilçam
2 notes
·
View notes