Tumgik
#Zaman sorunsalı
ozgur-ce · 2 months
Text
Canlarım ciğerlerim,
Herkesin sizin kadar vakti yok lütfen rica ediyorum, bigün kaybolsak yetişemiyoruz size, dakka başı post atmak nedir insafınız kurusun 😁😅
Tumblr media
184 notes · View notes
cayircimengezegezeoy · 6 months
Text
youtube
sabah sabah dilime dolanan şarkı ama kulaklığım olmadığı için dinliyemiyorummm
15 notes · View notes
yolguncesi · 2 months
Text
Temassızlık, bir zaman sorunsalı...
57 notes · View notes
olafkardanadam · 2 months
Text
Tumblr media
Dokunurken bir başka zaman aralığında yüreğime, başka bir dal, başka bir çiçek, batışırken başka bir diken, örerken ağlarını hayallerimin üzerine, sekiz gözünde birden nefretle, başka bir örümcek... Düşerken beklediğim yağmurlar gökyüzünden, beklemediğim bir yersizlikle, merhameti başka bir deniz kenarına götürüp, tatmasını isterken aynı tuzlu suyu, basitleştirerek, bir dakika sonrasında bile; bir şehrin bir kuytusu, yabancılığın tarifini değiştirecek.
Bir kelime, hiçbir zaman, aynı hissiyatla söylenmeyecek! Yaşarken kaybetmek aslında her anı, binlerce farklı biçimde, duyguların, bir çöp kadar umurlarda olmama sorunsalı, bir başka adam, bir başka kadın, bir başka kapı!
Sonunda sırtlanmışçasına tek başımıza ıstırabı, kendi süslü hücrelerimize fırlatmışken, çürüsün diye yalnızlığı, ilk defa kucaklaşmaktan daha iyiydi belki... Her türlü bir yalana sarılacak olmanın hiçliği, başka bir açı, başka bir kaçış.
30 notes · View notes
doriangray1789 · 11 months
Text
 VARLIK FELSEFESİ
bazıları bunu yokluktan türetir… varlık felsefesi ilk olarak milet kentinde (iyon uygarlığında) thales'in varlığın ilk maddesi (arkhe) nedir? sorusuyla ortaya çıkmıştır. varlık felsefesinin ana konusu varlıktır; yani var olan her şeydir. bu manasıyla varlığı ikiye ayırabiliriz. 1. gerçek varlıklar 2. düşünsel (ideal) varlıklar 1. gerçek varlıklar: insan zihninden bağımsız dış dünyada bulunan varlıklardır ( ev, masa gibi). biz onları algılasak da algılamasak da onlar hep vardır. gerçek varlıklar zamana ve mekâna bağlıdır. bu yüzden değişirler, yok olurlar ve var olurlar. 2. düşünsel varlıklar: insan zihnine bağımlı olan yani onun ürünü olan varlıklardır (kaf dağı, deniz kızı, pi sayısı gibi.). onlar ancak düşüncede var olurlar. düşünsel varlıklar zaman ve mekân dışıdır, bu nedenle değişmezler, hep kendi kendisiyle aynıdır. varlık felsefesi işte bunların oluşturduğu genel varlıkla ilgilenir ve varlık nedir? sorusuna cevap arar.  *** varlığın var olabilmesi için ya yokluktan var olmuş olmalı ve yahut varlıktan var olmuş olmalı. peki varlık başka bir varlıktan var olmuş olabilir mi? varlığın “öz” ü varlıktan var olmuş olsa bile bu “öz” ün neden var olduğu sorunsalı, tezi başa döndüreceğinden bu tez mümkün olamayacaktır. peki yokluktan mı var olmuştur ? bir şeyin -herhangi bir şeyin- var olabilmesi için yokluktan var olmuş olması imkansızdır zira hiçten var olmak akıl karı değildir. varlığın “öz” ü sonsuz olmayacağına göre de varlığın varoluşu hayalden ibarettir demek gerekir…
-ideal varlık nedir? Reel varlık nedir? -varlık var mıdır? -varsa nedir? -değişken midir? -tek midir, çok mudur? -varlığı bilmek mümkün müdür? -hayat nedir? -hayattaki amacımız nedir? -ölüm nedir? -ruh var mıdır? Vb.  varlık felsefesinin ele aldığı bir diğer konu olan mistik varlık, duyularla algılanan sınırlı ve göreli nesnel dünyaya ait değildir. aksine, bunların da kendisine bağlı olduğu gelen,nesnel dünyaya ait tek varlıktır. temel kavramlarını ise 3'e ayırabiliriz ;  -varlık -ontoloji -metafizik.
ha bu arada, metafizik varlık felsefesinin bir dalı olup bu şekilde incelenmesi gerekir. ne de olsa descartes, metafiziği ; "varlığın ilk nedenleri" olarak tanımlamıştır.yukarıda yazdım, insan bilişselliğine (matris) göre bir varlık ya yaratılmalı ya da başka bir varlıktan doğmalı (oluşmalı) dedim, eğer bu açıklamanın sadece insan bilişselliği ile sınırlı olduğundan şüphe edilmeseydi, varlık felsefesi diye bir şey olmazdı. asıl düşünsel deşeleme, bu olasılıkların dışına çıkma çabasıdır.
7 notes · View notes
keemlenyekun · 1 year
Text
Kod 37: Tiklenme sorunsalı
youtube
Sevgili defter,
Merhaba.
Yürüyorum dikenlerin üstünde.
Kara çalı bana aman vermiyor.
Bu kod SGK işten çıkışlarda kullanılan ibarelerden birisi. İşveren sigorta dökümünde açıkça görüyor ve diyor ki bu kod 37 (ve 36). Evet Kod 37: kamu görevinin KHK nedeniyle sona ermesi.
İşveren korkudan iş verebilir mi peki? Cesur işverenler var. Tınlamıyor. Ama misal ben hamallık için başvurduğum iş yerine kod numaram sebebiyle kabul edilmedim. Hamallık. Depoda hamallık, sayın defter.
Toplumda daha nasıl dışlanabilirim? Yeter mi sence.
Avukat olduk ya gidip Vakıfbanktaki hesabımı açayım, kredi kartı talep edeyim, adresimi iş bilgilerimi ve şubemi değiştireyim dedim. Talebim reddedildi. Sebep: hesap blokeymiş. Neden? Neden yok. Memur diyor ki siz mahkeme süreci mi yaşadınız? İhraç olduk, terör örgütü üyeliğinden yargılandım. Beraat ettim. Ondan olabilirmiş. Beraat kararlarını, istinaf onamasını attık merkeze, cevap bekliyoruz.
Benim devlet anlayışım bu değil. Benim açımdan devlet görünmeyen olmalıdır, hayatımın hiç bir evresinde devletin soluğunu hissetmek istemiyorum. Devletin varlığını reddetmiyorum, ancak soluk devlet istiyorum. Tam liberalizm. Devlet vergisini alsın bir kaç kamu hizmetini yapsın. Kamu hizmetini de dar anlamda sayıyorum. Güvenlik yargı ve biraz sağlık. Eğitimin bile bir kaç çerçeve dışında tamamen serbest olması gerektiği kanaatindeyim. Bu devlet düşüncemin tamamen hayal olduğundan bahsetmem gerekiyor. Hayal kurmak bedava neticede. Biraz ABD tipi bir devletleşme. Adına eyalet sistemi de denilebilir. Ama aslında hayalim tam bir Osmanlıcılık. Merkezi devleti bir kaç genel vergi ve ulusal güvenlik konusu dışında görmek istemiyorum. Benim de devlet anlayışım bu. Yerel yönetimi de görmek istemiyorum. Tabi ki hayal her birisi. Hele ki tüm dünya daha da merkezileşirken tamamen ütopya. Devletlerin merkezileşmesini de güvenlik endişeleri sebebiyle anlıyorum. Ama napalım hayal de mi kurmayalım.
Gerçeklere dönelim. Kredi kartı çıkaramıyorum, devlet ensemde. ahahahah. Damardan devlet almışım o derece. İşe giremiyorum.
Stajımı yapacak avukat bulamadım yahu. Bak bu da güzel hikaye. Bir avukatın yanına gittim imza almak için. Kamu avukatlığına başvuracakmış, malum devlet işiymiş. Gülmek ve sinirlenmek. İşte hayatımın özeti. Teşekkür ettim. Bu ülkenin yahudisi oldum. Tanıl Bora'dan linç dersi aldım ben. Yaşamak da başka seviyeymiş.
Kolumda kod 37, elimde fişlenme belgesi.
Hadi güleyim ama sinirli joker gülmesi. Delirmek. Delirmek güzel iş.
Yıl 2016. Aylardan şubat. Odama hala görevde olan bir meslektaş geldi. Oturup muhabbet ettiğim bir arkadaşımdı. Elinde bir kağıt. İsimler yazıyor bizim dönemin. Bazılarının karşısında tik işareti var. Dedi ki dernekten arkadaşlar şunu yapmamı istedi ama ben bunu yapamam, bu şerefsizliği yapamam dedi ve kağıdı yırtıp attı. Kağıdın yırtılmadan önceki halinde tikli olan 7 arkadaştık. 7 arkadaş aynı listeyle ihraç olduk. O zaman gülmüştüm. Bu adamlar delirmiş dedim o arkadaşa, ama hakimlik teminatı var dedim. Sinirlenmemiştim. Komik gelmişti. Çok komik. Neye göre "cemaatçiydim" ki ben. Kime göre? Akademide İyuk'ta yapılan saçma salak değişiklikleri eleştirdiğim için mi? (Cemaatçi diye önceden belirledikleriyle oturup muhabbet ettiğim için mi?)
Dönemde canciğer olduğum arkadaşlarım beni fişledi sayın defter. Düğünlerine 1000 km yol yapıp gittiğim adamlar beni tiklemiş. Mahkeme arkadaşlarım tiklememiş, çünkü mahkemede hukuki olmayan hiç bir yorum yapmadığımı biliyorlardı. Eeee dernek üyesi de değildik. Reddediyordum dernek, cemaat ya da bilmem ne ise işte. Hakim adam hele ki bu ülkede tuttuğu takımı bile açık etmemeli. Evet özgürdür kişisel alanıdır eyvallah. Ama bizim ülkemiz normal bir ülke mi? Böyle düşünüyordum. Bu düşüncemi açıkça odamızda AKP milletvekili listelerini değerlendirip arkadaşlarını arayan eski AKP ilçe başkanına da söyledim. Burası yeri değil dedim. Dedim de ne oldu amk. ahahahah. Kredi kartı çıkaramıyoruz. Hayatımın içine edildi. Ahahahah. Hakimlik yalakalık yeri değildir. Yalakalık yapacak adam hakim ya da savcı olamaz güzel kardeşim. Gitsin avukat olsun, para için yapsın yalakalığını. He onu da yapmasın. Onurlu bir avukat yapmaz çünkü. Ama hakim veya savcının mesleğinin olmazsa olmazı.
Yüzlerine sormak isterim: sevgili H., Sevgili B., Sevgili A. Sevgili S., beni neden tiklediniz la? Hangi sebepten? cemaatçiler gibi sürülen polisler hakkında olmadık karar mı verdim? (O da başka saçmalıktı, o hakimler de başka bir salaklık içinde geziniyorlardı.) Bırakın cemaatçiliği ağzımdan günlük siyasete dair tek kelime çıktı mı acaba? Ben o zaman haberleri takip etmezdim. Takip ettiğim tek gazete resmi gazeteydi. Ulan beni neden tiklediniz? Değdi mi? Çoğunuz 4-5 yıl önce başkan oldunuz? Değdi mi? Hayatımın içine sıçıldı.
Toparladık elhamdülillah.
Kara çalı bana aman vermiyor ki amk.
Peşini bırakmıyorlar ki insanın. Saçma sapan bir kredi kartı meselesi nereye getirdi beni.
Joker kahkahası.
Dolduk, bazen bardağın kenarından biraz dökmek gerekiyor. Yoksa bardak taşacak, taşana yazık olacak. Taşmasın bardak diye ara sıra döküyoruz kenarından.
Beni bu dökülenler yüzünden bağışla sayın defter.
Yazmak gerekiyor uzun uzun.
Yürüyorum dikenler üstünde.
Dilekçelerde görüşürüz.
Vesselam.
5 notes · View notes
cninzihni · 3 months
Note
Samimi olduğunu düşünüyorum şaka olduğunu anlarım dkfkdkdk
O zaman iyi geceler diliyorum sana. Buraya uğrar mıyım uğramaz mıyım bilemiyorum. Uğrasamda kendimi tanıtmayacağım için anlayacağını sanmıyorum.
Bir günlük anonim dkfkdk kimse ile de anonimde hiç böyle konuşmadım. Hesap olmuş bilmem kaç yıllık dkfkdk Eğlenceli bir tarafı varmış. Ama hala gereksiz. Böyle buradan uzun uzun sohbet etmek dkfkdkd insanlar neden kimliği gizler ki? Ben şuan neden yapıyorum bilmiyorum dkfkdkdkdk
O halde teşekkür ederim bu keyifli sohbet adınaa. Yani en azından benim adıma öyleydi, umarım sana eziyet olmamıştır jfdkgdfj
Gelmek istersen tabi ki anonim de, ileti de her zaman açık. Her zaman beklerim.
Anonimlik konusu biraz şey ya. Tüm beklentileri kırmak adına rahatlatıcı sanırım. O olduğu an kim olduğunun bir önemi yok çünkü. Herhangi biri olarak hareket edebilmenin özgürlüğü var içten gelen. Ama bir yandan da kaybetme durumu falan var djfgldkgjk b12 sorunsalı maalesef jfgkgjdfdfg
Her halükarda, mucizenin seni tez zamanda bulmasını diliyoruum. Güzel gecelerin olsun
0 notes
nuvolakizyurdu · 4 months
Text
Yurt fiyatları sorunsalı
Üniversite öğrencileri için yurt bulmak her zaman kolay bir iş değildir hele ki bütçe kısıtlıysa. Yurt fiyatları eğitim masraflarına ek olarak ciddi bir yük olabilir. Peki yurt fiyatlarının bu denli değişken olmasının sebebi nedir ve öğrenciler bu duruma nasıl uyum sağlayabilir?
Tumblr media
Öncelikle yurt fiyatlarını etkileyen birçok faktör var. Şehir merkezine yakınlık, üniversiteye ulaşım kolaylığı, odaların büyüklüğü ve yurtlarda sunulan olanaklar (internet, yemek hizmetleri, spor salonları gibi) bu faktörlerin başında gelir. Örneğin İstanbul'da merkezi bir konumda bulunan bir yurtta kalmak daha ucuz seçeneklere kıyasla oldukça pahalı olabilir. Bu nedenle öğrencilerin bütçelerini göz önünde bulundurarak yurt seçimi yapmaları önemlidir.
Bunun yanı sıra üniversitelerin sunduğu yurtlar ile özel yurtlar arasında da fiyat farkı bulunmaktadır. Özel NUVOLA Yükseköğrenim Kız Öğrenci Yurdu gibi özel yurtlar geniş olanakları ve sundukları ek hizmetlerle dikkat çeker. Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı olan ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılıkla hizmet veren Özel NUVOLA öğrencilere evlerindeki konforu ve huzuru sağlayarak başarılarına katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Beşiktaş'ta merkezi ve güvenli bir konumda yer alması bu yurdun tercih edilmesinde önemli bir etkendir.
Yurt fiyatlarındaki artışın bir diğer nedeni de arz ve talep dengesidir. Büyük şehirlerdeki üniversitelerde öğrenci sayısının fazla olması yurt talebini artırmakta ve bu da fiyatların yükselmesine neden olmaktadır. Özellikle eğitim dönemlerinin başlangıcında yurtlara olan talep daha da artar ve fiyatlar zirveye ulaşır. Bu durumda erken rezervasyon yapmak ve alternatif konaklama seçeneklerini değerlendirmek akıllıca olabilir.
Peki, öğrenciler yurt fiyatlarının yüksek olmasından nasıl etkilenir ve bu duruma nasıl çözüm bulabilirler? Öncelikle burs ve kredi imkanlarından yararlanmak önemlidir. Birçok üniversite ve devlet kurumu maddi durumu yetersiz öğrencilere çeşitli burs ve kredi olanakları sunmaktadır. Ayrıca öğrencilerin part-time işlerde çalışarak ek gelir elde etmeleri de mümkün olabilir.
Özel NUVOLA Yükseköğrenim Kız Öğrenci Yurdu sunduğu geniş imkanlar ve hizmetlerle öğrencilerin hayatını kolaylaştırmayı hedefler. Yangın alarm sistemi, depreme dayanıklı bina, yüksek hızlı internet, açık büfe kahvaltı, 7/24 güvenlik hizmeti, merkezi ısıtma ve soğutma sistemi gibi olanaklar öğrencilerin güvenli ve konforlu bir ortamda eğitimlerine odaklanmalarını sağlar.
1 note · View note
susmabana · 6 months
Text
elamanı arkadaşlarım 50 kere reelde 7 kere de instadan gösterdiği ve instadan takiplestiğim halde hala hatırlamayıp ne zaman görsem bu kimmis aa diye tepki veriyorum (B-12 sorunsalı)
0 notes
pusulapolitics · 1 year
Text
Mecliste Kadın vekillerin az olması sorunsalı:
Feminist, Kadın hakları savunan seçmenin özellikle şikayetçi olduğu bu sorun maalesef mecliste apaçık vaziyette görülmekte. TBM Meclisinin %19,83'ü Kadın vekillerimizden oluşmakta. Meclise tek başına Kadın vekil çıkaran en yüksek siyasi parti YEŞİLLER VE SOL GELECEK PARTİSİ; çıkardığı 57 Milletvekilinin %47,37'sini yani 27 vekilini Kadınlar oluşturmakta. Meclisimizin genel toplamında ise en yüksek kadın vekil çıkaran parti ADALET VE KALKINMA PARTİSİ ise çıkardığı vekillerin %19,01'i oranında yani 50 Kadın milletvekili çıkartmış durumda. Meclisin genel toplamına bakacak olursak en çok Kadın vekili AKP çıkartmış. Duruma Tekel olarak bakacak olursak en çok Kadın vekil çıkaran parti YSP olmakta. Ana muhalefet ve Millet ittifakı ise sadece 35 Kadın Milletvekili çıkartabilmiş, bu oran meclisin genel toplamında %5,83 Kadın vekil çıkarabilmiş. Bu orana bakıldığı zaman Millet ittifakı genelinde Kadın Milletvekili az çıkarmaları özellikle 2023 seçimleri için adeta fiyasko olmuş durumda. Meclise hiç kadın vekil çıkarmayanlar ise Kadın düşmanı çizgilerinden taviz vermemişler, bunlar; SAADET, YENİDEN REFAH, H-DAPAR, DEMOKRAT PARTİ ve DEMOKRATİK SOL PARTİ. Tarafsız olmak gerekirse 3-5 vekil çıkaran bu küçük partilere bir şey demek lüzumsuz olur partilerin siyasi görüşleri zaten Kadınların siyasete girmemesi konusunda çok katı olduklarını göz önüne koymakta ancak şahsi düşünceme binaen; DEVA ve GELECEK gibi 10-15 vekil çıkaran partilerin arasında 10 vekil çıkaran SAADET Partisi şahsen hiç kadın vekil çıkarmaması hayal kırıklığına uğrattı.
Tumblr media
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİMİZİN genel toplamının %20 sini bile oluşturamayan Kadın vekil oranı günümüz Türkiye'si için Kadın-Erkek eşitliğinin %80,17 sini Erkeklerin kontrolünde olduğu gerçeğini gösteriyor. Siyasi Partilerin isimlerini, görüşlerini bir kenara atarsak; "Mecliste neden az Kadın vekil var?" sorusuna cevap aramamız gerekiyor. Cevabını ilerleyen dönemlerde çok kesin biçimde alacağız.
1 note · View note
antalyaatravesti · 1 year
Note
Telefonu ne zaman açmayı düşünürsün ve bence görüşmemiz ikimiz içinde bir yol ayrımı olabilir tezi senin için fazla mı fantastik
Ne tezi o.?
Görüştükten sonra yolları ayırıcaksak!!
Belki görüşmemek en iyisidir (?)
" -*Anlamamış gibi yapim sorunsalı 😂 "
0 notes
akilfikirgezegeni · 2 years
Text
Buridan'ın Eşeği ve Seçim paradoksu
Biz insanlar evler, arabalar, güzel kıyafetler ve tüm bunları karşılayacak parayı istediğimiz gibi tutkulu bir aşk, sadık ve sevecen bir eş, mutlu ve huzurlu bir hayatta istiyoruz. İnsanın istekleri kendinde olmayana dairdir. Tıpkı arzulanan şeylerin henüz bizde karşılığı olmadığı gibi... Olmayan şeyleri arzulamak insana has bir tutum olsa da bazen bu şeylere aynı anda sahip olması da tehlike yaratabilir. Felsefe de Buridan'ın Eşeği paradoksu adıyla bilinen bir olaydan bahsedilir. İki önemli seçim arasında kararsız kalıp hiçbirini seçememe sorunsalı olan bu paradoksa göre; Aç ve susuz kalan bir eşeğin sağına saman balyaları soluna da su dolu kovalar konulduğunda eşeğin hem açlıktan hem de susuzluktan ölebileceği iddia edilir. Zira paradoks burada başlar ve seçimlerin fazlalığı veya önemi eşit derecede olan iki seçeneğin arasında kalmak bu seçeneklerden hiçbirini tercih edemememize neden olacağı yönünde... Açlığımızın bir sonucu olan arzularımızın oluşumu bu arzuların aynı anda olmasıyla bizi Kararsız bırakabilir. O güne kadar gerçekleşmesini ısrarla istediğimiz şeyler bir an da bizi tıpkı Buridan'ın Eşeği gibi bir ikileme sokarak gerçekte arzu duyduğumuz şeyin ne olduğu konusunda ikilemde bırakabilir. Ya da neyi isteyip istediğimizi sorgulatabilir. Bu paradoksu araştırırsanız kimi yerde Aristoteles'in Köpeği, kimi yerde Gazali'nin Devesi şeklinde hikayeleştirilmiş versiyonlarıyla da karşılaşabilirsiniz. Sonuç hepsinde de aynıdır, değişmez. Ancak isteklerinden kararlı olanların, makul arzularını zamana yayabilenlerin bu paradoksla pek bir işi olacağını düşünmüyorum. Fakat günümüzün en önemli konularından biri olan "Biz bu kadar seçenekle nasıl başa çıkarız? Nasıl tüm bunlara zaman ayırırız?" minvalindeki soruların da hızla artacağını düşünüyorum. Hiperaktif ve Dürtüsel bir çağda yaşadığımız düşünüldüğünde Buridan'ın Eşeği paradoksu kıymetli bilgiler içeriyor gibi öyle değil mi? Başka bir podcast'te görüşmek üzere ✌️ sağlıcakla kalın/içaforiz
1 note · View note
edebiyatsoylesileri · 2 years
Text
Edip Cansever / Şair, yaşadığı zaman diliminin dışına çıkabilir
Tumblr media
Edip Cansever'in Şairin Seyir Defteri adlı kitabı 1980 yılında yayınlandı. Cansever kitapla ilgili soruları yanıtlarken, şiirin zamansal boyutlarının dolaysız olarak genişletilebileceğini söylüyor.
Son çıkan kitabınız Şairin Seyir Defteri şu dizelerle başlıyor: "Doğanın bana verdiği bu ödülden / Çıldırıp yitmemek için / İki insan gibi kaldım / Birbiriyle konuşan iki insan." İçinizdeki ikinci insan nasıl oluştu? Bir şiir danışmanı mı, yoksa ikinci bir Cansever mi yarattınız?
- Doğa, son yıllarda iyiden iyiye yerleşti şiirlerime. Doğanın verdiği yalnızlık, kendi kendinelik, beni hem monoloğa hem de diyalog kurmaya yöneltiyor. Şiiri doğadan sağdığıma göre, bu iç konuşmayı şöyle özetleyebilirim: Duymayı düşünmek, düşünmeyi duymak. Oysa, şair 'iç yalnızı'dır, bence. Genellersek,  insan yalnızdır. Yalnızlığını başkalarıyla gideren tek yaratıktır.
Doğanın verdiği ödül şiir mi?
- Yalın ve ilkel olarak, evet.
Birkaç şiirinizi, kendi yöntemlerimle, yazılış sürecine geri götürmeyi denedim, edindiğim kanı aşağı yukarı şöyle oldu: İlgi alanının içindeki her şeyin şiirsel koordinatlarını bulmaya çalışmak; şiirlerinizin yapı taşlarını elde etmek için, yaşam yörüngenize giren olayları, durumları, nesneleri öğelerine ya da niteliklerine indirgeyip doğal dengelerini bozarak temellerindeki çelişki, karşıtlık, devingenlik, durağanlık ilişkilerini açığa çıkarmak, bunların sağladığı çağrışım olanaklarıyla yeni birleşimlere varmak... Ne dersiniz?
- Öteden beri Eliot'un "nesnel karşılık" kuramına çok önem verdim. Yani duyguların, düşüncelerin, coşkuların vb. nesnel bir karşılığı olması kuramına. Böylece şiirsel bir dekor hazırlanması söz konusu. Şiirlerim küçük insandan, küçük durumsal anlardan çok, insan dramını, yani bir çelişkiler, karşıtlıklar bütünlüğünü içermeye yönelik olduğundan, bu dekorun nesneleri de, insanları da daha bir hareket halinde görünüyorlar sanırım.
"Cansever'in şiirleri kendini konu alan bir yaşam tragedyasının ayrı ayrı bölümleri gibidir" demiştim bir yazımda. Bu değerlendirmem doğru mu?
- Şairin kendini konu yapması elbette doğal bir şey. Ne var ki, tragedya yazmak şairi zaman zaman dış dünyaya itiyor, salt öznellikten kaydırıyor. Şu da var: Tragedya bir karşıtlıklar bütünü olduğuna göre diyalektiktir. Acıma, korku uyandırarak insanlara arınma sağlamak klasik tragedyanın amacıdır. Buysa kaderciliktir, insan yaşamının etkinliğini durallaştırmaktır. Ben, insan soyu sürdüğünce, tragedyanın da geçerli kalacağına, kapsayıcı bir yazın biçimi olacağına inanmaktayım. Şöyle ki, insanlık toplumcu düzene geçse de, bireyin bireyle, bireyin çevresiyle çatışması engellenemez.
Şiirlerinden ayrı düşündüğüm şairler vardır. Şiirlerinden ayrı bir Cansever düşünemiyorum...
- Bireyliğimi korumak, aşırı öznelliğe kaçmamak koşuluyla.
Ben daha değişik bir yanıt bekliyordum. Şiirinizle öylesine özdeşleşmişsiniz ki, sizi şiirinizin, şiiri sizin dışınızda aramak, evreni evrenin dışında aramak gibi...
- Şiir, şairin özgül değeri, özgül biçimi olmalı, bence.
Her kitabınızda, gelecekte gireceğiniz şiir dönemlerinin öncü şiirlerine rastlanıyor. Ama çok kez, muştulanan döneme hemen geçilmediği görülmekte. Nedenini açıklar mısınız?
- Yörüngemde iki şiir devinimi oluyor. Bunlardan biri, gene de bir bütünsellik içinde yazdığım (Sevda ile Sevgi'de olduğu gibi) kısa şiirler. Anlık duygulanımların şiirleri de denilebilir. Ötekisi ise, düşünceye ağırlık veren, bir sorunsalı içeren şiirler. Birinden birine geçerken, daha geçme döneminde kitaplarımı birbirine bağlayabiliyor yazdıklarım. Bazen de birkaç kitaptan sonra gerçekleşiyor bu.
Şairler,  ustalıklarının doruğuna ulaştıklarında, geçmiş, şimdi, gelecek arasındaki yapay sınırları umursamamaya, gerekirse zamanı kendi diledikleri gibi bölümlemeye, şiirlerinde takvim yılını bırakıp başka bir yılı (ben buna 'şiir yılı' diyorum) kullanmaya başlıyorlar. Bu 'zaman dışılık' özlemi nereden geliyor?
- Bu sorunuzu şöyle yanıtlayabilir miyim acaba? Güncel olanı (güncel bir olayı, güncel bir durumu vb.) soyutlayıp daha sonra somuta dönüştürerek (şiir bir somutlamadır çünkü) bir genelliğe varmak, böylelikle onu zamanlara yaymak, hatta zaman ötelerine götürmek özlemi, yaratının ilk koşulu bence. Ama, sizin sorunuz daha başka. Şöyle diyebiliriz: Şair yaşadığı zaman diliminin ya da kesitinin bilinçle dışına çıkabilir. Bu yol alış, geçmişe doğru da olabilir, geleceğe de. Yani, dolaysız olarak genişletilebilir şiirin zamansal boyutları. Bağlayalım: Yaşantılar üst üste biriktikçe, geçmiş aşındıkça, ölüm duygusu daha bir yakından yaşandıkça; kısacası, anlamsızlığa karşı bir başkaldırış oluyor 'zaman dışılık' özlemi.
Şiiriniz üzerine özellikle sorulmasını istediğiniz, daha önceki konuşmacıların sormadığı bir soru var mı?
- Sorulmasını istediğim çok soru var. Ve kendi kendime soruyorum durmadan; "daha" duyulmamış duyguların tarihçisi olarak.
(Mustafa Öneş / Ocak 1981 /  Gösteri)
0 notes
thelastkawa · 2 years
Text
İnsan Doğası
İnsanlık Her Zaman Özgür Bırakılmalıdır. İnsan Öğrenebilir, Kaynağına Üstünlük Kurabilir veya Onu Kullanabilir. Görüşünü Belirtebilir, Duyguları İçinde Hissetmekte Özgürdür. Özentilik Kavramıyla Uğraşmamalıdır. İnsan Çalabilir, Zarar Verebilir, Sevebilir. Siz Bir Şeyin Doğasını Bozduğunuz Zaman Bir Şey Bozulmaya Başlar. İnsan İnanabilir, Hakaret Edebilir ve Doğasının Dışına Çıkmaz. Bir İnsanı Değiştirdiğiniz Zaman O İnsan Büründüğü Kişiyle Çelişir- Kendini Tanımamazlık Sorunsalı Başlar. Peki Bunu Yaratan Şeyin Toplum Yani Yine İnsanlar Olduğunu Söylemek Biraz İronik. İnsan Özgürlüğü Bir Şekilde Etmek İster. İstediği Kadar Hakaret Etmek, Sonu Gelmeyen Şekilde Ciddiliğini Bozmak ve Yine İnsanlar Tarafından Çıkartılmış Şeyleri İnsanlara Nesnel Diyerek Zorla Kabul Ettirmeye Çalışmak... İnsan Kendi Merkezinde OIduklarıyla Sınırlıdır. Siz Bu İnsanı Daha Geniş Bir Merkeze Sahip Olmaya Zorlar veya Teşvik Ederseniz Bu Kişi Merkezini Kırar. Bu Merkezinden Ayrılmış İnsanlara Bu Sözler Fazla Gelebilir. Çünkü Anlamak İstemeyecektir ya da Söylediğim Gibi Yine İnsanlar Tarafından Oluşturulmuş Kavramlarla Aksini Kanıtlamaya Çalışacaktır. İnsan Kendi Merkezinde Yalnızdır ve Öyle Kalmalıdır, İnsanın Kırılgan Merkezi Onu Sadece Bir İletişim İle Yalnız Bırakabilir. Çok Yönlülük İnsanlar İçin İşkencedir. Bir İnsan Çok Yönlü Olma Konusunda Yetenekli İse Bunu Başarabilir. Yoksa Kişilik Değişikliği veya Yukarıda Bahsettiğim Özgürlük Arayışı Belirtileri İle Karşılaşır, Karşılaşırız
2 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years
Text
EFENDİ KİM? Sevdiğim bir arkadaşımın, Doğadaki her varlığın görsel bir dili vardır..sözüyle başlayan bir girişinden sonra 'İnsan da doğanın bir parçası, olduğuna göre, sadece konuşabildiği için kendisini doğanın efendisi olarak mı görüyor.Yoksa asıl efendi doğa mı..? sorusu geldi
Tumblr media
İnsan, hayvan ve doğa Her biri evrenin bir arada yaşamaya mahkûm ettiği bir parçası. Lakin, varoluşlarından bu yana beraber yaşayabilmeyi ne derece başarabildikleri hususu bir muamma. Peki ya bir gün tüm bu anlaşmazlık sahneye çıksa?
Tumblr media
Neler izlerdik?Kim kazanırdı üstünlüğü?İnsan mı?Hayvan mı?Doğa mı?Kimdir bu evrenin efendisi?Veyahut gerek var mıdır bir efendiye? Cevaplar yine sanatın içinde verilmiş gibi - Doğanın kendisi de bir sanat değil midir?
Tumblr media
Sanatçı Emin Mete Erdoğan, Nuh Tufanı mitinden hareketle “The Flood” adlı sergisinde tüm bu sorulara cevap aramış Nuh Tufanı günümüze gelseydi nasıl bir manzara olurdu?” sorusu sergideki işlerimin temelini oluşturuyor.
Tumblr media Tumblr media
Geçmişe ait bir anlatıyı günümüze taşıyarak, o hikâyenin karakterlerinin yani insan, tanrı, doğa ve birbirleriyle olan ilişkilerinin şimdiki zamanda karşılıklarının izini sürmüş... Bu süreci geçmiş veya şimdinin iyilemesi veya kötülemesi olarak görmüyorum.
Tumblr media
Bundan elli bin yıl önce Aborjinlerin ataları Avustralya’ya ilk geldiklerinde, kıtada on tane büyük memeli türü vardı. Kısa süre içinde sadece bir tanesi varlığını sürdürebilir hâle geldi. Bahsettiğimiz insanlar dünyanın en masum görünümlü kişileri. İnsanın insan oluşundan dolayı bir krizi var. Bu durumu zaman ve mekândan ayrı,insanın arzu tatmin mekanizmasının dişlilerinin işleyişiyle ilgili olarak tanımlanabilir.Kutsal metinlerden İnsanın anladığı evrenin kendisi için yaratıldığı kendi varoluşunu henüz tanımlama becerisini
Tumblr media
gösterememiş İnsan acaba kendisini bu yönüyle tanrılaştırmış mı oluyor ? İnsan doğa olaylarını kendi gibi bir varlığın oluşturduğunu düşünen bakış açısı ile neredeyse her açıklayamadığı şeyi mistifiye eden bir varlık olmuş eski çağlardaki bu durum da bir süre sonra tanrı. enflasyonuna yol açmış Sanırım sorun bir süre sonra kutsalın mitolojiye dönüşme sürecinde yaşanıyor. Nietzsche’nin dediği gibi Tanrı’yı öldüren insanın anlam krizi ve yerine ne koyacağı sorunsalı ortaya çıkıyor. Çünkü o anlam, insanın belki de en çok haz devşirdiği bölüm.Ben insanın daha fazla hazdan başka bir şeyi seçebileceğine inanmıyorum. Burada antropik ilke ortaya çıkıyor. Evrendeki her şeyin insan için işlediğini sanma yanılgısı. Doğa, masumun tanımı; insan ise seçim hakkı verilen yüce ruhtan üflenmiş olan konumuna yükseliyor.İnsan tanrı kavramının kendisi ve onunla olan ilişkisi üzerinden kendini doğadan ayırır. Yani doğanın üstüne çıkar. Artık hayvan, güneş ve kara delikten başka bir kademeye yükselmiştir. Seçilmiş olandır.
Tumblr media Tumblr media
Doğadan koparılmış ve teolojik olarak çocuklaştırılmış kuyruksuz iki ayağı üzerinde yürüyen bir maymunun haz çığlıklarını bugün dünyanın her yerinde ve güneş sisteminin bir kısmında gözlemleyebiliyoruz.
5 notes · View notes
hikayeadami · 3 years
Text
Hayat Eve Sığar uygulaması ilk çıktığında ve bizler durmadan HES kodu, heskodu diye gezinmeye başladığımızda, içimdeki komünist bana "bunlar hep HES projelerine alıştırma oyunu" diye fısıldamıştı. Yani sisteme güvenim o kadar yerlerde ki, varın gerisini siz hesap edin.
Pandemi hayatımıza gireli hemen hemen 2 yıl oldu sanırım. Bu süreçte sadece bir kez test olmuştum, o da negatif çıkmıştı. Virüsün beni teyet geçtiğini hiç düşünmedim ama taşıyıcı olduğumu düşündüm hep. Bu yüzden aldığım önlemlerin hiçbirini bırakmadım, iki doz aşı dahi oldum. Üstelik çevremde "belki kuyruğumuz çıkacak abi olma şunu" söylemleri bol olan aşı karşıtları olsa bile... Gerçi onlar da haklı, onlar da benim kadar dünyadaki hiçbir şeye güvenmiyorlar. Nasıl suçlayayım ki şimdi. Bundan on yıl sonra netflixte "aşı gerçekleri" diye bir program izlersek ve o zaman da kahrolursak şaşırmam. Gelgelelim dünyada bilim diye bir gerçek de var ve şu an ona tutunuyorum.
Yeni yıla girmeden birkaç gün önce başlayan öksürük sancılarım, "yine ceryan yedim biryerde" düşüncesini hayatıma soksa da, akşamında çektiğim baş ağrısı ve ateşlenme sorunsalı ikinci testi olmama neden oldu. Ve sonuç, yeni yıla pozitif bir şekilde girdim!
Peki hayat gerçekten eve sığıyor mu?
Şımarıklık yapmak istemem. Evde play station, kitap, TV, digital kanallar vs hepsi var. Eh, ne isterseniz dışardan getiriyorlar da fakat bir şeyler eksik. O şey ise özgürlük.
Çünkü normalde ev seven bir insan olarak, yer yer haftasonu hiç evden çıkmadan keyfime bakardım ama şu zorunluluk psikolojisi yok mu, hiçbir şeyden keyif aldırmıyor şu an. Üstelik tüm semptomları da yaşıyorum
*ateş
*eklem ağrısı
*baş ağrısı
*öksürük
*tad ve koku kaybı
Neyse, şımarıklık olmasın en azından ayakta atlatiyorum. Çok daha kötü durumda da olabilirdim. Bu vesileyle en önemli şeyin sağlık olduğunu unutmayacağımız, keyfimizin bol olduğu yeni bir yıl dilerim sizlere
Özellikle tad ve koku kaybı ne berbat olaymış yahu. Dün demliğin altını açık unuttum, ev yanacaktı ama koku almadığım için tesadüfen fark ettim. Hastayım diye söylediğim yemeklerin hepsinin tadı da saman gibi. :/
Ama evde mutlu birileri de yok değil. Kedim Kete, 14 gün evden insan eksikmeyeceğinden çok mutlu:)
Tumblr media Tumblr media
10 notes · View notes