Tumgik
#Yaşam Hattı
bulutlariziyaret · 7 months
Text
Burayı günlük gibi kullandığım için buraya yazmak istedim. Ne uzun uzadıya yazı yazan biriyim nede kolay kolay içimi dökebilen. Son 5 senem zindan gibi geçti. Acı, hüzün, gözyaşı, ölüm, yaşam, hastalık, hastane, parasızlık, borç, iş ve daha niceleri, son 5 sene de her türlü işte çalıştım. İnşaatta sıvacılık yaptım, elektrikçilik yaptım her türlü yere elektrik hattı çektim, internetten e-ticaret yaptım, freelance çalıştım, depolarda çalıştım, yük taşımacılığı yaptım, benzincide çalıştım, satış danışmanlığı yaptım. Her akşam eve geldiğimde ayaklarımın uzun süre ayakta kalmaktan bembeyaz olup sabahına da yara içinde olup yere basamadığım dönemleri yaşadım. 2020 Pandemi benim hayatımı daha da dibe çeken o sene, her günüm sabah 8 de kalkıp daha gözümü ovuşturmadan bilgisayara oturup 15 metrekare odamdan sadece yemek yemek ve tuvalet ihtiyacımı gidermek için çıkıyordum. 2020 Pandemi bana çok şey kattı ama bir çok şeyinde içine etti. İş yaptım çok geçmeden battı, kredi kartlarım başıma dert oldu, sağlığım kötüye gitti, çevremde ki insanları kaybettim, anksiyetem ve diğer hastalıklarım daha da belirginleşti, hiç tanışmamış olsaydım, hiç o gün orada onunla müzik dinlemeseydim dediğim kişi ile tanıştım, sayısız intihar girişimleri, günde 2 paket bitirilen sigaralar, her gece yarın yokmuş gibi içmeler, haftanın 4 günü sabahlamak, her gece bir sonraki gün nasıl geçecek diye düşünmek ve daha bir sürü şey. 2021 bazı seçimlerin yapılması gereken yıl, sağ yol mu yoksa sol mu? hangisini seçersen seç ikisinin de sonu boka saracak. Yine çabaladım, sürekli çabaladım, sürekli daha iyisini yapabilmek için daha iyi olabilmek için gece gündüz demeden çalıştım ve yine başaramadım. 2022 bazı şeylerin en güzel oldu zamanlar, bir yaz sonrası hayatın tamamen değişmesi. 2023, Yapılan aptallıklar ve ardından gelen sonuçlar. Ölüme en yakın olduğum an ve kollarımın tanınmayacak halde oluşu. Ve en sonunda hiç bitemeyecek sanılan o rüyadan uyanış. 2024, Herkes gibi 24 bana da güzel bir yıl olacak, her şey daha iyi olacak diye düşündüm. Yeni sene, Almanya, İş, Para ve bir kaç şey daha. Bu sene 21 oluyorum ve ben 2 günde bir salak traşı olurken artık haftada 1 yapıyorum belki de hiç. Şuan aynada kendime baktığım da tanıyamıyorum, bi bardak su almak istediğimde iki el ile tutmak zorundayım çünkü ellerim titriyor hemde çok. Ve 2024'ün bana en iyi hediyesi olan kötü huylu Beyin Tümörü. Hoşgeldin...
2 notes · View notes
astrologcigdemakkaya · 11 months
Text
Tumblr media
28 Ekim 2023 Boğa burcunun 5 derecesinde bir ay tutulması yaşayacağız. Bu tutulmadan öncelikle sabit burçların ilk derecelerinde ( Boğa, Aslan, Akrep, Kova) önemli yerleşimleri olanlar etkilenecek.
Ay tutulmaları çok güçlü yaşanan dolunaylardır ve duygusal yaşantımızda ortaya çıkan gerçekler birşeyleri sonlandırmamızı gerektirebilir.
Akrep- Boğa hattı en temel anlamıyla kaynaklarla ilgilidir. Boğa elle tutulur, gözle görülür kaynakları anlatırken, Akrep başkalarından gelen, gömülü olan ve krizle açığa çıkan kaynakları anlatır. Dolunayın aldığı karşıt açılar kriz diye bağırıyor demek ki bir kriz duygusal ve maddi bizim istediğimiz ve beklediğimiz konforu yıkacak, bunun içindeki fırsatı gören, yılmayan, dayanıklı olan, yeraltındaki gömülü hazineye ulaşır. Haritalarımızda boğa burcunun kestiği yaşam alanı güvence ve konforu istediğimiz yerdir dolayısıyla Boğa-Akrep hattındaki tutulmalar Şems’in söylediği gibi hayatlarımızın altını üstüne getirir(2.ev.8.ev aksı), peki ya altı üstünden daha iyiyse…
Bu hattaki her tutulma ekonomik krizleri körükledi, dikkatli olmak lazım.
Sabian sembolüne baktığımızda Dünya ‘da barış adına bazı köprüler kurulmaya çalışılacağını anlatıyor ancak bu savaşı getiren tutulma hattı önümüzdeki Nisan ayında tutulmalarla tekrar tetikleniyor.
Barış ve şifanın tam olarak çalışabilmesi için 2024 Eylül ayındaki Balık tutulmasının etkilerinin devreye girmesi gerekebilir.
Sabit hattaki tutulmalar yeryüzü hareketlerini tetikler bu anlamda dikkatli olmakta fayda var Dünyada özellikle Yemen, Avusturalya, uzak doğu bu anlamda hat üstünde.
Ülkemizin Güneş’i bu tutulmada partil tetik alıyor. Bu da siyasi figürlerin öne çıkacağını anlatıyor. Özellikle barışı sağlamak adına ülkemiz ve liderleri ön plana çıkabilir. Siyasi liderler hakkında şok edici gelişmeler olabilir.Sanat camiasından ünlü kişilerle ilgili ölüm ya da skandal haberler gündeme gelebilir.
Ülkenin ekonomik göstergeleri ciddi dalgalanabilir, altın başrolü oynayabilir.
Yine ülkemizde çocuklarla ilgili skandal bir haber gündem olabilir.
3 notes · View notes
onderkaracay · 2 years
Text
Tumblr media
🗣️ Hatay Neden Atatürk'ün Şahsi Meselesidir?
1936 yılında yasayla neden Hatay ismi verildi?
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir diyen Mustafa Kemal Atatürk aynı zamanda benim fikirlerim bilim ile ters düşerse bilimi seçin neden demiştir?
Bunun kadim bir sırrı ortaya koyan bir durumdur.
Hatay tüm medeniyetlerin yaşam bulduğu ve sahip olmak istediği tek yerdir.
Sebebi ise dünyanın en önemli boyut kapısına sahip olmasıdır.
Tüm medeniyetler o boyut kapısını açmak için o bölgede varlık sürdürmüştür.
Ata Türk o boyut kapısını aralamış son Hun oğludur.
Bu sebeple Hatay benim şahsi meselem demiştir.
Manyetik tufanların yaşanabileceği bir bölgedir.
Dünyanın merkezi konumunda ki manyetik alan boyut kapısı buradadır.
Ay hattı Hatay bu boyut kapısını herkese açmayacak şekilde bir sırrı barındırmaktadır.
Göktürklerin sırrını taşıyanlar o boyut kapısını bilir ve açabilir.
Mustafa Kemal Atatürk bu sırra sahip bir Göktürk ordusunun komutanıdır.
Şeytan soyunun oğulları da bu sırrın peşinde oldukları için bu bölgeyi ele geçirmek için bölgenin demografik yapısının bozulmasına yönelik çabasını iç destekli sürdürmektedir.
Depremi bir fırsat olarak kullanmak için bölgenin boşaltılması bu amaca yönelik bir çabadır.
Mustafa Kemal Atatürk ölüm döşeğinde Hatay benim şahsi meselem dedi ve Hatay'ı yurda katmadan bu dünyadan ayrılmadı.
Büyük dâhinin hangi emanetine sahip çıkıldı ki! Hatay neden onun şahsi meselesi olduğu Hatay'da gözü olanlar dışında kimse tarafından anlaşılmadı.
Medeniyetler şehri Hatay'da
Deprem
✓ Ezanı susturdu,
✓ Çanı yan döndürdü,
✓ Hazzan'ın sesini kıstı,
✓ İnsanı göçük altında bıraktı.
Hatay'da yaşam kalmayınca hiçbirinin medeniyet ile bir ilgisi olmadığı çıktı ortaya.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın, şehirler yaşasın, kültürler ve medeniyetler yaşasın gerçeğini yer küre şiddeti ile insanlığın yüzüne çarptı.
Hatay boyut kapısı olduğu için Türklerin kutsal toprağıdır.
Bu topraklarda gözü olanlar ona sahip olmak için kültür ve medeniyet taşıyarak ona sahip olmak istediler.
Hatay paylaşılmadığı için değerini kaybetmiyordu. Deprem sonrası acıdan başka paylaşacak hiçbir şey kalmadı!
Hatay da kale içten yıkılmak istendi.
Göç mühendisliği, imar barışı ve depreme dayanıklı olmayan yapılar Hatay'da yıkımı yaşattı. Hatay kendi kendine sahip çıkmanın yolunu bulmak adına deprem ile üzerinde ki yükü attı.
Bütün medeniyetler Hatay'da böyle battı.
Bundan sonra gözler aynı kaderi yaşayan İstanbul'da olacak.
Aynı zulüm taşı toprağı altın olan İstanbul'a yaşatıldı.
Birileri taşı toprağı altın olan şehri cebine taşıdı birileri karşı çıktı çoğunluk ya seyretti ya da destek oldu.
İstanbul'un da ağır bir faturası olacak üzerinde yaşayanlara.
Beton çıbanlar bir gün patlayacak.
] Önder KARAÇAY [
2 notes · View notes
uzunburakefendi · 2 years
Photo
Tumblr media
. "zenginlik üretmek için gerçeklik üretmek zorundayız. Ve diğer taraftan, gerçeğin boyunduruğu altındayız aynı zamanda, şöyle ki gerçeklik yasayı koyar; bu, en azından kısmen, kararı veren gerçek söylemdir; gerçek söylem iktidar etmenlerini iletir ve bizzat yürütür. Sonucunda, beraberinde özgül iktidar etmenleri taşıyan gerçek söylemlere: hukuk kurallarına, iktidar mekanizmalarına, gerçeklik etmenlerine, dahası: iktidar kurallarına ve gerçek söylemlerin iktidarına bağlı olarak bizler yargılanırız, mahkum ediliriz, sınıflandırılırız, görevlere zorlanırız, belirli bir yaşam biçimine ya da belirli bir ölme biçimine adanırız." syf.39 . "Kurumların ve düzenin motoru savaştır: barış, en küçük çarkında bile, gizliden gizliye savaşır. Başka deyişle savaşı barışın ardında deşifre etmek gerekir: savaş, bizzat barışın şifresidir. Dolayısıyla bizler birbirimize karşı savaş içindeyiz; bir savaş hattı, sürekli ve süreğen biçimde bütün topluma siner ve bizleri bir safa ya da öbürüne konumlayan bu cephedir. Tarafsız özne yoktur. Zorunlu olarak birisinin düşmanıyızdır." syf.62 . "İlk savaş, herkesin herkesle savaşı, eşitlikten doğmuş ve bu eşitliğin öğesi içinde meydana gelen, bir eşitlik savaşıdır. Savaş, bir farksızlığın ya da her koşulda yetersiz farklılıkların doğrudan etkisidir. Aslında, der Hobbes, büyük farklılıklar olsaydı, gerçekten de insanlar arasında gözle görülen ve kendisini belli eden, çok açıkça telafi edilemez ayrımlar olsaydı, açıkçası savaş bizzat bu nedenle anında bloke olurdu." syf.100 . "Bizleri doğal zorunluluklara ya da düzenin işlevsel gereklerine inandıran unutuşların, yanılsamaların ya da yalanların altında savaşı bulmak gerekir: o barışın şifresidir. Tüm toplumsal varlığı sürekli olarak parçalara ayırır, her birimizi şu ya da bu kampa yerleştirir. Ve bu savaşı bir açıklama nedeni olarak görmek yeterli değildir; onu canlandırmak, farkına varılmaksızın sürüp gittiği gizli, kendini belli etmeyen formlardan sıyırmak ve onu, muzaffer olmak istiyorsak hazırlanmamız gereken nihai bir çarpışmaya dek götürmek gerekir." syf.273 #michelfoucault #toplumusavunmakgerekir #çeviri #şehsuvaraktaş #yapıkrediyayınları #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri https://www.instagram.com/p/CnNJNlQN6TN/?igshid=NGJjMDIxMWI=
4 notes · View notes
ekipsaglik · 3 days
Text
Multivitaminlerin Bağışıklık Üzerindeki Uzun Vadeli Etkileri
Tumblr media
Bağışıklık sistemi, vücudun hastalıklara karşı ilk savunma hattıdır. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi, vücudu enfeksiyonlara, bakterilere, virüslere ve diğer zararlı mikroorganizmalara karşı korur. Modern yaşam tarzı, stres, yetersiz beslenme ve çevresel faktörler bağışıklık sistemini zayıflatabilir. Bu noktada, multivitaminler uzun vadeli bağışıklık sağlığı için önemli bir rol oynar. Ben Gizem, bu yazıda, multivitaminlerin bağışıklık üzerindeki uzun vadeli etkileri hakkında bilgiler vereceğim.
Multivitaminlerin Bağışıklık Sistemi Üzerindeki Doğrudan Etkileri
Tumblr media
Multivitaminlerin Bağışıklık Sistemi Üzerindeki Doğrudan Etkileri Multivitaminler, bağışıklık sistemi için gerekli olan temel vitamin ve mineralleri içerir. Bu bileşenler vücudun düzgün çalışmasını sağlarken, bağışıklık sisteminin güçlü kalmasına katkıda bulunur. Vitamin C, Vitamin D, çinko, selenyum gibi vitamin ve mineraller, vücudun enfeksiyonlarla savaşma yeteneğini artırır. Vitamin C, antioksidan özellikleri sayesinde serbest radikallerle savaşarak bağışıklık sistemini güçlendirir. Vitamin D, özellikle T hücrelerinin etkinliğini artırarak vücudu enfeksiyonlara karşı daha dirençli hale getirir. Multivitaminlerin Uzun Vadeli Bağışıklık Sağlığına Katkıları Multivitaminlerin düzenli kullanımı, bağışıklık sistemini sürekli olarak destekler. Bu takviyeler, vücudun gereksinim duyduğu besin maddelerini eksiksiz almasını sağlar, böylece uzun vadede hastalıklara karşı direncin artmasına yardımcı olur. Multivitaminlerin içindeki çinko, akyuvarların üretimini desteklerken, selen ise antioksidan özellikleriyle hücre zarlarını korur. İlginizi Çekebilir; Yorgunlukla Savaşan Vitamin ve Mineraller Multivitaminler düzenli tüketildiğinde, vücudun enfeksiyonlara karşı doğal savunma mekanizmasını güçlendirir. Özellikle yaşlanma sürecinde, vücut daha fazla vitamin ve minerale ihtiyaç duyar. Bu yüzden multivitamin takviyesi, yaşlandıkça bağışıklığın zayıflamasını önler. Araştırmalar, düzenli multivitamin kullanan bireylerin enfeksiyonlara daha az yakalandığını ve hastalıkların daha hafif seyrettiğini göstermektedir. Multivitaminlerin Bağışıklık Hücreleri Üzerindeki Rolü Bağışıklık sisteminde görev alan hücrelerin doğru çalışabilmesi için vitamin ve minerallere ihtiyacı vardır. Multivitaminlerin içeriğindeki B grubu vitaminler, bağışıklık hücrelerinin enerji üretimini artırarak, bağışıklık tepkilerini hızlandırır. B6 vitamini, beyaz kan hücrelerinin üretimini artırarak, vücudun enfeksiyonlara karşı daha hızlı yanıt vermesini sağlar. A vitamini ise mukozal bariyerleri koruyarak, enfeksiyonların vücuda girişini zorlaştırır. Bu vitamin, vücudun patojenlere karşı ilk savunma hattı olan mukozal zarların korunmasında kritik bir rol oynar. Multivitaminler ve Kronik Hastalıklara Karşı Koruma Uzun vadeli multivitamin kullanımı, sadece bağışıklık sistemini güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda kronik hastalıklara karşı da koruma sağlar. Bağışıklık sisteminin güçlenmesi, vücudun iltihaplanma süreçlerini daha iyi yönetmesine olanak tanır. Özellikle antioksidan vitaminler olan C ve E vitaminleri, hücre hasarını azaltarak kronik hastalıklara karşı korunmayı sağlar. Multivitaminlerin uzun vadeli etkileri arasında, kanser, kalp hastalıkları ve diyabet gibi ciddi sağlık sorunlarına karşı koruma da bulunur. Güçlü bir bağışıklık sistemi, vücudu bu tür kronik hastalıklara neden olabilecek hasarlardan korur. Multivitaminlerin içerdiği antioksidanlar, serbest radikallerin neden olduğu hücre hasarını önleyerek, kronik hastalık riskini düşürür. İlginizi Çekebilir; Bağışıklık Güçlendiren Multivitaminler: Hangi Formüller İşe Yarıyor? Multivitaminlerin Bağışıklık Belleği Üzerindeki Etkileri Bağışıklık sistemi, vücudu daha önce karşılaştığı patojenlere karşı korumak için bir hafızaya sahiptir. Bu bağışıklık belleği, vücudun aynı patojeni tekrar tanıyıp daha hızlı bir yanıt vermesini sağlar. Multivitaminler, bu belleği güçlendirerek bağışıklık sisteminin tepkilerini daha verimli hale getirir. Özellikle Vitamin D, bağışıklık hafızası üzerinde önemli bir rol oynar. Bu vitamin, bağışıklık sistemindeki T hücrelerinin işlevini destekleyerek, vücudun daha önce karşılaştığı patojenlere karşı daha hızlı tepki vermesini sağlar. Ayrıca, çinko da bağışıklık belleğini güçlendiren önemli bir mineraldir. Çinko, hücre yenilenmesini destekler ve enfeksiyonlara karşı vücudun verdiği yanıtları hızlandırır. Multivitamin Kullanımında Doğru Seçim Yapmak Bağışıklık sistemini uzun vadede güçlendirmek için multivitamin seçimi yaparken, kaliteli ve doğru içeriğe sahip ürünler tercih edilmelidir. Her multivitamin formülasyonu aynı değildir. Vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineralleri tam olarak karşılayabilen formüller tercih edilmelidir. Ayrıca, biyoyararlanımı yüksek olan formların seçilmesi önemlidir. Bu, vücudun vitamin ve mineralleri daha etkili bir şekilde emip kullanabilmesi anlamına gelir. Multivitamin takviyeleri kullanırken dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise dozajdır. Gerekenden fazla alınan vitamin ve mineraller vücutta birikerek olumsuz etkilere yol açabilir. Bu yüzden, günlük dozajlar mutlaka dikkate alınmalı ve uzun vadeli kullanımda sağlık profesyonellerine danışılmalıdır. Multivitaminler, bağışıklık sistemini güçlendirmenin yanı sıra vücudu uzun vadeli olarak hastalıklara karşı korur. Doğru miktarda ve düzenli kullanıldığında, multivitaminler bağışıklık sistemini destekler, enfeksiyonlarla mücadele yeteneğini artırır ve vücudu kronik hastalıklara karşı korur. Özellikle yaşlanma sürecinde, multivitaminlerin bağışıklık üzerindeki etkileri daha da önem kazanır. Bağışıklık sisteminizin sağlığını korumak ve hastalıklardan korunmak için multivitaminleri düzenli olarak kullanmak, sağlıklı bir yaşamın anahtarıdır. İlginizi Çekebilir; Asterocoll ve Bağışıklık: Dioksijenil ile Sağlıklı Yaşam Bitkisel Enerji Takviyeleri: Hangi Ürünler İşe Yarıyor? Glutensiz Beslenme: Kimler İçin Gerekli? Read the full article
0 notes
gundemarsivi · 10 days
Text
Tumblr media
Karanlığı Uzun Şiirlerindeki Anasoylu Yansımaların İnceleme Denemesi
✍🏻 Zeren Keziban Karaaslan
Şiir bazen bir sığınaktır; kendi elleriyle yaptığı, kıymetli olduğunu hissettiği yegâne yerdir belki de şair için… Belki de bazen kıyıda yaşamanın bedeli ya da ödülüdür. Bir hak ediş halidir, dışarıya inat… Bir korunma hali belki de ışıksızlığa çare, ışıklı zamanlardan, şefkatli kucaklardan kalma…
Arzu Demir’in bu kitabında, epey yıldır (araya tezli yüksek lisansı girince uzayan) üzerinde çalıştığım konunun temalarına (diğer kitaplarından daha belirgin, daha yoğun) rastlayınca, incelemeyi deneme ve çağrışımları da paylaşma isteğiyle, içindeki şiirlerle daha yakından ilgilenmeye başladım. Bu ilginin ortaya çıkardığı bir yazıdır bu; herhangi bir iddiası yoktur.
“Karanlığı Uzun” bir dünyanın içinde ara sıra kandil yakıp aydınlığı beklemeyi beceren ışık fakirleriyiz; malum, umut fakirin ekmeği… İnsanlık tarihinin karanlığı, bilinen insanlık tarihi kadar eski. Ataerkil kilometre taşlarının yollara döşendiğinden beri oluşan bir karanlıktır bu; beterin beteri…
Şafağı getiren ışıkları bir bir yakan, yaşamı kuran kadınlardı aslında… (Şimdi Taş Çağı’nın kadınlarının kokularını koyunlarında saklasalar da, korkuları baskındır çağın kadınlarının.) Siz ötekileştirilmeyi Eski Yunan, Roma ya da Mısır medeniyetlerinde mi oluştu sanırsınız? Diğer ırklara yönelik midir yalnızca? Ötekileştirme; erkeklerin, yani çocukların, doğumda kendi payını öğrenir öğrenmez yaptıkları ilk icraattır, ve hâlâ ötekidir kadınlar, her çağda ve her toplumda. Ve o yüzden:
“hak hak hakikat-i beşer
kaç bin soy
kimin yüzüyle giydirdin” (s. 33)
diye sorar şair. Dünyanın en eski ve ilk önyargısıdır bu başlatılan. Havva ve Pandora öyküleri mi dışladı kadınları yalnızca? Karanlık uzadıkça uzadı bu çağa, ta yarı tanrılıkla yetinmeyen Gılgamış’ın İştar’ı reddiyle tanrıçalığını kabul etmeyen edasıyla başlatıldı. Ve kâtiplerin elleriyle yazılan yazıtlarla yeryüzüne, zamanın akışıyla birlikte hiç durmadan yayıldı! Tanrıçaların ölümsüzlüğü ve kendi ölümlülüğünün kıyaslanmasından doğan hasedi, ölümsüzlüğün peşine düşen (aslında dünyanın efendisi olma yani tanrı olma yolundaki mücadelesi) destanında gizlenmiş olarak sızıp durdu zihinlere…
“kavruldu oğullarımın yadigârı
çatlak toprağıyla karnımdaki bu bahçe” (s. 21)
Gılgamış’ın annesi tanrıça, kutsal anne Ninsun, kıyabilseydi şımarık oğluna, yardım etmeseydi, neredeyse imkânsızdı aslında onun bu destanı yaratan yaşam hikayesi. Oğullar büyüyüp baba olunca olanlar oldu, binlerce yıl sonra dürtüp dizeler yazdırdı kutsal anne, neler olduğu anlaşılsın diye Arzu Demir’e:
“yere diz vurdular
sol memelerinde hep bir oğul kurşunu” (s. 25)
Babil’in yaratılış destanı Enuma Eliş’te zirve yaptı ötekileştirme: Tiamat’ın katledilişiyle tiranlık ve kıyım da başlar, öyle ki bu çağda şiire böyle yansır:
“sürüyor
can çukurumuzdaki kıyım mevsimi” (s. 59)
Kadının ilahi yerine ve anaerkil değerlere duyulan öfke, o yeri ve değerleri değiştirme hamleleriyle tüm mit ve yorumlarda büyüyerek çıkar karşımıza. Anaerkil benliğin ve anaerkil mantığın suistimal edilmesi, insanlığa yaraşmayan eşitsizliğin ortaya çıkması yalana, iftiraya dahildir. Marduk, Tiamat’ı kaos yaratmakla suçlar ve düzen getirmeyi vadederek (böylece ilk algı yönetimi de girer insan yaşamına, şimdilerde cılkı çıkan) öldürmeyi normalleştirmeyi de hedefler, sonuçta tanrıları doğuran tanrıçanın yaşamına tuzağa düşürerek, hileyle son verecektir:
“tanrının oraklarıyla biçerken katilin biri
İnsanlık
ne de teşneymiş örtmeye katilin üzerini”
Gılgamış ve Marduk, kadına duyulan ilk inanç biçimini değiştirerek tanrıları ön plana alıp, kadınların yarattığı değerleri de önemsizleştirdiler. Ne yazık ki insanlık onların belirlediği hattan ilerledi ve o hattı takip edenler, o günden bu yana, kadının yazgısı adı verilerek dayatılan, benimsetilen normları, kültürü oluşturdular. Anaerkil değerlerle biçimlenmiş yaşamın ataerkil düzene nasıl kolayca evrilmiş olabileceğini fısıldar gibidir şu dizeler:
“bilseniz
ne çok bağışladım sizi
sevebilmek için”
Oğullar büyüdükçe anaların yetkilerine göz diktiler, sonrası malum: analar oğulları tarafından tuzağa düşürülüp vuruldular, (ana yüreği bu kıyabilir mi ki oğullarına, erk olup savaşsın) onlar yine de bağışladılar, oğulların isteklerine karşı çıkmadılar, sevmekten de vazgeçmediler.
“sahi kimdiniz
incittikçe küçüldünüz”
Büyümek sevmek demektir, büyümek demek beslemek, koruyup kollamak demektir. Ana yetkili koşulları tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu konuda Robert Briffault, Analar adlı kitabında “topluluk birliğinin yarattığı diğerkâm kendiliğinden serpilmiş güdüdür, benim senin diye ayırmayı bilmez insanlar” der. Oysa tam da bu yüzden analarda kendiliğinden oluşmuştur yetki ve doğanın, doğalın mevkilendirdiği bu durum… Eski Taş (Paleolitik) Çağı’nda, doğanın koynunda, doğal seyrinde ilerliyordu adımlar ve zaman… Sonra Cilalı Taş Çağı’nda rotası değişti adamların ve adımların, doğadan, doğaldan ayrılarak bir düzen isteği yayıldı atmosfere… Marduk’un taahhüt ettiği düzen başladı ama düzen bu, entrikasız, hilesiz olur mu? (Oysa sıralandıkça kurallar, komuta, kontrol erkin eli erkekleri de ezdi.) İnsanlığın dirliği ve birliği bozuldu. Marduk’un iftira ve yalanlarından çıkan başka başka iftira, yalanlar ve normalleştirme becerileri tarihin raylarında hızla yol aldı, gelişti, serpildikçe serpildi, hormonlanarak gelip, bu çağın da kapısına dayandı:
“riyanın dili uzun
sustukça
hep aynı fasit daire
katil değişir de
katliam daimdir”
Yaktıkları ışıklar ve basireti söndürüldü, ana elinin rehberliğinde ortaya çıkmış ne varsa yok edildi, mağara duvarlarına çizilmiş ne varsa babalara mal edildi. Yapıcı, koruyan, şefkatli ruh ortadan kaldırılıp yerine yıkıcı, otorite ve tahakküme dayalı bir ruh reva görüldü yerküreye. Bazı kadınlar (Amazonlar) en önemli dişil değer olan insanın ilk besinini barındıran memelerini kesip savaşmayı denediler ancak gözü dönmüş büyümüş evlatların acımasızlığıyla baş edemediler, ne de olsa dişil ilkeyle biçimlenmiş anne yüzü taşımaktadırlar.
“ben
anne yüzlü kızların
yetim çocukluğunda kalayım”
Arzu Demir, toplumun konumlandırdığı kadının yerinden uzak durmaya çalışır.
“değişiyordu yolumuz durmadan” (s. 72)
Erk eliyle belirlenmiş o hattan ve alanlardan uzak, meydanlar belirler hep kendine ve piyasa ilişkilerinin olmadığı sahalarda, kendi tutunduğu ve bırakmadığı değerlerin olduğu vadilerdeki ilişkilerle muhabbet kurar.
“gördüm
tanrım
bıraktım ellerini
hayal kırıklığımsın
kavmim, kardeşim ve dahi tüm beşer
kör inançlarla boğazlıyor birbirini
sense başındasın karanlığın
gitgide açılıyor aramızdaki mesafe” (s. 66)
O’nun şiiri, başlangıçtan yani ilk kitaptan itibaren yetkinliğe meyilli bir şiir olarak karşımıza çıkar. Doğulu ipliklerden dokunmuş bir kumaşa sahip, bir mizaç ve duruşu vardır. Şiirleri de Doğulu ipliklerden dokunmuş bir tona sahiptir, şiirleriyle bütündür. Şiiri Arzu’nun yükünü, Arzu ise şiirinin yüzünü taşır; ancak tüm kadınların taşıdığı endişeleri, huzursuzlukları ve yaşanmışlıkları duyumsatır dizelerinde. Geçmişten seslenir günümüze, “karanlığı uzun” diyerek…
Sessizliğinden çıkan dizelerinde buluruz sesini, gündelik yaşamın koşuşturmacasının içinden dinginleştirip dile getirdiği dizelerde… Sesini yükseltmeden, sakince; ancak söyleyeceklerini esirgemeden söyler. Sözcükler aracılığıyla imgeye dönüştüğünde her şiir, sesini duymamızı istediği bir çağrıya dönüşür Arzu Demir’in…
“hadi dokuz kez yıkayalım dilimizi” (s. 69)
Arınıp ataerkil kodlardan, öyle bakalım bir de eski metinlere; çünkü anasoylu değerler ve bilgeliği, dipsiz kuyulardan çıkarılıp okunmayı, yorumlanmayı bekler:
“unutkandır ve sever ya geçmiş
yeniden yazılmayı” (s. 62)
Pek itibar edilmeyen, ana anlayışlı bir yaşamın varlığının tüm ayrıntılarını bulup gün yüzüne çıkarmak, anaların eliyle kurulmuş ne varsa görmek, söndürülmüş ışıklarını bir bir yakmak; yeni bilgiler, yeni gerçekler, yeni doğrularla bilgilenmek…
“bir kadın eliydim işte
kapıları ürkerek açan” (s. 7)
Kasti olarak ilgilenilmeyen, unutturulan bir kadın tarihi var elbet, ama gördük ki doğanın belirlediği yasalar doğruymuş demenin vakti geldi. İnsanın anlam veremediği hasretten oluşmuş, içindeki o büyük boşluğun sebebi, ana yetkin zamanların DNA’larda bulunması ve o zamanların aşinalığı ve kaybı değil midir? Düzen ve hakimiyet kurma arzusuyla bozulmuş, üzerinde yaşadığımız gezegenin durumu da malum… Vakti gelmese, iklim krizinin küresel sesi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun canhıraş çabası duyulur muydu hiç bu denli? Belki de anasoylu idealin gerekliliğinin kabulüyle yakınlaşmayı haber veren sinyallerdir, herkesin görmesini bekleyen! Yaşadığımız zamana düşmüş bir işaret, müjdesi de ardından gelecek olan… Kim bilir?
“tohumlarımız
yere düşen çocuklar
ki yeniden yeşerecekler
yanık kefeninden Mezopotamya’nın” (s. 18)
Kadını mitlerle sarmalamış, kendi yarattığı algı yönetimiyle onun yazgısına hükmetmiş, onu tehdit ederek ve küçülterek yerle bir etmiş tanrıları sorgular.
Bu kitap bir şiir seslenişi, bir çağrı… Kadınlara bir hatırlatma… Yaşadıklarını söyleyen; atalarından, analarından bir ağıt belki de… Ya da belki de, ışıklı bir yol olacak okurlara…
Zeren Keziban Karaaslan
https://www.gundemarsivi.com/karanligi-uzun-siirlerindeki-anasoylu-yansimalarin-inceleme-denemesi/
0 notes
sohbettelefonlari · 14 days
Text
Sohbet Hattı
Torun olma ve yıllar sonra torun sahibi olma serüveninde,yaşanılanlar hep ilgimi çekmiştir…Minik bir bebekken yaşadığımız,bir dizi yaşam basamaklarını,kademeli olarak geçtikten sonra,kimilerine göre yaşamın zirevesi olarak görülen,kimilerine göre de yaşamın sonbaharı…Büyük baba-büyük anne olmuşuzdur nihatinde,aile soy ağacında kök salmışızdır.Ancak onca yaşadığımız güzellikeri görmezden gelerek,hep daha fazlasını ve tam olarak ne istediğini bilemeyen bebek misali,geriye dönüş süreçlerimize inmeye başlamışızdır artık!Zaten bebeklik süreçlerinden en tepeye,yaşamın zirvesine çıkmamışmıydık,şimdi ne oluyorda tekrardan aynı süreçleri geriden alarak yaşıyoruz diye,kendimizle kavga içindeyken,gerçek sonla karşılaştığımızı anlayamadan,gideriz diğer yaşam maceramızın yoluna!Oysa ki,dünyaya gelmemiz adına hiçbir istek ve bilgimiz olmadan gelmişken,yaşamımızda bu gereçekler dahilinde son buluyor.O nedenle bize biçilen ömrümüzde,bu yaşam döngüsünün işleyişini kabullenerek,her bir sürecini içten ve hissederek yaşamak,her an mutlu olmanın anahtarı olacaktır.Her yaş bizim için,değerli bir yaşam sürecini ifade etmektedir.Toplumumuz da yaşlılık olgusuna yönelik,akıl almaz bir korku ve kabulleneme sendromu hakim.Gözlemlerimizde kendi coğrafyamızda ki yaşlılarımızın,yaşamdan tamamen çekilmelerinin en büyük etkisi,gençliklerinde ki sağlıksız yaşam süreçleri ve hiç yaşlanmayacağım düşünceleri olduğu anlaşıldı.Avrupa ve Amerika(Asya da buna dahil!) da genel itibariyle,yaşlılık süreçlerinin her bir evresi olağan akışkanlığında ve hazzını yaşayarak geçilir.Yaşlanma dönemi ise,olgunluk ve yaşamla başa çıkmanın zirvesi olarak,ciddi bir rahatsızlık yaşamamaları takdirde,düzenlerine bozacak yaşam olanaklarını hayatlarına dahil etmez,yaşlılığı yaş alma erdemiyle devam ettirirler.Yaşlılığın erdemini yaşamak adına ön çalışmalar yaparak,sizlerle geniş açıdan paylaşmak isteyen, sohbet hattı hizmetlileri aramanızı bekliyor.Her nasıl ki evlenip çocuk sahibi olmak ve annelik-babalık duygularını yaşamak istiyorsak,çocuklarımızında aynı duyguları yaşamak isteyeceklerini,dolayısıyla o süreçlerde alacağımız yaşların,bizlere anlam katacağı bilinciyle süreçleri yaşamak,sağlıklı yaş almanın anahtarı olarak önümüze çıkacaktır.
0 notes
sohbetnumaralari1 · 14 days
Text
Sohbet Hattı
İsteklerimizde çok mu ısrarcı oluyoruz diye düşündüğümde,neye ve hangi düzeyde diye,bir soru daha çağrışım yapıyor ardın…Bu en çok ikili ilişkilerde aşk-sevgili beraberliğinde kendini gösteriyor diyerek,ilgimi çeken sorunun temel konusunu ele almak istiyorum.İyi giden bir ilişkinin ardından,bireyler arasında yaşanan herhangi bir neden dolayı,gerginleşen ortamın yansımalarının akabinde inzivaya çekilme süreçlerinin yaşanması…Gurur ya da yapılan davranışın ruhu acıtması neticesinde ki geri çekilme safhasında,devam eden tepki ve ısrarı aşan zorba barışma çabaları…Ancak ısrar ve ısrarın en şiddetli haliyle,sadece istemek adına yapılan eylemlerin,ilişkinin yeniden canlanmasını düşünerek tekrarlanması…Sevgisini göstermeyi ısrarlı ve baskıcı tutumlarla sergileyen bireyin,davranışlarında ki dozu arttırarak tehdit edici sözlü tacilerin başlaması…Süreçler devam ederken,mağdur tarafın sevgisine yönelik düşünme aşamasına girerken,yaşamını bu kişiyle devam ettirmesinin,büyük zararlara yol açacağı kanaatı ve son noktayı koyma kararlılığıyla,son kez konuşma talebi…Bir araya gelinen son dönemeçte,eteklerde ki tüm taşlar dökülüyor,teker-teker ve tonsyonlar tavan yapar…Şiddet ben geliyorum der ve dediğini yaparak var olan acı gerçek tekerrür eder…Erkek hayvani dürtülerini açığa çıkarır ve kadını dövmekten de beter eder…Ortamda ki insanların müdehaleleri ve güvenlik ekiplerinin görev bilinciyle yetişerek duruma el koymaları…Kadın madurdur,fiziki şiddet ruhunda açılan yaralara eklenmiştir artık…10 gün 15 gün geçer ve erkek yanlış yaptım der hatalıyım,bir hamle daha yapmak ister ama ne var ki,sevdiği kadın artık bir yabancıdan da yabancıdır adama!Bu yaşam kesintini farklı pençereden bakış açısı ile yorumlasaydık nasıl olurdu peki?Başlangıç süreçleri aynı olsun,gurur ve yapılan davranışın ruhu acıtmasının ardından,kadın geri çekilmesi yalnız başına değerlendirem yapma evresinde,adam biraz sükunetli olsa,kadının yaptığı gibi kendini ve yaptıklarına yönelik muhakemelerde bulunsa,hiçte bu durumlar yaşanmayacak belkide ilişki kurtulacak boyuta ulaşacak…Herşeyde ısrarcı bir toplumuz,ısrarın boyutunu şiddete dayandırmak suretle ısrarcı!!!İlişkilerinizde ki kopukluklarda kendinizi hatalı görüyorsanız,nerde hata yaptım gibi öz eleştirilerinizi dinleyecek ve destek olacak birini arıyorsanız, sohbet hattı imkanlarından faydalanabilirsiniz.
0 notes
sohbethatlari1 · 14 days
Text
Sohbet Hattı
Toplumsal olarak,cinsellik kavramının bahsi geçmesi ya da yaşanılması neticesinde,ateş topunu andıran bir çemberin içinde buluruz kendimizi.Ancak taciz ve tecevüzde iyi bir kariye sahibiz,bu da madalyonun acı yüzü…Aile eğitiminde cinsler arası farklılıklar ve rolleri hakkında keskin çizgiler doğrultusunda,genel bilgiler veriliyor.Eğer ki çocuk kendini bedensel olarak tanıma süreçlerinde,ebeveynlerinin verdiği eğitimde sadece ayıp ve günah kavrmaları üzerinde bir yaklaşım varsa,biyojik süreçlerinde ki herşeyi alaşağı etmiş olacaktır.Çocuk elini cinsel organına götürüp,tanımaya çalışma evresinde ki sert tutumların,gelişim süreçlerine zarar vermesine etken olacağı bilinmekte.Genelde gelişim süreçlerinde algıların çalışmaya başlamasıyla sorulan ve açıklanması zor konulara verilen yanıtlar geçiştirici ya da yanıltıcı olması ise ayrı bir algının oluşumuna,bu algıda gelişim süreçlerine olumsuz yansımalarda bulunur.Günah ve ayıp kavramlarıyla her an tenkit ve sert uyarılarla terbiye edilmeye çalışılan çocuk,doğasında var olan ancak anlamlandıramadığı bir bilmecenin içinde bulur kendini…Devam eden yıllar okul çağı ve sosyal yaşam tecrübelerinin gelmesiyle,doğasında var olanı içinden çıkılmaz bir hiddetle yaşamaya başlar…Cinsel dürtüler kendini gösterdiği her an,toplumdan uzaklaşma ve kendine çekilerek tatmin olma yolunu arar…Bu dürtülerini gerçeklşetirme süreçlerinde davranışlarında,asabiyet ve agresif tutumlar ortaya çıkarak,karakterinin oluşumunda geniş izler bırakmasına neden olur.Arkadaş çevresini daraltarak asosyal bir yaşama sürüklenen bireyde,maalesef ki sapkın davranışlar ortaya çıkar.Devam eden süreçlerde ise iş ailenin bilincine kalmıştır,blu çağı ile ergenlik dönemi arasında ince çizgide eğer ki doğru müdehaleler gerçekleşirse,kötü durumların atlatılması muhtemel,aksi takdirde sapık diye ifade etmiş olduğumuz insanları,amacına uygun yetiştirip topluma salmış oluruz…Evet namus adına neler yapmayız ki,bir de kendi zihniyetimize bakalım,toplumca namus kavramını nasıl yaşamımızda uyguluyoruz?Dar bir eğitim düzeyi olan toplumda yetişen kız bir oğlanı sevmiştir,oğlanda kızı…Kaçmışlardır evlenmek adına,yuva kurmak maksadıyla…Sonrası tabi ki bilindik son,kızın ailesi kandırarak kızı eve getirip…Ha bu davranışları sergileyen namus bekçileri başkasının namusuna göz dükmekten geri kalmazlar o ayrı…Yurt-dışından gelen turiste saldırır,taciz-tecevüzde bulunur sorulduğu zaman neden yaptın diye açık giyindi diye masumlaştırılır olay!!!Sizde cinsellik kavramı hakkında yeterli bilgiye sahip değilseniz,iyi bir kaynak ve bilgilendirici mercih arıyorsanız,canlı sohbet hattı hizmetlerinden faydalanabilirsiniz.
0 notes
Text
Canlı Sohbet Hattı
Boş vermişlik duygularının kazındığı benlik bilinciyle,yaşamlarımızı sürdürmeye çalışıyoruz.Yaşamımızda olan olumsuzluklara karşı oluşturduğumuz bu vazgeçme davranışları geniş kitlelere yayılmış durumda…İçten olarak düşündüğümüz ve var olan potansiyellerimi bir sebepten dolayı,açığa çıkarıp eyleme geçirme isteğini bulamıyoruz.Böyle gelmiş ve bölye gider karamsarlıkları içerisinde yaşam sürerek,günü kurtarmanın basitliğiyle mücadele ediyoruz.İleriyi görememe,görmek istememenin varlığımızla bağdaşmıyor olması,hiçbirşeyi değiştirmezken kendimizi değiştirecek potansiyelimizi de kullanma girişimlerinde bulunmuyoruz.Bizler kabile hayatı yaşamıyoruz,ilkel dönemlerden geçerek geldiğimiz ve ilahi güçten sonra dünyanın tek hakim ve yönetici konumunda olmamız,sadece bir tanımlamadan öteye gidemiyor…Yaşamla olan uyumumuzu ve duyarlılığımızı bu denli alaşağı eden,yine aynı havayı soluduğumuz insanlığın olması,kendi infazını yapan suçlu konumundan öteye gidemediğimiz gerçeğini değitiremiyor maalesef ki…Oysa ki yaşamdan zevk almak ve insancıl yaşamak sandığımızdan da kolay.İnsani vasiflarımızın potansiyelini keşfederek,ve mutluluğun ne olduğu sorusunu kendimize sorarak başlayacak mutluluk süreçleri.İnsana sadece insan gözüyle baktığımız zaman…Ayırmadan,ayrıştırmadan sadece insan olduğu için sevdiğimiz zaman…Herkesin bireysel farklılıklarını bilerek ve onlarla yaşamanın ahengini keşfederek…Dünyanın bir kişi,grup yada kitleye ait bir mal değil,ortak yaşam alanımız olduğunu,tüm canlı ve cansız varlıkların,bizlere hizmet etmelerinden dolayı yaşamımızda olduklarını,dolayısıyla onlarla bütünleşerek korumak ve sevdiklerimize verdiğimiz değer kadar,değer vermeli,yaşam dengesini oluşturmalıyız.Boş vermişliğiniz sizi üzüyor,değişmek istiyor ve çıkış yolu olarak bir tercih yapamıyorsanız,yüksek eğitim süreçlerinden geçerek,sizlere hizmet vermeye adanmış,canlı sohbet hatları çalışanlarıyla bu duruma yönelik çözüm yolları bulabilirsiniz.Kendimizi kötü gidşatın içersine dahil ederek,çarkın iyi niyetli,ancak duyarsız insanları yerine koymanın basitliğine kaçmadan,insan olmanın yüklediği sorumlulukları yerine getirmek adına,boş vermeden,öz irademizle hakketiğimiz yaşamı elde etmek için,doğruları yaparak,doğrularla barış içinde olanlarla bütünlük içerisinde hareket ederek huzurlu yaşamı kazanabiliriz.
CANLI SOHBET HATLARI-2
Kazanmak için her yolun mübah(dini bakımdan sakıncası olmayan) olduğu varsayımıyla,önümüze geçen iyi-kötü herşeyi yok ediyoruz.Kazanma hırsıyla,insanlığımızı yitirerek,sadece başarı odaklı düşünceler içerisinde yol katediyoruz.Bu süreçleri yaşamın zorluğundan değil,düzeni oluşturan aileden ediniyoruz.Bebekliğimizden itibaren yüklenen ve beklenen başarılı insan kalıplarında,istenilene ulaşmak adına,önümüze çıkan engelleri aşmamız bağlamında,nasıl yollar izleyeceğimize dair ufak bir bilnçlendirilme dahi yapılmamasının getirileri olduğu kansındayım.Hakkında bilinçlendirilmeden,sadece talep edildi ve yüreklendirilerek sen yaparsın,sen çok iyisin başarırsın nidalarıyla…Yaşamın içine bireysel olarak girdiğimizde,artık sadece kurtlar sofrasında olduğumuz bilinci taşıyarak,saldırmak ve bizden istenileni almak zorundaydık…Ekmek aslanın ağzında,hatta midesine girmek üzereydi…Öldürerek almalıydık bir canlıdan,canlı kalabilme isteklerimizi!!!Ailelerimizin verdikleri örnekler bizleride yüreklendiriyordu tabi,ne de olsa hayvani dürtülerimiz eğitilmemişti henüz,daha yontuluyorduk sözde…İlginçtir ki,bizden talep edilene karşı,bu kadar tiyatral canlandırmalar yapılmış olmasına rağmen,ama yinede eğitim süreçlerimizin yanlış olduğunu algılama erdemine erişebiliyoruz.Hiçte geç kalınmış bir sürecin içinde olduğumuzu düşünmüyorum.Ailemizden aldığımız eğitimlerin hepsi doğru,hepsi yaşamın gerçekleri diyerek o kodlamalarla hareket etmemeliyiz.Yaşamımızda elbette farklı durumlar olacak ve bunlar bizi zorlayacak,ancak yaşam olgusunun gerçeklerinden olan tüm olumsuzlukları,herkesin yaşama ihtimalinin bilinciyle müdehalelerde bulunacağız.Genetik bir hastalığınız olsa ve bu hastalığın tedavisinin mümkün olduğunu bilmenize rağmen,tedavi süreçlerini rededer misiniz?Bu soruya hayır yanıtı gelecek,hepimiz biliyoruz.Peki ebeveynlerimizden aldığımız yanlış eğitim ve bilinçlendirmelere yönelik,yanlış ve tutarsız yüklemelerin düzeltilmesi çok mu zor,sanmıyorum…Herşey kişinin kendisinde başlar ve yine kendisinde son bulur…O nedenle yanlışların düzeltilmesinin yeri-zamanı olmadığının bilinciyle,genetik miras olarak gördüğünüz tüm hastalıklı düşüncelerinizi tedavi sürecine başlayın!Ailenizden gelen ve üzerinizden atmak için çabaladığınız düşüncelere,destek amaçlı kurulan bir sosyal platform olan canlı sohbet hattı sizleri bekliyor.
0 notes
canlisohbethatti2 · 14 days
Text
Sohbet Hattı
Dünyanın dönmesiyle yaşamda ki herşeyimizin değişiminin aynı doğrultu da olduğunu belirten pek-çok yaklaşımlar var…Yaklaşımlar var derken bilimsel geçerliliği olan bir yaklaşım modellerinden bahsetmiyorum,halk arasında yaygın kullanılan,yaptıkları olumsuz veya abes davranışlara karşı,oluşturdukları bir kılıftan bahsediyorum.Değişimin kaçınılmaz olduğunu,bilimsel olarakta kanıtlanmış bir gerçek olarak kabul ediyoruz.Ancak modern yaşam kisvesi altında,ilkel insan davranış ve yaşam tarzıyla hareket ederek,bunu olması gereken bir süreç olduuğnu savunuyoruz.Modern yaşam insanın ihtayacı olanı vermek için oluşmuş insani kurum olarak yorumlayarak devam etemk istiyorum.Aile kavramı nasıl oluyorsa bir kurum olarak ifade ediliyorsa,modern yaşamda daha gelişmiş kurum sıfatında olmasından doğal bir yaklışaım bulamıyorum.Hal böyleyken,tüm ihtiyaç ve kolaylıkların sağlandığı bu süreçlerde,neden geriye dönüşü çağrıştıran,ilkel davranışları tercih ederiz sorusu kafamı kurcalamakta!Evet hayatımızın her anında,var olan tüm imkanlarımızı kötüye kullanarak,amacının tersi görüp,o şekilde tüketiyoruz.İnsanlığın ilk dönemlerinde ki,doğayla başa çıkabilme ve doğaya hakim olma süreçleri neticesinde başlayan bu döngü,doğaya zarar veme ve onu yok etme davranımlarıyla yönünü tayin etmiştir.İlk olarak doğadan korunma(vahşi hayvan ve soğuk,yağmur,güneş kısacası barınma ve yaşamda kalma) adına uygulanan davranımların,gelişen evresinde ki davranımların,yok etmeye gitmesi,insalığın dünya ile olan uyumsuzluğunun net göstergesi olarak ifade edilebilir…Şuan ki modern yaşamımız da yaptığımız eylemlerde aynı yaklaşımı görmemiz,modernizimin değerli olu-olmadığını tartışmaya açacak yeterlilikte olduğunu işaret ediyor.Bu coğrafya da ki yaşam tarzından örnek vererek duruma açıklık getirelim:Ahlak değerlerinin medeni insan vasıflarını barındıran değerler bütünü olarak görürüz…Ancak evlilik dışı ilişkiler,doğumlar,insanların güvensiz davranışları…Hırsızlıklar,insanların yaşam haklarını ellerinden almaları,lüks içinde yaşayarak sadece kendini düşünme bencilikleri,iç çatışmalar,terör…Yazamdığımız yüzlerce,binlercesi…Hani medeniyet,hani modern yaşam?Gerçi bunlar modern yaşamın olmaz-olmazı diyerek kendini kandıranlara neyi anlatmaya çalışıyoruz ki…Eskiden diye başlayıp,yaşadığınız tüm güzel anıların,yaşanmışlıkların bu modern dünya düzeninde tekrarlanmayacağının karamsarlığı içindeyseniz,hiç üzülmeyin!Sizin gibi modern yaşamın gerçek anlam ve bilincini algılayarak sizlerle paylaşacak canlı sohbet hattı personelleri var…
0 notes
pazaryerigundem · 23 days
Text
SASKİ milyonlarca metreküp atık suyu şehre kazandıracak
https://pazaryerigundem.com/haber/187127/saski-milyonlarca-metrekup-atik-suyu-sehre-kazandiracak/
SASKİ milyonlarca metreküp atık suyu şehre kazandıracak
Tumblr media
Sakarya Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (SASKİ), çevreci belediyecilik anlayışı ile sürdürdüğü çalışmalarına Kazımpaşa Mahallesinde bir örnek daha ekliyor.
SAKARYA (İGFA) – Uzun yıllar sorunsuz altyapı hizmeti için imalatlarına başlanan 17 bin 500 metrelik “atıksu hattı” projesi, bölgenin çevresi ve alt yapı geleceği için ciddi önem taşıyor.
SASKİ, bu projeyle birlikte bölgede atık suyun çevreye zararını minimum seviyeye indirerek doğayı korurken güçlü bir atık su hattı hizmete alarak Sakarya’nın en yüksek nüfuslu kırsal mahallelerinden olan Kazımpaşa’nın alt yapısına güç katacak.
Tumblr media
Atık su hattının yapımında yüzde 75’lik seviyenin geride kaldığı açıklanırken, 13 bin 250 metrelikkanalizasyonhattın tamamlanmasından sonra bölgedeki atık suların güvenli bir şekilde depolanacağı Ana Toplayıcı Paket Terfi İstasyonu’nun montajı da tamamlandı. Projenin en kritik aşamalarından biri olan terfi istasyonu, SASKİ ekiplerinin özverili çalışmasıyla yerleştirildi ve deponun montajı da aynı gün bitirildi. Bu adımla birlikte projede sona doğru gelinmiş oldu.
ATIK SU ARITILARAK KULLANILACAK
Bu istasyon, Kazımpaşa Mahallesi’nde biriken atık suları depolayacak ve sular Karaman Atık Su Arıtma Tesisi’ne iletilecek. Böylece, atık suyun doğrudan doğaya karışması engellenecek ve endüstriyel, tarımsal, sanayi alanlarında kullanılmak üzere geri dönüştürülecek.
SASKİ, ürettiği projelerle çevreyi koruma konusundaki iddiasını gösteriyor ve Sakarya’daki yaşam kalitesini artırmaya yönelik çabasını ön plana çıkarıyor.
SASKİ’den yapılan açıklamada, “Ekiplerimizin yoğun mesai harcadığı çevreci projemiz tamamlandığında, Serdivan ilçemizin Kazımpaşa Mahallesi’nde atık su yönetimi modern standartlara kavuşturulmuş olacak.Böylelikle bölgenin sürdürülebilir kalkınmasına önemli bir katkı sağlamış olacağız.Geri dönüştürülen atık sular kentsel, endüstriyel, tarımsal ve
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Tumblr media
Astrolojik İklim Değişiyor-Balık-Başak Hattı Tutulmaları Başlıyor
Öngörü amacıyla harita okuması yaptığınızda, Güneş-Ay tutulmalarının hayatlarımızdaki belirleyici rolüne, tekrar tekrar şahit oluyorsunuz. Karşıt burçlar aksında gerçekleşen bu tutulmalar, yaklaşık 1,5 2 yıl boyunca ana konuyu belirliyor. Geçtiğimiz yıl Koç-Terazi aksında ana konu ilişkiler idi, Koç’un Kad tarafında bulunmasının etkisiyle, birçoğumuz” ben” demeyi öğrenmeye çalıştı, ayrılık, birleşme, evlenme, boşanma gibi konular çok fazla konuşuldu, hepimiz bu konulara fazlaca kafa yorduk. Dünya ‘da ise bu aks savaş rüzgarları estirdi, bu hatta Ekim’de olmak üzere birkaç kere daha tutulma olacak.
Balık-Başak hattı ise manevi etkilerin, kollektif hizmetine çalışmanın, sanatın, yaşamda usta-çırak ilişkisiyle yaratmanın, şifalanmanın, ruhsal ve bedensel arınmanın hattıdır. Güney taraf Başak burcunda olduğundan pimpiriklenmek, eleştirmek, aşırı kontrolcülük pek bir işe yaramaz.
Balık- Başak hattında önemli yerleşimleri (ay, güneş, yükselen, Kad-Gad vs.) olanları, önümüzdeki 1,5 yıl yaşamlarıyla ilgili kritik viraj dönüşleri bekliyor. Aktörleri ve yaşam alanını kişilerin haritasındaki ev ve gezegen yerleşimleri belirleyecek. Bu döngüler 9-18 yıllık aralıklarla gerçekleşir. 9 ve 18 sene önce olanları bir düşünelim bakalım.
Dünya genelinde tutulmalar bu hattayken, dini ve manevi konular daha fazla öne çıkmış.Kudüs hep daha fazla gündem olmuş, kişilerin kendini feda ederek yaptığı terör saldırıları, deniz kazaları ve toprak kaymaları artmış.
Bu hattaki ilk ay tutulması 18 Eylül’de Balık Burcu’nda, sıkıca tutmaya çalıştığımız şey,her neyse elimizden kayabilir, duygusallığımız artar bu da gerçeklerden kaçış isteği verir ama açığa çıkacak şeyler az önce de söylediğim gibi tutunmayı zorlaştırabilir. İşlerin akışa bırakılması gereken zamanlar tam da bu zamandır.
Bu tutulmalar için İbn-ül Arabi’nin muhteşem bir sözünü sonsöz olarak bırakmak istiyorum:
“Kendi inancınızda, farklı inançları yok sayacak derecede kaybolmayın. Böyle yaparsanız varlığın gerçek güzelliğini göremezsiniz.
Allah, Kadir-i Mutlak, Alim-i Mutlaktır. Hiç kimsenin anlayışına hapsedilemez.”
0 notes
elazigsurmanset · 2 months
Text
Elâzığ’ın Bölge Halkı İçin Büyük Önem Taşıyor..
Tumblr media
DSİ Genel Müdürü Mehmet Akif Balta'nın açıkladığı Palu ve Kovancılar İçmesuyu Arıtma Tesisleri projesi, bölge halkı için büyük önem taşıyor. Bu proje ile birlikte: Su Temini Güvencesi: Palu ve Kovancılar ilçelerinde yaşayan vatandaşların içme ve kullanma suyu ihtiyacı, 2050 yılına kadar güvence altına alınmış oluyor. Yaşam Kalitesi Artışı: Temiz ve sağlıklı suya erişim, halkın yaşam kalitesini doğrudan etkileyen önemli bir faktör. Bu proje ile birlikte bölge halkının yaşam şartları önemli ölçüde iyileşecek. Sürdürülebilirlik: Hamzabey Barajı'ndan alınacak suyun arıtılarak kullanılması, su kaynaklarının daha verimli kullanılması açısından önemli bir adım. Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürü Mehmet Akif Balta, Palu ve Kovancılar ilçe merkezleri için içmesuyu arıtma tesisi yapımına başlandığını duyurdu. Müdür Balta, bu projeyle Palu ve Kovancılar ilçelerinde yaşayan vatandaşların 2050 yılına kadar içme ve kullanma suyu ihtiyaçlarının karşılanacağını belirtti.   Projede, Hamzabey Barajı’ndan alınacak hamsu arıtılarak, Palu ilçesine saniyede 20 litre, Kovancılar ilçesine saniyede 25 litre olmak üzere yılda toplam 1.42 milyon metreküp içme ve kullanma suyu sağlanacak. İş kapsamında günlük 5 bin 500 metreküp kapasiteli bir içmesuyu arıtma tesisi ile Palu ilçesine 1 adet 1.000 metreküplük su deposu inşa edilecek. Müdür Balta, “Arıtma tesisinin tamamlanması ile Hamzabey Barajından alınan suyun isale hattı aracılığıyla günlük 5 bin 500 m³ kapasiteli su arıtma tesisi Palu ve Kovancılar ilçelerinde yaşayan vatandaşlarımızın hizmetine sunarak 2050 yılına kadar olan içme ve kullanma suyu ihtiyacı karşılanacaktır.” dedi.   Read the full article
0 notes
canlisohbethatlari · 3 months
Text
Canlı Sohbet Hattı
Toplumumuzun dizilere olan merakı,ayuka çıkmış durumda.Herşeyden vazgeçer ancak,takip ettikleri dizilerden vazgeçmeden,yaşamlarını dizilere endeksleyen insan topluluğu…Vahim bir durum olduğundan dolayı irdelemek,toplumsal duyarlılığı açığa çıkarmak adına,kıvılcım görevi üstleneceğini ümit ettiğim bu konuda,herşeyin anormal olmasına rağmen,normal olarak yansıtılması hayret edici…İlk olarak,dizilerin içeriği hakkında konuşalım!Genelleme yaparak bahsedelim;içerik bakımından lüks ve tüketimi aşılayarak,üretici pazarının reklamını yaparak,orta ve altı gelir seviyesinde olan toplum bireylerine,psikolojik morfini vererek,o hayatı yaşamak adına kendilerini heba etmelerine tetikleyici unsur içermekte!Farklı içerik konusu da;şiddet olgusunu zihinlerimize işlemek adına,ekranlara yansıtılan ikili ilişkilerde ki çatışmalar…Ha dizilerin,Türk sinema sektörünün başlangıcından itibaren işlenen,en etkin konusu olan zengen-fakir ikilemini de konu aldığını hatırlatmadan geçmeyelim!Bu tür konuların,toplumsal değer anlayışına yapılan,katliam niteliğinde ki suikastler zinciri olarak görüyorum.Var olan düzenli yaşantımıza,hiçbir fiziki dış etken(müdehale) olmadan,bozmak maksadıyla çaba sarfetmeye çalışmak…Tamda deyinmek istediğim konu bu!Beğenerek takip edilen dizilere,kendimizi koyarak yaşayarak seyredim,her olumsuz davranışlarda üzülüp-öfkelenen,olumlu davranışlarla da mutlu olup-sevinç naralarını atan bizler…Üstüne bu da yetmezmiş gibi çocuklarımızı da duruma dahil ederek,zihinsel gelişimlerine darbeler vurmayı kendimize hak görüyoruz!Televizyonda ki gereksiz dizilerden bıktım ve artık daha anlamlı,gerçek yaşam hakkında iletişim kurmak istiyorum ve bu isteğimi gerçekleştirecek kimseyi bulamıyorum diyorsanız,yanılıyorsunuz! Canlı sohbet hattı personelleri,sizler için azimle, güncel yaşama dair kendilerini geliştirip,aramanızı bekliyor…Televizyon dizilerinin tümünü eleştirel konu olarak görmem,hiç mi toplumsal huzur ve gerçeklere yönelik diziler yok diyenlerin,sayısının çoğunlukta olduğunu tahmin ederek,şöyle cevap vermek istiyorum:Eğer ki çok vaktiniz varsa kitap okuyun,yaşamın gerçeklerini keşfedin!Dizi izlemek size vakit geçirmek(öldürmek) gibi bir sosyal aktivite olarak geliyorsa,hafta da bir gün sinemmaya gidin,böylece toplumun nerede olduğuna yönelik çıkarımlar da,objektif olmuş olursunuz!
0 notes
sohbet333 · 3 months
Text
Canlı Sohbet Hattı
Yaşam standartlarımız yükselirken,yaşam kalitemizi düşürmek çok anlamsız gelsede,durum gerçeğin ta kendisi.Peki nasıl oluyorda tabiri caizse elimizin altında yaşam adına herçey mevcutken,yaşam kalitemiz ters orantı olarak düşebiliyor?Çünkü standartlarımızı doğru amaçlar doğrultusunda kullanmamanın getirisi bize güzel bir ders veriyor,sorun işte tam da burda kendini gösteriyor…Üniversite de ki değer verdiğim hocam,herdaim bıkmadan ve yorulmadan;"vücüdunuza ne verirseniz onu alırsınız"diye telkinlerde bulunurdu.Öyle ki bu söz benim yaşamıma yol gösterici bir ışık olarak,var olmamın yapı taşını oluşturmuştur.Kendimize yetecek ve insani açıdan sıkıntı yaşamayacağımız,nitelikte ki standartlarımızın olması,normal şartlarda olması gereken sağlıklı ve huzurlu yaşamımız olduğunu gösterir!Ne var ki durum ters orantı da,iki ayrı ucun arasının eşit hızla yol katetmesiyle sorunlu bir sürece doğru ilerliyor.Çok rahat yaşam sürmek adına,uzun süreli ve sağlıksız koşullara isteyerek dahil oluyoruz.Hangi sektörde ve hangi kademede olursak,durumun hiç değişmediğini,gelir düzeyimiz(standartlarımız)arttıkça sağlık yönünden dibe vurduğumuz gerçeği sizleri şaşırtmasın!Bu akıl almaz olayların başlangıcı,çok çalışıp ev yemeklerinin yerine hazır ve sağlıksız gıdalara yönelmenin yanında,fiziksel aktivilerden tamamıyla uzaklaşma eğilimlerimiz olmuştur.Hayatımız stresli çalışma ortamı,hazır gıdalar tüketmek ve gece yaşamı ile kombinasyon oluşturmuştur.Bu süreçler gençlik ve modern yaşam saçmalıklarıyla kılıf giydirilerek evin sadece otel olarak kullanılması teşfiki yapılmaya başlanmıştır.Peki bu süreçlerde kazanan kimler diye soran olursa,yanıtın hiç kimsenin olmadığını bilmelerini isterim.Standartlarınızda herşey tam ancak,sağlıklı iletişimin eksikliği sizi rahatsız ediyorsa,hiç beklemeden canlı sohbet hattı çalışanlarıyla irtibata girmelisiniz.Bu arada evlerde yemek pişmediğini ifade etmiştik,istisnai olarak pişen evlerde de,hazır gıdalara yakın nitelikte pratik,kalorisi yüksek,vitamin-mineral değerleri ve lif oranları düşük gibi,sağlıksız bir menü olarak tüketime hazır hale sunuluyor.
0 notes