Karanlığı Uzun Şiirlerindeki Anasoylu Yansımaların İnceleme Denemesi
✍🏻 Zeren Keziban Karaaslan
Şiir bazen bir sığınaktır; kendi elleriyle yaptığı, kıymetli olduğunu hissettiği yegâne yerdir belki de şair için… Belki de bazen kıyıda yaşamanın bedeli ya da ödülüdür. Bir hak ediş halidir, dışarıya inat… Bir korunma hali belki de ışıksızlığa çare, ışıklı zamanlardan, şefkatli kucaklardan kalma…
Arzu Demir’in bu kitabında, epey yıldır (araya tezli yüksek lisansı girince uzayan) üzerinde çalıştığım konunun temalarına (diğer kitaplarından daha belirgin, daha yoğun) rastlayınca, incelemeyi deneme ve çağrışımları da paylaşma isteğiyle, içindeki şiirlerle daha yakından ilgilenmeye başladım. Bu ilginin ortaya çıkardığı bir yazıdır bu; herhangi bir iddiası yoktur.
“Karanlığı Uzun” bir dünyanın içinde ara sıra kandil yakıp aydınlığı beklemeyi beceren ışık fakirleriyiz; malum, umut fakirin ekmeği… İnsanlık tarihinin karanlığı, bilinen insanlık tarihi kadar eski. Ataerkil kilometre taşlarının yollara döşendiğinden beri oluşan bir karanlıktır bu; beterin beteri…
Şafağı getiren ışıkları bir bir yakan, yaşamı kuran kadınlardı aslında… (Şimdi Taş Çağı’nın kadınlarının kokularını koyunlarında saklasalar da, korkuları baskındır çağın kadınlarının.) Siz ötekileştirilmeyi Eski Yunan, Roma ya da Mısır medeniyetlerinde mi oluştu sanırsınız? Diğer ırklara yönelik midir yalnızca? Ötekileştirme; erkeklerin, yani çocukların, doğumda kendi payını öğrenir öğrenmez yaptıkları ilk icraattır, ve hâlâ ötekidir kadınlar, her çağda ve her toplumda. Ve o yüzden:
“hak hak hakikat-i beşer
kaç bin soy
kimin yüzüyle giydirdin” (s. 33)
diye sorar şair. Dünyanın en eski ve ilk önyargısıdır bu başlatılan. Havva ve Pandora öyküleri mi dışladı kadınları yalnızca? Karanlık uzadıkça uzadı bu çağa, ta yarı tanrılıkla yetinmeyen Gılgamış’ın İştar’ı reddiyle tanrıçalığını kabul etmeyen edasıyla başlatıldı. Ve kâtiplerin elleriyle yazılan yazıtlarla yeryüzüne, zamanın akışıyla birlikte hiç durmadan yayıldı! Tanrıçaların ölümsüzlüğü ve kendi ölümlülüğünün kıyaslanmasından doğan hasedi, ölümsüzlüğün peşine düşen (aslında dünyanın efendisi olma yani tanrı olma yolundaki mücadelesi) destanında gizlenmiş olarak sızıp durdu zihinlere…
“kavruldu oğullarımın yadigârı
çatlak toprağıyla karnımdaki bu bahçe” (s. 21)
Gılgamış’ın annesi tanrıça, kutsal anne Ninsun, kıyabilseydi şımarık oğluna, yardım etmeseydi, neredeyse imkânsızdı aslında onun bu destanı yaratan yaşam hikayesi. Oğullar büyüyüp baba olunca olanlar oldu, binlerce yıl sonra dürtüp dizeler yazdırdı kutsal anne, neler olduğu anlaşılsın diye Arzu Demir’e:
“yere diz vurdular
sol memelerinde hep bir oğul kurşunu” (s. 25)
Babil’in yaratılış destanı Enuma Eliş’te zirve yaptı ötekileştirme: Tiamat’ın katledilişiyle tiranlık ve kıyım da başlar, öyle ki bu çağda şiire böyle yansır:
“sürüyor
can çukurumuzdaki kıyım mevsimi” (s. 59)
Kadının ilahi yerine ve anaerkil değerlere duyulan öfke, o yeri ve değerleri değiştirme hamleleriyle tüm mit ve yorumlarda büyüyerek çıkar karşımıza. Anaerkil benliğin ve anaerkil mantığın suistimal edilmesi, insanlığa yaraşmayan eşitsizliğin ortaya çıkması yalana, iftiraya dahildir. Marduk, Tiamat’ı kaos yaratmakla suçlar ve düzen getirmeyi vadederek (böylece ilk algı yönetimi de girer insan yaşamına, şimdilerde cılkı çıkan) öldürmeyi normalleştirmeyi de hedefler, sonuçta tanrıları doğuran tanrıçanın yaşamına tuzağa düşürerek, hileyle son verecektir:
“tanrının oraklarıyla biçerken katilin biri
İnsanlık
ne de teşneymiş örtmeye katilin üzerini”
Gılgamış ve Marduk, kadına duyulan ilk inanç biçimini değiştirerek tanrıları ön plana alıp, kadınların yarattığı değerleri de önemsizleştirdiler. Ne yazık ki insanlık onların belirlediği hattan ilerledi ve o hattı takip edenler, o günden bu yana, kadının yazgısı adı verilerek dayatılan, benimsetilen normları, kültürü oluşturdular. Anaerkil değerlerle biçimlenmiş yaşamın ataerkil düzene nasıl kolayca evrilmiş olabileceğini fısıldar gibidir şu dizeler:
“bilseniz
ne çok bağışladım sizi
sevebilmek için”
Oğullar büyüdükçe anaların yetkilerine göz diktiler, sonrası malum: analar oğulları tarafından tuzağa düşürülüp vuruldular, (ana yüreği bu kıyabilir mi ki oğullarına, erk olup savaşsın) onlar yine de bağışladılar, oğulların isteklerine karşı çıkmadılar, sevmekten de vazgeçmediler.
“sahi kimdiniz
incittikçe küçüldünüz”
Büyümek sevmek demektir, büyümek demek beslemek, koruyup kollamak demektir. Ana yetkili koşulları tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu konuda Robert Briffault, Analar adlı kitabında “topluluk birliğinin yarattığı diğerkâm kendiliğinden serpilmiş güdüdür, benim senin diye ayırmayı bilmez insanlar” der. Oysa tam da bu yüzden analarda kendiliğinden oluşmuştur yetki ve doğanın, doğalın mevkilendirdiği bu durum… Eski Taş (Paleolitik) Çağı’nda, doğanın koynunda, doğal seyrinde ilerliyordu adımlar ve zaman… Sonra Cilalı Taş Çağı’nda rotası değişti adamların ve adımların, doğadan, doğaldan ayrılarak bir düzen isteği yayıldı atmosfere… Marduk’un taahhüt ettiği düzen başladı ama düzen bu, entrikasız, hilesiz olur mu? (Oysa sıralandıkça kurallar, komuta, kontrol erkin eli erkekleri de ezdi.) İnsanlığın dirliği ve birliği bozuldu. Marduk’un iftira ve yalanlarından çıkan başka başka iftira, yalanlar ve normalleştirme becerileri tarihin raylarında hızla yol aldı, gelişti, serpildikçe serpildi, hormonlanarak gelip, bu çağın da kapısına dayandı:
“riyanın dili uzun
sustukça
hep aynı fasit daire
katil değişir de
katliam daimdir”
Yaktıkları ışıklar ve basireti söndürüldü, ana elinin rehberliğinde ortaya çıkmış ne varsa yok edildi, mağara duvarlarına çizilmiş ne varsa babalara mal edildi. Yapıcı, koruyan, şefkatli ruh ortadan kaldırılıp yerine yıkıcı, otorite ve tahakküme dayalı bir ruh reva görüldü yerküreye. Bazı kadınlar (Amazonlar) en önemli dişil değer olan insanın ilk besinini barındıran memelerini kesip savaşmayı denediler ancak gözü dönmüş büyümüş evlatların acımasızlığıyla baş edemediler, ne de olsa dişil ilkeyle biçimlenmiş anne yüzü taşımaktadırlar.
“ben
anne yüzlü kızların
yetim çocukluğunda kalayım”
Arzu Demir, toplumun konumlandırdığı kadının yerinden uzak durmaya çalışır.
“değişiyordu yolumuz durmadan” (s. 72)
Erk eliyle belirlenmiş o hattan ve alanlardan uzak, meydanlar belirler hep kendine ve piyasa ilişkilerinin olmadığı sahalarda, kendi tutunduğu ve bırakmadığı değerlerin olduğu vadilerdeki ilişkilerle muhabbet kurar.
“gördüm
tanrım
bıraktım ellerini
hayal kırıklığımsın
kavmim, kardeşim ve dahi tüm beşer
kör inançlarla boğazlıyor birbirini
sense başındasın karanlığın
gitgide açılıyor aramızdaki mesafe” (s. 66)
O’nun şiiri, başlangıçtan yani ilk kitaptan itibaren yetkinliğe meyilli bir şiir olarak karşımıza çıkar. Doğulu ipliklerden dokunmuş bir kumaşa sahip, bir mizaç ve duruşu vardır. Şiirleri de Doğulu ipliklerden dokunmuş bir tona sahiptir, şiirleriyle bütündür. Şiiri Arzu’nun yükünü, Arzu ise şiirinin yüzünü taşır; ancak tüm kadınların taşıdığı endişeleri, huzursuzlukları ve yaşanmışlıkları duyumsatır dizelerinde. Geçmişten seslenir günümüze, “karanlığı uzun” diyerek…
Sessizliğinden çıkan dizelerinde buluruz sesini, gündelik yaşamın koşuşturmacasının içinden dinginleştirip dile getirdiği dizelerde… Sesini yükseltmeden, sakince; ancak söyleyeceklerini esirgemeden söyler. Sözcükler aracılığıyla imgeye dönüştüğünde her şiir, sesini duymamızı istediği bir çağrıya dönüşür Arzu Demir’in…
“hadi dokuz kez yıkayalım dilimizi” (s. 69)
Arınıp ataerkil kodlardan, öyle bakalım bir de eski metinlere; çünkü anasoylu değerler ve bilgeliği, dipsiz kuyulardan çıkarılıp okunmayı, yorumlanmayı bekler:
“unutkandır ve sever ya geçmiş
yeniden yazılmayı” (s. 62)
Pek itibar edilmeyen, ana anlayışlı bir yaşamın varlığının tüm ayrıntılarını bulup gün yüzüne çıkarmak, anaların eliyle kurulmuş ne varsa görmek, söndürülmüş ışıklarını bir bir yakmak; yeni bilgiler, yeni gerçekler, yeni doğrularla bilgilenmek…
“bir kadın eliydim işte
kapıları ürkerek açan” (s. 7)
Kasti olarak ilgilenilmeyen, unutturulan bir kadın tarihi var elbet, ama gördük ki doğanın belirlediği yasalar doğruymuş demenin vakti geldi. İnsanın anlam veremediği hasretten oluşmuş, içindeki o büyük boşluğun sebebi, ana yetkin zamanların DNA’larda bulunması ve o zamanların aşinalığı ve kaybı değil midir? Düzen ve hakimiyet kurma arzusuyla bozulmuş, üzerinde yaşadığımız gezegenin durumu da malum… Vakti gelmese, iklim krizinin küresel sesi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun canhıraş çabası duyulur muydu hiç bu denli? Belki de anasoylu idealin gerekliliğinin kabulüyle yakınlaşmayı haber veren sinyallerdir, herkesin görmesini bekleyen! Yaşadığımız zamana düşmüş bir işaret, müjdesi de ardından gelecek olan… Kim bilir?
“tohumlarımız
yere düşen çocuklar
ki yeniden yeşerecekler
yanık kefeninden Mezopotamya’nın” (s. 18)
Kadını mitlerle sarmalamış, kendi yarattığı algı yönetimiyle onun yazgısına hükmetmiş, onu tehdit ederek ve küçülterek yerle bir etmiş tanrıları sorgular.
Bu kitap bir şiir seslenişi, bir çağrı… Kadınlara bir hatırlatma… Yaşadıklarını söyleyen; atalarından, analarından bir ağıt belki de… Ya da belki de, ışıklı bir yol olacak okurlara…
Zeren Keziban Karaaslan
https://www.gundemarsivi.com/karanligi-uzun-siirlerindeki-anasoylu-yansimalarin-inceleme-denemesi/
0 notes
TEMA Gönüllülerinden Altınova övgüsü
TEMA Gönüllüleri Altınova Hersek Lagününü ziyaret ederek, Altınova Belediyesi tarafından hayata geçirilen tesislerde incelemelerde bulundular.
TEMA Gönüllülerinin ilk durağı Dilburnu Deniz Feneri oldu. Yapılan Restorasyonun ardından Altınova Belediyesi tarafından ziyarete açılan Dilburnu Deniz Feneri Müzesi, aynı zamanda Türkiye’de fener hayatının anlatıldığı tek müze olma özelliği de…
View On WordPress
0 notes
🗣️ Atatürk ve Cumhuriyeti Birde O Günleri Yaşamış Birinden Okuyun
19 Mayıs 1919’un 100. yılı münasebetiyle düzenlediğimiz programın açılış konuşmasını, halen Indiana Bloomington’da yaşayan ve hayattaki en büyük halk bilimcimiz olarak kabul edilen Cumhuriyetimizle yaşıt Prof.Dr. İlhan Başgöz yapacaktı. Kurtuluşa giden yolun hikayesini Cumhuriyetimizle yaşıt asırlık bir çınardan daha iyi kim anlatabilirdi ki? Lakin ilerlemiş yaşının getirdiği sağlık sorunları sebebiyle İlhan hoca çok arzu etmesine rağmen aramızda olamadı.
Hazırladığı konuşmayı Başkonsolos Umut Acar okudu.
“Değerli Konuklar
Ben Cumhuriyetle yaşıtım, size anlatacaklarım yalnız duyup işittiklerim, okuyup öğrendiklerim değil, aynı zamanda kendi hayat hikâyem olacaktır.
Cumhuriyet yedi büyük savaşın ardından kurulmuştur. 1856 Kırım,, 1877 Osmanlı Rus, 1892 Yunan, 1911 Trablus, 1912 Balkan, 1914-18 Birinci Dünya Savaşı, nihayet 1920-22 Kurtuluş Savaşı. Bu savaşlardan yalnız sonuncusu zaferle bitmiştir. Ama bu zafer vatandaştan yalnız canını ve kanını istememiştir. Vatandaştan atını, arabasını, çorabını, kağnısını, keten bezini, pencere demirini alarak bu savaş kazanılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’na niçin girdiğimizi bugün bile bilmiyoruz. Ama kardeşlerini bu savaşa kurban veren, Avşar kadını biliyor ve parmağını Alaman’a uzatıyor:
Mektup saldım da varmadı,
Tel vurdum aynı gelmedi,
Alamanya harbeylesin,
Gayri kardaşım kalmadı.
Savaş yılları Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisini tümden harap etmiş, ekin tarlada çürümüş; toprak tohumsuz, evler erkeksiz kalmıştır. Kağnıya ve sabana koşulacak hayvan, çiftin sapına yapışacak erkek yokluğunda çifte, hayvan yerine kadınlar koşulmuştur. Bu çöküşün en gerçekçi destanını, hemşehrim Şarkışlalı Serdari yazmıştır. Bu uzun destandan dörtlükler veriyorum:
Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta gezer
Hasırdan serilir çulumuz bizim.
Evlat da babanın sözün tutmuyor,
Açım diye çift sürmeye gitmiyor,
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor,
Başımıza bela dölümüz bizim.
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim.
Savaş yılları, Türk aydınlarının en yiğit, en idealist, en eğitimlilerini ölüme sürmüş, onlar geri gelmemiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın felaket tablolarından birini unutamıyorum. Bu tabloda Tarsus tren istasyonunda bir kadın görünür. Ordu, Kanal bozgunundan dönmektedir. Çul çaput içinde, hasta perişan, vagonlarda çuvallar gibi istif edilmiş, bir asker döküntüsü. Ak saçlı bir ana, yazması omuzuna düşmüş, saçları darma dağın, bir vagondan ötekine koşarak feryat ediyor: “Mehmedimi gördünüz mü? Mehmedim nerede? Mehmedimi gördünüz mü?” Falih Rıfkı Atay diyor ki: “Ana biz senin Mehmedini kumarda kaybettik.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin talihsizliği çökmüş bir ekonomi ve harabeye dönmüş bir memleket üzerine kurulmasıdır. Büyüklüğü de bundandır.
16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan ayrılan Bandırma vapuru bu çöküşü tersine çevirecek bir umudu taşıyordu. Bu umudun adı Mustafa Kemal Paşa’dır. Üçüncü ordu müfettişliğine tayin edilen Paşa İstanbul’dan ayrılıyordu. Yanında 12 kişiden oluşan Erkan-ı Harbiye’sinden başka kimse yoktu. Karadeniz’in azgın dalgaları ile sarsılan Bandırma vapurunda Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına şunları söylüyordu: “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız maddedir! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah ne cephane götürüyoruz; biz ideal ve iman götürüyoruz!”.
Bandırma vapuru ile bu küçük grup 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkınca bir şarkı söylüyorlardı: “Güneş ufuktan şimdi doğar yürüyelim arkadaşlar.”
O tarihlerde, ufuktan güneşin doğacağına dair hiçbir işaret yoktur. Tersine memleket bir zifiri karanlıktır. Adana Fransızlar, Urfa, Maraş, Antep İngilizler tarafından işgal edilmiş, başkent İstanbul İtilaf Devletlerinin işgalinde, Antalya ve Konya’da İtalyan birlikleri bulunuyor. Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri var. 15 Mayıs 1919’da Yunan birlikleri İzmir’e çıkmış; Batı Anadolu’nun verimli topraklarından memleketin kalbine doğru ilerlemekte.
Dahası var. Cumhuriyet, memleketin en önemli gelir kaynaklarını yabancı şirketlerin elinde bulmuştur. Demiryolları, limanlar, önemli tarım ve ticaret alanları, bayındırlık tesisleri, gümrük ve maliye gelirleri büyük Batılı şirketlerin elindedir. Türkiye Cumhuriyeti bu şirketleri birer birer satın almıştır.
İzmir-Aydın demiryolu 2 milyon İngiliz pounduna satın alınınca öğretmenimiz ödev vermişti, sevincimizi dile getirmeliydik. Ortaokul öğrencisi idim, ödevimin başlığı “Demir yolumuz, bağımsızlık yolumuz” idi. Tütün rejisi 4 milyon Frank’a satın alınınca bu sefer ayınkacılar bayram etmişti. Ayınkacı tütün yetiştirici demektir. Köylümüz yetiştirdiği tütünü eşeğine yükleyip, pazara indiremezdi. Tütün ille de bir yabancı tekele, bu tekelin biçtiği fiyattan satılacaktı. İndirse kaçakçı sayılıyor, ya hapse atılıyor veya tütün kolcuları ile çatışıyor ve vuruluyordu. Bir ayınkacı türküsü şöyle der:
Hacılar köyüne bastığım oldu,
Tütünümün dengi yastığım oldu,
Aman dostlar bakın benim çareme,
Tütünün tozunu basın yareme.
Cumhuriyet savaşlardan çıkıp da, ekonomik gelişmesine odaklanınca 1930 Dünya Ekonomik Buhranı patlak verir. Buhranın Türkiye’ye etkisi, tarım ürünleri ve meyveyle sınırlı olan dışsatımı vurması olur. Buğdayın kilosu 15 kuruştan 3 kuruşa düşer. Köylü gelirinin bu kadar düştüğünü gören Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne şöyle bir teklifte bulunur: “Bizim maaşlarımızla halkın geliri arasında büyük bir fark ortaya çıktı. Bu Cumhuriyet idaremize yakışmaz. Benim maaşım dâhil milletvekili maaşlarını yüzde elli azaltalım.” Teklif kabul edilir.
Cumhuriyet ilan edilince memlekette yatırıma harcanacak sermaye ve ekonomik hayatı idare edecek eğitilmiş insan yoktur. Bu nedenle Cumhuriyet ekonomik kalkınmayı devlet eliyle yapmaya karar vermiştir. Devlet sermayesi ile iki banka Etibank ve Sümerbank kurulmuş, vatandaştan birikimlerini bankaya yatırmaları istenmiştir. Devletine güvenen vatandaş da elinde avucunda ne varsa bankalara yatırdı.
Ben çamurdan yaptığım kumbarama her hafta babamın verdiği yüz paraları biriktirir, bankaya yatırırdım. Bu ekonomik kalkınma hamlesini bir yerli malı seferberliği izlemiştir. Biz bayramlarda ziyaretçilerimize şeker ve çikolata yerine incir ve fındık ikram ettik. Çayı Kazova’nın kızıl üzümü ile içtik. Çünkü şeker dışardan satın alınıyordu.
Cumhuriyet yurdun doğusuyla batısını, güney ve kuzeyini demiryolları ile birleştirmek istemiştir. Bu bir milli savunma sorunu idi. Atatürk diyor ki; “700 kilometre demir yolumuz var, bir kilometresi bile bizim değil.” 1932 yılında ilk tren Gemerek’e ulaştığında ben istasyonda idim. Halkın tabiri ile kara treni alkışlar ve yaşa var ol sesleri ile karşılamıştık.
Hoş bir fıkra var. İlk tren Erzurum’a varınca belediye başkanı nutuk veriyor; “Vatandaşlar, Cumhuriyet fabrikalar yaptı. Sanmam ki kâr edeler vallahi de zarar edirler, billahi de zarar edirler. Otobüsler aldı, yollar düzenledi, sanmam ki kâr ederler. Bunlar hep sizin içindir. Cumhuriyet ayağıza kadar tren getirdi bundan sonra iki ayda gittiğimiz İstanbul’a üç günde varacağız.” O vakit bir vatandaş sorar: “Peki biz 57 gün ne yapacağız?”
Değerli Dinleyicilerim
Ben 1929 yılından itibaren Cumhuriyetle beraber iyili kötülü olayların içinde çalkalandım. Size söyleyeceklerimin bir kısmına ben tanık oldum. Bunların arasında beni çok etkileyen bir olay var. Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında Sivas lisesinde benim bulunduğum sınıfa geldi. Atatürk adı etrafında oluşan efsanenin etkisindeyiz. Gözleri o kadar kuvvetli imiş ki gözlerine bakan çarpılırmış. İlkin korka korka, gözlerine bakıyoruz. Çarpılmadığımızı görünce o mavi gözlere 45 dakika doya doya baktık. Dersimiz hendese idi. (Yani geometri). Atatürk dişçinin kızı Saadet’i tahtaya kaldırdı. Geçen derste müselleslerin nasıl eşit sayılacağını okumuştuk. Saadet bunun için tahtaya iki müselles çizdi. Biz o vakit üçgene müselles derdik. Saadet müsellesin kenarlarına alfa, beta ve gamma harflerini koydu. Atatürk’ün birden kaşları çatıldı ve Saadet’e neden Yunan harfleri kullandığını sordu. Saadet, hocamız böyle yazdı, ben de onun için kullanıyorum deyiverdi. Matematik hocamız müdür Ömer Bey sınıfta idi. Atatürk aynı soruyu ona sorunca Ömer Bey topu bakanlığa attı. Bakanlık bir kitap göndermişti, onda bu harfler kullanılmıştı. Atatürk kitabı istedi o sayfayı buldu, yırtıp yere attı. Sonra gidip parmakları ile Yunan harflerini sildi yerine abc yazdı. Bize; “arkadaşlar Türk alfabesi matematik terimlerini de ifade etmeye yeterlidir.” dedi. Aradan bir hafta geçmeden abc’li yeni kitabımız geldi. Atatürk dilin sadeleşmesine ve halkın, aydınların dilini anlamasına çok önem verirdi.
Halkçılık onun inanışında kuru bir slogan değildi. Halkın arasına karışmaktan çok hoşlanırdı. Bir gece Atatürk kayıp, polis ve jandarma seferber olmuş her tarafı aramış taramışlar. Atatürk yok. Sabaha yakın Onu Samanpazarı’nda bir kahvede, halka karışmış Zeybek oynarken bulmuşlar.
Cevat Dursunoğlu şunları yazdı: “Mustafa Kemal Paşa Erzurum kongresine gitmektedir, yıl 1919. Ilıca köyüne varınca bir ağacın altına oturup kahve içmek isterler. Kahveler içilirken yolda bir kağnı belirir. Pılı pırtı yüklü kağnıda iki de delikanlı oturmaktadır. Kağnıyı yetmişlik bir ihtiyar sürmektedir. İhtiyar çağrılır. Paşa sorar: “Baba nereden gelip, nereye gidiyorsun?” İhtiyar: “Çukurova’dan gelirem, Erzurum’a gidirem.” Paşa sormaya devam eder: “Baba Erzurum’da ortalık karışık, savaş tehlikesi var. Eşkıya tehlikesi var, niye gidiyorsun? Çukurova’da geçinemedin mi?” İhtiyar Mevlut Dayı “O nasıl söz paşam Çukurova verimli topraktır, insanı diksen yeşillenir. Bizim uşaklar da çalışkandır, bey gibi geçinip gidiyorduk. Ama duymuşam ki padişah Erzurum’u düşmana verecekmiş, gelmişem ki görim, kimin malını kime verir?” der. Paşa yanındakilere der ki “Arkadaşlar bu milletle başarılamayacak hiçbir iş yoktur.”
Değerli dinleyiciler size Atatürklü yıllardan unutamadığım bir olayı daha anlatacağım. 1930’lu yılların başında sanıyorum, Atatürk, gece geç vakit Mısır Büyükelçiliğini ziyaret eder. Sabaha kadar yenir, içilir, eğlenilir. Güneş doğarken Atatürk Mısır elçisini balkona çağırır ve şunları söyler. “Buradan güneşin doğuşunu nasıl görüyorsam, esir milletlerin de birer birer kurtulacaklarını ve bağımsızlıklarını elde edeceklerini öyle görüyorum.” Atatürklü Cumhuriyet her zaman müstemlekecilere karşıt, küçük devletlerden yana, onurlu bir politika uygulamıştır. Cezayirli gençler Fransız müstemlekecilere karşı kanlı bir savaş verirken ellerinde Mustafa Kemal’in resmini taşıyordu.
Hindistan bağımsızlığının büyük lideri Gandi İngiliz parlamentosunda şöyle konuşuyordu: “Haydi beni tutuklayın, ama tutuklamakla iş bitmiyor. İşte Türkler kendi cenaze törenleri için hazırlanan tabutu istilacıların başında parçaladı.” Pakistan’ın ilk cumhurbaşkanı Muhammed Ali Cinnah 30 ağustos zaferimiz üzerine şöyle diyecekti: “Bu zafer bütün esir milletlerin zaferidir.”
İngiliz başbakanı Lloyd George, Çanakkale savaşının en büyük destekçisi idi. Türkler koca İngiliz İmparatorluğunu Çanakkale’de dize getirince Lloyd George parlamentoda şöyle konuşacaktı: “Tarih nadiren dahi yetiştirir, bizim talihsizliğimiz şu ki böyle bir dâhiyi bugün Türk milleti yetiştirmiştir, ne yapsak, ne tarafa gitsek Mustafa Kemal’in iradesini kıramadık, ben istifa ediyorum.”
Değerli dinleyicilerim ben yüz yaşına yaklaşmış bir faniyim. Öyle zannediyorum ki İngilizce, Türkçe, Fransızca kitaplarım, makalelerim ve Amerika’da Norveç’te, Rusya’da, İngiltere’de, İran’da ve Türkiye’nin birçok kentinde yaptığım konuşmalarımla bu kadar güçlüklerle bana emanet edildiğine inandığım Cumhuriyete karşı görevimi yaptım
Genç arkadaşlarım, Atatürk Cumhuriyeti özellikle sizlere emanet etmiştir. Onu çağdaş ve gelişmiş memleketlerin daha yücesine çıkarmak sizin çalışmalarınıza ve gayretinize bakıyor. Bu görevi başaracağınıza ben inanıyorum. Konuşmamı bitirirken hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum”
Prof Dr İlhan Başgöz
7 notes
·
View notes
2016'da Öldürülen 261 Kadını İsimleriyle Anıyoruz
Sene boyunca medyadan öldürüldüğünü okuduğumuz 261 kadının isimleri...
03 Şubat 2017, Cuma 00:03
bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre, erkekler 2016’da en az 261 kadın ve kız çocuğu öldürdü. Öldürülen kadınların altısı Suriyeliydi. İkisi ise trans kadınlardı.
2016’da öldürülen her dört kadından biri ayrılmak/boşanmak istediği ya da barışma/birliktelik teklifini reddedildiği için öldürüldü.
Sene boyunca medyadan öldürüldüğünü okuduğumuz kadınların isimleri şöyle:
Ocak
Sultan Sarı, Şükran Akçakoca, Songül Demir, Fatma K., Gülden Çobanoğlu, Diya Hudra, Duygu Şen, Zeliha Kara, Hediye Yolcuoğlu, Hümeyra Korkmaz, Rabia Kızılkaya, N.S., Güler Subaşı, Yeliz Tokçak, Nafiye Kirişçiler, Leyla Laman, Hülya Okatan, Leyla Kuruçay, Serap Çınar, Nurhan Eriş, Dervişe Kara, Hacer Kara, Pembe Canal, Aliye Canal, Edibe Demirbilek, Bahar Turhan, Nurcan Arslan, Türkan Akal, Fahriye Halil
Şubat
İsmet Çiftçioğlu, Tülin Türe, Yıldız Tongul, Tuğba Taş, Şener Çakmak, Gülay T., Türkan T., Gül T., Nurcan Çakmak, Nesrin Aksoy, Hatice Aksoy, Kübra Acar, Elif Zelal Yeni, Hamiyet Uğur, M.B., Burcu Akkuş Kaya, Zeynep Çelebi, Güler Taflan, Burcu Acar, Hülya Aydın, Zeliha Köse, Türkan Sarıkaya, Selma Kiraz
Mart
Fatma Karakoyun, Emine Baştan, Beysun Özkanışlı Düz, Şeker Buse, Yasemin Altun, Safiye Geyik, Hilmiye Demitürk, Müzeyyen Neşeli, Demet Karataş, Nermin Akçay, Şükran Durmaz, Ayşe Şöhmelioğlu, Sebahat Özdemir, Sueda Üçoğlu, Gönül Çakı, Tenay Çakı, Aysun S, N.T.B., F.A., Aynur Gökhan , Özlem Koç, Neslihan Kızılkaya, Ayşegül Şimşek, Elena Carnelia, Sibel Çadırcı, Latife Çetinkaya, Elveda Battal, Hediye Durmaz
Nisan
Emine A., Gönül Gürbüz, Serap Demir, Filiz Coşkun, Hülya (Rüya) Polat, Gülcan Demir, Rita Darı Winkler, Hatice Öztürk, Güllü Çelik, Emine Uysal, Sultan Zora, Fatma Kızılçelik, Simge Alay, İlknur Keskinsoy, Özgecan Arslan, Nuborakhon Usmonova, Şerife Yılmaz, S.M.A, Gülseren A.
Mayıs
Fazile Özmen, Neşe Adıgüzel, Asmer Gruyeva, Güner G., Dilek Adıgüzel İnanç, Necmiye Ceren Baran, Rukiye Sezer, Elmas Başdüzen, Ghada Shekhousi, Behiye Güçlü, Zeliha Uygur, Zübeyde Ünlü, Fatma Kayıkçı, Esra Güvem, Gizem Bulut
Haziran
Ceren Demirkan, Sibelcan Çobandedi, Meryem Özcan Şanlı, Emine Türken, Sultan Bayram, Damla Kozak, Yıldız Eryılmaz, Afife Barsal, Serpil Sağır, Esra Adıgüzel, Abide Demirli, Zeynep Nalbant, Cansel Bağlı, Özlem Gülyaprak, Ayla Coşkunlar, Seda Erol, Nezahat Durmaz, Fettaha A., Selma Güngör, Gizem Ekinci, Bahar Akbaş, Asiye Özbay
Temmuz
Özlem Sarıkurtbay, Güleser Şimşek, Banu Demirok, Yıldız Çakır, Fatma Baloğlu, Fatma Şengül, Menel İsmail, Nurcan Efe, Sibel Çelik, Arzu Nevruz, Şükran Gülçelik, Medine Özata, Anakız Dorum, Güler Dursun, Şehriban Akbaş, Berivan B., Aysun Ural
Ağustos
Kader Kaya, Esma Şenek, Hanife Şenek, Amine Demitaş, Neslihan Kaymaz, Gizem Günay, Menekşe Kerçin, Meltem Ece, Fatma Ayhan, Şeyda Bak, Gülizar Turan, Neşadiye Gökmen, Türkan Köse, Gülhanım Ekber, Naime Öztemurcu, Muazzez Türkyılmaz, Nezife Ersoy, Gizem Şolpal, Semiha Keyik, Çiğdem Pala, Ümmügülsüm Dursun
Eylül
Fatmagül Karakaş, Suphiye Avşar, Cennet Gülbeyaz, Esen Yaman, Sema Acar, Fatma Alp, Alev K., Ebru K., Semra Ezel, Yeliz Y., Türkan Mavi, Zekiye Bakırcı, Esma Kamalı, M.K., Kadriye Polat, Özlem Yıldırmaz, Özlem Yıldırmaz, Fatma Metinöz, Asma Bobdione
Ekim
Özlem Yıldırım, Seycan Birişik, Elvan Dedeler, Havva Eker, Rosham Arab, Müberra B., Hasret Akdoğan, Figen Titiz, Senem Zeybek, Zeynep Aksoy, Emine Kuru, Çiğdem Koç, Hüsne Kocamanoğlu, Arife Çolak, D.Ö., M.A., Samaya K., Irmak Kupal, Mehtep Özkanlı, Fulya Özdemir, Derya Demirkan, Raciye G., Güler Mete Oğuz, Saniye Özdemir
Kasım
Fatma Kente, D.E., Hatice Sökmen, Merve Coşkun, Satı Kan, Amina Almouna, İmhan Kılıç, Kübra Karğın, Nargül Ölmez, Nursel Şengül, Havva Er, Filiz Yurdabak, Gülşan Yurdabak, Fatma Elif Uysal, Müjgan Abacı, İlknur Y., Sibel Keklik, Selime Ateş, Hafize Müjde Özer, Fatma Karabulut, Münevver Erkan
Aralık
Tuğçe Uludağ, Vildan Kandemir, Şehriban Elmas, Zeynep Demir, Songül Erçil, Nisa Özlem İnçke, Berfin Yıldız, Amine B., Gülnaziye Köseoğlu, Fatma Köse, Gamze T., Kader Korkmaz, Sevinç A., Meltem Karaslan, Şehriban Dinç, Sinem Kır, Sevgi T., Renim Taha Mehlül. (ÇT)
İstanbul - BİA Haber Merkezi
2 notes
·
View notes
Güneş Spor Kulübü'nden geleneksel aşure ikramı
https://pazaryerigundem.com/haber/187044/gunes-spor-kulubunden-geleneksel-asure-ikrami/
Güneş Spor Kulübü'nden geleneksel aşure ikramı
Bilecik’te Güneş Spor Kulübü, her yıl daha çok kişiyle aşure paylaşmayı hedeflerken, bu sene 5 bin kişilik hazırladığı aşurenin dağıtımını gerçekleştirdi.
Pazaryeri Gündem / BİLECİK (İGFA) – Güneş Spor Kulübü Başkanı Ümit Kök , Kadın Kolları ve Güneş Spor Kulübü Yönetimi ve Üyeleri her yıl aşurelerini birlikte yapmayı tercih ediyor.
Evlerde aşure pişirip dağıtmak yerine toplu halde aşurelerini yapıp daha çok kişiye ulaşmayı arzu ettiklerini belirten Başkan Kök, özellikle pişirme aşamasında destek olan Hanife Gürcan ile Nazmi Gürcan’a, birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğu bu dönemde etkinliğe katılan herkese teşekkürlerini iletti. Kök, kavgaların ve kırgınlıkların uzak olduğu, birlikteliklerin çoğaldığı, bazı etkinlikleri hep beraber yapabilmenin mutluluğunu yaşama temennisinde bulundu.
Etkinliğe ;İlçe Tarım ve Orman Müdürü İsmail Aksu,Emniyet Müdürü Orhan Boz Demir, İlçe Müftülüğü Vaiz Kasım Karaali, Bozüyük Engelliler Derneği Başkanı Nursel Topal, Bozüyük Dostları Derneği Başkanı Aygül Varlık, Tüketici Hakları Derneği Başkanı Hayrettin Sabırlı,Bozüyük Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Özen Sevgili,Eski Kent Konseyi Başkanı Nurettin Oydu, Türk Metal Sendikası Demirdöküm fabrikası Baş Temsilcisi Ayhan Dereli ve Temsilci Ergün Emir,Türkiye Radyo Amatörleri Derneği (TRAC) Başkanı Veli Çelik ve misafirler katıldı.
Kadın Kolları Başkanı Burçin Köroğlu da, bu tür faaliyetlerin devam edeceğini duyurdu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Zor Kadın - Sertab Erener ✩ Ritim Karaoke (Nihavend Minör 2/4 Leah Golde... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/kQMWd7oyFlo ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Zor Kadın - Sertab Erener ✩ Ritim Karaoke - Rhythm Karaoke (Nihavend Minör 2/4 Leah Goldenberg) ESER ADI : Zor Kadın SÖZ GÜFTER : Aysel Gürel BESTE - MÜZİK: Leah Goldberg, Demir, Sertab USÜL : 2/4 MAKAM - DİZİ : Nihavend Minör Zor Kadın (söz: Aysel Gürel, müzik: Leah Goldberg, Demir & Sertab) Bm Acı bitti aşk bu defa yanıyor içim hala G F# Bm Yüreğimde can buluyor her vuruşunda Bm Bana sorma hiç o günü eriyor tenim bedenim G F# Bm Gecelerce iz sürerek aşk bulunmayacak Em Bm Em Bm Sorma sus sorma aşkın yıllarca A G A F# Hoş bir kör tuzak hey hat Bm G A G Yapma çok yıkıldım zor avundum Bm G A G F# Affet zor kadındım gel unuttum gel Sertab Erener (albüm) Sertab Erener Sertab Erener stüdyo albümü Yayımlanma 24 Mart 1999 Tarz Pop Şirket Sony Yapımcı Demir Demirkan Sertab Erener kronolojisi Sertab Gibi (1997) Sertab Erener (1999) Turuncu (2001) Sertab Erener albümüne çekilmiş video klipler "Yanarım" Yayımlanma: 25 Mart 1999 "Zor Kadın" Yayımlanma: 10 Haziran 1999 "Vur Yüreğim" Yayımlanma: 28 Eylül 1999 "Yolun Başında" Yayımlanma: 12 Aralık 1999 Sertab Erener, Türk şarkıcı Sertab Erener'in dördüncü stüdyo albümü. 500.000 adet satmıştır Şarkı listesi Vur Yüreğim (söz: Aysel Gürel, müzik: Sertab Erener) Yanarım (söz: Murat Hasarı & Aysel Gürel, Murat Hasarı) Aşk (söz: Aysel Gürel, müzik: Demir Demirkan) Zor Kadın (söz: Aysel Gürel, müzik: Leah Goldberg, Demir & Sertab) Tek Başına (söz: Ülkü Aker) Makber (söz: Abdülhak Hamid, müzik: Hafız Sesyılmaz) Sarıl Bana (söz: Aysel Gürel, müzik: Erik Satie) Yolun Başı (söz: Aysel Gürel, müzik: Fuat Güner) Sır (söz: Aysel Gürel, müzik: Fahir Atakoğlu) Gece Kraliçesi (müzik: Wolfgang Amadeus Mozart) Yapım görevlileri Sertab Erener – şarkıcı, besteci Demir Demirkan – yapımcı, besteci, aranjör, akustik ve elektrik gitar, klavyeler, programlama Aysel Gürel – söz yazarı Murat Hasarı – söz yazarı, besteci Leah Goldberg – besteci Ülkü Aker – söz yazarı Abdülhak Hamid – söz yazarı Hafız Sesyılmaz – besteci Erik Satie – besteci Fuat Güner – besteci Fahir Atakoğlu – besteci, aranjör ("Sır"), akustik piuano Wolfgang Amadeus Mozart - besteci (Sihirli Flüt Operası, Gece Kraliçesi'nin Aryası) Atilla Özdemiroğlu - aranjör ("Sır"), yaylı düzenlemeler Alp Turaç - kayıt Çağlar Türkmen - kayıt, edit, miks, mastering Suat Yılmaz - asistan Stüdyo Quadropro - altyapı kayıt Stüdyo İmaj - yaylı ve vokal kayıtları, miks, mastering Erhan Seçkin - akustik davul, perküsyon İsmail Soyberk - bas İstanbul Oda Orkestrası Grubu - yaylılar Taşkın Sabah ve Grubu - yaylılar Erhan Tekin - düdük Mustafa Süder - klarnet Levent Altındağ - soprano saksofon Erdem Sökmen - klasik gitar Şebnem Ferah - geri vokal Emre Altuğ - geri vokal Elif Ersoy - geri vokal Yaşar Akpençe - perküsyon ("makber" ve "gece kraliçesi") Kemal Taşpınarlı - perküsyon ("makber" ve "gece kraliçesi") Taner Yılmaz - fotoğraf Uğurcan Ataoğlu - logo Erdem Suyolcu - grafik tasarım Sinan Mizrahi - baskı öncesi hazırlık Ofset Basımevi - renk ayrımı Arzu Özbakış - kostüm Hamiyet Akpınar - makyaj Yapım görevlileri Sertab Erener albüm kitapçığından alınmıştır.[1] Kaynakça ^ Sertab Erener (albüm kitapçığı). Sertab Erener. Sony (Türkiye) Müzik ve Sanat A.Ş. ("COLUMBIA" Sony Music Entertainment Inc.'in tescilli markasıdır.) 1999. 4944712000. Dış bağlantılar gtd Sertab Erener gtd Sertab Erener şarkıları Kategori: Sertab Erener albümleri1999 albümleriPop albümleri1990'larda Türkçe albümler
0 notes
Başkan Duman İle Birlikte Buca'yı Yönetecek Kadro
Buca yönetiminde genç dönüşüm
Buca Belediye Başkanı Görkem Duman, belediye yönetim kadrosunu oluşturdu.
Başkan Görkem Duman'ın, Buca’ya daha etkili ve verimli hizmet verebilmek amacıyla oluşturduğu 'Güçlü Kadrosu' göreve başladı.
Müdürlüklerin yarısı kadınlara emanet
Genç ve dinamik isimlerin yer aldığı kadroda kadın yöneticilerin sayısı da dikkat çekti. Başkan Duman toplam 38 müdürlüğün yer aldığı Buca Belediyesi'ne 18 kadın yönetici atadı.
Müdürlüğe görevlendirilen en genç isim ise 34 yaşında İklim Değişikliği ve Sıfır Atık Müdürü Mert Bartu Işık oldu.
Başkan Görkem Duman, Başkan Yardımcısı olarak Hatice Güral, Halit Kurt gibi deneyimli isimlere yer verirken yeni atadığı isimler arasında Filiz Yurtkoru, Gazi Çırak, İbrahim Tuncol da bulunuyor.
Özel Kalem Uçma'ya emanet
Başkan Duman, Özel Kalem Müdürlüğü'nü ise deneyimli bürokrat Serkan Uçma'ya emanet etti. Uzun yıllar İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı İZELMAN'da Genel Müdür Yardımcılığı yapan Uçma yeni dönemde Buca Belediyesi'nde Özel Kalem Müdürü olarak görev alacak.
Buca Belediyesi’nde hizmet verecek birimlerin başına getirilen isimler ise şöyle oldu:
Özel Kalem Müdürü - Serkan Uçma
İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürü – Melek Per Üstündağ
Zabıta Müdürü – Murat Kartal
Ulaşım Hizmetleri Müdürü – Çağdaş Cevrem
Ruhsat ve Denetim Müdürü – İlker Bilici
Fen İşleri Müdürü – Murat Gürkan Atbaşı
Gençlik ve Spor Hizmetleri Müdürü – Mehmet Ali Tanyeri
Araştırma ve Geliştirme Müdürü – Özkan Kalmaz
Mali Hizmetler Müdürü – Özlem Öztekin
Emlak ve İstimlak Müdürü – Hakan Tütüncü
Hukuk İşleri Müdürü – Eylem Kutluer Türker
İşletme Müdürü – Beyhan Kuyucak
Teftiş Kurulu Müdürü – Yunus Darboğaz
Yazı İşleri Müdürü – Lale Metin
Afet İşleri Müdürü – Hüseyin Gündem
Park Bahçeler Müdürü – İrfan Akman
Temizlik İşleri Müdürü – İbrahim Tuncol
Yapı Kontrol Müdürü – İpek Erdi Kaya
Bilgi İşlem Müdürü – Özgür Koç
Arşiv Müdürü – Mahmut Bulut
Kültür ve sosyal İşler Müdürü – Asiye Avcı
Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü – Emin Emre Döker
Sosyal Yardım İşleri Müdürü – Fadime Altun
İmar ve Şehircilik Müdürü – Hakan Okutucu
Plan ve Proje müdürü – Ayşe Kalafat
Veteriner İşleri Müdürü – Birol Topal
Strateji Geliştirme Müdürü – Tülin Arna
İklim Değişikliği ve sıfır Atık Müdürü – Mert Bartu Işık
Koordinasyon İşleri Müdürü – Aykut Doğan
Kütüphane ve Müzeler Müdürü – Deniz Eski
Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürü – Belkız Özdemir
Tarımsal hizmetler Müdürü – Yeşim Malatyalıoğlu
Kentsel Tasarım Müdürü – Arzu Bayram
Muhtarlık İşleri Müdürü – Tülay Güngüney
İşletmeler ve İştiraklar Müdürü – Sinem Öznur
Sağlık İşleri Müdürü –Hülya Demir
Destek Hizmetleri Müdürü – Engin Güzel
Sivil Savunma Uzmanı – Nermin Seçen
https://www.youtube.com/watch?v=q_yYJ6wVhkc
Read the full article
0 notes
AK Parti Elazığ İl Başkanı Şerafettin Yıldırım, İl Teşkilatının Yeni Yönetim Kurulunu açıkladı.
31 Mart seçimlerine yenilenen ve tazelenen yönetimle gireceklerini anımsatan Başkan Yıldırım, "Adaylarımızla, teşkilatlarımızla ve üyelerimizle gece gündüz sahada olacağız." dedi.
Yıldırım'ın açıklamasında öne çıkan noktalar şunlar:
AK Parti Genel Merkezi tarafından yeni yönetim kurulu oluşturmak için yetki belgesi verildi.
Bu kapsamda partiye, davaya ve şehre fayda sağlayacağını düşündüğü kişilerden oluşan yeni yönetim belirlendi.
Kadrolarda yenilenme ve tazelenme ciddi bir sinerji oluşturdu.
AK Parti çatısı altında siyaset yapan her bir parti mensubunun seçim sürecine girildiği andan itibaren partisinin başarısı için koşturmayı, ter dökmeyi ve tüm samimiyetiyle mücadele etmeyi kendine görev olarak görür.
AK Parti Elazığ İl Teşkilatı Yeni İl Yönetim Kurulu Üyeleri şu isimlerden oluşuyor:
Şerafettin Yıldırım
Ahmet Dağoğlu
Ahmet Karataş
Ahmet Fethi Yılmaz
Aydın Karadağ
Aydın Torgut
Bahadır Kubilay
Ertuğrul Erdem
Esengül Erdem
Fatih Orman
Fehmi Karabulut
Hamit Uğur
Hasan Özkan Uygur
Hatun Nisa Ateş
İ. Sencer Selmanoğlu
İbrahim Gül
İsmail Bulak
Kazım Sanaç
Kemal Tan
M. Naim Mermutlu
Mehmet Albayrak
Mesut Çetinkaya
Mevlüt Or
Nida Polat
Nurullah Çelik
Oktay Kapan
Orhan Şahin
Samet Canpolat
Selahattin Çobanoğlu
Semih Tekmen
Seyfettin Bahçeci
Seyfullah Yıldız
Sonay Demirel
Şengül Karabulut
Tahir Göçer
Tuna Fırat
Vedat Demir
Veli Aksu
Yavuz Akın
Zülfü Topçuoğlu
AK Parti Elazığ İl Teşkilatı Yeni Yedek İl Yönetim Kurulu Üyeleri ise şu isimlerden oluşuyor:
Ahmet Fethi Yaman
Hüseyin Karasu
Kasım Sönmez
Fethi Ahmet Kisak
Ahmet Çetinoǧlu
Abbas Yıldız
Fethi Yılmaz
Zülfük Keskin
Ahmet Koçdemir
Hasan Üstündağ
Muhammed Aslanoǧlu
Veysel Doğan
Serkan Şan
Fehime Dilek Necmioğlu
Arzu Düzenli
Anıl Beyzat Vural
Zülfü Özdemir
Hıdır Boztaş
Nizamettin Aydemir
Yücel Yücedağ
Yıldırım, açıklamasında 31 Mart seçimlerinde de vatandaşlara gerçek belediyecilik sözümüzü yerine getirecek adaylarla çıkarak, AK Belediyeciliği şehrin her noktasına ulaştıracaklarını söyledi.
Read the full article
0 notes
Yolculuğum Başkent'e.
Anadolu.
Demir ağlarla örülen bu toprakların üzerinde, örülmüş demir ağlara da demir ağ örmemiş insanların laf ettiğini defaatle gördük.
Dışa vurum.
Ne yazık, buna karşı ne zorluklarla elde edilmiş bu demir ağların kıymetini asla anlayamamış bugünkü misak-ı millinin buna tepki göstermesini arzu ettik.
Kışa dönüş.
1923 yılında elde edilen ne varsa, sanki hepsi verilmiş gibi. Hepsi kaybolmuş gibi. Elimizde çok azı kalmış gibi. Ve bu gözlerimizin önünde olurken, bizler de yalnızca tepki beklemekle yetindik. Halbuki kan da vardı, masada kağıtlar da.
Pasif direnmeyiş paktı.
Tepki beklerken hayıflandık. Tepkiyi tetikleyecek unsurlardansa seçimimiz korkaklığı ve eylemsizliği barındırıyordu. O kahramanı, aziz Türk milletinin kahramanını özlemeye devam edeceğiz. Battıkça, baltıka.
Hak etmeyiş hak mı?
Özlem, bir daha onu yaşayamayacağını anladığın anda acıya dönüşür. Bugün, bütün eklemlerimin acısı. Yolculuğum Başkent'e.
Her yolculuk, yol, sancı ve ardından güneş getirir.
Aidiyetimi kaybettiğim şu günlerde, hissizleştiğim şey bu coğrafya mı? Bu coğrafyanın insanı mı? Bu coğrafyanın yalnızca iktidarı mı?
Kalk, gidelim.
Hoş, büyük emellerim de yoktu çünkü güzel olan birçok şeye sahiptim. Akdeniz zaten bizimdi. Ege bir göz kadar maviydi. Karadeniz doğanın ben harikayım deme şekliydi. Ah o Mezopotomya! Methiyeler düzebilirim sana günlerce.
Ürkekçe, hiddetliyim.
Üstelik biliyorsun, bizi kıskanıyorlardı. Hayır bizi gerçekten kıskanıyorlardı. Asya ve Avrupa'nın köprüsü, o kahraman sayesinde 100 yıldır Cumhuriyet rejimiyle yönetiliyordu. Ama ne yazık, her geçen gün çok da kıskanılacak bir şey bırakmamaya karar vermişlerdi birileri. Bu Arap'laştırdıkları coğrafyada!
12.11.23 - Ankara Treni
0 notes
[ad_1] İklim Demir /
[email protected] - Kültür Bakanlığı ve Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (VEKAM) desteğiyle devam eden “Kent Markalaşmasında Müzelerin Rolü” başlıklı araştırmanın detaylarını Doç.Dr. Burcu Zeybek, Doç. Dr. İlknur Doğu Öztürk ve VEKAM Proje Sorumlusu Arzu Beril Kırıcı, Milliyet Arkeoloji okurları için anlattıProjenin amacı nedir?Burcu Zeybek: Müzelerin ziyaret edilebilirliği noktasında etkileşimi temel aldık. Projenin çıkış noktası, kültürel mekânlar olarak müzelerin sosyal ağlarda nasıl yer aldığı üzerine. Bu nedenle #AnkaraMüzeleri hashtag’i ile Instagram’da müze ziyaretçileri için Müzeler Günü’nü başlangıç alarak 13-24 Mayıs tarihleri arasında bir paylaşım hareketi başlattık. Devlet veya özel müze fark etmeksizin hepsi bu harekete katılım gösterdi. Bu noktada müze ziyaretçilerinin paylaşımları önem kazanıyor. Müzede hangi etkinliklere katıldıkları veya en çok hangi unsurunu beğendiklerini paylaşmaları bu araştırma için son derece önemli bir unsurdu. Birçok mimar, sanat tarihçi, müze uzmanı gibi farklı alanlardan uzmanların bir araya gelmesiyle online paneller düzenledikOnline panellerde hangi konular görüşüldüİlknur Doğu Öztürk: İlk panelde dijitalleştirme üzerine konuştuk. Türkiye’de müzecilik alanında neler yapılabilir konusunu tartıştık. Bu noktada müzelerin eğitici rolü ayrı bir öneme sahip. Çocuklar için müzeler, özellikle kültürel mirasını öğrenebildiği bir alan. Çocuklar için öğretici yeni etkinliklerin müzelerde planlanabileceği gibi konular üzerinde duruldu. Gerçekleştirdiğimiz bir diğer panelde ise “Kent markalaşmasında müzelerin rolü nedir?” gibi bir başlangıç sorumuz oldu ve projemizin temel çıkış noktası da bu soru diyebilirim.Bu çalışmalarınızın ardından müzelerden nasıl bir geri dönüş aldınız? Aktif olarak dijitalleşme üzerine adım atan bir müze oldu mu?Arzu Beril Kırıcı: “Kent markalaşmasında müzelerin rolü nedir” panelinde; mimar, iletişimci, kent bilimcisi ve sanat tarihçisi olan profesyoneller kendi alanlarında müzelerin rolünü değerlendirdiler. Amacımız, farklı bakış açılarıyla projeyi desteklemekti. Daha çok eğitim ve dijital dönüşümü içeren panelimizde ise dijitalleşmeden kasıt nedir ve dünyada ne tür örnekler olduğuna yönelik bir tartışma yürüttük. Dijitalleşmeden kasıt yeni teknolojilerin müzelere nasıl entegre edildiğini anlatabilmekti. Bu teknolojilerin hemen uygulanabilmesini de bekleyemeyiz. Bu bir süreç işi. Bu işin bir bütçesi var ve en önemlisi altyapısının hazırlanma süreci var. Amaçlarımızdan birisi bu uygulamaları tanıtmak iken bir diğeri kentlilik ve aidiyet bilincinin oluşmasında müzelerin rolünün altını çizmek.Ankara, müzecilik alanında gelişmiş olsa da, kent ile müzelerinin adı birlikte anılmaz. Neden Ankara?B.Z: Cumhuriyet Dönemi’nin ilk müzelerinin Ankara’da kurulmuş olması ve Anadolu’nun kültür mirasına da ev sahipliği yapmasından dolayı Ankara’nın öne çıkması gereken özelliklerinden birisi de müzeleridir. Gidildiğinde de ziyaret edilebilecek çok değerli müzeleri olduğunu ön plana çıkarmak ve bu farkındalığı artırabilmek temel amaçlarımızdan birisiydi.Kültürel yönü geri planda Ankara için kent markalaşmasında gerçekten müzelerin bir rolü var mı?B.Z: Ankara’nın kent kimliği unsuru yokmuş gibi tanımlanan bir tarafı var.“Kitlesini tanımalı”Sıklıkla ziyaretçi deneyiminden bahsediyorsunuz. Müzelerde hizmet sektörüne bir kayış olduğunu düşünüyor musunuz?A.B.K: Müzelerin en önemli unsurları ziyaretçiler. Müzeler bizler için varlar. Dolayısıyla hitap ettiği kitleyi tanımak zorunda. İnsanların orada neden vakit geçirdiğini bilmesi lazım ki sergilemesini ve mesajını ona göre düzenleyebilsin. Çünkü müzeler kapalı alanlar değil ve müzelerin kendilerini geliştirebilmeleri için hedef kitlesini tanımaları gerekir. Bununla birlikte 2010 yılında Avrupa Kültür Başkentliği de yapmış bir şehir. “Marka kent” kavramında aradığımız kültür iklimine sahip. Güçlü olan fakat herkesin bilmediğini ön plana çıkarmaktır asıl amaç. A.B.K: Ankara Cumhuriyet’in başkenti. Dolayısıyla her yerinde sosyal, kültürel, politik ve ekonomik olarak düşünülmüş bir tasarısı var. Gelişmiş entelektüel bir altlık var. Müzeler açısından bakacak olursak, Anadolu Medeniyetleri Müzesi gibi tarihi-arkeolojik müzelerin yanı sıra somut olmayan kültürel miras ile ilgili müzeleri de mevcut. Başkent olmanın getirdiği farklı gündemlerden ötürü bu yönü geri planda kalmış gibi görünüyor olabilir.Ziyaretçilerin paylaşımlarıAraştırmayı besleyen veriler nedir?İ.D.Ö: Müzeler, müze ziyaretçileri ve dijital ortam için içerik üretenler olmak üzere üç farklı kaynaktan müzelerle ilgili paylaşımlar yapıldığını tespit ettik. Müzelerin resmi hesaplarından yapılan paylaşımlarda daha çok “davet eden” bir yaklaşım olduğunu gördük. Zaten en önemli içerik üreticisi de müzelerin resmi hesaplarıydı. Bizi paylaşım hareketi başlatmaya iten de aslında bu sonuçtu. Daha fazla ziyaretçinin, müze deneyimlerini paylaşması bu noktada önem kazanıyor. Ankara’da etkinlik istiyorsanız “X Müzesi’nde şu var” gibi paylaşımlar ağırlıktaydı. Bu hesaplar hâlihazırda müzeleri bir çekim merkezi olarak konumlandırmıştı. Şimdi ulaşmak istediğimiz kesim ise, yerli ve yabancı turistlerin deneyimleri.VEKAM’ın bu projedeki rolü nedir?A.B.K: Biz Ankara ve çevresi üzerine araştırmalar yapan bir merkeziz. Müzelerin “marka kent” yaratmadaki rolünü özellikle sosyal ağlar üzerinden veri analiziyle inceleyecek olan bu proje, hem yöntem olarak hem de sağlayacağı içerik olarak daha yenilikçi ve özgün geldi. Elde edilecek verilerle farklı araştırmaların da beslenebileceğini düşündük. Çalışmanın konusu müzeler olunca Kültür Bakanlığı’nın onayını ve desteğini almadan ilerlemek olmayacaktı. Bizlere seve seve destek olabileceklerini ilettiler.Projede müzelerin sürdürülebilirliğinden de bahsediyorsunuz. Müzelerde sürdürülebilirlik nedir?B.Z: Bu yıl ICOM’un (Milletlerarası Müzeler Konseyi) da genel teması sürdürülebilirlikti. Tüm müzelerde aynı konsept üzerine etkinliklerini uyarladılar. Sürdürülebilirliği en basit tanımıyla, “mevcut ve yenilenemeyen kaynakların kamu yararı gözetilerek korunması” olarak tanımlayabiliriz. Kentin sürdürülebilirliği için kentin doğal kaynaklarının korunması çok önemli. Bunun kültür ayağı genellikle arka plana atılıyor. Müzeler bir ülkenin somut ve soyut kültürel değerlerine, köklü geçmişine ve belleğine işaret ettiği için yerli ve yabancı turistlerin belirli kentleri ziyaret etme kararlarında etkili oluyor. Bu yüzden etkileşimli sürdürülebilirlik ile ilgili bir alt başlık açmak gerekiyor. Sosyal ağlarda katılımcı kültür olarak adlandırılan bir etkileşim söz konusu. Katılımcıların kendi aralarında sosyal bir bağ olduğuna inandığı yeni kültürleşme süreci var. Müze yetkilileri ve ziyaretçileri bir araya getiren sosyal ağlar da ortamlar oluşturuyor. Bu nedenle etkileşimli sürdürülebilirlik için hashtag paylaşım hareketini başlattık. Bu sayede kültürel mekânları daha erişilebilir hale getirebiliyoruz.“Müzelerin daha görünür olmasını sağlayacakZiyaretçi deneyimleri müzeler için neden önemli bir kriter?İ.D.Ö: Kent markası içerisinde müzenin daha çekici bir unsur haline getirilebilmesi için nasıl algılandığı ve nasıl bir duyguyla kabul gördüğünü anlayabilmemiz gerekiyor. Ziyaretçilerin gitmiş oldukları müzenin koleksiyonu, binası, etkinlikleri vb. gibi unsurları ile ilgili düşünceleri önem kazanmakta. Müzelerin biraz daha görünür olmasını sağlayacak bir bilgi kaynağı olacak. [ad_2]
0 notes
Türkiye Taekwondo Federasyonu Aday Hakem Kursu Sonuçları açıklandı
01 – 04 Haziran 2023 tarihleri arasında İstanbul ilinde yapılan Aday Hakem Kursu’nda başarılı olan kursiyerlerin tescilleri Merkez Hakem Kurulu’nun 5 Haziran 2023 tarih ve 14 sayılı kararıyla onaylanarak açıklandı.
ADAY HAKEMLİĞE TERFİ EDEN HAKEMLER
1 ADEM AYKUT ÖZER İSTANBUL
2 AFRA NURAY AYKINER İZMİR
3 AHMET KÜRŞAT TECER İSTANBUL
4 AHMET KÜSKÜ İSTANBUL
5 AHMET TALHA ÖZTÜRK İSTANBUL
6 ALEYNA AKÇAY İSTANBUL
7 ALEYNA ATMACA İSTANBUL
8 ALİ ER BİLECİK
9 ARZU ÖZTÜRK ANKARA
10 ASLI AKAR İSTANBUL
11 AYSEL TUNCAY KONYA
12 AYŞE KURT SİVAS
13 AYŞENUR GÜLEŞCİ İZMİR
14 AYŞENUR SÖZER İSTANBUL
15 AZİZE DEVELİ İSTANBUL
16 AZİZE DİKMEN TOKAT
17 AZRA MARAŞLI İSTANBUL
18 BARIŞ SUSAM ESKİŞEHİR
19 BATIN GÖRKEM TANRIÖVER ISPARTA
20 BERFİN ERDOĞAN İSTANBUL
21 BERKE ÖZTÜRK İZMİR
22 BERNA NUR ATEŞ ISPARTA
23 BETÜL EŞKİLER İSTANBUL
24 BETÜL TORUNOĞLU KOCAELİ
25 BEYZA GÜL ORUÇ İSTANBUL
26 BEYZANUR KAYAYURT TOKAT
27 BEYZANUR KIZIL SAMSUN
28 BİLAL KÜSKÜ İSTANBUL
29 BURCU SEZGİN İSTANBUL
30 CAFER ÖZTÜRK İSTANBUL
31 CANSEL CEYLAN İSTANBUL
32 CANSU AYDIN TEKİRDAĞ
33 CANSU DURMUŞ İSTANBUL
34 CELAL ÇİL İSTANBUL
35 CEMAL TUZ İSTANBUL
36 CEREN SOYTÜRK İSTANBUL
37 CEVAD HAKAN ÇAKIR KOCAELİ
38 ÇAĞLA GÖNÜLTAŞ İSTANBUL
39 ÇİĞDEM UMSULU ALIRSATAR İZMİR
40 DEMET SARAÇ TOKAT
41 DİLARA KAYA ESKİŞEHİR
42 DOĞUKAN ATAŞ SİNOP
43 DUHAN BERKİN KETMEN EDİRNE
44 EDİBE AYGÜN İSTANBUL
45 EFSUN SOLAK İSTANBUL
46 ELİF ÇAPKIN İSTANBUL
47 ELİF EGİN İSTANBUL
48 EMİR KARASU KOCAELİ
49 EMİRHAN ALBAYRAK İSTANBUL
50 EMİRHAN KUTSAL İSTANBUL
51 EMRAH KAYA ESKİŞEHİR
52 ERENCAN DEMİR İSTANBUL
53 ESMANUR BAŞAR İSTANBUL
54 ESRA ŞAHİN İSTANBUL
55 EVA DÜLEKER ANKARA
56 EVİN YEŞİL İSTANBUL
57 EYÜP DENİZ İSTANBUL
58 FARUK İSLAM İSTANBUL
59 FATİH GÜLDÜR İSTANBUL
60 FATİME CESUR İSTANBUL
61 FATMA ASLANATA İZMİR
62 FATMA ESİN EROL İSTANBUL
63 FURKAN GÜNES İSTANBUL
64 FURKAN KABAGÖZ İSTANBUL
65 GİZEM AKSU İSTANBUL
66 GİZEM DEMİRKOL EDİRNE
67 GİZEM MERCAN İSTANBUL
68 GÖKÇE KAYA İSTANBUL
69 GÖRKEM NUR BOSTANCI İSTANBUL
70 GÜNEY ACUN İSTANBUL
71 GÜRSEL KILIÇ İSTANBUL
72 HABİBE RUKİYE HASYAR İSTANBUL
73 HAKAN AYLA İSTANBUL
74 HAMZA ONUR KORKMAZ İSTANBUL
75 HASAN KILIÇ İSTANBUL
76 HASAN ÖZGÜR GÜÇLÜ İSTANBUL
77 HASRET AKSOY İSTANBUL
78 HATİCE CEREN KARAMAN İSTANBUL
79 HATİCE ERBEY ANKARA
80 HAVVA KARALİ İSTANBUL
81 HAYRUNNİSA AYCAN YILDIZ İSTANBUL
82 HİLAL BENGİSU ÇIBIK ANKARA
83 HİLAL BEYZA ÇİL İSTANBUL
84 HİLAL ÇÖKER TEKİRDAĞ
85 HİLAL NUR GÜL İSTANBUL
86 HÜLYA KOÇAK İSTANBUL
87 HÜSEYİN BERK EMANETOĞLU YALOVA
88 HÜSEYİN KAYA İSTANBUL
89 HÜSEYİN ŞİŞMAN İSTANBUL
90 HÜSNA KESKİN İSTANBUL
91 HÜSNA NUR KESİK İSTANBUL
92 İLAYDA İLTEM İSTANBUL
93 İLKER İNGİNAR EDİRNE
94 KADİR EFE ESKİŞEHİR
95 KEZBAN KARDUZ İSTANBUL
96 KORAY BULDUK EDİRNE
97 KORAY CAN ÜNKARACALAR İSTANBUL
98 KÜBRA DOĞAN İSTANBUL
99 LEYLA YILMAZ TOKAT
100 MAHMUT DÖNGÜL DENİZLİ
101 MEDİNE SARIUSTA İSTANBUL
102 MELEK OKCAN KOCAELİ
103 MELİKE KARASU KOCAELİ
104 MELTEM DENİZ ŞİMŞEK İSTANBUL
105 MERVE DÖNMEZ İSTANBUL
106 MUHAMMED EMİN ÇEBİ İSTANBUL
107 MUHAMMET YILMAZ İSTANBUL
108 MÜCTEBA TOKGÖZ İSTANBUL
109 NACİYE SEVDE SAVAŞ İSTANBUL
110 NAİLE GEZER ÇORUM
111 NAZİLE AKBAŞ İSTANBUL
112 NESİM KÜSKÜ İSTANBUL
113 NESLİŞAH ATALAY İSTANBUL
114 NUR DEMİR KIRKLARELİ
115 NUR ÜNAL İSTANBUL
116 NURŞEN DOSANOĞLU İSTANBUL
117 OĞUZ TAN İSTANBUL
118 OĞUZCAN ÇALAYIR İZMİR
119 OKAN YILMAZ İZMİR
120 ÖZLEM DURMAZ TEKİRDAĞ
121 ÖZLEM KAYA İSTANBUL
122 PINAR ÇİFTÇİ İSTANBUL
123 RABİA GENCER İSTANBUL
124 RAFET İSLAM İSTANBUL
125 RESUL GÜLEÇ İSTANBUL
126 RUMEYSA ALKAN İSTANBUL
127 RUVEYBE AMASYA KAYSERİ
128 SAHRA ELİYAZICI ZONGULDAK
129 SELAMETTİN DEMİRCAN İSTANBUL
130 SELÇUK ÖZTÜRK İSTANBUL
131 SEMANUR TOPRAK İSTANBUL
132 SENEM KEMALOĞLU İSTANBUL
133 SERRA BAYDAR İSTANBUL
134 SERYA EDİZ İSTANBUL
135 SEVDA KURUCA İSTANBUL
136 SEYDİ BATTAL GAZİ ÖZÇINAR İSTANBUL
137 SEYFETTİN AYDIN İSTANBUL
138 SHAHIN FATEHPOUR İSTANBUL
139 SİNEM NUR SAYLAĞ EDİRNE
140 SİNEM YALAP İSTANBUL
141 SUDE YILDIZ İSTANBUL
142 SUDENAZ İRKEN İSTANBUL
143 SÜMEYYE RABİA HOŞAP İSTANBUL
144 SÜMEYYENUR DİLARA TÜRK İSTANBUL
145 ŞEVVAL ÇAKIR İSTANBUL
146 ŞEVVAL GÜL İSTANBUL
147 ŞEVVAL YENİ İSTANBUL
148 ŞEYMA ÖZTÜRK ANKARA
149 ŞÜKRİYE İZMİR İSTANBUL
150 TUBA NARİN TEKİRDAĞ
151 TUBANUR TÜRKMEN EDİRNE
152 TUĞBA SUZEN İSTANBUL
153 TUĞÇE KADER ESEN İSTANBUL
154 TÜLAY SEYREK İSTANBUL
155 UĞUR TUZCU KAYSERİ
156 UMUT GÖKTUĞ ELMAZ İSTANBUL
157 VEYSEL DOĞAN İSTANBUL
158 YAĞMUR KOCAGÜLLE İSTANBUL
159 YAREN BAHÇE İSTANBUL
160 YASEMİN KURUCA İSTANBUL
161 YASEMİN RAHAT İSTANBUL
162 YASEMİN ZEKİYE ARIK KAYSERİ
163 YASİN YETİŞ KAPTAN İSTANBUL
164 YUNUS EMRE BAYAT İSTANBUL
165 ZEYNEP KURT SİVAS
166 ZEYNEP SUDE BAYGÜN YALOVA
167 ZEYNEP USLU İZMİR
168 ZİYA ALPEREN SAVAŞ İSTANBUL
Read the full article
0 notes
Luzifer
Peter Brunner 2021 ,Avusturya
Pastoral bir Oidipus anlatımı
Locarno prömiyerli film anne ve oğulun;yetişkinlik çağına gelmiş fakat aklı çocuk yaşta bir oğulun Alp eteklerinde münzevi,dua ve arınmaların günlük yaşamlarını çevrelediği hayatını konu ediniyor.
(bu yazı film hakkında sürpriz bozan ögeler içerir.)
Johannes ( Franz Rogowski) günlerini vahşi kuşlarının bakımı ve annesiyle gerçekleştirdiği dua ve arınmalarla geçirmektedir,kuşlarından biriyle çok daha yakın ilişkisi vardır.Anne Maria ( Susanne Jensen ) alkol bağımlılığından kurtardığı yaşamını eşine (Papa) ve Tanrıya borçlu olduğunu düşünerek,eşini anma,dualar ve ayinlerle sürdürür,oğluna da ritüelleri öğretir.Azizlere ait olan isimleri,ağaç oyuğundaki Meryem figürü,haç kolye ve süslemeler,dağdaki kiliseye yapılan ziyaretler,dualarda kullanılan ifadeler yoğun bir hristiyan inancını daire olarak çizse de dairenin içini pagan uygulamaların doldurduğunu görürüz.Soyunup vücudu çamura bulama,ateş çemberi etrafında yapılan dualar,yıkanma,tütsüleme,gece ayinleri ve film boyunca annenin Johannes’e sormayı öğrettiği,Johannes’in de sıkça sorduğu “şeytan nerede?” sorusu bizi hristiyan inançların uzağına taşır.Johannes neredeyse her gün dağdaki büyük bir mağaraya uzaktan bakarak bu soruyu sorar,o mağaraya gitmek yasaktır,başka yasaklar da vardır.
Maria ve Johannes’in jeneratör,telefon kullandıkları teknolojiden çok da uzak olmayan izole yaşamları dağ eteğine turistik tesis yapmak isteyen yatırımcıların drone ve helikopter uçuşlarının tacizine uğrar.Yatırımcılar Maria’dan arazisini ister ve Maria vermemekte kararlı olduğundan ısrarlarını zorbalığa dönüştürürler.Johannes “şeytan nerede? (wo ist der teufel?) sorusunu uzaktan gözlemlediği,ağaçları işaretleyip kesen bu kalabalığa yöneltir.
Annesi ile bu kalabalığın uğursuzluk getirdiğini,doğanın düzenini tehdit ettiklerini düşünürler,dua ve ayinlerle onlardan hem kendilerini hem de doğayı korumaya çalışırlar.
Brunner,Johannes’i fanatik inançların dışında arayışları olan bir karakter olarak stilize ediyor,kuşlara olan düşkünlüğü,bedenini keşfetme arzusu,dağdaki mağaraya duyduğu merak onun özgürleşme arzusunun işaretleyicileri.Bunun yanısıra filmin başında belirtilen “gerçek bir hikayeden alınmıştır”bilgisi zaman zaman ritüellerle dağılan işleyişi toparlayan bir unsur.Petzold’un zamanlar arası masalsı filmlerinde tanıdığımız Franz Rogowski (Johannes),konuştuğu dili sadece yakınlarının anlayabildiği,aklı ve kalbi çocuk olan bir adamı öylesine etkileyici bir performansla sergiliyor ki kariyerinin en önemli işi denilebilir.Alışık olunmayan bu anne oğul ilişkisinde Johannes,merakından ve varlığının sınırlarını araştırmaktan vazgeçmez.Tek başına cinsel keşiflerinin birinde annesine yakalanır ve bunun yasak olduğunu öğrenir.Bu kirlenmeyi annesiyle ellerini ve bedenini uzun ayinlerle yıkayarak arındırır.Kadın bedenini arzulamak yasaktır ve günahtır.Ancak annesiyle yaptığı ‘ritmi devam ettir’ ritüelinde kadın memelerini ellerken duyduğu hislerle bu günah Johannes için büyük bir çelişki oluşturur.Şeytan nerede? dağdaki mağara veya annesi olabilir mi? Yönetmenin görselliğin kristalize ettiği anlatımında mağaranın arzu nesnesi olan vulvanın metoforu olduğu düşünülebilir.Anne (Maria) sevgi ve güveni karşılıksız veren bir varlık olmasının yanında arzulara engel olan,cezalandıran,korkulan bir varlıktır Johannes için.Annesinin hastalığı sırasında onları ziyaret eden komşularından biriyle birlikte olan Johannes bunun kirli bir günah olmadığına inanır.Hastalıkla mücadele eden annesi günahlarından arınmalıdır.Annesini soğuk sularla uzun uzun yıkarken onu ölüme daha hızlı taşır.Bunları yaparken kask takması ve demir telleri üzerine geçirmesi annesine duyduğu korkuların nedeni olmalı.Ölü bedenini yakarken nefreti alevlerle beraber dağılır.İçten içe duyduğu bu nefreti yasaklarla nedenselleştirse de en sevdiği ve güvendiği varlığa duyduğu arzu Johannes için çelişki halinde kalır.
Ağaç oyuğundaki Meryem’den yardım isteyen,ona güvenmekten vazgeçmeyen Johannes mağaraya gitmek için yola çıkar.Fanatik inançlara sahip bir ebeveynin gözetiminden kurtulan yaşamıyla baş başadır.
Filmle ilgili bir söyleşisinde Brunner “İnsanlık hakkında bilmek istediklerimizi hiç de insani olmayana indirgemiyoruz.İlgimizin ön planda olduğu bir dünya yaratıyoruz” diyor. Sıradışı bu anne-oğul hikayesinde Maria’yı Joan d’Arc’a oldukça benzettiğini söylüyor,onun kadar fanatik şekilde inançlı bir kadın.Maria gibi bir kadının gelişim yetersizliği bulunan oğluyla Alpler’in tepelerindeki yaşam mücadelesi onu çok etkilemiş.Bölgede iki yıllık hazırlık süreci onun için en önemli deneyimlerden biri.Bitki örtüsü ve sisin renklerini yakalamak için sonbahar aylarını tercih etmeleri ekibin karlı hava koşullarında zoru başarmalarına neden oluyor.Ekibine minnettar olan yönetmen Rogowski’nin de profesyonel olmayan oyuncularla doğaya maruz kalarak yaptığı çalışmayı risk alma olarak değerlendiriyor ve amacımız gerçek hikayenin insan çelişkilerini bir izleyici kitlesini duygusal olarak erişebilir kılacak makul bir ilişki mozaiğini hayata geçirmekti diyor.
Başak
Ocağın son günü 2023,İstanbul
0 notes
TEMA’dan Başkan Oral’a ziyaret
TEMA Vakfı Yalova İl Temsilcisi Arzu Demir ve yöneticileri, Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral’ı ziyaret etti.
TEMA Vakfı Yalova İl Temsilcisi Arzu Demir, Kadıköy Mahalle Sorumlusu Özcan Demir ve Yalova Üniversitesi TEMA Akademik Danışmanı Ömür Karaağaç, Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral’ı makamında ziyaret etti.
“Doğa eğitim kamp düzenlenecek”
Ziyaretle ilgili bilgi veren TEMA…
View On WordPress
0 notes
Melek Büyükçınar Kimdir, Nereli, Kaç Yaşında?
Ata Demirer’in Disney Plus’ta yayınlanan filmi Bursa Bülbülü 13 Ocak 2023’te yayına girmişti. Filmle birlikte Ata Demirer ve Melek Büyükçınar’ın seslendirdiği şarkılar da oldukça ilgi çekti. Filmle birlikte merak edilen isim olan Melek Büyükçınar kimdir ? hakkında tüm bilinenleri sizlerle paylaşıyoruz.
Bursa Bülbülü adlı filmde Arzu karakterini canlandıran Özge Özacar’ın aslında kendi sesini…
View On WordPress
0 notes
Başrollerinde Afra Saraçoğlu, Mert Ramazan Demir, Çetin Tekindor, gibi isimlerin yer aldığı Yalı Çapkını reyting rekorları kırarken Arzu Sabancı da diziyi izlediğine dair paylaşımlar yapınca sosyal medyada yorumlara neden oldu...
0 notes
"Buradan Dünya şampiyonları çıkmasını istiyoruz"
https://pazaryerigundem.com/haber/184425/buradan-dunya-sampiyonlari-cikmasini-istiyoruz/
"Buradan Dünya şampiyonları çıkmasını istiyoruz"
Cuma günü başlayan, 5. Uluslararası Gemlik Karate Turnuvası’nda açılış seremonisi gerçekleştirildi. Programa Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, Türkiye Karate Federasyonu Başkanı Av. Dr. Aslan Abit Uğuz, Gemlik Belediye Başkan Yardımcıları Durmuş ve Arzu Karataş, belediye meclis üyeleri, İl Spor Müdür Vk. Abdurrahman Dağlar, İlçe Spor Müdürü Dr. Berkant Atasoy, Gemlik Belediyespor Kulübü Başkanı Mustafa Duran, siyasi parti, sivil toplum kuruluşu ve meslek kuruluşu başkan ve temsilcileri katıldı.
BURS (İGFA) – Konuşmalar öncesi katılımcı ülkeler olan Azerbaycan, Pakistan, Finlandiya, Gürcistan, Yunanistan, Umman, Irak, Ürdün, Kazakistan, Filistin, Suudi Arabistan, Cezayir, Kırgısiztan, Özbekistan ve Tanzanya’yı temsil eden sporcuların geçiş töreni yapıldı.
Programda konuşan Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, katılımcıları önce İngilizce selamladı. Gemlik Belediyespor Kulübü antrenörlerinden, 50 yıldır Karate-Do sanatının içinde olan Kasım Demir’i yanına davet eden Başkan Deviren, emeklerinden dolayı Demir’e teşekkür etti. Uluslararası Karate Turnuvası’nın Gemlik’te yapılıyor olmasının kendileri için çok önemli olduğunu söyleyen Başkan Deviren sözlerine şöyle devam etti: “Kasım Demir Hocamızın bundan sonraki projelerine tam destek vererek yanında olacağımızı belirtmek istiyorum. Gençlerimizin spora olan ilgisinin Gemlik’te profesyonel hale gelerek, buradan dünya şampiyonlarının çıkmasını istiyoruz. Organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ederim.”
Konuşmaların ardından Para Karate dalında Türkiye 1.si olan Elanur Çiftçi, Kata gösterisi gerçekleştirdi. Çiftçi’ye madalyasını Gemlik Ticaret Borsası Başkanı Özden Çakır takdim etti. Turnuvada derece alan 2012 ve 2013 doğumlu kız ve erkek sporculara dört farklı kategoride madalya verildi. Madalyaları Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, Türkiye Karate Federasyonu Av. Dr. Aslan Abit Uğuz, Gemlik Belediye Başkan Yardımcısı Durmuş Uslu ve Gemlik Belediyespor Kulübü Başkanı Mustafa Duran takdim etti.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes