#Yağmurla Giden
Explore tagged Tumblr posts
yasayamiyoruz · 14 days ago
Text
her şey canımı sıkıyor bugün. perdeyi aralıyorum yukarıda gri gök silinmiş sürüp giden bi' yağmurla aşağıda isli bi' sesin kapladığı yolda geçiyor gölgeler kayarak su birikintilerinde. bakıyorum dalgın dalgın kurcalayıp koca kafamı ve kurulmuş makine gibi karanlık cama hüsnühatlar çiziyorum parmak ucuyla. pöh. çıkalım sokağa görürüm belki. yeni kitap yok. gezinen hayvanlar ortalık tenha. faytonlar çamur ve sağanak sürüyor. sonra akşam ve pus ve dönüyorum ağır ağır. yiyor esniyor ve okuyorum. bi' şey çekmiyor ilgimi pöh. yatıyoruz. gece yarısı. bi' vakit. ah herkes uyuyor. bi' tek ben uyuyamıyorum. sıkıntım devam ediyor.
35 notes · View notes
koridorr · 4 months ago
Text
Bir eylül yağmurla geldi.. içimde tarifsiz duyguların kilidini açan bu ay bana sıcak toprak kokusunda yitip giden çocukluk anılarımı hatırlattı.. ve Aşk'larımı
32 notes · View notes
siir-defterim · 1 year ago
Text
Çalıkuşu’nun Z Raporu
Kedi ve kasımpatı kokuyor bütün sokaklar
Dilinin dönmediği duaları sayıklıyor
Zeyniler Köyünde Çalıkuşu şimdi artık zaman
Yağmur yağıyor durmadan
Ağlıyorum kaşarlanmış bir masumiyet olarak
Bir çılgının
Kedilerin ruhlarımızı okuduğuna inandırmaya çalışan herkesi
Bir elimde tabanca
Bütün dualarım delik deşik.
Başörtülü bir anne olarak bekliyorum,
Ruhumun şark hizmetinden dönüşünü
Mahalle kavgalarına karışmadan.
Kocaman bir kabakla boğuşuyorum bazen,
Doğruyor ve kızartıyorum onu
Günler Külkedisi, akşamları kömür yakıyoruz
Hikayeme bir hayat yazmak istiyorum
Pek de inandırıcı olmayan
Hayatıma bir ölüm.
Ihlamur göndermek istiyorum ruhuma, yün eldivenler
Geçmişim:
Romantik radyo dinleyen o eski arkadaşım.
Limon ağaçlarından bahsetmek istiyorum son bir kez daha
Beni masalların ortasında bırakıp giden ruhuma.
Otobüs duraklarında yağmurlar bekliyor beni,
Yağmurla beraberliğimden doğan
birinci ve yüz bininci hayaletim
Ucu ısırılmış bir simidin acısını durmadan
O kadar çok, o kadar çok hissediyorum.
Fareler yer altından fırlatılan havai fişeklerdi
Haberler getiriyorlardı, hep kötü haberler
Akşamları günahkar yazarkasalar kadar
Z raporları kadar uzun şiirlerim.
Elinde bir paket çubuk krakerle geçmişim
O eski arkadaşım
Yıkanmış midesiyle
İskambil kağıtları kusan, zarlar
Maça kızı ve pis yedili sayesinde
Kaç kere ölümle randevulaştı.
Plastik çiçeklerle ziyaretime geldi hayat
Semt pazarından alınma hırkasıyla
Her bastığında gıcırdayan tahtalarıyla
Öyle çok sevdim
Binlerce kapıcı karısından birinin ismiydi sanki kader
Delirdiğim altyazı şimdi aynalarda
Vazgeçtim sonunda hep tura gelen uğur paramdan
Yazık, hiçbir şair bir çiğ tanesi kadar bile sızamadı kağıda
Kayıp şiirlerim gül resimleridir şimdi
Yazık, bir son mektup bile bırakmadan gitti
Zeyniler Köyü’nde Çalıkuşu şimdi zaman.
Didem Madak
20 notes · View notes
aynodndr · 10 months ago
Text
Tumblr media
Bazen koskoca bir yok oluştur zaman
Ağlamaklı bir konuşmadan sonra tutunup savuran bir rüzgardan
su renginde akıp giden
hayatlar
kopartacak insanı
yalnızlıktan
Yalnız çiçeklermi çürür
yapraklar mı kuruyup düşer dalından
Geçip giden ne varsa yüzünün kıvrımlarından akan
üzerine bastığın anda daha da derine inen
O anılar değil midir yaşanan
Nasılda duvara asılı kaldı annen ve baban
Çoğu yorgunluktan
Bir çoğu yaşlılıktan
Ve ne çok yağmurla bir olup kirpiklerimde durmuştur
zaman
Bir çoğu ölüm korkusundan olmalı
Bir çoğu yine yalnızlıktan
Ne çok içini tırmalar zaman
Oysa gülüşlerime takılıp akan
o gül gibi duran, ay
Nasılda berraktı ilk bakıldığında
Nasılda körpe çocuklar
doğurdu kimine
Nisan!
Birçok alışıla gelmiş.
yaşanan, an
Yaşanmayan
Yaşanamayan
Hayatlar
Mutluluklar
Ve geride kalanlar için hayat nasılda yalanmış
Çok zaman sonra anlıyor insan...
Özge Özgen
6 notes · View notes
gundemarsivi · 7 days ago
Text
Tumblr media
Güven Tunç – Ay Dilbere (*)
✍🏻 Ali Erkan Güneri
GÜVEN TUNÇ – AY DİLBERE (*)
“Bir tarih sanki gözlerimin önünden akıp giden,
Geçmiş günleriniz, iki, üç, beş oluşunuz, birken
Oğullar, kızlar, yavrularınız, yaşadıklarınız.
Aklıma bugünü hazırlamanız geliyor dünden” (**)
Kasım 2024’te yeni bir kitapla çıktı karşımıza Güven Tunç. 1958 Erzincan doğumlu olan yazarımız, Sosyal Hizmetler Akademisi 1980 yılı mezunudur. Yaşamını Ankara’da sürdürmektedir.
Yazarın basılmış diğer eserleri:
Gökyüzünü Arayan Mavi, Alan Yayınevi, 1992.
Şehrin Zulası Ankara Kalesi (ortak yazar), İletişim Yayınevi, 2005.
Elimsende, Akademi Matbaası, 2009.
Bir Aşk Bir Hayat Bir Şehir, Dipnot Yayınevi, 2011.
Sen Çok Yaşa Babaanne, Ürün Yayınları, 2013.
Ververan’da Bir Hüzzam Şarkı, Ürün Yayınları, 2019.
“Gelmekte olan güneşin tutuşturduğu kızıllıktan hayat dolu bir şafak söküyor.” (s. 11) İşte bu şafakla başlıyoruz romana. Sanki bir fotoğraf gibi geliyor gerçekler gözümün önüne…
Güven Tunç, dört kuşağı ele alıp anlattığı Ay Dilbere’sini “Ya Hızır” deyip salmış memlekete/vatana; oradan kentlere, şehirlere. O gözeleri, akan suları, gümleyen suları, şelaleleri, esen rüzgârları, fırtına ile savura savura vermiş; yönlendirmiş yüreğimize doğru başarıyla… O çapraz bağlantıları, insanlığı, Doğu’yu, Batı’yı, dünyayı gösteriyor okuyucuya… “Âdem ile Havva’nın… dünyada ayak bastıkları ilk yer… İlk buğday, ilk arpa, ilk nar, ilk elma, ilk aşk… ilk aşk şiiri… ilk karanfilli elma” (s. 14) “Uzun yürüyüş” böyle başlıyor.
Acılarla örülmüş, örtülmüş “tehcir”, sürgün günlerine günümüzden bakmak da aynı acıları yaşatıyor insana. Bugün baktığımızda yalnız kalan canlar; bırakılan, savrulan o azgın sularla bir yerlere dağılan insanların acıları, mutlulukları, umutları günümüz koşullarında yoğrulup verilmiş drajeler hâlinde. Herkes ayrı ayrı yaşasa da… Yudum yudum içiyorsunuz ama boğazınızda tıkanıyor su. Oysa kitap su gibi akıyor, acılar takılıp kalıyor boğazınıza. Tıpkı ikizini özleyen kahramanımız Hesen gibi. “Hesen daha çok kendisiyle konuşurdu… Bacısıyla konuşurdu… Çocuklarıyla, akrabalarıyla, keçiyle, kuzuyla, yağmurla, karla, rüzgârla, taşla, canlı cansız tüm varlıklarla konuşurdu.” (s. 20)
Bulaşıcı mıdır ne? Ben de başladım kendimle konuşmaya, Ay Dilbere ile konuşmaya, yokluğunda yazar Güven Tunç’la konuşmaya, arada bir de Hesen’le…
“Mayınlar, dikenli teller olmasa da bu geçilmezlik, o şehre dağlardan bakan insanın yüzüne öylesine keskin ve aşağılayıcı çarpıyordu ki nefesi boğazında kesiliyordu.” (s. 22) “Derin bir nefes aldı. Bir daha, bir daha, bir daha… Toprak kokusuydu bu! Çiğdem mi? Kardelen mi? Nergis mi? Sümbül mü? Kekik mi? Ne kokuyorsa baş döndürücü kokuyordu… Kanla karışmış bu toprak nasıl kan değil de böyle kokabilirdi?” (s. 23)
Gümbür gümbür akan sular almış yazarımızı, rüzgârlar eşliğinde fırtınalarla bir kente, bir dağlara savurmuş. O da muhteşem savrulmalarla bizleri o mis gibi kokan dağların toprağından alıp ilaç kokan huzurevinin boş koridorlarında dolaştırıyor. Hepsi yudum yudum sudur; billur kadehlerle, bülbül seslerinde, yılan ıslıklarında; nergis, sümbül kokularında, kanla yıkanmış topraklarda…
“Tehcir”, “zorunlu göç”, “sürgün”… Adına ne derseniz deyin, acıların kol gezdiği, akıl almaz günler sonunda yurtlarından olan, yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalan kuşaktan arta kalan insanlar; bu gidenlerin yaşadıklarını görüp bir şekilde oradan kaçıp dönenlerle oralarda yaşayan ikinci kuşak ve kentlere, büyük şehirlere giden, göçen 3. kuşak insanları ve orada en son 4. kuşak… Hepsi yurt hasretiyle tutuşan, yaşamın acılarıyla hemhal olmuş insanlar işleniyor bu romanda çağdaş bir bakışla.
Bağlantılı olarak da kent hayatında hukuk büroları, sinema, ödüllü belgeseller, festivaller ve huzurevleri; çalışanları, üretenleri ile yer alıyor. Bu etkileşimi, bu kurguyu yan ögelerle besleyerek merak uyandıran yazar, çağımızdan geriye bakarak hepsini birbirine bağlamış. Yazar, romanı ayrı ayrı bölümler ve başlıklar hâlinde irdeleyerek yol alıyor. Bölümler adını aldığı fırtınalar, rüzgârlarla örülmüş; ateş, su, toprak, hava, kadın, aşkla işlenmiş. Her işin başı olan aşkla, sevdayla…
Bu yöntem okuyucuya büyük kolaylık sağlıyor, rahat okumasına yardımcı oluyor, eşlik ediyor yazar okura. Aklınıza takılan sorulara anında ya da sonraki bölümlerde yeterli cevabı bulabiliyorsunuz.
Güven Tunç, ilmek ilmek bir kanaviçe işler gibi insanı işlemiş Ay Dilbere’de. Bir yazar olarak üzerine düşen tarihi görevini yerine getirmiş, diğer taraftan bir sosyal hizmet uzmanı olarak mesleki yaklaşımını da kendisine tamamıyla katıldığım şekilde yansıtmış. Bu tavrıyla beni bir insan olarak o vatana, o dağlara, o göl gibi dingin ovalara, o dut ağaçlarına, turnaların peşine aldı götürdü bir seherin yelinde; yetmezmiş gibi bir meslek elemanı olarak da aldı huzurevi nöbetlerime, bir çariçenin peşine götürdü. Aynı duygular, aynı yaklaşımlar ve yaşanmışlıklarla… Buralarda insan olmakla buluştuk, tıpkı Hakan’ın söylediği gibi o yerde… Romanda Sosyal Hizmet Uzmanı Hakan için “yaşlıları seviyordu Hakan. Yuvalardayken çocukları, yurtlarda görevliyken gençleri sevdiği gibi. İnsanı seviyordu aslında. Hocalarının dediği gibi mesleği seviyordu insandan dolayı.” (s. 68) Başka türlüsü olabilir mi?
Bir insanlık dersi daha. Ve aşk! Ve savaş! Şehirde yaşayan Hesen’in kızı Asya, yeğenini sakinleştirmeye çalışırken kendi kendine anasıyla konuşur: “Ah anne! Hep söylüyorsun ‘sana kötülük yapana kızma, öfkelenme’ diye. ‘… kin insanın kalbini karartır. Sen Hızır’a havale et. Düzgün Baba’ya bırak… Sen yola bak. Bizim yolumuz var. Yoksa biz nasıl dayanabilirdik o büyük kırıma? O kırımdan nasıl çıkabilirdik?’ diye dersin.” (s. 44)
Çözüm yolunu bulur rüzgârların savurduğu sokaklardan, savaşlarda yaşanan aşktan oluşturduğu senaryodan Asya: “Bazı yerler var ki oralar savaşın en görülebilir sivil hali. Güya sivil hali tabii. Aslında cepheden beter belki”… “Bazen hakikat, hayal dünyasının yetemediği bir gerçeklilikle ve zenginlikle yaşanır.” (s. 62) der. Aşkın ve savaşın birleştiği yerlerden devam ederek: “… Kadının ruhunda aşkla birlikte, dünyamızı daha yaşanır kılacak ne güneşler doğar.” (s. 63) “Dünya öküzün boynunda durur derler ya… Aslında bir kadının kalbindeki aşkın yörüngesinde durur. Kalbindeki temiz duyguların ışığından doğar.” (s. 64)
Analardır insanı insan eden. Akıldan çıkarlar mı hiç? Ya baba? Baba Hesen de “En özgür canlılar değil midir bizde kadınlar? Bir de yalnızlarsa… Bilirsin… Onlar ceylanlar gibi, onlar rüzgârlar gibi, onlar akıp giden sular gibi özgür ve uludur. Kutsalımızdır…” (s. 82) diyerek oralarda onlara kimsenin dokunamayacağını belirtir.
Ay Dilbere’de Güven Tunç, bugünden geçmişe bakarken seçtiği, kendine has sözcükler ve betimlemelerle okuyucuya çok güzel çekilmiş bir fotoğraf sunuyor. Okuyucu olarak fotoğrafı izlemekten ziyade etkileyici, insanı sarsan bir filmi izliyor hissine kapılıyoruz. Bizim de kalbimiz, Deniz’in “kırık kalbi” gibi “tüm ince yerlerinden kanıyordu”…
Kitap hakkında genel hatlarıyla bir bilgi sundum sizlere. Okuduğunuzda bana hak vereceğinizi biliyorum. Hep birlikte de Güven Tunç’u anlamış olacağız kanısındayım. Tarihe olan saygısını bize fırtınalar, çağlayan sular eşliğinde, aşkla, çarpıcı sahneleri olan, etkileyici bir film sunulmuş gibi bıraktım elimden Ay Dilbere’yi “Ya Hızır” diyerek.
“Sen yola bak. Bizim yolumuz var.” diyor ya Zerife. Sen de o yola bak.
Ay Dilbere’nin yolu da açık olsun Güven Tunç…
Ali Erkan Güneri
(*) Ay Dilbere, Roman, KKM Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2024, 224 sayfa
(**) “Bir Günü Daha Yaşamak” adlı şiirimden alınmıştır.
0 notes
aykutiltertr · 8 months ago
Video
youtube
Nideyim - İbrahim Tatlıses ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Hicaz Oryant...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://www.youtube.com/watch?v=XjQZ0d0L1q4 ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Nideyim - İbrahim Tatlıses ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Hicaz Oryantal Arabesk) NİDEYİM SÖZ MÜZİK: Ahmet Satılmış Zalım yar sanin için dağları aşmadımmı Hayın yar sevdan ile yolları düşmedimmi Ömrümü ben senin ugruna harcamadımmı Nideyim söle zalım senin için nideyim Ömrümü ben senin ugruna harcamadımmı Nideyim söle zalım senin için nideyim Nideyim senin için bu canımı vereyimmi Ah nideyim başımı alıp diyer diyer gideyim mi Nideyim söle zalım ben bu dertten öleyimmi Nideyim yar nideyim Nideyim senin için bu canımı vereyimmi Nideyim başımı alıp diyar diyer gideyimmi ahh Nideyim söle zalım ben bu dertten öleyimmi Nideyim yar nideyim Yanarım senle geçen o günlere yanarım Ağlarım geçip giden geçligime ağlarım Bağrıma hazan vurdu döküldü yapraklarım Nideyim senin için soldum gittim nideyim Bağrıma hazan vurdu döküldü yapraklarım Nideyim senin için soldum gittim nideyim Nideyim senin için bu canımı vereyimmi Nideyim başımı alıp diyar diyar gideyimmi Nideyim söle zalım ben bu dertten öleyimmi Nideyim yar nideyim Nideyim senin için bu canımı vereyimmi ahh Nideyim başımı alıp diyar diyar gideyimmi Nideyim söle zalım ben bu dertten öleyimmi Nideyim yar nideyim Nideyim senin için bu canımı vereyimmi Nideyim başımı alıp diyar diyar gideyimmi Nideyim söle zalım bn bu dertten öleyimmi Nideyim yar nideyim Yağmurla Gelen Kadın Madde Tartışma Oku Değiştir Kaynağı değiştir Geçmişi gör Araçlar Vikipedi, özgür ansiklopedi Yağmurla Gelen Kadın İbrahim Tatlıses stüdyo albümü Yayımlanma 7 Mayıs 2009[1] Tarz Arabesk · Türk halk müziği Süre 47:08 Dil Türkçe · Kürtçe Şirket İdobay Müzik Yönetmen Sendur Güzelel Yapımcı İbrahim Tatlıses İbrahim Tatlıses kronolojisi Neden (2008) Yağmurla Gelen Kadın (2009) Hani Gelecektin (2010) Yağmurla Gelen Kadın, 7 Mayıs 2009 tarihinde İbrahim Tatlıses'in İdobay Müzik firmasından çıkardığı stüdyo albümdür.[2] Albümde toplam 13 şarkı bulunmaktadır. Albümün yönetmenliğini Sendur Güzelel yapmıştır. Tatlıses bu albüm ile, 17 Mayıs 2010 tarihinde Lütfi Kırdar Spor ve Sergi Sarayı’nda yapılan 16. Kral Müzik Ödülleri gecesinde En Çok Satan Albüm ödülünü kazanmıştır.[3] Şarkı listesi # Şarkı Söz Müzik Kaynak kişi Derleyen Düzenleme Süre 1 Yağmurla Gelen Kadın İbrahim Tatlıses İbrahim Tatlıses   Ceyhun Çelikten 4:33 2 Kim Çeker Seni İbrahim Tatlıses İbrahim Tatlıses   Ceyhun Çelikten 3:43 3 Dağlar Dağlar Barış Manço Barış Manço   Emre Moğolkoç 3:22 4 Şemmame (Kürtçe) İbrahim Tatlıses Anonim   Emre Moğolkoç 3:47 5 Davacı Reza Zarrab Reza Zarrab   Emre Moğolkoç 4:18 6 Kolbastı İbrahim Tatlıses Anonim   Murat Ceyhun Çelikten 4:20 7 Batan Gün Kana Benziyor Necdet Rüştü Efe Sadettin Kaynak   Emre Moğolkoç 2:32 8 Kara Bulutları Kaldır Aradan Ramazan Gökalp Arkın Sadettin Kaynak   Emre Moğolkoç 3:01 9 Ağam da Şimdi Gelir (Urfalıyam Dağlıyam)   Ahmet Cemil Cankat Muzaffer Sarısözen Emre Moğolkoç 3:27 10 Yalanmış İbrahim Tatlıses İbrahim Tatlıses   Emre Moğolkoç 3:43 11 Yara Bende (U.H.) İbrahim Tatlıses İbrahim Tatlıses   Bahadır 2:54 12 Antebin Kalesine İbrahim Dizlek İbrahim Dizlek   Emre Moğolkoç 3:31 13 Nideyim Ahmet Satılmış Ahmet Satılmış   Emre Moğolkoç 3:51 Kaynakça ^ "Arşivlenmiş kopya". tr.mu-yap.org. MÜ-YAP. 4 Ocak 2023. 1 Ocak 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ocak 2023. ^ "Arşivlenmiş kopya". www.diskotek.info. 18 Ocak 2023. 4 Aralık 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Ocak 2023. ^ "Kral TV Video Müzik Ödülleri verildi". www.sabah.com.tr. 18 Ocak 2023. 23 Mayıs 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Ocak 2023. İbrahim Tatlıses İbrahim Tatlıses Genç Parti toplantısında, 2007 Genel bilgiler Doğum İbrahim Tatlı 1 Ocak 1952 (72 yaşında) Şanlıurfa, Türkiye Tarzlar Türk Halk Müziği · Arabesk müzik Meslekler Şarkıcı · besteci · söz yazarı oyuncu · yönetmen · albüm-film yapımcısı · sunucu · iş insanı Etkin yıllar 1968-günümüz Müzik şirketi Yalçın · Uzelli · Sönmez · Urfa Emektaroğlu · Türküola · Star · Bayar · İdobay · Emre · Raks · S Müzik · Erol Köse · Poll Eş Adalet Durak (boşandı) Perihan Savaş (e. 1979; b. 1982) Ayşegül Yıldız (e. 2011; b. 2013) Çocukları Ahmet Salim Tatlı Gülşen Sara Tatlı Gülden Ferrah Tatlı Melek Zübeyde Tatlı Dilan Çıtak İdo Tatlıses Elif Ada Tatl
0 notes
beyazvesiyah · 2 years ago
Text
Uçup Giden Hayatımız
6 Şubat 2023 Saat 04.17
Pazarı pazartesiye bağlayan o gece...Pazartesi sabahı erken kalkılacak, çocuklar okula gidecek, annelerimiz babalarımız işe gidecek, çok sevdiğimiz hocaları on beş günlük aradan sonra görecektik.Arkadaşlarımızla buluşup oturup bir yerde kahve içecektik ya da yemek yiyecektik.Ama olmadı..İnsanın hayatı bir dakikada nasıl değişir onu gördük.
Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Adıyaman, Şanlıurfa, Osmaniye, Adana...Yıkılan onca şehrimiz, yitirdiğimiz binlerce canımız.
Bir gecede şu dünyada neyimiz varsa kaybettik.Memleketimizi, evimizi, ailemizi, arkadaşlarımızı, yoldan geçerken selam verdiğimiz tanıdıklarımızı ve sayamayacağımız kadar hayatımıza dokunmuş onlarca insanı..
O gece durmadan yağan yağmurla birlikte evimizden üstümüzde hiçbir şey yokken çıkmıştık.Ayaklarımız sırılsıklam, üstümüz incecikti.Bazılarımız şanslıydı çünkü binebilecekleri, sığınabilecekleri arabaları vardı.Ya diğerleri? O karanlıkta, yağmurda sığınacak hiçbir yerleri olmayanlar sırf sadece hayatta kaldıkları için şanslılar mıydı?
Depremin üstünden 37 gün geçti.Bazılarımız yurdunu, ocağını terk etmek zorunda kaldı ailesi için; bazılarımız da son nefesine kadar kendi toprağında kalmak istedi.Sizce hangisi mantıklıydı? Kalmak mı gitmek mi? Bilmiyoruz.Çünkü kalana da zor oldu gidene de.Ama hepimiz o gün bir söz verdik.Ne olursa olsun geri geleceğiz, şehrimizi yeni baştan yaratacağız.O gün gelene kadar da geride bıraktıklarımız için durmadan savaşacağız.
1 note · View note
tuzcularisin · 4 years ago
Text
Burhan Günel
Burhan Günel (1947-2012) “Keşke bu romana temel olan Sivas kıyımı yaşanmasaydı, romanını yazmak zorunda kalmasaydım.” “Ateş ve Kuğu” adlı romanında 1993 yılı Sivas Madımak Oteli’nin yakılmasını konu olarak işler Burhan Günel. Yunus Nadi Ödülü’nü alır. Fakat ödüle fazla sevinemediğini söyler:  “Bu ödül, ülkemizdeki aydınlanma savaşımcılarına verilmiş bir ödüldür, beni aşmıştır. Üçüncü kez aynı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kemikkadin · 4 years ago
Text
🎧 Billie Martin - Milk & Honey
.
  Bir insanın ruhuna ne zaman yakın dururuz? Karanlık tarafları olan tüm bu ruhları ne zaman saf bir hal içinde görürüz? Fikrime göre, bir ruha yakın hissetmenin aşık olmakla bir ilgisi yok. Her şey, bir anın içinde gizli. Bir perdenin usulca kaldırılması gibi. Sadece bir an için görebiliyoruz. Sokakta yanlarından geçerken baktığımız onlarca insan arasından sadece birini gerçekten görebiliyoruz. Birkaç saniye süren bir seyir. Gelip giden bir üst düzey farkında olma hali. 
.
  Kafenin bir diğer ucunda oturan kadının düşünceli gülümsemesini seyrediyoruz, yaşlı bir adamın gözlerimizin içine bakarak eski bir hikaye anlatmasına tanık oluyoruz, genç bir adamın konuşurken elleriyle yaptığı hareketleri gözlerimizle takip ediyoruz, bir başka gün küçük bir çocuğun yağmurla tanışmasındaki heyecanı hissediyoruz. Dünyanın bir enerji kütlesi olduğunu düşünürsek, bu anlara yalnızca ben anlam yüklüyor olamam.  
.
“Buradayım ve senin hissettiğin duyguya tanık oluyorum. Seni bilmiyorum ama nadiren de olsa ruhunun yansımasını bedeninden görebiliyorum.”
.
#art #artjournal #artwork #artjournaling #tasarım #kolaj #collage #collageart #collageartist #artist #bulletjournal #sanat #sanatçı #artbook #deftertasarımı #artcollective #artcollector #journal #kahve #kitap #thursdaymotivation #tumblr #annesexton #love #aşk #yazı #photooftheday #yazar #coffeetime #resim
10 notes · View notes
benimevimayda · 4 years ago
Text
Ruhuna yerleşen hisleri ayırma.
Birinin kalbinden gitmemesi için kapıları sımsıkı kilitlerken birinin kapılarını sonuna kadar açık bırakma. Görüyorum sevince, mutluluğa sımsıkı sarılmış ;acına,gözyaşına sırt çevirir kaçar olmuşsun.
Doğa gökkuşağı için yağmurla güneşi birbirine kenetleyebiliyorsa , sen de sevincinle acını kucaklayabilirsin. Birinin senin olduğunu hiç unutmazken ,diğerini hatırlamaktan kaçmayı bırakabilirsin. Gökkuşağının renkleriyle içimize umut aşılmasını istiyorsak,renklerin bize güzellik kattığının gözlerimizin önüne serilmesini sistiyorsak yağmura da güneşe de ihtiyacımız var. Eğer renklerin saklı kalsın istemiyorsan,renklerinin görünmeye hakkı olduğunu istiyorsan acını ittirme,ötekileştirme.
Acı ve sevinç aynı yola çıkan farklı sokaklar.İkisinin amacı aynı; renklerine giden yolda sana rehberlik edebilmek, kendini keşfetmeni sağlayabilmek.
Kendine çok iyi davran olur mu? Sabah ilk kendine günaydın de, ilk kendine gülümse. Nasıl ki bir bitki kendi besinini üretmeden başkasına faydalı olamıyorsa sen de öylesin. Biliyorum bazen çok kızıyorsun kendine,kızabilirsin de ama seni sana küstürme.Çünkü o kadar güzelsin ki siyaha boyanırsan yazık olur hele ki renklerin böyle sana özel, seninle güzelken... İyi bak kendine olur mu?
Renklerinle kal..
6 notes · View notes
mehmethoca33 · 4 years ago
Text
AMİN DİYELİM
Ya Rab! Bize bol yararlı, her tarafa akıp giden, her tarafı sulayan umumi bir yağmur ihsan et.
Ya Rab! Bizi yağmurla suvar. Bizi, ümitlerini kesmiş kimselerden eyleme. Kullarda, beldelerde ve yaradılmış şeylerde öyle darlık vardır ki senden başkasına arzedemeyiz."Ey Rabbimiz! Biz senden mağfiret isteriz. Şüphesiz sen çok mağfiret edicisin. Bize gökten bol bol yağmurlar yağdır."
8 notes · View notes
gaiptenbirsess · 5 years ago
Text
Bak durup beklediğimiz her an geçiyor zaman. Dur desen bile tek bir an bile durup dinlenmene izin vermiyor. Yıpranıyorsun, akan giden zamanda kayboluyosun. Oysa ne geçen zaman, ne de zamanını geçirdiklerin bunları önemsiyor. Yıpranan sen oluyorsun, tek başına kayboluyorsun. Kendine bile itiraf edemiyorsun. Çünkü korkuyorsun, çünkü sen korkağın tekisin. Hep çevreni suçluyorsun ama tek suçlu sensin. Nolacak kendine itiraf edince? Daha da mı acı çekeceksin? Hayır. Sen sadece korkaksın. Zaten herkeste bunu istemiyor mu? Bunu kendine itiraf etmeni. Sözüm meclisten dışarı bir eğitimci bozuntusu sana aylardır bunu göstermeye çalışmıyor mu? Bu yüzden bu halde değil misin zaten? Bak her gece ki gibi sitem ediyorsun yine kendi kendine. Kim duyuyor sesini? Kim yardım eli uzatıyor, ben burdayım diyor sana? Tek başınasın. Kimse, hiç kimse yok aslında. Yapayalnızsın. Derdim var desen dönüp noldu kardeşim diyecek yok hayatında. Zaman beklemiyor, sen ne yapcam diye düşünürken bile o seni ilerleyerek mahvediyor. Her geceki gibi iki şarkıya, iki kitaba, iki söze sığınmaya çalışıyorsun. Kabullen artık onlar bile istemiyor seni. Bunlardı dimi günlerdir duymaktan korktuğun? Tek başınasın, bir başınasın, yapayalnızsın, sığınacağın kimse yok, yardım eli uzatacak hiç kimse yok. Çabalama boşuna ne elinde tuttuğun onlarca kitap ne de saatlerce kendini aradığın şarkılar artık seni kabullenmeyecek. Kabullen artık. Bitti, kaybettin, dönüş yok, hiç bir şey düzelmeyecek. Buraya kadardı. Çabalama artık, yorma kendini, sadece kabullen. İçindeki vurulan hayallerinden ve umutlarından oluşan mezarlığa onlarca yenisini daha ekle. Kabullen sessizce. Ölüm sessizliği gibi, kalbine yağan yağmurla, kalbindeki toprağın kabullenmesine izin ver artık.
-kendime-
...🥀🌪🍷
~ 26.03.20/03.45
7 notes · View notes
aynodndr · 2 years ago
Text
Tumblr media
Bazen koskoca bir yok oluştur zaman
Ağlamaklı bir konuşmadan sonra tutunup savuran bir rüzgardan
su renginde akıp giden
hayatlar
kopartacak insanı
yalnızlıktan
Yalnız çiçeklermi çürür
yapraklar mı kuruyup düşer dalından
Geçip giden ne varsa yüzünün kıvrımlarından akan
üzerine bastığın anda daha da derine inen
O anılar değil midir yaşanan
Nasılda duvara asılı kaldı annen ve baban
Çoğu yorgunluktan
Bir çoğu yaşlılıktan
Ve ne çok yağmurla bir olup kirpiklerimde durmuştur
zaman
Bir çoğu ölüm korkusundan olmalı
Bir çoğu yine yalnızlıktan
Ne çok içini tırmalar zaman
Oysa gülüşlerime takılıp akan
o gül gibi duran, ay
Nasılda berraktı ilk bakıldığında
Nasılda körpe çocuklar
doğurdu kimine
Nisan!
Birçok alışıla gelmiş.
yaşanan, an
Yaşanmayan
Yaşanamayan
Hayatlar
Mutluluklar
Ve geride kalanlar için hayat nasılda yalanmış
Çok zaman sonra anlıyor insan...
Özge Özgen
2 notes · View notes
yazarkisisi · 4 years ago
Photo
Tumblr media
karışık çiçekli
...
Elinden tuttu ve o kalabalık ortamdan onu hızlı adımlarla çıkardı. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur altında ıslandılar ama umru değildi. İkisininde omuz çukurlarından kanatları çıktı ve yerden gökyüzüne doğru havalandılar. Bunu neden yaşadığının farkında değildi. Belli bir süre gökyüzünde süzüldüler. Bulutların yoğunlaştığı, gökyüzünün en tenha olduğu bir noktasında durdular. Umut dolu beklenen o cümleler dudaklardan döküldü. Tekrardan elini tuttu. "Artık sana ve sevgine inanıyorum. Bu şans bizim olsun" dedi. Beklediklerini, beklemediği an da duyması ve yaşaması göz yaşlarını yağmurla karıştırdı. Öyle duygulandı ki ağlayarak; "Bu gerçek mi?" diye sordu. Gerçekliğini sorgulamaması gerektiğini o an anlayamadı ve yere çakıldı.
Kan ter içinde, kalbindeki büyük gümbürtüyle gözünü açtı ve yatağından fırladı. Bu nasıl bir rüyaydı. Bilinçaltı ona nasıl oyunlar oynuyordu. Hala ağladığını fark etti ve rüyanın etkisinden kurtulmaya çalıştı. Saatte baktı zaten bir dakika sonra da alarmı çalacaktı. Söylenerek alarmını kapadı. Hala uyumak istedi, rüyasına devam etmek istedi. Senelerce beklediği sihirli cümleleri sadece rüyasında görebilmek ne kadar da üzücü bir durumdu. Yatağından kalktı ve her sabah olduğu gibi işe gitmek için hazırlanmaya başladı. Pek bir keyifsizdi. Çokça dile getiremeyeceği rüyası gözünün önünde bir film gibi oynayıp duruyordu. Bu kadar gerçekçi olmasının altındaki durumu merak da ediyordu ama rüya tabirlerine bakmadı. Hazırlandı ve işine gitmek için evinden ayrıldı.
Her sabah olduğu gibi bir demet papatya aldı. Papatyaları seviyordu ve o da seviyordu. Zaten papatyaları kim sevmezdi ki? Rüyasının dalgınlığında yolun ortasında ellerinde papatyalarla yürürken, arkadan bir arabanın korna basmasıyla birden kendini toparladı ve sarsılmış gibi bir anlık kendine geldi. Zaten o yol ayaklarından kayarcasına işinin önüne getirdi. Papatyaları bir kenara koydu ve dükkanının kapılarını bir bir açtı. İçeri girer girmez çiçeklerini suya koydu. Kapısının önünü süpürdü, masalarını sildi ve artık hazırdı. Keyifsizliği yüzünden okunuyordu. Bugün onu tek olabilecek bir durum mutlu ederdi ve onun da olması çok düşük ihtimaldi. Zil çaldı, sipariş geldi. Bu dalgınlığından kurtulmalıydı. "Bir hamburger menü" sabahın köründe neden insanlar böyle ağır yiyecekler yerdi ki? İşe koyuldu. Yakmaması gereken patatesleri yaktı, köfteyi fazla pişirdi ve gönderilmemesi gereken bir siparişi hiç düşünmeden yolladı. Bu böyle olmayacaktı. Ya işten kovulacak ya da kendini iyi hissetmesi gereken bir başka yol bulacaktı. Neyin iyi geleceğini biliyordu ama elinde olan bir imkan değildi. Kapının önündeki renkli masalardan birine oturdu. Tekrar daldı, gitti. Dükkan soyulsa haberi olmazdı. Dalgınlığının arasında önünden geçip giden insanlara baktı. Herkesin bir hikayesi vardı ama kendi hikayesi onu daha çok etkiliyordu. Her geçene rüyasını anlatmak istedi. Rüyasından, gerçekliğe olan o geçişten kurtulmak istedi ve telefonuna bir mesaj geldi. Gayet normal bir şekilde gelen mesaja baktı ve kalbi ağzından çıkma noktasına geldi. Ondan bir mesaj almıştı. "Napıyorsun?" rüyası kadar etkileyici bir kelime olmasa dahi kendisini tek mutlu edebilecek olan şey gerçekleşti. O an her şey çiçeklendi. İlk kendisi ve diğer her şey çiçeklendi. Tüm papatyalar şarkılar söylemeye başladı. Tekrar zil çaldı. "Karışık tost" siparişi geldi. Yerinden hızlıca kalktı ve tüm çiçeklerin karışımından eşi benzeri olmayan lezzetli bir tost yaptı.
İlayda DEMİRKAN
2 notes · View notes
ahmettdonmezz · 5 years ago
Text
Tumblr media
Tanrı dünyayı altı günde yaratmış, ama dünya dediğimiz nedir ki? Senin, benim gördüğümüz şey. Ne zaman biri ölse, onunla birlikte evrenin bir parçası da ölür. İnsanların hissettiği, yaşadığı ve gördüğü şeyler de onlarla birlikte ölür; tıpkı yağmurla akıp giden gözyaşları gibi.”
“‘Tıpkı yağmurla akıp giden gözyaşları gibi’...
“Buraya gözyaşı dökmeye gelmedim. Sevdiğim kadına mesaj göndermek için geldim, bunu yapabilmem için de birkaç evreni ya da dünyayı yok etmem gerekiyor.”
"Neden dünyayı yok etmeniz gerekiyor?"
"Kendi dünyamı yeniden kurabilmek için.”
10 notes · View notes
helpmes-blog1 · 5 years ago
Text
Yağmur
Bir yağmur yağsa bütün kötülükler son bulsa. Bir şimşek çaksa insanlar sadece bu sesten korksa. Bir sel olsa alsa götürse bütün ümitsizliğimizi. Yağmur tanelerine bakarken dinse bütün acımız,onun buhar oluşuyla içimizdeki sıkıntılarda gitse.İstediğimiz şey çok zor değil aslında her şey bir yetimin duasında saklı.Şuan düşünüyorum dünyada da olup bitenleri,hayatımda ölüp gidenleri ama aklımın bir ucunda yağmur .Yağmur;onlarca şairin şiir yazdığı yağmur, bizi ağlatan yağmur, bizi korkutan yağmur. Bu satırlarım yağmura olan sitemim değil sevgim. Kaç gece bilirim yağmurla ağlayıp uyuduğumu,her şimşek çaktığında nasıl korktuğumu.Bir gök gürültüsünde anlamıştım yalnız olduğumu,etrafımda onlarca insan varken ben yalnızdım aslında en acısı da bu,onlarca insan varken sen tek başınasın.Sevgili düşünürüm tek dileğim yağmur taneleri alsın götürsün tüm kötülüklerini,yağmur yağdıktan sonra çıkan gökkuşağı girsin, hayatının  en orta yerine . Git dediğinde giden değil , git dediğinde gitmeyen dostluklar getirsin , yağmur taneleri.
6 notes · View notes