#Tetikçinin Oğlu
Explore tagged Tumblr posts
Text
Tetikçinin Oğlu 2. Bölüm
part 1 | part 2 | part 3 | part 4
#turkish#turkish series#whump#male whump#shot#bleeding#blood#unconscious#cared for#comfort#pain#bloody shirt#field medicine#tetikçinin oğlu#Genco Özak#timuçin esen
135 notes
·
View notes
Photo
Bahar Şahin
in Tetikçinin Oğlu 2. Teaser
#Bahar Şahin#bahar sahin#Tetikçinin Oğlu#tetikcinin oglu#turkishedit#turkishdizi#tessgifs#usermina#userbass#user-oomh#turkishfcs#turkishfc#turkish fc#teaser
47 notes
·
View notes
Text
Bahar Sahin as Sibel Kayahan "Tetikçinin Oğlu" [5]
#bahar sahin#turkish tv series#turkishedit#baharsahinedit#tetikçinin oglu dizi#tetikcinin oglu#tetikçinin oğlu#turkish dizi#turkish#dizi
39 notes
·
View notes
Text
Tetikçinin oğlu 4 bölüm
27 notes
·
View notes
Text
Tetikçinin Oğlu Oyuncuları, Konusu 2023
Tetikçinin Oğlu Oyuncuları, Konusu 2023 Tetikçinin Oğlu oyuncuları, Tetikçinin Oğlu dizi, Tetikçinin Oğlu dizisi, Tetikçinin Oğlu fragman, Tetikçinin Oğlu oyuncu, Tetikçinin Oğlu kadrosu, Tetikçinin Oğlu ne zaman başlıyor, Tetikçinin Oğlu kimler oynuyor, Tetikçinin Oğlu dizi oyuncuları, Tetikçinin Oğlu hangi oyuncular var, Tetikçinin Oğlu ne zaman başlıyor, Tetikçinin Oğlu yayın tarihi,…
View On WordPress
#fox tv#Tetikçinin Oğlu#Tetikçinin Oğlu Konusu#Tetikçinin Oğlu Oyuncuları#Yeni Dizi#Yeni Dizi Tetikçinin Oğlu
1 note
·
View note
Text
Tetikçinin Oğlu 7 Bölüm Fragmanı Fox Tv
Kaynak https://www.tvalemi.gen.tr/blog/tetikcinin-oglu-7-bolum-fragmani-fox-tv-2.html
Tetikçinin Oğlu 7 Bölüm Fragmanı Fox Tv
Tetikçinin Oğlu 7 Bölüm Fragmanı Fox Tv izle Başlık: Tetikçinin Oğlu 7 Bölüm Fragmanı Fox Tv Kanal Fox Tv Etiket: Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm,Tetikçinin Oğlu …
Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm, Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm Fragmanı, Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm Tanıtım izle, Tetikçinin Oğlu 7. Yeni Bölüm, Tetikçinin Oğlu Son Bölüm, Tetikçinin Oğlu Son bölüm Fragmanı, Tetikçinin Oğlu Tum Bölümler, Tetikçinin Oğlu Yeni Bölüm, Tetikçinin Oğlu Yeni bölüm Fragmanı https://www.tvalemi.gen.tr/blog/
#Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm#Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm Fragmanı#Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm Tanıtım izle#Tetikçinin Oğlu 7. Yeni Bölüm#Tetikçinin Oğlu Son Bölüm#Tetikçinin Oğlu Son bölüm Fragmanı#Tetikçinin Oğlu Tum Bölümler#Tetikçinin Oğlu Yeni Bölüm#Tetikçinin Oğlu Yeni bölüm Fragmanı
0 notes
Link
Oyuncu Bahar Şahin evine gelen 5 bin TL'lik su faturasına isyan etti
0 notes
Text
Dün gece uyuyamadım, iki aydır gece uykum net olarak yok zaten de, kitap okurken uyuyakalırım dedim kitap bitti, radyo dinlerken uyuyakalırım dedim ağlaya ağlaya baş edemedim, öylesine arama çubuğuna now canlı yayın yazdım, tetikçinin oğlu dizisi denk geldi, uyuyakalırım biraz bakayım dedim, internet reklamı çıkınca öylesine kanal d canlı yayın yazdım, bodrum masalı denk geldi, telefondan izliyorum, önceden bildiğimden 28,29. bölüm denk gelmişim sanırım, bir gece önce açsam çözümüm yok şarkısıyla karşılaşıcam belki ama çözümüm yok u aşıyorum da açıyorum 28,29. bölüm. Hesaplıyorum birinci bölüm tekrarı Nisan'da başlamış olsa gerek. Ah diyorum kaç haftadır uykusuzum bilseydim hep aynı saatlerde izlerdim bölümleri bilsem de izlerdim çünkü uyuyamıyorum çünkü kafamın içiyle baş edemiyorum. Dayanamıyorum telefonu kapatıp oturma odasına gidiyorum tv'den izlicem. O geç de olsa ilk izlediğim zamanlarda (2022 yaz televizyondan sabah saatleri tekrarları 2023 kış internetten, izleyemediğim bölümler) olan meraklı, keşfeden, heyecanlanan, anlam çıkaran, hislenen halim yok. Çünkü haftalardır yanlış bir şey mi yaptım, kötülük mü yaptım, bilmediğim şeyler mi var, yani bunlar vesvese mi kaygıdan bilişsel çarpıtma mı bilmiyorum ama sonuçta kısıtlı haber alabildiğim yerlerden de haber alamıyorum o yüzden kalbim sıkışarak izliyorum ya da izlemiyorum bilmiyorum fikrim yok. Haber alamıyorum zarar vermemek için kötü bir şeye sebep olmasın diye gidemiyorum, bakamıyorum, bakabildiklerimden haber alamıyorum. İçim çok yorgun. Ben çıktım mı çıkarıldım mı bilmiyorum. Bilmiyorumlardan bir demet kısacası çok yoruldum. Sadece eskiden dengesizdim deliydim öfkeliydim öfkem endişemdendi şimdi aklı başında hüzünlü ve öfkesiz endişeliyim yüreğim ağrıyor. İzlemem mi doğru izlememem mi bilmiyorum. İçim ağlıyor. Özlüyorum da ilk hislerimi. Aile aurasını. Sırf o yüzden bakmak istiyorum. Neden bunu yazıyorum onu da bilmiyorum. Kafamın içinden gece yarısı sonları sabah saatlerinde gibi saatlerde düşündüklerimi yazacak gücü bulamamıştım. Uykuyla uyanıklık arası ilk defa uykuya dalmışım koltukta uyuyakalmışım ama uyumayı hissedebilmek güzeldi. "Muntazam Çizgi"de okuduklarımı yazarken izliyor olurum uyumazsam herhalde.
0 notes
Text
Tetikçinin Oğlu
Tetikçinin Oğlu (Serie 2023) #TimucinEsen #SevketCoruh #GencoOzak #SerhatKilic #SezinAkbasogullari Mehr auf:
SerieJahr: 2023- Genre: Action / Krimi / Drama Hauptrollen: Timuçin Esen, Şevket Çoruh, Genco Özak, Serhat Kılıç, Sezin Akbaşoğulları … Serienbeschreibung: Korkmaz und İskender sind zwei vierzigjährige Freunde. İskenders Sohn stirbt bei einem Unfall. Der Angeklagte ist Metin, Korkmaz’ Sohn, den er vor 22 Jahren verloren hat und nach dem er seit Jahren sucht. Jetzt stehen sich die beiden…
View On WordPress
0 notes
Text
Tetikçinin Oğlu dizisi oyuncuları ve karakterleri açıklandı! İşte Tetikçinin Oğlu oyuncu kadrosu! Timuçin Esen başrolde!
Tetikçinin Oğlu dizisi oyuncuları ve karakterleri açıklandı! İşte Tetikçinin Oğlu oyuncu kadrosu! Timuçin Esen başrolde! - https://olaykibris.com/tetikcinin-oglu-dizisi-oyunculari-ve-karakterleri-aciklandi-iste-tetikcinin-oglu-oyuncu-kadrosu-timucin-esen-basrolde/ #kıbrıs #kktc #haber #türkiye #dünya
0 notes
Text
NECİP HABLEMİTOĞLU’NUN “ÖZEL YAPTIRDIĞI SON GÖZLÜK”Ü & LEVENT GÖKTAŞ’IN MİT MÜSTEŞARLIĞI ADAYLIĞI GERİLİM HATTI
İthaf: Bu deşifre analiz, nam-ı diğer Ahi Evran olan Nasreddin Hoca’ya ve dahi hasmının Kayseri’de şehit düşen oğlu Alâeddin Çelebi’ye ithaf edilmiştir. Ruhları şad, yaktıkları fener daim olsun!
Hakkı verilerek hazırlanan bir fincan kahve eşliğinde okunması temennisiyle... Edit (20/3/2022 20:40): 1998 yılına ait olması gereken bir tarihi sehven 1997 yılına ait olarak yazdığımı farkedip, gerekli düzeltmeyi yaptım.
“Necip Hablemitoğlu suikastı”nın zanlısı olarak “Nuri Gökhan Bozkır”ın Türkiye’ye getirilmesinden kısa süre sonra, soruşturma dosyasından basına yansıyan bilgilerde,
FETÖ’nün Türkiye İmamı olan “Mustafa Özcan”ın verdiği suikast talimatını 6 kişilik hücreye “Enver Altaylı”nın ilettiği,
hücrenin başındaki “Nizamettin Avşar”ın “Aydın Köstem” aracılığıyla ÖKK’den “Nuri Gökhan Bozkır”la temas kurduğunu,
suikast esnasında olay yerinde olan Mehmet Narin, İrfan Birkan ve Birol Ercan’ın “Nuri Gökhan Bozkır”la irtibatlı oldukları,
suikast öncesinde iki farklı tarihte ve son olarak suikastten bir gün önce keşif yaparken görüldüğüne dair Necip Hablemitoğlu’nun bugün hayatta olmayan bir komşusu Nurhan Yıldırım’ın geçmiş yıllarda tanık olarak ifadesinde işaret ettiği 06 TBZ 08 plakalı Doğan S aracın ruhsat sahiplerinin İrfan Birkan ve Birol Ercan oldukları,
o dönemde olay yerinde ne aradıklarına dair ifadelerine başvurulan İrfan Birkan ve Birol Ercan’ın 1,5 saat sonra telefonla “Nuri Gökhan Bozkır”ı aradıklarının tespit edildiği
“Aydın Köstem”in verdiği ifadesinde “Enver Altaylı’yla Nuri Gökhan Bozkır’ı kendisinin tanıştırdığı”nı söylediği
belirtiliyordu(https://odatv4.com/guncel/hablemitoglu-cinayetinde-iki-kilit-isim-enver-altayli-ile-nuri-gokhan-bozkir-ayrintisi--230222 ve https://odatv4.com/makale/-tetikcisini-arayan-suikastin-kara-kutusu-229010 ).
Nurcu zeminin “isimlerin ve fonetik çağrışımlarının mana yükleri”ni eylem tasarımında kullanma karakteristiğinin bir örneği anlayana kıssadan hisse olarak “Hrant Dink Suikastı”nda da vardı. Okumakta olduğunuz analizin ilerleyen satırlarında birkaç örneğine denk geleceğiniz üzere “sonrasında görülen ilk şafak” hicri yılbaşına, yani h. “1/1”/14“27”ye denk gelen 19 Ocak 2007’de, uluslarası tarih yazımıyla yazacak olursak “1/19”/07’de “Hrant Dink’in katledilmesi”nden “11x9” gün sonrası Gülen’in şakirtleri nezdindeki “kutlu doğum”unun sonrasında gördüğü ilk şafağın yıldönümü olan “28 Nisan” 2007’ydi. Arifesi olan “27 Nisan” 2007’de, yani Gülen’in şakirtleri nezdindeki “kutlu doğum” gününün gecesinde -“11:19”dan sonra görülen ilk şafağı temsilen- saat “11:20”de Genelkurmay’ın resmi sitesinden yayınlanan “e-muhtıra”yla “Ergenekon ve Balyoz Kumpaslarının algısal zemini” inşa edildi. Üzerine mim koyduğumuz bu “11x9” günlük geri sayımın başlatıldığı hicri yılbaşının arifesine denk gelen ve “1. ayın 19”u, yani “1/19” olan “O GÜN” “Hrant Dink’i katletmesi” için seçtikleri tetikçinin adı “OGÜN”dü. “Necip Hablemitoğlu’nun katledilmesi”nde de, -olay gecesi bölgede olduklarının tespit edildiği iddiası doğruysa- İrfan Birkan ve Birol Ercan’ın (ve hatta “Nuri Gökhan Bozkır”ın) , “ad soyadlarının fonetik çağrışımları”na binaen seçilmiş olmaları “nurcu ezoterik kriptoloji ve Gülen’in zihin dünyası”yla uyumludur.
Yukarıdaki paragrafta dikkatinizi çeken “11 Eylül” çağrışımlı sayısal dizilimler “Fethullahçılar’la El Kaide’nin ezoterik düzlemdeki ortak noktaları” ve “aralarındaki şiddet diplomasisi”nde kullandıkları bir “kripto”dur. Bu sayısal dizilimin çeşitli örnekleri üzerinden ezoterik izin sürüldüğü 2 güncel deşifre analiz:
25 Kasım 2021’de
başlığıyla yayınladığım deşifre analiz (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/668846544983867392/finali-1111-pm-olan-111x3 veya https://www.dropbox.com/s/5gmrl72rsf5joxp/finali.11.11.pm.olan.111x3.dakikada.g%C3%BClenin.zehirlendigi.algisinin.insa.edilmesinin.tasiyici.sutunu.11%3A9.pdf)
ve bu deşifre analizden yaklaşık 1 ay sonra 30 Aralık 2021’de
başlığıyla yayınladığım deşifre analiz (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/671946751311216641/maraş-katli-aminda-nurcu-gladyonun-ezoteri-k) üzerinden iz sürebilirler.
“Hablemitoğlu suikastı”yla ilgili 6 kişilik hücreyle ilgili haberlerin yayınlandığı günlerde OdaTV’den Toygun Atilla’nın, dünyanın her yerinde bu tür suikastlarda ilk aşamada tetikçinin, sonrasında ona talimat veren odağın tespit edildiğini; “Hablemitoğlu Suikastı”nın “önce talimat veren tespit edilmesi”yle tarihe geçtiğini haklı olarak mimlediği ve “Aydın Köstem”in bağlantılarını ve geçmişini anlattığı makalesinin başlığı “Tetikçisini Arayan Suikast’ın Kara Kutusu”ydu (https://odatv4.com/makale/-tetikcisini-arayan-suikastin-kara-kutusu-229010). Oysa “Nuri Gökhan Bozkır”ın “Fethullah’ın Savcıları”nın pek sevdiği tanıklardan olan gazeteci “Zihni Çakır” üzerinden 2015′te devlete gönderdiği Pandora’nın kutusunun açılmasına vesile olan mektubunda ve Türkiye’ye getirilmesinin akabinde Sabah Gazetesi’nde yayınlanan röportajında "tetikçi”nin Tarkan Mumcuoğlu olduğu ileri sürülüyordu (https://www.sabah.com.tr/gundem/2022/01/28/hablemitoglu-cinayetinin-kilit-ismi-nuri-gokhan-bozkir-sabaha-konustu-suikast-silahi-mogan-golunde). Bugün itibarıyla “Nuri Gökhan Bozkır”ın eski beyanlanının bir kısmını -örneğin suikast silahının Mogan Gölü’ne atıldığı yönündeki iddiasının- yalan olduğunu itiraf etiği biliniyor. Ama yukarıda özetlediğim “6 kişilik hücre”yle ilgili bilgiler, resmi makamlara verdiği ifade basına yansımasından önce yayınlanan haberlerden derlendi. Yani bu haberlerin yapıldığı tarih itibarıyla, “Nuri Gökhan Bozkır”ın işaret ettiği “tetikçi” hala Tarkan Mumcuoğlu’ydu. Toygun Atilla’nın ve bu bilgileri kendisinin de dahil olduğu bir gazeteci grubuyla paylaşan haber kaynağının -suikast tarihinde Tarkan Mumcuoğlu’nun yurtdışı görevle Kazakistan’da olduğu yönünde çok daha önceden yapılan resmi açıklamaya binaen- “Nuri Gökhan Bozkır”ın kendisine dair iddiasına itibar etmedikleri sezilmekte.
Mehmet Narin’le ilgili iddiaya dair aranot: İrfan Birkan ve Birol Ercan’la birlikte Mehmet Narin’in de suikast esnasında olay yerinde olduğu iddiasının hangi maddi delile dayandığına dair bir bilgiye denk gelmedim. A) Eğer söz konusu delil HTS kaydı ise, o takdirde “‘Nuri Gökhan Bozkır’ın telefonunun sinyal vermemesi için eylemi tasarlayan odak tarafından alınan tedbir”in adı anılan “bu kişiler için özellikle alınmadığı” fark edilmekte. Biraz “Hrant Dink Suikastı”nı anımsatıyor. Suikast sonrasında “telefonla aradığı ‘Erhan Tuncel’in ağzını ararken onu konuşturabilmek için skandal ifadeler kullanan istihbaratçı” yıllarca en çok şüphelenilen ve tepki çeken kişilerdendi. Fethullahçıların güçlü olduğu dönemde, ifadesine başvurulması için yapılan talepleri mahkemenin her defasında ısrarla geri çevirmesi hakkındaki şüpheyi köpürttükçe köpürttü. Yıllar sonra “telefonlarını dinledikleri Erhan Tuncel’i suikastın hemen akabinde telefonla arayıp ağzını araması için talimat veren Emmiyet İstihbarat’taki amirlerinin kendisine Fethullahçı olmadığı için tuzak kurdukları” anlaşıldı. Hablemitoğlu suikastında “olay yerinde olmanın delili HTS kaydıysa”, bu kerte yoğun elektronik karartmanın uygulandığı ve “Nuri Gökhan Bozkır”ın telefonun “HTS’ye yakalanmaması için titizlenildiği” dikkate alınarak veriler analiz edilmeli. B) Mehmet Narin, Levent Göktaş tarafından teyit edilen ifadesinde suikast tarihinden bir gün önce Levent Göktaş’la birlikte Konya’ya gittiklerini, oradan Antalya’ya geçtiklerini ve suikastın gerçekleştiği tarihte Antalya’da olduğunu ifade etmekte. Bu konuda kendisine şahitlik yapabilecek başka kişilere de ifadesinde rastlanmakta.
“Nuri Gökhan Bozkır”ın verdiği ifadeden 17 Şubat 2022’de basına yansıyan ilk haberde kendisinin fail olmadığını, “üst rütbeli bir subay”ın verdiği emre binaen keşif yaptığını, hazırladığı keşif raporunu aynı “üst rütbeli subay”ın emriyle “koordinatör olan üst düzey kişi”ye götürdüğünü, eylem gecesi telefonla kendisini arayan “tetikçi”yi söylediği adresten arkadaşının arabasıyla alıp suikastın gerçekleştiği sokağa götürdüğünü, suikast gerçekleşene kadar bir ara sokakta arabayla beklediğini ve suikastın akabinde de olay yerinden kaçırdığı “tetikçi”yi evine kadar arabayla bıraktığını itiraf ettiği vurgulanıyordu (https://www.t24.com.tr/haber/hablemitoglu-cinayeti-tutuklusu-eski-ozel-kuvvetci-bozkir-gorevi-rutbeli-biri-verdi-kesif-yaptim-tetikciyi-goturdum,1015436 & https://www.trhaber.com/gundem/nuri-gokhan-bozkir-cinayet-hazirligini-boyle-anlatti-hurdaci-h33962.html).
Haberlerde
“talimatı veren üst rütbeli subay”ın,
hazırladığı “keşif raporu”nu götürdüğü “koordinatör olan üst düzey kişi”nin ve
“tetikçi”nin
kimlik bilgileri yer almamakla birlikte, itiraflarında bu isimlerden bahsettiğini, ismini bilmedikleri varsa bile itirafta belirttiği adres(ler) üzerinden izlerinin sürüldüğünü fark etmek için dahi olmaya gerek yok. İfadesi kısmi olarak basına sızdırılıp, kimin nasıl hareket edeceği ve ne pozisyon alacağı gözlemlenmek istenmiş. Nitekim haberin yayınlandığı tarihte Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Adem Taşkaya da, sonradan sildiği bir “tweet” ile (https://www.toplumsal.com.tr/gundem/hablemitoglu-cinayeti-iki-eski-ozel-kuvvetler-mensubu-tutuklandi-h77695.html & https://twitter.com/adem__taskaya/status/1494635490879942659), “Nuri Gökhan Bozkır”ın itirafıyla ilgili yayınlanan haber(ler)de adı belirtilmeyen “talimat veren üst rütbeli subay”ın L.G. olduğu ve bu itirafa binaen Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda(ÖKK) iki kişinin tutuklandığını belirtti. (Aranot: O Adem Taşkaya ki, hakkındaki pek çok skandal mahiyetindeki ithamın yanısıra, partisindeki bir başka genel başkan yardımcısını herkesin içinde “Senin de kasetlerini patlatmazsam, ben de adam değilim!” diye tehdit ettiği ve “seks kasedini kastettiği”nin düşünüldüğü basına yansımış https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-pehlivan/yine-seks-kaseti-1913910).
Balyoz kumpasında mağdurların avukatı olmasına karşın, “MİT Tırları Davası”nda Fethullahçı şakirtlerin avukatlığını üstlenmesi ve ulusalcıları hedef alan açıklamaları nedeniyle kumpas mağdurlarının yoğun tepkisiyle karşılaşan ve “eski müvekkillerini bugün bizzat suçladığı”ni unuttuğu görülen “Vural Ergül” de L.G.’nin aynı zamanda “Nuri Gökhan Bozkır”ın avukatı olduğunu attığı “tweet”le mimledi. (aranot: “Vural Ergül”, 16 yıl önceki Sauna Operasyonu’na binaen yargılanırken “Nuri Gökhan Bozkır”ın avukatlığını L.G.’nin üstlenmesini kastediyor. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/hurriyet-karakutunun-izini-surdu-rus-generalle-suca-bulasti-41399913)
“Nuri Gökhan Bozkır”ın ifadesinde “talimat veren üst rütbeli subay” olarak işaret ettiği kişinin Ergenekon kumpası mağdurlarından Levent Göktaş olduğu, adı açık bir şekilde vurgulanarak ilk kez 21 Şubat 2022’de haberleştirildi. Yayınlanan haberde
o dönemde ÖKK MAK Alay Komutanı olan Levent Göktaş’ın emir subayı Mehmet Narin’in, “Necip Hablemitoğlu suikastı”yla ilgili soruşturma çerçevesinde 3 yıldır yurtdışı çıkış yasağı olduğu ve devam eden soruşturma kapsamında gece yarısı gözaltına alınarak sorgulandığı,
ifadesinde,
“FETÖ ve casusluk iddiasıyla tutuklanan eski MİT mensubu Enver Altaylı’yla ÖKK arasında iletişimi sağlayan Aydın Köstem”i madencilikle uğraşan bir kişi olarak Levent Göktaş vesilesiyle tanıdığını,
suikast tarihinde nerede olduğunun sorulması üzerine MİT müsteşarlığına aday olan Levent Göktaş’la birlikte, onun CV’sini vermek için Başbakan Yardımcısı “Abdüllatif Şener”le buluşmak üzere suikastın arifesi 17 Aralık 2002′de Konya’ya gittiklerini,
kendisi otelin lobisinde beklerken Levent Göktaş’ın kiminle görüştüğünü bilmediğini,
sonrasında da Levent Göktaş’ın Dışişleri’ndeki diplomat bir arkadaşıyla buluşmak üzere Antalya’ya geçtiklerini,
Levent Göktaş’ın Ankara’da misafirlerini ağırlamak için kullandığı ofisi zaman zaman “Nuri Gökhan Bozkır”ın ziyaret ettiğini,
“Nuri Gökhan Bozkır”ın ifadesindeki ithamların Levent Göktaş’a karşı bir FETÖ kumpası olduğunu söylediği belirtilirken,
Levent Göktaş’ın avukatı Celal Ülgen tarafından Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadesi için yapılan “Ergenekon kumpası benzeri bir kumpasın ilk kıvılcımı” şeklindeki açıklama da
vurgulanmış(https://halktv.com.tr/halktv-ozel/hablemitoglu-cinayetinde-sasirtici-gelisme-savcilik-levent-goktasa-dogru-iz-665295h).
“Levent Göktaş’ın bir kumpasla karşı karşıya olduğu” iddiasına tam da kendisinden bekleneceği üzere twitter üzerinden itiraz eden “Vural Ergül”ü “retweet”leyen Şengül Hablemitoğlu’nun “kumpas filan olmadığını ve her şeyin gün kurusu kayısı gibi ortada olduğu”nu ifade ettiği ertesi gün, dönemin Başbakan yardımcısı “Abdüllatif Şener” de bir açıklama yapıp Levent Göktaş’ı tanımadığını, MİT müsteşarlığıyla ilgili kendisine CV vermiş olabileceğini, ama hatırlamadığını ifade etti(https://odatv4.com/guncel/abdullatif-sener-mit-mustesarligi-icin-cv-alip-almadigini-odatv-ye-acikladi-230613). Levent Göktaş hemen bir gün sonra OdaTV’ye yaptığı açıklamada, o dönem MİT müsteşarlığına değil müsteşar yardımcılığına aday olduğunu; hem kötü hava koşullarında şoförlük yapsın hem yanında olsun diye yanına Mehmet Narin’i alarak CV’sini takdim etmek üzere Konya’ya buluşmaya gittiği kişinin Başbakan yardımcısı “Abdüllatif Şener” değil, Başbakan “Abdullah Gül” olduğunu, ama o sabah Başbakan “Abdullah Gül”ün işi çıkarak acilen Ankara’ya dönmesi üzerine buluşmanın gerçekleşemediğini, Konya’dan da Antalya’ya geçtiklerini, şüpheli olarak sorgulanmakta olan Mehmet Narin’in çok iyi bir astsubay olduğunu söylerken, avukatı Celal Ülgen ise “ortada bir kumpas olmadığı”na dair Şengül Hablemitoğlu’nun tespitini “kimse sonradan mahcup olacağı savların peşine düşmemeli” diyerek yanıtladı (https://odatv4.com/guncel/levent-goktas-odatv-nin-sorularini-yanitladi-abdullah-gul-e-cv-verecektim-230716).
Kendisinin kardeşi ve Necip Hablemitoğlu’nun öğrencisi olduğu Şengül Hablemitoğlu tarafından ifade edilen Hablemitoğlu Ailesi avukatı Ersan Barkın, kısa süre önce “Nuri Gökhan Bozkır’ın Fethullahçılarla olan bağlantıları”na işaret ederken, Şengül Hablemitoğlu’nun “Vural Ergül” gibi bir ismi “retweet”leyerek “Nuri Gökhan Bozkır”ın kumpas mağdurlarını açıktan hedef alan ithamlarını sahiplenmesi genel bir şaşkınlığa yol açtı. (Aranot: Benzer bir şaşkınlık “15 Temmuz Darbe Girişimi”yle ilgili Fethullahçı tezleri çektiği belgeselle anlattığı için hakkında soruşturma açılan Ece Sevim Öztürke destek çıktığında da yaşanmıştı.)
“Nuri Gökhan Bozkır”ın Ukrayna’da verdiği röportaj ve ifadelerle, basına yansıyan son ifadesi arasındaki ciddi çelişkiler, “bir kumpasın söz konusu olduğu” yönünde Levent Göktaş ve avukatı Celal Ülgen tarafından yapılan açıklamalarla uyumludur. Üç gün sonra konjonktür ve kişisel koşulları değiştiğinde, “Nuri Gökhan Bozkır”ın şapkadan bambaşka tavşanlar çıkarma potansiyeli taşıdığı aşikâr. Levent Göktaş gibi PKK’yla mücadelenin sembol isimlerinden olan, aynı zamanda Ergenekon kumpası mağdurlarından olan birini itham edebilmek için “Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadesi” veya “ÖKK’yla Enver Altaylı arasındaki iletişimi sağlayan Aydın Köstem’le olan hukuku” yeterli değil. Gayrı ihtiyari olarak akla Şengül Hablemitoğlu’nun henüz kamuoyuyla paylaşılmayan “bazı maddi deliller”e vakıf olma ihtimali geliyor. Bu ihtimalin ne kadar doğru olduğunu zaman gösterecek.
Öte yandan ulusalcı çevrelerden ve kumpas mağdurlarından Levent Göktaş’a çok cılız bir destek geldiği, büyük çoğunluğun an itibarıyla üç maymunu oynadığı ve/veya tarafsız bir şekilde açıklamaları haberleştirmekle/aktarmakla yetindikleri görülmekte. Hakkını yemeyelim, Nihat Genç’in kurduğu VeryansınTV hariç! Erdem Atay, “Nuri Gökhan Bozkır’ın giderek Tuncay Güney’e evirileceği” yönündeki öngörüsünü, “namlı Fethullahçı isimlerin yaptıkları güncel açıklamalar”la da desteklemek suretiyle VeryansınTV’deki makalelerinde ifade etmiş(https://www.veryansintv.com/yeni-bir-ergenekon-mu-planlaniyor/ ve https://www.veryansintv.com/yeni-tuncay-guney-sahnede/).
FETÖ ÇATI DAVASININ 5. CELSESİNDE PANDORA’NIN KUTUSUNUN AÇILMASI
Başlangıç notu 1: “Kelebek” Sedat Peker’in avukatlığını ücretsiz üstlenen Ersan Barkın, bir cumhuriyet savcısı üzerinden devletin “Kelebek” Sedat Peker’le kurduğu “gayrı hukuki ilişkinin şahidi” olduğunu da bizzat doğruladı. Hablemitoğlu Ailesi’nin avukatının “kontrgerilla iletişim”inde şahit olarak olsa bile ne işi olduğunu izah edebilen beri gelsin! (https://www.yenicaggazetesi.com.tr/sedat-pekerin-bir-iddiasinin-daha-dogru-oldugu-ortaya-cikti-sedat-peker-savci-alim-yasarin-kendisine-devlet-mesaji-ilettigini-one-surmustu-485999h.htm).
Başlangıç notu 2: İlk kez VeryansınTV tarafından haberleştirilen “103 Amiral Bildirisi”ni, nedeni meçhul ve dezenforme bir şekilde “ilk kez haberleştiren gazeteci” olarak kamuoyuna lanse edilen ve söz konusu bildirinin “yayınlanmadan önce bir bakanla da paylaşıldığı dezenformasyonu”nu servis eden kişi aşağıdaki satırlarda adının geçtiğine şahit olacağınız “Zihni Çakır”dı(https://www.veryansintv.com/zihni-cakir-neden-sahaya-suruldu/).
“Ergenekon’un(!) kitabını Ergenekon Kumpası başlamadan önce yazan”, verdikleri deli saçması ifadeler nedeniyle “Fethullah’ın Savcıları”nın pek sevdiği bilinen “Ergenekon Kumpası tanıkları”ndan biri olarak ifadesinde “Ergenekon’un 1 numarasını şahsen tanıdığını söylediği” kayda geçen “Zihni Çakır”, Fethullahçılar’ın pek kudretli olduğu 2015’te İstanbul TEM Şube’de verdiği ifadeyle yıllar sonra FETÖ Çatı Davası dosyasına da girmeyi başardı(https://mobile.twitter.com/zihnicakir/status/1486994209580199942). “Nuri Gökhan Bozkır”ın MİT Tırları soruşturması nedeniyle firar ettiği Ukrayna’dan kendisine gönderdiği mektup, “Zihni Çakır”ın verdiği ifadenin ana çerçevesini oluşturmakta. Hablemitoğlu Ailesi’nin avukatı Ersan Barkın tarafından 9 Ocak 2017’deki 5. celsede mahkemede “Zihni Çakır”ın dinlenmesinin talep edilmesiyle, kendisinin 2015′te verdiği ifadede dillendirdiği iddialar kamuoyunun gündemine girdi(https://t24.com.tr/haber/fetonun-cati-davasinin-besinci-celsesinde-hidayet-karaca-ifade-vermedi,382214).
İfadesinde, “tetikçi” olduğunu ileri sürdüğü o dönem ÖKK’de yüzbaşı rütbesiyle görev yapan Tarkan Mumcuoğlu’nun suikast tarihinde yurtdışı görevle Kazakistan’da olduğu resmi makamlar tarafından ifade edilmekte. 2015’te nedamet getirerek olayın aydınlatılması için çabaladığını söyleyen “Nuri Gökhan Bozkır”ın, suikastın bilinmeyenlerini devlete aktarmak için aracı olarak tercih ettiği kişinin “Zihni Çakır” olması bile midemizin kalkması için kafidir. Telefon trafiği, HTS kayıtları, itirafları vb. maddi hususlara binaen “Nuri Gökhan Bozkır”ın beyanları üzerinden iz sürülmesi gerektiğini düşünmekte haklı olan Hablemitoğlu Ailesi’nin ve avukatının, “servis edilen enformasyonların Fethullahi hatlar ve hücreler üzerinden aktığı”nı ve “algının yönetimi amacına matuf olduğu” riskini göz ardı etmemeleri gerekmez mi?
“TALİMATI VEREN ÜST RÜTBELİ” LEVENT GÖKTAŞ OLABİLİR Mİ?
Eşinin kendilerine bıraktığı son mesajı “derin” bularak Necip Hablemitoğlu’nun esasında ölmediğinin bir komplo teorisi olarak ileri sürülmesine o günlerde Şengül Hablemitoğlu’nun çok sinirlendiğini anımsıyorum. Bugün gelinen noktada “Nuri Gökhan Bozkır” tarafından “Zihni Çakır”a uzatılan iple bir dipsiz kuyuya inmekten çekinmiyor. Devlet destekli çok yoğun bir karartmanın söz konusu olduğu bu cinayette, eşinin ses kaydında manidar bulunan bazı ifadeler üzerinden serbest çağrışımla münazara yürütülmesini –her ne kadar bu görüşe katılmasam ve empati kurduğum Hablemitoğlu Ailesi adına üzülsem de– o tarihte bir kusur veya ayıp olarak değerlendirmemiştim. Komployu açığa çıkarmak, komplo teorisyenlerinin varlığını da gerektirir. Hasmınızın pabucunda düşünmeden hamleleri öngörülemez, eylemleri kavranamaz. Bugün de “Zihni Çakır” eliyle lütfedilen bir iple dipsiz kuyuya inilmesine ilkesel bir itirazım zinhar yok. Ama tek şartla: kamuoyu önündeki açıklamalarda “bu ipin hangi zeminden ve kim tarafından uzatıldığı”nın altının çizilmesi... Ezcümle bizlerin bilmediği birtakım maddi delillere vakıf değilse, Şengül Hablemitoğlu’nun “kumpas filan yok, her şey ortada gün kurusu kayısı gibi” diyerek kenara çekilmesini kesinlikle doğru bulmuyorum.
“Talimatı veren üst rütbeli”nin Levent Göktaş olduğu iddiasına ilkesel bir itirazım yok. Açıkçası “ÖKK’yle Enver Altaylı arasındaki iletişimi sağladığı söylenen Aydın Köstem’le olan hukuku”nun önünün/arkasının etraflıca araştırılması ve kendisinin de kamuoyunu bu hukukun bütün ayrıntılarına dair bilgilendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugün vakıf olmadığımız çok güçlü “maddi deliller”le kendisi hakkındaki ithamlar desteklenirse, şaşıranlardan olmam. Gülen’in zihin dünyasında toplumsal algı düzleminde her türlü manüplasyon, her türlü illüzyon mübah! Esasında hayatta olan kişilerin öldüklerine toplumu inandırmak da dahil! Onun dünyasında savaşın hedefe yürüyen bir hileler silsilesi olduğu sanırım yeterince aşikar. Hasım cephenin işlediği/işleyeceği bir cinayeti “I know what you did last summer / Geçen yaz ne yaptığını biliyorum” oyunu oynamak için Gülen pekala perdelemiş de olabilir. Hatta Levent Göktaş sızıntının ta kendisiyken, onu cumhuriyetçi zeminde cilalamak için “Zihni Çakır” ve “Nuri Gökhan Bozkır” bir danışıklı dövüş de sergiliyor olabilirler. Sakine Cansız’la ilgili epik öykü, sanık olarak yargılandığı kumpas davasında “kendisinin Başbakan Erdoğan’ın yakın arkadaşı olduğu”na yapılan vurgu, kumpasın hedefi olması vb. durumların hepsi kendisinin “MİT müsteşarlığına atanması” için kurgulan “algının yönetimi hamleleri” zemini olarak tasarlanmış da olabilir. Komplo teorisi yazmak istedikten sonra, analitik düzlem rahatlıkla her yöne esnetilebilir. Ancak bu tür yorumları ciddiye alabilmek için çok güçlü maddi delillere muhtacız. Keza Hablemitoğlu Ailesi dahil, “Fethullahçı kumpasların hedefi olan her kesimden insan” bugüne kadar yeterince ağır bedeller ödediler.
ERSAN BARKIN’IN GÜLE OYNAYA YÜZDÜĞÜ BATAKLIĞA DAİR
“11 Mart” 1959’da “sızıntının ilk adımı”nı attığı Edirne’de, kısa süre sonra 1960 sonbaharında Edirne’ye müftü olarak tayin edilen Kestane Pazarı Kuran Kursu’nun kurucusu ve kendisinin selefi Yaşar Tunagür’ün rahle-i tedrisatından geçmeye başladığı günlerden başlayarak “hitap ettiği kitlenin algısının yönetimi”ne merkezi önem verdiği bilinen Gülen’in, kumpas üzerinden cumhuriyetçi orta sınıflara hitap ettiği net ve tartışmasız! Kurguladığı kumpasın mağdurlarının kahramanlaşacak olmasını “cumhuriyetçi orta sınıfların algılarının yönetimi” için bir fırsata dönüştürmek ve ayrıca kumpas mağdurlarının aralarındaki iletişim ve ilişki dinamiklerine dair istihbarat temin etmek için “mağdurların arasına sızıntı yapması” kendi doğasına zinhar tezat teşkil etmemektedir. Daha net bir şekilde ifade etmek gerekirse “kumpas mağdurlarının içinde de sızıntı olduğu” açığa çıkarsa kimse şaşırmamalı. Örneği var mı? Yıllardır bir örneğini mimliyorum, tekrar mimlemekte fayda var.
Ankara’dan yürütülmesi planlanan Avrasya Operasyonu’nun sürpriz bir kararla İstanbul Emniyeti’ne devredilerek adının apar topar “Kelebek Operasyonu” olarak değiştirilmesi ve klasörlere “kelebek” figürlerinin yapıştırılması vesilesiyle, “Fethullahçı kriptolojik gelişim eğrisi”yle uyumlu bir şekilde “kelebek” olarak damgalanan “Sedat Peker’in 90’lardan itibaren Fethullahçı zeminden yükseldiği, o yıllarda başında bulunduğu organize suç örgütünün Bayrampaşa’daki evinde adamlarına Gülen’in vaaz videolarını izlettiği” iddiası kayda değerdir.
O yıllarda “Caz Sedat” olarak bilinmesine karşın “Susurluk Kazası’na kısa süre kala kendisine ‘Reis’ diye hitap edilmeye başlanması” ve kendisi için “Caz Sedat” demeye devam edenlerin adamlarının şiddetine maruz kalması kayda değerdir.
“Ergenekon Kumpası’nın 7 Ocak 1997’de atılacak olan start fişeği”nin toplumsal algıda çok güçlü bir şekilde kök salması için “66” gün öncesinde “Abdullah Çatlı’nın sansasyonel bir şekilde tasfiye edilmiş olması” muhtemeldir. (Aranot: Bahse konu start fişeğinin belgesel formatındaki bir programın “11”. bölümünde atıldığı hafta “11/1”/97’de kutlanan “Mekke’nin Fethi’nin yıldönümü”nden “11” yıl “11” gün sonra, “33” kişinin gözaltına alındığı operasyonun akabinde “Fethullah’ın Savcılığı” tarafından yapılan resmi(!) açıklamayla “yıllardır konuşulan Ergenekon Örgütü’ne ulaşıldığı” ilan edildi.)
Aynı ipte iki “reis”in oynamayacağı bir dünyada “Çatlı’nın bağlantılarının Sedat Peker tarafından devralınması” ve Susurluk Kazası’nın akabinde “Çakıcı – Peker geriliminin filizlenmesi”, hakeza “Çatlı’nın sağ kolu olarak bilinen ve Fethullahçı zeminle bağı resmi raporlara yansıyan Haluk Kırcı’nın Sedat Peker’le yakınlığı” kayda değerdir.
Üzerinden 16 yıl geçtikten sonra Fethullahçı bir kurguyla şekillendiği ifşa olan “Türkbank Skandalı”nın hedefleri Mesut Yılmaz, Korkmaz Yiğit ve Alaattin Çakıcı’ydı. Bu üç hedeften ilk ikisi olan Mesut Yılmaz ve Korkmaz Yiğit’in neden Gülen tarafından hedef alındığı aşikar. Gülen’le mücadele eden kadroları o dönemde himaye eden merkez sağ siyasi lider Mesut Yılmaz’dı. 28 Şubat’ın en önemli aktörlerinden Güven Erkaya’nın danışmanlığında medya sektörüne giren Korkmaz Yiğit'in ise, patronu olduğu medya kuruluşlarında Fethullahçı sızıntıyı hedef alan yayınlara imkan sağladığı, kendisini ziyaret şakirt iş adamlarının ve hatta bizzat telefonla arayan Gülen’in kendisine gözdağı vermeye çalıştıkları bilinmekte. (Aranot: “Türkbank Skandalı” sonrasında Korkmaz Yiğit’in medya kuruluşlarının üstlendikleri misyonu üstlenmeye Uzan Grubu talip oldu.) Adına “Türkbank Skandalı” denen “Fethullahi Sirk Tiyatrosu’na -kafasındaki rant hesabına olta atılarak- Alaattin Çakıcı’nın da vakumlanması”nın henüz meçhul olan nedeni “Kelebek” Sedat’ın “reis”liğinin dayatılmasıdır. (“Kelebek” Sedat skandal patlamadan 1-2 ay önce polise verdiği ifadesinde, kendisini telefonla arayıp Türkbank özelleştirmesinde Korkmaz Yiğit’i desteklediğini söyleyen Çakıcı’nın kimseyi destekleyip desteklemediğini kendisine sorması üzerine, Hayyam Garipoğlu’nu desteklemekten vazgeçtiğini belirtmiş.)
“Devletin şiddet tekelinin şekillendiği bütün yapılara sızdığı” bilinen Gülen’in –kumpaslar döneminde emekli üst düzey bir MİT yöneticisinin verdiği ifadeyle de aşikar olan– bazı operasyonlarda taşeron olarak yeraltı dünyasını kullanma halini pas geçeceğini düşünmek büyük safdillik olur. Gülen’in hayatından esinlenen “Eşrefpaşalılar” filmi bu kanaatimizin teyididir. “Eşrefpaşalılar” filminde Gülen’i sembolize eden camii hocasının el verdiği uyuşturucuyla mücadele eden mahallenin genç kabadayısı “Falçata Nusret”, 90’lardan başlayarak “kozasını uyuşturucuyla mücadele kavramıyla ördüğü” bilinen “Kelebek” Sedat’tır. Filmdeki karaktere nam olarak tercih edilen “falçata”, “Fethullahçı gelişim eğrisi”ne model teşkil etmesine “RUZİ NAZAR” tarafından karar verildiği sezilen “KELEBEK” metaforunun aynı zamanda bir “bıçak tipi” olmasına atıftır.
Yaklaşmakta olan “kumpasların en önemli bacağı olan ‘TOPLUMSAL ALGINININ YÖNETİMİ’nin tatbikat”ı olarak kendisini hedef alan “Kelebek Operasyonu”nun tasarlandığını kavramak için, bahse konu operasyona dair o dönemde basına yansıyan bilgilere ve yayınlanan haberlere şöyle bir göz atmak kafidir.
Birkaç yıl sonra uygulamaya konacak kumpaslara “devletin paramiliter kanallarından verilecek karşılığa tedbiren ülkücü mafyanın bütün kilit isimleri arka arkaya hedef alınırken”; Ankara’da devam etmekte olan Avrasya adı verilen soruşturma çerçevesinde Sedat Peker’e dokunulmamasının gerçekten “kelebek” olduğunun deşifre olmasına sebep olarak Fethullahçıların “tedbir/temkin ilkeleri”yle çelişeceği aşikardır. Dönemin karakteri itibarıyla kendi cemaatine inmesi farz olan yumruğu, engellemektense kendisinin indireceği bir kontrollü gerilim Gülen’in her zaman için tercihidir. Burada sorgulanıp, üzerinden doğru iz sürülmesi gereken husus, “adı Avrasya olan Ankara’dan yürütülecek operasyonun son anda İstanbul’a devredilerek adının ‘kelebek’ olarak değiştirilmesi”dir. (Aranot 1: Hizbullah’ın Batı’ya hicret kararının hedefinin kendisi ve cemaati olduğuna dair istihbarat kendisine raporlandığında, Gülen’in verdiği söylenen “Hizbullah’ı bitirmek için yapılması gereken neyse onu yapın” şeklindeki talimatının ivedilikle uygulamaya konması da, “Fethullahçılar’ın paramiliter zeminden kendilerine verilecek karşılık için aldıkları bir başka önlem”dir. Ancak hücre tipi bir örgütün liderinin öldürülüp arşivinin buharlaştırılması yeterliyken, görece daha anarşik bir dağılıma sahip olan yeraltı dünyasından gelebilecek bir paramiliter hamleye karşı önlem alabilmek için “yeni yasal düzenleme”ye ihtiyaç duydukları fark edilmekte. Aranot 2: Kumpasların arifesinde organize suçla mücadele makyajlı olarak devletin paramiliter kanallarının budanması için çıkartılan “4422″ No’lu yasanın, HSYK’nın olmadığı ve yargının kaptan köşkünün Adalet Bakanlığı bürokrasisi olduğu günlerde, Fethullahçılar’ın hamisi olduğu söylenen bir muhteremin bakanlığı döneminde bakanlık kadroları tarafından hazırlandığı söylenir. Aranot 3: Gayrı ihtiyari olarak akla yeraltı mekanizmasında çok güçlü bir konuma sahip olduğu düşünülen “Kaşif Kozinoğlu’nun Fethullahçılar tarafından öldürülmesi” de gelmekte. “El Kaide’yle Fethullahçılar arasındaki ilişki dinamiği”ne ve “11 Eylül Saldırıları’nın arka planına dair sahip olduğu istihbarat”a binaen “Kaşif Kozinoğlu’nun hedef alındığı” sezilse de, kendisinin “yeraltı dünyasıyla olan ilişki dinamiği”nin de Fethullahçıları tedirgin etmiş olması muhtemeldir.)
SEDAT PEKER’İN ŞAKİRTLEŞTİRİLME SÜRECİNE DAİR: Hicri “11/1”/07’ye denk gelen 1986-87 Eğitim Öğretim Yılı’nın ilk günü olan 15 Eylül 1986’da -birkaç ay önce ellerindeki çalıntı sorularla sızdıkları- askeri okullarda eğitime başlayan şakirtlerin ciddi bir kısmı Genelkurmay İstihbarat tarafından tespit edilerek okudukları askeri okullardan atıldılar. İstisnası o günlerde okul komutanlığını “geleceğin genelkurmay başkanı” cilasıyla “Yaşar Büyükanıt”ın yaptığı Kuleli Askeri Lisesi’dir. Onun tarafından yapılan “kazanırız yönündeki telkin”le Kuleli Askeri Lisesi’ne o sene sızdığı tespit edilen yaklaşık 250 şakirdin sadece 50-60 tanesi atıldı. “1986 veya o sene başlayan soruşturmanın devam ettiği 1987’de askeri liselerden, özellikle de Heybeliada’daki Deniz Lisesi’nden atılan şakirtlerin ve dahil oldukları hücreler”in o dönemde İntaş Lisesi’nde öğrenci olan “Sedat Peker’in şakirtleştirimesi”nde aktif rol üstlenmiş olmaları ve hatta kendisine “KELEBEK” sıfatının ilk olarak o dönemde yakıştırılmış olması bu satırların yazarını şaşırtmayacaktır. (ARANOT: Sosyal medyada yayınladığım 11 Aralık 2014 - 24 Ağustos 2015 tarih aralığında yayınladığım 4 duyuruda 1) 11 Aralık 2014 tarihli Fethullah Gülen Adına İP'ye Para Teklif Eden Emekli Deniz Binbaşı Kim? başlıklı sosyal medya duyurusu (https://www.facebook.com/osmanbucukoglu/posts/10152882846738431 veya https://imgur.com/ihZNUAM) 2) 24 Aralık 2014 tarihli Fethullah Gülen Adına İP'ye Para Teklif Eden Emekli Deniz Binbaşı Kim? (2) başlıklı sosyal medya duyurusu (https://www.facebook.com/osmanbucukoglu/posts/10152914921848431 veya https://imgur.com/TNaaBen) 3) 22 Ocak 2015 tarihli Emekli Deniz Binbaşının F Tipi Gladyo’yla Dansı başlıklı sosyal medya duyurusu (https://www.facebook.com/osmanbucukoglu/posts/10153007207443431 veya https://imgur.com/a/59KB6Pq) 4) 24 Ağustos 2015 tarihli Ergenekon Kumpasının Start Aldığı Tarih - 7 Ocak 1997 başlıklı sosyal medya duyurusu (https://www.facebook.com/osmanbucukoglu/posts/10153523464043431 veya https://imgur.com/a/SNGYKxy) “Ergenekon kumpasının start fişeğinin 7 Ocak 1997’de atıldığı”na dair kanaatimi ifade ettikten sonra, 31 Ağustos 2015 tarihinde Fethullahçı kriptolojinin omurgasının sayısal diziliminin İLK KEZ DEŞİFRE EDİLDİĞİ 14 sayfa uzunluğundaki Ergenekon Kumpası’nın Start Aldığı Tarih – 7 Ocak 1997 başlıklı deşifre analizimi yayınladım (http://fetvayadiren.tumblr.com/post/128027377467/ergenekon-kumpasinin-start-aldiği-tarih-7-ocak veya https://www.dropbox.com/s/a0dwspr77ntqjox/Ergenekon.Kumpasini.Start.Aldigi.Tarih-7.Ocak.1997.pdf). Türkçe Olimpiyatları’nda memlekete dönmesi için RTE’nin kendisine yaptığı çağrıya Gülen’in ağlayarak yanıt verdiği o dönem reytingi çok yüksek olan videosunu(https://www.youtube.com/watch?v=0vG7n5zEmjw), analitik zekasına itibar ettiğim bir isimle Ocak 2016 sonlarındaki bir karşılıklı yazışmamızda değerlendirirken, hayat hikayesine atıf yaparken Gülen’in “11”in katlarındaki yaşlarına vurgu yaptığını karşı tarafın işaret etmesiyle fark ettim. Sonrasında bu veriye yoğunlaştım. Neden 20, 30, 40 vb. yaşlarına değil de 22, 33, 44 vb. yaşlarına vurgu yapıyor olabilirdi? Gülen’in bu “‘11’ saplantısı”nı ve yaklaşık 5 ay önce yaptığım ve zihin dünyamı meşgul eden “Ergenekon Kumpası’nın start fişeğinin 7 Ocak 1997′de atıldığı” yönündeki deşifremi bir arada değerlendirerek 4 ay boyunca sürdüğüm izin meyvesi olarak 31 Mayıs 2016 tarihinde Zekeriya Öz’ün Makyözü Can Dündar başlığıyla yayınladığım deşifre analiz (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/145196660412/can- dündarin-makyözü-zekeri-ya-öz veya https://www.dropbox.com/s/v43rzvqrqhbc73u/can.dundar%C4%B1n.makyozu.zekeriya.oz.pdf) Fethullahçı kriptolojinin deşifresinde 3 açıdan çok kritikti. 1) “Ergenekon Kumpası’nın start fişeğinin 7 Ocak 1997′de atıldığı” yönündeki deşifre analizi teyit eder mahiyetteydi. 2) Fethullahçı kriptolojinin sayısal omurgasına analitik düzlemdeki ilk karşı sızıntıydı. 3) Bir süre sonra bu deşifre analizde Fethullahçı kriptolojinin omurgası olarak ortaya konan “11”lerin esasen “‘I’LERDEN OLUŞAN SAYILAR ve KATLARI”ndan sadece biri olduğu deşifre edildi. Bahse konu deşifre analizi ertesi sabah yayınlayacağımı kişisel sosyal medya hesabım üzerinden duyurduğum(https://ibb.co/q5Vhwh8 veya https://i.ibb.co/Hd3RQRy/30-mayis-2016-facebook-duyurusu.png) adres birkaç saat sonra tuzaklandığım adresti. O gece “Kestanepazarı Kuran Kursu’nun kurucuları arasında yer alan bir posta tatarı”nın yeğeni olan çocukluk arkadaşımın davet ettiği [yıllar önce masaya bir yabancının yaklaşmaması için STV Ankara Temsilcisi’nin garsonluk yaptığı cemaat tarafından organize edilen RTE’yle Baykal’ın başbaşa yemek yiyerek aralarında pazarlık yaptıkları rivayet olunan balıkçının, daha sonra ortaklık yapısı ve adı değiştikten sonra açılan tek şubesi olan] Şaşkınbakkal’daki bir restoranda, “posta tatarı”nın yeğeniyle arka masada oturanlar arasında patlak veren ve bugünden geçmişe baktığımda “düzmece” olabileceğini sezdiğim kavgada, arka masadakilerin silahla ateş açması üzerine ve gerilim esnasında kurdukları bazı cümlelerden şüphelenmem nedeniyle -aynı masayı paylaştığım kişilerin aksi yöndeki telkini ve dahi polisin tehditkar imalarına rağmen- ihbarda bulundum. (Aranot: Meramımız arkamızda ekmek kırıntısı bırakmak ve eğer ulaşılabilirse tetiği çeken parmağın kimlik bilgilerinin devletin kaydına geçmesiydi. Kimlik bilgilerinin tespitinin akabinde, kimseyi bir komplo teorisinin içine vakumlamak istemediğim için suç duyurumu geri çekmeyi planlıyordum. Ancak ilerleyen satırlarda okuyacağınız üzere, nasip olmadı.) Aylar sonra ulaştığım dava dosyasından adlarını öğrenebildiğim iki kişiden biri “Kelebek” Sedat’ın Bağdat Caddesi sorumlusu olarak basına yansıyan Sezai Arslan’ın ve dahi “Kelebek” Sedat’ın yakını olduğunu sosyal medya hesaplarından tespit ettim. İhbarcısı olduğum olaylı gecede onları yaraladığım iddiasıyla sanık olarak yargılandım. Karşı tarafın ifade(ler)i ciddiye alınırsa, esasında öldürme kastım varmış!!! Yani YILLARDIR DEŞİFRE EDİLEMEYEN “Fethullahçı ezoterik kriptolojinin sayısal omurgası”na karşı sızıntı mahiyetindeki ilk deşifre analizi aylar süren geceli gündüzlü bir yoğunlaşmanın finalinde tamamladıktan ve ertesi sabah yayınlacağımı alanen ilan etmemden yaklaşık 2-3 saat sonra -karşı tarafın ifadesine göre dahil olmadığım bir atışmada bir anda gözüm dönerek- öldürme kastıyla ikisine birden saldırıvermişim!!! Yani itham ettikleri suçu başarıyla işlesem, o gece bileklerimde kelepçe cezaevinin yolunu tutacağım için “Fethullahçı ezoterik kriptolojinin sayısal omurgasına sızan ilk deşifre analiz” filan da yalan olacak. O gece aynı masayı paylaştığım “büyük kısmı Kestane Pazarı Kuran Kursu’nun kurucusu olan bir posta tatarının yeğeni olan kişiler”in içinden sadece bir tanesi şahitlik yapsaydı, olay bütün boyutlarıyla aydınlatılabilirdi. Ama istisnasız hepsi üç maymuna evrildi; teşhis yaptırılmadan açık kimlik bilgilerimizi karakoldaki ifadede nasıl beyan edebildiği hala meçhul olan karşı taraftaki “Kelebek” Sedat’ın yakını yıllarca davacı(!) olduğu duruşmaya getirilemedi, keza o tebligat bir türlü kendisine ulaşmadı. “Evdeki bir ailenin büyüğünün tebligatı teslim alması neticesinde posta tatarının yeğenlerinden mahkemeye gelmek zorunda kalan bir tanesi” de, o gece nutku tutulduğu için herşeyi unutuvermişti. Olay yeri inceleme esnasında gözlerimin önünde polise şahitliğini ve dahi şahitliğini teyit edecek olan kamera kayıtlarının da ertesi sabah patrondan temin edilebileceğini sözlü olarak ifade eden mekan çalışanı da, sabaha karşı karakoldan ayrılmamın akabinde ivedilikle yanına geri dönen polis memurlarına verdiği imzalı ifadede 180 derece tersi şeyler anlatmıştı. Aylar sonra yazılı ifadesini okuduğumda; a) olay yeri inceleme esnasında kendisinin adını sorduğumda yanıt vermesine araya giren polisin engel olmasını, b) o gece karakoldaki ifademde onun şahitliğini vurgulamama iki polis memurunun neden itiraz ettiklerini, c) ısrarcı olmam neticesinde “nöbetçi savcıdan onay almaları gerektiğini söyleyerek bir telefon trafiği yürütmeleri”ni ve bir süre sonra “nöbetçi savcının onay verdiğini söyleyerek izin lütfetmeleri”ni biraz geç de olsa anlamlandırabildim. Kamera kayıtları mı!? Ertesi gün öğlen saatlerinde tutulan tutanakla kendilerini güç durumda bırakacak olan bu kılçığı da ayıklamışlardı. Kameraların 4 gündür arızalı olduğu yönünde öğlen saatlerinde imzalanan tutanak sonrasında, olayın hemen akabinde hastaneden aldıkları raporla olayın ertesi gecesi geç saatte karakola teşrif eden karşı taraf -tıpkı bir gece önce benim yaptığım gibi- kamera kayıtlarının incelenmesini talep etmişti. Karakolda ifade veren taraflardan birinin o kamera kayıtlarının asla soruşturma dosyasına girmeyeceğine iki taraftan birinin çok güvendiği aşikâr!!! Bu durumda “11” puanlık yarışma sorusu: Kameraların 4 gündür arızalı olduğuna dair tutulan tutanaktan 8-9 saat önce ifade veren taraf mı, yoksa 9-10 saat sonra ifade veren taraf mı? Hangi tarafın dava dosyasına o kamera kayıtlarının asla girmeyeceğine güvenme ihtimali daha yüksek? Olay gecesi sabaha karşı polisin aksi yöndeki telkinine ve tehditkar imalarına karşı benim ısrarımla, ama üstünkörü ve yalap şap bir şekilde yapılan olay yeri inceleme sonrasında ekip otosuyla karakola dönerken polislerin “Karşı tarafı Sedat Peker’le tehdit ettiğiniz söyleniyor” şeklindeki ifadelerine, o esnada adını sanını bilmediğim karşı tarafın Sedat Peker’le hukuklarını bilmediğim için çok şaşırmıştım. Hissedilen o ki bir çeşit “ters manyel” kurgulamışlar. 30-31 Mayıs 2016 gecesine dair bu anektodun 1986-87 döneminde askeri liselerden atılan şakirtlerle olan ilişkisine gelince... İhbarcısı olduğum olaylı gecenin yegane sanığı olarak yargılandığım süreçte, yaklaşık 1 yıl boyunca benimle yakınlık kurmaya çalışan, yıllar önce “Fen Lisesi’nde okurken tarikatlara kaptırdıklarından dert yandıkları ABD’deki akademisyen kuzenlerinin bir Fethullahçı” olduğundan şüphelendiklerini geveleyen, 1980’lerin ortalarında yeni başladığı Deniz Lisesi’nden İntaş Lisesi’ne geçen, Deniz Lisesi’nden atılarak mı ayrıldığını sorduğumda muğlak bir yanıt veren, o seneki Deniz Lisesi arkadaşlıklarını hala devam ettirdiğini söyleyen bir muhterem, Haziran 2017’deki celsenin yaklaşık 1 hafta öncesinde Sedat Peker’le İntaş Lisesi’nden ahbaplığı olduğunu, “geçmişte arabulucukuk yaparak çok sorun çözdüğünü, Sedat’ın kendisini kırmayacağı”nı yumurtlayarak arabuluculuk girişiminde bulundu. “Kelebek” Sedat’ın hükümet adına provokatif mitingler yaptığı günlerdi. Kendisine benim için değil, lise arkadaşı için endişelenmesi gerektiğini ve bu ülkenin namuslu insanlarının elinden onu RTE’nin bile kurtaramayacağını, Beştepe’ye kaçıp sığınsa bile it gibi tasmasından sürüyerek oradan çıkarılacağını ve Fethullahçılarla mücadeleye pusu atmanın bedelinin mutlaka ödetileceğini, artık rüzgarın döndüğünü ve böyle bir mücadeleye pusu atanın arkasında RTE’nin de durmayacağını söyledim. Gülmeye başladı. Neden güldüğünü sorunca “hiç” deyip, gülmeye devam etti. Neden güldüğünü tekrar sorunca aklına komik birşey geldiğini söyleyip gülmeye devam etti. Ne olduğunu sorunca “Bir de bakmışsın senin cenazende saf tutmuşuz!” dedi. Elimi omzuna koyup, gözlerinin içine bakarak “Öyle mi diyorsun?” dedim. Gülmeyi bıraktı. Geldiğimiz nokta itibarıyla it gibi kaçtığı yurtdışında kendi “küçücük kızını koza olarak kullanan”, kendisine “hedef olarak gösterilenlerin mahrem videolarını yayınlayan” bir şerefsiz olarak hayatına devam etmekte. “DYP İstanbul yapılanması için Çiller tarafından Gülen’den isim önermesinin rica edildiği günlerde siyasetteki yıldızı hızla parlayan” İçişleri Bakanı Soylu ise "kelebeğin yurtdışına uçması için kimin haber uçurduğunu bulmaktan aciz”! Karakterinin bir karinesi olarak ifade edelim. Uyuşturucu tacirlerinin nüfuz alanlarını genişletmek için politikacı ve bürokratlara ayarladıkları seks işçileri için aracılık, yani patroniçelik yapmakla itham ettiği AKP Beşiktaş İlçe Yönetimi’nden bir kadın tarafından çıkarılan derginin kapağında (https://imgur.com/SHkpjGH) “‘Kelebek’ Sedat’ın eşini yılın annesi” ilan edilmişti. Ve hatta patroniçelikle itham edilen kadın, Özge Peker’in kendisiyle bir röportaj yapılarak dergide yayımlanması için kendisine ulaştığını, 3 sayfa olarak planladıkları haberi karşı tarafın talebiyle 8 sayfaya çıkardıklarını ve yine karşı tarafın talebiyle derginin kapağında Özge Peker’in fotoğrafını yayınladıklarını söylemekte (https://www.yenicaggazetesi.com.tr/sedat-pekerin-isaret-ettigi-aliye-uzun-konustu-soyludan-once-bombalar-patliyordu-468001h.htm). Patroniçelikle itham edilen kadının söylediği ne kadar doğru, ne kadar yalan bilemem. Bununla birlikte köprülerin atılıp, gemilerin yakılmadığı o dönem “bir patroniçe tarafından yayınlanan bir derginin kapağında kendi hayat arkadaşının fotoğrafının yayınlanması ve ‘yılın annesi’ olarak lanse edilmesi”ne dair “Kelebek” Sedat’ın bilinen hiçbir reaksiyonu olmamıştı. Kendisinin ve dahi kendisinin Bağdat Caddesi sorumlusunun yakını olan muhteremin iştirakıyla tuzaklandığım 30-31 Mayıs 2016 gecesi de, beni davet eden bir kişi hariç hiç kimseyi tanımadığım rakı sofrasında “şahit olduğum nahoş sohbetin konusu da yine ‘Kelebek’ Sedat’la eski sevgilisiyle ilgili bir tutumuna dair -beni ve kimseyi ilgilendirmediğini düşündüğüm- mahrem”di. “Kelebek” Sedat’ı yakınen tanıdıkları için midir, bilinmez, “kulak misafiri oldukları arkalarındaki masada kendisi hakkındaki iddiayı dillendiren”i değil, onunla ortaklaşa bir şekilde bu satırların yazarını tuzakladılar. Sezilen o ki, masadaki nahoş sohbet de kavga mizanseninin bir parçası olarak tasarlanmıştı. Bu geceden yaklaşık 7 ay önce -uluslarası takvimdeki gibi ay/gün olarak ifade edilirse- “11/13”/15 günü “emekli tuğamiral Türker Ertürk tarafından ülkeyi faşizme sürükleyen RTE’ye karşı Fethullahçılar’la diyaloglaşmaya(!) ısrarla ikna edilme girişimi”ne verdiğim sert yanıttan 17 gün sonra, emekli tuğamiral “Türker Ertürk”ün bir yakını tarafından Genelkurmay eski Başsavcısı “Saim Öztürk”le bir araya getirilmek istendim. “17/25 Aralık” sonrasında Ferhat Ünlü’nün programına kendisinin konuk olarak katıldığı yayını izlediğimde ürperdim. Keza TSK’nın Fethullahçı bir işgal altında olup olmadığı mealindeki soruya hukukçu olarak kanıt görmeden olumlu yanıt veremeyeceğini söylüyordu. Bu ilkesel yanıtı ortalama bir hukukçudan işittiğimizde alkışlamamız gerekse de, “makamı gereği bu bu işgali soruşturmakla mükellef olan bir muhteremden işitildiğinde” ancak mide bulandırır! Kendisiyle tanıştırılmam için yapılan girişimi, emekli tuğamiral “Türker Ertürk”ün beyhude ısrarının uzantısı olarak yorumlayıp geri çevirdim. Tam olarak ertesi günü -uluslararası takvime uygun şekilde ay/gün olarak yazarak ifade edersek- “11/19”/15’de “Kestanepazarı Kuran Kursu’nun kurucularından olan posta tatarının yeğeni”nin davetiyle, evinde kurduğu rakı sofrasında baş başa yemek yediğimiz yemekte, ailesine Osmanlı döneminde verilen bir vergi muafiyetinden şakayla karışık söz açarak 90′larla günümüzü kıyaslayıp Fethullahçılarla ilgili nabzımı yokladığında çocukluk arkadaşlığının samimiyeti içinde karşı tarafı bozan bir yanıt verdim. Bu akşam yemeğinin “11”. günü olmasının yanısıra, kendi doğum günümden sonra görülen ilk şafak olan 29 Kasım 2015’de insanların gittikleri mekanlarla ilgili yorumlarını ve beğenilerini paylaştıkları Foursquare sitesinde bir müşterisi Alanya “Grand Zaman Oteli” beğendi. Bu müşteri, aylar sonra 30-31 Mayıs 2016 gecesi bu satırların yazarını tuzaklayan “Kelebek” Sedat’ın Bağdat Caddesi sorumlusunun ve dahi “Kelebek” Sedat’ın yakını olarak yıllarca kendisine bir türlü(!) tebligat yapılamadığı için mahkemeye teşrif etmeyen TC kimlik bilgilerinde “27” ve “11” gözlemlenen muhteremdi. Gayrı ihtiyari olarak “11/3”/15’de “RTE’ye karşı Fethullahçılarla diyaloglaşmam için emekli tuğamiral Türker Ertürk tarafından yapılan ısrarlı teklifi” sert bir dille reddetmem sonrasında [“11/19”/15’de nabız yoklayarak son kez şansını deneyen “I” odak] “11/3”/15’deki girişimden tam olarak “11x19” gün sonrası olan 30 Mayıs 2016 gecesi kuracakları tuzağı tasarlamaya başlamış olabilir mi? Can Dündar’ın Makyözü Zekeriya Öz başlıklı deşifre analizimle 31 Mayıs 2016’da deşifre ettiğim “11”ler, üzerinden 13-14 ay geçtikten sonra Gülen sansasyonel bir fotoğrafıyla ülke gündemine girdiğinde, OdaTV o fotoğrafla ilgili yayınladığı vasıfsız bir analizde “11”lere işaret etti (https://odatv4.com/analiz/o-fotografin-analizini-bir-de-boyle-okuyun-1907171200-119767). İstihbarat birimlerine dayandırılan bir başka haberde de (https://www.sabah.com.tr/aktuel/2017/07/24/istihbarat-birimleri-o-fotograftaki-sifreyi-cozdu) “11”ler resmen teyid edildi. Tuzaklandığım o gece yaşananlara dair 14 Mayıs 2021 tarihinde Vehmdür Cümlesi Medâr-ı Riyâ başlığıyla yayınladığım deşifre analiz için bknz. (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/651164758424338432/vehmdu-r-cu-mlesi-meda-r-%C4%B1-riya veya https://www.dropbox.com/s/u6cq8izbt1qtsve/30.31.Mayis.2016.Vehmdur.Cumlesi.Medari.Riya.pdf)
Ersan Bakır’ın güle oynaya yüzdüğü bataklığa dair kişisel anektoduma analitik zeminde mim koyduktan sonra, “Necip Hablemitoğlu suikastı”na geri dönelim.
“‘I’. İLKLER // ‘II’. İLKLER” OLARAK ŞEMATİZE EDİLEBİLEN “KRİPTOLOJİ VE YOL HARİTASI”NDA “HİCRET İKLİMİNİN İNŞASI”
Gülen’in ABD’ye firarını tetikleyen sebep olarak kabul edilen “99 İstihbarat Raporu”nun ilk kez deşifre ettiği “‘I’. İlkler // ‘II’. İlkler” olarak şematize edilebilen “kriptoloji ve yol haritası”nda Gülen’in ABD’ye gidişi “HİCRET” olarak betimlenmekte. Öte yandan “HİCRET” kavramının mana yükü dikkate alındığında, başta “99 İstihbarat Raporu” olmak üzere 90’lı yılllarda Fethullahçılar’ı hedef alan bütün istihbarat raporları, makaleler, kitaplar vb. kaçınılmaz olarak “HİCRET İKLİMİNİN TUĞLALAR”ına dönüşmekte. Söz konusu olan 90’larda kendilerine karşı yürütülen mücadeleye karşı spontane bir şekilde anlık olarak geliştirdikleri bir çözümün islami jargonla “hicret” olarak betimlenmesi DEĞİL. Uzun yıllar önce oluşturulan bir “kriptolojik yol haritası”nın ve bu “kriptolojik yol haritasının sayısal dizilimiyle uyumlu bir hicret”in söz konusu olması önem arz etmektedir.
90’larda bu mücadeleyi verenlerin ödedikleri ağır bedellerin bilincinde olmakla birlikte; fikri hür, vicdanı hür bir analist olarak “99 İstihbarat Raporu”nun “ZAMANLAMASI itibarıyla Fethullahçı kriptoloji ve yol haritasındaki çok özel yeri”ni mimlemekle mükellefim.
Nitekim yukarıda mimlediğim “Ergenekon Kumpası’nın start fişeğinin 7 Ocak 1997’de atılması”nda rol alan iki gazeteciden birinin ev sahibi olduğu yıllar sonra 30 Aralık 2014′teki Türkiye’nin Seçimi adıyla yayınlanan bir programda, “99 İstihbarat Raporu”nu hazırlayan ekibin başındaki kişi olması çerçevesinde “zamanlamanın manidarlığı” kendisine sorulduğunda, beden dilinden çok bozulduğu ve şaşırdığı fark edilen Cevdet Saral, kendilerine bir istihbarat raporu hazırlamaları için verilen talimatın dayanağı olan dergi haberindeki “maddi hata”ya işaret eden şu yanıtı vermişti:
“Hangi kaynak Fethullah Emniyeti ele geçirdi şeklinde DÜZMECE BİR RAPOR hazırlatarak, bunu Aydınlık Dergisi'nde yayınlattı? O istihbarat raporu dergide yayınlandıktan sonra MGK Sekreterliği bir takip başlatılıyor. Ben şu an soru üzerine bir mantık geliştiriyorum. BİZİM RAPORUMUZUN İLK AŞAMASINI KİM PLANLADI BİLMİYORUZ. Ancak bizim raporun Gülen'in ABD'ye gitmesi için bir gerekçe olarak kullanılmış mıdır? Siz dersiniz kullanılmıştır. Ben derim kullanılmamıştır.” (https://twitter.com/cevdet_saral/status/570689312083349504 & https://www.youtube.com/watch?v=xdqKTBosfes)
Ezcümle “raporun zamanlaması”nı manidar bulanların “o dergi haberi”ni sorgulamaları gerektiğini ifade etti. Aydınlık Dergisi’nin “ASLINDA VAROLMAYAN BİR RAPOR”a dayanarak “Fethullah’ın emniyeti ele geçirdiği”ni dergi kapağından duyurması üzerine, MGK’nın talimatı çerçevesinde Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nın yaptığı görevlendirmeye binaen, “99 İstihbarat Raporu”nun başında Cevdet Saral’ın görev yaptığı Ankara Emniyeti tarafından kaleme alındığını, Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda isimli kitabında Ahmet Şık da vurguluyor. Ülke çapında bir çalışma gerektiren böyle bir görevin, -Ankara Emniyeti’nin yetkisini aştığı için- İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından üstlenilmesi gerektiği yönünde kendisinin yaptığı itiraz ve uyarının dikkate alınmadığını ve ısrarla kendilerinin görevlendirildiğini Cevdet Saral ifade etmekte.
“99 İstihbarat Raporu” çok net olarak ifade edebilirim ki,
“MEKKE’NİN FETHİ’NİN ‘11/1’/1986’DAKİ YILDÖNÜMÜNDEN SONRA GÖRÜLEN İLK ŞAFAKTA SAHNELENEN SİRK TİYATROSUYLA GÜLEN’İN KANUN KAÇAKLIĞININ SONA ERMESİNİ TAKİBEN PLANLI İSTİHBARAT & ALGI OPERASYONUYLA İNŞASINA BAŞLANAN ‘HİCRET İKLİMİ’NİN ZİRVESİNDEKİ TUĞLA”
konumundadır.
Hicri yılbaşı olan h. “1/1”/14“19”un denk geldiği şakirtleri nezdindeki “kutlu doğum” günü olan “27 Nisan” 1998’de başladığı “333” günlük geri sayım, “İzmir Kestane Pazarı’nda gördüğü ilk şafağın ‘33’. yıldönümünde Pensilvanya Kestane Kampı’nda gördüğü ilk şafak”ta sona eren Gülen’in hazırlandığını öğrenince panikleyerek ABD’ye kaçmasının sebebi olduğuna inanmamız beklenen “99 İstihbarat Raporu”nun nihai hali, ilk gününde(“1/1”) Gülen tarafından “HİCRET” için “333” günlük geri sayımın başladığı 14“19”. hicri yılın son günü olan 16 Nisan 1999’da yayınlandı. Başka bir şekilde ifade edecek olursak “yayınlanmasından sonra görülen ilk şafak”, ‘I’ sonraki hicri yılbaşı olan h. “1/1”/1420’ydi(https://www.hurriyet.com.tr/gundem/21-yil-onceki-ilk-raporu-yazanlar-konustu-devami-gelecekti-firsat-vermediler-41573051). Aranot:��Darbe girişiminin işaret fişeği olarak 5 Ekim 2015’te yayınlanan “Gülen bebekli, alarm sirenli, helikopterli Zaman Gazetesi” reklamından “9 ay ‘11’ gün” sonrası olan “16 Temmuz” 2016 tarihi, “hicri takvimin başlatıldığı tarih”in,
yani h. “1/1/1”in
miladi yıldönümüdür. Darbe girişiminden sonra bahse konu reklama işaret eden haberlerde, bu reklam üzerinden “9 ay 10 gün” vurgusunun yapıldığına dair tespit KESİNLİKLE HATALIDIR. Keza “darbe girişiminde bulunulması planlanan tarih” dikkate alındığında, “9 ay 11 gün”lük bir hesabın söz konusu olduğu nettir. Yani kullanılan kullandıkları metaforun
gülen bebeğin doğumu OLMADIĞI, “GÜLEN BEBEĞİN GÖRECEĞİ İLK ŞAFAK” olduğu
tartışmasız ortadadır.
Dönelim Necip Hablemitoğlu’na ve 90’larda Fethullahçılar’ı ifşa ettiği yazılarına... Yazılarındaki istihbari nitelikteki enformasyona “Fethullahçı yapılanmanın içindeki sızıntı” vesilesiyle ulaştığı, Köstebek isimli kitabının önsözünde yazdıklarına binaen sezilmekte: “Fethullahçı İstihbaratçıların ‘imam’ düzeyindeki mensuplarına ‘moral’ amacıyla dağıttıkları ‘İstihbarat Evrakı’ yazılı dosyalardan (‘gizli’, ‘çok gizli’ kaşeli yazışmalar, soruşturma evrakları, ifade tutanakları, yazılı savunma ve diğer matbuu metinler) çok yararlandığımı belirtmek istiyorum” dedikten sonra, bunun için Fethullahçılara teşekkür etme ihtiyacı duymadığını yazıp, bu mücadelede bedel ödeyen Kemal’in Polisleri’ne minnet duygularını ifade etmiş. Akabinde de bu alandaki çalışmalarından faydalandığı Dr. Ümit Emre’ye, M. Emin Değer’e, Zübeyir Kındıra’ya, Sertaç Eş’e ve Yasemin Güneri’ye teşekkür etmiş. İstihbari nitelikteki enformasyonu “Fethullahçı yapının içindeki bir kaynaktan temin ederek kendisine servis eden kanal”ın Fethullahçı olması muhtemeldir. Benzer bir örnek olarak Ergun Poyraz’ın başından geçenlere işaret edilebilir. FETÖ soruşturması kapsamında tutuklanan Türk Solu’ndan “Gökçe Fırat”a, yıllar önce herkesin yayınlamaya çekindiği Fethullahçıları hedef alan kitaplarını “Gökçe Fırat”ın korkusuzca yayınladığına, o yayınlardan elde ettiği gelirlerle kumpas mağduru olarak cezaevinde yıllarca geçindiğine işaret ederek ilk itiraz eden kişi –bir süre sonra hatasını fark eden– Ergun Poyraz’dı.
Böyledir Fethullah’ın kurguları; ona bir yumruk savurmak istediğinizde, size yardıma ilk koşanlar onun şakirtlerdir! İnecek yumruğa dair istihbarat elde etmenin ötesine geçip, mani olmak gibi bir gaflete asla düşmezler. Bilakis yumruğun şiddet ve zamanlamasına etki etmekle yetinip, bir yandan güzergâhlarının kilometre taşına dönüştürürken, bir yandan da kendilerine karşı yürütülen mücadelenin kaptan köşkünü ele geçirip, kendileriyle mücadele edildiği illüzyonunu perçinlerler. Günü gelip yumruğun sahibi olarak, kumpaslarının hedefi haline geldiğinizde dert yandığınız en yakınınızdaki dostunuz yine Gülen’in şakirdidir. O şakirtler ki, hasmının gardını “gönlünde taht kurarak” indirir!
Necip Hablemitoğlu’nun –tıpkı “99 İstihbarat Raporu”nu kaleme aldığı için ağır bedeller ödeyen Ankara Emniyeti’ndeki ekip gibi– teyit edebildiği bilgileri yazıya dökmesi, Fethullahçı zeminin “kriptolojik yol haritası” özelinde “o döneme atfedilen hicret ikliminin inşası”nda bir “tuğla” olarak düşünülmüş olabilir. Bu mümkündür ve hatta kuvvetle muhtemeldir. Bahse konu “kriptolojik yol haritası” itibarıyla “hicretin çoktan geride bırakıldığı ve Mekke’nin fethi için hazırlıklara başlandığı” 2002 senesinde hala “hicret iklimine tuğla eklenmesi”nin Fethullahçı zemin tarafından tolere edilmediği kanaatindeyim. Hatta başka “tuğla”lar da ekleme iradesinde olan hasım cepheye, “Fethullahçı kırmızı çizgi”nin vurgulandığı bir “şiddet diplomasisi” olarak bu suikastın tasarlandığı söylenebilir.
Hablemitoğlu suikastı “hicret dönemi”nin sona erdiğinin hasım cepheye bildirildiği Fethullahi bir “şiddet diplomasisi”dir.
Suikasttan 24 saat önce, “o gün yaptığı bir görüşmede kendisine MİT müsteşarlığının teklif edildiği”ni söylediği iddia edilen Necip Hablemitoğlu’na, böyle bir teklif gerçekten yapıldıysa “Gülen ve/veya Gülen’le beraber hareket eden bir lobi tarafından yapılmış olması” muhtemeldir. Hakeza “binlerce Fethullahçı şakirdi ifşa edeceği bir sonraki çalışması için ipin ucunu gösterenin aynı odak olması” da muhtemeldir. Necip Hablemitoğlu’nun esas maksadından bihaber olduğu muhatabına -o güne kadar kendisine aktardığı enformasyonun doğruluğuna binaen- güvendiği sezilmekte.
"NURİ GÖKHAN BOZKIR”IN RÜZGAR “GÜL”ÜNÜ ANDIRMASI
“Nuri Gökhan Bozkır”ın getirilmesinden bir gün sonra, 28 Ocak 2022 tarihinde Sabah Gazetesi’nin yayınlanan ve Ukrayna’dan getirilmesinden önce yapıldığı fark edilen röportajda işaret edilen 4 kişi arasında Levent Göktaş ve Mehmet Narin olmadığı gibi, “o gece bölgede olduklarının tespit edildiği ve yıllar önce sorgulanmalarının 1,5 saat sonrasında ‘Nuri Gökhan Bozkır’ı telefonla aradıklarının tespit edildiği” ileri sürülen ve “Nuri Gökhan Bozkır”ın kullandığı Doğan S model aracın ruhsat sahibi olan İrfan Birkan ve Birol Ercan da yok (https://www.sabah.com.tr/gundem/2022/01/28/hablemitoglu-cinayetinin-kilit-ismi-nuri-gokhan-bozkir-sabaha-konustu-suikast-silahi-mogan-golunde).
“Nuri Gökhan Bozkır”ın Sabah Gazetesi’nde yayınlanan röportajında açık kimlik bilgilerini verilerek işaret edilen 4 isim internetten araştırıldığında, hiçbirinin adının FETÖ’yle birlikte anıldığına, FETÖ’nün yargılandığı davalarda sanık olduklarına filan rastlanılmamakta. Bilakis bazılarının “15 Temmuz Darbe Girişimi” sonrasındaki ÖKK Davası’nda tanık olarak ifade verdikleri görülmekte. İçlerinden bir tanesinin adının, uzun yıllar “askeri tabib göz hekimi” olarak görev yapan ve an itibarıyla Ankara’daki bir özel hastanede mesleğini icra eden bir göz hekimiyle aynı olduğu fark ediliyor. Naif bir isim benzerliği kuvvetle muhtemel olmakla birlikte, Gülen’in hayat öyküsünün kritik dönemeçlerindeki “askeri göz hekimleri” ve “göz hastalıkları”nın yanısıra, Fethullahçı ezoterik kriptolojide “görmek” ve “göz” kavramlarına yüklenen ezoterik ve kriptolojik manaya binaen dikkat çektiğini söyleyebilirim. Bu isim benzerliğine Zihni Çakır’ın da ifadesinden yola çıkarak 21 Aralık 2019 tarihinde
başlığıyla yayınladığım deşifre analizde işaret etmiştim (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/189795577522/hakkı-verilerek-hazırlanan-bir-fincan-kahve veya https://www.dropbox.com/s/4a9fqydy22r6sqc/goz.kavraminin.fethullahci.ezoterik.mana.yuku.pdf).
Fethullahçı ezoterik kurguya dair deşifre analizlerimde zaman zaman karşılaştığım “göz”, “görmek”, “[askeri] göz doktoru”, “göz hastalığı” vb. kavramlara Necip Hablemitoğlu suikastıyla ilgili analiz sürecinde tesadüfi olması olası bir şekilde karşılaşmama önem vermemin 2 temel nedeni var:
28 Şubat sürecinde Fethullahçılar’ın TSK’ya karşı hamlesi olarak bilinen Kadir Sarmusak Vak’ası’nda, Deniz Kuvvetleri karargahında görev yapan Batı Çalışma Grubu’na “sızıntı” yapılması için, dönemin İçişleri Bakanı “Meral Akşener”in onayıyla Emniyet İstihbarat Daire Başkanı sıfatıyla talimat veren Bülent Orakoğlu’nun Yeni Şafak’ta yayınlanan makalesinde Fethullahçıların “Aksiyon Dergisi”nin Nisan 2003 sayısı kaynak göstererek “Necip Hablemitoğlu’nun yakın mesafeden ve gözünden vurulması”na işaret etmesini(https://www.yenisafak.com/yazarlar/bulent-orakoglu/hablemitoglu-suikastinin-sirri-sol-gozunden-vurulmasi-mi-2006859)
“Suikastten 24 saat önce” kendisiyle son röportajı yapan o günlerin mesleğin başındaki gazetecisi Yasemin Güneri tarafından “o gün -özel olarak yaptırdığı titanyum, ince camlı yeni gözlüğünü takarak- gittiği bir görüşmede MİT müsteşarlığı teklifi aldığını Necip Hablemitoğlu’nun kendisiyle paylaştığı”nın ileri sürülmesini
son derece önemli buluyorum. Bu iki veriye analitik zeminde özel bir önem atfederken, karşıma çıkan isimleri araştırdığımda Gülen’in yol haritasında özel bir yeri olduğuna birkaç kez denk geldiğim “askeri göz hekimliği”nin karşıma çıkması, tesadüf olma ihtimalinin yüksek olmasına rağmen kaçınılmaz olarak dikkatimi o yöne çekiyor.
Bir soluklanıp, Hablemitoğlu suikastının “hicret dönemi”nin sona erdiğinin hasım cepheye bildirildiği bir “şiddet diplomasisi” olduğu yönündeki tespitime geri dönelim. Suikast “hicret dönemi”nin sınır çizgisi olarak tasarlanmışsa, Fethullahçı zeminin sayısal kurgusuyla da mühürlenmiş olması beklenir. “Hicret”in denkleminden kısacık bir özetle konuya girelim...
Gülen’in “11/3”/66’da “İzmir Kestane Pazarı”na atanmasının “33”. yıldönümünde Başbakan Bülent Ecevit’in Çaycuma İlçesi’ne bağlı “Saltukova” Beldesi’nde Zonguldak Havaalanı’nın açılışını yaptığı; hakeza aynı Ecevit’in tam olarak o günlerde bir havaalanında karşılaştığı şakirdin telefonuyla görüştüğü Gülen’e “Sağlığınız çok önemli. Sizinle ilgili böyle bir soruşturma olsa haberimiz olurdu. Lütfen tedavinizi aksatmayın ve ABD’ye gidin” demesiyle, Gülen’in “Pensilvanya Kestane Kampı”na yapacağı “hicret”in hazırlıklarının başladığı da bilinmekte. Kıssadan hisse olarak “saltuk”un anlamı: “Kendi başına var olan, bağımsız, koşulsuz, mutlak”; “Salıverilmiş, bırakılmış, azat edilmiş, özgür”; Malazgirt Zaferi sonrasında Sultan Alpaslan tarafından “Erzurum’un fethi”yle görevlendirilen “Saltuk” Bey’in ve dahi kendisinin kurduğu “Saltuk”lular Beyliği’nin adı)
a) Gülen’in “İzmir Kestane Pazarı”na atanmasının “11”. günü olan 21/3/66 tarihinde “Kırklareli’nden yola çıkması”nın “33”. yıldönümü olan ve b) dahi Başbakan Bülent Ecevit’in “Saltukova”daki havaalanının açılışında karşılaştığı şakirdin telefonuyla yaptığı sezilen görüşmesinin “11”. günü olan 21/3/99 tarihinde “Pensilvanya’daki Kestane Kampı”na gitmek üzere “İstanbul’dan yola çıktı”.
Gülen’in atandığı “İzmir Kestane Pazarı”nda ilk şafağı gördüğü 26/3/66’nın “33”. yıldönümü olmasının yanısıra, aşağıda değinilecek olan “333” günlük geri sayımın sona erdiği 26/3/99 tarihinde “Pensilvanya Kestane Kampı”nda ilk şafağı gördüğü sezilmekte. (Aranot: New York veya New Jersey’de birkaç gün geçirip, sonrasında “Pensilvanya Kestane Kampı”na gittiği bilinmekte.)
Şakirtleri nezdindeki “kutlu doğum” gününün “hicri yılbaşı”na(h. “1/1”/14“19”*) denk geldiği “27 Nisan” 1998’de başlattığı “333” günlük geri sayımın sona erdiği 26/3/99’da “Pensilvanya Kestane Kampı”nda ilk şafağı gören Gülen’in, bu ilk şafaktan “11x3” gün sonrasına ve hicri “11/1”/1420’ye denk gelen şakirtleri nezdinde “hicretteki ‘I’. kutlu doğum” gününden “11”x“11”x“11” gün sonra, başka bir ifadeyle “11 üzeri 3” gün sonra Necip Hablemitoğlu “yakın mesafeden ve gözünden vurularak” katledildi. (Aranot: Fethullahçı yapılanmanın sızıntı ivmesinin merkezindeki motivasyon olarak ön plana çıkan ve bastırılmasının intikamının alınması için şakirdlerine yemin ettirdiği hicri “1/1/1400”de mehdilik iddiasıyla “Kabe’nin İşgali” milat olarak kabul edildiği takdirde, “HİCRET” için başlattığı “333” günlük geri sayımın tarihi “1/1/19” olarak hesaplanmakta.)
Necip Hablemitoğlu’nun “yakın mesafeden ve gözünden vurularak” katledilmesinden
tam olarak “11 üzeri 3” gün önce şakirtleri nezdinde “hicretteki ‘I’. kutlu doğum” gününün kutlandığı “Pensilvanya’daki Kestane Kampı”nda
tam olarak “11x3” gün önce göreceği ilk şafak için
Gülen’i ABD’ye götüren THY uçağının pilotu
ile görüşen Saygı Öztürk’ün kaleme aldığı haberden alıntı:
“‘ABD'ye neden gidiyorsunuz’ sorusunu yönelttiğini anlatan Ekici, Gülen'in sağlık sorunlarını öne sürdüğünü anlattı. ‘Sağlık sorunları olduğunu, ÖZELLİKLE GÖZLERİNDEN SIKINTISI olduğunu anlattı. Ben de TÜRKİYE’DE GÖZ DEĞİŞTİREN DOKTORLARIN BULUNDUĞUnu anlattım. Bunun üzerine ‘YALNIZ GÖZLER DEĞİL böbreklerimden de rahatsızlığım var. Orada iyi bir tedavi olacağım’ deyince, ‘Hocam Türkiye'de de iyi doktorlar var. Atatürk beni Türk hekimlerine emanet edin demiş. Siz de keşke Türk hekimlerine emanet etseydiniz kendinizi’ dedim’ diyen Ekici, Gülen'in bu sözleri sessizce dinlediğini aktardı.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/fethullah-guleni-abdye-goturen-pilot-konustu-uc-soru-sordum-645098)
Daha önce 21 Aralık 2019’da yayınladığım bir deşifre analizden alınan ekran görüntülerini paylaştıktan sonra, Hablemitoğlu suikastıyla kurulduğu sezilen ezoterik hatta işaret edeceğim. Önce ekran görüntüleri:
Aranot: Yukarıdaki 4 görseldeki yazıları okumakta zorlananlar bu linkten (https://imgur.com/a/qOEvudR) erişebilir veya doğrudan ekran görüntüsünün alındığı 21 Aralık 2019 tarihli deşifre analizi okumayı tercih edebilir (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/189795577522/hakkı-verilerek-hazırlanan-bir-fincan-kahve veya https://www.dropbox.com/s/4a9fqydy22r6sqc/goz.kavraminin.fethullahci.ezoterik.mana.yuku.pdf).
Yakın mesafeden ateş edilmesi tetikçinin “hiçbir dirençle karşılaşmayacağına duyduğu güven”in karinesi olarak kabul edilirse, Fethullahçı karakteristiğin bir yansıması olarak tetikçinin Necip Hablemitoğlu’nun tanıdığı ve güvendiği bir isim olduğu ileri sürülebilir. Fethullahçı yayın organı “Aksiyon Dergisi”nin Nisan 2003’te yayınladığı haberin bir itiraf olduğu varsayılırsa, “yaptığı ölümcül hata yüzüne okunduktan sonra vurulması” söz konusu. Yani Hablemitoğlu’nun “yanına kadar gidip yapacağı konuşmanın bir reaksiyonu, bir direnci tetiklemeyeceğine güvenen” bir tetikçi söz konusu. Öyle bir güven duygusu ki... Elinde silahla yaklaşsa bile karşı tarafın reaksiyon göstermeyeceği... Veya yanına yaklaşırken silah elinde değilse bile, silahını çekmeden önce yapacağı konuşma nedeniyle tepki görmeyeceği, akabinde silahını çekerken bir dirençle karşılaşmayacağına güven... Bu kadar profesyonelce tasarlanan ve karartılan bir suikastte hep kafamı kurcalayan “tasarımdaki bu fuzuli risk” oldu. Sanırım “Aksiyon Dergisi”nden Bülent Orakoğlu’nun alıntıladığı metin tasarıma dair bir ima içeriyor: “birbirlerini tanıyan iki kişi karşılıklı konuşurken bir anda...” Bilemiyorum. Keşke “Aksiyon Dergisi”nin Nisan 2003’de yayınlanan sayısındaki haber başta olmak üzere, Fethullahçı zeminin “Hablemitoğlu suikastı”yla ilgili analiz/yorum diye yayınladıkları metinleri okuma şansı olsa...
Necip Hablemitoğlu’nun 2021’deki ölüm yıldönümünde yayınlanan OdaTV belgeselinde görüşüne başvurulan isimlerden biri, kendisinin Köstebek isimli kitabının hazırlığında çalışmalarından faydalandığı için kendisine teşekkür ettiği o günlerin çiçeği burnunda gazetecisi Yasemin Güneri’ydi. “Suikastten 24 saat önce” kendisiyle Star Gazetesi’nin Ankara Bürosu’nda son röportajı yapan Yasemin Güneri, o gün çok şık giyinmiş olarak gelen Necip Hablemitoğlu’nun titanyumdan ince camlı “özel bir gözlük” yaptırdığından bahsettiğini, röportaja gecikme nedeni olarak “çok önemli bir yerden geliyorum. Ben MİT müsteşarı oluyorum. Oradan, görüşmeden geliyorum” dediğini, kendisinin inanmayarak itiraz etmesi üzerine “Hayır, göreceksin! [MİT müsteşarı] olacağım” dediğini anlatmış(3:58 – 5:52 https://www.youtube.com/watch?v=LfR2blwP0b0). Bu “gözlük” ayrıntısı Yasemin Güneri’nin hafızasına mıh gibi çakılmış olsa gerek, keza o detaya takılıp tekrar ediyor: “... [MİT müsteşarlığına atanması için yaptığı] iş görüşmesinden gelmiş. Özel bir gözlük yaptırıp gitmek!? Yani titanyum gözlük... Ben gözlükten çok anlayan biri değilim ama, titanyum gözlük... ince camlı titanyum bir gözlük yaptırmıştı...” (8:07 – 8:22 https://www.youtube.com/watch?v=LfR2blwP0b0)
Yasemin Güneri, Necip Hablemitoğlu’nun bu kadar kendinden emin bir şekilde MİT müsteşarlığına atanacağını söyleyebilmesi için “teklifi yapan makamın çok, çok üst düzey bir makam olması gerektiğini söyleyip, aklına cumhurbaşkanlığı makamının geldiği”ni belgeselde söylemiş. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’le veya onu temsil eden bir yetkiliyle Necip Hablemitoğlu’nun bir araya gelip gelmediğini, cumhurbaşkanlığı makamının böyle bir teklife yetkili olup olmadığını bilemem. Ama dönemin Başbakanı “Abdullah Gül”ün suikastın arifesi “17 Aralık” 2002’de MİT müsteşarlığına(veya müsteşar yardımcılığına?) aday olan Levent Göktaş’la kendisinin CV’sini almak üzere Konya’da randevusu olduğunu, ama o sabah programındaki değişiklik nedeniyle acilen Ankara’ya dönmesi nedeniyle bir araya gelemedikleri son açıklamalar çerçevesinde biliniyor. Eski bakanlardan Halil Şıvgın, politikaya atılmak isteyen Necip Hablemitoğlu’nun kendisi aracılığıyla o dönem “Abdullah Gül”le bir araya geldiğini, kendisinin de o görüşmeye bizzat şahit olduğunu anlatmakta. Bu buluşma sonrasında Necip Hablemitoğlu’yla Abdullah Gül arasındaki hukukun nasıl geliştiği, Necip Hablemitoğlu’na MİT müsteşarlığı teklif edildiyse bu teklifle ilgili kendisinin bilgi sahibi olup olmadığı an itibarıyla meçhul!
LEVENT GÖKTAŞ’IN MİT MÜSTEŞARLIĞI’NA ADAYLIĞI GERİLİM HATTI
“Fethullahçıların ABD’deki lobi organizasyonlarının amiral gemisinin RUMÎ FOUNDATION olması” ve karargâhını Almanya’da kuran Gülen’in veliahdı “Aymaz”ın kişisel yol haritasında “KONYA ve KAYSERİ’nin çok güçlü konumları”, Molla Celaleddin Rumî’ye Fethullahçı ezoterik zeminde yüklenen manayla bağlantılıdır. Bu çerçevede Molla Celaleddin Rumî’nin “27”x“27”. ölüm yıldönümü olan “17 Aralık” 2002'de
“MİT Müsteşarlığı(veya yardımcılığı?) için CV’sini almak” üzere Levent Göktaş’a verdiği randevuya, o sabah “programındaki ani değişiklik” nedeniyle “acilen Ankara’ya dönen” Başbakan “Abdullah Gül”ün katılamamasına ve
“o gün [yeni yaptırdığı özel gözlükleriyle] gittiği çok önemli yerdeki görüşmede kendisine MİT Müsteşarlığı teklifi yapıldığı”nı söylediği ileri sürülen Necip Hablemitoğlu’nun, “11”x“11”x“11”, başka bir ifadeyle “11 üzeri 3” günlük yukarıda işaret edilen bir geri sayımın sona erdiği ertesi gün görülen ilk şafakta öldürülmesine (Aranot: Bir geri sayım da deşifre analizin burasına not düşelim. Gülen’in “Pensilvanya’daki Kestane Kampı na varışının ‘I’. yıldönümü”den “111x9” gün sonrası “Hablemitoğlu’nun GÖZÜNDEN vurularak katledilmesinin akabinde GÖRÜLEN ilk şafak”tır. )
a) Gülen’in “ters manyel” iletişim platformunu çağrıştıracak şekilde “Karanlık Nuri” olarak bilinen “Nuri Gökhan Bozkır”ın ifadesinde keşif görevini anlatırken sokak adı olarak vurguladığı “Mesnevi” kavramına, b) Kuvay-ı Milliye’ye karşı ilk ayaklanmanın o dönemde “Nakşibendi ve Mevlevi” yapıların etkisinin güçlü bir şekilde hissedildiği Konya’nın “Bozkır” İlçesi’nde başlamasına ve Osmanlı döneminde padişahın otağını koruyan kişilerin “Bozkır”dan seçilmelerine (http://sutad.selcuk.edu.tr/sutad/article/view/142/137 & https://www.siristat.com/2014/01/bozkr-ayaklanmas.html) ezoterik zeminde özel bir mana yüklendiği sezilmekte.
Ofisinde yapılan aramada bulunan düzmece belgelerle “Ergenekon Kumpası”na dahil edilerek cezaevine giren Levent Göktaş’ın avukatlığını üstlenen Serdar Öztürk, bir süre sonra ofisinde yapılan aramada bulunan düzmece belgelerle “Ergenekon Kumpası”na dahil edilerek cezaevine girdi. Kendisinin neden kumpasın hedefi olduğu aşikarken, müvekkili Levent Göktaş’ın hedef alınmasının meçhul olan nedenini “tutuklanmadan önce de MİT Müsteşarlığı için düşünülüyordu. Hatta bu nedenle devlet içinde bir ayrışma yaşanmıştı. Ancak Ergenekon operasyonunda gözaltına alınmasıyla bu süreç kesintiye uğradı.” diyerek izah etmekte (https://odatv4.com/makale/hakan-fidan-gidiyor-mitin-basina-surpriz-bir-isim-geliyor-2405161200-94747).
“10 Mart” 2014’te cezaevinden diğer kumpas mağduruyla birlikte tahliye edilen Levent Göktaş’ın “Ergenekon Kumpası” kapsamında 5 Ağustos 2013’de aldığı hapis cezasının Yargıtay 16. Dairesi tarafından 21 Nisan 2016’da bozulmasının hemen akabinde, basına MİT müsteşarlığı için kendisine teklif götürüldüğü, belli rezervlerle bu teklife olumlu yanıt verdiği yansıdı. Kendi ekibini kurmasına izin verilmesi, akademisyen değil operasyonel bir müsteşarlık gibi rezervleri olan Levent Göktaş’ın terörü bir yıl içinde bitirmeyi ve cemaatle mücadelede başarılı olmayı taahhüt ettiği vurgulanıyordu. Müsteşarlığının önündeki önemli engeller olarak “Ergenekon kumpası mağdurlarının üzerlerinin çizildiği politik iklim” ve “Suriye-İran-İsrail gibi bölge ülkeleriyle barışık bir dış politika izlenmesi” yönündeki görüşünün AKP iktidarının tercihleriyle çelişmesi vurgulanıyordu(https://odatv4.com/makale/hakan-fidan-gidiyor-mitin-basina-surpriz-bir-isim-geliyor-2405161200-94747). Karşılıklı görüşmelerin basına sız(dırıl)masından yaklaşık 2-3 ay sonra “15 Temmuz Darbe Girişimi” yaşandı. Hakan Fidan’ın mevcut görevine devam etmesine darbe girişiminden önce mi, yoksa sonra mı karar verildiği meçhul!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Şubat 2022’de yaptığı “Gerekirse kabinede yeni değişiklikler yapabiliriz” şeklindeki açıklamasının (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/kulislerde-hareketli-gece-kabine-ve-bir-kurumda-degisim-iddiasi-1906893) akabinde, Ankara kulislerinde “değişiklik yapılacak üç bakanlıktan biri olan Dışişleri Bakanlığı’na bu alandaki tecrübesine binaen Hakan Fidan’ın atanacağı” iddiası konuşulmaya başlandı(https://haber.sol.org.tr/haber/ankara-kulislerinde-su-bu-konusuluyor-uc-bakan-daha-sirada-327372). Boşalacak olan MİT Müsteşarlığı’na 2002 yılından itibaren adı sürekli bu makam için anılan Levent Göktaş en doğal adaylardan biriyken, “devreye Nuri Gökhan Bozkır’ın sansasyonel bir ithamla girdiği” ve Şengül Hablemitoğlu’nun da kamuoyu önünde bu ithamı sahiplendiği görülmekte.
Yukarıda da ifade ettim, tekrar edeyim. Fethullahçıların hedefi olmak, Fethullahçı olmamanın güçlü bir karinesi DEĞİLDİR. “Hasım cephesinin sosyolojik zemininde kendi şakirtlerini/işbirlikçilerini cilalamak ve operasyonel hamlelerini sağlam zemine oturtmak için yaptıkları hamleler”in örnekleri orta yerde duruyor. “Hrant Dink Suikastı”nın işlendiği hicri yılbaşına, yani “1/1”/14“27”ye denk gelen “1/19”/2007’nin “11x9”. gününün denk geldiği Gülen’in şakirtleri nezdindeki “kutlu doğum” gününde, gece saat “11:19”dan sonra görülen ilk şafağı temsilen “11:20”de yayınladığı* “e-muhtıra”yla “Ergenekoncuların bir darbe hazırlığı içinde oldukları imajını pekiştirerek kumpasların iklimini inşasında zirve noktaya tuğla” koyan “Yaşar Büyükanıt”, kısa süre öncesinde “Şemdinli İddianamesi”yle Fethullahçıların hedefiydi. Kuleli Askeri Lisesi’ne kendisinin “geleceğin genel kurmay başkanı” cilasıyla okul komutanı olarak görev yaptığı 1983-86 yılları arasında yaklaşık 500 şakirdin sızdığı, 1986’da Genelkurmay İstihbarat’tan gelen yetkililerin askeri liselerde yürüttüğü soruşturmada İstanbul Deniz Lisesi’nden “epeyce” şakird atılırken, Kuleli Askeri Lisesi’nde tespit edilen 250 şakirdin içinden -okul komutanı Yaşar Büyükanıt’ın devreye girmesiyle- sadece 50-60 tanesinin atıldığı ve geri kalanların “kazanırız varsayımıyla atılmadıkları” 2016 yılındaki darbe girişiminden kısa süre önce ifşa edildi (http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/kritik-yil-1986, http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/buyukanit-darbe-komisyonuna-bilgi-verecek, https://www.aksam.com.tr/siyaset/tsknin-sorularini-cemaate-sizdirdilar/haber-299845 ve ayrıca askeri liselerdeki soruşturmalara dair o günlerde Nokta Dergisi’nin yaptığı haberler için bknz. https://medyascope.tv/2018/12/24/28-aralik-1986-tarihli-nokta-dergisi-haberi-orduya-sizan-dinci-grup-fethullahcilar/ & https://medyascope.tv/2016/07/26/nokta-dergisi-22-subat-1987-haberi-askeri-okullarda-ikinci-operasyon/)
Başka bir örnek “Emine Ülker Tarhan”dır. Kendi kurduğu YARSAV’da Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun nasıl olduğunu o dönem kimseciklerin kavramadığı hesapsız kitapsız bir şekilde tasfiye edildiği genel kurulda YARSAV Genel Başkanı seçilmesinin akabinde “bir gecede yüzlerce şakirdi üye kaydettiği” YARSAV’ı bugün “FETÖ’den cezaevinde olan Murat Aslan”a emanet edip, Kemal Kılıçdaroğlu’nun pop ikonu olarak siyasete atılan “Emine Ülker Tarhan” da siyaset yaptığı dönemde internete sızdırılan tapeler üzerinden hedef alınmıştı.
Hakeza “Kelebek” Sedat Peker’i yukarıdaki satırlarda zaten anlatmıştım.
Ezcümle “cumhuriyetçi orta sınıfların algılarının yönetimi” amacına matuf olarak, “kendi kriptolarını(veya işbirlikçilerini?) hedef aldığı illüzyonu”nu tesis etmek dahil, Gülen’in zihin dünyasındaki Sirk Tiyatrosu’nda herşey mümkün. Benzer bir durum pekala Levent Göktaş için de geçerli olabilir. Ama böyle bir iddiaya itibar edebilmek için öykünün şıracısıyla bozacısı kıvamında olan “Nuri Gökhan Bozkır - Zihni Çakır ikilisi”nin anlattıklarının çok daha ötesinde maddi delillere ihtiyaç var.
EŞİNDEN GİZLEDİĞİNİ O GÜNLERİN ÇAYLAK GAZETECİYLE PAYLAŞIR MI?
Eşinin “MİT Müsteşarlığı'na getirileceği” yolunda iddiaların kendisine sorulduğu 2011 yılında Şengül Hablemitoğlu’nun verdiği yanıt:
“Ben böyle bir bilgiye hiç sahip olmadım, bu bilgi nereden çıktı, bilemiyorum. Necip’in bilgisayarından çıktığı belirtilen bazı yazışmalar gönderildi. Ama çok şaşırdım, aynı bilgisayarı kullanıyorduk, e-mail hesabımız bile ortaktı, öyle bir yazışma hiç olmadı. Hiçbir etkinliği ve yetkinliği olmayan insanların birtakım iddialarda bulunduğunu görüyorsunuz. Ben bu MİT Müsteşarlığı iddiasının da böyle bir söylenti olduğunu düşünüyorum. Böyle bir iddianın, Necip’in öldürülme sürecini hızlandırdığını, hatta sebebi bile olabileceğini düşünüyorum.”
Şengül Hablemitoğlu’nun beyanı dikkate alındığında, eşinin MİT müsteşarlığına atanacağı iddiasını destekler mahiyette bazı yazışmaların “suikast sonrasında ortak kullandıkları bilgisayara yüklendiği” görülmekte. Suikastten 24 saat önce Necip Hablemitoğlu’yla yaptığı son röportaj öncesinde kendisine söylendiğini iddia ettiği, haber değeri çok yüksek olan bu sansasyonel bilgiyi Yasemin Güneri’nin yıllarca haberleştirmediği fark ediliyor. Kendisinin hiç sahip olmadığı bu bilginin nereden çıktığından bihaber olan Şengül Hablemitoğlu’yla da paylaşmadığı seziliyor. Not düşmekte fayda var.
GÜLEN’İN O GECE GÖRDÜĞÜ RÜYANIN “II” VERSİYONU...
İki versiyonu var. Biri OdaTV’de “Faruk Aslan”a atıfla haberleştirilen; beriki ise Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde “Adil Öksüz”ün hocası olarak basına yansıyan “Prof. Dr. Davud Aydüz”e atıfla yayınlanan...
OdaTV’de “Faruk Aslan”a atıfla 14 Şubat 2016’da yayınlanan versiyon: "(...)Hablemitoğlu’nun öldürüldüğü gece, cinayetle hemen hemen aynı saatlerde ehli keşf bir zatı muhterem bir rüyayı sadıka gördü. Rüyada Hablemitoğlu muhterem hocanın peşinden kan ter içinde koşuyor, kovalıyordu. Hemen ardında da o zamanlar Hürriyet gazetesinde köşe yazarı olan Emin Çölaşan Hablemitoğlu ve muhterem zatı takip ediyor, kovalıyordu. Muhterem zatın önüne bir bataklık çıktı. İlerlese bataklıkta batarak ölecek, arkasında Hablemitoğlu, onun ardında Çölaşan doludizgin geliyorlar. Risk alıp bataklıktaki kuru kara parçaları ve taşlara basarak, zıplaya zıplaya karşıya geçti muhterem zat. Hablemitoğlu, o yaptı, bende yapabilirim sandı ve bataklığa atladı. Boğuldu. İmdatına onu arkasından iten Çölaşan yetişmedi. Tam tersine bataklık kenarından geriye bakmadan döndü ve kaçtı. Kan ter içinde uyanan zatı muhterem, öğrencilerine bu rüyayı anlattı ve yorum istedi. Kimse Hablemitoğlu’nun o gece öldürüldüğünü bilmiyordu. Televizyonu açtılar ve tüm kanallarda Hablemitoğlu cinayetini hayretle gördüler. Allah’ın hikmetinden sual olunmaz elbette! Bu rüya bu güne kadar gizli kalmıştı. Sanırım anlatmanın zamanı geldi.(...)" (https://odatv4.com/guncel/gulen-o-cinayeti-ruyasinda-gormus-1402161200-89581)
“Adil Öksüz”ün Sakarya Üniversitesi’ndeki hocası “Prof. Dr. Davut Aydüz”e atıfla 12 Temmuz 2015’te haberleştirilen versiyon: “ Hablem …… itoğlu öldürülmeden bir gün önce bir rüya görmüştüm, bunu hoca efendi anlatıyor, rüyamda bir kulübedeydim, Emin Çölaşan ve etrafındaki birkaç koruma bana zarar vermek istiyordu, ama ben nasılsa bir yolunu bulup onlardan kaçtım.. Fakat o adam ( Emin Çölaşan) bana sonradan … itoğlu olarak göründü, hablem…itoğlu Ve bir gün sonra da öldürüldü… Sonradan duyduk ki , bunu hiçbir yerde duymanıza imkan yok arkadaşlar... Bunu öldürenler çok ses getirsin diye aslında Emin Çölaşan’ı öldüreceklermiş ama onun korumaları çok olduğu için oldürmeyi göze alamamışlar. Sonunda o zavallı Mitoğlu gitti ya da İtoğlu gitti . . . . . İt oğlu öldürünce olay mahalline gelen savcı Nuh Mete Yüksel yanlarında getirdikleri hoca efendi ile ilgili olan disketleri Hablemitoğlu’nun bilgisayarına koyuyorlar. . . Sanki hakikaten hoca efendi ile ilgili olarak çalışıyormuş ve o öldürtmüş gibi bir hava veriyorlar. . . Ama elhamdülillah birileri bunun bu oyunun ortaya çıkartıyor . . Ne filmler çeviriyor adamlar. O gün basına yansıtılan hep hoca efendi üzerinde çalışıyor da falan filan nereden nereyeeeee…..” (https://bakirkoymerkez.com/haber/aslinda-emin-colasan-oldurulecekti-34247nwi.html)
Çölaşan ve Hablemitoğlu’nun Gülen’i kovalaması ve -saat farkı dikkate alınacak olursa- rüyanın görülmesinden birkaç saat sonra “Hablemitoğlu’nun katledilmesi” iki rüyanın ortak noktaları. İkinci versiyonda Fethullahçı iletişimde ve eylem tasarımlarında sıklıkla karşılaşılan “isimlerin ve fonetik çağrışımlarının mana yüklerinin kullanılması”nın bir örneği olarak Hablemitoğlu’nun soyadının kâh aşağılama amacına matuf bir şekilde “İtoğlu” olarak, kâh “MİT” imasıyla “Mitoğlu” olarak vurgulanması kayda değerdir. “MİT müsteşarlığı teklifi iddiası”na bir atıf olarak yorumlanabilir. Yine ikinci versiyonda ima edilen “Necip Hablemitoğlu’nun bilgisayarına Nuh Mete Yüksel tarafından bir takım dosyalar yüklendiği iddiası”na gelince, “kendi fiillerini hasımlarına yükleyerek dillendirmek” hem çok tipik bir Fethullahçı retoriktir, hem Gülen’in Yaşar Tunagür’den öğrendiği “ters manyel iletişim platformu”nun bir yansıması olarak düşünülebilir.
“Hablemitoğlu suikastı”nın “hicret iklimi”nin sona erdiğinin hasım cepheye iletildiği bir “şiddet diplomasisi” olarak tasarlandığı yönündeki analitik çözümlememi, Gülen’in birkaç saat önce gördüğü söylenerek servis edilen rüyanın her iki versiyonu da teyit etmektedir. İki rüyadaki kovalama hali “hicret ikliminin inşası” olarak ve bataklığa gelince kovalamaktan vazgeçmediği için bataklıkta boğulmak ise “hicret iklimine tuğla ekleme ısrarının neden olduğu ölüm” olarak düşünülmeli.
SORULAR...
Necip Hablemitoğlu’nun Köstebek isimli kitabında teşekkür ettiği isimlerden Dr. Ümit Emre’nin kim olduğunu bilemiyorum, sanırım müstear isim. Ama M. Emin Değer ve Zübeyir Kındıra Fethullahçılar’a karşı çalışmaları bilinen önemli isimler. Bugün Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi olan Sertaç Eş’in de o yıllarda Fethullahçılar’la ilgili haberlere yaptığı bilinmekte( http://www.turkcuturanci.com/turkcu/index.php/topic,16235.60.html & https://skyturkvngenc.wordpress.com/2007/06/14/fethullah-emniyet%E2%80%99i-ele-gecirdi/). Öte yandan -kendi ifadesiyle o günlerde mesleğin başında bir gazeteci olan- Yasemin Güneri, Fethullahçılar’a dair Necip Hablemitoğlu’nun yararlanabileceği nasıl çalışmalara imza atmış olabilir? Kastettiği o dönemde Fethullahçılarla ilgili Star Gazetesi’nde veya [“firari Fethullahçı Cevheri Güven”in söylediği gibi Star Gazetesi’ne Aydınlık’tan transfer olduysa] Aydınlık Gazetesi’nde yaptığı haberler olabilir mi? Hiçbir fikrim yok, ama kendisinin Fethullahçılarla ilgili -bu suikast öncesinde ve dahi sonrasında- yayınladığı çalışmalarını, röportajlarını, analizlerini ve haberlerini samimiyetle merak ediyor ve çok ama çok önemsiyorum.
“Firari Fethullahçı Cevheri Güven”, o dönem genel yayın yönetmenliğini Fatih Çekirge’nin ve yazı işleri müdürlüğünü Yılmaz Özdil’in yaptığı Star Gazetesi’nin Ankara Bürosu’nda görev yaptığını, yargı muhabirinin ise Aydınlık Gazetesi’nden transfer edilen Yasemin Güneri olduğunu, Necip Hablemitoğlu’yla ilgili haberleri/röportajları Yasemin Güneri’nin yaptığını ve Necip Hablemitoğlu’nun haftada 3-4 kez kendilerini ziyaret ettiğini anlatmış(4:00 - 4:33 https://www.youtube.com/watch?v=TAm6oAFPCuc). Acaba o dönemde “Cevheri Güven”in Necip Hablemitoğlu’yla herhangi bir diyaloğu ve/veya röportajı olmuş mudur? Fethullahçıların “fonetik çağrışımları operasyonel tasarımlarında kullanmaları” ve “Cevheri Güven”in Necip Habelmitoğlu’yla ilgili videosunda ısrarla Alman Vakıfları ve Bergama’yla ilgili çalışmalarına işaret etmesinden hareketle, düşünmeden edemiyorum: “Acaba Bergama’daki altın madenleriyle ilgili çalışmasını hazırlarken ve/veya yayınladıktan sonra bu konudaki haberlerde ve/veya verilen demeçlerde ‘Necip Hablemitoğlu’nun Cevheri Güven’le herhangi bir teması’ söz konusu mudur?” (Aranot: Bir deşifre analizi yaparken Hanefi Avcı’nın sevdiği metaforla ifade etmek gerekirse “fili tuttuğum yerden tarif ederek” başlarım. Sonrasında yıllardır onların pabucunda düşünerek deşifre analiz yaptığım için geçmişte tespit ettiğim karakteristiklerle örtüştüğü noktaları tespit edip analizi katmanlı bir şekilde derinleştiririm. Bu teknik önümdeki sayfanın ilk satırından yazıya başlayıp, bir süre sonra son satırda bitirmeye engeldir. Son satırları bilmem kaçıncı okuyuşunuzda bazen ilk paragrafa, bazen yazının ortalarında bir yerlere yazmak zorunda kalabilirsiniz. Keza her üzerinden geçtiğinizde belirli dokunuşlarla analizi genleştirmek zorunda kalırsınız. Esasında üç boyutlu “tellerden/şeritlerden oluşan bir küre”nin koordinatları üzerinde gidip geliyorsunuzdur. Bu deşifre analizde de taslak versiyonu okuyuşlarımdan birinde “Fethullahçılar’ın fonetik çağrışımları operasyonel tasarımlarında kullanmaları” karakteristiğine ilk kez “Cevheri Güven” özelinde değindim. Ve aklıma gelen Bergama altın madenleriyle ilgili yukarıdaki soruyu ekledim. Hemen sonrasında OdaTV’nin belgeselini ve “Cevheri Güven”in videosunu, bu çalışmanın ilgili yerlerine eklediğim dakika bilgilerini kontrol etmek için arka arkaya tekrar izlerken, OdaTV’nin belgeselinde görüşüne başvurulan 3-4 kişiden biri olarak hemen hemen her gün Necip Hablemitoğlu’yla telefonda görüştüğünü söyleyen kişinin adının gözükmesi gereken sağ alt köşenin “buz”landığını farkettim. Gayrı ihtiyari olarak serbest çağrışımla ilk aklıma gelen, “Cevheri Güven”in videosunda bahsettiği Hüseyin “Buz”oğlu olabileceğiydi. Google’da adını tarayarak ulaştığım fotoğrafına bakınca, hakikaten o olduğunu farkettim. Artık tesadüf mü dersiniz, başka bir telin ucu mu olduğunu düşünürsünüz? Orası size kalmış(02:30 https://www.youtube.com/watch?v=LfR2blwP0b0). Daha sonra eski analizlerimde değindiğim iki rüya aklıma geldi, onları da bu analize ekledim. Sonra başka örnekler aklıma geldi veya tespit ettim, sonra başka örnekler... hepsini analizin farklı yerlerine bilahare ekledim.)
Yasemin Güneri, OdaTV’de yayınlanan belgeselde suikast sonrasında hemen Necip Hablemitoğlu’nun evine gittiğini ifade ediyor(11:30 – 12:00 https://www.youtube.com/watch?v=LfR2blwP0b0). “Cevheri Güven” de kişisel youtube hesabından yaptığı yayında, o gece suikast sonrasında nöbet tutması için Star Gazetesi’nin kendisini de sokağa gönderdiğini ve nöbeti 1-2 kez devraldığını söylemekte(10:37 - 10:53 https://www.youtube.com/watch?v=TAm6oAFPCuc). Fethullahçının doğasının bir parçasıdır yalan konuşmak; imkan olsa da Yasemin Güneri’ye o gece sokakta Star Gazetesi’nden görevli olan gazeteciler arasında “Cevheri Güven”in de olup olmadığı ve hatta “o dönem Necip Hablemitoğlu’yla Cevheri Güven arasında herhangi bir temas”a şahit olup olmadığı keşke kendisine sorulabilse...
Necip Hablemitoğlu’nun “göz doktoru” kimdir? Suikast öncesinde ziyaret ettiği “göz doktoru” her zaman gittiği “göz doktoru” mudur? Değilse kimdir? Kişisel “göz doktoru” ve farklı bir doktor söz konusuysa suikast öncesinde ziyaret ettiği “göz doktoru” acaba “asker kökenli” midir? Katledilmesinden bir gün önce “kendisine MİT müsteşarlığı teklifi yapılan bir görüşmeye gittiğini söylediği” ileri sürülen Necip Hablemitoğlu’nun “o gün gözünde olan ve katledildiği ertesi gün gözünde olduğu” tahmin edilen “yeni yaptırdığı özel gözlük”ü hangi “gözlükçü”de yaptırmıştır? “Nuri Gökhan Bozkır”ın işaret ettiği bir ÖKK mensubuyla aynı ad ve soyadını paylaştığı fark edilen Ankara’daki bir özel hastanede “göz doktoru” olan ve öncesinde de "askeri göz doktoru” olan kişinin geçmişte Necip Hablemitoğlu’yla HERHANGİ bir hukuku var mıdır? (Aranot: Şeytanın gizlendiği ayrıntının “O ÖZEL YAPTIRILAN GÖZLÜK” olması muhtemeldir.)
Bütün şüphelilerin suikast gecesine dair HTS kayıtlarını tek tek inceleyen yetkililer, Necip Hablemitoğlu’nun bir gün önce hangi adreslere gittiğini, kimlerle telefon görüşmesi yaptığını, kimlerle biraraya geldiğini, o gün onunla biraraya gelen kişilerin akabinde kimlerle iletişim kurduklarını acaba hiç araştırmışlar mıdır?
Yasemin Güneri, Necip Hablemitoğlu’nun kendisine söylediğini iddia ettiği “kendisine o gün MİT müsteşarlığı teklifinin yapıldığı” yönündeki bilgiyi tam olarak ne kadar süre boyunca haberleştirmedi? Şengül Hablemitoğlu’yla bu bilgiyi ne kadar süre sonra paylaştı?
Saygılarımla, Osman Buçukoğlu [email protected] https://twitter.com/PantheRei2 https://www.facebook.com/osmanbucukoglu http://fetvayadiren.tumblr.com/
A) Okuduğunuz bu deşifre analizin ekran görüntüleriyle oluşturulan PDF dosyasının linki: B) Okuduğunuz deşifre analizde işaret edilen eski tarihli üç deşifre analiz:
31 Ağustos 2015 tarihinde Ergenekon Kumpası’nın Start Aldığı Tarih – 7 Ocak 1997 başlığıyla yayınladığım 14 sayfalık deşifre analiz (http://fetvayadiren.tumblr.com/post/128027377467/ergenekon-kumpasinin-start-aldiği-tarih-7-ocak veya https://www.dropbox.com/s/a0dwspr77ntqjox/Ergenekon.Kumpasini.Start.Aldigi.Tarih-7.Ocak.1997.pdf)
31 Mayıs 2016 tarihinde Zekeriya Öz’ün Makyözü Can Dündar başlığıyla yayınladığım 33 sayfalık deşifre analiz (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/145196660412/can- dündarin-makyözü-zekeri-ya-öz veya https://www.dropbox.com/s/v43rzvqrqhbc73u/can.dundar%C4%B1n.makyozu.zekeriya.oz.pdf)
21 Aralık 2019 tarihinde “Kumpas”ların Kalemşörü “Zihni Çakır”ın “Necip Hablemitoğlu’nun Katledilmesi”ne Dair Soruşturmanın Rotasını Etkileyen İfadesi – “Göz” ve “Göz Doktoru”nun “Fethullahçı Ezoterik Dil”deki Örnekleri ve “Fethullahçı Ezoterik Kökeni” başlığıyla yayınladığım 9 sayfalık deşifre analiz (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/189795577522/hakkı-verilerek-hazırlanan-bir-fincan-kahve veya https://www.dropbox.com/s/4a9fqydy22r6sqc/goz.kavraminin.fethullahci.ezoterik.mana.yuku.pdf)
14 Mayıs 2021 tarihinde Vehmdür Cümlesi Medâr-ı Riyâ başlığıyla yayınladığım 7 sayfalık deşifre analiz (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/651164758424338432/vehmdu-r-cu-mlesi-meda-r-%C4%B1-riya veya https://www.dropbox.com/s/u6cq8izbt1qtsve/30.31.Mayis.2016.Vehmdur.Cumlesi.Medari.Riya.pdf)
25 Kasım 2021 tarihinde Finali “11”:“11” PM Olan “111x3” Dakikada “Gülen’in Zehirlendiği Algısı”nın İnşa EdilmesininTaşıyıcı Sütunu: “11/9” başlığıyla yayınladığım 20 sayfalık deşifre analiz (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/668846544983867392/finali-1111-pm-olan-111x3 veya https://www.dropbox.com/s/5gmrl72rsf5joxp/finali.11.11.pm.olan.111x3.dakikada.g%C3%BClenin.zehirlendigi.algisinin.insa.edilmesinin.tasiyici.sutunu.11%3A9.pdf)
30 Aralık 2021 tarihinde “Maraş Katliamı”nda “Nurcu Gladyo”nun Ezoterik Kurgusunun Ayak İzleri: “9/11” başlığıyla yayınladığım 28 sayfalık deşifre analiz (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/671946751311216641/maraş-katli-aminda-nurcu-gladyonun-ezoteri-k veya https://www.dropbox.com/s/md3vhlw21ug09lr/Maras.Katliaminda.Nurcu.Gladyonun.Ezoterik.Kurgusunun.Ayak.Izleri.9.11.pdf)
İthaf: Bu deşifre analiz, nam-ı diğer Ahi Evran olan Nasreddin Hoca’ya ve dahi hasmının Kayseri’de şehit düşen oğlu Alâeddin Çelebi’ye ithaf edilmiştir. Ruhları şad, yaktıkları fener daim olsun!
1 note
·
View note
Text
Tetikçinin Oğlu 2. Bölüm
part 1 | part 2 | part 3 | part 4
#turkish#turkish series#whump#male whump#shot#weak#dizzy#barely conscious#carried#pain#blood#field medicine#unconscious#cared for#comfort#tetikçinin oğlu#Genco Özak#timuçin esen
139 notes
·
View notes
Text
JOHN WİCK
JOHN WİCK
Chad Stahelski, aslen dövüş sanatları uzmanı olan, the crow filminde brandon lee'nin dublörlüğünü ve birkaç filmde de aktörlük yapan yönetmen ilk filmi olan ‘’ John Wick ‘’, özellikle Keanu Reeves ve Willem Dafoe gibi tanınan oyuncuların bulunduğu kadrosuyla dikkat çeken bir yapım. İlk yönetmenlik denemesi olmasına karşın Stahelski’nin dövüş sanatları uzmanı olarak kariyeriyse oldukça parlak. Öyle ki çalışmaları arasında Matrix serisi, 300 Spartalı, V For Vandetta ve X-Men gibi filmler var.
Chapter 1 : Emekliye ayrılmış tetikçinin amansız bir hastalıktan kaybettiği karısının yasını tutan Wick karısından bir araba ve bir köpek kalmıştır. Eskiden çalıştığı rus mafyası Tasarov’un oğlu tarafından köpeği öldürülür ve arabasıda çalınır. Bunu yapan Tasarov’un oğlu ve arkadaşları bilmeden yer altı dünyasının en acımasız süikastçısını tekrar uyandırırlar. John Wick, acımasızca düşmanların peşine düşer aksiyon burada başlar Tasarov ailesine kadar ulaşır.
Chapter 2 : Tekrardan emekliliğe ayrılmaya çalışan John Wick'in bu emeklilik hayali çok sürmez. Santino d'Antonio , John Wick'in karanlık yer altı dünyasından kurtulabilmesi için kan mührünü devreye sokup Wick'i kendisine bir ömür boyu borçlu bırakmıştır. Santino, bu borca karşılık Wick'ten bir hedefi öldürmesini ister. John Wick, tekrardan amansız bir aksiyonun içine atılır ve mensubu olduğu Continental adlı oluşumun ne denli güçlü olduğunu, tam olarak nasıl kurallara sahip olduğunu ve amacının ne olduğu da bizlere gösteriliyor.
Film, bir klişe üzerinde ilerliyor izlenimi verebilir birçok insana fakat klişeden ayırılan bazı noktalar var. ‘’ İnsani duygular ’’ filmin başlangıcı ve aksiyonun fitilini ateşleyen bir unsur ki izleyici ile kurulan bir bağ noktası. Bu duygu durumunu aksiyon ile basit, gerçekliğe yakın bir dil ile ve tam tadında harmanlamışlar. Filmin yapımcılarından Basil Iwanyk güzel özetliyor ve şöyle anlatıyor: “ Senaryonun tonu aksiyon dolu ve oldukça eğlenceli. Çok net bir duygu filmi var ve bu aksiyon filmi için çok rahat. John Wick karısı kaybetmiş, evi yağmalanmış, arabası çalınmış ve köpeği öldürülmüş bir adamı canlandırıyor. Büyük bir aksiyon filmi için geniş bir duygusal geçmişi barındırıyor. Herkesin başına gelebilecek bir şey. Bana göre aksiyon türünün tüm mantığı, olağanüstü bir stille basit ve erişilebilir bir ortam yaratmak. Biz de bu filmde bunu yaptık. ”
Dövüş sanatını iyi bilen bir yönetmen ile istenileni iyi uygulayan, bilgisayar oyunu tadında silah kullanımı ile filmi hareketlendiren Keanu Reeves damakta hoş bir tat bırakıyor. Kendisine has melankolik havasını oynadığı karakter ile birleştirmeyi başarabilen Keanu Reeves, John Wick karakteri ile hem kendisine yapışan yeni bir kimlik hem de sinema dünyasına yeni bir suikastçi karakteri kazandırmış oldu.
Birşey daha var ki, John Wick 1 & 2 aksiyonu bol bir film olarak akılda kaldı. Birinci filmde senaryonun giriş bölümü ve gelişme bölümünün tamamı aktarılmamış ki yarım kalan birşeyler var deniliyordu. İkinci filmde ise senaryonun gelişme bölümü tamamlanmış, konudan ziyade aksiyonu ağır basan Continental adlı oluşumu tarif eden bölüm ve üçüncü film için köprü ya da geçiş filmi niteliğinde olmuş. Hikaye nasıl bir sonuca bağlanacak merak konusu.
ALAN ARTHUR
1 note
·
View note
Text
Bahar Sahin as Sibel Kayahan "Tetikçinin Oğlu" [6]
#bahar sahin#baharsahinedit#bahar şahin#tetikçinin oglu dizi#tetikçinin oğlu#tetikcinin oglu#sibel kayahan#dizi#turkishedit#turkish tv series
23 notes
·
View notes
Text
Tetikçinin Oğlu 7 Bölüm Fragmanı Fox Tv
Kaynak https://www.tvalemi.gen.tr/blog/tetikcinin-oglu-7-bolum-fragmani-fox-tv.html
Tetikçinin Oğlu 7 Bölüm Fragmanı Fox Tv
Tetikçinin Oğlu 7 Bölüm Fragmanı Fox Tv izle Başlık: Tetikçinin Oğlu 7 Bölüm Fragmanı Fox Tv Kanal Fox Tv Etiket: Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm,Tetikçinin Oğlu …
Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm, Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm Fragmanı, Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm Tanıtım izle, Tetikçinin Oğlu 7. Yeni Bölüm, Tetikçinin Oğlu Son Bölüm, Tetikçinin Oğlu Son bölüm Fragmanı, Tetikçinin Oğlu Tum Bölümler, Tetikçinin Oğlu Yeni Bölüm, Tetikçinin Oğlu Yeni bölüm Fragmanı https://www.tvalemi.gen.tr/blog/
#Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm#Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm Fragmanı#Tetikçinin Oğlu 7. Bölüm Tanıtım izle#Tetikçinin Oğlu 7. Yeni Bölüm#Tetikçinin Oğlu Son Bölüm#Tetikçinin Oğlu Son bölüm Fragmanı#Tetikçinin Oğlu Tum Bölümler#Tetikçinin Oğlu Yeni Bölüm#Tetikçinin Oğlu Yeni bölüm Fragmanı
0 notes
Link
Dizisi final yapacak olan Şevket Çoruh'a Arka Sokaklar'dan teklif geldi
0 notes