#Türk tiyatrosu
Explore tagged Tumblr posts
Text
2 notes
·
View notes
Text
Bursa'da Karagöz Geleneğini Yaşatan Recep Şinasi Çelikkol
Bursa’da yaşayan hayali (Karagöz oynatıcısı) Recep Şinasi Çelikkol, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Listesi’ne alınan bu kadim sanatı başarıyla yaşatıyor. Çelikkol, ilkokul yıllarında hayali Küçük Ali’den (Muhittin Sevilen) etkilenerek, babasının Karagöz ile Hacivat gölge oyununa olan tutkusuyla bu sanata yönelmeye…
#Bursa#geleneksel sanatlar#gölge oyunu#İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası#Karagöz#Karagöz festivalleri#kültürel miras#Ödül#Recep Şinasi Çelikkol#Sanat#Türk tiyatrosu#Uğur Çelikkol#Unesco
0 notes
Text
türkiye tiyatrosunun bellekle imtihanı | B.Güçbilmez'in Zaman Zemin Zuhur'u üzerinden bir inceleme
Toplumları zaman ve tarih içerisinde konumlandıran; onlara kimliklerini, tasarılarını ve arka planlarını sağlayan; onları güdüleyen, destekleyen ve yeniden biçimlendiren bir anı deposudur bellek. Bu konumlanmada ve toplumun canlılığında başat roldeki belleğe hareketini veren, onu mümkün kılan ise mekandır. Bir mekanı bir zaman için işgal ederek ifadesini o ayrılmış, özel alanda kuran ve muhatabını bulan tiyatro da bu yönüyle bir mekan sanatıdır. Tiyatronun bu ilişkide olmazsa olmaz destekçisi bellektir. Bellek (anımsama), bir yeniden canlandırma, geçmişte olanı şimdide temsil etme niteliğiyle tiyatroya benzemektedir. Temsil nasıl ki görünüre getirdiği şeyin tıpkısını sunmuyorsa, anımsama eylemi de geçmişten çağırdıklarını birebir yansıtmamakta, onları zamanda bulanıklaşmış ve öznelleşmiş bir yansıdan öteye götürmemektedir. Bellek geçmişte yaşananların bir temsilidir. Tiyatronun anımsamayla ilişkisi bu sebeplerle güçlü bir ilişkidir.
Kabaca söylenecek olursa yüzünü geçmişinden ve “öteki”den ayrı bir yöne döndürmeye mecbur bırakılmış, köksüzleştirme ve belleksizleştirme politikalarıyla yönlendirilmiş ülkemizde; ideal olarak belirlenmiş batıdan alınan ve bellekten ayrı düşünülemeyen tiyatro sanatının nasıl görünümler bulacağı, bu görünümlerin tiyatronun kendi iç dinamiklerine tezatlıklar teşkil eden bu yapıda nasıl varlık bulacağı ya da bu tezatlıktan anlam üretip üretemeyeceği, kendisini bu kültürel alanda nereye konumlandırmak istediği incelenmeye değer bir konu olarak karşımızda durur.
Geçip gitmiş, unutulması emredilmiş geçmiş ve henüz tam olarak oluşmamış ya da erginleşememiş, güçlü bir imge haline gelememiş gelecek arasında kalmak "şimdi"yi de farklı bir boyuta sokmaktadır. Çünkü Ahmet Oktay'ın dediği gibi "şimdiye egemen olabilmek, onu gerçekten değiştirebilmek, onun edilgenleştirici öğelerine karşı koyabilmek ancak bir geçmişe ve geleceğe sahip olabilmekle mümkündür." Bu tarz bir zamansal algıya sahip olmayan Türkiye tıpkı tragedyalarda insanın tanrının güçlü bilgisinin yanındaki aciz durumunun yarattığı gibi bir müdahalesizlik ve iktidarsızlık durumunda kalarak bir nevi oedipus yazgısı yaşamaktadır. Bu yazgının bize sunduğu, bizi asılı bıraktığı zaman "genişlemiş bir şimdi"dir.
Genişletilmiş şimdi, ilginç bir şekilde minyatür'le örtüşmektedir. Minyatür sanatı,
perspektifsiz, karşıdan bakılamayan, mekan içinde sivrilen bir derinliğe sahip olmayan yapıdadır. Geçmişle bağı kopmuş, gelecek tasarısı kuramayan ya da bunu içselleştiremeyen, dününe küsmüş, yarınına kayıtsız kalmış toplumumuzun, Beliz Güçbilmez'in kitabında kurguladığı "bir gün bir şey olur formülü"ne sırtını dayayan bir tiyatro üretmesi, bu açıdan bakıldığında tesadüfi değildir. Böyle bir iklimde şekillenen tiyatro algısında, yazarlarımızın sıklıkla başvurduğu gerçekçiliğin de, belleğe ve kültürel tarihsel arkaplana oturan batılı gerçekçilikten farklılaştığı bir nokta vardır.
Beliz Güçbilmez, İbsen gerçekçiliğini baz alarak bir perspektif dramaturjisinden bahseder. Bu tür oyunlar perspektifle çizilmiş resimlerdekine benzer bir şekilde, adım adım ilerleyen ve art arda dizilen olaylarla bir tür derinlik ve zamansallık kazanarak ve geçmişi arkalarına alıp çizgisel bir yürüme yolu izleyerek söylemlerini belirlerler. Bu oyunlarda belllek, perfpektifi oluşturacak bir şekilde metne yerleştirilmiştir ve gerçekçilik için elzemdir. Ancak yerli gerçekçi oyunlarımızda oyunun hikayesi neredeyse sahne üzerinde sergilenen olayın hikayesi kadardır, bir nevi "minyatürleştirilmiştir". Ancak batılı gerçekçi tiyatroda, oyunda anlatılmayanlar kasıtlı bir şekilde dışarıda bırakılmaktadır. Dolayısıyla gerçekçi batı tiyatrosu perspektifle gözü sabitlemesine rağmen, bunun dışında başka dünyalar ve bakış açıları olduğunu da imlemekte, yokluğuyla varlığına dikkat çekilen bir alanı da belirtmektedir. Yerli oyunlarda ise bunu yapmaya çalışırken minyatürün hayaleti basar eteğimize. Kendi içinde ve o an için anlamlı olan ancak dramatik akışı beslemeyen öğeler göze çarpar. Sahnede bir an bir anlatı yükselir ancak bu anlatı bütünü doldurmak için değildir, kendisini parlatır ve söner.
Benzer şekilde melodramlarda da bu tür kültürel bir arkaplan bulunur. İhtilalin devrimci tavrını yansıtacak şekilde, söylediğini hızlı ve kısa mesajlar yoluyla ileten bir form olarak var olmuştur melodram. Yine bu sebeplerden kısa ve net bir neden sonuç ilişkisine gereksinim duyar. Bu hızlı eğitim fikri tanzimat aydınlarının hedefleriyle örtüşmüştür. Namık Kemal geçmişten kopmak bir yana geçmişi bir ideal olarak kavramlaştıran biri olması yönüyle, bu neden sonuç ilişkisini bir ölçüde kurabilmiştir de.
Tanzimat sonrası tiyatromuza göz attığımızda da, batılı anlamda gerçekçi dramatik tiyatroyu en iyi temsil eden kurguların Necip Fazıl ve Ozansoy'da belirdiğini görürüz. İlginç olan Necip Fazıl'ın ideolojisine ve söylemine ters olan bu kaynaktan beslenmesi ve
onu en iyi uygulayan yazar olmasıdır. Ancak bu ilginçlik tesadüfi değildir. Çünkü geçmişle hesabı olan, zaman içerisinde bir yere oturmakta olan derdiyle söylemini kuran Necip Fazıl bu formu kendiliğinden gereksinmiştir.
Ancak bu yıllara kadar değişik şekillerde de olsa yakalanabilen batı gerçekçiliğiyle bağlantı gitgide kesilmiş ve böyle derinlikler kurabilen oyunlar yazılmaz olmuştur. Orhan Koçak'ın otuzlu yıllarda yoğunlaşan kültürel gerilimlerin, 1940larda Hasan Ali Yücel'in maarif vekilliğine atanmasıyla birlikte yön değiştiren kültür politikalarının sağladığı gerilim boşalmasıyla tariflendirdiği bu dönemde, Türk tiyatrosunda önce ortadan kaldırılan türlerin yarattığı boşluk ve bu boşluğu batılı formlarla doldurma çabası egemen olmuş ve sonra buradan yeterince güç çıkmaması üzerine kültüre sızmaya başlayan bellek kalıntıları belirleyici olmuştur.
Beliz Güçbilmez'in tespitine göre "Türk tiyatrosu teknik olarak en batılılaştığı noktada batılılaşmaya direnç göstererek geçmişi, yok sayılması isteneni konu edinmiş,
ideolojik olarak en Batılılaştığı noktada ise öyküsünü kurarken yok saydığı geçmişi, Şark-ı İslamı bu kez teknik anlamda hortlatmıştır." Sözgelimi "Ocak" gibi geçmişsiz gerçekçi oyunlarda: ortaoyununun, sözsüz tiyatro geleneğinin hayaleti dolaşmaktadır. Tiyatromuzun bu dönemde yapmaya başladığı şey bir minyatürü koparıp çerçeve içinde duvara asmaya benzemektedir.
Benzer şekilde Orhan Koçak'ın dediği gibi, yerli yazarlarımız bu dönemde aynı kulvardaki başka yazarlarla ilişki kurma dürtüsünü de geliştirememiştir. Dolayısıyla hem bir kanon oluşumu zorlaşmış, hem kanona bağlanma isteğinin yokluğu ile Türk tiyatrosu yeniden yazımlara kapısını kapatmıştır.Yeniden yazımlarda batı metinleri tercih edilmiştir. Minyatürün imzasızlığı, yazarın metin içinde hissedilecek somut gücüne ve kişiselliğe ihtiyaç duyan yenidenyazımı zorlaştırmıştır. Ayrıca belleklerimizde güçlü bir şekilde yer edinen klasik bir Türk metni olmayınca, yeniden yazımın doldurabileceği ve üstüne binip söz ekleyebileceği bir altyapı da oluşamamıştır.
Bu noktada tiyatronun misyonunu destekleme dürtüsüyle eleştirinin kısır kaldığı ve tiyatroyu devindirmekten uzak yapıda olduğu görülür. Bu tavırda önemli ipuçları vardır. Nurdan Gürbilek'in bahsettiği şekliyle eleştiri, sanki romanla aynı köklerden muzdarip değilmiş gibi, "bizde x yok" söyleminden güç almış, romanın tepesine dikilip hesap tutmuş, aslında gerçek bir değişimi arzu etmemiş, buna yönelik sorular sormamıştır.
"Kötü Çocuk Türk"te belirtildiği gibi, yetmişlere kadar güdülen kültür politikaları yetmişlerde Orhan Gencebay'ın müziğinde dillenen, aşkın ve ulaşılamayacak bir arzunun kıskacında boynu bükük mazlum bir topluma, seksenlerde ise "ben de isterem"ci olmuş, dünyevi zevklere yüzünü dönmüş çarpık bir topluma zemin hazırlamıştır. Bu yalancı ve bağlamsız bireyselleşme günümüzün oyunlarını da tesiri altına almıştır. Çoğu sahnelemede birey biricik varlığıyla ve içsel dertleriyle ele alınmakta, ancak hala hayaletlerin tesirindeki yapılar günümüzde içi boş ve tüketimci toplum yapısına eklenerek karakterlerin tüm dayanaklarını zayıflatmaktadır. Orhan Koçak'ın bahsettiği kanonsuzluktan doğan kavga ortamı, Nurdan Gürbilek'in bahsettiği sırtını kaba bir doğu-batı ayrımına dayamış, özünde değişimi amaçlamayan eleştiri yapısı, toplumun özgün bir şey üreteceği varsa da önüne engel olarak dikilmekte ve genel iklimi belirlemektedir. Türkiye bu arada kalmışlığı içten içe yaşatmaya ve arzulamaya itilmiş, bu durum da 2000li yıllarda süregelen dünyevi zevklere dönmüş ve tüketicileşmiş tavrımıza uygun düşmüştür. Beliz Güçbilmez'in bahsettiği gibi batı tiyatrosunun geç kalma edebiyatı yaptığı bir zamanda dahi, onu kendine rota belleyen ve sürekli geç kalmışlıktan bahseden Türk tiyatrosu onunla örtüşme noktasına gelememiş, derdine uyacak formları bulamamış veya kasten görmezden gelmiştir.
Çetin Altan'ın 1958 yılında yazdığı ve orta sınıfın, sınıf atlama özlemlerini apartman katları metaforuyla dile getirdiği "Tahterevalli" oyunununda bu bahsedilenlerle örtüşen bir görünüm vardır. Bu oyunda da bir görmemişlik, özentilik anlatısı yapılır. Ocak'takine benzer bir aile kurulumu, gözde geçmiş temsili bir babaanne vardır. Ancak karakterler derinliklere, bütüne eklenen kasıtlı temsillere sahip olmaktan ziyade genişletilmiş şimdiyi büyüten anlık aksiyonlara sahiptirler. Oyunun tam da anlatısını yaptığı züppeliğe ve sonradan görmüşlüğe kendi biçiminde de sahip gözükmesi ironiyi doğurur.
Kumbaracı 50'de sahnelenen 444 adlı oyun da bu konuda ilginç bir örnektir. Oyunda belleksizlikten ve unutturma politikalarından bahsedilir. Tam da buraya odaklanan oyun içeriğinde ve söyleminde bahsettiği şeyi yakalasa da; biçiminde ve akışında, birbiriyle iç içe geçmiş ve dramatik akışa hizmet eden bir düzen kuramamıştır. Bu anlamda farklı bir bağlamda Tahterevalli'nin kaderini yaşamaktadır.
2000lerin oyunlarında bu hayaletler, bezgin ve umursamaz bir yeni muhafazakarlığın içinde beslenir, büyür. Kısır tartışmalara alet olarak tüketici ve bitirici konuma uygun
düşen bir algı palazlanır ve pazarlanır. Kanonsuz, güvensiz, ve bu durumudan da içten içe hoşnut gözüken, mazlum bir söylemde varlığını şekillendiren, içinde bulduğu karmaşadan çıkarabileceği enerjiyi ve formu kendi kendisine baltalayan ve bastıran, ortaya çıkarmış olduğu bütüncül enerjileri de bir şekilde görmezden gelen ve üzerine sağlıklı bir düşünce kuramayan Türk tiyatrosu, Beliz Güçbilmez'in sözünü ettiği gibi Bihruz'un ruhunu sürekli olarak yad etmektedir.
#beliz güçbilmez#zaman zemin zuhur#tiyatro#türk tiyatrosu#tiyatro tarihi#bellek#sanat yazıları#dramaturji#tiyatro yazıları#tiyatro eleştiri#tiyatro inceleme#sahne
0 notes
Text
🎯 FİLİSTİN'İ DEVLET OLARAK TANIMA TİYATROSU 🎯
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#israil terör örgütü#Filistin'i devlet olarak tanıma tiyatrosu
2 notes
·
View notes
Text
Karamanoğlu Mehmet Bey Tiyatro Metni
ANLATICI: Ünlü dil bilgini Kaşgarlı Mahmut’a göre Türk adı Türklere Yüce Alllah tarafından verilmiştir ve olgunluk çağı anlamına gelmektedir. Türk kelimesinin nereden geldiği konusunda kesin bir bilgi olmamakla beraber, bu konuda çeşitli rivayetler vardır. Kutsal kitaplarda anlatıldığına göre Nuh peygamberin oğullarının adları Ham, Sam ve Yafes’tir. Yafesin’de Türk adında bir oğlu vardır. Nuh…
#Karamanoğlu Mehmet Bey#Karamanoğlu Mehmet Bey hakkında tiyatro#Karamanoğlu Mehmet Bey tiyatro#Karamanoğlu Mehmet Bey tiyatro metni indir#Türk dilinin kabulu tiyatrosu
0 notes
Text
Zehra Aslan – Türkiye’de Modern Tiyatronun Gelişimi ve Türk Devlet Tiyatrosu (2024)
Türkiye’de tiyatro, özellikle II. Mahmut dönemiyle birlikte batılı anlamda bir sanat dalı olarak hayatımıza girdi. Darülbedayi’nin kurulmasıyla da bu alanda önemli bir adım atıldı. Cumhuriyet döneminde ise tiyatro, devletin kültür politikalarının merkezine oturdu. Atatürk’ün de büyük önem verdiği tiyatro, halkı aydınlatmak ve milli birlik ve beraberliği sağlamak amacıyla kullanıldı. Türk Devlet…
View On WordPress
0 notes
Text
Modern Türk tiyatrosu ve sinemasının öncü ismi; yönetmen, oyuncu, yapımcı ve çevirmen Muhsin Ertuğrul'u aramızdan ayrılışının 45. yılında saygıyla anıyoruz.
25 notes
·
View notes
Text
Ali Sürmeli nereli? Ali Sürmeli öldü mü? Ali Sürmeli 7 Nisan 1959 tarihinde Muş Varto'da doğmuş Türk dizi ve sinema oyuncusudur. Başarıları ile kısa zamanda yükselen ve ekranların aranılan isimlerinden birisi haline gelen Ali Sürmeli hakkında pek çok detay merak edilmektedir. Ali Sürmeli kaç yaşında? Ali Sürmeli eşi kim? Ali Sürmeli felç mi geçirdi? Bu ve bunun gibi merak edilen bütün soruların cevaplarını sizler için yazımızda derledik... https://www.begonya.com/ali-surmeli/?feed_id=205688&_unique_id=6735c1d148fd6
2 notes
·
View notes
Text
Zahide Engin Uçar yazdı. 👇
TC Zahide Engin Uçar yazdı. 👍🙏
YEREL HALK
İngiliz Şimşek T.C. Devletini işgal ettiklerini itiraf etti. Nasıl mı?
Türklere “yerel halk” tanımını koydu. Peki İngilizlerin yerel halk tanımı nedir?
Avrupa’nın beyaz adamı Afrika’ya gitti. Sömürdü. Afrika’nın gerçek sahipleri zenciydi. Kara derili oldukları için insan olarak bakmıyorlardı. Beyaz adam için sömürdükleri ülkelerin gerçek sahipleri kara derili insanlar yerel halktı.
Avustralya’ya gittiklerinde Avustralya’da Aborjinler vardı. Katlettiler. Katlettiklerini kabul ediyorlar ama özür dilemeyi reddediyorlar. Geride çok az nüfusu kalan Aborjinlere “yerel halk” diyorlar.
Amerika’ya gittiklerinde milyonlarca nüfusu olan Kızılderili vardı. Avrupa’nın aç beyazları Kızılderililere soykırım yaptı. Hem de en ahlaksız bir biçimde. Oysa Kızılderililer bu cani ruhlu beyaz adamı el üstünde tutmuştu. Kış ayında KITAYA ÇIKANLAR AÇ KALDI. Kızılderililer onlara yiyecek götürdü. Çok yüzlü Amerikalıların Şükran Günü nedir biliyor musunuz? Kış mevsiminde kıtaya çıktıklarında aç kalırlar, Kızılderililer bunlara hindi götürüp doyurur. Kızılderili soykırımı yapan beyaz adam, o yılların anısına Şükran Günü yapıyor. Kızılderililer tepki gösteriyor. Hem bizleri öldürdünüz, bir de bizimle alay edercesine Şükran Günü mü yapıyorsunuz diyorlar.
İşte o beyaz adam Amerika kıtasının soykırıma uğrayan gerçek sahibi Kızılderililere “yerel halk” diyor.
MR. Şimşek İngiliz ve ABD vatandaşı. Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? Mr. Şimşek İngiliz devletinin çıkarına ters bir eylemde bulunursa İngiltere tarafından yargılanır. Amerikan vatandaşı olurken ettiği yemine uymazsa yargılanır. Kırmızı bültenle aranılan bir kişi olur. Bu konumda bir kişi Türkiye’de ekonomiden sorumlu bakan yapılmışsa, Duyun-u Umumiye imaj değiştirerek işleme konmuş demektir.
*** *** ***
ÖLDÜRÜLÜYORUZ FARKINDA MISINIZ?
2006 Yılında yerli tohum yasaklandı. Çiftçi kısır hibrit tohumlara mecbur bırakıldı. Her yıl tohum, fide aldı. Tohumlar gelirken o yılın hastalığının ilaçları da tohumla birlikte gümrüklere geldi. Hibrit tohum ekilen tarlada toprak öldü.
Dr. Ümit Aktaş bir açıklama yaptı. Hibrit tohum yasası 2006 yılında çıktıktan sonra bir yıl içinde ölüm sayısı %50 arttı. Böyle giderse ülkede Türk kalmayacak diyor.
Bu açıklama beni ürküttü, ya sizi?
Bir de pandemi kumpası var. Yeniçağ Gazetesinde çıkan bir habere göre Korona Virüs kumpası dünya nüfusunu azaltmak için üretildi.
Sağlık Bakanı ve hükümetin baskısıyla insanlara nerede ise zorla aşı yapıldı. Korkunç bir algı operasyonu yürütüldü. Sonuç?
İnsanların yaşamında aşılardan önce, aşılardan sonra diye bir dönem başladı. Yaşlılar yanlış tedavi yöntemleri ile büyük oranda öl(dürül)dü. Almanya’da aşı mağduru insanlar dava açıp tazminat alıyor. Türkiye’de sürekli bir yakınımızı kaybediyoruz ama tık yok. Neden? Nedeni açık değil mi?
“YEREL HALK” diyor Mr. Şimşek… Yani, katliamlardan geriye kalanlar…
Sahi kaç TÜRK kaldık biz?
Kimsenin zoruna gitmesin bu soru. Ya da gitsin! Gerçek acıdır.
Ülke nüfusunun nerede ise yarısı kendi diline düşman, her cümlesine Arapça bir kelime sıkıştırmayı maharet sayan, kimliğini, özünü kaybetmiş HİBRİT vatandaş… Diğer yarısının yarısı da, her cümlenin arasına İngilizce kelime sıkıştırmayı maharet sayan, özünü yitirmiş sömürge kafalı vatandaş.
Yunanistan adalarımızı işgal ederken, varlık nedenini Türk düşmanlığı üzerine kurmuş bir devlete kapı bir komşu gibi gidip ekonomisine katkı sunanlar zaten milliyetini kaybetmiş demektir.
Yunanistan Pontus Soykırım yalanını meclisten geçirmişti. Bir de soykırım anıtı diktiğini basından öğrendik. Bizim Devlet Tiyatrolarımız ne yaptı? Yunanistan’ın Atina şehrinde bulunan Pire Belediye Tiyatrosu Sanat Yönetmeninin ortak proje talebine olumlu cevap verdi.
Kimse ne işgali önemsiyor, ne de soykırım iftirasını… İşte bu yüzden “YEREL HALK” aşağılaması yapılabiliyor.
2022 Yılında İzmir Kitap Fuarına katılan kıymetli yazarımız Mustafa Yıldırım gördüğü aymazlık ve ihanet karşısında şöyle haykırıyordu;
“Atina devletinin erinin İzmir’i Smyrna yaparak İngiliz zırhlısı Agamemnon ile gözdağı verdiği İzmir Kitap Fuarındaki kahırlı iki günün sonunda yıkım… İzmir’de tepkisiz kitle… Belki eskiden ‘gavur Smyrna’ değildi ama şimdi olmuş… 9 Eylül savaşın utkusu yerine soytarılığa…
Atinalılar adaları işgal etti. Zeybetiko Soyun eri, İzmir’i SMYRNA yaptı. İngiliz zırhlısı Agamemnonu yanaştırdı çirkinlik anıtı fuarına… Artık atları Belkahveden aşağıya sürme vakti yakındır.”
Ordusu dağıtılan, neyi var, neyi yok satılan bir millet… Yağmalanmış bir ülke, yağmalayanları 22 yıl alkışlamış bir halk kitlesi…
Adı silinmiş, milli kahramanları, kurtarıcısı aşağılanmış, milli bayramlarına yasak gelmiş bir millet... Bütün bu örtülü işgal, aşağılanmaya susan bir halk…
Madenleri Afrika’nın belki 50 yıl öncesinde yağmalandığı gibi vahşi bir biçimde yağmalanan bir millet… Suskun… Sanki yaşamıyor gibi… Yaşasaydı bu işgali gerçekleştirenler bu ülkede bir yıl kalamazdı.
Sahi Türkler nerede? Kaç kişiyiz biz? 40 kişi ile Çin Sarayını basan Kürşat ihtilali ile övünüp, 80 milyon nüfusla işgale boyun eğmek… Onuruna, kimliğine, toprağına saldırılınca susacaksın, cebin delinince yaygarayı basacak, buna da BAŞARI(!) DİYECEKSİN… HADİ ORDAN BE!..
İşgalci işgalini güçlendirmek için 17 milyon sığınmacıyı getirmiş. Senin çocuğun sınavla üniversiteye girerken, işgalcinin çocuğu istediği üniversiteye giriyor. Sen parasızlıktan tedavi olamazken, işgalci bedava tedavi olup, bedava ilaç alıyor. Sen işyerine vergi öderken, işgalci vergi ödemeden işyeri açıp, sana rakip oluyor. Sen çoktan Kızılderili, Aborjin olmuşsun haberin yok. Haberin niye mi yok? Ölü taklidi yaptığın için.
Bugün Emperyalizmin başat devleti sömürgeci İngiltere’nin vatandaşı Mr. Şimşek ne diyor?
“Yerel Halk!”
Yani;
Ölenlerden, ölüden farkı kalmayan mankurtlardan geriye kalanlar…
YEREL HALK!
Utanmalıyız! Utanmayı unuttuysak, gerçekten ölelim.
Kızılderililer kadar azaldığımızda, Mr. Şimşek’in vatanında yapıldığı gibi, bir şükran gününü de Türklere çok görmezler herhalde!?
Zahide UÇAR(21. 04. 2024)
2 notes
·
View notes
Text
Yılmaz Erdoğan kimdir?
Yılmaz Erdoğan, Türk tiyatrosu ve sinemasının parlayan yıldızlarından biridir. 4 Kasım 1967’de Hakkari’de doğan Erdoğan, sanatıyla toplumun birçok kesimine dokunmayı başarmıştır. Eğitim hayatı boyunca tiyatroya olan ilgisi, onu sahne sanatlarının derinliklerine yönlendirmiştir. Kendi yazdığı eserler ve sahne performanslarıyla, sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda bir yazar ve yönetmen olarak da…
0 notes
Text
Uğur Mumcu’nun ismi Manisa Şehir Tiyatrosu’nda yaşayacak
https://pazaryerigundem.com/haber/202797/ugur-mumcunun-ismi-manisa-sehir-tiyatrosunda-yasayacak/
Uğur Mumcu’nun ismi Manisa Şehir Tiyatrosu’nda yaşayacak
Manisa Büyükşehir Belediyesi, Yunusemre, Şehzadeler belediyeleri ve Atatürkçü Düşünce Derneği iş birliğiyle özgür düşüncenin ve aydınlanmanın yılmaz savunucusu gazeteci, yazar Uğur Mumcu, aramızdan ayrılışının 32. yıl dönümünde, Manisa Büyükşehir Belediyesi, Yunusemre ve Şehzadeler belediyeleri ile Atatürkçü Düşünce Derneği Manisa Şubesi iş birliğiyle düzenlenen programla anıldı.
MANİSA (İGFA) – Manisa Büyükşehir Belediye Meclisi’nde CHP Grubu’nun Ocak ayı toplantısında önerdiği ‘Şehir Tiyatrosu Uğur Mumcu Sahnesi’ isminin kabul edilmesinden duyduğu mutluluğu ifade eden Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek, “Uğur Mumcu’nun bu güzel şehirde anılması, adının bu sahnede yaşayacak olması, buna vesile olmak bizlere ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne nasip oldu” dedi.
Programa; CHP Eski Genel Başkanı Altan Öymen, CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Mimar Ferdi Zeyrek, CHP İl Başkanı İlksen Özalper, Yunusemre Belediye Başkanı Semih Balaban, Atatürkçü Düşünce Derneği Manisa Şubesi Başkanı Hamza Kopal, siyasi parti temsilcileri ile yurttaşlar katıldı.
Anma programı öncesinde protokol üyeleri, Uğur Mumcu’nun isim tabelasının ve Gürsel Gökçe’nin hazırladığı ‘Sönmeyen Işık: Uğur Mumcu’ isimli fotoğraf sergisinin açılışını yaptı. Program, Uğur Mumcu Sahnesi’nde yapılan belgesel gösterimi ve söyleşilerle devam etti.
“KARANLIKLARIN ÜZERİNE CESARETLE GİDEN BİR FİKİR NEFERİYDİ”
Programın açılış konuşmasını yapan Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek, büyük bedellerle, benzeri görülmemiş mücadeleyle, halkın azim ve kararlılığıyla kazanılan bu ülkeyi koruyup kollamak için canı pahasına gözünü kırpmadan ölüme gidenler olduğunu hatırlatarak “Bugün o kahramanların başında gelen, demokrasi, adalet ve özgürlük mücadelesi veren, kalemiyle karanlığa ışık tutan Uğur Mumcu’yu anmak için bir aradayız. 32 yıl önce bu toprakların yetiştirdiği en cesur gazetecilerden birini maalesef kaybettik. Uğur Mumcu’yu saygı, özlem ve minnetle anıyorum. 32 yıl önce gerçekleşen hain saldırıyla yalnızca Uğur Mumcu’yu değil, aynı zamanda hakikatin peşinden koşan, bunları ilke edinmiş, düşüncesiyle ve bağımsız Türkiye hedefiyle yola çıkmış bir neferimizi kaybettik. Mumcu, aradan geçen karanlık yıllara karşın eserleriyle, fikirleriyle ve mücadele azmiyle bizleri aydınlatmaya devam ediyor. Uğur Mumcu’yu ve onunla birlikte bu topraklarda bağımsızlık, özgürlük ve adalet için mücadele eden tüm demokrasi şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyorum. Onları unutmadık, unutmayacağız” ifadelerini kullandı.
“ŞEHİR TİYATROSU UĞUR MUMCU SAHNESİ OLARAK İSMİNİ DEĞİŞTİRDİK”
Laik ve demokratik Cumhuriyeti, basın özgürlüğünü savunmanın, yalnızca bir siyasi duruş değil, aynı zamanda bu ülkenin aydınlık geleceği için bir zorunluluk olduğunu dile getiren Başkan Zeyrek, bu mücadelenin en önemli temsilcilerinden birinin Uğur Mumcu olduğunu hatırlattı. Zeyrek, Manisa Büyükşehir Belediye Meclisi’nde Ocak ayında aldıkları karara dikkat çekerek, “Sahnemizin ismini Cumhuriyet Halk Partisi’nin önergesi ile ‘Şehir Tiyatrosu Uğur Mumcu Sahnesi’ olarak değiştirdik. Bunun mutluluğunu yaşıyorum. Uğur Mumcu’nun bu güzel şehirde anılması, buna vesile olmak, bizlere ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne nasip oldu” diye konuştu.
Başkan Zeyrek ayrıca 24 Ocak’ta aramızdan ayrılan Türk siyasetinin önemli isimlerinden İsmail Cem’i ve halkın gönlünde taht kurmuş Gaffar Okkan’ı da saygıyla andığını belirtti. Açılış konuşmasının ardından anma programı ‘Kurşunun Kırdığı Kalemler’ isimli video gösterimi ve Uğur Mumcu’nun özgürlük, adalet ve aydınlanma mücadelesini simgeleyen fotoğrafının sahneye taşınması ile devam etti. Katılımcılar, Mumcu’nun anısını onurlandırmak için sahneye karanfil bıraktı.
“UĞUR MUMCU’YU MANİSA’DA TANIDIM”
Programda Nebil Özgentürk’ün Uğur Mumcu Belgeseli de gösterildi. Gösterimin ardından Nebil Özgentürk, Uğur Mumcu ile ilgili anekdotlar aktardı. Özgentürk, Uğur Mumcu’yu ilk kez Manisa’da tanıdığını söyleyerek, “1987 yılında SODEP Genel Başkanı Erdal Bey’i izliyorduk. Çanakkale’den çıkmışız, Manisa’da konaklayıp Fethiye’ye gideceğiz. Yukarı çıktık, nasıl neşeli, nasıl güzel bir yürek. Burada tanıdım ve onun dayanışmacı ruhunu, yürek zenginliğini gördüm. Biz bugün Uğur Mumcu için toplandıysak, Türkiye’nin dört bir yanında pek çok Uğur Mumcu anması yapılıyorsa, bir insanın onuru ancak böyle anlaşılabilir” ifadelerini kullandı.
0 notes
Text
“Annem Hep Derdi Ki” – Yeni Sezonun Yıldızı
Türk tiyatrosunun önde gelen isimlerinden Tiyatrokare, 2025 yılına dopdolu bir programla hazırlanıyor.
Sevilen klasiklerden, interaktif komedilere ve yeni sezon oyunlarına kadar geniş bir yelpazede hazırlanan oyunlar, tiyatroseverlere unutulmaz anlar yaşatacak. İşte Tiyatrokare’nin 2025 Ocak ve Şubat takvimi: “Annem Hep Derdi Ki” – Yeni Sezonun Yıldızı Katherine Di Savino’nun yazdığı, Servet Aybar’ın Türkçeye kazandırdığı ve Nedim Saban’ın sahneye uyarladığı bu komedi, aile içi ilişkileri ve kuşaklar arası bağı mizahi bir dille ele alıyor. Çiçek Dilligil, Mert Asutay ve Aziz Sarvan’ın rol aldığı bu oyun, seyirci tarafından büyük ilgiyle karşılandı. - 9 Ocak: Water Garden Performans - 12 Ocak: Trump Sahne - 17 Ocak: İstanbul Büyükçekmece - 5 Şubat: Kadık��y Eğitim Sahnesi - 7 Şubat: Yalova Raif Dinçkök Kültür Merkezi - 14 Şubat: Trump Sahne - 20 Şubat: Çerkezköy Kültür Merkezi
“Ahududu” – 10. Yılında Rekora Koşuyor Suna Keskin ve Melek Baykal’ın başrollerini paylaştığı bu efsanevi komedi, yalnızlığa sıra dışı bir çözüm arayan iki tatlı teyzeyi konu alıyor. Türkiye’nin dört bir yanında sahnelenmeye devam eden “Ahududu”nun Şubat turnesi oldukça yoğun. - 3 Ocak: Caddebostan Kültür Merkezi - 9 Ocak: Sakarya TED Koleji - 10 Ocak: Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi - 12 Şubat: Fethiye Kültür Merkezi - 15 Şubat: İzmir-Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu - 25 Şubat: Water Garden Performans Merkezi
“Veda” – Cumhuriyet’in 100. Yılına Özel Ayşe Kulin’in aynı adlı romanından uyarlanan “Veda,” Milli Mücadele dönemi ve son Osmanlı nazırının hikayesini sahneye taşıyor. Nevra Serezli, Leyla Feray gibi güçlü isimlerin yer aldığı oyun, izleyiciden tam not aldı. - 16 Ocak: Atatürk Kültür Merkezi - 25 Ocak: Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi - 12 Şubat: Bursa Merinos Kültür Merkezi
“Ağaçlar Ayakta Ölür” – Ödüllü Bir Klasik Alejandro Casona’nın dünya çapında ilgi gören eserinden uyarlanan oyun, büyükannelerin torun özlemi etrafında şekilleniyor. Nevra Serezli’nin muhteşem performansıyla taçlanan bu klasik, ödülleri kadar seyirci sevgisini de topluyor. - 13 Ocak: Avcılar Barış Manço Kültür Merkezi - 8 Şubat: Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi - 19 Şubat: Edirne Kültür Merkezi - 25 Şubat: Kadıköy Eğitim Sahnesi “Şen Makas” – İnteraktif Komedide Türkiye Rekoruna Koşuyor Amerikan tiyatro tarihinin en uzun süre oynanan komedisi olan “Şen Makas,” seyircinin katılımıyla cinayetleri çözmeye devam ediyor. Melek Baykal ve Jess Molho’nun başrollerinde olduğu bu oyun, Türkiye’de yeni bir rekora imza atmaya hazırlanıyor. - 11 Ocak: Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi - 24 Ocak: Kadıköy Eğitim Sahnesi - 27 Şubat: Yalova Raif Dinçkök Kültür Merkezi 2025’te Tiyatrokare’nin sahnelediği oyunlardan birine mutlaka şahit olun, unutulmaz bir tiyatro deneyimi yaşayın! Read the full article
0 notes
Text
TRT Dinle
#sesli kitap#TRT dinle müzik podcastler radyo tiyatrosu sesli kitap#Türkiye radyo ve televizyon Kurumu#TRT dinle#ücretsiz Android ve ayos 'de
0 notes
Text
🎯 Müslüman Kardeşler Macerasının Sonu 🎯
Yıl 1928 Mısır'da Müslüman kardeşler adı altında bir dinci ideoloji örgüt kurar.
Ortadoğu ve çevresi ihanet topraklarıdır. İnsanlığa zulüm eden bütün çabalar dünyaya bu topraklardan dinler veya ideolojiler aracılığıyla yayılmıştır.
Müslüman kardeşler adı altında dinci ideolojinin amaçlarını ve ilişkilerini tam zamanı geldiği için anlatmaya çalışacağım.
Bu örgütün kurulma sebebi Osmanlı imparatorluğu parçalanır bu coğrafyada bir tek Mustafa Kemal Atatürk Anadolu topraklarında Türk insanlık devrimini yapar.
Dil devrimi, kadınlar ile ilgili devrimler dine karşı bir devrim gibi gösterilmesini dinci bir ideolojiye dönüştürmek isterler. Anadolu üzerinde planları olanları Türk insanlık devrimi çok rahatsız eder.
Her coğrafya ve her toplumun farklı gerçekleri var.
Çok klasik bir sözdür coğrafya kader diye bilinen söz.
Oysa coğrafyanın kader olduğu kadar o coğrafyanın üzerinde yaşayanlar da o coğrafyanın kederi olabilir.
Bağımsızlık marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy'un tarih ile ilgili tarihi sözünü hatırlatmakta yarar görüyorum.
✓ Tarih ders alınmış olsaydı tekerrür etmezdi.
Osmanlı sonrası devrim ile kurulan Mustafa Kemal Atatürk zamanında ki Türkiye Cumhuriyeti için bir müddet devrime muhalefet adına Mısır da kaldıktan sonra ülkemize dönen Mehmet Akif Ersoy Türk devrimini övmüş ve sahiplenmek zorunda kalmıştır.
Görkemli tüm kazanımlar aldatıcıdır.
Demo-krasi arap dilinde sürekli koltuk ve makamda kalmak anlamına gelir.
Her ziyniyetin demokrasi anlayışı farklıdır.
Bu sebeple demokrasi söylemleri dönektir. Niyeti okunamayan demokrasi söylemleri tehlikelidir.
Ortadoğu demokrasi anlayışı dinci sömürü niyeti taşır. Makam ve yetkiyi sürekli bu niyeti yaşatan zihniyetlere teslim etmek ister.
Batı demokrasi anlayışı da bundan farklı değildir. Maddi zenginliği birileri çıkarına koruyan zihniyetlerin makam ve yetki almasını ister.
12 Eylül 1980 askeri darbe sonrası bu iki niyetin işbirliği yaptığı tarihtir.
Dinci ideolojiyi benimseyen, muhafazakar milliyetçi ideolojiyi benimseyen tüm ideolojiler bu anlamda Türk-İslam sentezi adı altında Müslüman kardeşler dinci ideoloji ile laiklik devrimine karşı mücadeleye giriştiler.
28 Şubat öncesi ülkemiz ideolojisini benimseyen Erbakan bu anlamda Libya'da Kaddafi'yi ziyaret etme amacı bu örgütün lideri benim havası içinde gitti.
Bir çadır tiyatrosu yaşandı ve Kaddafi Erbakan'a yardımcısı gibi davranınca orada rezil olup gelmişti.
Sonrasında sermaye asker ortaklığı 28 Şubat yaşandı kendi içinden yeni bir müslüman kardeşler ideolojisini doğurdu.
Bop projesinin eşbaşkanı ülkemizi bu yolla yönetmeye başladı.
2011'de arap baharı başladı Ortadoğu ve Batı sömürge çetesi yeni bir temizliğe başladı.
Mısır'da Müslüman kardeşler kaybetti. Tunus kaybetti. Libya'da müslüman kardeşler ve batı çetesi operasyonu ile devrimci Kaddafi tuzağa düşürüldü ve öldürüldü.
Bugün hala Libya iç savaşı bitmiş değil. Bitecek gibi de değil.
Her toplumun ve coğrafyanın gerçekleri farklıdır. Libya'da devrim lideri Kaddafi'nin politikası yeniden hakim olmadan orada huzurlu bir yaşam mümkün değildir.
Gelelim asıl konumuz bize.
Bugün gelinen noktada dine en büyük zararı dini siyasete alet eden ideolojilerin verdiği gerçek ile karşı karşıya kaldık.
Arap baharı sonrası planlanan Türk Mevsimi çalışmaları batı çetesi tarafından yönetiliyordu.
Sermaye adına bu projeyi Bilderberg adına Mustafa Koç üstlenmişti. 21 Ocak 2016 tarihinde deşifre ettiğim için yaşamını bir ibret sonucu kaybetti.
Suriye'de ki politika da Türk Mevsimi amacına hizmet etmeye yönelik bir sömürgeci ve dinci ideoloji ortak projesiydi.
Mültecilerin ülkemize getirilmesi, 15 Temmuz ile rejimin sürekli makam ve yetki demorsasisi adı altında 1950 tarihinde başlayan ihanetin bir devamı ortaklığa dönüştü.
Bop projesi hangi niyete hizmet ediyorsa sermaye ve dinci ideoloji ortaklığı da aynı amaca hizmet ediyordu.
Dış siyaset us, duyunc ve mantık sorumluğu gerektiren bir alandır.
Sonunu düşünmeyen her çaba bedel ödemek zorunda kalır. O bedeli ödemek istemeyen zihniyet ise o bedeli hile ile topluma ödettirmeye kalkar.
Darbe yapar, yaptırır, savaşa sürükler iç savaşı kendini kurtarmak adına tercih eder.
Bugün yaşanan tüm gelişmeleri bu doğrultuda değerlendirmek gerekir.
Türk devrim tarihinin üç yüz yıllık bir geçmişi vardır.
Yetmiş beş yıllık bir yıkım mücadelesi olan niyetin geldiğimiz sorunlara baktığımız zaman bu devrime yenilmiş olduğu gerçeğini değiştirecek bir gücü ve iradesi kalmamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk ve Türk insanlık devrimi yeniden kazanmıştır.
Anadolu'nun farklı ideolojik faaliyetler ile Türk ulusuna düşmanlık eden siyasi parti ve ideolojilere ihtiyacı yoktur. Anadolu ve Türk ulusunun birlik, beraberlik ve toprak bütünlüğünü koruyacak iradeye ihtiyacı vardır.
Ne mutlu Türküm diyene.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#laiklik#Müslüman kardeşler macerasının sonu
2 notes
·
View notes
Video
youtube
Havam Yerinde Alaturka Oldum - Fatih Ürek ✩ Ritim Karaoke Nihavend Minör... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ⭐ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/lirZLuZTrps ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Havam Yerinde Alaturka Oldum - Fatih Ürek ✩ Ritim Karaoke Nihavend Minör Disko (Oryantal) Beste Selim Çaldıran ❤ @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI : HAVAM YERİNDE ALATURKA OLDUM SÖZ GÜFTE : AŞKIN TUNA BESTE - MÜZİK : SELİM ÇALDIRAN USÜL : 8/8 DÜYEK ORYANTAL (DİSKO CLUP REMIX MODE) MAKAM - DİZİ : NİHAVEND - MİNÖR ARANJÖR : EMİRHAN CENGİZ ENSTRÜMANLAR: YAYLI GURUP KEMAN SESLENDİREN SANATÇILAR: FATİH ÜREK, SİNAN ERKOÇ ŞARKI SÖZÜ ve AKORU Bm Em damgamızı vuralım biz bu geceye G F# zaten hazırım ben herşeye Bm Em çakır keyif yürekler sonsuz istekler G F# boşalsın durmadan kadehler A G yasakları yıkalım gel seninle Em F# çıldırsın arzular delice A G yaşanacak çok şeyler var dilersen Em F# benimle kal gitme bu gece Bm F# havam yerinde alaturka oldum Bm F# oynamadan duramam Bm kafam karıştı dilim dolaştı Em G Bm bu akşam benimlesin hayatta bırakmam Fatih Ürek Genel bilgiler Doğum 3 Nisan 1966 (58 yaşında) Erzurum, Türkiye Tarzlar Fantezi, pop Meslekler Müzisyen, Şarkıcı, Tiyatrocu Çalgılar Vokal Etkin yıllar 1993-günümüz Müzik şirketi Raks · DMC · Poll İlişkili hareketler Bursa Devlet Tiyatrosu, Zeki Müren, Bülent Ersoy Fatih Ürek (d. 3 Nisan 1966,[1][2] Erzurum), Türk şarkıcı ve tiyatrocu. Müzik kariyerinin yanı sıra çeşitli dizi ve filmlerde rol aldı. Kariyeri 15 yaşında Bursa Devlet Tiyatrosu’nun figüran kadrosuna girdi. 20 yaşına kadar tiyatroda çalıştı. Mahir Canova'dan dersler gördü. Ancak tiyatrodan devam etmedi. Bu dönem züccaciyeci ve mobilyacıda çalıştı. Ses sanatçısı olmaya karar veren Fatih Ürek bir süre Taylan Gazinosunda çalıştıktan sonra İstanbul'a taşındı. İlk albümü Yaktı Yaktı'yı Raks Müzik etiketiyle 1993 yılında yayınlayan sanatçı bu albümünde, ilk olarak Bülent Ersoy'un Sefam Olsun albümünde seslendirdiği aynı isimli şarkıya yeni yorumuyla yer vermiş, 1995 yılında çıkardığı Sen İki Gözümsün albümünde pop şarkılarının yanı sırasında klasik şarkılara da yer vermiştir. 1997 yılında Reyting Hamdi programında Fred Çakmaktaş'ı canlandırdı. 2008 yılında adından sıkça söz ettiren Sus albümü ile 13 yıllık bir aranın ardından giriş yapan sanatçı bu albümünde seslendirdiği "Hadi Hadi" ve "Sus" şarkılarıyla müzik listelerinde üst sıralara kadar yükselmiştir. Hayde albümünde "Hayde" ve "Yedi Tepe" şarkılarının düzenlemelerinde Emrah Karaduman ile çalışmıştır. 2011 yılında Praktiker'in reklamlarında oynadı. Kanal D'de yayımlanan Gelinim Mutfakta adlı yemek yarışmasının 2018-2020 yılları arasında sunuculuğunu yaptı. Daha sonra, 2019-2020 yılları arasında Show TV'de yayımlanan Kuaförüm Sensin adlı yarışmada jürilik yapmıştır. Diskografi Yaktı Yaktı (1993) Sen İki Gözümsün (1995) Sus (2008) Hala Hala (2009) Alırım aklını (2010) Hayde (2011) 300 - 500 (2012) (Single) Bak Güzele (2013) (Single) Altın Çağ (2015) Sallayana Sallaya (2016) (Single) Tak Tak (2018) (Single) Havam Yerinde (2019) (Aşk'ın Şarkıları) Penaltı ve Gol (2019) (Single) Afra Tafra (2023) (Single) Filmografisi Reyting Hamdi - (1995-2003) Beyaz Show - (1996) (Konuk) Ruhsar - (1998) - Konuk oyuncu Neredesin Firuze - (2004) Şeytanın Pabucu - (2008) - Burhan Genco - (2008) - Ses Sanatçısı (42. bölüm) Güldür Güldür Show - (2014) (Konuk) Arkadaşım Hoşgeldin - (2014) (Konuk) Bu Tarz Benim - (2014) Gelinim Mutfakta (2018-2020) - Sunucu Jet Sosyete - (2019) - Kendisi (44. bölüm, konuk) Kuaförüm Sensin - (2020) - Jüri Menajerimi Ara - (2021) - Kendisi (41. bölüm, konuk) Şarkılar Bizi Söyler - (2021) (16. bölüm, konuk) Gelin Görümce (2024-) - Sunucu Dış bağlantılar X'te Fatih Ürek Facebook'ta Fatih Ürek Kategori: Yaşayan insanlar1990'ların şarkıcılarıRaks Müzik sanatçılarıDMC sanatçılarıPoll Production sanatçıları2000'lerin şarkıcıları2010'ların şarkıcılarıTürk erkek sinema oyuncularıTürk erkek dizi oyuncularıErzurum ili doğumlu sanatçılar1966 doğumlularTürk LGBT oyuncularAltın Kelebek Ödülü sahipleriTürk erkek pop şarkıcıları2020'lerin şarkıcılarıTürk LGBT müzisyenler
0 notes