Tumgik
#Sözlü Kültür
mevlutoguz · 2 months
Text
KÜRTÇE TERCÜMAN | KÜRTÇE TERCÜMANLIK | YEMİNLİ KÜRTÇE TERCÜMANLIK HİZMETİ | KÜRTÇE YEMİNLİ ÇEVİRİ | NOTER YEMİNLİ KÜRTÇE TERCÜMAN | RESMİ TERCÜMAN
Tumblr media
Kürtçe tercümanlık nedir? Kimler yeminli Kürtçe tercüman olabilir? Nasıl Kürtçe yeminli tercüman olunur? Kürtçe tercüme nerelerde kullanılır? Noter yeminli Kürtçe tercümanın çalışma alanları nelerdir? Sizin için Kürtçe tercümanlıkla alakalı bilgileri derledim.
Günümüzde Türkiye’deki Kürt illerinde yaşayan ve Türkçe bilmeyen vatandaşlar ile Suriye, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (İKBY) ve İran vatandaşlarının resmi işlemlerinde Kürtçeden Türkçeye ya da Türkçeden Kürtçeye çeviri ihtiyacı doğmaktadır. Bu çerçevede yeminli tercümanlık işlemleri, noter huzurunda yemin etmiş ve yemin zaptına sahip uzman kişilerle birlikte yapılmaktadır.
KÜRTÇE TERCÜME NERELERDE KULLANILIR? Kürtçe tercüme dendiğinde resmi başvurulardan iş görüşmelerine; panel ve konferanslara kadar pek çok alanda çeviriye başvurmak mümkündür. Bu kapsamda genel olarak şu alanlarda Kürtçe tercüman gerekebilir: *Noter vekaleti sırasında, *Noter aracılığı ile yapılan araç ve gayri menkul satışlarında, *Tapu işlemlerinde alıcı-satıcının Kürtçe bilmediği durumlarda, *Hastanelerde doktor-hasta arasındaki iletişim sırasında, *Organ nakli için etik kurul toplantılarında, *Mahkeme salonlarında veya polis sorgulamaları sırasında, *Uzman fikrinin gerektiği alanlarda Kürtçe tercüme ve Kürtçe yeminli tercüme hizmetine başvurulması oldukça mümkündür.
NASIL KÜRTÇE TERCÜMAN OLUNUR? 18 yaşından gün almış ve T.C vatandaşı olmak. Kürt dili ve edebiyatı alanından mezun olmak ya da ilgili kurumlarda eğitim almış olmak; aldığı Kürtçe eğitimi belge, diploma veya sertifika ile ispatlamak gerekir. Ayrıca bulunduğunuz şehir ve bölgedeki noterliğin Kürtçe tercümanlık konusunda yemin ettirmesi ve adına özel yemin saptı düzenlemesi gerekmektedir. Üniversite Kürtçe ders vermem hasebiyle noterin yeminli tercümanlık yapabileceğime dair kanaat gösterdi ve adıma yemin zaptı düzenlendi ve yeminli tercüman oldum. Yeminli tercümanlık zaptıma ve ilgili evraka istinaden adli tercüman oldum. Özellikle hastane, tapu ve noterlikler gibi yerlerde işlem sırasında sizden yemin zaptının orijinalini talep edebilir.
ÇALIŞMA ALANLARIMIZ: *Kürtçe sözlü tercüme *Kürtçe yazılı tercüme *Kürtçe yeminli tercüme *Kürtçe ardıl tercüme *Kürtçe simültane tercüme *Kürtçe hukuki tercüme *Kürtçe edebi tercüme *Kürtçe konferans, fur ve toplantı tercümanı *Kürtçe internet sitesi (web site) tercüme *Kürtçe diploma, sertifika, sözleşme, pasaport vb. evrak tercümeleri *Her türlü Kürtçe çeviri hizmeti
Tumblr media
YEMİN ZAPTIMIZIN OLDUĞU YERLER
*Beyoğlu 2. Noteri, İstanbul, 2024
*Gaziosmanpaşa 7. Noteri, İstanbul, 2022
*Adalet Bak, İst Adli Yargı İlk Derece Mahk , Adalet Komisyonu Bşk. İstanbul, 2023
KÜRTÇE TERCÜMAN HAKKINDA YARGITAY KARARI “Kürtçe konuşmalara ilişkin iletişimin tespiti tutanaklarının emniyet personelince Türkçe'ye çevrilmiş olması karşısında yeminli tercüman tarafından çözümü yapılmayan konuşmalara dayanılarak hüküm kurulması hukuka aykırıdır.” (Yargıtay CGK. , 2016/1-487 E. , 2020/353 K.)
HAKKIMDA Öğr. Gör., Gazeteci, Adli ve Noter Yeminli Kürtçe Tercüman Mevlüt Oğuz, Fırat Üniversitesi’nde tarih öğrenimi ve formasyon eğitiminden sonra aynı okulda ortaçağ tarihi ana bilim dalında yüksek lisans eğitimine devam etti. Bir süre edebiyat ve sosyoloji okuduktan sonra ulusal ve uluslararası basın yayın kuruluşlarında editör ve muhabir olarak çalıştı. Kürtçe müzik dergisi Ziryab’ın editörlüğünü üstlendi. Derkenar isimli bir kültür-sanat podcast programı hazırlayıp sundu. Temmuz 2020- Eylül 2023 tarihler arasında İstanbul’da bir sivil toplum kuruluşunda iletişim ve medya sorumlusu olarak çalıştı. İHÜ Yabancı Diller okulu bünyesinde Kürtçe dersler vermektedir. Adli ve Yeminli tercüman olan Oğuz, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) ve Uluslararası PEN’e bağlı Kürt PEN üyesidir.
Kürtçe Tercüme ihtiyacınız ve Kürtçe Yeminli Tercüman desteği için aşağıdaki iletişim kanallarından benimle iletişime geçebilirsiniz. Deneyimli moter yeminli Kürtçe tercüman olarak sizlere yardımcı olmaktan mutluluk duyarım.
Kürtçe tercüme ücreti tercüme edilecek belgenin zorluk derecesi ve kelime sayısına göre değişiklik gösterdiğinden, net fiyat bilgisi için lütfen çevrilecek belge örneği ile birlikte mail yoluyla bilgi alınız.
İLETİŞİM: e-posta: [email protected] sosyal medya: @mevlutoguz
Tumblr media
yeminli tercüman, sworn interpreter, wergêrê sondxwarî
-------------------------------------------------- KEYWORDS
Kürtçe tercüman, yeminli Kürtçe tercüme, yeminli Kürtçe tercüman. Yeminli Kürtçe tercüme. Yeminli Kürtçe Tercümanlık. Noter Yeminli Kürtçe Tercüme. Noter yeminli kürtçe tercümanlık. Resmi tercüman. resmi çevirmen. resmi tercümanlık. resmi çevirmenlik. resmi çeviri. onaylı çeviri. onaylı tercüme. İstanbul noter ve adli yeminli tercüme. Kürtçe yeminli tercüman var mı? Kimler yeminli tercüman olur? Yeminli tercüme alanları nelerdir? Nasıl Kürtçe tercüman olunur? Yeminli tercüme hakkında Yargıtay kararı Kürtçe tercüman konusunda merak edilenler. Kürtçe tercüme, Kürtçe tercüman, Kürtçe tercümanlık. Kurmanci tercüme, sorani tercüme, kurmancca soranca tercüme, Kürtçe tercüman bul, Kürtçe tercüman ara, Kürtçe tercüman armut, Kürtçe çeviri, Kürtçe çevirmen. Her türlü Kürtçe çeviri. Kürtçe(kurmancî, badinî, soranî, tüm lehçelerde çeviri. öne çıkar. keşfet keşfetteyiz)
---------------------------------------------------
4 notes · View notes
emekler · 2 months
Text
MASALABİ - PLATİN
Tumblr media
Masallar, çocukluğumuzun en değerli anılarına dokunan, hayal gücümüzü besleyen ve dünyayı anlamamıza yardımcı olan büyülü hikayelerdir. Kültürel mirasımızın önemli bir parçası olan masallar, sadece eğlenceli birer öykü değil, aynı zamanda dersler, değerler ve hayata dair önemli mesajlar taşır. Bu blog yazısında, masal okuma alışkanlığının yararlarından hikaye okuma deneyiminin önemine kadar zengin bir içerik sunacağız.
Masal
Masal, geçmişten günümüze iletilen ve genellikle çocuklara yönelik olarak yaratılan hayali hikayelerdir. Bu masallar, yalnızca eğlenceli bir hikaye sunmakla kalmaz, aynı zamanda dersler ve hayat bilgileri de içerir. Masalların içsel yapısı, zengin bir hayal gücü ve karakterler barındırır. Bu karakterler sıklıkla iyiliğe, cesarete ve adalete ulaşmaya çalışan kahramanlar, kötü niyetli yaratıklar ya da bilge kişiler olabilir.
İlk masallar, sözlü kültürün bir parçası olarak nesilden nesile aktarılmıştır. Zamanla bu masallar yazılı hale getirilmiş ve birçok farklı kültürde kendine yer bulmuştur. Örneğin, ünlü masal yazarlarından olan Grimm Kardeşler, Almanya'dan derlediği masallarla bu alana önemli katkılarda bulunmuştur.
Masal okumanın çocuklar üzerindeki etkisi büyüktür. Bu hikayeler, hayal gücünü geliştirirken, aynı zamanda ahlaki değerler ile de çocuklara yol gösterir. Küçük yaşlardan itibaren masal dinleyen çocuklar, merak duyguları gelişir ve empati kurma yetenekleri artar. Böylece, sadece eğlenmekle kalmaz, aynı zamanda hayata dair önemli bilgileri de öğrenmiş olurlar.
Sonuç olarak, masallar, hem eski hem de yeni nesiller için önemli bir kültürel miras olarak değerlendirilmektedir. Bu hazineleri korumak ve gelecek nesillere aktarmak, hepimizin ortak görevidir.
Masal Oku
Her bireyin hayatında önemli bir yere masallar sahiptir. Masallar, sadece çocukları eğlendirmekle kalmaz, aynı zamanda onlara hayatı, değerleri ve hayal gücünü öğretir. Masal oku, çocukların zihinsel gelişimine katkıda bulunur ve hayal dünyalarını genişletir.
Hikaye Oku
Günümüzde hikaye oku geleneği, çocukların hayal güçlerini geliştirmek ve onları eğitmek için oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Her bir hikaye, bir dünya açar ve okurları bambaşka serüvenlere götürür. Özellikle çocuk hikayeleri, çocukların empati kurmalarına, hayal güçlerini genişletmelerine ve dil becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur.
Hikaye oku kültürü, sadece çocuklar için değil, aynı zamanda yetişkinler için de geçerlidir. Yetişkinler de bazen bir molaya ihtiyaç duyar ve bir hikaye okuyarak stresten uzaklaşabilirler. Farklı konulardaki hikayeler, insanlara farklı bakış açıları kazandırır ve hayatın anlamına dair önemli dersler verir.
Çocuklara erken yaşta masallar ve hikaye oku seçenekleri, onların dil gelişimlerini desteklerken aynı zamanda sosyal becerilerini de arttırır. Bir hikaye, karakterlerin yaşadığı olaylar ve bu olaylara verdikleri tepkiler üzerinden çocuklara değerleri öğretmek için harika bir yol sunar. Örneğin, cesaret, dostluk, sevgi ve paylaşma gibi değerler, hikayelerle daha anlaşılır ve çekici hale gelir.
Bazı anneler ve babalar, çocuklarına yatmadan önce masal okuma geleneğini benimsemekte ve bu vakti nitelikli bir şekilde değerlendirmektedirler. Bu şekilde, çocuklar hem keyifli zaman geçirir hem de uyku öncesi rahatlama yaşarlar. Bu aile bağlarını güçlendirirken çocukların evrensel hikaye anlayışını genişletir.
Sonuç olarak, hikaye oku alışkanlığı, hem çocuklar hem de yetişkinler için önemli bir kültürel değerdir. Okunacak her yeni hikaye, yeni bir deneyim ve öğrenme fırsatı sunar. Siz de ailenizle birlikte hikayeler okuyarak bu güzel geleneği yaşatabilirsiniz.
Hikayeler
Hikayeler, küçük yaştaki çocuklardan yetişkinlere kadar herkesin ilgisini çeken önemli bir edebi türdür. Hikaye anlatımı, tarih boyunca dinletilen veya okunan öyküler şeklinde varlık göstermiştir. Her kültür, kendine özgü hikayeler üreterek toplumsal değerlerini ve geleneklerini yaşatmıştır.
Hikayeler, sadece eğlenceli birer anlatım değil, aynı zamanda dersler ve öğretici öğeler barındıran yapılar olarak da karşımıza çıkar. Birçok hikaye, çocuklara hayatta önemli dersler vermenizi sağlayabilecek unsurlar taşır. Örneğin, Aesop Masalları gibi klasik eserler, her biri bir ders içeren farklı karakterler ve olaylar etrafında şekillenir.
Çocuklar için yazılan hikayeler ise, onların hayal gücünü geliştirir, dil becerilerini artırır ve sosyal değerleri öğrenmelerine yardımcı olur. Özellikle masalların, çocuk gelişimi üzerine büyük bir etkisi bulunmaktadır. Onlar, çocukların yapılarını ve bakış açılarını şekillendirmek için mükemmel bir araçtır.
Bazı hikayeler ise belirli bir dönemle sınırlı kalmaz, yüzyıllar boyunca anlatılagelmiştir. Bu da, onları nesilden nesile aktarılabilir kılarak kültürel bir miras oluşturur. Ayrıca, hikaye okuma alışkanlığı bir çocukta empati duygusunu geliştirmeye yardımcı olur; karakterlerle bağ kurmayı ve başkalarının duygularını anlamayı teşvik eder.
Netice olarak, hikayeler hayatımızın vazgeçilmez parçalarından biridir. İster çocuk masalları olsun, ister yetişkinlere yönelik anlatılar, her biri bizi farklı dünyalara götürür ve hayal gücümüzü serbest bırakmamızı sağlar. Bu nedenle, düzenli olarak hikaye okumak ve dinlemek, hem kendimiz hem de çocuklarımız için son derece faydalıdır.
Çocuk Masalları
Çocukların hayal dünyasını zenginleştiren masallar, her nesilde önemli bir yer tutar. Küçük yaşlardan itibaren dinledikleri veya okudukları hikayeler, onların hayal gücünü geliştirirken aynı zamanda değerler kazandırır. Özellikle çocuk masalları, eğlenceli anlatımları ve öğretici içerikleriyle little ones için vazgeçilmezdir.
Çocuk masalları, çeşitli karakterler ve olaylarla doludur. Genellikle sabırlı bir kahraman, sürekli mücadele eden bir canavar ya da bilge bir hayvan gibi zıt karakterler üzerinden oluşturulan öyküler, çocukları düşündürürken eğlendirir. Bu masallar, sadece eğlence değil, aynı zamanda çocukların yaşam becerilerini geliştirmelerine de yardımcı olur.
Birçok çocuk masalları, evrensel temalar barındırır; cesaret, dostluk, sevgi ve adalet gibi. Bu temalar üzerinden çocuklarına hayat dersleri verilmekte ve onların karakter gelişimlerine katkı sağlanmaktadır. Örneğin, Kırmızı Başlıklı Kız masalı, çocuklara güvenlik ve yabancılara dikkat etme konusunda önemli mesajlar verir.
Bunun yanı sıra, masal oku gibi aktiviteler, çocukların dinleme becerilerini geliştirmek için harika bir yoldur. Ebeveynler, çocuklarına hikaye okurken onlarla etkileşimde bulunarak, sorular sorarak ve olayların gidişatını tartışarak, onların düşünme becerilerini de destekleyebilirler.
Sonuç olarak, çocuk masalları yalnızca okuyup dinlemek için değil, aynı zamanda aile ile geçirilen kaliteli zamanın bir parçası olmalıdır. Ailelerin çocuklarına masal okuma alışkanlığı kazandırmaları, hem çocukların eğitimine hem de aile bağlarına katkı sağlar. Unutmayın ki, her masal yeni bir dünya kapısıdır!
1K notes · View notes
panoptik · 1 year
Text
HİNT MİTOLOJİSİ - ÇOKTAN TANRILI ÇOK HİKAYE
-Bölgenin Geçmişi Hakkında
Hindistan bölgesinin tarihine baktığımızda bölgeyi derinden etkileyen Hint-Avrupalı göçlerinden önce de yani MÖ 1500’den önce de Hindistan’da insanların ve uygarlığın olduğunu görebiliyoruz. Bölgede yapılan arkeolojik çalışmalar geçmişte varolan kültürel geleneklerin Hinduizm ve Hint mitolojisini çarpıcı şekilde etkilediğini göstermektedir. Bunlara örnek olarak, MÖ 6000’e tarihlenen tanrıça gücünü ortaya koyan heykelcik kalıntıları gösterilebilir. Hindistan’daki bu ilk önemli kültür, Harappa kültürü olarak bilinir. Harappa, İndus vadisinde bulunan en önemli antik yerleşimlerden biridir.
Tumblr media Tumblr media
Bkz: Harappa, Indus Valley Hkk.
-Kutsal Metinler, Veda'lar Hakkında
Hindu mitolojisi olarak ifade edilen mitoloji esasen erken Hint-Avrupa kültüründen doğduğu için MÖ 2000-1000 arasındaki dönemde, yani “Vedalar” olarak bilinen kutsal metinlerle ortaya konur.  Veda bilgi demektir.
İlk dört veda Rig-Veda, Yajur-Veda, Samar-Veda ve Athar-Veda olarak adlandırılır. Bunlar hikayeleri, ilahileri, ayinleri içeren Sanskritçe şiirsel metinlerdir. Yazı olarak aktarılmamışlardır çünkü toplumda kutsal olarak kabul edilen, bu anlamda kabul gören kişilerin sözlü aktarımının yazılı aktarımlarına göre daha isabetli olduğuna inanılmıştır.  Hindular Veda’ların daima var olmuş olduğuna ve Manular diye bilinen bir dizi varlığın veya avatarın (Tanrı Vişnu’nun reenkarnesi) yardımıyla metnin ortaya çıkmış olduğuna inanırlar. Orijinal Vedalara, sonuç olarak eklenen çeşitli metin grupları da bulunmaktadır. Bunlar da mitolojilerinde olduça önemli yer tutmaktadır. Bunları  Brahmanalar, Puranalar Upanişadlar, Vedantalar ve Sutralar olarak ifade edebiliriz.
Vedalar’ın kendi içlerindeki mitoslar arasında bile çelişkiler olduğundan, bu mitlerin inananları için bile tam bir bağlılıkla ele alınması güçtür. Brahmanalar bahsettiğimiz dört orijinal vedalara dair sonradan eklenen yorumlamalardır. Özellikler ritüellerin doğru gerçekleştirilmesini hedefler ve Vedalar’dan kesinlikle daha dogmatiktirler. Upanişadlar ise daha çok bir dizi felsefi tartışmayı ortaya koyması bakımından Hindu teolojisinin felsefi altyapısını ortaya koyduğu söylenebilir. Aşağıda bu mitolojinin okuması, anlaması, derlemesi ne denli zor olduğunu görebilirsiniz.
Tumblr media
Çok detaylı yabancı kaynaklar var, onlardan birini buraya bırakıyorum.
-Rig Veda - Kutsal Bilgi
Hinduizmin kutsal kitaplarının ilki Rig Veda-Kutsal Bilgi 1028 adet ilahinin birleşiminden oluşur. Yukarıda ifade ettiğim gibi üç Veda daha (Sama, Yajur, Ahtarva ) yazılmıştır. Tüm bunlar M.Ö. yaklaşık 2000-1000 yılları arasında İran dağlarından Hindistan’a gelen savaşçı Aryanlar tarafından yazılmışıtır. Rig Veda olarak ifade ettiğimiz eserin erken dönemdeki kitaplarındaki teolojisi,  özünde çok tanrılı ve doğa odaklı olması bakımından bir ölçüde diğer Hint-Avrupa halklarınkine benzer.  Ancak şu noktada büyük bir fark bulunmaktadır: Diğer Hint-Avrupa gruplarının çok tanrılılığı, giderek bir tanrının panteonun başına geçtiği bir tür tek tanrıya evrilirken, Vedizm her ilahide belli bir tanrıyı üstün bir konuma yükseltir. Hatta birini seçip yükseltirken diğerlerinin özelliklerinin de bir diğerine karıştırıldığı görülür. Bunun sonucunda giderek tanrıların bireysel kimlikleri bulanıklaşır ve onların yerine, tek bir tanrısal prensibin değişik biçimlerde ifade edilmesi kavramı geçer.
Rig Veda’dakilerle başlayan birçok Hindu yaratılış miti vardır. Dolayısıyla örgün bir metin içerisinde tüm Hint yaratışı mitini ortaya koymak imkansızdır.  Buradan hareketle Hint mitolojisinin sürekli bir devinim içinde olduğunu ve tanrıların şekil, isim değiştirdiğini ifade etmek yanlış olmaz. Örneğin bazı metinler yaratılış için Brahma’nın kendi aklından oğullar meydana getirerek insanları yarattığını söylerken bu metinlerin Prajapati versiyonunda yaratıcının kendinden bir erkekle kadın yarattığını ifade edilir. Daha sonraları Şiva, Vişnu ve Devi tanrı üçlüsünün hakim olduğu “Purana” metinlerinde her tanrının evreni kendi içinde barındırdığını dolayısıyla fiilen yaratıcı olduğu aktarılır.
Birçok yandan farklılıkları olsa da Hindu yaratılış miti içinde önemli ortak ve tutarlı bir tema zaman kavramı Kalpa’dır. İnsan zamanına göre 1 kalpa 8,64 trilyon yıllık bir dönemken, Brahma’nın zamanına göre bir gündüz ve bir gecedir. Her kalpa’nın sonunda İskandinav mitindeki Ragnarok veya çağdaş sinemadan Matrix gibi yaratım yok edilir ve her yıkımı yeni bir yaratılış izler.
-Tanrıların Derlenmesi
Hindu panteonu zamanla değiştiğini yazı boyunca belirttim. Erken Vedalar döneminde Dyaus ile Prithvi Yunan mitlerindeki Uranos ve Gaia gibi ilk tanrılardır. Onların arkasında İndra’nın liderliğinde tanrıların ikinci nesli olan, devalar gelmektedir. İndra- Güneş tanrısı Surya(veya Mitra) ile ateş ve kurban tanrısı Agni ilk büyük Hindi üçlüsünü oluştururlar.
Tumblr media
İndra, düzen kurucu pozisyonda bir tanrıdır. Tanrıların yüce kralı ve ateşli savaşçı olan kaotik canavar Vritra’yı yenme şerefine sahip olsa da zamanla Şiva, Vişnu, Brahma ve Devi karşısında önemini kaybetmiştir. Önce yüce bir kralken sonra tanrıların kutsal içeceği Soma ile sarhoş olmuş bir kadın düşkünü olarak tasvirlenir.  Surya ise yaşama hükmeden güneş olarak betimlenir, aydınlatıcı ve yaratıcı olarak görülür o da yıllar içinde saygınlığını yitirir ve özellikleri başka tanrılarda görülmeye başlanır.  Agni ise Vedik üçlüsündeki kurbanın ateşi olarak tanımlanır. Hayvanlar, bitkiler ve insanlardaki tinsel ateş olarak yeryüzünün hükümdarıdır. Veda sonrası Hinduizm’in doğuşu esnasında o da önemini kaybetmiştir.
Tumblr media
-Yaratılışlar Hakkında
Rig-Veda’nın MÖ 1200 civarı yazıldığına inanılan onuncu kitabındaki bir ilahide tanrısal gücün tek bir tanrıda birleşmesi açıkça görülür.  Prajapati yani Altın Yumurta tüm tanrıların hayat kuvveti olarak anlatılır. Kaynağı hakkında belirsizlik olsa da onun da ateşe bile hayat veren ilksel sulardan doğduğuna inanılır. Prajapati de başka şeyleri meydana getirmiş fakat kendisi meydana gelmemiştir. Prajapati bir bakıma kendisinin babasıdır, çünkü sulara bakıp kurbanı, yani kendisini meydana getirmesini sağlayan kendisidir. Bundan sonra kainatı yaratır, doğaya ve tanrılara güçlerini verir ve bunun muhafazasını sağlar. Yaratıcı tanrının bir yumurta halinde karşımıza çıktığını gördük. Diğer mitlerle karşılaştırıldığında Fin ve Yunan mitlerindeki benzerliğine dikkat çekmek gerekir. Ancak onlarda olduğu gibi ilksel sulara biri tarafından bırakılmadığını, suların doğrudan kendisi tarafından -çalkalanmayla meydana getirildiğini görüyoruz.
Başlangıçta, Altın Yumurta oluştu: Doğduktan sonra tek Efendisiydi o tüm varlıkların; Tutarak gökyüzünü ve dünyayı ayakta Bu kurbanla hangi tanrının önünde saygıyla eğileceğiz?  Hayat (atman) verene, kuvvet verene, (Hindu Scriptures. Londra J.M. Dent, 1966, s. 10-11)
“Doğrusu, en başta bu evren suydu, bir su denizinden başka bir şey değildi. Sular şını arzu etti, “Nasıl üreyebiliriz?” Uğraştılar ve hararetle ibadet ettiler, ısındıklarında bir altın yumurta ortaya çıkt. Yıl, aslında, o zaman daha var olmamıştı. Bu altun yumurta bir yıllık bir aralık boyunca yüzdü. Bir yıl sonunda Pracapati ondan yaratıldı; bu yüzden kadın, inek ve kısrak da bir yılda doğurur; çünkü Pracapati bir yılda doğmuştur. “ Brahmanalar – Bir Yumurtadan Yaratılış
Dünyanın yaratılışına baktığımızdaysa yukarıdaki gibi kurban etkinliğinin yaratıcı bir etkinlik olarak burada önemiyle karşılaşıyoruz. İlk insan olarak adlandırılan Purusha'nın kurban edilip dünya olmasıyla yaratı vurgulanır.  -Bu noktada da İskandinav mitolojisine benzerliğini özellikle vurgulamak istiyorum. Purusha'nın çok büyük olarak tanımlanan gövdesinin dörtte üçü görünmez ve mutlak olarak tanımlanırken geriye kalan parçadan ise dünya, canlılar veya “meşhur” sınıfların ortaya çıktığına inanılır. Kurbanın yaratıcı durumuna olan inançtan ötürü aynı olayı taklit etmenin yeniden kutsallık sağlayacağına dair ümide bağlı kalarak birçok dinsel tören oluşmuştur.
Brahman onun ağzıydı, Kolları Prens oldu, Kasıklarından sıradan insanlar, Ve ayaklarından köleler oldu. (Hindu Scriptures. Londra J.M. Dent, 1966, s. 8-10)
-İlk Veda'lar sonrası , değişimler
Yukarıda ilk yaratım ve insanın yaratılması mitlerinde farklılıklar olduğunu, Prajapati’nin zamanla bazı inanışlarda yerini Brahma’ya bıraktığını ifade etmiştim. Brahma’nın kendi aklından yaratımı gerçekleştirdiğini aktarmıştım. Buna dair inanış Manu’nun Kanun Kitabından gelmektedir. Burada suya bırakılan altın yumurta teması korunmaktadır. Fakat bu defa Brahman (Kendinden Var Olan) hem kaotik suları hem de onun içinde yumurtayı yaratır. Böylece açığa çıkarak o, yumurtadan Brahman olarak doğar.  Bu nedenle hem ilk ruhun oğlu Harayana, hem ilk inşan Purusha hem de yaratıcı tanrı rolünde Brahma’dır.
“ Kendinden Var olan kendi gövdesinden çeşitli varlıklar yapmak istedi ve önce bir düşünce ile sıları yaratarak tohumunu onun içine koyddu. O tohum güneşinkine eşit parlaklıkta bir altın yumurtaya dönüşü ve yumurtanın içinde, tüm dünyanın atası Brahman olarak o doğdu." – G.Buhler (çev.). The Laws of Manu. Sacred Books of the East. Cilt 25 Max Müller (ed.). Oxford, İngiltere: Calrendon Press, 1886, s.5.)
Hint mitolojisinin ilerleyen safhalarında bahsettiğimiz üzere Puranalar anlatısı ortaya çıkar. Hint mitolojisinin en büyük yazarı olduğu düşünülen efsanevi Vyasa’ya ait oldukları kabul edilir. Vyasa’nın bu görevi yerine getirebilmek için bin yıldan fazla yaşaması gerektiğini de bu aşamada belirtmeliyim Dolayısıyla aslında Vyasa, bir anlamda bir sınıfın temsilcisidir. Vyasa hakkında da efsaneler dolanmaktadır. Her kim olursa olsun mitlerin baş derleyicisi olarak onun ismi geçer.
Tumblr media
Vyasa Görseli
Puranalar’da görünüş ve gerçeklik arasındaki ayrımı basitleştirilme çabası vardır. Bu noktada Brahman dünyanın hem yaratıcısı hem de özü olarak ele alınır. Her şey birdir, Brahman’dır.  Oysa görünüş dünyasında şeyler birbirinden apayrıdır ve Brahma (yani Brahman’ın erkek formu) onların yaratıcısıdır.  Bu nedenle o bir erkek domuz biçimine girerek ilksel suların dibinden dünyayı dişleriyle kaldırır ve kainata düzen verir. Bu mit bu noktadan sonra öze geri döner ve Brahman’ın kurbanın esrarlı gücüyle özdeş olduğunu ortaya koyar.
Tumblr media
“Sen kurbanın bedenisin… Ağzın sunaktır… adın Vedaların ilahileridir. “ Brahma Hakkında
Upanişadlar döneminde karmaşık yaratıcı ilkeler, Prjaapati ve daha da karmaşık bir halde Brahman’da görülmeye başlanır. İlerleyen süreçte Brahma’nın yaratıcı, Vişnu’nun koruyucu ve Şiva’nın gerekli yok edici olduğu ikinci bir yüce üçlü veya “Trimurti” gelişir.  Başlıca figürlerin yanı sıra, aralarında Şiva ile Parvati’nin fil kafalı oğlu Ganeşa gibi birçok yan tanrı da bulunmaktadır.
Vedik üçlüsü olarak adlandırdığımız İndra, Agni, Surya üçlüsünün önem kaybı sonrası boşluğu dolduran Brahma, Vişnu, Surya üçlüsünde Brahma, yaratıcı tanrı olarak Pracapati’nin yerini alır fakat bu konumda bile, çoğunukla üçlüdeki kardeşlerinden çok aşağıda görülürdü. Aslında bu üçlüdeki konumu, bir biçimi Brahma’nın karısı Sarasvati olan Ulu Tanrıça Devi tarafından devralınmıştır.
Tumblr media
Brahma’nın dört yöne bakan dört kafası vardı, dolayısıyla gözleri daima Sarasvati’nin üzerinde olabilirdi.
Sarasvati Hakkında
Sarasvati, Vedalar döneminde beri kocası Brahma’yı önemini sürdürme açısından geride bırakan bilgi ve öğrenme tanrıçasıydı. Sarasvati, Purana’larda bazen ona ensest arzular esleyen Brahma’nın kızı olarak da görülmüştür. Bir süre Vişnu’nın karılarından bir olarak görülmüş ve eşleri arasındaki kavgalara sek için Vişnu tarafından Brahma’ya verildiği inanılmıştır.
Vişnu, erken Vedalar’da önemsiz bir figür olsa da Trimurti’de yaratılışın koruyucusu ve sürdürücüsüydü. Puranik dönemde Vişnu, yaratıcı Brahma’yı göbeğindeki lotustan çıkararak daha da güçlenmiş ve inananları için önem derecesinde Şiva’yı bile geride bırakmıştır. Vişnu’nın gücü, Süt Okyanusunun Çalkalanması mitinde oldukça belirgindir. Bu miti de daha sonra blogda paylaşıyor olurum. Vişnu’nın cildi koyu mavidir ve en az dört kolu bulunmaktadır. Ulaşım için güneş kartalı Garuda’ya biner. En önemli eşleri Sri ve Lakşmi’dir . Birçok dünyevi enkernasyonu ve avatarı vardır. Bunların en önemlileri Rama ve Krişnadır. Bazıları Buda’yı da Vişnu’nun bir avatarı sayarlar.
Şaivalar, Şaivism’e yani Şiva’ya adananlar, Şiva’nın tanrıların en yücesi olduğuna, Brahma’nın esas enkernasyonu olduğuna inanırlar. Daha belirgin bir biçimde, yaratıcı Brahma, koruyucu Vişnu ise bu üçlü bağlamında, Şiva yeni yaşamın içinden doğacağı kurbanı talep eden yok edicidir. Yaşamın kendisinin, yani evrenin bir ölüm ve yeniden doğuş süreci olduğunu temsil eder.
Tumblr media
Bu yeniden doğuş sürecini anlatan en iyi metinlerden biri Hint destanı Mahabrarata’dır. Homeros’un İlyada ve Odysseia’sının toplamının sekiz katı uzunluğunda olduğu söylenmektedir. Bu metinin yazarlığı yukarıda aktardığım Vyasa’ya isnat edilir. Vyasa’ya destanı dikte eden kişinin Şiva’nın fil kafalı oğlu Ganeşa olduğuna inanılır. Destanın büyük kısmı, MÖ 500. Yıllarda brahma rahipleri tarafından uyarlanmış ve MS 500’de ilaveler yapılmıştır. Destanın teolojik yaklaşımı yerküre şeklindeki tanrıçanın iblisler ve insanlar tarafından zulüm görmesidir. Refahın geri gelmesi için kurban gerekmektedir. Destan, güneş tanrısı Surya’nın oğlu Karna’dan kuzenleri ile Pandavalar arasında süren mücadeleyle ilgilidir. Aileler arasındaki savaş daha geniş teolojik bağlamda, bir çağı sonlandırıp yeni birini başlatacak olan temizleyici bir kurban ediştir. Yeryüzünün yükünü kaldıracaktır. Krişna’nın Bhagavadgita’da ( Rabbin Ezgisi-Şiir) açıklık getirdiği de bu konudur.
Kaynakça:
Keith, A. (2021). Hint Mitolojisi: efsaneler ve inançlar diyarı. Çev. İnönü. Leeming, D. A. (2017). A’dan Z’ye dünya mitolojisi. (N. Soysal, çev.) Say Yayınları. Öztürk, Ö. (2016). Dünya mitolojisi. Nika Yayınevi. Sproul, B. C. (2018). Yaratılış mitleri. (A. Bucak, çev.) Hil Yayın.
12 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Birşeyler Yazmak....
Yazma eylemi çok farklı fonksiyonların bir araya gelmesi ile oluyor. Bu bir şairin şiir yazmasında da, bir öykücünün öyküsünü yazmasında da ya da bir makale, görüşte de aynı. Bizim gibi sözlü kültür üzerine yaşayan toplumlarda yazmak daha başka birşey. Söz gibi değildir yazmak. Söz dile gelir de yazdığını konuşturmak kolay değildir. Dilin söylediğini kalem bir sürü süzgeçten geçirir. Dilin kemiği yoktur ya, kalem diktir, eğilmez bükülmez. Eğip bükersen kırılır. O yazdığının senin olmadığını kırılan kalem harflerin altından fısıldar. Söz uçar ama yazı baki kalır. Zordur yazmak, düşündüğünü kaleme aktarmak ve beklemek kalemin aktardığını nasıl kelimelere döktüğünü görmek. Ağır iştir yazmak, ağır işçiliktir yazar olmak. Yok mudur başkalarının kalemi olan, kelimeleri olan, kiralık ve satılık kalemlere sahip olan çoktur. Her yerde ve herşeyde olduğu gibi. Yazmak düşünmek gibi bir eylemdir. Eylemdir. Kemiksiz dilin sözüne kulak verenlerin diyarında yazının sesi duyulmaz. Sesin ahengiyle, körleşmiş toplumlar göremez yazıyı. Sesin sağır ettiği kulaklar duyamaz yazının sesini. İki satır şey denilen yazıları benim yazarken halimi gösteren fotoğraf.
Tumblr media
9 notes · View notes
hetesiya · 1 year
Text
Zapatizm’in Poetiği ve Estetiği: Marcos’un Vedası
Alessandro Zagato, Çeviri: Derya Yılmaz
Tumblr media
"Granjas integrales zapatistas", Beatriz Aurora, 1997.
EZLN 1983’te yeraltında, 6 kişilik bir grup olarak kuruldu: Meksika’nın farklı yerlerinden Lacandon Ormanı’na giden, üçü melez üçü yerli, beş erkek ve bir kadından oluşuyordu. Önce, bölgedeki yerli halkı bir gerilla ordusunda örgütleme amacıyla askerî bir kamp kurdular, bu gerilla ordusu ilerleyen yıllarda düzenli orduyu yenerek Meksika’da devrim yapabilirdi. Başta 1960’larla 1970’lerin Latin Amerika devrimci hareketlerinin tipik ideolojisinin etkisinin altında olan grup, Marksist-Leninist bir sosyalizm inşası anlayışına bağlıydı.
İlk ağızdan aktarılanlara göre,[1] daha bu ilk aşamalarda ve yeraltında yaşamanın getirdiği zorluklara rağmen, EZLN’de çok güçlü bir sanatsal ifade eğilimi vardı. “Her Pazartesi günü kültürel etkinlikler düzenliyorduk: ‘kültür birimi’ dediğimiz bir grupla toplanıyor, şiirler, şarkılar okuyor, tiyatro oyunları canlandırıyorduk”. Askerî eğitim rutini çerçevesinde fiziksel antrenman yapılıyor, Kuzey Amerika ile Meksika ordularının strateji kitapları okunup tartışılıyordu; ama Cervantes, Juan Gelman, Shakespeare, Miguel Hernandez, Brecht gibi yazarların eserleri de hep birlikte okunuyordu. EZLN’nin resmî bildirilerinin kendine özgü üslubunda bunların büyük etkisi görülecekti.
Ancak, Zapatizm’in politik/estetik benzersizliğini belirleyen tek etken, küçük bir grup devrimcinin eğilimleri değildi; Chiapas’ın o bölgesinde yaşayan Maya yerlilerinin kozmolojisiyle ve kadim formlarıyla yaşadıkları karşılaşmaydı. Bu karşılaşma, kelimenin gerçek anlamıyla bir olay, “süblim bir hadise”ydi,[2] başlangıçtaki planı altüst edip beklenmedik olanakların önünü açan, böylece yeni bir öznelliğin biçimlenmesini sağlayan güçlü bir sarsıntıydı. “O aşamada,” diye anlatıyor Marcos, “EZLN, oraya gittiğimizde tasavvur ettiğimiz şey olmaktan çıktı. Yerli topluluklar bizi yenmişti, ve bu yenilginin sonucunda EZLN katlanarak büyümeye, bambaşka bir şeye dönüşmeye başladı”. Başka bir metinde[3] Marcos daha da kesin ifadeler kullanıyordu: “Gerçek anlamda bir yeniden eğitim, yeniden biçimlenme sürecinin sancısını çektik. Yerliler bizi adeta silahsız bırakmıştı. Sanki bizi oluşturan, parçamız olan, sahip olduğumuzun farkında bile olmadığımız her şeyi –Marksizm, Leninizm, sosyalizm, kent kültürü, şiir, edebiyat– sökmüşlerdi. Bizi önce silahsız bırakmış, sonra yeniden, ama bambaşka bir tarzda, silahlandırmışlardı.”
Gerillalar, yerli topluluklarla politik bir diyalog kurabilmek için öznel yatkınlıklarını büyük ölçüde yeniden oluşturmak zorunda kaldılar. Değişimin aktörü olarak tanımlanan belli bir grup insanda “bilinç” yaratıp politik değişim yolunun gösterildiği endoktrinasyon ve üye devşirme gibi alışıldık stratejileri bir yana bırakmaları gerekti. EZLN’nin yerli topluluklarla karşılaşması, bu stratejilerin tam tersiydi; iki tarafı da karşılıklılık ve alışveriş yolları keşfetmeye sevk eden sürtüşmelerle biçimlenmişti. “Politik tasavvurumuzun, yerli topluluklarınkiyle çatıştığını ve bu doğrultuda değiştiğini seziyorduk. Bu durum, EZLN’nin, bir gerilla birimi olarak son derece yoğun olan kültürel hayatı üzerinde de etkili oldu.”[4]
Bu karşılıklı dönüşüm sürecinin, hem dilin kullanımı hem de tercüme eylemi üzerinde bazı etkileri olduğunu da kaydetmek gerekiyor. Yerli dilleri, çok canlı bir sözlü geleneğe dayanır ve gerçekliği son derece şiirsel unsurlarla betimler. Bu, yerlilerin İspanyolca’yı temellük etme biçimlerine de yansımıştır: Bu dil, kinayeli imgeler ve metaforlarla doludur. Yerli kozmolojilerini tercüme etmek söz konusu olduğunda, kelimeler yetersiz kalır. Örneğin, 1910’da Meksika Devrimi’nin kıvılcımını çakan ve EZLN’nin de sahiplendiği “Toprak ve Özgürlük” çağrısının, Nahuatl dilinde çok daha geniş bir manası vardır: Toprak (tlali) kavramı aynı zamanda doğa, yeryüzü ve komünal yaşam fikirlerini de içerir. ¡Tierra y Libertad! sloganının, toprağı bir üretim aracından ibaret görmeyen Meksika yerli halkları arasında bu kadar büyük yankı uyandırmasının nedeni de budur.
Bu dil aynı zamanda, İspanyol sömürgeciliğine direnişi de bünyesine katan son derecede zengin bir görsel dili içerir. Örneğin, “İspanyol conquistador’lar, isyancıları hemen seçebilmek için Chiapas ve Guatemala halklarını köylerinin işareti olan ayırt edici giysiler giymeye zorladıklarında, yerli kadınlar buna direnmek için olağanüstü güzellikte huipil’ler işlemişlerdir”.[5]
Zapatist görsel dili, Maya geleneğine ait unsurlarla ve bu geleneğin devrimci projeyle karşılaşmasından doğan sembollerle doludur. Örneğin kar maskesi, hızla bir kimlik ve birlik sembolü haline gelmiştir. Maske, hem kadim direnişi hem de ölümün varlığını canlandırır: Zapatistlerin sık sık tekrarladıkları gibi, “yaşamak için ölmemiz gerektiği” gerçeğini ifade eder. Maske aynı zamanda, Jacques Rancière’in “duyulurun paylaşımı” dediği şeyin altüst edilmesini de içerir: belirli bir toplumsal-tarihsel durumda algının, düşüncenin ve eylemin koşullarını belirleyen rejim. Zapatistler, adlandırılmak ve tanınmak için yüzlerini kapatır, gizlenmek içinse maskelerini çıkarırlar.
Maya kozmolojisiyle yaşanan karşılaşma, müralizm gibi daha geleneksel sanatsal ifade biçimlerinde, anonim Zapatist köylü sanatçılarının resimlerinde, Beatriz Aurora’nın eserlerinde de görülür. Beatriz Aurora, 1990’ların ortalarından beri Zapatistlerle çok yakın ilişki içinde olan bir sanatçı. Resimleri, Zapatizm’in görsel estetiğini keşfetme çabaları olarak görülebilir. Bunlar aynı zamanda dışardaki insanları Zapatistlerin politikası, talepleri ve tarihleriyle buluşturan birer geçit işlevi görüyor.
Geçen yıl Aurora’yla yaptığım bir söyleşide, eserlerindeki hangi unsurların Zapatistlerin hayal ettiği “başka dünya”yla ilişkili olduğunu sordum. Cevabı şöyleydi: “Bütün motifler. Mesela, kullandığım renkler her an her yerde mevcut – en başta da kadim formlara dayanarak kendi tasarladıkları kıyafetlerde. Zapatist toplulukları, muazzam çeşitlilikte canlı unsurun birlikte var olduğu mekânlar: her yaştan Zapatist, yeni hasat edilmiş mısırlar, gitar çalan gençler, güneşte kuruyan kakao ve kahve. Her şey, gür bir bitki örtüsünün içine gömülmüş. Her türden evcil hayvan etrafta geziniyor. Bütün bu unsurlar, bir yaşam-orkestrası gibi, armonik bir hareket ve seda yaratıyor.”[6]
Başka bir yerde de vurguladığım gibi,[7] Beatriz Aurora’nın resimlerinin birçoğunun baskın özelliği, perpektifin yokluğu (veya tam gelişmemiş halde bulunması). Bu özellik, ressamın, kompozisyondaki her öğeye eşit konum kazandırma amacını yansıtıyor. Aurora’nın kendine özgü renk kullanımı ve temel formlardan yararlanması, eserlerine naif bir hava vererek, çocukluğa dönme çağrısını, dünya karşısında ve barındırdığı imkânlar karşısında duyulan büyülenmeyi yansıtıyor.
“Yaşam orkestrası” deyişi Zapatistlerin politik süreçlerini çok iyi tarif ediyor, çünkü şirketlerin sömürü ve yıkımlarının yol açtığı ölümün karşısına yaşamı çıkarıyor ve sıradan insanların gündelik hayatıyla organik bir bağı var. Güney Afrikalı bir gecekondu hareketi üyesinin ifadeleriyle, “bu, insanlara yakın ve onlar için gerçek olanın politikası”,[8] ideolojiye karşı olmasa da, önceden var olan bir teoriden yola çıkmıyor, veya işe ayrı bir alandan başlamıyor, somut bir duruma içkin bir bakış açısıyla insanların ne dediğinden ve ne yaptığından hareket ediyor.
Bu yaklaşım, yenilikçi eşitlik ve toplumsal adalet anlayışlarıyla deney yapan benzersiz bir politika türünün gelişmesini sağladı; son derece yerelleşmiş bir ölçekte olmakla birlikte, 20. yüzyıldaki girişimlerin başarısızlıklarını aşan bir politika bu. 1990’ların ortalarından beri bu deneyler, hareketin başta önüne koyduğu zafer ve devlet iktidarını ele geçirme hedeflerinin yerini alarak, Zapatist toplumunu biçimlendiren eşitlikçi formlarda belirginleşti: bağımsız Juntas de Buen Gobierno (iyi hükümet kurulları), sağlık hizmeti sistemi (özerk olarak yönetilen klinik ve hastaneler), eğitim sistemi ve kolektif biçimde örgütlenmiş üretim sistemi.
Tumblr media
Subcomandante Marcos, La Realidad’da, 2014
22-25 Mayıs 2014 tarihleri arasında, Zapatist hareketin beş politik merkezinden biri olan La Realidad’da, Galeano adıyla bilinen Zapatist eylemci José Luis Solís López’in anma törenlerine katıldım. Galeano, geniş çaplı bir kontrgerilla stratejisinin parçası olarak, federal hükümetin üyeleri tarafından yönetilip finanse edilen CIOAC-H adlı paramiliter örgüt  tarafından birkaç hafta önce öldürülmüştü. Burada bu olayın ayrıntılarına girmeyeceğim; anma törenleri sırasında, Subcomandante Marcos’un kamu önüne son kez çıktığı konuşmasına odaklanacağım. Bu önemli figürün veda sözlerini sarf ettiği bu bildiri, her zamanki gibi son derece derin, şiirsel, dolayısıyla farklı okumalara açıktı.
Malum, Marcos son yirmi yıldır EZLN’nin en çok göz önünde olan sözcüsüydü, öyle ki uluslararası çapta bir ikon haline gelmişti. Ayaklanmanın ilk günlerinde, EZLN’nin sözcülüğünü üstlendiği zamandan beri tanıyoruz onu, ve yıllar içinde bu sözcülük rolünü yorumlama biçiminde ciddi bir değişim olduğunu biliyoruz. Ayrıca kendisinin, ilk aşamalardan itibaren EZLN’nin askerî liderlerinden biri olduğunu da biliyoruz.
Marcos karakterinin biraz abartılı ve teatral olduğu, kamu önündeki görüntüsünün de bir hayli performatif olduğu hemen herkes tarafından kabul ediliyor. Örneğin Žižek,[9] Marcos’u “Subcomediante” diye adlandırarak, devrimci yaklaşımla bağdaştıramadığı bu tavrı eleştiriyordu. Fakat EZLN’nin birden, bir anma töreni sırasında, bu figürden kurtulmaya karar vermesi, büyük şaşkınlık yarattı. Her şeyden önce bu, “alışıldık” iktidar ve devrim mantığına aykırıydı. Devlet, bozguncu bir örgütü dağıtmak istediğinde, ilk hamlesi liderinden kurtulmak olmuyor muydu? Neden Zapatistler, kendilerine dünya çapında ün kazandıran, bu kadar ilgi çekmiş sembollerden birini ortadan kaldırma gereği duymuştu?
EZLN aylardır Marcos’un ağır hasta olduğu söylentilerini yayıyordu. Ana-akım medya, hastalığının niteliğini bile tartışmaya başlamıştı. Hatta bazıları, aslında EZLN’nin lider kadroları arasında anlaşmazlıklar olduğunu ima ediyordu. Marcos 24 Mayıs günü, La Realidad’da, Galeano anısına düzenlenen geçit töreninde bir atlı asker birliğine öncülük etti. Ama geceleyin, “bunlar, varlığım son bulmadan önce kamu önünde sarf ettiğim son sözler olacak” dediği bildirisini okumaya başladığında, seyirciler arasına endişeli bir sessizlik yayıldı.[10]
Marcos konuşmasına, EZLN’nin son yirmi yıldır geçirdiği değişim sürecindeki farklı boyutları ele alarak devam etti; ona göre bu değişimleri anlayabilenlerin sayısı çok azdı. Değişimin unsurlarından biri sınıftı: “aydınlanmış orta sınıftan, yerli köylüye geçiş”; bir diğeri ırktı: “melez liderliğinden, yerli liderliğine geçiş”. Ama değişimin bir unsuru da, düşünceydi: “devrimci öncülük anlayışından, itaat ederek yönetme anlayışına; yukardan iktidarı ele geçirme hedefinden, aşağıdan iktidar yaratma hedefine; uzmanlaşmış politikadan, gündelik politikaya; liderlerden halka; toplumsal cinsiyete dayalı marjinalleşmeden, kadınların katılımına; ötekini küçümsemeden, farklılığın kutsanmasına” geçilmişti.[11]
Bu analizin sonunda Marcos şunu soruyordu: Meksika’da entelektüeller, politikacılar ve eylemciler de dahil olmak üzere birçok insan, tarihi halkın yaptığını kabul etmekle birlikte, “uzmanların” bulunmadığı bir halk yönetimi karşısında neden bu kadar korkuya kapılıyordu? “Halk yönettiğinde, insanlar kendi atacakları adımlara kendileri karar verdiklerinde, [neden bu insanlar] bu kadar dehşete düşüyorlar”dı?[12]
Marcos, bu sorulara cevap bulmak için, 1 Ocak 1994’te EZLN’nin Chiapas’ın kentlerine indiği ve adımlarıyla dünyayı yerinden oynattığı isyana döndü. İlerleyen günlerde isyancılar ortada bir tuhaflık olduğunu fark etmeye başlamışlardı: “dışardaki insanlar bizi görmüyordu”.[13] Zapatistler, sivil toplumun, isyanlarının gerçek niteliğini anlayamadıklarını sezmişlerdi. “Yerlilere hep tepeden bakmaya alıştıklarından, bize bakmak için başlarını yukarı kaldırmadılar. Bizi hep aşağılanmış halde görmeye alıştıklarından, onurlu isyanımızı anlayamadılar. Bakışları sadece, kar maskesi giymiş vaziyette gördükleri, yani göremedikleri, bir meleze [Marcos’a] odaklandı.”[14]
Bu, Marcos’un açıkladığına göre, hareketin tarihi içinde “Marcos figürünün inşasının” başlangıcıydı. Bu inşanın gerekçeleri ortadaydı: ırkçılık, 500 yıllık sömürü ve aşağılanma, ayrıca politik öncülük anlayışı, insanları birkaç bin yerlinin nelere kadir olabileceğini görmekten alıkoymuştu. Bu insanlara, solun bazı kesimleri de dahildi, çünkü “sol, en çok da devrimci olma iddiasındaki sol da ırkçılıktan nasibini almıştır.”[15]
Hareket, bu görünürlük sorununa çare olarak, yerli isyanı ile toplum arasında –yani, birbiriyle bağdaşmayan iki kozmoloji arasında– sembolik bir dolayım aracı işlevi görecek estetik bir yaratıma başvurdu.
Marcos karakterini illa tanımlamam gerekiyorsa, hiç tereddütsüz, onun renkli bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Daha iyi anlayasınız diye şöyle de diyebilirim: Marcos, Bağımsız-Olmayan-Medya’ydı.[16]
Bu ifadeler çok önemli, çünkü “Marcos’un inşası”ndaki estetik-politik anlama dair bir (öz)eleştiri içeriyor. Marcos, bir mecra olarak imajının bağımsız olmadığını söylemekle, bu imajın iktidar alanına ait olduğu, o alana sızmak için kurgulanmış olduğu gerçeğine göndermede bulunmuştu.
Guy Debord’un izinden giderek, Marcos imajının “gösteri nitelikli” olduğunu, çünkü imajların yapısal bir ayırma, dolayımlama ve etkisizleştirme işlevi gördüğü soyut bir üretim ve toplumsal ilişki rejiminin parçası olduğunu iddia edebiliriz. Debord Gösteri Toplumu kitabında imajların toplumsal ilişkileri düzenleme biçimi sonucunda bireylerin üretim, ihtiyaç, duygulanım, arzu vb. gibi alanlarda kendi varlık koşullarının gerçekliğinden koparıldığını öne sürer. İmajlar insanları, bir soyutlaşma sürecine iter; bu süreçler, Tiqqun’un “kamusallık” diye nitelediği gayri şahsi bir ortak duyu içerisinde gerçekleşir. Kamusallık yoluyla “liberal devlet, nüfusun temelindeki geçirimsizliğe şeffaflık verir” ve böylece onu daha etkili biçimde yönetir.[17]
Dediğim gibi, Marcos figürü, Zapatist isyanı ile toplum arasında köprü kurmak üzere kamusallık alanına yansıtılmıştı. Zapatistlerin politik süreçlerini, daha alışıldık ve kolaylıkla algılanan bir devrimci imgeleme uygun düşen bir estetik çerçeveye yerleştirme ihtiyacının sonucuydu: ırksal ve sınıfsal hiyerarşileri yeniden ürettiği için de (beyaz, eğitimli bir lider), cazip bulunan bir çerçeveydi bu. Fakat bu imaj, hareketin gerçeğinden koparılmış bir soyutlamanın ürünüydü. Marcos’un inşası, isyana bir ölçüde ihanet ediyordu, çünkü onun hem niteliği hem de kompozisyonu konusunda yalan söylüyordu. Yıllar geçtikçe Marcos figürü, kamusallık alanında neredeyse kendi başına bir varlık kazandı, medya tarafından temellük edildi ve gösteri niteliğine büründürüldü, bunun sonucunda da kısmen depolitize oldu.
1851 tarihli bir metinde Fransız bir işçi, büyük sanatçıların (ve sosyalist propagandanın) işçi figürünü temsil ettikleri kalıplaşmış tasvirleri eleştirir: “Döküm işçilerinin sert duruşu, hayranlık verici bazı çalışmalara konu olmuştur. Flaman ve Hollanda okulları, bu duruşun bir  Rembrandt veya bir Van Ostade’nin elinde nasıl iyi sonuçlar yaratabileceğini gösterdi. Ama bizler, bu hayranlık verici eserlere model olan işçilerin, çok genç bir yaşta görme yetilerini kaybettikleri gerçeğini aklımızdan çıkaramıyoruz, ve bu gerçek, o büyük ustaların eserlerine bakmaktan aldığımız zevkin kaçmasına sebep oluyor”.[18] Yani, döküm işçisinin estetik soyutlaması, fabrika koşullarındaki sefaletin üzerini örter. Öte yandan, Rancière şöyle der: “Ressamların, işçilerin yüzlerinde tasvir ettiği heybetli, erkeksi şiirsellik, işçilerin sefaletini örten bir maske değildir basitçe. Bir hayalden vazgeçmenin karşılığında ödenen bedeldir: imajlar dünyasında başka bir yere sahip olma hayalidir bu”.[19] Propaganda veya “kamusallık” adına üretilen imaj, temsil edilen özne (işçi, veya devrimci yerli köylü) üzerinde gizemleştirici ve baskıcı bir etki yaratır, çünkü onu belli bir duruma, veya imajlar dünyasında belirli bir yere tayin ederek, özgür olmasını engeller. “İşçiyi ona ayrılmış yerde tutmak için”, der Rancière, “gerçek hayattaki hiyerarşinin, imgelemsel bir hiyerarşideki kopyasının da olması gerekir […]”.[20]
Bu işçi temsilleri gibi, “Devrimci Marcos” figürü de Zapatist hareketin gerçekliğini (ırk, sınıf ve yapı bakımından) gizemleştirir, ama aynı zamanda Zapatist isyancılara imajlar dünyasında belirli bir yer tayin eder. Marcos’un vedası, bu dinamiği altüst etme hamlesi olarak görülebilir. Uruguaylı sosyolog Raùl Zibechi, bu etkileyici hamleyle birlikte “Zapatistlerin çıtayı muazzam yükseltiğini, bugüne dek hiçbir politik gücün erişemediği bir yere çıktıklarını” öne sürüyor.[21] Gerçekten de Zapatizm’in politik meydan okuması, Marcos’un estetik olarak temsil ettiği askerî liderlik düzeyinde değil, özerkliğin inşasında hayata geçiyor: iktidarın tabandan yaratılmasında, herkes için ve herkesle bağı olan gündelik politikada.
Kaynak: Alessandro Zagato’nun Poetics and Aesthetics in Zapatismo: The Farewell of Subcomandante Marcos başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.
[1] Subcomandante Marcos, “Subcomandante Marcos escritor. Entrevista por Juan Gelman.” Desinformèmonos, 15 Ocak 1994 http://desinformemonos.org/2014/01/subcomandantes-marcos-escritor-por-juan-gelman/
[2] Deleuze, Difference and Repetition (New York: Columbia University Press, 1994).
[3] Yvon Le Bot, El sueño zapatista. Entrevistas con el Subcomandante Marcos, el mayor Moisés y el comandante Tacho, del Ejercito Zapatista de Liberación Nacional (México: Plaza & Janés, 1997) s. 123.
[4] Subcomandante Marcos, “Subcomandante Marcos escritor. Entrevista por Juan Gelman.” Desinformèmonos, 15 Ocak 1994 http://desinformemonos.org/2014/01/subcomandantes-marcos-escritor-por-juan-gelman/
[5] Kadın giysileri. Jeff Conant, A Poetics of Resistance: The Revolutionary Public Relations of the Zapatista Insurgency, 2010.
[6] GIAP, “Entrevista a Beatriz Aurora”, Rufiàn Revista, 17, 2014 s. 67.
[7] Natalia Arcos ve Alessandro Zagato, “Diálogo n°1: Notas sobre estética y política en el movimiento zapatista” Rufiàn Revista, 17, s. 21
[8]  S’bu Zikide, “The high cost of the right to the city”. Abahlali Official Website, 25 Mayıs 2009 http://www.abahlali.org/taxonomy/term/1093
[9] Slavoj Žižek, “Resistance Is Surrender”, London Review of Books, 29, 22: 7. Resistance is Surrender
[10]  EZLN, “Entre la Luz y La Sombra”, Enlace Zapatista, 25 Mayıs 2014 http://enlacezapatista.ezln.org.mx/2014/05/25/entre-la-luz-y-la-sombra/ İngilizce çevirisi için bkz. Between Light and Shadow
[11] A.g.e.
[12] A.g.e.
[13] A.g.e.
[14] A.g.e.
[15] A.g.e.
[16] A.g.e.
[17] Tiqqun, Introduction to Civil War (Los Angeles: Semiotexte, 2010).
[18] Jacques Rancière, The Nights of Labour: The Workers’ Dream in Nineteenth Century France (Philadelphia: Temple University Press, 1989) s. 5 .
[19] A.g.e.
[20] A.g.e.
[21] Raùl Zibechi, “The Death Of SupMarcos. A Blow to Revolutionary Pride”, Dorset Chiapas Solidarity, 20 Haziran 2014 https://dorsetchiapassolidarity.wordpress.com/2014/06/20/the-death-of-supmarcos-a-blow-to-revolutionary-pride/
5 notes · View notes
haziranzede · 1 year
Text
4 kitabın tamamında hikayeler var. Kur'an'ın 3/1 hikayelerden oluşuyor. kıssalar, meseller bunlar sözlü kulturun olmazsa olmazı. buna rağmen hala ınsna hikayesi bilmenin önemini bilmeyen ve bunu önemseyenleri şaşıranlar var. çok çok ilginç. insana dair hiç merak kalmamış. gençlerde inanılmaz bir alma ve mülk sahibi olma hirsi var. sen 25 yaşındasın önce bi kazandıgını harça biriktirirsin. inanılmaz bir biriktirme kültür hakim halkın bir kısmına. beni baya şaşırttı. insan 25den önce kendini yetiştirmeli. güzel bir kitaplığı, güzel bir gardolabı olur. ggezer, yer , yedirir. niye kredi çekip araba alıp parasını ödemek için çırpınmak bence yanlış. he paran varsa al borca da gir öde ma ye iç gez oku. 25de. sonra istesen de bunları yapınca aynı zevki almayacaksın. bunun yanında beynin ve ruhu 25 yaşından sonra aynı olmuyor
4 notes · View notes
edebiyatiturk · 5 days
Text
Edebiyat Burada
Edebiyat Burada 1. Edebiyatın Tanımı ve Önemi Edebiyat, insan deneyimini ifade etmenin en zengin yollarından biridir. Sözlü ve yazılı eserler aracılığıyla kültür, duygular ve düşünceler aktarılır. Toplumların tarihini, değerlerini ve inançlarını yansıtır. Edebiyatın derinliklerine dalmak, sadece eğlence değil, aynı zamanda bir öğrenme ve anlama sürecidir. Yazılı eserler, bireylerin hayata bakış…
0 notes
pazaryerigundem · 12 days
Text
Osmangazi'de masallar büyüklere okundu
https://pazaryerigundem.com/haber/187696/osmangazide-masallar-buyuklere-okundu/
Osmangazi'de masallar büyüklere okundu
Tumblr media
Osmangazi Belediyesi,  düzenlemiş olduğu ‘Büyüklere Masal’ etkinliği ile yetişkin masal severleri bir araya getirdi. Müzikle masalı birleştiren etkinlikte, Seher Kander anlattığı masallarla dinleyicileri hayaller diyarına götürürken, müzisyen Taner Baba da çaldığı enstrümanlarla geceye güzellik kattı.
BURSA (İGFA) – Osmangazi Belediyesi, ‘Şadırvanlı Han Avlu Buluşmaları’ adı altında düzenlediği etkinlikler ile Osmangazililere kültür sanat dolu akşamlar yaşatmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta ‘Eylül’ün Nağmesi Türk Sanat Müziği Konseri’ ile başlayan etkinlikler, ‘Büyüklere Masal’ gecesi ile devam etti. Şadırvanlı Han Eğitim Akademisi’nde düzenlenen etkinliğe, Bursalı masal severler yoğun ilgi gösterdi. Renkli anların yaşandığı etkinlikte,  Seher Kander, masallarını bu kez çocuklara değil, masala özlem duyan yetişkinlere anlattı. Enstrümanlarıyla anlatılan masallara eşlik eden Taner Baba ise geceyi müzik şölenine dönüştürdü.  Kitle iletişim araçları ve internetin insan hayatına dahil olmadığı zamanlarda sosyal hayatta önemi olan masalların hatırlandığı etkinlikte katılımcılar keyifli bir gece geçirdi.
Tumblr media
Sözlü anlatım türleri içerisinde büyükten küçüğe hemen herkes tarafından sevilen ve büyük bir zevkle dinlenilen masalları can kulağıyla dinleyen Osmangazililer, gece sonunda adeta masal diyarında gizemli bir yolculuğa çıktı. Geceye katılan Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Mutlu Esendemir, program sonunda masal anlatıcısı Seher Kander’e ve müzisyen Taner Baba’ya çiçek takdim etti.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
aykutiltertr · 2 months
Video
youtube
Elmalıya Vurgunum Aman - Mine Geçili ✩ Ritim Karaoke (Kanto Hicaz Majör ...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/9XPCGcm4bg4 ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Elmalıya Vurgunum Aman - Mine Geçili ✩ Ritim Karaoke (Kanto Hicaz Majör 4/4 Udi Hanende Nasib Hanım) @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI           :  ELMALIYA VURGUNUM AMAN SÖZ GÜFTE       :  UDİ HANENDE NASİB HANIM BESTE - MÜZİK :  UDİ HANENDE NASİB HANIM USÜL                  :  4/4 SOFYAN C SEBARE MAKAM - DİZİ  :  HİCAZ - MAJÖR Elmalıya Vurgunum Aman Gözlerine Baygınam Aman Her Hali Hoşuma Gidiyor Aklımı Başımdan Alıyor Nakarat: Aman Canım Elmalı Gönlüm Sana Sevdalı Pek Hoşuma Gidiyor Seni Nasıl Ah Seni Nasıl Ah Seni Nasıl Seni Nasıl Yar Seni Nasıl Sarmalı Elmalının Cilvesine Nail Oldum Şivesine Pek Hoşuma Gidiyor Baygınım İşvesine Kanto, tuluat tiyatrosunda kadın bir sanatçı tarafından söylenen şarkı ve bu şarkı eşliğinde yapılan dans.[1] Kanto sözcüğü Türkçeye İtalyanca canto kantat (şarkı)[2] sözcüğünden geçmiştir.[1] Oldukça hareketli ve coşturucu bir şarkı ve dans türü olan kantonun en tanınmış siması Huysuz Virjin lakaplı Seyfi Dursunoğlu ve Nurhan Damcıoğlu'dur. Kanto ve Ünlü Kanto Sanatçıları Doğaçlama tiyatrolarda söylenen şarkıya kanto deniyor. Kelime kökeni İtalyanca canto/kantat kelimesine dayanıyor. Kantat, bir çalgı eşliğinde söylenen ve beraberinde dans edilen sözlü beste anlamına geliyor. Kanto da aynı şekilde bir kadın tarafından söylenen şarkı ve eşliğinde yapılan dansı içeriyor. Hareketli ve coşturucu bir yapısı olan bu dans ve ses performansı ülkemizde de oldukça seviliyor. Nurhan Damcıoğlu, Deniz Kızı Eftelya ve Huysuz Virjin bilinen ünlü kanto sanatçıları arasında. En sevilen kanto şarkılarına örnek olarak ise Yangın, Ben Kalender Meşrebim ve Bana Bir Koca Lazım gösterilebilir. Ramazan Gecelerinin Eğlencesi Kanto Tanzimat ile Osmanlı’da başlayan modernleşme ve yenileşme çalışmaları dönemin birçok alanına etki ettiği gibi kültür sanat camiasını da etkiliyor. Özellikle 19. yüzyılda birçok yabancı sanatçı İstanbul’da ağırlanıyor. İşte bu dönemde İstanbul’a gelen yeni türlerden biri de İtalyan sanatçıların icra ettiği kanto. Özellikle Galata ve Direklerarası mekanlarında yapılan kanto, genellikle Osmanlı’da yaşayan Ermeni ve Rum sanatçılar tarafından yapılıyordu. Galata’daki izleyici kitlesi zamanında gemiciler ve erkek ağırlıklı iken Direklerarası’ndaki seyirci kitlesi genelde ailelerden oluşuyordu.  Galata’ya göre daha sakin bir ortam olan Direklerarası’nda kanto özellikle Ramazan gecelerinin en sevilen eğlencesi olarak görülüyordu. Sevilen Ramazan eğlencesi kanto şarkıları arasında Sarı Liralar, Dondurmacı ve Değirmenci gibi parçalar bulunuyordu. Zamanla Anadolu’ya kadar taşan kanto, Cumhuriyet döneminden sonra yavaş yavaş nostaljik bir değer olarak görülmeye başlandı. Bununla birlikte 1950’lilerde halen popüler bir Ramazan eğlencesi olan performans, renkli televizyonlar ve ünlü kanto sanatçıları sayesinde bir süre daha ilgi görmeye devam etti. Ünlü Kanto Sanatçıları 1941 doğumlu Nurhan Damcıoğlu, kanto denildiğinde ilk akla gelen isimlerden biri. Küçük yaşlardan beri annesinin Devlet Tiyatroları’ndaki mesleğinin de etkisiyle tiyatro ve sahne sanatlarıyla içli dışlı büyüyen ünlü kanto sanatçısı kariyerini de bu yönde geliştirmiş. 9 yaşından beri tiyatro ve bale eğitimi alan Nurhan Damcıoğlu, ilk kanto şarkısını 1969 yılında seslendirdi. İsmail Dümbüllü, Sadri Alışık ve Ferhan Şensoy gibi ünlü isimlerin çalışmalarında yer alan sanatçı Almanya ve Hollanda gibi yabancı ülkelerde konserler verdi. 1992 yılında çıkardığı Tut Dedi Tuttu kaseti rap türünü televizyon denetiminden geçirmesi bakımında önem taşıyor. 2001 yılından beri İzmir’de yaşayan sanatçı halen kanto söylemeye devam ediyor. Huysuz Virjin sahne adıyla tanıdığımız Seyfi Dursunoğlu ise önemli ünlü kanto sanatçılarından biri. Uzun yıllar sürdürdüğü memur hayatına son vererek 1970 yılında küçük sahnelerde başladığı gösterileriyle ün kazanan Seyfi Dursunoğlu asıl çıkışını TRT kanalında katıldığı bir programla yaptı. Öztürk Serengil’in programında verdiği eğlenceli cevaplarla dikkat çeken Huysuz Virjin, sonrasında kendi programını da yaparak sevenleriyle ekranda buluştu. Mine Geçili Şarkıcı, Türk Sanat Müziği Sanatçısı, Müzisyen Doğum 1980 Amasya Eğitim İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Diğer İsimler Mine Geçili Bitmez Müzisyen, şarkıcı, Türk Sanat Müziği ses sanatçısı. 1980, Amasya doğumlu.
0 notes
bergenthequeen-blog · 7 months
Text
sitcom7
Sıradışı Meslekler ve İlginç İşler: Karakterlerin alışılmadık meslekleri veya ilginç işleri, komik durumların ortaya çıkmasına neden olabilir. Örneğin, bir karakterin palyaço, astronot veya profesyonel kedi bakıcısı olması gibi durumlar eğlenceli ve tuhaf olaylara yol açabilir.
Kültürel Referanslar ve Göndermeler: İngiliz sitkomları, popüler kültür, tarih veya edebiyat gibi çeşitli kültürel referansları kullanarak komedi yaratır. Bu referanslar, izleyiciler arasında bilinçli bir gülme etkisi yaratır ve komik durumların daha derin bir anlam kazanmasını sağlar.
Kara Şaka ve Sert Espri: Bazı İngiliz sitkomları, kara mizah ve sert espri kullanarak komedi yaratır. Bu tarz, sıkıcı veya rahatsız edici durumları eğlenceli bir şekilde ele alarak izleyicilere gülme fırsatı sunar.
Geçmişten Gelen Tuhaf Hatıralar: Karakterlerin geçmişlerinden gelen tuhaf veya utanç verici hatıralar, komik durumların ortaya çıkmasına neden olabilir. Örneğin, bir karakterin çocukluk anıları veya ergenlik döneminden kalan garip anılar komik ve eğlenceli anlar yaşatabilir.
Evci Hayvanlardan Kaynaklı Karışıklıklar: Evcil hayvanların neden olduğu komik olaylar, İngiliz sitkomlarında sıkça kullanılan bir tema olabilir. Özellikle evcil hayvanların sahiplerine ve ev içi düzenlerine getirdiği tuhaf ve beklenmedik zorluklar komikliklerle doludur.
Sözlü Olmayan Komiklikler ve Mimikler: Bazı komik durumlar, karakterlerin mimikleri, jestleri ve davranışları üzerinden iletilir. Bu, sözsüz komediyi ve fiziksel komiklikleri içerebilir, izleyicilere görsel bir şölen sunarak gülme fırsatı verir.
0 notes
eksim · 8 months
Text
Kitap Basımı ve Kitap Baskısı: Sözlü Bir Mirasın Kağıda Dökülüşü
Kitap basımı, insanlığın bilgi ve kültür mirasını koruma ve paylaşma amacıyla önemli bir role sahip olan eski bir sanatın modern yansımasıdır. Kitap basım süreci, teknolojik gelişmelerle birlikte evrim geçirerek günümüzde daha etkili ve hızlı bir şekilde gerçekleşmektedir.
Kitap basımının temel adımı, metnin bir taşıyıcıya aktarılmasıdır. Geleneksel olarak bu, el yazması kitaplarla gerçekleşirdi. Ancak, matbaanın icadıyla birlikte kitaplar daha hızlı ve erişilebilir hale geldi. Günümüzde ise dijital baskı teknolojileri, kitap basım sürecini daha da hızlandırmıştır.
Kitap baskısı, metnin kağıda aktarılma sürecidir ve bu aşama, kitabın estetik ve görsel kalitesini belirler. Farklı baskı teknikleri, renk seçenekleri ve kağıt türleri, kitapların farklı atmosferlerde ve amaçlar doğrultusunda kullanılmasını sağlar.
Geleneksel ofset baskı, yüksek hacimli kitap basımları için idealdir ve maliyet etkin bir seçenek sunar. Dijital baskı ise küçük miktarlarda basım için esneklik ve hız sağlar. Hem yazarlar hem de yayıncılar, bu çeşitlilik sayesinde ihtiyaçlarına uygun bir kitap basım yöntemi seçebilirler.
Kitap basımı ve baskısı, kültürel bir zenginliği koruma, bilgiyi paylaşma ve insanlığın birikimini gelecek nesillere aktarma amacı taşır. Teknolojinin etkisiyle bu süreç, daha erişilebilir ve çeşitli hale gelmiştir, ancak esas amacı değişmemiştir: bilginin ve düşüncelerin kağıda dökülüp, kalıcı bir iz bırakması.
0 notes
mafaweb · 9 months
Text
Metafor nedir? Metafor, bir şeyin kendi anlamı dışında başka bir anlama da gelmesi demektir. Dilbilgisel bir terim olan metafor, gerçek anlamının ötesinde anlamlar taşıyan bir anlatım biçimidir. Bir kavramın veya bir durumun açıklamasında o kavramın veya durumun kendisi dışında farklı bir kavram veya durum kullanarak anlamın derinleştirilmesini ve zenginleştirilmesini sağlar. Metafor, Yazı dilinde ve sözlü dilde sıkça kullanılan bir dil sanatıdır. Özellikle edebi metinlerde, şiirlerde, romanlarda sıkça karşımıza çıkar. Metafor, sadece edebi metinlerde değil günlük yaşantımızda da sık sık karşılaştığımız bir anlatım biçimidir. Metafor, üzerine yapılan akademik çalışmalarla, dilbilgisel analizlerle, farklı türleriyle ve örneklerle incelenebilecek, oldukça zengin ve derin bir konudur. Dilin gücünü ve esnekliğini gösteren en önemli dilbilgisel kavramlardan biridir. Metafor, imgeler ve semboller üzerine kuruludur. Bireylerin düşünsel dünyasını şekillendirir ve dilin sınırlarını zorlayarak yeni anlatım biçimleri ortaya çıkarır. Metafor, dilin yaratıcı ve esnek yapısını kullanarak anlamların derinleştirilmesini sağlar. Metafor nasıl kullanılır? Metafor, bir şeyin gerçek anlamından farklı bir anlamda kullanılmasıdır. Metaforlar, yazı dilinde ve konuşma dilinde sıkça kullanılan bir retorik figürdür. Metaforlar, anlatılan konuyu daha etkili bir şekilde ifade etmek ve dinleyicinin ya da okuyucunun daha iyi anlamasını sağlamak için kullanılır. Metafor kullanılırken dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta bulunmaktadır. Metafor kullanırken, öncelikle dikkat çekmek istediğiniz konu ile alakalı olabilecek nesneler, eylemler veya duygular arasında benzerlik bulmalısınız. Bu benzerlik, metaforun etkili bir şekilde kullanılmasını sağlayacaktır. Örneğin, O, bir aslan gibi cesurca savaştı gibi bir cümlede aslanın cesurluğu ile kişinin cesurluğu arasında benzerlik kurulmuş olur. Bir diğer önemli nokta ise sadece anlaşılabilir metaforlar kullanmaktır. Karmaşık veya anlaşılması güç metaforları uzun bir yazıda veya bir konuşmada kullanmak, okuyucunun ya da dinleyicinin konuyu anlamasını zorlaştırabilir. Bu yüzden, kullanacağınız metaforun genel kültür seviyesinin üzerinde olmamasına dikkat etmelisiniz. Metaforların günlük hayatta sıkça kullanılabileceği birçok örnek bulunmaktadır. Bu örnekleri gözlemleyerek ve pratik yaparak, metaforları daha etkili bir şekilde kullanabilirsiniz. Metaforlar, dilin renklendirilmesine ve anlatılan konunun canlandırılmasına yardımcı olduğu için doğru bir şekilde kullanıldığında yazı dilinde ve konuşma dilinde oldukça etkili bir araçtır. Metaforun etkisi ve amacı nedir? Metafor edebi bir terimdir ve dilin süslenmesinde, anlatımın canlandırılmasında kullanılır. Metaforun asıl amacı, bir konuyu daha etkili bir şekilde ifade etmektir. Bu edebi sanat sayesinde, okuyucular veya dinleyiciler, olayları, nesneleri veya duyguları daha derinlemesine kavrayabilirler. Metafor aynı zamanda duygusal bir etki yaratma amacı taşır. Okuyucunun zihninde canlandırdığı imgeler sayesinde duygusal bir etki bırakır. Yazarın istediği duygusal etkiyi yaratmak amacıyla metafor kullanır. Metaforun etkisi oldukça güçlüdür. İnsan zihninde canlandırılan imgeler, olayları ve duyguları daha gerçekçi hale getirir. Bu sayede, okuyucuların yazının içine daha fazla çekilmesi sağlanır. Metafor kullanımı, metnin anlamını derinleştirir ve zenginleştirir. Bu edebi sanat sayesinde sadece bir nesne veya durumun taşıdığı anlamı değil, daha derin bir anlamı da anlatır.Metaforun farklı türleri nelerdir?Metafor, edebi bir terim olmasının yanı sıra günlük dilde sıklıkla kullanılan bir retorik şeklidir. Bir şeyi diğer bir şeyle karşılaştırarak anlatmak olarak tanımlanabilir. Metaforun pek çok farklı türü bulunmaktadır.Görsel Metafor: Bu türde bir şey, gerçek anlamından farklı bir anlamda kullanılarak ifade edilir. Örneğin, gözlerin yıldız gibiydi cümlesinde gözler, gerçek anlamıyla yıldız değildir ama gözlerin parlaklığı ve güzelliği yıldızın parlaklığına benzetilerek ifade edilmiştir.
Somut Metafor: Somut bir varlık ya da durum, mecaz olarak başka bir nesneyle bağdaştırılarak anlatılır. Sevginin yaprakları dökülür cümlesinde sevgi, gerçek anlamıyla bir bitki değildir ama yaprakların dökülmesiyle sevginin solgunlaşması arasında bir benzetme yapılmıştır.Alışılmadık Metafor: Bu türde, beklenmedik ve sıradışı bir benzetme yapılarak anlatılmak istenen şey vurgulanır. O evdeki sessizlik, boş bir müzik kutusu gibiydi cümlesinde sessizlik, müzik kutusuyla benzetilerek dikkat çekici bir anlatım oluşturulmuştur.Metafor kullanırken nelere dikkat etmeliyiz?Metafor kullanırken dikkat edilmesi gereken önemli noktalar vardır. İlk olarak anlam bütünlüğüne dikkat etmek gerekir. Belirli bir konu üzerinde yapılan metafor, anlamını yitirmemeli ve asıl kavramı net bir şekilde ifade etmelidir.Mantar olmayan ağaçlara yosun bağlanmaz gibi anlamlı ve ilişkili bir metafor kullanılarak, asıl mesajın net bir şekilde karşı tarafa iletilebilir.Yine metafor kullanırken nesnelere ve durumlara uygunluk gösterilmesi gerekir. Mesela, bir aşk hikayesi anlatılırken boğa güreşi metaforu kullanmak, konuya uygun olmayacak ve anlam kaybına neden olacaktır.Ayrıca, abartıdan kaçınılmalıdır. Metaforlar şaşırtıcı ve etkileyici olmalıdır, ancak gerçeklikten uzaklaşıldığında karşı tarafa anlamsız gelebilir.Metaforların günlük hayatta kullanım örnekleri Metafor, günlük konuşma dilimizde sıkça kullandığımız bir retorik figürdür. Metafor, bir şeyi olduğundan farklı bir şeyle anlatma sanatıdır. Bu nedenle günlük hayatta sıkça karşılaştığımız metaforlar, konuşma dilimizi renklendiren ve anlamı derinleştiren unsurlardır. Bir metafor örneği vermek gerekirse, O çocuk bir melek ifadesi, aslında çocuğun melek olmadığını ancak masum, iyiliksever ve temiz kalpli olduğunu ifade etmektedir. Günlük hayatta sıkça kullandığımız metaforlardan bir diğeri de Sesin güzel bir melodi gibi ifadesidir. Bu ifade, sesin güzelliğini ve hoşluğunu vurgulamak için kullanılan bir metafordur. Aynı şekilde Yaşam bir sınavdır ifadesi de hayatın zorluklarına, mücadelelerine ve deneyimlerine metaforik bir şekilde değinmektedir. Bir diğer günlük hayatta sıkça karşılaştığımız metafor ise gözleri yıldızlar gibi parlıyor ifadesidir. Bu metafor, kişinin gözlerinin parıltısını ve güzelliğini ifade etmek için kullanılan bir retorik figürdür. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, metaforlar günlük hayatta sıkça karşımıza çıkan ve konuşma dilimizi renklendiren unsurlardır. Günlük hayatta kullanılan metaforlar, insanların duygularını, düşüncelerini ve izlenimlerini daha etkili bir şekilde ifade etmelerine yardımcı olur. Bu nedenle, metaforları doğru ve etkili bir şekilde kullanabilmek, iletişim becerilerimizi de güçlendirecektir.
0 notes
metehanaksoy · 9 months
Text
Mesele Nedir?
Her yıl tekrar eden bir konudur neol kutlaması. Ülkemizde maalesef bu durum artmakta ve hem din hem de kültürel olarak emperyalizm taarruzu altındayız fakat burada sorun sadece emperyalistler mi yoksa bizde aynı ölçüde sorumluluk sahibi miyiz? İmamlar ve din sorumluları bu denli artmış ve dini baskılar azalmışken, ne oldu da yeni kuşak din ve kültür olarak İslâm ve Türk geleneğinden uzaklaşıyor? Din ve Türk kültür örnekleri gerçek anlamda örnek oluyor olsa, emperyalistler bu yozlaşmayı kısmen de olsa başarabilir miydi? Peki sorun sadece din ve kültür sorumluların da mı yoksa kendi Türk ve İslâm Kültürüne yabancılaştıran bizlerde mi? Bir kesim dini arap kültürü olarak görme emperyalizmi yaparken, bir kesim de dinsizlik kültürünü bize misyoner faaliyet olarak gösteriyor... Eksik olan aslında toplum. Çünkü; topluma dini kesim adıyla ya İran ya da Arabistan kültürü dayatmaya çalışan bir kesim varken, diğer tarafta modernleşme adıyla adı konmamış bir Hristiyan kültürü empoze etmeye çalışan kesim var. İyi ama bizler bu durumda sadece söyleyip uygulama ile örnek olmuyorsak suç kimde? Düğünlerde batı oyunları Türk oyunları yerine tercih edilmeye başlamışsa yahut ilahi ile düğün yapma sorunsalı baş göstermişse biz niye kendi kültürümüze ait düğünlerde var olan dans ve orta oyun gibi oyunları sergilemiyoruz? Çocuklarımızı camilerde değil sadece, evlerde gerçek anlamda din ve milliyet bilgisiyle neden donatmıyor ve millî bayramlarda onları buna uygun kutlamaya hazırlamıyoruz? Çarşaf yahut ferace olmadan da tesettür yapılır kendi kültürel elbiselerimizle, bunu neden kendimiz giyerek onlara örnek olmuyoruz? Neden evlatlarımıza okey yerine camiî ve kütüphaneleri tavsiye edip onlara eşlik ederek buralara götürmüyor ya da onları evde bu tarz anlatı ve izlemelerle, okumalarla yetiştirmiyoruz? Çocuklarımıza bunu biz verip eğitmiyorsak, onların temiz ve henüz yetkin bilgiyle donanmamış zihinleri birileri tarafından türlü algı ve manipülasyon yöntemleriyle dolduruluyor ve hem milli hem de dini olarak zehirliyor... Baskıyla gelecek hiçbir şey gerçek anlamda kabul görmez! Hiçbir söz uygulama olmadan tam anlamıyla etkili olmaz. Size sigara içmeyin zararlı diyen bir doktor kendisi içerse ne denli tutarlı ve inandırıcı olur? Bizlerde millî ve manevî değerlerimize uygulamalı bağlı değilsek, ne denli itibarlı ve kabul edilir sözlü oluruz? Metehan Aksoy ~ Mthn ~
0 notes
kamuweb · 10 months
Text
Emniyet Genel Müdürlüğü kamu personeli alımı sona eriyor! Nasıl başvuru yapılır?
Emniyet Genel Müdürlüğü kamu personeli alımı sona eriyor! Nasıl başvuru yapılır? Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) kamu personeli alımı ilanı yayınlandı. İŞKUR üzerinden yayınlanan ilana göre alımlar, Fethiye Polisevi İşletmeciliği bünyesine Daimi Statüde Olmak Üzere aşçı ve garson unvanlarında yapılacak. EGM AŞÇI ALIMI BAŞVURU DETAYLARI EGM tarafından yapılacak aşçı alımında sözlü ve uygulamalı mülakata girecek olan adayların Mesleki Bilgi (25 Puan),Genel Kültür (20 pua... Devamı ve Detaylar için https://www.kamuweb.com/kamu-ilanlari/emniyet-genel-mudurlugu-kamu-personeli-alimi-sona-eriyor-nasil-basvuru-yapilir.html?feed_id=55599 memur alımı kamu personel alımı
0 notes
kamuilanlari · 10 months
Text
Emniyet Genel Müdürlüğü kamu personeli alımı sona eriyor! Nasıl başvuru yapılır?
Emniyet Genel Müdürlüğü kamu personeli alımı sona eriyor! Nasıl başvuru yapılır? Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) kamu personeli alımı ilanı yayınlandı. İŞKUR üzerinden yayınlanan ilana göre alımlar, Fethiye Polisevi İşletmeciliği bünyesine Daimi Statüde Olmak Üzere aşçı ve garson unvanlarında yapılacak. EGM AŞÇI ALIMI BAŞVURU DETAYLARI EGM tarafından yapılacak aşçı alımında sözlü ve uygulamalı mülakata girecek olan adayların Mesleki Bilgi (25 Puan),Genel Kültür (20 pua... Devamı ve Detaylar için https://www.kamuweb.com/kamu-ilanlari/emniyet-genel-mudurlugu-kamu-personeli-alimi-sona-eriyor-nasil-basvuru-yapilir.html?feed_id=55598 memur alımı kamu personel alımı
0 notes
nethaberizmircomtr · 11 months
Link
30 KÜLTÜR VE TURİZM UZMAN YARDIMCILIĞI SÖZLÜ SINAVI HAKKINDA DUYURU (15.11.2023)
0 notes