#Resmi bayram
Explore tagged Tumblr posts
Text
#mustafa kemal atatürk#atatürk#tumblr türkiye#cumhuriyet bayramı#29 ekim#1923#cumhuriyet#türkiye#güzel resim#güzel resimler#Güzel günler#bayram tatili#Resmi bayram#bayrak#Lider#anlamlı sözler#whatsapp durumları#güzel sözler#whatsapp sözleri#tumblr turkey#alıntı#şarkı sözü#deniz#türk bayrağı#bayram
14 notes
·
View notes
Text
DENİZLER BU GECE İDAM EDİLECEK!...
🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
5 Mayıs 1972 Cuma
Sabah şimdiye kadar hiç görmediğiniz bir yüzbaşı geliyor koğuşa ve hepinizin görebileceği bir yerde duruyor. Ona baktığınıza ve onu dinlediğinize emin olduğu an konuşmaya başlıyor:
“Buraya kadar beyler! Hakkınızdaki karar bu sabah Resmi Gazete’de yayınlandı. Öbür dünyada görüşürüz!” diyor. Size özel ulak olarak ölüm tebliğ etmeye gelmiş yüzbaşı sanki. Dede’nin Yusuf’tan ödünç aldığı sözler bir tokat gibi patlıyor yüzünde adamın:
“Sen ve efendilerin bilmelisiniz ki biz halkımızın kurtuluşu ve Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi uğruna şerefimizle bir defa öleceğiz. Bizi asanlar ise her gün öleceklerdir!
Sizin yüreklerinize korku salmak için görevlendirilen yüzbaşı kendisi korku içinde arkasına dahi bakmadan hızla terk ediyor koğuşu.
Dede sizlere dönüp sözlerine devam ediyor. “Adamın verdiği haberin doğru olma ihtimali çok yüksek. Karar bugün Resmi Gazete’de gerçekten de yayınlanmış olabilir. Son anımızı, son yürüyüşümüzü planlamalıyız. Orda infaz anında birbirimizi göremeyeceğiz. Birbirimizin yanında olamayacağız. O nedenle orada o anda neler yapacağımızı, neler söyleyeceğimizi, nasıl davranacağımızı burada birlikte bir konuşalım” diyor.
Yeni bir eyleme gider gibi, yeni bir THKO eylemi planlar gibi düşüneceksiniz son anınızı.
Yusuf “benim mektubum hazır, asıl siz düşünün” diye espri yaparak havayı yumuşatıyor.
Sen “burada yapmıyorlar bu işi, mutlaka Ulucanlar Kapalı Cezaevine götüreceklerdir. Bir yıl önceki ilk misafirhanemize. İmam falan çağrıyorlarmış. Nazikçe göndeririz adamı. Verirlerse bir çay isteriz, bir de sigara. Yazarız son mektubumuzu. Bu mücadelenin bizimle başlamadığı gibi bizimle de bitmeyeceğini, asla pişmanlık duymadığımızı söyleriz. Parkamızla, postallarımızla çıkarız sehpa-ya. Kendi ilmiğimizi kendimiz geçiririz boynumuza. Son sözümüzü söyleriz. Ve cellata bırakmadan kendimiz tekmeleriz ayağımızın altındaki sehpayı!” diyorsun.
Yusuf “son sözümüz ne olacak” diye soruyor ortaya.
Hüseyin “en fazla birkaç cümle söyleme şansımız olacaktır. Onlar da bizi en iyi ifade eden sloganlarımız olmalıdır. Senin mektup-ta yazdığın gibi. Şöyle sözler söylemek geçiyor içimden. Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımızın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştık. Bu bayrağı bu ana kadar şerefimizle taşıdık. Bundan sonra da bu bayrağı Türkiye halkına emanet ediyoruz. Yaşasın işçiler köylüler! Yaşasın Devrimciler! Kahrolsun faşizm. gibi” diyor.
Yusuf söze giriyor “her eylemimiz nasıl yüreklerine korku saldı ise son anımız da öyle olmalı. Sözgelimi kellelerimizi almak için büyük gayret gösteren General Elverdi de orda olacaktır. Onun şahsında düzenin tüm hizmetkarlarına da bir çift söz söylemeliyiz. Onlara sermayenin ve Amerikan emperyalizminin hizmetkarları olduklarını hatırlatmalı, bizim ise gözümüzü kırpmadan kendimizi halkımıza adadığımızı göstermeliyiz” diyor.
Derin bir sessizlik oluyor. Yarını düşünüyorsunuz.
Yarın 6 Mayıs.
Yarın Hıdırellez!
Yarın bayram.
*Deniz Gezmiş'in Günlüğü / belgesel anlatı kitabından alıntı..
PAYLAŞAN : DENIZ@TC_TOPRAK_
23 notes
·
View notes
Text
Ne kadar meraklısınız şehvet kokan paylaşım yapmaya ve onları beğenmeye...
Kadın göğsü açık resim paylaşmış...
Bir de edepten asaletten bahsediyor....
Bir kadın, yarı çıplak kadın resmi paylaşırmı... bu nasıl olabilir...? Ha onu paylaşmışın ha kendi resmini...
Beğenen beğeneeee...
Gözünüz bayram etmiş...
Kınıyorum !!!
53 notes
·
View notes
Text
"güzeller bayram günü süslenir, seninse bayramları süslüyor yüzün" mesajını bekleme mesaisi resmi olarak başlamıştır.
22 notes
·
View notes
Text
HEY GİDİ GÜNLER HEY
Müzik kutuları vardı eskiden...
İçinde her saatbaşı çıkıp öten kuşlar bulunan guguklu saatler vardı... Arkası kuşlu aynalar vardı...
Pirinç başlı karyolalar... Kanaviçeli karyola örtüleri... İşlemeli saten yorganlar... Çamaşır çekmecelerinde lavanta keseleri... Bir yastıkta kocamalar...
Kitaplıklı çekyatlar... Oymalı büfeler... Vitrinler... Ansiklopediler... Danteller... Duvarlarda siyah-beyaz dede, aile fotoğrafları... Küpeli arap kızları... Ağlayan erkek çocuk resmi... İğnelikler... Şahmaranlar... Altınvarak taş aynalar... Saatli maarif takvimleri... Makrameler... Komşular... Toplaşıp yaprak saran kadınlar... Annem biraz tuz istiyor'lar... Evdeyseniz akşam size geleceğiz'ler...
Misafir odaları... Misafir kolonyaları.... Misafir şekerleri... Misafir tepsileri... Misafir sigaraları... Başköşeler... Berjer koltuklar.... Aslanayaklı masalar... Televizyon örtüleri... Likör bardakları... Bardağın üzerine ters koyunca artık içmeyeceğim demek olan çay kaşıkları... Devetabanları... Aşksarmaşıkları... Zigon sehpalar... Pembe tüyden ponponlu nişanlı kız terlikleri..Misafir terlikleri... Gramofonlar... Eski yeşil lambalı radyolar... Pikaplar... Plâklar... Kasetler... Ümit Tokcan... Samime Sanay... Badem şekerleri... Horoz şekerleri... İki bisküvi arası lokumlar... Leblebi tozları... Cıncık da dediğimiz rengarenk cam misketler... Topaçlar... Yakantoplar... Bahçelerde dut ziyafetleri... Ballı hanımeli çiçekleri... Ihlamurlar... Asmalar... Akşamsefaları... Kasımpatılar... At arabaları.... Faytonlar... Yoğurtçular... Bayramlık kırmızı ayakkabılar... Bayram harçlıkları... Ev baklavaları... Kuzine sobaları.... Közde pişmiş patatesler... Sobaların üzerinde kestaneler, portakal, elma kabukları... Köstekli saatler... Kumaş mendiller... Basma entariler... Espadriller... Tokyo terlikler... Arkadaş olabilir miyiz'ler... Manitalar... Karasevdalar... Karasevdadan ince hastalıklar... İncelikler... Sonuna rujlu dudaklarla öpücük kondurulan, gözyaşlarıyla mürekkebi dağılmış aşk mektupları... Sevgiliye 'siz' denilen günler... Gül kokan güller... İçi gülen gözler... Kızaran yüzler... Hatıra defterleri... Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma'lar... Unutmabeni çiçekleri... Kitapların arasında kurutulan hatıra çiçekler... Tebrik kartları... Kartpostal koleksiyonları... Pul defterleri... Çiçekli çinko tabaklar... Çivit mavisi çaydanlıklar... Semaverler... İnce belli bardaklar... Tavşankanı çaylar... Anne kekleri... Gelincik sigaraları... Çizgi romanlar... Parmağını kesip kankardeşi olmalar... Fotoromanlar... Gırgır... Doğan Kardeş... Yazlık sinemalar... Uçurtmalar... Zillere basıp kaçan çocuklar... Bayramlarda şeker toplayan çocuklar... Seksek oynayan çocuklar... Çöpçü olmayı hayal eden çocuklar... Masalcı neneler... Bilge dedeler... Defterlerde kenar süsleri... İyilik perileri... "Göğe bakma durakları"... "Geyikli geceler"... İkinci Yeni... Haydarpaşa'da trenler... Tahta bavullar... Azıklar... Kavuşmalar... Gidenin ardından sallanan eller vardı eskiden...
15 notes
·
View notes
Text
100 YILLIK, İNKAR ÜZERİNE KURGULANMIŞ VE HALA UYGULANMAK İSTENEN SENARYO
Cumhuriyet kurulduğu yıllarda İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye olanlar dahil
ülke genelinde Rum,Ermeni,Laz,Süryani ve Kürdlere yönelik çok büyük etnik temizlikler yapıldı. Kıyımlardan geriye kalan "Kılıç artıkları" sürgün ve mecburi iskan uygulamaları ile asimile edilmeye başlandı.
Kürd'ler dışında başta Çerkes'ler olmak üzere azınlıkların çoğu önce anadilleri unutturuldu ve neredeyse tamamen asimile edildiler. Tek parti döneminde "açık oy,gizli sayım" kuralına göre yapılan seçimlerde millet vekilleri CHP genel merkezinde,bir kaç kişi tarafından atama ile belirleniyordu.Seçmenin tercih hakkı yoktu. Dış baskılar sonucu CHP içinde yer alan millet vekillerinin kurduğu DP parti ile (1946) çok partili sisteme geçildi.Tekçi düzenin izin verdiği oranda seçmen göstermelikte olsa en oy kullanma hakkını elde etti.Yapılan ikinci seçimde (1950) DP iktidar oldu.
Bu partiyi kuranlar arasında Kurtuluş savaşında Galip hoca kod ismi ile önemli çalışmalar yapmış, meclisi mebusan üyesi,Cumhuriyetin ilk yıllarında iktisat bakanı olarak ekonomik yapısına yön vermiş, Atatürk'ün son başbakanı ve 50 ve 60'lı yıllar arasında asker kökenli olmayan ilk Cumhur Başkanı Celal Bayar. Digeri Atatürk'ün özellikle millet vekili olmasını ıstarla istediği ve başbakan Adnan Menderes'ti.
Tek parti döneminde söz hakkı tanınmayan,varlığı görmezden gelinen halkın çok partili sisteme geçiş ile birlikte oyu değer kazandı. Tek parti dönemine karşı yeni dönemin unutulmaz sloganı "Yeter söz milletindir" olmuştu.
Oy sahibi Kürd ileri gelenleri ve eşraf kesimi oluşan çok partili sistemde yerlerini aldılar.Parti tercihinde tek parti dönemindeki uygulamalarda sürgün edilen,cezaya
çarptırılan ya da atasının mezar yerleri bile olmayanları yeniden sistem içine çekmek için yeni kurulan Demokrat Partide yer verildi. Sistem içinde kalmaları için millet vekili ve bakan bile yapıldılar.
Celal Bayar'ın sivil kökenli ilk Cumhur Başkanı olması ve DP'nin Kürd ileri gelen ve oy sahibi ailelelere siyaset yapma olağı tanıması gibi konular oligarşik yönetimi rahatsız etti ve darbe yapıldı.
Yine aynı yıllarda uygulanan yasaklara rağmen Barzani hareketinin varlığı ve ulusal karekteri ile diğer iki parçada olduğu gibi Kuzey Kürdistan'da da halk ve gençlik üzerinde etkili oldu. Legal planda eğitimli Kürd gençliği Türk solundan ayrılarak ulusal ilkeler ile DDKO bünyesinde örgütlendiler.
27 Mayısta yapılan askeri darbe olmasına rağmen devrim denilerek yıllarca resmi bayram olarak kutlandı. Darbenin lideri Cemal Gürsel'in ilk unutulmaz söylemlerinden biri de "Kim ben Kürd'üm derse suratına tükürün" olmuştu.
Çok partili sisteme geçiş ile birlikte terk edilmek zorunda kalınan tekçi yönetim sonrası ortaya çıkan boşluklar darbe sonrası çıkarılan yeni yasalar ve oluşturulan kurumlar ile doldurulmaya çalışıldı.Bunlardan en önemlisi iktidarları ve yasama organı olan meclisi "Demokles'in kılıcı gibi" denetleyen T.C. Senatosu'nun kurulmasıydı.
Yasal düzenleme ile eski Cumhur Başkanlarına ve darbeye katılan subaylara yaşamlarının garantiye alınması için tabii senatörlük (ömür boyu) hakkı tanındı.
Yaş haddinden dolayı idam edilmeyen Celal Bayar'a da eski Cumhur Başkanı olduğu için teklif edilmesine rağmen "Demokrasilerde
tabii senatörlük yoktur"diye yapılan öneriyi reddetmiş.Senato bu görevi 1961'den 80 yılına kadar yaptı.
İçeride ve dışarıda darbeye karşı tepkilerini azatmak ve ilerici bir görüntü kazanmak için örgütlenme, basın-yayın gibi bazı alanlar da kısmen özgürlükler tanındı. Coğu kitap üzerinde yasaklar kaldırıldı.Tanınan demokratik haklara karşı gerektiğinde kullanılmak üzere ülkede ırkçı hareketlerin de belli odaklar tarafından örgütlenmesine başlandı.
Alınan bütün önlemlere rağmen tekçi yönetim anlayışı tehlikeye girip ülkeyi yönetmeye yetmeyince daha emekleme aşamasında olan sosyalist hareketler içerisinde gelişen Kürd ulusal bilincinin önünü kesmek için 70'de tekrar darbe yapıldı.Her darbe sonrası olduğu gibi bu darbe sonrası tekci anlayısı koruyacak şekilde devlet yeniden organize edildi.
Yok edilen önder kadrolara ve alınan bütün önlemlere rağmen 74'te Ecevit affı ile birlikte yeniden güçlenen sol ve Kürd ulusal hareketlerine karşı önceden örgütlenmiş olan ülkücü kesim arasındaki mücadele sokağa taşındı.Gençlik üzerinden yapılan provakatif eylemler ile çatışmalara özellikle yol verildi.
Sivil siyasetin çatışmaların önünü alamadığı gerekçesi ile 80'de yeniden darbe yapıldı.
Legal siyasete yeniden kırmızı çizgilerle ayar verildi.Tekçi düzeni korumak için yeni anayasa yazıldı.
Özellikle polis cezaevine atılan Kürd gençlerinin ulusal kimliklerini yok ederek itirafçı yapıp onurlarını kırmak için akıl almaz insanlık dışı uygulamalar başlatıldı.
Diyarbakır Cezaevinde uygulanan insanlık dışı ve özel uygulamalara karşı ortaya konulan direniş ve sonucuna katlanarak yapılan siyasi savunmalar Kürd halkında ulusal bilincin gelişmesine yol açtı. Gelişen olaylarla birlikte 90'lı yıllarda "Ver kurtul",yada "Vur kurtul" tartışılmaya başlandı.Gelişmelerin önünü almak için"Vur kurtul" tercih edildi. Kürd'ler adına yapılan provakatif eylemlerle birlikte faili belli cinayetlerin işlendiği kabus dolu yıllar başlatıldı.
Kurtarılmış Bölge anlayışı ile 4 parça Kürdistan'ı birleştirme iddiası ile yola çıkanlara içeriden yapılan müdahale ve yönlendirme ile "Kürdistan'ı çöpe attık" dedirttiler."Demokratik modernite" ile Türkiye"lileşmek savunulmaya başlandı. "Bedel ödedik" diyerek bedel ödemeyenler bedel ödeyenler üzerinden atanmış siyaset yapanlar legal siyasette yerlerini aldılar. Böylece legal siyasette tabanda giderek güçlenen ulusal bilince engel olmak için sınıf mücadelesi ulusal taleplerin önüne konuldu.
Tekçi iradenin koruyucusu CHP önderliğinde faili belli cinayetlerin işlendiği dönemin sorumluları ile dolaylıda olsa ilkesiz kuruldu.
Muhalefet partilerinde de Kürd ulusal taleplerine karşı statükocu rejimin milliyetçi çizgisini korumak iktidar olmaktan daha öncelikli hale geldi. Tekçi anlayıştan kaynaklanan sorunlara uzun vadeli çözüm üretmek yerine iktidar ile muhalefet arasındaki siyasi mücadele günlük sorunlara indirgendi.Sağ ve solda siyaset yaptıgını iddia eden partiler gerek ittifak kurarak,gerekse tek başlarına meclis çoğunluğunu sağlamalarına rağmen şikayet ettikleri K.Evren'in yaptığı anayasa değiştirmediler,değiştirmek istenmedi.
12 Eylül sonrası yapılan her seçimde yazılı senaryonun devamı olacak şekilde seçmen önüne konulan iki partili,ya da oluşturulan ikili ittifaktan birini tercih etmek zorunda bırakıldı.Gövdesi Kürd olan parti atanmış yöneticileri Türk solu ile birlikte senaryoya uyum sağladı.
Önceki seçimlerde olduğu gibi son seçimde de son çara "Hatırım için oy verin" diyerek Kılıcdaroğlu'nda yana oy bile istendi. "AKP'den kurtulmak için tek çare CHP'ye oy vermek" deniyordu.İnancı Türkçülük ile harmanlayıp savunan AKP'den kurtulalım ancak Türkçülüğün ve ötekileştirmenin kuramını oluşturan ve hala savunan CHP'den kurtulmak için ne yapmak gerektiğine değinilmiyor.
Fazla uzun olmasın diye tarihi bilgilere kısaca değinmek zorunda kaldım,umarım yazım anlaşılır.
Kürd'ler oluşan bu ikili sistemde önce Andımız gibi millet vekili olmak için edilen ırkçı yeminin kaldırılmasını kabul eden partiler ile ittifak kurmalı. Başta "Türk solu" olmak üzere yeminin değişmesini kabul eden yoksa ittifak kurmamalı. Yüz yıllık inkar üzerine uygulanan senaryoda Kürd'ler figüran olarak rol almak zorunda değiller.İkinci yüzyılda da asimile edilmemek için Kürd'ler ulusal ilkeleri ile kendi senaryolarını yazmak zorundalar.
A.Güllüoğlu.
2 notes
·
View notes
Text
Paycell 29 Ekim PUBG Kupası sahibini buldu
Özel davetli takımların da mücadele ettiği Paycell 29 Ekim PUBG Kupası’nın finali canlı olarak resmi PUBG Türkiye, Kick, Twitch ve YouTube kanallarından yayınlandı. Projenin ana ortağı eSports360 ve destek sponsoru Razer’ın katkılarıyla gerçekleşen turnuvada finali Utku ‘Utimikk’ Taşyürek, Timur ‘Timurlengx’ Günay ve Arda ‘Tropik’ Bayram sundu. Turnuva boyunca oyuncular tüm ödemelerini Paycell…
0 notes
Text
Cumhuriyetimiz 101 yaşında... Çok Yaşa Cumhuriyet
https://pazaryerigundem.com/haber/190326/cumhuriyetimiz-101-yasinda-cok-yasa-cumhuriyet/
Cumhuriyetimiz 101 yaşında... Çok Yaşa Cumhuriyet
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edilmesinin 101’inci yılı tüm yurtta büyük bir coşkuyla kutlanıyor.
ANKARA (İGFA) – Türkiye Büyük Millet Meclisi 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet yönetimini ilan etti.
Her yıl 29 Ekim’de Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kutlanan milli bayramda bu yıl 101. yıl coşkusu ve gururu yaşanıyor. 1925 yılında çıkarılan bir yasa ile milli bayram olarak kutlanmaya başlanılan bu özel günün coşkusu dalga dalga yayılıyor.
Gazi Mustafa Kemal, 22 Eylül 1923 tarihinde Viyana’da çıkan Neue Freie Presse gazetesinin muhabiri Lazar’a verdiği demeçte devlet yönetimi sistemini ilk kez resmi olarak telaffuz etmişti.
Viyana gazetesinde yer alan makale daha sonraki günlerde Türkiye’de yayın yapan gazetelerde de yer almıştı. Akşam gazetesi Viyana gazetesindeki sözleri şöyle aktarmıştı:
“Mustafa Kemal Paşa’nın pek mühim beyanatı: Türkiye’nin dâhilî tekâmülü (olgunlaşması) tamamen bitmemiştir. Daha tadilât vuku bulacak, bilumum tekâmülâtımız Cumhuriyet esasına müncer olacaktır.”
Gazetede yer alan “Cumhuriyet” ilk defa ortaya atılmıştı.
HÜKÜMET KRİZİ VE LOZAN
1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile birlikte devlet başkanlığı görevi Meclis Başkanı olarak Mustafa Kemal tarafından yürütülmüştü.
Ancak bazı yabancı ülkeler de Lozan Antlaşması’nın onayı için Türkiye’deki yeni devlet rejiminin daha açık şekilde belirlenmesini istiyordu.
Diğer yandan 2. Ordu Müfettişliği’ne getirilen Ali Fuat Paşa, yeni görevi nedeniyle uhdesinde bulunan Meclis İkinci Reisliği’nden ayrılmış ve istifası 24 Ekim’de Meclis’te okunmuştu. İcra Vekilleri Heyeti Reisliği yapmakta olan Ali Fethi Bey de, yürütmekte olduğu Dahiliye Vekilliği’nden yoğun iş temposu gerekçesiyle aynı gün istifa etmişti.
Boşalan bu iki pozisyon için ertesi gün bir araya gelen Halk Fırkası Grubu Dahiliye Vekilliği için Erzincan mebusu Sabit Bey’i, Meclis İkinci Reisliği için ise o sıralarda Ankara’da olmayan Eski İcra Vekilleri Heyeti Reisi Rauf Bey’i aday gösterme kararı almıştı. Mustafa Kemal Paşa, Halk Fırkası Grubu’nun tercihini iyi karşılamayarak İcra Vekilleri Heyeti’nin istifa ettirilmesiyle başlayan bir hükümet krizi sürecini idare etmeye başlatmıştı.
İcra Vekilleri Heyeti ise 26 Ekim’de önce kendi içinde yaptığı bir toplantının ardından Mustafa Kemal’in de katıldığı Çankaya toplantısından sonra istifa kararı almıştı.
Bazı ülkeler Lozan’da hükümet şeklinin belirlenmesini isterken, içeride de hükümet krizi, Cumhuriyet’in ilanının yolunu açıyordu.
Fethi Bey’in başında olduğu İcra Vekilleri Heyeti’nin 27 Ekim’de Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya sunduğu istifa metninde ülkenin içinde bulunduğu dahili ve harici sorunların çözülebilmesi Meclis’ten tam destek alan bir hükümetin kurulması gerektiği vurgulanmış, böyle bir kabinenin kurulabilmesi için de istifa edildiğinin altı çizilmişti.
Hükümetin kurulmasının bu denli zor olması her vekilin Büyük Millet Meclisi tarafından tek tek seçilmesi şartından ileri geliyordu. Çankaya’da alınan karar gereği önceki vekillerden hiçbirinin yeni hükümette görev almayı kabul etmemesi de bu zorluğu adeta ‘imkansız’ boyutuna taşıyordu. Süreç tam da Mustafa Kemal’in istediği şekilde işliyor, Meclis’te bir uzlaşma temin edilemediği için yeni bir kabine kurulamıyordu.
28 EKİM AKŞAM YEMEĞİ
İsmet Paşa ile Müdafaa-i Milliye Vekili Kâzım Bey’in de bulunduğu kişileri 28 Ekim’de Çankaya’ya çağıran Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet’in ertesi gün ilan edileceğini açıkladı.
29 Ekim Pazartesi günü topladığı Halk Fırkası Grubu’nda Mustafa Kemal, bunalımın icra vekilleri heyetinin seçilme yöntemi nedeniyle yaşandığını ve artık sorunu çözme vaktinin geldiğini söylemişti. Hemen sonra da Cumhuriyet’in ilan edilmesi yönündeki kanun teklifinin Meclis’e getirilmesi kararına varılmıştı. Aynı gün Büyük Millet Meclisi gündemine alınan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’ndaki bazı maddelerin değiştirilmesini öngören teklif, konuşmaların ardından oy birliği ile kabul edildi. Böylece Ekim ayının son günlerinde yaşanan kabine bunalımı, 29 Ekim 1923’te Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi neticesinde ülkenin siyasi rejimini de belirleyen Cumhuriyet’in ilanı ile son bulmuş oldu.
“GÜLE GÜLE…”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, en son 1937’deki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılmıştı. Yaşadığı ağır hastalık nedeniyle 1938’deki kutlamaları tedavi gördüğü Dolmabahçe Sarayı’nda karşılamıştı.
Atatürk, 1937 yılında Ankara’da Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına son kez katılmıştı. Falih Rıfkı Atay, 29 Ekim 1938’i şöyle anlatıyor:
“Cumhuriyet Bayramı gecesi Boğaziçi vapurlarından birini tutan gençler, Dolmabahçe Sarayı rıhtımına yaklaşmış, haykırıyorlardı. Atatürk kesik kesik konuşarak pencereye gitmek istediğini anlattı. Kollarına girdiler, pencere kenarındaki koltuğa oturdu, eli ile gemiyi işaret etti. Vapurda bir kıyamettir koptu. Gençler hep bir ağızdan “Dağ başını duman almış, gümüş dere durmaz akar” marşını söylüyorlardı. Atatürk mırıldandı: “Bu bayramlar ve yarınlar sizindir. Güle güle…“
Bağımsızlığımızın simgesi olan bu önemli günü coşkuyla ve gururla kutluyoruz. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
İNTERNET GAZETECİLERİ FEDERASYONU (İGF)
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları ve 2024 Resmi Tatil Takvimi
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Etkinlikleri ve Tatil Durumu Her yıl büyük bir coşkuyla kutlanan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, bu yıl da özel etkinliklerle dolu bir şekilde gerçekleştirilecek. Bu anlamlı gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yıldönümü olarak, tüm yurtta ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde büyük bir gururla anılacak. 28 Ekim Yarım Gün Mü? Resmi Tatil Mi? 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı,…
#2024 tatil takvimi#28 Ekim#29 Ekim#Cumhuriyet Bayramı#Etkinlikler#Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti#milli bayram#okullar tatil mi#resmi tatil#türkiye
0 notes
Text
Hayvanların Olmadığı Bir Dünyada Yaşadığımı Düşünemiyorum Bile!
✍🏻 Prof. Dr. Murat Türkeş
https://www.gundemarsivi.com/hayvanlarin-olmadigi-bir-dunyada-yasadigimi-dusunemiyorum-bile/
30 Temmuz 2024 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren, sokak hayvanlarının, özellikle köpeklerin katlinin önünü açan yasal düzenlemeden sonra (Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun; Kanun No. 7527; Kabul Tarihi 30.7.2024), 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü için anlamlı bir şey yazmak çok zor aslında. Çünkü insanımızı, kadınları, kız ve erkek çocuklarını hatta bebeklerimizi koruyamadığımız gibi onları da koruyamıyoruz, bundan sonra bu çok daha zora girmiş durumda. Ama onların hakları ve refahı için, her koşulda, yaygın bir deyişle ‘inadına’ yazmalı, anlatmalı ve mücadele etmeliyiz.
Bu yasa çıktıktan sonra Türkiye’nin çeşitli il ve ilçe belediyelerinde gerçekleştirilen hayvan özellikle köpek katliamlarını duyup gördükten sonra (bir saniye bile bakmak istemedim ama yine de ne olduğunu anlamaya çalıştığım için hiç görmek istemediğim halde o insanlık dışı katliamları da görmüş oldum ne yazık ki!), köpeğimiz Maya’dan hemen her gün “Maya kızım sizi koruyamadığımız için senden ve tüm hayvanlardan özür diliyorum” diyerek özür diledim. Anımsadığıma göre, Maya’yı 1 aylık bir bebek iken şehirdeki küçük sanayi çöplüğünden kızım Ayça kurtarmış ve bakmıştı, başka bir ülkede yaşadıkları için 5 yıldır ona ben bakıyorum.
Dünya Hayvanları Koruma Günü‘nün tarihi, Alman editör, yazar ve bir hayvanları koruma aktivisti olan Heinrich Zimmermann’ın (1887 – 1942) Berlin’de ilk kutlamayı düzenlediği 1925 yılına kadar uzanıyor. Aynı zamanda Alman hayvan severler dergisi İnsan ve Köpek’in (Man and Dog) yayıncısı da olan Zimmermann, farkındalığı artırmak ve hayvanların refahını artırmak amacıyla bu etkinliği başlattı. 4 Ekim tarihi aynı zamanda hayvanların koruyucu azizi olan Assisili Aziz Francis’in bayram günü olarak da bilinir. Tüm Katolikler arasında sevilen Aziz Francis, hayvanlarla ve tüm canlılarla olan olağanüstü ilişkisiyle ünlüydü. Aziz Francis aynı zamanda Kutsal Dalai Papa Francis için de seçilen papalık adıdır. Bazı Katolik kiliselerinin, Aziz Francis’in hayvanlar için yaptığı her şeyin onuruna bugünde evcil hayvanlara kutsama teklif ettiği bile söyleniyor.
Bu kapsamda, gerçekte 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü yalnızca tüm hayvan severlerin onlara şefkat gösterme zamanı değildir, aynı zamanda onların hakları, huzuru, refahı ve sağlığı için mücadele etmenin gerekliliğini vurgulama ve Dünya ölçeğinde ve her ülkede büyük bir ses çıkarma günü olmalıdır.
Hayvanlar, insanların birbirleriyle iletişim kurduğu geleneksel şekilde konuşamazlar. Ancak kendi adlarına konuşamayan hayvanlara hepimizin ses verebileceği bir gündür 4 Ekim! Bugün, 4 Ekim 2024’te Dünya’nın her köşesinde insanlar Dünya Hayvanları Koruma Günü‘nü kutlamak için bir araya geldi. Gezegenin herhangi bir coğrafyasında, hangi ülkeyi ziyaret ederseniz edin, hayvanların bölgenin kültürü, ekosistem ve biyoçeşitliliği üzerinde sürekli ve güçlü bir etkiye sahip olduğunu görürsünüz. Örneğin Afrika savanlarında, aslanlar, çita ve leoparlar, mandalar, su aygırları, timsahlar, çeşitli maymun türleri, goriller, ceylan ve antilop türleri, yaban köpekleri ve sırtlanlar, akbabalar, kartallar, çaylak ve atmacalar; Güney Amerika’nın dağlık ekocoğrafyalarında dağ aslanları (pumalar), lamalar, dev akbabalar; Antarktika ve çevresindeki denizlerde, imparator ve diğer penguen türler, dev albatros kuşları, çeşitli fok ve balina türleri, orkalar, balık, plankton ve kabuklu çeşitliğinin çok zengin olduğu kıyı ve deniz ekosistemleri, vb.
Dünya Hayvanları Koruma Günü zamanla çevre, doğa ve yaşam bilimcilerin, ekolog ve hayvan hakları savunucularının nesli tükenmekte olan türlerle ilgili sorunları (biyoçeşitlilik kaybı ve yok oluş) tartıştığı bir platforma dönüştü. İngiltere merkezli bir yardım kuruluşu olan Naturewatch Vakfı, 2003 yılından başlayarak etkinliğe sponsor oldu ve dünyanın her yerindeki hayvan severlerin katılıp hayvan dostlarımıza destek amacıyla seslerini duyurabilecekleri etkinlik ve eylemler düzenledi.
Dünya Hayvanları Koruma Günü, yalnızca evcilleştirilmiş hayvanlar için değil, vahşi hayvanlar, nesli tükenmekte olan türler, çevresel bozulma ve iklim değişikliği ya da koruma eksikliği nedeniyle nesli tehdit altında olan canlılar için de geçerlidir. Bu yüzden, bugün, yalnızca evimizdeki hayvanları sevmenin değil, aynı zamanda canlı kürenin, biyocoğrafyanın ve ekosistemin ayrılmaz bir parçası olan tüm canlılara değer vermenin ve onlara saygı duymanın bir hatırlatıcısıdır.
Son değil belki ama kısa bir söz: “4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’nde en öncelikli görev, küresel, ülkesel ve yerel düzeyde, yasalara ve etik kurallarına da dayanarak (ve bunları güçlendirerek) hayvan haklarının korunmasını güvence altına almak ve hayvan refahını artırmak olmalıdır”.
4 Ekim 2024, Çanakkale
#4EkimDünyaHayvanlarıKorumaGünü#toplum#deneme#adalet#yasayadurde#köpekleruyutulmasın#köpekler. ekoloji#sevgi
1 note
·
View note
Text
Resmi Gazete'de bugün (9 Eylül 2024 Resmi Gazete kararları)
YÜRÜTME VE İDARE BÖLÜMÜ YÖNETMELİKLER –– Adıyaman Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik –– Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Ön Lisans-Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik –– Antalya Bilim Üniversitesi Sosyal, Ekonomik ve Politik Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi…
View On WordPress
0 notes
Text
Şarköy’de 30 Ağustos Zafer Bayramı Coşkusu Görülmeye Değerdi
Şarköy Belediyesi tarafından Zafer Bayramı’nın 102. Yılınaözel olarak düzenlenen etkinlikler ile kent genelinde bayram coşkusu doyasıya yaşandı. 30 Ağustos Cuma günü resmi kutlamalarla başlayan program Zafer Koşusu’nun tamamlanması ve dereceye giren yarışmacılara ödüllerinin takdim edilmesi ile son buldu. Akşam saatlerinde düzenlenen Fener Alayı’na yoğun ilgi gösteren vatandaşlar ellerinde Türk…
0 notes
Text
Bayram Öncesi Kesimhanelere Yoğun Denetim
Kurban Bayramı öncesinde ülke genelinde kesimhanelere yönelik ilave denetimlerde, 532 kesimhaneden 3’ünün onayı iptal edildi. 6 kesimhanenin faaliyeti, hijyen gereklilikleri sağlanıncaya kadar geçici askıya alındı, 49 kesimhaneye ise eksikliklerini gidermesi için süre verildi. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, yaptığı yazılı açıklamada, 81 ilde onaylı kesimhanelerin rutin resmi…
View On WordPress
0 notes
Text
Kurban Bayramı, Bayram mı, Tatil mi?
Kurban Bayramı hem dini bir bayram hem de resmi tatildir. Dini açıdan, Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmeye hazır olduğunu ve Allah’ın ona bir kuzu göndererek fedakarlığını kabul ettiğini anmak için kutlanır. Aile ve sevdiklerinizle bir araya gelmek, kurban kesmek, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek ve dua etmek bu bayramın önemli gelenekleridir. Resmi tatil olarak ise, kamu kurum ve kuruluşları…
View On WordPress
0 notes
Text
Kurban Bayramı, Bayram mı, Tatil mi?
Kurban Bayramı hem dini bir bayram hem de resmi tatildir. Dini açıdan, Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmeye hazır olduğunu ve Allah’ın ona bir kuzu göndererek fedakarlığını kabul ettiğini anmak için kutlanır. Aile ve sevdiklerinizle bir araya gelmek, kurban kesmek, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek ve dua etmek bu bayramın önemli gelenekleridir. Resmi tatil olarak ise, kamu kurum ve kuruluşları…
View On WordPress
0 notes
Text
Çoğaldıkça Eksilen Hayat !!!
Müzik kutuları vardı eskiden… İçinde her saatbaşı çıkıp öten kuşlar bulunan guguklu saatler vardı…
Arkası kuşlu aynalar vardı… Pirinç başlı karyolalar…
Kanaviçeli karyola örtüleri… İşlemeli saten yorganlar…
Pembe tüyden ponponlu nişanlı kız terlikleri.. Çamaşır çekmecelerinde lavanta keseleri…
Bir yastıkta kocamalar… Kitaplıklı çekyatlar… Oymalı büfeler…
Vitrinler… Ansiklopediler… Danteller… Duvarlarda siyah-beyaz dede, aile fotoğrafları…
Küpeli arap kızları… Ağlayan erkek çocuk resmi… İğnelikler… Şahmaranlar…
Altınvarak taş aynalar… Saatli maarif takvimleri… Makrameler… Komşular… Toplaşıp yaprak saran kadınlar… Annem biraz tuz istiyor’lar…
Evdeyseniz akşam size geleceğiz’ler… Misafir odaları…
Devetabanları… Aşksarmaşıkları… Zigon sehpalar… Misafir terlikleri… Misafir kolonyaları…. Misafir şekerleri… Misafir tepsileri… Misafir sigaraları…
Başköşeler… Berjer koltuklar…. Aslanayaklı masalar… Televizyon örtüleri… Bardağın üzerine ters koyunca artık içmeyeceğim demek olan çay kaşıkları…
Gramofonlar… Eski yeşil lambalı radyolar… Pikaplar… Plâklar… Kasetler… Ümit Tokcan… Samime Sanay… Badem şekerleri… Horoz şekerleri… İki bisküvi arası lokumlar… Leblebi tozları…
Cıncık da dediğimiz rengarenk cam misketler… Topaçlar… Yakantoplar… Bahçelerde dut ziyafetleri… Ballı hanımeli çiçekleri…
Ihlamurlar… Asmalar… Akşamsefaları… Kasımpatılar… At arabaları…. Faytonlar… Yoğurtçular…
Bayramlık kırmızı ayakkabılar… Bayram harçlıkları… Ev baklavaları…
Kuzine sobaları…. Közde pişmiş patatesler… Sobaların üzerinde kestaneler, portakal, elma kabukları… Köstekli saatler…
Kumaş mendiller… Basma entariler… Espadriller… Tokyo terlikler… Arkadaş olabilir miyiz’ler… Manitalar… Karasevdalar… Karasevdadan ince hastalıklar… İncelikler…
Sonuna rujlu dudaklarla öpücük kondurulan, gözyaşlarıyla mürekkebi dağılmış aşk mektupları… Sevgiliye ‘siz’ denilen günler… Gül kokan güller… İçi gülen gözler…
Kızaran yüzler… Hatıra defterleri… Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma’lar… Unutmabeni çiçekleri… Kitapların arasında kurutulan hatıra çiçekler…
Tebrik kartları… Kartpostal koleksiyonları… Pul defterleri… Çiçekli çinko tabaklar…
Çivit mavisi çaydanlıklar… Semaverler… İnce belli bardaklar… Tavşankanı çaylar… Anne kekleri… Gelincik sigaraları… Çizgi romanlar…
Parmağını kesip kankardeşi olmalar… Fotoromanlar… Gırgır… Doğan Kardeş…
Yazlık sinemalar… Uçurtmalar… Zillere basıp kaçan çocuklar…
Bayramlarda şeker toplayan çocuklar… Seksek oynayan çocuklar…
Çöpçü olmayı hayal eden çocuklar… Masalcı neneler… Bilge dedeler…
Defterlerde kenar süsleri…
Haydarpaşa’da trenler…Tahta bavullar… Azıklar… Kavuşmalar…
Gidenin ardından sallanan eller vardı eskiden…
Şimdi,
saat kulelerimiz yıkık, ümit, yakamızda kuruyup kalmış kokusuz bir karanfil artık…
Çoğaldıkça eksilen bir hayatı özlüyoruz…
3 notes
·
View notes