#Prof. Dr. Sonuç Zorlu
Explore tagged Tumblr posts
Text
Tatar: DAÜ lokomotif ve marka değeri olan bir üniversite
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar DAÜ Rektörü ve beraberindeki heyeti kabul etti. Kabulde, Rektör Yardımcıları; Prof. Dr. Sonuç Zorlu, Prof. Dr. Salih Katırcıoğlu, Prof Dr. Ali Öztüren, Prof. Dr. Osman Karatepe ve DAÜ VYK Üyesi Anıl Kaya da hazır bulundu. KKTC- Kabulde yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade ederek, üniversitedeki son gelişmeler hakkında bilgi…
#Prof Dr. Ali Öztüren#Prof. Dr. Hasan Kılıç#Prof. Dr. Osman Karatepe#Prof. Dr. Salih Katırcıoğlu#Prof. Dr. Sonuç Zorlu
0 notes
Photo
web sitesinde haber muhabirisin bu içeriğe göre dikkat çekici ve 8 kelimeyi geçmeyecek başlık yazar mısın Html etiketlerini dahil etme
Türkiye’nin yanı sıra İngiltere, Japonya, Rusya, Bulgaristan, Kamerun ve Kazakistan’dan toplam 50 kulüp ve 373 sporcunun katılımıyla 36 farklı kategoride gerçekleştirilen 3. Uluslararası Bursa Oryantiring Yarışması, zorlu mücadelelerin ardından sona erdi.
Toplam 4 gün süren yarışma, Tarihi Çarşı ve Hanlar Bölgesi, Kirazlı Mahallesi, Kayhan Çarşı ve Panorama 1326 Fetih Müzesi parkurlarında gerçekleşti. Büyük ölçüde muhakeme, dayanıklılık, yön bulma becerisi isteyen oryantiring yarışlarına katılan sporcular, dereceye girebilmek büyük mücadele verdi. Yarışların son gününde dereceye giren takımlar ve sporcular, Panorama 1326 Bursa Fetih Müzesi’nde düzenlenen törenle kupa ve madalyalarını aldı.
36 farklı kategoride gerçekleştirilen yarışlarda bireysel ve takım olarak dereceye giren 114 sporcu, ödüllerini Osmangazi Belediyespor Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Başkanı Fatih Karayılan, Işıklar Jandarma Astsubay Meslek Yüksek Okulu ve Yerleşke Komutanı J.Plt.Kd.Albay Celal Kürşad Konukçu, Oryantiring Milli Takım Antrenörü ve Etkinlik Direktörü Emine Öztürk, Oryantiring Parkur Planlamacısı Prof. Dr. Valentin Garkof ve Oryantiring Haritacısı Gorci Hacimit’in elinden aldı.
Düzenlenen ödül töreninde konuşan Osmangazi Belediyespor Kulübü Yöetim Kurulu Başkanı Fatih Karayılan, “Bu güzel organizasyonu, bu anlamlı haftada Osmangazi’mizde yapmak bizi çok mutlu etti. Tüm emeği geçenlere sonsuz teşekkür ediyorum” dedi.
Jardarma teşkilatı olarak ortantiring sporuna ilgi gösterdiklerini söyleyen Işıklar Jandarma Astsubay Meslek Yüksek Okulu ve Yerleşke Komutanı J.Plt.Kd.Albay Celal Kürşad Konukçu, “Öğrencilerimizi, oryantiring sporuyla ilgilenmeye teşvik diyoruz. Ormanda, doğada ve şehir içinde geçen zevkli, keyifli bir spor dalı” şeklinde konuştu.
Oryantiring Milli Takım Antrenörü ve Etkinlik Direktörü Emine Öztürk ise, “Düzenlenen 3. Uluslararası Bursa Oryantiring Yarışları’na 7 ülkeden 36 kategoride 50 kulüp ve 373 sporcu katılım sağladı. Bu yarışlara katılan ve destek veren herkese teşekkür ediyorum diye konuştu.
bu haberi özgün bir içerik olacak şekilde yeniden yaz. Haber dili kullan ve metne bağlı kal. pragraflar arasında boşluk olsun. on paragrafta “sonuç olarak” demeni istemiyorum. sonuç ola https://bursahabermedya.com/web-sitesinde-haber-muhabirisin-bu-icerige-gore-dikkat-cekici-ve-8-kelimeyi-gecmeyecek-baslik-yazar-misin-html-etiketlerini-dahil-etme-turkiyenin-yani-sira-ingiltere-japonya-rusya-bulga/ #Spor #bursahaber #bursasondakika #bursahaberleri #haberler #bursa
0 notes
Text
Bilal Çoban ”Şehrin Problemlerine Çözüm Üretmeye Odaklanacağız..
Prof. Dr. Bilal Çoban, Hazar Stratejik Araştırmalar Merkezinde basınla buluştu, önemli açıklamalarda bulundu. Merkezin faaliyetlerine yeniden başlayacağını belirten Çoban, Elazığ’ın sorun ve beklentilerine çözüm üretme hedeflerini vurguladı. Kültürel ve ekonomik kalkınma projelerine devam edeceklerini ifade eden Çoban, programına kişisel bir anekdotla başladı. Oğlu Alpgiray'ın geçirdiği trafik kazası sonrası yaşadıkları zorlu süreçte kendilerine gösterilen destek için teşekkür etti. Medya mensupları, siyasi parti yöneticileri, bürokratlar ve topluma duyduğu minneti dile getiren Çoban, Elazığ'a hizmet etmenin kendileri için bir vefa borcu olduğunu vurguladı. Çoban, HAZARSAM olarak şehir problemlerine çözüm üretmeye odaklanacaklarını ve siyasi ayrım gözetmeksizin herkesin menfaatine hizmet edecek bir süreç başlatacaklarını duyurdu. Eylem planlarıyla şehir hayallerini gerçeğe dönüştürme kararlılığını ifade etti ve HAZARSAM çatısı altında yeni bir çalışma sürecine girdiklerini belirtti. Sonuç olarak, Çoban, Elazığ ve tüm halkı için hayırlı bir başlangıç olmasını temenni etti.
Read the full article
0 notes
Text
DÜNYA BİRİNCİSİYİZ!...
Soner YALÇIN
Ah! Ne zorlu süreçlerden geçtik/geçiyoruz:
– “Türk” der demez; faşist derlerdi!
– “Atatürk” der demez; faşist derlerdi!
– “Yerli üretim” der demez; faşist derlerdi!
– “Ama AB” der demez; faşist derlerdi!
Liberallerin- FETÖ'nün- bunlara kanan AKP'nin (ve perde gerisinde PKK'nın) saçtığı düşünsel “zehirli tohumları”/”kurguları”, ülke hafızasından silmek hiç kolay olmayacak.
İhtiyaçları/”2. Cumhuriyet” gereği Türk'ü, Atatürk'ü vb. toplumsal değerleri ortak hafızadan çıkarmak istediler. “Camileri ahır yaptılar” ya da “Kürt olduğumuz için köyü çırılçıplak soydular” gibi benzeri onlarca travma etrafında oluşturulan yapay bilinç/hafıza meydana getirdiler.
Bu iklimde yetişenler köksüz- kimliksiz oldu.
Çünkü toplumsal hafıza, sosyal kimliği oluşturur! (1980'den itibaren oluşturulan etnisitenin sonuçlarını Cumhuriyet gazetesi tartışmasında da bugün yaşıyoruz. Düşüncesi/fikri bu kurgusal hafızayla oluşturulmuş yazarların gazeteden ayrılırken yazdıkları hiç şaşırtıcı değil! Neyse…)
Prof. Dr. Hasan Şimşek değer verdiğim akademisyen.
En son “Yalnız Eğitilmişler Özgürdür/Türkiye'nin Kölelik veya Özgürlük Yolu” adlı kitap çıkardı. Kitabından bir konuyu dikkatinize sunmak istiyorum:
Üniversitelerimiz AB eliyle nasıl vasatlaştırıldı?
Kölelik yolu
Diyor ki:
– 1990'larda bizim üniversiteler, Avrupa'daki modellere nazaran yapısal açıdan daha iyiydi.
– Türkiye, AB adaylığı sebebiyle 1990'larda son derece yanlış bir yola sorgulamadan balıklama atladı. Bu Avrupa Kredi Transfer Sistemi (AKTS) idi.
– Hiçbir bilimsel değeri olmayan, uyduruk sistemi YÖK baskısıyla üniversitelerimizde uygulamaya başladık. Sonuç?
– Bizim öğrenciler dört yıllık eğitim sonucunda üniversiteden en az 240 AKTS (ortalama 160 kredi) ile mezun oluyor. Dünyanın en iyi üniversitelerinden Harvard'dan 128 krediyle mezun oluyorsun! John Hopkins 120-129, Nort Carolina State 120-128 krediyle lisans derecesi veriyor.
– Yani bizim üniversitelerde ders yükü/kredi haddinden fazla! Bu da bizim öğrencileri, hem kafasını dersten kaldıramayan “hamal” yapıyor; hem de bir yıl fazla okumasına neden oluyor! (İngilizlerin, sömürgesi Hindistan'da çocuklara “başka düşüncelere kapılmasınlar” diye -mümkün olması imkansız- logaritma cetveli ezberleterek “zihinsel soykırım” yaptığı bilinir!)
– AB'nin lokomotif ülkesi Almanya'nın köklü üniversiteleri AKTS sistemini uygulamazken bunu bize niye dayattılar?
– Bu durum Türk yükseköğretimin Avrupa dışındaki küresel alana entegre olmasında ileride sorun çıkaracak.
Evet…
YÖK öğrencilerimizin gelişimini/dünyaya açılmalarını kısıtlayan bu sistemi ısrarla neden uyguluyor?
Sömürgecilik yolunun, eğitimi-öğretimi yozlaştırmaktan geçtiğini bilmiyor mu?
Bilinir ki…
İlköğretimden üniversite sonuna kadar okul öğrenciye, öğrenmeyi öğretir!
Yani:
– Soru sormayı, araştırmayı…
– Düşüncelere, yeniliklere açık olmayı…
– Sonuç çıkarabilmeyi…
– Kararlarının arkasında durabilmeyi öğretir!
“Hamal öğrenci” olmayı değil…
Özgürlük yolu
Standard&Poor's kuruluşunun yaptığı dünyanın en büyük 500 şirketi sıralamasında 50 yıldan daha eski şirketlerin sayısı sadece 12!
Bu sayı düşmeye devam ediyor. Daha ilginci zamana uyum sağlayamayan geleneksel şirketlerin ömrü kısalıyor. Örneğin…
2000 yılında dünyada fotoğraf makineleriyle 86 milyar fotoğraf çekildi. Dünyanın en büyük film üreticisi Kodak, 2010'da bu rakamın beş katı fotoğraf çekileceğini hesap etti. Ve Kodak 2011 yılında iflasını istemek zorunda kaldı. Fotoğraf çekilme adetini doğru tahmin etti ama fotoğrafın cep telefonlarıyla çekileceğini öngöremedi!
Tarih tersine döndü:
Kimi şirketler gençleri “mentör/danışman” olarak işe alıyor! Stajyer öğrenciler eskiden pek istenmezdi şimdi kapılar ardına kadar açılıyor. Çünkü gençlerden yeni fikirler çıkıyor!
Apple projesi, Steve Jobs'un garajından çıkmadı mı?
Facebook, Google, YouTube nereden doğdu?
Biz ise hâlâ…
Girişimci-yenilikçi eğitim yerine “karma okul öğrenimini” tartışıyoruz!
İktidar, dağı taşı İmam Hatipliler ile doldurmakla övünüyor!
Üniversitelerimiz dünyada hangi konuda birinci biliyor musunuz?
ABD Rice Üniversitesi 22 bin 525 akademisyen arasında “bilim dünyasında dindarlık” anketi yaptı. Türkiye'den fizik ve biyoloji alanından 609 bilim insanı katıldı. Sonuç…
– Türk bilim insanlarının yüzde 85'i Allah'a inanıyor.
Diğer birinciliğimiz de şu:
– Yüzde 63'ü ibadetini sıklıkla yapıyor.
Keşke bilimsel alanlarda da bu derece başarılı olsak!
Yapabilir miyiz?
Eğitimdeki oyuna son verip özgürlük yolunu açabilir miyiz?
Düşünsel kimliği Soğuk Savaş döneminde oluşmuş 1954 doğumlu Erdoğan…
– (1965-1979 doğumlu) X kuşağını…
– (1980-1999 doğumlu) Y kuşağını…
– (2000'ler doğumlu) Z kuşağını tanıyor mu?
Tanımadığını Gezi'den, ODTÜ'lü- Boğaziçi Üniversiteli öğrencileri hapse attırmasından biliyoruz! (Bugün cezaevlerinde 69 bin 301 öğrenci var! Belki bunda da dünya birinciyizdir!)
Toparlarsam:
Bizim çocuklarımız azim, sebat, yılmama konusunda fena değiller; onların özgürlük yolunu açacak eğitim reformu yapmalıyız. Buna AB oyunu AKTS ile başlayabiliriz.
Yeter ki…
Batı dayatması kurgusal hafızadan/kimlik krizinden kurtulalım.
#soneryalçın
1 note
·
View note
Text
İki yıl astım tedavisi gördü nefes borusunda tümör çıktı
09 Mayıs 2020, Cumartesi 11:35
İstanbul
İlknur SARGUT-Hüseyin ÇAKMAK / İSTANBUL (DHA)- İki çocuk annesi Hilal Karaman, yaklaşık iki yıl önce nefes darlığı yaşamaya başladı. Genç kadının şikayetlerinin psikolojik olduğu düşünüldü. Nefes darlığı giderek artan Karaman’a bir süre sonra astım teşhisi konuldu. 2 yıl boyunca astım ilaçları kullanan Hilal Karaman’ın tomografi sonucu ise gören herkesi şaşırttı. Nefes borusunun yüzde 95’ini kaplayan tümör nedeniyle nefes alamadığı anlaşılan genç kadın, İstanbul’da gerçekleştirilen ameliyat sonrası sağlığına kavuştu.
Eskişehir’de yaşayan 36 yaşındaki Hilal Karaman, bundan tam 2 yıl önce nefes darlığı yaşamaya başladı. Eşi Tunceli’de subay olarak görev yapan genç kadının şikayetlerinin psikolojik olduğu düşünüldü. Nefes darlığı günden güne artarak devam eden genç kadına bu kez de astım teşhisi konuldu. Astım ilaçları kullanmaya başlayan genç kadın, zamanla merdiven çıkamaz hale geldi. Yeniden hastaneye giden genç kadın, yapılan solunum testini de geçemedi. Şikayetleri astım ilaçlarına rağmen artarak devam eden Karaman’ın bu kez tomografisi çekildi. Çıkan sonuç herkesi şaşkınlığa düşürdü.
Genç kadının nefes borusunun yüzde 95’ini tıkayan ve tiroid bezinin sağ yarısını da içine alan 3 santimetrelik tümör tespit edildi. Hastalığını öğrenen genç kadın, ameliyat için İstanbul’a geldi. Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Sina Ercan tarafından muayene edilen genç kadın ameliyata alındı. Nefes darlığı nedeniyle konuşmakta dahi güçlük çeken genç kadın yaklaşık 7 saatlik ameliyat sonrası sağlığına kavuştu. Karaman, evine şarkı söyleyerek döndüğünü söyledi.
“SALGIN DÖNEMİNDE AMELİYAT OLMAM BENİ KORKUTTU”
Solunum şikayetlerinin merdiven çıkarken daha da arttığını belirten Hilal Karaman, yaşadığı zorlu günleri şu sözlerle anlattı:
“3.5 yaşında bir oğlum var. Onu kucağımda dahi taşıyamıyordum. Nefes borumda tümör olduğunu ilk duyduğumda çok şaşırdım. Böyle bir şey beklemiyordum. Astım ilacımın dozu artacak iyileşeceğim diye düşünüyordum. Koronavirüs salgını nedeniyle, ameliyatımın Eskişehir’de yapılamayacağına karar verildi. Bu nedenle beni İstanbul’daki steril bir hastaneye yönlendireceklerini söylediler ve İstanbul’a geldim. Artık çok şükür gayet iyiyim.”
“MERDİVEN ÇIKAMIYORDUM KOŞMAYA BAŞLADIM”
Ameliyat sonrası şarkı söyleyerek evine döndüğünü anlatan Hilal Karaman, “Konuşmayı çok seven bir insanım. İnsanlara bir şey anlatırken ‘acaba zor nefes aldığımı fark ediyorlar mı?’ diye düşünüyordum. Bu durum beni inanın çok üzüyordu. Ama ameliyat olup sağlığıma kavuştum. Ameliyattan yaklaşık bir hafta sonra eve dönerken şarkı söylüyordum. Küçük oğlum ameliyattan sonra bana ‘anneciğim artık birlikte koşabilecek miyiz? diye sordu. Çünkü ben ona sürekli ‘ben koşamıyorum oğlum’ diyordum. Ameliyat sonrası parkta oynadık, koşarak merdivenleri çıkabildik. Artık çok mutluyum” diye konuştu.
Eşinin 2 yıl boyunca yoğun bir nefes darlığı yaşadığını anlatan Acar Selçuk Karaman (38) “Eşimin yaşam kalitesi düştü, nefes alamıyordu, yokuş çıkamıyor, hatta yürüyemiyordu. Her yere arabayla gidiyorduk” dedi.
“HASTA ‘BOĞULMA’ RİSKİ TAŞIYORDU”
Genç kadının ameliyatını gerçekleştiren Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Sina Ercan, Hilal Karaman’ın hastalığın son evresinde ameliyat olduğunu hatırlattı. Bu tür tümörlerin teşhisinde zaman zaman gecikmelerin olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Sina Ercan, “Hilal Hanım bize geldiğinde artık hastalık son noktasındaydı. Hastanın nefes borusunun yüzde 95’i tıkalı durumdaydı. Nefes borusu darlıklarının teşhisi gecikebiliyor. Bulguları farklı şekillerde yorumlanabiliyor. Hilal Hanım’ın nefes darlığının psikolojik olabileceği düşünülmüş. Daha sonra şikayetleri geçmeyip devam edince astım teşhisi konulmuş. Bu durumdaki birçok hastanın durumu, astım ya da KOAH gibi nefes darlığına yol açabilen başka hastalıklarla karıştırılıyor. Uzun süre ilaç tedavisi görüyor, ama bu tabii ki fayda sağlamıyor” ifadelerini kullandı.
“AMELİYAT SONRASI RADYOTERAPİ SÜRECİ OLACAK”
Ameliyatta en büyük riskin ses tellerinin zarar görmesi olduğunu anlatan Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sina Ercan, ameliyat hakkında şu bilgileri verdi:
“En büyük risk, tümörün tamamen çıkarılamaması, ses teline giden sinirlerin zarar görmesidir. O nedenle ilk seferde tam olarak çıkartılabilmesi, sinirlerin ve ses teli fonksiyonlarının korunması önem taşıyor. Hastamızın tümörünün çapı 3 santimetreyi geçiyor. Yetişkin bir bireyde, nefes borusunun çapının 2 santimetre civarında olduğu düşünülürse, tümör nefes borusunun yüzde 95’ini kaplıyordu. Bu hastalarımıza ameliyat sonrasında radyoterapi tedavisi verilerek, hastalığın uzun dönem nüksetme ihtimali de ortadan kaldırılıyor. Hilal Hanım’ın şu an hiçbir sıkıntısı yok, tekrar bu hastalığı yaşamasını da beklemiyoruz.”
SES TELLLERİ NASIL KORUNDU?
KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Zeynep Alkan ise nefes borusu ve tiroid bezinin sağ yarısını etkileyen tümörü çıkarırken ses tellerinin hareketini kontrol eden sinirleri koruduklarını belirtti. Prof. Dr. Zeynep Alkan, bu tür ameliyatlarda çeşitli ses teli problemleri yaşanabildiğini anlatarak, “Tümörü çıkarırken ses tellerinin hareketliliğini korumaya dikkat ettik. Tümörle birlikte 3,5 santimetrelik bir kısım nefes borusundan çıkarıldı. Ardından sağlıklı dokular uç uca dikildi. Bu ameliyatta yaşanabilecek en büyük risk, ses tellerine giden sinirin hasar görmesiydi. Ama hem sinir monitörünü kullanarak hem de gözümüzle siniri bulup takip ederek, tümörden güzelce ayırarak, koruyabildik. Artık hastamız nefesini ayarlayabiliyor hatta şarkı söylüyor. Ses tellerine giden sinir korunmasaydı ses teli felci kaçınılmazdı. Tek taraflı bir ses teli felcinde ses kısıklığı, yutma zorluğu, yediklerinin yemek borusuna kaçması ve buna bağlı zatürre atakları; iki taraflı felçte ise nefes alma güçlüğü görülebilirdi” diye konuştu.
Kaynak: DHA
Bu Yazı İki yıl astım tedavisi gördü nefes borusunda tümör çıktı adresinde ilk olarak yayınlanmıştır. BakNeDio.Com.
source https://baknedio.com/iki-yil-astim-tedavisi-gordu-nefes-borusunda-tumor-cikti/
0 notes
Text
İmamoğlu: Atatürk Havalimanı’nın kapatılması yeniden tartışılmalı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Sürdürülebilir Ulaşım Kongresi”nde yaptığı konuşmada, Atatürk Havalimanı’nın kentin önemli kaynaklardan biri olduğunu vurguladı. İmamoğlu, “Atatürk Havalimanı’nın kapatılması konusunun mutlaka yeniden ele alınmasını, yeniden tartışılmasını ve altının çizilmesini istiyoruz" dedi. Bilim insanlarının konuyla ilgili kendisine bilgi aktaracağını ifade eden İmamoğlu, "Biz, bütün bu konuları bütün değerlerimizi tartışmaya açmayı kendimize vazife biliyoruz" dedi. Aynı toplantıda konuşan Prof. Dr. Haluk Gerçek de Atatürk Havalimanı’nın İstanbul için önemini, bilimsel verilerle ortaya koydu. Gerçek, " Tekrar sormak. Atatürk Havalimanı neden kullanılmıyor? Bunu tartışmaya açmalıyız. Kentin bütün paydaşlarının katılımı ile kente ilişkin kararların alınması lazım" sözlerini kaydetti. Sürdürülebilir Ulaşım Kongresi düzenlendi İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), kentin ulaşım sorunlarını konuşmak üzere, “İstanbul Ulaşımını Konuşuyor” başlıklı, “Sürdürülebilir Ulaşım Kongresi” düzenledi. İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen ve 2 gün sürecek olan kongrede ilk konuşmayı, ulaşımdan sorumlu İBB Genel Sekreter Yardımcısı Orhan Demir yaptı. Demir’in ardından İBB Başkanı İmamoğlu, kongrenin açılış konuşmasını gerçekleştirdi. İmamoğlu, İstanbul’un en önemli problemlerinden biri olan ulaşım sorununu tartışmak ve ortak akılla çözüm yolları bulmak amacıyla bir araya geldiklerini belirtti. “İstanbul’da ulaşım maalesef hepimiz için çok zorlu bir kişilik sınavı, tam bir ömür törpüsü durumunda” diyen İmamoğlu, “İstanbul’un ulaşım sorunları bir günde ortaya çıkmadı. Yıllar içinde birikti, birikti ve bugün artık kritik bir eşiğe dayandı. Öyle ki, İstanbullular, bazen ulaşım sorununun çözülebileceğine olan inançlarını kaybettiklerini sıklıkla dile getiriyorlar. Bunu tersine çevirmek ve İstanbul’un ulaşım sorununun çözülebilir olduğuna herkesi inandırmak mecburiyetindeyiz” şeklinde konuştu. “Ulaşımda çözümler sürdürülebilir olmalı" İmamoğlu, konuşmasında, kentle ve ulaşım sorunuyla ilgili ilginç veriler paylaştı. İBB’nin sorumlu olduğu alanın; doğu-batı uçları arasında 165 kilometre, kuzey-güney uçları arasında 45 kilometre olmak üzere 5 bin 343 kilometrekarelik bir alanı kapsadığını kaydeden İmamoğlu, “165’e 45 kilometrelik alanda günlük yolculuk sayısı, 2018 yılı itibariyle 31 milyon 700 bindir. 2023 yılında günlük yolculuk sayısının daha da artarak, 36 milyon 8oo bine ulaşması bekleniyor. İstanbul’un bir yakasından ötekine toplam geçiş yolculuğu sayısı, 2000 yılında 962 bindi. 2018 yılı itibariyle bu sayı 2 milyon 150 bin geçişe ulaştı. 2023 yılında ise toplam yaka geçiş yolculuğu sayısının 3 milyon 900 bini bulacağı ön görülüyor. İBB’nin sorumluluk alanı içerisinde 36 bin kilometrelik yol ağı bulunuyor ve bu yollarda her gün ortalama 306 yeni araç trafiğe katılıyor. Bütün bu veriler de gösteriyor ki, İstanbul’da ulaşımın, yolculuk sayısı gibi, araç sayısı gibi belli başlı parametreleri sürekli ve hızlı bir biçimde büyüyor. Bu nedenle, ulaşımda çözümlerin mutlaka sağlam bir gelecek perspektifi içermesi ve sürdürülebilir olması şarttır” dedi. İmamoğlu, 6 temel amaç ve hedef sıraladı “Üzerinde çalışılmakta olan ve sizlerin de katkılarıyla son şeklini vereceğimiz “İstanbul Ulaşım Stratejisi”, başlıca 6 temel amaç ve hedef tanımlamaktadır” diyen İmamoğlu, bunları şöyle sıraladı: “Öncelikle, sürdürülebilir hareketlilik kapsamında kentsel ulaşımı geliştirmeyi hedefliyoruz. İkinci olarak, toplu taşımada entegrasyonu, erişilebilirliği ve kaliteyi artırmayı amaçlıyoruz. Üçüncü olarak, raylı sistem ağını ve toplu ulaşım içerisindeki payını mutlaka artıracağız. Dördüncü olarak, denizyolu taşımacılığının kapasitesini ve toplu ulaşım içindeki payını artıracağız. Beşinci olarak, akıllı ulaşım sistemlerini ve ulaşım altyapı uygulamalarını artırarak, trafiğin etkin yönetilmesini sağlayacağız. Son olarak, karayolu sistemleri altyapısını güçlendireceğiz ve sürdürülebilir kılmayı sağlayacağız.”
“İstanbul disipline edilmiş bir kent olmalı" İstanbul’un, tüm unsurlarıyla “disipline edilmiş bir kent” haline gelmesi durumunda, küçük dokunuşlarla, bazı sorunlarının çözebileceğine dikkat çeken İmamoğlu, “Bütün bu amaç ve hedeflerin yanı sıra, ulaşımın insani ve sosyal boyutunu da muhakkak göz önünde bulundurmalıyız. Bu çerçevede, yürünebilir, konforlu, güvenli yaya bölgeleri ve meydanların yaratılması, engelli, yaşlı, çocuklar gibi dezavantajlı grupların ulaşım sistemlerinden daha kolay yararlanabilmesi, durak ve istasyonlarda insan odaklı, tüm yurttaşlarımızın erişimine açık, güvenlik kriterlerine uygun bir tasarım yapılması ve elbette İstanbulluların ulaşım harcamalarının azaltılması da hedeflerimiz arasındadır. İstanbul’un ulaşım sorunlarını, bu ülkenin, bu şehrin zaten dar olan kaynaklarını israf ederek çözemeyiz. Elimizdeki değerleri en verimli şekilde kullanmanın yollarını hep birlikte bulmalıyız. Bunun da çözümü ortak akıl. Bu şehrin geleceğinde hangi unsur varsa, ortak aklı var edip, bu şehrin kaynaklarını en verimli şekilde kullanmanın yollarını bulmalıyız” diye konuştu. "Neyi, niçin kapatıyoruz?" Atatürk Havalimanı’nın da bu önemli kaynaklardan biri olduğunu vurgulayan İmamoğlu, “Atatürk Havalimanı’nın kapatılması konusunun, mutlaka yeniden ele alınması gerektiğini, yeniden tartışılmasını ve altının çizilmesini istiyoruz. Bu tartışmanın, birilerinin canını sıkması veya üzmesi hiç umurumuzda değil. 16 milyon insan adına, bizim bu konuda tartışmak, konuşmak, herkesin fikrini alabilmek en doğal hakkımız ve bunu sonuna kadar alırız. Neyi, niçin kapatıyoruz? Yarınlarda bunun negatif ve pozitif etkisi neyi getirecek, neyi götürecek? Ya bu şehir, bu ülke hepimizin. Bir insanın ömrü belli. Yani Allah herkese güzel bir ömür versin; ama bizim görev sürelerimiz gelip, geçiyor. Kimi 5, kimi 10, kimi de 20 yıl. Ama bitiyor. Sonrasında biz, bu ülkeye neyi emanet edeceğiz. Tarihte birçok insan, yaptıklarıyla yargılanırlar, yaptıklarıyla övünürler, minnet duyulurlar. Ben diyorum ki; bugün bize iletişim kolaylık sağlıyor. Aynı zamanda iletişim, aynı zamanda toplumun hızlı ve seri bir şekilde buluşabilme imkanı tanıyor. Bu şehirde, Atatürk Havalimanı’nı tartışmak zorundayız. Ben, İBB Başkanı’yım. Ben, hiçbir İstanbulluyu böyle bir sürprizle karşılaştırmak istemiyorum. İstanbul’da herkesin bilgi almak hakkı var. 4-5 yaşındaki çocuğa bile, kızlarımıza, oğullarımıza bile hepimiz eve gittiğinde hesap veriyoruz. Dolayısıyla böyle bir dönemde böyle bir çağda tartışabilmeliyiz. Örneğin Atatürk Havalimanı kapatılmalı mı, açık mı olmalı? Ekonomik verileri ne? Bir bilim insanı arkadaşımız bu konuda bize bilgi aktaracak. Biz, bütün bu konuları bütün değerlerimizi tartışmaya açmayı kendimize vazife biliyoruz” dedi.
Prof. Gerçek: Atatürk Havalimanı neden kullanılmıyor? İmamoğlu’nun ardından mikrofona gelen Prof. Dr. Haluk Gerçek, Atatürk Havalimanı’nın İstanbul için önemini, bilimsel verilerle ortaya koydu. Prof. Gerçek, konuşmasının sonuç kısmında, “Çalışan bir havalimanının kapatılmasından kaynaklı ekonomik kayıplar var. Servis ve bakım hizmetlerinin kapatılması nedeniyle ortaya çıkacak kayıplar var. Atatürk Havalimanı’nın çevresindeki otel ve ticari kullanımların ekonomik kayıpları var. Olası deprem sonrası lojistik destek sağlanması açısından Atatürk Havalimanı’nın çok önemli konumda olduğunu biliyoruz. 3 havalimanının entegre olarak çalıştırılmasının getireceği faydalar var. 3 havalimanının raylı sistemle birbirine bağlanması mümkün. Burada yapılacak şey şu: Tekrar sormak. Atatürk Havalimanı neden kullanılmıyor? Bunu tartışmaya açmalıyız. Kentin bütün paydaşlarının katılımı ile kente ilişkin kararların alınması lazım. Avrupa'daki kentlere baktığınızda 6 yıl sürüyor tartışmalar. Biz, koskoca çalışan bir havalimanını bir anda kapattık kimseye sormadan, danışmadan. Böyle bir şeyin İstanbul gibi bir metropolde olması üzücü” ifadelerini kullandı. Read the full article
0 notes
Text
Yeni bir gönderi var Burs Veren Kurumlar ve Vakıflar
New Post has been published on https://krediburs.com/eskisehirde-burs-veren-kurumlar-2019-guncel-liste.html
Eskişehir’de Burs Veren Kurumlar-2019 Güncel Liste
Eskişehir’de burs veren kurumları inceleyeceğimiz bu yazımızda, Eskişehir’de il ve ilçelerinde Burs veren vakıf ve kurumlara değineceğiz.
1-Burslara Kimler Başvurabilir?
Ortaokul, Lise, Üniversite ve yüksek öğretimde eğitim gören, Atatürk ilke ve İnkılaplarına bağlı, eğitim hayatında başarılı ve yüz kızartıcı suçları bulunmayan maddi desteğe ihtiyacı olan, her birey başvuru yapabilir.
Birçok kişi Eskişehir’de üniversite öğrencilerine burs veren kurumları şu günlerde araştırma içerisine Girmiştir. Bizde sizler için Eskişehir’deöğrenci burslarını araştırarak Eskişehir’de burs veren vakıfları aşağıda tablo halinde yer verdik. Öncelikle belirtmekte de fayda var,
Bunlardan birinci husus bazı burs veren vakıflar; üniversite öğrencilerine burs ya da lise öğrencilerine burs olarak ayrı kontenjanlar açmaktadır.
İkinci husus olarak her vakıf bir ya da iki dönem olarak burs başvuruları açmakta sadece bu dönemlerde burs başvurularını kabul etmektedir. Başvuru tarihlerini geçirmezseniz burs alma şansınız artacaktır.
Üçüncü olarak, başarı durumunuzu gösteren Transkript dökümü isteyebilirler. Eğer trankript notlarınız iyi ve zayıf dersiniz yoksa burs başvurularını değerlendirirken üst sıralarda olacaksınız.
Dördüncü husus ise ihtiyaç sahiplerini belirlemek için ailenizin Bordo Dökümünü isteyebilirler. Eğer ailenizin gelir durumu iyi ise başvuran adaylar arasında son sıralarda yer alabilirsiniz. Bu gibi pek çok önemli noktalar vardır.
2-Burs Başvuru Şartları
I- TC Vatandaşı olmak,
II- Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlı birey olmak.
III- Maddi durumu iyi olmayıp, desteğe ihtiyaç duymak ve herhangi bir kurum yada kuruluştan ücret ve maaş almıyor olmak.
IV- Başarı Koşulları:
– Ara sınıflar için başarısız dersi olmamak ve genel net ortalaması 4 üzerinden en az iki buçuk (Yüz üzerinden not verilen üniversitelerde en az altmış) olup bir üst sınıfa geçiş hakkını kazanmış olmak (Not ortalaması uygun olsa bile üçten fazla başarısız dersi olanlar başvuru yapamaz).
– Yüksek öğrenime yeni kayıt yaptıranlar için, fakülte veya yüksek okula giriş puan sırasına göre önde olmak. krediburs.com
V- Karakteri ve milli duyguları bakımından sağlam ve güvenilir olmak.
Zorlu bir eğitim öğretim yılı daha başlamak üzere. Şimdiden burs veren vakıfları araştırarak önümüzdeki eğitim öğretim döneminde bursiyer olabilirsiniz. Birden fazla kuruma başvuru yapabilirsiniz. Bu size kalmış bir durumdur. Sonuçta hangi kurum veya vakıftan burs alacağınızın garantisi yok.
Aşağıda yer alan listelerdeki kurum ve vakıfları ziyaret ederek burs başvuru forumunu doldurmanız burs başvurusu için yeterli olacaktır.
Aşağıda yer alan Burs Veren Vakıfların listesi; https://www.vgm.gov.tr/vakiflar/sayfalar/burs-veren-vak%c4%b1flar.Aspx URL adresi üzerinden alınmıştır. Bir yanlışlık olduğunu düşünüyorsanız Vakıflar Genel Müdürlüğü ile iletişime geçebilir ve [email protected] Adresine mail atarak bildirebilirsiniz.
Ayrıca Vakıflar Genel Müdürlüğü sayfasında yer alan 3000+ vakıf bulunduğundan tet tek kontrol etme şansımız olmamıştır. Aralarında FETO-PYD terör örgütüne ait olan vakıflar olabilir. Gördüğünüz yasaklı vakıfları da bu mail adresinden bize bildirirseniz listemizden kaldırmamıza yardımcı olursunuz.
3-Eskişehir’de Geri Ödemesiz Karşılıksız Burs Veren Kurumlar! Güncel Liste 2019
Vakıf AdıAdresiİl İlçeANADOLU TÜRK KALP VAKFIAKARBAŞI MAHALLESİ AKYILDIZ SOKAK NO: 2 / 6 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI BEYDA KÜLTÜR SANAT VE YARDIM VAKFIGÖKMEYDAN METRİS SK. NO: 3 / A 26100 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI EĞİTİM REHBERLİK KÜLTÜR ARAŞTIRMA MERKEZİ VAKFIVİŞNELİK ÇOLPAN SK (ATATÜRK BUL) NO: 17 26060 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI EĞİTİM SAĞLIK VE BİLİMSEL ARAŞTIRMA ÇALIŞMALARI VAKFISAZOVA MAH. GÖRSEM SOKAK NO: 1 / Ç:9-10-11 26150 TEPEBAŞI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / TEPEBAŞI EĞİTİMİ DESTEKLEME VAKFIHOŞNUDİYE OYTUN SOKAK NO: 17 / 01 26040 TEPEBAŞI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / TEPEBAŞI ELDEM KÜLTÜR SANAT EĞİTİM VAKFIHACI ALİ BEY MAHALLESİ SAKARYA 1. CADDESİ NO: 30 / 2 TEPEBAŞI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / TEPEBAŞI EMİRDAĞLILAR SOSYAL DAYANIŞMA KÜLTÜR VE EĞİTİM VAKFIHOŞNUDİYE İSMET İNÖNÜ NO: 43 / 46 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI ESKİŞEHİR BİRLİK VAKFI (ESBİR)PAŞA ACIÇEŞME SOK NO: 2 26100 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI ESKİŞEHİR EĞİTİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA VAKFI (ES-EV)KURTULUŞ MAHALLESİ VATAN CADDESİ NO: 30 / A ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI ESKİŞEHİR GELİŞİM VAKFI (EGEV)ESKİBAGLAR MAH. BACİ SOK. NO: 3 / B 26170 TEPEBAŞI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / TEPEBAŞI ESKİŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ANADOLU KÜLTÜR VAKFIBÜYÜKDERE MAH. ALİ ÇETİNKAYA CAD. NO: 136 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI ESKİŞEHİR İSLAMİ İLİMLER VAKFIKURTULUŞ MAH. ZİYAPAŞA CAD.SEHERGÜL SOK. NO: 3 26090 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI ESKİŞEHİR ORGAN NAKLİ VAKFIİSTİKLAL MAH. YEŞİLTEPE SOK.AYDOĞANLAR APT. NO: 7 / 1-2 26010 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI ESKİŞEHİR ÖĞRETİM VE EĞİTİM VAKFICUMHURİYE CENGİZ TOPEL CADDESİ NO: 48 / 2 26020 TEPEBAŞI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / TEPEBAŞI ESKİŞEHİR SANAYİ ODASI SANAYİİ GELİŞTİRME VE EĞİTİM VAKFI (ESOSGEV)ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ 2. CADDE İ.KANATLI BULVARI NO: 1 / 1 26110 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI ESKİŞEHİR SPOR VE EĞİTİM VAKFIARİFİYE BAKIM SK. AYDIN AP. B BLOK NO: 4 / 2 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI ESKİŞEHİR TİCARET ODASI EĞİTİM VE SOSYAL HİZMET VAKFIİSTİKLAL İKİEYLÜL NO: 28 / 6 26010 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI HAKKA HİZMET İLİM EĞİTİM KÜLTÜR YARDIMLAŞMA VAKFI (HAKKA HİZMET VAKFI)KURTULUŞ MAHALLESİ CUMHURİYET BULVARI NO: 29 / C 26090 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI HAVVA DUDU VE AHMET GÜNDÜZ VAKFIÇARŞI OKULLAR NO: 3 / A 26670 İNÖNÜ /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / İNÖNÜ İŞİTME ÖZÜRLÜ ÇOCUKLAR EĞİTİM VE ARAŞTIRMA VAKFIHOŞNUDİYE MH İSMET İNÖNÜ CD NO: 53 / 1 TEPEBAŞI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / TEPEBAŞI KADIN HEKİMLER EĞİTİME DESTEK VAKFI (KAHEV)İSTİKLAL MAH. İKİ EYLÜL CAD.ESNAF SARAYI BÜROLAR KATI NO: 24A / 356 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI KIRIM GELİŞİM VAKFIHACI SEYİT MAHALLESİ GAZİ YAKUP SATAR CADDESİ NO: 85 / C MERKEZ /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / MERKEZ MEŞELİK SAĞLIK VE EĞİTİM VAKFIBÜYÜKDERE ATATÜRK BULVARI NO: 235 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI OSMANGAZİ KÜLTÜR VE EĞİTİM VAKFI (OSEV)DELİKLİTAŞ HAMİDİYE SK. NO: 20 / 1 26090 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VE GÜÇLENDİRME VAKFIEMEK MH HALİT ZİYA UŞAKLIGİL SK NO: 9 / 15 26050 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI ÖMER IŞIK EĞİTİM KÜLTÜR VE SAĞLIK VAKFIKURTULUŞ ASARCIKLI CADDESİ ÜNALDI SOKAK NO: 7 26010 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI PROF. DR. NECLA ÖZDEMİR VAKFI (NÖVAK)İSTİKLAL ŞAİR FUZULİ CD. KIDAN İŞHANI NO: 20 / 7 26010 MERKEZ /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / MERKEZ SEYYİD BATTAL GAZİ VAKFIİSTİKLAL MH. DEMİRCİLER SK. NO: 1 / 26 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI SİVRİHİSAR EĞİTİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA VAKFIDELİKLİTAŞ MAHALLESİ GÜRMAN SOKAK NO: 35 / 1 26090 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI SİVRİHİSAR İSLAMİ İLİMLER VAKFICUMHURİYET AHMET YESEVİ NO: 3 26600 SİVRİHİSAR /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / SİVRİHİSAR S.S. ESKİŞEHİR VE CİVARI PANCAR EKİCİLERİ İSTİHSAL KOOPERATİFİ ORTAKLARI SOSYAL GÜVENLİK VE EĞİTİM VAKFIŞEKER SİVRİHİSAR NO: 180 TEPEBAŞI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / TEPEBAŞI TAHSİN ÖZGÜL İLİM EĞİTİM VE SAĞLIK VAKFI75. YIL MAHALLESİ KOBİ O.S.B 103. SOKAK NO: 14 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI TÜRK DÜNYASI VAKFIORTA ŞEYH ŞEMSETTİN NO: 10 / 11 26030 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI ZEYTİNOĞLU EĞİTİM BİLİM VE KÜLTÜR VAKFIGÜNDOĞDU MAH. ANKARA ASFALTI ALPU KAVŞAĞI ZEYTİNOĞLU VAKFI BİNASI ESKİŞEHİR 26080 ODUNPAZARI /ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI
4-Burs Başvurusunda İstenen Belgeler
Eskişehir’de karşılıksız burs veren vakıflar ve kurumlar genellikle her kurum/vakıf kendi sitesi üzerinde “Burs başvuru formu” yayınlamaktadır. Burs başvurularında istenilen belgeler genel olarak şunlardır.
Başvuru formu
Nüfus cüzdanı fotokopisi.
Ayrıca nüfus müdürlüğün veya muhtarlıktan alınmış vukuatlı nüfus dökümü.
Ayrıca aile adresini gösterir ikametgah belgesi.
Eğitim öğretim kurumundan alınmış onaylı öğrenci belgesi.
Öğrenci adına açılmış bankamatik hesabını gösteren hesap cüzdanı fotokopisi.
Ailenin finansal durumunu gösteren belgeler (Maaş bordrosu, serbest çalışanlar için gelir vergisi beyannamesinin fotokopisi, emekliler için aylık maaşı gösterir banka extresi veya hesap cüzdanı fotokopisi, geliri olmayanlar için Sosyal Güvenlik Kurumundan anne ve baba adına kayıt olmadığına dair belge)…
Ara sınıflarda öğrenim gören öğrenciler: Öğrenim süresince aldıkları dersleri, notları, genel not ortalamasını gösteren öğretim kurumundan onaylı not dökümü belgesini (transkript).
Yüksek öğrenime yeni kayıt yaptıranlar; LYS ve ÖSYS Sonuç Belgelerinin örneğini..
Gibi belgeler istenmektedir. Bunun nedeni burs verirken değerlendirme kriterlerine göre sıralama yapmak için kullanılmaktadır. Peki burs verirken ihtiyaç sahipleri neye göre belirleniyor derseniz aşağıda detaylı bilgi bulabilirsiniz.
5-Burs Verilecek Kişilerin Seçimi
Eskişehir’de burs alacağınız kurum tarafından bir komisyon kurulacaktır. Bu burs komisyonu bursiyerler arasından yukarıda belirtilen şartları taşıyan kişileri seçip belirli kriter (maddi olanak,başarı) ile sıralama yaparak asıl ve yedek üye belirlenecektir. Kazanan asıl ve yedek üyeler kurumun sitesinde ilan edilecek ve süreç ona göre devam edecektir. Eğer asıl üye eksik evrak vs tamamlamaz veya süreyi geçirirse sıra yedek üyelerden devam edecektir.
6-Burslar Ne Zaman Ödenmeye Başlanır?
Eskişehir’de burs veren şirketler ve kurumlar, burs komisyonunun sonuçları ilanından sonra, gerekli belgeleri tamamlaması için 1 aylık süre tanınır. Bu süreçte eksiklerini gideren adaylara en geç bir ay içinde (kurumdan kuruma değişiklik göstermektedir) ödeme yapmaya başlanır. Vakıflar ve şirketler 9 ay boyunca burs vermeye devam etmektedir. Yaz tatilinde burs verilmemektedir.
7-Burs Ne Zaman Kesilir
Her şirket ve vakıf-kurum kendi belirlediği dönem kadar vermektedir. Bazı şirketler 12 ay bazıları ise 9 ay olarak burs ilanında belirtir. Genellikle 9 ay süre ile burs vermekte olup burslar 9 ayın hitamı olan Haziran-Temmuz ayında kesilmektedir.
8-Sonuç
Eskişehir’de burs veren vakıflar dernekler yukarıda listelenmiştir. Bunun haricinde ikametiniz olan yer veya okuduğunuz yerde burs veren vakıflara da başvuru yapmanız burs alma ihtimalini de güçlendirecektir. Burs başvuru yaparken bunu dikkate almalısınız.
0 notes
Text
İki yıl astım tedavisi gördü nefes borusunda tümör çıktı
09 Mayıs 2020, Cumartesi 11:35
İstanbul
İlknur SARGUT-Hüseyin ÇAKMAK / İSTANBUL (DHA)- İki çocuk annesi Hilal Karaman, yaklaşık iki yıl önce nefes darlığı yaşamaya başladı. Genç kadının şikayetlerinin psikolojik olduğu düşünüldü. Nefes darlığı giderek artan Karaman’a bir süre sonra astım teşhisi konuldu. 2 yıl boyunca astım ilaçları kullanan Hilal Karaman’ın tomografi sonucu ise gören herkesi şaşırttı. Nefes borusunun yüzde 95’ini kaplayan tümör nedeniyle nefes alamadığı anlaşılan genç kadın, İstanbul’da gerçekleştirilen ameliyat sonrası sağlığına kavuştu.
Eskişehir’de yaşayan 36 yaşındaki Hilal Karaman, bundan tam 2 yıl önce nefes darlığı yaşamaya başladı. Eşi Tunceli’de subay olarak görev yapan genç kadının şikayetlerinin psikolojik olduğu düşünüldü. Nefes darlığı günden güne artarak devam eden genç kadına bu kez de astım teşhisi konuldu. Astım ilaçları kullanmaya başlayan genç kadın, zamanla merdiven çıkamaz hale geldi. Yeniden hastaneye giden genç kadın, yapılan solunum testini de geçemedi. Şikayetleri astım ilaçlarına rağmen artarak devam eden Karaman’ın bu kez tomografisi çekildi. Çıkan sonuç herkesi şaşkınlığa düşürdü.
Genç kadının nefes borusunun yüzde 95’ini tıkayan ve tiroid bezinin sağ yarısını da içine alan 3 santimetrelik tümör tespit edildi. Hastalığını öğrenen genç kadın, ameliyat için İstanbul’a geldi. Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Sina Ercan tarafından muayene edilen genç kadın ameliyata alındı. Nefes darlığı nedeniyle konuşmakta dahi güçlük çeken genç kadın yaklaşık 7 saatlik ameliyat sonrası sağlığına kavuştu. Karaman, evine şarkı söyleyerek döndüğünü söyledi.
“SALGIN DÖNEMİNDE AMELİYAT OLMAM BENİ KORKUTTU”
Solunum şikayetlerinin merdiven çıkarken daha da arttığını belirten Hilal Karaman, yaşadığı zorlu günleri şu sözlerle anlattı:
“3.5 yaşında bir oğlum var. Onu kucağımda dahi taşıyamıyordum. Nefes borumda tümör olduğunu ilk duyduğumda çok şaşırdım. Böyle bir şey beklemiyordum. Astım ilacımın dozu artacak iyileşeceğim diye düşünüyordum. Koronavirüs salgını nedeniyle, ameliyatımın Eskişehir’de yapılamayacağına karar verildi. Bu nedenle beni İstanbul’daki steril bir hastaneye yönlendireceklerini söylediler ve İstanbul’a geldim. Artık çok şükür gayet iyiyim.”
“MERDİVEN ÇIKAMIYORDUM KOŞMAYA BAŞLADIM”
Ameliyat sonrası şarkı söyleyerek evine döndüğünü anlatan Hilal Karaman, “Konuşmayı çok seven bir insanım. İnsanlara bir şey anlatırken ‘acaba zor nefes aldığımı fark ediyorlar mı?’ diye düşünüyordum. Bu durum beni inanın çok üzüyordu. Ama ameliyat olup sağlığıma kavuştum. Ameliyattan yaklaşık bir hafta sonra eve dönerken şarkı söylüyordum. Küçük oğlum ameliyattan sonra bana ‘anneciğim artık birlikte koşabilecek miyiz? diye sordu. Çünkü ben ona sürekli ‘ben koşamıyorum oğlum’ diyordum. Ameliyat sonrası parkta oynadık, koşarak merdivenleri çıkabildik. Artık çok mutluyum” diye konuştu.
Eşinin 2 yıl boyunca yoğun bir nefes darlığı yaşadığını anlatan Acar Selçuk Karaman (38) “Eşimin yaşam kalitesi düştü, nefes alamıyordu, yokuş çıkamıyor, hatta yürüyemiyordu. Her yere arabayla gidiyorduk” dedi.
“HASTA ‘BOĞULMA’ RİSKİ TAŞIYORDU”
Genç kadının ameliyatını gerçekleştiren Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Sina Ercan, Hilal Karaman’ın hastalığın son evresinde ameliyat olduğunu hatırlattı. Bu tür tümörlerin teşhisinde zaman zaman gecikmelerin olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Sina Ercan, “Hilal Hanım bize geldiğinde artık hastalık son noktasındaydı. Hastanın nefes borusunun yüzde 95’i tıkalı durumdaydı. Nefes borusu darlıklarının teşhisi gecikebiliyor. Bulguları farklı şekillerde yorumlanabiliyor. Hilal Hanım’ın nefes darlığının psikolojik olabileceği düşünülmüş. Daha sonra şikayetleri geçmeyip devam edince astım teşhisi konulmuş. Bu durumdaki birçok hastanın durumu, astım ya da KOAH gibi nefes darlığına yol açabilen başka hastalıklarla karıştırılıyor. Uzun süre ilaç tedavisi görüyor, ama bu tabii ki fayda sağlamıyor” ifadelerini kullandı.
“AMELİYAT SONRASI RADYOTERAPİ SÜRECİ OLACAK”
Ameliyatta en büyük riskin ses tellerinin zarar görmesi olduğunu anlatan Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sina Ercan, ameliyat hakkında şu bilgileri verdi:
“En büyük risk, tümörün tamamen çıkarılamaması, ses teline giden sinirlerin zarar görmesidir. O nedenle ilk seferde tam olarak çıkartılabilmesi, sinirlerin ve ses teli fonksiyonlarının korunması önem taşıyor. Hastamızın tümörünün çapı 3 santimetreyi geçiyor. Yetişkin bir bireyde, nefes borusunun çapının 2 santimetre civarında olduğu düşünülürse, tümör nefes borusunun yüzde 95’ini kaplıyordu. Bu hastalarımıza ameliyat sonrasında radyoterapi tedavisi verilerek, hastalığın uzun dönem nüksetme ihtimali de ortadan kaldırılıyor. Hilal Hanım’ın şu an hiçbir sıkıntısı yok, tekrar bu hastalığı yaşamasını da beklemiyoruz.”
SES TELLLERİ NASIL KORUNDU?
KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Zeynep Alkan ise nefes borusu ve tiroid bezinin sağ yarısını etkileyen tümörü çıkarırken ses tellerinin hareketini kontrol eden sinirleri koruduklarını belirtti. Prof. Dr. Zeynep Alkan, bu tür ameliyatlarda çeşitli ses teli problemleri yaşanabildiğini anlatarak, “Tümörü çıkarırken ses tellerinin hareketliliğini korumaya dikkat ettik. Tümörle birlikte 3,5 santimetrelik bir kısım nefes borusundan çıkarıldı. Ardından sağlıklı dokular uç uca dikildi. Bu ameliyatta yaşanabilecek en büyük risk, ses tellerine giden sinirin hasar görmesiydi. Ama hem sinir monitörünü kullanarak hem de gözümüzle siniri bulup takip ederek, tümörden güzelce ayırarak, koruyabildik. Artık hastamız nefesini ayarlayabiliyor hatta şarkı söylüyor. Ses tellerine giden sinir korunmasaydı ses teli felci kaçınılmazdı. Tek taraflı bir ses teli felcinde ses kısıklığı, yutma zorluğu, yediklerinin yemek borusuna kaçması ve buna bağlı zatürre atakları; iki taraflı felçte ise nefes alma güçlüğü görülebilirdi” diye konuştu.
DHA
The post İki yıl astım tedavisi gördü nefes borusunda tümör çıktı appeared first on Kamu365 | Dünya Gündemi.
from WordPress https://ift.tt/35WCuf7 via IFTTT
0 notes
Text
Tümör Nefes borusunun yüzde 95’ini kapatmıştı
İki çocuk annesi Hilal Karaman, yaklaşık iki yıl önce nefes darlığı yaşamaya başladı. Genç kadının şikâyetlerinin psikolojik olduğu düşünüldü. Nefes darlığı giderek artan Karaman’a bir süre sonra astım teşhisi konuldu. 2 yıl boyunca astım ilaçları kullanan Hilal Karaman’ın tomografi sonucu ise gören herkesi şaşırttı. Nefes borusunun yüzde 95’ini kaplayan tümör nedeniyle nefes alamadığı anlaşılan genç kadın, İstanbul’a geldi. Burada gerçekleştirilen ameliyat sonrası sağlığına kavuştu.
Eskişehir’de yaşayan 36 yaşındaki Hilal Karaman, bundan tam 2 yıl önce nefes darlığı yaşamaya başladı. Eşi Tunceli’de subay olarak görev yapan genç kadının şikayetlerinin psikolojik olduğu düşünüldü. Nefes darlığı günden güne artarak devam eden genç kadına bu kez de astım teşhisi konuldu. Astım ilaçları kullanmaya başlayan genç kadın, zamanla merdiven çıkamaz hale geldi. Soluğu tekrar hastanede alan genç kadın, yapılan solunum testini de geçemedi. Şikâyetleri astım ilaçlarına rağmen artarak devam eden Karaman’ın bu kez tomografisi çekildi. Çıkan sonuç ise gören herkesi şaşkınlığa düşürdü.
Genç kadının nefes borusunda, nefes borusunun yüzde 95’ini tıkayan ve tiroid bezinin de sağ yarısını içine alan 3 santimetrelik tümör tespit edildi. Hastalığını öğrenen genç kadın, ameliyat için İstanbul’a geldi. Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Sina Ercan tarafından muayene edilen genç kadın ameliyata alındı. Nefes darlığı nedeniyle konuşmakta dahi güçlük çeken genç kadın yaklaşık 7 saatlik ameliyat sonrası sağlığına kavuştu. Karaman, evine şarkı söyleyerek döndüğünü söyledi.
“Salgın döneminde ameliyat olmam beni korkuttu” Solunum şikayetlerinin merdiven çıkarken daha da arttığını belirten Hilal Karaman, yaşadığı zorlu günleri şu sözlerle anlattı: “3.5 yaşında bir oğlum var. Onu kucağımda taşıyamıyordum. Nefes borumda tümör olduğunu ilk duyduğumda çok şaşırdım. Böyle bir şey beklemiyordum. Astım ilacımın dozu artacak iyileşeceğim diye düşünüyordum. Koronavirüs salgını nedeniyle, ameliyatımın Eskişehir’de yapılamayacağına karar verildi. Bu nedenle beni İstanbul’daki steril bir hastaneye yönlendireceklerini söylediler ve İstanbul’a geldim. Artık çok şükür gayet iyiyim.”
“merdiven çıkamıyordum koşmaya başladım” Ameliyat sonrası şarkı söyleyerek evine döndüğünü anlatan Hilal Karaman, “Konuşmayı çok seven bir insanım. İnsanlara bir şey anlatırken ‘acaba zor nefes aldığımı fark ediyorlar mı?’ diye düşünüyordum. Bu durum beni inanın çok üzüyordu. Ama ameliyat olup sağlığıma kavuştum. Ameliyattan yaklaşık bir hafta sonra eve dönerken şarkı söylüyordum. Küçük oğlum ameliyattan sonra bana ‘anneciğim artık birlikte koşabilecek miyiz? Diye sordu. Çünkü ben ona sürekli ‘ben koşamıyorum oğlum’ diyordum. Ameliyat sonrası parkta oynadık, koşarak merdivenleri çıkabildik. Artık çok mutluyum.” diye konuştu.
Eşinin 2 yıl boyunca yoğun bir nefes darlığı yaşadığını anlatan Acar Selçuk Karaman (38) “Eşimin yaşam kalitesi düştü, nefes alamıyordu, yokuş çıkamıyor, hatta yürüyemiyordu. Her yere arabayla gidiyorduk” dedi.
“Hasta ‘boğulma’ riski taşıyordu” Genç kadının ameliyatını gerçekleştiren Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Sina Ercan, Hilal Karaman’ın hastalığın son evresinde ameliyat olduğunu hatırlattı. Bu tür tümörlerin teşhisinde ne yazık ki zaman zaman gecikmelerin olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Sina Ercan, “Hilal Hanım bize geldiğinde artık hastalık son noktasındaydı. Hastanın nefes borusunun yüzde 95’i tıkalı durumdaydı. Nefes borusu darlıklarının teşhisi gecikebiliyor. Bulguları farklı şekillerde yorumlanabiliyor. Hilal Hanım’ın nefes darlığının psikolojik olabileceği düşünülmüş. Daha sonra şikâyetleri geçmeyip devam edince astım teşhisi konulmuş. Bu durumdaki birçok hastanın durumu, astım ya da KOAH gibi nefes darlığına yol açabilen başka hastalıklarla karıştırılıyor. Uzun süre ilaç tedavisi görüyor, ama bu tabii ki fayda sağlamıyor” ifadelerini kullandı.
“Ameliyat sonrası radyoterapi süreci olacak” Ameliyatta en büyük riskin ses tellerinin zarar görmesi olduğunu anlatan Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sina Ercan, ameliyat hakkında şu bilgileri verdi:
“En büyük risk, tümörün tamamen çıkarılamaması, ses teline giden sinirlerin zarar görmesidir. O nedenle ilk seferde tam olarak çıkartılabilmesi, sinirlerin ve ses teli fonksiyonlarının korunması önem taşıyor. Hastamızın tümörünün çapı 3 santimetreyi geçiyor. Yetişkin bir bireyde, nefes borusunun çapının 2 santimetre civarında olduğu düşünülürse, tümör nefes borusunun yüzde 95’ini kaplıyordu. Bu hastalarımıza ameliyat sonrasında radyoterapi tedavisi verilerek, hastalığın uzun dönem nüksetme ihtimali de ortadan kaldırılıyor. Hilal Hanım’ın şu an hiçbir sıkıntısı yok, tekrar bu hastalığı yaşamasını da beklemiyoruz.”
Ses tellleri nasıl korundu? KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Zeynep Alkan ise, nefes borusu ve tiroid bezinin sağ yarısını etkileyen tümörü çıkarırken ses tellerinin hareketini kontrol eden sinirlari koruduklarını belirtti. Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi uzmanı Prof. Dr. Zeynep Alkan, bu tür ameliyatlarda çeşitli ses teli problemleri yaşanabildiğini anlatarak, “Tümörü çıkarırken ses tellerinin hareketliliğini korumaya dikkat ettik. Tümörle birlikte 3,5 santimetrelik bir kısım nefes borusundan çıkarıldı. Ardından sağlıklı dokular uç uca dikildi. Bu ameliyatta başımıza gelecek en büyük risk, ses tellerine giden sinirin hasar görmesiydi. Ama hem sinir monitörünü kullanarak hem de gözümüzle siniri bulup takip ederek, tümörden güzelce ayırarak, koruyabildik. Artık hastamız nefesini ayarlayabiliyor hatta şarkı söylüyor. Ses tellerine giden sinir korunmasaydı ses teli felci kaçınılmazdı. Tek taraflı bir ses teli felcinde ses kısıklığı, yutma zorluğu, yediklerinin yemek borusuna kaçması ve buna bağlı zatürre atakları; iki taraflı felçte ise nefes alma güçlüğü görülebilirdi” diye konuştu.
source https://saglik.kocaali.com/tumor-nefes-borusunun-yuzde-95ini-kapatmisti/
0 notes
Text
Tatar: DAÜ lokomotif ve marka değeri olan bir üniversite
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar DAÜ Rektörü ve beraberindeki heyeti kabul etti. Kabulde, Rektör Yardımcıları; Prof. Dr. Sonuç Zorlu, Prof. Dr. Salih Katırcıoğlu, Prof Dr. Ali Öztüren, Prof. Dr. Osman Karatepe ve DAÜ VYK Üyesi Anıl Kaya da hazır bulundu. KKTC- Kabulde yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade ederek, üniversitedeki son gelişmeler hakkında bilgi…
#Prof Dr. Ali Öztüren#Prof. Dr. Hasan Kılıç#Prof. Dr. Osman Karatepe#Prof. Dr. Salih Katırcıoğlu#Prof. Dr. Sonuç Zorlu
0 notes
Text
TÜRKİYE ÇOCUK ve GENÇ PSİKİYATRİSİ DERNEĞİ COVID-19 (KORONA) VİRÜS SALGINI SIRASINDA AİLE, ÇOCUK VE ERGENLERE YÖNELİK PSİKOSOSYAL ve RUHSAL DESTEK REHBERİ
Hazırlayanlar
Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan
Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği Başkanı
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Ayşe Rodopman Arman
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Neslihan İnal Emiroğlu
Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Başkanı
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanı
Doç. Dr. Didem Behice Öztop
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Özhan Yalçın
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Öğretim Üyesi
İÇİNDEKİLER
I- Giriş
II- Gelişimsel Dönemlere Özgü Yaklaşım Önerileri
III- Bu Dönemde Ev İçinde Ailece Yapılacak Aktiviteler
IV- Ne Zaman Çocuk ve Ergen Psikiyatristine Danışmak Gerekir?
V- Çocuklarla Korona Virüs (Covid-19) Hakkında Konuşmak
VI- Özel Gereksinimi Olan Çocuklar İçin Öneriler
VII- Evde kalma ve uzaktan eğitim
VIII- Bu Süreçte Uygun Teknoloji Kullanımı ve Teknoloji Bağımlılığı Gelişmemesi İçin Ailelerin Uygulayabileceği Bazı Yaklaşımlar
IX- Kaygı ile Baş Etmede Çocuğunuzla Uygulayabileceğiniz Farkındalık Egzersizleri
X- Bu Süreçte Anne Babalara Yönelik Gerginlikle Başa Çıkmada Uygulanabilecek Bilinçli Farkındalık Egzersizleri
XI- Sonuç ve Son Öneriler
I-GİRİŞ
Bu rehber “Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği” tarafından Covid-19 salgını sırasında çocukların, gençlerin ve ailelerin ruh sağlığını desteklemenin yanı sıra, baş etme becerilerini, psikolojik iyilik hali ve dayanıklıklarını arttırmak amacıyla oluşturulmuştur. Hepimiz belirsiz ve sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemi ruhsal olarak en az zararla atlatmak hatta bu zorlu dönemden anlamlı dersler çıkarmak bile mümkün olabilir. Bizim neslimizin bugüne kadar hiç yaşamadığı kadar büyük ve küresel boyutta, evrensel bir kriz ile karşı karşıyayız. Tüm dünyayı derinden etkileyen ve bazı olgularda ölümcül olabilen bir salgından ruhsal açıdan etkilenmek “normal” bir durumdur. Kaygılanmak ve korkmak son derece insani duygulardır ve bu duygular abartılı ve sürekli olmadığı zamanlarda hastalık düzeyinde yaşanmayabilir. Fakat küçük çocuklar bilişsel gelişim düzeyleri ve kısıtlı tıbbi bilgileri nedeni ile hastalıkları, salgınları ya da virüs gibi konuları anlamakta ve adlandırmakta zorlanabilirler. Gerçekçi olmayan bakış açısıyla kaygı uyandıran değerlendirmeler yapabilirler.
Özellikle ailelerin bu süreçte aşırı kaygılı, korkutucu, aşırı titiz, koruyucu kollayıcı yaklaşımları olabilmektedir. Anne babaların abartılı panik hissi, çocukların ve gençlerin ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir. Aslında tüm dünyada aynı anda yaşanan bu olağan dışı durumda, bu tarz duyguların yaşanması, istenmeyen düşüncelerin akla gelmesi ve rutin davranışların değişmesi de şaşırtıcı değildir.
Kaygılı ve korkulu olmanın çok doğal hatta şu dönemde gerekli ve işlevsel olduğunu kabul etmek durumundayız. Çünkü bu duygular olumsuz olsa da bizim önlem almamızı, gerekeni yapmamızı sağlıyor. Bu durum ile ilgili kaygı ve korku hiç olmasa insanlar hiçbir önlem almazlardı. Çocuklara da kaygı ve korkunun, hastalıkla ilgili olumsuz düşünce ve öngörülerin, bizi korumak için böyle zamanlarda önlem almamızı sağlamaya çalışan beynimiz tarafından üretildiğini, beynimizin işinin bizi korumak için düşünce ve duygular üretmek olduğunu onların anlayabileceği dilde anlatabiliriz. Ancak kaygı ve korku abartılı olursa insanların ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği gibi kişinin doğru, etkili ve zamanında tepki vermesini zorlaştırabilir. Tıpkı donup kalmak ve kitlenmek gibi. Hâlbuki kabul edilebilir düzeyde bir kaygı ve korku ��ne yapılabileceği” üzerinde karar vermeyi kolaylaştırabilir.
Belli yaş gruplarında çocukların ruhsal, zihinsel, motor, sosyal becerilerini kazanmalarını sağlayan belli aktiviteler ve durumlar vardır. Bunlar 3-6 yaş grubu için oyun ve okul öncesi eğitim, 6-10 yaş arası için okul ortamı ve öğretmenler ve yaşıtlarıyla ilişki kurmak, ergenler için akran grupları ve okuldur. Şu anki salgın durumunda tüm bunların askıya alınması ve gene aile dışı ve aile içi rutinlerin bozulması çocukların ruhsal, sosyal, akademik, motor, zihinsel gelişimlerini sekteye uğratabilir hatta farklı psikiyatrik sorunların ortaya çıkmasın zemin hazırlayabilir veya zeminde olan bazı sorunların (takıntı, saplantı, mükemmeliyetçilik, sağlık kaygısı, ayrılma kaygısı, travma ile ilişkili bozukluklar, depresif duygu durum, kaygı ile ilgili durumlar, sanrısal durumlar....) ağırlaşmasına yol açabilir. Bu dönemde ebeveynlerde ortaya çıkacak abartılı ruhsal etkilenme de çocukların ruhsal etkilenme derecelerini ağırlaştırabilir ayrıca tüm ailenin süreci yönetmeleri ve bu durumla baş etme becerilerini olumsuz etkileyebilir.
Yani çocukların bu zor dönemden en az psikolojik sıkıntılarla geçirmesi anne babanın ruh sağlıyla yakından ilişkilidir. Evde panik halinde ne yaptığını bilmez şeklide hareket eden anne babaların çocuklarına da kaygı bulaştırması kaçınılmazdır. Kendi kaygı durumumuzu kontrol etmenin gerekli olduğu bilinmekle birlikte bunu gerçekleştirmek söylendiği kadar kolay olmayabilir; ama imkansız da değildir.
Kaygıyla baş etmede belki de en önemli nokta kişinin karşı karşıya bulunduğu riskin boyutlarını net olarak belirleyip, kontrolü dahilinde yapabileceklerini uygulamaya çalışmasıdır. Bunun da en iyi yolu doğru kaynaktan bilgi almaktır. Ülkemizde halihazırda görev yapmakta olan Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu doğru bilgilenme için çok önemli bir kaynaktır. Yine enfeksiyon hastalıkları, göğüs hastalıkları, mikrobiyoloji, halk sağlığı uzmanları ve ruh sağlığı çalışanları gibi konunun ehli kişilerin söyledikleri dışında basılı ve sosyal medyada yer alan spekülatif açıklamalara itibar edilmemelidir. Anne baba doğru bilgilenip kendisinin ve çocuklarının karşı karşıya olduğu riskleri ve yapması gerekenleri netleştirirse çocuklarına güven duygusunu aşılayabilecektir.
Bu süreçte anne-baba medya ve sosyal medya okur yazarlığı konusunda da etkin adımlar atmalıdır. Çocukların haberleri izleme süresini sınırlı tutmak, korkutucu görüntüler içeren videolar ve görsellerden uzak tutarak olumsuz haberlere ebeveyn denetimi olmadan doğrudan maruz kalmalarını engellemek anne babaların kontrolündedir. Çocuk ve ergenlerin bunlardan korunmaları ve doğru, gerçekçi bilgiye ulaşmaları sağlanmalıdır.
Çocuklar aileleri ve öğretmenlerinin tepkilerini izler ve öğrenirler. Sizin haberlere nasıl tepki verdiğiniz, diğer yetişkinlerle aranızdaki konuşmalar çocukların nasıl hissedeceği konusunda belirleyici olacaktır.
Anne baba kaygı yaşasa da abartılı ve yapmacık şekilde çocuğa hiçbir sorun yokmuş gibi yaklaşmaları, çocuk etkilenmesin diye abartılı rahat ve uygun olmayan aşırı güven verici ifadeler kullanması durumunda çocuklar ve ergenler bu durumu sezebilirler. Kendilerinden bir şey saklanıyormuş hissi ve ailelerine duydukları güvenin kaybı, süreci daha endişeli geçirmelerine neden olabilir.
Güvende olma duygusu afet zamanlarında çocukların en fazla ihtiyacı olan şeydir. Çocuklara zor bir dönemden geçildiğini belirtmek ama ailece yapılması gerekeni yapmaya çalıştığımızı ve onları korumak için dikkatli olduğumuzu göstermek (yani sadece söylemek değil yaşatmak) ebeveynlerin yapması gerekenlerin en başında gelmektedir.
Çocukların kaygı ve korkularını anlamak, kabul etmek ve bunlara yönelik uygun gerçekçi onların anlayabileceği dilde bilimsel açıklamalar yapmak çocuklar için çok daha yararlıdır. “Takma kafana”, “iradenle yenersin”, “sen büyüdün niye korkuyorsun ki”, “korkmanı anlamıyorum” vs gibi kuru tavsiyeler ve çocuğun kaygı ve korkusunu yok saymak çocuğun kafasını karıştırabilir. Tam tersine kaygı, korku ve panik hissini arttırır, anlaşılmadığını hissetmesine yol açar.
Covid-19 salgınının etkilenen insanlara yardım eden pek çok kişi olduğunu, sağlık çalışanlarının, hastanelerin, devletlerin ve toplumun elinden geleni yaptığını çocuklara anlatın. İşler yolunda gitmediğinde yardım edecek insanların olduğunu öğrenmeleri biraz rahatlamalarını sağlayacaktır. Resmi makamlarca bazı şeylerin yanlış veya geç yapıldığı gibi düşünceleriniz varsa bunları lütfen çocuklarınızla paylaşmayın.
II-GELİŞİMSEL DÖNEMLERE ÖZGÜ YAKLAŞIM ÖNERİLERİ
Okul öncesi
Belli yaş gruplarında çocukların ruhsal, zihinsel, motor, sosyal becerilerini kazanmalarını sağlayan faaliyetler vardır. Bunlar 3-6 yaş grubu için oyun ve okul öncesi eğitim, 6-10 yaş arası için okul ortamı ve öğretmenler ve yaşıtlarıyla ilişki kurmak, ergenler için akran grupları ve okuldur. Şu anki salgın durumunda tüm bunların askıya alınması ve rutinlerin bozulması çocukların ruhsal, sosyal, akademik, motor, zihinsel gelişimlerini sekteye uğratabilir. Kimi zaman bu durum farklı psikiyatrik sorunların ortaya çıkmasın zemin hazırlayabilir veya zeminde olan bazı sorunların (takıntı, saplantı, mükemmeliyetçilik, sağlık kaygısı, ayrılma kaygısı, travma ile ilişkili bozukluklar, depresif duygu durum, kaygı ile ilgili durumlar, sanrısal durumlar) ağırlaşmasına yol açabilir. Bu dönemde anne babalarda ortaya çıkacak abartılı ruhsal etkilenme de çocukların ruhsal etkilenme derecelerini ağırlaştırabilir. Tüm ailenin süreci yönetmeleri ve bu durumla baş etme becerilerini olumsuz etkileyebilir.
Özellikle küçük çocuklara aynı şeyleri defalarca tekrarlamanız gerekebilir. Bazı bilgileri sindirmeleri için birkaç tekrar gerekebilir, ya da yoğun stres altındayken tekrar tekrar soru sorarak sizden güvence arayabilirler. Bu durum belli bir ölçüde ve küçük çocuklarda normal sayılabilir ama özellikle obsesif-kaygılı çocuklar sürekli olarak abartılı güvence ve teminat, verilmesi, onaylanma isteyebilirler. Onların sürekli sorduğu aynı soruya cevap vermek yararlı değil hatta zararlı bile olabilir. Çok fazla onaylama, teminat isteyen bu çocuk ve ergenler için bazen “demin söylediğim şey halen geçerli” tarzında bir mesaj veren bir iletişim şekli daha yararlı olabilir.
Küçük çocuklar bakteri, mikrop, virüs gibi görmedikleri canlıları anlamak ve anlamlandırmakta zorlanabilirler. Bunlar hakkında anlayacakları bir dilde bilgi verin ama her mikroorganizmanın zararlı olmadığını, hatta vücudumuz için yararlı birçok mikroorganizmanın olduğunu da belirtin. Çocuklarımız bunları öğrendikten sonra uygun hijyen kuralları anlatılmalıdır.
Çocuklarda kaygıyı en çok arttırabilecek şeylerden birisi belirsizliktir. Belirsizlik olduğunda boşlukları kendi zihninde olabilecek en kötü senaryolarla doldurabilir. Küçük çocuklar bazı gelişme ve haberleri yanlış anlayabilirler; mesela sokağa çıkma yasağı olursa yemeksiz kalabiliriz, her hastalanan kişide hastalık ağır seyreder, bu hastalığa yakalanan herkes ölür veya yoğun bakımda tüplere bağlanır gibi çıkarımlarda bulunup endişelenebilirler. Onların ne bildiğini ve düşündüğünü öğrenip onlara doğru bilgiyi aktarmalıyız. Çocuklarımızın bizimle rahatça konuşabileceklerini, soru sorabileceklerini bilmelerini sağlamalı ve rahat bir sohbet ortamı sunmalıyız. Ayrıca istemedikleri ve hazır hissetmedikleri sürece konuşmaya da zorlamamalıyız. Altı yaşından küçük çocukların durum konusunda zaten bilgileri yoksa özellikle konuyu açıp bilgilendirmek gereksiz kaygılanmalarına neden olabilir.
Bu süreçte arkadaşları ile görüşememelerini özellikle benmerkezcil düşünen küçük yaş grubu çocukları kendi kabahatlerine yorabilirler. Bu konuda açık ve net bir bilgilendirme yapılmalıdır.
Bu rahatsızlığın ortaya çıkışı, bu hastalığa yakalananlar, yaşlılar için uygun olmayan, suçlayıcı, damgalayıcı, toplumu kutuplaştırmaya iten, küçükleri korkutan ifadeler çocukların yanında asla kullanılmamalıdır. Bu rahatsızlığa yakalanmanın kimsenin suçu olmadığı, kimsenin isteyerek bu hastalığa yakalanmadığı, saklanması veya utanılması gereken bir durum olmadığı mesajı çocuklara verilmeli. Hastaların veya yaşlıların neden ayrı tutulduğu konusunda bilimsel, doğru, yaşına uygun bilgiler çocuklara verilmelidir
İlkokul dönemi
İlkokul döneminde çocuklar için arkadaş ilişkileri ve özellikle de öğretmenleri ile iletişimleri ruhsal gelişimleri ve psikolojik iyilik halleri için çok önemlidir. Öğretmen ve arkadaşları ile mesajlaşmaları, öğretmenleri ile yazışmaları, telefonla konuşmaları onlar için bu süreci daha olumlu atlatmak için faydalı olabilir.
Çocuklara hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, riskler konusunda bilgi vermemek onların kaygılarını arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Çocuklar sözel olarak tam ifade edemeseler de olan bitenin farkındadır, anlamayacaklarını düşündüğümüz konuşmaları anlayabilirler veya hatalı olarak yorumlayabilirler ve olanların onlardan gizlenmesi sadece korkularının artmasına yol açar. Çocuklar “annem babam benden sakladığına göre ortada çok daha ciddi bir sorun var” diyerek panik havasına girebilirler.
Çocukların uyku, yemek, teknoloji kullanımı, oyun oynama ve ders saatlerini mümkün olduğunca sabit tutmalı, belli rutinleri korumalıyız (okul saatinde uzaktan eğitimi takip etme, ders ve ödevleri yapmak).
Özellikle uyku ritminin bozulması çocuklarımızın ruh sağlığını olumsuz etkiyebilir. Tıpkı okul zamanında olduğu gibi uyku ve yemek saatlerini düzenli tutmak çocuklarda kafa karışıklığını önlemenin en temel yollarındandır. Uyku saatlerinde kaymalar, abartılı yemek yemek (çocuğun daha hareketsiz olması da göz önüne alındığında) sadece ruh sağlığı değil, bedensel sağlığı da etkiler. Beden sağlığı, obezite, teknoloji kullanımı ve bağımlılığı ve ruh sağlığı arasında etkileşimler olduğu unutulmamalıdır. Bu dönemde çocukların televizyon üzerinden ve bilgisayardan dersleri devam ettiğinden eskisine oranla onlarla daha sık olarak birlikte ders ve ödev yapmak hem anne babalar hem de çocuklar için daha yararlı olabilir. Çünkü hem çocuklar hem de erişkinler için yaşamın devam ettiği ve salgın haberlerinden uzak geçen bir zaman dilimi rahatlatıcı olabilecektir.
Her çocuğun kaygı düzeyi ve stresle baş etme becerileri birbirinden farklı olduğundan bazı çocuklar sürekli salgın hakkında konuşmak ve detaylandırmak isteyebilir, bazıları ise hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı tercih edebilir. Sürekli korona virüs hakkında konuşmak isteyen çocuklarla bir süre bu konuyu konuşarak daha sonra dikkatini dağıtmak gerekirken, hastalığı ve korunmak için yapmamız gerekenleri duymak istemeyen çocuklara birlikte oyun oynarken veya bir aktivite sırasında bilgi vermek gerekebilir. Özellikle el yıkama gibi korunma becerilerini çocukla birlikte yürüterek hem doğru bir biçimde hastalıktan korunma önlemlerini onlara anlatabiliriz hem de korkularıyla daha iyi baş etmesine yardımcı olabiliriz. Ama el yıkaması ve hijyen ile ilgili olarak bilimsel olmayan abartılı tutumlar takınılması çocuklarda (özellikle kaygılı, mükemmeliyetçi, fazla titiz, sağlık ile ilgili daha fazla kaygıları olan, yoğun olarak anne-babalarını kaybetme korkusu olan, obsesif, aşırı sorumluluk hissi olan çocuk ve ergenlerde) takıntı, saplantı, zorlantı, abartılı temizlik, bulaş ile ilgili bulguları tetikleyebilir ve obsesif kompülsif bozukluk gelişmesine yol açabilir. Bu durum önemsenmeli ve profesyonel yardım arayışı içine girilmelidir.
Ergenlik dönemi
Ergenler ise karşı karşıya olduğumuz tehlikeyi küçümseme eğiliminde olabilir, başlarına hiçbir şey gelmeyeceğini ve bu hastalığa asla yakalanmayacaklarını düşünebilirler. Bu tutumlar ergenlerin bilişsel ve beyin gelişimlerinin sonucunda olur. Bu tutumları hemen kendinize meydan okumak gibi algılayarak öfkeli yanıtlar vermek işe yaramayacağı gibi sürece uyumlarını daha da bozabilir, ergenleri daha savunucu hale getirebilir. Böyle durumlarda ergeni iyice dinlemek ve onunla tartışmadan bu süreç hakkında konuşmak daha yararlı olabilir. Dikkatli olmadıkları için öfkemizi değil endişemizi yansıtmak, eleştirmemek, “ben” dili kullanmak ve uygun bilimsel verileri kanıtlarla paylaşmak ergenler için daha yararlı olabilir.
Uygun bilimsel verileri ergen-gençlerle paylaşmak, okumalarını sağlamak kendilerine ayrı bir birey olarak değer verildiğini hissettirerek daha uyumlu ve salgın karşısında daha uygun tepkiler vermesini sağlayabilir. Ergenlerle karşı geldikleri, öfkelendiği zaman kurallara uymaması ile ilgili endişelerinizi paylaşmak yerine sakinleştikleri zaman iletişime geçin. Ergenlerin süreci evde geçirirken duygu düşünce ve yaptıklarını yazacağı bir günlük tutmaları önerilebilir.
Ayrıca iletişim sadece sözel değildir, sözel olmayan bir yanı da vardır, sizin uygun sözel olarak verdiğiniz mesajlara rağmen aile içinde süren olumsuz ve fazla korkulu bir iklim de çocukların kaygı ve korkularının abartılı ve aşırı hale gelmesine yol açabilir. En doğrusu çocuklarla ve ergenlerle sadece doğruları konuşmalı, korona virüs salgını ve yapmamız gerekenleri kısa ve anlaşılabilir şekilde belirtmeliyiz. Olumlu çerçeveleme, olayların iyi yanlarını vurgulamak önemlidir ama sorulara açık ve dürüst bir şekilde yanıt vermek en doğrusudur. Çünkü çocuklar yaşları ne olursa olsun bir şeylerin gizlendiğini eninde sonunda anlarlar ya da bir şekilde öğrenirler.
III-BU DÖNEMDE EV İÇİNDE AİLECE YAPILACAK AKTİVİTELER
Ailece yapılacak aktiviteler de ruh sağlığımızı korumak için çok yararlı olabilir. Anne babayla oyun oynamak, resim yapmak, kitap okumak ya da birlikte yemek hazırlamak gibi aktiviteler çocuklarımızın kaygıdan uzak kalmasına ve anı yaşamalarına yardımcı olabilir. Unutulmamalıdır ki bir çocuk veya erişkin için “kendini faydalı hissetmek” ya da “bir şeyi başarabilme duygusu” en önemli ruhsal desteklerdir. Sabah akşam yüzlerce kaynaktan haber takip etmektense çocuklarımızla birlikte kaliteli vakit geçirmek çocuklarımızı olduğu kadar anne babaları da bir nebze olsun rahatlatacaktır.
Özellikle “özel saat uygulaması” ile çocuklarla ebeveynin çocuğun yönlendirdiği bir oyun (20-30 dakika) oynamaları çok yararlı olabilir. Bu yaklaşımda çocuğun yönlendirdiği oyuna katılan ebeveynin aklında iş veya ev işleri ile ilgili hiçbir şey olmamalıdır. Özel zaman, çocuğun kaygı ve korkularını ifade etmesini sağlayabilir, ayrıca ebeveyn-çocuk ilişkisini güçlendirebilir.
Akşam yemeği birlikte yenmelidir. Böylece akşam yemeği bir iletişim-etkileşim aracı haline dönüştürülmelidir. Bu sırada televizyon açık olmamalı, kimsenin önünde tablet-telefon olmamalıdır.
Evde herkesin katıldığı, televizyon ve teknolojik materyallerin açık olmadığı kitap okuma saatleri düzenlenebilir. Gene birlikte kutu oyunları, adam asmaca, isim-bitki-hayvan, kelime oyunları, sessiz sinema.. gibi oyunlar oynanabilir.
Özellikle dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar veya otizm, zihinsel yetersizliği olan çocukların evde kalma ile hareketliliklerinde, saldırgan davranışlarında artış olabilir. Bu tarz durumlarda takip eden hekimle en azından telefonla irtibat kurmak, yararlı olabilecek girişimleri öğrenmek (ilaç dozu ayarlaması gibi...) faydalı olabilir.
Ailece egzersiz yapmak eve kapandığımız günlerde hem ruh sağlığı, hem de hareketsiz kalınılan bu dönemde beden sağlığına olumlu katkıda (obeziteyi önleme) bulunacaktır. Bu özellikle hareketli ve dikkat sorunları olan çocuklarda (dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) daha da önemli olabilir. Kısa süreli ve basit egsersizlerle başlayıp, tüm aile bireylerini katarak oyun haline çevrilen aktiviteler terapi görevi yapacaktır. Onun için bahane bulmadan, olanaklar ölçüsünde ve kısa süreli egsersizlere hemen başlamalıyız. Zaten çeşitli kurumların evde yapılabilecek basit ama çok yararlı egsersiz videolarına çeşitli kaynaklardan kolayca ulaşabilmekteyiz. Düzenli egzersiz depresif duygu durum gelişmesini de engeller. Dışarı çıkılamadığı için de günlük egzersizler uykuya da yardımcı olabilir fakat yatma saati öncesi yoğun egzersizler özellikle uyku sorunu ve hareketliliği fazla olan çocuklarda uykuya geçişi zorlaştırabilir.
IV-NE ZAMAN ÇOCUK VE ERGEN PSİKİYATRİSTİNE DANIŞMAK GEREKİR?
Bazen bütün çabalarımıza karşın çocuklarımız bu felaket dönemlerinden çok etkilenebilmektedir. Çocukların ruhsal olarak olumsuz etkilenmelerinin en önemli belirtisi huy değişiklikleridir. Eskisine göre daha sinirli veya hırçın olma, içe kapanma, etrafa ilgisizlik, ölüm düşünceleri, uyku ve iştah değişiklikleri, takıntılı davranışlar, kolay ağlama, çiş/kaka kaçırma, yalnız yatamama ve korkularda-kaygılarda artış en sık gözlenen belirtilerdir. Bu dönemde anne babanın çocuklarındaki değişikliklere ani tepkiler vermemesi ve “normal zamanlara” göre daha anlayışlı davranması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki eskiden tek başına yatabilen çocukta bu dönemde gece korkularının başlaması ona kızılarak düzelmez. Bu süreçte çocukla beraber yatılmayabilir ama yanına gündüz oynadığı sevdiği bir oyuncağı vermek, yatağına yatmadan-oturmadan sandalye veya minderde oturarak uykuya dalmasını beklemek, kitap okuyarak uykuya geçişini kolaylaştırmak önerilebilir.
Nasihat vermek veya kızıp bağırmak yerine bu dönemin daha iyi atlatılabilmesi için çocuğumuzla yaşadığı sıkıntıları konuşmak en doğru yöntem olacaktır. Ama yaşanan belirtiler anne babanın doğru yaklaşımıyla önlenemiyorsa çocuk ve ergen psikiyatristine danışmak (öncelikle telefonla veya online olarak) en doğru yol olacaktır.
Bir diğer önemli nokta bu hassas dönemde çocuklarımızı fazla eleştirmekten kaçınmamız gerektiğidir. Anne babanın ailece çoğu zamanın evde geçtiği bu dönemde çocukların hatalarına daha fazla dikkat ettiklerini ve uyardıklarını görüyoruz. Oysa hepimiz için zorlu olan bu dönemde “olumsuza değil olumluya dikkatimiz yöneltmek” gereklidir. Çocuklarımızın olumsuz yaptıklarını görmezden gelmeye çalışmak ya da kısaca uyarıp konuyu uzatmamak gerekirken, yaptıkları olumlu davranışı anında ve çok abartmadan takdir etmek en doğru yol olacaktır. Kısacası hepimiz için zorlu olan bu dönemde çocuklarımızın her zamankinden daha kırılgan bir yapıda olabileceklerini göz önünde bulundurup, başta ders başarısı olmak üzere her konuda onlardan beklenti düzeyimizi azaltmalıyız. Bu onların her istediğinin yapılması anlamına da gelmemektedir.
Bu süreçte özellikle büyükanne ve büyükbaba gibi aile üyelerini görememelerinin onlarla ilgili değil, büyüklerimizin sağlığı ile ilişkili olduğu konusu üzerinde durulmalı, onlarla telefon, online görüntülü olarak iletişim kurmaları sağlanmalıdır.
Ancak bazı durumlar vardır ki, bunlar psikiyatrik aciller olarak kabül edilir, bunlara acil müdahalede bulunulması için çocuk ve ergen psikiyatrisi kliniklerine acil olarak başvurulmalıdır. Bu durumlar şöyle özetlenebilir;
• Ani, şiddetli ve daha önce olmayan abartılı davranış değişiklikleri (kendi kendine konuşma, olmayan şeyler görme veya duyma, aşırı delirmiş gibi mutlu olma, yeme-içme reddi, hiç konuşmama, hareketlerin yavaşlaması-donup kalma, uygunsuz cinsel davranışlar, saldırganlık, paranoya, zarar göreceği korkuları, kendisine kötülük yapılacağı korkusu, arkasından iş çevrildiği düşüncesi, uyku miktarında belirgin azalma ama buna rağmen aşırı enerjik olma, hiç yataktan çıkmama, odadan hiç çıkmama, televizyon-radyodan korkma, abartılı olarak kendini sosyal çevreden soyutlama, düşüncelerinin yayıldığı düşüncesi, davranışlarının başkaları tarafından kontrol edildiği şüphesi, aşırı yiyip kusma atakları, aşırı zayıflama....)
• Madde kullanım şüphesi
• Küçük çocuklarda kısa sürede başlayan veya daha önceden de olan ama ağırlaşan ilişki kurmama, göz temasında azalma, dil-konuşma becerilerinde gerileme, ismine bakmama, bay-bay yapmama, bakışların aşağıya kayması, oyuncakların uygun şekilde kullanılmaması, zihinsel becerilerde gerileme, öğrenildiklerin unutulması, insanlardan ziyade eşyalara ilgi, evde yalnız kalmak isteme, düz-mekanik-kalıpsal konuşmalar, konuşulan şeylerin tekrarlanması, iletişime yönelik olmayan tekraralayıcı-kalıpsal konuşmalar, tekrarlayıcı hareketler (kanat çırpma, kendi etrafında dönme, ters-ters bay yapma, parmak ucunda yürüme, garip el hareketleri), sese aşırı duyarlı hale gelme (kulaklarını kapatma), yan bakış, nesneleri garip şekilde inceleme, ebeveynden ayrılmaya tepki vermeme, alıp başını gitme, amaçsız ileri geri koşmalar, dönen cisimlere ilgi, utanmanın azalması....
• İntihar girişimi, kendine zarar verici davranışlar, intihar ve ölümden sık söz etme
• Obsesif-kompülsif yani saplantılı, zorlantılı, takıntılı davranışların ileri derecede olması veya artması
• Tanı konulmuş bir psikiyatrik bozukluğu olan olgularda tablonun dramatik değişmesi (depresif bir ergenin bir anda abartılı mutluluk, hareketlilik, uyksuzluk yaşaması gibi)
• Aşırı artmış, intihar düşüncelerinin de eşlik ettiği panik ataklar
Rutinlerin oluşturulmasının, günlük hayatın koşullar elverdiğince sürdürülebilmesi anlaşılacağı üzere önemlidir fakat unutulmamalıdır ki, bu rutinler ve aktiviteler her birey için ve her aile için farklı farklı olabilir. Yine bu süreçte bu rahatsızlığın ortaya çıkışı, bu hastalığa yakalananlar, yaşlılar için uygun olmayan, suçlayıcı, damgalayıcı, toplumu kutuplaştırmaya iten, küçükleri korkutan ifadeler çocukların yanında asla kullanılmamalıdır. Bu rahatsızlığa yakalanmanın kimsenin suçu olmadığı, kimsenin isteyerek bu hastalığa yakalanmadığı, saklanması veya utanılması gereken bir durum olmadığı mesajı çocuklara verilmelidir. Hastaların veya yaşlıların neden ayrı tutulduğu konusunda bilimsel ve doğru bilgiler çocuklara yaşlarına uygun bir biçimde anlatılmalıdır.
V-ÇOCUKLARLA KORONA VİRÜS (COVID-19) HAKKINDA KONUŞMAK
ÇOCUKLARA KENDİLERİNİ İFADE EDİP SORU SORABİLECEKLERİ RAHAT, DESTEKLEYİCİ VE ESNEK BİR ÇEVRE SAĞLAYIN; ANCAK ÇOCUKLARIN KONUŞMAYA HAZIR OLMADIĞI DURUMLARDA ONLARI BU KONUDA KONUŞMAYA ZORLAMAYIN.
ÇOCUKLARLA DÜRÜST, AÇIK VE NET KONUŞUN, SENARYOLAŞTIRIP KONUYU FAZLA SÜSLEMEYİN; ÇÜNKÜ ENİNDE SONUNDA DOĞRUYU ÖĞRENİRLER VE SİZİNLE OLAN GÜVEN İLİŞKİLERİ BOZULUR.
SÖZ VE İFADELERİNİZİ ÇOCUĞUN YAŞ, DİL VE GELİŞİMSEL DÜZEYİNE UYGUN ŞEKİLDE SEÇİN.
ÇOCUĞUNUZA NET VE DOĞRU BİLGİLER VERİN. KAFA KARIŞIKLIĞINA YOL AÇMAYIN
AYNI SORUYA DEFALARCA YANIT VERMEYE HAZIRLIKLI OLUN. BAZEN ÇOCUKLAR İÇİN DURUMU ANLAMAK VE ANLAMDIRMAK BİRAZ GÜÇ OLABİLİR, ZAMAN ALABİLİR. BAZEN DE ÇOCUK GÜVEN DUYGUSUNU AYNI SORUYU DEFALARCA YANITLATARAK SAĞLAR
ÇOCUKLARIN DUYGU, DÜŞÜNCE VE TEPKİLERİNİ ANLAYIN VE ANLAMLANDIRIN. ONLARIN SORU VE KAYGILARININ YERİNDE VE UYGUN OLDUĞUNU, KAYGILANMAKTA HAKLI OLDUKLARINI İFADE EDİN.
UNUTMAYIN ÇOCUKLAR SORUNLARI KİŞİSELLEŞTİRMEYE EĞİLİMLİDİR. BU YÜZDEN KENDİLERİ, AİLELERİ, ARKADAŞLARI VE UZAKTA YAŞAYAN AKRABALARLA İLGİLİ ÇOK ENDİŞELİ OLABİLİRLER.
GÜVENCE VERİN ANCAK GERÇEKÇİLİKTEN UZAKLAŞMAYIN. ONA EVİNDE GÜVENDE OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRSİNİZ AMA BULUNDUĞUNUZ BÖLGEDE HİÇ KORONA VİRÜSE YAKALANAN OLMADIĞINI SÖYLEMENİZ UYGUN OLMAZ.
KORONA VİRÜS SALGININDAN DOLAYI ETKİLENEN PEK ÇOK İNSANA YARDIM EDECEK PEKÇOK KİŞİ VAR. ÇOCUĞUMUZA TOPLUMDA KÖTÜ ŞEYLER OLDUĞUNDA BİRBİRİMİZE YARDIM EDEBİLECEĞİMİZİ GÖSTERMEK İÇİN BU BİR FIRSAT OLABİLİR.
ÇOCUKLAR OLAYLARA NASIL TEPKİ VERECEKLERİNİ EBEVEYNLERİNİ VE ÖĞRETMENLERİNİ İZEYEREK ÖĞRENİRLER. BUYÜZDEN SİZİN SALGIN HABERLERİNE VERDİĞİNİZ TEPKİLERİ MERAKLA İZLERLER. AYRICA BAŞKA ERİŞKİNLERLE OLAN KONUŞMALARINIZA DİKKAT EDERLER.
ÇOCUKLARINIZIN SÜREKLİ TELEVİZYONDAN KORKUTUCU GÖRÜNTÜLERİ İZLEMESİNE ENGEL OLUN ÇÜNKÜ BU GÖRÜNTÜLER KAFA BULANDIRICI VE RAHATSIZLIK VERİCİ OLABİLİR.
DAHA ÖNCESİNDE KAYIP YAŞAMIŞ ÇOCUKLAR ÖZELLİKLE ÖLÜMLE İLGİLİ DAHA HASSAS OLABİLİRLER; BU KONUDA DAHA FAZLA DİKKAT VE İLGİ GEREKEBİLİR.
EĞER BİR ÇOCUK KORONA VİRÜS İLE İLGİLİ AŞIRI DÜŞÜNCE UĞRAŞILARI GETİRİRSE BU GÜNDELİK VE AKADEMİK İŞLEVSELLİĞİNİ BOZACAK DURUMA GELİRSE, EBEVEYNLERİNDEN AYRILMAKTA ZORLANIRSA BİR ÇOCUK PSİKİYATRİSTİNDEN YARDIM ALMAK GEREKLİDİR. AYRICA UYKU BOZUKLUKLARI, YOĞUN DÜŞÜNCE VE KORKULAR, ÖLÜM KORKUSU GİBİ BELİRTİLER GÖRÜYORSANIZ EN YAKIN ÇOCUK PSİKİYATRİ KLİNİĞİNE BAŞVURUNUZ.
EBEVEYN VE ÖĞRETMENLER SÜREKLİ GÜNDEMİ TAKİP ETMEK İSTESELER DE ÇOCUKLARIN ÇOĞU BUNLARI UMRUNA TAKMAK İSTEMEZ ONLAR SADECE ÇOCUK OLMAK İSTERLER, ONLARIN İSTEDİĞİ TOP OYNAMAK, BİSİKLET BİNMEK YA DA AĞACA ÇIKMAK OLABİLİR.
VI-ÖZEL GEREKSİNİMİ OLAN ÇOCUKLAR İÇİN ÖNERİLER
Özel gereksinimi olan ve özel eğitim, fizik terapi gereksinimi olan çocukların bu süreçte özel eğitim ve fizik tedavi uygulamaları aksamaktadır. Özel eğitimcilerden evde uygulanabilecek aktiviteleri ailelerin öğrenmeleri ve bunları evde uygulamaya devam etmeleri çok önemlidir. Ayrıca bu konularda eğiticilerden çevirim içi-online destek alabilirler. Özellikle özel eğitim gereksinimi olan çocuklardan 0-6 yaş arasında bulunanlar için özel eğitim çok daha önem arz eder. Çünkü bu dönem müdahalelerin daha etkili olduğu, beynin kendini çok daha iyi toparlayabildiği bir dönemdir. O yüzden yukarıda bahsedildiği gibi özel eğitim öğretmenlerinizden evde yapılabilecekler ve uygun uyaranlar vermek konusunda bilgilendirme istenmelidir.
Psikofarmakolojik (psikiyatrik ilaç) tedavi kullanan çocuk ve ergenler için aileleri ilgili klinisyenle bağlantıya geçmeli ve onların önerilerine uymalıdırlar. Özellikle obsesif-kompülsif bozukluğu, sağlık kaygısı, yaygın kaygıları olan çocukların bu süreçte bulgularında kötüleşme olabilir. Bu durumda ilaçlara devam edilmesi ve gerekli tedavi düzenlemeleri (doz artışı, ek bazı tedaviler) için takip eden hekim ve merkez ile en azından telefonla iletişim kurmaları önerilebilir. Hele ki çocuk veya ergende şizofreni, psikotik bozukluklar, bipolar bozukluk (manik depresif hastalık), aşırı saldırganlık ve kendine zarar verme ile giden otizm-zihinsel yetersizlik gibi durumlarda tedavilerin aniden kesilmesi ileri derecede sorunlara yol açabilir. Unutulmamalıdır ki ciddi rahatsızlıklar olan bu grup psikiyatrik bozukluklardaki tedavilerin bu viral hastalığı kötüleştirdiğine yönelik kesin bilimsel veriler yoktur. Ancak eğer çocuk ya da ergenin bozukluğu tedaviye ara verildiği için nüks ederse kendini yeterince koruyamayacağı için olası bir viral enfeksiyon riski artabilir. Oysa bu virüs ile savaşabilmemiz için ruh ve zihin sağlığımızın iyi olması gereklidir ve iyi bir psikolojinin bağışıklık sistemi üzerine etkisi bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
VII-EVDE KALMA VE UZAKTAN EĞİTİM
Uzaktan eğitimle değişen yeni ev düzenine hemen alışmakta zorluk yaşayan çocuklar olabilir. Onlara zaman tanıyın. “Herşey mükemmel olmayabilir” yaklaşımını aklınızdan çıkarmayın. Neye ihtiyaç duyduklarını sormaktan ve uygulanması mümkün öneriler ise yerine getirmekten çekinmeyin. Zaman zaman bu durumun geçici bir süreç olduğunu hatırlatın.
Dersin başına oturmakta direnen, bunun gerçek bir ders olmadığını söyleyen çocuklara önemli bir nedenle derslerin bir süre böyle yapılacağını, bunun gerçekten okul olduğunu ve ciddiye alınması gerektiğini uygun bir dille ve yaşına uygun olarak anlatın.
Sabahları erken kalkma, hazırlık ve kahvaltı düzenini sürdürmeniz hem çocuğunuz hem sizin için yararlı olacaktır. Bunun için çocuğunuzun gece yatma saatini de düzenlemenizde fayda vardır.
İlk günlerde bu öğrenme biçiminin kendisine nasıl hissettirdiğini ifade etmekte zorluk yaşayan çocuklarımız için duygu ve düşüncelerini ifade etmesine izin verin. Resim, yazı veya hareket etmek gibi seçeneklerle onlara yardımcı olun.
Her günün sonunda programa uymasını kolaylaştıracak bir günlük tutması,olumlu davranışlarını sözle veya dikkatinizi vererek ödüllendirmek, hafta bitiminde ise birlikte hedeflere ulaşma durumunu gözden geçirmek çocuğun motivasyonunu yüksek olmasına destek olur.
Çocuklar rutinleri severler. Bu nedenle, hafta içi-hafta sonu akışını bozmamaya özen gösterin. Hafta sonunda çocuğunuzun kendi başına veya hep birlikte yapabileceğiniz, bu yeni düzene uygun keyifli faaliyetler planlayabilirsiniz.
Uzaktan eğitim sırasında mümkün olduğunca sessiz bir ortam ve dersi dinlemelerini sağlayacak fiziksel koşulları sağlayın ve sınırları netleştirin. Bu süreçte “Çok sıkıldım, seyretmek istemiyorum” diyebilirler, ancak çocukların da hakları olduğu kadar sorumlulukları uygulaması gerektiğini de hatırlatın ve neden o anda izin veremeyeceğinizi açıklayın.
VIII-BU SÜREÇTE UYGUN TEKNOLOJİ KULLANIMI VE TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI GELİŞMEMESİ İÇİN AİLELERİN UYGULAYABİLECEĞİ BAZI YAKLAŞIMLAR
Çocukların ve anne babanın telefon, bilgisayar saatlerini düzenlenmesi de bu dönemde çok önemlidir. Hepimizin bildiği gibi teknoloji ile uzun süre ilgilenmek kaygıyı arttırmakta ve uyku kalitesini bozmaktadır. Sabah akşam telefona bilgisayara gömülen anne babanın çocuklarını bu zor günlerde korumaya çalışması son derece güçtür. En iyisi net bir karar alıp günün belirli saatlerinde ailece telefondan uzak kalmaktır. Elektronik araçların kaygıyı artırıcı etkisi gibi egzersiz yapmanın da anksiyeteden korunmaya yararı tartışmasız bir gerçektir. Özellikle teknoloji kısıtlaması gereken, otizm özellikleri olan çocuklarda teknolojinin artırılması çocukta gerileme ve kötüleşmeye yol açabilir. Yine bu süreç evde kalındığından problematik internet-teknoloji kullanımı olan çocuklar teknolojik bağımlılık düzeyine ilerleyebilirler. Teknoloji bağımlılığı ise geliştiğinde tedavisi çok zor olan bir durumdur. Bu nedenle,
• Eğlence amacıyla teknoloji kullanımında verilen sabah-akşam yirmi dakikalık izinlerde 1-2 dakikayı geçen zaman ihlalleri olursa bir sonraki izin verilmemelidir. Burada 1-2 dakikalık zaman ihlallerinden daha uzun zaman ihlallerine müsamaha göstermek, “5 dakika daha” diyerek tutturan çocukların kendilerini kontrol etmelerini zorlaştırır.
• Ailelerin eğitimi çok önemlidir. Ebeveynlerin internet ve bilgisayarı etkin ve yararlı bir şekilde kullanarak (iş, yerinde sosyal iletişim, bankacılık hizmetleri, eğitim) çocuklarına model olmaları sağlanmalıdır.
• Sosyal medyada neye girdiği takip edilmelidir, sosyal medyada sadece yanlış bilgiler veren kaygı artışına yol açan haberler değil, aynı zamanda salgını küçümseyen haberler de olabilmektedir. Her iki durum da çocuk ve ergenler için zararlıdır.
• Diz üstü yerine taşınamayan masa üstü bilgisayarların kullanımı
• Bilgisayarın salon ya da oturma odası gibi yalnız kalınmayan ve açık bir ortamda olması (ailenin ne yaptığı konusunda daha fazla bilgisi olması haricinde, aşırı dalıp gitmeyi engeller) ,
• Ekranı ebeveynin görmesi,
• Çocuk odasında bilgisayar olmaması,
• Çocuğun bilgisayara dalıp gitmesinin diğer uyaranlarla engellenmesi,
• Bilgisayar ve televizyonun çocukla konuşularak kullanılması,
• Öfke nöbeti olursa da zaman kısıtlaması konusunda geri adım atılmaması,
• İnternet bağlantısının sürekli açık olmaması,
• Bilgisayarın sürekli açık olmaması ya da sürekli olarak hazırda bekletilmemesi
• İlk baştan Wifi bağlantı yerine HDMI olarak takılabilen 3G veya 4.5G cihazlarının kullanımı veya evde Wifi varsa uygun kullanım olmadığı zaman HDMI cihazlara geçiş ve bunu çocuğa vermemek,
• Gerekirse evden tabletin kaldırılması, tableti işte bırakmak
• Zaman ve sınır kurallarına mutlaka uyulması,
• Aile içi iletişimin arttırılması,
• Evde sınır koymayan, «aman oynarsa oynasın» diyen bir aile büyüğü varsa onu kibarca uyarmak uygundur.
• Daha büyük çocuklarda bilgisayarın farklı kullanım alanları konusunda çocuğu eğitmek, ilgi alanlarını çeken siteleri beraber gezmek
• Farklı bir olumlu seçenek sunmak
• Ortak-orta noktada buluşmak denenebilir.
• Ebeveynlerin çocuğun uygun ve yararlı şekilde internet kullanmasını desteklemesi ve bununla ilgili olumlu geri bildirim vermesi
• Ebeveynlerin X-box, PS, Wii gibi oyun konsollarını kullanmaması ya da bunların eve alınmaması
• Kullanılıyorsa video oyununun sosyal bir iletişim aracı olarak kullanılması (konuşarak-sohbet ederek oyun oynamak)
• İnternet filtresi kullanılması
• Mümkünse sözleşme yapılması (her iki taraf imzalar-ebeveynin de internetin kullanımı ile sınırları vardır)
• Zaman ayarı kullanılması
• Uyku bozukluğu yaratacak düzeyde yatakta tablet-telefon kullanımı varsa bu saatlerde elinden alınması
• Karanlıkta bilgisayara girilmemesi (aşırı odaklanma, çevreyi görmezden gelme)
• Oyun oynanırken sesin yüksek veya maksimumda olmaması (etrafta olup bitenler, sesler dikkatini dağıtmalı)
• Ekranının ışığı-renkleri-aydınlığının maksimumda olmaması (daha fazla bağlanma ve odaklanmaya yol açar)
IX-KAYGI İLE BAŞ ETMEDE ÇOCUĞUNUZLA UYGULAYABİLECEĞİNİZ FARKINDALIK EGZERSİZLERİ
1- Beş duyuyu kapsayan farkındalık egzersizleri
Bu egzersiz veya aktiviteler yavaş yavaş ve tam olarak farkında ve anda olarak yapılır ve o sırada sadece o egzersize odaklanır anda olmayı sağlamak (geçmiş ve geleceğe aşırı odaklanmayı azaltarak) ve rahatlama ve gevşeme sağlarlar;
• Buzlu su (nefesi tutarak) yüzde gezdirmek,
• Aşırı yoğun egzersiz yapmak,
• Vanilyalı tütsü,
• Rahatlatıcı müzikler,
• Kulaklıkla yüksek sesle hareketli müzik dinleme
• Tarçınlı yemek ve tütsüler,
• Çiçek koklamak,
• Yumuşak kumaşlara dokunmak,
• Oyuncak ayıya dokunmak,
• Kedi sevmek,
• Ağızda kuru meyve, çikolata eritmek,
• Ekşi sakız, limon ağza almak
• Stres topu kullanmak
• 5 tane görünen, 4 tane dokunulan, 3 tane işitilen, 2 tane koklanan, 1 tane tadılan eşyayı hatırlamak, söylemek veya yazmak
2- Ev içinde nefes egzersizi
Tam 5 adım atarken (yürürken) bir kez derin ve yavaş nefes alınmalı, 5 adımda nefes tutulmalı, 5 adımda nefes yavaş yavaş verilmeli, bunun 5 ile 10 kez tekrarlanması
3- Ev içinde uygulanabilecek diğer gevşeme egzersizleri
• Sakin ve sessiz bir yerde oturarak nefes alıp vermeye odaklanmak ilk uygulanacak egzersizlerden biridir. Zil gibi sesli bir uyaran kullanarak egzersizi başlatmak ve bitirmek dikkatin odaklanmasını kolaylaştırır.
• Aşağıdan yukarıya tüm vücudu önce kasıp, sonra bırakmak
• Yatakta dertop olup bir anda kendini bırakmak
• Yumrukları sıkıp sonra rahat bırakmak
• Bir duvarın karşısına geçip, iki elle yaslanmak, itilebildiği kadar itilmesi ve sonra ellerin serbest bırakılması
• Ayaklarla tüm güç ile yeri itmeye çalışmak sonra bunu durdurmak
• Yatağında veya yerde uzanıp, nefes alıp verirken karnının üzerine bir kitap veya sevdiği bir oyuncağı koyup, karnını şişirdikçe kitabın yükselip, alçaldığını görebilir.
• Karnının içinde bir balon ya da deniz topu olduğunu hayal etmesi istenir. Her nefes aldığında bu top veya balonun şiştiğini ve her nefes verdiğinde söndüğünü hayal etmesi istenebilir.
• Bir elini (avuç içi) göğsüne ve bir elinizi de karnınıza yerleştirmektir. Her solukta göğsünü sabit tutmaya çalışırken, karnını doldurması talimatı verilir.
X-BU SÜREÇTE ANNE BABALARA YÖNELİK GERGİNLİKLE BAŞA ÇIKMADA UYGULANABİLECEK BİLİNÇLİ FARKINDALIK EGZERSİZLERİ
1-Meditasyon, Nefes ve Gevşeme Egzersizi
Gözleriniz açık veya kapalı bir şekilde, sakin bir meditasyon müziği eşliğinde veya müzik olmadan nefesinize birkaç dakika odaklanabilirsiniz. Burnunuzdan alıp ağzınızdan verebilirsiniz. Nefes alıp verirken zihninizin havanın hareketini takip etmesine izin verin. Bir dakika kadar sonra nefesle ilgili daha ince ayrıntıları fark etmeye çalışın. Nefesini özelikle hissedebildiğiniz belli bir alan var mı? Eğer öyleyse, oradaki nefes hissine odaklanın. Zihniniz dalgalanırsa ve dikkatiniz dağılırsa zihninizi nazikçe nefesinize geri getirin. Burundan derin nefes alınır, nesfesin burun, yutak, gırtlak, nefes borusu, akciğerlere doluşuna dikkat edilir. Bu sırada karında şişmelidir. Bir süre nefes içerde tutulduktan sonra ağızdan nefes almadan daha yavaş ve uzun şekilde dışarı verilir. Bu süreçte karnın içinde bir balon varmışta nefes alıp verildiğinde inip şişiyormuş gibi düşünülebilir. Çünkü burada en önemli şey karnın da solunuma katılmasıdır. Derin nefes almak demek, hızlı nefes almak demek değildir. Sizden istenen hızlı nefese nefese kalmak değil, yavaş ama karnın şişeceği kadar derin nefes almanızdır. Bu nefes egzersizi aşırı kaygı, gerginlik yaşandığında yapılabilir, ayrıca bunu yaparken vücudun tümünü bir kasıp, bir bırakmak kas gerginliği ve strese iyi gelebilir. Bu sırada yere sağlam basılmalı, omuzlar mümkün olduğunca gevşek ve düşük olmalıdır.
2- Beden Taraması
Anda deneyimlenen tüm fiziksel duyumları fark etmeyi içerir. Uzanarak ya da rahat bir sandalyede oturarak yapabilirsiniz. İlk önce, derin, yavaş nefes alarak nefes alıp vermeye odaklanın. Ardından, vücudunuzu ayak parmaklarından başlayarak yukarı doğru yavaşça taramaya başlayın ve fiziksel duyumların olduğu bölgeleri hissedin. Bu duygulara dikkat edin, ancak onları yargılamayın. "Omzum gergin çünkü çok fazla endişeleniyorum" yerine "Omzumda biraz baskı hissediyorum" diyebilirsiniz. Ardından etrafınızdaki sesleri dinleyin. Duyduğunuz sesleri tanımlamamaya çalışın, onları olabildiğince dikkatlice dinleyin. Seslerdeki değişikliklerin ne kadar ince olabileceğine dikkat edin. Sıkıntı hissettiğiniz vücut bölgesine vücudunuza şefkat gösterdiğini hayal ettiğiniz elinizi koymak da rahatlatıcı olabilir.
3- Farkındalıklı yavaş yeme
Bir elma, mandalina, tarçınlı ve vanilyalı yiyecekler, kuru meyveler veya diğer meyveler kullanılabilir. İlk önce bunları ağza almadan görüntülerine ayrıca bu sırada rengine, dışarıdan kokusuna, ellerimizde yarattığı hisse odaklanılmalıdır. Daha sonra gözler kapalı iken bir ısırık alınabilir. Ağızda, dişlerinde, dilde, damakta ne olduğuna dikkat edilmelidir. Buruna nasıl bir koku çıkmaktadır. Ağız içinde sadece nasıl bir tat verdiği değil, nasıl bir temassal-dokunsal hisse yol açtığı dikkat edilmelidir. Acele edilmemelidir, tadın nasıl değiştiği, yiyeceğin nasıl bir kıvama geldiği, yarattığı yutma isteği farkedilmeli, diş ve dillerin ne yaptığına dikkat edilmelidir. Yutmak için bir dürtü olup olmadığının farkına varılmalıdır ve ardından yemek borusundan, yutaktan aşağı doğru giderken lokmanın nasıl aşağı indiği ve nasıl bir his yarattığı üzerinde durulmalıdır. Yutma tam olarak bittiğinde gene küçük bir ısırık alınmalı, yavaş yemeye, anda olmaya, o sırada sadece bu işe odaklanmaya çalışılmalıdır. Acele edilmemeli, meraklı bir şekilde tüm bu süreç gözlenmelidir. Dikkatiniz dağılabilir, aklınıza başka düşünceler gelebilir, bu normaldir kendinizi yargılamadan düşüncenizin arkadan konuşmasına izin verin, bir süre sonra arkadan gelen radyo sesi gibi azalacaktır. Düşünceleri ve duygularınızı baskılamaya çalışmak, onları düşünmemeye çalışmak tam tersine daha fazla aklınıza gelmesine yol açar. Onları gözleyin, kabül edin, onlarla boğuşmayın, tepki vermeden gökyüzündeki bulutlar, nehirdeki yapraklar gibi geçişini izleyin.
4- Diğer farkındalık-kendindelik becerileri ve işe yarayabilecek bazı diğer teknikler
• İşleri parçalara bölmek,
• Her seferinde tek bir iş yapma ve tam olarak ona odaklanmak,
• Anı yaşamak, anda kalmak
• Ön yargısız değerlendirmelerde bulunmak, duygu ve düşüncelerin sadece duygu ve düşünce olduğu, somut olarak bize zarar veremeyecekleri ve her düşüncenin gerçeği yansıtmayabileceğini farketmek
• Her şeye, kötü de olsa tüm duygu ve düşüncelere yer açmak ve onlara hoşgeldin diyebilmek
• Kendine ve başkalarına şefkat göstermek
��� Başkalarına karşı sevecen, ilgili, empatik olmaya çalışmak,
• Başkalarının sorunlarına duyarlı olmak,
• Başkalarının ihtiyaçlarına yardımcı olmak (bu süreçte 65 yaş üstü bir komşunuzun alşıverişini yapmak..)
• Anı yaşamayı, birşeyi ilk kez gören meraklı bir çocuk veya sanki bir bilim adamı gibi bir şeyi ilk kez keşfediyormuş gibi yaşamak,
• Sıkıntı hissedilen vücut parçaları yerine başka vücut parçalarına odaklanmak
XI-SONUÇ ve SON ÖNERİLER
Tüm dünyayı etkisi altına alan bu salgın bizim seçimimiz değil, ama bu süreci nasıl yaşayacağımız bizim seçimimiz.
Kendi endişelerinizi yönetmekte zorlandığınız böylesine zorlu bir dönemde, çocuklarınızdan bilgi saklamak ya da duygularınızı göstermemeye çalışmak yerine, onlara karşı samimi ve açık olmaya gayret edin. Sürekli, tutarlı ve dürüst yanıtlarla onlara güven ve destek verin. Yaşlarına uygun bir dille çocuklarla konuşmak, belirsizliğin getireceği kaygı ve tedirginliğin önüne geçer. Çocuklar, dünyanın güvenilir bir yer olduğuna inanma ihtiyacında ve bu inanç, yetişkinlerin tutum ve yorumlarıyla yakından ilişkili. Yetişkinler olarak yapabileceğimiz en iyi şey onları dinlemek ve destekleyici, tutarlı ve dürüst bir tutum takınmaktır. Çocukların lehine olarak, bilimsel veriler kayba ve travmaya uğrayan pekçok çocuğun oldukça dayanıklı ve kendini yenileme gücüne sahip olduğunu göstermektedir. Sürekli yardım ve konuşmaya açık bir ortam sağlamak çocukların sorunlarla olan mücadele gücünü artırıp ileride sorunlarla baş edebilmelerine olanak sağlayacaktır. Böylece geliştrebilecekleri psikiyatrik bozukluklar riski de azalabilecektir.
Sadece bu süreç sırasında değil, bu süreç sona erdiğinde de birçok çocuk ve gençte bazı psikiyatrik bozulmaların ortaya çıkması yüksek derecede olasıdır. Biz Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği ve tüm Türkiye’ye yayılmış Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi hekimleri olarak üzerimize düşen görevi sonuna kadar yerine getirmeye hazırız.
Son olarak bu süreçte maalesef hekim, hemşire, sağlık teknisyeni, hastanede çalışan diğer destek personelinin çocukları daha fazla etkilenmektedir. Bu konu ile ilgili olarak Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği ve meslektaşlarımız olarak bu süreçte sağlık çalışanları ve çocuklarına nasıl destek sağlanabileceği konusunda çalışmalarımız (online destek, hastaneler bazında birebir destek...) yoğun olarak devam etmektedir. Bu konu ile ilgili üstümüze düşen sorumluluğu şu an ve takip eden süreçte yerine getirmeye çalışacağız.
Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği olarak bu zor günlerin bir an önce ve en az zararla atlatılmasını tüm kalbimizle diliyoruz.
Saygılarımızla.
#çocukpsikiyatrisi #çocukpsikiyatri #Korona #Corona #Koronavirüs #çocuk #öneri
0 notes
Text
By Ahmet Abdulaziz ….
The Eastern Mediterranean University (EMU) successfully staged a two part comedy play entitled “Vee Perde” on 30th October 2019. The play was organised by the Social and Cultural Activities Directorate of (EMU) at the Rauf Raif Denktaş Culture and Congress Centre.
Accomplished thespians Yasemin Yalçın and İlyas İlbey who are also well known for their roles in television series were accompanied on stage by Kutay Şahin, Ortans Kıvanç, Serdar Bordanacı, Merve Akaydın, Filiz Akın and Oben Onur. The play was performed before a capacity audience comprised of EMU students and members of the general public.
The play adapted from Neil Simon’s “Sunshine Boys” made the audience laugh and think at the same time, telling the story of two former comedians Cahide and Adnan who were forced to come together 22 years later for a television program. The play received a standing ovation and EMU Rector Prof. Dr. Necdet Osam and Vice Rector for Student Affairs Prof. Dr. Sonuç Zorlu Oğurlu presented Yasemin Yalçın with a plaque and flowers at the end of the play.
Before the play, the cast of “Vee Perde” visited EMU Rector Prof. Dr. Necdet Osam in his office. Vice Rector for Student Affairs Prof. Dr. Sonuç Zorlu Oğurlu was also present during the visit. EMU Rector Prof. Dr. Necdet Osam thanked the cast of “Vee Perde” for coming to the Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) and sharing their beautiful play with theatre lovers in the region. The cast of “Vee Perde” thanked EMU for their hospitality indicating that they were very impressed with the university.
“VEE PERDE” staged at Eastern Mediterranean University By Ahmet Abdulaziz .... The Eastern Mediterranean University (EMU) successfully staged a two part comedy play entitled "Vee Perde" on 30th October 2019.
#Eastern Mediterranean University#Neil Simon’s#Rauf Raif Denktaş Culture and Congress Centre.#Sunshine Boys#VEE PERDE
0 notes
Text
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Çocukların ruh sağlığı takibi de yapılmalı”
Üsküdar Üniversitesi Anne Bebek Ruh Sağlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından düzenlenen Anne ve Bebek Ruh Sağlığı Webinar Sempozyumu’nda anne ve bebek ruh sağlığı ilişkisinin önemine dikkat çekildi. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, anne bebek sağlığı alanında çok önemli ve başarılı çalışmalar yapılmasına karşın anne bebek ruh sağlığı konusunda politikaların bulunmadığına dikkat çekerek “Bu artık devlet politikası haline gelmeli. Çocukların ruh sağlığı takibi de mutlaka yapılmalı” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Anne Bebek Ruh Sağlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından “Anne Ruh Sağlığı Farkındalık Günü” kapsamında düzenlenen ‘Anne ve Bebek Ruh Sağlığı Webinar Sempozyumu’nda anne ve bebek ruh sağlığı alanında çalışma yapan uzmanlar buluştu. Küresel Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında zoom webinar sistemi üzerinden online gerçekleştirilen sempozyumda anne bebek ruh sağlığının önemine işaret edildi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Anne çocuk ruh sağlığı gözden kaçıyor” Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Türkiye’de 0-3 yaş arası anne çocuk sağlığı ile ilgili politikaların olduğunu belirterek “Anne çocuk sağlığı ile ilgili çok iyi şeyler de yapılıyor. Çocuk ölümleri azaldı. Fakat ruh sağlığı tarafında anne ve çocuğun ruh sağlığı maalesef gözden kaçıyor. Bu konuda biz görünmeyeni görünür kılma çabası içerisindeyiz. Özellikle nörobilimdeki gelişmeler anne ve bebek ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyor. Prenatal ve Perinatal psikoloji, annenin, çocuğun ruh sağlığı nasıl, annenin ruh sağlığı çocuğu nasıl etkiliyor? Bütün bunların getirdiği nörobilimsel bir bakış var. Bu konuda biyolojik kanıt var. Daha önce 0-3 yaş olarak söylenirdi ancak 0-5 yaş diyen görüşler de var. Bir çocuğun öğrendiği bilgilerin %50’den fazlası bu dönemde beyne kayıt oluyor. Mesela literatüre girmiş vahşi çocuk olguları var. Hayvanlar arasında büyümüş ve nasıl yiyeceğini, nasıl uyuyacağını, nasıl koşacağını onlardan öğrenmiş. Onları taklit etmiş. Yani bütün sosyal öğrenmeleri bu dönemde yapıyor çocuk. Hatta bu dönemde cinsel kimlik özelliklerinin de anne babanın modellemesi ile olduğuna ilişkin görüşler de bulunuyor. Bu konuda ciddi tartışmalar var. Epigenetik öğrenme deniliyor. Öğrenilen şeyler küçük yaşta olmuşsa bu genlere yazılıyor. O kişide değişemez hale geliyor” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Çocuğun kişiliğinin temeli 0-5 yaş arasında atılıyor” Çocuğun kişiliğinin temelinin bu dönemde oluştuğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuğun kişiliğinin tohumları bu yaşlarda atılıyor. Bir kişiliğin biyolojik yönden gelen boyutu yüzde 30-40, yüzde 60’lık bölümü çevresel. Onun temelinin de ilk atılışı anne çocuk ilişkisinde yatıyor. Anne çocuk ilişkisinde bizim biyolojik ve genetik dizilimimiz son derece önemli kodlar koymuş. Anne çocuk bağlanmasında anne beyni müthiş oksitosin salgılıyor. Babalık hormonu yok, annelik hormonu var. Çocuğun annesiyle kurduğu ilişki ve bağ o nedenle çok önemli” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Çocuğun ruh sağlığı ile ilgili takipler de yapılmalı” Bunun artık devlet politikası haline gelmesi gerektiğini vurgulayarak “Anne çocuk ilişkisi veya anne yerine geçecek kişinin çocukla ilişkisi ciddi bir bilimsel alan haline geldi. Bu konu ciddi politikalar halinde organize edilmedi. Bu nedenle bu kongrenin sonuç raporlarını bizim kitap haline getirmemiz önemli. Aile Sağlığı Merkezlerinde çocuk takibi, aşı takibi çok iyi yapılıyor. Çocuğun ruh sağlığı ile ilgili de takipler yapılmalı. Çünkü 5 doğum yapan anneden bir tanesinde ruh sağlığı sorunu var. Bu az bir rakam değil, birçok anne bu nedenle çocuğa bakımı veremiyor. Bizde geniş aile yapısı olduğu için birçok şeyi telafi edebiliyoruz ama şu anda çekirdek aile yapısı iyice yaygınlaştı. Eskisi gibi anneanneler, babaanneler, dedeler yok. Bu nedenle bu konuda daha fazla adım atmamız gerekiyor. Çocuk ruh ve beden sağlığı politikaları olmalı, takip yapılmalı, çocuk gelişimciler de sahada olmalı. Bu kongrenin sonuç raporu çok önemli” diye konuştu.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Ağlayan bebeklerin %60’ının annesi kaygılı” Amerikan Psikiyatri Birliği’nin kongresinde bir oturumda gündeme gelen “ağlayan bebek polikliniği” nden bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, mesafesiz terk ediş kavramına dikkat çekerek şunları söyledi:
“Bu kliniğin bir yıllık raporunda bebeklerin ağlamasının yüzde 60 sebebinin kaygılı anneler olduğu anlaşılmış. Biz ileri yaşlarda birçok hastalıkta rastlıyoruz. Anne çocuk ilişkisindeki bağlanmanın, patalojik bağlanma olmasına bağlı olarak ileri yaşta birçok psikiyatrik hastalık, çocuğun bağımsız düşünememesi, bireyselleşememesi gibi pek çok durum annelik modeli ile ilgili. Annenin duygu ifadesi de önemli.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Çocuğun duygusal ihmali de vardır” Literatürde mesafesiz terk ediş kavramı var. Anne çocuk aynı evde fakat anne kendini ev işlerine kaptırmış ya da çocuğu yedirip içiriyor, altını temizliyor sonra kendini başka işlere veriyor. Çocukla oynamıyor, göz ve fiziksel temas yok, çocukla duygu aktarımı yapamıyor bunun üzerine çocuk ihmali çıkıyor. Çocuğun sadece fiziksel ihmali değil, duygusal ihmali de vardır. Fiziksel ihtiyacı karşılamak sağlığı için yeterli ama ruhsal açıdan yeterli değil.”
Prof. Dr. Nazan Aydın: “Annenin ruh sağlığı bebeğin kişiliğini etkiliyor” Üsküdar Üniversitesi Anne ve Bebek Ruh Sağlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazan Aydın, “Anne Ruh Sağlığının Önemi / Covid-19 Zamanında Anne Ruh Sağlığının Önemi” başlıklı sunumunda anne ruh sağlığının herkesin derdi olması gerektiğini belirterek “Herkes daha annesinin karnında iken annesinin ruhsal durumundan etkilendi. Annesinin ruhsal durumu, onun ilerideki sağlık durumunu ya da hastalıklarını şekillendirdi. Herkesin kişiliği onu büyüten annesinin ruhsal durumundan etkilendi” dedi.
Prof. Dr. Nazan Aydın
Prof. Dr. Nazan Aydın: “Koronavirüs haberlerinden uzak durun” Covid-19 salgını sürecinin anneler için yeni bir stres kaynağı olduğunu belirten Aydın, “Hâlihazırda gebelik kararından doğum sonrası 3 yıla kadar geçen dönem hem anne hem de bebek için oldukça hassas ve özen gerektiren bir zaman iken mevcut Covid-19 pandemisi ilave stres kaynağı olarak bu sürecin hassasiyetini daha da artırdı. Beklenmedik şekilde değişen yaşam düzeni, belirsizlik ve bunun ilişkilere etkisi, sağlık hizmetlerine erişim kısıtlılığı önemli stres kaynakları oldu. Bu durum muhtemelen önceden bir ruhsal hastalığı olan kadınlarda belirtilerin tekrar yinelemesine sebep olmuş olabilir. Daha önce hastalığı olmayan ancak bu süreçten olumsuz etkilenen ve ilk kez ruhsal hastalık yaşayanlar da olabilir. Özellikle halen gebe olan ya da yeni doğum yapmış veya bebeği ilk 3 yıl içerisinde olan anneler için bu durum çok önemli çünkü annenin ruhsal hastalığı eş zamanlı olarak bebeğini de etkiliyor” dedi.
Prof. Dr. Nazan Aydın, “Bebeğiniz sizin duygularınızı algılayabilme becerisine sahip. Ne kendinizi ne de bebeğinizi sürekli olarak koronavirüs ile ilgili görüntü ve videolara maruz bırakmayın ve yalnızca resmi kaynakları tercih etmeye özen gösterin” tavsiyesinde bulundu.
Prof. Dr. Nurper Ülküer: “Çocuk ruh sağlığı problemleri 14 yaş altında çıkıyor” Üsküdar Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nurper Ülküer de “Çocuk Gelişiminde Ruh Sağlığının Önemi” başlıklı sunumunda bugün dünyada, ruh sağlığı problemleri, çocuk ve genç nüfusunun %10-20’sini etkilediğine dikkat çekerek “Bu çocukların çoğu az ve orta gelişmiş ülkelerde yaşamaktadır. Bu ülkelerde, çocuk ve genç nüfusunun ortalama nüfusun %50’sini oluşturduğu düşünülürse, çocuk ve genç ruh sağlığı problemlerinin halk sağlığı için önemli bir tehdit oluşturduğu ortadadır. Yine yapılan araştırmalar, çocuk ruh sağlığı problemlerinin 14 yaşın altında ortaya çıktığı, ama köklerinin bebeklik dönemi gelişimsel sorunlarda olduğunu göstermektedir” diye konuştu.
Dr. Öğretim Üyesi Remziye Keskin: “Yeni anneler ve anne adayları bu dönemde daha da endişeli” Üsküdar Üniversitesi Anne ve Bebek Ruh Sağlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Remziye Keskin ise “Covid-19 Salgınında Annenin Ruh Sağlığı” başlıklı sunumunda “Salgın nedeniyle sosyal hayatımız kısıtlanmış durumda. Bu, bir gebe ya da yeni anne için; en önemli destek kaynağı olan annesinden, arkadaşlarından mahrum kalması anlamını taşımaktadır. Covid-19 pandemisi, zaten zorlu ve riskli olan bu dönemdeki annelerde ruhsal hastalıkların ortaya çıkması açısından ilave bir risk oluşturdu çünkü pek çok sebeple kaygı daha da arttı. Yeni anneler, kendilerini koruma kaygıları yanında, bir parçaları gibi hissettikleri bebeklerini koruyamama endişelerini taşıyorken, yaşadığımız bu salgın ile daha da endişeli oldular” dedi.
Doğum korkusu ve pozitif ebeveynlik konuşuldu Sempozyumda Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Oğuz Omay, “Anne Ruh Sağlığı-Gerçek Hayatta Neler Oluyor?”, Üsküdar Üniversitesi Ebelik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Güler Cimete “Doğum Korkusu” sunumlarıyla yer aldı.
Fark edilemeyen gebelik Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Emel Sarı Gökten’in “Pozitif Ebeveynlik Yaklaşımının Çocuk Ruh Sağlığına Etkisi”, Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü ve NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar’ın“Fark Edilmeyen Gebelik” sunumlarıyla katıldığı sempozyumda Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Öğretim Görevlisi İdil Arasan Doğan, “Doğum Sonrasında Kişilerarası İlişkiler” başlıklı sunumunu yaptı.
Babanın rolü de konuşuldu Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Hüseyin Ünübol’un “Gebelik ve Doğum Sürecinde Baba” sunumu ile katıldığı sempozyumda Üsküdar Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Aliye Özenoğlu, “Beslenmenin Ruh Sağlığına Etkisi” başlıklı sunumunu yaptı.
Deneyimlerini anlattılar Sempozyuma El Bebek Gül Bebek Derneği Başkanı İlknur Okay “Prematür Bebek Annesi Olmak” ve Ayla Varlı da “Bir Annenin Doğum Sonrası Depresyonla Mücadelesi” başlıklı sunumlarıyla tecrübelerini paylaştı.
source https://saglik.kocaali.com/prof-dr-nevzat-tarhan-cocuklarin-ruh-sagligi-takibi-de-yapilmali/
0 notes
Text
64 yaşındaki Prof. Dr. Özyaral da koronavirüsü yendi
10 Nisan 2020, Cuma 12:36
İstanbul
Koruyucu Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Özyaral’dan müjdeli haber geldi. Koronavirüs tedavisi gördüğü hastaneden bugün taburcu olan Özyaral, sağlık çalışanlarının alkışlarıyla evine uğurlandı.
Her fırsatta koronavirüsten korunmak için yapılması gerekenleri vatandaşla paylaşan ancak 31 Mart tarihinde koronavirüs belirtileriyle hastaneye kaldırılan İstanbul Rumeli Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Oğuz Özyaral’dan iyi haber geldi. Büyükçekmece Mimar Sinan Devlet Hastanesi’nde gördüğü tedaviden başarılı sonuç alan ve bugün taburcu olan 64 yaşındaki Özyaral, sağlık çalışanlarının alkışlarıyla evinde tedavisine devam edilmek üzere uğurlandı. Hastane çıkışında soruları yanıtlayan Prof. Dr. Özyaral, semptomların kişiden kişiye değiştiğine vurgu yaparak, “Kendisini iyi hissetmeyenler hastaneye müracaat etmesi gerekiyor” dedi.
“PANİK YAPMADIM, TEDBİR ALDIM”
Hiçbir sorun olmadığı halde birden anormal bir ateşle karşılaştığını ifade eden Prof. Dr. Özyaral, “Ben başhekimi telefonla aradım ve çok anormal ateşle karşılaştım. Semptomlar hiçbir zaman birbirini tutmuyor ve kişiden kişiye değişiyor. Yaşım 64, panik yapmadım, tedbir aldım. Hastaneye çok yakınım ve hemen tomografi çekildi. Hocam tomografi sonucunu beğenmedi ve sürece başladık” dedi.
YAŞAM KALİTESİ ÇOK ÖNEMLİ
Sağlıkla ilgili birçok konuda vatandaşı bilinçlendirme ve bunun için daima çalışacağını söyleyen Prof. Dr. Özyaral, “Bu süreçte yaşam kalitesi çok önemli. Ben uyku düzenine çok önem veriyorum. Her zaman söylediğim gibi ‘ne yersen o’sun.’ Çok doğru beslendiğimi düşünüyorum. Bu yaşımda diyabetik olmama ve bir takım hastalıklarının olmasına rağmen iyiyim” dedi.
DEVLETİN İMKANLARI DOĞRU VE YERİNDE
Tütün ürünleri ve alkol kullanmadığını ve bağışıklığı güçlendirecek diyet programından vazgeçemediğim söyleyen Özyaral, “Hocamın yaptığı uygulamalar çok önemliydi. Devletin imkanları çok doğru ve yerindeydi. Bunlar sizi ayakta tutan en önemli unsurlar oluyor” diyerek sözlerini tamamladı.
“ZORLU BİR SÜREÇTİ”
Prof. Dr. Özyaral’ın tedavi süreci hakkında bilgi veren hastanenin başhekimi Mehmet Fatih Velibeyoğlu ise şunları söyledi:
“Hocamızı taburcu ediyoruz. Şahsım ve hekimlerin adına kendine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Gerçekten zorlu bir süreçti. 10 günlük karantina sürecinde hocamız virüsü yendi. Evde izolasyonla kontrol altında tutacağız. 1 hafta-10 gün kadar evde tedavide kontrol altında tutacağız. Tahlilleri de genel itibariyle çok güzeldi.”
“BAŞARILI SONUÇLAR SAĞLIK ÇALIŞANLARINA MORAL OLUYOR”
Hastaların durumuna göre tedavilerini uyguladıklarını ve başarılı sonuçlar elde ettiklerini söyleyen Velibeyoğlu, “Oğuz Hocamız da bu başarılı sonuçlardan biri. Hocamızın şifaya kavuşması ve hastalığı yenmesi, bizlerin de moral ve motivasyonunu artırıyor. Bize de moral kaynağı oldu” dedi.
“HAYAT DEĞERLİ, EVDEN ÇIKMAYIN”
Prof. Dr. Özyaral’ın antikorunun oluştuğunu ve herhangi bir sorununun artık bulunmadığını ifade eden Mehmet Fatih Velibeyoğlu şunları söyledi: “Biraz daha istirahat ederek süreci tamamen atlatacak. Bakanlığımızın uyguladığı çok önemli bir husus var. Hastalığın tedavisinden öte yakalanmasını ve yayılmasını engellemek için de yakın temas, sosyal izolasyon kurallarına uymak çok önemli. Hayat değerlidir diyoruz evden çıkmamanızı öneriyorum. Zorlu bir süreçten geçiyoruz sağlık çalışanları olarak bu virüsü yeneceğimize inancımız tam.”
Kaynak: DHA
Bu Yazı 64 yaşındaki Prof. Dr. Özyaral da koronavirüsü yendi adresinde ilk olarak yayınlanmıştır. BakNeDio.Com.
source https://baknedio.com/64-yasindaki-prof-dr-ozyaral-da-koronavirusu-yendi/
0 notes
Text
By Ahmet Abdulaziz…..
As part of the Orientation and Welcoming Days of the Eastern Mediterranean University (EMU), a “Welcoming Night” was organised for the new students. Under the sponsorship of North Cyprus Turkcell the night was organised on 27th September at the EMU Ataturk Square.
A number of stalls were erected by different students clubs of the University where the new students had the opportunity to receive information and become members of clubs that caught their interest. New students and their families also had the opportunity to try traditional Cypriot dishes. In addition, the night featured the promotion of different faculties and schools as well as various sports competitions, stage performances and recreational activities.
EMU Rector Prof. Dr. Necdet Osam and Vice Rector for Student Affairs Prof. Dr. Sonuç Zorlu Oğurlu visited the stands and conversed with students. In his speech, Prof. Dr. Osam welcomed new students to the university and wished everyone a successful academic year.
Music Concerts by Ahmet Evan and The Healers were thoroughly enjoyed by the students who also had the opportunity to meet and socialise with other new students during the colourful night. Cultural dances were also presented on stage on the occasion.
The new students and families of some of them enjoyed the organisation. It provided them with a good chance to intermix with students from different countries and from different cultural backgrounds.
“Welcoming Night” for new students at EMU By Ahmet Abdulaziz..... As part of the Orientation and Welcoming Days of the Eastern Mediterranean University (EMU), a "Welcoming Night" was organised for the new students.
0 notes
Text
By Ahmet Abdulaziz …
Famous Turkish writer and artist Gülse Birsel delivered a talk at the Eastern Mediterranean University on 18th May 2019. The whole of the Rauf Raif Denktaş Culture and Congress and Centre, where the talk was given, was filled with students, who applauded her frequently.
Gülse Birsel is a popular name as a result of her famous series televised on various Turkish channels during the last ten years. Her most popular series was “Avrupa Yakası”, a famous serial, which basically dealt with the day to day life in the city of Istanbul, in a humorous cum satirical way. The serial ran for over 5 years on a popular TV channel.
She is a well known column writer and has a number of books to her credit.
#gallery-0-4 { margin: auto; } #gallery-0-4 .gallery-item { float: left; margin-top: 10px; text-align: center; width: 50%; } #gallery-0-4 img { border: 2px solid #cfcfcf; } #gallery-0-4 .gallery-caption { margin-left: 0; } /* see gallery_shortcode() in wp-includes/media.php */
The press release issued by the Eastern Mediterranean University, indicated her experiences on the set of her first film “Aile Arasında” as well as popular TV series like Avrupa Yakası and Yalan Dünya Birsel and noted that Jet Sosyete will from now on be 45-50 minutes long and available on digital platforms from October. Also touching upon her plans as an author, Birsel indicated that this year she will only be writing comedy books after revealing that she is currently working on a new book. After humorously speaking about the usage of social media and technology Birsel underlined the importance of being an optimist.
The talk then continued in a question and answer format. Birsel provided the following advice to those in attendance: “If you have a dream start working towards it as soon as possible. Don’t do nothing during summer periods. Gravitate towards whatever you do with ease. Start to be a professional with or without a wage.”
At the end of the talk Gülse Birsel received a plaque of appreciation from EMU Rector Prof. Dr. Necdet Osam and Vice Rector for Student Affairs Prof. Dr. Sonuç Zorlu Oğurlu.
Gülse Birsel visited Eastern Mediterranean University By Ahmet Abdulaziz ... Famous Turkish writer and artist Gülse Birsel delivered a talk at the Eastern Mediterranean University on 18th May 2019.
0 notes