#Pan Yayınları 25 Yaşında
Explore tagged Tumblr posts
Text
"25 YILLIK YAKIŞIKLI BİR İNTİHAR"
IŞIK-FERRUH GENÇER'İN ÜNİVERSİTE YILLARINDA KURDUKLARI 'MÜZİK KİTAPLARI YAYINLAMAK' HAYALİ 25 YILI GERİDE BIRAKTI, BİRLİKTE HAYATA GEÇİRDİKLERİ PAN YAYINCILIK 25 YILDIR TÜRKİYE'YE MÜZİĞİ OKUTUYOR
Pan Yayıncılık. Türk yayın tarihinde 25'inci yılını geride bırakmış, artık 'köklü' olarak anılabilecek bir yayınevi. Üniversite kulüplerinde kurulan bir hayalin, idealin gerçekleşmiş hali. Işık ve Ferruh Gençer öğrencilik yıllarında hem dinleyici, hem icracı, hem de meraklısı olarak uğraştıkları müziğin daha iyi anlaşılması, herkes tarafından bilinçli dinlenip, okunması için bir yayınevi kurma fikrini hayata geçireli tam 25 yıl oldu. Enis Batur'un dediği gibi, "yakışıklı bir intihar" Pan Yayınları, bu tarihe kadar yüzlerce kitap yayınladılar ve bunlar içinde yerli yabancı müzisyenlerin hayatları, önemli kuram kitapları, yanında da şiir kitapları yayınladılar. Geçtiğimiz haftalarda Beşiktaş'taki kitabevlerinde yıldönümünü kutlayan yayınevinin kurucuları, Işık ve Ferruh Gençer çeyrek asırlık öykülerini anlattı.
--OYNAKBEYi--
Pan Yayınları'nı kurmak fikri nasıl doğdu?
1976-80 yıllarıydı. Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrenciydik. Üniversitemizde dersler kadar kulüp faaliyetleri de önemli bir yer tutardı. O yıllarda Türk Müziği Kulübü'nde hem koroda söyler hem de kulübün diğer faaliyetlerine katılırdık. 1978 yılında bir açık oturum düzenlemiş, bu açık oturumun metnini kitap haline getirmiştik. Sonradan kulüp üyeleri kendi aramızda şöyle bir karar aldık: mezuniyetten sonra herkes bir yandan kendi mesleğini icra edecek, bir yandan da müzik kitapları yayımlayan bir yayınevi kuracaktık. O yıllarda okuyup öğrenmek istediğimizde çok az sayıda müzik kitabına ulaşabiliyorduk. O halde biz kitap yayımlarsak bilgilenmek isteyen müzisyenler de okunacak kitaplara kavuşabilirdi. Tabii bu arada bizim de bilgi eksiklerimiz giderilebilirdi. Bu da bizim kültürle olan aktif bağımızın kopmamasını sağlayacaktı. Böyle bir amaçla yola çıktık
Bunu bir tek siz başardınız öyleyse?
Diğerleri için sanırım çalışma hayatı imkân tanımadı. Bizse evli olmanın da getirdiği avantajla bu fikirden hiç uzaklaşmadık. Ancak gerekli cesareti bir türlü bulamıyorduk. Bir tesadüfle Tahran'da Murat Bardakçı ile karşılaştık. Kendisini koro yıllarından zaten tanırdık. Bu fikrimizi ona söyleyince, kendimizi Orhan Nasuhioğlu'nun evinde, Rauf Yekta Bey'in Fransızca olarak kaleme aldığı "Türk Musikisi" kitabının çevirisinin yayın anlaşmasını yaparken bulduk. Böylece 1986 yılında teknik tabirle yayıncılığa başlamıştık.
Çok kolay gerçekleşmiş gibi duruyor. Hiç mi zorluk yaşamadınız?
Bizi bekleyen ilk problem müzikte yaşanan kutuplaşmaydı. Bizim önemli bir iddiamız vardı, “müzik” kitabı yayımlamak. Birbiriyle çatışan Türk müziği, Batı müziği, halk müziği, pop, arabesk vs… gibi kendini bir kampın üyesi addedenlerden değildik. Biz müzik başlığı altında iyi kalitede olmak üzere her kitabı yayımlayabilirdik. Bu kutuplaşmayı kırmak ve planladığımız üzere yayın programımızı düzenlerken, bir Türk müziği, bir Batı müziği alanında kitap yayımlayarak bir denge tutturmaya çalıştık. Ve hiç durmadan, "biz ayrım yapmadan, sadece müzik kitabı yayımlıyoruz" fikrini kabul ettirmeye çalıştık.
Peki ilk kitabınız neydi ve yayınevinin ismine nasıl karar verdiniz?
İlk kitabımızı Türk müziği alanından seçtik: Rauf Yekta Bey’in “Türk Musikisi”; ikincisiyse Batı müziğinin önemli bestecilerinden Anton Webern’in “Yeni Müziğe Doğru” başlıklı eseriydi. Üçüncüsü Murat Bardakçı’nın “Maragalı Abdülkadir” kitabıydı. İlk yıllarda bu dengeyi özellikle gözettik. Bu politikamız önceleri biraz yadırgansa da yayınevimizde hiçbir müzik dalının diğerinden üstün tutulmadığı okur tarafından kısa zamanda fark edildi. Yayınevinin adına gelince; aslında adının "Nikriz" olması istemiştik. Ama "Pan" neredeyse her kültürde kullanılmış bir çalgı adı olması dolayısıyla daha kapsayıcı bir isimdi. Bizim de yayın politikamıza daha uygun düştü. Logoyu çocukluk arkadaşımız grafiker Hasan Üçer yaptı. Hakikaten çok beğenilen, mükemmel bir logo oldu.
Pan Yayıncılık'ın kurucuları Işık ve Ferruh Gençer çifti oğulları Emre ve 20 yıllık çalışma arkadaşları ile bir arada (Soldan sağa ayaktakiler: Oktay Yüksel, Fatma Tulum, Emine Göç Tüzer. Oturanlar: Emre Gençer, Işık Gençer, Ferruh Gençer)
Tematik yayın yapıyorsunuz. Müzik kitaplarının ağırlıkta olduğu, köklü butik yayınevisiniz. Sözünü ettiğiniz "denge"nin dışında yayınlanacak kitabı neye göre belirliyorsunuz?
Yayın hayatına başladığımızda varolan müzik kitaplarının sayısı nerdeyse bir elin parmakları kadardı. Bir diğer sorun da süreklilikti. Yayımlanan kitaplar birkaç yıl içinde ortadan kayboluyor, yayınevleri satışı pek de kârlı olmadığı için bu tür kitapları yeniden basmaya yanaşmıyordu. Ve bu alanda çok eksik vardı. Kendimizce önemli olduğunu düşündüğümüz alanlarda kâh sipariş ederek, kâh Türkçeye çevirterek, kâh özendirerek kitap yazılmasını sağladık. Bazen okurlar bizi bir kitaba yönlendirdi, bazen yazarlar kendi dosyalarıyla geldiler. Böylece Çingene müziğinden elektronik müziğe, cazdan Anadolu pop-rock müziğine kadar değişik kitaplar yayımlayabildik. Maragalı Abdülkadir, Tanburi Küçük Artin, Dimitri Kantemir gibi Türk müziğinin anıt isimleri yine yayın listemizde yer buldu.
"ÖNEMLİ OLAN DİNLEYİCİNİN YETİŞMESİ"
Klişe bir benzetme olabilir ama, bir Don Kişot tavrı değil mi bu? Nasıl motive ediyorsunuz kendinizi?
Kurulurken amacımız sadece müzik kitapları yayımlamaktı. Bizim esas ilgi alanımız müzikti. Biz de bu alanda bir şeyler yapabilirdik. Yabancı dil bilmemiz sayesinde yabancı literatürü takip edebiliyorduk. Türk müziği ile ilgilenmiştik, o konuda da bir yol belirleyebileceğimizi düşünüyorduk. İşte bu düşünceler romantik sayılabilir. Ya da Enis Batur'un bizim için yazdığı gibi "yakışıklı bir intihar örne��i". Bir süre sonra işlerin umduğumuz gibi olmadığını gördük. Ama yayıncılığı bırakmayı bir an bile düşünmedik. Hem yaptığın işi kendine izah edebiliyorsun, ben iyi bir iş yapıyorum, hayırlı bir iş yapıyorum diyorsun, hem de her insanın en çok isteği şeyi, kalıcılığı sağlıyorsun. Yaptığımız iş uzun yıllar kalacak, bunu biliyorsun. Bundan güzel ne olabilir... Kitapçılar raflarında bizim az satan kitaplarımıza beklediğimiz kadar yer vermeyince bir de kitabevi açmak zorunda kaldık. Böylelikle Türkiye’de yayımlanmış bütün müzik kitaplarını, ama sadece müzik kitaplarını satmaya başladık. Yayınevimiz kadar kitabevimiz de önemli bizim için. Hem bir buluşma noktası hem de 22 yıldır ayakta kalmayı başarmış bir kurum oldu.
Yayın kataloğunuza bakınca son yıllarda, tür çeşitliliği boyut kazanmış diyebilir miyiz?
Birkaç yıldır yayın politikamızda birtakım düzenlemeler yapmaya gayret ediyoruz. Bu değişikliğe İdil Biret'in yaptığı bir konuşma neden oldu. Boğaziçi Üniversitesi'ndeki bir konuşması sırasında İdil Biret, "Ben size istediğiniz kadar iyi piyanist yetiştiririm. Önemli olan o piyanistleri dinleyecek olanların yetişmesidir" demişti. Biz o anda fark ettik ki, biz hep mesleği müzik olanlara seslenmek istemişiz. Neredeyse akademik sayılacak kitaplar yayımlamışız. O günden sonra, "Beethoven Çorbayı Neden Fırlattı / Steven Isserlis", "La Traviata / Ufuk Çakmak" gibi özellikle gençlerin müzik alanında ufuklarını açabilecek kitaplar yayımlamaya karar verdik. Bu düşüncemizi felsefe alanında zaten uyguluyorduk. Çocukların dil hâkimiyetini artırmak, eleştirel düşünce ve felsefe ile tanışmalarını sağlamak üzere Nuran Direk'in "Filozof Çocuk", "Bilgin Çocuk" gibi kitaplarını yayımladık. Önümüzdeki yılda da "Çocuklarla Felsefe" kitabını yayımlayacağız. Belki 25 yıl sonra yapacağımız en büyük değişiklik felsefe alanında başlattığımız bu çabayı müzik alanında da sürdürmek olacak. Diğer bir değişiklikse e-kitap. E-kitaba daha fazla ağırlık vermeyi düşünüyoruz.
Müzik kitaplarının yanında şiir kitapları da yayımlıyorsunuz.
Şiir kitapları yayımlamak ise daha zor belki. Ne yazık, okuru daha az. Yunanistan'da şiir kitapları hâlâ bestseller. Oysa bizde herkes şiir yazıyor ama kimse okumuyor sanki. Avusturyalı Ernst Jandl'ın "Dilin İntikamı" kitabını yayımladık örneğin. Gerçekten olağanüstü. Kimse fark etmedi bile. Ama bizim için şiirin farklı bir önemi var. Şiir okunmalı, tartışılmalı. İnsanlar bir mısra ile günlerini geçirmeli, diye düşünüyoruz. Şiir, bu çetin dünya işlerine verilen bir mola gibi, bir nefes gibidir. Ve neden artık bu kadar önemsenmiyor anlamıyoruz... Türklerin yanısıra İranlı şairleri yayımlıyoruz, bir yandan da Avusturyalı şairleri. Ve bir gün şiire itibarı iade olunursa ve bizim bu konuda katkımız olursa çok sevineceğiz.
#Pan Yayıncılık#Pan Yayınları 25 Yaşında#Işık Gençer#Ferruh Gençer#Müzik Kitapları#kitap#oynakbeyi#müzik#röportaj#müziği okumak#İdil Biret
2 notes
·
View notes