#O Ses Türkiye
Explore tagged Tumblr posts
Text
O ses açık mandalina soyuyorum,var mı arttıran?
9 notes
·
View notes
Text
yılbaşı kombinlerim: (hangisini seçeceğime karar veremiyorum yardım)
sizinki ne
1 note
·
View note
Text
Teyze Kızının Eltisi! (4) (Murat 45 Y., Aydın)
Uyandığımızda öğlen saat 13:00 idi. Melek alelacele eve gidip geldi. Biz yatakta biraz sümsüklenip oynaşırken, "Hadi kalkın kahvaltıya gidiyoruz!" dedi. Ama ortalık o kadar hareketliydi ki, bana arkadaki site duvarından atlayıp ana yola çıkmak dışında alternatif yoktu. Yola yürüdüm. Melek arabasıyla yanaşıp beni aldı, kadınlar önde, ben arkada kahvaltıya gittik...
16:00 civarı, "Artık gitmeliyim!" dediğimde, "Yaaa kal bu gece de!" dediler. Ama, "Gitmem lazım, haftaya ayarlayıp İzmir'e gelin!" dedim. Beni aracıma yakın indirdiler. İzmir'e döndüm. Ama hemen eve gidip, "Grip oluyorum sanırım!" dedim. Yatak odasına girip, sıcak bir duş aldım, ertesi sabaha dek uyudum.
Ertesi gün akşamüzeri, sanırım onlar da uyuyup kalmıştı, hem Melek'ten hem hale'den mesajlar vardı. Melek, "Oyunu bozmadığın için sağol!" derken, Hale, "Aşkım sayende o kadar mutluyum ki, yıllardır nerdeydin?" yazıyordu. İkisine de ayrı ayrı yazmaya başladım. Önce Hale'ye, "Biran önce plan yapıp ne gün geleceğinizi yazın, ben de organizasyonumu yapayım!" yazdım. Melek'e ise, "Hale ile gelmeden önce yalnız gelmeni istiyorum!" yazdım, sekse doymama rağmen.
Çarşamba akşam üzeri Hale'den gelen mesaj ilginçti, "Aşkım Mustafa'ya olmaz demeye gittim, ama nasıl oldu anlamadım, en son ağzımı sikiyordu!" yazmıştı. "Ya amını?" yazdım. "Hayıııırrrr!" diye yazdı. Melek'e yazdım, "Naber?" diye. Az sonra aradı. Ona, "Hale'den ses seda yok?" deyince, "Ben de aradım, cevap vermedi, gidip kapıyı çaldım, kapalı heryer, acaba Aydın'a mı gitti diye düşündüm." dedi. "Sen ne yapıyorsun?" dedim. "Hiç, evdeyim, benimki balıkta!" dedi. "Ne zaman geleceksin?" dedim. "Müsaitsen Cuma olur mu?" dedi. "Tamam, yarın kararlaştıralım programı!" dedim, kapattık.
Perşembe günü Hale'den ses seda çıkmadı. Melek'e Hale'yi sordum, ama o da, "Bilmiyorum!" dedi. Cuma için program yaptık. İncirlatındaki Plaza otelde oda ayırttım. Karıma da, taahhüt işi aldığımı, tespit için Mordoğan'a gideceğimi, işim uzarsa kalıp Cumartesi döneceğimi söyledim. Orda bir projemiz vardı zaten, ama karım bilmiyordu.
Cuma sabahı Melek kendi aracıyla geldi. Kahvaltı ederken, "Kocana ne dedin?" diye sordum. Güldü. Merakla bekledim açıklamasını. "Biz Almanya'da çok zengin ama ortak iki ailenin çocuklarıydık. Ama karı kocalığımızı tam inşa edemedik. Hani Ahmet balığa çıkıyor ya, aslında yan koydaki kiraladığı eve genç sevgilisine gidiyor. Almanya'da boşanmaya karar verdik, çünkü birbirimizi istemiyorduk, ama iki aile de miraslarından mahrum edeceklerini söyleyip burayı aldılar bize, Türkiye Almanya kadar rahat değil toparlanırız diye o siktiğimin sitesinden ev alıp şutladılar! Almanya'da benim de birileri oldu, ama buraya geldiğimiz iki yıldır kendime göre gönlümün istediği gözümün kestiği birini denk getiremedim. Ama Ahmet parasını verip üçüncü genç kızı alıp götürüyor yan koydaki kiralık evine. Bir şey söylememe gerek yok anlayacağın!" dedi.
"Hale bunları biliyor mu?" dedim. "Hayır, ona anlatırsam kocasına söyler mi diye düşündüm ilk zamanlar, sonra da ailece iyi görüşür olduk. Sitede tek arkadaşım Hale idi, bu kez de acaba benden uzaklaşır mı diye korkup söylemedim. Sonra seni anlattığında söylemek istedim, ama seni kaptırma korkusu yaşar mı diye düşündüm. Anlayacağın haberi yok!" dedi. "Sahi, Hale ne alemde? İki gündür haber alamıyorum!" dedim. "Bilmiyorum, iki kez yazdım, cevap ta yazmadı!" dedi.
Yarım saat sonra meşhur körfez manzarasında odadaydık. Karşıyaka'ya bakan pencerenin önünde süper bir sakso çekti bana. Ben de pencereye ellerini dayayıp amını göt deliğini yaladım. Melek'in götünü sikmemiştim daha, ayrıca detayları da bilmediğim için amına boşalmamıştım o ilk gün. Amına boşaldım uzun bir sikişme sonunda. Bir saatlik dinlenme sonrası balıkçılardan birine gidip yemek yedik. Elele döndük otele. Bir de götünden siktim. Tam boşalmak üzereyken Meleğin telefonu çaldı. Arayan Ahmet'ti. Reddetti. Bir dakika sonra Ahmet tekrar aradı, ama bu arada biz de boşalmış, yatağa devrilmiştik.
Melek kızgınlıkla açtı, "Ben seni sevgilinle beraberken arıyor muyum? Ne var, ne istiyorsun?" dedi. Karşıdan Ahmet bişeyler anlattı bir dakika boyunca. Melek dolu gözleri ile yutkunup, "Tamam geliyorum!" dedi. Sonra bana dönüp sarıldı ve ağlamaya başladı. "Ne oldu?" dedim. "Hale, Mustafa, Ayhan!" dedi. Hıçkırıklarının arasında ama anlamadım. Sonra anlaşıldı olay, Ayhan alışkanlığı olmasa da Cuma sabahı yazlığa gelmiş ve Hale ile Mustafa'yı evde yakalamış. Önce Hale'yi, sonra Mustafa'yı, en son da kendini vurmuş...
Tam 3 ay kimseye çaktırmayacağım diye uğraşarak kendime gelemedim. Bu arada bizim telefon görüşmelerimiz yüzünden polis birkaç kez ifademi aldı, ama olay barizdi. Kıskanç koca, genç yazlık komşusu ile karısını vurup intihar etti. Benim yüzümden öldü diye çok suçluluk hissettim. En son yine Melek sağolsun, "Hale yaşamak istediği herşeyi senle yaşadı, sayende yaşadı, böyle düşün!" diye diye aklımı çeldi. Melek daha sonra İzmir'de ev kiraladı, Kuşadasından çok burda, ben de ev ve dükkandan çok ondayım...
Olaydan 4 ay sonra, öğlen saat 12:00 gibi teyze kızı aradı, "Konuşmamız lazım!" diye. "Ne oldu?" dedim. "Dava dosyasında ismin çıktı, nedir bu öğrenmek istiyorum, ben şimdi İzmir'deyim. İşyerine mi geleyim, sen mi gelirsin?" dedi. Dilek'le yaşıttık, altlı üstlü evlerde büyümüş, okula beraber gitmiştik. Kocası ile dosttuk. Ama kocası iki yıl önce girdiği basit bir ameliyattan çıkamamış vefat etmişti. Dilek, geçen yıl sünnet yaptığımız oğlu ile kalmıştı. Dükkana gelmesini söyledim. Dileği gerçekten severdim, ama ona hesap vermek istemiyordum...
Hışımla girdi dükkandan içeri. Bereket müşteri de yoktu, ekipleri de sabah işlerine dağıtmıştım. Önüme bir dosya attı. Çay may birşey diyemedim. "Bana bunları açıklaman lazım!" dedi sert ve otoriter bir sesle. Evrak, olayın tahkikat dosyasıydı. Hale'nin telefon kayıtları sayfalarca dökülmüştü. Whatsap mesajlarının detayları, mesaj tarih ve saatleri, tüm arama kayıtları, kim aradı kimi aradı, hepsi vardı. Çok uzun bir süreci kapsıyordu. Biraz baktım, hatta son 3 gün mesaj trafiği çok fazlaydı. Benimle o son 3 telefon konuşmasının tarih ve saatleri (eve girerken tarifi, Mustafa'nın yanından aradığı 2 görüşme), Ayhan'ın aramaları vardı, ama en önemlisi Whatsap mesajları telefonundan alınmış içerikleri bile döküm haline getirilmişti.
Dilek sabırsızlıkla bekliyor, masada birşeyleri eline alıyor, bir süre onunla oyalanıyor, sonra çantasını karıştırıyor, sigara yakıyor, söndürüyordu. Whatsap mesajlarına bakarken dikkatimi çeken bir şey oldu. Ben Melek ve Hale 3'lü seviştikten sonra, Melek eve kocasına bakmaya gittiğinde, Hale Mustafa'ya mesaj atmıştı. "Bugün çok tahrik oldum, fotolarımı görünce!", Mustafa, "Hale abla geleyim mi?". Hale, "Hayır şimdi değil, ben seni çağırırım, bu gece Melek ablan burda, offf hayallerim gerçek oluyor!", Mustafa, "Hayallerin neymiş abla? Seni saatlerce evire çevire sikeceğim!". Hale, "Ohhhhhh!", Mustafa, "Deme öyle, Melek abla uyuyunca geleyim!". Hale, "Hayır gören olur, yarın öğleden sonraya hazır ol sen!", Mustafa, "Tamam abla, uyuyamam ben şimdi!". Hale, "Uyu, yarın bana güçlü lazımsın!".
Melek viski'yi getirip biz içmeye başladığımızda da yazışmalar devam etmiş. Ne ben, ne de Melek Hale'nin telefonla yazıştığını farketmemiştik. Hatta Ayhan aradığında da yazışıyormuş Mustafa ile. Hale, "Anlat bakalım, nasıl sikeceksin beni?", Mustafa, "İşte böyle!" deyip (internetten indirdiği amdan sikiş pozisyonunun fotosunu koymuş). Hale, "Offff, başka?", Mustafa, "Bunu da çok merak ediyorum!" (götten sikiş fotosu). Hale, "Eveetttttt, şimdiden sulandı amım!", Mustafa, "Ohhh abla, attırcam şimdi!". Hale, "Ziyan etme, yarın ağzıma attırırsın!".
Tuhaftı, biz o gece 3'lü yaparken ne ara yazmıştı bunları. İşin ilginci benimle tüm yazışmaları silinmiş olmasına rağmen, Mustafa ile yazışmaları duruyordu. Gece saat 02:00'de, Hale, "Bak yarın bunları sikeceksin!" (sikilmekten kızarmış amının dudaklarını ve göt deliğinin fotolarını çekip Mustafa'ya yollamış), Mustafa, "Ohhh, Halemmm, ben şimdi bunlara bakıp boşalırım!". Hale, "Hayırrr, sadece azgın kal diye yolladım!". Ertesi sabah, Hale, "Günaydın yakışıklı!", Mustafa, "Günaydın, geleyim mi?". Hale, "Bu kadar sabırsız olma, Melek ablanla işimiz var akşam üstüne kadar, ondan sonra seninim!", Mustafa, "Sabırsızlıktan öleceğim!". Hale, "Heyecanlanma, amımı doldurmadan boşalmanı istemiyorum!".
Ben bu kadını bir gün önce saatlerce her deliğinden sikmiştim, demek ki gram doyuramamışım. Saat 16:30'da beni arabama bırakıp, Melek'le siteye dönüşlerine kadar ne yazışmalar, ne yazışmalar! Okurken bile yarağım kalkmış masa altında gizlemeye çalışıyordum. 16:30'da, Hale, "Gel hadi Mustafa, evdeyim, ama arka bahçeden gel, kimseye de görünme!", Mustafa, "Uçtummmmm!".
Sonra ertesi gün yani Perşembe akşama dek mesajlaşma yok, demek ki 24 saat Mustafa Hale'deymiş. Akşam saat 22:00'de, Mustafa, "Annemlerin de geleceği tuttu!", Hale, "Olsun, dinlenmiş olursun!". Mustafa, "Ama özledim!", Hale, "Biliyorum, ben de özledim, ama 7/24 sikemezsin ya!". Mustafa, "Sen ver ben sikerim yavrum!", Hale, "Offf, deme şimdi, bak zaten sürekli bana bakıyorsun annenler anlayacak!" (ikisi de veranda herhalde). Mustafa, "Ne yapayım şu an çok güzel görünüyorsun!", Hale, "İyice dinlen bu akşam, sabah annenler gidince amcığım ve götüm seni bekliyor olacak!". Mustafa, "Ağzın da yavrum, çok sevdim ağzına yüzüne boşalmayı!" (vayyy ağzına boşaltmayan kadın gencecik dölleri yalayıp yutmuş). Hale, "Çok tatlıydı döllerin, ilk kez yuttum dedim değil mi?", Mustafa, "Evet aşkım, Halem!". Hale, "Tamam, ben içeri giriyorum!", Mustafa, "Girme, biraz bacaklarını açsana!". Hale, "Gören olur!", Mustafa, "Hadi aççç!". Hale, "Delisin sen!", Mustafa, "Offfff! (demek ki açtı) Külot giymemişsin?". Hale, "Hazır beklesin diye, hem ıslandı bütün hepsi, bırakmadın ki bugün amcığımdan beş dakika çıksan çamaşır atacaktım makinaya, doyamadım ki!". Gece boyu böyle sürüp giden yazışmalar. Ertesi sabah 10:00'da, Hale, "Annenler gitti, geliyor musun?", Mustafa, "Evettttt, duş alıp hemen geliyorum!". Hale, "Ben aldım, amcığım mis gibi kokuyor, gel de sik!".
Sonra bir sürü evrak, Ayhan'ın otoban giriş çıkış kayıtları, sitenin kamerasından giriş saat ve fotosu, tabanca ile ilgili ruhsat vs. mermi kovanları. Mustafa'ya ve Hale'ye 4'er kurşun isabet etmiş. Ayrıca salonun krokisi çizilmiş ve ufak bir detay vardı, kanape de bir adet seks oyuncağı bulunmuş. Daha önce tahkikat dosyası görmemiştim, ama herşeyin bu kadar detaylı ve adlı adınca yazılmış olması çok tuhaf gelmişti.
Dilek, "Ne o, yazışmalar çok mu ilginç geldi, kafanı kaldıramadın?" dedi. Telefonda bana dair bir iz yoktu, ama telefon kayıtları vardı. "Neyi soruyorsun bana sen şimdi?" dedim. Dilek, sanırım operatörden alınan 1 yıllık telefon görüşme listesinin sayfalarını aralayıp, "Bunlar ne?" dedi benim numaramın üzerine parmaklarıyla vurarak. Bir an yutkundum. Dilek, "Benim anlamadığım, geçen yıla kadar sakin, kendi halinde, kafasını önünden kaldırmayan kadının nasıl bu orospuya dönüştüğünü merak ediyorum!" deyip dosyayı gösterdi. Hemen sonra da, "Ölünün arkasından konuşuyorum!" deyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmez halde kalkıp dolaptan su aldım, kolonya ve havlu kağıt alıp önündeki sehpaya oturdum. Biraz kolonya döktüm ellerline. Kağıt havlula gözyaşlarını sildi. Dizdize oturuyorduk. "Bak.." dedim, iki elini de tutup sarstım ve "Bana bak, ne oldu?" dedim.
Anlatmaya başladı. "Ben ondan önce evlendim biliyorsun, beni kaynanam yetiştirdi sayılır. Gerdek gecesi sabahı kaynanam ikimizi de karşısına alıp, sen onun ablasısın koruyacak, kollayacak, doğruları, yanlışları gösterecek mutlu olması için çabalayacaksın. Sen de onun kardeşisin, saygını eksik etmeyecek, onunla beraber doğruları yanlışları bulacak, kocalarınıza güzel birer kadın, çocuklarınıza iyi birer anne olacaksınız demişti. Ama ben onu koruyup kollayamadım, iyi bir abla olamadım ki, olanları anlamadım bile, kendi derdimle (kocasının ölümünü kastediyordu) o kadar ilgilenmeyip ondaki değişimi görebilseydim, belki de 5 kişi ölmemiş olacaktı!" dedi.
"5 mi?" dedim. "Haberin yok mu?" deyip anlattı. 2 yılda 2 evlat, bir gelin kaybeden kaynana ve kayınvalidesi birer ay arayla vefat etmiş. "Tek başıma kaldım, şimdi de bu dosya ortaya çıktı. Çocuklarından gizlemeye çalıştım, ama sonuçta olay belli, çırılçıplak banyoda duş alıyorlarmış, su sesinden Ayhan'ın geldiğini duymamışlar bile. Oysa dava dosyasında salonda vuruldukları yazıyordu. Polisin tahmini, kaçarlarken, Ayhan çantasından silahı çıkarıp salonda yakalamış! Bu nasıl oldu, biliyorsan anlat bana!" dedi yalvaran gözlerle.
Elemanlardan birine telefon ettim, dükkana çağırıp, dükkanı ona teslim ettim. Melek 15 günlüğüne Almanya'daydı bir akraba düğünü için. Arabaya bindik, Meleğin eve götürdüm Dileği, bir yerlerden yiyecek birşeyler söyledim. Dilek, "Burası neresi ve neden geldik buraya?" dedi. "Burası arkadaşımın evi, anlatacaklarım uzun ve dükkanda tepkilerinin nasıl olacağını bilemediğim için geldik. Gelen giden müşterilerin ağlayan bir kadın görmesi işim için iyi olmaz takdir edersin ki!" dedim. "Peki tamam, anlat bakalım!" dedi. "Hayır, birşeyler yemelisin!" dedim. "İştahım yok!" dedi.
Çocukluğumuzda evcilik oynadığımızda, karı koca rolünde, bana yemek yapar, sonra da tabağın içine ağzına kadar birşeyler doldurur, "Bu çok!" dediğimde, gözlerini patlatır, "Hepsini yiyeceksinnnnnn!" derdi. Gözlerimi patlatıp, "Hepsini yiyeceksinnnnnn!" dedim. Zor da olsa gülümsedi.
68 notes
·
View notes
Text
yeni yıla herkes manitasi ile giriyor ben o ses Türkiye izleyerek mandalina yerken gireceğim
14 notes
·
View notes
Text
---
Captain, what a game!!!
Off harika bi geceydi. Bence insana iyi gelen şey bir toplulukla birlikte sinerji içinde bağırıp sevinerek bütün derdi tasayı bir süreliğine unutması. Yoksa düşünürsek aşırı saçma bi şeydkfkfk. Ama zaten şeyin anlamlı olması gerekmiyor.
Nasıl kazandık, nasıl o golleri attık anlamadımfkfkfl.
Maç başlarken kardeşim "haydi gol gol gol" demeye başladı ve ben de "abartma daha yeni başladı" bile diyemeden gol attıkdkdkdkd.
Sonrası tek kale maç gibi sürekli bizim kalenin oradaydık, devamlı "hayır hayır gol atmasınlar" heyecanıyla maçı pür dikkat izledi herkes. Ve gollerdeki o sevinç, o kutlama, Avusturyalıların sessizliği hahahhaah bu neden insanı bu kadar keyiflendiriyor bilmiyorum.
İkinci yarıda çok fena yağmur bastırdı. Sırılsıklam olduk. Bir ara birisi birinin omzuna çıktı ve Suriye bayrağı açtı, birkaç dakika sonra adamı ve bayrağı el birliğiyle hoop diye aşağı indirdiler. Yani gerçekten ne alaka?
Maç bittikten sonra gelen ikimizin de hissettiği "ee ne oldu şimdi?" sesinin tam olarak babama ait bir ses olduğunu konuştuk. İlla bi şey olması gerekmiyor cevabını verip geçtik.
İtiraf etmek gerekirse maçta bi anda yanımızda biten Almancı ergen grubun maçtan alakasız yüksek sesle konuşup gülmesi, maç sonrası kardeşim emanete verdiği şemsiye için sıradayken benim kenarda sıraya kaynak yapmaya çalışan iki farklı türk grubuna müdahale etmem biraz o beraberlik duygusunu etkiledi. Biraz da gerçekler :')
Yine de çok keyifli ve güzel bir geceydi. Ve bir sonraki maç Hollanda-Türkiye arasında, meskenim vs vatanım 🫂 Heyecan devam ediyor 🫠
Ve son not, bir önceki gün portekiz maçını da bugünkü maçı da Alman spikerlerden dinledik. Off o kadar ruhsuzlar ki, ceza sahasına girildiği anda çıldıran Türk spikerlerin kıymetini daha çok bilmeyiz bence.
2-3 Temmuz 2024
Leipzig.
33 notes
·
View notes
Text
Türkiye’nin İlahiyat Fakültesi nezdinde ilk kadın akademisyeni, tarihçi yazar Bahriye Üçok, 33 yıl evvel bugün katledilmişti.
Cinayeti İslami Hareket adlı örgüt üstlenmiş, 6 Ekim 1990 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde çalan telefonun ucundaki ses, Bahriye Üçok’u “Tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden cezalandırdığını” söylemişti.
"Türkiye Müslümanlarının dinsel alanda zaman zaman karşılaştıkları çalkantılar, gruplaşmalar, yabancılaşmalar, tarikatçılığa itilmeler, dinini kendi öz dilinde, kendi yazısı ile okuyup anlayamamasından doğmaktadır." diyerek gerçekçi bir tespitle toplumun fotoğrafını çeken Üçok, aydın kişiliği ile dinin siyasete ve toplumun gerçek dinini öğrenmeyip din kisvesi altındaki kendisine empoze edilen gericiliğe ve cehalete nasıl alet edileceğini fark etmişti.
Kendinde, beğenmediği fikirleri cezalandırma hakkı bulan zihniyet, belki de planlı bir gelecek için Türkiye Cumhuriyet'ini modern çizgiden İslamcı ve gitgide gericiliğin hüküm süreceği bir noktaya giden yolda hain planla Bahriye Üçok’u o gün katletmişti.
Korkunç bir planın kurbanı değerli aydın Bahriye Üçok'un bu kaybı aynı zamanda evladına bir ömür boyu travma yaşatacaktı. O günü Kumru Üçok şöyle anlatıyor;
”Bombayı anneme ellerimle verdim, kargo şirketi anneme gönderilen paketi evimize iki kere getirmiş. Bizi evde bulamamışlar. İkinci gelişlerinde eve ihbarname bırakmışlar. Ben de kargo şirketine gidip paketi aldım ve eve getirdim. O paketle de 15 dakika kadar seyahat ettim. Paketi anneme verdikten sonra arkamı döndüm ve alt kata yöneldim. Annem o sırada paketi açmaya çalışıyordu. Arkamı döner dönmez bir patlama sesi duydum. Bu olayı unutmak mümkün değil. Her gün her an aklımda. Her gün rüyalarıma giriyor.”
Fikirleri ve yazdıkları için katledilmiş değerli aydın, Bahriye Üçok'u aramızdan ayrılışının 33. yılında saygıyla anıyoruz.
69 notes
·
View notes
Text
BEN TÜRK DEĞİLİM !..
BEN TÜRKÜM,BEN MÜSLÜMAN’IM !...
HEMEN BİR FERYAT,BEN TÜRK DEĞİLİM.
İYİ DE SEN KİMSİN ?
SEN BU TOPRAKLARDA DOĞMADIN MI,BU TOPRAKLARDA YAŞA-
MIYORMUSUN,
SEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI DEĞİLMİSİN ?
EVET !
E ! O ZAMAN TÜRKSÜN.
ÇÜNKÜ !
TÜRK BİR ETNİSİTENİN ADI DEĞİLDİR.TÜRK BİR MİLLETİN ADIDIR.
TÜRK MİLLET’TİR MİLLET .
SENİN ETNİSİTEN NE OLURSA OLSUN.AMA MİLET OLARAK TÜRK-
SÜN.HİÇ KİMSE SENİN ETNİSİTENİ RED ETMİYOR.BÖYLE BİR HAKKI-
DA YOK.NİYETİDE YOK.
SEN ONU KENDİ İÇİNDE YAŞA,YAŞAT.
ŞAYET TÜRK MİLLETİ BENİ ASİMİLE EDER DİYE BİR KORKUN VARSA?
BUNDAN HİÇ KORKMA.
ÇÜNKÜ TÜRK MİLLETİ KENDİSİ ASİMİLE OLUR.AMA ASİMİLE ETME-
Yİ BİLMEZ.ŞAYET BÖYLE BİR BECERİSİ VE NİYETİ OLSA İDİ :
BUGÜN DÜNYANIN ENAZ YARISI TÜRK OLUR,TÜRKÇE KONUŞUR,
O ZAMANDA SENİN GİBİ “ BEN TÜRK DEĞİLİM.” DİYE ÇATLAK BİR
SES ÇIKMAZDI.AKSİNE TÜRK MİLLETİ ASİMİLE ETMENİN AKSİNE
ÇOK YERDE KENDİSİ ASİMİLE OLMUŞTUR.
MESELA ;
SENİN GİBİ “BEN TÜRK DEĞİLİM.” DİYENLERİN DIŞINDAKİ BOYA-
YI KAZISAK ALTINDAN TÜRK ÇIKAR.BUNDAN HİÇ ŞÜPHENİZ OL-
MASIN.CESARETİNİZ VARSA KAZIYIN BAKIN ALTINDAN NE ÇIKA-
CAK.
BUGÜN DAHİ ; % 89.78 ‘İ TÜRK OLAN YURDUMDA % 10,22’LİK ETNİ-
SİTENİN İÇİNDEKİ SEN VE SİZLER,BİZİMLE AYNI EŞİT HAKLARA SA-
HİPSİNİZ,AMA BUDA YETMİYOR.NEREDE İSE KENDİNİZİ YURDUN
SAHİBİ İLAN EDECEKSİNİZ.
O ! RED ETTİĞİNİZ,HER FIRSATTA ARKASINDAN KUYUSUNU KAZDI-
ĞINIZ,İHANET ETTİĞİNİZ,TÜRK MİLLETİ OLMASA !
O SİZİN ARKANIZI SIVAZLAYANLARIN SİZİ SOKAK KÖPEĞİ GİBİ İT-
LAF EDECEĞİNİ BİLEMİYECEK KADAR KÖR VE CAHİLSİNİZ.
ŞUNU HİÇ UNUTMAYIN Kİ SİZLER ! BİZ TÜRKÜZ DEDİĞİNİZ VE
TÜRK MİLLETİ VARSA VARSINIZ.BUNU SAKIN UNUTMAYIN …
YİNE !
BEN MÜSLÜMANIM !
HEMEN BİR FERYAT.HAYIR BEN MÜSLÜMANIM.O DEĞİL.
NİYE ?
E ! BEN SÜNNİ’YİM. O ! ŞİA – O! ALEVİ – O ! MALİKİ- O ! CAFERİ –
O ! ŞU- O ! BU .İYİ DE KARDEŞİM BEN MÜSLÜMANIM DEDİM.
SENİN GİBİ HİZİPÇİ DEĞİLİM. HİZİPÇİLİK YAPMIYORUM Kİ !
“ALLAH KATINDA DİN İSLAMDIR.”(Ali İmran -19)
KİŞİ ,İNANARAK ;
“ALLAH’TAN BAŞKA İLAH YOKTUR.HZ.MUHAMMED ONUN
KUL’U VE RESULÜDÜR.”DEDİĞİ AN .İSLAM’A GİRMİŞ.
MÜSLÜMAN OLMUŞTUR.ONLARIN İMANINI İSE ANCAK ALLAH
BİLİR BUNU YARGILAMAK SORGULAMAK KUL’A DÜŞMEZ.
KİŞİ BARIŞ VE ESENLİK İÇİN ALLAH’A TESLİM OLMUŞTUR.ONUN
KİTABI KUR’AN,PEYGAMBERİ HZ.MUHAMMEDDİR.
BUNLARIN DIŞINDAKİLER;
HİZİPTİR,TEFRİKA’DIR.ZÜBÜRDÜR,MİŞNA’DIR.ALAH BUNLAR-
LA İSLAMI BÖLENLERİ LANETLEMİŞTİR.
YANİ ;
TAKVA ALLAH İLE KUL ARASINDADIR.DURUM BÖYLEYKEN,
SANA NE OLUYORDA ? İNSANLARIN İMANINI,AMEL’İNİ YARGI-
LAMA,SORGULAMA VE ÖTELEME GİBİ İŞLERE BURNUNU SOKU-
YOR FESAT TOHUMLARI SAÇIYORSUN,İSLAMIN İÇİNE İSRAİLİYAT
FİTNESİNİ VE MUAVİYE ZEHİRİNİ AKITIYORSUN.
SEN KİMSİN ?ELİNDE İMAN ÖLÇER Mİ VAR? ALLAH PEYGAMBER-
LERİNE VERMEDİĞİ GÖREV VE YETKİYİ SİZE Mİ VERDİ?
YAPMAYA ÇALIŞTIĞINIZ İŞİN KORKUNÇ’LUĞUNU BİLMEYECEK
KADAR DE DİN CAHİLİ,AYNI ZAMANDA DİNDEN GEÇİNEN SEFİL
DİN TÜCCARISINIZ.ÇEKİN O PİS ELLERİNİZİ MİLLETİN İNANCINDAN!
SONSÖZ OLARAK GURURLA !
BEN TÜRKÜM VE MÜSLÜMAN’IM. DİYORUM.SİZ ? SİZ BİLİRSİNİZ …..
18 notes
·
View notes
Text
5 veya 6 ya gidiyordum, tarihlerden 31 Aralık. Akşam klasik bir şekilde O Ses Türkiye izliyoruz ailecek. Annemle kardeşim uyudu, ben gece yarısına kadar uyumak istemediğim için babam benimle bekledi. Sonra ya televizyonda duydum ya da babam söyledi tam olarak hatırlamıyorum. Yıla ne yaparak girersen o işte çok iyi oluyormuşsun. Gittim odaya matematik kitabımı aldım. Bir yandan televizyon izliyorum bir yandan soru çözüyorum. Babam güldü bana ama devam ettim çözmeye. Ve yeni seneye girdik.
Yazarken aklıma geldi gerçekten doğru olabilir mi acaba benim matematiğim baya iyi çünkü de xjjsnxjdndjf
5 notes
·
View notes
Text
Gelecekteki sevgilim... inşallah sende yeni yıla elinde mandalina o ses türkiye izlerken girmişsindir...
31 notes
·
View notes
Text
CHP tarafından verilen Emekli maaşı araştırma önerisi AKP ve MHP oylarıyla REDDEDİLDİ.
DİYORUZ Kİ;
☑️Artık önerge,yasa teklifi vermeyin!
☑️Ses getirmeyen basın açıklamalarıyla zaman kaybetmeyin!
☑️Tweetlerle geçiştirmeyin!
☑️Grup toplantılarında iki kelamla konuyu "tamam gündeme getirdik" diye düşünmeyin!
📢MİLLETİN SESİNE KULAK VERİN.HER GÖRÜŞTEN 16 MİLYON Emekli yi BİR ARAYA GETİRİN.MİTİNG YAPIN!
☑️SEÇİM AREFESİNDE İKTİDARIN SİZE ATTIĞI PASI DEĞERLENDİRİN BOŞ KALEYE O GOLÜ ATIN!
☑️BAŞKA GÜNDEMLERLE, TERÖRLE SİZİ EKARTE ETMEYE ÇALIŞAN İKTİDARIN ÇABASINI BOŞA ÇIKARMAK GERÇEKTEN HALKI DUYMAKLA MÜMKÜN!
☑️"MUHALEFET İKTİDARLA ORTAK" ALGISINI BU ŞEKİLDE YIKABİLİRSİNİZ!
📢 TÜRKİYE BÜYÜK EMEKLİ MİTİNGİ YAPIN
Kaynek :Şebnem Arda BOĞA
14 notes
·
View notes
Text
Se-a-deneme, bir, ki, üç... Selam, Tumblr. Tumblr'a canlı yayın açma özelliğini getiriyoruz. Adını da Tumblr Live koyduk.
Tumblr Live, canlı yayınları doğrudan panona taşıyor; yani hem Tumblr takipçilerin hem de yayın izleyicilerin bir noktada toparlanıyor. Gözlerinin parıldadığını, yüzüne heyecanla karışık bi' gülümseme oturduğunu görüyoruz. Böylesi bir sinerjiye kim dayanabilir ki? Fevkalade.
En başta Android ve iOS uygulamalarımız üzerinden Tumblr Live'ı ABD'li kullanıcılarımıza sunmuştuk. Artık vakti geldi; bu hafta Tumblr Live yepyeni noktalarda kullanıma açılıyor.
Aşağıda yer alan ülkelerde veya bölgelerde yaşıyorsan, bundan böyle Tumblr Live yayınlarını izleyebilecek, dilersen kendi Minecraft maceralarını, havlu kenarına dantel dikme deneylerini, sabah yürüyüşlerini, kedin Mıncır'la evde haldur huldur koşturmalarını, yani kısacası dünyanın mutlaka görmesi gerektiğini düşündüğün o önemli anları yayınlarına taşıyabileceksin.
Hangi ülkeler ve bölgeler dersen:
– Avrupa Birliği – Birleşik Krallık – Brezilya – Güney Kore – Japonya – Kanada – Malezya – Meksika – Türkiye ✨ (Kestane balının diyarı Zonguldak dahil olmak üzere)
Tumblr Live nasıl işliyor dersen:
Mobil uygulamalarda panonun en altında yer alan kamera simgesine (🎥) dokunduğunda, mevcut canlı yayınların listelendiği bir sayfaya gideceksin. Canlı yayınlardan bazıları ayrıca panonun tepesinde de gösteriliyor olacak.
Seviyeli bir şekilde takıldığın sürece "Yayına başla!" düğmesine bastığında dilediğin yerden yayın yapabilirsin: Parkta sincapların peşinden koşarken, sokakta arkadaşlarınla kardan adam yaparken ya da direkt mutfakta cacık hazırlarken; paylaşım ruhu sana ait.
Hem ön hem de arka kamerayı kullanarak yayın yapabilirsin. "Ya ben şimdi utanırım" diyenler için yüz göstermeden yayın yapma imkanı da sunuyoruz.
Yayınlarının güvenliğini sağlamak üzere en güvendiğin, en sadık izleyicilerini görevlendirebilirsin. Hani olur ya sen yayındayken birisi gelir dadanır, canınızı sıkar; bu gibi durumlarda moderasyon konusunda destek almış olursun.
Canlı yayındaki herkesin avatarına dokunup o kişinin yayınına geçebilirsin. O blogu takip edip etmemen bir şey değiştirmez.
Yaa ne güzeeel, dediğin yayınlarda yayın yapan kişiye ufak hediyeler gönderebilirsin.
Yayıncıları favorilerine ekleyerek tek bir liste halinde toplayabilirsin.
Tumblr Live'ı alıp nereye taşıyacağın tamamen senin hayal gücüne kalmış. Cacık hazırladığın mutfaktan gece yarısı kitap okuma saatleri mi düzenleyeceksin? Cam fanusta hazırladığın teraryumunda dolanan mikro boyutlu ponçik böcekleri mi göstereceksin? Işık ve kadraj anlattığın fotoğrafçılık tutuorialları mı yayınlayacaksın? Menekşe, kaktüs ve sardunya bakımı nasıl yapılır; japon balıkları için en uygun ortam nasıl hazırlanır; keman akoru nasıl yapılır; anlatmak ve göstermek istediğin her şey için haftanın her günü başka bir yayın mı planlayacaksın? Bundan sonrası gerçekten senin dünyan, senin panon, senin yayının.
Neler yapacaksın, ne tür yayınların olacak, biz de merakla bekliyoruz.
30 notes
·
View notes
Text
Merhaba Hasan bey ben de sizlere eşimle yaşamış olduğum bir anımı paylaşmak istiyorum. İsmim Olcay eşimin ismi Derya ben eşimden 25 yaş büyüğüm, ben yurt dışında büyüdüm 39 yaşında Türkiye ye geldik Ankara da elit bir semtte annem daire almış Türkiye ye döndüğümüzde o dairede oturmaya başladık bekar olmam nedeniyle annem benden çok korkuyordu Avusturya da her fırsatta sikişen biriydim Ankara da orada ki gibi olmaz ne kadar elit olsada sonuçta orası Türkiye ve başkent Ankara diye diye beni de korkuttu . Babamın ölümünden sonra köyümüze çeşme yaptırmak için gitmiştik ben 40 yaşıma girdiğim gün köydeki amcam yeğenim bak bizim çobanın bir kızı var çok güzel al şu kızı hem onlar rahatlasın dedi .
Göreyim amca beğenirsem dedim amcam kayınpederi kaynanayı ve Derya yı akşam yemeğe davet etti yengem Derya yı hazırlamış bir köyde bu kadar güzel bir kızı nasıl sikmeden bırakmışlar diye düşündüm . Tamam kabul ediyorum dedim aynı gün çoban Kenan dan Derya yı istedik hiç ses çıkarmadan Derya amcamın elini öptü 2 gün içinde herşey hazırlandı Ankara ya döndük ilk olarak İmam nikahı yaptık artık karı-koca olmuştuk 17 yaşına geldiğinde annem vefat etti köye defnettik o gün amcamın altında yengem değil kaynanam vardı kayınpeder Kenan ne yapar kiminle acaba diye düşünürken yengemin evde olmadığını fark ettim Derya ya kahvehaneye gidiyorum dedim ama yengemi arıyordum kayınpeder in evinde inleme vardı iyice kulak verdim eltimin öldüğü gece olacak işmi bir duyan gören olur diyor arada bir ahh off diye inliyordu biraz daha yaklaşıp görmeye çalıştım bir kadın domalmış Kenan arkasından sikiyordu kadın görünmüyordu canım benim de seks yapmak istemişti fakat Derya adetliydi arabama atlayıp Derya yı çağırdım evimize gittik o gece Derya yı adetli olduğu için ilk defa götten siktim o geceden 3 gün sonra rahatsızlandım Derya beni hastaneye kaldırıldı 6 ay hastanede tedavi altında kaldım herşey normaldi fakat sikim kalkmıyordu çok uğraştı doktorlar mecburen ilaç tedavisine başlayacaklar düzelme olup olmadığını kontrol edeceklerdi konuyu uzatıyorum detaylı anlatayım ki atmış yalancı demeyin sonra. Eve gittik 3 ay sonra Derya 18 yaşına girdi bizde sözümüzün eri insanlarız resmi nikah ı yaptık ama gencecik kızı sikecek bir sikim yoktu artık . Emiyordum okşuyordum ama maalesef turnayı deliğe yerleştiremiyordum.
Birgün Ankara Kızılcahamam da hamama gittik yüzdük duş aldık vs derken aklıma masaj salonu geldi hemen masaj salonuna gittim baktım iri yarı koca yaraklı 2 erkek masör var Derya nın yanına gittim gel sana da banada iyi gelecek masaj yaptıralım dedim bizim gibi evli çiftler için özel localar varmış bizi o localardan birine aldılar peştamallerle kalça kısımlarımızı kapattılar masaj başladı ben adamlara işareti yaptım 2 masörde Derya ya masaj yapmaya başladı karıma masaj yapmıyorlar resmen benim yanımda karımı okşuyorlardı. Karım hiç ses etmeden yatıyordu ama zevk aldığı belliydi gözlerini kapatmış dudakları dişlerinin arasındaydı masörlerden biri sikini kaldırmış saklamaya çalışıyordu uzandığım yerden kalkıp karımın yanına gittim kulağına kendini serbest bırak zevk almaya bak bu adamlar istersen seni sikmek için buradalar dedim gözünü açtı masörlere baktı o sikini saklamaya çalışan masörün şortundan çekti sortu indirdi sikini tutup ağzına aldı diğer masör bacaklarını aralayıp sikini karımın amına sokmaya başladı onlar karımı sikerken bende onları izliyordum Derya zevk almaya başlamıştı o kos koca adamların altında 155 boyunda 47 kilo esmer güzeli bir kadın vardı adamlar karımı kucaklayıp aralarına aldılar biri götten diğeri amdan sikiyordu Derya çığlık çığlığa zevk alıyordu adamlar yer değiştirdi o minicik karım aralarında kayboluyordu Derya orgazm üzerine orgazm oluyordu sıcak bir taraftan sikiş bir taraftan Derya bitmişti masaj masasına oturdu bacak arasından o azmanların dölleri akıyordu birkaç dakika içinde giyinip odamıza çıktık bana sarıldı teşekkür etti . Artık ben sikemiyorum seni istersen istediğin erkekle seviş benim olsun yeterki dedim beni dudaklarımdan öptü uyudu . Şuan ben 50 yaşımdayım Derya 25 ne yapayım çok güzel bir karım var boşanmak istemiyorum onuda seksiz bırakmamam lazım
37 notes
·
View notes
Note
bu akşam napıyosun
Her akşam ne yapıyorsam onu. Ben bu yılbaşı olaylarını, ek plan yapmaları, heyecanları falan anlamsız buluyorum. Extra bir durum gibi gelmiyor bana. Mor kareli Gaffur pijamamı giydim, oturdum anne babamla O Ses Türkiye izleyip çilek, çerez falan yiyorum. 00.00 olunca herkes kalkıp birbirini öper ve geri otururuz sonra ben uyurum sabah iş var. Öyle stabil yani. Yarına mucizevi ve şahane bir değişimle uyanmayacağıma göre çok abartmaya gerek yok. 2024'ü aşık olduğun kişiyle geçirdim ve yeni yıla da onunla giriyorum fiziken olmasa da. Alacağımı çoktan aldım, çok da şey yapmaya ihtiyacım yok bu yüzden.
2 notes
·
View notes
Text
Hunharca keyif yapanlar burada mı??
Durup dururken dans etme isteği geliyor mu size de?
Hava sanki her zamankinden daha güneşli...
İnsanlar daha mı güler yüzlü, bana mı öyle geliyor?
Çimler daha yeşil, öyle değil mi?
Kırmızı hiç bu kadar baştan çıkartıcı olmamıştı...
Kuşların cıvıltısı bile farklı. Cıvıltı değil bu, senfoni adeta...
Bir ses geliyor arkadan... Bir şiir kulağımda...
Ben Nazım Hikmet diyeyim, sen Cemal Süreya...
Tarık Akan ile Adile Naşit sarılmışlar birbirlerine, sevinç gözyaşı ikisindeki de... Barış Manço bir başka keyifle söylüyor Halil İbrahim Sofrası'nı...
Özkan Uğur değil mi o kahkaha atan??
Zeki Alasya takmış koluna Türkan Saylan'ı, önlerinde Berkin ile Ali İsmail... Gülümsüyorlar Boğaz'ın üstünde, gökyüzünde...
Münir Özkul'u duydunuz siz de, değil mi?
"Ben Yaşar Usta! Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi!" diye haykırıyor zalime...
Yaşar Nuri Öztürk, Fesli'nin kıçına basıyor tekmeyi! Fesini düşürüyor kaçarken fesli deli, tıpkı İzmir'de denize döktüğümüz o aşık olduğu Yunan gibi!
Uğur Mumcu ile Hrant arkalarına yaslanmış izliyorlar Adıyaman'ı, Bursa'yı, Balıkesir'i... "Oldu bu sefer" diyorlar...
Fatma Girik de sevinçten ağlıyor, Kız Kulesi'nin üzerinde. Sinem Başkan'ı alkışlıyor avuçları patlarcasına! "Ben Şisli'de başardım, sen de Üsküdar'da başaracaksın güzel kızım" diyor...
Ve şimdi susuyor hepsi...
Ayağa fırlıyorlar birden... Nasıl fırlamasınlar? Güneşten daha sarı saçları, Marmara Denizi kadar mavi gözleriyle, tam da Çamlıca Tepesi'nden izliyor Paşam eserini...
"Söylemiştim size..." diye fısıldıyor...
"Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacak..."
Gözümden akan yaşları siliyorum, tüylerim diken diken...
Tünelin sonundaki ışığa bakıyorum...
Gördüğüm o ışık trenin ışığı değilmiş, bildiğin gün ışığıymış!
Tünel bitti.
Karanlık bitti...
Fark ettiniz mi, yarınlar çok daha aydınlık şimdi!
herşey çok güzel olacak
Hissettiklerimi çok güzel yazmış.🇹🇷🇹🇷
Emre
Dolcel
18 notes
·
View notes
Text
Kerem Alışık O Ses Türkiye Yılbaşı | Kerem Alışık Kimi Seçti #keremalışı...
youtube
10 notes
·
View notes
Text
19.07.2024 BRUCE DICKINSON KONSERİ (KÇP)
Kelimeler tarifsiz ve yetersiz. Aylar öncesinden yapılan açıklamayla sevinçten havalara uçmuş olan ben, Bruce Dickinson konseri öncesi heyecandan yıkılıyorum. Çocukluğumdan beri ciddi bir “Iron Maiden” hayranıyım. Maiden’ın zaman içerisinde vokal görevini üstlenmiş olan diğer solistleri bir yana (Paul Dianno, Blaze Bayley. Özellikle Bayley’e ve o dönem albümlerine çoğu Maiden fan’ı aksine bayılırım.) Bruce Dickinson benim için ayrı bir yerde durur. Peki kimdir bu Bruce? “Iron Maiden” vokalisti, pilot, yayımcı, yazar, senarist, eskrimci, futbolcu, popçu, topçu, süperman, Mandrake! Bunların hepsi evet ama benim için Bruce Dickinson bu kadar kualifikasyondan bile çok çok daha fazlasıdır. İlk dinlediğim “Heavy Metal” sestir. Çocukluk kahramanımdır, Ejderha kovalama arkadaşımdır. Otobüsle güneye inerken, camdan dağlara baktığımda “Walkman”imden fırlayan “Air Raid Siren”dır. Beni “Brave New World” Eddie’si gibi gökyüzünden gülümseyerek takip eden dostumdur. Dünyanın şeytanlarına, düşmanlarına, sıkıntılarına, aşk acılarına, gereksiz düşüncelerine, popüler kültürüne, kapitaline karşı her zaman yanımda olan adam gibi adamdır! Bu adam, bu sefer, önceki iki sefer ki gibi Dünya üzerinde en sevdiğim grupla birlikte değil, kendi solo projesi kapsamında kurmuş olduğu yetenekli müzisyenlerle dolu bir ekiple geliyordu. Hasret, heyecan, merak büyüktü, dolayısıyla yine yollara düşüldü Nejat baba!
Bruce Dickinson’ı “Iron Maiden”dan bağımsız tutmak imkansız gibi birşey. Eski grubu “Samson”u bırakıp 83 te Maiden kadrosuna dahil olup “The Number Of The Beast” albümünde vokal görevi üstlendiği günden beri, Bruce Dickinson’sız “Iron Maiden” “Iron Maiden”sız Bruce Dickinson düşünemez olduk. Buna rağmen 90’lı yıllardan beri Bruce’un yollarına çiçekler serptiği (Malesef çoğu zaman Maiden gölgesinde kalan.) müthiş bir solo kariyeri var. Dünyada bazı adamların yıldızı çok yüksektir, star hamuru vardır, yaradılıştan şanslıdır falan bunlar. İşte Bruce bence tam olarak bu adamlardan. “Iron Maiden” kariyeri olmasa da (Belki bu kadar değil.) rüyaları süsleyecekmiş Bruce abimiz. Tam da bu sıcak Temmuz ayının ortasında, tepede çok güzel bir dolunay (neredeyse) varken, (Bruce buna konuşmalarında çok değindi herif tam bir “ay” aşığı.) bu geri planda kalmış solo kariyerin ilk Türkiye konseri için Küçükçiftlik park’ta (KÇP) yerimizi aldık. “Kçp” içerisinde “Megadeth” konserinden beri bazı gelişmeler olmuştu. Bahçe alanı bu sefer konsere dahil edilmemişti, Sahne önü ve Normal girişler aynı kapıdandı. Hem arkada hem önde “Merch” standları vardı, itemlar güzeldi, Wc düzeni hemen hemen aynıydı, “Vip” orada duruyordu, biralar pahalıydı falan filan..
Konser haftanın son gününe denk geldiği için yol, hava, civa muhalefetleri yüzünden malesef Bruce Dickinson’dan önce çıkan “Malt” grubunu kaçırdık. Uzun zaman önce bir kez izleyebildiğim 2006 çıkışlı grubun Performansının güzel ve keyifli geçtiğini duydum, umarım yakın bir zamanda tekrardan kendilerini izleme fırsatı yakalarım. “Kçp”ye gidilebilecek her yolu yaklaşık 20 senedir deneyimliyorum. Şehrin tam merkezinde olup ulaşımının bu kadar yorucu olması müthiş bir çelişki, tam bir dilemma. Artık piyasada taksi yok. Bu ihtimali geçtiğimizde elimizde toplu taşıma, tabanvay ve “Özel araç” seçenekleri kalıyor. Toplu taşıma ve tabanvay aslında birbirinden bağımsız gibi gözüksede birbirine bir o kadar bağlı. En yakın toplu taşıma durağına ulaşmak için bu sıcakta hatırı sayılır bir yol tepmeniz gerekiyor. Son kalan “Özel araç” seçeneği “Kçp” için en iyi fikir diyebilirim. Eğer çok içen birisi değilseniz yada şöförlük yapacak bir arkadaşınız varsa atlayın arabanıza, açın klimanızı, müziğinizi “Kçp”nin hemen karşısında eski “Opel” servisi yıkıntıları arasında ki yeni “İspark”a doğru devam edin. Günümüz şartlarına göre otopark’a çok birşey vermiyorsunuz yüz-yüz elli, yarım bira parası yardırın. Trafiği biraz daha arttıralım. Zaten İstanbul trafiğinde hiçbir koşulda hiçbir yere gidemiyoruz bari serin serin duralım. Karbon emisyonları, küresel ısınma, hava kirliliği amaan geçelim… Dünya kimsenin umrunda değil, kimsede Dünyanın umrunda değil. Doğa dengede, “Road to Hell!”
Bira demişken konser öncesi acık içelim tabi. Ana kırmızı kapıdan içeriye girdiğimiz gibi bar sırasına geçiyorum. Etrafa şöyle bir bakıyorum ortam güzel. Bütün dinozorlar bir aradayız. Arada bir ufak tefek gençlik kıpırtıları ve buna tam tezat giden elleri yelpazeli bir yaşlı hareketide yok değil. Sonuç olarak Sahne önü full kapasite, normal bölüm arkalara doğru boş olmak üzere hınca hınç dolu. Sürekli sıcaktan bahsediyorum ama bu seferde gerçekten çok sıcaktı be kardeşim.. Durduğum yerde duş almışa döndüm, arada bir hava esince beynime kan gitti onun dışında uzaktan kumandalı robot modunda takıldım. Müzik, sanat bu yüzden var dercesine, geri kalan bütün düşünceleri unutturur şekilde Bruce Dickinson grup arkadaşları sahneye çıkıyor ve introlar başlıyor. İkinci şakıya kadar ben bar sırasındayım tabi biramı bırakmam. “The Invaders” ve “Toltec 7 Arrival” sonrasında Bruce baba “Accident of Birth” ile yıldırım gibi sahnede. Bu anlatı için “Gibi” lafı fazla bile olabilir. 66’lık Bruce (Son İstanbul “Iron Maiden” konserinden beri yüzü epey yaşlanmış ama aradan 11 sene geçmiş.) sahnede bir an bile durmuyor, koşuyor, oynuyor, zıplıyor! Grup arkadaşlarıda performanslarıyla Bruce’a eşlik ediyor ama inanmazsınız hiçbiri Bruce kadar enerjik ve istekli değil. Bu adam tam bir enerji bombası since 1958!
Bruce Dickinson sahneye öyle bir çıkış yaptıki aklıma direk 2002 “Rock in Rio” “Iron Maiden” performansı geldi. Bruce sahneye yine zıplayarak, ışık hızıyla çıkmıştı, üzerinde yine bu akşam giydiği gibi mavi bir kot yelek vardı. Bu kombin milenyumda çıkan “Iron Maiden”ın “Brave New World” albümü fotoğraf çekimlerinde Bruce’un üzerinde olan kıyafetlerdi. Yeni solo albümü “The Mandrake Project” için Bruce yine benzer bir seçim kullanmıştı, beni nostaljiye bağlamıştı. “Abduction” çalındıktan sonra “Laughing In The Hiding Bush” ile Bruce partisi başlıyor. Bu konser genel olarak parti havasında geçiyor. Şarkılar ve grup arada ki nadir düşük tempolu parçalar hariç gerçekten çok eğlenceli, enerjik. “Hard Rock/Heavy Metal” “Soundları” tadında bulduğum Bruce’un solo projesinin “Iron Maiden”dan keskin farkları (tabiki Steve Harris faktörü ve Bass etkisinin o kadar yüksek olmaması dışında.) daha eğlenceli bir tarzın olması, daha az “Epik” olması, seyircinin eşlik edebileceği uzun pasajların azlığı vs. diye özetlenebilir. Bunun dışında Bruce ekibinin sesine bile Maiden’ın sesçisi bakıyor. “Iron Maiden” “Sound”uyla benzeşen çok fazla öğe var bu bir gerçek.
“Jerusalem” ile ilk düşüşümüzü yaşıyoruz. Bruce şarkı öncesi uzun bir anlatı yapıyor. Adam konuşurken bile enerjik. Seyirci iletişimi konusunda bölüm sonu canavarı. (Bir röportajında konser alanının en arkasında duran herife “hey sen” deyip ona seslenebilirim demişti. Dediğini her zaman yapar.) “Biritiş” aksanlı kahramanım, bir “William Blake” şiiri olan eseri seslendirmeden önce “Iron Maiden”ın (98 Blaze Bayley zamanlı Harbiye konseleri hariç.) Bruce Dickinson ile ilk kez geldiği “Sonisphere” festivalinde yaptığı konuşmaya benzer mesajlar veriyor. (Hangi dine inanırsak, inanalım, kim olursak olalım, Hristiyan, Musevi, Müslüman, Jedi, Ork, Hobbit hepimiz kardeşiz vs. Bunu 2011 “Sonisphere”de “Blood Brothers” çalınmadan hemen önce söylemişti.) Güzel bir dinleti, barış kardeşlik mesajları ve “William Blake”ten sonra Bruce’un yeni albümü “The Mandrake Project”ten “Afterglow Of Ragnarok” dinliyoruz. Bence günahıyla sevabıyla tam bir “Iron Maiden” parçası kıvamında. Aztek, Japon derken koy olası bir “Viking”, “Norse” temalı Maiden albümünün ortasına bu şarkıyı yemin ediyorum sırıtmaz. “Chemical Wedding” ile eylencenin dozu giderek artarken Bruce “Tears Of The Dragon”u araya sokarak bizi yine manyak ediyor, duygudan duyguya sokuyor. Belki de Bruce’un solo kariyerinin en bilinen şarkılarından olan “Tears Of The Dragon” Bruce’un söylediğine göre “Hellfest”te süre sıkıntısı yüzünden çalınamamış. Pek festival işi değilsin zaten sen babam sığamazsın oralara. Gel bize tek başına sabaha kadar çal, söyle başım üstüne.
“Resurrection Men” ve “Rain On The Graves” yeni albümdeki sıraları değişmiş olarak peşisıra çalınıyor. Ben Bruce’un son albümünden çok memnunum. “Afterglow Of Ragnarok”ta olduğu gibi bu iki şarkıda keyifle dinlenebilen, Maiden dinleyicisinin kolaylıkla aşina olabileceği güzel eserler olmuş. Albümü uzun bir yolda baştan sona açın dinleyin, akıp gidiyor. Yeni albümden sonra geçmişe geri dönüyoruz “Frankestein” başlarda sıcağın etkisiyle beklediğimden düşük olan seyircinin reaksiyonunu kademeli olarak yükseltiyor. Hemen herkes şarkılara eşlik ediyor. Bruce canavarını yaratıyoruz! Kehanetler, büyücülük, hokkabazlık gibi konulara uzun yıllardır kafayı takmış olan Bruce (Hatta yanlış hatırlamıyorsam “Iron Maiden”ın geleceği konusunda Steve Harris ile yaşadığı en büyük tartışmaların kaynağı bu tarz temalardı.) “The Alchemist” ve “Darkside Of Aquarius” arası bir yerde delilik çıtasını zirvelere koyuyor. Hayatımda ilk defa bir konserde böyle bir enstrümanın çalındığını görüyorum. Aletin ismini tam olarak bulamadım ama korku filmlerinde kullanılan bir tür rezonans çubuğu diyebilirim. Bruce bir orkestra şefi gibi elini yaklaştırıp uzaklaştırdıkça aletten farklı, büyülü, perili sesler çıkıyordu, Mandrake bizi hipnotize ediyordu.. Konser boyunca Bruce Dickinson, adını bilmediğim bu enstrüman dışında perküsyonlara da el attı. Yeni albümünde gitarda çalmış.. Yani adam sadece vokal, yazar, pilot, eskrimci, manav, bakkal, aşçı, uşak değil aynı zamanda çeşitli enstrümanlarıda çalabilen yetenekli bir müzisyen…
Mandrake gösterileri, hipnotik anlar, Bruce’un ecnebi tabiriyle “Goofy” sayılabilecek belki biraz Jim Carrey tadında “Hubidicubi” hareketlerinden sonra tam gaz “Road To Hell” burada yaşanan atmosfer görülmeye değerdi. Bruce ve ekip arkadaşları sahneye kısa süreliğine veda etmeden önce bütün enerjileriyle bu şarkıyı çalıp söylediler. Seyircinin çoşkusunu başta dediğim gibi bir parti havasında tutmayı başardılar. Bruce güle oynaya, şakayla şukayla sahneden indi, herkes bağırmaya başladı. Doymadık, doyamadık. Bruce’ta bu işin gayet farkında bir şekilde sahneye geri döndü. Konser boyunca ses gayet iyiydi. Adamlar ve hanım ablamız zaten çok iyi çalıyorlardı ayrıca iyide duyuluyorlardı. Belki davul biraz arkaplanda kalıyordu ama bunun dışında herhangibir sıkıntı yoktu. Bruce zaten mikrofonsuz bile sesini bizlere bir şekilde duyururdu. Bazı Maiden konserlerini izlerken Bruce’un sesi konusunda endişeye kapılıyorum ama ne kadar efekt kullanmış olursa olsun bu konserde Bruce bütün endişelerimi giderdi diyebilirim. Bir 66 sene daha sahnede kalıp şarkı söylemeye, en arkadaki seyirciye naber lan demeye devam edebilir. Hafif duygusal “Navigate The Seas Of The Sun” ve sonrasında “Book Of Thel” dinliyoruz.
“The Tower” klasiği öncesi Bruce ekip arkadaşlarını tanıtmaya başlıyor. Bu bölümlerde çok eğlenceli geçiyor. Bütün ekibi tanıyoruz, herkesi tek tek ellerimiz patlayana kadar alkışlıyoruz. Hem çok eğleniyoruz hem parti bitecek diye üzülüyoruz, iki süper duygu birden. Bruce’un ekip arkadaşları çok sıcak, samimi, yetenekli insanlardan oluşuyor. Güzel enerjileri seyirciye iyi bir şekilde geçiyor, hoş bir seda bırakıyor. Konserin son kısmını tekrar tekrar izlemek, dinlemek isterim öyle güzel anlardı. Farklı grupları, tarzları yazmak, konserlerine gitmek, yeni şeyler keşfetmek tabiki çok güzel ama insanın çocukluk kahramanını, neredeyse bütün hayatını geçirdiği insanı, insanları yazması, anılarını paylaşması bambaşka oluyor. (2010’larda Dorock’ta Maiden konuşurken gözlerimizin dolduğunu bilirim.) Bu vesileyle Bruce Dickinson konserinin gerçekleşmesinde emeği geçen herkese kocaman teşekkürlerimizi sunarken, yakın zamanlı bir “Iron Maiden” konseri beklentilerimizi tekrardan kendilerine iletiyoruz. Dilek ve teşekkür faslını geçtikten sonra gurur tablomuza geliyoruz. “As bayrakları as!” Bruce sahneye son kez veda etmeden önce kendisine verilen Türk bayrağını tutuyor ve uzun süre bırakmıyor! Son dönemde yaşanılan tatsız olayların üstüne Bruce göğsümüzü kabartıyor. İşte adamın dibi, işte idollerin kralı! Bir gün bir yerlerde muhakkak tekrardan görüşmek üzere adamım! Seni çok seviyorum/z!
2 notes
·
View notes