Tumgik
#MDAHukukbürosu
mdahukuk · 3 years
Text
Şerh - Davaya Bakma Görevi (6100 S.K./m.1)
Tumblr media
Yasalardaki önemli maddelere şerh düşeceğimiz bu seriye Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile başlıyoruz. 6100 numarasını taşıyan ve 456 maddeden oluşan bu yasamız 1 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup (1) 1927 tarihli Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasını yürürlükten kaldırmıştır.
Bu yasamız hukuk Mahkemeleri olan Asliye Hukuk, Asliye Ticaret, Tüketici, Sulh Hukuk ve Aile mahkemesi ile İcra Hakimliğinin yargılama usullerini düzenliyor.
Yasamız genel hükümler - dava çeşitleri, şartları ve ilk itirazlar - yazılı yargılama usulü - ispat ve deliller - hüküm ile davaya son veren taraf işlemleri - basit yargılama usulü - yargılama giderleri ile adli yardım - kanun yolları - çekişmesiz yargı - geçici hukuki korumalar - tahkim ve son hükümler olmak üzere on iki kısımdan oluşuyor.
Yasanın inceleyeceğimiz (3) birinci maddesinde mahkemelerin görevine değinilmiş. (2) Anayasa’da belirtildiği üzere, mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenebilir. Bu da demek oluyor ki idare, düzenleyici bir işlemle mahkemelerin görevine dair bir belirleme yapamaz ya da mahkemelerin görevi kıyas ve yorum yoluyla genişletilemez. Getirilen bu güvence sayesinde (4) hiç kimse tabi olduğu mahkeme dışında bir merciye çıkarılıp yargılanamaz.
Açılacak olan bir hukuk davasında en önemli hususlardan biri uyuşmazlığın hangi mahkemede görüleceği hususudur. Asliye hukukta mı sulh hukukta mı? Ya da asliye ticaret, aile, kadastro, fikri ve sınai haklar, tüketici şeklinde sıralanan özel mahkemelerde mi? İşte bu husus, görev hususu olup yargı mekanizmasının nasıl işleyeceğini düzenliyor. Bu sebeple (6) görev konusu kamu düzenini ilgilendirir ve bu sebeple taraflar bir sözleşme yaparak uyuşmazlığın alanında olduğu bir mahkeme dışında başka bir mahkemeyi belirleyemezler. Bununla birlikte Hukuk Muhakemeleri Yasamızda mahkemelerin görevi (5) dava şartı olarak düzenlenmiştir.
Bu yasamızda düzenlenen asliye hukuk ve sulh hukuk mahkemeleri tek hakimlidir ve madde gerekçesinde de belirtildiği üzere (7) aralarında herhangi bir astlık üstlük ilişkisi yoktur. Dolayısıyla uyuşmazlık hangi mahkemenin alanına giriyorsa dava o mahkemede açılmalıdır.
EMSAL - VESAYET UYUŞMAZLIKLARI
Şimdi gelin bu madde ile ilgili emsal kararlara bakalım.
Davacı (8) bir yıldan fazla cezaevinde kaldığı halde kendisine (9) vasi tayin edilmediğini ve (10) bu sebeple zarara uğradığını söyleyip (11) şu anda yürülükte olmayan bir mevzuat hükmüne dayanarak ilgili Yargıtay hukuk dairesinde tazminat davası açmıştır. Vesayet konularında açılacak tazminat davaları ile ilgili (12) daha özel bir görev düzenlemesi vardır ve bu sebeple bu dava vesayet dairelerinin bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır.
EMSAL - TAPU KAYITLARININ DÜZELTİLMESİ
Diğer (13) bir emsal davada, davacı tapu kaydında kimlik bilgilerinin hatalı yazıldığını ve (14) bunların düzeltilmesini istemiştir. Bu davada hasım olarak gösterilen Tapu Müdürlüğü sadece davanın ilgilisi olup davacı ile aralarında bir uyuşmazlık yoktur. Davacının, maddi hataların düzeltilmesi talebi dışında (15) ileri sürebileceği başka bir hakkı da yoktur. (17) Kaldı ki bu hususta direk mevzuat hükmü de mevcut. Bu sebeple, (13) Yargıtay Genel Kurulunun kararına göre tapu kayıtlarında kimlik bilgilerinin düzeltilmesi çekişmesiz yargı işidir ve buna dair dava (16) sulh hukuk mahkemesinde açılmalıdır.
EMSAL - MİRASÇILIK BELGESİNİN İPTALİ
Kişilerin yasal mirasçı olduklarını belirleyen ve (19) sulh hukuk mahkemesince verilen belgeye mirasçılık belgesi denir. Çekişmesiz yargı işlerinde yetkili olan sulh hukuk mahkemesi sadece (20) bu belgenin verilmesinde görevli olup, iptali için görevli değildir. Dolayısıyla bu (18) kararında yargıtay, mirasçılık belgesinin iptali davasının (21) mal varlığına ilişkin bir çekişmeli yargı işi olduğu ve asliye hukukta görülmesi gerektiğine hükmetmiştir.
EMSAL - AYLIĞIN KESİLMESİ
Yersiz ödeme, Sosyal Güvenlik Kurumunun yanılarak, hak etmeyen birine yaptığı her tür ödemeyi ifade eder. Bu davada (22), davacı Sosyal Güvenlik Kurumu, yapmış olduğu yersiz ödemelerin davalıdan geri alınması için genel mahkemede dava açıyor. Bu doğru bir karardır zira aylık bağlanması hususu 5510 sayılı yasada işlenmiş ve bu yasadan doğan uyuşmazlıkların (24) iş mahkemesinde görüleceği söylenmiş olsa da aylığın kesilmesi (23) bu yasanın kapsamında olan bir konu olmayıp ve idare mahkemelerinin görevli olduğu bir konudur.
EMSAL - KİRA İLİŞKİSİNDEN DOĞAN UYUŞMAZLIK
Bir diğer emsal kararda (25), kiralanan taşınmazın hasılat payı için dava açılmıştır. Kira ilişkisinden doğan alacak davalarında görevli, (26) sulh hukuk mahkemesi olduğu için davanın burda açılması yerinde bir karardır.
EMSAL - EMEKLİ SANDIĞI YASASININ UYGULANAN HÜKÜMLERİ
Şu anki Sağlık Sigortası yasamız (29) Ekim 2008’de yürürlüğe girerek önceki Emekli Sandığı Yasasını yürürlükten kaldırmıştır. (28) Şu anki yasa döneminde çalışan kamu görevlileri ile (30) ilgili davalara iş mahkemeleri, (31) önceki yasa döneminde çalışan kamu görevlileri ile ilgili davalara idare mahkemeleri bakacaktır. (27) Bu davada davacı önceki yasa döneminde çalışan bir kamu görevlisi olup sağlık yardımını ödemesi için Sosyal Güvenlik Kurumu’na adli yargıda dava açmıştır. (27.1) Bu davanın idari yargıda açılması gerektiği için görevsizlikten reddi gerekmiştir.
Hukukumuzda adli yargı, idari yargı ve hukuk yargısı şeklinde yargı yolları vardır. (31) Bunlardan yanlış olanına gitmek davanın reddi sebebidir ve (32) mahkeme her aşamada buna dair bir inceleme yapıp davayı usülden reddedebilir. Bu olayda davacı bir devlet memurudur ve devlet memurlarından önceki sağlık sigortası yasası dönemin işe başlayanlar için yine önceki yasa uygulanacaktır. Şu anki sağlık sigortası yasamız bakımından davalar (24) iş mahkemelerinde, önceki yasada ise davalar (31) idare mahkemesinde görülüyordu. (33) Burda, davacıya önceki yasa bakımından aylık bağlanmış ve bu aylık Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iptal edilmiştir. Bu idari kararın iptaline dair davayı idare mahkemesinde açması gereken davacı iş mahkemesinde açmıştır. Dolayısıyla davanın usülden reddine karar verilmesi gerekirken davanın esasına girilmesi hatalı olmuştur.
EMSAL - HİZMET İLİŞKİSİNDEN DOĞAN UYUŞMAZLIK
Bazı işverenler çalıştırdıkları işçileri Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirmeyerek kayıt dışı işçi çalıştırır. Bu kayıt dışı çalışan işçiler bakımından prim yatırılmadığı için emeklilikleri de geç olmaktadır. Bunun önlenmesi ancak çalışılan sürelerin tespit edilip, SGK’ye bildirilmesi ile olur ki (35) bunu sağlayacak olan da hizmet tespit davasıdır. Genel Sağlık Sigortası yasamıza göre hizmet tespit davası iş mahkemesinde açılmalıdır.(34) Bu olayda da bahsettiğimiz durum yaşanmış ve işveren kişinin çalışmalarını SGK’ye bildirmemiştir.
Burdaki davacı hizmetlerinin tespitini ve emekli aylığı bağlanmasını değil, geç bir vakitte emekli olmasından dolayı uğradığı zararın tazmin edilmesini istiyor. Buna sebep olan kusurlu işverenden, bildirmediği hizmet sürelerine dair ücreti tazminat olarak istiyor. İşverenin burdaki eylemi işçi bakımından bir (36) haksız fiildir ve Türk Borçlar Yasası hükümleri uygulancaktır. Bu sebeple de bu dava asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır. Davacı davasını (30) Sigorta Yasası’nın uyuşmazlıklarında görevli olan iş mahkemesinde açtığı için bu dava usülden reddedilmelidir.
EMSAL - SGK İLE İLGİLİ UYUŞMAZLIKLAR
Bir diğer olayda davacı olan hastane, Bağ-Kur sigortası olan birinin tedavisini yaptırmış ve tedavi bedelini tahsil etmek için Sosyal Güvenlik Kurumu’na icra takibi başlatmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu da iş mahkemesinde menfi tespit davası açmıştır. İş mahkemeleri, esas olarak (37) (24)  iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasından kaynaklanan uyuşmazlıkları çözen özel mahkemelerdir. Bu mahkemeler, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun alacaklarının ve borçlarının hesaplanması, sigortalı olma hakkının kazanılması gibi konulara bakar. Bu sebeple de (38) bu davanın iş mahkemesinde açılmış olması doğru bir karardır.
EMSAL - VESAYET İLİŞKİSİNDEN DOĞAN UYUŞMAZLIK
Bir diğer davada davacıya akıl hastalığı nedeniyle vasi atanmıştır ve bankadaki para vesayetin devam ettiği süre zarfında vadeli hesapta değil vadesiz hesapta tutulmuştur. Vesayet organlarının sebep olduğu (39-40) bu zararın tazmini için de ilgili Yargıtay Dairesinde dava açılmıştır. (42-43) Hem önceki hem şu anki hukuk muhakemeleri yasamız, hakimlerin hukuki sorumluluğu sebebiyle açılacak davaların ilgili yargıtay dairesinde açılacağını söylemektedir. Yargıtay dairesi de (41) medeni yasamızdaki vesayet dairelerinin kusuru için daha özel bir düzenleme olduğunu, bu sebeple bu davanın asliye hukuk mahkemesinde açılması gerektiğini söylemiş ve görevsizlik kararı vermiştir. Dosyanın gönderildiği asliye hukuk mahkemesi de, (42-43) yargıtay ilgili hukuk dairesinin görevli olduğuna dair düzenlemeyi gerekçe göstererek görevsizlik kararı vermiştir. Bunun üzerine dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiş, bu daire de (44) görevsizlik kararı vererek dosyayı Yargıtay 18. Hukuk Dairesine göndermiştir. Yargıtay 18. Hukuk dairesi de (41) asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu söyleyerek görevsizlik kararı vermiş ve yargı yerini belirlemesi için dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna göndermiştir. Peki bu görev sorununu çözmekle görevli mahkeme Yargıtay Hukuk Genel Kurulu mudur?
Burda yargıtay dairesi davaya ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakmıştır. Dolayısıyla burdaki görev uyuşmazlığı iki adli yargı mahkemesi arasında çıkmıştır. Bu uyuşmazlığı çözecek olan da (45) Yargıtay Büyük Genel Kurulunun kararına göre Yargıtay 17.  Hukuk Dairesidir. Bu nedenle dosyanın gönderildiği Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da (46) bu kararında  görevsiz olduğundan bahisle dosyayı Yargıtay 17. Hukuk Dairesine göndermiştir. Sonuç olarak iki adli yargı mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlığını çözecek olan Yargıtay 17. Hukuk Dairesidir.
EMSAL - DAVA EDİLEN BELEDİYE
Bir diğer olayda davacı limited şirkettir ve belediyeye lahit mezar yapacaktır. İki taraf arasında anlaşmazlık çıkmış ve davacı limited şirket, asliye ticaret mahkemesinde belediyeyi dava etmiştir. Asliye ticaret mahkemesi de bu davada asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu söyleyerek görevsizlik kararı vermiştir. Temyiz incelemesinde ilgili yargıtay dairesi, dosyada asliye ticaret mahkemesi görevlidir diyip dosyayı yine aynı mahkemeye göndermiş, asliye ticaret mahkemesi yine görevsizlik kararı verince dosya hukuk genel kurulunun önüne gelmiştir. Peki burdaki lahit mezar yapım işi her iki taraf açısından ticari iş midir ki bu davayı biz asliye ticaret mahkemesinde açalım?
(47) Bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler ticari iştir. (48) Tarafların her ikisi de tacirse ve uyuşmazlık her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili ise bu halde dava ticari davadır. Taraflardan biri tacir değilse bir ticari davadan söz edilemez. (49) Ticari iş karinesi gereği edimin her iki taraf için ticari iş sayılması da davayı ticari dava haline getirmez çünkü (48) yasa koyucu ticari davayı, ticari iş kıstasına göre değil işletme kıstasına göre belirlemiştir.
(51) Mahkemelerin görevi ancak kanunla belirlenebildiği ve (50) kanuna göre ticari davalara bakmakla görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olduğu için asliye hukuk ve asliye ticaret mahkemesi arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılmaz. (52) Bunun bir istisnası var ki, bir yerde asliye ticaret mahkemesi kurulmamışsa bu halde ticari dava, asliye hukuk mahkemesinde açılabilir.
Bu açıklamalar ışığında lahit mezar yapım işinde, her iki taraf da ticari işletme ise dava asliye ticaret mahkemesinde açılabilecektir. Davalı belediye bu işi ticari işletmeyle ilgili olarak değil bir kamu hizmetinin yürütülmesi için gerçekleştirmiştir. Kaldı ki (53) yasada da belediyelerin tacir sayılmayacağı açıkça söylenmiştir. Bu nedenle (54) hukuk genel kurulu bu kararında, bu davaya bakmakla görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğunu söylemiştir.
EMSAL - KÜÇÜĞÜN SOYADININ DEĞİŞTİRİLMESİ
Bir diğer davada velayeti elinde tutan anne, eski işe ile aralarında çıkan anlaşmazlık nedeniyle boşandıklarını, küçüğün velayetinin kendisine verildiğini, boşanmadan dolayı kendi soyadı ile çocuğun soyadının farklı hale geldiğini, bu durumun çocuğu okulda rahatsız ettiğini söyleyerek küçüğün soyadının değiştirilmesi için asliye hukuk mahkemesinde dava açmıştır.
(55) Ana baba evli ise çocuk ailenin soyadını alır ve burdaki aile deyiminden (56) Anayasa Mahkemesi kararına göre baba anlaşılacaktır. Küçüğün soyadının değiştirilmesi sadece aile hukuku ile değil kişisel durum sicillerinin değiştirilmesi ile de yakından ilgilidir. (57) Bu sicillerden biri olan aile kütüklerinde kişinin (59) adı ve soyadı da bulunur ve bunun değişmesi için (58) asliye hukuk mahkemesinde dava açmak gerekir. Peki çocuğun soyadı değişikliği için de asliye hukuk mahkemesinde mi dava açmak gerekir?
(60) Adın değiştirilmesini düzenleyen yasa maddemiz bu değişikliği yapacak mahkemenin hangisi olacağını belirtmemiştir. Bununla birlikte çocuğun adının değiştirilmesi talebi nüfus kaydının düzeltilmesi niteliğinde olduğundan ve (58) nüfus kaydını düzeltme davalarında da asliye hukuk mahkemesi yetkili olduğundan ad değiştirme davası asliye hukuk mahkemesinde açılacaktır. Bizim çözmeye çalıştığımız nokta, velayet sahibi annenin çocuğa kızlık soyadını verme talebinin hangi mahkemede açılacağı ile ilgilidir.
(55) Medeni yasamızda söylendiği üzere çocuk, ana ve baba evli ise ailenin (56) yani babanın soyadını alır. Bu durum (61-62) Soyadı Nizamnamesi ve yönetmelikte de söylenmektedir. (63) Evlilik dışında doğan çocuk ise annesinin soyadı ile sicile tescil edilir. O halde çocuğun soyadı, ana babasıyla soy bağını göstermektedir ve soy bağına ilişkin düzenlemeler, (64) Medeni Yasamızın aile hukuku başlığını taşıyan kitabında yer almaktadır. (65) Aile hukukundan doğan dava ve işler ise aile mahkemelerinde görülür. Bu olayda da çocuğun aile soyadının değiştirilmesi istendiğine göre görevli mahkeme aile mahkemesidir ve aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde davaya aile mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemesi bakacaktır. (66) Yargıtay Genel Kurulu da bu olayda görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğuna, davaya asliye hukuk mahkemesinde bakılamayacağına hükmetmiştir.
1=> 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. HMK - Madde 450 2=> Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Anayasa - Madde 142 3=> Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. HMK - Madde 1 4=> Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Anayasa - Madde 37 5=> Dava şartları şunlardır: c) Mahkemenin görevli olması. HMK - Madde 114/1, c 6=> Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. HMK - Madde 1 7=> Sulh hukuk mahkemeleriyle asliye hukuk mahkemeleri arasında herhangi bir derecelendirme ilişkisi de yoktur. Dolayısıyla sulh hukuk mahkemeleri ve asliye hukuk mahkemeleri arasındaki görev ilişkisi ile bu mahkemelerle özel mahkemeler arasında kurulmuş bulunan görev ilişkisi ve sonuçları arasında herhangi bir ayırım gözetilemez. HMK - Madde 1 Gerekçesi 8=> Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2012/15491 E. 2013/3965 K. 18/03/2013 T. 9=> Cezayı yerine getirmekle görevli makam, böyle bir hükümlünün cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlüdür. TMK - Madde 407/2 10=> Devlet, vesayet dairelerinde görevli olanların hukuka aykırı olarak sebebiyet verdikleri zararlardan doğrudan doğruya sorumlu olduğu gibi; vasi, kayyım ve yasal danışmanlara tazmin ettirilemeyen zararlardan da sorumludur. TMK -Madde 468 11=> HUMK 573. Madde’ye dayanarak hakimlerin mesuliyeti sebebiyle açılacak tazminat ve rücu davalarında; a) Hâkimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde yapılır. 6110 S.K. - mülga Geçici Madde 2 12=> Devletin vesayet dairelerinde görevli kişilere karşı rücu davasına bakmaya, vesayet dairelerinin bulunduğu yere en yakın ASLİYE MAHKEMESİ yetkilidir. TMK - Madde 469/1 13=> Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/14-1909 E. 2014/618 K. 07.05.2014 T. 14=> Kadastro çalışmalarından kaynaklanan malikin veya hak sahibinin adı, soyadı ve baba adına ilişkin tapu kütüğündeki yazım hataları ilgilisinin başvurusu üzerine düzeltilmesi istenebilir. Tapu Sicil Tüzüğü - Madde 75 15=> (1) Çekişmesiz yargı, hukukun, mahkemelerce, aşağıdaki üç ölçütten birine veya birkaçına göre bu yargıya giren işlere uygulanmasıdır: a) İlgililer arasında UYUŞMAZLIK OLMAYAN HÂLLER. b) İlgililerin, İLERİ SÜRÜLEBİLECEĞİ HERHANGİ BİR HAKKININ BULUNMADIĞI hâller. HMK - Madde 382 16=> Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesidir. HMK - Madde 383 17=> (2) Aşağıdaki işler çekişmesiz yargı işlerinden sayılır: Taşınmaz üzerinde taraf oluşturulmasına ve hak ihlaline sebebiyet vermeyecek düzeltmelerin yapılması. HMK - Madde 382/2, ç-1 18=> Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/22053 E. 2014/14852 K. 08/09/2014 T. 19=> Başvurusu üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere, SULH MAHKEMESİNCE veya noterlikçe mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verilir TMK - Madde 598 20=> Aşağıdaki işler çekişmesiz yargı işlerinden sayılır: > Mirasçılık belgesi verilmesi. HMK - Madde 382/2, c-6 21=> Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. HMK - Madde 2 22=> Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/4382 E. 2014/24639 K. 24/11/2014 T. 23=> Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 SAYILI KANUN HÜKÜMLERİNE GÖRE İŞLEM YAPILIR. 5510 S.K. - Geçici Madde 4/5 24=> Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür. 5510 S.K. - Madde 101 25=> Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2014/4750 E. 2014/13940 K. 15/12/2014 T. 26=> Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; > kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları, görürler. HMK - Madde 4/1, a 27=> Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/8088 E. 2014/23880 K. 14/11/2014 T. 28=> Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. 5510 S. K. - Geçici Madde 4/4 29=> Bu Kanunun d) Diğer hükümleri 2008 yılı Ekim ayı başında, yürürlüğe girer. 5510 S. K. - Madde 108 30=> Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür. 5510 S. K. - Madde 101 27.1=> İlgililer hakkında alınmış kararlar ile Genel Müdürlükçe yapılan tahsis işlemlerine ait bildirimler, ilgililerin adreslerine iadeli taahhütlü olarak gönderilir. Bunlara karşı ilgililer idari dava açabilir. Mülga 5434 S.K. - Madde 9 31=> MADDE 114- (1) Dava şartları şunlardır: b) Yargı yolunun caiz olması. c) Mahkemenin görevli olması. 32=> (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. (2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. HMK - Madde 115 33=> Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/5339 E. 2018/8389 K. 23/10/2018 T. 34=> Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/7899 E. 2017/5083 K. 15/06/2017 T. 35=> (8) Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır. 5510 S.K. - Madde 86 36=> (1) Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Türk Borçlar Yasası - Madde 49 37=> a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına, ilişkin dava ve işlere bakar İş Mahkemeleri Kanunu - Madde 5 38=> Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2017/4341 E. 2017/8523 K. 30/11/2017 T. 39=> Vasi, görevini yerine getirirken kusurlu davranışıyla vesayet altındaki kişiye verdiği zarardan sorumludur. TMK - Madde 467 40=> Devlet, vesayet dairelerinde görevli olanların hukuka aykırı olarak sebebiyet verdikleri zararlardan doğrudan doğruya sorumlu olduğu gibi; vasi, kayyım ve yasal danışmanlara tazmin ettirilemeyen zararlardan da sorumludur. TMK - Madde 468 41=> (2) Vesayetle ilgili tazminat ve diğer rücu davaları vesayet dairelerinin bulunduğu yer asliye mahkemesinde görülür. TMK - Madde 469 42=> Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde…  ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. HMK - Madde 47 43=> Hakimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak devlet aleyhine tazminat davası açılabilir. HUMK - Madde 573
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 üncü maddesindeki sebeplere dayanılarak açılacak tazminat ve rücu davalarında Hâkimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde;  açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. 6110 S.K. - Geçici Madde 2 44=> (1) Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. HMK - Madde 47 45=> Yargıtay Büyük Genel Kurulu Kararı 21/01/2013 T. 2013/1 K. sayılı kararı Resmi Gazete: 26/01/2013 Sayı: 28540 46=> Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2013/18-1244 Karar No. 2013/1470 47=> Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. TTK - Madde 3 48=> (1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. TTK - Madde 4 49=> (2) Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır. TTK - Madde 19 50=> (1) Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. TTK - Madde 5 51=> Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. HMK - Madde 1 52=> (4) Asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yargı çevresindeki bir ticari davada görev kuralına dayanılmamış olması, görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez; asliye hukuk mahkemesi, davaya devam eder. TTK - Madde 5 53=> (2) Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar. TTK - Madde 16 54=> Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No. 2014/15-301 Karar No. 2015/2659 55=> Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır TMK - Madde 321 56=> Anayasa Mahkemesi Esas Sayısı: 2005/114 Karar Sayısı: 2009/105 57=> Mahkeme kararı olmadıkça, kişisel durum sicilinin hiçbir kaydında düzeltme yapılamaz. TMK - Madde 39 (1) Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir. NHK - Madde 35 58=> (1-a) Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. NHK - Madde 36 59=> (1-c) Kişinin adı ve soyadı, cinsiyeti, baba ve ana adı ile soyadları, evli kadınların önceki soyadları NHK - Madde 7 60=> (1) Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir. (2) Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilân olunur. (3) Ad değişmekle kişisel durum değişmez. (4) Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir. TMK - Madde 27 61=> Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuklar babalarının soyadını taşırlar. Evlilik dışında doğan çocuklar, analarının soyadını alırlar. Ancak, ana önceki evliliğinden dolayı çift soyadı taşıyorsa, çocuk onun bekarlık soyadını taşır. Evlilik dışında doğmuş çocuklar, ana ve babanın birbirleri ile evlenmesi veya babalarının tanıması ya da hakimin babalığa karar vermesi ile babanın soyadını alır. Soyadı Nizamnamesi - Madde 15 62=> Evlilik içinde veya herhangi bir nedenle evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde Türk babadan olan veya Türk anadan doğan çocuklar doğumlarından başlayarak Türk vatandaşlığını kazanırlar. Bu çocuklar babanın soyadını alır ve aile kütüklerinde babalarının hanesine yazılırlar. Nüfus Hizmetleri Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik - Madde 22 63=> Evlilik dışında veya evliliğin sona ermesinden itibaren üçyüz günden sonra doğan veya baba tarafından mahkeme kararı ile soy bağı reddedilen çocuk; anasının bekârlık hanesine, anasının soyadı ve onun bildireceği baba adı ile tescil edilir. Nüfus Hizmetleri Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik - Madde 23 64=> Türk Medeni Kanunu Beşinci Ayırım - Soybağının Hükümleri Madde 321 ila 334 65=> (1) Aile mahkemeleri, aşağıdaki dava ve işleri görürler: 1. Türk Medenî Kanununun Üçüncü Kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabı ile …Kanununa göre aile hukukundan doğan dava ve işler, Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yargılama Usullerine Dair Kanun 66=> Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2015/18-135 Karar No: 2016/118
0 notes
mdahukuk · 4 years
Text
Araç Değer Kaybı Nasıl Alınır
Tumblr media
Giriş
Araç değer kaybı direk yasada yer alan bir alacak kalemi değildir. Yargıtay içtihatlarıyla hayatımıza girdikten sonra bununla ilgili özellikle işten anlamayan, bu hususu bir rant alanı olarak gören pek çok danışmanlık firması ortaya çıktı. Halbuki konu hukuki bir zeminde ortaya çıktı, mağduriyet yaşanmaması için de konuyu bir hukukçuya götürmek ve bir hukuk bürosu  rehberliğinde araç değer kaybını tahsil etmek gerekiyor. Danışmanlık firmaları ile değil!
Araç değer kaybı nedir?
En basit tabirle araç değer kaybı, meydana gelen bir trafik kazası sonrası onarılan aracın ikinci el piyasa fiyatına göre değer kaybetmesidir. Kazanın ardından tamir edilen aracın onarımı her ne kadar kusursuz dahi olsa, arabanın satış fiyatı kaza öncesi belirlenen satış fiyatından her halükarda düşük olacaktır. İşte kaza sebebiyle düşen, kaybolan bu değerin tahsil edilmesi az kusurlu olan taraf için bir haktır. Ve yanlış yönlendirme, yanlış rehberlik ile eksik tahsil edildiğinde hak edilen bir alacağın kaybedilmesi yani bir mağduriyetin yaşanması sonucu doğuyor.
Biz Ne Yapıyoruz?
Öncelikle aracın tamir gören bütün parçaları için değer kaybı tazminatı alınamaz. Ancak mekanik kaporta aksamı dediğimiz bölüme dahil olan parçalar için bir değer kaybı alınabiliyor. Bu parçalar hesap edildikten sonra, aracın rayiç bedeli bir piyasa araştırması ile tespit edilir. Bu tespiti de kendi adımıza konuşacak olursam bünyemizde çalışan bir araç eksperine yaptırıyoruz. Hazırlattığımız bu raporda aracın kaybettiği değer kaybı nokta atışı ve emsal mahkeme kararları ile hesaplanıyor. Yani bu noktadan sonra artık sigorta şirketinin daha eksik bir ödeme yapmasının, aracın kaybettiği değerden daha az bir hesaba girişmesinin önü kesiliyor. Bu ödemeyi yapmadığında da ise duruma göre tahkim ya da dava yoluna gidiyoruz ki burdaki kurumlar sigorta tahkim komisyonu ve asliye hukuk mahkemesidir. İşte esas mağduriyetin yaşandığı nokta da burda ortaya çıkıyor. Genelde kendi başına bu değer kaybı için sigorta şirketine başvuran hak sahiplerine çoğunlukla yarı miktarınca ödeme yapılıyor. Ya da bahsettiğimiz danışmanlık firmaları ile hakkını almaya çalışanlara yanlış rehberlik edilip bu değerin az ödenmesine sebep olunuyor.
Araç değer kaybının alınabilmesi için şartlar nelerdir?
Araç değer kaybının alınabilmesi için bazı şartları taşımak gerekiyor. Öncelikle kusurun büyük oranda karşı tarafta olduğu bir trafik kazasına karışmış olmak ve aracın kilometresinin belli bir sınırı geçmemiş olması lazım.
Bu süreçte süjeler kimlerdir?
Araç değer kaybı tahsil edilirken bu tahsil sürecinde aktörlerin kim olduğunu netleştirmek bence öncemli. Çünkü uygulamada bazen ‘ben kaza yaptım ve bir daha karşı tarafla yani kaza yaptığım aracın sürücüsüyle muhattap olmak istemiyorum’ gibi serzenişler oluyor. Bu konuda tedirginliğin hiçbir lüzumu yok. Zira araç değer kaybı tahsil edilirken bizim ya da sizin kazaya karıştığınız karşı taraf araç sürücüsüyle hiçbir alakanız olmuyor. İşlem tamamen teknik bir zeminde hukuk ofisi, sigorta şirketi ve iş çözülemezse sigorta tahkim ya da mahkeme arasında devam ediyor ve tamamlanıyor. Bu süre zarfına ne siz, ne karşı tarafın araç sürücüsü hiçbir şekilde dahil olmuyor kaldı ki zaten buna gerek de yok.
Bu süreçte kişinin ne kadar masrafı olur?
Aracın değer kaybı, karşı tarafın sigorta şirketinden tahsil edilirken kişinin herhangi bir masrafı olmuyor. Yani masrafsız bir süreç ancak Avukatlık Kanunu gereği ücretsiz iş yapma yasağı var. Bu nedenle tahsil edilen paradan bir oran olarak meslektaşlar avukatlık ücretlerini takdir edip, diğer kısmı hak sahibine vermektedirler.
Araç değer kaybı kaç günde alınır?
Araç değer kaybının bize gelen örneklerinde paranın sigorta şirketinden genelde iki haftalık bir süre içinde tahsil edildiğini görüyoruz. Bazı örneklerde sigorta şirketinin talep ettiğimiz miktardan daha düşük bir meblağ ödemesi hallerinde ise tahkim ya da dava yoluna gittiğimiz için bu hallerde süre aylara yayılabiliyor.
Kişi başvurularını kendisi yapabilir mi?
Kişi mağdur olduğunda araç değer kaybı için herhangi bir hukuk bürosundan yardım almadan da başvurularını yapabilir. Ancak bu durumda bir eksper raporu olmayacaktır, bir hukuki görüş olmayacaktır, talep edilen ücret de sigorta şirketinin takdir edeceği ücret olacaktır. Sigorta şirketinin takdir ettiği ücret de genelde çok düşük olduğu için, kişiler bu noktadan sonra hukuki yardım alıp ‘bana sanırım az ödeme yapıldı’ ben ne yapabilirim diye sormaktadır. Kişi eksik ödeme aldıktan sonra hukuki hizmet talep ettiğinde ise bundan sonraki aşama tahkim ya da mahkeme aşaması olduğu için bir avukatlık ücreti ödemesi gerekiyor. Mağdur bireyler genelde bunu tercih etmiyor ve aldıkları eksik ödeme ile yetiniyorlar. Onun için burda esas olan henüz sigortaya başvurmamışken herhangi bir avukatlık ofisinden hukuki yardım almaktır.
Son söz
Araç değer kaybının alınması bir eksper raporu ile başlar. Bu rapor hasarın tespiti için kazaya ilişkin detaylı görüşler içeren ve aracın rayiç bedel araştırmasını da barındıran bir rapordur. Buna eklenen bir hukuki görüş ile yapılması gereken araç değer kaybı talepleri yanlış rehberlik ve yönlendirme ile yapıldığında neredeyse yarı yarıya bir hak kaybı olmaktadır. Özellikle her ay binlerce trafik kazasının olduğu ülkemizde bunu bir rant alanı olarak görmek ve binlerce insan için yanlış rehberlikle yeni mağduriyetler yaratmak sadece günü kurtarmak isteyen bir düşüncenin eseridir. Bu anlamda hukuk hizmetlerini sadece hukukçuların yapması, danışmanlık firmalarının ise hukuk dışı alanlarda faaliyet göstermesi ülkedeki adalet algısını da güçlendirecektir.
0 notes
mdahukuk · 4 years
Text
Misyon, Vizyon ve Değerler
Tumblr media
I. MİSYON
Misyonumuz; Anayasa ve Avukatlık Kanunu başta olmak üzere Türk mevzuatında düzenlenen çeşitli hukuki konularda özel ve kamusal alanda faaliyet gösteren müvekkillerin ihtiyaçları doğrultusunda etkin çözümler üretmektir. Ayrıca hukukun üstünlüğü, hukuk devleti, temel hak ve hürriyetler, savunma makamının özerkliği gibi konularda farkındalık oluşturarak bilinç düzeyini geliştirmek, aynı zamanda veri temelli ekonomide teknolojiyi etkin kullanmak adına yazılı ve görsel  içerikler üretip yayınlamaktır.
II. VİZYON
Vizyonumuz; tam donanımlı bir hukuki birikim ve tecrübeyle müvekkillere etkin ve kusursuz hukuk hizmetleri sunmak, müvekkilleri özen-dikkat yükümlülüğüne riayet ederek temsil etmek, müvekkiller aleyhinde oluşabilecek hukuki riskleri sıfıra indirgemektir.
III. DEĞERLER
Tarafsızlık ve Bağımsızlık
MDA Hukuk, savunma makamının özerkliği ve vazgeçilmezliği uyarınca, hukuka ve etik ilkelere uygun bir şekilde ön yargısız, somut veri ve bilgiye dayanan bir yaklaşımla hizmet sunar.
Saygınlık ve Güvenilirlik
MDA Hukuk, hukukun üstünlüğü ilkesinin tesis edilmesi, müvekkillerin hakkını alması zararının giderilmesi amacıyla sır saklama yükümlülüğüne özen gösteren saygın bir kurumdur.
Öncü ve Yönlendirici
MDA Hukuk, yaptığı yenilikçi çalışmalar ve içinde bulunduğumuz bilgi çağında teknolojiyi etkin kullanma, yabancı hukuk yazınını takip etme gibi çalışmalarla yol gösterici olmayı ve buna yönelik bir kültür oluşturmayı hedefler.
Şeffaflık ve Hesap Verilebilirlik
MDA Hukuk, faaliyetlerini başta Avukatlık Kanunu olmak üzere tüm mevzuata uygun şekilde yürüterek hukuk hizmetleri sunar. Yürüttüğü hizmetlerin muhattabı olan müvekkilleri açık ve anlaşılır bir şekilde bilgilendirir ve gerektiğinde hukuki sorunlar hakkında yeni çözüm önerileri sunar.
İş Birliği ve Katılımcılık
MDA Hukuk, ulusal ve uluslararası düzeydeki müvekkillerinin görüşlerini dikkate alarak yaptığı çalışmalarda bütün paydaşlar ile koordinasyon içinde faaliyetlerini yürütür.
Yenilikçi ve Gelişime Açık Olma
MDA Hukuk, çağın gerekleri doğrultusunda kendini sürekli yeniler ve geliştirir.
Erişilebilirlik
MDA Hukuk, hizmetlerini herkesin kolayca ulaşabileceği tarzda sunar.
Tutarlılık ve Süreklilik
MDA Hukuk, kurumsal sorumluluk bilinciyle her zaman prensipler ve değerler doğrultusunda hareket eder.
Veri Gizliliği ve Güvenliği
MDA Hukuk, vekil-müvekkil arasında sır saklama yükümlülüğünü gözeten, suistimali önleyen bir yaklaşımla hareket eder ve buna dair mevzuatla tam uyumlu şekilde çalışır.
Etik Değerlere Uygunluk
MDA Hukuk, evrensel ve yerel etik değer standartlarını benimser ve ona göre hareket eder.
0 notes
mdahukuk · 4 years
Text
İşten Çıkarılan İşçinin Parasal Hakları Nelerdir?
İşten çıkarılan işçiye getirilen güvencelerden ilki ‘işe iade’ kurumudur. Buna göre kişinin altı aydan fazla çalışması varsa, çalışılan iş yerinde çalışan sayısı otuzdan fazla ise ve kişi belirsiz süreli bir iş sözleşmesi ile çalışıyorsa bu halde iş güvencesine sahiptir. Bu şartları sağlayıp işe iade talep eden işçinin talebi kabul edilmediğinde, parasal alacaklardan ilki olan işe başlatmama tazminatı ya da iş güvencesi tazminatı dediğimiz tazminat kalemi karşımıza çıkıyor.
Bir diğer alacak kalemi ücret alacağıdır. İş mevzuatımızda, çalışanın maaşının bankaya yatırılması zorunluluğu var. Bu sayede maaşın tam olarak kayıt altına alınması suretiyle vergi, prim gibi ödemelerin tam olarak tahsil edileceği düşünülmüş. Çalışanın maaşını bankaya yatırmayan işveren için idari para cezası öngörülmüş. Bankaya yatırılan maaşın belli bir oranı üzerinden hem vergiler alınıyor hem de Sosyal Güvenlik Kurumu’na işçinin primleri yani sigortası yatırılıyor. Ücret alacağı noktasında usulsüzlüğün çıktığı yer ya da halk deyimiyle ‘yasanın dolanıldığı kısım’ ücretin bir kısmının bankaya yatırılması kalan kısmının da haricen elden ödenmesi şeklindedir. Bu tavrın sebebi vergi, prim gibi alacak kalemlerini eksik ödeme düşüncesidir. Vergi ve primleri az ödemeye çalışmak kimilerinin söylediği gibi ticari bir tercih değildir. Bunun yasada ya da hukukta yeri yoktur, mazur gösterilebilecek bir tarafı bulunmamaktadır.
Böyle bir durumda karşımıza çıkan problem de ispat sorunu olmaktadır. Alacağın aslında eksik yatırıldığını, asıl alacağın gösterilenden fazla olduğunu ispat ettiğimizde kişinin hem tazminat alacakları hem de içerde kalan maaşı tam olarak alınabilecektir.
Gelelim en önemli parasal alacaklar olan tazminat alacaklarına. İşe başlatmama yani iş güvencesi tazminatından zaten bahsettik. İş mevzuatımızda bunun dışında kötüniyet tazminatı, ayrımcılık tazminatı, sendikal tazminat, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gibi tazminat türleri mevcut. En sık karşımıza çıkan tazminat kalemleri ihbar ve kıdem tazminatıdır.
Bu tazminat kalemleri bakımından dikkat etmemiz gereken, bütün tazminat alacaklarının giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanacağıdır. Kişinin eline geçen net ücret yasada temel ücret olarak tanımlanmış. Buna çeşitli menfaatler eklenince giydirilmiş ücret ya da brüt ücret dediğimiz alacak kalemine ulaşıyoruz. Bu brüt ücret yasada ‘’para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi ve yasadan doğan menfaatler’’ şeklinde tanımlanmış.
Gelelim kıdem ve ihbar tazminatına. Kıdem tazminatını alabilmek için iki durumun olmaması yeterli. Birincisi herhangi bir sebep yokken çalışan istifa etmemiş olmalı, ikincisi işveren haklı bir nedenle kişiyi işten çıkarmamış olmalıdır. Kişi istifa ettiğinde kıdem tazminatına hak kazanmayacağı için uygulamda bazen işçinin istifaya zorlandığını görüyoruz. Mesela mobbing uygulanarak işçi istifaya zorlanabilmekte. Mobbing yoruma açık bir kavram olmakla birlikte örneğin işverenin herkese selam verip ona selam vermemesi, herkesin elini sıkıp onun elini sıkmaması bir mobbing örneğidir. Neden varsa istifa edilebilir ve kıdem tazminatı alınır. İşyerinde bulaşıcı hastalık varsa, işverenin sözlü sataşması ya da hakareti varsa, çalışma koşulları değiştirilmişse istifa mümkün. Bu örnekler işveren bakımından da artırılabilir. İşçi tarafından hakaret, işverene fiziksel saldırı, performansta düşüklük hallerinde işten çıkarılan çalışana kıdem tazminatı ödenmez. Önemli olan, bir sebep yokken işten çıkmamak ya da işten çıkarılmamaktır.
Kıdem tazminatı bu şekilde. İhbar tazminatı da kişinin işi bırakmasından evvel haber vermesidir. İhbar kelimesi haber kelimesinden geliyor. Taraflar birbirine haber vermeden iş akdini feshederse, haber süresi kadar tazminat öderler. Bu tazminatın miktarı üç yıldan fazla çalışmış işçi için 8 hafta, 6 aydan az çalışmış işçi 2 haftalık ücret tutarındadır. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere ihbar tazminatı iki yönlüdür. Haber vermeden iş akdini sonlandıran taraf bu tazminatı öder.
Peki tazminat kalemleri dışında, işini kaybetmiş olan çalışana getirilen güvenceler nelerdir? Kişi işten çıktıktan sonra bir müddet daha sağlık sigortası devam eder. Son bir yılda 90 günden fazla primi yatmış olan işçinin 100 gün daha sağlık sigortası devam eder. Prim gün sayısı son bir yıl için 90 günden az ise, sağlık sigortası 10 gün daha devam eder.
İşten çıkan kişi için en önemli güvencelerden biri işsizlik ödeneğidir. Hernekadar mart ayından beri salgın sebebiyle ücretsiz izindeki tüm çalışanlara işsizlik ödeneği verilse de olağan şartlarda işsizlik ödeneği için son üç yılda 600 günden fazla olarak primin yatmış olması lazım. Buna ek olarak işten çıkmadan önceki son 120 gün, iş akdinin kesintisiz devam etmiş olması gerekiyor. Kişinin işsizlik sigortasına hak kazanması halinde genel sağlık sigortası (GSS) ödeniyor, kişiye mesleki eğitimler veriliyor ve İŞKUR tarafından yeni bir iş bulması için önayak olunuyor.
Çalışan kişinin parasal alacaklarını anlatırken iş güvencesinden, iş güvencesi tazminatından, ücret ve tazminat alacaklarından bahsettik. En sık tesadüf ettiğimiz tazminat alacaklarının kıdem ve ihbar tazminatları olduğunu söyledik. İş akdi sona eren kişiye getirilen güvence olarak sağlık sigortası ve işsizlik ödeneğini konuştuk.
Çalışan-çalıştırılan kavramı uygarlıkla birlikte ortaya çıkmıştır. Yabanıl toplumlardan karmaşık uygar toplumlara geçilirken ekonomik alanda çalışan çalıştırılan, siyasal alanda yöneten yönetilen ayrımı oldu. Dolayısıyla çalışan ya da işçi kavramı uygarlıkla atbaşı giden bir kavramdır. Çalışan kişiye emeğinin karşılığı tam olarak ödenmelidir. Emek, sermayeye öncüldür ve ondan bağımsızdır. Sermaye ancak emeğin meyvesidir ve emek olmadan sermaye olmaz
=> mdahukuk.com
0 notes
mdahukuk · 4 years
Text
artısıyla eksisiyle sosyal medya düzenlemesi (part 1/2)
İnternet servisleri ilk ortaya çıktığında bilgi paylaşımı geleneksel medya yani televizyon ve radyo yayıncılığında olduğu gibi tek yönlüydü. 2000’li yıllarda bilgi paylaşımının iki yönlü olması ile birlikte sosyal medya kavramı doğdu. Özellikle 1999’da Blogger, 2000’de WordPress, 2004’te Facebook daha sonraki yıllarda Twitter’ın Youtube’un kurulmasıyla birlikte internetin bu iki yönlü özelliği pekişti. İki yönlü olmasından kasıt artık kullanıcıların da veri yükleyebilmesi anlamına geliyor. Kullanıcı kaynaklı medya olarak da adlandırabileceğimiz, içeriklerin bireyler tarafından belirlendiği yeni bir medya düzeni.
Sosyal medyada, mass medya ya da geleneksel medyada olduğu gibi tek kaynaktan çok sayıda kişiye yayın yapılmaz. Kullanıcı kaynaklıdır ve içerikleri de kullanıcılar belirler. O yüzden özgürlükçüdür ve hükümetlerin mass medyayı kontrol etmesi sosyal medyadaki kadar kolay değildir. Bu sebeple internetin düşünce özgürlüğü üzerindeki etkisi yadsınamayacak kadar fazladır. Sosyal hayatı zenginleştiren, bilgi edinme süreçlerini kolaylaştıran, yeni iş fırsatları doğuran zengin bir mecradan bahsediyoruz.
Kontrol edilmesi kolay olmadığından, internet alanından temel haklara saldırı geldiğinde, müdahalenin ne şekilde olacağı hep tartışılagelmiştir. Sadece temel haklar da değil; internet aracılığıyla yanlış bilgilerin yayılması, siber zorbalık, sanal dolandırıcılık, çocuk istismarı, şiddetin-ırkçılığın yayılması, terörizmin desteklenmesi de mümkün. Bu hallerde, anayasanın devlete yüklediği müdahale etmek ve toplum düzenini korumak gibi pozitif bir yükümlülüğü var. Ancak bu pozitif yüküm kullanılırken internetin kendine has doğasını da göz ardı etmemek lazım. İnternet, doğası gereği hiçbir ülkenin tekelinde değil. Bu sebeple de devletlerin bu alan üzerinde etkileri sınırlı olmaya mahkum. Ayrıca sosyal medya şirketleri de kuruldukları ülkelerin ulusal kanunlarına bağlı. Bu kanunlar her zaman sizin yasalarınız ya da insan hakları standartlarınız ile paralellik göstermez. Bu hallerde sosyal medyanın sınırlandırılması sorunu yeniden ve yeniden gündeme gelir. Mesela sizin düşünce özgürlüğü olarak kabul etmeyip kaldırılmasını istediğiniz bir içerik sosyal medya şirketince düşünce özgürlüğü olarak kabul edilip bu talebiniz için red gerekçesi sayılabilir.
Peki müdahale yetkisini kullanan  ülkeler bunu ne şekilde yapıyor? Almanya ve Fransa Örneğine bakalım. Keza bizde yasa metni hazırlanırken baz alınan ülkeler de bunlar. Almanya’da yargı, bağımsızlığını yıllardır kanıtlamış ve hukukun üstünlüğü bakımından diğer devletlere örnek gösteriliyor. Mesela WJP (World Justice Project)’in yayınladığı hukukun üstünlüğü endeksinde Almanya 6. sırada iken Türkiye 126. sırada yer almıştır. Hal böyleyken bizde kâğıt üstünde özgürlükçü görünen bir metnin uygulamada büyük sorunlar doğuracağı muhakkak. Diğer bir husus da Türkiye, süper başkanlık yetkilerini haiz bir rejimle yönetiliyor. Çoğu kurumun yasadan evvel cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile düzenebildiği bir devlet düzeni ihdas edildi. Almanya ve Fransa gibi ülkelerle elbette ortak sorunlarımız olabilir. Sosyal medyanın sınırlandırılması sorunu ortak bir sorundur. Ancak hukuk mekanizmasının işleme şekli ve alt yapısı bizde faklı, onlarda farklı
Bununla ilgili temel hak ve özgürlükleri doğrudan ilgilendiren bir başka örnek vereyim, tutuklama tedbiri üzerinden. Normalde kişinin kaçma tehlikesi yoksa kişi, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılır. Tutuklama direk özgürlüğü etkilediği için istisna olarak uygulanır. Ancak bizim ülkemizde özellikle siyasi suçlarda tutuklama kural, salıverme istisna olarak uygulanıyor.
Ayrıca Tr’nin çevrimiçi alanlara yaptığı müdahale sayısı da diğer ülkelerden katbekat fazla. Örneğin ifade özgürlüğü derneğinin raporuna göre 415 bin alan adı, 140 bin link, 42 bin tweet, 12 bin 450 YouTube sayfası, 7 bin 200 Twitter hesabı, 6 bin 500 Facebook hesabı engellenmiş durumda. Kaldırılan ya da görünmez kılınan tweetler sıralamasında Türkiye, dünyada ilk sırada yer alıyor.
Bir başka konu da Almanya'da yapılan yasa ekseri kişilik hakları ve çocuk istismarı ile ilgili. Bizde bunlara ek olarak kamu düzeni ile ilgili kısım da var. kamu düzeni, yoruma açık bir kavram. eğer modern dünyanın alametlerinden olan düşünce özgürlüğü ile ilgili düzenleme yapacaksanız bunu kazuistik yani tek tek, açık şekilde belirterek yapmalısınız. Ayrıca Almanya’da kapatma cezası yok. Bizde kapatma cezası da getirildi, sadece farklı şekilde isimlendirildi. %90 bant daraltmak olarak ifade edildi. %90’a kadar bant daraltmak kapatmak anlamına gelir. Çocuk kandırmanın anlamı yok. Yarın öbür gün internet trafiği %90’a kadar daraltılan sosyal medya şirketi  AİHM ya da AYM’nin önüne gittiği zaman onlar da bu şekilde söyleyecektir.
Keza Fransa da internet ortamı ile ilgili bir düzenleme yaptı. Orda Fransa Anayasa Konseyi çoğu maddeyi iptal etti. Özellikle kısa sürede içeriğin kaldırılmasını istemek, otosansüre neden olur diyerek süreye düzenleme getirilmesini sağladı.
Aynı şekilde internetin kendine has doğasından ötürü Fransa ve Almanya’da yapılan yasa tam anlamıyla uygulanamıyor. Belki de sırf bu yüzden kapatma cezası getirmediler. Mesela bir link şifreli ise bu durumda BTK’nun buna erişim engeli getirmesi mümkün olmuyor. Çözemediğiniz sorunları komple sistemi bloke ederek aşmaya çalışmak sizce mantıklı mı? Özellikle internetin düşünce özgürlüğü için muazzam önemi göz önüne alındığında.
=> mdahukuk.com
#mdahukuk #mdahukukbürosu
0 notes