#Komünist Osman
Explore tagged Tumblr posts
Text
"4. Köy Enstitüleri Fikir ve Kültür Günleri" başlıyor!
View On WordPress
#Ahmet Ümit#Aşık Veysel Türküleri#Atölye Kültür Sanat#Ayşen Şahin#Ayvalık#Ayvalık Belediyesi#Ayvalık Belediyesi Vural Sineması Nejat Uygur Sahnesi#Ben Giderim Adım Kalır#Çiğdem Toker#Çok Şey Yapan Adam#Elif Akkaya#Komünist Osman#Köy Enstitüleri Fikir ve Kültür Günleri#Köy Enstitüleri Fikir ve Kültür Günleri 2024#Nida Ateş#Pakize Türkoğlu
0 notes
Text
Asya'da saflar netleşiyor!
https://pazaryerigundem.com/haber/179805/asyada-saflar-netlesiyor/
Asya'da saflar netleşiyor!
Rusya lideri Vladimir Putin’in Kuzey Kore ziyareti ve askeri iş birliğinin açıklanması ile birlikte Asya’da gerilimin seviyesi korkutucu şekilde arttı. ABD ve müttefiklerinin oluşturduğu cepheye karşı Rusya,Çin ve Kuzey Kore üçlüsünün başını çektiği grup arasında tansiyon gittikçe yükseliyor!
Oğuzhan Osman BİLGİN/HERKES DUYSUN
BURSA (İGFA) – Rusya lideri Vladimir Putin‘in Kuzey Kore ile görüşmesi ve askeri iş birliğinin açıklanmasının ardından Batı’dan sert reaksiyon geldi. ABD’nin Asya’daki müttefikleri ile birlikte Rusya, Çin ve Kuzey Kore‘nin oluşturduğu cepheye karşı gösterdiği tepki, devam eden Ukrayna savaşı ve Orta Doğu’daki gerilim 3. Dünya Savaşı söylemine de zemin hazırladı. Rusya’nın dondurulmuş varlıklarının Ukrayna’ya aktarılmaya başlaması ile birlikte Batı ve Rusya ilişkisi onarılamayacak şekilde hasar aldı. Asya’da yükselen yeni güçleri ve Batı ile Rusya’nın ilişkisinin geldiği son noktayı Dış Politika Uzmanı Dr. Barış Adıbelli Herkes Duysun için analiz etti.
“ASYA-PASİFİK’TE NET BİR BLOKLAŞMA VAR”
Asya-Pasifik’te net bir bloklaşma olduğunu ifade eden Dr. Barış Adıbelli, “Bir tarafta Rusya,Çin ve Kuzey Kore yer alıyor. Bu gruba kısmen Vietnam’ı da ekleyebiliriz. Bu gruba ek olarak Rusya, kısa süre önce Kamboçya ordusu ile askeri iş birliği anlaşması imzaladı. Kamboçya bir dönem komünist olan bir ülkeydi. Bu bölgede hala komünist olan bir ülke var. Bu ülke de Laos. Laos’la da bu anlaşmanın imzalanması bekleniyor.
Rusya, Sovyetler döneminden Asya-Pasifik‘teki dost ve müttefikleri ile ilişkilerini yeniden geliştiriyor. Putin, Sovyetler dönemindeki askeri anlaşmaları yeniden canlandırma niyetinde. Putin ve Vietnam Cumhurbaşkanı yaptıkları ortak açıklamada anlaşma metninin kamuoyuna açıklanan kısmında ‘bloklara üye olmama’ taahhüdü verildiği ifade ettiler. Bu durum da Vietnam’ın ABD,Japonya, Filipinler ve Güney Kore’nin başını çektiği gruba katılmayacağını ifade ediyor. Ortak tarihsel geçmiş nedeniyle Vietnam’ın, Çin ve Rusya’ya karşı bir adım atmasını da beklememek gerekiyor.” şeklinde konuştu.
RUSYA, ASYA-PASİFİK GÜVENLİĞİ İÇİN ÖN PLANA ÇIKACAK
ABD‘nin Asya’daki ülkeler nezdinden imajına baktığımızda çok farklı bir pozisyonda yer aldığını ifade eden Dr. Barış Adıbelli, “Vietnam halkı Napalm bombaları ile köylerin içerisinde yakılan insanları, yapılan tarifsiz işkenceleri unutmuş değil. Kuzey Kore’deki Batı ve ABD’ye bakışta çok farklı değil. Bugün Kuzey Kore diye bir devlet varsa bunun Rusya sayesinde olduğunu unutmayalım. 1948’de Kuzey Kore’yi kuran ve başına şimdiki lider Kim Jong-Un‘un dedesi Kim İl-sung‘u getiren Rusya’dır.
Yaşanan bu gelişmeleri ve askeri anlaşmaları Putin’in Pekin ziyareti üzerinden yorumlamamız gerekir. Putin, mayıs ayında Çin’e yaptığı ziyarette ‘Asya-Pasifiğin güvenliğine sağlamada ben de varım.’ dedi. 2024 yılının Asya-Pasifik’te Kuzey Kore’nin yılı olacağını daha önce ifade etmiştim.
https://cgtnturk.com/2024-asya-pasifikte-kuzey-kore-yili-mi-olacak/
Kuzey Kore ile bu gelişmelerin yaşanacağını alanı çalışan insanlar olarak bizler tahmin ediyorduk. Putin ayrıca olası ekonomik ve siyasi yaptırımların da etkisi olmayacağını net bir şekilde ifade etti.
ABD YAPTIRIMLARI CAYDIRICILIĞINI YİTİRDİ
ABD’nin tekelindeki uluslararası sistemin kendisi ya da müttefikleri aleyhinde çıkan kararların uygulanmamasının emsal oluşturduğunu ifade eden Adıbelli, “ABD, İsrail aleyhine çıkan kararlarının uygulanmasını sağlamadığı için farklı bir konuda ABD’nin istediği doğrultuda çıkan kararlara da karşınızda yer alan ülkeler uymayacaktır. Putin de doğal olarak alınacak yaptırım kararlarına bu konuyu emsal göstererek uymayacaklarını net bir şekilde ifade ediyor.” ifadelerine yer verdi.
ASYA-PASİFİK’TE BASKI ALTINDA OLAN ÜLKELERİN ROTASI RUSYA VE ÇİN
ABD’nin yarattığı baskı ve tercihe zorlama politikasının net sonuçları olacağını ifade eden Barış Adıbelli, “Asya-Pasifik’te ABD baskısı altında ezilen ülkeler Rusya ve Çin ikilisine koşacak. Rusya ve Çin baskı altına alınmış devletlere yeni bir manevra sahası sunuyor.” dedi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ŞEHİT OSMAN TÜM
ŞEHİT OLDUĞU TARİH: 27 ARALIK 1979 ŞEHİT EDİLDİĞİ YER: ELAZIĞ DOĞDUĞU YER: ELAZIĞ
MESLEĞİ: 20 yaşındaydı. Elazığ'ın Rızaiye Mahallesi'nde oturuyordu. Liseyi yeni bitirmişti. Ülkücü Gençlik Derneği üyesiydi. Ailece TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ve MHP’liydiler. Babası MHP Elazığ il teşkilatı kurucularındandı. Daha önce saldırıya uğramış 3,5 ay hastanede yatmıştı. Kitap okumayı çok seven biriydi.
OLAY GÜNÜ: Devrimci solcu-komünist militanlar, Osman Tüm’ü şehit etmek için, Osman Tüm’ü ikamet ettiği evin karşısında ev kiralamışlardı.
Osman Tüm, evlerinin önünde arabasını park ediyordu ki, günlerdir fırsat kollayan katiller, aradıkları fırsatı yakalamışlardı. Ülküdaşımızı çapraz ateşe alarak şehit ettiler.
ÜLKÜDAŞIMIZA ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM
ÖNEMLİ NOT: ŞEHİTLERİMİZLE İLGİLİ ELİNDE BİLGİ, RESİM OLAN VARSA YA DA DÜZELTİLMESİ GEREKEN BİRŞEY VARSA LÜTFEN BANA ÖZEL MESAJDAN YAZSIN. TEŞEKKÜRLER.
0 notes
Link
Genel seçimlerin geride kalmasının ardından, siyaset gündemi ibreyi tamamen yerel seçimlere çevirdi.CHP'deki 'değişim' tartışmalarının en önemli aktörü İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu da, geçen günlerde Haliç'te yaptığı basın toplantısıyla yol haritasını açıkladı. 2024 yerel seçimlerini işaret eden İmamoğlu, “İstanbul için yola çıkıyorum” dedi. İktidar kanadında ise İstanbul için bazı isimler konuşulsa da henüz öne çıkan bir aday yok. Kamuoyunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adı geçen isimlerden AKP İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe, yerel seçimlere ilişkin olarak Gazete Duvar'dan Ferhat Yaşar'a konuştu. "KÜRTLERİN EN BÜYÜK PARTİSİ AK PARTİ"''Türkiye’de Kürtlerin en büyük partisi AK Parti'dir'' diyen İl Başkanı Kabaktepe, ''Kürtlerin gerek var olan taleplerinin çözümlenmesi, gerek yeni talepleri noktasında çalışmaya devam edeceğiz'' diye konuştu.Türkiye’de bireysel özgürlükler anlamında AKP'nin eksikleri olduğunu belirten Kabaktepe, ''Bizim de eksik yaptığımız, yanlış yaptığımız şeyler vardır. Hiçbir siyasi parti, figür her şeyi doğru yapmaz. İnsanız. Siyasi tarihimize baktığımızda en büyük devrimleri yapan biziz. Eksikler olabilir. Yeni talepler de olabilir. Kürtlerin olur, Türklerin olur, sosyal grupların talepleri olur'' dedi."KOMÜNİST TARAFIM DA VAR"Kendini 'komünist tarafım da var' diye anlatan AKP İl Başkanı Kabaktepe, ''Ben Fatsalıyım. Biz 12 Eylül öncesinin meşhur kentiydik. Komünist tarafım da var. Karadenizliyim ama Trabzon’dan çok Diyarbakır’ı bilirim'' ifadelerini kullandı.‘İSTANBUL’U ELİNDE TUTACAK BİRİ VARSA O DA MİLLETTİR’İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 'İstanbul ittifakı' çağrısını değerlendiren ve yerel seçimler çin AKP'nin de ittifak planı olup olmadığı sorusunu yanıtlayan Kabaktepe, şöyle konuştu:"Bizim şu an Cumhur İttifakımız devam ediyor. Bir önceki seçimde tek listeyle girilen iller oldu, ayrı ayrı girilen iller oldu. Bunlar yine Genel Merkez’de görüşülecek. Henüz bir çerçeve çizilmiş değil. Bir önceki seçim düzleminde olduğu gibi benzer çalışma olabilir. İstanbul’u elinde tutacak biri varsa o da millettir. Birine görev verecektir. İstanbul’da CHP'nin seçime tek girmesi halinde elinde tuttuğu belediyeler de dahil olmak üzere bir kısmını kazanma şansı yok. En az yüzde 25’ini kaybedeceği aşikar. İstanbul’da CHP ile AK Parti arasında ilçesine göre değişmekle beraber il genelinde de bizim lehimize 8 ila 15 puan arasındaki fark korunuyor. Bu gerçek ortada. Bunu herkes görüyor."YENİDEN REFAH PARTİSİ'NİN 'YEREL SEÇİM' ÇIKIŞIGenel seçime Cumhur İttifakı ile giren Yeniden Refah Partisi’nin yerel seçimle ilgili olarak, "81 il 922 ilçede seçime, kendi logomuz ve adaylarımızla ile katılmak üzere hazırlık yapıyoruz" açıklaması sorulan Kabaktepe, şu sözleri kullandı:"Müzakereler başladığında netleşecektir. 81 ilde herkes birlikte mi girsin, bazı illerde farklı mı girilsin o noktada benim bildiğim kadarıyla Genel Merkez düzeyinde henüz bir görüşme trafiği başlamadı. Başladığında netleşmiş olacaktır. Partiler bunları kendi aralarında protokole bağlamadılar. Süreç ekim ve kasımda başlayacak. Millet İttifakı’na baktığımızda, açıklamalarını dinlediğimizde bunların bir araya gelmeleri artık mümkün değil. Tabi bizim tarafımızdan hüküm cümlesi, yargılayıcı cümle kurmak şık olmaz. Bizim açımızdan bizim ittifakımızda bir problem yok. İl düzeyinde de bir problem yok."
0 notes
Text
ZULMÜNÜZ ARTSIN
Bu kaçıncı kıyım
Kaçıncı ferman
Kaçıncı katliam
Anadolu
Mezopotamya
Kürdistan
Hep kan ağlar.
Katil Yavuzun
Dinci kinci fıtratı
Kızılbaşların katli vacip,
Helaldir malı mülkü
Kadınları kızları diye
Hamza müftüden
Aldırdığı fetva ile
Kestirdi yüzbinleri
66 bin tanesi
Sadece Üsküdarda
Dolduruldu kuyulara
Lalelik dedi
Evliya Çelebi
Kızılbaş Türkmen kanıyla
Kızıla dönen Üsküdara
Anadolu Kavimler yurduydu
Halklar bahçesiydi
İskender Moğollar
Persler
Romalıların haçlılar
Kaç kez halklar bahçesini
Atlarının nallarıyla çiğnedi
Selçuklular Osmanlılar
Yirmi kez kılıçtan geçirdi
Kesildi budandı
Yinede
Anadolu mezapotamya
Daha da gür filizlendi
Ermeni Rum Asuri
Daha niceleri
Tarihten
İzleri uygarlıkları silinirken
Kısırlaştı,
Halklar mezarlığına döndü.
Mezopotamya ve Anatoli
Cumhuriyet
Temellerini atarken
Komünist Lenin de
yardım aldı.
Ardında,
Komünist avı başlattı.
Tecavüz edilip
Kayıtlara bile girmedi
Suphinin eşi Maria.
Mustafa Suphi doktor Necdet
On beş yoldaşı
Bir takaya bindirildi
Kurşunlanıp Karadenizin
Derin sularına atıldı
Topal Osman çetesi
Yahya Kaptana infaz ettirildi.
Koçgirililerin mebus seçimi,
Topal Osman Sakallı Nurettinin
Tecavüzleriyle
Baş kaldıran koçgirililer
Katliamla bastırıldı.
Seferi olup
Zaferi olmayan
Dersime gelmişti sıra
Binbir hile komployla
Dersimlilerin başına
Tunçtan bir bolyoz indirildi
Katliamın adı Tunç el
Tunçeli olarak
Dersimin adı değiştirildi
Sel gibi kan aktı
Munzur çayı
Kutu deresi
Ya Zilan deresi
O binlerce insan
Kadın çocuk
Vahşice katledildi
Maraş Çorum Sivas
Tekbirlerle,
Aydınlar sanatçılar
Semah dönen
Genç kızlar
Diri diri yakıldı
Devlet ve iktidarlar
Sadece katilleri seyretti.
Katilleri
Akladı pekledi
Egemenlerin mahkemeleri
Sonunda
Ülkenin başına dert etti
Ecevit'in bakanı
Maraşta ki katliamı
Alevileri yıkmaya kalkışırken,
Demirel Sivasta
Tekbir getirerek
Aydınları yakan
Katillerin burnu
Kanatılmadı diye
Sevincin de göbek attı.
Bugün,
Barış istiyorlar diye
Kadın çocuk
Genç yaşlı
Yüzü gözü
Kan revan
Yerlerde sürüklenir.
Çocuklarını kayıp edip
Katlettiğiniz
Cumartesi Anneleri
Sekiz yüz haftadır kar kış demeden
Oturma eylemi yaparlar
Bari çocuklarımızın
Kemiklerinin verin derler
Bir mezara olsun isterler
Katil ve korkak egemenler
Annelerin çığlığını
Gazla kanla boğdururlar.
Yüz yaşında
Berfo Anne,
Çocuğunun
Kemiğini bulamadan
Yavru acısıyla
Gözlerini yumdu hayata.
Dayanamadı yaşlı kalbi
Bunca acıya.
Bu Faili meçhullerin katilleri
Hep iktidarda
İhale parsa
Koparma yarışında.
Çocuklarının kemiklerini
Arayan Barış anneleri.
Barış gelsin diye
Yürüyen Barış annelerini
Terör diye
Düşman ilan edenler
Kör kuyulara görmülsün
Plastik mermileriniz
Jopunuz
Elektrik şokunuz
Durmayın devam edin
Yaklaşıyor sonunuz.
Saltanatınız,
Görkemli saraylarınız
Emekçilerin,
Yok edilen mazlum halkların
Cesetleri üstünde yükselir.
Durmayın devam edin
Zülmünüz bin kat artsın ki,
Yüzünüzün karası
İnsanlığın baş belası
Hokkabazlığınız
Son bulsun
Görülsün hakikat.
Lanetli fıtratınız
Kin dolu kişiliğiniz
Doyumsuz nefsiniz
Düşecek yüzünüzdeki
Vatan millet
Sahte din maskeniz
Hırsızlığınız arsızlığınız
Ak diye gösterdiğiniz
Acımasızlığınız
Kapkara yüzünüz
Görünsün.
Koçgiri dersim
Zilan deresi
Kılıç artıkları dediğiniz
Anadolunun,
Kadim halkları
Siz kimsiniz be devşirmeler
Aslınız asaletiniz
Tarihte
İhanet ile fişli
Geçmişiniz karanlık sisli
12 mart 12 Eylül
Faşist askeri darbelerin
ABD emperyalizminin
Tosuncuklarısınız.
İpleriniz sermayenin
Emperyalizmine elinde.
Ellerinizde ki kan
Faili meçhul bıraktığınız
On binlerce canın
Maraş'ın Sivas'ın
Çorumun Gazinin
Suruç'un
Ankara Garının
Barış şarkıları söyleyen
Halay çekerken
Bombalarla
Paramparça ettirdiğiniz
Çocuklarımızın
Katillerisiniz.
Zülümünüz artsın
Akıttığınız kanlarda
Boğulasıınız.
Mezarı bile olmayan
Çocuğunun
Kemiklerine hasret giden
O Anaların
Ahı sizi kahredsin
Mehmet Özdemir
66 notes
·
View notes
Text
emekli albay Mehmet Arkış, deniz gezmiş ile birlikte yargılanan Osman Arkış'ın babasıydı. ali elverdi başkanlığındaki sıkıyönetim mahkemesi, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan ile birlikte, Osman Arkış'ı da ölüm cezasına çarptırmıştı. Mehmet Arkış, karardan sonra, oğlu Osman Arkış'ı, Mamak cezaevinde ziyaret ederek, oğlunu yüreklendirici birkaç söz söyler. üsteğmen Burhan Poturna hemen, ölüm cezasına çarptırılan oğluyla birkaç kelime konuşan baba Mehmet Arkış'ı sıkıyönetim savcılığına ihbar eder. (söylediği sözler özetle: muhtırayı veren kahpeler kazanamayacaklar şeklindedir ) tanık kim olacak? Poturna,
bunun da çaresini düşünür. cezaevinde görevli erleri tanık gösterir. iddiaya göre Mehmet Arkış'ın suçu, silahlı kuvvetlere hakaret ve 12 mart muhtırasına küfür etmek. Mehmet Arkış, Ali Elverdi'nin başkanlığındaki mahkemece tutuklanır. duruşmaya tanıklar çağırılır. tanık erler, bir türlü muhtıra sözcüğünü kullanamazlar. muhtıra yerine çoğu kez muhtar derler. duruşma yargıcı, tanık erlerden birine sorar: -sen duymuşsun, bu sanık, neye küfretti? -muhtara komutanım. -hangi muhtara? -bizim muhtara. Mehmet Arkış'ın, 12 mart muhtırasına küfür ettiği, işte böyle inanılır tanıklarla kanıtlanmış oluyordu...
Aklıma 12 eylülde bir ev baskınında ev sahibinin - Ben anti komünistim demesi üzerine baskın yapan memurun - Sorduk mu ulan senin nasıl komünist olduğunu diyerek tokat atması geldi...
Kısaca demem şu Muhtırayı, Anti kelimesini dahi bilmeyen adamlar ülke yönetti ülkenin geleceğini tayin etti buna karşılık Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlal�� vb.. aydınlarımız ise katledildi...
İlk önce Aydınlar vurulur... Her zaman böyle olmuştur böylece halkın düşünce çağına geçişi engellenir....
3 notes
·
View notes
Text
ŞU TOPAL OSMAN HİKAYESİ
- SADIK VARER -
Önce bir yanlışı düzeltelim. "Mustafa Kemal'in muhafızı Laz Osman" olarak da bilinen Topal Osman, Lazcanın Le'sini bile bilmezdi; Lazların binlerce yıldır yaşadıkları coğrafyaya yaklaşık 250 km. uzaklıktaki Giresun'lu Topal Osman, büyük olasılıkla, Fatih'in 1461 yılında Trabzon'la birlikte Giresun, Tirebolu, Görele ve Bedreme kalelerini ele geçirdikten sonra bölgeye yerleştirdiği yüz bin civarındaki Çepnilerdendir.
Topal Osman, birinci savaş yıllarında Karadeniz'de oldukça yaygın olan eşkıya gruplarından birinin reisidir. Onu meşhur eden ilk vukuatı, Giresun'da topladığı yüz kişilik bir eşkıya grubu ile Trabzon hapishanesini basması ve kaçırdığı yüz elli mahkumu çetesine katmasıdır.
Bir yandan eşkıyalığın icaplarına uygun 'işler'le uğraşan Topal Osman, diğer yandan, Enver Paşa tarafından İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde kurulan ve özellikle Ermeni Tehciri ile Kürt isyanlarının bastırılmasında bir dizi katliama 'imza atan' Teşkilat-ı Mahsusa'ya bağlı olarak 'memlekete faydalı işler'le de uğraşmaya başlar.
Artık, Teşkilat-ı Mahsusa gibi ürkütücü bir gizli teşkilatla organik ilişkisini de kullanarak 'meşru bir güç' haline gelmeye başlayan Topal Osman'ın önünde kimse duramaz!..
Daha sonra, Rum teşkilatlanmasının tasfiyesinde, Karadeniz'in bu 'gözü kara' çetecisinden yararlanabileceğini anlayan Padişah Vahdettin, işlediği sayısız yağma, soygun ve cinayetlerle birlikte, Ermeni Tehciri'nde gerçekleştirdiği katliamlardan dolayı Topal Osman hakkında verilmiş bulunan tevkif kararını kaldırır.
Mustafa Kemal'in Topal Osman'la ilişkisi ise, ancak pragmatik siyasetin 'kuralsızlığı' ile açıklanabiliir; Karadeniz'deki Rum başkaldırısının tasfiyesi için bir çare arayan Mustafa Kemal, "Rum meselesini çözmek" amacıyla, zaten Rumların canını ve malını almakla meşgul olan Topal Osman'la ilişki kurmuştur. Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktıktan hemen sonra Havza'da Topal Osman'la görüştüğünü, Teşkilat-ı Mahsusa'nın son reisi olarak bilinen Hüsamettin Ertürk'ten öğreniyoruz.
Hasan İzzettin Dinamo da "Kutsal İsyan II."de bu görüşmeye değinmektedir. Karadeniz'deki 'Pontus belasının ortadan kaldırılması işi'ni üstlenen Topal Osman'ın Mustafa Kemal'e verdiği yanıt şöyledir ; "Siz merak etmeyin Paşam. Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki, hepsi mağaralarda eşek arısı gibi boğulacaklar."
Hiç kuşku yok ki, Topal Osman, Mustafa Kemal'e verdiği sözü 'layıkıyla' yerine getirmiş; binlerce Rum öldürmüş ve bu arada, korkup kaçan, ülke değiştiren Rumların mallarına el koyup, yakın geçmişte balıkçılık ve kahvecilik yaparak geçinmeye çalışırken, Karadeniz'in en büyük zenginlerinden 'Osman Ağa' olmayı da başarmıştır!..
Topal Osman Ağanın 'şansı' yaver gitmektedir; Büyük Millet Meclisi, Topal Osman'ı, "Mustafa Kemal'in Muhafız Alayı Komutanlığı" vazifesiyle Ankara'ya davet etmiştir.. Topal Osman, artık Mustafa Kemal'in en yakın adamıdır…
Mustafa Kemal'in Topal Osman gibi 'tehlikeli' birini yanına almasıyla ilgili pek çok yorum yapılmıştır. Yaygın görüş, Meclis içinde ve dışında oluşan muhaliflerin tasfiye edilmesi için kendine çok sadık ve o ölçüde 'iş bitirici' birine duyulan ihtiyaç, şeklindedir.
Gerçekten de bu görüşü doğrulayan bir dizi olay vardır. Bunlardan ikisi, üzerinde en çok durulan olaylardandır. Birincisi, Anadolu'daki mücadeleye katılmak üzere yola çıkan Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Trabzon'da katledilmeleri; ikincisi, Mecliste Mustafa Kemal'in en etkili muhalifi olarak bilinen Lazistan Mebusu Ali Şükrü'nün 'ortadan kaldırılması'dır..
1921 yılı başında Türkiye Komünist Partisi, "Anadolu Ayaklanması" olarak nitelenen mücadeleye katılmaya karar vermiş ve bu kararını Mustafa Kemal'e bildirmişti.. Mustafa Kemal, TKP'lilerin Anadolu'ya gelmelerini ve mücadeleye katılmalarını çok tehlikeli bir gelişme olarak değerlendirmiş ve vakit geçirmeden 'lazım gelen önlemleri' almıştır..
Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve diğer TKP'liler Kars'ta, halkın büyük tezahüratıyla karşılandılar. Ama, ondan sonra halkın tepkisi değişti!.. Yol boyunca 'bazı gruplar'ın saldırıları ile karşılaşmaya başladılar. Durumu 'değerlendiren' yetkililer tarafindan Batum üzerinden Bakü'ya geri yollamak 'amacıyla' Trabzon'a götürüldüler. Trabzon'da kayıkçı kahyalığı yapan Yahya Kaptan ve adamlarının provakatif saldırısına maruz kaldılar. Silahsızlandırılmış halde bir taka ile Karadeniz'e açılmaya zorlandılar. Ardından, Yahya Kaptan ve adamları adamları tarafından Sürmene açıklarında kuşatılarak katledildiler. 1921 yılında, 28 Ocak gecesi Mustafa Suphi ve on üç yoldaşı Karadeniz'e gömüldüler!..
Bu trajik olayın faillerinden Yahya Kaptan'ın akıbeti ise bellidir; Topal Osman, katliamdan sonra sağda solda katliamla ilgili 'gevezelik' yapan adamı Yahya Kaptan'ın işini bitirmiştir!..
Şimdi, Büyük Millet Meclisi'nde Lazistan'ın Trabzon Mebusu olarak kayda geçmiş bulunan Ali Şükrü Beyin öldürülmesi olayına geçebiliriz.
23 Nisan 1920'de açılan Büyük Millet Meclisi'nde iki grup vardır. Birinci grubu Mustafa Kemal, ikinci grubu ise Ali Şükrü yönetmektedir. Ali Şükrü, etkili bir siyasi muhalif ve aynı zamanda gazetecidir, Tan gazetesinin sahibidir.
Özellikle, İnönü başkanlığında sürdürülen Lozan görüşmelerindeki başarısızlıklar üzerine yaptığı konuşmalar ve yayınlarla Mustafa Kemal'in canını fena halde sıkmaya başlayan Lazistan Mebusu Ali Şükrü, bir Meclis toplantısında, TKP'lilerin Trabzon'da katledilmeleri ile ilgili görüşmeleri ve telgrafları deşifre edip, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Mustafa Kemal'in emri ile Topal Osman ve adamı Yahya Kaptan tarafından katledildiğini ispatlayınca, kendi sonunu hazırlamış oldu; Meclisi karıştıran bu olaydan kısa bir süre sonra Ali Şükrü ortadan kayboldu!..
Cesedi üç gün sonra Ankara'da, Mühye köyünde bulundu ve yapılan araştırma sonucunda, Ali Şükrü'nün Topal Osman tarafından kaçırılıp öldürüldüğü anlaşıldı.
Bunun üzerine Meclis, Topal Osman'ın tutuklanmasına ve idam edilmesine karar verir. Tutuklanacağını haber alan ve ihanete uğradığını düşünen Topal Osman, çetesiyle Ankara'nın altını üstüne getirip kendisine sahip çıkmayan Mustafa Kemal'in peşine düşer...
Sonuç; Mustafa Kemal'in emri ile Topal Osman öldürülür.
Topal Osman'ı öldüren İsmail Hakkı'dır ve tıpkı 'işi bitince' öldürülen Jitem kurucusu Cem Ersever'in en yakın adamlarından biri tarafından öldürülmesi gibi, 'işi biten' Topal Osman da bir zamanlar en yakın adamlarından biri olan nizami ordu kıta komutanı İsmail Hakkı tarafından öldürülmüştür.
Ve hikaye, devam etmektedir!..
Politika Gazetesi
2 notes
·
View notes
Note
Abi ben kendi abime bir şey diyemiyorum. Mesela o diyor ki "tek maaşla geçinemem" ona bu düşüncesinin yanlış olduğunu diyemiyorum. Evlencek abim. Kız da çalışıyor zaten. kredi alacak, ev düzecek.. Ona diyemiyorum yanlış düşündüğünü çünkü ikna olmaz gibi düşünüyorum. Sinirli biri. Ne diyeyim, ne yapayım?
Rabbim abinizin rızka olan imanını güçlendirsin, helal-haram konusunda hassasiyet sahibi güzel ahlak sahibi bir mümin olmayı nasip etsin. Kanaat ahlakı nasip etsin. Kredi almaktan muhafaza etsin. Belki bu yazının faydası olur...
Gençler Dergisi - Makaleleri
Bir Soru Bir Cevap
Yıl: 2010 – Ay: Ocak- Sayı: 40
Osman Nuri Topbaş Hocaefendi
Rızık Allah`tandır
Efendim, günümüzde yaşanan iktisâdî buhranlar, artan işsizlik vs. pek çok insanı geçim sıkıntısıyla baş başa bırakıyor. Buna mânevî eğitim noksanlığı neticesindeki rûhî açlık da eklenince, “maîşet” ve “rızık” konusu en mühim kaygı ve endişe sebebi oluyor. Bu hususta neler tavsiye edersiniz?
Rızık ve ecel, âdeta kader âilesinin ikiz ve sır kardeşleridir. Rızık, daha anne karnında iken başlar ve Cenâb-ı Hakk’ın takdir ettiği ecel vakti gelene kadar da devam eder. Rızık devam ettiği müddetçe de kimsenin eceli gelmez.
Rabbimiz, yarattığı her mahlûka bir müddet yaşama hakkı vermiş, “ömür” denilen bu müddet içinde onların rızıklarını da tâyin buyurmuştur. Bu hakîkat âyet-i kerîmede şöyle bildirilmektedir:
“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allâh’a ait olmasın. O, her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emâneten konulacakları yeri de bilir…” (Hûd, 6)
Şu hadîs-i şerîf de Cenâb-ı Hakk’a sığınıp O’na lâyıkıyla tevekkül edebilen bir kulun, rızkını temin husûsunda nasıl bir ilâhî yardıma nâil olacağının bir ifâdesidir:
“Eğer siz Allâh’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları hâlde akşam doymuş olarak dönerler.” (Tirmizî, Zühd, 33)
İnsana düşen, tıpkı rızık aramaya çıkan kuşların tevekkül ve teslîmiyeti içinde, yersiz birtakım endişelere kapılmadan nasibini aramak ve gayret sarf etmektir.
Rızık husûsunda insanı endişeye sevk eden en mühim mânevî zaaflardan biri de, kanaat etmeyi bilmemek ve israftan sakınmamaktır. Hakîkaten günümüzde rızkının darlığından şikâyet edenlerin pek çoğu, aslında asgarî geçim şartlarına sahip bulunduğu hâlde, daha yüksek refah seviyesinde yaşayanlara özenmekten dolayı kendisini eksik görerek kendi kendini sıkıntıya sokmaktadır. Hâlbuki maddî nîmetler husûsunda taşımamız gereken îmân ölçümüz, kendimizden daha zor durumda yaşayanlara bakarak hâlimize şükredebilmektir. Kul, bu olgunluğu gösterip şükredebildiği nisbette, elindeki nîmetlerin bereketleneceği, ilâhî bir vaattir.
Nitekim âyet-i kerîmede:
“…Eğer şükrederseniz, elbette size olan nîmetimi artırırım…” (İbrahim, 7) buyrulmaktadır.
Öte yandan unutmamak gerekir ki, Allah Teâlâ bütün canlıların rızkını tekeffül etmiş bulunmaktadır. Bundan dolayı Allâh’a îtimâd etmeyip, gereksiz ve yersiz duygulara kapılarak insanlara el açmak ve sadece onlardan medet ummak, kişiyi zillete dûçâr eder. Nitekim bir Allah dostunun buyurduğu üzere:
“Rızkını Allah’tan bilmeyip de onun mahlûkundan beklemek, insanı Cenâb-ı Hak’tan uzaklaştırıp, halka muhtâc eder.”
Cenâb-ı Hak’tan uzak düşmek, bir insan için zilletin en büyüğüdür. Buna mukâbil rızkın değil, Rezzâk’ın, yani rızkı ihsân eden Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı peşinde olmak ise, kul için en büyük izzettir.
Şüphesiz ki Allah Teâlâ, Hâlık sıfatını, yani yoktan var etme sıfatını kendi zâtına hasretmiştir. O, bu sıfatla dâhil olmadığı takdirde hiçbir hâdise vukû bulamaz. Dolayısıyla meydana gelen her hâdisenin, sebepleri halk eden Allah’tan olduğunu bilmek, kâmil îmânın bir îcâbıdır.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da size de rızık veren Allah’tır. O, her şeyi işitir ve bilir.” (el-Ankebût, 60)
Cenâb-ı Hak, bütün oluşlarda irâdesini sebeplerle tecellî ettirdiği gibi rızkın temini husûsunda da mahlûkâtı birbirine sebep kılmıştır.
Yaşanmış, târihî bir vâkıa olan şu misal, her hâlükârda, tevekkül ve teslîmiyetle Allâh’a sığınan bir kulun Cenâb-ı Hak tarafından bazen düşmanı eliyle bile nasiplendirildiğinin güzel bir misâlidir:
Rusya’da ilk Komünist İhtilâli teşebbüsü 1905 yılında Moskova’da gerçekleştirilmiş, Çar’ın askerleri bu teşebbüsü kanla bastırdığından, o gün, tarihte “Kanlı Pazar” ismiyle anılmıştır.
Bu ihtilâli tertipleyen Lenin kaçarak bir samanlığa gizlenmişti. Samanlığın diğer köşesinde ise, iki büklüm kıvrılmış bir vaziyette duran aç ve susuz bir köylü vardı. Bu köylü tevekkül ve teslîmiyet perdesini yırtmadan:
“–Ey Allâh’ım! Açlıktan öleceğim. Bir dilim ekmek olsa da yesem!..” diyerek Cenâb-ı Hakk’a gönülden duâ ediyordu. Lenin bu köylüyü görüp söylediklerini işitince hiddetlenerek:
“–Aptal herif! Hâlâ Allah’tan mı istiyorsun? Bak sokakta birçok insan, senin gibilerin karnını doyurmak için ayaklanmış oldukları hâlde öldürülüyorlar. Onların başarısını iste, sen de gayret et. Ben de sana bir dilim ekmek vereyim.” dedi. Köylü sordu:
“–Sen de kimsin?”
Lenin cevap verdi:
“–Ben de o ihtilâlcilerden biriyim. İsmim: Lenin…”
Saf ve garip köylünün meydanda olup bitenlerden haberi yoktu. Lenin ise sokağa tedbirli çıkmıştı. Bu yüzden çantasında ekmek, matarasında su vardı.
Lenin, köylüye çantasından bir dilim ekmek verdi. Bunu iştahla yiyen köylü, başını semâya kaldırarak:
“–Ey Allâh’ım! Sen ne büyüksün!.. Bazen Îsâ kulunu, bazen de böyle Lenin denen âsî ve îmansız bir kulunu gönderip fakir fukarânın karnını doyurursun!” dedi.[1]
Nitekim âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulmuştur:
“…Kim Allâh’a karşı takvâ sahibi olursa, Allah ona bir çıkış (kurtuluş) yolu gösterir ve hiç beklemediği yerden onu rızıklandırır…” (et-Talâk, 2-3)
“De ki, Rabbim kullarından dilediğine bol rızık verir; dilediğinden de kısar. Siz başkalarına yardım için ne harcarsanız, Allah onun yerine yenisini verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe’, 39)
Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Allah Teâlâ, Âdemoğlunun rızıkları ile vazîfeli olan meleklere şöyle buyurur:
Herhangi bir kulu, bütün tasa ve düşüncesini tek bir şeye (yani Rabbine) teksîf etmiş bir hâlde bulursanız, ona göklerin ve yerin rızkını garanti edin! Herhangi bir kulu da adâletle (istikâmetten ayrılmayarak) rızık ararken bulursanız, ona iyi davranın ve (yolunu) kolaylaştırın!..” (75 Kudsî Hadîs’in Tercüme ve Şerhi, Ebû Hüreyre)
Eğer bir kul, ahlâk ve takvâ ile mücehhez olarak bütün gâye ve hedeflerini Rabbine teksîf eder, O’nun rızâsı yolunda ilâhî emirlerin hükümranlığına girerse sâlihlerden olur. Böylece israftan korunur, ihtiras ve nefsâniyetin hoyratlığından kurtulur. Kendisine takdir edilmiş olan rızkın bereketine nâil olur.
Velhâsıl kul, sebepler planında üstüne düşen gayreti gösterip Rabbine tevekkül ederse, Rezzâk olan Rabbi de ona kâfî gelir.
Ey Allâh’ım! Bizleri temiz ve helâl rızıklarla merzûk kıl ve sâlih amellere muvaffak eyle.
Âmîn…
Dipnot:
[1] Kadir Mısıroğlu, İslâm Tarihi, 23. dipnot.
17 notes
·
View notes
Text
Nazım Hikmet
Nâzım Hikmet Ran (15 Ocak 1902 – 3 Haziran 1963), daha çok Nâzım Hikmet olarak bilinen Türk şair, oyun yazarı, romancı, anı yazarı. "Romantik komünist" ve "romantik devrimci" olarak tanımlanır. Siyasi inançları yüzünden defalarca tutuklanmış ve yetişkin yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiştir. Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır. Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Osman ve Ercüment Er adlarını da kullanmıştır. İt Ürür Kervan Yürür kitabı Orhan Selim imzasıyla çıkmıştır. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerindendir. Uluslararası bir üne ulaşmıştır ve dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilmektedir. Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nâzım Hikmet, İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı. 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarıldı; ölümünden 46 yıl sonra, 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile bu işlem iptal olundu. Mezarı Moskova'da bulunmaktadır.
1 note
·
View note
Text
Canım sağ oldukça rahmetli babam
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Ak sütün emziren ihtiyar anam,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Yerindedir daha aklım, iradem
Ve işte yeminim, işte ifadem!
İlk insan, ilk nebi Hazreti Âdem,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Meylim ne şöhrete, ne saltanata;
Hak için sarıldım ben bu sanata;
Kür-Şad, Bilge Kağan, Oğuzhan Ata,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Önümde dururken Türklüğün hâli,
Susup da boynuma almam vebali;
Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali(r.a)
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Esir iken Kırım, Kerkük, Türkistan,
Bana zindan olur Maraş, Elbistan
İbni Sîna, Dedem Korkut, Alparslan
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
İmanda bu fire, zillete bu zam!
Doymuyor yüreğim ne kadar yazsam.
Farabi, Gazali, İmamı Azam,
Susarsam, hakkını helal etmesin!
Nusret versin yeri, göğü yaratan
Çekip çıkartalım akı karadan
Ertuğrul Bey, Osman Gazi, Murat Han,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Ülküm aşk çölünde Veysel Karani
Ulubatlı Hasan eyler göreni
Fatih, Ak Şemsettin, Molla Gürani
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Bu yol bahadırlar, ermişler yolu;
Kendini davaya vermişler yolu!
Şeyh Mevlana, Derviş Yunus, Köroğlu,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Türkçe sevdalanan, İslâmca yanan
Adar milletine bir değil bin can
Yavuz Sultan Selim, Barbaros, Sinan
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Uyutulmuş köy, nahiye, ilçe, il
Yüreğimi yetmiş yerden yara bil;
Mehmet Âkif, Osman Batur, Şeyh Şâmil
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Usta savaşçılar, genç mücahitler
İmkanıma hizmetime şahitler
Basbuğ, ülküdaşlar, aziz şehitler,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
İçimde İslâmın ince mânâsı
Önümde Türklüğün soylu davası
Oflu Kör Şakirin Elif anası,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Sevdim, milletime gönlümü verdim
Zalimin zulmüne göğsümü gerdim
Kırıkhanlı Kâzım, Niksarlı Nedim,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Kemalimiz, Turanımız, Hacımız
Beraberdir sevincimiz, acımız
Mutta davar güden Zeynep bacımız,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Mühim değil güceneni, küseni
Allah sevmez haksızlığa susanı
Yozgatın Yerköylü Yetim Hasanı,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Komünist, siyonist, pusudan çıktı
Dinime saldırdı, töremi yıktı
Gönenli Gülizar, Bünyanlı Sıtkı,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Yurdum bir kağıttır ışık beyazı
Üstünde insanlar mukaddes yazı
Genci, ihtiyarı gelini kızı,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Mazlumlar hakkını almayıp ele,
Günü gün edersem zalimler ile
Evdeşim, öz kızım, öz oğlum bile,
Susarsam, hakkını helâl etmesin!
Allah rızasıdır arzum, emelim!
Bu necip milleti ondan severim
Hazreti Muhammed(S.A.V) gerçek rehberim,
Susarsam, hakkını helal etmesin!
(Kan Yazısı)
38 notes
·
View notes
Text
VEBAL !
AKP'nin kuruluşu olan 2001 yılı Ağustos ayından bugüne 18 yıl geçti.
18 yıl içinde AKP kadrolarından kimler geldi, kimler geçti ?
Çok fazla isimlere takılmadan, Türkiye'nin bugün geldiği noktada hangi anlayışların VEBAL'i var, dikkat çekmek istedim.
Geçtiğimiz günlerde, bir televizyon programında İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı, Bursa Milletvekili Prof. İsmail Tatlıoğlu şöyle diyordu ;
"2001'de Tayyip Erdoğan ve arkadaşları AKP'yi kurdukları gün, 4-5 kanal canlı yayınlamıştı.
28 Şubat sürecinin Türkiye'si bu zemini veriyordu.
Bugün, Devlet'in televizyonuna Türk askerine vur emri veren Osman Öcalan çıktı, Meral Akşener çıkamadı"...
Evet, Türkiye'nin 18 yılda geldiği noktaya sadece bir örnek, bunu onlarca, yüzlerce örnekle genişletebiliriz.
18 yılda Türkiye'nin kimyası değişti.
Bazen oldukça radikal kararlarla, bazen sinsice, adım adım ülke değişime uğradı.
Bu değişimin özellikle kurucu değerler ve demokrasi üzerinde yoğunlaştığını izledik, izlemeye devam ediyoruz.
AKP'nin 2001 yılında kuruluşundan sonra, 2007'ye kadar olan zamanı, 2007-2010 referandumu ve 2010 sonrası, 2019 olarak 3 ayrı zaman diliminde değerlendirmenin doğru olacağını düşünüyorum.
Başlıkta ki VEBAL'in, kişilerin üzerindeki ağırlığının, bu zaman dilimlerine göre, başlangıçtan bugüne az'dan çok'a kadar artarak bulunduğuna inanıyorum.
Örneğin 2003'de AKP'den ayrılan Emin Şirin'de daha az, 2007'de ayrılan Abdüllatif Şener'de daha fazla gibi...
Bugün AKP ve Erdoğan'ı eleştiren, 2001'de gerek siyasi, gerek bürokraside o kadrolar içinde yer alan herkes bu VEBAL'i taşıyor.
O nedenle bugün eleştiri getirirken bilmeliler ki AKP yapısının, kimi temelinde bir avuç kum, kimi birinci katında birer tuğla oldular.
Bazıları, 28 Şubat süreci sonrası "3Y" masalına inandılar.
Bazıları, siyasi gelecek gördüler.
Bazıları, menfaat umdular.
Bazıları, ekmek parası peşinde oldular.
Bazıları da siyasi ve Dünya görüşlerinin yaşatılacağı umudu ile bu yapıda yer aldılar.
Az sayıda da olsa kendilerine "sosyal demokrat, solcu hatta komünist" diyenlerin bile, milli görüş çizgisinin ana damarında oluşan AKP kadroları içinde yer alması da ilginçti tabi !
2001'den 2007'ye kadar, başta yapıda yer alıp sonradan yanlış yerde olduklarını anladıklarını ifade ederek ayrılanlar, VEBAL'e en az ortak olanlar.
Bu ayrılışları tölore etmek için, 2007'den sonra çıkılan katlarda tuğla olarak kullanılan cemaat, tarikat ve derneklere tavizler verilerek 2010 referandumuna gidildi.
Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş gibi isimler, bu tavizlerin neticesinde yapıda yer buldu.
2010'dan sonra verilen tavizlerin sonucunu 15 Temmuz 2016'da ne yazık ki yaşadık.
2010 referandum süreci ile birlikte, AKP'ye katılan istisnasız herkesin, menfaat beklentisi içinde olarak bu yapıya dahil olduklarını düşünenlerdenim...
Sonuç olarak bugün eleştirdiğiniz AKP ve Erdoğan'ın temelinde, kumunda, tuğlasında yer aldınız, güçlenmesine az ya da çok ortak oldunuz.
Sebebi her ne olursa olsun, bu VEBAL'e ortaksınız.
Konuştuğunuzda, yazdığınızda biraz olsun bu gerçeği hatırlayıp kendi vicdanınızla hesaplaşın.
Belki aldandınız, belki inandınız, belki menfaat düşündünüz, belki ekmek parası için bulundunuz.
Meselâ Meral Akşener AKP kurulmadan anladı vazgeçti ve reddetti.
Meselâ ben, teklif almama rağmen "benim Dünya görüşüme uygun bir siyasal hareket değil" diyebildim.
Her ne sebepten olursa olsun, öyle ya da böyle, az ya da çok, bu VEBAL'e ortaksınız, bu gerçeği gözardı etmeyin.
Biraz mahçubiyet duyun lütfen !
Sevgilerimle...
Levent Özeren
1 note
·
View note
Text
TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ŞEHİT OSMAN ARICA
ŞEHİT OLDUĞU TARİH: 22 ARALIK 1978
ŞEHİT EDİLDİĞİ YER: ADANA
DOĞDUĞU YER: KIRIKKALE
1957 doğumluydu. İlk ve ortaokulu Kırıkkale’de bitirdi. Liseyi İstanbul Kabataş Erkek lisesinde bitirdi. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirdi. 1977 yılında Kırıkkale’de Yüksek öğrenim Başkanlığını yaptı. Defalarca ona saldırdılar ama yılmadı. Zirai Donatım kurumunda çalışıyordu. Adana’ya sürgün edilmişti.
OLAY GÜNÜ:
Küçüksaat’ta otobüs durağında bekliyordu. Birkaç dakika beklemişti ki bir grup komünist militan silahla saldırıda bulundu. Bu esnada jandarma da devriye geziyordu, buna rağmen katiller olay yerinden rahatça uzaklaştılar. Cansız bedeni iki saat olay yerinde kaldı. Şehidimizin vücuduna 13 kurşun isabet etmişti. Memleketi Kırıkkale’de toprağa verildi.
ÜLKÜDAŞIMIZA ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM
ÖNEMLİ NOT: ŞEHİTLERİMİZLE İLGİLİ ELİNDE BİLGİ, RESİM OLAN VARSA YA DA DÜZELTİLMESİ GEREKEN BİRŞEY VARSA LÜTFEN BANA ÖZEL MESAJDAN YAZSIN. TEŞEKKÜRLER.
0 notes
Text
Kanayan yara Doğu Türkistan
https://samosan.com/kanayan-yara-dogu-turkistan/ adresinde yayınlandı
Kanayan yara Doğu Türkistan
1932’DE KURULUP ÇİN-RUS İTTİFAKIYLA 1934’DE YIKILAN DOĞU TÜRKİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ KURUCULARI
Doğu Türkistan, makûs kaderinden asırlardır kurtulamamış, bir taraftan Rusya diğer taraftan Çin’in kıskacı arasında sıkışarak hayat mücadelesi vermeye çalışmaktadır.
Doğu Türkistan yüzölçümü itibariyle 1.828.418 kilometrekaredir. Doğu Türkistan; Tibet, İç Moğolistan ve Mançurya gibi Kızıl Çin müstemlekeleri dâhil, bütün Çin topraklarının beşte birini teşkil etmektedir. Fakat zengin petrol yataklarına sahip olması ve son dönemlerde Çin-Rusya arasındaki enerji yakınlaşmalarının kesiştiği bölge olması hasebiyle bölgenin önemi daha da artmıştır.
Doğu Türkistan, Türklerin eski yerleşme alanlarından biridir. Bölgeye ilk hâkim olan Türk Devleti, Hunlardır. M.Ö. 300 yıllarından itibaren Türk birliğini kurma çabalarına giren Hun Devleti, Doğu Türkistan’ı kendisine bağlamıştır. Doğu Türkistan coğrafyası bu tarihten sonra sırasıyla; Hun (M.Ö. 220-M.S. 386), Tabgaç (386–534) ve Göktürk (550–840) hâkimiyetinde kalmıştır. Uygur Türkleri 840 yılında bölgeye yerleşmiştir.
840 yılında Kırgızların Uygur başkentine girmesinden sonra Uygurlar kendilerini toparlayamamışlardır. Bir kısmı Kuzey Çin tarafına (Kansu bölgesine), bir kısmı da bugünkü Doğu Türkistan (Turfan ve Kaşgar) tarafına göç etmişlerdir. Bu bölgede kurulan Uygur Devleti Cengiz istilasına kadar varlığını devam ettirmiştir.
Doğu Türkistan’a göç eden Uygur Türklerinin başında Vu-hi Tegin’in kardeşi Ngo-nie Tegin bulunuyordu. Bunlar, 840’ta Kara-balasagun’da istilacılar tarafından öldürülen Uygur kağanının yeğeni Mengli’yi kağan seçerek 856’da Doğu Türkistan toprakları içinde 3. Uygur Devleti’ni kurmuşlardır. Uygur Devleti, Karahanlı Devleti ile X. yüzyılın sonlarına doğru birleşinceye kadar hüküm sürmüştür.
Yedisu tarafına göç eden Uygurlar, kendilerinden evvel buraya kadar gelerek yerleşik hayata geçen ve Tibetlilerle olan savaş sırasında Doğu Türkistan’ın güney taraflarına kadar gelen (Kaşgar, Yarkent, Hoten) Uygur Türkleriyle kaynaşmışlardır. Uygurlar, Karluk Türkleriyle birleşerek 880’de Karahanlı Devletini kurmuşlardır. Doğu Türkistan daha sonra Kara Hoca Uygur Hanlığı (846–1218) ve Türk-Moğol İmparatorlu hâkimiyeti altında kalmıştır(1218–1759).
1750’de Çin işgali başlamış ve 1862 tarihine kadar sürmüştür. Bu süre içinde Doğu Türkistan’da 42 isyan hareketi olmuştur. 1863’te Mehmed Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak üzere devlet kurmayı başarmıştır. Bu devlet Abdülaziz’den istedikleri yardımı almışlardır. Mehmed Yakup Bey, en büyük desteği ise II. Abdulhamid tarafından görmüştür.
Desteğe rağmen kurulan devlet uzun ömürlü olamamıştır. Yakup Bey’in 1877 yılında vefat etmesi üzerine Çin hemen Doğu Türkistan’a saldırmıştır. 18 Mayıs 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamını işgal etmiştir. 18 Kasım 1884’te Çin imparatorunun emriyle 19. eyalet olarak Şin-cang (Xin Jian “Yeni Toprak”) adıyla doğrudan İmparatorluğa bağlanmıştır.
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı HOCA NİYAZ HACI (1932-1934)
1931 yılında Kumul kentinde bağımsızlık mücadelesi neticesinde bölgedeki Çinlilere karşı zafer kazanılmış ve 12 Kasım 1933 günü. Kaşgar’da Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti Kaşgar şehrinin Könci (Göncü) mahallesinde halkın ve milli askerlerin coşkulu gösterileri ve tekbir sesleri arasında Ayyıldızlı Gökbayrak göndere çekilerek ilan edildi. Bu merasimde Hükümet üyeleri ilan edilerek halka tanıtıldı. Anayasa ilan edildi ve devlet marşı okundu. Milli Meclis kuruldu. Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ‘nin ilk ve son cumhurbaşkanı Hoca Niyaz Hacı oldu.
Devlet Başkanı : Hoca Niyaz Hacı, Başbakan : Sabit Damolla Başbakan Yrd: Canabek Devlet Bakanı Alem Ahun Milli Savunma Bakanı: Orazbek Genel Kurmay Başkanı: Gn. Mahmut Muhiti İç işleri Bakanı Saidzade Yunus Bek Dış İşleri Bakanı: Kasım Can Hacı Eğitim Bakanı : Abdülkerimhan Mahdum Vakıflar Bakanı Şemsettin Turdı Hacı Adalet Bakanı : Zari f Kan Hacı Tarı Bakanı : Ebulhasan Hacı Maliye Bakanı: Ali Ahunbay Sağlık Bakanı : Übeydullah Bey Cumhuriyet Ambleminde de yer aldığı gibi devletin temeli şu dön esas üzerinde kurulmuştu, İslâmiyet, bağımsızlık (Azadiyet), adalet ve uhuvvet ( Kardeşlik )Cumhuriyet’in dış ilişkileri Cumhuriyet dış ilişkilere çok önem vermiş ve bu hususu anayasaya da koymuştur. Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti ilan edildikten sonra Dış İşleri Bakanı Kasımcan Hacı ilk iş olarak Doğu Türkistan Cumhuriyetin kurulduğunu Peşaver’den Ankara’ya çektiği bir telgrafla Türkiye Cumhuriyeti’ne müjdeliyor ve Gökbayrak’tan Albayrak’a selam gönderiyordu.
Hükümet Türkiye, Hindistan, Afganistan ve bazı Avrupa ülkelerine gönderdiği temsilcileri kanalı ile devletin tanınması, kalkınması için maddi yardım en önemlisi istiklalinin güçlü ve saldırgan komşularına karşı korunmasını talep ediyordu. Devletin başından beri en büyük komşusu Sovyet Rusya ile ilişkisi olmamıştır. Her iki taraf birbirlerine soğuk bakmıştır. Esasında Sovyetler yanı başında bir Türk devletinin varlığını tehlikeli görüyordu.
İngiltere İse Ona Asya’da müstakil bir Türk İslam Devlet’inin kendi egemenliğindeki Hindistan İçin kötü örnek teşkil edeceği gerekçesi ile bir türlü kabule yanaşmadı, Fakat olayları çok yakından takip etmekten de geri durmuyordu. Türkiye’ye gönderilen İzmirli Dr. Mustafa Kenüi’ye zamanın Dış işleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras şöyle diyordu; “Sovyetler Birliği ile komşu olan devletler, her şeyden önce bu devletle iyi geçinmesi gerekir”
Afganistan Hükümet yeni kurulan bu devleti samimiyet ile tebrik ediyor ve iyi dileklerini bildiriyordu. Dünya siyasetinde belirleyici bir rol oynayan zamanın süper gücü İngiltere imparatorluğunun etkisindeki Ceraiyet-i Akvam başta olmak üzere Avrupa ülkeleri gereken ilgiyi göstermediler.
Rus-Çin rekabetinden dolayı isyana destek veren Rusya daha sonra kendi egemenliğindeki Türklere (Batı Türkistan) kötü örnek olacağı korkusuyla isyan sonrasında Çin’e destek vererek kurulan devletin yıkılmasına yardımcı olmuştur.
Mücadele devam etmiş, 12 Ekim 1944 yılında Gulca’da Çinlilere karşı yine galip gelinmiştir. Ayaklanmaya destekleyen Rusya, Gulca’da 1944 yılı Ekim ayında Şarkî(Doğu) Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulmasına yardımcı olmuştur. Gulca, Tarbagatay ve İli şehirlerini içine alan bu cumhuriyet bölgedeki Çin kuvvetlerini yenmiştir.
İkinci defa istiklâline kavuşan Doğu Türkistan Türklerinin kurduğu bu devletin kurucuları ve hükûmet üyeleri şu değerli kimselerden ibaret idi.
ALİ HAN TÖRE (1944-1949) Doğu Türkistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
1- Cumhurbaşkan……………… Ali Han Töre
2- Cumhurbaşkan Yardımcısı. Hekim Han Hoca Beğ
3- Genel Sekreter………………… Abdürrauf
4- Maliye Nazırı…………….. .…..Enver Musabay
5- Maarif Nazırı.. …………………Seyfeddin Azizi
6- Adliye Nazırı……………… …….Mehmed Can Mahdum
Ancak Rusya bu hızlı gelişmelerden korkup bu Cumhuriyetin yöneticilerini Çinliler ile anlaşmaya zorlamışlardır. 1946 yılında iki hükümet arasında 11 maddelik bir metin imzalanıp birleşik hükümet kurulmuştur. Böylece bu devlet de Rusya’nın olumsuz tutumu neticesinde 20 Ekim 1949 yılında ortadan kalkmıştır.
Bu arada Mao Çin’e hâkim olmayı başarmıştır. Eylül’ünde Doğu Türkistan’daki Çin birliklerinin komünist Çin hükümetine bağlılıklarını bildirmelerine üzerine Çin hiçbir askeri güç kullanmadan Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir. O günden beri Doğu Türkistan Halkı Çinlilere karşı direnişleri dönem dönem devam etmektedir.
Uygur Türklerine reva görülen bu zülüm günümüzde maalesef en vahşi şekilde sürmektedir. Şimdi ki gençlik bu tarihi fazla bilmediğinden duyarsız kalmaktadır. Ancak bütün suç bu gençliğin değildir. Yeterince anlatmasını bilmeyen biz aydınlar onlardan daha fazla sorumluyuz. Ne yazık ki dünya devletlerinin dikkatlerini bu coğrafya ya çevirmesini ülke olarak beceremedik. En üzücü durumda bu olsa gerek.
Doğu Türkistan Milli Kahramanı Osman Batur
Doğu Türkistan’ın Özgürlük Savaşçısı Osman Batur “Bir gün biz kâfirleri yine çöllerin öbür tarafına atacağız. Sayıları Taklamakan Çölü’ndeki kum taneleri kadar olsa bile.” O gün hala gelmedi. Doğu Türkistan hâlâ Çin baskısı altında. Fakat bundan 75 yıl önce Türkler bu baskıya baş kaldırdı. Başlarında ise Asya’nın Kartalı Osman Batur vardı. Asıl adı Osman İslamoğlu’dur. Kahraman anlamına gelen Batur ünvanı kendisine halkı tarafından sonradan verilmiştir. 1899 yılında çiftçi bir ailenin oğlu olarak Altay’ın Köktogay bölgesinde dünyaya geldi. Çocukluğunu at üzerinde göçebe Kazak hayatı yaşayarak geçirdi. Henüz 10 yaşına geldiğinde mükemmel bir binici, ayrıca iyi bir avcı olmuştu. Yaşıtlarına göre oldukça iri yapılı ve güçlüydü. 12 yaşında Çin’e karşı direnen Böke Batur’un ilgisini çekti ve Böke Batur bu çocuğu yanına aldı. Osman Batur burada savaş tekniklerini ve özellikle gerilla savaş taktiğini öğrendi.
Böke Batur’un Çinliler tarafından yakalanıp şehit edilmesinin ardından direniş yine başsız kaldı ve dağıldı. Bu olaydan sonra Osman Batur doğduğu topraklarda 40 yaşına kadar çiftçilikle uğraştı. Bu süre içinde Çin’in Türkler üzerindeki baskısı artarak devam etti. II. Dünya Savaşı’nın yaşandığı 1940’lı yıllarda bu baskı inanılmaz boyutlara ulaştı. Çinliler Türklerin içindeki önderleri ve büyük alimleri halkı örgütlememesi için katlediyorlardı. Bununla da yetinmeyip camileri bile yakıp, yıkmaya başlamışlardı. Çinliler yaptıkları zulme direnememesi için çıkarılan kanunla Türklerin elindeki tüm silahların toplatılmasına karar verdi. Osman Batur için bıçak kemiğe dayanmıştı. “Bugün silahımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar. Ben silahımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa gelip alsınlar” diyerek dağlara çıktı.
Türklerin artık bir lideri vardı. Osman Batur’u dağlarda yalnız bırakmadılar. Tek başına başladığı bu mücadelede kısa sürede yanında 30.000 silahlı askeri oldu. 1941 yılında Çinlilere ve Ruslara karşı mücadeleye başlayan Osman Batur, bütün Altay topraklarını Doğu Türkistan’ın kurtarılmasını amaç edinmişti. 2 yıl sonra Osman Batur tüm Altay topraklarını Çinlilerden temizledi. 1943’de yapılan törenle Altay Kazakları’nın Han’ı ilan edildi. 1945 yılına gelindiğinde ise neredeyse bütün Doğu Türkistan Türklerin kontrolüne geçmişti. Çinliler bu işin viddiyetini görünce Osman Batur’un üzerine tanklarla, uçaklarla ve kendisinden 10 kat daha büyük bir orduyla saldırdı. 1949 yılında Osman Batur’un yanında artık sadece 3-4 bin kişi kalmıştı. Çinliler yaptıkları baskınlarla gruptaki bütün kadın ve kızları esir aldılar. Bu esirlerin içinde Osman Batur’un kızı Aspay’da vardı. Osman Batur, kendisinden kat kat büyük olan Çin ordusuna karşı hücuma geçti ve esir düştü.
Çeşitli işkenceler gördükten sonra at üzerinde dolaştırılarak teşhir edildi. Çin sokaklarında at üzerinde, elleri bağlıyken bile “ben ölebilirim ama dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek” diye haykırıyordu. Urumçi’de düzenlenen mahkeme ile Osman Batur’un önce kulaklarının, sonra ellerinin kesilmesine, ardından kurşuna dizilerek idam edilmesine karar verildi. Doğu Türkistan’lı yazar Abdurrahman Hacımelek, Osman Batur’un hayatını anlattığı makalesinde yakalandıktan sonra şehit edilişini şöyle anlatıyor: “Çinliler nişan almış bekliyorlardı. Osman Batur, “Allahuekber” dedi ve ardından kurşun sesleri geldi. Sanki namaz kılıyordu. Önce diz üstü düştü, sonra alnı secdeye vardı. Bir rütbe daha kazanmıştı: şehitlik!”
DOĞU TÜRKİSTANIN KRONOLOJİK TARİHİ
552-745: Göktürk Hakanlığı batıda Aral Denizi’nden doğuda Baykal Gölü’ne tüm Orta Asya’ya hâkim oldu.
Göktürk Devleti’nin Sınırları (552–744)
732-734: Orhun Irmağı yakınlarında bugün Orhun Yazıtları ya da Göktürk Kitabeleri olarak bilinen Kül Tigin ve Bilge Kağan adına taş yazıtlar dikildi.
744-840: Göktürklerin dağılmasıyla birlikte Uygurlar Kutluk Bilge Kül Kağan önderliğinde Uygur Hakanlığı’nı kurdular. Karabalsagun merkezli Uygur Hakanlığı Altaylar’dan Gobi Çölü’ne kadar hâkim oldu.
751: Talas Savaşı ile Türk boyları, Arap-İslam ordularının yardımıyla Çin kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Çinliler Orta Asya’dan tamamen çekilerek kendi anavatanlarına kapandı.
850-1250: Turpan ve çevresinde Uygur İdikut (Koço) Devleti hâkim oldu.
850-1212: Karahanlı Devleti Orta Asya ve Maveraünnehir üzerinde hâkim oldu.
944: Karahanlı Hakanı Satuk Buğra Han İslamiyet’i kabul etti.
1069: Balasagun Uygurlarından Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig adlı eserini Doğu Karahanlı kağanının naibi Tabgaç Buğrahan���a takdim etti.
1074: Kaşgarlı Mahmut Dîvânü Lugâti’t Türk adlı eserini Bağdat halifesi Muktedir’e sundu.
1212: Karahanlı Devleti Karahitayların saldırılarıyla dağıldı.
1219: Bugünkü Doğu Türkistan topraklarının tamamı Cengiz Han’ın önderliğindeki Büyük Moğol İmparatorluğu’na ilhak edildi.
Moğol İmparatorluğu topraklarının tarihlere göre genişlemesi (GIF)
1227-1370: Cengiz Han’ın oğullarından Çağatay Han’ın adını taşıyan Türkleşmiş Çağatay Hanlığı Maveraünnehir ve Altışehir çevresinde egemen oldu.
1271-1368: Cengiz Han’ın torunu Kubilay Han önderliğinde Moğol Yuan Hanedanlığı Çin topraklarını kontrol altına aldı.
1514-1678: Türkleşmiş son Çağatay hanlığı olan Seidiye Hanlığı Altışehir çevresinde egemen oldu.
1552: Rus Çarlığı Altın Orda Devleti’nden ayrılarak müstakil bir devlet hâline gelen Kazan Hanlığı’nı ele geçirdi.
1556: Rus Çarlığı 1466’dan itibaren müstakil olarak varlığını sürdüren Astrahan Hanlığı’nı ele geçirdi.
1556-1582: Rus Çarlığı Volga ve Ural nehirlerini ele geçirerek Hazar Denizi’ne ulaştı. Doğuya yayılması devam etti ve Sibirya’yı istila etti.
1678-1755: Altışehir’de Hocalar dönemi yaşandı.
1680: Mançu İmparatorluğu Tibet, Moğolistan ve tüm Çin kıtasına hâkim oldu.
1758-1760: Mançu İmparatorluğu Cungarya ve Altışehir’in tamamını işgal etti.
1760-1863: Doğu Türkistan Mançu İmparatorluğu’na bağlı bir müstemleke olarak kaldı.
1839-1842: Birinci Afyon Savaşı yaşandı. Mançu İmparatorluğu İngiltere karşısında büyük bir mağlubiyete uğradı. Savaş sonrasında yapılan anlaşmalar sonucunda da Batı’nın üstünlüğünü kabul etmek zorunda kaldı.
1853: Rus Çarlığı Tatar Kırım Hanlığı’nın başkenti Akmescit’i işgal etti.
1853-1876: Ruslar Fergana Havzası’nda Hokand Hanlığı’nı ortadan kaldırdı, Altay bölgesi ile Tanrı Dağları Havzası’nın batı kısımlarına kadar nüfuz etti.
1867: Rus Çarlığı’na bağlı olarak Türkistan Valiliği ihdas edildi.
1865-1877: Yakup Han Tarım ve İli havzalarında Çin ordusunu yenilgiye uğrattı ve geri çekilmeye zorladı. Çin asıllı Müslümanları kendisine tabi kıldı. Merkezîleşmeyi sağladı. Kaşgar’da hükümdarlığını ilan etti.
1873: Yakup Han’ı temsilen Seyyid Yakup Han Töre İstanbul’da Sultan Abdülaziz’e beyatını sunarak Rusya, Çin ve İngiltere’ye karşı himaye ve yardım talebinde bulundu.
Yakup Han ile ilgili önemli bir bilgi:
Yakup Han ülkede istikrarı sağladıktan sonra tarihi ve kültürel bağları olan ve İslam dünyasının hamisi konumunda bulunan Osmanlı İmparatorluğu nezdine elçi göndermiş Sultan Abdulaziz Han’dan yardım ve himaye talebinde bulunmuş; devletinin Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olarak kabul edilmesini dilemiş ve kendisine biat ettiğini bildirmiştir.
1877: Aralık 1877’de Yakup Han vefat etti.
1878: Mançu ordusu batı sınırlarından girerek tüm Doğu Türkistan’a hâkim oldu ve Yakup Han Devleti’ne son verdi.
Yakup Han Devleti Sınırları
1884: Doğu Türkistan “müstemleke” statüsü kaldırılarak Sinjang adıyla Mançu İmparatorluğu’nun 19. eyaleti ilan edildi.
1911-1912: Çin’de 2000 yıl süren imparatorluk devri kapandı. Mançu İmparatorluğu dağıldı ve Nanking’de Sun YatSen’in başkanlığında Çin Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edildi. Yeni cumhuriyet hem savaş beyleriyle hem de kuzey şehirlerinde güçlenen Komünist Parti’yle mücadele etti.
1911-1928: Doğu Türkistan’da Yang Zengxin’in valiliği dönemi yaşandı.
1917: Çin Almanya’ya savaş ilan ederek I. Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri safında savaşa dâhil oldu.
1921: Çin’de aralarında Mao Zedong’un da bulunduğu tüm komünist grupların temsilcileri Şangay’da ulusal kongre düzenleyerek Çin Komünist Partisi’ni kurdular.
1928-1933: Doğu Türkistan’da Jin Shuren’in valiliği dönemi yaşandı.
1931-1945: Japonya Çin’i işgal etti.
1931: Kumul’da başlayan ayaklanmalar Turpan, Hoten, Altay ve Tarabagatay’a yayıldı.
Kasım 1933-Ocak 1934: Kaşgar’da kuruluşu ilan edilen Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti ancak üç ay dayanabildi.
1933-1943: Doğu Türkistan’da Sheng Shicai’in valiliği dönemi yaşandı. Bu dönemde bölge fiilen Rusya’nın etki alanına girdi.
12 Kasım 1944: Sovyet sınırına yakın İli, Altay ve Tarabagatay’da tarihe Üç Vilayet İnkılabı olarak geçen isyanlar sonucunda Ali Han Töre’nin liderliğinde Şarki Türkistan Cumhuriyeti ilan edildi.
Ağustos 1949: Şarki Türkistan hareketinin önde gelen siyasi liderleri ve ordu mensupları Ahmetcan Kasımi, Abdurreşit Eminov, Gani Kerimov, Osmancan Nasıri, İshakbey Mononov ve Abdülkerim Abbasov’u Pekin’e götüren uçağın Moskova’da düştüğü iddia edildi.
1949 Eylül: Komünist Parti ordusu Doğu Türkistan’a girdi.
1949 Ekim: Mao Zedong Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu resmen ilan etti. Milliyetçi Cephe Tayvan’a çekildi ve kendi hükûmetini kurdu.
1952: Türkiye; Hindistan ve Pakistan’a göç eden yaklaşık 2.000 Uygur ve Kazak’ın sığınma başvurusunu kabul etti.
1953: Türkiye; Pakistan ve Keşmir’e sığınan 900 Doğu Türkistanlıya sığınma hakkı tanıdı.
1954: Mao’nun talimatıyla yarı askerî Sinjang Üretim ve İnşa Birlikleri/Bingtuan kuruldu.
Ekim 1955: Doğu Türkistan eyalet statüsünden çıkarılarak Moğol, Kırgız, Kazak ve Hui alt idari birimleriyle birlikte Sinjang Uygur Özerk Bölgesi adı altında doğrudan merkezî hükûmete bağlandı.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi Başkenti Urumçi (Doğu Türkistan)
1958-1961: Mao’nun Büyük Atılım ekonomik planı ile tarım kolektifleştirildi, endüstriyel üretime ağırlık verildi. Yürürlükten kaldırıldığında 20 ila 30 milyon insan açlık ve kıtlık sebebiyle hayatını kaybetmiş bulunuyordu.
1959: Sovyet uzmanların yardımıyla Doğu Türkistan toprakları içerisinde bulunan Lop Nur’da nükleer deneme üssü kuruldu.
1959-1962: Binlerce Uygur, Kazak ve Kırgız, kitleler hâlinde başta Kazakistan olmak üzere Sovyet cumhuriyetlerine iltica etti.
29 Nisan 1965: Doğu Türkistan bağımsızlık hareketinin önde gelen isimlerinden Mehmet Emin Buğra Ankara’da vefat etti.
Mayıs 1966-Ekim 1976: Mao’nun mimarı olduğu Kültür Devrimi ile komünist rejime muhalif unsurlar siyasi, kültürel ve ekonomik bir tasfiye kampanyasıyla toplama kamplarına gönderildi.
Ağustos 1971: Diplomatik İlişki Kurulmasına Dair Ortak Bildiri anlaşmasının imzalanmasıyla Türkiye Çin’i resmen tanıdı.
1976: Mao Zedong öldü.
1979: Çin, reformist Deng Xiaoping’in başkanlığında ekonomik reformlarla başlayan süreçle birlikte izolasyonist politikasından vazgeçerek dış dünyaya açılmaya başladı. ABD ile ilk diplomatik ilişkiler kuruldu. Tek çocuk politikasını öngören nüfus planlaması yürürlüğe kondu.
Nisan-Haziran 1989: Komünist Parti’den tasfiye edilen reformist Hu Yaobang’a iade-i itibar isteyen binlerce işçi ve üniversite öğrencisinin Pekin’de Tiananmen Meydanı’nda yaptığı protestolar Çin ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Yaklaşık iki ay süren ve 4 Haziran’da ordunun müdahale ettiği gösterilerde 1.000’i aşkın insanın öldürüldüğü tahmin ediliyor.
5 Nisan 1990: Barın katliamı: Kaşgar’ın güneyinde yaklaşık 20.000 nüfuslu Barın’da yaşanan ayaklanmaya karşı Çin ordusunun müdahale etmesiyle çok sayıda Uygur hayatını kaybetti.
Kasım 1991: Dönemin başbakanı Süleyman Demirel, Doğu Türkistan’ın en önemli siyasetçi ve yazarı olan İsa Yusuf Alptekin’le bir araya geldi. Görüşmede Demirel, “Çinlilerin Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizi asimile etmesine izin vermeyeceği��ni belirterek konuyu BM gündemine getireceğini söyledi.
İsa Yusuf Alptekin; Süleyman Demirel, Erdal İnönü, Turgut Özal ve Alparslan Türkeş ile.
Mart 1992: İsa Yusuf Alptekin’i kabul eden dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal bağımsızlıklarını ilan eden Orta Asya’daki Türki cumhuriyetlerden sonra sıranın Doğu Türkistan’da olduğunu söyledi.
Mart 1992: Uluslararası Para Fonu (IMF) Çin ekonomisinin ABD ve Japonya’dan sonra en büyük üçüncü ekonomi olduğunu açıkladı.
17 Aralık 1995: İsa Yusuf Alptekin İstanbul’da vefat etti.
Nisan 1996: Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan Şangay’da Şangay Beşlisi Örgütü’nün kuruluş belgesine imza attı.
5 Şubat 1997: Gulca katliamı: Uygurların kültürel kimlikleri ve dinî yaşantıları üzerinde artan baskılar neticesinde 15.000-20.000 civarı Uygur ayaklandı. Dünya Uygur Kurultayı’na göre en az 100 Uygur öldürüldü, yüzlercesi yaralandı ve gösterilerin akabinde 4.000’e yakın Uygur gözaltına alındı.
19 Şubat 1997: Deng Xiaoping öldü.
Aralık 1998: Dönemin başbakanı Mesut Yılmaz’ın imzasıyla Türk devletinin tüm birimlerine gönderilen gizli genelge ile Doğu Türkistan’la ilişikli dernek ve vakıfların faaliyetlerine hiçbir bakan ya da devlet görevlisinin katılmaması istendi.
Nisan 2000: Çin Cumhurbaşkanı Jiang Zemin Türkiye’ye resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Üç gün süren ziyaret sırasında ekonomi, enerji, siyasi nitelikli anlaşmalar imzalandı. Jiang Zemin’e Türkiye Cumhuriyeti Devlet Liyakat Nişanı verildi.
Haziran 2001: Özbekistan Şangay Beşlisi Örgütü’ne katıldı. Örgütün ismi Şangay İşbirliği Örgütü olarak değiştirildi.
11 Eylül 2001: ABD’de sivil ve askerî binalar hedef alınarak bir dizi saldırı gerçekleşti.
Ağustos-Eylül 2002: ABD ve BM Doğu Türkistan İslami Hareketi’ni uluslararası terörle ilişkili gruplar listesine aldı.
Mart 2003: Hu Jintao 10 yıldır devlet başkanlığını sürdüren Jiang Zemin’den görevi devraldı.
Nisan 2004: Doğu Türkistan Millî Kurultayı ile Dünya Uygur Gençlik Kurultayı tek bir organizasyon altında birleşti ve Dünya Uygur Kurultayı kuruldu.
Mart 2008: 20 yıl aradan sonra Tibet’te en şiddetli Çin karşıtı gösteriler yaşandı. Pekin Olimpiyatlarına beş ay kala farklı ülkelerdeki Tibetli aktivistler dünyanın dikkatini bölgeye çekmek için çeşitli eylemlere imza attı.
Ağustos 2008: Pekin Olimpiyat Oyunları düzenlendi.
2009: Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 60. yılı törenlerle kutlandı.
24 Haziran 2009: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül beraberinde bakanlar, iş adamları ve bürokratlardan oluşan bir heyetle Çin’e resmî bir ziyaret gerçekleştirdi.
5 Temmuz 2009: Guangdong eyaletinde bir oyuncak fabrikasında çıkan kavgada Uygur işçilerin öldürülmesini protesto eden ve olayla ilgili bağımsız bir soruşturma açılmasını talep eden binlerce Uygur Urumçi’de sokaklara döküldü.
Mart 2010: İnternet arama motoru Google, sansür ve siber saldırılar sebebiyle Çin’den çekildi. Google, ocak ayında Çin’in önde gelen insan hakları aktivisitlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının Gmail hesaplarına siber saldırılar yapıldığını açıklamıştı.
Kasım 2010: Nobel Barış Ödülü Çinli muhalif Liu Xiabao’ya verildi. Çin’in katılmasına müsaade etmediği törende Liu Xiabao’nun ödülünü sözcüsü Yang Jianli aldı.
Şubat 2011: Çin Japonya’yı geride bırakarak ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi oldu.
Mayıs 2011: İç Moğolistan’da iki Moğol’un Han Çinliler ta rafından öldürülmesinin ardından yüzlerce Moğol sokaklara döküldü.
18 Temmuz 2011: Hoten’de bir polis karakoluna saldırı düzenlendi. Öldürülen iki polis dışında olayı gerçekleşti renler dâhil kimsenin kimliği açıklanmadı.
30 Temmuz 2011: Kaşgar’da gece işlek caddelerden birinde bir kamyonu ele geçiren iki kişinin, aracı yolda yürüyen insanların üzerine sürdüğü ve 6 kişinin ölümüne, 28 kişinin yaralanmasına sebep olduğu açıklandı. Olaylar Sinjang Hükûmeti Basın Bürosu tarafından “terör saldırıları” olarak tanımlandı.
20-22 Şubat 2012: Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkan Yar dımcısı Xi Jinping, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak Türkiye’ye resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Yedi yeni anlaşmanın imzalandığı görüşmelerde 2012’nin Türkiye’de “Çin Kültür Yılı”, 2013’ün ise Çin’de “Türk Kültür Yılı” olarak kutlanacağı açıklandı.
7-11 Nisan 2012: T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, be raberinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nunda aralarında bulunduğu bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, iş adamları, akademisyenler ve basın mensuplarından oluşan kalabalık bir heyetle Çin’e resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Çin Başbakanı Wen Jiabao’nun daveti üzerine gerçekleşen ziyaret 27 yıl aradan sonra başbakanlık düzeyinde yapılan ilk resmî ziyaret oldu.
19 Nisan 2012: Sichuan eyaletinin Ngaba bölgesine bağlı Barma kasabasında iki Tibetli rahip bir kamu binası ya kınlarında protesto amacıyla kendilerini ateşe verdi. 16 Mart 2011-19 Nisan 2012 tarihleri arasında kendini ateşe veren Tibetli rahip sayısı 35’e ulaştı.
2 notes
·
View notes
Photo
Bugün, 5 Temmuz 2009’da Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de katledilen soydaşlarımızın şehit edilişlerinin yıl dönümü... Doğu Türkistan, 1949’da Çin tarafından işgal edilmiştir... Doğu Türkistan’daki kandaşlarımız Çin tarafından insanlık dışı, ahlâk dışı, insan onur ve gururunu ayaklar altına alan, zalim, vahşi politikalarına maruz kalmıştır... Doğu Türkistan’daki evlere Çinli göçmen yerleştirme, sürekli alfabe değişikliği, dini yasaklar, örfî yasaklar, daha dün itibariyle Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin banka hesaplarına Komünist Çin hükümeti tarafından el konulması... Ve daha akla hayale sığmayacak şekilde uygulanan türlü işkenceler... Komünist Çin, Uygur Türkü kardeşlerimize tarihin hiçbir sayfasında görülmemiş bir şekilde zulm etmektedir... Çin, 2000 yılından beri yaşları 15 ile 22 arasında değişen Doğu Türkistanlı kız kardeşlerimizi meslek edinme ve zenginleştirme bahanesiyle Çin’in iç bölgelerine göç ettirerek fabrikalarda ağır şartlar altında çalıştırmakta, bazılarının ahlakını bozmak için bar, gece kulübü, otel, pavyon, genelev ve benzeri yerlerde çalıştırmıştır... Yine bu politika kapsamında 800 kişi Çin’in Shaoguan kentindeki bir oyuncak fabrikasında çalışmaktaydı... 23 Haziran 2009 tarihinde yine aynı fabrikada çalışan Çinli erkekler Uygurlu kız kardeşlerimize sarkıntılık yapması üzerine o fabrikada çalışan Uygurlu erkekler ile Çinli erkekler arasında kavga çıkmıştır... 26 Haziran gecesi saat 02:00 sularında yaklaşık 5.000 Çinli fabrikanın yatakhanesine aniden saldırmış ve burada kalan kandaşlarımıza kadın-erkek ayırt etmeksizin sopalarla, satırlarla saldırmışlardır... Sabah 06:00’ya kadar süren saldırıda 300’e yakın Uygur genci hayatını kaybetmiş, 400 civarı genç yaralı olarak canını zor kurtarmış, 100 kadar Uygur gencinden ise haber alınamamıştır... Öğlen saatlerinde ise resmi açıklama öğrenmek adına toplanan Doğu Türkistan’ın Başkenti Urumçi’de toplanıp yürüyüş yapan Uygur Türklerine tahammül edemeyen Çin hükümeti Uygur Türklerin’in üzerine ateş açmıştır... Yaklaşık 200 Uygur Türk oracıkta can vermiştir... Yetinmeyip zırhlı araçları da kalabalığın üzerine sürerek onlarca kandaşımızı ezerek katletmişlerdir... 6 Temmuz 2009 günü ise Çin hükümeti 10.000 askeri sivil kıyafete sokup, eline tek tek sopa vererek Urumçi sokaklarında salarak önüne gelen Uygur Türklerini öldürme emri vermiştir... Olayın geneline baktığımızda da 2000’e yakın Uygur Türkü hayatını kaybetmiş, binlerce Uygur Türkü yaralanmıştır... Evet arkadaşlar, olay bundan ibaret... Aslında buraya yazmadığım çok şey var; gerçek anlamda midenizin kaldıramayacağı, gerçek anlamda kanınızın donacağı şeyler... Ama gelin görün ki ülkemizin son Başbakan’ı Binali Yıldırım “Uygur Türkleri’nin yaşadığı zulm hakkındaki görüşleriniz nedir?” sorusu üzerine “Çin’in toprak bütünlüğü bizim için önemli. Uygurlu kardeşlerimiz TERÖRE bulaşmışsa, cezasını çekerler.” demiştir... Doğu Türkistanlı kardeşlerim sizlerin her zaman sesiniz olmaya çalışacağım... Biliyorum; ben ufacık bir kıvılcımım ancak sizlerin her zaman savunucunuz olacağım... Sizden isteğim bir kaç devlet adamı sizi görmüyor diye tüm Türkiye görmüyor zannetmeyin, bu ülkede sizin için ölecek bir sürü Osman Batur’lar var, emin olun... YAŞASIN IRKIMIZ, ÇİN’E BEDEL KIRKIMIZ!!!
26 notes
·
View notes
Photo
Peygamberleri şehit ettiler 15.07.2022  Osman Ünlü Tüm Yazıları Musa aleyhisselâma çok eziyet eden Yahudilerin, sonra gelenleri de bin Peygamberi şehit etti. Sual: Yahudilerin kendilerine gönderilen peygamberlere eziyet ettikleri hatta öldürdükleri doğru mudur? Cevap: Yahudiler, Yakub aleyhisselâmın oniki oğlundan türemişlerdir. Yakub aleyhisselâmın adı İsrâîl olduğu için, bunlara “Benî İsrâîl”, yani İsrâîloğulları denildi. İsrâîl, Abdullah demektir. Musa aleyhisselâm Tûr Dağı’na gidince, bunlar dinden çıktı. Buzağıya taptı. Sonra pişman olup tövbe ettikleri için, Yahudi denildi. Yahudi, hidayeti, doğru yolu bulucu demektir. Yahudiler, Musa aleyhisselâma çok eziyet etti. Sonra gelenleri, bin Peygamberi şehit etti. İsa aleyhisselâmı babasız çocuk diye kötülediler. Annesi hazret-i Meryem’e kötü kadın dediler. Bunları öldürmek için saldırdılar. Ahir zaman Peygamberi Muhammed aleyhisselâmı zehirlediler. Hazret-i Osman zamanında, fitne çıkararak, halifenin şehit edilmesine sebep oldular. Hurufiliği meydana çıkarıp, Müslümanları parçaladılar, birbirine düşman ettiler. Abdülkadir-i Geylânî hazretleri, Hurufilerin on beş işte Yahudilere benzediklerini bildirmektedir. Hurufîliği Abdullah bin Sebe adında bir Yahudi ortaya çıkarmıştır. Asırlarca, Allah’ın gönderdiği dinleri, Peygamberleri yok etmeye uğraştılar. Dinleri yok etmek için masonluğu kurdular. Miladi 1918’de biten Birinci Cihan Harbinden sonra, ırz, namus ve din düşmanı olan komünist devletler kurdular. Bir yandan da, önce İstanbul, sonra Mısır hahambaşısı olan Hayım Naum, dünyanın biricik İslam devleti Osmanlı İmparatorluğunu yıkmak için, kapitalist ve emperyalist devletler arasında fırıldaklar çevirdi. Neticede, İslam âleminin liderliğini yapan koca imparatorluk parçalandı. Müslümanlara gerici denildi. İslamiyet kuvvetsiz kaldı. Yok olmaya yüz tuttu. https://www.instagram.com/p/CgEGmi6qnsX/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes