#Hayat Sırları
Explore tagged Tumblr posts
Note
Hayata bu kadar pozitif bakmanın sırrı nedir arkadaşım ?
Bu günüme gelene kadar çok bedeller ödedim. En diplerinde dibini görmüştüm bir zamanlar.. Neydi beni o diplerden kurtarıp da hayata pozitif baktıran diye merak ediyorsunuz dimi?
1. Asıl dönüşüm düşünce açınızın değişimiyle başlar..
2. Hayatının Özeti gibi..
Sen istersen..
Sen istemezsen.. (iradeni güçlendir) Sana iyi gelmeyen şeylere kalkandır)
3. Ne olduysa hayrımıza oldu. Ne olacaksa da hayrımıza olacak diye KALBEN İNANMAK 🤍 (tefekkür) ( tevekkül )
(Kadere rıza)
(Daima nimetlere şükretmek)
Olmayanlarda şer vardır belkide, bilemezsin 🥹
4. YARATILANI YARATANDAN ÖTÜRÜ SEV 🫶🏻 BU SÂF SEVGİ RUHUDUR 🌼 ALLAHIN BÜYÜK BİR LÜTFUDUR 🤲🏻
Ne yaşarsan yaşa Kaderine razı ol. Ki RUHUN KALBİN AKLIN HUZURA KAVUŞSUN 🫶🏻🌼🤲🏻🥹🤍
Daima kendini geliştir..
YAPTIĞIN EN İYİ YATIRIM SENSİN 🌟
12 notes
·
View notes
Text
"İnsanların cümleleri zehirlidir.Dünya seni önce göğe çıkarır ve sonra yere indirir.Kimsenin kendi hayat sırları içinde ne yaşadığını ve ne hissettiğini bilmeyen insanlar onların hayatlarına bir dizi izliyor gibi bakar ve onlara emirler yağdırırlar"
Bunlara ise masumca "Sosyal Medya Yorumları diyorlardı"
~Yeşil Küpeli Kız~
~Beyza Alkoç~
11 notes
·
View notes
Text
Gece yürüyüşünde bunu dinlemek aşırı sarıyo
4 notes
·
View notes
Text
Nil Karaibrahimgil'in gençliğine yazdığı bir şarkı...🌸
Bütün gençlerin dinlemesi gereken bir şarkı. Dinlemeyen gençler çok şey kaybederler.
3 notes
·
View notes
Text
Ayşin’in Anlatımıyla:
Ayaklarım gitmiyordu daha doğrusu gitmeyi red ediyordu. Görev ile sevdiğim adam arasında sıkışıp kalmıştım. Hava sanki bana inat çöl sıcağı gibiydi oysa benim içim ayaz soğuklarıydı. Yazın ortasında içim buz tutmuştu. Ayaklarıma rağmen ona çita hızıyla koşup sarılmıştım. O kadar sıkı sarıldım ki kalbinin atışlarını hissediyordum. Hayat hiç bir zaman adıl olmamıştı. Kullağına yaklaşıp sadece onun duyabileceği sesle fısıldadım.
“Seni seviyorum ve beni affet Aslan”
Aslan dediklerime anlam veremesede, sanki hissetmiş gibi gözünden yanaklarına doğru bir yaş süzüldü. İşte o an sustuklarım altında ezilmiştim. Beni affetmeyecekti bir s��re ama anlayacaktı. Yada ben öyle umuyordum.
“ Neden Vedalaşır gibi konuşuyorsun Ayşin?”
Çünkü vedalaşıyorum, 12 ay boyunca göremeyeceğim seni. Görevimi öğrendiğinde ortalığı birbirine katıcaksın. Affet beni olur mu sevdiğim? Affet.
Alıntı- Yeraltı sırları: Ölüler
2 notes
·
View notes
Text
Sevgili ben;
elinden geleni yapıyorsun,
devam.
2 notes
·
View notes
Text
Reaper Rewards - Bölüm 2
Tekrardan merhaba! Uzun zaman oldu ama Leah burada. Hikayesine devam ediyor.
Leah arkasına bakmadan, hiçbir şey düşünmeden kalkıp geldiği bu karanlık dünyada Reaper'a ulaşmanın yollarını ararken bir yandan da hayat akıp gidiyordu. Reaper'dan yeni görevler gelmişti. Mail kutusuna düşen bu istekler bir yandan onu heyecanlandırırken bir yandan da beklenmedik bir dünyanın içine sokacaktı.
Leah bütün günün bekleneni yapmak amacıyla gerekli donanıma sahip olmanın peşindeydi. Bahçecilikle ilgili araştırmalarını yapıyor sonra onu uyguluyor bir yandan da balık tutmayı öğreniyordu.
Ama geceler hiç sakin geçmiyordu.
Bir yandan da hayalinin gerçekleştirmenin peşinde koşturup duruyordu. Evet Leah dünyanın en karanlık takı tasarımcısı olmak istiyordu. İlk takısını Reaper'a hediye etmek için hazırlamıştı bile.
Leah bir kleptomanyaktı. Bir şeyi çalması için paraya ihtiyacı olmasına lüzum yoktu. İçgüdüsel olarak elini uzatır istediğini alır ve arkasına bakmadan uzaklaşırdı. Ama bu sefer paraya ihtiyacı vardı. Çünkü bu hedefler ve bu hayallere bir kaynak lazımdı.
Bölgedeki boş evlerden birine girdi. Bu sefer risk alamazdı. Para lazımdı. Bu eğlenmek için değildi. Yine de aklı şaşkın Leah evdeki malzemelerden önce yiyecek bir şeyler hazırladı. KArnını doyurduktan sonra etrafı kontrol etmeye aşladı. Çalacak herhangi bir şey olsa yeterdi.
Üst katta bulduğu bilgisayar çalınamayacak kadar içinde sırlar barındırıyordu. Burada biri vardı. Her şeyi gözetleyen Leah bu sefer görünmez bir ruha çatmış gibiydi. Eve dokunmadan çıkmak istedi.
Ama tam kapıdan çıkarken yakalandı. İşte bu hiç iyi olmamıştı.
Leah bir kaç yalan sallamaya başladı. Onun için çok zor değildi. Başka alemin sınırlarında gezen bir ruh avcısı için hayal dünyasından bir hikaye çekip çıkarmak ne kadar zor olabilirdi. Ancak çocuk pek inanmış sayılmazdı.
Bunun üzerine Leah öğrendiği sırlardan bazılarını yüzüne karşı söyleyerek onu iyi anlaşmaya davet etti. Kabul etmiş varsayıldı.
Ve Leah sırrın aralarında kalacağının teminatını verdi.
Artık bir sırları vardır. Çocuk iletişim bilgilerini istedi. Leah bu kadar sınırları aştıktan sonra geri çevirebilecek durumda değildi.
Sorun çözülmüş gibi görünse de bu hiç iyi olmamıştı.
Ve bu durum onun hiç hoşuna gitmemişti. Sahi o kimdi?
Leah gittikten sonra bilgisayarını kontrol etti. Neyseki bir eksik yoktu. Ya da bir yanlış.
Leah gittikten sonra mutfakta gördükleri yüzünde bir tebessüm oluşturdu.
Leah'nın yaptığı yemeği yerken düşündü. Bu kız kimdi?
Ve o kimdi?
0 notes
Text
📚 Kitap Eleştirisi :
“Fiyatlandırma Sırları” - William Poundstone
William Poundstone’un “Fiyatlandırma Sırları: Fiyatlandırmanın Psikolojik Oyunları ve Satış Stratejileri” adlı kitabı, tüketicilerin satın alma kararlarını nasıl ve neden verdiklerini derinlemesine irdeleyen etkileyici bir eser. Poundstone, fiyatlandırma stratejileri ve pazarlama psikolojisi üzerine yapılan bilimsel çalışmaları ve deneyleri bir araya getirerek, okuyuculara hem tüketici davranışlarını anlamaları için hem de işletmelerin fiyatlandırma stratejilerini nasıl kullanabileceklerini öğrenmeleri için kapsamlı bir rehber sunuyor. İşte bu kitabın derinlemesine bir eleştirisi:
🎯 Kitabın Ana Temaları ve İçeriği
Kitap, ilk bakışta basit gibi görünen fiyatlandırma stratejilerinin aslında ne kadar karmaşık ve psikolojik bir oyun olduğunu gözler önüne seriyor. Poundstone, fiyatlandırmanın ardındaki matematik ve psikolojiyi ortaya koyarak okuyuculara ilginç bir bakış açısı sunuyor. Özellikle anchoring (çapa etkisi), decoy effect (yem etkisi), pay what you want (istediğin kadar öde) gibi kavramların açıklamaları ve bu stratejilerin nasıl çalıştığına dair örnekler, kitabı oldukça öğretici ve düşündürücü kılıyor.
💡 Kitabın Güçlü Yönleri
1. Araştırma ve Bilimsel Dayanaklar: Poundstone’un, kitabında öne sürdüğü her kavramı ve stratejiyi sağlam akademik araştırmalara dayandırması, eseri diğer pazarlama ve fiyatlandırma kitaplarından ayıran en önemli özelliklerden biri. Kitap boyunca, Daniel Kahneman gibi Nobel ödüllü ekonomistlerin çalışmalarına sıkça referans verilmesi, okuyucuların fiyatlandırma psikolojisi hakkında güvenilir bilgi edinmesini sağlıyor.
2. Hikayeler ve Örneklerle Zenginleştirilmiş İçerik: Kitap, karmaşık fiyatlandırma teorilerini ve psikolojik ilkeleri, herkesin anlayabileceği şekilde günlük hayat hikayeleri ve örneklerle zenginleştiriyor. Starbucks’ın menüsünden Apple’ın ürün fiyatlandırmasına kadar geniş bir yelpazede sunulan örnekler, okuyucuların bu stratejileri kendi hayatlarında da fark etmelerini kolaylaştırıyor.
3. Psikoloji ve Ekonominin Birleşimi: Kitap, tüketici davranışlarını anlamak için sadece ekonomik teorilere değil, aynı zamanda psikolojik yaklaşımlara da odaklanıyor. Bu yaklaşım, fiyatlandırmanın sadece rakamlardan ibaret olmadığını, insan algısının ve davranışlarının da bu süreçte ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.
🤔 Kitabın Zayıf Yönleri
1. Yüzeysel Yaklaşımlar: Kitap, çoğu okuyucu için yeterince derinlemesine olabilir; ancak pazarlama veya psikoloji konusunda uzmanlaşmış profesyoneller için bazı konuların yüzeysel ele alındığı hissi uyandırabilir. Özellikle deneylerin ve örneklerin ötesine geçerek, daha fazla teorik ve pratik bilgi bekleyen okuyucular için bazı bölümler yetersiz kalabilir.
2. Tekrarlayan İçerik: Kitap boyunca bazı kavramların tekrar tekrar ele alınması, okuyucular için zaman zaman monoton bir okuma deneyimi yaratabilir. Özellikle “çapa etkisi” gibi belirli konulara sık sık dönülmesi, eserin akıcılığını azaltabilir.
🏆 Sonuç ve Genel Değerlendirme
“Fiyatlandırma Sırları”, tüketici davranışlarını anlamak isteyen herkes için harika bir başlangıç noktası sunuyor. Poundstone’un eğlenceli yazım dili ve bilimsel yaklaşımı, hem akademik hem de günlük hayatta uygulanabilir bilgilerle dolu. Pazarlama ve ekonomiyle ilgilenenler, bu kitapla fiyatlandırma stratejilerinin ardındaki karmaşıklığı ve bu stratejilerin tüketiciler üzerindeki etkilerini derinlemesine keşfetme fırsatı bulacaklar.
Okuma Listesine Ekleyin: Eğer pazarlama, davranışsal ekonomi veya tüketici psikolojisi konularına ilginiz varsa, “Fiyatlandırma Sırları” kitabını mutlaka okuma listenize ekleyin! 📖✨
0 notes
Text
0 notes
Text
Japonların Uzun Ömür Sırları: Sağlık, Aktiflik ve İkigai
Japonların Uzun Yaşam Sırları: Sağlıklı Beslenme ve Aktif Hayat
Japonların uzun yaşamının temel nedenleri arasında sağlıklı beslenme alışkanlıkları ve aktif bir yaşam tarzı bulunmaktadır. Bu bağlamda karabuğday çayı öne çıkarak sağlık koruma konusunda dikkat çekici bir rol oynamaktadır. Antioksidanlar bakımından zengin olan karabuğday çayı, kalp sağlığını destekler, kan şekerini dengeler ve sindirim sistemine fayda sağlar. Ayrıca glüten hassasiyeti olan bireyler için uygun bir seçenektir.
Japonların uzun yaşam alışkanlıkları şu şekilde sıralanabilir:
Alışkanlıkları Sürdürmek: Sağlıklı alışkanlıkların sürekliliği, Japonların yaşam kalitesini artırmaktadır.
Aşırı Yemek Yememek: Az ama besleyici yemek yemeleri, sağlıklı kalmanın anahtarlarından biridir.
Aktif Bir Hayat Sürmek: İleri yaşlarda bile günlük hayatta aktif olmak, sağlıklarını korumalarına yardımcı olur.
İkigai Felsefesi: Okinawa kökenli olan bu felsefe, bireylere makul bir yaşam tarzı sunar ve mutlu bir yaşam sürmelerine katkı sağlar.
Karabuğday Çayının Sağlıklı Yaşam Üzerindeki Etkisi
Japonların sağlıklı yaşam tercihleri arasında karabuğday çayı, kalp sağlığını koruma, kan şekerini dengeleme gibi faydaları ile ön plana çıkmaktadır. Bunun yanı sıra içerdiği magnezyum, manganez ve B vitaminleri sayesinde enerji düzeyini artırır ve kas-sinir fonksiyonlarını destekler.
İnsanların iş ve günlük hayatlarındaki tükenmişlik hissi, uzun ve sağlıklı yaşam sürmelerini zorlaştırabilir. Bu durum, bireylerin sağlıklı yaşam felsefelerini benimsemesini gerektirir. Çözüm olarak, düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenme ve zihinsel denge sağlamak destekleyici adımlar arasında yer almalıdır.
Japonların bu sağlık sırları, yaşadıkları toplum ve kültürle birleşerek uzun ve mutlu bir yaşam sunuyor. Bu alışkanlıkların benimsenmesi, bireylerin yaşam kalitesinin artmasına yardımcı olabilir. Okuyucular, sağlıklı yaşam konusunda daha fazla bilgi edinmek için Medihaber sitesini ziyaret edebilirler.
Kaynak Yazı Linki: https://www.medihaber.net/japonlarin-uzun-yasam-sirlari-saglikli-beslenme-ve-aktif-hayat/
Japonların Uzun Yaşam Sırları: Sağlıklı Beslenme ve Aktif Hayat
0 notes
Text
S.Y
İşte o tarih geldi ; hayatında ne değişti kayıplarını hatırlarsın hani gidecektik mezarlığa ziyarete kafa yok ki hatırlasın hepsi uçkurunu düşünür bizse ölenler neden öldü katili kim yoksa bir tuzak mıydı bunlar diye düşünürken o güne geldik. İçimizde bir yas havası ama umutlarla dolu bir hayata tırmanma çabası içinde maalesef sürükleniyoruz. Sorguları bir yana bırakıp seni gerçekten sevmiş insanların gün be gün hayatından çıkmasıyla birlikte bir nevi olgunlaşıyoruz fakat yalnızlaşıyoruz da. Belki de böyle gerçekleşmesi ''ALLAH ' ın verdiği bir imtihan. ''Sorunsuz hayatı olanlar düşünsün ki hayatın lezzeti ahirin lezzetini verir mi ? Vermez...
İnsanların birbirine tahammülü ne kadar artık sanki tek yalnız benim hayır insanlar yalnızlaşıyor özellikle de biz erkekler. Gücün paran ve ya şöhretin yoksa sen dünya yakışıklısı ol yada dünya çirkini ol kimin umurunda ?
Güzel insanlar erken göçermiş misal...
Biz çok mu çirkindik ! Ya da öyle gösterme çabasında büyülenip kapılmasınlar diye hayatın bir bir tuzaklarla dolu ! Bu tuzaklardan sıyrılıp gelebilecek bir kadın yok dostum boşuna uğraşma dediğinizi duyar gibiyim. Sağır ve dili düğümlenmiş insanların düğümü çözmesine izin verdim. Ama o kadar körüm ki kimsenin sevgisini hak edememişim yıllarca ağlayan kadınlar için ağlayamadım mesela hep dik durmak zorundaydım tek başıma onca sorunla yaşarken sesimi çıkaramadım mesela atar gider yapamadım mesela efendi durmam lazımdı herkes hakim olmuş bense sanık...varken bunca tanık neyleyim. Ön yargı ile beni bıraktığınız yalnızlıklara hayal kuramıyorum yada gerçekleştirebileceğim şeylere odaklanıyorum belki olmaz ama bu hayal değil '' hedef '' hedefler hayallerden daha kolay ulaşılır !
İnsanların beni tam olarak tanımadığını biliyordum ama bu kadar tanımadıklarını bilmiyordum insanlar korkak olmaya da başladı maalesef çünkü biliyorum cesaret oyunları ahmaklar için vardır.
Cennet ülkemin cennetlik insanları sırları ile gömülüp giderken kötüler iyice kötülük yapmaya devam ederdi ! Her gün mağlup uyanıp her gün mağlup biri olarak yaşamak ne kadar kolay olabilirdi mesela paraya tapanlardan olmadım ama paraya ihtiyacı olan bir insanım ama destek almazsam hayat daha zorlayacaktır. Bir de bu ekonomik şartlarda düşük maaşla aile geçindiren insanlar var onlardan ders almalı paranı doğru yerlere harcamalısın madem zenginsin gerçek ihtiyaç sahiplerine destek çık ! Yapanlar yok mu evet var ama bahsettiğim insanlar suriye'li afgan yada başka bir ırktan değil. Evet ben de Müslümanım eğer onlar Müslüman ise bu ülkeyi bir zahmet terk etsinler çünkü bu misafirlik değil istilaya dönüştü... ''Türk ' ün Türk'ten başka dostu yoktur ! ''
Evet şunu da biliyorum Allah kimseye kaldıramayacağı yükü vermezmiş...
Benim yüküm beni ilgilendirir birde dert ortağı mı ? Sayi siz kimsiniz sizi tınlamıyorum esasen burası benim günlüğüm genelde günlükler gizlenir fakat ama beni tanımaya çalışan insanlar varsa hayatıma şöyle baksın diye not bırakıyorum iyi geceler...
Bol bol sevgiye doyun inşallah !'
1 note
·
View note
Text
Oynadığın oyunların farkındayım karnım tok.
Senin gibi narsistlere manipule insanların hayatımda yeri yok !
Bu aşk oyunu da burda bitmiştir... !
Darısı Narsistlerin tuzağında olduğunu fark edemeyenlere 😇
SEVGİ NETTİR !
Gibi miş miş kelimelere yer yoktur.!!
Kızlar aklınızı başınıza alın! Ben geç aldım ama pir aldım 🤭😎
Hayatınıza odaklanın, yolunuza ve hayallerinize ulaşmak için çok çalışın ki" Paranızın değerini anlarsınız 🤑🤑
GERİ DÖNMESİNE ALDANMAYIN YEMEYİN BU ATTIĞI LOKMAYI!
GELMEYIN OLTASINA SAKIN! SİZ ONUN KURBANISINIZ VE ENERJİNİZİ AŞAĞI ÇEKEREK, MUTSUZLUĞUNUZ DAN BESLENİR!! ONDAN VAZ GEÇİNCE, ACI DOLU GÜNLER, GERİDE KALDIĞINI GÖRECEKSİNİZ 😇 VE İMTİHANINIZ BİTECEK 🤲😃
ÖNCE GERGİN KARNINIZ GEVŞİYCEK. BEDENİNİZ RAHATLIYCAK, KASLARINIZ YUMUŞUYCAK.. BU FİZİKSEL ETKILERİ...
Birde RUHSAL OLARAK 😇
RUHUNUZ HAFİFLİYCEK 😃
KENDİNİZİ ARTIK SUÇLU HİSSETMEYECEKSİNİZ 😇
Daha doğrusu onun sizin" kendinizi suçlu gösterme durumları geride kalacak...
VE ALLAHA ŞÜKÜR EDECEKSİNİZ 🤲🥲 ŞÜKRETTİKÇE, ŞÜKÜR SEBEPLERİNİNİZ ÇOĞALACAK 😇😇
12 notes
·
View notes
Text
YALNIZ KENDİ AKLINI BEĞENME VASATLIĞI
Yeni bir eve taşınmanın sevinci yanında yorgunluğunu da yaşıyordu. İçlerinde kitapları olan kolileri sırayla açıp titizlikle ve belli bir düzene göre kitaplığa yerleştiriyordu. Sıra son koliye geldiğinde vakit artık gece yarısını bulmuştu. Sona kalan koliyi daha sonra açmak üzere çalışma masasıyla kitaplık arasındaki boşluğa iterek sıkıştırdı. Sonraki günlerde, açılmayan kolinin üzerine ‘’geçici olarak’’ önce bilgisayarını daha sonra da el altında olması gereken eşyalarını koydu. Sehpa işlevi gören kolinin üzeri o kadar araç gereçle dolmuştu ki artık fark edilmesi güçtü.
Taşındıktan ancak sekiz ay sonra kitaplığın yanındaki koliyi fark edebildi. İçinde ne olduğunu artık anımsayamadığı kutuyu merakla açtı. Kitap ve dergilerden bazılarının karton kapakları kırılmış, sayfaları katlanmıştı. Bir toz beziyle onları titizlikle silerek çalışma masasının üzerine dizmeye başladı. Eline gelen bir derginin kapağında ‘’İnsan beyninin sırları’’ yazısı yer alıyordu. Oldukça ilgisini çeken böyle bir konuyu işleyen bu dergiyi okumamış olmasına şaşırdı. Toz alma işini daha sonraya erteleyerek derginin sayfalarını heyecan ve merakla çevirmeye başladı.
Dergideki yazı insan beynini hangi bölgelerinin ne tür işlevlerden sorumlu olduğunu şemalarla açıklıyordu. İlerleyen sayfalarda yer alan zekâ ve akıl ile ilgili kısa bir yazı onu hem heyecanlandırmış hem de oldukça şaşırtmıştı. Çünkü o hep akıl ile zeka kavramlarının eş anlamlı olduğunu sanıyordu. Oysa okumakta olduğu bilimsel yazı bu kavramları farklı tanımlıyordu. Yazı kısa ve kolay anlaşılır bir anlatımla zekayı; ‘’Problem çözebilme, karşılaşılan sorunlara ve zorluklara uygun ve etkili çözümler oluşturabilme ve yaratıcılığa yönelik farkındalığa sahip olma potansiyelidir.’’ diye tanımlıyordu. Ek olarak da zekanın genetik aktarım yoluyla doğuştan sahip olunan bir yetenek olduğunu ve her bireyde farklı düzeylerde bulunduğunu belirtiyordu. Aklın tanımı ise; ‘’Doğuştan sahip olunan zekânın yaşam süreci içerisinde bilgi birikimi ve deneyim ile donatılmış halidir.’’ şeklinde açıklanmıştı. Konuyu daha anlaşılır hale getirmek amacıyla, zeka denilen yetenek ‘boş bir deftere’ benzetiliyordu. Her yeni doğan bebeğin, aslında sayfaları boş olan birer defterle dünyaya geldiği belirtiliyordu. Birinin defteri 70 sayfa, diğerininki 80, bir başkasınınki de 90 sayfa olabiliyordu. Yazar burada bir parantez açarak, 90 sayısının Psikoloji Biliminin ‘’normal’’ kabul ettiği zekâ puanı olduğunu belirtmişti. Az sayıdaki bazı bebeklerin ise sayfa sayısı 100 ile 160 arasında değişen defterlerle yaşama gözlerini açtığının gözlemlendiğinden söz ediyordu.
Dünya denilen okulun ‘’Hayat öğretmeni’’ her an insanlara bir şeyler anlatıp öğretmeğe çalışır. Ancak insanlar, seçme şansına sahip olamadıkları ‘defterlerinin’ kapasitesi kadar öğrenebilecekti. Öte yandan, zeka puanı 90’ın altında yani 80 veya 85 olan birinin, eğer uygun koşullarda gelişimini sürdürebilmişse eğitimini zorlanmadan tamamlayıp bir meslek sahibi olabileceğine vurgu yapılıyordu. 90 ve daha üzeri zekâ puanına sahip bireylerin bu potansiyeli tam anlamıyla kullanmaları ise bazı nedenlerle gerçekleşmeyebiliyordu. Açıklama olarak da 0- 6 yaş arasındaki gelişim sürecinde oluşan Nevrotik bozukluğa dikkat çekiliyordu. Nevroz; her girişimi katı bir disiplin anlayışıyla ‘’cezalandırılarak’’ engellenen, yeterince sevgi gösterilmeyen ya da ‘’aşırı’’ hoş görü ile şımartılan çocuklarda görülen bir bozukluktu. Çocuklukta temeli atılan Nevrotik belirtilerin, ilerleyen gelişim sürecinde yetişkin bireyin kişilik yapısında olumsuz etkiler yaratması kaçınılmazdı. Başlıca etken ise bireyin sahip olduğu zekâ potansiyelini tam anlamıyla kullanmasının önünde engel oluşturmasıydı.
Nisan güneşinin yürekleri ısıttığı bir Pazar sabahıydı. Hafif bir kahvaltıdan sonra salon penceresinin yanındaki koltuğa otururp gazetesini açtı. Ön sayfadaki ‘’Akıl Tutulması’’ manşetinin altında kadına yönelik şiddet haberi yer alıyordu. Başkabir haber ise, annesi tarafından öfkeyle dövülen iki yaşındaki bebeğin yoğun bakımda yaşam savaşı verdiğini anlatıyordu. Hemen yanında da trafikte yol verme kavgasının bir hastanenin acil servisinde sonlanan öyküsü vardı. Kendisini oldukça kötü hissetti.
Bu tür haberleri okumaya daha fazla devam edemeyeceğini düşünerek gazeteyi katlayıp koltuğun yanındakisehpanın üzerine bıraktı. Başını oturduğu koltuğun arkalığına yasladıktan sonra gözlerini kapattı. Bir süre hiçbir şey düşünmemeye çalıştı. Ancak, gazete haberleriyle bağlantısını kuramadığı pek çok düşüncenin zihnine üşüşmesine engel olamamıştı.
İlk olarak, yakın çevresindekilerin çoğunun gazete, dergi ve kitap okumamalarının nedenlerini düşünmeye başladı. Bazılarının okumama nedeni, yaşadıkları ortamlarda okuma alışkanlığına sahip birilerinin bulunmamasıydı. Çocukların ve gençlerin kişilik gelişiminde yakın çevresindeki insanların davranış biçiminin belirleyiciliği bilimsel bir gerçekti. ‘’Rol Modeli’’ olarak okumayan; yetersizlik ve çaresizlik duygusuyla şiddete yönelebilen kişinin örnek alınması büyük bir olasılıktı.
Rus Psikolog Lev Vygotsky; İnsan zihninin, birey ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşimle şekillendiği görüşünü savunur. Yalnızca toplumun birey üzerinde değil; bireyin de toplum üzerinde etkili olduğu tespitini yapar. Bu tespitler, birbirlerine benzeyenlerin oluşturacağı alt sosyokültürel grupların gelişme potansiyelini yeterince açıklar yöndeydi.
İnsanların duygu ve düşüncelerini ifade etmesinin başlıca aracı sözcüklerdir. Okumadığı için sözcük bilgisi yetersiz olan biri doğal olarak duygularını ve düşüncelerini yeterince ifade edemeyecektir. Öte yandan, başkalarını anlama konusunda da yetersiz kalacaktır. Okumayan bir insanın herhangi bir konuda derinlikli bilgi birikimine sahip olmaması şaşılacak bir şey değildi. Şaşırtıcı olan ise yeterli bilgi birikimi olmayan birinin hemen her konuda fikir sahibi olabilmesiydi. Üstelik bu insanların tümü de kendi aklına hayrandı ve hiç biri bir başkasının düşüncesini beğenmiyordu. Bu durumdaki bir insanın, yaşadığı çaresizlikten kaynaklanan öfke nedeniyle kolaylıkla şiddete yönelebilmesi neredeyse kaçınılmazdı.
Aslında bu, Nevrotik bir tepkidir. Nevrotik birey, ‘’özgüveni’’ zayıf olduğu için karşılaştığı sorunlara ‘’kendine aşırı güven’’ duygusuyla tepkiler verme yolunu seçer. Bu da bireyin, özeleştiriyi yetersizlik hatta zayıflık olarak değerlendirmesine yol açar. Yapıcı eleştirileri ise kişiliğine yönelik bir saldırı ya da suçlama olarak algıladığı için ciddiye almaz. Oysa bir insan ancak zihinsel anlamda değişerek kişiliğini geliştirebilir.
Okuma alışkanlığı olmayanlardan bazılarının ise daha iddialı nedenleri vardı. Asla okumazlardı; çünkü başkalarının yani yazarların, felsefecilerin ve bilim insanlarının kendilerinden daha akıllı olamayacağı önyargısına sahiptiler. Bu, kuşkusuz ki ‘’sadece kendi aklını beğenme vasatlığının’’ zirve noktası, yani Akıl Tutulmasıydı! Aslında bu tür önyargıları oluşturan etken, bilgi birikimiyle beğeni toplayan insanlara karşı hissedilen eziklik duygusuydu. Birey, oldukça yıpratıcı olan bu duyguyla yüzleşmekten kaçınmak amacıyla Nevrotik çözümler üretir.
Donanımlı insanları çeşitli kurnazlıklarla küçük düşürmeye, dedikodularla itibarsızlaştırmaya çalışır. Bu yolla, aşağılık duygusunu hiç olmazsa bir süreliğine dengeleyerek Nevrotik gerilimini hafifletme amacı güder. Böyle bir amaca yönelik çabaların, oldukça tehlikeli de olabilen ‘’şiddet’’ ile sonuçlanması ise az rastlanan bir durum değildi.
A. Adler; ‘’Tüm insanlar zayıf ve yetersiz bir bedenle dünyaya gelir. Bu gerçeklik kişide aşağılık kompleksi gelişmesine yol açar. Bunun sonucunda insan, tüm yaşamı boyunca bu duygunun üstesinden gelmek için çaba harcar. Bu çabanın arka planında ise iki itici güç yer alır. İlki, kişisel kazanç arzusuyla üstünlük elde etme çabası, diğeri de kişisel başarı için hırsa dayalı yıkıcı rekabet anlayışıdır. Bireyin bu yöndeki çabaları kişiselden hareketle toplumsal yarara dönüşmedikçe bu tür üstünlükler ve başarılar kalıcı olmadığı gibi sürekli de olamaz.’’ görüşünü savunur.
Bu düşüncelerin tüm benliğini kuşatan derin bir kaygıya yol açtığını fark etmişti. Dergiyi yanındaki sehpanın üzerine bırakarak mutfağa geçti. Farklı markalardan harmanlanmış hoş kokulu bir bardak çay alarak balkona çıktı. Gökyüzünü, rüzgârların sürüklediği bulutları izlemek iyi gelmişti. Ancak bu keyif anı uzun sürmedi. Güpegündüz, oldukça yakın bir yerlerden gelen silah seslerini duyar duymaz diz üstü yere çömeldi. Sürünerek içeri girip salondaki üçlü koltuğa uzanarak kalp atışlarının sakinleşmesini beklemeye başladı. Artık hiçbir şey düşünemiyordu.
0 notes
Text
Hayat ne değişik bir şey değil mi? Çok yakından tanıdığın, her şeyini bildiğini düşündüğün kişilerin bile hiç bilmediğin yönleri var. Şu dünyada herkesin ama herkesin bir tane bile olsa kimsenin onu tanıyan hiç kimsenin bilmediği bir yönü var. Herkesin kendi içinde savaşları, sırları var. Kimseye anlatamadığı ama içten içe onu bitiren veya tüm kişilik, ruh durumunu gösteren kendinin gizli yönleri... Mesela benim buraya yazdığım şeyleri beni tanıyan birine okutsanız bu o kişi deseniz asla ve asla inanmaz kimse. Imkansız der herkes çünkü ben herkesin gözünde hiç bir şeyi takmayan, her zaman mutlu, belirli sınırları olduğu icin o sınır aşımlarında kimsenin duygusunu umursamadan kırmaya hazır veya ince davranışları görüp hiç üstüne düşünmeyen biri olarak biliyor. Ama kimse gerçek beni bilmiyor, bir kişi bile. Neden bilmiyorum, neden kimseye anlatamıyorum kendimi, dertlerimi, sıkıntılarımi. En güvendiğim canımı feda edebileceğim insanlar bile bilmiyor. Peki ben neden anlatamıyorum ki, buraya döktüğüm gibi neden dokemiyorum içimi. Çevremdeki herkes benimle şakalasir ve ben de onlarla sakalasirim ama kimse o şakalara benim alinabilecegimi düşünmez, kimse o sozlerin üzerinden bir ay gecse bile aklıma geleceğini düşünmez. Veya sınırlarımı aştıklarinda duygusuzca onları kırdığımi düşünür ama bilmezler ki içten içe onlardan hep özür dileyip keşke böyle olmasaydi diyorum. Veya iyi bir örnek vermek gerekirse herkesin şaka anlamında küfür edip bağırdığı ortamda bana anlık bi ses yükseltmesi anlamında bagirdiktan sonra gelip özür dilemesini unutamiyorum. O benim için o kadar değerli bir hal aldi ki onca kişi arasında. Keşke herkes o arkadaşım gibi olsa, keşke herkes her şeyin dozunu bilse.
0 notes
Link
0 notes
Text
Evet bu yüzden herhalde ben bir köpek severim.
Ikincisi Atlardir.
Bu harika yazıyı okuyalım.
NEDEN KÖPEKLER İNSANLARDAN DAHA AZ YAŞAR?
İşte 6 yaşındaki bir çocuğun şaşırtıcı cevabı:
Bir veteriner olarak Belker isimli, 10 yaşındaki İrlanda cinsi bir kurt köpeğini muayene için çağrılmıştım.
Köpeğin sahipleri Ron, eşi Lisa, ve küçük oğulları Shane olmak üzere köpeklerine çok bağlılardı, ve bir mucize umuyorlardı.
Belker’i muayene ettim ve kanser sebebiyle ölmek üzere olduğu teşhisini koydum. Aileye Belker için yapacak bir şey kalmadığını ve izinlerine istinaden evde uyutarak ötenazi uygulamayı teklif ettim.
Gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra aile 6 yaşındaki oğulları Shane’in de uygulamayı görmesinin iyi olacağını söyledi. Shane’in bu tecrübeden bir şeyler öğrenebileceğini düşünüyorlardı.
Ertesi gün yine boğazımdaki o tanıdık düğümlenme ve aile ile köpeğin etrafında toplandık. Küçük çocuk köpeğini son bir defa severek “Hoşçakal” derken o kadar sakindi ki, ne olup bittiğini anlamadığını düşündüm. Birkaç dakika içinde Belker sessiz bir şekilde hayata veda etmişti.
Küçük çocuk ilginç bir şekilde Belker’in gidişini herhangi bir zorluk yaşamadan kabul etmişti. Belker’e veda ettikten sonra aile ile oturmuş “köpeklerin neden insanlardan daha az yaşadığını” sorgularken küçük çocuk aniden “ben sebebini biliyorum” dedi. “İnsanlar iyi olmayı, doğru bir hayat yaşamayı ve herkesi sevmeyi öğrenmek için doğar ve yaşarlar değil mi?” Küçük çocuk konuşmasına şaşkın bakışlarımız arasında devam etti “Köpekler zaten bunların tümünü bildikleri ve uyguladıkları için bizim kadar uzun kalmalarına gerek yok ki!”
Küçük çocuğun konuşması üzerine düşünmeye başladım,
Basit yaşa
Koşulsuz sev
Derinden hisset
İyilikle ve içten konuş
Eğer köpekler birer öğretmen olsalardı bize neler öğretirlerdi?
Sevdiklerin eve geldiklerinde mutlaka koş ve karşıla
Hiçbir eğlence ve mutlu olma fırsatını kaçırma
Yüzüne vuran rüzgâr ve temiz havanın keyfini delicesine çıkar
Kısa uykulara dal
Kalkmadan önce germe hareketleri yap
Her fırsatta koş, zıpla ve oyna
İlgiden sıkılma ve insanların sana dokunmasına izin ver
Küçük bir havlama yeterli ise sakın ısırma
Sıcak günlerde küçük bir mola verip sırt üstü çimlere uzanmayı unutma
Çok sıcak günlerde bolca su iç ve gölgeye sığınmayı unutma
Mutlu olduğunda tüm vücudunla dans et
Küçücük yürüyüşlerin bile keyfini çıkar
Sadakatli ol
Asla olmadığın birisi gibi hareket etme
Eğer istediğin şey derinde gömülü ise onu bulana kadar pes etme ve kaz
Eğer birisi üzgünse sessizce yanına otur ve kibarca destek ol
İşte köpeklerden öğrenebileceğimiz mutluluğun sırları!
Yazar: Bilinmiyor
Çeviri: Erkan Hoşsöyler
0 notes