#Hadi 15 Ağustos
Explore tagged Tumblr posts
Video
youtube
Miş Miş - Simge Sağın ✩ Ritim Karaoke (Kürdi Minör Bozlak 4/4 C Riff C... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ⭐ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ♫ ╰┈➤ https://youtu.be/gRdaIqQM-Js ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Miş Miş - Simge Sağın ✩ Ritim Karaoke (Kürdi Minör Bozlak 4/4 C Composer Riff Cohen, Lenny Ben Basat) ❤ @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ➤ SANATÇININ DİĞER ŞARKILARI İÇİN OYNATMA LİSTESİNE BAKABİLİRSİNİZ... ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://www.youtube.com/playlist?list=PL9SktAtLVupPo3kj9AN6MzIEZ6UfuoMkH ➤ ESER ADI : MİŞ MİŞ ➤ SÖZ GÜFTE : SİBEL ALGAN (ORİJİNAL SÖZ PATRICIA COHEN) ➤ BESTE - MÜZİK : RIFF COHEN, LENNY BEN BASAT ➤ USÜL : 4/4 C SEBARE MİSKET ➤ MAKAM - BATI DİZİ : KÜRDİ - MİNÖR ➤ THM AYAK : BOZLAK ➤ ARANJÖR : OZAN BAYRAŞA ➤ ENSTRÜMANLAR : ELEKTRO GİTAR, ➤ KİMLER OKUDU : SİMGE SAĞIN ➤ FİRMA - ŞİRKETİ : DMC DOĞUŞ MUSIC CAMPANY ➤ KÜNYE : Simge'nin, DMC etiketiyle yayınlanan "Miş Miş" (Dans Mon Quartier cover) isimli tekli çalışması, video klibiyle netd müzik'te. Klibi Türkçe ve İngilizce altyazısıyla izleyebilir, şarkıya eşlik edebilirsiniz! Now with Turkish and English subtitles, you can watch and sing along with this music video! Orjinal Söz: Patricia Cohen Türkçe Söz: Sibel Algan Müzik: Riff Cohen, Lenny Ben Basat Orjinal Düzenleme: Riff Cohen Uyarlama Düzenleme: Ozan Bayraşa Mix-Mastering: Emre Kıral Yönetmen: Nihat Odabaşı ŞARKI SÖZÜ ve AKORU Intro: Bm Cm Bm Cm Bm Cm Bm C D C B La la la la la la la la Bm Nedir bu haller, hadi açıl yeter Ne kaçak, ne göçek, ne tuzak E aman of slalom hep hep hep zigzag Bm Dost kalalım iyi hoşta Anlayamam endişelerini Geceleri tek doz yutalım mı Boş elveda klişilerini Bm Nedir bu haller, hadi açıl yeter Ne kaçak, ne göçek, ne tuzak E aman of slalom hep hep hep zigzag Bm Cm Sorun bende mi sendeymiş Bm Cm Daha iyisine layıkmışım Bm Cm Hangi kitaptan ezber bu Bm Miş miş miş de muş muş muş Bm Cm Bm Cm Bm Cm Bm C D C B La la la la la la la la Bm Cm Yayayaya yanyan yan dan Bm Cm Pembesi beyazı sür boyan Bm Cm Kanadı da olsa tam melek Bm Cm Bm Hadi tak oldun işte yine güzel insan Bm Nedir bu haller, hadi açıl yeter Ne kaçak, ne göçek, ne tuzak E aman of slalom hep hep mi zigzag Bm Söyle içinden bana geçeni İyisini birde harbisini Güzel adam olacağına böyle Cm Bm Özel adam ol kal kalbimde Bm Cm Bm Cm Bm Cm Bm C D C B La la la la la la la la Bm Her ayrılığın da bir tadı tuzu var Cm Bm Kaçırma bana yeni bir şey söyle Simge Simge, Mayıs 2018'de 15. Radyo Boğaziçi Müzik Ödülleri'nde. Doğum Simge Sağın 8 Ağustos 1981 (43 yaşında) Kurtuluş, Şişli, İstanbul Eğitim İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Meslek Şarkıcı, söz yazarı, besteci Müzikal kariyeri Tarzlar Dans müziği · pop müzik Çalgılar Vokal · gitar Etkin yıllar 2011–günümüz Müzik şirketi Kaya · DMC Resmî site simgesagin.com.tr Simge Sağın ya da sahne adıyla Simge (d. 8 Ağustos 1981), Türk şarkıcıdır. 2010'ların başında yayımladığı şarkılarla Türk pop müziği sahnesinde yer almaya başlasa da asıl çıkışını 2015'te radyo ve televizyonlarda çok çalınarak liste başı olan "Miş Miş" şarkısı ile gerçekleştirdi. Diskografi Ana madde: Simge diskografisi Yeni Çıktı (2011) Ben Bazen (2018) Filmografi Her Şey Aşktan (2016) Üç Kuruş (2021) Ödülleri ve Adaylıkları Yıl Organizasyon Kategori Aday Sonuç Kay. 2012 2. Pal Fm Müzik Ödülleri En İyi Çıkış Yapan Kadın Sanatçı Kendisi Kazandı 2015 TURKMSIC Ödülleri Yılın En İyi Çıkışı Kendisi Kazandı
0 notes
Text
4 Ağustos 2024 Novak Djokovic Carlos Alcaraz Maçı
*Philippe-Chatrier Kortu'nda saat 15:10'da başlayacak olan Paris 2024 Olimpiyat Oyunları Tenis Tek Erkekler Altın Madalya Maçı. İki isim de ilk kez olimpiyat finalinde. Tabi Djokovic'i düşünüce bu durum garip kaçıyor. Sırp raket 2008'deki bronzdan sonra ikinci madalyasını garantilese de gözü zirvede olacak. Kariyerindeki tek eksiği tamamlayıp tarihe geçen kariyerini altınla süslemek isteyecek. Alcaraz ise ilk olimpiyat serüveninde finale ulaşmayı başardı. 3 hafta önce Wimbledon finalinde çok rahat yendiği Djokovic'e karşı bir zafer daha alıp altın sevincini yaşamayı hedefleyecek. Heyecanı bol ve güzel bir kapanışa tanıklık edebiliriz umarım. İki tarafa da başarılar.
Her iki raketin de final yolu:
-Novak Djokovic-
#1. Tur = Matthew Ebden (6-0, 6-1)
#2. Tur = Rafael Nadal (6-1, 6-4)
#3. Tur = Dominik Koepfer (7-5, 6-3)
#Çeyrek Final = Stefanos Tsitsipas (6-3, 7-6[7-3])
#Yarı Final = Lorenzo Musetti (6-4, 6-2)
-Carlos Alcaraz-
#1. Tur = Hady Habib (6-3, 6-1)
#2. Tur = Tallon Griekspoor (6-1, 7-6[7-3])
#3. Tur = Roman Safiullin (6-4, 6-2)
#Çeyrek Final = Tommy Paul (6-3, 7-6[9-7])
#Yarı Final = Felix Auger-Aliassime (6-1, 6-1)
*Eurosport 2'den ve Tabii Spor 5'ten naklen yayınlanacak olan maç.
*İlk seti 7-6[7-3] almayı bilen Djokovic 1-0 öne geçti. Bir buçuk saati aşan inanılmaz bir mücadele izledik. Yoğun süren oyunlar, kaçan break fırsatları derken tie-break'e gelindi. Özellikle 9. oyun kora kordu. Alcaraz 5 break fırsatı kaçırdı. 12. oyunda da Djokovic 1 set puanını değerlendiremedi. Tie-break'te de dengeli bir giriş vardı. 3-3'ten sonra ise peş peşe 4 sayı kapan Nole tecrübesini konuşturdu. Ortam iyice ısınacak.
*İkinci sete 7-6[7-2] ile nokta koyan Djokovic mücadeleyi 2-0 galip bitirdi ve kariyerinin tek eksiğini tamamladı. Müthiş bir mücadele seyrettik. İki oyuncuya da helal olsun. Yine dengede giden bir set vardı. Sadece 3. oyunda Djokovic break puanı gördü ama alamadı. Tie-break'te ise iki taraf ikişer sayıyla girdi. 2-2'den sonra Nole artık o yılların getirdiği özlemin gücüyle 5 sayı peş peşe aldı ve daha fazla uzatmadan zafere erişti. Sırp raket teniste Andre Agassi ve Rafael Nadal'dan sonra Kariyer Altın Slam (tüm Grand Slam turnuvalarını ve olimpiyat altınını kazanma) yapan üçüncü erkek oyuncu oldu. Ayrıca yine Agassi'nin ardından Kariyer Süper Slam (tüm Grand Slam turnuvalarını, sezon sonu turnuvasını ve olimpiyat altınını kazanma) gerçekleştiren ikinci isim olarak tarihe bir kez daha geçti. Zirvenin de zirvesi gibi bir maç oldu onun adına. Alcaraz da ilk olimpiyat macerasında gümüş elde etmeyi başardı. En genç finalist olarak tarihe geçti zaten. Sorun yaşamadığı takdirde önünde altın için fırsatlar doğacak yine. Tebrik ederiz iki ismi de.
#spor arşivi#maç arşivi#paris 2024 olimpiyat oyunları#novak djokovic#carlos alcaraz#tenis#tennis#spor#sport
0 notes
Text
DEĞİŞİME AYAK UYDURABİLMEK…
4 Ağustos 2019 tarihinde 426 kilometrelik İstanbul-İzmir Otoyolu açıldı.
Ve o günden sonra bizim için hiçbir şey eskisi gibi olmadı…
Gerçi bir iki yıl öncesinden, 24 saat açık olmasına alıştığımız dinlenme tesislerimiz gece yarısından sonra kapılarına kilit vurmaya başlamıştı…
Otoyol açıldıktan sonra kapanmalar hızlandı, ayakta kalanlar da zorlanmaya başladı…
Burada bir duralım…
Şimdi sayısal verilerle durumu biraz daha netleştirelim.
Jandarma Komutanlığından aldığım Plaka Tanıma Sistemi kayıtları itibarıyla;
2018 yılında Susurluk karayolundan geçen araç sayısı 13.162.361,
2019 yılında geçen araç sayısı da 13.891.779 adetti.
Otoyol açıldıktan 1 yıl sonra…
Yani 2020 yılında Susurluk’tan geçen araç sayısı: 8.434,247 oldu…
Günlük geçen ortalama araç sayısı 30-40 binlerden 15-20 binlere düştü.
(%40 oranındaki bu düşüşte pandeminin de etkili olduğunu söylemeliyim. Pandemi öncesinde aylık ortalama 800 bin olan araç sayısı, Nisan ayında 450 bine düştü. Mayıs'ta 500 bine çıkan sayı, yaz aylarında (Haziran, Temmuz, Ağustos) 1 milyona ulaştı. Eylül'de 800 bine geri dönen araç sayısı, Ekim, Kasım ve Aralık aylarında 500 bine geriledi.)
Devam edelim…
2021 yılında Susurluk’tan geçen araç sayısı eski günlerdeki gibi olmasa da 10.954.829
Yeniden bir yükseliş…
2022 yılında 10.512.273
2023 yılında ise geçen araç sayısı şaşırtıcı bir düşüşle, 8.747.505 adet.
2024 yılı için eski günlere döneceğimizin garantisi yok.
Gerçekler sayılarda gizli…
En önemli istihdam kaynaklarımızdan biri olan yol boyu işletmelerimiz, her yıl biraz daha zor duruma düşüyor.
Ama bunu sadece İstanbul-İzmir Otoyoluna bağlayamayız.
Hizmet sektöründe hizmeti iyi veren ayakta kalır.
Birçok tesisimiz gelişen şartlara ayak uyduramayıp kapanırken, Düzdağ Tost gibi yol üzerinde bile olmayan işletmeler müşteri kaybına uğramadı.
Bunun nedenlerini sorgulamadan sorunu otoyola bağlamak, yanlış teşhis koymak olur.
Bakın, şunu açıkça ifade edeyim;
Biz bazı şeyleri değiştirmedikçe hiçbir şey kendi kendine değişmez.
“Hadi yatırım yapın” demekle kimse yatırım yapmaz.
Bütün şehirler yatırımlardan pay almak için rekabet halindeler.
Hiçbiri “benim bu fabrikaya, bu üniversiteye, bu tesise ihtiyacım yok, bu da sizin şehrinize olsun” demiyor.
Sürekli rekabet halindesin.
Akıllı davranmaz, gayretle, istekle, birlik ve beraberlik içinde harekete geçmezsen anında denklemin dışında kalıyorsun.
Denklemin dışında kalmak istemiyorsak, değişime uyum sağlamalıyız.
Mesela Festiva Outlet'in yanındaki âtıl Yıldız Tesisleri, MODALİFE firmasıtarafından satın alındı. Görüştüğüm yetkili, ülke çapında birçok mağazası bulunan mobilya üreticisi MODALİFE'in en az 100 kişilik istihdam sağlayacağını, Susurluk’un kısa sürede çevre il ve ilçelerden düğün paketi için gelecekler için bir cazibe merkezi haline geleceğini söyledi.
İşte sadece dinlenme tesislerimizle değil buna benzer “farklı istihdam alanlarına” yer açarak değişime ayak uydurabiliriz.
Yoksa neler olacağını düşünmek bile istemiyorum…
Ramazan S. TOPRAKTEPE
0 notes
Text
Depisdeğerli dostum, Princeton Üniversitesinde Einstein ile bahçede çay içip, kuramsal fizik üzerine fikir teatisi yaparken, yanınıza gelen gencin size atom nedir? parçalanırı mı, bundan bomba olur mu? soruları karşısında,Einstein'ın biraz gerilmesi üzerine, rahatlaması için çocuğun omzuna kolunu atıp, onu oradan yavaşça uzaklaştırırken, bir yandan atomu nasıl parçalayacağını anlatan, "hadi git biraz bunun üzerinde çalış ama bak bundan bomba momba yapmaya kalkışma" demen üzerine, çocuğun gözündeki parıldamayı gördüğün an hata yaptığını anlayan, dostun Einstein'ın yanına döndüğünde dostuna "Şimdi başarımın sonuçlarıyla yüzleşme sırası bende" dediğin, sonrasında bu sorular üzerine, nazi almanyasının da bunu yapabiliceği varsayımını çıkararak, dostun Einstein'ın da imza ile destek verdiği, Amerikan başkanı dahil herkese uyarı mektubu atıp dünyayı uyaran, Nazi almanyasının atom bombasını engellemek için bizzat çalışan ve buna engel olan, ta ki, 6 Ağustos 1945 sabahı, Japonya'nın Hiroşima, üç gün sonra da Nagazaki atılan atom bombaları haberlerinden sonra ağzından "Şimdi ben ölüm oldum, dünyaların yok edicisi, godumun .rospu .ocuğu Oppenheimer'ı" cümlesi döküldüğü iddaa edilen, bilim dünyasına verdiğin onca destek sonrası ve seni çok sevdiklerinden cümleni biraz kısaltıp, bunu da Oppenheimer demiş gibi gösterip ve seni bir daha bu konuyla hiç ilişkilendirmemişlerdi. Bu sinir bozukluğu ve kendini bilmez halde pembe rengi saplantı hale getirip, oyuncak bebek yapıp bunu özellikle japonyadaki çocuklar biraz mutlu olsun isteyen ve Ruth Handler'ın kızının isminden(Barbara Handler)esinlenerek Barbie ismini koyan, Ruth Handler'ın işi ticarete döküp, üzerine tek tip güzel kadın figürü yaratılması üzerine, ".ikecem yapacağınız işi" diyerek, yaptığı her şeyin kötü niyetli kullanılması içine sindiremeyip, hayata küsüp, Ege'nin bir köyünde (yine) inzivaya çekilen, zerre bilimsel işlerle uğraşmayan, 15 tavuk, 2 keçi, 1 inek, 1 at ve 2 köpeğiyle mutlu ve basit bir hayat yaşayan, sade, sakin, doğa dostu, arkadaşım Levent.
Askerliğin özel üniversiteye dönüştüğü, para verirsen ikinci öğretim olmadığın aksine örgün öğrenimden bile yırttığın, para vermek istemezsen( tabii yurdumda fakirlik artık bir seçenek olarak sunuluyordu) bizzat askerlik yapabildiğin hatta çok seversen sonrasında sözleşme imzalayıp hobini işe çevirebileceğin fırsatların olduğu, "her Türk ağaç keser", "pim çek ağaç kes şeklinde", "sağ,sağ,sağ,sağ" uygun adımda marşlarla yüründüğü, en milliyetçi, vatanın en çok sevenin yurdun en çok sattığı ve satanların korunduğu, dünya sıralamasında hızla en üste çıktığımız -ama neyde?- müthiş yıllardı.
İşte bu yıllarda, devlet üzerimizde deneyler yapıyor ve ölümden sonra yaşam var mı araştırması yapıyordu.Deney biraz anlaşılmaz bir hale gelmişti. Halk, yapılan zamlarla, nasıl insan böyle yaşabilir, ölmek lazım diyip, ölü gibi yaşıyordu ya da herkesin silahlandığı ortamda cinnet geçirip birbirini gerçekten öldürüyordu. Deneyler çirkinleştikçe, insanlar daha çok ölüyordu ama ölümden sonrası bir cevap yine de verilemiyordu. Zaten araştırmalar,ölmeyi, tercih sebebi olarak görme oranın arttığını söylüyordu. Bunun üzerine ölmeyi de yasakladı büyüklerimiz ve üstüne hökümetin istemedeiği zamanda ölenlerden de vergi alındı. Ama doğyadı bu, boru değil ki içinden su aksın, laf anlamıyorduk, vakit gelen de ölüyordu en takdiri ilahisinden. Evrim de, tanrı de, kaos de ama benim lafım geçer diyordu en siyasilerimiz. Ee haliyle hükümet, ailesinden geri kalana da çakıyordu vergiyi, böylece ölmekten beter ediyordu ama ölümden sonra yaşam araştırması konusunda bir adım daha ilerlenmiş oldu diyorlardı biliminsanları. Ölmemeye çalışmaya başladıkça daha çok ölüyorduk, hadi ölenle de ölünmez diyorduk da bu sefer de vergiden geberiyorduk.Acaip bir kısır döngüleri girmiştik, cenderler içindeydik. Lan bi dur nefes alak ölmemek için diye çığlık atıyorduk, vay sen misin bağıran, terörist oluyorduk. Ölüysen de sonrasını niye anlatmıyorsun anarşik misin diye bir ton sopa atılıyordu. Sonra hastane masrafı, vay sen sağlık sistemini engelliyorsun diyerek tekrar vergi alınıyordu. O olduk, bu olduk derken ölü olamıyorduk tam anlamıyla, öleceksen ve vergi istemiyorsan, ölümden sonrasını anlatmak şartı öne sürülüyordu. Telekominikasyon firmaları, depremleri planlamıyoruz, öteki tarafa zerre hat çekmeyiz diyordu haklı olarak, iletişim engeline takılıyorduk. Zaten, küresel ısınmaya destek veren büyük firmalarımızla tam gaz ilerleyen doğa ölümleriyle birlikte zaten ölüme yaklaşıyorduk. Anlayacağın ölümle yaşam arasındaki ince çizgide takılıyorduk halkça,en hayırlısı olsunlarla benden sonra tufancılık ve bu milletin mına koyacaz temennileri arasında. Öldük mü yaw demeye kalmadan, meftayı nasıl bilirdik, çoğğğ eyi bilirdiğğğ, gömün, amin. Ordu sloganı "İşini en iyi yapan vergisini en çok verendir" Vergi dairesi sloganı "Bin ölür bin diriliz" Diyanet işleri sloganı "her ölümlü bir gün vergiyi tadacaktır"
1 note
·
View note
Text
Muhterem Tumblr köyü ahalisi! Doğum günlerimize göre bir ağacımız ve bu ağaçlarla karakterlerimiz arasında mühim bir ilişki olduğunu öğreneli çok olmadı😀 (yakinen tanıdıklarımla sanki uyuşuyor gibi..😂) Efendim, benim ağacım köknar ağacı imiş😉 “Bize kütük mü dedin aşkolsun demezsiniz diye umuyorum.. Olursa da olsun ya ❤️ siz hangi ağaçsınız hadi bakalım ???? 😉😀🤓 Açıklamaları da var ama uzun olunca ana sayfada çok yer kaplıyor isteyene yoruma ağacını yazana cevap olarak yazıcam 😊👇👇
23 Aralık - 1 Ocak - Elma ağacı
1 Ocak - 11 Ocak - Köknar ağacı
12 Ocak - 24 Ocak - Karaağaç
25 Ocak - 3 Şubat - Selvi ağacı
4 Şubat - 8 Şubat - Kavak ağacı
9 Şubat - 18 Şubat - Sedir ağacı
19 Şubat - 28 Şubat - Çam ağacı
1 Mart - 10 Mart - Söğüt ağacı
11 Mart - 20 Mart - Ihlamur ağacı
21 Mart - Meşe ağacı
22 Mart - 31 Mart - Fındık ağacı
1 Nisan - 10 Nisan - Üvez ağacı
11 Nisan - 20 Nisan - Çınar ağacı
21 Nisan - 30 Nisan - Ceviz ağacı
1 Mayıs - 14 Mayıs - Kavak ağacı
15 Mayıs - 24 Mayıs - Kestane ağacı
25 Mayıs - 3 Haziran - Dişbudak ağacı
4 Haziran - 13 Haziran - Gürgen ağacı
14 Haziran - 23 Haziran - İncir ağacı
24 Haziran - Huş ağacı
25 Haziran - 4 Temmuz - Elma ağacı
5 Temmuz - 14 Temmuz - Köknar ağacı
15 Temmuz - 25 Temmuz - Karaağaç
26 Temmuz - 4 Ağustos - Selvi ağacı
5 Ağustos - 13 Ağustos - Kavak ağacı
14 Ağustos - 23 Ağustos - Sedir ağacı
24 Ağustos - 2 Eylül - Çam ağacı
3 Eylül - 12 Eylül - Söğüt ağacı
13 Eylül - 22 Eylül - Ihlamur ağacı
23 Eylül - Zeytin ağacı
24 Eylül - 3 Ekim - Fındık ağacı
4 Ekim - 13 Ekim arası - Üvez ağacı
14 Ekim - 23 Ekim - Çınar ağacı
24 Ekim - 11 Kasım - Ceviz ağacı
12 Kasım - 21 Kasım - Kestane ağacı
22 Kasım - 1 Aralık - Dişbudak ağacı
2 Aralık - 11 Aralık - Gürgen ağacı
12 Aralık - 22 Aralık - İncir ağacı
22 Aralık - Kayın ağacı
281 notes
·
View notes
Text
10.59, Kış Seninleydi 15 Ağustos 2022
Bugün hava soğuk, yazın ortasında İstanbul gökgürültüsüyle sarsılıyor. Gökgürültüsüne aşığım ama...
En çokta seni hatırlatıyor. Bulutlar öyle kararıp gökyüzünü sarınca odam kapkaranlık, ev soğuk olmaya başlıyor. Sonra sana, "Çok üşüyorum" dediğim kışı hatırlıyorum. Yazı sensiz geçirdim, bir dahaki yaz acıtmaz. Ama ben kışı seninle geçirdim, bu kış özlemez miyim sanıyorsun?
En çok da otobüs beklerken durakta ellerimin üşümesini özleyeceğim belki de, keşke olsan da o soğukta yazışmaktan ellerimin üşümesine razı gelirdim.
Ya da evimde, odamda ders çalışırken ara sıra telefonu elime alıp seninle konuşmamızı özleyeceğim.
Okuldan çıktın mı diye kontrol ettiğinde, "çıktımmm" diye mesaj atmayı özleyeceğim. Sonra yağmur ve fırtına sebebiyle telefonu kapatmam gerektiğini ve eve gidince haber vereceğimi yazmayı özleyeceğim.
Hadi Temmuz'u aştım, Ağustos'u geçtim, Eylül için alışma süreciydi dedim... Ama ben Ekim'i aşamam, Kasım'da aşık oldum, Aralık'ta aramızdaki ipler inceldi ve sen ayrılığı Ocak ayına yakıştırdın. 4 ayın anılarını ben napıcam?
Tanışmamız yaz aylarına, ayrılığımız kış aylarına düşmüştü. Yaz acıtmıyor işte, acıtmıyor, bilmiyorum ben de. Ama kış seninleydi. Sensiz bir kışı düşünemiyorum... Yani sensiz geçirebilirim Ocaktan sonrasını ama ya Ekim'den sonrası?.. Takvimlerden silsek ya Ekim'den Ocak'a kadarını. Eksik yaşardım o 4 ayı, hatırlamazdım o günleri.
Ben bu kışı ne yapıcam, söylesene?
4 notes
·
View notes
Photo
Saçmalardan Seçmeler
Boş yapmaya geldim. Daha doğrusu mağaramda yapacaktım sonra baktım ki burdan çıkış yapmamışım bari burdan yapayım dedim :) Arkadaşlar bu elimde görmüş olduğunuz :) tamam tamam bu gördüğünüz tişörtler işte erkek reyonundan kendime aldığım hediyeler şşş aramızda kalsın. Ders çalışırken kontes takılamıyorum üzgünüm. Gerçi benden zaten kontes olmaz ya işte :) Tişörtlerin renklerine bakınca durup durup beyleri bu renkleri giymeye nasıl ikna ettiler acaba düşünmekten kendimi alamıyorum. Hadi sarı yine giyilir de pembe ya ben bile alırken üç kez düşündüm hatta alırken somon olarak almıştım. Aslında bakmayın ben rahatlık, ucuzluk falan bunların peşinde görünüyor olsam da en azında iki erkeği bu renkleri giymekten alıkoymayı hedefliyordum :)) Kadın reyonlarını hepten boykot etmekten de korkmuyor değilim aslen. Hatırlayan varsa kışın da iki tane polar almıştım aynı mantıkla ama Allah var onların renkleri çok güzeldi :) Kadın reyonunda şöyle bir tişört 25-40 lira bandında, zulüm bu ya. Erkek reyonunda 15-20 liraya satılıyor. Bir de pamuklu mis gibi. Kadınlarınki polyester mi ne acayip rahatsız bir kumaş. Hele ki benim mevsim koşullarına iki kat fazla uyum gösteren bu özerk bölgemde hepten yakıyor. Bi de hep mi kadın kıyafetleri konuşulacak biraz da beylerin kıyafetlerini ele alalım :) (İroni yapıyorum sakın. Aşk olsun ben öyle bir insan mıyım? İki taraftan da diğerine ne.)
İşte öbür taraftan anne tarafındaki kız kuzenler arasındaki lanet ortadan kalkıyor galiba şşş nenem bize büyü yapıldığını düşünüyor kimseye söylemeyin siz yine de :) Kızların makus talihi tersine dönecek galiba kuzenlerden birini vereceğiz nasipse ve hayırlıysa inşallah. (Evet Zehra, Kübra. Ben sana ayrıntıları veririm sonra kızlarla konuşma daha ultra gizli tutuluyor, ben burdan Kübra’ya bahsetmemiştim sahi değil mi :) Dayım, damat adayını soruşturacakmış nereye soracağını bilememiş. Babam da görev yaptığı yere sorsun diyordu. Mantıklı ama yine de milletin dediğiyle hareket edilmiyor. Siz ölçün, tartın dedim. Dönüp babama biliyorsun “Sana da zamanında sorduğun kişi, ‘Abi, kızım olsa ben verirdim. Gözün kapalı verebilirsin, daha iyisini bulamazsın’ demişti. Ders aldığı bir hoca. Sonra gördük ne olduğunu...” dedim. Annem, şaşırarak kim diye sordum. Adı lazım değil deyince anladı. Annemin hafızadan çıkarmış olması sevindirici bir hareket doğrusu :) Babamla bu konuyu bu kadar rahat konuşabilmek de... Ben ne çektim buraya gelene kadar beee. Ama geldim ya hamd olsun gerisi mühim değil. Sonunda bu konu travmatik bir vaka olmaktan çıktı ya onlar için ben zaten halletim. Ara sıra zihnim acı hatıraları geviş getirmese.. Onun da çaresi başka nasip. Dün Muhammed’le asırlar sonra oturup film izledik. İyi geldi birlikte bir şeyler yapmak. Bitirmem gereken testler vardı ama o an bir daha gelmeyecekti. Bugün 2 saat uykumdan feda eder kapatırım arayı ama ona dair kaçırdıklarım geri gelmeyecek biliyorum. Hem derdini bana rahat açmasına zemin hazırlamam lazım. Ortada büyük bir sıkıntı var söylediğinden beri gönlüme dert olan elimi kolumu bağlatan bir şey. Dua ediyorum hayırla sonuçlansın tüm bu meseleler. Çok mutlu olsunlar hayırla diye. Rabbim lutfetsin.
Öbür yandan Zeynep, beni rüyasında görmüştü bugün onu hatırlattı. Ben inanıyorum olacak dedi. Bir motivasyon konuşması yaptı. Yaşlanmışım arkadaşlar eskiden şak diye anlar uzun süre aklımda tutardım bir şeyleri, ama artık zorlanıyorum. Zeynep’in rüyası bana kendi rüyamı ve uyandığımda kalbimde kalan o hissi hatırlattı. Evet pes etmemeliyim dedirtti. Zeynep atandı geçen sene. Geçenlerde konuşurken de bi anda gözleri dolu bir şekilde keşke kendi öğretmenliğimi sana devredebilsem, çocukların bana değil sana ihtiyacı var demişti. Bu nasıl bir cümle benim için nasıl bir sorumluluk ve ne kadar kıymetli bir cümle ne kadar anlatabildim bilmiyorum. Onun da çok iyi bir öğretmen olmaya çalıştığından hiç şüphem yok hem de...
Olacak biiznillah.. Bu defa olmazsa bir sonrakinde muhakkak olacak Rahman murad ederse. Dua edelim de bir defayla olsun hayırla, zira bir takım mızırdanmalar söz konusu işsizliğimden sebep. Amcama şikayet edildim hatta :) Geçeeeer. Ben ne yaptığımı, ne niyetle yaptığımı biliyorum ya gerisine kulak tıkamak gerek;) Hatta görmezden gelme yöntemini izlerseniz bir süre sonra söz konusu davranışta sönme gözlenecektir. Ders çalıştığımı da güzelce belli edeyim şöyleeee :)) Yeterince boş yaptım mı acaba? Bence yaptım. Saçmalardan seçmeler seansımız burada sona ermiştir. Çok güzel mesajlarım var biraz deşinizi meşgul edeceğiz. En azından benim mağaranın deşi benle doluyor :) Özletiriz inşallah kendimizi. Gözden ırak olan duadan ırak olmasın aman ha mübarekler :)
11 Ağustos 2020, İstanbul
11 notes
·
View notes
Text
Ozan Dağlarca
10 saat ·
Görüntünün olası içeriği: çiçek, bitki, doğa ve açık hava
Ozan Dağlarca
23 saat
Barzani Hanedanın Kürt Düşmanlığının Şahitleri Anlatıyor
Ağacın Kurdudur İhanet- 2
Burusk Bagok - Büyük İhanete Karşı Büyük Direniş- 1
Ben, sizlere 1992 Güney savaşında şehit düşen Şehristan ve Helin adındaki iki genç arkadaştan bahsetmek istiyorum.
Mardin’in Bagok alanında bulunduğum dönemde beni, arkadaşlar eğitim için Haftanin’e göndereceklerdi. Üç yıllık gerillaydım ve hiç eğitim görmemiştim. Gerçekten parti eğitimine ihtiyacım vardı. Mardin’den 15 Ağustos kutlamalarının ardından çıktık. Şehristan ve Helin arkadaşlar Ömeri’liydiler ve oradan yeni katılmışlardı. Onlarla beraber iki arkadaş daha vardı; Azad ve Serbest arkadaşlar-o arkadaşlara sonra ne oldu bilmiyorum- onlardan daha sonra hiç haber alamadım. Bu dört arkadaş yeni katılmışlardı. Ben, Haftanîn’e geçeceğim zaman yönetimdeki arkadaşlar bu dört arkadaşı bana teslim edip beraber götürmemi istediler. Arkadaşlarla yola çıktık. Hezax’a - İdil- ulaştığımızda oradan da büyük bir grup bize katıldı. Hatırladığım kadarıyla toplam sayımız yirmi beş civarındaydı. Bir haftadan fazla Hezax’ta kaldık. Eyalet toplantısı vardı. Bizim alandan toplantıya kimse gelememişti. Arkadaşlar, toplantıya alan adına benim katılmamı istediler. Buradaki arkadaşlar köylerdeydiler. Grup grup köylere dağılmışlardı. Birkaç grubu da araziye yerleştirmişlerdi. Zingilok, Kîye, Deşta Darê, Mizgeftîye, Reşmil köyleriydi. Hezax köylerinin hepsi yurtsever köylerdi ve arkadaşlara çok yardımcı oluyorlardı. O zamanlar sayımız da çok fazlaydı. Hatırlıyorum, o zaman üçyüze yakın yeni arkadaş katılmıştı ve hepsi o köylere yerleştirilmişti. Onları güneye geçirmek istiyorlardı. Arkadaşları bir an önce dağıtmak istedikleri için –çünkü çok fazla kalabalık olmuştu ve tehlikeli olabilirdi- bana verdikleri grubu çoğaltmak istiyorlardı. Ben yalnız olduğum için, kabul etmedim. İçlerinde biraz eski olan ve silahı olan arkadaş bendim. Bir durum olsa, o kadar yeni arkadaşı koruyamayacağımı söyledim. Böylece yirmi altı kişilik bir grupla yola çıktık. Bir milisimiz vardı, O bize belli bir yere kadar eşlik edip dönecekti ve biz Gabar’a gidecektik. Dîcle suyunu geçmek için kamyon lastiklerinin iç lastiğinin üzerine tahtalar bağlanarak yapılan salı kullandık. Milis arkadaş oldukça becerikliydi. Her seferinde beş arkadaşı karşıya geçiriyordu. Sorunsuz bir şekilde Gabar’daki arkadaşlara ulaştık. Yaklaşık on gün kaldık orada. Cudî’ye geçtiğimizde Şehit Erdal arkadaş bizi karşıladı. Erdal Şırnak arkadaş, Cudî sorumlusuydu. Karargahta bir süre kaldık. Erdal arkadaş daha sonra aynı yıl içerisinde yaralandı. Başından vurulmuştu, arkadaşlar tedavi ettirmek için Zaxo tarafına götürmek istemişlerdi. Ancak yolda, şehit düşmüştü.
Arkadaşlar, Navsêr’e, Nuhun Safinesine yakın bir yerdeydiler. Yeni arkadaşlarla beraber safinenin olduğu yere gitmiş, oraları gezmiştik. Erdal Arkadaş, bize Nuh Gemisi hakkındaki efsaneyi anlatmış, hepimiz ilgiyle dinlemiştik. Bizi dönüşte heval Erdal bir yerde durdurdu. Bana, “burada durup bir çay yapalım, sen bir ateş yak” dedi. Ara verdiğimiz yer tam Şırnak’ın karşısıydı. Ben hemen oralardan çalı-çırpı toplayarak bir ateş yaktım. Felaket bir duman çıktı. Heval Erdal “sen ne yaptın, böyle ateş yakılır mı, şimdi düşman bize havan atacak” deyince şaşırıp kaldım. Çünkü havanın ne olduğunu o zamana kadar bilmiyordum. Bagok’ta böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Ateşi söndürmeye çalıştık ama daha beter duman çıkmaya başladı. Erdal arkadaş, “haydi! Çayı, ateşi boş verin, toplanın buradan kaçalım, yoksa düşman bizi topa tutar” deyince hemen toparlanıp uzaklaşmaya çalıştık oradan. Biz daha uzaklaşmadan havanlar atılmaya başladı. Kendimizi nasıl koruyacağımızı da bilmiyorduk. Bir havan tam arkamıza düşmüştü. Erdal arkadaşın uyarısıyla kendimizi yere attık. Yarım saatten fazla düşman orayı havan atışlarına tuttu. Her birimiz bir tarafa kaçmıştık. Koşarak, gizlenerek, yakın atışlarda yere yatarak oradan kurtulmayı başardık. Heval Erdal benimle espri yapıyordu. “Haberiniz olsun! Bu gece sabaha kadar sizi yürüteceğim.” Ben “niye sabaha kadar yürüyelim ki? Arkadaşlar yenidir, yorulur, zorlanırlar” dediğimde, “sen duman çıkarmasaydın orada çayımızı bir güzel içecek, yemeğimizi yiyecek, dinlenecek sonra yavaş yavaş yolumuza devam edecektik. Ama şimdi senin yüzünden bir yerde kalamayız” dedikten kısa bir an sonra “neyse, hadi! Sizi başka bir noktaya götüreyim” diyerek önümüze düşüp yürümeye başladı. O sırada Şehristan arkadaş yanıma gelip “Heval Burusk, benim çantamı sen taşı” dedi. “Ben niye senin çantanı taşıyayım?” diye sordum. “Çünkü sen cezalısın. Ben sana ayaklarımın yara olduklarını söylemiştim. Sende, ‘burada kalıp dinleniriz, ayakların da iyileşir’ demiştin. Şimdi senin yüzünden yürümek zorundayız. O yüzden çantamı sen alacaksın.” “İyi, tamam” diyerek çantasını aldım. Çantasında, sadece bir defteri ve kalemi var. Başka hiçbir şey yok. Çantasının hafifliğinden kaynaklı ben de O’na şaka yapmaya başladım. “Böyle ağır bir çantayı sen şimdiye kadar nasıl taşıdın? Bari kendinde gel, çantanın içine gir ki, bir ağırlığı olsun.” “Yok. Ben küçüğüm, içinde kaybolurum” diye, benim şakalarıma O’da gülerek cevap verdi. Sonra yolumuza devam ettik. Yaklaşık on günde Cudî’de kaldıktan sonra, Gabar’dan gelen altmış kişilik bir grubun bize katılmasıyla Haftanin’e doğru yola çıktık. Sayımız doksanı bulmuştu. Hepsi yeni ve genç arkadaşlardı. Çok güzel arkadaşlardı; gözleri parlıyor, yüzünden nur yağıyor derler ya, öyle aydınlık yüzlü arkadaşlardı. Haftanin’den bizi karşılamaya gelen bir kurye arkadaşa “yahu bizim bütün arkadaşlar mı güzeldir yoksa sadece bu yeni arkadaşlar mı çok güzeller?” diye sordum. O’da gülerek bana cevap verdi, “niye heval, senin aynan yok mu?” “yok” dedim. “Hayrına bir tane verirsen iyi olur. Cebinden kırık bir ayna çıkararak, “bu var, istiyorsan ikiye bölelim, yarısını sen al diğer yarısı da benim olsun” dedi. “Bu kırık aynayı bir de ikiye bölersek ne sen kendini görebilirsin, ne de ben kendimi” diye cevap verdim. “O zaman al kendine bir bak, sonra tekrar bana ver” diyerek aynayı bana uzattı. “Ben bakmam, bakarsam kendimden korkarım” diyerek almadım. Yeni arkadaşların içinde böyle şakalaşarak, onları neşelendirmek istiyorduk. İşin aslı ise, onlar bizi neşelendiriyor, biz onlardan moral alıyorduk. Şehristan arkadaş, ikide bir gelip “yolumuz ne kadar” diye soruyordu. En son “bak eğer yorulduysan seni çantaya koyup sırtımda taşıyabilirim, çantan zaten bende” dedim. Gülerek uzaklaşıyordu.
İşte böylesi güzel arkadaşlarla, güzel bir yolculuğun ardından Haftanin’e ulaştık. Mehmet Karasungur arkadaşın isminin verildiği kampa gittik. Sabah saat sekiz - dokuz gibi ulaşmıştık. Arkadaşlar gelip tanıştılar, tartıştılar. Ben de o ana kadar kimin nereli olduğunu hiç sormamıştım. Heval Cemal’de yeni Önderlik sahasından gelmişti. Yeni arkadaşlara O toplantı yaptı. Onlara, nereli olduklarını sordu. Dört arkadaş dışında diğerlerinin hepsi Mardinliydi. Ya Omeri ya da Torîydiler. Cemal arkadaş, hepsinin Mardin’li olduğunu duyunca şaka yapmadan geçemedi. “Biz, Mardin’i özgürleştirelimdiyoruz, siz ise Mardin’i bırakıp gelmişsiniz. Burada ne yapacaksınız?” Rewşen adında yeni bir arkadaş, heval Cemal’e cevap verdi “Heval, sen bizim yerimize oraya git. Sen burada ne yapıyorsun? Biz eğitim gördükten sonra geliriz.” Arkadaş yeni olduğu için, Heval Cemal’i tanımıyordu. Cemal Arkadaş O’nun bu sözlerine gülerek “tamam, siz eğitiminizi görün. Ben zaten eğitimimi gördüm. Hem biz bir grup arkadaşla, kaç gün sonra Mardin’e gideceğiz. Sen merak etme, madem siz bırakıp geldiniz, biz gider sizin yerinize Mardin’i kurtarırız” dedi. Böyle şakalaşarak, sohbetlerle Heval Cemal gençlere bayağı bir moral verdi. Sohbet toplantısı bitmiş, arkadaşlar dağılmaya başlamıştı. Rewşen arkadaş, “Mardin’e gidince anama selamımı söyle” diye seslendi. Rubar Guyî arkadaş, “tamam heval söylerim. Peki, senin annenin ismi nedir” diye sordu. Rewşen “annemin ismini sana söylemem” Rubar arkadaşşaşırdı. “Niye söylemiyorsun?” Rewşen arkadaş“belki sen gider orda annemi askerlere söylersin” Rubar arkadaş güldü ve “Eee, annenin ismini bilmezsem nasıl selamını söyleyebilirim ki” dedi. Heval Rewşen’de bizden uzaklaşmış olan Cemal arkadaşı göstererek, “ben O’na söyledim, sana söylemedim ki! O daha büyük, O gidip askerlere söylemez” deyince hepimiz gülmeye başladık. Sonra bir arkadaş, bana yeni arkadaşları yukarı noktaya götürmemi istedi. Ben “yok heval benim görevim bitti. Artık arkadaşlar size aittir. Ben de ait olduğum yere gideyim” dedim. Bir arkadaşta merakla “sen yeni değil misin?” diye sordu. Bana arkadaşları götürmemi söyleyen, arkadaşa cevap verdi. “Yok, heval Burusk eskidir. Bagok yönetiminde yer alıyor. Hiç eğitim görmemiş. O yüzden buraya eğitim için gelmiş.”Ş. Bagok arkadaşta bizimleydi. Bagok Arkadaş benim çocukluk arkadaşımdı, beraber büyümüştük. Midyat’ın Zaxran köyündendi. Ama Nusaybin’in Tılhesen köyünde oturuyorlardı. Komşuyduk. Nusaybin’de yatılı okul okumuştu. O’nu örgüte ben katmış, Hezax’a göndermiştim. Biz gelirken O’da Hezax’tan bizimle beraber gelmişti. Heval Bagok daha sonra Haftanin’de şehit düştü. Cenazesi şimdi Haftanin şehitliğindeydi. O’nu karargahta bırakarak, biz eğitim için gelen beş arkadaş, eğitim kamplarına gitmek için oradan ayrıldık. Ben ve Ş. Erivan arkadaş Türkçe eğitim görülen, Ş. Berivan kampına gittik. Diğer arkadaşlar ise Kürtçe kampına gittiler. Bir iki gün sonra Şehristan, Helin ve Agirî arkadaşlar da bulunduğumuz kampa geldiler. Agirî arkadaş yirmi altı yaşlarında, Ağrı’lı bir arkadaştı. Sakalı vardı. Arkadaşların ısrarına rağmen kesmemişti. Sakalı hep şaka konusu oluyordu. Arkadaşlar, “Kürdistan özgür olduktan sonra, seni ya bir camiye imam ya da bir kiliseye papaz yapacağız” diye takılırlardı O’na. O’da gülerek “hele Kürdistan bir özgürleşsin, ben ne yapacağımı bilirim” derdi. Biz de merakla ne yapacağını sorardık. “Anamın yanına gideceğim ve başımı dizine koyarak doyasıya uyuyacağım. Ben uykuya doyduktan sonra ne olursa olsun.” Esprili, yoldaşlığı güzel bir arkadaştı. Sanırım ilkokul okumuştu. Okuma-yazması pekiyi değildi. Benim ise hiç yoktu. Türkçeyi bile doğru dürüst anlamıyordum. Arkadaşlara, Türkçe okulunda zorlandığımı, anlamadığımı söylemiştim. Arkadaşlar, yazı ve dil öğrenmem için bu okulun benim için daha iyi olacağını belirtmişlerdi.
Şehristan arkadaş, on sekiz-on dokuz yaşlarında genç bir arkadaştı. Omeriydi. Şehristan arkadaşın hatırası hala bende çok canlıdır. O arkadaştan etkilenmemek mümkün değildi. Yeni olmasına rağmen oturuş-kalkışıyla, arkadaşlarla ilişkileriyle, zeki oluşuyla bulunduğu ortamda kendini hemen hissettirirdi. Hep söylemişimdir; evde ana kültürüyle şekillenen bir arkadaş, partiye geldiğinde çok zorlanmaz. Çünkü yaşam kültürünü güçlü ölçülerle içselleştirmiştir. Ama ailede ana kültürüyle büyümemiş bir insan, parti kültürüne ayak uydurmada hep zorlanmıştır. İşte, Şehristan arkadaş parti kültürüne-partiyi çok tanımamasına rağmen hemen ayak uydurmuş, yaşamın dilini yakalamış bir arkadaştı. Sanki yılların gerillasıydı. Mesela, bir arkadaşın moralsiz olduğunu görse hemen yanına gider, “ne olmuş, niye moralin bozuk” diye sorar, moral vermeye çalışırdı. Harun isminde Harunili bir arkadaş vardı. Eski bir arkadaştı. Daha sonra Gabar’da şehit düştü. Bir gün Heval Harun biraz rahatsız, bir ağacın altına tek başına oturmuştu. Şehristan arkadaş, Heval Harun’u böyle görünce hemen yanına gitmiş onunla konuşmuştu. Sonra baktım arkadaşı kaldırıp getirdi. Heval Harun bana seslenerek “Ya heval Burusk, sen bu arkadaşı nereden getirdin? Valla ben bu kadar eski biriyim, bu arkadaş gibi konuşamıyorum” Ben de “ben onu getirmedim, kendi geldi” dedim gülerek. Heval Harun bu sefer heval Şehristan’a “Benim biraz böbreklerim ağrıyor. Başka bir sorun yok valla, bak hastalığımı unuttum. Senin adın nedir?” diye sordu. Şehristan’da ismini söylemek yerine “dur heval, benim çantamda baş ağrısı için ilaç vardı. Gidip onu sana getireyim” diyerek yürümeye başladı. O’nu durdurmak zorunda kaldım. “Nereye gidiyorsun heval Şehristan, arkadaşın başı değil, böbreği ağrıyor. Getireceğin ilaç işe yaramaz” dedim. O’da “ee ne olmuş, sonuçta ağrı kesici değil mi?” deyince biz yine gülmeye başladık. ‘Sağlam olan tarafını da sen hasta edeceksin’ diyerek onu vazgeçirdim. “Heval Harun’u nasıl iyileştirebileceğini biliyor musun?” dediğimde, merakla “nasıl” diye sordu. “Götürüp şuradaki uçurumdan aşağı atarsan tüm hastalıklarından kurtulmuş olur.” Ben bu ifadeyi kullanınca “sen yoldaşın için nasıl böyle söylersin” diyerek, çok kızdı. İkide bir heval Harun’a nasıl olduğunu soruyordu. Harun arkadaşa bıkkınlık gelmişti; “Valla heval ben çok iyiyim, yeter ki sen artık sorma!” Yani Şehristan arkadaş, yoldaşına karşı o kadar hassas, duyarlı birisiydi. Kimsenin moralsiz, isteksiz olmasını istemez, yaşama tüm canlılığıyla katılırdı. Ne görev olsa ilk koşan O olurdu. Biz daha arkadaşlara söylemeden bakardık, Şehristan arkadaş yola çıkmış bile. Kendini yaşamın her alanında sorumlu gören bir arkadaştı.
Helin Arkadaş, heval Şehristan ile beraber katılmıştı. Sanırım komşu köylerdendiler. Yirmi, yirmi bir yaşlarında genç bir arkadaştı. Kısa boylu ve esmerdi. Şehristan arkadaşla özellikleri birbirine benzerdi. Fedakarlığı, yoldaşlığı, bağlılığı, şakacılığı belirgin özellikleriydi. Kampta beş takım arkadaş vardı. Ama hiç kimse bu iki arkadaşın özelliklerine sahip değildi. Bir gün Helin arkadaş mutfakçıydı. Ben o zaman takım komutanıydım. Yönetimden çıkmış, yukarıda olan takımımıza gidiyordum. Mutfak yolun üstündeydi. Helin arkadaş yemek yapıyordu. Sarı elbiseleri vardı ve baştan aşağıya elbiselerini kirletmişti. Kolay gelsin dedikten sonra, o haline takılamadan edemedim. “Heval Helin, ne kadar güzel olmuşsun.” “Niye, be��enmedin mi?” dedi O’da gülerek. “Biliyor musun neden böyle oldum” diye sordu bana. “Bilmiyorum” dedim “Neden?” “Sen hep bana Helina Rêş diyorsun ya, bari elbiselerimde siyah olsun dedim.” Ben de “tamam” dedim. “Bundan sonra sana hiç heval Helin demeyeceğim, hep heval Reşê diyeceğim” dedim. Gerçekten de şehit düşene kadar, O’na hep ‘Reşê’ diye seslendim. Başka kimse böyle seslenmezdi. Heval Helin’de buna alışmıştı. Güleç yüzüyle her seslendiğimde bana güler mutlaka bir şaka yapardı.
Bir gün heval Helin ve birkaç arkadaşla birlikte erzak için kamptan çıkmıştık. Yokuş yukarı tırmanıyorduk. Yol çakıllarla doluydu ve insan bastığında kayıyordu. Gideceğimiz yere ulaşıp erzağımızı aldık. Yüklerimizi aldıktan sonra yola çıktık. Bir yerde baktım heval Helin durmamızı söyledi. “Ne oldu?” diye sordum. “Biraz bekleyin” dedi ve yürüdü. Sol tarafta suya yakın kayalar vardı. Kayalara doğru gitti. Bizde merakla bakıyoruz. Sonra anladık ki, o taşların arasında çiçekler varmış. Heval Helin onları fark edince koparmak istemiş. Baktık elinde çiçeklerle geliyor. Getirdiği çiçeklerden her birimize birer tane verdi. Şaşırıp kaldık. Bir çiçeğe bakıyor, bir ona bakıyorum. “Bu nedir, ne yapacağım bunu? Niye verdin bunları” diye sordum. Bize çiçek vermesine bir anlam veremiyordum. Benim bu şaşkın halime çok güldü heval Helin. “Niye insan yoldaşlarına çiçek veremez mi? Ayıp mı?” deyince ne cevap vereceğimi bilemedim. “Yok” dedim. “Niye ayıp olsun ki, sadece niye verdiğini anlamadım.” Yine de verdiği çiçekler için ona teşekkür ederek, yola devam ettik. Yolda yanımdaki bir erkek arkadaşa bize neden çiçek verdiğini sordum. O arkadaş da bana güldü ve bir şeyler söyledi. Sonra ben, heval Helin’e “kusura bakma” dedim. “Bir insana çiçek vermenin anlamını bilmiyordum” dedim. O’da yine gülerek “sen köylüsün tabi ne anlayacaksın” dedi. “Ben üzüm bağlarının içinde büyüdüm valla, üzümden anlarım ama çiçekten anlamam” dedim. Öyle şakalaşarak kampımıza ulaştık. İşte Helin arkadaşın böyle incelikleri vardı.
Aradan bir on gün geçtikten sonra ben kamptan çıkmak zorunda kaldım. Savaş durumu yüzünden arkadaşlar beni tepeye gönderdiler. Şehit Kara Ömer tepesine gittim. Kampın savunmasını yapacaktık. Tepe de Akif diye bir arkadaş vardı. Biz ikimiz tepenin sorumlusuyduk. Tepede çok fazla kalmadım. O zamanlar Sadık Ömer isminde bir yurtsever dostumuz vardı ve KDP tarafından şehit düşürülmüştü. Bir grup arkadaşla beraber intikam eylemi için Zaxo’ya gittik. Sonra arkadaşların talimatıyla eylem yapmadan geri döndük. KDP ile gerginlikler vardı. Ama henüz savaş başlamamıştı. Tepeye geri dönmüştüm.
2 notes
·
View notes
Video
youtube
Yaralandım - Nalan ✩ Ritim Karaoke (Nihavend Minör Oryantal Fantezi Pop ... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/CADayxG1CQE ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Yaralandım - Nalan ✩ Ritim Karaoke (Nihavend Minör Oryantal Fantezi Pop Beste Nalan Tokyürek) ESER ADI : Yaralandım SÖZ GÜFTER : Hasan Sadun Ersönmez, Nalan Tokyürek BESTE - MÜZİK: Hasan Sadun Ersönmez, Nalan Tokyürek USÜL : Oryantal 8/8 Düyek MAKAM - DİZİ : Nihavend Minör Besteciler: Hasan Sadun Ersonmez / Tokyurek Nalan Bm Günahını bana bırak A Bm Sevabın senın olsun Bm Em G Ben zaten her acının gözdesi oldum Em A7 G Bm En tatlı yalanların kölesi oldum Bm Em Bm Daha çok acı verme git F# Bm Düşünme hiç hadi git Bm F# Bm Yaralandım yaralandım F# Bm Karalandım karalandım A7 G Bm Bir günahın koynundayım yar bunaldım Bm Üzülmedin benim için A Bm Bukadar mı taştı kalbin Nalan Unvanı Nâlân Doğum Emine Nalan Tokyürek 15 Kasım 1973 (50 yaşında) Eskişehir Tarzlar Arabesk müzik Fantezi müzik Pop müzik Türk Sanat Müziği Meslekler Şarkıcı, besteci Etkin yıllar 1994-günümüz Müzik şirketi Mega Müzik (1994) Raks Müzik (1995) İstanbul Plak (1997) Kiss Müzik (1999) Universal Müzik (2002-2003) Erol Köse Production (2005-2007) Seyhan Müzik (2009) Aşk Müzik Yapım (2012-2014) Poll Production (2019) Karma Music (2022-günümüze) Emine Nâlân Tokyürek, ya da bilinen adıyla Nâlân (d. 15 Kasım 1973, Eskişehir), Türk şarkıcı, besteci ve söz yazarı. Yaşam öyküsü Nâlân, 15 Kasım 1973 tarihinde Eskişehir’de polis bir baba ve ev hanımı bir annenin üçüncü kızları olarak dünyaya geldi. Babasının tayini sebebiyle 3 yaşındayken İstanbul’a taşındılar. İlkokula İstanbul’da başladı. Beşinci sınıfa kadar İstanbul’da okudu. Babasının tayini çıktığı için taşındıkları Afyonkarahisar’da ilkokulu bitirdi. 1984 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Çalgı Eğitimi, Kanun öğrencisi olarak ortaokula başladı. Lise ve üniversite öğrenimine de aynı okulda şan bölümü öğrencisi olarak devam etti. Klasik Türk müziği eğitimini bu okulda tamamladı. Nalan diskografisi Stüdyo albümleri 11 Video klipleri 29 Nalan Tokyürek diskografisi veya Nâlân, Türk şarkıcı Nalan'ın diskografisi. Albümler Yıl Albüm-Single adı Yapımcı Hitler Satışlar 6 Mayıs 1994 Of Aman Mega Müzik Ölür Müsün Öldürür Müsün, Tutmayın Beni, Of Aman, Bunun Adı Sevda 16 Haziran 1995 Cansuyum Raks Müzik Hadi Yarim, Cansuyum 7 Kasım 1997 Usul Usul İstanbul Plak Canımsın, Farzet, Yaralandım. Zalimin Zulmü, Usul Usul 28 Aralık 1999 Nalan 2000 Kiss Sök Kalbini, Hani Çok Sevmiştin, Doyamıyorum 26 Nisan 2002 Nalan 2002 Universal Müzik Acemi Balık, Lanet Olsun, Hiç Hakkın Yok 14 Kasım 2003 Cayır Cayır Universal Müzik Cayır Cayır, Sana Sevgilim Ol mu Dedim, Anahtar 5 Ağustos 2005 Adresi Biliyorsun Erol Köse Adresi Biliyorsun, Kedi, Karış Karış 5 Şubat 2007 Türk Sineması Klasikleri Erol Köse Her Şey Bitmiştir Artık, Seven Ne Yapmaz 10 Şubat 2009 Demode Seyhan Müzik Mnyk 16 Haziran 2012 Aşk Aşk Müzik Hoş Geldin, Haklarım Saklı 19 Mart 2019 Aşk Senin Neyine Poll Production Seninle Temize Çektim Videografi Yıl Şarkı Albüm 1994 "Tutmayın Beni" Of Aman "Bunun Adı Sevda" "Affet" "Ölür müsün, Öldürür müsün?" 1995 "Gönül Belası" "Hadi Yarim" Cansuyum "Cansuyum" 1997 "Canımsın" Usul Usul 2000 "Sök Kalbini" Nalan (2000) "Hani" 2001 "Aramızı Bozamazlar" 2002 "Unutmadım" Nalan (2002) "Acemi Balık" "Lanet Olsun [Remix]" 2003 "Cayır Cayır" Cayır Cayır 2004 "Sana Sevgilim Ol mu Dedim?" "Anahtar" 2005 "Adresi Biliyorsun" Adresi Biliyorsun 2005 "Sonunda Bitti" 2006 "Balkızın Aşk Baladı (Nalan ve Kutsi düeti)" "Keloğlan Kara Prense Karşı Orijinal Film Müzikleri" 2007 "Herşey Bitmiştir Artık" Türk Sineması Klasikleri "Seven Ne Yapmaz" 2009 "Yaralıyım" Demode "MNYK" 2010 "Söz Verdik" 2012 "Hoşgeldin" Aşk "Haklarım Saklı" 2019 "Yaralandım" Aşk Senin Neyine 2022 "Deli Aşk" Deli Aşk Dış bağlantılar Resmî site TTNET Müzik'te Nalan albümleri İTunes'te Nalan albümleri gtd Nâlân Diskografi Albümler Of Aman (1994)Cansuyum (1995)Usul Usul (1997)Nalan 2000 (1999)Nalan 2002 (2002)Cayır Cayır (2003)Adresi Biliyorsun (2005)Türk Sineması Klasikleri (2007)
0 notes
Text
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (15 Ağustos 2020)
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (15 Ağustos 2020)
Cem Avnayim, Tarık Uğur Özenbaş, Aslı Melisa Uzun ve Hilal Şefkatli’nin dönüşümlü olarak sundukları para ödüllü canlı bilgi yarışması “Hadi” bugün 12:30, 17:30, 20:30 ve 21:00’da. Bugünün yayın akışı ve ödülleri şu şekilde:
Saat 12:30’da “Mini Hadi”de 3 Joker Hakkı.
Saat 17:30’da “Mini Hadi”de 3 Joker Hakkı.
Saat 20:30’da “Film Gecesi”nde 3.000 TL.
Saat 21:00’de “Mini Hadi”de 3 Joker Hakkı.
Jo…
View On WordPress
#15 Ağustos#15 Ağustos 2020#15 Ağustos 2020 Cumartesi#15 Ağustos Cumartesi#Ali Tınaz#Aslı Melisa Uzun#Astro Günden#Az mı Çok mu?#Bil Bakalım Kim?#Bulmaca#Cem Avnayim#Görücü Usülü#Hadi#Hadi 15 Ağustos#Hadi 15 Ağustos 2020#Hadi 15 Ağustos 2020 Cumartesi#Hadi 15 Ağustos Cumartesi#Hadi İpucu#Hadi İzle#Hadi Joker#Hadi Joker Kazan#Hadi Joker Kodu#Hadi Magazin#Hadi Maraton#Hadi TV#Hadi University#Hadi University ile İngilizce#Hediye Joker#Hilal Şefkatli#Joker Kodu
0 notes
Text
Yarım saat ya yarım saatte 1000 tl buhar oldu resmen. Deliricem. Ağustos 15 gel hadi.
7 notes
·
View notes
Text
NAZİLLİ.. VENEZUELA.. AZRA AKIN..
Dünya gerçekten küçük..
Hadi okuyalım..
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro Türkiye'yi ziyaret ediyor.
İyi de, bu fotoğrafın Maduro ile ne ilgisi var, diyeceksiniz!
Var, zira Londra'da Dünya güzeli seçildiğinde Azra Akın'ın üzerindeki giysi, Sümerbank Nazilli Basma Fabrikasında üretilmişti.
80 yıl kadar önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün hayata geçirdiği AKILLI PROJE’den; Atatürk’ün SOSYAL FABRİKA PROJESİ’nden söz etmek istiyorum…
O FABRİKANIN VENEZUELLA’DA NE İŞİ VAR?
Gazeteci-yazar Banu Avar, Venezuella’da karşılaştığı bir olayı şöyle anlatmıştır:
'' "Şehri göreceğimiz tepeye doğru tırmanırken, Kemal Atatürk tabelasını geçince şaşırdım ki, tepeye geldik. Genç kız rehber heyecanla ‘şu fabrikayı görüyor musun? yanında nikah salonu, şu sağlık ocağı, şu okul onun arkasındaki de bizim ev.’ ‘Eeee ,dememe kalmadı’ Rehber ‘Biz buna ATATÜRK modeli’diyoruz’ diye yapıştırdı.”
Venezuella’da bu gördükleri ve duydukları üzerine duygulanan Banu Avar: "Venezuella tepesinde tüylerim diken diken, gururum tavan yapmıştı..." diyerek anlatmıştır heyecanını…
Peki ama, Türkiye’den binlerce kilometre uzaktaki Venezuella’da “Atatürk Modeli” diye adlandırılan bir fabrikanın ne işi vardı?
“Atatürk Modeli Fabrika” da nedir?
Türkiye’de bu fabrikadan var mıdır?
İşte bütün bu soruların cevaplarını verebilmek için şimdi hep birlikte Nazilli’ye uzanalım!
ATATÜRK’ÜN DEV PROJESİ: NAZİLLİ SÜMERBANK BASMA FABRİKASI
Venezuella’daki “Atatürk Modeli Fabrika’ya” esin kaynağı olan fabrika, 1937’de Atatürk tarafından açılan Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’dır.
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, Atatürk’ün kafasındaki “Sosyal Fabrika Projesi’nin” ilk uygulaması olması bakımından çok önemlidir.
Atatürk’ün kafasındaki fabrika, sadece üretim yapılan bir mekan değil, aynı zamanda “ar-ge” çalışmalarının yapıldığı bir laboratuar, eğitim verilen bir okul, her türlü sanat ve spor imkanlarına sahip bir kültür kompleksi, kısacası adeta dört dörtlük bir “yaşam alanı”, bir kampustur.
Atatürk, işçilerin yüksek standartlarda, her türlü imkândan yararlandıkları bu “sosyal fabrikaları” Anadolu’nun her yanına yapmayı planlıyordu. Ama bu projesini yaygınlaştırmaya ömrü yetmeyecekti.
Fabrika, Türk-Sovyet ortak yapımıdır. Makineler ve teçhizatların çoğu Sovyetler Birliği’nden narenciye karşılığında alınmıştır. Fabrika kuruluşundaki işçi açığını kapatmak için 120 Sovyet montör ve mühendisi istihdam etmiştir.
Fabrikanın temelleri 25 Ağustos 1935’te atılmış, yapımı 18 ayda tamamlanmış ve 9 Ekim 1937’de açılmıştır. Bina ve makineler dâhil, 8 milyon liraya mal olmuştur.
Fabrikanın, 28 bin iğ ve 800 otomatik tezgâh ile çalışmaya başlaması ve 2.400.000 kilo iplik işlemesi planlanmıştır. Bununla 20 milyon metre basma imal edilecektir.
Fabrika 15 bin ton kömür yakacaktır.
Fabrika her gün en fazla 2400 işçi çalıştıracak ve ücret olarak senede 1 milyon lira ödeyecektir.
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, sosyalist ülkeler de dâhil, dünyada görülmemiş bir “sosyal” niteliğe sahiptir. Evet, fabrika kurulurken Sovyet modeli esas alınmıştır, ama genç cumhuriyetin genç mühendisleri Türk devrimine has, çok özgün bir eser ortaya çıkarmayı başarmışlardır.
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, 1930’ların dünyasında bir benzerine daha rastlanmayacak kadar özgün bir “sosyo-kültürel” ekonomi projesidir.
İşte Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nın şaşırtan özellikleri:
1. Fabrika, balolar, danslar ve partiler düzenlemiştir: 1930’ların ortalarına kadar kadınlı erkekli hiçbir toplantıya katılmamış halk, fabrikanın organize ettiği balolar, danslar ve partilerle sosyalleşmiş, özellikle kadın ön plana çıkmaya başlamıştır.
2. Fabrikada sinema salonu vardır: 1937 yılında 12 bin kişinin yaşadığı bir kentte, bu fabrika bünyesinde 700 kişilik bir sinema salonu açılmıştır. İki defa memurlara, iki defa işçilere ve iki defa da ustalara olmak üzere haftada toplam altı defa film gösterilmiştir
3. Fabrika Halkevi kurmuştur: Fabrika “Sümer Halkevi” adıyla bir halkevi kurarak halkı her konuda bilinçlendirmeye çalışmıştır. Bir fabrika bünyesinde açılan ilk ve tek halkevi Sümer Halkevi’dir. Halkevinin şubelerinde çalışanların büyük çoğunluğu fabrika işçisidir. Halkevinin, hazırladığı oyunları sergilemesi için fabrika içinde bir sahnesi vardır.
Sümer Halkevi biçki-dikiş kurslarında her yıl birçok genç kız meslek sahibi olmuştur. Halkevi civar köylere geziler düzenlemiş, köylülerin sorunlarıyla ilgilenmiş, köylere ilaç ve sağlık elemanı göndererek hastaların tedavisini sağlamıştır.
4. Fabrikanın korosu vardır: Fabrika çalışanları arasında bir müzik grubu oluşturulmuştur. Klasik müzik seslendiren grup Nazilli, Aydın ve Denizli’de konserler vererek “çok sesli” müziğin Anadolu’da tanınmasını sağlamıştır.
Fabrikada yemek aralarında dünya klasiklerinden eserler okuyan bu koro (grup), işçilerin Beethoven zevke ulaşmalarını sağlamıştır. Fabrikada, çalmayı bilen işçilerin kullanımlarına açık bir de piyano vardır.
5. Fabrikanın hamamı vardır: Fabrika bünyesinde kurulan bir hamam, hem işçilere hem de Nazilli halkına hizmet vermiştir.
6. Fabrikanın Ressamları vardır: Fabrika bünyesindeki desinatörler belli zamanlarda fabrika dışına çıkarak Nazilli ve çevresinin güzel resimlerini yapmışlardır. Fabrika ressamlarının yaptığı bu tablolar açık arttırmalarda satılmıştır. Resim heykel sergileri de düzenleyen fabrika Nazilli’de güzel sanatların gelişmesini sağlamıştır.
7. Fabrikanın spor kulübü vardır: Fabrikanın bünyesinde kurulan lacivert-beyaz renkli Sümer Spor, futbol, basketbol, atletizm, voleybol, bisiklet, güreş, yüzme, boks branşlarında faaliyet göstermiştir.
Fabrika bünyesindeki Sümer Spor futbol Sahası Türkiye’nin ilk “alttan ısıtmalı” futbol sahalarından biridir. Ayrıca yine fabrika bünyesinde, basketbol, voleybol sahaları, güreş minderleri, boks ringi, tenis kortu ve paten pisti vardır. Nazilli’de toplumsal kaynaşmayı güçlendiren “paten eğlenceleri” ve” bisiklet yarışları” Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nın mirasıdır.
8. Fabrika halka bedava basma dağıtmıştır: Bir sosyal fabrika olarak tasarlanan Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, altı ayda bir halka “ıskarta basma” dağıtmıştır.
9. Fabrikada işçi hakları üst düzeydedir: Çok sayıda işçiyi barındıran fabrika işçi haklarına da çok önem ermiştir. İşçi ve Memur Biriktirme Sandıkları, İşçi Ölüm ve Hasatlık Yardım Sandıkları oluşturulmuş, fabrika içinde işçi sağlığını koruyacak 40 yataklı bir hastane, bir eczane bir de laboratuar kurulmuştur.
Nazilli’nin kâbusu haline gelen sıtma hastalığı fabrikanın sağlık ekibi tarafından kurutulmuştur. İşçilere mesleki eğitim verilen fabrikada ayrıca işçiler için beş sınıflı bir okuma-yazma kursu, daha doğrusu bir küçük okul vardır. Sümer İlköğretim Okulu adlı bu işçi okulunun 980 öğrenciye sahiptir.
Ayrıca bir işçi radyosu ve işçi çocukları için 26 yatak ve 40 mevcutlu bir kreş kurulmuştur. İşçiler ve memurlar, fabrikanın hemen önünde özel olarak inşa edilen 264 dairelik ve 1000 kişilik lojmanlarda çok uygun bir ücretle kalırken, bekâr işçiler için 350 kişilik bir “Bekar İşçi Pavyonu” vardır.
Lojmanda kalamayan işçi ve memurları şehirden fabrikaya taşımak için düzenli seferler yapan GIDI GIDI adı verilen mini bir tren kullanılmıştır. Fabrika işçilerinin yiyecek ve giyeceklerini temin etmek için fabrika bünyesinde bir kooperatif vardır. Fabrikanın, işçilere hizmet veren güzel ve temiz bir fırını, işçi yemekhanesi, memur kantini ve bir de hamamı vardır.
10. Fabrikanın ar-ge bölümü vardır: Daha fabrika açılmadan fabrikada kullanılacak kaliteli pamukların çevrede yetiştirilmesi için 200 adet modern tohum ekme makinesi satın alınmıştır.
Yine pamuk işinde kullanılmak üzere birçok modern tarım aleti ve makinesi bölgeye getirilerek çiftçilere dağıtılmış ve bunları nasıl kullanacakları öğretilmiştir. Fabrika içinde mekanik odası, fizik laboratuar, tarım laboratuarı gibi ar-ge bölümlerinde, fabrikada yapılacak üretimin kalitesini arttırmak için çalışmalar yapılmıştır.
11. Fabrikanın atölyesi vardır: Fabrikanın büyük bir atölyesi vardır. Bu atölyenin demirhanesi, marangozhanesi, dökümhanesi, kaynak ve teneke işleri yapan bir kısmı vardı. Diğer fabrikaların ahşap parça ihtiyacı olan makine vurucu kolları burada yapılırdı.
12. Fabrikanın elektrik ve su santralleri vardır: Fabrika, bir dönem hem kendi elektrik ihtiyacını hem de Nazilli kentinin elektrik ihtiyacını kendi bünyesindeki bir elektrik santraliyle sağlamıştır. Dört kazan ve üç türbinli olan bu santral, 2500 kw gücündedir. Fabrikanın su ihtiyacını karşılamak için bir de su santrali vardır.
İşte Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası… İşte Atatürk’ün “Sosyal Fabrika Projesi”nin ilk uygulaması… İşte genç cumhuriyetin, halkına, insanına, işçisine bakışı…
KAYNAK:
Banu Avar
Sinan Meydan
Soner Yalçın
DERLEYEN:
Akif Tanrıkulu
Not: Mustafa Kemal Atatürk'ün Akıllı, Sosyal Fabrika projesi, Köy Enstitülerini kuranlara ilham kaynağı olmuştur.
5 notes
·
View notes
Photo
Kazanmanın hakikati direnişin politiği
Seçim start anından seçim sonrasına, yani sınırını iktidarın değil halk güçlerinin belirlediği an'a kadar devam edecek birleşik demokratik kitle seferberliği, sonuç alma iradesiyle bugün AKP-Saray-MHP iktidarının yol açtığı bütün belirsizliği, kısırlığı, savaşı, krizi, darbeyi süpürüp atabilir. Yeni bir durum yaratabilir.
Etkin Haber Ajansı / 25 Nisan 2018 Çarşamba
FİGEN YÜKSEKDAĞ- Son zamanlarda siyaset gündemi 2019'a gün saymak ve ölüm-cenaze saymak arasında gidip geliyordu. Saray'ın mutlak bekası için, bütün muhalefeti susturarak ya da ağır saldırılar altında savunmaya iterek gündemi belirleyenler, şimdi yine kendi belirledikleri seçimin peşinden sürüklemeye karar verdiler toplumu. İlk bakışta gücün belirleyiciliği gibi görünüyor. "Ol" deyince olduran hegemonların kudreti! Bir gece ansızın savaş çıkarıp "Hadi Afrin'e, Kızılelma'ya" diyebilir, bir gün aniden "Aslında seçime gidecektik, yürüyün sandıklara" komutu verebilirler.
Topluma ölüm saydırıp, ölümü alkışlatıp, sıtma yerine kendi illetli varlıklarına razı edebilirler. Evet, ilk bakışta durum böyle. Ama eğer, gözünüzü kaçırmayıp bakmaya devam ederseniz; tutuldukları iktidar illetinin onları ne kadar zayıf düşürdüğünü, en parlak güç gösterileri yaparken bile kırılma fobisinden kurtulamadıklarını, aşırı öfke ve takıntıya saplandıklarını, bütün siyasi, ekonomik sermayeyi tüketip duvara dayandıklarını bilmenin anksiyete haliyle nasıl gelecek kaygısına gark olduklarını görürsünüz.
Elbette bu durum yeni oluşmadı. AKP-Saray iktidarının yaşanan siyasi krizi günübirlik yöntemlerle ve açık, arsız zora, darbe-faşizm silahına sarılarak bastıracağını sanması, krizini daha da derinleştirdi. Bu yanıyla bugün merkez siyaset alanında yaşanan genel kriz, özel anlamda AKP-Saray-MHP krizidir. Türkiye tarihinde çok çeşitli dönemlerde siyasi yönetme krizi yaşandı. Devletin yapısal demokratik dönüşüm sorunlarıyla ilgili kriz ve kaos, iç siyasetten eksik olmadı. Ama bu kez ilk defa yapısal kriz bir siyasi parti ve onun uzantısıyla özdeşleşiyor, merkezleşiyor. Mevcut iktidarın krizden kurtulma, ikbalini güvenceleme sorununun, devletin-milletin beka sorunuyla özdeşleştirilmesi de bir yanıyla bu durumdan kaynaklanıyor. AKP-Saray iktidarının kriziyle devletin yapısal krizinin iç içe geçtiği, birbirini derinleştirdiği böylesi koşullarda buldukları varoluş formülü, mevcut devlet yapısını daha da merkezileştirmek, tekçileştirmek, faşist kurumsallaşmayı restore ederek miadını uzatmak anlamına gelen başkanlık sistemi-rejimi oldu. Uzun süredir hazırlığı yapılan, uğruna savaşlar çıkarılıp kan dökülen, darbe yapılan bu rejim değişikliği süreci, şimdi uzatmaları oynamadan sonuca vardırılmak isteniyor. Artık uzatmalara mecali kalmayan oyun kurucular, tez elden seçime gidip durumu kurtarma telaşındalar.
KAÇKIN SEÇİM
Siyasetin nabzını biraz olsun tutanlar, zaten erken seçim, baskın seçim planlarını biliyordu. Ama 24 Haziran, daha çok "kaçkın seçim" adını hak ediyor. Seçim kararı alınmadan üç gün önceye kadar, erken seçim tartışmalarına tevessül eden AKP'lileri fırçalayan Erdoğan, üç gün sonra Bahçeli'nin düdüğü üflemesiyle 2018 sonbaharını, hatta MHP'nin Ağustos vadesini beklemeden seçim yörüngesine kilitlendi. Seçim sandıkları ve atmosferi yine AKP-Saray iktidarının kaçış limanı oldu böylece. Türkiye tarihinde, dört yıl içerisinde beş kez seçim yapan iktidar olarak ayrıcalıklı bir yer edindiklerini de söylemek lazım. Bu ayrıcalığın onlara istedikleri zaman sandıklarla, seçim sistemiyle oynama hakkını verdiğini düşünüyorlar ve son yıllarda da böyle yapıyorlar. Bu kadar çok seçime-sandıklara gitmek, faşizmsiz, OHAL'siz, savaşsız bir ortamda olsaydı ve halkın siyasete katılım kriteri olarak benimsenseydi, demokrasi göstergesi sayılabilirdi. Ama bizim memlekette sık sık kurulan sandıklar, iktidarın yönetme krizinin göstergesi, baskı ve dikta düzeninin sigortası, koruyucu kalkanı olmuş durumda. Her tür faşizmi uyguluyor, bütün yerel ve evrensel yasaları, kriterleri istediği gibi kırıp döküyor, sonra bir sandık kurup bütün suçları, kirli çamaşırları temizliyorsun. Bugün de iktidarın suçları, kirli çamaşırları öyle birikti ki, bunları sandığa atıp kurtulmadan yürümeye takati yok. Bir süredir zaten adı konulmamış bir seçim kampanyası yürütüyorlardı. Ama bu kampanyayı bir çatlak ve enerji çökmesi olmadan, ateşledikleri yeni ve daha büyük krizler patlamadan, sonbahara kadar olsun götürme şansları yoktu. Hem kendi sıkışmışlıklarını aşmak hem de muhalefeti zaman sınırıyla sıkıştırmak için sandık manevrasını yaptılar.
DİRENMENİN POLİTİĞİ ESAS ALINMALI
Şimdi asıl önemli olan, AKP-Saray-MHP koalisyonunun manevralarını boşa çıkaracak bir hareket ve konumlanıştır elbette. Ortada halklar, devrim ve demokrasi güçlerinin lehine reel olanaklar kalmadığına göre, önümüzdeki yaz, bunu yaratmak için iyi bir mevsimdir. Açık ki bugün reel politik sınırları görüp kabuğuna çekilen, zora-zorluklara teslim olup yaratıcı enerjisini ve iradesini yitiren ya da tavsatan hiçbir gücün, bırakalım kazanmayı, yaşama şansı yoktur. Tam da bu ağır kuşatılmışlık, adaletsizlik, vicdansızlık ve kaba güçten başka yönetme ayrıcalığı kalmamış gayrimeşruluk karşısında, yaratma ve kazanma hakikatini büyütmek zorundayız. Yaşamsal olan budur; birileri koca bir toplumu öldürmeye bilenmiş, kilitlenmişken, yaralı toplumsal yaşam fonksiyonlarını ayağa dikmenin yolu, tarih boyunca olduğu gibi bugün de buradan geçiyor. Bütün rasyonel siyasi kalıpların dağılıp parçalandığı bir gerçeklik içinde yaşamı kazanmak, direnmenin politiğini esas alan bir çizgiyi gerektiriyor. Belli anlarda parlayıp sönen ya da genel-reel siyasi söylem ve eylem arasında sıradanlaşan tepkilerin, direnişin politiğini yaratmaya yetmediği ortada. Sorun ve ��özüm inisiyatiflerinde darlık, yüzeysellik, günü kurtarma eğilimi, cüretli çıkışlar yapamama hali de var olan direniş dinamiklerini doğru politize edemiyor, durumu değiştirme, sonucu belirleme gücü yaratamıyor. Muhalefetin bu patinaj durumu, iktidarın elindeki başlıca koza dönüşüyor.
24 Haziran'daki seçime giderken, patinaj durumundan çıkıp, bu koz iktidarın elinden alındığında her şey çok radikal olarak değişir. Mesele muhalefet güçlerinin tekçi AKP-Saray iktidarı karşısında sadece "Hayır" diyerek birleşmesinde değil, sonuç alma konusunda hiç değilse asgari bir kararlılığa sahip olmasındadır. Anayasa referandumu sürecinde bu kararlılığa sahip olmamanın, burada ortaklaşamamanın sonuçlarını gördük. Gerçekte kazanılmış bir seçim ama sandıkta kaybedilmiş bir politik muharebeyle baş başa kaldı bütün "Hayır" cephesi. İktidar, elindeki güç ve olanakları sandıklara ahlaksız müdahale için kullanarak formel olarak kazandı; ama muhalefet ve antifaşist demokrasi ekseni, elindeki en önemli güç ve olanağı, haklılık ve meşru direniş tasarrufunu kullanamadı. Bugün de benzer bir durumla karşı karşıya kalmak en önemli risktir. Bu nedenle adaylıklardan, ittifaklardan öte bir kez daha böyle bir duruma izin vermeme hedef açıklığı ve kararlılığı olmalı.
SEÇİM ERTESİNE HAZIRLIKLI OLMAK
Yani, önümüzdeki seçimin kritik birinci halkası, toplumu faşizme karşı özgürleştirecek, özgüven kazandıracak bir harekete lokomotif olmak; ikincisi ise iktidarın sandıklara yapacağı operasyona ve seçim ertesine hazırlıklı olmaktır. Eğer OHAL'e, süper eşitsiz koşullarda, YSK ve seçim kurullarının iktidar tekeline alınması koşullarında seçime giriliyorsa, geçerli bir nedenimizin olması gerekir. Bütün bunlara rağmen kazanma iddiasını büyütmek, mücadelecilik çıtasını yükseltmek temel gerekçemizdir. Özgürlük, emek ve demokrasi güçlerinin seçimlere katılımı, asıl anlamını burada bulabilir. Sadece bu hareket tarzıyla, kaçkın seçim ve arsız faşizm uygulamalarının onaylanması, kabullenilmesi riski ortadan kaldırılabilir.
POLİTİK DİRENİŞ SEÇİMİ
Sonuçta 2018 Haziran seçimleri, halklarımız ve tüm demokrasi, özgürlük, barış güçleri için bir politik direniş seçimidir. Kazanma iddia ve hakikati de direnişin politiğinin her meşru biçimde ve zeminde yayılıp büyütülmesi üzerinde yükselebilir.
Seçim start anından seçim sonrasına, yani sınırını iktidarın değil halk güçlerinin belirlediği an'a kadar devam edecek birleşik demokratik kitle seferberliği, sonuç alma iradesiyle bugün AKP-Saray-MHP iktidarının yol açtığı bütün belirsizliği, kısırlığı, savaşı, krizi, darbeyi süpürüp atabilir. Yeni bir durum yaratabilir. Şüphesiz ki, politikada yeni bir durum belirlemede, eşik atlama mücadelesinde HDP ve bileşenleri tayin edici rol oynayacaktır. Seçim-sandık mengenesine sıkıştırılamayan toplumun tarihsel hayati ihtiyacının kadın, emek, doğa, özgürlük merkezli yeni bir yaşam, yeni bir politika olduğunu bilen ve bunun kazanılması için verdiği mücadele içinde sağlamlaşan bir parti ve birikim olarak Haziran seçimlerinin belirleyici partisidir. Hepsinden önemlisi HDP, en zor ve imkânsız denilen koşullarda kazanmanın mümkün olduğuna kanıttır.
HAZİRAN'I SEVERİZ
Şimdi de her zaman yaptığımız şeyi daha iyi yapacağız sadece: Direnmenin daha iyisini, inanmanın daha iyisini, haklılığımıza ve halklarımıza güvenmenin daha iyisini, çalışmanın üretmenin daha iyisini... 8 Mart, Newroz, 1 Mayıs meydanlarından direnç ve kararlılık toplayarak OHAL'i boşa çıkaran, saldırıları, ambargoları aşan bir toplumsal harekete ulaşmak mümkün. Çünkü Haziran'da her şey mümkündür. Haziran, beklenmedik bir anda yapılan seçimin takvimi değildir sadece. Beklenmedik bir anda gürleyen isyanın, beklenmedik bir anda gülümseyen zaferin, beklenmedik bir anda işçi tulumuna bürünüp tarih yazan umudun ilkyazıdır.
Evet, Gezi'siyle, 7'siyle, 15-16'sıyla Haziran'ı severiz. Haziran da bizleri sever. Direniş ve zaferin ruhunu, hareketini, bütün kahrı-cefasıyla, bütün rengi-coşkusuyla kuşanmak için bundan iyi iklim olmaz.
*Ara başlıklar bize aittir...
ETHA
10 notes
·
View notes
Photo
👩🏼🌾Blogda muhteşem bir "Halkidiki-Yunanistan Seyahat Rehberi" yazısı hazırladık.. Size burada böyle bi kuple özet geçip biraz ondan tattırmak istiyoruz🍰🧁🍧 📍Halkidiki Yunanistan' ın kuzeyinde yer alan bir yarımada.. 550 km sahil şeridi var. Her yerde palmiyeler🌴ve ah o deniz, şu an orada olmak vardı yeniden😥 🤳🏻 Yurt dışına çıktığınızda çektiğiniz selfieleri, bitti mi acaba internet paketim kaygısına düşmeden, pıt pıt WhatsApp’a, @instagram’a atabilmeniz için @rentnconnectcom’ten günlük mobil modem kiralamanızı da ayrıca tavsiye ederiz. Hesaplarını takibe alın! Ve iyi haber, takipçilerimize özel %15 indirim kodu da var (Kod kucukoteller📍) Ve devammmm hadi.. ☀️Favori dönemi bize göre Temmuz-Ağustos ve Eylül, hem denizin de sıcacık olduğu zamanlar. Selanikliler de hani bayağı tadını çıkarıyor, 100 km mesafelerinde zümrüt bir deniz var tabi.. 🕍💃🏻🏕️ #Athos, #Kassandra ve #Sithonia da yarım adanın 3 ayağı.. 🕍Athos çok enteresan🙈 Sadece erkeklerin girebildiği ki o da böyle hani özel izinle falan beeeelki, 1800 papazın yaşadığı bol manastırlı bir yer.. Galeride bakın👆 💃🏻Kassandra'da denize nazır tavernalar, 7/24 aktif bir gece hayatı var. Beachleri cıvıl cıvıl. 🏕️ Sithonia ise temiz denizi, kamp alanları ile küçük çocuklu ailelerin favorisi. 🐟🍯 Buraya geldiğinizde boooolca deniz mahsülü tüketmeye çalışın, tazecik muhteşem balıklar.. Zeytinyağı da çok leziz dönerken yüklenin 🥳 🏡 Konaklama için önerilerimiz: Viraggas Otel, Antigoni Beach Otel ve Danai Beach Resort& Villas 🚙🛵✈️ #Halkidiki' nin İstanbul' a mesafesi de 650 km. Uçakla gitmek isterseniz Selanik Havalimanına inmeniz gerek. Toplu taşıma da pek gelişmediğinden 🛵motosiklet ya da 🚙araba kiralamanızı tavsiye ederiz. Aracınız varsa basın gidin geze geze oh ne güzel olur.. 🏡 Konaklayacağınız bölge önerilerinden, yeme içme ve plajlara kadar mutlaka kucukoteller.com bloga göz atmayı unutmayın.. 👩🏻🌾Daha önce gidenlerinizin de yorumlarını merakla bekliyoruz. #kucukotelleryunanistan (Cassandra, Halkidiki) https://www.instagram.com/p/B8dL91eg5wV/?igshid=a38ged0g73s7
0 notes
Video
tumblr
İSKANDİNAV RÜYASI |12 Gün 9 Ülke 15 Şehir 🌍İskandinav ve Baltık Ülkeleri ve Norveç fiyortları turu 3'ü 1 arada! ✈️THY ile gidiş-dönüş uçaklı | Tüm Ekstra turlar bedava! 🏬11 gece 4 ve 5 yıldızlı otellerde konaklama 🙋🏻♂️Profesyonel rehber eşliğinde şehir turu 📝Şehir vergileri, sağlık sigortası, ulaşım, konaklama kahvaltıları fiyata dahil! Ülkeler ve Şehirler POLONYA ➔ Krakow, Varşova LİTVANYA ➔Trakai, Vilnius LETONYA ➔Riga ESTONYA ➔Tallinn FİNLANDİYA ➔Helsinki İSVEÇ ➔Stockholm, Malmö NORVEÇ ➔Oslo,Bergen,Tvindefossen,Flam,Eidfjord DANİMARKA ➔Kopenhag SLOVAKYA ➔Banskya Bystrica 🗓Tur Tarihleri 02 Temmuz – 13 Temmuz 24 Temmuz – 04 Ağustos 19 Ağustos – 30 Ağustos KUZEY SENİ ÇAĞIRIYOR🤩 Avrupa Rüyası Kuzey Avrupa Turu hakkında merak ettiğiniz her şeyin cevabı✌ 🛣İskandinav, Baltık ülkelerini ve Norveç fiyortlarını tek seferde gezebileceksiniz. Baltık başkentlerinde 3 gece konaklayacak, Flam ve Norveç fiyortları bölgesini keşfedeceksiniz. Otobüs yerine gidiş-dönüş uçaklı Kuzey Avrupa turu keyfini süreceksiniz. 🎡Yurtdışı turlarımızda uçuşlarımız Türk Hava Yolları ile. Avrupa Rüyası turlarının en güzel yanı; “hadi geldik, burası Stockholm gidin gezin” anlayışı yerine; profesyonel kokartlı rehberler eşliğinde şehir turları yapacaksınız. Tur lideri, genç lider gibi kişilerle şehir turları yapmak yerine; TUREB’e (Türkiye Turist Rehberler Birliği) bağlı kokartlı rehberle eşliğinde otobüsle Avrupa turu yapacaksınız. Şehirlerin tarihlerini dinleyecek, nerede ne yenir, ne alınır gibi tüyoları öğreneceksiniz. 🛌Katılımcılarımızın verimli bir tur yapmasını düşünürken aynı zamanda konforlu konaklama yapmasına önem veriyoruz. Avrupa’da Best Western, Radison Blu, Campanille, Holiday Inn, Ibis Styles gibi marka zincir 4 ve 5 yıldızlı otellerde konaklama yapıyorsunuz. Hepsinden önemlisi İskandinav Rüyası turunda gece yolculuğu yok; her gece konaklama var! (Konaklama yapacağınız oteller tur sayfasındaki oteller bölümünden bakabilirsiniz.)
İ S K A N D İ N A V R Ü Y A S I www.avruparuyasi.com.tr 0850 840 1806
0 notes