Tumgik
#Gerçeğin Peşinde
yazan-kalem-siyah06 · 11 months
Text
Tumblr media
Birçoğunuzun bilmediği, yeni öğreneceği bir üniversite...
Evet İsrail'in başkenti Tel Aviv'de 1956 yılında kurulmuş olan Tel Aviv İslam Üniversitesi'nden bahsediyorum.
Yaklaşık 65 yıldır eğitim vermeye aralıksız devam etmektedir.
Bu üniversitede, Kur'an, hadis, siyer, kelam, akaid, arapça, psikoloji, sosyoloji, tarih, coğrafya, gibi birçok alanda dersler okutulmaktadır.
Öğrencileri Yahudi çocuklar arasından seçerler.
Seçtikleri bu çocukları “Müslüman din adamı” olarak yetiştirip, mezun olabilmeleri için özel çaba harcamaktadırlar.
Daha sonra mezun olan öğrenciler, Müslümanların arasına girip onlarla beraber İslami faaliyetlere girerek Müslümanlarla iletişim kurarlar.
Şunu da belirtmekte fayda var.
Öğrenciler; yetişip mezun olunca, onlara bundan sonraki hayatında kullanacağı isimler verilir.
Örneğin; çocuğun ismi Ariel iken, mezuniyeti sonrası "Ebu Bekir el-Bağdadi" gibi bir isimle karşınızda bulursunuz.
Ve bu çocuklar; inanıp iman ettiğiniz dininizi, sizden iyi bilen, âlim bir şahsiyet olarak fetva aldığınız, arkasında namaza durduğunuz birileri olurlar.
Hatta, cemaat, tarikat kurup müslümanlara önderlik ettikleri olmuştur.
Çünkü bu üniversitede yetişen çocuklar, dünyanın her tarafındaki, nüfusu yoğun Müslüman ülkelere gönderilerek, buralarda faaliyet göstermelerine her türlü olanak sağlanmaktadır. Arkalarında maddi güç sağlayıcıları vardır.
Eveeet...
Şimdi gelelim bu işleri organize eden, her türlü faaliyetleri yöneten, koruyup kollayan, gözeten, dünyanın her tarafına, dini, siyasi, ekonomik alanlarda adamlarını yerleştiren,
Siyonizmin hakimiyetini sağlamlaştıran günümüzdeki istihbarat oluşumu MOSSAD gerçeğine...
Mossad'ın Tel Aviv İslam Üniversitesi'ni kurmasındaki amaç, senin gibi olan; ama senden olmayanları yetiştirip senin içine yerleştirmek ve bu sayede her geçen gün hakimiyetini sağlamlaştırmak.
Başarıyorlar mı peki ?
Gün geçtikçe gücü artıyorsa demek ki başarıyorlar.
Peki buna karşı müslümanlar ne yapıyor?
Mossad'ın yetiştirmiş hocaların peşinde İsrail'e lanet mitingleri düzenlenip;
Kahrolsun İsrail!
Kahrolsun Siyonizm!
Diyerek bir kaç dua ederek, ölenler için gıyabi cenaze namazı kılıp, gazı alınmış olarak eve vicdanı rahatlamış şekilde gitmenizi sağlıyorlar.
Yok öyle değil diyen varsa eğer; açsın haritayı koysun önüne son 40-50 yılda İsrail'in nereden nereye gelmiş olduğunu görür.
Mossad, yeni Lawrence'ler yetiştirip en can alıcı noktalarda önümüze imam diye yerleştirirken.
Müslümanlar slogandan öteye gidemiyor maalesef...
Acı gerçeğimiz budur.
O yüzden
Eğitim!
Eğitim!
Adam akıllı eğitim..!
...✍️🏻—Yavuz Yıldızbaş
Araştırmacı-Yazar-Eleştirmen
16.10.2021
31 notes · View notes
hanedan · 2 years
Text
İnsanın içinde bulunduğu şartlar ve koşullar ne olursa olsun sürekli aynı gerçeğin peşinde olabilmesi ne büyük bir nimet olsa gerek.
56 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 11 months
Text
Tumblr media
TEL AVİV İSLAM ÜNİVERSİTESİ
İsrail’de birçoğunuzun bilmediği, yeni öğreneceği bir üniversite...
Evet İsrail'in başkenti Tel Aviv'de 1956 yılında kurulmuş olan Tel Aviv İslam Üniversitesi'nden bahsediyorum.
Yaklaşık 65 yıldır eğitim vermeye aralıksız devam etmektedir.
Bu üniversitede, Kur'an, hadis, siyer, kelam, akaid, arapça, psikoloji, sosyoloji, tarih, coğrafya, gibi birçok alanda dersler okutulmaktadır.
Öğrencileri Yahudi çocuklar arasından seçerler.
Seçtikleri bu çocukları “Müslüman din adamı” olarak yetiştirip, mezun olabilmeleri için özel çaba harcamaktadırlar.
Daha sonra mezun olan öğrenciler, Müslümanların arasına girip onlarla beraber İslami faaliyetlere girerek Müslümanlarla iletişim kurarlar.
Şunu da belirtmekte fayda var.
Öğrenciler; yetişip mezun olunca, onlara bundan sonraki hayatında kullanacağı isimler verilir.
Örneğin; çocuğun ismi Ariel iken, mezuniyeti sonrası "Ebu Bekir el-Bağdadi" gibi bir isimle karşınızda bulursunuz.
Ve bu çocuklar; inanıp iman ettiğiniz dininizi, sizden iyi bilen, âlim bir şahsiyet olarak fetva aldığınız, arkasında namaza durduğunuz birileri olurlar.
Hatta, cemaat, tarikat kurup müslümanlara önderlik ettikleri olmuştur.
Çünkü bu üniversitede yetişen çocuklar, dünyanın her tarafındaki, nüfusu yoğun Müslüman ülkelere gönderilerek, buralarda faaliyet göstermelerine her türlü olanak sağlanmaktadır.
Arkalarında maddi güç sağlayıcıları vardır.
Eveeet...
Şimdi gelelim bu işleri organize eden, her türlü faaliyetleri yöneten, koruyup kollayan, gözeten, dünyanın her tarafına, dini, siyasi, ekonomik alanlarda adamlarını yerleştiren,
Siyonizmin hakimiyetini sağlamlaştıran günümüzdeki istihbarat oluşumu MOSSAD gerçeğine...
Mossad'ın Tel Aviv İslam Üniversitesi'ni kurmasındaki amaç, senin gibi olan; ama senden olmayanları yetiştirip senin içine yerleştirmek ve bu sayede her geçen gün hakimiyetini sağlamlaştırmak.
Başarıyorlar mı peki ?
Gün geçtikçe gücü artıyorsa demek ki başarıyorlar.
Peki buna karşı müslümanlar ne yapıyor?
Mossad'ın yetiştirmiş hocaların peşinde İsrail'e lanet mitingleri düzenlenip;
Kahrolsun İsrail!
Kahrolsun Siyonizm!
Diyerek bir kaç dua ederek, ölenler için gıyabi cenaze namazı kılıp, gazı alınmış olarak eve vicdanı rahatlamış şekilde gitmenizi sağlıyorlar.
Yok öyle değil diyen varsa eğer; açsın haritayı koysun önüne son 40-50 yılda İsrail'in nereden nereye gelmiş olduğunu görür.
Mossad, yeni Lawrence'ler yetiştirip en can alıcı noktalarda önümüze imam diye yerleştirirken.
Müslümanlar slogandan öteye gidemiyor maalesef...
Acı gerçeğimiz budur.
O yüzden
Eğitim!
Eğitim!
Adamakıllı eğitim..!
...✍️🏻—Yavuz Yıldızbaş
Araştırmacı-Yazar-Eleştirmen
16.10.2021
......
TEL AVIV ISLAMIC UNIVERSITY
university in Israel that many of you do not know and will learn about new...
Yes, I am talking about the Tel Aviv Islamic University, which was established in 1956 in Tel Aviv, the capital of Israel.
It has been continuing to provide education uninterruptedly for approximately 65 years.
In this university, courses are taught in many fields such as Quran, hadith, sirah, kalam, akaid, Arabic, psychology, sociology, history, geography.
They choose students among Jewish children.
They make special efforts to raise these children as "Muslim clergy" and to help them graduate.
Later, the graduating students communicate with Muslims by entering among Muslims and engaging in Islamic activities with them.
It is also worth noting that:
Students; When they grow up and graduate, they are given names that they will use in their future lives.
For example; While the child's name is Ariel, after graduation you will find him with a name like "Abu Bakr al-Baghdadi".
And these children; They become someone who knows your religion in which you believe better than you, from whom you receive fatwa as a scholarly person, and behind whom you pray.
In fact, they even founded communities and sects and led Muslims.
Because the children educated at this university are sent to populated Muslim countries all over the world and they are provided with all kinds of opportunities to operate in these countries.
They have financial power providers behind them.
Yes...
Now let's come to the reality of MOSSAD, the current intelligence organization that organizes these affairs, manages all kinds of activities, protects and supervises, places its men all over the world in religious, political and economic areas, and strengthens the dominance of Zionism...
Mossad's Tel Aviv The purpose of establishing the Islamic University is to educate people like you; but to raise those who are not like you and place them within you and thus strengthen your dominance day by day.
So do they succeed?
If their power increases day by day, it means they are succeeding.
So what are Muslims doing against this?
Curse-against-Israel rallies were held in pursuit of teachers trained by Mossad;
Damn Israel!
Down with Zionism!
By saying a few prayers, they perform the funeral prayer in absentia for the dead and ensure that you go home with a relieved conscience.
If there is anyone who says it is not like that; Let him open the map and see where Israel has come in the last 40-50 years.
While Mossad trains new Lawrences and places them as imams in front of us at the most crucial points.
Unfortunately, Muslims cannot go beyond slogans...
This is our bitter reality.
That's why Education!
Education!
Thorough education..!
...✍️🏻—Yavuz Yıldızbaş
Researcher-Author-Critic 16.10.2021
18 notes · View notes
1adam · 2 years
Text
Tumblr media
Kelimeler bazı şeyleri anlatır ama her şeyi yaşatmaz. Bazen ben bile yabancı olurken kendime sana nasıl anlatırım ki beni ? Neşeliyim diyeceğim suratsızlığıma denk geleceksin … Espiriliyim diyeceğim belki ağlamalarıma denk geleceksin… Özgürüm diyeceğim belki tutsaklarımda yakalayacaksın beni … Anlatıp da bir kalıba sığdırmak istemem düşüncelerimde ki beni … Bazıları için herhangi biri … Düşlediğin kadar insanım işte, insan olduğum kadar hatalı , hatalı olduğum kadar gerçeğin peşinde olan 1adamım sadece.!
39 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Tumblr media
Kelimeler her şeyi anlatır. Ama her şeyi yaşatmaz.
Bazen ben bile yabancı olurken kendime sana nasıl
anlatırım ki beni.
Neşeliyim diyeceğim, belki suratsızlığıma denk
geleceksin.
Espiriliyim diyeceğim, belki ağlamalarıma denk düşeceksin.
Özgürüm diyeceğim, belki tutsaklıklarımda
yakalayacaksın beni.
Kendimi anlatıpta bir kalıba sığdırmak istemem
düşüncelerimdeki beni.
Hani yaşamadan bilemeyeceğin şeyler vardır ya onlardan biriyim belki.
Düşlediğim kadar insanım.
İnsan olduğum kadar hatalı.
Hatalı olduğum kadar gerçeğin peşinde.
''Kelimelerin anlattığı kadarım ne anlatırsam
anlatayım anladığın kadarım."
5 notes · View notes
igotgunsinmyhead · 2 years
Text
Babam önce müge anlı sonra gerçeğin peşinde o da bitince didem arslanla vazgeçme izlediği için bazı güven problemleri var
5 notes · View notes
akilfikirgezegeni · 16 days
Text
Tumblr media
Geçenlerde 2006 yılı yapımı kurgu bilim hatta fantastik de denilebilecek üç bölümlük bir dizi izledim. İsmi #thelostroom Bu dizi, gizemli bir motel odasında bulunan ve olağanüstü güçlere sahip çeşitli nesneleri konu alır. Bu nesnelerin her biri farklı yetenekleri olan ve bir araya geldiğinde daha büyük bir gizemi çözmeye hizmet eden fantastik güçlere sahiptir. Sıradan bir polis memuru günün birinde gizemli bir cinayet vakası peşine düşer, akabinde gerçekleşen olaylar sonucunda bu gizlemli odayı açan ve dahi tüm kapıları istediğiniz yere açan bir anahtarın eline geçmesi ile devam eder. Fakat asıl açtığı kapı 10 numaralı kayıp otel odasıdır. Kayıp nesnelerin peşinde olan insanlar anahtarı geri alabilmek için kahraman polisin peşine düşer. Bu esnada küçük kişi bu gizemli oda ile birlikte ortadan kaybolur. Fakat bu dizinin başka bir detayı daha vardır. Yahudi inancında bulunan Kabala öğretisine paralel bir konu olan bu durum, hem mistik öğretilerin belli ellerde bulunarak gizemli bilginin sadece onların kontrolünde olması isteği, kutsal emanet anlayışı ve nesnelere ve sembollere yüklenen büyülü ve mistik güçlerin varlığına olan inançın kutsiyetidir. Başta bilim kurgu diye izlenen dizide seçilen konu yani senaryonun alt metni işte bu Kabala inancından beslenir. Sözde inancın pek çok ritüeli vardır. Mesela gizli ve ezoterik bağlamda inisiyasyon ile gerçeğin bilgisinin sadece seçilmiş olanlara verilebileceği, sayılar ve sembollerin ardında yatan gizli anlamların varolduğu, çeşitli nesnelerin ruhani ve ilahi mesajlar taşıdığı gibi çeşitli inanışlar mevcuttur. 🤷🏻‍♂️🙋🏻‍♂️ içaforiz
1 note · View note
gundemarsivi · 10 months
Text
Tumblr media
Alazlanmış Yürekler
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/alazlanmis-yurekler/
Edebi metinler; şiir, öykü, roman, deneme; hangi tür olursa olsun esas itibarıyla insan araştırmasıdır. Böylesi bir araştırma aynı zamanda insanı, okuru demek daha doğru; kendisine, aklının ve yeteneklerinin sınırlarına doğru yola çıkarır. Bu yolculuk sırasında okur, yeni bir gerçeklikle, verili gerçekliğin bozularak oluşturulduğu kurgusal bir gerçeklikle karşı karşıya kalır. Bilinenin ve var olanın ötesindeki bir gerçeklikle… Hayatı böylece daha da genişlemiş olur. Edebiyat iyileştirici gücünü bu genişlikten alır daha çok.
Ancak bunu yazarın sıradan bir anlatımla, dikte eden, öğütleyen, iddiasına kanıtlar bulmaya çalışan bir yaklaşımla başarması mümkün değil. Bu şekilde yapılan bir şey edebiyat da değil zaten. Bir yazar Paula Coelho’nun şu sözünü hiçbir zaman göz ardı etmemelidir: “Usta, bir şeyi öğreten değil, öğrenciye zihninde zaten bulunan bilgiyi keşfetmesi için esin veren kişidir.” İyi bir yazar kaleme aldığı metinde, dilin gücünden yararlanarak okurun zihninde yol açacağı ve onun duyarlıklarında yaratacağı çağrışımlarla bunu başarabilir. Edebi metin benzerlerinden farklı, özgün, biricik bir hal kazanır. Okur, aldığı haz, dil tadı ve yeni bir gerçeklik olarak kendisinde karşılık bulan edebi metinden sonra yeni kendisi olmaya doğru bir sürece girer.
Hemen söylemeliyim ki Rahime Henden kimseye bir şey öğretmeye kalkmamış Alazlanmış Yürekler’i kaleme alırken. Özellikle çelişkililerle dolu ve yığın karmaşıklık içindeki hikayeyi olduğu gibi okura, okurun duyarlıklarına kendine has bir üslupla bırakmış, kendisini de hayatın bir öğrencisi gibi algılayıp kaleminin peşinde düşmüş ama şaşırarak izlemiş olup bitenleri. Salt bu da değil; kendisini, kendi yarattığı ve özdeşleştiği roman kahramanı Gülistan üzerinden yeniden keşfetmeye başlamış. Bu duyguyu okura hissettirmesini yazarın başarı hanesine unutmadan eklemek gerekir.
Dil içinde öte bir dil ve bir üst dil olan edebi metinler tek başına haz aracı olarak düşünülemez kuşkusuz. Acıtıcı, yaralayıcı; yapıcı, yıkıcı; üzücü, sevinç verici, değiştirip dönüştürücü ve bunun gibi daha pek çok yanı vardır çünkü edebi metinlerin. Okur edebi metin aracılığıyla kendini bütün bunlardan, ya da bir kısmından süzerek gerçeğin bilgisine ulaştırır. Yeni bir gerçekliğe… Okur edebi metni okuduktan sonara aynı kişi değildir artık. Ne de olsa edebi metinden bilincine ve duyarlıklarına bir şeyler ilişmiştir.
Rahime Henden Alazlanmış Yürekler’i biraz aceleye getirerek, yazmış olsa da okuru bütün bu hallerden geçirmeyi başarmış büyük ölçüde. Ve okuru, kuracağı yeni bir gerçeklikle baş başa da bırakmayı başarmış. Bu da onun başarı hanesine eklenecek başka bir durum. Alazlanmış Yürekler, kurgusal gerçeklikten ziyade belgesel özellik taşıyan novella veya roman diyebileceğimiz türden bir kitap aslında. Aceleye getirerek yazılmış demem tam da bu yüzden. Kitap daha da genişleyerek ve genişleyebileceği ölçüde yoğun bir anlatıma tabi tutularak ele alınabilir miydi? Bunu kestirmek ve bu konuda had aşılarak bir şey söylemek de oldukça zor açıkçası.
Bir yazar okuyucunun, şu ya da bu taraftan olmasını, şu ya da bu düşünceyi desteklemesini hedefleyerek yazabilir mi? Sahi bir yazar kendi düşüncesini metni kullanarak kaba bir şekilde okura dayatmaya kalkışabilir mı? Okur, metni okuduktan sonra şunları şunları savunsun gibi yaklaşımı kafasından geçirmiş olabilir mi ? Yoksa yazarın işi, deyim yerindeyse yapıtıyla, okuru arı örneğinde olduğu gibi bal özleriyle dopdolu çeşit çeşit renkte ve türde çiçeklerin bulunduğu geniş bir araziye bırakmak mıdır?
Alazlanmış Yürekler’i okurken böyle şeyler takılmadı değil kafama.
Yeri gelmişken okuduğum başka bir romanın arkasında kalan boş sayfaya şöyle bir not düştüğümü hatırlıyorum: Roman okumalarımda, yazarın amacının sözcükler aracılığıyla ve benzersiz bir kurguyla kendisinin de önceden bilmediği büyülü bir dünyada ve/veya yeni bir gerçeklikle okurla buluşma duygusu taşıdığını sezdiğimde müthiş bir sevinç kaplar içimi. Çünkü yazmak ve yaratmak duygusu bir yazar için herkesle, okurla demeliyim, eşitlenme duygusu taşımalıdır her şeyden önce. Öyle ya! Okuru oynatılacak kukla gibi göremez bir yazar. Benim bir edebi metinden beklediğim öncelikle bu. Haz almayı da hesaba katmalıyız kuşkusuz. Edebi haz…
Rahime Henden’i Alazlanmış Yüreklerin yaprakları arasında ilerlerken okur kadar meraklı, olup bitenler karşısında okur kadar şaşkın ve kederli olarak görüyorsunuz. Elinizden gelse onun yanına gidecek, koluna girecek, kadın sorununun çözümünde; adil ve yaşanır bir dünyanın yaratılması konusunda katkıda bulunacaksınız. Şiddete karşı isyana kalkacaksınız onunla birlikte.
Tek başına edebi haz, metni kurtarmaz kuşkusuz. İletisi de olmalı doğal olarak edebi metnin. Yazar iletisini, edebi metnin içinde eritmelidir öncelikle. Edebiyatın İnsani sorumluluğu bu erimişlik içinde okurda bir tartışma başlatmalı ve karşılık bulmalıdır.
Aziz Nesin’le bir arkadaş arasında geçen şöyle bir olay biliyorum. Aziz Nesin İstanbul’dan Ankara’ya gidiyormuş. İzmit’ten trene binen arkadaş ne görsün karşısındaki koltukların birinde Aziz Nesin. Tren tıklım tıklım ve oturacak yer yok. Arkadaşsa bu tesadüfü fırsata çevirip Aziz Nesin’le bir an önce tanışma telaşına düşüyor. Aziz Nesin’in yanına oturması lazım. Zaman geçtikçe canı daralıyor. Derken, yolculardan bir kısmı Eskişehir’de inince, Aziz Nesin’in yanı da boş kalıyor ve arkadaş hemen geçip üstadın yanındaki boş yere yerleşiyor. Selamlaşma faslından sonra: “Sizinle böyle bir yolculukta karşılaşıp tanışmaktan çok mutlu oldum. Buna hayatımın en güzel tesadüfü diyebilirim. Biz sizi ailece çok seviyoruz Aziz Bey. Karım, iki kızım, oğlum ve ben size hayranız. Her fırsatta kitaplarınızı okuyup eğleniyoruz.”
Konuşmanın uzayıp gitmesine izin vermiyor üstat. Teşekkür beklerken de hayatının en büyük azarlarından birini işitiyor bizim arkadaş: “Ben o kitapları siz eğlenesiniz diye yazmadım be adam! Keşke kitaplarımı okuyacağınıza çekirdek çıtlatsaydınız daha çok eğlenirdiniz” diyerek tersliyor.
Bir edebi metin salt eğlenmenin aracı olamayacağı gibi acı çekmenin de aracı olamaz kuşkusuz; sorunların içine sokulup nefessiz de bırakılamaz. Aslında edebi metinler bütün bunların üzerine çıkarak ilerler. Düşündüren, güldüren, acıtan, yaralayan, sağaltan başka biçimleriyle ama. Bunu başarabildiği ölçüde insanı da onarabilir. Edebi metinlerinin edebi derinliği böyle ortaya çıkar, insani sorumluluğu böyle anlam kazanır.
Rahime Henden’in 1980 öncesi sol hareketler içinde yer almış gençliğe, işçi köylü ve kır yaşamındaki insan ilişkilerine ayna tutan ve devletin toplumu hangi kodlarla yönettiğini sıkça düşündüren kitabı Alazlanmış Yürekler’i okurken bütün bu düşünce uğraklarına baş vuruyor insan. Okur açısından bu iyi bir şey bence. Çünkü okur aynı zamanda yazara sorular sormalı, ondan birtakım isteklerde bulunmalı, eleştirel yaklaşımlar göstermeli, yeri geldiğinde katkı da yapmalı, kısaca olayların içinde yer almalı bir ölçüde okur da.
Alazlanmış Yürekler ne eğlencenin aracı ne de acıları çalkalayıp durmanın… 1980 öncesi Türkiye panoraması adeta. Toplumun ekonomik, demokratik ve özgürlük taleplerinin nasıl ve hangi koşullarda yükseldiğine, nasıl ve hangi şekilde bastırıldığına ilişkin iç burkan bir hikaye. Özel de ise Gülistan’ın bastırılan, sınırlanan, kuşatılan hayallerinin ve acıklı gençliğinin hikayesi. Başka türlü bir dünya olabileceğine, başka türlü bir hayat olabileceğine dair bilinç edinme süreci Gülistan’ın… Bu bilinci geliştirip toplumu değiştirip dönüştürmedeki kararlılığı. Buna ilişkin acemilikler ve tutarsızlıkla… Bu çaba içinde olan gençlere yönelik devlet baskısı ve de. Ama bu baskıyı gölgeleyen bir baskı daha var: Baskı görenin baskısı, mağdurun yarattığı mağduriyet. Olay kahramanı Gülistan’ın sevgilisinden şiddet görmesi, tokat yemesi. Kozasından çıkamayan ipek, kararmaya gecikmiş böğürtlen kırmızı gibi bir duygu beliriyor insanda. Ve birden “coğrafya kaderdir” sözü alıp sizi bir yerlere götürüyor. Gülistan’ın sevgilisi toplumu değiştirmek ve adil bir ülke yaratmak düşüncesiyle her şeyi bir kenara bırakan, Gülistan’la birlikte yola çıkan, onunla eşlik ve yoldaşlık ilişkisini yürütmeye kararlı gözüken Nihat; devrimci genç adam! Bir şey olamayıp karşı olanların kendileri için bile cehenneme çevirdikleri hayat seriliyor gözlerinizin önüne kitap bittiğinde. Kara mizah değil, tam bir dram. Dünyayı değiştirmeye kalkışacaksınız ama siz aynı kalacaksınız.
Alazlanmış Yürekler nasıl mı dokunuyor okura? Yazarın duruşuyla, romandaki ruhuyla. Bir içtenliğin ve bir masumiyetin romanı geçiyor hayatınızdan. Siz de eski kendiniz değilsiniz artık. Yeni kendinize doğru yolculuğa çıkıyorsunuz.
Türkiye’de her zaman belirli bir kesim bir başkası için tehlike olarak elde tutulmuş. Yönetim, gücünü buradan almış daima. Ayrımsıyorsunuz ki devleti yönetmek, insanları susturma ve korkutma üzerine inşa edilmiş ülkemizde. Ve bu durum kadim kültüre dönüşmüş adeta. Romanı bu gözle de okumak gerekiyor. Bir türlü demokratikleşemeyen cumhuriyetimizin bu yanını görmek için ve bir hafıza yenilemesi olarak da belli ölçülerde.
Kalemine sağlık Rahime Henden…Bizleri yaşanmamış aşklara, kurulmamış dünyalara doğru yola çıkardığın için yeniden. Ve “başka türlü bir dünya mümkün” dedirttiğin için.
(Alazlanmış Yürekler, Rahime Henden, Roman, Artshop Yayıncılık, Eylül 2023, 152 sayfa)
Hayrettin Geçkin
0 notes
nnnebula · 1 year
Text
Düşlediğim kadar insanım, insan olduğum kadar hatalı, hatalı olduğum kadar gerçeğin peşinde…
işte ben buyum.
Kelimeler bazı şeyleri anlatır.
Ama her şeyi yaşatmaz.
Bazen ben bile yabancı olurken kendime, sana nasıl anlatırım ki beni?
Neşeliyim diyeceğim, belki suratsızlığıma denk geleceksin…
Espriliyim diyeceğim, belki ağlamalarıma denk düşeceksin…
Özgürüm diyeceğim, belki tutsaklımlarımda yakalayacaksın beni…
Kendimi anlatıp da bir kalıba sığdırmak istemem düşüncelerimdeki beni.
Bazıları için herhangi biri..
Bazıları için vazgeçilmez biri..
Düşlediğim kadar insanım, insan olduğum kadar hatalı, hatalı olduğum kadar gerçeğin peşinde.
İŞTE BEN BÖYLEYİM...
Alıntı
Tumblr media
0 notes
dakikamagazin · 1 year
Link
Serap Paköz'ün sunduğu Gerçeğin Peşinde programı yayından kaldırıldı
0 notes
maviyekarisan · 2 years
Text
sonra ne oluyor biliyor musun? aptal umutların peşinde, aptal herifler için, tek gerçeğin olan gururunu ezip geçiyorsun. dudaklarına yaklaşsa adı yüzünde güller açarken o adam seni sen olduğun için değil penisini memnun etmek için sana katlanıyordu. geçmişinde bırakamadığı davaların peşinde koşarken sen sadece onu bekledin. ve o olmayacağını yeniden gördüğü geçmişini yine bir köşeye kaldırıp sana geldiğinde onu kucaklamaya hazırsın
1 note · View note
onlyalperend · 2 years
Video
youtube
Gerçeğin Peşinde - Son Yaz
0 notes
netbilge · 2 years
Text
Uygar Ataş Kimdir? Nereli, Kaç yaşında? Uygar Ataş Bloom Medya?
Uygar Ataş Kimdir? Nereli, Kaç yaşında? Uygar Ataş Bloom Medya?
Uygar Ataş Kimdir? Nereli, Kaç yaşında? Uygar Ataş Bloom Medya? Uygar AtaşYapımcı, menajer, danışman’dır. Uygar Ataş Yaklaşık 15 sene Pop Star Tarkan’ın menajerliğini yapan danışman olarak tanınır. Uygar Ataş, Demet Akalın’ın da geçmişte danışmanlığını yaptı. Başarılı girişimci Uygar Ataş ayrıca TV 8’deki Gerçeğin Peşinde, Yemekteyiz, Survivor Panorama ve MasterChef gibi birçok programa da…
View On WordPress
0 notes
operasyon · 2 years
Text
Gerçeklikle ilgili ilişkiler hep ilgimi çekmiştir. Bu özel değil genelleme. Yani insanın gerçekle ilişkisi ilginçtir. Bunu hep idda ettim. İnsanın hayatını ve hayatın niteliğini gerçekle ilişkisi belirler.
Ne kadar gerçek bir dünyada yaşıyorsa, o kadar güçlü, o kadar mutlu olacaktır bence.
İnsanın gerçekle ilişkisini sınıfladıkça ilginç bir noktaya geldim sanırım.
En gerçek dışı kimdir?
Birinci aşamada onlar olsun. Dünyadan bir haber, ülkesinin başkentini bile bilmeyecek tipler birinci sırada olsun. Bunlar en cahil olsunlar gerçek için. Tesadüfi bir dünyada rastgele yaşıyorlar. Hiç bir olayın nedeni yok kendileri için. En genel olarak yazgı diyebilirler, hatta o kadar bile bilgileri olmasın.
İkinci sırada biraz daha gerçekçiler olsun. Onlar nedenler peşinde koşanlar. Bunlarda olayların altında ki nedenleri arayanlar. Az çok gerçekçiler. Yani birinci dünya savaşı örnek verilir hep. " 1.Dünya Savaşı'nın görünürdeki sebebi; Avusturya-Macaristan veliahtı olan Franz Ferdinand'ın Saraybosna'yı ziyareti esnasında genç bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesidir.
Gerçekle ilgisi bu kadar olan 2. aşamadakiler bu görünen sebeple yetinebilecek insanlardır. Daha derin bir bilgi aramazlar.
3. Aşamadakiler: gerçeğin göründüğü gibi olmadığını bilip kabul eden, olayların arkasındaki daha derin bağlantıları görebilecek insanlardır. Aynı örnekten gidelim: “ Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli nedeni Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik düşüncesidir. Diğer nedenleri ise devletlerin bağımsızlık isteklerinin artması, hammadde ve sömürge arayışı ve devletler arasındaki silahlanma yarışının hızlanmasıdır.
En bilgeler de bu kadar derin düşünsün bunları görebilsin.
Bitti mi?
İnsanın gerçek’le ilişkisini kutsal üçlü sınıflamada bitirdik mi?
İşte son zamanlarda dördüncü bir sınıf ekledim. 
Kendimi o sınıfa dahil ettiğimden 4. aşamayı ekledim. 
İnsanın gerçekle ilişkisinde son aşama şu: Başa dönüp birinci aşamaya gelmek. 
Olayların arkasında görünen nedenler kadar görünmeyen nedenlerinde bir kandırmaca olduğunu, insan aklının nedensellikle dumura uğramasının ürünü olduğunu anlayıp, görünsün görünmesin, yüzeyde olsun derinde olsun, gerçeğin saçmalığını kabul etmek.
Gerçek tabii kendi içinde tutarlıdır yada mantıklıdır ama aynı zamanda saçmasapan bir dünyaya aittir.
Bizim yıllarca yapacağımız bir hesabı bir kaç saniyede yapabilecek bir bilgisayarın sadece bir ve sıfırları okuyabilen en ilkel makineler olması gibi bir saçmalık.
Yani son durumda, insanın gerçekle ilişkisinde ki son aşama, gerçeğin saçma olduğunu kabul etmektir. 
Yine savaş örneğine dönersek.. Savaş çıktı da ne oldu yani? Tamam görünür nedenleri de gizli nedenleri de öğrendik ama sonuç ne? Özü itibariyle 1914 yılında kabaca bir buçuk milyar insan vardı dünyada ve dünyayı paylaşamıyorlardı.
Şimdi sekiz milyar yaşıyor. Öyle büyük savaşta yok.
Devletlerin hırsı iştahı yine çok. Yine doymak bilmez insanlar o devletlerin yönetiminde egemen. Ne değişti? 
Böyle sorulardan şu sonuca varıyorum. Savaşın en gizli nedenini bile bilsek saçma. Özü itibariyle saçma nedenler.
Bilgeliğin varıp dayanacağı nokta tikilikle aynı.
0 notes
habergecesi · 2 years
Text
Pelin Çift, bu kez de “Paraf Genç” ile gerçeğin peşinde
Pelin Çift, bu kez de “Paraf Genç” ile gerçeğin peşinde
Halkbank, üniversite gençlerine özel kartı Paraf Genç’i ünlü sunucu ve haberci Pelin Çift’in yer aldığı yeni reklam filmiyle tanıttı. “Gençler ne istiyor, istedikleri her şeyi Paraf Genç’te bulabiliyor mu?” sorusuyla başlayan film, gençlerin şaşırtan önerisiyle devam ediyor. Gençlerin Paraf Genç’i kendilerince anlatma isteği, gerçeğin peşindeki Pelin Çift’ten hemen kabul görüyor.    Kültürden…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
listemakale · 2 years
Text
Pelin Çift, bu kez de “Paraf Genç” ile gerçeğin peşinde
Pelin Çift, bu kez de “Paraf Genç” ile gerçeğin peşinde
Halkbank, üniversite gençlerine özel kartı Paraf Genç’i ünlü sunucu ve haberci Pelin Çift’in yer aldığı yeni reklam filmiyle tanıttı. “Gençler ne istiyor, istedikleri her şeyi Paraf Genç’te bulabiliyor mu?” sorusuyla başlayan film, gençlerin şaşırtan önerisiyle devam ediyor. Gençlerin Paraf Genç’i kendilerince anlatma isteği, gerçeğin peşindeki Pelin Çift’ten hemen kabul görüyor.    Kültürden…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes