#Gazete Manşetler
Explore tagged Tumblr posts
Link
Cezayir gazeteleri, abluka altındaki Gazze Şeridi başta olmak üzere İsrail’in saldırılarına maruz kalanlarla dayanışma amacıyla tek manşetle çıktı. Ülke genelinde yayın yapan ulusal gazeteler, Batı medyasının taraflılığına ve İsrail’in saldırılarının dehşetini görmezden geldiğine dikkati çekmek için Gazze'den bir fotoğrafla, “Gazze... Gerçeği öldüren medya” manşetini seçti. 'SAVUNMASIZ İNSANLARA YÖNELİK BARBARCA SALDIRILAR' AA'nın aktardığına göre, Arapça ve Fransızca yayın yapan 35 gazete aynı manşetle çıkarak, Cezayir tarihinde bir ilke imza atmış oldu. Söz konusu 35 gazetenin genel yayın yönetmenleri tarafından yapılan ortak yazılı açıklamada, “Biz, Cezayirli medya mensupları olarak, Siyonist rejimin Gazze'deki savunmasız insanlara yönelik barbarca saldırısını kınıyoruz” denildi. Açıklamada, Batı medyasının İsrail yanlısı yayın yaptığına dikkati çekilerek, “Aynı şekilde Batı medyasının mesleki ve ahlaki ilkelerden yoksun bir şekilde İsrail yanlısı yayınlarını da kınıyoruz” ifadelerine yer verildi. Şuruk Gazetesi Genel Müdür Yardımcısı Abdurrezzak Bulkamh da AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu girişimin her yıl 22 Ekim'de kutlanan Ulusal Gazetecilik Günü’ne denk geldiğini aktararak, gazetelerin bu manşetle Filistin halkıyla dayanışmayı amaçladığını belirtti. 'BATI MEDYASI İSRAİL'İN PROPAGANDA ALETİNE DÖNÜŞTÜ' Batı medyasının çok açık bir şekilde bu savaşta İsrail yanlısı yayın yaptığını dile getiren Bulkamh, söz konusu basının böylece tüm mesleki ve ahlaki ilkeleri ihlal ettiğini vurguladı. 'Batı medyasının İsrail’in propaganda aletine dönüştüğünü' ifade eden Bulkamh, bu “sorumsuzluğa” karşı, Cezayirli basın mensupları olarak insani ve mesleki taraflarını temsil eden tek bir manşetle çıkma kararı aldıklarını kaydetti. (DIŞ HABERLER)
0 notes
Text
AÇLIKTAN ÖLEN KIZ!
AÇLIKTAN ÖLEN KIZ! Güzel ülkede Allah’ın emaneti, Allah’ın “biz insanı yeryüzünde halife yarattık” dediği ve değer verdiği insana emanet ettiği, emanet bıraktığı bir çocuk açlıktan, bakımsızlıktan ölüyor. Ses yok.!!! Manşetler yalnızca 10 cm kol düğmeli gömleklerde var. Tv ekranlarında fakirlere gömlek manşetlerini gösteren gazete manşetlerinden sorumlu güruh sus pus. Siz var ya siz…. Se se…
View On WordPress
0 notes
Text
https://habergrup.com/
Son Dakika Haberleri, Haber, Haberler, Spor, Ekonomi, Dünya, Fotogaleri, video, teknoloji, sağlık, otomobil, fuar, kültür-sanat, Manşetler, sinema, vizyon, tiyatro, hava durumu, yol durumu, döviz kurları, borsa, namaz vakitleri, bilgi yarışması, tatil rehberi, ucuz rehleri, telefon, cep telefonu, finans,news, newspaper, uluslararası ve yerel haberler, basın, medya, güncel, magazin, kültür ve sanat, yaşam, astroloji, eğitim, blog, şans oyunları, TV rehberi, internet TV, yazar, anket, arşiv, ilan, çizerler, haberi, haberleri, Spor Haberleri, Politika, Siyaset, Manken, Türkiye, Sanat, Sanatçı, Yerel Haberler, Son Haberler, Gazete Haberler, Gazeteler, Türkiye’den ve dünyadan güncel haberler. Son haberler, Dış Haberler, Yerel Haberler ve Haber Arşivi
5 notes
·
View notes
Text
https://gundem.news/ – Son Dakika Haberleri, Haber, Haberler, Spor, Ekonomi, Dünya, Fotogaleri, video, teknoloji, sağlık, otomobil, fuar, kültür-sanat, Manşetler, sinema, vizyon, tiyatro, hava durumu, yol durumu, döviz kurları, borsa, namaz vakitleri, bilgi yarışması, tatil rehberi, ucuz rehleri, telefon, cep telefonu, finans,news, newspaper, uluslararası ve yerel haberler, basın, medya, güncel, magazin, kültür ve sanat, yaşam, astroloji, eğitim, blog, şans oyunları, TV rehberi, internet TV, yazar, anket, arşiv, ilan, çizerler, haberi, haberleri, Spor Haberleri, Politika, Siyaset, Manken, Türkiye, Sanat, Sanatçı, Yerel Haberler, Son Haberler, Gazete Haberler, Gazeteler, Türkiye’den ve dünyadan güncel haberler. Son haberler, Dış Haberler, Yerel Haberler ve Haber Arşivi
4 notes
·
View notes
Text
Varsın her şey sonraya kalsın Sonraya, en sonraya Sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil. Bir papatya ne kadar uzağı görebilirse O kadar yakın kalplerimiz birbirine Ölü bir denizi bile bir tartışmaya çevirdik Kayaları taş devrine göre ölçtük biçtik Kalemlerimizi kesilmiş çiçek sapları gibi attık Kapıları açarken birbirimize ağladık
(Ne kadar da çok severmişiz birbirimizi Sahi ne kadar da çok severmişiz Yıllarca, yüzyıllarca öpüştük Sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk İstersen bu gece burada kal, dedik Sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık Sık sık görüşelim, olmaz mı dedik İyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık Ortada Her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)
Köşedeki tütüncü silaha çevirdi sigaralarını Ödemesi çok güç sigaralara Manav yarı anlamlı güldü biz geçerken Eriklerden, çileklerden, o canım kirazlardan bile utanmadan Hani o çocukluk küpesi olan kirazlardan Hani rengi içimize göre değişen: mor, mavi, pembe, sarı İlk defa merhaba dedi bir balıkçı Çırparaktan elindeki suyu ölgün bizlere Sigarası dudağında: merhaba! Ya peki biz ne dedik, ne dedik Yoldaki bir taşı şöyle bir kenara koyduk Yakamıza rastgele bir çiçek iliştirdik Su satılan dükkanlara baktık, yüzümüz cam cam ışıdı Ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık Köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük Su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde Şöyle yazdı: Her şey sonraya kaldı.
Ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül Gölgesi yüreklerimizin Öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye Ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor Çıplak ölüler Birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.
Bir otobüse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz Söyle, nerde ‘Göğe bakma durakları’, nerde Birinin elinde gazete ve süt Gazete mi, evet gazete Bütün manşetler tutsaklığı ve yenilgiyi çağrıştırıyor Paramızı veriyoruz, üstünü alıyoruz, bozuk paralar Cebimizde nikel Cebimizde sarılmış ölüler halinde.
Her şey bir hızlı adım olmamaya Ama gün gibi taptaze bir umut gözlerimizde Saatlerimize bakıyoruz hiç yoktan Çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak Yemyeşil bir su takılıyor akrebe ,bir çavlan Yüzü akide gibi parlayan bir gün takılıyor yelkovana Anılardan anılardan çoktan vazgeçtik Yaşadığımız bugün nasıl Güzelliğimiz hangi güzellik.
Biliyor muyuz, hayır, bilmiyoruz da Acılarımızdan bir yaz kurduk onarıyoruz Belki bir hazırlık bu başka yazlara Yakın yazlara, uzak yazlara Çünkü her şey eskiye kaldı, anılar bile Her şey, ama her şey eskiye kaldı Vakit yok bir daha yemyeşil eylül tramvaylarına.
Edip Cansever, Saate Bakmak
7 notes
·
View notes
Text
TARIHIMİZİN YÜZ KARALARINDAN BİRİ
6/7 EYLÜL OLAYLARI (1)
1955 'te yaşanan bu vandallığı yüzeysel olarak bilmekle birlikte beni bu konuda daha derin okuma ve araştırmaya sevkeden gariptir ki hüzünlü bir melodi olmuştur. Ezginin Günlüğü'nün rumca özür dilerim anlamina gelen "Signomi" adlı ezgisi.
Ülkemizin tarihi gerçekten açık yüreklilikle hesaplaşılması gereken utanç verici olaylarla dolu. Ve inanıyorum ki; bir ülke halkları ancak bu hesaplaşmalardan sonra o ülkede gerçekten barış içinde yaşayabilirler. İşte 6/7 Eylül olayları da bunlardan birisi.
Sizlere bu yazıyı hazırlarken yeni okumalar yaptım ve öncesinde bilmediğim bazı bilgilere de ulaştım. Sizlerle paylaşarak hem bu üzücü olayı tarihsel arka planıyla birlikte ele almak, hem de tarihimizdeki bu utanç kaynağınin omuzlarımızdaki yükünü bir nebze de olsun hafifletmek istedim.
6/7 Eylül olayları Selanik'te Atatürk'ün doğduğu eve yapılan bombalı bir saldırı haberini devlet radyosunun duyurması ve bu haberin İstanbul Ekspres(*) gazetesinin iki ayrı baskısıyla (20 bin tirajlı gazete bu haberle 200.000 adet basılıyor ve dağıtılıyor) geniş kitlelere ulaşmasıyla başlıyor. Aynı gün içinde "Kıbrıs Türktür Cemiyeti" taksim meydanında bir miting düzenliyor ardından Istiklal caddesindeki gayrimüslümlerin dükkanları taşlanmaya başlıyor. Kısa süre içinde onlarin yaygın olarak işyerlerinin ve ikametlerinin bulunduğu Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı bölgesi, çeşitli araç gereçlerle donanmış olarak gelen ve işyerlerini, evleri, okulları, kiliseleri ve mezarlıkları tahrip eden insan yığınlarının akınına uğruyor. Aynı biçimde, İstanbul'un Eminönü, Fatih, Eyüp, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek gibi daha uzak semtlerinde, kentin Asya kıtasında yer alan Moda, Kadıköy, Kuzguncuk, Çengelköy gibi semtlerde ve hatta Adalar'da şiddet olayları meydana geliyor. Bu saldırılara aşağı yukarı 100 bin kişinin katıldığı düşünülüyor. Döneme tanıklık eden pek çok kişiyle yapılan ropörtajlarda bazı kisilerin ellerinde listeler olduğu ve rum, ermeni ve türklere ait ev ve işyerlerinin listelenmiş olduğu belirtiliyor. Ayrıca konsolosluk raporlarında gayrimüslümlere ait evlerin olaylarin başlangıcından önce çeşitli biçimlerde boyalarla işaretlendiği belirtiliyor. Dr. Dilek Güven'in kitabında o dönemi yaşayanlarla yapılmış olan görüşmelerde ilginç anektodlar da vardır. Bunlardan birisi Yorgo Adosoğlu ile yapılan görüşme.
"Yüksekkaldırım'da bir Yahudi, o kargaşada kendi levhasını bir Türk dükkânının tabelasıyla değiştirdi. Yahudinin dükkânına hiçbir şey olmadı ama Türk'ünki yağmalanmıştı. Sonra komşusuna dedi ki 'Ne vapalım, senin insanların bunu yaptılar.' Ama garip hatalar da oluyordu. Benim bir profesör arkadaşım vardı Muayenehanesinin üzerinde Doçent Dr. diye bir levha yazılmıştı. Doçent kelimesini gayrimüslim bir isim zannedip muayenehanesini tahrip etmişler."
Bir diğeri Şükrü İ. ile yapılan görüşmede anlatılanı
"Tünelde Cevat Bey'e ait bir kumaş dükkânı vardı. Adam Türktü, ama onun da işyerini yağmalamaya başladılar. Adam hemen pantolonunu aşağı indirdi ve sünnetli olduğunu gösterdi. O da bu şekilde adamları durdurmaya çalıştı."
Antonis Augustionis'in anlattıkları ise şöyle:
"Her zamanki gibi o gün de kahveye gittim. Kahvenin sahibi yanıma geldi ve dedi ki: 'Anton'cuğum bugün sen eve gitsen daha iyi olur.' 'Niye ne oldu?' dedim. O sadece acele etmemi ve doğru eve gitmemi söyledi. Birkaç cadde daha ilerledikten sonra ne olduğunu anladım. Baltalarla dükkânların kepenklerini ve evlerin kapılarını kırıyorlardı. Camlardan piyanolar ve dolaplar aşağı atılıyordu ve bağırıyorlardı: 'Bugün malınız ve mülkünüz, yarın hayatınız'..."
Kiliseler ve mezarlıklar da saldırılardan nasibini alıyor. Resmi rakamlara göre ellinin üzerinde kilise ateşe veriliyor, Şişli ve Balıklı'daki Rum Ortodoks mezarlıklarında mezar taşlarının parçalanıyor çıkarılan iskeletler kırılıyor ve yakılıyor. Başkolonsluk raporunda; Şişli mezarlığından Yunanistan Merkez Bankası müdürünün bir ay önce ölen amcası Nicolas Elıasco'nun tabutunun açıldığı ve cesedin bıçaklandığı bilgisi yer alıyor.
7 eylül tarihli Milliyet gazetesi şöyle yazıyor:
"Özellikle Galatasaray'la Tünel arasındaki caddeler tamamen kumaş artıkları ve kürk parçalarıyla doluydu. Caddelerde buzdolapları, elektrikli süpürgeler, pastalar, şekerler, kumaş topları, gömlekler, kravatlar ve bir manavın artıkları vardı. Tramvay, araba ve otobüslerin arkasına takılmış halatlarla buzdolapları, dikiş makineleri ve daktilolar sokaklar arasından geçirtiliyordu. Dükkânlardaki tüm eşyalar, tek tek parçalanıyordu."
Ertesi gün sokaklarin halini su ironik cümle en iyi özetliyor olmalı.
"Sanki Selanik'teki Atatürk'ün evine yakın bir bahçeye konulan bomba, en yüksek şiddetiyle
İstanbul'da patlatılmıştı."
Sadece dükkanlarla yetinilmiyor ve gayrimüslümlerin evlerine de saldırılıyor.
Evlere yapılan saldırılardan o dönem DP milletvekili olan Aleksandros Hacopulos da payını alıyor. Meclis tutanaklarına da geçen konuşmasinda olayı şöyle anlatıyor.
“Benim evimde cereyan ettiği için söylemek mecburiyetindeyim. Evimin yanıbaşında polis karakolu bulunmaktadır. Bizi tanırlar, anne ve babamı bilirler. Tahripçiler evin içine giriyor, evi tamamiyle tahrip ediyor ve evimin önünde duran silâhlı jandarmalar hiç müdahale etmiyor. Bu hâdisede diyebilirim ki evim değil, tahripçiler muhafaza edilmiştir. Babam ve annem 80 yaşındadır. Yataktan aşağı atılmış ve gece yarısı, yatakları dâhil, her şey tahrip edilmiştir. Bize bu yapıldıysa diğerlerini düşünemiyorum bile.”
Dönemin ünlü futbolcusu Lefter
Küçükandonyanis'in anlattıkları ise şöyle:
"On beş gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleriyle karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Evde ne pencere, ne kapı kalmıştı. Kızlarım küçüktü onları öldürmeye kalktılar. İstanbul’dan Emniyet Müdürü evime geldi. Gece gördüğü manzara karşısında ‘Aman Allah’ım’ demişti. Çok sordular kim yaptı diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim."
Yassıada Yüksek Adalet Divanı tutanaklarına geçen ifadelere göre, polis olaylara müdahil olmama konusunda uyarılıyor ve
karakollarda görevli memurların, şiddet olaylarının patlak vermesinin ardından karakolları terk etmeleri yasaklanıyor. Bu nedenle polisler olaylara müdahale etmiyorlar/edemiyorlar. Tutanak ifadeleri:
"Olaylardan üç saat evvel, yani saat dörtte, bize Emniyet Müdürlüğü merkezinden bir emir geldi. Saat beşten sonra hiçbir polis memuru karakolları terk etmeyecekti. Bu haber üzerine biz 5. Şube olarak hepimiz binada kaldık. Saat altıya doğru her taraftan, özellikle Beyoğlu'ndan saldırılarla ilgili haberler geliyordu. Dükkânlar yağmalanıp kiliseler yakılıyormuş. Polis şefimiz Celal Kosova o zaman Avrupa'daydı. Onun vekili olan Necati Eğinç'e sorduk. Kendisi ikinci bir emre kadar hiçbir müdahalede bulunmamamızı söyledi. Kapıları kilitleyip içerde bekledik. Burnumuzun dibinde adamlar dükkânları ve evleri yerle bir ederken görüyorduk ama hiçbir şey yapamıyorduk."
Doğallikla bütün bu vandallığa rağmen barış içinde bir arada yaşamakta oldukları komşularını koruyan ve kollayanlar da vardı. Öyle ki komşularını evlerinde saklayanlar, Türk bayrağıyla komsusunun dükkanı önünde bekleyenler, tek başına saldırganların karşısına dikilerek saldırıdan caydiranlar o günleri yaşayanların tanıklıkları.
Örneğin Anastasis Gordanoglou'nun anlatısından öğrendiğimize göre Heybeliada'da (CHP üyesi) bir kadının saldırgan grubun karşısına dikilip, bulundukları caddede hiçbir eve dokunulmamasını istemesi daldırganların çekinmesi ve adanın başka bölümlerine yönelmesine yetiyor.
Yine tanıklardan Dokdakis Donios şöyle anlatıyor:
"Bizim sokağımızda şoför Nusret yaşardı. O gün 40 kişilik bir grup bizim evlere doğru gelmeye başladı. Nusret bunların önünü kesti ve ne istediklerini sordu. Onlar Rumların evlerine saldıracaklarını söylediler. Nusret, burada Rumların oturmadığını söyledi. Gruptan birkaç kişi yine de yürümeye devam edince Nusret bağırdı ve ancak onun cesedinin üzerinden yollarına devam edebileceklerini söyledi. Ve grup hemen geri döndü. Nusret, 50 metrelik bir sokağı kurtarmıştı. Yan sokakta ise arkadaşım Zajer'ın teyzesi Rum komşusunun kapısına dikildi ve adamlara şöyle dedi: 'Pavli Efendi'nin evine girmek için ilk önce bana saldırmanız gerekir.' Adamlar hemen geri döndüler. Bu sokaktaki 60 Rum evinden sadece ikisi tahrip edilmişti."
Bunlardan da görüleceği üzere polis ve/veya askerin rahatlıkla durdurabileceği bu eylemlere en azından başlangıçta bilerek göz yumulduğu sonucunu çikarmak çok zor olmasa gerek.
Benzer eylemler aynı zamanda ve ayni bicimlerde İzmir'de de gerçekleşiyor.
Gece Postası 06.09.1955 günkü baskısında şu manşetle çıkıyor: "Madem Yunanlılar Türk Konsolosluğu'nu bombaladı, öyleyse onların bayrağı da artık Konak Meydanı'nda dalgalanmamalı."
Bunun üzerine aynı akşam, uluslararası fuar nedeniyle Konak Meydanı'na çekilmiş olan Yunan bayrağı, "Kıbrıs Türktür! Gâvurlara ölüm!" nidalarıyla yakılıyor. Fuarın "Lozan" ve "Dokuz Eylül" girişlerindeki Yunan bayrakları da aşağıya indirilip yakılıyor. Kalabalık, ayrıca Yunan pavyonunu taşlayıp iç donanımını parçaladıktan sonra, binayı ateşe veriyor. Aynı anda, Alsancak'ta bulunan Yunan Konsolosluğu önünde başka bir grup Konsolosluk çalışanlarına Türk bayrağı çekmeleri söylüyor bu talep yanıtsız kalınca, konsolosluk binasında mobilyalar parçalanıp bina ateşe veriliyor. Tüm bina yanıp kül oluyor. Bu esnada İzmir'in çeşitli semtlerinde 20-30 kişilik gruplar ortaya çıkıyor ve belirli hedeflere saldırıyor. Eylemcilerin toplam sayısı 400'ü geçmemesine rağmen olay engellenemiyor. Yunanlı 6 NATO subayının evleri basılıyor ve yağmalanıyor. Yunan NATO subayları ve başkonsolos, o geceyi ABD Konsolosluğu'nun koruması altına geçiriyor ve ertesi gün uçakla Yunanistan'a gidiyorlar.Tıpkı İstanbul'da olduğu gibi İzmir'in Alsancak, Bornova ve Buca semtlerinde Rumlara ait ev ve işyerleri de saldırı ve yağmalamanın hedefi oluyor.
Yine İzmir'de de polis olaylara müdahil olmuyor. Yassıada tutanaklarına geçen ifadelerden biri şöyle:
"Evime gece 1'de saldırmaya başladılar. O zaman İzmir'de Gazikadınlar Caddesinde oturuyorduk. Gece yarısından sonra yağmalamalar başladı. Camlara Türk bayrağını, Menderes ve Bayar'ın fotoğraflarını astım. Evdeki tüm eşyaları kırıp döktüler. Kız kardeşimi komşuda sakladım. Saldırılar sırasında polisi aradım ama bana valinin emri olduğu ve silah kullanmayacaklarını söylediler."
Yine aynı tutanaklarda Nevzat Akın'ın ifadesi şöyledir:
"Olayların gittikçe daha fazla büyüdüğünü fark ettim. Kordondan sesler geliyordu, o tarafa doğru yürüdüm. Orada grup grup adamlar vardı ve limandaki gemilere saldırmak istiyorlardı. Öğrenebildiğim kadar Basmahane'de de olaylar çıkmıştı. O tarafa doğru gittim. Orada kalabalığın içinde vali de vardı. Orada beni tanıyan birkaç polis memuruna rastladım, onlara burada neler olduğunu sordum. Bana, Yunan pavyonuna(**) saldırıldığını, konsolosluğun yakıldığını söylediler. Neden müdahale etmediklerini sordum, çünkü etrafta dağınık bir şekilde duruyorlardı. Aldığım cevap ise, öyle bir emir almadıklarına dair idi. Hatta polislere, saldırganlara agresıf davranmamaları emri verilmişti."
Ankara'da sadece öğrenci protestoları oluyor. 6 Eylül gece yarısı Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) üyeleri İstanbul'dan, Ankara'daki tüm öğrenci yurtlarını telefonla arayarak Ulus'ta düzenlenecek protesto gösterisine katılma çağrısı yapılıyor. Bunun üzerine Siyasal Bilimler ve Hukuk Fakültesi önünde toplanan öğrenciler, askeri güçlerin de takviyesiyle polis tarafından göz yaşartıcı gazla dağıtılarak, öğrenci yurtları gözetim altına alınıyor.Göstericilerden oluşan diğer gruplar Cebeci ve Ulus ile Yunan Büyükelçiliği önünde toplanıyor. Göstericilerin toplam sayısına dair verilen rakamlar, 1.000 ile 4.000 arasında değişiyor. Bu gruplar da polis tarafından etkili bir biçimde dağıtılıyor ve 479 kişi tutuklanıyor.
Bursa ve Samsun'daki yetkililer, Rum yerleşimleri ve evler için güvenlik tedbirleri alıyorlar. Bursa'da 97 Rum, bir otele yerleştiriliyor. Adana'da 6 Eylül akşamı, gençlik örgütlerinin ve esnaf birliklerinin yaklaşık 3.000 üyesi protesto için toplanıyor. Toplantı, polisin güç kullanmasıyla dağıtılıyor. Eskişehir'de gençlerin katıldığı küçük çaplı bir gösteri, olaysız sona eriyor.
6/7 Eylül saldırıları sonrasında resmi kaynaklara göre
4.214 ev, (%80 rumlara ait)
1.004 işyeri, (%60 rumlara ait)
73 kilise,
1 sinagog,
2 manastır,
26 okul
5.317 tesis (fabrika,otel,bar vb.)
Olarak hasar tespiti yapılıyor.
Olayların görgü tanıklarından Mihalis Vassıliadıs olaylardaki hırsızlıkla ilgili şöyle açıklamalar yapıyor:
"Grupların liderleri hırsızlığa izin vermiyordu. Hatta hırsızlık yapmak isteyen bazı kişiler dövülüyordu. Ancak, pek çok kişi kargaşadan istifade ediyordu. Daha sonraları liderler de duruma karşı koyamıyor, hatta kendileri de çalıyordu. 1960 Mayıs'ındaki askeri darbe esnasında, askerdeydim. Sulukule'de bir çadır kurmamız gerekiyordu. O zamanlar orada daha elektrik yoktu. Ama bu bölgedeki evler buzdolapları, çamaşır makinaları, radyolar ve diğer elektrikli aletlerle doluydu. Bunlar 6/7 Eylül'ün ganimetleriydi."
Saldırılar sonrası polis, ihbar sayısının 1500'ü bulmasıyla evlerde aramalara başlıyor. Ve 13 Eylül'e kadar 899 ev aranıyor
18.655 farklı eşya,
91.699 TL nakit para,
8 çelik kasa,
612 parça mücevher,
300 altın lira
74 saat bulunuyor.
Yağmalananlar İstanbul'dan çıkarılmaya çalışıldığı için, polis ayrıca araba, kamyon ve trende de çalıntı eşya araması yapıyor.
Yaralı sayısı 300 ile 600 arasinda veriliyor. Ancak rum kadinlara tecavüz edildiği raporlara giriyor. Balıklı Rum Hastanesi başhekiminin ifadesine göre, hastanede 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görüyor. Çok sayıda kadının bu durumu gizlemiş ve hastanede tedavi olmaktan kaçınmış olabileceği de düşünülürse, tecavüz kurbanlarının sayısının gerçekte daha yüksek olduğu söyleniyor.
Yine tanıklardan Yorgos Adosoğlu ile yapilan görüşmede bu konu şöyle ifade ediliyor:
"Ahlaka aykırı davranışlar da vardı. Mesela, evlerde kadınlara tecavüz ediliyordu. O gün, çok tecavüz oldu. Kadınlar sonradan Yunan Konsolosluğunu haberdar ettiler. O zaman polisler sivil olarak bana geldiler, doktor olduğum için. Hastaneye gittik, ama kadınlar orada susuyordu. Bunun üzerine polise sordum: 'Evli misin?' 'Evet' dedi. 'Bir gecede 500 kişi senin karını ya da kızını taciz etse, sen ne anlatırdın?' dedim. Susacağını söyledi. Kadınların suçu yok. Failleri resmi makamlara ihbar ediyor, ama olayın herkesçe bilinmesini istemiyorlardı. Bu genç kızların pek çoğu sonradan evlendiler. Delikanlılar, bundan sorumlu olmadıklarını söyleyerek, buna rağmen onlarla evlendiler."
Can kayıplarının sayısı tartışmalı.Türk basınında ölü sayısı 11 olarak verilmiş ise de
Helsinki Watch örgütünün bir raporuna göre ölü sayısı 15 olarak açıklanıyor. Rapora göre, ölenlerin 5'i, ruhani rütbesi olan kişiler. Bunlar, Balıklı'da Papaz Chrysanthos Mantas ve Piskopos Gerasimos, Yeniköy'de Piskopos Gennadios Arabacıoğlu ve adları bilinmeyen iki papaz.
Kurken Alyanakyan'ın anlattıkları:
“...Evangelistra’dan çığlıklar gelmeye başladı. Kampana sesleri durdu. .… Biz yine arka balkona giderek Evangelistra’nın yakılışını seyrettik. Alevler pencerelerden dışarı fışkırıyordu (ne itfaiye, ne polis), polis karakolu hemen 50 metre ötede kiliseden… Daha sonra öğrendim ki iki papaz varmış birini kaçarken yakalamışlar ve diğerini de horanın (Ermenice ayinin yapıldığı masa) üzerine çarmıha germişler."
Gazeteci Dimitrios Kalumenos şöyle anlatıyor:
"Papaz Evangelos manastırın güvercinliğinde saklanıyordu. Onu buldular ve sertçe dövdüler. Ona acımasızca işkence edip yaraladılar ve nihayet yere yıktılar. Sonra onu çarmıha germeye yeltendiler, ama sıkıyönetimin ilanı onları durdurdu ve bu sayede son anda kurtuldu. Ucuz kurtulmuştu. Onu da Balıklı Hastanesi’nde buldum. Fotoğrafta görüldüğü üzere, acısını çektiği zalim ve gaddar işkence izleri gün gibi açık.”
Ve Tuğgeneral Yılmaz Tezkan'ın söyledikleri:
"Rum vatandaşlarımızın evleri, bir tanesi bile atlanmadan basılmış, içindeki eşyalar caddeye atılmıştı. Evlerinde oturanlar eşya enkazı içinden işe yarar olanları toplamaya çalışıyordu. Ufak bir kız çocuğunun bulduğu kolu bacağı kopmuş oyuncak bebeği annesine ‘Mama, Mama,buldum, buldum!’ diye seslenmesi ve gördüklerimiz utanılacak ve unutulmayacak bir manzaraydı.
Evet gerçekten de utanılacak yüz kızartıcı tanıklıklar bunlar. Okurken bile tüylerimiz diken diken oluyor "Türklük" adına yapılanlardan. Asla mazereti olamaz ve asla onaylanamaz.
Devletler arası anlaşmazlıkların ya da sorunların günahı hiç suçu olmayan insanlarin omzuna yüklenebilir mi?
İkinci bölümde olayların olduğu dönemdeki uluslararası ilişkilere ve olaylarin perde arkasına bakacağız.
(Devam edecek)
(*) Bu gazete o dönemde DP yanlısı Mithat Perin'e ait. Gazetenin üst düzey sorumlusu Göksin Sipahioglu, yıllar sonra yapılan röportajinda 6/7 Eylül olaylarının Milli Emniyet Hizmetleri (Bu günkü MİT) tarafindan organize edildiğini söylüyor. Mithat Perin'in de yıllar sonra Milli Emniyet Hizmetlerine çalıştığı anlaşılıyor.
(**) Bilmeyenler için 1936 yılında açılışını yaparak başlayan İzmir enternasyonal fuarına her yıl onlarca ülkeden gelen ürünler fuar alanında sergilenirdi. Ülkelerin ürünlerini sergidedikleri binalara pavyon denirdi.
Hazırlayan: Nurgün ÇETİNBAĞ
Kaynakça:
1) Cumhuriyet dönemi azınlık politikaları bağlamında 6/7 Eylül olayları / Dr. Dilek Güven
2) Kıbrıs sorunu bağlamında Türkiye'de 6/7 Eylül 1955 olaylarına kesitsel bir bakış /
Doc.Dr. Ulvi Keser
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi/2012- Güz
3) Yaşananlar ve sonrasıyla 6/7 Eylül olayları / Prof. Dr. Zehra Aslan
4) Torunlarıma bir hatıra veremeyeceğim, günahını o gece evimizi basanlar çeksin / Gözde Kazaz
Www.agos.com.tr
07.09.2020 Ankara
S.S.Ajans Ankara
39 notes
·
View notes
Audio
Varsın her şey sonraya kalsın Sonraya, en sonraya
Sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil. Bir papatya ne kadar uzağı görebilirse O kadar yakın kalplerimiz birbirine Ölü bir denizi bile bir tartışmaya çevirdik Kayaları taş devrine göre ölçtük biçtik Kalemlerimizi kesilmiş çiçek sapları gibi attık Kapıları açarken birbirimize ağladık.
(Ne kadar da çok severmişiz birbirimizi Sahi ne kadar da çok severmişiz Yıllarca, yüzyıllarca öpüştük Sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk İstersen bu gece burada kal, dedik Sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık Sık sık görüşelim, olmaz mı dedik İyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık Ortada Her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)
Köşedeki tütüncü silaha çevirdi sigaralarını Ödemesi çok güç sigaralara Manav yarı anlamlı güldü biz geçerken Eriklerden, çileklerden, o canım kirazlardan bile utanmadan Hani o çocukluk küpesi olan kirazlardan Hani rengi içimize göre değişen: mor, mavi, pembe, sarı İlk defa merhaba dedi bir balıkçı Çırparaktan elindeki suyu ölgün bizlere Sigarası dudağında: merhaba! Ya peki biz ne dedik, ne dedik Yoldaki bir taşı şöyle bir kenara koyduk Yakamıza rastgele bir çiçek iliştirdik Su satılan dükkanlara baktık, yüzümüz cam cam ışıdı Ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık Köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük Su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde Şöyle yazdı: Her şey sonraya kaldı.
Ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül Gölgesi yüreklerimizin Öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye Ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor Çıplak ölüler Birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.
Bir otobüse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz Söyle, nerde “Göğe bakma durakları”, nerde Birinin elinde gazete ve süt Gazete mi, evet gazete Bütün manşetler tutsaklığı ve yenilgiyi çağrıştırıyor Paramızı veriyoruz, üstünü alıyoruz, bozuk paralar Cebimizde nikel Cebimizde sarılmış ölüler halinde.
Her şey bir hızlı adım olmamaya Ama dün gibi taşıdığımız bir umut gözlerimizde Saatlerimize bakıyoruz hiç yoktan Çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak Yemyeşil bir su takılıyor akrebe, bir çavlan Yüzü akide gibi parlayan bir gün takılıyor yelkovana Anılardan anılardan çoktan vazgeçtik Yaşadığımız bugün nasıl Güzelliğimiz hangi güzellik.
Biliyor muyuz, hayır, bilmiyoruz da Acılarımızdan bir yaz kurduk onarıyoruz Belki bir hazırlık bu başka yazlara Yakın yazlara, uzak yazlara Çünkü her şey eskiye kaldı, anılar bile Her şey, ama her şey eskiye kaldı Vakit yok bir daha yemyeşil eylül tramvaylarına
Edip Cansever, Saate Bakmak
61 notes
·
View notes
Photo
Sözcü Gazetesi'nin Atatürk Havaalanı'nda yapılan pandemi hastanesi için attığı manşet "Yok böyle yalan" dedirtti. Gazete attığı manşetle Ulaştırma Bakanlığı'na iftira attığı gibi, okurlarını da aptal yerine koydu.
(Kaynak: https://www.facebook.com/suleymanozisik/posts/3774423599296212)
#sözler #anlamlısözler #güzelsözler #manalısözler #özlüsözler #alıntı #alıntılar #alıntıdır #alıntısözler
1 note
·
View note
Link
Başkan Erdoğan Adana Mersin ve İskenderun mitinglerinde konuştu bunları PKK ezan bayrak düşmandı CHP ve HDP öncülüğünde kadınlar gününde Taksim'de toplanan bir grup Ezana ıslıklarla sloganlarla terbiyesizlik etti Bunlar Bayrağımıza ve ezanımızı saygısızlık yaparak doğrudan İstiklal ve İstikbal imza saldırıyor bu ülkede vatan millet ezan bayrak düşmanı kim varsa karşısında olmak bizim namus borcumuzdur diye konuştu Cumhurbaşkanı Erdoğan Adana mer türk bayrakları ile süslü meydanlarda coşkulu kalabalığa Seslendi Biz Cumhur ittifakı olarak pazara kadar değil mezara, dayız dedi dünkü mitinginde hemen yanındaki başlık CHP'li mansura 3 yıl hapis istemi diyor sabahtan,i neden ceza aldı ortaya çıkan Mansur yavaş'a yeni çok yavaş hakkında Ankara Batı 4 Ağır Ceza Mahkemesi'nde 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı Hürriyet gazetesinde bakalım Demiraslan kalan 3 lira 37 kuruş diyor Hürriyet'te merhum iş insanı Murat bayrağın iki kızı ile abileri arasında 15 milyar liralık miras kavgasında çok ilginç bir gelişme oldu, sancak yer gibi dev şirketler Kural Murat bayrak 2015 de vefat etti kızları Fahriye kocayı Delale kalem alabilirim Mustafa bayrağın babalarını yaklaşık 15 milyarlık mirasını kendilerinden kaçırdığını öne sürerek hukuki mücadele başlattı, kardeş babalarından kalan mal varlığının tespiti için tereke davası açtı mahkeme tapu müdürlüklerine ve 14 bankaya yazı yazdı gelen yanıklara göre Murat bayraktan geriye kalan sadece bir bankadaki 3 lira 37 kuruştur, kardeşlerin avukata yurtdışında Milyonlarca dolar dolar olduğunu öne sürerken Ayvalık'taki arazisinde 50 villaya sancak gün 36 dönüm arazisi satıldı 3.37 ile mümkün değil diyor bu habere de bu başlığı ve mirastan kalan işleri 37 kuruş manşetini uygun görmüş Hürriyet Gazetesi, tRT görüyorum eski Başbakan Mesut Yılmaz'dan bu açıklama sosyal medyada yoğun olarak yer alan rahatsızlığı ile ilgili paylaşımlara Dün bir mesajla açıklık getirdi ocak ayı başında akciğer kanseri teşhisi üzerine başarılı bir operasyon geçirdiğini belirten Mesut Yılmaz önleyici kemoterapi gördüğünü açıkladı diyor Erdoğan, açıklaması 4 buçuk yıl daha iki dardayım yine Hürriyet'te Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti'nin MHP adayını destekledi Adana'da konuştu hep birlikte top, aK Parti MHP hep birlikte bir bütün olacağız bu kardeşiniz Cumhurbaşkanı bakın 4 buçuk yıl daha ülkemin başındayım demiş mitinginde, yeni Şafak bakalım Yeni Şafak manşetinde siyah yılan dövüşü sahte pasaport diyor o beni de Aşk olsun hazırlanıyor şu ana kadar PKK'ya ait kanıtlar da yaklaşık 2000 ders diye sorgulayan şey bunlardan 140'ın sahte pasaport verdi, derdini isim kimlik ve pasaportları ile Amerika Birleşik Devletleri'nin yeni gizli planları için Irak üzerinden bölge dışına çıkarılarak üyelerine sahte pasaport verilirken özellikle Suriye'de öldürülen bazı sivillerin kimlikleri tercih ediliyor, sorgu istasyonları İsrail Fransız ve İngiliz istihbaratçılar tarafından da ziyaret ediliyor, piyano ısırmaması için değmez orada Elo markesra büteyra ve suvarı askeri bölge ilan edip girişleri kapatıldı diyor Yeni Şafak, haberinde Venezuela ile ilgili bir haber darbede yeni aşama Venezuela'da elektrik sabotajı Venezuela'da Ordu yanına çekemeyen ABD ve muhalif Lider guaido gizli benzeri kaosla sonuca ulaşmak istiyor, başlayan elektrik kesintileri sürüyor, saldırı olduğunu söylemişti Venezuela Devlet Başkanı maduro elektrik kesintilerinin aletleri neredeyse tümünde yaşanması ile ilgili, bakalım tuzlu kaçırdık demiş Milliyet Profesör Doktor Toker Ergüder tuz kullanımının azaltılması için önemli çalışmalar yapıldığını belirterek Dünya Sağlık Örgütü çalışmalarına göre Türkiye'de tuz kullanım orada dünyadaki nin 3 katı Demir, ile ilgili Biliyorsun Sağlık Bakanlığı'nda yeni düzenlemeler var bütün ürünlerde ayrı restoranlarda tuz oranının düşürülmesi için dün, hiç oturmuşum 19 fiyat artışı var manşeti bugün milletin denetimlerde 19 fiyat artışı gördüklerini söyleyen bakan Pekcan Yeni Hal Yasası ile gıda Enflasyonun önüne geçireceğini anlattı Bakanı Pekcan stokçuları fırsatçılara karşı mücadelelerini ve,,,, fiyatlarını düşürülmesi evlilik yeni yol haritasını Milliyet'i anlattı, bizim için 125-30 hayat verdiğiniz bu hayatında israfın önlenmesi açısından önemlidir enfeksiyon bu yasanın üretici toptancı hali tüketici toptancı hali olarak iki ayağı olduğunu vurguladı İstanbul Bayrampaşa'da Ataşehir Ankara halinde fahiş fiyatlar gördük bizim buralarla ilgili ceza kesme yetkimiz yok, ercümen kararı ile geçiyor bile 918 fiyat artışları gördük üretici hallerinde görmedik tüketici hallerinde Gölcük diye konuşmuş Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, akşam gazetesinde Canan Karatay'ın açıklamaları var Profesör Doktor Canan Karatay'ın Doyana kadar yağlı yiyin diyor son tavsiyesiyle yine ortalığı karıştıracak demiş gazete bunun için doğal yağ kilo Aldırmaz verdirir karaciğer yağını giderir tansiyonu düşürür, kanseri Önler dedi Karatay şeker ve gazlı içeceklerden uzak durulması söyledi olarak da en çok zeytin yağını öneriyor Hatta Bor, canan Karatay akşamın manşeti ezanı ıslıkla, fatih CHP iyi Parti Saadet Partisi kongrelerinde İstiklal Marşı okumayan HDP ile seçim işbirliği yaptı PKK açık destek verdi ardından CHP HDP üzerindeki kadın yürüyüşünde ezan ıslıklandı fetö'cüler pankart açtı Demir akşam gazete, ve küçük Ege yatağa mahkum onu da okuyalım hayatı karardı Ama suçlu yok 5 yaşındaki Ege ameliyatta 21 dakika azot gazı verildiği için felç oldu bilirkişi suçlu bulamadı birkaç, samsun 2 ay önce korkunç bir olay Ameliyat sırasında kalbi duran ve beyninde ödem oluşan 2 ay sonra Serebral palsi teşhisi ile taburcu edildi, raporunda görevliler sorumluluklarını yerine getirmiştir dedi Oysa cihazın fazla azot uyarısı yaptığı ortaya çıktı ameliyatı, küçük çocuk Ameliyat sırasında oksijen yerine azot verildiği iddia edilmişti, şimdi artık yatağa mahkum bir çocuk haline gelmiş ne yazık ki Cumhuriyet gazete, kalın mesajını skandalı diyor lafını mesaj atın projesi için belediyeden aldım diyerek İmar ve Şehircilik Müdürlüğü'ne gönderdi ancak Şişli Belediyesi'nin kayıtlarında yer almadı o ses, adet iken belgesine ilişkin soruşturma tamamlandı savcılık belgelerin sahte olduğunu belirledi diyor manşet haberinde Cumhuriyeti, tRT iktidarın sesi demiş Cumhuriyet Gazetesi kamu kanalı Cumhur ittifakına 10 kat fazla yer verdi ve çok iştahsız TRT Bu seçimlerde geleneğini bozmadığı AKP MHP ittifakı ve Şubat'ta 53 saat yer veren devlet televizyonunda CHP iyi Parti ittifakı yalnızca 6 saat yer bulabildi, star gazetesine bakalımın ezan ve bayrak düşmanları manşetini atmış bugün staj İstiklal ve İstikbal imza saldırıyorlar Cumhurbaşkanı Erdoğan Başkan Erdoğan CHP ve HDP öncülüğündeki etkinlikte ezanı yönelik sergilenen edepsizlere ters tepki gösterdi Vatan millet bayrak, karşısında olmak namus borcumuzdur diye konuştu, kayyum atılan şehirler çatladı diyor Star, hDP li belediyelerin terör örgütü PKK'ya aktardığı paraları yatırma yönlendirdi Güneydoğu'daki 20 yıllık sorunlar 3 yılda çözüldü, hizmet eden HDP yönetimindeki 93 yerleşim yeri Kayyum atandıktan sonra belediyecilik hizmetlerinde zirveye çıktı, ne kadar yapılan 7 milyar liralık alt ve üst yapı yatırımları ile diyarbakır-mardin divanın da aralarında bulunduğu 93 bölge bambaşka bir çehreye büründü, kocaeli Güneydoğu şehirleri Batı ile yarışır hale geldi, posta gazetesi bizim de buna girerken haberini verdiğimiz uçak kazası herkes öldü, yollarına ait Boeing 737 Max 8 tipi uçak düğün yerel saati 0838 de Adisebaba dan Kenya nairobi ye gitmek üzere Hava alanındayız 49 yolcu ve 8 mürettebatı uçak kazası nedeniyle 6 dakika sonra Düştü düştü, türkçe'den 157 kişiyi Taşıyan uçaktan kurtulan olmadı, yerinden fotoğraflarda da çok Hava Yolları kilosunun en fazla yaptığı incelemenin fotoğrafı da var burada ihmal değil cinayet diyor manşetinde posta bugün göz ameliyatından beyin felci ile çıkan 5 buçuk yaşında kimsenin kusuru yoktur diye de rapor hazırlanmıştı ölümden dönen ve yatalak kalan Ege 21 dakika boyunca oksijen yerine azot verildiği ortaya çıktı, önce bir gazetede yine kısaca bu haberi okumuştuk, annesi İpek Avcı anlattım bir an olsun bile yanından ayrılmıyor evimize Küçükköy sağlık merkezine çevirdik aldığı nefes bile benim için bir umut, anne günün hayalini kuruyorum demiş nefes borusuna takıl, 5 yaşındaki küçük çocuk nefesi olabiliyormuş de, teknik rapor Ege ameliyatı 21 dakika boyunca oksijen yerine, maskeyi hatalı takılmış oranın Hatalı olduğu bilgisini cihaz ekranında yer aldığı, fark etmemiş lan, ağzına başka Çankırı yakmasınlar diyor Posta gazetesi bu raporu manşetinde bu şekilde duyurmuş, uzmanların açıklaması bu yönde diyor aydınlık Türkiye'de ücret dinamikleri raporuna göre asgari ücret ve Asgari ücretin biraz üstünde çalışan sayısı 9223000 ulaştı Uzmanlar düşük ücretin Türkiye ekonomisi için risk oluşturduğunu söyledi mi, uzmanlarının 2017 verilerini baz alarak hazırladığı rapora göre, 82 kişiden 18 Nokta doğru ücret ve yevmiye ile çalışıyor ücret ve yevmiye ile çalış, 80 gece beni asgari ücret seviyesinde ücret alıyor 2136002 de asgari ücretin altında maaş ile geçinmek, 9 milyondan fazla kişinin açlık sınırının vekalet ücretinin altında çalışmak zorunda kaldığına dikkat çekiyor coş aydınlık, türkiye'de düşmanlıkta Ortaklar manşeti var bugün kısıtlayan irtifakı, ezana de bayrağa sahip çıkmayanlar düşman kapıya dayandığında 15 temmuz'daki, kuşlar Dede Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı mitingler, ve MHP'nin ilk mitinginde muhalefeti eleştirdi ne Kemal Never anne temel miting maratonuna tığ ile başlayan Devlet Bahçeli bugün Beko sorunumuz geçmişe nazaran ağırlaştı, kemal'in Emir Eline temeli Cumhur ittifakı Türkiye'nin aydınlık geleceğidir bunlar, nerede fitne yazilir orada diye konuştu sözlükteki ilk mitinginde, kalın Erdoğan'ın sözleri manşeti cumhurbaşkanının bataklıkta çırpınıyor lar Cumhurbaşkanı Erdoğan milletimiz her seferinde bunlara dersini vermesine rağmen bayrak düşmanları hala aynı bataklıkta çırpınmaya devam ediyor dedi cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan Mersin'de düzenlenen mitingde biz bilmiyor....
0 notes
Text
Varsın her şey sonraya kalsın, sonraya, en sonraya, sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil. Bir papatya ne kadar uzağı görebilirse o kadar yakın kalplerimiz birbirine, ölü bir denizi bile bir tartışmaya çevirdik, kayaları taş devrine göre ölçtük biçtik, kalemlerimizi kesilmiş çiçek sapları gibi attık, kapıları açarken birbirimize ağladık. (Ne kadar da çok severmişiz birbirimizi sahi ne kadar da çok severmişiz, yıllarca, yüzyıllarca öpüştük, sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk, istersen bu gece burada kal, dedik, sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık, sık sık görüşelim, olmaz mı, dedik, iyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık, ortada her zamanki gibi bir karanfil kaldı.) Köşedeki tütüncü silaha çevirdi sigaralarını ödemesi çok güç sigaralara, manav yarı anlamlı güldü biz geçerken eriklerden, çileklerden, o canım kirazlardan bile utanmadan, hani o çocukluk küpesi olan kirazlardan hani rengi içimize göre değişen: mor, mavi, pembe, sarı... İlk defa merhaba dedi bir balıkçı çırparaktan elindeki suyu ölgün lüferlere sigarası dudağında: merhaba! Ya peki biz ne dedik, ne dedik? Yoldaki bir taşı şöyle bir kenara koyduk, yakamıza rastgele bir çiçek iliştirdik, su satılan dükkânlara baktık, yüzümüz cam cam ışıdı ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık, köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük, su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde şöyle yazdı: Her şey sonraya kaldı. Ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül! Gölgesi yüreklerimizin! Öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor, çıplak ölüler birbirine kenetlenmiş çöpler halinde. Bir otobüse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz söyle, nerde "Göğe bakma durakları", nerde? Birinin elinde gazete ve süt, gazete mi, evet gazete, bütün manşetler tutsaklığı ve yenilgiyi çağrıştırıyor, paramızı veriyoruz, üstünü alıyoruz, bozuk paralar, cebimizde nikel cebimizde sarılmış ölüler halinde. Her şey bir hızlı adım olmamaya, ama dün gibi taşıdığımız bir umut gözlerimizde, saatlerimize bakıyoruz hiç yoktan, çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak, yemyeşil bir su takılıyor akrebe, bir çavlan, yüzü akide gibi parlayan bir gün takılıyor yelkovana, anılardan, anılardan çoktan vazgeçtik, yaşadığımız bugün nasıl, güzelliğimiz hangi güzellik. Biliyor muyuz, hayır, bilmiyoruz da acılarımızdan bir yaz kurduk onarıyoruz, belki bir hazırlık bu başka yazlara, yakın yazlara, uzak yazlara, çünkü her şey eskiye kaldı, anılar bile, her şey, ama her şey eskiye kaldı, vakit yok bir daha yemyeşil eylül tramvaylarına. _Edip Cansever, Saate Bakmak (Sonrası Kalır -1- Bütün Şiirleri) _Görsel: Erhan Cihangiroğlu
77 notes
·
View notes
Text
https://gundem.news/ – Son Dakika Haberleri, Haber, Haberler, Spor, Ekonomi, Dünya, Fotogaleri, video, teknoloji, sağlık, otomobil, fuar, kültür-sanat, Manşetler, sinema, vizyon, tiyatro, hava durumu, yol durumu, döviz kurları, borsa, namaz vakitleri, bilgi yarışması, tatil rehberi, ucuz rehleri, telefon, cep telefonu, finans,news, newspaper, uluslararası ve yerel haberler, basın, medya, güncel, magazin, kültür ve sanat, yaşam, astroloji, eğitim, blog, şans oyunları, TV rehberi, internet TV, yazar, anket, arşiv, ilan, çizerler, haberi, haberleri, Spor Haberleri, Politika, Siyaset, Manken, Türkiye, Sanat, Sanatçı, Yerel Haberler, Son Haberler, Gazete Haberler, Gazeteler, Türkiye’den ve dünyadan güncel haberler. Son haberler, Dış Haberler, Yerel Haberler ve Haber Arşivi
1 note
·
View note
Text
MÜŞTEKİ İFADELERİ HAKKINDA BASINDA YER ALAN GERÇEK DIŞI HABERLER
Müştekilerin Mahkeme Huzurundaki İfadeleri Bunun Bir Kumpas Davası Olduğunu Bir Kez Daha İspatladı !!!
Adnan Oktar ve arkadaşları davasında müşteki ifadelerinin alınmaya başlanmasıyla, 5 ve 6 Ağustos 2020 tarihli bazı gazete ve internet sitelerinde bir takım gerçek dışı bilgilerin yer aldığı haberler yayınlandı.
Öncelikle, Mahkemenin aldığı karara saygı duymakla birlikte, basında yer alan, yargılananların müştekiler üzerinde baskı kurduğu ve sözde korkutucu etkileri olduğuna dair haberler akla, mantığa, izana, gerçeklere ve akılcı her türlü kavrama baştan sona aykırı iddialardır.
Hayatını sevgi üzerine kuran Adnan Oktar ve arkadaşlarının baskı, yıldırma, dayatma, zorlama, tehdit, korkutma gibi ifadelerle aynı cümle içinde yer alması bile abestir. Bugüne kadar ne Adnan Oktar ne de arkadaşları hakkında bu yönde açılmış bir soruşturma dahi bulunmamaktadır.
Tamamen hayal ürünü bir iddia olmakla birlikte, güya askeri ve siyasi casusluk gibi dehşet verici suçlar işlediği iddia edilen sözde silahlı suç örgütünün sözde tehdit yöntemleri olarak ise “TWEET YAZMAK” cevabı gelmektedir. Böyle bir tweet veya yazı da hiç olmamakla birlikte, “TWEET YAZARAK KORKUTUCU GÜÇ KULLANANAN SİLAHLI SUÇ ÖRGÜTÜ” ifadesinin içindeki akıl, mantık ve hukuk çöküntüsünü kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
Nitekim söz konusu davada, sözde silahlı suç örgütünün hayali suçlarından biri de “hukuk grubu kurmak”, yani herhangi bir durumla karşılaştığında bunu hukuku kullanarak çözmektir. Öyle sanıyoruz ki, değil Cumhuriyet tarihinde dünya tarihinde hakkını hukukla, kanunla, mahkemeyle arayan hiçbir suç örgütü görülmemiştir.
Bir sorunla karşılaştığında mahkemeye başvuran mafya kavramı ne kadar abesle iştigalse, iftiraya, saldırıya, hukuksuzluğa maruz kaldığımız zaman bunu Türk Adaletine taşıdığımız için suçlanıyor olmamız da, hukuk dışına asla çıkmadığımız bu derece sabitken, müşteki hanım ve beyleri tehdit ettiğimiz iddiası da o kadar abesle iştigaldir.
Ayrıca nezaketi, insaniyeti, güzel sözlülüğü, inceliği, görgüsü, kalitesi ile tanınan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yüzlerindeki nurun ve temizliğin kimse üzerinde korkutucu bir etkisi olması mümkün değildir. Tam tersine başta Sayın Adnan Oktar olmak üzere herhangi bir arkadaşımızla karşılaşan insanın üzerinde oluşabilecek tek etki sevgi, güzellik, iyilik ve pozitif olan her şeydir.
Basında yer alan “yakışıklı erkekler grubu olduğu”, “bunların kız getirmekle görevlendirildiği”, “kızları çektiği” gibi çirkin iddialar ise her şeyden önce bu satırları yazanların dünyaya ve kadınlara yönelik kabul edilmesi imkansız bakış açısını yansıtan seviyesiz ithamlardır. Tek başına “kız getirme” kavramı ve ifadesi dahi bu kumpası hazırlayanların çirkin ve karanlık dünyasının önemli bir göstergesidir. Kadınlara verdiği değer ve gösterdiği saygı ile ön planda olan arkadaş camiamızda hiç kimsenin böyle bir üslup kullanması mümkün değildir.
Kaldı ki başta Sayın Adnan Oktar olmak üzere arkadaşlarımız herhangi bir hanımla arkadaşlık kurmak istedikleri takdirde bunu onlara birinin sağlamasına hiç ihtiyaç duymayacak şekilde yüksek kalitede fiziki, maddi ve manevi özelliklere sahiptirler. Sayın Adnan Oktar’ın yüksek ahlakı, kalitesi ve etkileyici görünümü sebebiyle, talep etmese dahi kendisiyle arkadaş olmak isteyenlerin çokluğu bilinen bir gerçektir.
Bilindiği üzere cinsel suçlar ispatlanması en kolay suç kategorisidir. Gerçekten tecavüze uğrayan bir kadının bunu ispatlayabilmesi oldukça kolaydır. Değil iç çamaşırı veya kıyafeti, tek bir parça peçeteyle dahi doku alması, saklaması, ilgili birimlere teslim etmesi ve doğru söylediğini ispatlaması mümkündür. Bizlerin yargılandığı davada ise bolca laf ve magazin yanında bir tane bile somut bulgu ve ispat bulunmamaktadır.
Yıllar boyunca tecavüze uğradığını iddia eden kadınların tecavüze maruz kaldıkları yere güle oynaya seve isteye, üstelik bir gün değil üç ay değil 10 yıl 20 yıl boyunca neden gelmeye devam ettikleri sorusu bir yana, bunca zaman boyunca bir tane bile delil ortaya koyamadıkları durumu açıklamaktadır. Böyle bir tecavüz ve taciz hiçbir zaman yaşanmamıştır.
Bu konuda doğruyu söylediğimiz Adli Tıp raporlarıyla da ispatlanmıştır. Tecavüze uğradıklarını iddia eden kadınların Adli Tıpta yapılan fiziki incelemelerinde tecavüze uğramadıkları bilimsel olarak ortaya çıkmış, bu raporlar dava dosyasına girmiştir.
Tüm bunların yanı sıra arkadaş camiamıza yönelik en çirkin ve ahlaksız iftiralardan biri olan turnike sistemi hakkında daha önce basına yaptığımız çağrıyı bir kez daha yinelemek istiyoruz:
“Eğer gerçekten turnike sistemini eleştiren bir haber yapmak istiyorsanız, genelevlerde her gün 100’lerce insanla turnikeye girmeye mecbur bırakılan, onların üzerinden elde edilen gelirle on binlerce insanın maaşının ödendiği, 200 bin zavallı kadının kurtulmasını sağlamak için haberler yapın. Genelevlerin kapatılmasına vesile olacak manşetler atın. Böylece büyük bir hayra vesile olursunuz. Genelevlerde her gün düzenli, vesikalı ve vergili işleyen turnike sistemini göz ardı edip, bunun hakkında tek bir kelime bile yazmayıp, tertemiz Müslümanlara atılan iftiraları gerçekmiş gibi manşetlere taşımanın vicdanları yaraladığını siz de görün.”
Sonuç olarak, yalan bin defa da söylense yalandır ve olabilecek en iyi kurgu da yapılsa yalan mutlaka açık verir. Bu davada ise söylenen yalanlar ve iftiralar binlerce yönüyle ifşa olmuş, açık vermiştir. Milletimizin vicdanında ilk günden beri ak olduğumuz biliyor ve Yüce Türk Adaletinin de oynanan bu oyunun farkında olduğuna inancımız tamdır.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.
#adnan oktar#müşteki#iftira#kumpas#mahkeme#dava#dosyası#cevaplar#gerçekler#istanbul#silivri cezaevi#turnike#genelev#tecavüz#taciz#iddiaları#müslümanlar#adnan hoca#kedicikler#aslanlar#Twitter#adli tıp raporu
0 notes
Photo
İstanbul Ekspress Gazetesi'nin o dönem ki Genel Yayın Yönetmeni ise Gökşin Sipahioğlu'ydu.. Yıldırım baskıyı hazırlayan kişiydi.. 1960'larda SIPA Press'i kurdu.. Askeri kriz yaşanan ve kimsenin girmeyi cesaret edemediği ülkelere girdi.. Bu ülkelerden dünya medyasına fotoğraflar geçerek tanındı.. 1969'da SIPA Press dünyanın en büyük fotoğraf ajansı seçildi. SIPA Press olay çıkacak ülkelere daha önceden muhabir göndermesiyle ünlendi.. O dönem Sipahioğlu'nun MİT'in Avrupa'daki önemli kaynaklarından birisi olduğu iddia edildi. Yıllar sonra patronu Mithat Perin, 6-7 Eylül'de Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Gökşin Sipahioğlu kullandığını itiraf etti..
****
61 yıldır temizlenmeyen bir kara leke..
ATATÜRK'ÜN EVİNİ BOMBALAYAN ADAMI VALİ YAPTILAR..
Beş kişiydiler.. Beş farklı insan.. Biri öğrenci, biri patron, biri gazeteci, biri kaymakam, biri asker.. Oktay Engin, Mithat Perin, Gökşen Sipahioğlu, Hayretttin Nakipoğlu ve Sabri Yirmibeşoğlu.. 61 yıl önce kaderleri ortak bir noktada buluştu. 1955 yılının 6-7 Eylül'ünden sonra hayatları birden bire değişti.
*. *. *
Tarih 1955 idi.. 5 Eylül'ü 6 Eylül'e bağlayan gece.. Selanik'te bulunan Atatürk'ün evi bombalandı.. Türkiye olayı TRT Radyo'nun öğlen 13.00 haber bülteninde duydu.. Ardından İstanbul Ekspress Gazetesi "Yıldırım Baskı" yaptı.. Normalde 20 bin satan gazete o gün tam 290 bin adet basıldı.. Özellikle Rumlar'ın yoğun olduğu semtlerde dağıtıldı.. İstanbul Ekspress tam sayfa verdiği haberde "Atamızın evi bombalandı" başlığını kullandı ve bombayı Yunanlılar'ın attığını yazdı.. İşte ne olduysa bundan sonra oldu.. Ülkede "Rum Avı" başladı. Başta İstanbul olmak ùzere sahil kentlerindeki Rumlar'ın işyerleri ve evleri talan edildi... 15 Rum öldürüldü, 300 kişi yaralandı.. 30'dan fazla kadına tecavüz edildi.. 4214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile fabrika, otel, bar gibi 5317 mekan talan edildi.. Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildi.. İstanbul'da bulunan 73 Rum Ortodoks kilisesinin tamamı ateşe verildi. Rum ,Yahudi ve Ermeni mezarlıkları saldırıya uğradı.. İki gün süren yağma, talan ve linçten sonra sıkıyönetim ilan edildi.. Türkiye'deki tüm gazeteler olayda "Yunan kışkırtması" olduğunu ve Yunanlılar'ın Atatürk'ün evinin bombalayarak halkı tahrik ettiğini yazdı..
*. *. *
Yunanistan hükümeti olayın aydınlanması için hemen soruşturma başlattı.. Öncelikle Atatürk'ün evinde hiçbir hasar yoktu.. Atılan bir ses bombasıydı.. Üstelik görgü tanıkları vardı.. Yunan makamlarına göre Atatürk'ün evini iki Türk, konsolosluk görevlisi Hasan Uçar ile üniversite öğrencisi Oktay Engin bombalamıştı. Hasan Uçar yardım etmiş, Oktay Engin bombayı atmıştı İkisi de hemen tutuklandı.. Bombacı Oktay Engin 21 yaşında ve Batı Trakya Türklerindendi. Türkiye'nin verdiği bursla Selanik'te hukuk fakültesinde okuyordu.. Bir süre sorgulandıktan sonra tutuksuz yargılanmak ùzere serbest bırakıldı.. Yunanistan dışına çıkması yasaktı ama nasıl olduysa Türkiye'ye kaçtı.. Yargılaması bittiğinde 3 yıl 6 ay hapis cezası aldı.. Yunanistan cezasını çekmesi için Oktay Engin'i hemen istedi fakat Türkiye vermedi..
*. *. *
Oktay Engin Türkiye'ye geldikten sonra elini kolunu sallayarak dolaştı.. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ikinci sınıftan eğitimine devam etti.. İstanbul Üniversitesi'ne kayıt yaptırırken, Selanik Üniversitesi'nde eğitim gördüğüne dair geçerli belge getirmesi gerekiyordu.. Nedense ondan istenmedi. Okurken İstanbul Belediyesi'nde maaşa bağlandı.. Mezun olunca kaymakamlık sınavını kazandı.. Çankaya kaymakamı oldu.. Ancak dönemin emniyet müdürü tarafından özel olarak istendi ve Emniyet Genel Müdürlüğü Siyasi İşler Müdürlüğü'ne atandı.. Eşi görülmemiş inanılmaz bir terfiydi bu.. Bu göreve gelmek için en az 15 yıllık bir tecrübe gerekiyordu.. Acemi kaymakam Oktay Engin basamakları ikişer üçer çıkıyordu.. Sanki birileri "Yürü ya Oktay" demişti.. Ardından vali oldu.. Nevşehir Valisi.. Atatürk'ün Selanik'teki evini bombalayan adam artık bir cumhuriyet valisiydi..
*. *. *
Ya diğerleri.. Oktay Engin'i hiç bir tecrübesi olmamasına ragmen siyasi şubenin başına getiren kişi Emniyet Genel Müdürü Hayrettin Nakipoğlu idi.. İlginçtir.. Hayrettin Nakipoğlu 6-7 Eylül olaylarının olduğu gün Beyoğlu kaymakamıydı.. Emniyet Müdürlüğü'nün ardından Adalet Partisi Kayseri Milletvekili oldu ve 1970 yılında İmar İskan Bakanlığı yaptı..
*. *. *
O gün "Atamızın evi bombalandı" manşetiyle yıldırım baskı yapan ve Rumlar'ın yoğun olduğu semtlerde dağıtılan İstanbul Ekspress gazetesininin sahibi Mithat Perin'di.. 6-7 eylül olayların kısa bir süre sonra Demokrat Partiden İstanbul Milletvekili oldu.. Daha sonra Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanlığı, Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Üyeliği, İstanbul ve İzmir Gazeteciler Cemiyetlerinin başkanlığını yaptı..
*. *. *
İstanbul Ekspress Gazetesi'nin o dönem ki Genel Yayın Yönetmeni ise Gökşin Sipahioğlu'ydu.. Yıldırım baskıyı hazırlayan kişiydi.. 1960'larda SIPA Press'i kurdu.. Askeri kriz yaşanan ve kimsenin girmeyi cesaret edemediği ülkelere girdi.. Bu ülkelerden dünya medyasına fotoğraflar geçerek tanındı.. 1969'da SIPA Press dünyanın en büyük fotoğraf ajansı seçildi. SIPA Press olay çıkacak ülkelere daha önceden muhabir göndermesiyle ünlendi.. O dönem Sipahioğlu'nun MİT'in Avrupa'daki önemli kaynaklarından birisi olduğu iddia edildi. Yıllar sonra patronu Mithat Perin, 6-7 Eylül'de Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Gökşin Sipahioğlu kullandığını itiraf etti..
*. *. *
Beşinci kişi Sabri Yirmibeşoğlu.. 6-7 Eylül'de 1.Ordu Komutanıydı ve Özel Harp Dairesi'nde (Seferberlik Tetkik Kurulu) görevliydi.. Sonra Özel Harp Dairesi'nin Başkanı oldu.. 1974 yılında Kıbrıs'ta Özel Harp Dairesi'nin sivil direnişi örgütleyen lideri olarak nam saldı.. Sabri Yirmibeşoğlu'nun yıllar sonra "6-7 Eylül bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı." demişti. 23 Eylül 2010 tarihinde Habertürk gazetesine ise şunları söylemişti. "Eğer bir yerde halkın galeyana gelmesini bir mukavemet hareketini göstermesini arzu ederseniz sizin saygın değerlerinize düşmanın, karşı tarafın bir şey yaptığını, küçültücü hareket yaptığını gösterirseniz, halkı galeyana getirirsiniz. Özel Harp'te bir kural vardır; halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs'ta cami yaktık biz. Cami yakılır mesela."
*. *. *
Beş kişiydiler.. Beş farklı insan.. Biri öğrenci, biri patron, biri gazeteci, biri kaymakam, biri asker.. Oktay Engin, Mithat Perin, Gökşen Sipahioğlu, Hayretttin Nakipoğlu ve Sabri Yirmibeşoğlu.. 61 yıl önce kaderleri ortak bir noktada buluştu. 1955 yılının 6-7 Eylül'ünden sonra hayatları birden bire değişti.. Sanki Allah hepsine "yürü ya kulum" demişti. Casus filmi senaryosu gibi değil mi? Unutmadan. 6-7 Eylül olaylarının olduğu günler İngiliz Sunday Times Gazetesi'nin muhabiri de İstanbul'daydı. Hem de İstiklal Caddesi'nde. Olayların tam ortasında.. Üstelik Atatürk'ün evinin bombalandığı Selanik'ten yeni gelmişti.. Kimdi o biliyor musunuz?.. Ian Fleming.. "007 James Bond" karakterini yaratan dünyaca ünlü yazar.. Ve İngiliz istihbarat örgütü MI6 ajanı.. Herkese iyi haftalar dilerim..
(Sedat Kaya)
#6-7EylülOlayları #Septembriana #Σεπτεμβριανά
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=1178361382202374&
*
http://bianet.org/bianet/siyaset/4463-perin-goksin-sipahioglu-alet-oldu
*
Mithat Perin, 1955'te yaşanan dehşet saatlerinin mimarı İstanbul Ekspres Gazetesi'nin sahibiydi.30 bin tirajlı gazete, o gün 296 bin satıldı. Perin'in adı tarihe İstanbul'u karıştıran adam olarak geçti. Tayfun Gönüllü'nün 7 Temmuz 2000'de Mithat Perin'le ölümünden önce yaptığı söyleşi.
Perin 83 yaşında
45 yıl öncesini anlatırken "Kabak benim başıma patladı" diyor
Mithat Perin... Bu isim, Türkiye'nin yakın geçmiş tarihine ilgi gösterenler için pek yabancı değil. Zira, onun adı "İstanbul'un altını üstüne getiren adam" olarak kayıtlarda kaldı. Bunun nedeni de İstanbul Ekspres Gazetesi'nin sahibi olmasından kaynaklandı. Çünkü o gün, 6 Eylül 1955 günü, dehşet saatlerinin başlamasını tetikleyen manşeti atmıştı gazetesi: "Atatürk'ün Selanik'teki evi bombalandı."
İşte bu manşetle birlikte İstanbul'da iki gün boyunca korkunç bir yağma yaşanacaktı.
Gerçekten de 5 Eylül günü Atatürk'ün evine bomba konmuştu konmasına ama bombayı koyan da iki Türk genciydi. Üstelik hiç de vatan haini değildi. Çünkü bu gençlerden biri geçtiğimiz yıllarda merkez valiliğinden emekli olacaktı.
6 Eylül günü olduğunda Atatürk'ün evine bomba haberini İstanbul Ekspres Gazetesi menşetine koydu. Gazetenin Yazı Müdürü Gökşin Sipahioğlu'ydu. Gazetenin tirajıysa 30-40 bin civarında. Hatta o zaman en çok satan gazete Hürriyet'in bile 70-80 binlik bir baskısı vardı.
Şimdi 45 yıl öncesine, o güne, havanın nasıl olduğuna dönüp bir göz atalım.
Sıkıcı bir Eylül günü
Dışarıda çiseleyen bir yağmur var. Cağaloğlu'nda Merkez Han'ın küçük bir odasındaysa sıkıntıdan patlayan iki kişi oturuyor.
"Hadi dışarı çıkalım "dedi biri.
Sıkıcı bir eylül günü Merkez Han'dan dışarı çıkıp Ankara Caddesi'ne baktılar. Tan Gazatesi'nin önü müvezzi çocuklarla dolu. Matbaadan koltuğunun altına gazeteyi alan dağıtıcı çocuklar, "Atatürk'ün evine bomba" çığlıklarıyla daha Sirkeci'ye ulaşamadan gazeteleri bitiriyorlar.
İki kişi Tan Maatbası'nın önüne geldiklerinde ortalıkta anormal bir durum olduğunu anladılar. Sonra biri yanındakinin engellemesine rağmen kalabalığı yararak maatbaadan içeri daldı. Pekİ o haber nasıl manşete çıkmıştı?
Gerçekten de nasıl oldu sayın Perin?
Gazete, Tan Maatbası'ndaydı. Ben Merkez Han'daydım. Gökşin (Sipahioğlu) bana telefon açtı. Böyle böyle bir haber var dedi. 'İkinci baskı yapalım' dedi. 'Yapmayalım' dedim. 'Hava da kötü, elde kalıyor' dedim. 'Peki' dedi. Biraz sonra bayii telefon açtı. Gazetelerin parasını peşin vereceğim dedi.
Anlaşılan bayii sizin bu haberi basmanızı istiyordu. Kimdi bayii?
Fuat Büke.. Başbayii.. Matbaaya girdiğimde 180 bin basılmış bile.. Haberim yok. 'Kağıt nereden buldunuz' dedim. 'Bulduk' dediler. Kağıdımız çok kısıtlıydı. Anormal birşey olduğunu anladım. Gittim prototipte kağıdı kestim. 'Ne yapıyorsun' dediler. Kağıdı kestim ama kalıpları kesmek aklıma gelmedi. 'Bundan sonra basmayın' dedim. 'Peki' dediler. Ben oradan çıktıktan sonra yine bağlamışlar kağıdı.
Sonrasındaysa çok kötü şeyler oldu.
Evet iş döndü dolaştı benim başıma yıkıldı. O olaylarda 7 Eylül günü tutuklanan ilk insanımdır.
Dönüp baktığınızda ne düşünüyorsunuz?
Bazı iddialar oldu. MİT yaptırdı diye. Gökşin Bey bunu televizyonda söyledi. Eğer bunu MİT yaptırdıysa sen MİT'in adamı olarak yaptın derim.
Bir hata mı var sizce?
İdrak ve izan hatası. Gökşin'in burada kendini öne çıkarmak için alet olduğu anlaşılıyor.
Peki bu işi tezgahlayanlar Sipahioğlu'nun böyle bir oyuna gelebileceğini nasıl hesap ettiler?
Tertip yok. Zaten öncesinde bir miting vardı.
Oysa, Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, o dönemde Özel Harp Birimi'nde görevli bir subaydı. Ve bir röportajında gazeteci Fatih Güllapoğlu'nu şimdi tarihi belge niteliğindeki şu diyalogla şaşırtmıştı:
Yirmibeşoğlu- (...) 6-7 Eylül olaylarını ele alırsak..
Güllapoğlu- Pardon paşam, pek anlayamadım.
Yirmibeşoğlu- Tabi...6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve iyi bir örgütlenmeydi. Amacına ulaştı.Sorarım size bu muhteşem örgütlenme değil miydi.
Evet, sayın Perin...
Gökşin MİT işi diyor. O, (Sabri Yirmibeşoğlu) Özel Harp Dairesi'nin müthiş örgütlenmesi diyor. Neyse, o oyuna gelmiş. Ama ben suçlanıyorum.
Menderes'le yolları İzmir'de ayrıldı
Mithat Perin 1917 doğumlu üç kuşak bir Rumeli'li. Lozan Antlaşması'ndan sonra Türkiye'ye göç. Galatasaray Lisesi mezunu. 1938 yılında İstanbul'da gazeteciliğe başladı. Sonra İzmir'den gelen teklifi değerlendirdi. Demokrat İzmir Gazetesi'ni kurdu ve genel yayın müdürü oldu. Tutuklanmalar, davalarla geçen yıllar. Bu dönemde Demokrat Parti'de yer aldı. Ama partisiyle arasında çelişkiler çıktı. İşler kızışmaya başlamıştı ki, Emin Sazak, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Fevzi Lütfü'yü "fekalade ağır" dille suçlayan bir açıklamayı yayınlaması bardağı taşıran damla oldu.
"Fevzi Lütfü'nün evinde toplanmışlar, beni de çağırdılar. Gergin bir hava vardı. Bir adam bir söz söyler benim onu değiştirmeye hakkım yoktur. Fikrimde direnince Osman Kibar 'aldığın para kadar konuş' dedi. Ben de siz kendinize yeni genel yayın müdürü bulun dedim çıktım."
1950 ve Mithat Perin'in İzmir macerası bitti
Eşi Perizat Hanım milletvekili olmasını istemiyordu. Sohbetimize katılan Perizat Hanım'ın gözlerine bakıp dudaklarının arasından "İlerideki kötü günleri görmüştü" cümlesi döküldü.
Sonra "Benim ilk tökezlemem" diye başladı tekrar söze. Merak ettik. "6-7 Eylül olaylarıdır".
Yunanistan, BM'den Kıbrıs konusunu gündeme almasını isteyerek adadaki sorunu uluslararası platforma taşıdı. 29 Ağustos 1955'de Kıbrıs sorununu görüşmek üzere Londra Konferansı düzenlendi. Türkiye'yi, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes ve 3 general ile diplomatlardan oluşan bir heyet temsil ediyordu. Ama anlaşma sağlanamadı.
Tam bir hafta sonra Selanik'te patlayan bomba Mithat Perin'in gazetesinde özel bir baskıyla manşet yapıldı. Ardından infial. Rum, Ermeni ve Yahudi vatandaşlara ait ev ve işyerleri birkaç saat içinde yakılıp yıkıldı. 3 kişinin öldüğü 30 kişinin yaralandığı saldırılarda 73 kilise, 1 fabrika, 8 ayazma, 2 manastır, 5 bin 538 gayrimenkul tahrip edildi.
0 notes
Photo
Konya Gazeteleri ortak manşetle okuyucusunun karşısına çıktı https://ift.tt/2UJe17C
Konya Gazeteleri ortak manşetle okuyucusunun karşısına çıktı Konya’da günlük yayın yapan 11 gazete Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı Evde Kal çağrılarını manşete taşıdı. Gazetelerin birinci sayfaları bu temayla okuyucusuna ulaştı.
March 30, 2020 at 11:43AM
0 notes