#Güzel Köylü
Explore tagged Tumblr posts
how-much-for-a-whump · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Güzel Köylü 27. Bölüm
71 notes · View notes
yeniyeniseyler · 1 month ago
Text
Star - Haftalık Yayın Akışı (30 Eylül - 6 Ekim) (Özel)
Star TV‘nin haftalık yayın akışını (30 Eylül – 6 Ekim 2024) haberimizde bulabilirsiniz.   * Yayın akışında değişiklikler olduğu an başlığımız güncellenecektir. Star TV – Haftalık Yayın Akışı (30 Eylül – 6 Ekim 2024)
0 notes
hataysekshikayelerisblog · 10 months ago
Text
Köylü Yengeme Uygulamalı Orgazm Dersi Verdim! (Ahmet 25 Y., Yalova)
Selamlar. Dayım, köyden birisiyle evlenmişti. Yengem çıtı pıtı, güzel sayılabilecek, küçük göğüslü, iri götlü, minyon tipli, ama çok oynak bir kadındır. Evlendikten birkaç sene sonra pek anlaşamadılar. Yengem de nedense boşanmak yerine, evliliğini devam ettiriyordu. Herhalde çocukları olduğundan boşanmak istemiyordu. Ben askerden geldiğimde, yengemle daha sık konuşuyor, dertleşiyorduk. Yengem bana karşı çok açık konuşur, çekinmezdi. Ben de ona kız arkadaşlarımla olan ilişkilerimi anlatırdım.
Yine bir gün kız arkadaşlarım hakkında konuşurken, yengem, "Merak ettiğim birşeyi soracağım, ama gülmeyeceksin!" dedi. "Tamam yenge, sor!" dedim. Yengem, "Kadınlar da bo��alıyormuş, doğru mu?" deyince, ben birden dondum kaldım. Şaşkınlığımı atınca, "Evet doğru, kadınlar da boşalır, yani orgazm olurlar. Sen orgazm olmanın nasıl birşey olduğunu bilmiyor musun?" dedim. "Hayır, bilmiyorum!" dedi. Bu duruma ne diyeceğimi bilmiyordum doğrusu. Birkaç saniye düşünüp, "Peki, siz dayımla hiç ön sevişme yapmıyor musunuz?" diye sordum. Yengem, "O ne ki?" dedi. "Yani asıl işi yapmadan önce, öpüşüp koklaşıp, birbirinizi yalamıyor musunuz?" dedim. Yengem, "Yooo, hayır, dayın genelde üstüme çıkar, bir iki dakikada işini görür yatar!" dedi. Konuşmalarımız çok heycanlı yerlere gidiyordu ki, annem çağırınca, o gün öylece kapandı konu.
İnanamıyordum, demek ki bu kadının ateşi bundan dolayı dışına vuruyordu. Çünkü yengem öyle şakalar yapıyordu ki, hemen oracıkta altıma yatırmamak için kendimi zor tuttuğum zaman çok olmuştur. Ama bazen de çok ilginçtir ki, yengem benden uzak duruyordu. Sanırım evdekilerden çekiniyordu veya korkuyordu.
Yengem bir gün yine sabahtan bize gelmişti. Annem mutfakta çay demlerken, biz yengemle içerde şakalaşıyorduk. Ben kanepede uzanmıştım, yengem ayakta, bana şakalar yapıyordu. Birden şakayla elinden tutarak kendime çekmemle beraber, yengem bilerek kucağıma doğru oturdu. Götünün altında kalkmış yarağımı hissedince, "Ne oluyor?" diyerek kucağımdan kalkmaya çalıştı. Ben de, "Seni istiyor!" dedim ve kalkmasına izin vermedim. Yengem, "Saçmalama, ben senin yengenim!" diyerek tekrar kalkmak için teşebbüste bulundu. Ama ben, "Ne var bunda ki yenge? Hem sana orgazm olmayı öğretirim!" dedim. Yengem, "Annen gelecek, kapatalım konuyu!" deyince, "Tamam, ama bu burada kalmaz, seni istiyorum yenge!" diyerek kucağımdan kalkmasına izin verdim.
Yengem kalkıp yandaki kanepeye oturunca, "Ne kadar istiyorsun göreceğiz!" dedi. Yengemin bu lafından daha da tahrik olmuştum. Ama o da biliyordu ki, o anda birşey yapamazdım, ortam müsait değildi. Yengeme, "Ben seni uygun zamanda yakalarım!" dedim. Yengem, "Zor yakalarsın! Göreceğiz!" dedi. Tam o sırada annem çaylarla içeri girince, doğal olarak konuyu değiştirdik. Yengem bir çay içip, evde işim var diyerek kalktı. Ben yerimde duramıyordum, yengemle sevişmek için çıldırıyordum. Yengem o iri kalçalarını oynatarak bizim evden ayrıldı. Aklım yengemin kalçalarında kalmıştı, onları ilk defa kucağımda hissetmenin hazzıyla hemen banyoya koştum, 31 çekmeye. Banyoda yarağımı elime alır almaz boşaldım.
Aradan bir hafta kadar geçti, yengemlere oturmaya gidecektim. Ama hazırlıklı olmalıydım, onun için gitmeden önce duşumu aldım. Yengemlerin eve vardığımda, baktım çocuklar evin önünde oynuyorlardı. Kendi kendime, (Bu iş tamam, evde yengemden başka kimse yoksa bu iş olur!) dedim. Kalbimin atışları artmıştı. Yarağım bile bu düşüncelerden kalkmaya başlamıştı. İçimden (Ne olur evde başka kimse olmasın!) diyerek zile bastım. Yengem, "Kim o?" deyince, "Benim yenge, aç!" dedim. Yegem, "Hıı, bir dakika!" dedi ve kapıyı açtı. Morali bozuktu. "Gel buyur..." deyince, "Ne oldu yenge, neyin var?" dedim. Yengem ağlayarak anlatmaya başladı. Kaynanasıyla anlaşamıyorlarmış. İçimden (Ne hayallerle geldik, ne bulduk!) diye geçirerek, "Üzülme yenge, boşver, takma kafana!" falan diyerek yengemi teselli etmeye çalışıyordum. Morali yerine gelsin diye uğraşırken, yengem, "Başıma ağrılar girdi, çok kötüyüm!" dedi.
Kolonya şişesi TV'nin yanında duruyordu. Aldım geldim ve başladım yengemin başını ovalamaya. 10 dakika kadar ovaladıktan sonra, yengem, "Çok iyi geldi, biraz rahatladım, ellerin dert görmesin, sana da zahmet oldu!" dedi. "Ne demek yenge, sen yeter ki rahatla!" dedim. Ben arkadan başını ovalamaya devam ederken, yengem başladı omuzlarını oynatmaya, "Omuzlarım da ağrıyor!" dedi. "Merak etme yenge, orayı da ovarım, birşeyin kalmaz!" dedim, başladım omuzlarını ovalamaya. Derken farkettim ki, sütyenin askıları gözükmüyordu, sanırım yengem sütyen takmamıştı. Arkasından omuzlarını biraz ovduktan sonra, önüne geçerek omuzlarını arkaya doğru sıkıştırarak göğüslerine doğru bakıyordum. Yengem omuzlarını arkaya doğru gerdikçe, göğüs uçları belli oluyordu. Çıldırmaya başlamıştım bile. Göğüs uçları sanki (Yala beni, ısır beni!) dercesine gömlekten çıkmaya çalışıyorlardı. Yengemin yaşı ilerledikçe, çocuklardan da olsa gerek, o küçük göğüsler irileşmiş, harika duruyordu.
Yengemi sikeceksem zaman kaybetmemeliydim. Ellerimi gömlek yakasından içeri sokup, omuzlarından aşağıya göğüslerine doğru inmeye çalıştım, ama gömlek izin vermiyordu. Gömleğin bir düğmesi açsam ne tepki verirdi acaba? Bunu denemeliydim, yoksa öğrenemezdim. Bir düğmesi açmak için gömleğin düğmesine elimi atınca, yengem irkildi ve hemen elimi tuttu. Ama ben, "Sakin ol yenge, omuzlarına ulaşamıyorum böyle!" deyince, elini çekti. Ben de fırsat bu fırsat deyip, duğmesini açıp, elimi yavaş yavaş göğüslerinin üzerine götürdüm. Yengem, "Yapma, çocuklar dışarda!" dese de, ben, "Kendini bana bırak, sana kadınlığını yaşatacağım, Orgazm nasıl olunur öğreteceğim!" diyordum. Yengem, "Ne olur ileri gitme!" deyip dururken, ben, "Tamam!" diyerek göğüs uçlarını parmaklarımın arasına almıştım bile. Artık geri dönüşü yoktu bu işin, bunu yengem de biliyordu, ama, "Şimdi olmaz, yapma, çocuklar dışarda, her an gelebilirler!" diyebiliyordu sadece.
Gömleğinin bütün düğmelerini açtım, o irileşmiş göğüsler önümde hazırdı artık. Eğilerek başladım yengemin göğüslerini yalamaya. Bazen dayanamıyordum, uçlarını kemiriyordum. Yengem, "Yapma, morartacaksın!" dedikçe, ben daha da çıldırıyordum. Elimi yavaşça şalvarına attım. Yengem, "Yapma, şimdi olmaz!" dese de, aslında acele etmemi istiyordu. Hızlı bir şekilde şalvarını ayağından çekerek çıkartmamla, sadece külotu ile kalmıştı karşımda. Hemen külotunu da çıkararak, yengemi kanepeye doğru uzattım ve başladım hep hayalini kurduğum amını yalamaya. Ama daha önce hiç amı yalanmadığı için, utangaç biçimde bacaklarını tam açmıyordu zilli. Adeta yeni gelin gibi naz yapıyordu ve bu beni daha da şehvetlendiriyordu. Bir an önce amına girmeliydim, ama önce yengemin orgazm olduğundan emin olmalıydım.
15 dakika kadar amını yaladıktan sonra, yengem başımı ittirerek, kasıla kasıla orgazm oldu. Orgazm olurken şekilden şekile girmişti. Yengeme, "Şimdi anladın mı orgazmın ne olduğunu?" deyince, yengem dudaklarını ısırarak sadece kafasını sallayabildi. Hemen yengemin bacaklarını omzuma kaldırıp, amının önünde yerimi aldım ve vıcık vıcık olmuş amına yarağımı soktum. Yengemin, "Ohhh!" diye inlemesi eşliğinde dibini bulmuştum. Hiç vakit kaybetmeden amına pompalamaya başladım. 5-6 dakika kadar amına sertçe gidip geldikten sonra, yengem sara nöbeti geçirir gibi debelenmeye başladı. Yeniden orgazm oluyordu yengem. Ben de gelmek üzereydim, "İçine boşalayım mı?" dedim. Yengem inleyerek, "Boşal!" dedi sadece. Böğürerek fışkırttım döllerimi amının derinliklerine...
Yengeme orgazmın nasıl birşey olduğunu öğretmiştim. Ama bu bana yetmezdi, bu fırsat bir daha çıkmayabilirdi karşıma, acele etmeliydim, devamı gelmeliydi, hayalini kurduğum o götüne de girmeliydim. Pencereden çocuklara baktık, oynuyorlardı. Bir sigara molası verdik, WC'ye falan gittik. Banyoya girip, belden aşağımızı yıkadık çıktık.
Yengem külodunu ve şalvarını giyecekken elinden aldım ve "Daha işimiz bitmedi, götten de sikeceğim!" dedim. Yengem telaşa kapıldı hemen, "Ordan olmaz, daha dayın bile ordan yapmadı! Hem çok acıyormuş!" demeye başladı. "Sen bana bırak aşkım!" diyerek, yengemi zorla domaltıp arkasına geçtim ve başladım götünün deliğini yalamaya. Yengemin çok hoşuna gitmişti, dilimi götünün deliğine sokup çıkardıkça çıldırmış gibi sesler çıkarıyordu. Bu arada yarağım tekrar kalkmıştı. Biraz da parmaklayarak göt deliğini alıştırdıktan sonra, yengemi sırtüstü yatırdım. Yengemin bacaklarını omzuma alıp, götüne sokmaya çalışırken zorladıkça, yengem kalçalarını kaldırıp, "Yapma, olmuyor işte!" diyordu.
Fakat olmalıydı, yengemin o götünü çatır çatır sikmeliydim. Yengemi tekrar domaltarak, önce amına soktum ve bir 5-6 dakika amını siktim. Amı vıcık vıcık olmuştu yine. Amının sularını yarağımın başına bulaştırarak göt deliğine yüklendim. Birkaç denemeden sonra yarağımın kafası götüne girmiş ve yengemden, "Ihhh!" diye bir ses gelmişti. Ama dinler miyim hiç, bir daha yüklenmemle birlikte kalanını da kökledim. Yengem, "Uffff! Yanıyor! Çıkart! Öldüm!" dedikçe, ben, "Geçer şimdi aşkım!" diyor, yengemin götüne pompalamaya devam ediyordum. Biliyordum, acı çekiyordu. Götünün içine bir boşalabilsem rahat bırakacaktım yengemi, ama bir türlü gelemiyordum. Bu sefer boşalmam uzun sürecekti.
Bir 20-25 dakika siktim yengemin götünü. Yengemin göt deliği artık genişlemişti, çok rahat girip çıkıyordum götüne. Yengem de artık sadece uzun uzun ıhılıyordu. Bir müddet sonra geleceğimi hissedince bir baktım ki, deliğinden kan gelmiş, yarağım kanlanmıştı. Canım yengeciğim benim, bilse başına gelecekleri asla götten vermezdi. İçine boşaldıktan sonra yarağımı götünden çıkarınca, o da anladı götünün kanadığını. Ama bana kızamıyordu, çünkü kadınlığını sayemde yaşamıştı ve çok mutlu olmuştu.
Gitme vaktim geldiğinde, yengem, "Cenabet gitme, duş al öyle çık!" dedi. "Tamam!" dedim. Bana banyoyu hazırlamaya giderken ayakta zor duruyordu. O oynak yengem, süt dökmüş kedi gibi olmuştu.
Zilli yengem benim, hastayım senin o iri götüne :)
[Ahmet]
160 notes · View notes
sertsiken0606 · 1 month ago
Text
Hasan bey merhaba bazı şeyler vardır insan kimseye anlatamaz içini acıtır canımı yakar bu yüzden çabuk yaşlanır insan. Ben mehtap 26 yaşımdayım. Esmerim ve tam bir bibloyum gerçekten çok güzel ve çok seksiyim. İçimde sakladığım bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum bari beni tanımayan insanlar okusun yorum yapsınlar. Üniversite son sınıfta korona illeti çıkmış evlere hasp olmuştuk malumunuz annem Kayseri Tomarza da hayvancılık yapan köylü bir kadın babam ben doğmadan bir ay önce ölmüş annem beni okutmak için çok çaba sarf etti. Son sınıfa geçene kadar herşey normaldi köylü çocuğuyum okumak okutmak zordur bilgisayarım laptop um yoktu dersler internet üzerinden yapılıyordu tabiki arkadaşlarımında dersi oluyordu 1 dersimden sınıf tekrarı yapacaktım ama son 1 şans daha verdi Mustafa hoca . Mustafa hoca 55 yaşlarında kır saçlı benim kadar olmasada buğday tenli yaşına göre oldukça karizmatik ve yakışıklı bir adamdı korona yüzünden karısı vefat etmişti . Aradan geçen zaman içinde günler su gibi akıp gidiyor okulun son günlerine geliyorduk ne yapıp edip sınıfı geçmem gerekiyordu Mustafa hoca 1 sınav hakkı verdi canla başla çalıştım fakat sorular çalışmadığım yerlerden çıktı günlerden salıydı hocanın ev adresini aldım gereken neyse yapacaktım Mustafa hocanın evine gittim kapıyı çaldım kapıyı açtı beni görünce durdu içeri buyur etti TV açık ve TV de porno izliyormuştu hemen kapattı yanıma geldi neden geldiğimi söyledim biliyorum dedi ben senin okulunu bitirtirim bir şekilde ama sen bana ne verebilirsin dedi aklıma bir anda siz porno izliyordunuz değil mi ben size yardımcı olabilirim ama bekaretime dokunmak yok dedim kabul dedi soyunmaya başladı banada ne duruyorsun soyunsana dedi bende soyundum ikimizde çırılçıplak olmuştuk öpüşmeye başladık elleri vücudumu okşuyordu dili dudaklarımdan boynuma oradan yalayarak amıma kadar geldi ayakta inliyordum yapacak bir şey yoktu zevkin doruklarına çıkıyordum beni kanepeye yatırdı amımı yalamaya başladı sikini ağzıma verdi tiksindim idrar kokuyordu ama azda olsa yaladım sanki içimde kan yollarımdan başka bir damar var oradan çeşme akar gibi seks sularım akıyordu Mustafa hoca bu işi iyi yapıyordu doğruldu bana domalma pozisyonunu gösterdi dediğini yaptım sırtımı boynumu yalayarak göt deliğime geldi inanmazsınız belki o kadar güzel yalıyordu ki amıma soksa ses çıkarmadan zevk almaya bakardım artık yalamayı bırakıp TV nin altındaki çekmeceden büyük bir krem çıkardı önce göt deliğime sürdü sonra kendi sikine sürdü sikini am dudaklarıma sürterek daha sert olmasını sağladı birden yüklendi hepsini içime soktu bir taraftan canım yanıyordu bir taraftan yavaş yavaş zevk almaya başlamıştım Mustafa hoca ilk anlarda yavaş yavaş girip çıkıyordu sonra hızlandı zevk çığlıkları atmaya başladım sanki porno izliyordum Mustafa hocaya daha hızlı daha sert sikmesini söylüyordum Mustafa hoca dediğimi yapıyor bir taraftan da elini amımın üzerine koymuş am duvarını ve bızıklarımı oynuyordu kasılmaya başlamıstım ki Mustafa hoca saclarımdan tutarak beni kendine çekti ve döllerini göt deliğime boşalttı. O gece sabaha kadar dinlenip dinlenip birlikte olduk. Okulu geçtim bitirdim köyüme döndüm köyümüzün ileri gelenlerinden ( zenginlerinden ) bir aile beni oğluna istedi annem bana sordu sen bilirsin dedim şimdi nişanlıyım 2 Kasım da nikah masasına oturacağım ne yapacağım kocam olacak adama söyleyip söylememek arasında gidip geliyorum. Sizce ne yapmalıyım yorumları bekliyorum.
52 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 4 months ago
Text
‘Soyadı özgürlüğü’ mü ‘soysuzlaştırma projesi’ mi?
“Herkesin ailece anılmasına yarayan öz adından sonraki adı, aile adı, aile ismi, soy ismi.”
TDK,  “soyadı”nı böyle tarif ediyor.
Soyadını tarihte ilk kez, bundan beş bin yıl önce “Çinliler” kullandı.
Avrupa’da ise “Romalılar” aile isimlerine göre soyadını belirliyordu.
Soylular, mensubu oldukları hânedânın, hâkim oldukları bölgenin, hatta oturdukları şatonun ismiyle anılırken…
Diğer insanlar yaptıkları hizmet veya meslekleriyle tanınıyordu.
Bugünkü şekliyle soyadı kullanımının Avrupa’daki öncüsü İngilizler oldu.
Sırp, Hırvat, Leh, Çek gibi Slav toplulukları ile Yunan, Romen, Boşnak gibi Balkan halkları da soyadlarında “oğlu”, “çocuğu” manasına gelen veya “meslek” bildiren ekler kullandı.
Araplar ise soyadı kullanmak yerine;
“oğlu, babası, mesleği, kabilesi ve memleketiyle anılmayı” tercih ediyorlardı.
 “Yiğit lâkabı ile anılır” atasözünden de anlaşılacağı üzere, Türkler;
“babalarının verdiği isim, kazandıkları lakap, mevki ve memleketleriyle” bilinirdi.
Mesela!
Fatih Sultan Mehmed’in unvanı “Sultanü’l-barrayn ve hakamül’l-bahrayn…”
Yani;
“Anadolu, Rumeli ile Karadeniz-Akdeniz’in Sultanı” idi.
*
Dünyada ilk “soyadı kanunu” 1787 yılında, Yahudileri asimile etmek için Avusturya’da çıkarıldı.
Kanun, Yahudilerin “Almanca” isimler ve soy isimleri almasını zorunlu kılıyordu.
Hali vakti yerinde olanlar rüşvet karşılığında “çiçek” ve “kıymetli taş” anlamına gelen güzel soyadları alırken…
Fakir Yahudilere “eşek kafası”, “yankesici” gibi soyadları layık görülüyordu.
Avusturya’nın ardından dünyada “soyadı kullanmanın kanunla dayatıldığı” ikinci ülke Türkiye oldu.
“İmparatorluk”tan “ulus devlet”e geçmekle “yeni bir millet yarattıkları” vehmine kapılan CHP���liler, halkın geçmişiyle bağını koparmak için “Harf Devrimi” ve “Kılık-Kıyafet Devrimleri”nin yetmeyeceğini düşünmüş olmalılar ki, 1934’te “Soyadı Kanunu” yürürlüğe soktular.
Kanuna göre; her Türk vatandaşı bir “soyadı” almaya mecbur tutuluyordu fakat
“aile ve memleket isimleri, hoca, hafız gibi unvanlar” ve “Osmanlıca kelimelerin” kullanılması yasaktı.
Böylece, geçmişe dair bütün kültürel, dinî, ideolojik bağlar koparılmış oluyordu.
Soyadı Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle aristokrat geçinen kalburüstü kesim, kendi aile isimlerini tescil ettirirken…
Tıpkı Avusturya’nın Yahudilere yaptığı gibi, CHP tek parti diktası da ayak takımına;
“Ördek, Kör, Camuz, Ahmak, Çakal, Armut, Davul, Yosma” gibi, onları aşağılayan soyadlarını verdi.
“Milletin Efendisidir” dedikleri köylülere ise;
“Karakoyun, Danabaş, Malak, Rençber, Semerci, Küfeci” gibi soyadları layık görüldü.
Örneğin…
Trakya gezisine çıkan Mustafa Kemal, bir iki kez sözüne karıştığı gerekçesiyle kızdığı Salih ismindeki köylüyü; “Sus bire Şirret adam” diye fırçaladığı için, “Köylü Salih”e “Şirret” soyadı verildi.
Bu arada ne kadar hamaset meraklısı ve asimile edilmek istenen etnik köken varsa onlara da içerisinde “Türk” ibaresi bulunan soyadları dayatıldı.
Atatürk’ün gönderdiği topçu birliklerince evi bombalanan DEM Partili Ahmet Türk’ün dedesi “Oduncu Hacı Sinan”a, ceza alarak bizzat Mustafa Kemal tarafından “Türk” soyadı verildi.
Tabii bir de Atatürk’ün elinden soyadı almak için kıyasıya mücadele eden seçkinci bir zümre vardı.
İsmet Paşa’ya “İnönü..”
Türkiye'nin ilk dünya güzeli Keriman Halis’e, “Ece..”
Emekli banka müdürü Berç Keresteciyan Efendi'ye, ‘‘Türker…’’
Günümüzde kullandığımız alfabeyi hazırlayan Ermeni dil bilgini Agop Martayan'a, “Dilaçar” soyadı bizzat o sıralar elinde sözlükle dolaşan Mustafa Kemal tarafından verildi.
Babası haham olan “Moiz Kohen” adlı Yahudi de bu kanundan faydalanarak “Munis Tekinalp” adını ve soyadını aldı.
*
Görüldüğü üzere, insanların “soylarını” ve “köklerini” belirtmesi gereken “soyadları” tam bir asırdır “Türkiye’de geçmişinden kopuk yeni bir nesil vücuda getirmek” için kullanıldı.
Bunun gerçekleştiğini görenler, şimdi kirli planın ikinci safhasına, yani “aileyi parçalama aşamasına” geçti.
CHP ve avaneleri ile feminist oluşumların baskısıyla, evlenen kadına kocasının soyadını almasını zorunlu kılan “Medeni Kanun’un 187. Maddesi” AYM tarafından iptal edildi.
28 Ocak 2024’e yürürlüğe giren iptal kararıyla, bu tarihten sonra evlenen kadınların diledikleri soyadını kullanmalarının önü açıldı.
“Kuşaktan kuşağa geçen ad” olan ve “aile adı” olarak kullanılan soyadı zorunluluğunun ortadan kalkmasıyla ailenin en önemli bağı koparılırken…
Çocuklar da anne-baba soyadı arasında tercih yapma riskiyle karşı karşıya kaldı.
Tabii bu uygulama ile eşler arasında “çocuğun hangi soyadını kullanacağı tartışmasının” da önü açıldı.
Soy bağının tehlikeye düştüğünü gören AK Parti, Meclis’e gelmesi beklenen “9. Yargı Paketi” ile AYM’nin yaptığı bu tarihi hatayı düzletmek için önemli bir adım attı.
Seçilmesi halinde ilk icraat olarak 24 saat içeresinde aileyi dinamitleyen “İstanbul Sözleşmesi”ni geri getirme vaadinde bulunan CHP ve avaneleri, sanki ortada bir zulüm varmış gibi, “Koca soyadı geri geliyor” diyerek, ortalığı ayağa kaldırdı.
Koca soyadını kullanmamayı “Kimlik mücadelemiz, var olma mücadelemizdir" diye nitelendiren CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, önceki gün “Bu hukuksuzluğu kabul etmiyoruz” diyerek teklife karşı çıktı…
“Bu zihniyet kadını bir birey olarak görmüyor. Kadını sadece aile kavramı içine hapsetmek istiyor” şeklinde ifadelerle AK Parti’yi hedef aldı.
“Koca” ile “evlatları” içinde barındıran “aile kavramı” niye “anne”ye hapis oluyor, izah etme gereği bile duymadı.
Çünkü niyetleri belli…
Önce “soyadı kanunu” ile bizi geçmişimizden kopardılar. İnsanlar artık en fazla dedesinin ismini sayabiliyor.
Şimdi de;
Belli bir ailenin bireylerini diğer ailelerin bireylerinden ayırmaya yarayan ve soy bağının doğru bir şekilde tespit edilmesini ve kaydedilmesini sağlayan “soyadı birlikteliğini” yerle yeksan etmek istiyorlar.
Güya “özgürlük” kisvesiyle, “aile” ve “sülale” aidiyeti olmayan nesiller yetiştirmeyi amaçlıyorlar.  
Uzmanlar bunun bir “soysuzlaştırma” projesi olduğunu söylüyor.
Üç-dört kuşak sonra neler olabileceğini düşündüğünüzde, bu söz kulağa hiç de mantıksız gelmiyor.
Dolayısıyla, 11 Temmuz’da Meclis’e gelmesi beklenen “9. Yargı Paketi” oldukça önem arz ediyor.
*
Bu arada…
Yaklaşan tehlikeyi 1400 yıl önce fark eden Peygamber Efendimiz (sas) bir Hadis-i Şerif’inde şöyle buyuruyor:
“Akrabalık ilişkilerinizi sürdürebilmeniz için neseplerinizi (sülâlenizi) tanıyın. Çünkü akrabalık bağlarının canlı tutulması ailede sevgiyi güçlendirir.”
Haber 7 Yazarı : Zekeriya SAY 08.07.2024 08:38
25 notes · View notes
yasamsallik · 4 months ago
Text
Tumblr media
Oyuncu, yazar, çiftçi ve yönetmen Ümmiye Koçak, takipçilerini Barcelona'dan bir fotoğrafla ve ilham veren sözlerle selamladı.
"Ben bu şalvarla, bu kıyafetle dünyayı gezdim.
Yola nereden çıktım biliyor musunuz güzel yavrularım, kitaplardan..."
"Bir köylü kadını istediğinde her şeyi başarabilir.
Görünüş asla önemli değil.
İnsanın kendini geliştirmesi önemli...
Ne ayağına giydiği lastik ayakkabın, ne şalvarın ne de başörtüsünün senin bilgini ve kültürünü arttırmanda hiçbir sakıncası yok."
Ümmiye Koçak
41 notes · View notes
yurekbali · 11 days ago
Text
Tumblr media
Cumhuriyet’in 100 Yılına 100 Sevinçli Cümle - Haydar Ergülen 1  Cumhuriyet sizi böyle kadınlı-erkekli bir arada gördüğü için çok sevinçli! 2  Birinci yüz yılında Cumhuriyet’in varlığı bizi çok sevindirdi, üzdüğü de oldu, ama üzdüğünden çok sevindirdi. Şimdi ikinci yüz yılında sıra bizde, ne sırası mı, Cumhuriyet’i sevindirme sırası elbette! 3  Cumhuriyet’i sevindirmek de Cumhuriyet’le sevinmek kadar kolay ve doğal. Bunun için “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” bireyler olmak yeterli. 4  20. yüzyıl büyük devrimler yüzyılı oldu. Önce 1917 Ekim Devrimi, sonra 1923 Cumhuriyet Devrimi, Çin Köylü Devrimi, Küba Devrimi. Cumhuriyet bize devrim sevincini yaşattı. 5  Devrimleri ancak romantikler yapar, Cumhuriyet’i de romantikler kurar, romantikler, yani hülyalılar! Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu denli çok sevilmesinin nedenlerinden biri de romantik ve hülyalı oluşudur. 6  Cumhuriyet’i düşünmek de sevinçtir Atatürk’ü düşünmek de. Düşüncesizler bunu bilmedikleri için bu kadar mutsuzlar! 7  İlhan Berk’in dizesindeki şu sevince bakın: “Cumhuriyet’in ilk günleri gibiydi yüzün.” 8  Keşke 100 yıl sonra da bu dizenin aydınlığı, temizliği ve ışığıyla, onun ilk günleri gibi sevinçli olabilseydik! 9  Nâzım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’nda, hani Paşa’yı “sarışın bir kurd”a benzettiği o müthiş destanda “dağlarda tek tek ateşler yanıyordu” dizesindeki sevinçle ürperiyoruz hâlâ! 10  Coğrafyanın kader olmadığını göstermek için verdi kısacık ömrünü kurtuluşa! Rumeli’si, Anadolu’su ve Mezopotamya’sıyla bu yurt, Ortadoğu’ya komşu olsa da Ortadoğulu olmasın istedi Gazi. Yüzünü hep aydınlığa, çağdaşlığa çevirdi, son yıllara dek hayli sevindik, Yahya Kemal’in “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik” dizesindeki çocuklar gibi şendik. Çocuklarımızın da yine yeniden şen olacağına, sevineceğine inanıyoruz, çünkü “bu memlekette de bir gün sabah olacak”tır yeniden! 11  Cumhuriyet sevinci tam da “Gerçekçi ol, imkânsızı iste!” sözünün gerçekleşmiş hâlidir. 12  Stefan Zweig’ın Yıldızın Parladığı Anlar kitabında karşılığını bulan anlardan biri olarak yıldızlı bir sevinçtir Cumhuriyet. 13  Cumhuriyet en çok da bir “kadın devrimi” olmanın sevincidir. 14  Cumhuriyet, ülkenin kurucusunun o ülkenin en centilmen insanı olmasının sevincidir. 15  Cumhuriyet, ülkenin en ünlü halk ozanının, gözlerinin olmasa da gönlünün açılmasının sevincidir. 16  Cumhuriyet tam da 100. yılında ulusal kadın voleybol takımının ona şampiyonlukla teşekkür etmesinin sevincidir, olmasaydı olmazlardı çünkü! 17  Cumhuriyet bir yaz sevinci olarak, yaz denizlerine kadınlı-erkekli dalmanın sevincidir. 18  Cumhuriyet karatahtaya yazılan ilk hecenin Türkçe sevincidir. 19  Cumhuriyet “Çok şükür çok şükür bugünleri de gördük” demenin yüz yıldır sevincidir. 20  Cumhuriyet, yolu geleceğe açık, yüreği sevgiye açık, saçları özgürlüğe açık genç kızların taze sevincidir.
21  Cumhuriyet bale yapan mini mini hanımların el ele tutuşmuş sevincidir. 22  Cumhuriyet, ülkenin kurucusunu yitirdiği 10 Kasım 1938’den bu yana, tam 85 yıldır her 10 Kasım sabahı saat 9’u 5 geçe saygıyla ayağa kalkmak ve o büyük devrimciyi özlemle anmaktır. 23  Cumhuriyet eşitliğin sevincidir, sevinci de eşit paylaşmaktır. 24  Cumhuriyet, kadını yok sayan, ikinci sınıf sayan toplumların ne yazık ki bilmediği, duymadığı bir neşenin sevincidir. 25  Cumhuriyet düğününde babasıyla dans eden bir genç kızın sevincidir. 26  Cumhuriyet “Benzemez kimse sana” şarkısına gözleri parlayarak katılmanın sevincidir. 27  Cumhuriyet ilk öpüşmenin unutulmaz sevincidir. 28  Cumhuriyet ilk kitabını imzalayan genç yazarın sevincidir. 29  Cumhuriyet üniversitede okumak için büyük kente gelen genç kızların, delikanlıların özgürlük sevincidir. 30  Cumhuriyet “Kimsesizlerin kimsesi” olmanın sevincidir. 31  Cumhuriyet her çocuğun Ata’sını görmeye Anıt Kabir’e gitmesinin sevincidir. 32  Cumhuriyet dünyanın en güzel kentlerinden birinin denizlerinde yol alan vapurlarda olmanın mavi sevincidir. 33  Cumhuriyet “İzmir’in dağlarında çiçekler” açmasının sevincidir. 34  Cumhuriyet “Sarı saçlım mavi gözlüm nerdesin?” özleminin sevincidir. 35  Cumhuriyet adını taşıyan meyhanede iki kadeh parlatmanın sevincidir. 36  Cumhuriyet, Cumhuriyet Bayramlarında iki dirhem bir çekirdek giyinip kutlamaya gitmenin sevincidir. 37  Cumhuriyet, Cumhuriyet’in yanlışlarını, eksiklerini özgürce tartışma sevincidir. 38  Cumhuriyet, Aydınlanma sevincidir. 39  Cumhuriyet, kızlı-oğlanlı köy çocuklarının onlara hem bilgi hem beceri kazandıran Köy Enstitüleri’nde yetişmesinin sevincidir. 40  Cumhuriyet, zeybek oynamayı erkek tekelinden kurtarıp kadını da katmanın ve adını “Tarcan Zeybeği” koymanın sevincidir. 41  Cumhuriyet, bir zamanlar Bomonti bahçelerinde ailece bira içmenin sevincidir.
42  Cumhuriyet kadın pilotun anonsunu duyunca daha güvenli yolculuk yapacağını hissetmenin sevincidir. 43  Cumhuriyet kadın şairlerin, erkek şairlerden daha iyi şiir yazmasının sevincidir. 44  Cumhuriyet, dinin asla devlet işlerine karıştırılmamasının ve “Türkiye laiktir, laik kalacak” demenin sevincidir. 45  Cumhuriyet İdil Biret’i, Suna Kan’ı, Fazıl Say’ı yetiştirmenin sevincidir. 46  Cumhuriyet Yaşar Kemal’in destansı sevincidir. 47  Cumhuriyet Orhan Pamuk’un Türkçeyi bir edebiyat dili olarak dünyaya tanıtmasının güzel sevincidir. 48  “Cumhuriyet sevinci, insanın kendisine yakışanı giymesidir.” (Düzgün) 49  Cumhuriyet “Annemin aldığı kırmızı rugan ayakkabılarım ve içinde dantelli beyaz çoraplarımla ilk kez dışarı çıkıyor olmanın kız çocuksu heyecanıdır.” (Tuğçe) 50  “Cumhuriyet başının göğe bakmasının sevincidir.” (Şükran) 51  “Cumhuriyet nefes alıp vermek kadar kıymetli ve anlamlı bir sevinç.” (Kıymet) 52  Cumhuriyet sevinci “Bir Cumhuriyet kadını olarak, Cumhuriyet’in bu topraklara kazandırdığı bütün değerlerin yaşatıldığını ve yaşatılacağını iliklerine kadar hissetmektir.” (Hülya) 53  Cumhuriyet sevinci “göklere yazılmış bir destanın aydınlık yüzünü gururla okşamaktır.” (Ecem Fulya) 54  “Evlatlarımızın geleceğe umutla bakması, yitirdiklerimizin toprağa huzurla kavuşmasıdır Cumhuriyet sevinci.” (Mehtap) 55  “Bağımsızlığın ilk adımının, hayalinin peşinden koşmak olduğunu hissetmektir Cumhuriyet sevinci.” (Muhammet) 56  “Sevgilinin aşkına karşılık vermesidir Cumhuriyet sevinci.” (Hilal) 57  “Umut ekilen toprağı kucaklayan güneştir Cumhuriyet sevinci.” (Sema) 58  “Cumhuriyet sevinci, insanın kendi kaderine terk edilmemesi demek.” (Esin) 59  “Cumhuriyet, özgürlüğü için bedel ödemiş bu milletin şölenidir.” (Gönül / Sevda) 60  “Hür doğdum hür yaşarım/ kime ne kime ne/ köle miyim sana ben/ sana ne sana ne?” şarkısını söylemenin sevincidir. 61  Bir köylü çocuğunun devletin okullarında parasız okuyup önce mühendis, ardından başbakan ve cumhurbaşkanı olup, kendine yakıştırdığı Çoban Sülü lakabıyla gurur duymasıdır. 62  Defterine kırık dökük harflerle “Ali, Ayşe’yi seviyo” yazan Ali’nin sevincidir. 63  Yazlıklarda, sitelerde yaşanan ilk yaz aşklarıdır.
64  Kasaba meydanındaki Atatürk’ün önünden geçerken onun sana gülümsediğini hissetmektir. 65  Başöğretmenin Atatürk olduğunu hiç unutmadan, önünden her geçişte durup selam vermenin çocuk sevincidir Cumhuriyet. 66  Uzak kasabalara, dağ köylerine atanan gencecik öğretmen kızların kendilerini Çalıkuşu gibi hissetmesidir Cumhuriyet. 67  Aziz Sancar’la Nobel, Nuri Bilge Ceylan’la Altın Aslan, Semih Kaplanoğlu’yla Altın Ayı kazanmanın sevincidir Cumhuriyet. 68  Kadınların toplum içinde yüksek sesle gülmesinin ayıp olduğunu söyleyen gericilere inat, ağız dolusu kahkahayla gülmenin sevincidir Cumhuriyet. 69  “’Gök yakut bulutun karnında/ ebemkuşağı direnişidir’ Cumhuriyet sevinci.” (Dilek) 70  Ülkenin bağımsızlığını her şeyin üstünde gören iki şairi, Mehmet Âkif Ersoy ve Tevfik Fikret’i farklılıklarıyla sevmek, saygıyla anmaktır Cumhuriyet. 71  Mehmet Âkif Ersoy’un bağımsızlığa ve özgürlüğe armağan ettiği “İstiklal Marşı”mızda, “Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım/ hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” dizelerini hiç unutmamak ve “kadının yeri evidir” diyen zihniyetin yüzüne çarpmaktır Cumhuriyet. 72  Dünyanın sadece insanlara değil, hayvanlara da ait olduğunu bilmenin sevincidir Cumhuriyet. Kedilere, köpeklere, kuşlara bir parça yiyeceği, bir kap suyu çok görmemektir. 73  Halide Edip Adıvar’ın, nam-ı diğer Halide Onbaşı’nın bu ülkenin kadın yazarlarının direniş öncüsü olduğunu bilmenin ve kadınlara bu cesaretin ondan geldiğini anlamanın sevincidir Cumhuriyet. 74  Suat Derviş, Sevim Burak, Leyla Erbil, Adalet Ağaoğlu, Tomris Uyar, Füruzan, Sevgi Soysal, Tezer Özlü, Pınar Kür, Sevinç Çokum, Ayşe Kulin, İnci Aral, Ayla Kutlu, Erendiz Atasü, Buket Uzuner, Latife Tekin ve daha pek çok kadın yazarın varlığından onur duymaktır Cumhuriyet. 75  62 yıllık ömrünün 22,5 yılını hapishanelerde geçirmesine karşın “Memleketimi seviyorum, hapisanelerinde yattım” diyen Nâzım Hikmet gibi bir şairimiz olmasının sevincidir Cumhuriyet. 76  Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülhak Şinasi Hisar, Sait Faik, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Peyami Safa, Aziz Nesin, Tarık Buğra, Fakir Baykurt, Oğuz Atay, Bilge Karasu, Vüs’at O. Bener gibi dünya yazarlarını Türkçe okuyabilmenin sevincidir Cumhuriyet. 77  Daha 1940’larda irticaya dikkat çeken ve “Tehlikenin farkında mısınız?” diye uyaran Orhan Veli gibi Garip bir şairimiz olmasının uzun sevincidir Cumhuriyet. 78  Türkmen ulusu Yunus Emre’nin izinde ve Türkçesinin güzelliğinde şiir yazmaya özenmektir Cumhuriyet. 79  Yahya Kemal, Ahmet Hâşim, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Ahmed Arif, Rıfat Ilgaz, İlhan Berk, Cahit Külebi, Ece Ayhan, Dağlarca, Can Yücel, Gülten Akın, Behçet Necatigil, Âsaf Hâlet Çelebi, Metin Eloğlu, Özdemir Asaf, Sennur Sezer, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Edip Cansever, Ülkü Tamer, Ceyhun Atuf Kansu, Hasan Hüseyin, Cahit Zarifoğlu, Metin Altıok, Arkadaş Z. Özger, Sina Akyol, Nilgün Marmara, Didem Madak, Ahmet Erhan, Behçet Aysan, küçük İskender, Ergin Günçe’yi Türkçe okumanın sevincidir Cumhuriyet. 80  İlhan Berk’in “Elma kokan bir Türkçeyle konuştuğun içindi” dizesini sevinçle parlatıp teşekkür etmektir Cumhuriyet. 81  Çoksesli, çok renkli bir toplum yaratma düşü için çabalama sevincidir Cumhuriyet. 82  Can Yücel’in demesiyle Rengahenk bir ülkenin gökkuşağı sevincidir Cumhuriyet: Mavidir, kırmızıdır, turuncudur, yeşildir, mordur, sarıdır, eflatundur, beyazdır... 83  Ege’deyken Anadolu’yu, Anadolu’da Rumeli’yi, Rumeli’de Akdeniz’i, Akdeniz’de Güneydoğu’yu, Güneydoğu’da Karadeniz’i özlemektir Cumhuriyet.
84  Kimsenin milliyetinden, dilinden, dininden, mezhebinden, renginden, cinsiyetinden ötürü ötekileştirilmemesinin adıdır Cumhuriyet. 85  Ormanlarını, zeytinliklerini, sularını, ağaçlarını, meralarını, bağlarını bahçelerini, ovalarını yaylalarını korumak için öne atılan köylü kadınların direnişidir Cumhuriyet. 86  Her köşesinden bambaşka şarkılar, türküler duyulan, semaların, semahların dönüldüğü, horon tepildiği, kadın-erkek el ele gönül gönüle omuz omuza halayların çekildiği bir şölen sevincidir Cumhuriyet. 87  Üç yanı denizle, dört yanı iyilikle, her yanı özgürlükle çevrili bir ütopyadır Cumhuriyet. 88  “Güneş ufuktan şimdi doğar” demeden, güneş daha doğmadan güneş gibi doğandır Cumhuriyet. 89  Yasaklanan festivallere, dinletilere inat hep bir ağızdan söylenen bir itiraz şarkısıdır Cumhuriyet. 90  Türkiye’yi bir Ortadoğu ülkesine dönüştürmek, yurttaşlık bilincinin yerine kulluğu getirmek, Cumhuriyeti dinsel bir yönetime çevirmek isteyenlere biat etmemek, boyun eğmemektir Cumhuriyet. 91  Hep oğlanlar kızlara mı söyleyecek, kızların da oğlanlara “seni seviyorum” demesidir Cumhuriyet. 92  İkinci yüz yılında tam demokrasiyle, özgürlüklerle, devrimci ve halkçı bir buluşmaya hazırlanmaktır Cumhuriyet. 93  Her sabah otobüs şoförünü, tanıdığın tanımadığın herkesi, hayvanları, ağaçları, yeryüzünü “günaydın” diye selamlamanın sevincidir Cumhuriyet. 94  Cumhuriyet şeker fabrikalarıdır, Sümerbank’tır, Beykoz Kundura Fabrikası’dır, Paşabahçe fabrikalarıdır. 95  Cumhuriyet 23 Nisan’dır, 19 Mayıs’tır, 30 Ağustos’tur, 29 Ekim’dir, Cumhuriyet bir bayram sevincidir. 96  Cumhuriyet eleştiridir, özeleştiridir, “Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak/ nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diyebilmektir. 97  Cumhuriyet tüm yurttaşların farklılıklarıyla, özgünlükleriyle, barış içinde, özgürce bir arada yaşamasının sevincidir. 98  Değerlerini, erdemlerini en az on kuşaktır paylaşan yurttaşların özgüvenidir Cumhuriyet. 99  Cumhuriyet bugün benim doğum günüm demektir. Cumhuriyet’te doğdu, Cumhuriyet’te yaşadı denilsin sevincidir. 100  Cumhuriyet, Nâzım Hikmet’in “Davet”idir. “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim... Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...” - Haydar Ergülen, Cumhuriyet’in 100 Yılına 100 Sevinçli Cümle (100. Yıl Cumhuriyet Alfabesi) - Fotoğraf: Mustafa Kemal Atatürk, 29 Ekim 1925, Ankara'da düzenlenen Cumhuriyet kutlamaları (Cemal Işıksel)
19 notes · View notes
mutereddit · 7 months ago
Text
Aralık ayında bir aylığına askere gitmiştim. Deneyimleyen de, deneyimlemeyen de herkesin ortak kanısı tabii ki askerliğin gereksizliği üzerine. Dolayısıyla herkesin dilindeki cümle de bir ay kafa dinlemeye gidiyorsun yönündeydi. Şu an ben de öyle düşünüyorum ama o deneyimin içindeyken pek de öyle değildi. Hiiiç yakınacak değilim tabii ki dostlar. Bir ay dışarıdan kısa ama içerideyken çok uzun ve geçmek bilmeyen bir süre. Her şeye rağmen çok güzel bir deneyimdi. Bir o kadar daha para versem o deneyimi tekrar yaşayamam, o yüzden bu rastgeleliğin güzelliği kaldı yalnızca belleğimde. Çektiğim hiçbir sıkıntı aklıma bile gelmiyor.
Haftaiçinin yorgunluğunu haftasonu istirahat ederek geçirirken, buz gibi soğukta bir şey yapamayacağımızdan, koğuşlarımıza çekilmiş ya uyuyorduk, ya vampir köylü oynuyorduk ya da kitap okuyorduk. Çünkü zaten yapılabilecek başka bir şey yok, telefonlarımız eski tuşlu telefon, o da zaten çekmiyor. Muazzam bir teknoloji detoksu oldu yani. Mavi ışık maruziyeti yok, düzenli uyku, düzenli yemek, tadında fiziksel hareket. Resmen fabrika ayarlarıma geri döndüm.
E tabii o bir ay bizim için orada uzun bir süre olduğundan bir sürü askerlik anısı da oldu, dışarıdan pek mümkün gözükmese de. Ama tabii konumuz bu değil.
Birkaç hafta da olsa sivil hayattaki her şeyden öylesine mahrum kaldık ki, bir haftasonu koğuşta kitap okuyorum, herkes uyuyor pür sessizlik. Dışarıdan müzik sesi geliyor. Otomatlara su yükleyen abi müzik açmış. Hepimiz kulak kabarttık, uyuyanlar uyandı, camlara döküldük. Adam da sağ olsun sesi sona yükseltti. Hepimiz huşu içinde Bergen dinledik, çıt bile çıkarmadan.
Buyrun: https://open.spotify.com/intl-tr/track/4VC8fmwVLEqppUhyTx7pJa
34 notes · View notes
delitay · 7 months ago
Text
Şu güzel adamı muhtar yapmayan köy mamur olmaz, köylü iflah olmaz, ahanda buraya yazıyom...🥲
20 notes · View notes
dramatik-buluntular · 10 days ago
Text
SONBAHAR
Yapraklar dökülüyor, biz de onlar gibi döküleceğiz
Yapraklar Tanrı öyle istediği için ölüyor
Fakat biz İngilizler öyle istediği için döküleceğiz
Önümüzdeki baharda kimse ne ölmüş yaprakları
ne öldürülmüş askercikleri anımsayacak
Yaşam mezarlarımızın üzerinden geçip gidecek
...
Bu metni kenarları tırtıllı, yaprak biçiminde, damarlı, güzel bir pas rengi bir kâğıda basmışlar. İki yüz metre ilerimize Alman uçaklarından atılan bildirilerden. Bir köylü almış, bize getirdi, elden ele geçiyor. Metnin altında, asker miğferli bir kuru kafa resmi var.
-J.P.Sartre, Tuhaf Savaşın Güncesi, sayfa 49
14 notes · View notes
how-much-for-a-whump · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Güzel Köylü 6. Bölüm
70 notes · View notes
yeniyeniseyler · 2 months ago
Text
Star - Haftalık Yayın Akışı (23 - 29 Eylül) (Özel)
Star TV‘nin haftalık yayın akışını (23 – 29 Eylül 2024) haberimizde bulabilirsiniz. Prime-time’da yeni sezona daha tam olarak başlamayan Star‘da bu hafta da bir yenilik yok.   * Yayın akışında değişiklikler olduğu an başlığımız güncellenecektir. Star TV – Haftalık Yayın Akışı (23 – 29 Eylül 2024)
0 notes
aynodndr · 14 days ago
Text
Tumblr media
KADININ HASI- CAN YÜCEL 🌹
Her gün kim bilir kaç kadın görüyorum...
Sokakta, vapurda, okulda,
kuaförde, orda, burda...Ama olmuyor hanımlar, olmuyor! Kadınlar
kadınlığı unutalı daha kaç on yıl oldu ki? Solaryuma girmeye, çıplak
gezmeye, kariyer hırsıyla yüzlerini buruşturmaya başlayalı kaç on yıl
oldu?
Çevremde gördüğüm kadınlardan bazılarının birtakım özelliklerini seçtim.
Bunlara, dizilerdeki, filmlerdeki, romanlardaki kadınların hoşuma giden
özelliklerini ekledim. Gözlerimi kapadım, Osmanlı zamanından kalma, hani
şu afet-i devran denen kadınları düşündüm. O nasıl bir cazibedir ki,
peçelerin ardından bile erkekleri aşık eder.
Bir Fransız kadınının zarafetini düşündüm sonra, bir İspanyol kadınının
ateşini ve bir Türk köylü kızının tazeliğini..
Kadının güle benzemesi gerektiğine karar verdim sonunda. Kadının hası
güle benzer. Rengiyle, kokusuyla, dikeniyle. Açın televizyonu, bir tane
gül görüyor musunuz?
Kadının hası yumuşak başlı olmaz, ama ağırbaşlı ve sıcak olur.
Ağırbaşlılıktan kastım, sıkıcılık değil elbet. Şımarıklığın da hakkını
verir.
Ağırbaşlı tebessümleri olur bir de. Kadın yüzü dediğin mahkeme duvarına
benzemeyecek. Bu tebessümler sevgidir. Yumuşacık bir sevgi olur kadın
yüreğinde. Kim olursa olsun, ne yaşamış olursa olsun.
Erkeğini dizine yatırıp saçlarını okşamayı bilir gerçek bir kadın.
Kadının hası nerede, nasıl davranacağını bilir. . İnsanların içinde
kapris yapmaz, hır çıkarmaz; ama gerçek bir Osmanlı kadını gibi,
adabıyla, raconuyla istediğini alır. Dırdır etmez. Çok konuşup, baskı
yapıp erkeği bezdirmez. Yüz göz olmaz kadının hası. Bazen öyle bir bakar
ki, hele bir de bazen öyle bir susar ki, bin tümceye bedeldir bu
bakmalarla susmalar. Bu kadın üzülmeyi de bilir, ağlamayı da, kızmayı
da. Ama üzmemek lazım, ayrıca kızdırmaya da gelmez.
Gerçek bir kadın ezik durmaz. Kambur yürümez, dimdik durur. Kendine
saygısı, güveni vardır. erkeğine can yoldaşı olur,destek olur, onu
dinlemeyi bilir.
Bazen utangaç olur, bazen ürkek. Soğuktan ya da yalnızlıktan korkabilir
kadın. Aptal olmaz gerçek bir kadın. Bön bön bakmaz adamlar��n suratına.
Hülyalı bakışları da olsa, zihni uyanık olur.
Hüznü, gökten deli deli yağan yağmur gibi olur, saçlarından akar.
Neşesi ise öyle renkli, öyle dağınık; saçları savrulur. Kahkahaları
vardır bu kadının, çın çın eder odaların duvarlarında.
Sesi güzel olur kadının, biraz buğulu...arada bir pencereye yaslar
başını, sokağa dalıp gider, bir şarkı söyler.
Olgunluğuyla şaşırtır erkeği. Bazen de öyle çocuk olur, öyle sağlam
saçmalar ki, yine, yine şaşırtır onu.
Sıkmaz kadın, bunaltmaz, yaşa yaşa bitmez. Huzur verir varlığıyla.
İçmesini de bilir kadının hası. Bazı akşamlar anason kokulu tüter
sofrasının sıcağı. İçli bir türkü dinler bazen, üşür, sırtına hırkasını alır. Konuşurken insanın yüzüne bakar kadın. Kibirli olmaz. Kültürsüz
olmaz. Bomboş olmaz kafası. Dünyanın, ülkenin olaylarını bilir, anlar,
söyleyecek sözü vardır. kişiliklidir. Beceriklidir. Tırnağı kırılınca
üzülür, üzülür işte, profesör de olsa, sultan da olsa, boksör de olsa üzülür.
Gerçek bir kadın hiçbir zaman reklam panolarındaki kızlara benzemez.
Etini teşhir etmez. Fosforlu bir taş gibiliği yoktur onun, loş bir cazibesi vardır. albenisi metrelerce öteden çarpar adamı.Ne kadar
örtüneceğini, ne kadar açılacağını, yerine ve zamanına göre bilir.Gerçek
bir kadın Paris podyumlarında yürüyen, 17. yüzyılın vebalı kadınları
gibi mankenlere benzemez. Uzun saçları vardır kadının. Yumuşak olur,
güzel kokar. Kadının hası saçlarını ne zaman toplayacağını, ne zaman
salacağını bilir. Kadına yaraşmaz soğukluk.
Gerçek bir kadın göbek atmayı, gerdan kırmayı, iyi becerir; ama öyle her
yerde masaların üstüne çıkıp oynamaz. Havasında oldu mu, bir oynadı mı,
herkes onu izler.
Kadın korunmayı sever, ama korunmaya muhtaç olmaz. Erkekler korumayı
severler, ama yine de güçsüz, zavallı kadınlardan hoşlanmazlar.Güçlü
kadından ise çekinirler, ona yanaşamazlar. Kadının hası bu dengeyi
kurmayı bilir; gücünü erkeğin gözüne gözüne sokmaz.
Has kadına naz da yakışır, kapris de. Öyle tatlı, öyle kıvamlı naz eder
ki, onun nazını erkek zevkle çeker.
Gerçek bir kadın şiir gibi olur, mey gibi olur, ömür gibi olur...
CAN YÜCEL
3 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 6 months ago
Text
Tumblr media
İLGEN ÇALMA
Gelin ata binerdi üç gün düğün olur. Düğün keşkeği için oğlaklar kesilir, buğdaylar köy meydanındaki dibek taşında döğülürdü. Düğün yemekleri yerlere serilen çullar üzerinde sinilerle getirilerek yenirdi. Gelin alımı akşamı gelin attan damat tarafından kucaklayarak indirilir dam başlarından gelinin üzerine buğday şeker delikli paralar atılırdı. Biz çocuklar delikli paraları toplar koyardık cebimize.
Okucular gelirken silah atar düğün sahibi yanlarına gider karşılar hatta bazen davulcular da giderdi. Okucunun atı alınır düğün sahibinin gösterdiği yere bağlanır yemlenirdi. Köy meydanına büyük bi ateş yakılır düğün gece de devam ederdi.Yaşlı genç herkes oynatılırdı, en çok da Davaz zeybeği ve sepetcioğlu oynanırdı. Bütün köylü düğüne gelirdi. Kadınlar gız evinde tepsileri ters çevirip iki kişi tutar, üçüncü kişi elleriyle tepsiye vurarak hem söyler hem çalarak genç, kız, ihtiyar kim varsa oynatırdı. Biz buna iliyan çalma derdik.
Çeyiz alma gününde gelinlik kızlar çeyiz sandıklarının üzerine oturur, yada oda girişine ip tutar oğlan tarafından bahşiş isterdi.
At gitti o düğünler bitti, dibek gitti buğday döğmeler bitti, çul bitti yerde yemek bitti. Velhasıl o güzel kültürümüz zaman içinde kaybolup gitti.
45 notes · View notes
yasamsallik · 11 months ago
Text
Tumblr media
Şuraya bi adam resmi bırakalım .
Yıl 1923.
Mustafa Kemal Paşa.
- Buyur Nuri Efendi.
- Paşam Uşşak'ın Kalfa köyünden geldim. Babamdan bi helva, birde haşhaş yağı imalathanem kaldı.
İstanbul'da askerliğimi yaparken șeker üretimini öğrendim .
Avrupa'dan getirttiğim pancar tohumlarını ektim, şeker elde ettim.
Uşşak'ta Mehmet Hacım Bey önderliğinde 51 kişi birleştik.
Terakki Ziraat A.Ş' yi kurduk.
600 bin lira sermayemiz var.
Bize el ver kendi Şeker Fabrikamızı kuralım Paşam.
Mustafa Kemal Paşa yerinden fırlayıp Uşşaklı Nuri Efendiyi saygı ile kucaklar .
- Hepiniz varolun! Türkiye'yi bu azim, bu istek, bu şevk kurtaracaktır, der.
Ve gerekli talimatları verir .
Türkiyenin ilk şeker fabrikasını işte bu köylü Nuri Efendi kurar.
Mekanın cennet olsun, derdi memleket olan güzel insan Nuri Şeker.
25 notes · View notes
yantekerlek · 4 months ago
Text
ey pirinç
bugünkü gereksiz ve aşırı düşünme faaliyetimi aşuredeki pirinç meselesi üzerinde gerçekleştirdim. aşurede pirince diğer içeriklerden daha az değiniliyor. diğer malzemeler şölensel ve törensel görünürken hazırlık aşamasında, pirinç kendi halinde sağda solda takılıyor. soluk beyaz renginden mi küçüklüğünden mi bilinmez aşure tariflerinde utanılacak bir şeymiş gibi kısık sesle söyleniyor sanki. neredeyse "çok afedersiniz etstağfirullah tövbe haşa ama pirinç de koyuyoruz birkaç kaşık" denecek. bunun psikolojik sosyolojik lojik lojik altyapısı ne diye düşünelim. pirinç bir tık şehirli bir gıda maddesi gibi. anadolu'da pirinç yetiştirilse bile diğer malzemeler daha kavruk ve anadolulu görünüyor. göç psikolojisi sosyolojisi falan filan çalışan bir arkadaşım olsa geyiğini çevirip daha kıymetli çıkarımlarda bulunurdum ama yok. kendim halledeceğim. pirinç aşure içinde şehirden taşraya göç edip köylü olmaya çalışan, acemice tarım ve hayvancılık yapmaya çalışan eski beyaz yakalı gibi görünüyor. köylüler tarafından alaycı bakışlarla seyrediliyorlar. birkaç köylü sevecen ve yardımcı bir tavır benimsiyor ama yine de aşure içinde pirincin konumu değişmiyor. annem mesela hiç pirinç koymaz aşureye. anne dedim neden. sebep bile sunmaya gerek duymadı. halbuki çok güzel sütlaç yapar. pilavı beğenilir. pirinçle teşrîk-i mesaisi gayet iyi yani. onu herhalde koyuluğunu arttırmak için ekliyorlar dedi. yani koyuluk arttırmak için bile pirince ihtiyaç duymuyor. incitici. fikirlerim burada son buluyor. afiyet olsun.
5 notes · View notes