#Erkek de öyle tabi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Eğer bi kızınız olursa ilerde muhtemel olarak başınıza gelecek şeyleri fotoğrafladim.
Kızı olanlara ve olacaklara kolay gelsin 😂😂
#Kiz çocuğu#Cennet kapısı#Tabiki#İyi bir eğitimle#Her şey rayına oturur#Erkek de öyle tabi#Ayrımcılık yok😁
10 notes
·
View notes
Text
Çirkin Baldız! (Cezmi 33 Y., İstanbul)
Tatile karımın ablası da bizimle beraber gelmişti. Karımın ablası evlenmemiş, en son sevgilisinden ayrılalı 10 yıl kadar olmuştu. Benimle yaşıt, zayıf, küçük memeli, küçük popolu, çokta güzel olmayan biri idi. Biraz huysuzluğu olduğu için sevgili işini de beceremiyordu. Aramız fena değildi. Tatilin 3. günü karımı işyerinden çağırdılar. "Biz de gelelim!" dedik, ama karım, "Gerek yok, bari siz tatil yapın, o kadar para verdik!" dedi. Biz de çok ısrar etmedik, karım İstanbul'a döndü. Baldızımla ilk gün standart rutinde geçti. Sabah, deniz, güneşlenme, akşam yemek, sonra ayrı odalara gidip yattık.
Ertesi gün tekrar denize gittik. Öğlen yemeğe giderken resepsiyondan görevli seslendi, "Eşiniz gitti galiba? Sizi aynı odaya alsak, öbür odayı başka aileye versek, size de odanın ücretini iade etsek, olur mu?" dedi. Hem otel hem biz karlı çıkacağımız için kabul ettik. Karım zaten geri gelemeyecekti. Ben baldızın odaya taşındım. Orada iki yatak vardı. Akşam yemek sonrası oteldeki diskoya gittik. Bir yandan içiyor, arada dans ediyorduk. Danslar başta ayrık olsa da yavaş yavaş temaslarımız oluyordu. Ama abartmıyorduk. Etraftaki dans eden, öpüşen, sevişen Rus turistler ikimizin de dikkatini çekiyor, birbirimize gösteriyorduk. Bayağı sarhoş olmuştuk. Odaya geçtik.
Cila için mini bardan Tekila çıkardığımda baldız gülüyordu. Fakat ikinci Shot Tekiladan sonra ağlamaya başladı. "Ben çok çirkinim!" diye ağlıyordu. "Yok değilsin!" falan desem de, "Çok çirkinim, 10 yıldır sevgilim yok, herkes evlendi ben kaldım!" diye ağlıyordu. Ben, "Olur mu! Tamam, çok güzel olmasan da çirkin değilsin. En azından kuzenin gibi şişko değilsin mesela!" deyip elinden tutup ayağa kaldırdım. "Bak burada nasıl giyiniyorsun, mini etek, askılı dekolte. İlgi çekebilecek şekilde. Ama İstanbul'da Kezban gibi. Piyasanı daraltıyorsun. Birçok erkek bunu sever. Şişman değilsin. Bcakların da güzel. Göğüslerin küçük, ama dik gibi, sutyenden belli değil!" dedim.
Baldız, "Cidden öyle mi?" dedi. "Tabi öyle! Sen kendine güvenmiyorsun. Etrafa bak, koca burunlu, koca kaşlı kızların sevgilisi niye var?" dedim. Baldız, "Niye?" diye sordu. "Kezban değiller çünkü!" dedim. Baldız, "Ne yani, ben de yollu mu olayım?" dedi. "Yollu değil, sexy. Bara gidince sutyen takma mesela. Gördün Rusları, hangisinde sutyen vardı? Hadi çıkar sutyeni, nasıl görünecek bakalım!" dedim, attım oltayı.
Baldız Tekiladan bir shot aldı. Arkasını dönüp sutyeni çıkarttı. Üstünde ince triko bir askılı vardı, meme uçları hafif belli oluyordu. Meme çatalı üstünde düğmesi vardı. Onları da ben açtım, dekoltesi ortaya çıktı. "Hah şöyle! Arada frikik vereceksin ki, erkeklerden ilgi göresin. Bak memelerin de dik imiş, ne güzel!" dedim. Baldız güldü, shot için eğildi. Eğilirken eli ile memesini kapatınca, "Olmadı! Özellikle memelerin görünsün!" dedim. Bu sefer elini koymadan eğildi. Memelerin tamamı ortaya çıktı. "Hah şöyle!" dedim, ama memeleri görünce benim yarak da kalkmıştı.
Bunu baldız da fark etmişti, "Ne iş, kalkmış seninki!" dedi. "Kalkar tabi, güzel memeleri gördü, hoşuna gitti!" deyince güldü. Baldıza, "En son en zaman gördün?" dedim, "Ohoo, çok oldu!" dedi. "Görmek ister misin benim aleti?" dedim, evet anlamında kafa salladı. Şortumu indirip çıkardım yarağımı. Baldız, "Hmmm, kızkardeşimin söylediği kadar varmış!" dedi. Ben şaşırmıştım, "Sana sikimi mi anlattı?" diye sordum. Baldız, "Biz konşuruz böyle şeyleri, hem de taaa ilk günden beri! Senin isteklerinin hepsini biliyorum! Dokunabilir miyim?" dedi. "Tabii!" dedim. Uzandı, yarağımı okşamaya başladı. Elleri sıcaktı.
Biraz okşadıktan sonra, "Kızkardeşim emiyormuş?" dedi. "Evet! Sen?" dedim. Baldız, "Ben hiç emmedim. Denedim, ama iğrenç geldi. İkinci sevgilim istedi, ama hoşlanmadım!" dedi. Ben de, "Boşa Kezban demiyorum. Sen emmeyince sevgilin başkasına gitti değil mi?" dedim. "Evet, aynen öyle oldu!" dedi. "Em hadi, öğren!" deyip, elimi ensesine koyup yarağıma doğru bastırdım. Önce yarağımın başını yaladı, sonra ağzına aldı. Baldız yavaş yavaş emerken ben de ensesini bastırıyordum. Acemice başaldı, ama devam ettikçe daha çok zevk verdi. Ayağa kalktım ve "Şimdi kendini bana bırak, ne dersem yap!" dedim. Baldız, "Tamam!" dedi. "Ağzını kocaman aç ve dilini çıkar!" dedim. Dediğimi yapınca yarağımı ağzına soktum. İki elimle kafasını tutup, ağzını am siker gibi sikmeye başladım. Baldız arada böğürüyordu sadece. "Ağzım yoruldu!" deyince bıraktım.
Baldız yatağa uzandı ve "Amımı yalar mısın? Hiç amım yalanmadı. Kızkardeşim anlattı, hep yalıyormuşsun!" diyerek, mini eteğini ve külotunu çıkardı. Denize girerken bikini giydiği için amını temizlemişti. Çok sikilmememişti amı, am dudakları hiç sarkmamıştı. Eğildim amını yalamaya başladım. Yaladıkça baldız titriyor, "Çok güzel, çok güzel!" diye inliyordu. Amını yalarken elimi tişörtün içine sokup memelerini okşadım. Baldız kudurmuş halde idi. Amı sırılsıklam olup orgazm olunca yalamayı nırakıp, üstüne doğru kaydım, memelerine yumuldum. Küçük, fakat sert, dik memeleri vardı. Kızkardeşinin memeleri iri ama biraz sarkıktı.
Boşalmam gerekiyordu. Göğsüne oturup yarağımı ağzına dayadım. Ağzına boşalacağımın farkına vardı ve "Sen uzan, ben boşaltayım. İlk olacak!" dedi. "Tamam!" deyip uzandım. Karşıma geçti, yarağımı kavradı, önce boydan yaladı, sonra emmeye başladı, yavaş yavaş emiyordu. Boşalırken kafasını tuttum ve "Yut!" dedim. Ben boşaldıkça yutkundu. Beni boşalttı, ama suratı kötü idi, ağzında kalan döllerimi banyoya koşarak tükürdü. Ağzını yıkayıp geldi ve "Kötü imiş tadı, kızkardeşim niye seviyor ki?" dedi. Ben de, "Alışırsın. İlkin o da öyle idi!" dedim.
Bir bira açtık, beraber aynı şişeden içmeye başladık. Arda baldızın memelerini elliyordum. Bira bitince, "Hadi duşa girelim!" dedim. Güldü ve "Tamam!" dedi. Zaten çıplaktık, geçtik sarhoş sarhoş duşa. Bir güzel okşaya okşaya yıkadım baldızı. Amını parmakladım. Götünü de parmaklayıp, "Hiç götten siktirmedin değil mi?" dedim. "Hayır, denedik ama çok acıdı, vazgeçtik!" dedi. "Onu da yarın sikerim. O dar götün sikilecek, hiç kaçarın yok!" dedim. Güldü ve, "Ne istersen yap!" dedi. Çevirdim arkasını, domalttım. Yarağımı amına geçirdim. 10 yıldır yarak yemeyen am daracıktı. Baldız derin bir, "Oohhh!" çekti. Yavaş git-geller ile sikmeye başladım. Baldız zevkten kudurmuş halde idi, enik gibi inliyordu.
Duş dardı, zor oluyordu. Duştan çıktık. Kurulandık. Yatağa uzandım, üstüme çıktı. Yarağımı amına yerleştirdi ve kendini siktirmeye başladı. Küçük memeler hafif hafif sallanıyordu. Bir süre sonra üstümden devirdim alta aldım. Bacaklarını belime sardı. Kökledim yarağı. Küçük memelerine yumulup siktim. Arada çevirip köpek pozisyonunda amını uzunca süre siktim. Baldız iki kez orgazm olmuştu. Benim de boşalmam gerekiyordu. "Korunuyor musun?" diye sordum. "Hayır!" deyince çıktım amından. Memelerine doğru oturdum, yrağımı sıvazlayarak memelerine ve yüzüne attırdım. Sonra ağzına verip bir süre emdirdim. Yorgun ve sarhoş olarak uzandım. Baldız da temizlenip geldi. Çıplak yattık.
Sabah yüzü gülüyordu. Baldıza, "Sabah saksosu yok mu?" dedim. "O ne?" dedi. "Al ağzına boşalt beni!" dedim. Eğildi, emmeye başladı. Ben de amını götünü parmakladım. Sonunda ağzına bir güzel boşaldım. Duştan sonra hazırlanıp önce kahvaltıya, sonra denize gittik. İki sevgili gibi idik. Arada okşuyor, öpüyor, arkadan abanıp götüne yarağımı dayıyordum. Tabi baldız da boş durmuyordu. Bu sefer sadece sırtına değil her yerine güneş yağı sürmüştüm. Öğlen yemek yeyip odaya geçtik. Duşa girdik yine beraber. Götünü yıkarken parmaklamaya başladım. Bir parmak, sonra iki, sonra üç oldu. Baldızda zevk ve acı birarada idi. Ona, "Boşver denize gitmeyi, seni götten sikeyim!" dedim. "Olur!" dedi.
Oluru alınca çıkarttım duştan. Yatağın kenarına yüz üstü yatırdım. Bacaklarını yana ayırdım. Dar göt karşımda idi. Götünü yalayınca önce şok oldu, sonra hoşuna gitti. Çantasından krem aldım, götüne sürmeye başladım. Artık 4 parmak götüne giriyordu. Baldız, "O yarak girer mi oraya?" dedi. "Tabii girecek! İstersen den de seyret!" dedim. Baldız, "Nasıl?" deyince, telefonunu önüne koydum. Baldızı görüntülü aradım. Önce götüne giren parmakları gösterdim. Baldız, "Deliğim büyümüş!" dedi. Yarağımın başını deliğe dayadım ve yüklendim. Yarağım götüne ilerledikçe, "Acıyor!" dedi. Yavaş yavaş soktum. Zevk acı karışmıştı ve götüne giren yarağı canlı izliyordu. Bir süre sonra alıştığı için seri sikmeye başladım...
Daracık götüne fazla dayanamayıp içine boşaldım. Baldızın canı yansa da zevkten ölmüştü. Amı da sırılsıklamdı. Banyoda yarağımı yıkadım geldim, yatağa uzandım. Baldız da götünü yıkayıp geldi, yanıma yattı. Yarağımı okşamaya başladı. "Keşke hep siksen beni!" dedi. Ben de, "Bana bel bağlama baldız, biliyorsun ki kızkardeşinle evliyim. Ama böyle benimle olduğun gibi orospu ol, yarak bulursun!" dedim. Eğildi yarağımı yalamaya ve emmeye başladı. Demin boşaldığım halde emdikçe yarağım yeniden sertleşti. Baldız gülerek üste çıktı. Amına yerleştirdi, hafifçe götünü oynatıp siktirdi kendini bir süre. Orgazm olunca da indi. Sarılıp uyuduk yine.
Tatilimiz bitene kadar sürekli baldızın amını götünü siktim. Koruyucu hap aldığı için artık amına da boşalıyordum. Odaya ne zaman gelsek mutlaka bir yerini sikiyordum. Hatta birkez de denizde amını siktim. Artık İstanbul'da da fırsat bulunca sikiyorum!
[Cezmi]
165 notes
·
View notes
Text
fazla adil
her şeyin fazlası zarar ya hani... buna iyilikleri de, güzellikleri de dahil edebiliriz
"iyilikten maraz doğar" falan değil kastım. iyilik her zaman yerini bulur. hem zaten Allah rızası için yapıyoruz madem
demek istediğim şu. insan her konuda inisiyatif almalı. doğru her zaman her yerde aynı doğru değil. öyle yazıyorsa böyledir diye matematiksel ve robotik kararlar insani değil. bu işin kolayına kaçmak
2 örnek vericem
bir abimizin emeklilik zamanı gelmişti yıllar önce. o dönem için mahkemeden bir onay almak gerekiyordu emekliliğe hak kazanmak için. herkes değil ama bu abi gibi ihtilaflı durumda olanlar
aynı durumdaki yüzlerce kişi gidiyor büyük kısmı onay alıyor ama bir kısmı alamıyordu. hatta bu abi de mesela 10 kişiyle gidiyor 9 kişi almış bu abi alamamıştı
neden? çünkü onun dosyasına bakan her kimse çok aaadil, çok vatansever, çok iyi hukukçu cart curt... olmaz işte hemen yan odaya giren mutlu çıkıyor sana gelen birkaç sene daha bekliyor. bu tutarsız kararları veren görevliler de öğlen yemekte bunları konuşuyorlar elbet
diğer örnek ise aynı yaşta olduğumuz bir arkadaş. bu arkadaş da çok iyi, sağlıklı beslenen, çok adil... şu "mum hikayesindeki" gibi kendi işini göreceği zaman "devletin mumunu söndürüp kendi mumunu yakan" bir profil... bunun yanında hiç risk almayı sevmez, etliye sütlüye karışmaz
bir gün işten eve giderken kavga çıktı biz erkek tayfası indik, bu inmedi. karşı taraftan biri de arabaya girip bunu yumrukladı, gözü morardı. yok yere kavga çıkaran diğer arkadaşlara bir şey olmadı, buna oldu. tuhafıma gitti, üzüldüm
sonra bu arkadaş bir dönem amirimiz oldu. bir kış günü kaloriferler bozuldu. çalışanlar soğuktan şikayet etti. bizim odada petek yetersiz olduğu için klima vardı. klima dediysek odayı zor ısıtıyor yani. bu arkadaş geldi "odanın kapısını açalım" dedi "neden" dedim "petekler çalışmıyor, diğer kısımlar soğuk" dedi
diğer kısım dediğimiz yer benim bulunduğum odanın 20 katı. yani teknik olarak bizim klimadan fayda sağlaması imkansız
n'oldu adaleti temin etmiş mi oldu? evet oldu ama ısınma yönünde değil soğuma yönünde, artık biz de üşüyoruz. bunu yapan insanlara da maalesef "adil" değil "ezik" diyoruz
ben hadiselere yıllar sonra torunlarıma anlatacak hikayeler gözüyle baktığım için üşümek sorun değil tabi. bundan çıkaracağımız dersler daha mühim. o yumruk bile cevabını buldu mesela
23 notes
·
View notes
Text
Götçü kocam
Kocam hep gotten sikme derdinde , versem he gün 3 posta başalir gotume , bi ara amim yarragi unutur oldu artik o derece , bi noktada artik dayanamadim , şakayla karışık kocama dedim ki , bari bi ibne bul gotten onu sik , dagittin gotumu yeter artik , kocam da dedi ki , giydirip suslermisin ibneyi senin yaninda domaltip sikeyim , bak ya dedim dunden raziymissin , tamam dedim giysin benim kiyafetleri yeterki gotten girme artik bana , meğer kocamin zaten siktigi 2 tane erkek varmış, 3-5 gün ben vermesen gotten hemen onlardan musait olanlardan birini sikiyormus , tabi ben bunu sonradan ogreniyorum , var aslinda biri halinden tavrindan belli napim yuruyeyim mi ona getirim mi eve sikim mi burda diyordu , ben ilk baslarda ya yok olmaz ben öyle dedim ama olmaz falan dedim , sonra baktim olacak gibi değil, acimadan sikiyor gotumu gavat, mecbur kabul ettim , sonra farkettim ki beni yine insafli sikiyormus , ibneyi evde sikmelere basladi ibne kocamin altinda inim inim inliyor yeter diye yalvariyordu adeta hatta bazen agliyordu , ama ne hikmetse her hafta en az 1 kere gelip kocamin altina yatardi , sikilmeden once aglata aglata sik beni dur desem de durma derdi , kocam da durmaz hasatini cikartana kadar sikerdi ...
17 notes
·
View notes
Text
gece gece neler geliyor aklıma.. ❤️
bizim zamanımızda evlilik yaşı yirmiydi, hatta on sekiz on dokuz bile gayet normaldi olgunluk yaşıydı. kızlar, arkadaşlarım, çevrem evlilik muhabbeti yaparken ağzımdan bir kere bile evlilik mevzusuna ilişkin cümle çıkmamıştır, çıktığında da kim açarsa mevzuyu terslerdim. çünkü kesinlikle evlenmek istemiyordum. lise son sınıfta üniversite sınavına hazırlanırken gelmek isteyen görücüler oluyordu anneme kızıyordum bana bahsetme hiç, duyurmadan reddet istemiyorum diyordum. hatta çok sevdiğim ve hâlâ görüştüğüm hadis hocam da sınıfta beğendiği öğrencilerini üniversite okuyan erkek öğrencileri için izdivaç teklifi sunuyordu, yani şimdilerde sizin tabirinizle şiplemek sanırım :) bana da gelmişti sağ olsun çok severdi beni. kibarca reddettim hocam ben evlenmek istemiyorum dedim. tamam kızım dedi başka bir arkadaşa vesile oldu sınıfta sadece ikimize gelmişti çünkü :). neyse lise bitti ben hemen ardından işe başladım. fabrikada çok saygı duyduğum patronumun da arkadaşı deri mühendisi bir recep abi vardı. işle alakalı (deri fabrikasında muhasebecilik yaptım) konuşma arasında çok sevdiği bir arkadaşı olduğunu ve ikimizi yakıştırdığını söyledi. teşekkür ettim yok abi dedim. mahalleden annemi darlayanlar, oğlunun resmini eline alıp kapıyı çalanlar falan işte hepsine hiç görmeden hayır dedim. bu mevzuların üzerinden iki üç ay geçti ve bir vesileyle eşimle karşılaştık ve beni istediklerini söyledi ailesi. ne hayır dedim, ne olmaz dedim hiç olumsuz bir cümle kurmadan olur görüşelim dedim. hayatımda ilk kez bir erkekle bu tür bir konuda aynı ortamı paylaşacağım ne yapacağımı bilmiyorum, ne diyeceğimi de heyecandan kalbim fırlıyor. olumlu hislerden dolayı değil sadece utanç, çekingenlik, ne yapacağını bilememe hali. neyse biz görüştük, o anlattı, konuştu, sohbeti, hitabeti hayranlık uyandıracak derecede, zaten sureti maşallah 🤍🥺 benim dilim tutuldu her anlattığına çok haklısınız, doğru söylüyorsunuz, evet öyle olması gerekir tabi diyerek geçiştiriyorum. kendisine aşık olduğum anların resmi ve yansımasıdır. konuşma bitti benim ayrılmam gitmem gerekiyor dedim peki dedi. ben olduğumuz yerden çıktım park var bol merdivenli oradan aşağı etekleri uçuşa uçuşa, yere basmayarak, kalbimin ağzıma kadar duyulan sesiyle yürüyorum. dalmış vaziyette, ta ki arkadan kulağıma uzanan o tanıdık "selamun aleyküm" sesiyle buluşana kadar. "aleyküm selam buyrun" dedim sanırım geçmiş gün işte, "buranın yabancısısınız size durağa kadar eşlik etmek istedim uygunsa" dedi. hayır hayır zahmet etmeyin ben biliyorum bulurum yolu dedim. çünkü heyecandan falan ben perişan oldum ama canımın içi, yani kendisi kendinden gayet emin.. yok ben eşlik edeyim size dedi peki dedim. iki metre ötesinden utana sıkıla yürüyorum ne konuşuyoruz şu an hatırlamıyorum. neyse durağa geldik, nolur çabuk gelsin diye dualar ediyorum içimden otobüs için. o da yanımda benimle beraber bekliyor, otobüs geliyor ben veda ediyorum hiç yüzüne bakamıyorum sonra otobüse binince camdan bana dikkatle ve çok tatlış baktığını görüyorum, gülümsüyorum el sallıyorum..
bu konuşma ve tanışmadan sonra bir daha iki hafta kadar hiç görmüyorum, bana ailem tarafından kendisiyle ilgili sorulan evlilik sorusuna olumlu yanıt veriyorum. ve ikinci görüşmemiz iki hafta sonra ailesi ile birlikte geldiği isteme günü oluyor. iki kere gördüğüm adamla istemeden iki hafta sonra nişanlanıp yedi ay sonra da evleniyorum. evlendiğimi duyan çöpçatanlık kurumu üyeleri tek tek geri dönüş yapıyor "hani evlenmek istemiyordun bilseydik biz gelecektik istemeye" diyorlar bende kısmet diyorum. iyi ki diyorum.. sözün özü şu ki "Allah yazarsa olur, güzel olur böyle olur, iyi ki olmuş olur.." elhamdülillah elhamdülillah can'ım 🤍
*şu anlattıklarımı hiç unutmamak ne kadar değerli bir bilseniz benim için.. mücevher gibi
tanışma 98 eylül, nişan doğum günüm olan 24 ekim 98, düğün 28 mayıs 99.... sonrası masal.. inşallah vuslat 🤍
71 notes
·
View notes
Text
“Sene 2009’du. 17 yaşındayım, bizim mahalleye yeni bir aile taşınmış... Tabi o zamanlar mahalleye taşınan kişiyle gidip tanışılır, hediye verilir, sohbet edilir... Mahallede apartmanın önüne masa sandalye koyulur, çekirdek yenilir, sohbet edilir falan... Güzel zamanlar tabi* yeni taşınan ailenin iki çocuğu var, biri 19 yaşında adı Mert, tabi o gün onun benim hayatımın anlamı olacağından bihaberim. :') Diğer çocukta 5 yaşında, erkek, adı da Murat. Mahalleye kızlarla buluşmaya çıkıyorum bir öğle vakti, Murat koşarak yanıma geliyor, tabii bayağı zaman geçti annesiyle Murat bize gelirdi, Murat’la oyunlar oynardık. ‘Selin abla, kapıyı çalıyorum açmıyor annem,’ dedi bana. Uyumuştur diye düşünüp Murat’la onların evine çıktık, kapıyı çalıyorum açan yok tabii. Komşulara söylüyorum, Murat’ın annesi Hatice ablayı telefonla arıyorlar, zil sesi evden geliyor. O sırada Mert geldi, bakındı önce sonra sordu ‘ne oldu?’ diye. ‘Hatice abla kapıyı açmıyor,’ dedim. Gözlerime baktı birkaç saniye... Sonra kapıyı çaldı açan yok, endişelendi hemen. Cüzdanından kart çıkardı, kapının arasına sokarak açtı kapıyı. Mutfağa girdik bir baktık Hatice abla yere yığılmış, nefes almıyor... O gün ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Mert kucakladı annesini, ağlaya ağlaya ölmedi diyor... Ben hıçkıra hıçkıra ağlayıp Murat’ı sakinleştirmeye çalışıyorum. Mert arabasına bindiriyor Hatice ablayı, Muratla bize de binin diyor. Biniyoruz. Öne Murat’ı oturttum, arkada ben, Hatice ablanın kafası kucağımda... Saçlarını okşuyorum, ağlıyorum, dünya dar geliyor. Hatice ablanın kocası, Murat 1 yaşındayken ölmüş. Hatice ablanın nabzına, kalbine bakıyorum atmıyor. Hastaneye varıyoruz, Mert delirmiş durumda, Murat perişan. Murat’ın elinden tutuyorum, Hatice abla sedyeye alınıyor. Ah hatırlayınca her defasında ağlama tutar beni. Her neyse, Hatice abla öldü. Cenazesi vs derken Muratla Mert bizde kaldılar. Annemle babam melek gibi insanlardır, yardıma muhtaca arkalarını dönmezler... Muratla annesi gibi ilgileniyorum, mutlu etmeye çalışıyorum. Mert çalışıyor, eve geliyor, Muratla kaldıkları misafir odasına çekiliyor hemen. Onunla doğru düzgün konuşmuyoruz, ağzını bile açmıyor. Bir gece Murat’ı yatırmak için odaya girdim, uyanıktı, yatakta öylece oturup duvara bakıyordu. Hemen yatağa kucağımdaki Murat’ı yatırıp onun yanına ilerledim. Murat abisinin onu sevmediğini düşünüyordu, bana söylüyordu, hiç olur mu öyle şey diyordum. Geçtim yanına, dedim ki: ‘Muratla biraz ilgilensen, psikolojisi iyi değil.’ Bana döndürdü gözlerini, ellerimi tuttu. ‘Her şey için teşekkür ederim,’ dedi. Saat gece 3, herkes uyuyor, fısıltıyla konuşuyoruz tabii. Sonra sarıldı bana birden... Kokusunu ilk defa o gün yakından aldım. Çok güzel kokardı hep. Odasına sinerdi kokusu. Ne yapacağımı bilemeyip ben de sarıldım. Birkaç saniye kaldık öyle, sonra ağlamaya başladı kafasını omzuma koyup... Birlikte ağladık. Sarılmayı bırakmadan. Sonra çekildi benden, ‘İyi geceler Selin,’ dedi yattı yatağa. İyi geceler dedim çıktım odadan ama kalbim nasıl atıyor. Odama gittim uyuyamıyorum ama. Tüm gece onu düşündüm. Ona âşık olduğumu anladım... Sonra birkaç ay geçti, biz Mertle daha da yakınlaştık, konuşmaya başladık, hatta flört eder gibi konuşmaya başladık falan. Daha sonra Mert para biriktirdi. Ayriyetten bizimle kaldığı için çekinip kiraya, faturalara destek olurdu. Geldi bir gün konuştu babamla, aldı Murat’ı, valizleri amcasının yanına gideceğini söyledi. O gün yüzüme bile bakmadan gitti. Murat’ı öpebildim sadece gitmeden. 2 yıl geçti, bir gün telefonum çaldı. Onun sesi telefonda. ‘Murat seni görmek istiyor,’ diyor. O gün geldi beni almaya.
#dizyarasi#alıntı değil#şarkı yorumu#şarkı#selin mert#sevgi#sevilmek#sevda#sevgili#aşk#ölüm#badem#sen ağlama
53 notes
·
View notes
Text
Tuhaf bir din anlayışı gelişti son yıllarda. Kimsenin de yadırgamadığı bu tuhaf dinin kendine ait ritüelleri de çıktı tabi ister istemez.
Kocaman yuvarlak masaların etrafında kocaman şamdanlar ile iftar açınca Allah’a daha yakın, tıka basa yediğimiz zaman Allah’a daha uzak hissedemiyoruz.
“Ararım ararım seni her yerde” ney ile çalınınca kendimizi daha dindar, ama klarnet ile dinleyince günahkar zannediyoruz.
Bir sünneti yerine getirmek için erkek çocuklarını kullanıyoruz ama sünneti ifa ettik diye kadın erkek göbek atıyoruz.
Farz olan cumaya gitmeyen vacip olan bayram namazını kılınca iyi hissediyor da kendini, "bu beş vakit ne olacak?" sorusunu aklımıza getiremiyoruz.
Dünyada müslümanlar aç iken obezite ameliyatları hakkında Google dolaşıyor, Nutella kaşıklarken Yemen’i bombalıyor diye Suudi Arabistan’a lanet yağdırıyoruz.
Domuz eti yemeyi büyük günah sayıyor da gıybet yapıp insan eti yemeyi hafife alıyoruz.
Düğünlerimizde iki semazen ücreti mukabil dönünce adı İslami düğün oluyor, yapılan israfın adını hiç koymuyoruz.
Kehribar tesbihlere verilen binlerce lira ile bin Allah çekmek kolay da, bir fakiri on gece doyurunca zorlanmış hissediyoruz.
Saç göstermenin büyük günah ama düğünde örtüsü ile başka adamların önünde gerdan kırmanın abesliğini attığımız hayırlı cumalar mesajı ile telafi ediyoruz.
Plajda twerk yapan, çocuğuna süt banyosu yaptıran, milyonlarca liralık mevlüt organizasyonları organize eden örtülü kadınlar tuhaf gelmiyor artık. O kadar aşinayız ki artık bu görüntülere…
Bulamaç olmuş, kimin neye inandığı, neyi savunduğu, ne olsun istediğini bilmediği bir sürüklenmenin kurbanları gibiyiz.
Bu yaşadığımız şeyin adı İslam değil, tuhaf bir din ama asla İslam değil.
İşime öyle geliyor dini olabilir.
Onun yeri bunun yeri ayrı dini olabilir.
Dostlar alışverişte görsün dini olabilir.
Benim kalbim temiz dini olabilir.
Ama asla bu İslam değil…
Ezgi Akgül(Fosyolojik)
45 notes
·
View notes
Text
20 Nisan ✌🏼
Ah bu basımdan neler neler geçti anlatsam kendim bile inanmam. Ama bana ders oldu. İlk olarak ölümden döndüm en önemlisi bu cumartesi gecesinden itibaren ne yemek ne su tek yaptığım ağlayıp yutkunamamak suan da pek iyi sayılmamda, en azından rahat nefes alıp, su içip, konuşabiliyorum. Doktor salgın dedi. Sağlık olsun her gelen salgını misafir olarak ağırlıyor bedenim çok misafirperverdir bu konuda. Uyuyamadım ya hayatta en keyif alarak yaptığım eylemi yerine getiremedim. 10 dk uyuyup sızlanarak uyandım. Neysecigime efendim pazar sabahı doktora gidince telefonumu da çaldırdım. Ya arkadaş orada insan can derdine düşmüş nasıl bir zihniyet ile böyle bir şeye cesaret edebiliyorsunuz. Ya ben zir deli olsamda o yaptığın hamleye ani tepki versem. (Öyle bir şey yapacak halim yoktu ama ah bi alanı görseydim fena olmazdı) Şaka gibi bir durum ama gerçek hoooop diye çalındı. Üzülmedim, çalınmasına üzüldüğüm tek şey içinde ki fotoğraflar, anılar, hatıralar tamam azıcık banka hesapları da korkutmuş olabilir ama onları bankayı arayıp hallettim polis merkezine de gittim bunlarin her biri maddi olarak hal oldu lakin fotoğraflar benim için çok değerliydi her biri gitti. Eşim surat astı. Hasta olduğuma inanmadı abarttığımı düşündü. Resmen yıkıldım. Çalındığının farkına varmam eve gelince oldu. Cebimde bulamayınca ya arabada yada evde unuttum zannettim her normal insan gibi, Bulamayınca koşarak giyin, tekrar evden çık iğnenin etkisi ile oradan oraya koştur, sinirden hem köpürüyorum hem de her şeyi tek basıma halledebilirim imajı veriyorum heyt be leyl (gece basına gelecekleri düşünsen böyle yaparmıydın acaba bu dik başlılığıma bir çözüm arıyorum pls 🙈 ) Ne olduysa pazar gecesinden itibaren oldu zaten bu gece öleceğim, yok yarin,ertesi gün derken bir sabah gözümü açtım yok daha vaktim var galiba diyerek ilk kez dün gece uyuyabildim. Tabi hasta olduğuma ikna olan sevgili eşim sağolsun yemek bulaşık çamaşır ilaç bitki çayı takviyesi ile destek oldu. Bana aşırı gıcık hissediyorum ama eş kontenjanından kıyamıyor konuşamıyorum ya onu ikna eden bence bu oldu. Bugun biraz konuşmaya başlayınca iyisin iyi bülbül gibi, ev sesin ile doldu diye şakalaşmaya bile başladı. Gönlümü almak icin çiçek almıştı bende onu bas ucuma koymuştum suya koyarım diye unutmuşum tabi hemen dökülmeye baslamis bana cırlıyor, gülün kıymetini bilmiyor bizim bülbül diye birazcık mahcup oldum ama ses etmedim. Burada birazcık haklı olabilir 🙄
Neysecigime efendim erkek kardeşim idareden eski telefonunu verdi. İdare edebildiğim kadar edeceğim. Düşünüyorum da acaba ben ne hata yaptim da rabbim beni bu şekilde imtihan etti. Suçu alanda olduğu kadar kendimde de arıyorum. Hiç bir şey insanın basına tek taraflı olarak gelmez gibi geliyor. Çuvaldız misali…
Gökten üç elma düşmüş biri okuyana biri yazana biri de sonradan dönüp dolaşıp okuyacak olana hayırlı sahurlarınız olsun. Bu gece son Ramazan sahuru Allah hepimizin Ramazan’ını kabul etsin 🌙
25 notes
·
View notes
Text
Tumblr hikayem
Bakanlık parayı bir ay önceden yatırdı ve beni şok etti. Vakıfbanktan gelen bir para şıngırtısı ve şok.
İki günde robot süpürge, yazıcı ve telefonla paranın yarısını harcadık. O kadar zaman olmuş ki para sıkıntısı çekmeyeli. Para nasıl harcanır unutmuşum.
Dedim geleyim yazayım. Sonra düşündüm neden yazayım?
Şimdi sayın defterciğim, eski nüshaların yanmasaydı da şahit olarak gösterseydim keşke sana.
Yatılı lisede okuyunca bize burs da verirdi devlet. Çok cüzi tutarda para, bazı yıl kırtasiye, bazı yıl takım elbise, hatta bir yıl beyaz banyo sabunu. İşte 9. Sınıfta iken bize kırtasiye malzemesi verdiler. Ciltli harika defterler. Ama çok kaliteli. İnsan yazmaya kıyamıyor. Delgeç, zımba (ne alaka!), kalem silgi vesair eşya. Hala o zımbaları kullanırım. Ciltli defterlerden o kadar çok verdiler ki. Tüm lise hayatım boyunca başka defter almadım. İşte o defterlerin verildiği yıl Çalıkuşunu okumuştum. Jurnal. Ah feride vah feride. Ladikte allahın dağında ıssız bir yerde kalan serco günlük tutmayacak da kim tutacak. İnternet yok. Oyun alışkanlığım yok. Atari salonundan nefret ettim, çocukken bile. Tv izlemem. Ki izlemek istesem kantinde tv izlemek imkansız. 12 tane ergen liseliyle aynı koğuştayım. Canımız da sıkılmış demek ki.
Günlük tuttum. Okuduğum kitapları özet geçip önemli olay olursa onları yazıyordum. Aşık da değilim ki aşkımızı yazalım feride gibi. Okul turnuvasında kavga çıkmıştı misal her ayrıntısıyla anlattım. Edebiyat hocam deli bir polisiye hayranı. Kütüphane gibi kadındı. Piyasadaki bütün macera polisiye romanları hocamızda bulunurdu. Derya gibiydi maşallah. Elimden kitap düşmüyor o zamanlar. İşte o kitapların özetlerini falan yazıyordum. Wilbur smith alev kıyıları misal. Courtney serisi. (Cezaevinde bile kütüphanede o serinin son kitabı bana rasgelmişti.) Bunları yazardım. Allahın dağında öyle pek fazla olay olmazdı haliyle. Nasıl olsun. Sabah yedide kalktık, kahvaltı, sekizde ders, akşam iki buçuk saat zorunlu etüt. Ders kitap ders muhabbet. Mükemmel ortam. Mükemmel. Yatılı erkek lisesi. O zamanlar tabi. Şimdi olsa herkes telefonda instada kız peşinde koşardı. Bu zamanda lise öğrencisi ergen olmak çok zor.
Böyle başladı işte. Böyle. Sonra o defterler bitti. Çeşit çeşit kalemler ve defterler eklendi. Durmadan çoğaldı. Sonra hepsi yandı bitti kül oldu.
2011 yılında mezun olup, anayasa mahkemesi raportör yardımcılığı sınavına kimliğim olmaması sebebiyle alınmayınca sokarım böyle işe diyerek kendime bir yıl mola verdim. Hukuk yok, ders yok, iş yok. Eski evimizin çatı katında sobamla karadeniz karşısında harika bir nekahet dönemi. Film kitap dizi ve sobam.
O zamanlar blog falan okuyorum tabi. Ne bloglar vardı. O aramalarda tumblrda olan bir blog çıktı karşıma. Aktifliğini yıllar yıllar önce bıraksa da bloğu hala burada. Acı tatlı bir blog. Tumblra üye de değilim. Böyle tanıdım burayı.
İki üç yıl burası sadece blog okumak içindi. Ki o zamanlar ve sonrası iki üç yıl tumblr için altın yıllardı. Muhteşemdi. Kaliteydi her içerik.
Sonra üye oldum. Çok az yazdım. Defterde dolma kalemle yazılmış yazının yerini hiç bir şey tutamazdı zira.
Sonra tüm defterler kül olduğunda burası da benim defterim oldu.
Neden önemli peki? Sadece defter olması mı? Hayır. Ben ve sevgili eşim ailelerimizden utanıp saklasak da burada tanıştık. Ne yani ayıp mı? Ahahaha.
Sonuçta tanıştık sadece. Gerçi o beni tanırmış tanışmadan evvelden de ben başka dünyalarda olduğum için dikkat bile etmemişim. Kızdırmayalım hatunu, kafaya yeriz odunu. Ahahahah.
Velhasılı burası benim kapalı kutum, aklım, uzun bir süre kalbim, şu aralar pek arkadaşım olmadığını da göz önüne alırsak, dertleşeceğim tek mecra.
Yanisi şu ki tumblr önemli.
Beşik sallarken deftere de yazdık yine.
Yahu hanım benden erken kalkıyor diye ben geceler boyunca beşik başında oğlanı sallamak zorunda mıyım? Ahahah. Çocuk uyurken bile -baba - ninni diyor. Bir de yeni adetimiz çıktı. Beyimiz masaj yaptırıyor. Lan var ya yaşlanınca altımı almazsan bunları hep anlatacağım oğluuummm. Seviyoruz yaramazımızı.
Böyle işte.
Param yattı. Bir güzel yedik. Allah daha bereketlisini nasip etsin. He karşılığı da değil silivri soğuğunda uykusuz gecelerin bir anının bile. Ama napalım azıcık da mutlu olalım. Bi de biz mutlu olalım.
Değil mi sayın defter?
Vesselam.
8 notes
·
View notes
Text
Kocamla Fantazilerimiz! (Sinem 38 Y., İstanbul)
Merhabalar, ben Sinem. 12 senelik evliyiz. 4 yaşında oğlumuz ile güzel bir aile hayatımız var. Mehmet ile birbirimizi severek evlendik. Kendimden bahsedecek olursam, 38 yaşında, açık kumral, hoş bir bayanım. Kocam Mehmet 39 yaşında, 1.85 boyunda, koyu kumral ve çekici bir erkek. Ben bekaretimi kocamda kaybettim. Mehmet'ten önce hiç seks hayatım yoktu. Kocam Mehmet ile seks hayatımız da aslında güzeldi, fakat her evlilikte olduğu gibi biraz monotonlaştı. Biz de biraz eğlence ve heyecan katması için Mehmet ile boş vakitlerimizde internet sitelerinde araştırma yapıp kendimize uygun fantaziler arıyorduk.
Herşey bundan bir sene önce başladı. Mehmet sosyal medayada çift hesabı açtı, ben pek istekli değildim aslında. Ben hayatımda hiç, Swinger, eş değiştirme, üçlü ilişki, grup seks, Cuckold gibi kavramları dahi bilmiyordum. Mehmet ile beraber profilimizi oluşturduk. Mehmet bana, burdan evli çiftleri takip ederek, fotoğraf ve videoları izleyeceğimizi, bunun monotonlaşmış seks hayatımıza heyecan katacağını söyledi. Ben de kabul ettim. Seks yapmadan önce sosyal medyayı açıp önce videoları izliyorduk, sonra da orda gördüklerimizi uygulayarak ateşli anlar geçiriyorduk.
Aradan iki ay gibi bir süre geçtikten sonra artık sadece video izlemek ikimize de yetmiyordu. Mehmet'e, "Biz de sayfamıza güzel fotoğraf çekip koyalım!" diye teklif ettim. Sanırım o da bunu teklif etmemi bekliyordu ki, hemen kabul etti. Hoş bir bayan olduğum için, beğeniler çok, yorumlar da çok sert oluyordu. Her paylaştığımız fotoğrafın altına gelen yorumları okumaktan çok büyük bir zevk alıyorduk. Yorum yapan erkeklerin beni arzulayıp sikmek istemeleri Mehmet'i ayrıca delirtiyordu. O sert yorumları okuduktan sonra Mehmet beni daha ateşli ve istekli sikmeye başladı. Her seksten önce de bana, "Fantezilerinin arasında 3'lü seks, yada eş değiştirme var mı?" diye soruyordu. Ben de her defasında ondan başkası ile olamayacağımı söylüyordum. Ama her kadın gibi başkaları tarafından beğenilmek hoşuma gidiyordu.
Açtığımız sosyal medya hesabımızı ortak kullanıyorduk ve bize özel mesaj atanları ben de takip ediyordum. Birgün Mehmet bir çiftin erkeği ile DM'den konuştuktan sonra mesajı silmeyi unutmuş. Ben de girdiğimde mesajları bir açtım ki, okuduğum şeyler karşısında küçük dilimi yuttum. Karşı çiftin isimleri Cem ve Bahar, bizim gibi İstanbul'da yaşıyorlar. Yaşlarımız aynı sayılır, onlar da evli ve çocuklu bir çift. Profillerine baktığımda, ikisi de kültürlü bakımlı insanlardı. Mesajıın birinde, Mehmet bizim eş değiştirme yapmadığımızı, benim istemediğimi, ama kendisinin çok istediğinden bahsetmiş. Bahar Mehmet'ten çok etkilenmiş. Cem de beni sikmeyi çok istediğini yazmış. Mehmet de Cemin beni sikmesini ve bizi izlemeyi çok istermiş. Cem, Bahar'la birlikte plan yaparak beni ikna edebileceklerini yazmış. Yazılanları okurken ben de çok heyecanlandım. Birisinin beni arzulaması çok hoşuma gitmişti. Ben hiç birşey bilmiyormuş gibi mesajdan çıktım ve beni nasıl ikna edeceklerini beklemeye başladım.
Birgün gündüz Mehmet aradı. Akşama iş yerinden bir arkadaşının eşi ile yemeğe geleceğini söyledi. Ben arkadaşlarının isimlerini sorunca, tahmin ettiğim gibi "Cem ve Bahar!" dedi. Ben de, "Tamam gelsinler, ben güzel bir sofra hazırlarım!" dedim. Mehmet beni başkasına siktirmeyi kafasına koymuştu. Onların planı varsa benim de planım vardı. Ben yemek hazırlıklarımı yaptıktan sonra süslenmeye başladım. Güzelce kuaföre gidip, ağda, saç baş, manikür pedikür işlerimi hallettim. Sonra derin göğüs dekolteli, siyah mini bir elbisem vardı onu giydim. Göğüslerim karşıdakinin ağzına girecek gibi dimdik ve ortadaydı...
Akşam kapı çaldı ve misafirler ile Mehmet geldi. Beni öyle görünce Mehmet'in ağzı yere doğru düştü. Gelen misafirler de ağızları biraz açıktı tabi. Bahar da benim gibi göğüs dekolteli bir bluz ile, mini etek giymiş. Cem de çok yakışıklıydı. Kot pantolonundan kabarık aleti belli oluyordu. İçeride tanışma faslı başladı. Bahar ve Cem beni uzunca süzüyordu. Bütün yemek boyunca Cem beni izledi. Bir an önce beni sikmek için sabırsızlandığından emindim.
Yemek bitince salona geçtik. Ben sofrayı kaldırırken Bahar mutfağa yanıma geldi. Benimle samimi olmaya çalışıyordu. Ben de buna izin veriyordum tabi. Bahar bana yardım ederken mutfağa Cem girdi. Birkaç tabak getirmişti. Mutfak çok büyük olmadığı için zor sığıyorduk. Tabakları bırakırken Cem arkamdan birkaç kere bana abanmıştı. Üzerimizde kıyafetler olsa da, ilk defa Mehmet'tinkinden başka bir alet bana dokunuyordu. Çok heyecanlanmıştım. Herşey baharın önünde oluyordu. Ben Mehmet'in yalnız kaldığını, salona gideceğimi söyleyince, Bahar hemen, "Ben giderim!" dedi. Ben, "Olmaz..." falan dedim, ama Bahar gitti, Cem benim yanımda kaldı. Bana yardım ederken göğüslerimi dikizliyor, fırsat buldukça da bana arkadan sürtünüyordu.
Mutfakta işimiz bitince Cem'le salona geçtik. Baktım ki Mehmet ile Bahar kocaman salonda dib dibe oturmuş muhabbet ediyorlardı. Mehmet'in bakışları Bahar'ın dolgun göğüslerine kilitlenmişti. Ben Mehmet'in yanına oturdum, Cem de Bahar'ın yanına. Sohbetimiz koyulaşmıştı. Cem'le Bahar cinsellik üzerine, seks hayatları ile ilgili konuşmaya başlamışlardı. Ortam iyice yumuşamıştı. Sonra birden Bahar Cem'in fermuarını açıtı, aletini çıkarıp ağzına aldı ve saksoya başladı. Gözlerimi kırpmadan izliyordum. Profilinde yazdığı gibi iri bir aleti vardı. Hem kalın hem uzundu. Profilinde 19 cm yazıyordu. Mehmet'in aleti inceydi ve çok büyük değildi. Ben ölçmedim ama kendi söylemesine göre 15 cm idi.
İlk defa kocamınki harici canlı bir alet görmüştüm ve çok hoşuma gitmişti. Bunu farketen Mehmet bana seslendi, "Gözlerini alamadın Sinem, sen de katıl onlara istersen!" dedi. Ben, "Saçmalama Mehmet!" deyip, onlara da, "Arkadaşlar ne yapıyorsunuz?" dedim. Bahar ile Cem tecrübeli oldukları için çok rahatlardı. Bahar, "Utanma Sinem, gel hadi, böyle bir fırsat herzaman karşına çıkmaz!" dedi. Sonra kalkıp benim yanıma geldiler. Ben oturuyordum, Cem ayakta karşımdaydı, aleti ile burun buruna gelmiştim. Yalan yok, çok güzel ve iri bir aletti. Ama utancımdan donup kalmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum. Kafamı yana çevirdiğimde, Bahar Mehmet'in aletini ağzına almıştı bile. Tam ğzımı açıp birşey söylecektim ki, Cem hızlı bir hamle ile aletini ağzıma sokuverdi ve "Artık konuşma zamanı bitti, şimdi eğlence zamanı!" dedi.
Artık iş çığrından çıkmıştı, ağzımdaki aleti yalayıp emmeye başladım. Hatta okadar iştahlı yalıyordum ki, bir an içimden kendime kızdım, Mehmet'in aletini hiç yalamamıştım. Sonra, acaba ben de bir sorun mu var, Mehmet fantazilere dalmakta haklımıydı yoksa diye kendime sordum. Mehmet kocam olmasına rağmen ve onu çok sevmeme rağmen, Cem'in aletini yalamak çok hoşuma gitmişti. Artık Bahar ile Mehmet'e hiç bakmıyordum. Cem'in aleti taş gibi olmuş, ağzıma sığmıyordu. Ben aletini yalamayı bırakınca, bu sefer Cem beni yatırıp külodumu çıkardı ve amımı yalamaya başladı. Mehmet te ara sıra amımı yalardı, ama bu kadar çok zevk aldığımı hiç hatırlamıyorum...
Sonra Cem yavaş yavaş içime girmeye başladı. Aleti okadar büyüktü ki, içime girerken ikimiz de zorlanmıştık. Biraz içimde bekledikten sonra sikmeye başladı. Aynı oda içinde, kocamın gözü önünde başkası ile sex yapmak inanılmaz bir duyguydu. Cem beni pozisyondan pozisyona sokarak yarım saatten fazla sikerken, ben kaç kere orgazm olduğumu sayamadım bile. En son Cem altta ben ben üstte iken Mehmet te arkadan götüme girmiş, beni tost yapmışlardı. Mehmet'in yıllardır beni götten sikmesine alışıktım, ama hem amdan, hem götten aynı anda sikilmek inanılmaz birşeydi. Ben içimden Mehmet'e teşekkür ediyor ve bu zevkli anların keyfini çıkarıyordum.
Gece geç vakte kadar sikiştik. Her sikişte orgazm oluyor, boşalıyorduk, ama biraz dinlenip tekrardan başlıyorduk. Bahar ile Mehmet'in de keyfi yerindeydi. Aynı bana yaptıkları gibi Bahar'ı da bir kere tost yapmışlardı. Hepimizin pili bitince gitmek istediler, ama misafir yatak odamızın müsait olduğunu söyledik, onlar da kabul etti. Odalarımıza çekildiğimizde, Mehmet ile yatakta konuşurken, Mehmet'e, "Çok haklıymışsın, keşke eş değiştirme fantazisini daha önce yapsaydık!" diye itirafta bulundum. Yatağımızda bile halen azgındık, bir posta da Mehmet sikti beni. İlk defa Mehmet ile bukadar ateşli bir sikiş yaşamıştım...
Sabah olduğunda hep beraber dışarda güzel bir kahvaltı yaptık ve tekrar görüşmek üzere sözleştik.
277 notes
·
View notes
Text
ALIŞIYORUZ...
Safakes'in Medina denen bir yerine götürdüler bizi. Bizim bit pazarlarına benziyor. Burada yemekler genel olarak ucuz fakat geri kalan şeyler çok pahalı. Asgari ücretin 495 dinar olduğu bir ülkede fiyatlar gerçek anlamda yüksek. Kendime buraya ait olan bir adet hasır şapka aldım. Arada içimdeki Arap ortaya çıkıyor işte. Pazarın olduğu mahallenin yerleri çöp dolu. İnsanlar da hayvan sevgisi denen bir şey yok. Öyle ki sokak hayvanları bile sıkıntıdan kaynaklı erkenden yaşlanmışlar. Bizdeki gelen turisti dolandırma alışkanlığı burda da geçerli. Bir çanta sorduk önce 35 dinar dediler, turist olduğumuzu görünce 55 dinara çevirdiler. İşte adamlara benzediğimiz nokta bile üç kağıtçılığımız. Daha sonra dondurma yedik. Ama burdakinin farkı, dondurmayı bizdeki açmaya benzer bir ekmeğin arasına koyup yenmesinde. Herhalde Türkiye'de bu iki şeyin uyumlu olabileceğini hiç kimse düşünmemiştir. Bir de bu ülkede şöyle bir sıkıntı var. Ters yöne giden araçlar için yolların arasında çoğu yerde şerit yok. Arabalar saçma bir şekilde aynı yolda ters yönlere beraber gitmeye çalışıyorlar. Bindiğimiz taksilerden tecrübe edindiğim kadarıyla da kasabı ehliyetten almış tabiri buradakilere cuk diye oturmuş. Sağa sola savrula savrula gidiyoruz. Sanki Sarıyer yokuşundan aşağı yuvarlanıyor gibiyiz. Çok fazla araba kazası oluyormuş zaten. İnsan canının hiçbir kıymeti yok. Hala ülkemi çok özlüyorum tabi. Kalbimdekini ayrı, arkadaşlarımı ayrı, sürdürdüğüm hayatı ayrı... Dün akşama doğru birer bira falan içmek için bir otele geçtik. Burada öyle ulu orta her yerde içki satılmıyor da içilmiyor da. Gittigimiz yer çok lüks bir mekandı. İşte zengini harbi zengin fakiri harbi fakir bir ülke. Normal yerlere ödeyeceğimizin üç katı kadar hesap ödedik. Ama bir yere gidiyorsanız o bölgenin hem en iyi hem en kötü yerinde bir defada olsa takılmanız gerektiğine inanan bir insan olarak bunu çok önemsemedim. Ek bir bilgi olaraksa burada erkeklere özel barlar falan var. Türkiye'de çoğu erkek bara karşı cins için gider. Biz de olsa böyle bir yer batar herhalde. Akşamına geleneksel bir festivale katıldık. Ülke o kadar gelişmemiş ki görevliler bilet kontrolünü bileti yırtarak sağlıyorlar. Bizdeki gibi QR okuma sistemi falan yok yani. Müzikleri bizimkilere göre çok daha sakin. Ama bulunduğun yerin dilini bilmemek gerçekten büyük problemmiş. Ana temasının çok önemli olduğunu hissettigim bir festivali anlamamak koydu biraz açıkçası. Çok farklı bir bilgi ama burdaki tek bir insan en az iki üç tane dil biliyor; Arapça, Fransızca, Türkçe, İngilizce gibi. Festivalde Tunuslular gibi dans etmeyi öğrendim. Tam o sırada çok garip bir olay oldu. Festivalin ortasında elektrikler kesildi . Ya bu kadar önem verdiğiniz bir etkinliğin ortasında da elektrikler gitmez, hadi gitse de jeneratör falan olur yedekte. Jeneratörü bilmiyor değillerdir umarım diye dua ediyorum. Burda bu kadar dua etmekten kaybolan imanım geri yerine geldi yeminle. Festivalin son yarım saati nasıl olduysa kendimi uyurken buldum, tepemde bangır bangır müzik çalarken. Uyandıktan sonra da eve döndük zaten.
9 notes
·
View notes
Text
Bişey diyim mi abi çok sevmiştim Bi çocuğu. 4 yıl önce mahalleye yeni gelmişti tam da evimin karşısina taşınmışlardı ilk göz göze geldiğimizde benden hoşlanır gibi bakıyordu dışarıdayken gözü sürekli bendeydi o öyle bakınca bende erkilendim çocuktan Bi ara kuzeniyle kavga ettim kuzenini değil de beni savunmuştu o zmn da baya etkilendim sonra birbirimize alıştık beraber takılmaya başladık flört gibi biseydik 2 yıl geçti okullarla ilgileniyorduk ikimizde takılıyorduk konuşmuyorduk ikimizde utangaçtik baya ben buna tabi hala asığım bırakamıyorum daha sonra dayanamayıp kendime instagram hesabı açtım ve oradan yazdım senden ters Bi tepki vermedi eskilerden bahsettik çok utangaç geçtiğini söylüyordu beni çok beğendiğini benden hoşlandığını söylüyordu ama utangaçlığından çıkma teklifi etmiyordu ben ona açıldım ilk adımı attım çıkma teklifini de onun etmesi gerekiyordu Bi erkek olarak tabi 2 Ay normal Bi şekilde konuştuk artık dayanamadım arkadaşıma söyledim oda seviyorsan çıkma teklifi et fln gibisinden konuştu onunla o da 1 2 gün sonra bana çıkma teklifi etti ama telefondan yazışarak teklifini kabul ettim 2 hafta sonra benden ayrılmak istedi ben istemedim çok kötüydüm benim başka erkeklerle konuştuğumu söylüyordu ama hesabımda ondaydı kimseyle konuşmuyordum bütün erkek takipçileri takip ettiklerimi hepsini çıkarttım o istedi sie bende ondan kızları çıkarttırdım ama yinede ayrılmak istedi bende bende zorladım bırakma beni die oda engelledi beni yapacak bisi yok daha napim yani 2 hafta sonra ln engelimi kaldırdı birbirinize komik reelsler atıyorduk daha sonra ben dedim seni hala seviyorum die sevgili olduk ben ailevi meseleler yüzünden başka Bi semte gittik uzak kaldık 1 2 hafta kadar o sırada sürekli arıyordu babasıyla konuşuyordum beni teselli ediyordu ben mahalleye geri döndüm onu bırakmak ondan uzak kalmak istemediğim için ne olursa olsun bana soğuk davranmaya başladı tekrar ayrılmak istedi oyun mu oynuyoruz dedim ben senin babanla konuştum ailen beni biliyor ne bu bana yaptıkların gibi birsuru şey söyledim arkadaşlarima yazdırdım o da ben den küçük sevmiyorum istemiyorum dedi o beni engelledi bende onu engelledim o olaydan yaklaşık 1 Ay sonra kız kuzeni bana yazdı ne istiyorsun bu çocuktan die bende anlattım bütün olanları sende kızsın beni anlarsın dedim o da evet seni anlıyorum yanına gelcem yakın zamanda konuşuruz dedi bende tamam abla dedim kapattım...
Şuan engelimi kaldırmış ama ben kaldırmam artık daha gururum ayaklar altına alınmış artık iyice rezil duruma düşemem hala evet seviyorum ama eskisi gibi değil dönmek istese dönmem.....
3 notes
·
View notes
Text
ben ilişkide (kendi ilişkim için konuşuyorum) erkek tarafından daha çok şey bekliyorum mesala bana her sabah günaydını o yazsın tabi ben de yazarım da öncelik onda trip atmasın bana ben atiyim beni bebeği gibi sevsin bebek gibi ilgilensin istiyorum öyle olmayınca ben fazla anaç davranıyorum ve ilişkimiz rayından çıkıyor anne çocuk ilişkisine dönüyor
#bir de ben çok çabuk sinirleniyorum#hayat şartlarından dolayı da eril tarafım ortaya çıkıyor#o yüzden eril enerjisi benden düşük erkeklerle asla yapamıyorum#ama günümüzün erkeklerinin çoğu da öyle#ve ciddi birini istiyorum#bir tane ciddi insan yok#zeki istiyorum#hepsi salak#espri seviyeleri düşük her boka gülüyorlar#güzel şaka da zeka ister o da yok#neyse işte uzun lafın kısası sap geldim sap gidicem
3 notes
·
View notes
Text
en son yazdığım postu okuyan M.. kardeşim mesaj attı.. "abla eş seçimi önemli, duyduğun, dinlediğin kadınların hikayelerini baz alarak, bu tür seçimleri önleyici cümlelerin, anlatacakların vardır muhakkak yazar mısın" diye. direkt ona yazmak yerine buraya da aktarmak istedim. yazacaklarıma bir nevi attığım post kaynak olacağı için oradan yola çıkarak yazacağım. belki sonra da çevreden gözlemlediklerimi ve tecrübelerimi de eklerim.
....
bize gelen yardım talebinde bulunan aileler genellikle yetim, onun dışındakilerde orta yaş ve üstü maddi yetersizlik sebebi ile geçinme zorluğu yaşayan, çocuklarının ve kendilerinin her türlü ihtiyacını karşılayamayacak durumda olan kadınlar. ve neredeyse yüzde doksanı da eşleri yüzünden bu halde. ya keyfi çalışmayan adamlar, ya iş beğenmeyenler ya da zaten vasıflı olmadığı için iş bulamayanlar. hal böyleyken, yani kadınlar maddi sıkıntı yaşayınca eşlerinden beklentileri karınlarının doyurulması ve elzem ihtiyaçlarının giderilmesi oluyor. inanın sevgisizliği, ilgisizliği dert edecek konumda değiller, gündemleri bu değil çünkü gerçekten çok zor durumdalar, çaresizler. eş seçiminde yanlış karar verdikleri için de pişmanlar tabi. burası güneydoğu ve çoğunun çocuk yapmada sınırları yok, korunma yöntemlerini günah kabul eden, eşini buna engelleyen erkek sayısı az değil. genellememek kaydıyla kendi konforları, öz bakımları, eğlence ve sosyal hayatları ailelerinden önde gelen adamlar. benciller, taştan ekmeğini çıkarabilecek yapıya sahipler ama yorulmak onlara göre değil. evlerinde, cadde kenarlarındaki kahvehanede otursunlar, hiç yorulmasınlar, bir yerlerden para, yardım gelsin diye beklesinler, kendi çabaları sıfırken hanımlarını tüm yardım kurumlarına muhtaç etsinler vs. bu metinden yola çıkarak söyleyecek olursam, yani eş seçiminde karar mekanizmasını oluşturacak seçenekleri sıralarsak "vicdanlı, merhametli, ne olursa olsun helal daire sınırı içinde nafakasını temin edebilecek beceriye sahip, pısırık olmayan, tuttuğunu koparan, önce ailesinin ihtiyaçlarını giderebilecek kaygısı olan, sevgisini saklamayacak, zorda olduğu ya da herhangi bir konuda sıkıntıya girdiğinde kendi köşesine, içine kapanmayacak, evdekilerle irtibatını kesmeyecek, onlarla dertleşebilecek, kendi kendine gizem yaratıp günlerce iç dünyasında depresif davranmayacak, öfke kontrolu sağlam, adaletli" ve daha birsürü özelliğe sahip olması gereken kişiler.
insan evlilik yolunda adımlar atarken bu yukarıda sayılanların çoğunu göremez aslında. görüştükçe, farklı ortamları beraber paylaştıkça kişinin karakteri az da olsa falsolar verir. ileride çocuklarının babası olacak kişiyi de seçeceği için birsürü konuda gözlem yapması gerekir kişinin. aslında basit gözlemler bunlar. görüşülmeye yeni başlanılan günler diyelim kibarlığını ölçmek mesela "masaya oturacağınız vakit önce sizin oturmanızı bekler mi yoksa lap diye önce kendi mi oturur, yer hususunda fikrinizi alır mı, beraber yürürken size yol veriyor mu, bir yere glrileceği zaman önceliği size veriyor mu, girdiğiniz mekanlarda garson vs muhatap olduğu kişilere nasıl davranıyor, küçümseyici kibirli tavrılar sergiliyor mu, çabuk sinirleniyor mu, onun yanında iken kendinizi güvende mi yoksa tedirgin mi, değerli mi manasız mı hissediyorsunuz. siz konuşurken sizi nasıl dinliyor, dinliyor mu, sevgi cümleleri kurarken yapmacık mı hissettiriyor yoksa gerçekten içten olduğu geçiyor mu size. aile büyüklerine saygılı mı, onlardan nasıl bahsediyor, aile ilişkisi kopuk mu bağlı mı, annesi ile olan yakınlığının sınırı ne biliyorsunuz bazı erkekler annelerine bağımlı yaşıyor öyle mi? "
bu kişi beni sever, sayar, korur, değer ve önem verir, bana zarar vermez, haklarımı gözetlr, hasta olsam ilgilenir, çocuklarımızı çok sever, onlarla oyun oynar, benim hobilerime de saygı duyar, yetemediğim, yorulduğum zaman benimle beraber aynı işi yapar, başkalarının yanında beni rencide etmez.. diyebiliyor musunuz?
inanın sayfalarca cümle kurulabilir. farkındaysanız hep hissel tavırlara takıldım çünkü bir insan birini gerçekten çok severse çokta merhamet eder çok merhametli olan da hiçbir koşulda eşine zarar vermez. bu yazılanlar sadece beyefendiler için gerekli cümleler değil hanımefendiler için de muhatap cümleler. insanlar zamanla tanınan varlıklar, foyaları sonradan çıkan mahluklar da var. Allah en iyisine, en hayırlısına denk getirsin. aklıma gelirse metine eklemeler yaparım. M.. kardeşim posta istinaden bazı fikirler istedi ve mecburen buradaki şahitliklerime dayanarak çıktı çoğu. sonrakiler de tecrübe ve yine çevreden izlenimler.
acizane sürçi lisan ettiysem affola.
selametle
12 notes
·
View notes
Text
Sylvia Plath 27 Ekim 1932 yılında Boston' da ailenin ilk çocuğu olarak doğar. Annesi Avustralyalı babası ise Alman'dır. Babası Boston Üniverstesinin biyoloji bölümünde profesördür. Plath henüz sekiz yaşındayken babasını kaybeder. İlk şiirini de sekiz yaşındayken babası için yazar ve bir dergide yayımlanır:
"Yumuyorum gözlerimi,
yıkılıp ölüyor dünya,
yeniden doğuyor
açınca gözlerimi,
kafamın içinde
yarattım seni galiba."
Babasının ölümünden sonra maddi sıkıntılardan dolayı annesi öğretmenlik yapmaya başlar. Plath' in annesi fedakâr olduğu kadar da mükemmelliyetçi bir kadındır da. Kızından hep mükemmel olmasını bekler. Plath hep mükemmel olmaya çalışır eğitim hayatını burslar kazanarak bitirir. Smith Collage'de ondan başkasına verilmeyen başarı belgesiyle mezun olur. Katıldığı bütün edebiyat yarışmalarında iyi dereceler alır.
Bütün başarılarına rağmen annesine yetemez. Annesinin mükemmelliyetçilik baskıları ve kendisini küçük yaşta terkeden babasına duyduğu öfke ile büyür şair. İçine kapanır öyle ki küçük yaşta manik depresif bozukluk tanısı konulur. 1950 yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirir ve bir akıl hastanesine yatırılır ve psikolojik tedavi görür.
"Ama beni kefenden çıkardılar,
tutkalla geri yapıştırdılar parçalarımı."
Plath üniversite de hayatının aşkı olan Ted Hughes'la tanışır. Ted de Plath gibi şairdir, birbirlerinin şiirlerini ve yazılarını eleştirerek fikir alış verişinde bulunurlar. Küçük yaşta babasını kaybeden Plath için Ted çok önemlidir. Ted, Plath'in hayatında hep eksikliğini hissettiği erkek figürüdur. Bu yüzden de Ted'in bütün görüş ve düşüncelerine çok önem verir.
Ted ile tanıştıktan kısa bir süre sonra, 1956 yılında evlenerek Boston'a yerleşirler. Aynı yıl Plath hamile kalır ve İngiltere'ye dönerler. Bunun üzerine evliliklerinde Plath'in kıskançlıklarından dolayı sorunlar yaşanmaya başalar. İlk çocuklarının doğumundan sonra araları iyice açılır. Plath, Ted'in öğrencilerinden biriyle birlikte olduğunu öğrenir ve giderek Ted'e karşı güvenini yitirir. Bu sorunu çözmelerinin ardından taşınırlar.
Yeni evlerinde komşulari David ve Asya ile dost olurlar. Ancak bu durum Asya ve Ted'in iliskilerinin baslangici olur. Ted' in Asva' ya olan ilgisini farkeden Plath boşanma karanı alarak ve Londra'va gider. Bu avriliğin üzerine bir kere daha bir araya gelen ciftin bir cocuklan daha olur. Ancak bu kez de Plathin ruhsal bozukluklani Ted in ondan soğumasina neden olur. Plath'i yari yolda
birakir ve devamli olarak aldatır Hayatinin aşkıyla karşılaştığinı belki de iyileseceğini düsünen Plath bir anda kendisini evde cocuk büyüten dişarida nerelerde gezdiğini bilmediği kocasini bekleven bi kadin olarak bulur. Bu iliski Plath'e yarardan çok zarar getirir Yaraticıliğinin gerilediğini ve kisitlandiğinı hisseder
"Bir firtina kusunu
sevmeliydim seveceğime seni;
Hic değilse baharda göğü şenlendirir gelirdi.
Bütün dünya ölüme düser kapattığimda gözlerimi.
Saniyorum kafamdan uydurdum seni. Sanata ve vazinin her türüne asiktir Plath.
Daha ivi vazma hirsi onu daima vetenekleri konusunda kuskuva düsürür, tabi bu
kuşkuda mükemmelliyetci bir annenin cocuğu olması da etkilidir. Bu kuşkuyla yalnizlaşir, içine kapanir ve hayatinda
vasadiai bunalimlarin nedenlerinden biri de budur.
Bulunduğu ortamlarda esi Ted'in şiirleriyle ondan hep bir adim önde olmasiyla mücadele eder. Hem iyi bir şair olmali, hem güzel bir kadin, iyi bir anne, sevgili... Bütün bu vasifları ruhunda barındırmalidır. Bu baskilar icinde boğulur Plath. Plath'in daha çocuk yaşlarda başlayan başlangiçta aile içi olan karanlik deneyimleri onu kendini yok edise sürükler
Çocuklarıni alip Ted ile yollarıni ayıran şair, Ted'e olan duygulanni bitiremez. 1963 subatinda Ted ile görüsen Plath her seyi unutmayi teklif eder, ama Asya'nin hamile olduğunu ve onu öylece birakamayacağinı sövler Ted
Bunun üzerine 11 subat 1969 tarihinde
intihar etmeye karar verir. Cocuklanni uyutur, basuçlarina ekmek ve sütlerini birakir. Pencerevi sonuna kadar acar odanin kapisini araliğindan hava geçmeyecek biçimde bantlar. Mutfağa gider ve finnin gazini açıp kafasını içine sokar...
Intihar etmeden önce diğer intiharlannin aksine sanki kurtarilmayi istermiscesine yanina bir not birakir. Notta Doktor Hordr' u ara yazmiştır ve altina telefon numarasinı eklemiştir. Ancak o gün hizmetli işine geç kalir...
"Ölmek, ölmek bir sanattir her sey gibi. Essiz bir ustalikla yapiyorum bu isi Öyle ustaca ki insana korkunç geliyor, öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor. Bu konuda iddaliyım sanınim. Sylvia Plath
10 notes
·
View notes
Text
içimizdeki ölçü birimleri /okuma süresi yaklaşık 7 dakika
içinden ne geliyor? insanlığı kurtarmak mı? hayır. (uzatarak) hepsinin................ (noktaları biliysiniz) kurtulmuş herkes. kimsenin daha fazla kurtulmaya ihtiyacı yok. (imkanım olsa dünyanın iyiliği için hepsinin kökünü kuruturdum)
nasıl yaşamalı? sorusu insanın cevabını hayat boyu vermeye çalıştığı bir soru. insan kabul edilen herkesin kafasında bir yerlerde olmalı bu. hayat sorusu da cevabı da herkesin kendi götünde saklı kocaman bir yarrağa benziyor.
daha kendime yarrak girmemişken bu soruya verilen cevaplarım vardı. bunlar değişti. hislerim, alışkanlıklarım, yaşım, çevrem kaynaklı bir değişim olmalı herhalde. önemli olan merak ettiğim, özlediğim ve daha iyi olduğuna inandığım bir çok şeyin manasız olduğunu anladım. kısalık, uzunluk, incelik, kalınlık (içimde saklı olanın ölçü birimi) vazgeçilmez gördüklerimin hiç anlamı yok, insanların bütün afra tafraya rağmen sonunda keyifleri ne derse onu yaptıklarını ve yaptıklarının çok zaman yanlış olduğunu gördüm. büyük laflar gerçekte küçük tutkulara geçerlilik sağlamak için üretiliyor...
doğru yaşamak diye bir şey var mıdır? önceden herkese göre değişir diyordum. artık, hayır, o kadar da değişmez diyorum. eğer gidebileceğiniz sonsuz sayıda yol varsa; yaşamak için, sonsuz değilse de saymak istemeyeceğiniz kadar var; herhangi birinin diğerlerinden daha doğru olması için de bir sebebiniz yoksa; herkes kendine göre yaşasın dersiniz.
ancak herkes kendine göre yaşasın demek gerçekte güçlünün borusu ötsün ve insan, çoğunun hayatını idare edecek kadar bile aklı olduğundan şüphelenmeye başladığım insan, renkli, çekici, kolay, ucuz neyse onu tercih etsin demektir. ve öyle oluyor, insanlar kendilerini bugüne getiren değerleri sermaye yapıp yeni değerler üretmek yerine, en ucuzundan, çalışmadan, kafa yormadan, inanmadan bu değerleri satıp, onları ayağa düşürüp kendilerini de, hayatlarını da ucuzlatıyorlar.
cinselliğin yasak olduğu yerde meme/göt (erkek kişisi için) gösterip ilgi çekmek kolaydır. peki bu yasak kalkarsa ne göstereceksin? kadın güzelliği erkeğin götü artık bizi ilgilendirmediği zaman ne göstereceksin? şimdiden mesele daha ilginç, daha çarpıcı fotoğraf bulmak anlamına gelmeye başlamadı mı? şuh poz vermiyorsa, hangi organının ortada olduğu önemli değil.
çoğunun ayık olduğu yerde kendini içkiye vurup rahatlamak kolaydır. peki ya hepimiz doğru yolun bu olduğuna kanaat eder, akşam konuşur konuşur, sabah hepsini unutursak ne olacak? insanlar tadını çıkardıkları konforun başkalarının konforsuzluğu sayesinde yaşanabildiğinin farkında değiller mi?
kendimi tutmasam sen o kadar serbest olabilir misin? (aha içime sakladığım bir kalın kısa daha buldum, kalın kısası en zor olanı girmesiyle çıkması bir, hiç boş kalmıyor... tecrübeyle sabit)
kant’ın söylediği her şeye inanmam ama bu konuda ona hak veriyorum: bir şeyin doğru olup olmadığına karar vermek için herkesin bunu yaptığı durumları göz önüne alalım.
cinselliğin tamamen ve her anlamda serbest olması, misal, herkes için geçerli olsun. evlilikleri, beraberlikleri ortadan kaldıralım, neticede biriyle sevişmemin başkasına bir zararı yok, iki kişi arasındaki bir mevzu; basit bir eğlence, kim ne diyebilir?
ne olur bundan sonra? herkesin karşı cinsden arzuladığını daha rahat hayata geçirme imkanı olur. (eşcinsenlleride koyacaktım, doğru cümleyi bir saattir düşündüm bulamadım). kimseye aşık olmak gerekmez, zaten sikişmek dürtülerin bir dışavurumudur sevişmek. aşık olunca daha kolay atlatmak mümkün olur. kadın da erkek de cinselliğini sonuna kadar yaşayabilir.(burda eşcinselleri belirtme gereğini duymadım düşünmeden geçtim) birine adres sormak kadar kolay olsa mesela: sizinle şuracıkta sikeşelim mi? olur tabi, otobüs bekliyordum ama bir sonrakine binerim.
sonunda insanın daha da yalnızlaşması, cinselliğin adi bir vaka haline gelmesi. belki bu yüzden cinayet işlenmemesi, insanların kavga etmemesi, boşanmaması, ama zaten kimsenin umurunda olmaması. zira bu kadar rahat bir cinselliğin sonunda erkek de, kadın da, bir sözleşme ihtiyacı içinde olmayacaktır. herkesin herkesle her şekilde beraber olmasının sonu, kimsenin kimseyle beraber olmayışıdır. insanlar sizinle gidip şuracıkta sikeşelim mi? diye bile sormayacak, soran olsa bile, otobüs bekliyorum, şimdi olmaz cevabını alacaktır.
çünkü bir sonraki durakta da bulabilirsin aradığını.
neden tanımadığım ve asla bana yük olmayacak biriyle bir iki saatliğine vücut sıvısı üretmek varken, birinin kaprisini, derdini, hayatını çekeyim?
insanın rahatlamasına yardım eden tüm konfor biçimleri buna benziyor. bunların bir özgürlük konusu olması, ancak bazılarının –hatta çoğunluğun– onlara yanaşmamasından dolayı. bütün çocuklara süt yerine bira içirmek, misalen, birayı çok seven insanların da işine gelmez. kimsenin ayık gezmediği bir dünyada yaşamak da öyle; garson ayık değilse sana bira yerine şarap getirir, hesabı şişirir, kimse kimseye güvenemez, zira belli değil, ne yuttun, ne yedin, ne içtin; söylerken kafam yerinde değildi dersin geçer gider tüm sorumluluk. kimsenin kimseye ayık mısın deme hakkının olmadığı bir dünyada yaşasak, misal, kim kiminle hangi anlaşmayı yapabilir?.
modern insanın verdiği cevap şuna benziyor: biz tamamen sınırları kaldıralım demiyoruz, çocuklara bira vermek tabii ki doğru değil, çalışırken içmek de öyle, insanların bu kadar rahat cinsellik yaşamalarını istemiyoruz, sadece şimdikinden azıcık daha serbest olsalar yeter.
ah, evet, tabii ki, bir yerlerde sınır olmalı, o aptal vecizenin tabiriyle benim hürriyetim, senin hürriyetin falan filan. peki sevgili dostum* , kim karar veriyor bu sınırlara? neden sen kendinde böyle bir hak görüyorsun? kimsin ki doğruyu eğriyi benden daha iyi biliyorsun? yani içki içmenin gerçekte güzel bir şey olduğuna ve bunun çocuklara zararlı ama büyüklere faydalı olduğuna kim karar veriyor?
insanlar böyle doğrusunu kim belirliyor konularında sözleşme yaparlar. kimse için ideal durum değildir bu, evet, ama insanların buluştukları bir nokta vardır ve davranışlarını kontrol etmenin güvensizlikten daha kolay olduğuna karar verirler.
evlilik ne kadın için, ne erkek için ideal bir durumdur, ancak biyolojik ve sosyal şartlar öyle bir noktada buluşturmuştur (şartlarınıza sokam) insanları. bazılarının içki içip, bazılarının içmeyişi de aynen öyledir, içmeyen biri içenlerden hazzetmez, içenler de içmeyenlerden hazzetmez,(alın size bir oy verme nedeni daha) aralarındaki sözleşme, yani gidip birilerini içtiğinden dolayı saldırmamaları, onların da içmeye zorlamayışları herkes için hayatın en kolay noktasıdır. (paranteze ters düştü ama olsun)
benim böyle sözleşmelere uymam, sözleşmenin karşı tarafının yaptığının doğru olduğuna inandığım anlamına gelmez. (he kurnaz beni köşeye sıkıştıracaktın değil mi, yemedi mi, istersen uzun incesi var yen mi)
modern hayat biçimi, daha doğrusu gelenekleriyle dalga geçen ve onun sınırladığı her şeyi baş aşağı ederek eğlenenlerin hayat biçimi çok renkli üretimlerin olduğu, keyif içinde ömrünüzden mezun olmanın yollarından biri gibi görünüyor. gelenekleriniz de, toplumunuz da aptalından, bönünden, çirkininden kıtlığın çekilmediği kaynaklardır. ucuz yoldan eğlence sunar. yine de konu doğru nedir? sorusuna geldiğinde, modernlik de, eleştirdiği, güldüğü, dalga geçtiği gelenekler kadar –belki daha da fazla– yanlıştır. ama modern insan bu yanlışların hemen hepsini kendine ezeli hak olarak görür. değiştirilmesi, sorgulanması teklif dahi edilemeyen haklar, özgürlüğün gerçek anlamı, doğru nedir diye sormak yerine, özgürlük der, yapabilir miyim, yapamaz mıyım? yaparsın, ama yapmak doğru mudur? cevabını aradığımız asıl soru budur.
demokrasi veya özgürlük benim açımdan sadece bir sözleşme anlamına geliyor. sike sike zorla yapılmış bir sözleşme. doğrunun kendisi değil, daha büyük yanlışların önüne geçen bir sözleşme. bir gün değişmesi mümkün –ve elbette doğru lehine değişmesi için kavga ettiğim bir sözleşme.
bende değişen şey işte bu: özgürlüğün kendisinin herhangi bir anlamı olmadığını anlayışım, özgürlük içine hayatı doldurduğumuz bir bardak olabilir ama içini neyle dolduruyorsan, bardağın tadı odur…
bardağını özgürlükle doldurmak niyetindeyse insan, konfor fısıltılarından çok, ağacın meyvesine ve ağacı kimsenin sahiplenmemesine bakar.
(* seviştiğim olarak yazacaktı ama siz sikiştiğim anlayacağınız için yazarı tarafından son anda değiştirilmiştir)
4 notes
·
View notes