#Durak Tekstil
Explore tagged Tumblr posts
Text
Full speed ahead for Durak Tekstil
Durak Tekstil, Turkey’s leading developer of industrial sewing and embroidery threads, is currently making plans for a new and expanded factory at its base in Bursa, as well as opening a regional office in North America next year.
A continuous focus on R&D and the launch of some very highly differentiated products is driving the success of this third-generation family-owned company which was initially founded in 1971 to provide Turkey with fishing net twine – at that time 100% imported.
Durak then expanded into the production of rayon and polyester embroidery threads before successfully diversifying into a wide range of niche and specialized markets, while growing an international customer base. This growth has been accompanied by continuous investment in the latest advanced production technologies.
“We now manufacture around 350 separate products and our portfolio is constantly being updated,” says Yigit Durak, third generation member of the company’s board, who brims with enthusiasm when detailing his company’s developments. “It’s our focus on research and development which I believe really sets us apart as a company. Deep know-how of the technical possibilities of our machines and processes is enabling us to continue to bring new products with advanced functionalities to the market.”
Centreless Duma
https://textilesouthasia.com/wp-content/uploads/2024/05/Durak2.jpg
Among winning products is Duma, a centreless pre-wound under-bobbin made from strong continuous polyester filaments which is available in various sizes and thanks to careful selection of raw materials and the use of unique lubrication methods retains its exact tension from beginning to end.
“The precise winding method with Duma keeps the variation in length to under one degree, so that a bank of bobbins can be changed at precisely the same which enables very concrete savings to be made,” Durak explains. “Because of the lack of centre and the compaction of the yarn, we get three times the amount of product on each bobbin and the result is a high reduction in the times required for changes. We have calculated that over the course of a shift, this is achieving what could normally be produced on twelve advanced machines with just ten.”
Working on a similar principle is the Duraless hollow core thread, and both have a melting points of 260ºC and soften at between 220-240ºC. A very high heat tolerance is achieved compared to conventional sewing threads when the shrinkage rate at 150ºC is calculated to be less than 1%. The threads show high resistance to most mineral acids, are unaffected by bleaching and micro-organisms and do not deteriorate in washing and dry cleaning.
Functionality
Other innovations focus on functionality, including the new SilverPro conductive thread for smart textiles and wearable technologies, luminous Milky Way, Redolent scented thread, the Fire-Safe range of meta-aramids and para-aramids and the Cut Safe range manufactured from various combinations of UHMWPE, glass fibre and elastane.
“Despite many obstacles in 2023, we managed to grow the business and this year anticipate further growth of around 30% and now export to over 100 countries,” says Yigit Durak in conclusion. “Research and development remains the bedrock of our business and our entire 300-strong team in Bursa holds regular brain-storming sessions to fully explore new concepts and ideas. The success stories are fully certified and patented prior to launch and today approximately 20-25% of our total turnover is provided by technical threads. This will only increase in the future.”
Source - Durak Tekstil
0 notes
Text
BTÜ Kariyer Fuarı 4 bin öğrenciyi ağırladı
https://pazaryerigundem.com/haber/189920/btu-kariyer-fuari-4-bin-ogrenciyi-agirladi/
BTÜ Kariyer Fuarı 4 bin öğrenciyi ağırladı
Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) ev sahipliğinde ilki düzenlenen Kariyer Fuarı BTÜKAF’24, 2 gün boyunca 4 bine yakın öğrenciyi ağırladı. Sektörlerinde öncü 20 firmanın katılım gösterdiği fuarda, binin üzerinde öğrenci staj ve iş başvurusunda bulundu. İki gün süren buluşmayı değerlendiren firma temsilcileri ve öğrenciler, fuarın büyük fırsatlar sunduğu görüşünde.
BURSA (İGFA) – Üniversite ile iş dünyası arasındaki köprüleri güçlendirmek ve öğrencilere yeni kariyer fırsatları sunmak amacıyla BTÜ Kariyer Gelişimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (BUKAGEM) tarafından organize edilen BTÜKAF’24 Mimar Sinan Yerleşkesi G Blok Fuaye Alanı’nda gerçekleştirildi. 20 farklı firmanın yer aldığı BTÜKAF’24’de 2 gün boyunca öğrenciler, firma temsilcileriyle birebir görüşme fırsatı yakaladı. BTÜ’de bulunan toplam 10 bin lisans öğrencisinin 4 bine yakını yani öğrencilerin yüzde 40’ı fuara katılım gösterirken, binin üzerinde öğrenci firmalarla birebir görüşerek iş ve staj başvurusu gerçekleştirdi.
REKTÖR ÇAĞLAR: FUAR GELENEKSEL HALE GETİRİLECEK
Fuarı değerlendiren BTÜ Rektörü Prof. Dr. Naci Çağlar, üniversitenin ilk fuarını başarı ile tamamlamasının gururunu paylaştı. Pek çok öğrencinin iş ve staj imkânını bu fuar sayesinde yakaladığını belirten Rektör Çağlar “Öğrenciyi merkeze alan üniversite anlayışı ile BTÜKAF’24’de sektöründe öncü firmaları öğrencilerimizle bir araya getirdik. 4 bine yakın öğrencimizin katılım gösterdiği fuarda, binin üzerinde öğrencimiz iş ve staj başvurusunda bulundu. Tüm öğrencilerimiz mülakat teknikleri, kariyer planlaması gibi seminerlerden faydalandı. Her yıl kapsamını genişleterek gerçekleştireceğimiz fuarın, tüm öğrencilerimize fayda getirmesini temenni ediyorum” dedi.
BUKAGEM Müdürü Doç. Dr. Hasan Şahin ise “BTÜKAF’24, öğrencilerimizin kariyerlerine yön veren önemli bir buluşma noktası oldu. Yoğun katılımla geçen fuarda öğrencilerimiz 2 gün boyunca, staj ve iş imkanlarının yanı sıra, kariyer planlamalarında yol gösterici etkinliklerden faydalandı. Fuarı her yıl kapsamını genişleterek düzenleyeceğimizi de ifade etmek istiyorum” şeklinde konuştu.
20 FARKLI FİRMA KATILIMI…
2 gün boyunca devam eden BTÜKAF’24, başta otomotiv, havacılık, sağlık, gıda ve teknoloji gibi çeşitli sektörlerden gelen; APTIV, BOSCH, Bursateknopark, BUKAGEM, Diniz ADIENT Oto Donanım, Durak Tekstil, Eyrice Dental Group, Forvia Faurecıa Otomotiv, Harput Holding, Kırpart Otomotiv, Kurukahveci Mehmet Efendi, Marmarabirlik, Orau, Şahince Otomotiv, Şişecam, Tat Gıda, Trex Dijital Akıllı Üretim Sistemleri, Türk Hava Yolları, Uludağ Eneri ve Yazakı Türkiye firmalarını ağırladı.
FİRMA TEMSİLCİLERİ: ÖĞRENCİLERİN İLGİSİ YOĞUNDU
İki gün süren fuarı değerlendiren BOSCH İnsan Kaynakları Sorumlusu Ece Tüt, “Böyle bir fuarın ilkini düzenlemek, büyük bir özveri ve emek demek. Gerçekleştirilen tüm oturumların ve firmalarla buluşmaların öğrencilerin geleceği için çok önemi olduğunu düşünüyorum. Bir üniversitenin böyle bir fuara ev sahipliği yapması ayrıca önem arz eden bir durum” dedi. Şişecam İnsan Kaynakları Süreç Hizmetleri Yetkilisi Sertan Sever ise “Fuar gayet verimliydi, 2 gün boyunca yoğun bir katılım gözlemledik, BTÜ öğrencileri ilgiliydi. Standımıza başvuran öğrencilerimize staj ve iş olanakları hakkında bilgilendirmede bulunduk” diye konuştu.
Uludağ Enerji Eğitim ve Gelişim Ekip Lideri Melek Üstüner de “Fuardan genel olarak memnun kaldık. Genellikle ilgi odağımız elektrik elektronik mühendisliği öğrencileri oldu. 3 ve 4’ncü sınıf öğrencilerinin dışında 1 ve 2’nci sınıf öğrencileri de ilgiliydi, kendilerini bekleyen süreçleri öğrencilerle paylaştık” ifadelerini kullandı.
ÖĞRENCİLER: BİREBİR GÖRÜŞMELERLE İŞ VE STAJ İMKÂNI YAKALADIK
Fuarın verdiği katkıyı aktaran Biyomühendislik 2’nci sınıf öğrencisi Elif Yağmurludağ, “Fuar, kariyerime yön çizmem açısından büyük fayda sağladı. Firmalarla birebir görüşmemiz sayesinde şimdiden staj programlarını detaylı bir şekilde öğrendim” dedi. Gıda Mühendisliği Bölümü 3’ncü sınıf öğrencisi İlknur Aslan, “Öğrenim gördüğüm alanda 3 firma bulunuyordu. Ancak ilerleyen dönemlerde farklı bir arayışım olur ihtimaliyle, alan dışı firmalarla da görüşme fırsatı buldum. Önümüzdeki yıl son sınıfa geçeceğim ve İMEP’e dâhil olacağım, bunun için staj başvuruları adına da ilk adımlarımı attım” ifadelerinde bulundu. Uluslararası İlişkiler 4’ncü sınıf öğrencisi Gülcan Dağ, “Firmalarla görüşmelerimizde bizleri ihtiyaç olan departmanlar hakkında bilgilendirdiler. Mülakatlar hakkında bilgi verdiler. Son sınıf öğrencisi olduğum için şimdiden buradaki pek çok firmaya iş başvurusunda bulunabildim” diye konuştu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
0 notes
Text
Motortamircim.com - Gold
Hareket düzeni kabiliyeti sağlayan servo motorları günümüzde her yerde görebilirsiniz. Neredeyse tüm alanlarda aktif bir şekilde kullanılan servo motor, hız kontrolü gerektiren ve antem konumlama, metal işleme, tekstil gibi daha bir çok alanda görebilirsiniz. Bu kadar çok kullanılıyor fakat servo tamir ettirecek bir yer mi arıyorsunuz? O halde hemen sizleri motortamircim.com internet sitesi ile tanıştıralım. Servo motor tamiri yapan bir yer arıyorsanız ilk durak noktanız her zaman motortamircim.com internet sitesi olmalıdır.
616 notes
·
View notes
Text
Halklailiskiler.co ile Haftanın İyi İletişim Gündemi 💬
Ford Otosan'ın Kurumsal İletişim Müdürlüğü görevine tecrübeli isim Burçak Türkeri atandı. Türkeri, 11 yıllık Coca-Cola deneyiminin ardından kariyerine Ford Otosan bünyesinde devam edecek. 💬
Hasat öncesi ve sonrası süreçte taze meyve ve sebzelerin kaybını önlemek için geliştirilmiş doğal koruyucular üreten Nanomik Biotechnology iletişim süreçleri için Feveran İletişim ile anlaştı. 💬
Türkiye’nin önde gelen hastane, inşaat, tekstil, otel ve bankalarının uygulamalarını üstlenen Özler Cam tüm iletişim çalışmalarını Antalya merkezli PeraPR'a emanet etti. 💬
#halklailişkileruzmanı #halklailişkiler #hi #publicrelations #pr #public #relations #insankaynakları #sosyalhizmetler #danışman #tühid #altınpusula #alaeddinasna #betülmardin #ıvyledbetterlee #edwardbernays #blogger #humanresources
#iletişim #fakülte #iletişimfakültesi #ajans #danışmanlık #manager #socialmedia #malatya #reis #alperen #durak #birumutturyaşamak
1 note
·
View note
Photo
Durak Tekstil 50. yıl gururunu tekstil endüstrisiyle paylaşıyor
0 notes
Text
Textiles are safer and healthier with Durak Bug Safe thread
Durak Bug Safe thread, the latest development of Durak Tekstil, offers a healthy and sustainable option for keeping invisibly small insects and pests away from textile products without containing harmful chemicals.
Durak Tekstil, manufacturer of industrial sewing and embroidery threads, eliminates the problem of insects and flies in many applications, especially in bed and home textile products, with the Bug Safe thread it has developed. Bug Safe thread, free of any chemicals harmful to humans and the environment in addition to its protective feature against insects, contributes to the protection of the ecosystem and the environment by repelling these creatures instead of killing them.
Almost invisible to the naked eye, these insects and pests need moist and warm environments to live and reproduce. Organic particles such as human and pet skin residues and food crumbs penetrate the inner layers of furniture, carpets, bedding and even toys, creating a favourable environment for these creatures. Durak Tekstil has developed the Durak Bug Safe thread with intensive R&D studies to keep invisibly small creatures such as mosquitoes, bed bugs and mites, which are risky for health and comfort, away from textile products and usage areas. This new solution, free of prohibited permethrin chemicals, prevents the settlement and reproduction of these creatures in textile products, especially in seam areas. Durak Bug Safe thread, with a special and natural odour component, has proven its success in various textile applications such as bedding, furniture, carpets and curtains with its insect-repellent feature. Developed primarily for sewing purposes, the thread can also be preferred for mosquito-repellent embroidery applications.
More in-depth and long-lasting insect protection
Durak Tekstil Board Member and Marketing Director Yiğit Durak said that people can encounter insects and pests in all areas of life and stated that a lot of methods are used in textile products in this regard: “People can create favourable environments for insects with both food residues and their own sheds. An average adult sheds 1.5 grams of skin per day, which can be enough for one million dust mites to live. External odour and chemical treatments such as sprays can be used to control them on textile surfaces such as beds, sofas, carpets and curtains; however, their effectiveness is short-term and narrow in scope. Holes and nooks and crannies created during the sewing of textiles can become ideal environments for these pests to live and lay eggs, and solutions such as sprays are not effective here. In these solutions, which may contain prohibited components, the killed pests still remain on the textile surfaces. Therefore, we need a different solution to make our living space more sterile and comfortable. While developing the Durak Bug Safe thread, we focussed on exactly this need. As a healthy and sustainable solution, Durak Bug Safe, instead of killing pests, keeps them away from textile surfaces and repels them.”
Reminding that permethrin chemical components, a kind of prohibited pesticide, are widely used in anti-insect products, Durak emphasised that this poses risks for both the environment and human health. Durak continued his words as follows; “Our main priority was not to use banned chemicals while developing a healthier and sustainable solution for textiles that we directly contact such as mattresses, sofas and carpets. While developing the Durak Bug Safe thread, we used a special fragrance of natural volatile geranium and lemongrass essential oils without permethrin for insect and pest repellency. Thus, we obtained a shield that creates an insect-free area. While protecting our personal comfort and health, we did not harm the ecosystem.”
Independent test laboratory registered the success of Durak Bug Safe
Yiğit Durak explained that they cooperated with an independent test laboratory in Germany during the development process of the Durak Bug Safe thread and stated that in addition to the certification of the technical competence of the thread, the tests on living organisms were also carried out within the framework of ethical principles. He expressed; “The qualitative measurements made on the samples we have prepared have proved the repellency level of our thread for mites, bedbugs and mosquitoes. It has been reported that we have obtained successful results in the preliminary tests for OEKO-TEX. When the tests are completed, we will receive the OEKO-TEX Class 1 certificate.”
Durak Bug Safe thread, which does not allow insects to live and reproduce in sewing and embroidery application areas, was developed in light colour, but it can be produced in any colour according to customer demand. The new thread, which maintains its insect-repellent function up to 50 washes, provides lifetime protection as long as it is not washed. Durak Bug Safe thread offers new opportunities and new market opportunities to manufacturers with its suitability for various textile applications.
He noted that the Durak Bug Safe thread will become an assertive product in both local and global markets, saying that especially geographies in humid and hot climatic conditions come to the fore. Durak also expressed that they appeal to numerous different segments from toys to furniture, carpets to clothing products, and underlined that they have developed a suitable solution for protective clothing for those working in the agricultural sector and outdoor products such as tents. Durak concluded; “While developing and protecting the living spaces of humans, we need to respect the living spaces of other living things as a part of the ecosystem. We are pleased to launch our Durak Bug Safe thread with insect/pest deterrent/repellent feature that increases the hygiene in our living space while increasing the comfort of the users.”
0 notes
Text
Durak Tekstil 50. yıl gururunu tekstil endüstrisiyle paylaşıyor
Durak Tekstil 50. yıl gururunu tekstil endüstrisiyle paylaşıyor
Durak Tekstil’in 1972 yılında başlayan sektörel yolculuğu üretimden gelen gücün ve vizyon sahibi bir girişimciliğin başarısını özetliyor. Endüstriyel dikiş ve nakış iplikleri alanında günümüzde küresel pazarın önemli oyuncularından birine dönüşen firma, 50 yıldır müşteri odaklı üretim anlayışıyla büyüme trendini artırarak sürdürüyor. Endüstriyel dikiş ve nakış ipliklerinin önde gelen…
View On WordPress
0 notes
Text
0 notes
Text
Durak Tekstil 50. yıl gururunu tekstil endüstrisiyle paylaşıyor
Durak Tekstil 50. yıl gururunu tekstil endüstrisiyle paylaşıyor
Durak Tekstil’in 1972 yılında başlayan sektörel yolculuğu üretimden gelen gücün ve vizyon sahibi bir girişimciliğin başarısını özetliyor. Endüstriyel dikiş ve nakış iplikleri alanında günümüzde küresel pazarın önemli oyuncularından birine dönüşen firma, 50 yıldır müşteri odaklı üretim anlayışıyla büyüme trendini artırarak sürdürüyor. Endüstriyel dikiş ve nakış ipliklerinin önde gelen…
View On WordPress
0 notes
Text
"YAZ"
Buraya hep güzel ve iyi şeyleri yazmaya çalıştım. Yeri geldi aşkımı anlattım, yeri geldi başarılarımı. Fakat bugün farklı bir olaydan bahsetmeye geldim.
İki, üç sene sonra kendi dükkanımı açtığımda zorluk çekmemek için bir kitapçıda çalışmayı çok istiyor(d)um. Birkaç yıl önce başladım iş ilanı bakmaya bu yönde. Bir de kitaplarla aram iyidir, bilirsiniz. Ama dediğim gibi biraz tecrübe kazanmak ve işlerin nasıl yürüdüğünü anlamak için istedim daha çok. Her neyse...
İki yıl önce ismini vermeyeceğim bir kitapçı daha yeni yeni mağazalarını açıyor İzmir'de. Alsancak şubesi için iş ilanına gözüm çarptı. Başvurdum, çağırdılar. Saat beş buçuğa verdiler randevuyu, fakat altıda ancak görüşebildim. Yirmi otuz dakika konuşmuşuzdur. Çıktığımda pek bir ümidim yoktu açıkçası. Zaten o kadar çok kekelemiştim ki bir ara ben bile kendimden sıkılmıştım.
Olumlu/olumsuz geri dönüş yapmadılar. Ben başka kitapçılard ilan bakmaya devam ediyor, hatta cv'mi adreslerine gönderiyordum. Bir alışveriş merkezinde başka bir kitapçıya gittim. İnsan kaynaklarından genç bir kızla görüştüm, belki benim yaşımdaydı belki de daha küçük. Kız açıkça bana şöyle dedi: "Dilek hanım, bizim için hiçbir problem yok, fakat müşteriler için olabilir." O an bir şey demedim. Kızın da bir suçu yok ki neden kızayım. Tamam diyebildim sadece, teşekkür ettim, ayrıldım.
Kekemeliğin bana iş hayatında engel olacağını biliyordum. Bundan kaçış yoktu. Ne kadar düzeltsem de mutlaka karşıma çıkacağını biliyordum. Ne iş yaparsam yapayım. Gazetecilikte de çıkacaktı karşıma, doktorlukta da... Tekstil Mühendisliğini bırakmasaydım ve mezun olsaydım o zaman da. Karşımda kocaman bir duvar gibiydi. Taşlarını kırıp kendime yol açsam da tamamen yıkamıyordum.
İlk görüşmeye gittiğim kitapçının ara sıra ilanları olur. Ben hayatımda bu kadar fazla iş ilanı veren bir yer de görmedim bu arada. Durmadan da mağaza açıyorlar garip bir şekilde. Salı günüydü, aradılar. Karşıyaka'daymış görüşme. Neyse hazırlanmıştım zaten başka yere gidecektim, hop istikametimi değiştirdim. Telefonda konuştuğum kişi saati yanlış aktarmış bana, vardığımda yarım saat bekledikten sonra telefon edildi anca. Meğerse beşte gelecekmiş görüşeceğim kişi.
Azcık gezdikten sonra geri döndüm kitapçıya. Odaya girdim, oturdum falan. Adam hala bilgisayarla bir şeyler yapıyor. Bu tür şeyler bana ayıp geliyor. "Hoş geldin" dedin tamam da, bilgisayar da işin varsa söyle. Yahut öz geçmişimi açıyorsan da bana ilet. "Birkaç dakika müsaade eder misiniz, öz geçmişinizi indireyim, beraber yorumlayalım" de. Ama, nerde.
"Neden bir kitapçı?" diye sordu. Ben de anlattım işte. Sonra ücretten, çalışma sürelerinden falan bahsetti. Sonra da ekledi "Sizin sormak istediğiniz bir şey var mı" diye. Ben de direkt atladım. Bilmiyorum iyi mi yaptım kötü mü yaptım. Ama bana dürüst davranılmasını isterim. Konuşma bozukluğumun sorun olup olmayacağını sordum. Kendisi de aslında olumsuz geri dönüş yapacağını söyledi. Müşterilerle haşır neşir olacağım için konuşmam çok önemliymiş.(!) Teşekkür ettim, çıktım.
Yolda eve dönerken, bütün her şeyin, kuşların, kedilerin, rüzgarda çıkan yaprak seslerinin, köpeklerin bana "yaz" dediklerini duydum. İç sesim, vicdanım, aklım, kalbim de bana aynısını söylüyordu.
"Yaz"
Biraz üzüldüm yalan yok. Dürüstlük bazen can acıtır bilirsiniz. Yine de ne olursa olsun ümit bağlamamaktan iyidir diye düşünüyorum. Ve bütün bunların da benim yolumda bir engel değil bir durak olduğunu biliyorum. Durup dinleneceğim ve yoluma devam edeceğim. İleride bir dükkanım olursa da iş alımlarında önceliğim fiziksel unsurlar değil çalışkanlık olacak.
Ve belki de kitap yazdığımda imza günü isterlerse belki anlaşırım, ama lafımı da esirgemem. psps.
1 note
·
View note
Text
Büyük Ülke Sadece Laf!
Kelimenin tam karşılığı olarak ‘tükenmişlik’ bu sathı mahallin her gününde kendini biraz daha görünür kılıyor. Biçimlendirilen, güncelliği sağlama alınmış devlet aklı / zikri tüm o eylemlerinin sıradan yurttaşın hayatında bıraktığı iz artık tükenmişlik olarak kalıcı bir hal kazanıyor. Hayatlar hedefe konulurken, tümden ve topyekun bir cerahat güncellenirken iş bu menzilde, sıradanın güncesinde kalıcı yıkımlar dur durak nedir bilinmeksizin yeniden ve yeniden imal olunuyor. Bunca afaki olup, güncellenmiş olan tahakküm aparatlarının her durumda hemen her eylemden sonra biriken cüruf, cürmün biz sıradanların hayatında var ettiği zorlayıcılığı, eksiltmeyi anlatır tükenmişlik.
Büyük ülke, müreffeh halk, yıkımlar, sarsılmaz liderlikler, herkese ve her bir işe yetiştiği zikredilen muktedir olma halleri ve daha nice fasarya / nutkun ardından çıka gelen koca bir moloz yığınını işaret edendir yılgınlık. Bir fasit döngüye mahkumken her günü, yıkım halinin, zulmün ve feci bir biçimde çürümenin el aldığı / yol bulduğu / belirlediği bir saha ve yerde sıradanın payına düşürülenlerdir yılgınlık. Hayat bu sahnede perişan kılınandır. Cürümler, yıkımlar, yıldırı hamleleri aralıksız kılınırken hayatın meseli, müşterek bahis eksikli kılınır. Yıkım, yıldırı her güne içkin kılınandır. Cerahatin atbaşı gittiği her anında apayrı bir tahakküm halinin denk getirildiği bir sahada hayat nicedir.
Müştereklerimiz yağmalanıyor. Bütünüyle hanedanlığa dönüşmüş bir muktedirin hemen tüm taifesiyle birlikte kurduğu düzenek / hayat akışını zehirliyor. Fakirlik, tabelalardaki o dolar, şu euro, bu pound vs. emtianın yükselişinden değil deli dumrul gibi her haltta çıka gelen vergilendirmelerden, aralıksız sarayın masrafları için icat edilmiş aksiyonlara uzana duran bir fasit döngüde müştereklerimiz talan ediliyor. Yılgınlığı fırsat görüp, üç otuzluk, tam da o kadar olan tazminat haklarının gasbından, neden olduğunu elbette hepimizin de çok iyi bildiği cihatçı çetelerle dışarılara açılmış savaşların finansörlüğüne hayatlarımız un ufak ediliyor. Müştereklerimiz olan her şeyin / her durumun / edimin biteviye kılınmış bir öğütme dahilinde sıradana karşıtlıkla var edildiği her tahakküm hepimize bir mesajı taşır. Bir ülkeden çıkışın, bir ülke tanımının zayi olunuşunun kesintisizliği artık afakidir.
Tekinsiz, cerahatle hemhal, her gün insanları yoksun kılınıp, yoksullaştırılırken halen en olmadık lafların dillendirildiği, büyük ve güçlü mottosunun kesintisiz eklendiği yerde ol olmakta olan biyopolitik bir deney sahasının varlığıdır. Çürüme aralıksız, çaresizlik tam ve eksiksiz, düzenin herkesi bir cendereye sıkıştırması duraksamaksızın, borçlandırma ve o borç yükü için pandemi sürecinin ortasında dahi hayatları üç otuz kuruş kılarak sermaye için ölümlerin var edildiği, herkesin istatistik kılındığı bir yerdir mesele. Hayatlarımızın bir biçimde borçlarımız kadar var edildiği / önemsendiği bir düzlemde hiçbir şey rastgele değildir. Bugünün ülkesinin o dününden hiçbir farkı olmayan bir cerahat sarmalı halinin ne mübalağa, ne de önemsiz olduğu yaşama düşürülen gölgelerden barizdir. Tüm bu kara, kapkaranlık güncellik ol yılgınlığı imal eder. Nereye, hangi yaraya, hangi soruna, nerede ve ne şekilde güncellenen yıkıma odaklanırsanız bir başkasının var edildiği sahnede her birimiz için uygun görülen cerahatin ta kendisine yem olmaktır. Daha nereye kadar!
Bianet’ten aktaralım: “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, Ekim ayı iş cinayetleri raporunu İzmit't İnsan Hakları Park'ında açıkladı.
“İş cinayetlerine, salgına, işsizliğe, açlığa ve güvencesiz çalışmaya karşı direniş ve dayanışma yaşatır” yazılı pankartın açıldığı basın açıklamasında, ekim ayı iş cinayetleri raporunu İSİG Kocaeli temsilcisi Selçuk Karstarlı okudu.
Meclis’te görüşülmeye başlanan torba yasanın işçilere dönük önemli bir saldırı olduğunu belirten Karstarlı, 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçilerin belirli süreli iş sözleşmeleriyle geçici olarak çalışmasının uygulanmaya çalışıldığını ifade etti.
2020 yılının ilk 10 ayında 1734 işçinin hayatını kaybettiğini belirten Karstarlı, Türkiye’de koronavirüsün tespit edildiği 11 Mart’tan bugüne kadar en az 325 işçinin virüs nedeniyle hayatını kaybettiğini belirtti.
Karstarlı, ekim ayında 207 işçinin çalışırken yaşamını yitirdiğini söyledi ve iş cinayetlerini sıraladı:
*8'i çocuk, 14'ü kadın, 9'u Suriyeli, 1'i Afganistanlı, 1'i Özbekistanlı ve 1'i Türkmenistanlı olmak üzere 12'si göçmen ve 10'u sendikalı işçiydi.
*En çok yaşanan ölüm sebepleri: 51 işçi Covid-19, 36 işçi ezilme/göçük, 35 işçi trafik/servis kazası, 18 işçi yüksekten düşme, 13 işçi kalp krizi, 12 işçi elektrik çarpması, 12 işçi şiddet ve 7 işçi boğulma nedeniyle hayatını kaybetti.
*Ölümlerin en çok meydana geldiği işkolları: 40 işçiyi inşaat, 38 işçiyi tarım, 32 işçiyi sağlık, 20 işçiyi ticaret/büro, 13 işçiyi taşımacılık, 10 işçiyi metal, 8 işçiyi belediye/genel işler, 7 işçiyi tekstil, 6 işçiyi tersane/gemi, 5 işçiyi maden ve 5 işçiyi enerji işkolunda çalışırken kaybettik
*İş cinayetleri en çok sanayileşmiş şehirlerde gerçekleşti: 21 işçi İstanbul, 16 işçi İzmir, 9 işçi Şanlıurfa, 8 işçi Antalya, 7 işçi Ankara, 7 işçi Gaziantep, 7 işçi Kayseri, 6 işçi Aydın, 6 işçi Denizli, 6 işçi Diyarbakır, 6 işçi Muğla ve 6 işçi Tekirdağ'da hayatını kaybetti.
Karstarlı, salgına ilişkin alınması gereken talepleri de şöyle sıraladı:
*Covid-19 sağlık emekçileri için meslek hastalığı, diğer işkollarında çalışan işçiler için ise iş kazası olarak tanınmalıdır.
*İşyerlerinde başta üretim alanları olmak üzere ulaşım, beslenme, barınma gibi tüm alanlarda işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmalıdır.
*Kronik hastalığı olan ve belli bir yaşın üzerindeki tüm işçiler (kamu-özel) bu süreçte idari-ücretli izne çıkarılmalıdır.
*İşten atmalar yasaklanmalı ve 1168 TL değil tam ücret ödenmelidir.
*Çalışma saatleri, ücretlerde kesintiye gitmeden azaltılmalıdır.
*İşçilere ücretsiz-yaygın testler yapılmalı, vakaların arttığı işyerlerinde üretime ara verilmelidir.
*Evden çalışan işçilerin çalışma saatleri düzenlenmeli ve iş için yaptıkları harcamalar karşılanmalıdır.”
Karstarlı, Kocaeli’de yaşanan iş cinayetlerine ilişkin de şunları söyledi:
*Kocaeli’de Ekim ayında en az 5 işçi, ilk on ayda 70 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
*Kocaeli Türkiye’nin en önemli sanayi bölgelerinden birisidir ve bu yüzden çok tehlikeli sınıftaki işyerlerinde çalışanların sayısı birçok kentten daha yüksektir.
*Kocaeli’de birçok işyerinde gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmamakta, gerekli denetimler yapılmamaktadır. Bu yüzden ülke nüfusunun yüzde 2,17’si şehrimizde yaşarken iş cinayetlerinin yüzde 4,35’i burada meydana gelmektedir.
*İşçi sağlığı iş güvenliğinin olmazsa olmazı iş güvencesi hakkı da yok sayılmaktadır. Örneğin Kocaeli’de sendikalaştıkları için Özer Elektrik, HSK Systemair ve Baldur Süspansiyon işçileri işten çıkarılmaktadır, ki ayrıca pandemi döneminde işten atmalar yasaklanmıştı.
*Kocaeli’nde işyerlerinde kronik hastalıkları olan ve ileri yaşta çalışanlar gibi risk grubundaki işçilerin sayısı oldukça fazladır. Bu yüzden salgın önlemlerinin hızla alınması zaruridir.”
Düzenin var ettiği / böbürlene böbürlene büyük ülke nidaları / tahayyülleri ortalıklarda var edilirken olmakta olan sıradan insanın hayatının zehirlenmesi, epey hallice insanın da hayatından edilmesidir. Düzenin oluşturduğu normalleşmenin aralıksız 1 Haziran’dan bu yana güncelleye geldiği yegane şey yukarıdaki yıkım halinin sıradana sunulmasıdır. Artık ötesi / berisi kalmayan bir cüretle, süreğen bir halde hayat hakkının patronajın insafına terk edildiği bir zeminde, mesele yalın bir biçimde hayat ne olacaktır sorusundadır. Bütün bütün perişanlığın vaat olmaktan öteye hakikat olarak emekçiye pay edilmesi bir yanda, o düzenin devamlılığı adına sunulan her eylem / pratiğin madun siyasetin sunduğu her anın, dönemecin sıradana karşıtlıkla hemhal halleri karşımızdadır. Bütün ülkenin sessizliği tam kapasite korumasının yanında, ölümlerin devamlılığı sağlama alınırken, rızkın da çokça dillendirilen kul hakkının gasbı da var edilirken hayattan geriye ne kalacaktır düşünüyor musunuz?
BirGün Gazetesi’nde Burcu Cansu imzalı haberdir: “Covid-19’a karşı mücadele kapsamında test sayısı tüm dünyada artırılırken Türkiye tüm diğer önlemleri almakta olduğu gibi bu konuda da farklı bir yol izliyor. Sağlık çalışanlarına bile rutin test yapılmayan ülkede şimdi de hekimlere, test sayısını azaltarak ilaç tedavisini yoğunlaştırma baskısı yapıldığı iddia edildi. Başhekimler ve il sağlık müdürlükleri aracılığıyla hekimlere, “Covid- 19 polikliniğine bulaş korkusuyla gelenlere ve Covid-19 testi yapılmasına karşın henüz test sonucu çıkmamış yurttaşlarda hemen ‘hidroksiklorokin’ tedavisine başlayın” talimatı verildiği ileri sürüldü.
Başhekimlerin, hekimlerin Whatsapp gruplarına test oranlarının düşürülmesi ve ilaç başlama oranlarını artırması için çok sayıda mesaj gönderdiği öğrenildi.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur baskının kabul edilemez olduğunu kaydetti: “Dünya Sağlık Örgütü, hidroksiklorokini tedavi rehberinden çıkardı ama Türkiye’de ciddi yan etkileri olduğu bilinen bu ilacı ısrarla kullanılmaya devam ediyor. Hangi ilacın verilmesi gerektiğine karar verecek olan hekimdir. Hekim özerkliğine müdahale ediliyor. Bu müdahalenin kaynağı Sağlık Bakanı. Sağlık Bakanı hakkında gerekli işlemin yapılması gerekiyor bu da üye olduğu tabip odası ve bizim üzerimize düşüyor.”
TTB Covid-19 İzleme Kurulu üyesi Doç. Dr. Osman Elbek de hasta yoğunluğunun artığına dikkat çekerek süreci şöyle özetledi: “Hekimin reçetesine müdahale kabul edilemez. Hekim olarak bulgular doğrultusunda ilaca başlıyorum. Bir kapanma sürecine gidilmezse tedavi ile salgını önlemek mümkün değil. Herkese ilaç vererek salgını önleyemeyiz.”
Bursa Tabip Odası Başkanı Alpaslan Türkkan, Bursa’da hekimlere baskı yapıldığı, tedavilerine ve reçetelerine karışıldığını belirtti. Türkkan, gereksiz ilaç yazmayı reddeden bir meslektaşlarının, başhekim yardımcısı tarafından tehdit edildiğini belirterek şunları söyledi: “Başhekim yardımcısı hekime bu ilacı kapıdan giren herkese yazmak zorunda olduğunu söylemiş. ‘Ben senin amirinim. Yazmak zorundasın. Yazmazsan hakkında işlem yaparım. Bunu Sağlık Müdürü böyle istiyor’ demiş. Konu üzerine Yönetim Kurulumuzun yaptığı olağanüstü toplantıda başhekim yardımcısı hakkında soruşturma açma kararı alındı. Soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi için kişi ve yer bilgisi vermeyeceğiz.”
Sekizinci aynı geçmiş olan Covid19 pandemi sürecinin ortasında çıkagelen her tanıklık, kare kare sunulan her edimle / kanıtlanmış her biçimde örtbas edilmeye devam olunan ol hakikatle bir kez daha memleketin kaderine terk edildiği ortaya çıkar. Onca aydır doğru düzgün bir biçimde sıradan yurttaşın hayat hakkına müdahil olunup, onun muhafazasını var edemeyen bir devletli karşımızdadır bir kez daha. Normalleşme süreci olarak anılan aslı cehennemi bir sürü bağışıklığına çıkagelen bir tahayyülün ortasında hayatların açıkta ve alenen kendi haline terk edilmesi ifşa olunandır. Devletin var ettiği her istikamet açık ve doğrudan ortaya çıkarttığı her edim ile Covid19 pandemisinin sonlanması bir yana bir biçimde memleketteki yaşam hakkını dönüştürmek, aranıp da bulunamamış ola gelen bir başka fırsat olarak görülmesinin yıkımı var edilir.
Sekizinci ayında bir menzilde doğru düzgün bir tek müdahale, bir tek olumlama söz konusu edilip, sıradan hayatların hakkı ola gelen sağlığın tesis edilmediği yer midir büyük ülke! Ölümler birbiri ardına çıkagelen tüm o yıkım hallerinin ortasında nedir ki büyük ülke! Masallara sıkıştırılmış, lebalep anlatılanla hakikat arasındaki uçurumun dipsizliği ortaya çıkarken, muktedir oyunları ile yaşatılanlar arasındaki kötülük fasit döngüsü hep yeniden imal edilirken neresidir büyük o büyük ülke! Aşı çalışmalarında bir tek ilerleme için yayınlanan haberin ardından maske kullanmaktan bile özenle imtina edenlerin arasında hayatın ucuz bir mesel olmadığını dahası karantinanın elzemliliğini sorgulama gailesine düşmeyenler eliyle midir büyük ülke! Sekizinci ayındaki bir pandemi hayatı aleni bir biçimde zehirlemeye devam diyen muktedir sayesinde her sıradan için sınavın ta kendisi kılınıyor bunlarla mıdır büyük ülke! Cürüm, cüruf, yıkım üçlüsünün ortasında bir menzil var ediliyor. Ne büyük, ne kutlu, ne de kimselerin kıskandığı bir yer hakikatin ta kendisi kılınıyor. Bunca cerahatin, bu kadar bet / fecinin arasında sıradanın hayat hakkı alaşağı edilirken, çürüten, tüketen, zorlayan, kuşatan ve ezen bir devlet varken sözün özü sıradanın müşterekleri çalınırken / yıkılırken / yok edilirken büyük ülke sadece lafta kalandır, lafazanlık ile sınırlı olandır, anlıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: Ozan KÖSE – AFP – Getty Images v/CNBC
#devlet nedir#yıkım#yıldırı#tahakküm etme#söz hakkı#meram#mesele#çürüme#çürüten#su çürüdü#kokuşma#insan hakları#insan nedir#yara#yok etme#isig#emek mücadelesi#kıdem#tazminat#haklarımız#sağlık#sistem#devlet102#politik#metin#mesel#yorum#covid19#madun siyaset#anlama
0 notes
Text
Konya Beyşehir Gezi Rehberi
Konya ilçeleri arasında nüfus yapısı, dinamiği, doğal güzellikleri açısından en büyüklerinden bir tanesi olan Konya Beyşehir gezi rehberi;
Ulaşım
İstanbuldan Konya Beyşehir kaç km ? 618km, Konya ilçeleri arasında nüfus yapısı, dinamiği, doğal güzellikleri açısından en büyüklerinden bir tanesidir. İlçe Konya merkezine 90 km uzaklıkta bulunmaktadır. Sınırları her ne kadar Akdeniz bölgesi içinde bulunsa da Beyşehir idari olarak Konya’ya bağlıdır. Konya Beyşehir otobüs ile gitmek isteyenler için İstanbul, Bursa, Ankara ve bir çok illerden günlük direk hatlar bulunmaktadır. Son nüfus sayımıyla birlikte Konya Beyşehir nüfusu 72.347 civarında olduğu görülmektedir. Gelişen sosyal hayat, sanayi ve endüstri açısından ise oldukça önemli konumlara geldiği söylenebilir ilçenin çünkü Huğlu, Üzümlü ve merkezinde silah sanayi sektörüne hakim bir çok fabrika kurulmuştur. Bu fabrikalar ülke dışına silah ihraçetmekte ve hem ülke ekonomisine hem de ilçe ekonomisine can katmaktadır. Bir diğer ekonomik sektöre bakacak olursak tekstil fabrikasını göz önünde bulundurmalıyız çevre köylerden ve Beyşehir merkezinden birçok aile geçimini bu fabrika sayesinde sağlamaktadır. Fabrikanın kurucusu ise Beyşehir’in Durak köyünden olan Ali Akkanat. Beyşehir’de diğer geçim kaynaklarına değinecek olursak çevre köylerde tarım ve balıkçılık sektörü geliyor bu geçim kaynaklarının başında. Balıkçılık göle kıyısı olan köylerde ve merkezde birçok ailenin geçim kaynağıdır.
Konya Beyşehir Gölü Beyşehir Gölü; Türkiye’nin ikinci büyük gölü olmasıyla dikkat çeken geniş bir alana yayılmış ve birçok tatlı su gideğeni olan bir göldür. Doğal ve tarihi güzellik açısından Beyşehir’i inceleyecek olursak başta göl ve adalar gelmektedir göl içerisinde irili ufaklı 32 ada bulunmaktadır. Bu adaların yakın olanlarına yaz ayarları içerisinde yat turları düzenlenmekte ve çevre tanıtılmaktadır.
Eşrefoğlu Camii Beyşehir’in tarihi güzelliklerine bakacak olursak başta Eşrefoğlu Camii gelmektedir. Eşrefoğlu Camii Anadolu’nun en büyük camisidir ve tarihi İçeri Şehir Mahallesinde kurulan Eşrefoğlu Beyliğine dayanmaktadır. Süleyman Bey tarafından yaptırılan cami her mevsimde yabancı ve yerli turistlerin uğrak yerlerinden bir tanesi olmasıyla dikkat çekmektedir.
Beyşehir Köprüsü İlçenin kendini gösteren en görkemli yeri ise hiç kuşkusuz Tarihi Beyşehir Köprüsü’dür. 1908 – 1914 yılları arasında, sonradan sadrazam olan Konya valisi Avlonyali Ferit Paşa tarafından yaptırılmıştır. Vuslat Parkı Beyşehir’in diğer bir geliştirilen doğal güzelliği ise Vuslat Parkı’dır. Vuslat Parkı göle kıyısı olan, piknik alanı ve aşk adasına sahip belediye tarafından kiraya verilmiş birçok çay bahçesine sahip alandır. Vuslat Parkı üzerinde konser alanı da bulunmaktadır. Park üzerindeki konser alanında ve çevresinde her yıl Uluslar Arası Göl Festivali düzenlenir. Çevre illerden ve yurt dışından binlerce insanın katıldığı festivalde yarışlar, konserler, stantlar ve daha birçok organizasyon gerçekleştirilmektedir. Bu festival 10 gün boyunca sürmekte ve her gün bir sanatçı konseriyle son bulmaktadır. Beyşehir bu güzellikleriyle tarihinde ve günümüzde birçok ziyaretçiye ev sahipliği yapmış gelişmiş bir konuma gelmiştir. Konyada nereleri gezebilirsiniz merak ediyorsanız Konya Gezilecek Yerler Rehberi adlı yazımızı tavsiye edebiliriz. Beyşehir hakkında ayrıntılı bilgi için Beyşehir belediyesini buradan web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Gezimiz biraz sıkışık zamanda hızlandırılmış geçtiği için çok hızlı bir şekilde çekmek zorunda kaldım fotoğrafların kusurana bakmayın. Son olarak mutlaka görülmesi fotoğraflanması gereken Beyşehir için Aladdin Keykubad’ın da dediği gibi “Cennet ya burasıdır, ya da buranın altındadır.” Read the full article
0 notes
Text
9. Günün Ardından
9. günün ardından;
Petersburg az da olsa tanındığına, Moskova ile karşılaştırma yapılacak kadar gezildiğine göre işin daha da eğlenceli kısmına geçilebilirdi. Konstrüktivizm Petersburg’a nasıl uğramıştı?
Bu konuda internette fazlasıyla araştırma yapmama, bir kaç tane kitap karıştırmama rağmen açıkçası neredeyse hiç örnek bulamamıştım. Zaten Rusya’nın kendi içine kapanıklığını gelmeden önce de konuşurdum yazılarımda ama hep benim araştırma eksikliğimden diye düşünüyordum. Fakat buraya geldikten sonra fark ettim ki her ne kadar Lenin dönemi dışarıya çok açık geçse de, uluslararası fuarlara katılımlar gerçekleşmiş, yurtdışı ile akademisyen alışverişi olmuş ve VkHUTEMAS ve Bauhaus arasında fikir alışverişi olsa da Stalin geldikten sonra bu alışveriş tamamen durmuş, özellikle kaynakların çoğu kendi dillerinde kalmış ve kendi içlerinde bir gelişim yaşanmaya çalışılmış. Bunun etkisinden çıkılmadığını mimarlıkla ilgili kırtasiyemsi bir yere girdiğimde daha net fark ettim. Hiçbir mimarlık kitabı yabancı dilde değildi. 1 tane bile. Ve bu Moskova’nın göbeğindeydi. İngilizce kitaplara rastladığım tek yerler insanların gelme ihtimali olan müzelerdi. Ki oralarda bile İngilizce kitaplar Ruslar’ın yazdığı değil yabancı yazarların yazdığı kitaplardı. Çok beğenip “bana alın noluy” dediğim kitabın John Ellis Bowlt. Bir kaç gün sonra Garaj Müzesi’nde genel anlamda “hatıra” olsun diye (çünkü tüm kelimeler Rusça’ydı ve teker teker çeviremeyeceğim için çok karakteristik konstrüktivist yapıların olduğu güzel resimler için) aldığım kitapçığın aslında Petersburg’taki ve 1925-34 arası avangart yapılara ait olduğunu keşfetmem bir kaç gün sonra gerçekleşti. Gelmeden önce elimde sadece Red Banner olan yer hakkında şimdi 10’dan fazla örneğe sahip olmuştum. Ve bu yabancı bir kaynaktan gelmemişti. Genel anlamda gelmeye çalıştığım nokta daha buraya gelmeden değindim ülkenin içine kapanıklığıyla ilgili bir durumdu. Sanırım bunu da istekli insanlar ya da kaynaklarını yabancı dillere çeviren Ruslar olmadan aşmak biraz zor olacak.
Sonuç olarak bu güzel rastlantı ve kontrol edemediğim dürtüler sayesinde (kitapçık biraz pahalıydı da) bugün 3 tane harikayı yapıyı gezme şansı elde ettim. Anlaşılan Petersburg’un gerçekten de rahatlığı ve dışa açıklığı bu tarz yapıların daha rahat denenebildiği ortamlar olmuş, korumacı yapısı sayesinde de bugüne kadar gelmiş. Yoksa sonları Stalin’in tarihle bir bağını bulamayıp daha hiç başlamadan bitirdiği ya da başlamasına rağmen bitirdiği yapılardan olabilirlerdi. Gözünün önünde olmadığı iyi olmuş.
Normalde yakınlardaki başka bir yapıyı ararken (ve bulamazken) karşılaştığım şu bölgeden bahsetmeden geçemeyeceğim. Henüz çok bir bilgim olmamasına rağmen yanından geçerken birçok öğesiyle beni etkiledi. Hangi yıllar arasında yapıldığından da emin değilim ama bu toplu konut bölgesinin çok da 1930’ları geçtiğini ya da 1910’lardan önce yapıldığını sanmıyorum. Detayların yorumunu sizlere bırakıyorum. Ama dönemsel olarak çok karakteristik şeyler taşıdığı aşikar değil mi?
İlk boşa sallamadan sonraki hedefim en garanti olan Kırmızı Bayrak Tekstil Fabrikası’ydı. İnternette en çok tanınan ve rahatlıkla erişebilen binalardan birisi. Erich Mendelsohn’un tasarladığı bina 1937 açılmış ardından uzun süre kullanıldıktan sonra kapatılınca sahipsiz kalmış ve insanlar tarafından işgal edilmiş. Binanın neredeyse her yeri graffitilerle dolu. Onun dışında bir zarar verme durumu olmasa da anladığım kadarıyla bina tekrardan boşaltılmış ve şu an tadilatta. Binada beni en çok etkileyen detaylardan birisi de Narkomfi’de de olduğu gibi (orada da camların önündeki pervazlar bitkiler için biraz daha öne uzatılmış ve saksılık gibi bir alan yaratılmıştı) binanın açık alanları ve pencere önleri bitkiler için ayrılmış alanlarla doluydu. Onun dışında normalde yuvarlak hatlarda hep gördüğüm yatay pencerelerin aksine orta bölümdeki kısımda boydan boya dikey pencere olması da farklı bir noktaydı. Son olarak çalışılan ve takınılan bölgelerin veya geometrilerin farklı malzeme ve renklerle öne çıkarılması çok hoş değil mi?
Çok yakındaki diğer bina ise Darnitsa Fırını. Kitapçıktaki ilk haline göre eklemeler olan bina yuvarlak ve dikey formların uyumundan oluşuyor. Büyük ihtimal fonksiyonel bir geometri ayrımına gidildiğini varsaydığım binayı ise tuğla bir baca sanayinin habercisi gibi öne çıkarıyor. Bacanın genel olarak işlevini çok belli eden bir öğe olmasını mimaride hep beğenmişimdir zaten. Burada da tekrar eden eğriler ve bacayla olan kompozisyon öncesinde gezdiğim bir çok soyut resimden izler taşımıyor değil. Ne yazık ki bu binaya da izin vermedikleri için giremedim ama bina aktif gibi gözüküyordu çünkü içeri girip çıkan işçiler vardı.
Tabii bunları anlatırken yağmur çiselemekten çıkmış iyice serpiştirmeye başlamış ve ufak ufak ıslattığı polar da rüzgarla beraber iyice üşütmeye başlamıştı. Hayallerimde hep arkada parlak güneş ve gökyüzü olan Rusya günlerini ellerim titrerken yaşıyordum. Bu yüzden son durak olarak belirlediğim Dinamo Tesisleri’ne doğru yola çıktım. Bu 3 bina da yakın bölgelerde olduğu için şanslıydım. Dinamo Tesisleri bugünkü ilk 2 örneğe benzer eğriler içerse de çok daha sade ve fonksiyonel gözüküyordu. Henüz onun için de bir kaynak bulamadığım için tarihini pek araştıramadım. (Yazıyı okutacak İngilizce bilen Rus da bulamadım, bir yardımcı olabilecek varsa el atsın n’olur çevirelim şunları Türkçe’ye.) Fakat ana yuvarlak bina ve onu vurgulayan dikdörtgen prizmayla birlikte arkada kocaman bir dikdörtgen prizma ortada naif bir geçitle bağlanıyordu. Gezdiklerim arasında en aktif olarak kullanılan alan sanırım buydu.
Onun dışında Petersburg bildiğiniz gibi. Moskova’dan daha aceleci insanlar daha da kaba oluyorlar. Metroya doluşa doluşa binip, ittire kaktıra iniyorlar. Bu arada bugün ilk defa metroyu kullandım. Moskova’dan sonra açıkcası gülünç geldi. Bir kaç da güzel kare yakaladım. Şu ana kadarki tüm fotoğraflarla karşılaştırmasını size bırakıyorum.
Yarını daha da dolu geçirip geziyi geride hiç bir pişmanlık bırakmadan tamamlamak tek arzum. Umarım hava bugünkünden çok daha iyi olur da işim biraz kolaylaşır. Moskova’da almadığım şemsiyelerin şu an 2 katı pahalı olması beni çok üzüyor.
NOT: Kimseye güvenmeyin köşemizde bugün: İlk talihsizliğimi neredeyse son gün yaşasam da yine de sizleri uyarmaya değer. Normalde taksiden indikten sonra cama gidip parayı veren bir insan olduğum için (alışkanlık işte) duraklarım arasında çok yağmur yağdığı için bir sonrakine taksiyle gitmeye karar verip yine parayı unutup aynı şekilde vermeye çalışınca hiç beklenmedik şekilde taksici para üstünü vermeden basıp kaçtı. Normalde 150 ruble tutan taksi için 1000 ruble vermiştim. Neyse ki son binliğimdi, yoksa 5000 verecektim! Daha Moskova’dayken hostelden birinin 200 rubleyi 2000 sanıp taksicinin de çaktırmadan alıp gitmesine biraz gülmüșken açıkçası bu biraz ironik oldu. Neyse kıssadan hisse, insanlara çok güvenmeyin. Hele taksicilere pek daha fazla.
0 notes