#Denize doğru
Explore tagged Tumblr posts
Text
Beyaz kanatlı kuşlar, hep çığlık çığlığa, başımın üzerinde. İçimde sonsuz bir sevinç. Bağırmak istiyorum:
"Boş ver! diye bağırmak istiyorum..."
Boş ver
- Orhan Veli, Denize Doğru
1 note
·
View note
Text
Denizkızı ve denizanası
Mermaid and her mother jellyfish
2 notes
·
View notes
Text
Vali Kaya, “Yalova’da turizm hak ettiği yere gelecek’
Yalova Valisi Hülya Kaya’nın başkanlığında gerçekleştirilen toplantıda turizm sektör temsilcileri bir araya geldi. Haberin tamamını okumak için tıklayınız. Altınova heyeti tam kadro Ankara’daydı Altınova’da din görevlileri yemekte buluştu Oral: Yaşlılarımız, hayat çınarlarımızdır Oral: Sokaktaki canlarımız bize emanet Mevlid-i Nebevi, çocukça kutlandı Oral: Din görevlileri,…
View On WordPress
#Ümit Yılmaz#Deniz Pişkin#Faruk Doğru#Galip Atik#Hülya Kaya#Mustafa Kandemir#Termal#Turizm#Vali#Yalova#Ziya Karatekin
0 notes
Text
LASHİNG - PLATİN
Lashing, özellikle taşımacılık ve lojistik sektöründe önemli bir yer tutan bir süreçtir. Yüklerin güvenli bir şekilde taşınabilmesi için lashing hizmetinin önemi büyüktür. Bu hizmetler, yüklerin sabitlenmesi ve taşınma sırasında oluşabilecek kaymaları önlemek için çeşitli teknikler ve ekipmanlar kullanarak sağlanır. Yük sabitleme, hem kara hem de deniz taşımacılığında kritik bir rol oynar, zira herhangi bir kayma veya hasar, ciddi maddi kayıplara neden olabilir.
Lashing
Lashing, taşınan yüklerin güvenli bir şekilde sabitlenmesi ve taşınması için gerekli olan önemli bir işlem olarak bilinir. Bu işlem, yüklerin hareket etmesini engelleyerek kazaların ve hasarın önlenmesine yardımcı olur. Lashing işlemi, çeşitli malzemelerin ve ekipmanların kullanımıyla gerçekleştirilir ve uygun teknikler kullanıldığında yüklerin maksimum güvende taşınmasını sağlar.
Lashing işlemleri, deniz, hava ve kara taşımacılığında yaygın olarak kullanılmaktadır. Yüklerin türüne, boyutuna ve taşıma koşullarına göre farklı lashing hizmetleri uygulanabilir. Bu hizmetler, yüklerin hem yükleme hem de boşaltma aşamalarında en iyi şekilde korunmasını sağlamak için kritik öneme sahiptir.
Lashing için kullanılan ekipmanlar arasında kayışlar, halatlar, kancalar ve bağlantı elemanları yer alır. Bu malzemeler, yüklerin sabitlenmesini ve güvenli bir şekilde taşınmasını garanti eder. Doğru lashing teknikleri ile iş gücü verimliliği artırılır ve malzemelerin hasar görme riski minimize edilir.
Lashing uygulamaları, yüklerin sadece güvenli taşınmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda taşımacılık süreçlerinin daha hızlı ve daha etkili bir şekilde gerçekleştirilmesine de olanak tanır. Bu bağlamda, yük sabitleme işlemlerinin profesyonel bir ekip tarafından yapılması büyük önem taşır.
Lashing hizmeti
Lashing hizmeti, yüklerin güvenli bir şekilde taşınmasını sağlamak amacıyla uygulanan önemli bir süreçtir. Bu hizmet, özellikle deniz taşımacılığı ve ağır yük taşımacılığı alanlarında öne çıkmaktadır. Yüklerin sapasağlam bir şekilde varış noktasına ulaşabilmesi için lashing teknikleri kullanılır. Yüklerin kaymasını ve devrilmesini önlemek için çeşitli malzemeler ve ekipmanlar kullanılarak lashing işlemleri gerçekleştirilir.
Lashing hizmetinin en önemli avantajlarından biri, yüklerin güvenliğini artırmasıdır. Yükün doğru bir şekilde sabitlenmesi, taşıma sırasında oluşabilecek hasarları minimuma indirmektedir. Ayrıca, bu hizmet, taşımacılık sürecinin daha verimli bir şekilde gerçekleştirilmesine yardımcı olur.
Bunun yanı sıra, lashing hizmetleri sayesinde, taşımacılık alanında uluslararası standartlara uyum sağlanır. Herhangi bir kaza veya olumsuz durumun önüne geçmek için gerekli önlemler alınır ve bu süreçte uzman ekiplerin devreye girmesi sağlanır. Doğru ekipman ve tekniklerin kullanılması, yüklerin güvenliği açısından son derece kritiktir.
Sonuç olarak, lashing hizmeti, yük taşımacılığı sektöründe vazgeçilmez bir yere sahiptir. Yüklerin güvenli bir şekilde taşınmasını sağlarken, ilgili tüm süreçlerin profesyonel bir şekilde yürütülmesine de katkıda bulunur. Bu nedenle, lashing uygulamalarının önemini göz ardı etmemek gerekir.
Lashing hizmetleri
Lashing hizmetleri, yüklerin güvenli bir şekilde taşınmasını sağlamak için son derece önemlidir. Nakliye sırasında yüklerin kaymasını veya devrilmesini önlemek amacıyla kullanılan bu hizmet, özellikle ağır ve hacimli yüklerde büyük bir gereklilik haline gelir.
Lashing hizmeti, yüklerin bağlanması ve sabitlenmesi konusunda uzmanlaşmış profesyoneller tarafından sunulur. Bu hizmetler, genellikle farklı tipteki taşıma araçlarında kullanılmak üzere özelleştirilmiştir. Örneğin, gemi, kamyon veya trenle taşınacak yükler için farklı teknikler ve malzemeler kullanılır.
Yüklerin güvenli bir şekilde taşınması için kullanılan lashing ekipmanları arasında kayışlar, zincirler ve çeşitli bağlantı elemanları bulunmaktadır. Bu ekipmanlar, yükün sabit kalmasını sağlarken, taşıma sırasında oluşabilecek titreşim ve darbelere karşı da koruma sağlar.
Firmalar, lashing hizmetleri sunarak çalışanlarının ve yüklerinin güvenliğini artırırken, müşteri memnuniyetini de ön planda tutarlar. Bu nedenle, yük taşıyan firmaların lashing hizmetlerine yatırım yapması, hem ekonomik hem de güvenlik açısından avantaj sağlar.
Sonuç olarak, lashing hizmetleri yük taşıma süreçlerinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Doğru bir şekilde uygulandığında, taşıma işlemlerinin güvenli ve verimli bir şekilde gerçekleşmesine yardımcı olur.
Yük sabitleme
Doğru bir yük sabitleme işlemi, taşıma sırasında meydana gelebilecek kazaların önlenmesine yardımcı olur ve yükün hasar görmesini engeller. Bu nedenle, güvenli bir taşımacılık için yük sabitleme yöntemleri iyi bir şekilde bilinmelidir.
Yük sabitleme işlemi, çeşitli ekipmanlarla gerçekleştirilir. İpi, kayış, zincir, halat ve özel sabitleme sistemleri bu ekipmanların başında gelir. Her bir ekipmanın kullanımı, yükün türüne ve taşıma koşullarına bağlı olarak değişiklik gösterir. Bu nedenle, doğru ekipmanın seçilmesi oldukça önemlidir.
Ayrıca, yük sabitleme işlemi, yükün dengeli bir şekilde yerleştirilmesiyle başlar. Yükün merkezi ve ağırlık merkezinin doğru bir şekilde tespit edilmesi, yük sabitlemenin en önemli adımlarından biridir. Yük, mümkün olduğunca dengeli bir şekilde yerleştirilmeli ve sabitleme ekipmanları ile düzgün bir şekilde bağlanmalıdır.
Taşımacılık sırasında yükün hareket etmemesi için yük sabitleme yöntemleri kullanılırken, bu yöntemlerin uygunluğu da dikkate alınmalıdır. Yanlış veya yetersiz bir sabitleme, taşımacılık sürecinde büyük sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, uzman kişiler tarafından yapılacak yük sabitleme hizmetleri her zaman tercih edilmelidir.
Sonuç olarak, yük sabitleme güvenli taşımacılık için hayati bir unsurdur. Doğru ekipman kullanımı ve uygun yöntemlerin tercih edilmesi, taşıma sırasında karşılaşılabilecek riskleri en aza indirecektir. Bu nedenle, hem yükleyicilerin hem de taşıyıcıların bu konuya özen göstermesi büyük önem taşır.
846 notes
·
View notes
Text
Deniz dalgalı, şehir ise sessizdi. Bütün tüccarlar dükkanları çoktan kapatmış, dışarıda sadece hırsızlar, fahişeler ve evsizler kalmıştı. Şehir her ne kadar sessiz ve karanlık olsa da bu söylenenlerin dışında olan tek bir yer vardı. Şehrin hanı olan DAveram. DAveram'ın içi sesten geçilmiyordu ki sadece ses değildi problem. Herkes sarhoştu ve bu sarhoşlardan faydalanmak isteyen fahişeler ile hırsızlar da olay yerine yakınlardı. DAveram şehirdeki tek han ve tek eğlenilecek yerdi. Bu yüzden de herkesin ortak noktalarından biriydi. Hanın sahibi Etienne Delcroix illa ki handa olur ve her gün mütemadiyen çıkan kavgaları sakinleştirmek için hazır ol da beklerdi. Etienne Delcroix'in Kral Ephilianus Ravelin ile arası oldukça iyiydi ve bu da onu konumunda tutmaya yeterken, aynı zamanda elini güçlendiriyordu. Han sıradan bir günmüş gibi sarhoşların kavgalarına ve kusmalarına şahitlik ederken, kimileriyse mutluluktan içiyor ve resmen deliler gibi eğleniyorlardı. Sadece içerek de eğlenmiyorlardı, handa çalışan soytarı Sven Sibley'de handaki kimseleri eğlendirmek konusunda, özellikle de sarhoş kimseleri eğlendirmek konusunda son derece başarılıydı. Handa adım atılacak yer yoktu ve her masada bir kız dans ediyor, erkekler ceplerinde bulunan son birkaç bronzu da kızların göğüslerinin arasına atma yarışması yapıyorlardı. Kavga yok denecek kadar azalmıştı ve bu hem içeride kendi halinde eğlenen halk için hem de Etienne Delcroix için çok iyi bir haberdi. Saniyeler saniyeleri, dakikalar dakikaları ve saatler saatleri kovaladı. Bronzu bitenler handan yaka paça kovuluyor, parası bittiğini bilen kimseler ise kendi istekleriyle DAveram'ı terk ediyordu. Kısacası artık gecenin ilerleyen saatleriydi ve müdavim sayılacak zenginler kalmıştı handa. Hanın çalışanlarından biri olan Viola Velin masaları temizliyor, Sven Sibley ise insanları güldürmeye devam ediyordu. Birkaç dakika içinde hanın kapısı açıldı ve içeri bir yabancı girdi. Üzerinde simsiyah bir pelerin vardı ve yüzü seçilemeyecek kadar az gözüküyordu. Yabancıyı ilk fark eden kişi Viola oldu ve ilk işi Etienne Delcroix'in yanına gitmek oldu.
"İçeriye giren adam da kim?"
Etienne baştan aşağı süzdü yabancıyı fakat yüzü seçilmiyordu.
"Gecesini güzelleştirmeye gelen herhangi biri." dedi fakat kendinden çok da emin değildi.
Viola omuz silkti. Yabancının hana eğlenmek veya bir şeyler içmek için gelmediğini düşünüyordu. Viola'ya göre yabancı buraya bir amaç için gelmişti. Zaten kıyafetlerinden ve davranışlarından bu kolaylıkla anlaşılıyordu. Viola bir kez daha döndü ve sildiği bira bardağını masaya koydu.
"Gidip konuşmaya ne dersin?" diye sordu fakat Etienne çok da oralı olmamıştı. Viola bu duruma sinirleniyor, aynı zamanda içini garip bir korku da kaplıyordu. Yabancı etrafını iyice kontrol ettikten sonra Etienne ve Viola'nın olduğu yere geldi.
"Bira," dedi fakat onlara bakmıyordu.
Viola gözlerini dikkatli bir şekilde Etienne çevirdi ve ne yapacağına baktı. Etienne sakince temiz bir bardağa bira koyup yabancıya uzattı. Yabancı arkasını dönüp birayla dolu bardağı kavradı ve tekrardan eğlenen insanlara döndü ve onları izlemeye devam etti.
"Birini arıyorum," dedi yabancı. Eğlenenleri izlemeye devam ediyor ve birasını yudumluyordu.
Etienne ilk olarak Viola'ya bir bakış attı, ardından tekrardan yabancıya dönerek, "Burada kimseyle ilgili bilgi veremiyoruz bayım," diye yanıtladı yabancıyı. "Kusura bakmayın."
Viola hemen gözlerini yabancıya dikti ve tepkilerini ölçmeyi denedi fakat yabancı ne bir tepki veriyordu ne de herhangi bir şey yapıyordu. Beş, on saniye kadar hiçbir şey demeden öylece eşrafı izlemeye devam etti. En sonunda buz gibi birasından bir yudum daha aldı.
"Irkınızdan birini arıyorum," dedi yabancı ve sesini bir nebze de olsa yükseltti. "Bir insan."
Etienne adamın söylediklerini pür dikkat dinliyor aynı zamanda Viola'yla birbirlerine bakıyorlardı. Artık sadece Viola'nın değil, Etienne'nin de içini huzursuzluk kaplamıştı. Yabancı ortamda oluşan sessizlikten sonra masaya doğru döndü ve birasını masanın üzerine koydu. Birkaç saniye kadar bekledikten sonra gözünü Etienne dikti. Etienne'nin derisi buz kesmişti.
"On dokuz yaşında ve kızıl saçları olan bir insan," dedi ve gözlerini hiçbir koşulda Etienne'den ayırmadan devam etti. "Windripcliff'te olduğunu duydum."
Etienne iyice ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Viola bu durumu en hızlı şekilde fark etti ve sözü devraldı.
"Yüzlerce kıza ev sahipliği yapıyor şehrimiz," dedi ve bunları derken sakin kalmaya çalıştı. "Kral Ephilianus Ravelin son derece halkına düşkündür. Erkekler ve kadınları asla ama asla ayırmaz. Hem ayırsa da eminim ki kadınların hakları erkeklerden daha iyi olur."
Yabancı kafasını Viola'ya doğru çevirdi ama ona bakmak yerine boşluğa bakmayı seçti.
"Kralının düşünceleri ile ilgilenmiyorum," dedi yabancı ve bunları söylerken sesini bir nebze yükseltti. "Kızı arıyorum."
Viola terslenmesinin verdiği şaşkınlığı yaşarken arkadan gürültülü bir şekilde Sven Sibley sohbete dahil oldu.
"Şuradaki pembe elbiseli kısrağı gördün mü?" diye hanın arka sıralarında oturan kızı gösterdi Viola'ya. "Esprilerim karşısında sütü daha yeni sağılmış bir ineğin memeleri gibiydi memelerinin ucu."
Viola normal şartlarda bu esprilere güler eğlenirdi fakat gülümsemek yerine kafasını yabancıya geri çevirdi ve tam o sırada Sven ortamdaki soğukluğu hissetti. Hayatı boyunca hiç gülmeyen bir cüceyi bile güldürebilecek birisiydi Sven ve bu yeteneğe sahip olduğunun farkındaydı. Bu yüzden şansını denemek istedi ve gözlerini yabancının üzerine dikti.
"Çok şanslısın çünkü bu içkiyi her yerde içemezsin. Bu içki için annemi birkaç defa tokatlamışlığım bile var. Babamı dört tane kırma orospu çocuğu ile aldattığı için değil, Etienne'in içkisini alıp o orospu çocuklarına sattığı için!" diye sesini yükseltti Sven. "Her şeye rağmen anne, satsan da satılmıyor diye bir söz var ama bu benim için geçerli değil. Geçen hafta onu yaşlı bir ibneye kırk gümüş karşılığında satıp biraları tutacağımız yeni variller aldık. Babam zaten bir cadı tarafından büyülendi ya da iyice kafayı yedi. Annemi nedendir bilmem evde duran askılıklardan biri sanıyor."
Sven anlatmaya devam ederken yabancının suratı bir nebze bile gülmedi. Konunun düşündüğünden çok daha ciddi olduğunu o an iyice kavradı Sven fakat iş işten geçmişti.
Yabancı birasını tekrardan eline alıp Sven'e döndü, "On dokuz yaşında ve kızıl saçları olan bir insanı arıyorum," diye yineledi sorusunu. "Gördün mü?"
"Burası Windripcliff. Birçok genç kız var ve bazılarının saçları da kızıl."
"Saçları ateşte kavrulmuş gibi kızıl ve normal bir kızdan daha uzun boyda."
"İsmini bilmiyor musunuz?" diye araya girdi Etienne ve yabancıya pür dikkat bakmaya devam etti. "Normal şartlarda yardımcı olamayız ama istisna olabilir."
Yabancı elindeki biradan bir yudum daha aldı ve kafasını salladı aheste aheste.
"Ilgım," diye yanıt verdi Etienne'e. "Kızıl Cadı."
Sadece Etienne değil, sohbetteki herkes böyle bir ismi ilk kez duyuyor gibiydiler.
"Windripcliff'e özgü bir isim olduğunu sanmıyorum," dedi Viola. "Çevre şehirlerde de olduğunu sanmıyorum ama yine de bakmanızı öneririm. Kim bilir belki de bilen birileri karşınıza çıkar."
Yabancı kafasını salladıktan sonra birasını masaya geri bıraktı ve ayağa kalktı. Birkaç saniye boyunca üstünü temizledikten sonra cebinden tek bir gümüş çıkardı ve Viola'ya uzattı.
"Bira iki bronz," dedi Viola. "Bu fazla."
Yabancı, Viola'nın almadığı gümüşü masaya koydu ve, "Bugün gümüş, yarın çelik," dedi. Savaşı kastediyordu ve ortamdaki herkes bu iğnelemeyi anlamıştı. Viola cevap vermek istese de bir türlü kelimeler ağzından çıkmıyordu.
Sven'in ise kaşları çatıldı ve handa halen kendilerine yardımcı olabilecek kadar insan olduğu aklına geldi. En fazla ne olabilirdi ki?
"Burada bizi tehdit etmen için hiçbir sebep yok dostum," dedi ve vücudunu dikleştirdi. "Nerede olduğunun farkına var."
Yabancı duraksadı. Yavaşça yüzünü Sven'e doğru döndü ve baştan aşağı süzdü. Sven hala dik duruyor ve kendine güveniyordu fakat yabacının da kendine olan güveni bariz şekilde ortadaydı. Yabancı birkaç saniye kadar daha bakındıktan sonra Sven'e doğru bir adım daha attı ve o adımı atar atmaz yabancının kokusunu aldı Sven. Buram buram kokan bir nane vardı ve bu genelde elfler de oluyordu fakat ne bir elf kadar uzun ne de bir elf kadar teni sarıydı. Yabancı iyice Sven'e yaklaştı ve gözlerini gözlerine dikti. Ortalık karışabilirdi ve bu istenecek son şeylerden biriydi. Bu yüzden Etienne hızlı şekilde aralarına girdi.
"Lütfen yapmayın," dedi Etienne aceleyle. "Biranız bu seferlik bizden olsun beyim."
Yabancı üzerindeki pelerini düzeltti ve tam gitmeye hazırlanırken içeri bir kişi daha girdi. Sapsarı saçları ve kalçasına kadar uzanan yırtmacıyla bütün gözler kendisine dönmüştü. İçeri giren kişi Jeanne Magseric'ten başkası değildi.
"Fare kokusu alamayacağım bir içkin varsa çok iyi olur Etienne," dedi Jeanne. "İçtikten sonra kusmak istemiyorum."
"Biralarımız her zaman olduğu gibi tertemiz ve buz gibi Jeanne," diye cevap verdi Etienne ama aklı yabancıdaydı. "Hemen getiriyorum."
"Elfler yine bir şeyler karıştırıyorlar ama anlayamadım," dedi Jeanne ve etrafına bakındı. "Birkaç saat önce ormanı ateşe vermişler. Mecia ve Jocelyne büyü güçlerini kullanarak bile zor söndürmüşler yangını."
Yabancı Jeanne'nın dediklerine kulak misafiri oluyor ve pür dikkat dinliyordu fakat bunu Viola fark etmişti.
"Birini ya da birilerini arıyorlarmış galiba," dedi Sven ve Viola'ya bakındı. "Umarım çevremizde bir elf ajanı yoktur."
Viola iyice şüphelenmeye başlamıştı ve daha fazla dayanamayıp yabancıya doğru bir adım attı.
"Umarım bir elf değilsindir," diye fısıldadı. "Yoksa askerleri çağırmak zorunda kalırım."
Yabancı birkaç saniye kadar tepkisiz kaldığı bu yarım yamalak ithama karşılık olarak Viola'ya döndü.
"Elf değilim," dedi ve üstündeki pelerini çıkardı. Viola resmen olduğu yerde kalakalmıştı. "Kızın nerede olduğunu biliyor musunuz?" diye tekrardan sordu yabancı.
Viola'nın karşısında duran yabancı Vika'ydı. Elflerin insan generali! Jeanne tutuk bir şekilde ayağa kalktı ve Vika'ya baktı. Viola'nın ise resmen donakalmıştı.
"Askerler dışarıda fink atıyor," dedi ve geri geri adımlar attı. "Yanlış bir şey yaparsan buradan canlı çıkamazsın."
Bunu duyan Etienne ve Sven hızlıca arkalarını dönüp Vika'ya baktılar. Sven'in resmen nefesi kesilmişti çünkü demin diklendiği adam Cadı Avcısıydı.
"Askerleriniz buraya gelene kadar ölmüş olursunuz," dedi Vika. "Kızın Windripcliff'te olduğuna dair haberler aldık. Buradaysa ve yerini söylemiyorsanız kaderiniz çok uzun yazılmamış olacak."
"Söylediğin kızın kim olduğunu dahi bilmiyoruz. Söylediğin isim yurdumuzda kullanılan bir isim değil," diye cevap verdi Sven. İçinde korku ve bir o kadar da pişmanlık vardı. "Burada olsa emin ol bilirdik."
"Kız buraya gelecek olur ve haberimiz olmazsa sizin için geliriz," dedi ve gözlerini Etienne çevirdi. "Aileleriniz var ve onlarla ilgili her şeyi biliyoruz."
Sven ve Etienne buz kesmişçesine duruyor, Viola ve Jeanne ise korku dolu bakışlarla dinliyorlardı Vika'yı. Cadı avcısı pelerini tekrardan üzerine aldı ve kendinden emin bir şekilde handan yürüyerek çıkıp gitti. Vika'nın çıktığını görür görmez Viola ilk bulduğu sandalyeye oturdu ve derin derin nefesler almaya başladı.
"Bu adamı tanıyorum ama tam olarak kim bilmiyorum," dedi ve diğerlerine bakındı Jeanne. "Neden bir kız arıyor?"
"Elflerin insan generali," dedi Etienne donuk bir sesle. "Hain olan."
"Elf değil ki," diye araya girdi Jeanne. Kafasında oluşan soru işaretlerini herkes yüzünden okudu. "Elfler bir insanı nasıl general yaparlar?"
Etienne kafasını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı ama sanki aldığı nefesler ona iyi gelmiyormuş gibi hissetti.
"Gadanfar kalesi kuşatmasında orada olan bir çocuk olduğunu söylüyorlar." dedi Etieene ve Jeanne'e döndü. "Kralın en büyük çocuğu Asgeies Ravelin'in ilk savaşıydı ve şehirde birçok elf olduğu söyleniyordu. Asgeies ise onları temizlemek için şehire gitti ve elfleri tek tek öldürdü ama orada yaşayan insanlar birlikte yaşadıkları elflere ihanet etmedi ve Asgeies Ravelin'e karşı savaştılar fakat başaramadılar. Asgeies Ravelin orada bulunan isyan etmiş veya etmemiş bütün insanları aynı elfler gibi yok etti ve bu insanların arasında Vika'nın ailesi de vardı. Anlatılanlara göre Vika yıkılmış bir evin içine girmiş ve orada hayatta kalmayı başarmış tek kişiydi. Tabi günler geçmiş ve elfler olay yerine gelmişlerdi ama Asgeies'in ordusu çoktan Windripcliff'e geri dönmüştü. Asgeis ve ordusu Windripcliff''te eğlenmeye devam ederken, elfler araziyi normal askerlere aratmak yerine büyücüleri kullanmışlar ve Salihn Wynmenor'un büyü güçleri sayesinde az daha susuzluktan ölecek olan Vika'yı bulup onu Selu Quessir'e götürmüşler. Ne ismini söyleyebiliyormuş ne de herhangi bir şey anlatabiliyormuş. Altı yaşında bir erkek olduğu ve elflerle iç içe yaşamaya alışık olduğu için onu bir elf gibi yetiştirmeye başlamışlar. İsmini nedendir bilinmez ama manası 'Erkek Cadı' olan Vika koymuşlar. Elfler Vika'yı bir asker olarak yetiştirmeye başlamışlar ama bu kadar iyi bir asker olacağını muhtemelen Selu Quessir'de bulunan en iyi büyücüler bile tahmin edememiştir. Henüz on yedi yaşındayken Valenvers savaşında elflere önderlik etmiş ve savaşı kazandırmıştı. Orada bulunan bütün erkekleri, kadınları, çocukları hatta ve hatta bebekleri bile yaktırdı. İnsanlara karşı büyük bir nefret duyuyordu ve bu nefret onun içindeki güçü her geçen gün büyütüyordu. Vika yirmi yaşına bastığı günden on üç gün sonra elf generali Arathorn Normaer öldü ve elflerin Yüksek Kralı Flandryn tarafından general ilan edildi. Birçok elf bu kararı büyük bir risk olarak gördü ve bu kararın değişmesini istedi ama aldıkları bu riskli karar onları resmen en alttan en yükseğe taşıdı. Kılıç tutmayı bile bilmeyen elfleri ölümcül birer savaşçıya çevirdi ve saygı kazanmaya başladı. Elfler generallerini iyice benimsemeye başladılar ve bu durumdan elf soyluları da oldukça memnundu ki bundan bir sene sonra elf köylerinde yaşayan bütün insanları toplamaya başladı. Topladığı insanları tek tek Selu Quessir'e getiriyor ve teker teker hepsini yakıyordu. Ne yaşlı ne de bebek dinliyordu. Elflere göre Vika; Tanrıların elflere olan büyük bir mucizesiydi. Vika ise bu tanrı anlatımlarına inanmıyor ve insanlardan intikam almaya devam ediyordu. Bir sonraki adresi Tivl Edhil oldu. Tivl Edhil'de yaşayan herkesi tek tek yakmış ve orada yaşayan elfleri de insanlarla yaşıyor diye kulaklarının sivri bölümlerini kestirip insanlara benzemelerini sağlamış. Hem elfler hem de insanlar için büyük bir boşluktu Tivl Edhil. Orada ölen kırk beş bebek o kadar çok ağlamışlar ki ateş bile buna dayanamayıp sönmüş ama ateş tekrardan yakılmış ve her şey kaldığı yerden devam etmiş. Anlatılanlar doğruysa yakılan bebeklerin çığlıkları halen daha Tivl Edhil'de duyabiliyormuş. Şimdiyse başka bir kız aradığını söylüyor ve muhtemelen insanlık için çok ama çok önemli biri o kız. Her ne olursa olsun kızı bulmamalı."
Etienne uzun uzun anlattıktan sonra, "Sonuç olarak bir cadı arıyor değil mi?" diye sordu Viola ama kimseye bir cevap şansı vermeden devam etti. "Belki de hiçbir zaman bulamaz ve mutlu mesut yaşamaya devam ederiz. Hem aradığı kız gerçek bir cadıysa ve onu öldürse bile kendisine musallat olacağını kesinlikle biliyordur. Binlerce sene sonra bile onu arayacak, bulacak ve intikamını alacaktır. Bir cadının musallat olduğu herhangi bir ruh olacak ve bundan asla kurtulamayacak. Bu yüzden onu öldürüp öldürmeme konusunda çok ama çok dikkatli düşünmesi gerektiğinin farkındadır. Şimdilik cadı avcısı o olabilir ama ileride cadının avı olacağından hiçbir şüphem yok."
#Witch#Witches#Wicca#Witchcraft#Witchblr#Pagan#Gothic#Dark#Art#Painting#Artists On Tumblr#Illustration#Aesthetic#Kitap#Alıntı#Edebiyat
250 notes
·
View notes
Text
eve dönüyorum.
ev neredeydi, ev nasıldı, ev var mıydı sorularının ardından, yine trende, yine yanlış seçilmiş bir cam kenarında. üç sene önce dinlediğim bir şarkının hâlâ tam ortasında, mümkün değil. bu kez zihnimden konuşmak, basamakları ikişer ikişer inmek, sigarayı yarısında bırakmak zor geldi. gerisin geriye bakarken, sayfaları tersten okumak, ne önemi var, bu da benim şansım. kafamı her kaldırdığımda bir anının tebessümünü hatırlıyorum. hayır mutsuz değilim, evet huzurluyum. şikayet edilecek bir şey kalmadıysa hâlâ kafamızı kaldırmadan yürümeyi anlamlandırmalı mıyız? yoksa yol sadece yol mudur? yol sadece yoldur. zihninde çalan müziği hiçbir ses bastıramaz. tam ortasındayım. her şey değişse de insanın gözleri hiç değişmiyormuş ne kadar doğru, hiç kaybolmadım. ne kadar çok sevdiğimi ve sevildiğimi, bunun bir lütuf olmadığı bir evrende yaşadım. bozkırdan sonra, deniz hiç fena olmadı. boğulmadım, nefes alıyorum.
anlıyorum ve devam etmek istiyorum.
143 notes
·
View notes
Text
Tatlı Komşum! (5) (Furkan 31 Y., Manisa)
Ertesi gün öğlen yemeğinden sonra havuza doğru yürürken, sanırım Rus, iri yarı bir adamın gülümseyerek Ebru'ya selam verdiğini gördüm. Belki yanlış görmüşümdür dedim. Bir saat kadar havuzda yüzerken adamın ve yanında süpermodel bir kadının karşıdaki şezlonglara oturduğunu gördüm. Kadın direkt bikini (pardon ipkini) üstünü çıkarıp Toppless güneşlenmeye geçti. Kadın sanki, Buranın en güzeli benim, var mı meydan okuyan? der gibiydi. 5 yaşlarında bir kız çocuğu vardı yanlarında, animatörler aldı.
Havuzdan çıkıp, Ebru, karım ve ben şeklinde sıralandığımız şezlonglara uzanıp güneş gözlüğümü taktım etrafı kesmeye başladım. Adam sürekli Ebru'ya bakıyor, Ebru da kaçamak olarak adama karşılık veriyordu. Bu beni kızdırmaktan çok tahrik etti, çünkü ben de onun karısının göğüslerinden gözlerimi alamıyordum. Göğüs uçları resmen başkaldırmış yukarı doğru bakıyor, göğsü uca doğru yukarı kıvrılıyordu, hani füze gibi denir ya...
O ara karım hareketlendi. "Ne oluyor?" dedim. "Sanırım regl oluyorum, dünden beri az bir ağrım vardı, ben odaya gidip geleyim!" dedi. Eyvah yandık, eşimin regl ilk 2 gün fena sancılı oluyor ve en az 6-7 gün sürüyordu. Tatil burnumuzdan gelecek diye düşündüm. Karım gidince, Ebruya, "Ne o kız, herif seni gözleriyle sikiyor?" dedim. "Sorma hayatım, akşam hani animasyon esnasında bira almaya gittim ya, bu herif bardaydı, bana sırasını verdi, gülümseyip teşekkür ettim. Birşeyler söyledi. Barmen de tercüme etti. Ne mutlu, sıra beklerken manzaram sizsiniz mi ne demiş. Gülümseyip teşekkür ettim. O saatten beri adam heryerde, sabah kahvaltıda tam karşımda çaprazda, sonra havuz da karşımda, öğlen yemeğinde karşımda, yemek alırken ensemde, sabah kahve makinasının orda dayayacak kadar yaklaştı nerdeyse!" dedi.
"Ne o, zevk mi aldın?" dedim. "Baştan korktum, ama şimdi cayır cayır yanıyor amım! Karısı süper güzel, adam bana niye bakar ki?" dedi. "Sen de en az karısı kadar güzelsin yavrum! Eeee, ne olacak şimdi? Adam bir hafta peşinden ayrılmaz, ya bir kuytuda bastırırsa, baksana ilk sabah sıkıştıracakmış!" dedim. "Bilmiyorum, sen ne dersen onu yapacağız. İstersen denize gidelim bugün, hem uzaklaşmış oluruz?" dedi. "Bakalım! Ama tahrik olduysan devam et biraz istersen, hem tatil renklenir!" dedim. "Ciddi misin?" dedi yüzüme bakıp. "Çok ileri gitmeden!" dedim gülerek. "Tamam!" dedi.
Havuza girip biraz yüzdük, tabii şakalaşarak. "Söndü mü biraz ateşin?" dedim amını işaret edip. "Nerdeee! Ancak sokarsan alırsın ateşimi, sikmen lazım!" dedi. "Kim alevlendirdiyse o söndürsün!" dedim gülerek. "Söndürtürsem görürsün!" dedi, güldü. İkimiz de şaka yapıyorduk güya, ama alttan alta da merak, tahrik herşey vardı. Tam o sırada kadın kalkıp sıcak tarzı bir hareketler yaptı kocasına ve havuza atladı. Kadın senkronize yüzmeciydi kesin, suyun içinde kuğu gibiydi. Ağzımız açık ona bakıyorduk. Herhalde dalmışız. Sonra kendime gelip, şezlongta bira yudumlayan adama kaydı gözüm. Adam gülümsüyor, bir karısına, bir Ebru'ya bakıyordu. Ama eli ile şortunu düzeltir gibi bir hareket yaptı. Ebru herhalde havuzu ısıtmıştı ateşiyle.
Havuz Bar'ın arkasında alt kata inen merdivenler vardı. Alt katta kadın ve erkek tuvaletleri ve geniş bir alanda ilave şezlong ve sandalyelerin üstüste yığıldığı depolama alanı vardı. Ebru'ya, "Bar'ın ordaki tuvaletlere git bakalım, gelecek mi adam, hem gelirken de bize bira al bardan!" dedim. "Başımıza iş açacağız bak!" dedi. "Birşey olmaz!" dedim.
Ebru çıktı havuzdan, biraz kurulanıp tuvaletlere doğru gitti. 30 saniye sonra adam da peşinden. Bu arada ben de kadını izliyordum, aval aval havuzun ortasında dikilip kalmıştım. Kadın tek damla su sıçratmadan yanımdan geçerken, bana bakıp gülümsedi ve kırık bir Türkçeyle, "Pardon, birşey mi oldu?" dedi. Bir an gülümsedim, "Yok, sanki olimpiyatlarda senkronize yüzme seyrediyorum, yüzmüyor adeta suda dans ediyorsunuz!" dedim. "Teşekkür ederim, gençliğimde yapmıştım o sporu, ordan kalma!" dedi. "Yani halen sporun içindesiniz, çünkü daha çok gençsiniz!" dedim. "Oooo, kadınlarla konuşmayı biliyorsunuz!" dedi.
Ben de, "Aslında suda olmasak elimin ayağımın titrediğini görürdünüz!" dedim. "Neden ki?" dedi. "Hayranlıktan!" dedim. "Ay teşekkür ederim, ben Olga!" dedi suda elini uzatıp. "Ben de Furkan!" dedim. "Sizin de yanınızda hayran olunacak kadar güzel bayanlar var, kim onlar?" dedi. "Karım ve baldızım!" dedim. "Baldız baldan tatlı mı, siz Türkler öyle diyorsunuz ya! Havuzdaki hareketlerden onu anladım da!" dedi gülerek. Gülümsedim cevapsız.
Olga, "Türkçeyi nerde öğrendin diyeceksiniz, klasik soru. Kocam Boris Ankara'da resmi görevli 4 yıldır!" dedi. "Ya siz?" dedim. "Ben de çevirmenlik, tercüme, kendimce birşeyler yapıyorum vakit geçsin diye!" dedi. "Ne kadar buradasınız?" derken elinde biralarla önce Ebru geldi, ardından da Boris. Olga, "Tanıştıralım, hem daha çok sohbet etme şansımız olur, böyle güzel konuşan bir adamla daha çok sohbet isterim. (muzipçe gülümseyip) Yarım saat sonra olur mu?" dedi. "Karıma bakayım, odaya gitmişti, sonra birşeyler içeriz hep beraber!" dedim. "Peki!" dedi. Ben havuzdan çıktım, Ebru, "Yürü odaya gidelim!" dedi. Biradan bir fırt aldım. Herşeyi bırakıp villalara doğru yürümeye başladık. Tam o sırada Boris'e baktım, bıyık altından gülümsüyor derler, ya tam da öyleydi bakışları.
Yolda Ebru anlattı. "Tuvalete girdim çıktım, biri elimi tuttu çekti beni, ben sen sandım bir an, sonra bu adammış! O sandalyelerin olduğu yer var ya, labirent gibi, arasına yürüttü, ne diyeceğimi bilemedim, direk dudaklarıma yapıştı, bana Türkçe çok güzelsin dedi. O kadar seri hareket ediyordu ki, dili dilimi resmen sikti, elini bacaklarıma attı ve bikinimin içinden kalçalarımı sıkmaya yoğurmaya başladı. Elim otomatikman şortuna gitti. Önce şortun üstünden okşadım, sonra da elime aldım. O an parmakları içime girdi. Bir sesler oldu, yakalanacağız diye elinden kurtulup Bar'a geldim. Biraları almış gelirken iki adım arkamdan gelip, Tadın damağımda dedi. İçimden bir ses cevap ver dedi. Benim de dedim adama!" dedi.
Ebru, "Yanıyorum, sikilmek istiyorum Furkan!" dedi. "Sen geç villana, ben iki dakika benimkine bakıp garantiye alayım!" dedim. Villaya girdim, karım perdeleri kapamış yatıyordu. "Nasıl oldun?" dedim. "Kötü!" dedi. "Ağrı kesici al!" dedim. "O da adeti düzensizleştiriyor biliyorsun, sonra 20 gün parça parça 2 gün çekecğim! Aşkım sen git eğlenmene bak, uyumak istiyorum!" dedi. Çıktım, Ebru'nun villasına gittim. Ebru yatağa yatmış çırılçıplak, bir eli amında, diğer eli göğüslerini sıkıyor, gözler kısık, "Gel ne olur, gel sok artık!" dedi...
Derin bir, "Ohhhh!" çekti daha kafası girince. Birkaç kez gidip geldim, "Oh oh oh oh!" diye klasik Ebru orgazmı başladı. "Çok doldum, yürürken yolda sokacaktım elimi amıma, ohhhh sik aşkım, sikkk!" diyor, kalçalarını ittirip beni kendine çekiyordu. "Şimdi seni Boris sikse daha iyi olurdu sanırım!" dedim. "Boris mi, adını nerden öğrendin?" dedi. "Karısı da Olga!" dedim. "Ohhhhh, sikişecek miyiz Olga ve Boris'le?" dedi. "Sikişelim mi?" dedim. "Eveeeet!" diye tekrar tekrar orgazm olmaya başladı. Halen azgındı ama...
"Olga bizi tanıştırmaya ve birşeyler içmeye çağırdı!" dedim. "Bekletmeyelim o zaman! Hadi aşkım boşalt döllerini heryerime, sonra da gidip daha çok tahrik olalım, ohhhhhh, sik amcığımı, ağzıma yüzüme boşalt, aşkımmm ohhhh, hadi Boris beklemesin!" dedi. "Verecek misin mi yavrum Boris'e?" dedim. "Vereceğimmm!" dedi. "Ohhhh, ben de Olga'yı sikeceğim!" dedim. "Sik aşkım, hem de ben sikilirken yanımda sikkkk, ohhhh, aşkımmmm, çok istiyorum o kabuklu yarağı yemek, elime alınca kimse gelmese domalıp siktirecektim orada!" dedi. "Ohhhh, geliyorum!" dediğimde, kalkıp oturdu önüme, yarağımı ağzına alıp somura somura boşalttı yarağımı...
Havuz başına gittik, Olga hepimizi tanıştırdı. Sikişten dolayı kıpkırmızıydık sanırım, Boris de Olga da sırıtıyorlardı. Havuza girdik biraz vücut ısımız düşsün diye. Ebru biraz daha cüretkar bir bikini giymişti. Gözler birbirine kilitlenmişti, Olga ile ben, Boris ile Ebru. Boris hareket yaptı, bira içelim mi diye. Kafa salladık. Çıkıp kurulanıp peşlerinden Bar'a gittik. Barmen imalı imalı bakıyordu biraları alırken. Olga, "Çabuk geldiniz?" dedi. Ben de, "Ebru'yu Boris hazırlamış zaten!" dedim. Gülüştük sırf. Ebru utanıp gözlerini kaçırdı Boris'ten...
Boris, "Ne yapalım, bizim odaya geçelim mi?" dedi. "Yok, tüm gün ortadan kaybolmak doğru olmaz, çocuklar falan arar, ortalık karışmasın, akşam daha müsait!" dedim. Boris ve Ebru'nun hevesi kırılsa da, Olga lafa girdi, "Furkan doğru söylüyor, Svetlana da var hem, arar odaya gelir falan, mantıklı olalım!" dedi kocasına. Ben de Ebru'ya, "Siz gidip ateşi biraz daha harlayın!" dedim. Boris anlamamıştı sanırım, "Harlamak?" dedi. Ebru, "Gel!" dedi Boris'e, tuvaletlere doğru yürüdü, Boris de 5 metre arkasından. Olga bana bakıp gülümsüyor, "Biz ne zaman harlayacağız?" diyordu. "Gel o zaman!" dedim. Biz de lavabolara yürüdük...
Usulca sandalyelerin arasına girdik. Boris iki parmağını ebrunun amcığına sokmuş, diğer elinin orta parmağı göt deliğinde, Ebru Boris'in yarağını avuçlamış, deliler gibi öpüşüyorlar. Ebru'nun hareketlerinden anladığım kadarıyla Boris'in parmaklarıyla orgazm oluyordu. Sesimizi duyunca göz ucuyla bakıp devam ettiler, tüm otel gelse o an duracak durumda değillerdi zaten. Birkaç metre ötelerine labirentin köşesine doğru geçip, Olga'nın dudaklara yumuldum. Bir elimle göğüslerini sıkarken, diğeriyle götünü avuçlamış okşuyordum. O da elini yarağıma atıp okşamaya başladı.
Bir dakia geçmeden sandalye yığınına Olga'nın ellerini dayayıp, kalçasını geri doğru alıp, arkasında yere çöktüm, amını ve göt deliğini yalamaya başladım. "Uhhhh, buna dayanamam işte, aklımı mı okudun?" dedi fısıltıyla. Sol tarafımızda birkaç metre ötede Ebru diz çökmüş Boris'in yarağını koparırcasına emiyor, Boris de hafif bükülmüş halde Ebru'nun göğüslerini okşuyordu. Sağ tarafımda bir hareket sezinledim, kafamı çevirmeden göz ucuyla baktım, ama Olga'yı yalamaya devam ediyordum. Olga, "Offf, offff, ohhhh!" diye inlerken, 10 metre ötemizde sandalye yığınının arkasında bir gölge gördüm. Ayağa kalkıp yarağımı Olga'nın amına sapladım. Derin bir, "Ohhhhh!" çıktı ikimizden de. Olga, "Dayanamadın mı?" dedi fısıltıyla. "Dayanılır mı bu güzelliğe?" dedim. "Sik o zaman!" dedi...
Hafif kafamı çevirdim, yine göz ucuyla baktım. Temizlikçilerden biriydi, zenci bir kadın. Farkettiğim, aşağısı görünmese de eli hareket ediyordu, bizi seyredip kendine dokunuyordu. Bu arada Boris boşalmış, Ebru yalanıyordu. Şimdi solda 2 seyirci, sağda bir seyirci varken, yarım saat önce tanıştığım Rus karısının amına pompalıyordum. Olga titriyor, orgazm oluyor, kasılıp tekrar salıyordu kendini. Boşalacağımı hissettiğimde yarağımı aniden amından çekip göt deliğine bastırdım. "Ahh!" diye küçük bir çığlık atsa da, flop sesiyle götüne daldım. "Bu muhteşem!"deyip parmaklarını amına atıp tekrar titreyip kasılmaya başladı. İşte o an ılık ılık aktım götünün içine...
Kafamı çevirdim aleni, zenci temizlikçi kadınla gözgöze geldik. Kadın fırlayıp kaçtı. Hepimiz toparlanıp teker teker çıktık labirentten. Ben Ebru'yla bar'a doğru giderken, "Aşkım, Boris yarağını sokmadan parmaklarıyla 3 kez orgazm etti beni!" dedi ve yanağımdan öpüp, "Sen de iyi siktin karıyı!" dedi göz kırparak. Biraları alıp bizim şezlonglara gittik. Boris, "Başlangıcı böyleyse gece çok güzel olacak!" dedi. Gülüşüp sohbet ettik...
Akşam yemeği için hazırlanmaya gittik. Karım uyanmış, ama darmadağın halde yatakta oturuyordu. "Ağrıdan uyuyamadım!" dedi. Duş alıp hazırlanırken oğlumuz geldi, onu da duşa sokup, sonra da giyinmesi için birşeyler çıkardım. "Gelebilecek durumda mısın?" dedim. "Yok!" dedi karım. Restorana gidip yiyecek birşeyler aldım. "Şu ağrı kesiciyi iç!" dedim. "Yok, bu gece dinlenirsem sabaha geçer umarım!" dedi. "Ama aklım sende kalıyor!" dedim. "Yok aşkım, sen git tatili zehir etme, bak ben de üzülürüm!" dedi. Oğlan fırlayıp gitti zaten, ben de çıkıp Ebru'nun kapıyı çaldım.
Onun oğlanlar da gitmiş. Siyah kısa fırfırlı eteği olan boyundan bağlamalı sırtı açık bir elbise giymiş, ayağında rugan topuklu ayakkabıları, sütyensiz göğüsleri. Küçük salınışlarda eteği kaldırıp baktım, siyah bir tanga. Azıcık makyaj yapmış. "Ufff yavrum, Boris'e mi süslendin böyle?" dedim. "İstersen gitmeyelim onların yanına, tüm gece sik beni aşkım!" dedi ama yarım ağızla. "Siktir ordan, amcığın şimdiden suları salmış Boris diye!" dedim götünü avuçlayıp. "Doğru valla!" dedi kırıtıp gülerek. Sonra çantasına uzanıp, "Şunu iç!" dedi. "Ne bu?" dedim. "Zerzevatın ilaçlarından, doktor vermişti, bu gece sana lazım olacak!" dedi. "İhtiyacım yok!" dedim artistçe. "Bence iç, Olga seni mahvedecek!" dedi. Aldım içtim.
Yemek salonuna girince Olga el kaldırdı oturdukları yerden. Yanlarına gidince ikisi de ayağa kalktı. Sanki Ebru ile sözleşmişler, Ebru'nun kıyafetinin sarısı vardı Olga'da da. Ebru gülümseyip bir marka söyledi, Olga da, "Evet, aynı marka!" dedi. Erkekler olarak kalkıp tabak hazırladık. Sonra içecekler geldi. Hepimiz rakı söyledik. Herkes sessiz ama seri biçimde birşeyler atıştırdı, ama sadece birkaç lokma. Rakı bitince kalktık...
Odaları bizim villalarının çaprazındaydı. Villalar tarafına geçip, yürüyüş yoluna girince, Boris Ebru'yu çekip öpmeye, götünü avuçlayıp, sarılarak yürümeye başladı. Bense Olga'nın elini tuttum. Olga diğer eliyle pazumu tutup, başını omzuma koydu ve "Çok incesin!" dedi kulağıma. Odalarına girince birer shot tekila doldurdu Boris, şerefe deyip fondipledik. Boris Ebru'yu kucağına oturttu koltuğa oturup. Olga da beni koltuğa oturtup önümde diz çöktü, fermuarımı açtı ve "Bugün beni tek sikişte defalarca orgazm eden şu yarağı yalamak istiyorum!" dedi. Yarağımı avuçlayıp, "Hımmm!" dedi ve kafasını yalamaya başladı. Diliyle yarağımın ucunda daireler çiziyor, resmen içimi çekiyordu.
Bizimkilere baktım, Boris çoktan, elbisesini bile çıkarmadan koltuğa domalttığı Ebru'nun tangasını kenara çekip, amına köklemişti. Gün içinde iki kez sevişmiş boşalmış ama sikişememişlerdi, sabırları kalmadı diye düşündüm.
Olga'nın yalaması biraz daha sürse ağzına boşalacaktım Olga'nın. Elbisesini çıkardım, sadece ayakkabıları kaldı. Koltuğa sırtımı dayayıp oturdum ve kucağıma aldım. Bacaklarını kırıp oturdu ve eliyle düzeltip yarağımı hizalayıp içine aldı. O kadar yavaş oturup kalkıyor, kalçalarını oynatarak yarağımı kafasına kadar getirip tekrar amına gömüyordu. Ben de dudaklarını, boynunu, göğüslerini öpüyor yalıyordum. Ama öylesine yavaştı ki, sanki ağır çekimdeydik. "Bugün amımdan çıkıp hemen götüme soktun ya yarağını, ben hayatımda öyle bir şeyi ilk kez yaşadım, sanki hem götümden hem amımdan orgazm oldum, harikasın!" deyip boynuma sarılmış, yüzümü öpüyordu...
Ebru da, "Sik, sik hadi, daha çok sok, dünden beri amımın suları kesilmedi, gözünle siktin, şimdi de yarağınla sik, ohhhh!" diye bağıra bağıra inliyordu. Boris amını sikerken orta parmağını da götüne sokmuş, parmağıyla götünü sikiyordu Ebru'nun. Onlar ne kadar erotizmdeyse, biz de o kadar romantizmdeydik. Ebru'nun sesi kaplıyordu odayı, "Oh oh oh oh!" diye. Boris de dayanamayıp boşaldı. Bense, Ebru'nun verdiği haptan mı, ortamdan mı, ben daha yeni başlıyorum gibi hissediyordum...
Olga bana birden, "Şimdi!" deyip kalktı, amından çıkan yarağımı tutarak götüne soktu ve "Bak yine oluyor!" diyerek, bu kez çok daha hızlı oturup kalkıyor, "Offff, Furkannn, offf!" diyordu. Kafamı çevirdim, Ebru ile Boris koltuğa yıkılmış halde bize bakıp, Olga'nın delirmesini seyrediyorlardı. İki elimle kalçalarını tokatlarken, Olga götündeki yarağımla dansöz gibi kıvırıyor, iki eliyle çektiği kafamı göğüslerine bastırıyordu.
Sanki kısacık gibi gelse de, bir saatten fazla olmuştu odaya gireli. Daha dayanırdım da, iyice yavaşlayan Olga'nın hareketlerinden sonra ben de bıraktım kendimi ve götünün içine boşaldım.
[Furkan]
93 notes
·
View notes
Text
TURNKEYBODRUM - SİLVER
Bodrum'un En Gözde Konut Projeleri ve Emlak Seçenekleri
Bodrum, Türkiye'nin Ege kıyılarında yer alan ve eşsiz doğal güzellikleriyle ünlü bir tatil beldesidir. Ege'nin turkuaz sularıyla çevrili olan bu şehir, hem yerli hem de yabancı yatırımcıların ilgisini çeken bir konumda bulunmaktadır. Bodrum'un gelişen konut projeleri ve çeşitli emlak seçenekleri, kaliteli bir yaşam sürmek isteyenler için birbirinden cazip fırsatlar sunmaktadır.
Bodrum Adabükü Projeleri:
Bodrum'un incisi Adabükü, muhteşem doğasıyla dikkat çeken bir bölgedir. Bodrum adabükü projeleri, deniz manzaralı ve doğa ile iç içe yaşamı tercih edenler için ideal bir seçenek sunmaktadır. Yüksek standartlarda inşa edilmiş villalar ve daireler, modern mimari anlayışıyla tasarlanmıştır. Ayrıca, site içerisindeki sosyal olanaklar ve aktiviteler, konforlu bir yaşam tarzı sunmaktadır.
Bodrum Emlak:
Bodrum emlak seçenekleri geniş bir yelpazeye sahiptir. Deniz kenarında lüks villalardan, şehir merkezine yakın dairelere kadar farklı konum ve özelliklerde birçok emlak alternatifi bulunmaktadır. Bodrum'da emlak yatırımı yapmak isteyenler için, bölgenin turistik potansiyeli ve değer artışı göz önünde bulundurulduğunda, uzun vadeli karlı bir seçenek sunmaktadır.
Turnkey Bodrum:
Turnkey Bodrum, Bodrum'un önde gelen emlak danışmanlık firmalarından biridir. Uzman ekibi ve geniş portföyü ile müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı hedeflemektedir. Bodrum Adabükü projeleri ve çeşitli emlak seçenekleri konusunda profesyonel bir destek almak isteyenler için ideal bir tercihtir. Siz de Bodrum'da hayalinizdeki konutu bulmak veya yatırım yapmak istiyorsanız, Turnkey Bodrum ile iletişime geçebilirsiniz.
Bodrum'un eşsiz doğası ve yaşam tarzıyla bütünleşmiş konut projeleri ve emlak seçenekleri, hayalinizdeki yaşamı gerçeğe dönüştürmek için sizi bekliyor. Turnkey Bodrum'un uzmanlığıyla doğru tercihi yaparak, Bodrum'un keyfini çıkarmaya hazır olun.
276 notes
·
View notes
Text
VİTAMİNİN - DRAGON+ (2)
Sağlık ve İyilik İçin En Doğru Adres
Sağlık, hayatımızın en önemli unsurlarından biridir ve sağlıklı yaşam için doğru beslenme ve takviyeler gereklidir. Öksürük şurupları, efervesan vitaminler, magnezyum ve demir gibi önemli takviyeler, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu destekleyici unsurlardır. Vitaminin.com, sağlık ve iyilik için ihtiyacınız olan en doğru ürünleri sunarak size yardımcı olur.
Öksürük Şurupları: Rahat Bir Nefes İçin
Öksürük şurupları, özellikle kış aylarında sıkça karşılaşılan öksürük sorununu hafifletmek için kullanılır. Vitaminin.com, güvenilir markaların öksürük şuruplarını sunarak size rahat bir nefes almanızı sağlar. Doğal içeriklerle üretilen şuruplarımız, öksürük sorununuza etkili bir çözüm sunar.
Efervesan Vitaminler: Hızlı ve Etkili
Efervesan vitamin, hızlı ve etkili bir şekilde vücuda gerekli vitaminleri sağlar. Vitaminin.com, geniş bir efervesan vitamin seçeneği sunar. C vitamini, B vitamini kompleksi ve diğer önemli vitaminler içeren efervesan tabletlerimizle günlük vitamin ihtiyacınızı karşılayabilir ve bağışıklık sisteminizi destekleyebilirsiniz.
En İyi Magnezyum İlacı: Vücut İçin Gerekli Mineral
Magnezyum, vücut için önemli bir mineraldir ve birçok fonksiyonda rol oynar. Vitaminin.com, en iyi magnezyum ilacı sunarak vücudunuzun magnezyum ihtiyacını karşılamanıza yardımcı olur. Doğru magnezyum takviyesi ile kas ve sinir fonksiyonlarınızı destekleyebilir ve genel sağlığınızı koruyabilirsiniz.
Demir İlacı: Kan Sağlığı İçin
Demir, vücudun kan yapımı için önemli bir mineraldir. Demir eksikliği anemisi gibi sorunların önlenmesi için yeterli miktarda demir almak önemlidir. Vitaminin.com, demir ilacı konusunda size yardımcı olur ve kan sağlığınızı destekler.
Magnezyum İçeren Besinler: Doğal Yollarla Magnezyum
Magnezyum içeren besinler, vücudunuzun magnezyum ihtiyacını doğal yollarla karşılamanıza yardımcı olur. Yeşil yapraklı sebzeler, kuruyemişler, tam tahıllı gıdalar ve bazı deniz ürünleri magnezyum açısından zengindir. Bu besinleri tüketerek sağlıklı bir magnezyum seviyesi sağlayabilirsiniz.
Sağlık ve iyilik için doğru beslenme ve takviyeler önemlidir. Vitaminin.com, size sağlık ve iyilik için gerekli olan en doğru ürünleri sunar. Güvenilir markaların ürünleri ile geniş ürün yelpazemizi keşfedin ve sağlıklı yaşamınızı destekleyin.
704 notes
·
View notes
Text
Dünyadaki güçlükleri yenebilen, o iradeyi gösterebilen kimse kolay kolay ölüme razı olmaz..
Gökyüzünün parlaklığı, denizin mavisi, ağaçların yeşili, toprağın sıcaklığı, suların sesi, havada uçan kuşlar, rüzgârın getirdiği çiçek kokuları...
Nasıl vazgeçerim bunlardan?
:)
- Orhan Veli, Denize Doğru
0 notes
Text
Kim ne derse desin bence tüm geçmişe pazartesi’den bakmak güzel !!!
Mesela birbirini takip eden yağmurlu ve soğuk günlerden sonra doğar ya hani güneş o güneşte ısınmak güzel.
Bir ufuk çizgisinde yüreğinin, geçmişinin ve geleceğinin ince ayarında akort değiştirmek ne heyecanlı.
Hani sicimine ağırlığınca küfür yağdırıp, hani ebesini yeni jenerasyon dumanı üstünde fantezilerle süslediğin sevgilinin selamında iştahlanmak.
Siz ne derseniz deyiniz pazartesi başlamak için en ileri noktadır.
Bir pazartesi başımı arakaya doğru eğip, ters çevirdim dünyayı, severim ben debisi yukarı akan suları, okyanuslar başımdan aşağı dökülüverir, bir mercan ellerimi okşayarak kayarken, bir yengeç dansa kaldırır deniz yıldızını, bir yunus içten gülümseyişiyle tenimi keşfe gezinir, tuzdan bedenim eriyene kadar devam eder bu keşif, yunus olur kaşif.
“ bakar görür beni koca yunus, görür ki aşk beni de eyler”
Dün sabah güneş doğumu, munzur dağının zirvesini gördüm bir bulutla oynaşırken, iç içe geçmişlerdi, delikten sızan ışık demeti dört bir koldan savaşırken kar taneleriyle.
Eriyen taneler zevk kıvrımında süzülmekteydi, tam o anda deli boran bir rüzgar sarstı bedenimi, Rüzgarın saçımı savurması, tenimi serin serin kavurması güzel, rüzgar benim sevgilim.
Yürürüm tüm yaprakları yoluma serer, bir bir ezerim, rüzgar benim fahişe sevgilim.
Gezinir nice afetlerin pürüzsüz teninde, yavuz delikanlıların meşin ceketinde, bir sarhoşun dengesinde, bir fahişenin memelerinde, nice ölünün çiçeğinde, nice sevgilinin küfründe, bir dertlinin tütününde.
Sonra oturmuşum istanbulda bir kumsala gözlerimi ufuklara daldırıyorum, gökyüzü bir noktadan sonra denizle birleşiyor, tüm katmanlara rağmen.
Atmosfer biliyor aşkı, insanlar gibi değil, izin veriyor aşıklara, yerle bir ediyor tüm katmanlarını, al diyor senindir gökyüzü.
deniz kızları, oğlanları halaya birleştirirken ellerini, deniz anaları yaşlarını salıyor milyar metreküp suya.
Bir deniz kızı farkediyor beni, tutuyor ellerimden, ıslak tuzlu ellerini tutuyorum ve yürüyoruz ufka doğru, ıslanıyor önce ayaklarım, sonra dizkapaklarım.
Hiçbir borcum yokken koca denize, dokunmazken hiçbir yâre yüreğime, borç bildim, bir yaş’da ben saldım.
Erkeklerde ağlarmı diyor olası tepkim o lafı söyleyen defolsun ! oluyor.
Tabanı yok hüznün dibi keşfetmek güzel, meraksız yaşarsan şayet ve hiç sorusuz, yaşamak aslında o kadar da çetrefilli bir iş değil.
Derinleri keşfetmek yüzeysel yaşamının bir katman berisi, küçük bir adım koca bir boşluk, saniyeler içinde artan hız ivmeleri, derinin yüzünü yırtması, kalp atışlarının saniyede yüzleri gördüğü bir çarpıntı.
İliklerine kadar hissetmek korkuyu güzel.
Gözümü açıyorum, bir koca İstanbul çok büyük, çok ulu..
ilk gözüme çarpan koca bir çınar ağacı, bir cami kubbesi, yükselen bir ezan sesi, tılsım tılsım yayılan bir davet, bir dua, 40 yıllık bir geçmiş, bir sonbahar sabahı günlerden pazartesi.
Dünyaya gözümü açıyorum günlerden pazartesi, beni sevdiğini söylüyorsun günlerden pazartesi, beni bırakıp gidiyorsun günlerden pazartesi.
Seni ağırlıyorum, seni anlıyorum, seni ağlıyorum, seni anıyorum günlerden hep pazartesi.
175 notes
·
View notes
Text
Fethiye'deki "Hayalet köy" turistlerin ziyaretleriyle canlanıyor
Muğla'nın Fethiye ilçesinde yıllar önce terk edildiği için "hayalet köy" olarak da anılan ve kesin korunacak hassas alanlar arasında bulunan Kayaköy, ziyaretçilerin dikkatini çekiyor.
Geçen yıl ağırladığı 101 bin 868 misafirle Muğla`da en çok ziyaretçi ağırlayan ikinci ören yeri ünvanına sahip Kayaköy`de yaklaşık 400 ev, 2 kilise ve şapeller bulunuyor.
Kayaköy, bölgeye düzenlenen turlara katılanların ve turistlerin uğrak noktası oluyor.
"Hayalet köy"deki tarihi yapılar, ziyaretçilerini adeta geçmişe yolculuğa çıkarıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı kontrolünde biletle giriş yapılan Kayaköy, Fethiye Müze Müdürlüğünden edinilen bilgiye göre 9 günlük Kurban Bayramı tatilinde 4 bin kişiyi ağırladı.
"Binlerce turisti Fethiye`de ağırladık"
Fethiye Belediye Başkanı Alim Karaca, ilçenin tanıtımı için yurt içi ve dışında birçok fuara katıldıklarını söyledi.
Fethiye`nin bu yıl da yerli ve yabancı turistlerin gözde tatil merkezi konumunda yer aldığını ifade eden Karaca, "Fethiye farklı turizm destinasyonlarıyla herkesin tatilini yapabileceği ender bir turizm merkezi haline geldi.
Bayram tatili dolu dolu geçti.
Binlerce turisti Fethiye`de ağırladık.
İlçede deniz kum güneşin yanında ören yerlerinde de kültür turizmi için gelen misafirlerimizi ağırladık.
Geçmiş yıllarda en çok ziyaret edilen yerlerden olan Kayaköy`e bayramda 4 bin kişi geldi." dedi.
Karaca, belediye ve paydaşlarla Fethiye`de turizmi 12 aya yaymak için çalışmalar yaptıklarını anlattı.
Cumhuriyet döneminden önce Kayaköy`de gazete çıkarıldığını belirten Karaca, "Kayaköy dağın yamacında ve birbirinin manzarasını kesmeyen yapılardan oluşuyor.
Tarım alanının işgal edilmediği bir bölge.
Bizler de bölgenin korunması için koruma amaçlı imar planıyla ilgili beş yıldır mücadele veriyoruz.
Bu çalışmayı bakanlığımızla birlikte başlatıyoruz." ifadelerini kullandı.
Karaca, mübadeleyle bölgeden ayrılan Rumlarla dostluğun sürmesi için bölgede dostluk ve barış festivalleri düzenlediğini kaydetti.
"Burayı herkesin gelip görmesi gerekir"
Ailesiyle Bursa`dan tatile gelen Turgay Kılınç ise ören yerine girer girmez hayran kaldığını, şimdiye kadar gelmemiş olmanın pişmanlığını yaşadığını söyledi.
Evlerin dağın yamacına kurulu olduğunu, ovanın ise üretim amacıyla kullandığını dile getiren Kılınç, "Eskiler doğaya uyum sağlamış biz ise doğayı kendimize uydurmaya çalışıyoruz.
Eskiler çok doğru yapmış. Burayı herkesin gelip görmesi gerekir.
Evler birbirinin açısını kapatmayacak şekilde yapılmış. Mimari ustalık." dedi.
"Herkesi ağırlamak için can atıyoruz"
Kayaköy`de restoran işleten Süleyman Çoban, ören yerine gelen turistlerin bölge esnafına ve halka ciddi ekonomik katkı sağladığını belirtti.
"Hayalet köy" olarak bilinen Kayaköy`ün ziyaretçilerle canlandığını vurgulayan Çoban, "Bölge Likya Yolu güzergahında da kalıyor.
Buraya gelenler zaman zaman burada konaklayabiliyor.
Eylülde ve sezonda Kayaköy yoğun ziyaretçi alıyor.
Burada herkesi ağırlamak için can atıyoruz." diye konuştu.
5 bin yıllık geçmişi var
Bir tepenin yamacına kurulmuş, Rumların döneminden kalma Kayaköy`ün geçmişi, milattan önce 3000`lere kadar uzanıyor.
Kurtuluş Savaşı sonrası 1923 yılındaki mübadele anlaşmasıyla terk edilen ve Türklerin yaşamaya başladığı köy, 1957`deki Fethiye depreminden etkilenmişti.
Bölgedeki evlerin hasar görmesinin ardından köydeki yerleşik yaşam da sona ermişti.
Kültür ve Turizm Bakanlığınca Kayaköy Ören Yeri olarak turizme kazandırılan köy, yerli ve yabancı ziyaretçilerin dikkatini çekiyor.
#muğla#fethiye#kayaköy#turizm#trt#trthaber#türkiye#doğa#travel photography#travel destinations#travel#manzara#view#natural#europe#africa#Spotify
55 notes
·
View notes
Text
"kalbim o heyelan gününde durdu, yorgun bir ırmaktı; çırpınıyordu. bir yol arıyordum denize doğru, ölü bir geceden gündüze doğru."
72 notes
·
View notes
Text
CAPİTALLASHİNG - PLATİN
Lashing, taşımacılık ve lojistik süreçlerinde kritik bir öneme sahip olan bir yöntemdir. Yüklerin güvenli bir şekilde taşınabilmesi için gerekli olan bu uygulama, hem karada hem de denizde kullanılan çeşitli teknikleri içerir. Yüklerin hareket etmesini önlemek ve beklenmeyen kazaların önüne geçmek için lashing hizmeti, günümüzde birçok firma tarafından profesyonel bir şekilde sunulmaktadır. Bu hizmetin yanı sıra, shrink wrap yani sıcak sarım uygulamaları da yüklerin korunmasında önemli rol oynamaktadır.
Lashing
Lashing, taşıma süreçlerinde yüklerin güvenli bir şekilde yerinde kalmasını sağlamak için kullanılan önemli bir yöntemdir. Özellikle deniz, hava ve kara taşımasında yük sabitleme amacıyla tercih edilir. Yüklerin hareket etmesini engellemek ve hasarı önlemek için kullanılan çeşitli teknikler içerir.
Lashing hizmeti, bu süreçte profesyonel destek almayı mümkün kılar. Taşıma sırasında yüklerin stabil kalması, hem güvenlik hem de verimlilik açısından kritik öneme sahiptir. Bu nedenle, lashing uygulamalarını doğru bir şekilde uygulamak için gerekli bilgi ve deneyime sahip olmak gerekmektedir.
Hangi tür yüklerin taşındığına bağlı olarak, farklı lashing yöntemleri kullanılabilir. Örneğin, konteyner taşımacılığında genellikle shrink wrap gibi koruyucu malzemelerle birlikte lashing yapılarak yüklerin güvenliği artırılır. Bu tür uygulamalar, yüklerin dış etmenlerden korunmasını ve daha güvenli bir taşıma süreci sağlar.
Sonuç olarak, lashing yöntemi, taşımacılık sektöründe önemli bir rol oynamaktadır. Doğru teknikler ve malzemeler kullanıldığında, yükler daha güvenli bir şekilde taşınabilir ve hasar riski önemli ölçüde azalır.
Lashing hizmeti
Lashing hizmeti, yüklerin güvenli bir şekilde taşınması için kritik öneme sahip bir uygulamadır. Bu hizmet, yüklerin hem yolda hem de depolama sürelerinde sağlam bir şekilde yerinde kalmasını sağlamak için gerekli tekniklerin ve ekipmanın kullanımını içerir.\ \Bu hizmetlerin sağlanabilmesi için, yük sabitleme yöntemleri ve lashing teknikleri büyük önem taşır. Yük taşıma işlemi sırasında, yüklerin kayması veya devrilmesi ciddi tehlikeler yaratabilir. İşte tam bu noktada lashing hizmeti devreye girerek, yüklerin güvenli bir şekilde sabitlenmesini sağlar. L
Shrink wrap
Shrink wrap, yüklerin güvenli bir şekilde taşınmasını sağlamak için kullanılan etkili bir yöntemdir. Bu yöntem, çeşitli nedenlerden dolayı tercih edilir; bunlar arasında koruma, stabilite ve su geçirmezlik özellikleri bulunmaktadır.
Shrink wrap işlemi, genellikle bir plastik filmin özel bir makine yardımıyla ısıtılarak sıkıştırılmasıyla gerçekleştirilir. Bu sayede, yükün etrafında tamamen kaplanmış bir film tabakası oluşur. Bu kaplama, yüklerin dış etkilerden korunmasını sağlar. Özellikle nakliye sırasında yüklerin hasar görmesini önlemek için büyük bir avantaj sunar.
Shrink wrap, özellikle endüstriyel alanda ve lojistik sektöründe sıklıkla kullanılır. Büyük makineler, paletler veya çeşitli ürünlerin paketlenmesinde etkili bir yöntemdir. Bu tür uygulamalar, hem yüklerin güvenliğini artırırken hem de taşıma süresini kısaltır.
Yüklerin taşınmasında sabitlenmesi ve korunması açısından shrink wrap yönteminin önemi büyüktür. Bu sayede, ağır yüklerin taşıma sırasında kayma veya devrilme riski minimuma indirilir. Aynı zamanda, ürünlerin bir yere sabitlenmesini sağlayarak, nakliyat maliyetlerinin de düşmesini sağlar.
Sonuç olarak, shrink wrap uygulaması, modern taşımacılık ve lojistik alanında olmazsa olmaz bir uygulama haline gelmiştir. Yüklerin güvenli bir şekilde taşınması için bu yöntem kesinlikle dikkate alınmalıdır.
Yük sabitleme
Yük sabitleme taşıma sırasında yüklerin güvenli bir şekilde yerinde kalmasını sağlamak için uygulanan kritik bir süreçtir. Bu işlem, özellikle karayolu, deniz ve hava taşımacılığında büyük öneme sahiptir. Yüklerin yanlış yerleşimi veya kayması, taşıma sürecinde ciddi hasarlara ve kazalara yol açabilir.
Yük sabitleme işlemleri, genellikle lashing adı verilen teknikler kullanılarak gerçekleştirilir. Lashing hizmeti, yüklerin sabitlenmesi için gereken ekipmanın ve uzmanlığın sağlanmasını ifade eder. Böylece yükler, taşıma sırasında maksimum güvenlik ve stabilite elde eder. Yükün taşınacağı araca ve yükün türüne bağlı olarak çeşitli yük sabitleme yöntemleri tercih edilebilir. Bu yöntemler arasında kayışlar, halatlar ve diğer sabitleme ekipmanları bulunur.
Ayrıca, modern yöntemlerden biri shrink wrap yani 'şrink sargı' kullanımıdır. Bu teknik, yükün dış yüzeyinin özel bir film ile kaplanarak sabitlenmesini sağlar. Shrink wrap, hava koşullarına karşı koruma sağlarken yüklerin kaymasını da önler.
Sonuç olarak, yük sabitleme, taşıma işlemlerinin güvenli ve etkili bir şekilde gerçekleştirilmesi için hayati bir rol oynar. Doğru yöntemlerin ve araçların kullanılması, hem malzeme kaybının önlenmesi hem de taşımacılık maliyetlerinin azaltılması açısından oldukça önemli bir konudur.
912 notes
·
View notes
Text
BULUŞMAK ÜZERE
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım
70 notes
·
View notes
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
241. BÖLÜM - Kırmızı Cübbe Solarken Mırıldanan Gülümseme - 2
Xie Lian aniden onu yakaladı ve panikle ısrar etti, “San Lang?! Neler oluyor?”
Hua Cheng hala oldukça rahattı ve cevap verdi, “Bir şey yok. Sadece biraz fazla abarttım.”
Xie Lian sersemledi, “…Bunu bana neden daha önce söylemedin? Bu nasıl hiçbir şey olsun?”
Ruhsal güçler, hepsi bu ruhani güçlerdi!
Hua Cheng ruhani gücünü Xie Lian'a aktardığında, bu sanki sonsuz bir kaynakmış, sonsuza kadar onun kullanımına açıkmış ve asla bir yük değilmiş gibi neşeyle gülümsüyormuş gibiydi. Ancak, kendi ruhani gücü dalgaların taşıdığı bir kum dağı değildi, o halde nasıl sonsuz ve sınırsız olabilirdi ki?
Bunun suçlusu daha önce bir şey söylemediği için Hua Cheng değil, bunu daha önce fark etmeyen Xie Lian'ın kendisiydi. Xie Lian hem panikliyor hem de pişmanlık duyuyordu, “Sana geri veriyorum.”
Hua Cheng'in yüzünü avuçladı ve öptü. Feng Xin ve Mu Qing aslında yanlarına gelmeyi planlamışlardı ama bu sahneyi gördüklerinde hemen onlarca metre geri çekildiler ve aralarındaki mesafeyi koruyarak ikisinin gerekeni yapmasına izin verdiler.
Lanetli kelepçeler çıkarılmıştı, bu yüzden umutsuzca toplayabildiği tüm ruhani gücü Hua Cheng'e aktarmaya çalıştı, yakında iyileşeceğini umuyordu. Ancak onu bir süre öptükten sonra bıraktığında, Hua Cheng'in kırmızı cübbesinin kolları ve o bir çift gümüş kollukları hala yarı saydamdı, hatta yarı şeffaftı!
Xie Lian uzun bir süre sarsıldı, korku zihnini ele geçirdi ve bilinçaltında Hua Cheng'in yüzüne uzanıp tekrar öpmeye hazırlanırken, Hua Cheng ellerini tutarak bunun yerine onu kucakladı ve gülümseyerek küçük bir öpücük verdi, "Gege'nin bu kadar ileri gitmesine sevindim ama yine de artık bana herhangi bir ruhani güç vermesine gerek yok. Ancak, eğer Gege sadece ruhani güçler vermiyorsa ve sadece beni öpmek istiyorsa, hiç umurumda değil. Aslında, ne kadar çok olursa o kadar iyi, bunu kollarımı açarak karşılıyorum."
“…”
Xie Lian onu sıkıca kavradı, parçalanmanın eşiğindeydi, “Neler oluyor?”
“Sadece biraz mola veriyorum, hepsi bu. Gege, korkma.” Dedi Hua Cheng.
Xie Lian kafasını tuttu, “Nasıl korkmam? Delireceğim!”
Hua Cheng'in kişiliğine göre, eğer artık saklayamayacağı kadar ciddi bir sorun olmasaydı, neden Xie Lian'ın kendisini bu şekilde görmesine izin versin ki?
İki lanetli zinciri parçalayabilecek kadar bol olan ruhani güç, tam olarak ne kadardı? Deniz kadar bol olduğunu söylemek abartı olmazdı, o halde nasıl olur da en ufak bir şekilde etkilenmezdi?
Tüm bu karmaşa çözülmeden ve tüm düğümler çözülmeden önce çok fazla zorluk çekmişlerdi. Kendisi, Feng Xin ve Mu Qing arasındaki iletişim açılmıştı. Kendisini sekiz yüz yıldır bağlayan lanetli kelepçeler artık yoktu. Hua Cheng'e her zaman itiraf etmek istediği her şey itiraf edilmişti.
Yine de gülümsemelerle dolu yüzüyle koşmak için geri döndüğünde onu karşılayan “bu hale gelmiş Hua Cheng”di, peki nasıl korkmazdı? O sadece delirebilirdi!
Feng Xin ve Mu Qing bir şeylerin ters gittiğini hissettiler ve uzaktan seslendiler, “Ekselansları, ne oldu?” Birkaç adım bu tarafa doğru koştular ama sonra bazı nedenlerden dolayı bu kadar aceleci yaklaşmamaları gerektiğini hissederek yarı yolda durakladılar. O sırada Xie Lian herkesi umursamayı bırakmıştı. Hua Cheng'i kavradı, kalbi neredeyse duracak, sanki dehşete kapılmış gibi görünüyordu, “NE YAPMALIYIM?”
Hua Cheng sessizce içini çekti, kollarını uzattı ve bir kez daha kucağına kıvrıldı, “Ekselansları, ben her zaman seni izledim.”
Bu bunu ikinci kez söylüyordu ama sesi öncekinden daha yumuşaktı. Xie Lian göğsündeki kırmızı cüppeyi kavradı, sordu, zihni boştu, “Biliyorum, biliyorum. Ama… ne yapmalıyım ben şimdi?”
Hua Cheng'in uzun ve ince parmakları Xie Lian’in dağınık saçlarını nazikçe taradı, “O zaman, ekselansları, neden bu dünyadan ayrılmayı reddettiğimi biliyor musun?”
Xie Lian korkunç bir şekilde titrerken ve korkarken Hua Cheng’in bu sırada neden bu kadar sakin olduğunu anlayamadı. Ama kendini kaybolmuş hissederken, o hâlâ basit fikirli bir şekilde sordu, “Neden?”
Hua Cheng sessizce cevapladı, “Çünkü hâlâ bu dünyada olan bir sevgilim var.”
Bunu duyan Xie Lian biraz şaşkına döndü.
Bunu daha önce bir yerlerde duymuş gibi görünüyordu.
Hua Cheng devam etti, “Sevgilim cesur, asil ve merhametli özel biri. O benim hayatımı kurtardı. Gençliğimden beri ona hayranlıkla baktım. Ama ona daha çok yetişmek, onun için çok daha güçlü olmak istedim. Yine de beni hatırlamayabilir. Aslında hiç konuşmadık bile. Onu korumak istiyorum.”
Xie Lian’a baktı, “Eğer senin hayalin sıradan insanları kurtarmaksa, o zaman, benimki sadece sensin.”
“…”
Xie Lian, hafızasına güvenerek titreyen bir sesle sordu, “…Ama… bu şekilde… huzuru bulamayacaksın…?”
Hua Cheng cevapladı, “Asla huzur bulamamak için dua ediyorum.”
Xie Lian'ın tüm nefesi o anda durdu, dondu. Biri soru soran, diğeri cevap veren iki sesi hafifçe duyabiliyordu.
“Eğer sevgilin onun yüzünden huzur içinde dinlenemeyeceğini bilseydi kendini suçlu ve dertli hissedebilir”
“O zaman neden gitmediğimi bilmesine izin vermeyeceğim.”
“Bu kadar çok şey gördükten sonra, er ya da geç bilinecekti.” Dedi Xie Lian.
“O zaman benim de onu koruduğumu bilmesine izin vermeyeceğim.”
O ateş topu. O fener gecesinde, o zayıf küçük hayalet ateşini birkaç kuruşla satın aldı. Bir kış gecesinde onu mezarın içinden çıkartmak isteyen hayalet ateşi. Yüzü olmayan beyazın önünde onun önünü tıkayan o hayalet ateşi. Bir zamanlar kalbinden yüz kez bıçaklandığı sırada onun için azap çekerken çığlık atan o hayalet ateş.
Hua Cheng yavaşça söyledi, “Ekselansları, senin her şeyini anlıyorum.”
“Cesaretini, çaresizliğini, kibarlığını, acını, kırgınlığını, nefretini, zekanı, aptallığını.”
"Elimden gelse, beni bir atlama taşı, geçtikten sonra parçaladığın köprü, tırmanmak için çiğnemen gereken ceset kemikleri, bir milyon bıçak darbesini hak eden günahkâr olarak kullanmanı isterdim. Ama buna izin vermeyeceğini biliyorum."
Cübbesinin akçaağaç kırmızısı yavaşça kaybolurken böyle dedi.
Xie Lian'ın titreyen elleri onu tutmaya çalıştı ve ruhani güçlerini aktarmayı asla bırakmadı, ancak o zaman bile Hua Cheng'in formunun yavaşça solmasını engelleyemedi.
Gözleri bulanıklaşıyor, konuşması sendeliyor ve kekeliyordu, "...Tamam, daha fazla söyleme, anlıyorum... ama, ama böyle yapma, tamam mı? San Lang? Ben... Senden o kadar çok ruhani güç ödünç aldım ki henüz geri vermedim. Ve aslında söylemek istediklerimi daha bitirmedim, daha çok şey var. Biri beni dinlemeyeli çok uzun zaman oldu, kalmayacak mısın? Yapma... gerçekten bunu yapma. Dayanamayacağım. İki kere, iki kere oldu bile! Üçüncü kez olmasını gerçekten istemiyorum!!!"
Hua Cheng zaten onun yüzünden bu dünyadan iki kez yok olmuştu!
Ancak Hua Cheng öylece cevapladı, “Senin için ölmek benim için en büyük onur.”
“…”
Bu sözler ölümcül bir darbe gibiydi. Xie Lian’ın gözlerindeki gözyaşları artık daha fazla zapt edilemezdi ve dışarı dökülerek geldiler.
Sanki hayatının bardağı taşıran son damlasına tutunuyormuş gibi yalvardı, “Beni asla bırakmayacağını söyledin.”
Ancak Hua Cheng cevapladı, “Bu dünyada sonu gelmeyecek hiçbir ziyafet yoktur.”
Xie Lian başını eğdi ve kendini göğsünün derinliklerine gömdü, kalbi ve boğazı daralmış bir ıstırap içinde konuşamıyordu.
Ancak kısa bir süre sonra, yukarıdan Hua Cheng’in şöyle dediğini duydu, “Ama seni asla bırakmayacağım.”
Bunu duyan Xie Lian'ın kafasını hemen kaldırdı.
Hua Cheng ona şöyle dedi, “Geri geleceğim. Ekselansları, inan bana.”
Sesi sert olmasına rağmen solgun yüzü hâlâ sönüyor, şeffaflaşıyordu. Xie Lian uzandı, yüzüne dokunmak istedi ama parmak uçları havaya uçtu. Şaşırmıştı, sonra yukarı baktı.
Hua Cheng'in gözleri nazik ve parıltılıydı, kalan gözleri sevgiyle doluydu ve sessizce ona bakıyordu. Bir şey söyler gibiydi ama ses yoktu. Xie Lian pes etmedi, iki eliyle uzanıp onu kollarının arasına almaya çalıştı, daha iyi duymak istiyordu.
Ancak güç uygulayamadan, tuttuğu kişi ve onu tutan kişi ortadan kayboldu.
Hua Cheng bir anda önünde binlerce gümüş kelebeğe dönüştü ve ne kucaklayabileceği ne de tutabileceği parıldayan yıldızlardan oluşan bir esintiye dönüştü.
Xie Lian'ın kolları bomboştu, hâlâ sarılma pozisyonunu koruyor ve tek bir uzvunu bile kıpırdatmıyordu. Henüz kendine gelemediği için mi yoksa hiç hareket edemediği için mi böyle olduğunu anlayamadı ve o rüya gibi kelebekler dizisinin içinde diz çökerek gözleri büyüdü.
Daha aşağıda, Feng Xin ve Mu Qing böyle bir sahnenin yaşanacağını hiç hayal etmemişlerdi ve her ikisinin de yüzü soldu, öne doğru koştular, "EKSELANSLARI!"
Feng Xin ilk atılandı, “NASIL ANİDEN BU HALE GELDİ? AZ ÖNCE GAYET İYİYDİ? LANETLİ KELEPÇELER YÜZÜNDEN Mİ??”
Mu Qing zıpladı ve topallayarak ilerledi ama yukarı atlayamadı bu yüzden yukarı baktı ve o gümüş kelebeklere doğru bağırdı, “ÇİÇEĞİ ARAYAN KIZIL YAĞMUR! ŞAKA YAPMA! EĞER ÖLMEDİYSEN HEMEN GERİ GEL!!”
Doğal olarak gümüş kelebekler ona cevap vermedi ve kararsız bir şekilde kanatlarını çırparak gökyüzüne doğru uçtular. Feng Xin Xie Lian'ı yukarı çekmek için elini uzattı ama Xie Lian taş gibi yerde oturmaya devam etti. Feng Xin de artık ne yapacağını bilmiyordu, "Yardım etmek için yapabileceğimiz bir şey var mı? Ruhani güce mi ihtiyacın var? Kurtarılabilir mi? Ne yapmalıyız???”
Mu Qing ise olanları izleyerek çoktan anlamıştı, "Bırak artık, kapa çeneni! -artık yapacak bir şey yok."
Pırıl pırıl parıltılar havayı kapladı, kelebeklerin kanatları ışıl ışıl parlıyordu, tıpkı sekiz yüz yıl sonra ilk kez bir araya gelmeleri gibi.
Gümüş bir kelebek düzensiz bir şekilde uçarak elinin arkasını, yanağını, alnını hafifçe okşadı, sanki vedalar fısıldıyormuş gibi sevgi dolu bir özlemle doluydu. Xie Lian elini uyuşuk bir şekilde uzattı ve elinin üzerine konmasına izin verdi.
Gümüş kelebek çok mutlu görünüyordu, kanatlarını çırpıyordu ve elbette onun için kalmıştı. Ama uzun süre dayanamadı ve çok geçmeden rüzgârla birlikte dağıldı.
Ancak, tünediği yerde, Xie Lian'ın üçüncü parmağındaki o kırmızı ip hâlâ parlak ve canlıydı.
.
.
.
.
.
.
.
“Ve sonra”
“Bitti.”
“Bitti mi?”
“Bitti.”
Pei Ming nihayet daha fazla dayanamadı, “Bu imkansız. Nasıl olabilir? benim gibi bir amatör bile bitmediğini söyleyebilir.”
Mu Qing, o ağır defter tutma raporunu masaya koydu ve sakince konuştu, “Bu benim hesaplamam. Ve bitti. Tam burada, yeniden hesaplayabilirim. General Pei dikkatlice dinleyecek mi; Sekiz milyon sekiz yüz seksen bin meriti çıkar, sonra altı milyon altı yüz altmış milyon merit ekle, artı on yedi yüz milyon iki yüz bin merit daha ekle, sonra eksi..."
Feng Xin konuştu, "Pekala, bu kadar yeter, artık saymanıza gerek yok. Rakamlar doğru, ama biraz eksik kalmış olmalı. Çünkü eğer durum böyle değilse, rakamların hiçbiri birbirini tutmuyor!"
Mu Qing, "O zaman bu benim sorunum değil, her halükarda ben yanlış anlamadım. Belki herkes muhasebeyi yapacak başka birini bulursa? İşlerin böyle olacağını bilseydim kendi işime bakardım" diye karşılık verdi.
Cennet Başkenti yıkıldıktan sonra, dağınık ve karmakarışık haldeki cennet mensupları nihayet yeniden bir araya gelerek, hiçbir ölümlünün umursamadığı bir yer olan TaiCang Dağı'nın zirvesinde geçici bir Üst Mahkeme kurdular. Şu anda, cennet mensupları yeni bir cennet Başkenti'nin yeniden inşasını tartışıyorlardı.
Ancak talihsiz olan şey, bu büyük yangının tüm göksel görevlilerin görkemli ve coşkulu altın saraylarını kavurması, onları bir araya sıkışmaya ve tartışmak ve dinlenmek için geçici olarak çadırlar kurmaya zorlamasının yanı sıra, tüm parşömenlerin ve raporların çok sayıda kaybolmasıydı. Günlerce didişip durdular ve şu anda bile hala hiçbir hesabı düzeltemediler!
Pei Ming'in kollarından biri kol askısındayken diğer eli çenesini ovuşturuyordu, "Hayal mi görüyorum yoksa Xuan Zhen bugünlerde giderek daha alaycı mı oluyor?"
Feng Xin cevapladı, “Her zaman alaycı değil mi? Ama şu an gizlemek için çok tembel.”
Mu Qing gözlerini devirdi ve herkes parmaklarıyla onu işaret etti, "EDEP!"
Mu Qing ayrılmak için arkasını döndü. Quan Yi Zhen tamamen bandajlarla sarılmıştı, yapraklara sarılmış insansı yapışkan bir pirinçti, sadece dağınık kıvırcık saçlarla dolu bir kafa görünüyordu ve sözleri mırıl mırıl ve belirsizdi, "Peki şimdi ne yapacağız? O zaman muhasebeyi kim yapacak?"
Herkes birbirine baktı, her biri boğazını temizleyerek sessizce geri çekildi. Hiç kimse, çok az getirisi ve zor bir iş olan bu görevi üstlenmek istemiyordu. Bunu gören Pei Ming iç çekti, “Ah, Ling Wen burada olsaydı. Ne olursa olsun, hiç kimse onun işleri yönetme şeklinden şikayet edemez. Bütün bu rapor karmaşası onun zihnine kazınmış, Ling Wen'in Sarayı yanmış olsa bile korkacak bir şey olmazdı. Sonuçları kesinlikle bir gün içinde gösterirdi.”
Tanrının unuttuğu bu dağda çok uzun süre mücadele ettikten sonra çoğu zaten zihinlerinin derinliklerinde bunu düşünüyordu, sadece bunu yüksek sesle söylemeye cesaret edemediler. Ancak artık birileri liderliği ele aldığına göre hepsi aynı fikirdeydi, “Evet.”
“Bir daha asla Ling Wen Sarayı'nın verimsiz olduğunu söylemeyeceğim!"
"Ben zaten bunu uzun zamandır söylemedim..."
Tam o sırada dışarıdan biri duyuru yapmak için geldi. “Millet, Yağmur Ustası döndü.”
Bunu duyan tüm göksel yetkililer sevinçle baktılar ve hiç sormadan onu selamlamak için hemen dışarı çıktılar, yalnızca Pei Ming'in ifadesi okunamaz görünüyordu. Bir anlığına tereddüt ediyormuş gibi göründü ama sonunda yine de dışarı gitmemeyi seçti. Tam o sırada başka bir ses geldi, “Ekselansları, siz de gelmişsiniz!”
---- BU BÖLÜMDEN SONRA BU FAN YAPIMI ANİMASYONU İZLEMENİZİ AŞIRI TAVSİYE EDİYORUM ಥ_ಥ
youtube
#xie lian#tian guan ci fu#feng xin#ling wen#jian lan#hualian#hua cheng#heavenlyblessing#jun wu#heaven official's blessing#pei ming#pei su#shi wudu#shi qingxuan#hexuan#ban yue#yushi huang#yin yu#mei nianqing#mu qing#xuan zhen#nan yang#quan yizhen#Youtube
24 notes
·
View notes