#Dökülen saç
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yaşım kırk. Son üç yılda bedenim ihtiyarlığın bütün emarelerini gösterdi. Yüzümde kırışıklıklar, oluşan lekeler, ellerimde görünmeye başlayan ihtiyarlık benleri, göz altında mor halkalar...Ağaran ve dökülen saçlarımı saymıyorum bile! Bu durum beni deriiin etkiledi. Kabullenemedim. Ne oluyoruz? Dedim. Haliyle gizlemeye, kapatmaya, iyileştirmeye çalıştım bedenimi. Saç ekimidir, kozmetik ürünlerdir, alternatif tıp teşebbüsleridir... Her ne varsa denedim. Ne geriye döndürebildim, ne de gidişatı durdurabildim. Madem bu tahrip olmaya doğru gidiş her insanın hakikatıdır. Bir kaç yıl önce ya da sonra gelecek olan gelecektir. Gayretime hatime verdim. Olacak olan olsun. Hem sordum kendime: "ne için telaşa düştün? " Dedi nefsim: "el için. El'e nahoş görünmemek için." Yapmacık şekillere girmeye değer mi? El, hakikati görürse ne yapacaksın? Dedim haklısın gerilmeye gerek yok. Seni seven, sana saygı duyan, genç ya da ihtiyar haline bakıp da bir değer addetmez. Zaten birilerine kendimizi beğendirmek çabası kadar stresli ve zor bir durum yoktur herhalde. Allah'ın mümkin varlıklara koyduğu bir kuraldır bu en nihayetinde. Neticesi ölüm olan bir bedenin sureti bir kaç yıl güzel kalsa, ne katkı sunacaktır ki ebedi ahiretimize? Bu ruh, bu bedende kaldığı sürece madden her ne kadar ihtiyarlığa doğru gitsek de manen tövbeyle, istiğfarla genç kalabilecek fırsatlarımız var bizim. Sonsuz bir gençlik için vakit varken ölüm sekeratı uğramadan gayret et Fikret dedim. Ahh ahh! bunda dahi tembellik ediyor. Malesef günsonu sevap hesabımda düne nazaran iyileşme emaresi görülmemekle birlikte günah hanemdeki artış çokça gözlemlenmekte.
72 notes
·
View notes
Text
Merhaba yeni saç, yeni hayat... Umarım dökülen saç tellerimin hakkı yeni hayatımla en güzel şekilde verilir... Kalbe iyi gelecek yeni birisi, sakin hayat, güzel yaşam ve bolca sevgi...
#postlarim#postlarım#gönderilerim#edebiyat#alintilarim#edebi yazılar#kitap alintilari#spotify#text post#alıntı
26 notes
·
View notes
Text
Stresten dökülen her bir saç telim kadar yüzün gülmesin, acıdan kıvran dönüp sana bakan olmasın. Yaşattığını iliklerine kadar yaşa, hadi benden eyvallah.
47 notes
·
View notes
Text
üzerimde ziynetli bir stresin kokusunu duyumsuyorum. çarpan kalp, titreyen el, dökülen saç, kanayan burun, içindekine tahammülü olmayan mide, ağrıyan kafa. bozuk kafa. duvara vurulan kafa. şakağına namlu dayalı kafa. şakağında kurşun patlayan kafa.
17 notes
·
View notes
Text
Kabulleneceklerim dökülen saçlarımdan ibaret. Bahaneleriniz saç telime benzemiyorsa zahmet etmeyin.
8 notes
·
View notes
Note
makasımın ucu körelmiş, saçlarım yine sonu gelmeyen her şeyden daha çok yarım kalmıştı. zemine dökülen saç kıllarım çöpe doğru giden ve sonsuz gibi görünen bir yol oluşturmayı başarmıştı. zihnimde düştüğüm yolları tasavvur edemeden duramadım. o uçsuz bucaksız yolları anımsamak bile yorulmam için kâfiydi, hayalinin bile dizlerimi kanattığımı hissettim. kalbimdeki hiç kapanmayan o yara sızladı. bir yaranın tedavisi yoksa o yarayla yaşamaya alışman gerekirdi. özür dilerim, H. ama sen artık benim alıştığım bir acısın, tedavi edemediğim parçamsın. soğuk zemine dökülen tek şey kesilen saçlarım mıydı yani?.. H! yadsımıyorum artık. sadece saçlarımı kesmedim. kısacık kalan tek şey saçlarım değildi. zarif, nahif parmak uçlarının bir daha saçımı okşayamayacak oluşuydu. hep saçımın arasına yerleştirdiğin o çiçeklerin ömrünün sonuna yaklaşmış olmasıydı. rüzgarın artık saçlarıma uğradığı zamanın tükenmesiydi. aynada güzelleştirmek için efor sarf ettiğim, saatlerce uğraştığım saçımın zamana yenik düşüşüydü. kısalan saatler değildi, saçımdı. artık zaman, evime o bombayı atmıştı ve ben çoktan can vermiştim. elinde zafer bayraklarıyla bana tebessüm eden zaman, öyle soğuktu ki, kendi dudakları bile ölüme yakın bir mora boyanmıştı. onun da vakti gelmişti. beni yenilgiye uğrattığını görmeden ölmek istemedi sadece. bazen istediğimiz şeyin kazanmak olduğunu söyleyemezdik, bazen istediğimiz tek şey birini yenilgiye uğrattımızı görmekti. duvarıma astığım akrep ve yelkovan bunu o kadar çok görmüştü ki artık zamanı ileriye sarmak için bir sebepleri kalmamıştı. yenilmiştim. saçlarımı zamandan daha kısa hale getirmiş, hiç yaşanmamış gibi hissettiğimiz o mutlu ana denkleştirmeyi başarmıştım. H... sen gittiğinden beri sanki her şeyin fişi çekilmiş gibi. yaşamın boğazına geçirdiğin pençelerini artık çek, yarım kaldığı yerden devam etmesi gereken bir şeyler var henüz, sırası değil hayatın gözlerini karanlığa boyamanın. çünkü tamamlanması gereken bir şeyler var. seni özlemek gibi bir şey değil bu. sana hasret kalmak gibi bir şey hiç değil. bu sadece yıldızları baştan saymaya çalışmak. yeniden. tekrar. çünkü seninle beraberken hatırladığım tek şeydi unutmak.
şimdi, gerçekten yarım kalan tek şey saçlarım mı?
özlemek mi bu? yoksa yalnızca kaçıncı yıldızda kaldığını mı merak etmek?
yıldızlar kadar parlak bir gelecek dileğiyle🌟
2 notes
·
View notes
Text
Ortaya Alışık
Edebiyatın edebinden ayrıldı Üsküdar’a uzanan kalbim. Kız kulesinden hayali kız kaçırmalara ortak olurken kötülüğüne bir çay demledi. En koyu kızgınlıkları belli olur çubuk krakerle birlikte içilir ve çaylar buna çok bozulur diye bir iyilik bıraktı; kendince havlu attı.
Kadıköy’ün rıhtımından kanadı kırılan martının her gün dökülen yalnızlığını bir kavanozun içine hapsetti kalbim. İyiliği bedenen taşmış kıymetlerde aşka fon müziği çırptı, kek yapmayı bilmezken ben.
Saç tarumarı bedenden zayıf not almış, ruhtan feryat figan çırpınırken boyası aktı mutluluğumun.
Pandemiden dolayı güvenemiyor, boyatamaz şimdi hiçbir sahte tebessümü; kırklanması gerek hayallerin, edep nüshası halka açılmadı henüz.
Uçaklar geçiyor, kalbim pilot sevinçleriyle yanlış rota çizmişken gökyüzüne. Yolcular kalbimde çok tedirgin.
Sevmek, hangi duygusallığın kalp ayarında bir altın sayıldığı gerçekti?
Farklılığın cebinden Kız kalesini çaldı kalbim. İstanbul’dan Mersin’e nasıl oldu da uzandı?
Bu kadar küçük ve bu kadar ürkekken, yol bilmezken neler yaptı bu kalbim…
Hep bir alıp veremediği var benimle. Cinas ile edebi terbiyesi müsaade eder ve beni yaşama ister diye onu deli gibi bekledim.
Gel demeler, bekleyişler, kıyamete smokin giydirişler boşunaymış meğer.
Dante gibi ortasındaydık hani ömrümüzün? Cahit Sıtkı ile başım fena dertte.
Yaş otuz beş bile değilken.
Otuz beş takla attı kalbim, karambole hediye sundu ve iyiliğinden ekmek verir gibi paylaştı.
Akılsız mı, ne?
Akılsız mı bilmem ama hatırsız…
Hatıraların bir kamyon dolusu gül getirişiyle bana kendimi özel hissettirdi.
Kurumazdan önce.
Kuru kalbim, yağmurda atmosfere binaen titrek şarkılar söyler.
Tablosunda çiçeklenen yaşamak şöyle dursun…
Saçlarını arıyor, rüzgâra değdirdiği mutluluklardan kovalamaca kalbim…
Kalbimin kalbimle ne derdi var?
Umutlanan gitarların telleri kendinde titrer.
Üşür, kendinde…
Yine çarptı, Galata Köprüsü’nün kıblelerce hiç üşenmeden kıldığı mutluluk namazları…
Kalbimin şükür cennetine…
İki imdatlı, öze tamah ve kayboluş patentli bir insanım.
Yapraklar hışırdarken İstanbul’un haseki köprüsünde, ücretini istiyor kalbim.
Sanki bedelleriyle bütün yalnızlıklar ondan geçiyor.
Zengin olmak işte amacı…
Sever misin beni?
Zenginken.
Harcadığım her kuruş bir hüzne bin ölüştü.
Mutlu eder misin beni?
Sen, kimsen…
Kalabalık caddelerde sana çıkan yol olmak istiyorum.
Kalbimin kalbimle ne derdi var?
Söyle, adamın serserisi…
Cep, voltaya muhtaç ellerin hüküm cesareti sende…
Bende, ellerini tutamadığım sultanlıklarda cariyesi olmak yalnızlığın; ellerim…
Umut, böylesi bir yolluk…
Doymak, günün her cesaretine…
Bu kadar korkak yaşamak zor…
Cezveden taşar, okyanusa naneli kahve olur kalbim.
Sever misin?
Sevebilmeye zenginken.
Sen, kimsen…
Dilara AKSOY
19 notes
·
View notes
Text
“ başka.. söyle, nerenden öpsün günahkar aşığın? ”
alnına dökülen saç tutamlarını kavrıyorken, bir türlü doymak bilmediğim çehresinin her köşesine anı bıraktım, aklımdan geçiyordu.
“ unutma, aşkın; seni böyle istekli, böyle merhametli, böyle eksiksiz öper hep.. ”
7 notes
·
View notes
Text
"Sanata ruhumu veririm." dedi, zerresine kadar sanattan oluştuğunu her gece kulağına fısıldadım. "Sanatın en güzel rengi sende" derdi, "sanatın en güzel rengi sende ama senden sonra en çok heykelleri severim."
Ben ondan sonra en çok Rhone üzerinde Yıldızlı Gece'yi sevdim. Düşlerimdeki gerçekliğe yakındı zira.
Ellerimde onun saç tutamları, gökyüzünde gözlerinin yansıması, dudaklarından dökülen cennetsi bir ezgiyle.
En çok onu, sanatın en güzel rengini sevdim. Sonra Van Gogh'un zihin labirentini.
Ben hep fırça işçiliği taraftarıydım ama o, ah, o heykellere aşıktı.
6 notes
·
View notes
Text
Kendi kendime kurduğum hayallerin yerle bir olduğunu görüyorum. Gerçekler denilen denizin dalgası, umutlarımın kalesini ezip geçiyor. Ben ondan kaçtıkça her bir parçamı bir kum tanesi gibi sonuzluğa fırlatıyor.
Ben de o denizde yüzmek isterdim aslında. Dalgalara karşı durmak ve savuşturmak...
Fakat batan güneşin altında yatarken gördüğüm sefer anladım ondan kaçmamam gerektiğini.
Acaba kaçtığım şey serin sularını izlerken gördüğüm yansımam mıydı ?
Sevilmesi zor insanlardan olabilirdim. Bu düşüncelerle sırıl sıklam, ellerimde altın kun taneleri ve saç tellerimden vücuduma damlayan tuzlu su...
Damlaları izledim vücudumun çirkin kıvrınlarına doğru akarken ve daha da tiksindim yansımadan.
Kabul edilemez, kusurlu bir biçimdeydim.
Ellerimi henüz temizlemek istemiyorum. Hayallerim bileğimi sarmazsa kim koruyacak beni hafif esintilere karşı?
Bağlanmak bir hata olsa gerek. Hissedebildiğim her duyguya olan takıntım yüzünden kullanamıyorum mantığımı. En berbat anılarımın bile, dökülen gözyaşlarımın bile suya karışmasını istemiyorum. Fakat, biliyorum ki, olacak şey bu.
Ve biliyor musun ? Hatırlamayacağım bile. Aklıma geldiğinde bile tepki vermeyeceğimi, sileceğimi...
O halde içimdeki bu burukluk neden, bu hüzün ve pişmanlık ?
Benim kadar yoğun hissetmeyenlere karşı, benim kadar anlam yüklemeyenlere karşı neden sorumlu hissediyorum. Yüzlerinde bir yerde görmeyi umuyorum aynı duyguları. Aynısı olmasa bile bir karşılığını.
Birlikte gülmüştük, benim o odaya bir tebessümle girme sebebiydi o.
Herhangi birini memnun edemem. Yetersiz bir insan olduğum için bu. Benimle birlikte göründüğün için utanabilirsin. Senin tam olarak istediğin biri de olamayacağım muhtemelen. Bu hislere ne demem gerekiyor.
Hiç bu kadar yoğun değildim. Düşündükçe gözyaşlarım akmasına rağmen neden bu kadar doğru hissettiriyor ?
Vazgeçtim. Cevap istemiyorum çünkü cevaplar mutsuzluktan başka bir kapıya açılamaz. Aklımdaki şey ile aynı olabilmesi bile ödümü koparıyor ki doğruysa bunu inkar etmek için her şeyi yaparım.
Çünkü ben bir başkası için -en azından şuanlık- yeterli değilim.Tekrar hissetmek istiyorum o neşeyi. Senden duyduğum şakalara tekrar gülmek.
Diğerleriyle birlikte yeniden ve yeniden...
Sonsuzluk kutsal ve tekrar huzurdur.
Rutinler uyuşturucu, hazlar kurtuluştur.
Hayal ediyorum.
İstediğim ben olduğumu hayal ediyorum.
Beyaz ipek elbisenin içinde, yıldız parçalarını devasa yatağa sermiş ve yastığı kucaklayarak uzanıyorum. Vanilya kokusunun hakim olduğu, son derece cömert bir oda. Gözyaşlarımın arkasında bıraktığı şerit yüzümdeyken bir çift kol sarmış olsun. Şimdi daha parlak hilal, vanilya kokusu daha güçlü ve dudaklarımdaki ruj tamamen bozulmamış.
Parmaklar saçlarımdan geçerken dalgaların bir defa daha uğramaması için dua edeyim sessizce...
4 notes
·
View notes
Text
"Başka...Söyle,nerenden öpsün günahkâr âşığın?"Alnına dökülen saç tutamlarını kavrıyorken,bir türlü doymak bilmediğim çehresinin her köşesine anı bıraktım, aklımdan geçiyordu."Unutma,aşkın;Seni böyle istekli,böyle merhametli,böyle eksiksiz öper hep.."
4 notes
·
View notes
Text
Bölüm:3 Demet!
(Not: Bu gerçek hikayenin sonunu mutlaka okuyun!)
Demet! Bu girizgaha, ah ulan Demet! diyerek başlamak istiyorum. Hayatımın en güzel yerinde hayatıma girip en olmayacak zamanında hayatımdan çıkan, beni hayatın tersinde bırakan ve geri kalan hayatımın yol haritasını, farkında olmadan geleceğime işleyen yegane kadına bir ‘ah’ çekmeden başlamak olmaz.
Yıllar yıllar önce, memleketimin güzel havasını, arkadaşların hasını ve yaralı aşkım irem’i (bkz. Bölüm:2 İrem) geride bırakıp biraz buruk ve tedirgin biraz da heyecanlı bir şekilde tuttum üniversitenin yolunu. Üniversiteyi zar zor kazandım ama fena üniversite de değildi, ülkenin en büyük ilk on beş üniversitesinden biri, kampüsü vs. çok geniş ve imkanları gayet iyi. Bu yüzden keyfim biraz yerinde ama yeni bir hayata başlarken neyle karşılaşacağını bilememenin belirsizliği de üzerimde. İnsanlara kolay alışabilen hızlı iletişim kurup samimi olabilen bir insan değilim. Bu yüzden arkadaş konularında ilk başlarda sorunlar yaşadım. Ancak sınıfıma çabuk alıştım. Genelde temiz yüzlü insanlar vardı. Memleketçilik burada da işe yaradı ve yeni hemşerilerimle tanıştım. (Bunlardan bir tanesi hala hayatımda olan sevdiğim dostlarımdan biridir.) İnsanlarla tanıştıkça, kaynaştıkça, üniversitenin yolunu yordamını öğrendikçe daha çok sevmeye başladım. Ama canımı sıkan bir detay vardı. Yurt!. Yurdumu hiç sevmiyordum. En az bir sene dayanmam lazımdı ama nasıl dayanacağımı bilemiyordum. Askeri bir düzen vardı ve ben en özgür olmamız gereken yerde askeri düzende yaşamak istemiyordum. Yaklaşık 2-3 ay sonra dikey geçişle biri geldi odamıza. Hem de hemşerim çıktı. Çok sıcakkanlı olgun, yaşı benden biraz daha büyük ama birçok konuda ortak noktamız olan kaliteli bir insandı. Ve bu arkadaş sayesinde yurt benim için biraz daha çekilir olmuştu.
Gel zaman git zaman, alıştım artık okula ve insanlara, bir parçam olmaya başlamıştı bu şehir. Sınıfıma ilk adım attığımda göz göze geldiğim biri vardı, adı Merve!. Merve benim yaralarımdan biridir, uzatmayacağım ama merveden bahsetmeden geçmem ona haksızlık olur. Merve oralı biriydi, bu yüzden ailesi, arkadaşları bir düzeni vardı, bizim gibi serkeş yaşamıyordu. Ona yaklaşırken hep daha dikkatli, itidalli davranırdım. Fiziksel olarak bembeyaz bir ten, tel tel dökülen ve asla kabarmam diyen bebek saçlar, yanakları doğal pembe, ela göz, çok kibar tavırlar ve dişil bir enerjisi vardı yani aurası çok farklıydı. İnsanın kol kanat geresi, alıp içine sokası geliyordu. Bir arkadaş grubumuz oluşmuştu ve merve de arada gelip giderdi bu gruba. Kimse anlamamıştı ona farklı gözle baktığımı ama bir gün kendim aptal gibi açık etmiştim: Bir gün sabah ilk derse gireceğiz, kapının önünde sigara içiyoruz, merve ve arkadaşı geldi, mervenin arkadaşı yani arife ayça, “arkadaşlar bakın bakalım merve de ne değişiklik var dedi” herkes baktı kimse anlamadı, oysa ki ben daha uzaktayken anlamıştım. Saçlarının ucundan yaklaşık 1-1.5 cm kestirmiş kırıklar düzelmiş ve saç uçları eşitlenmişti. ‘Saçlarını ucundan kestirmiş, kırıkları aldırmış’ diyiverdim. Herkes şok oldu ve merve artık ona nasıl baktığımı biliyordu. Biliyordu bilmesine ama uzun süre benim cesaretsizliğim yüzünden arkadaş olarak hatta iyi bir arkadaş olarak ilişkimiz sürdü. Merve’nin Süleyman diye eski bir erkek arkadaşı vardı anladığım kadarıyla da sürüncemedeydi yani her an Süleyman geri dönebilir, merve elimden kaçabilirdi. Merve hikayesi burada kalsın sonra geri döneceğiz.
Sınıfımda Selin diye sevdiğim bir dostum vardı, arkadaş grubumuz birdi ve aynı yurttaydık. Bu yüzden sürekli birlikteydik, e haliyle grup halinde fotoğraflarımız da vardı. Bir gün Selin sırıta sırıta geldi yanıma. N’oldu dedim niye sırıtıyorsun? iibf-Kamu yönetiminde bir arkadaş var senin fotoğrafını görmüş-beğenmiş görüşmek ister misin diye soruyor. Baktım fotoğraflarına, hoş bir kıza benziyordu, yakından tanımak istedim ve görüşmeyi kabul ettim. O günü hiç unutamıyorum: Daha vakit var diye en sevdiğim dostum hemşerim Umut’la en sevdiğimiz kafeye gidip o gelene kadar kahve sigara yapalım dedik. Biraz heyecanlıyım tabi, umut sakin ol falan diyor hissettirme diyor, ki ben öyle heyecanlanacak biri değilimdir umut bunu bilir o yüzden şaşırıyor. Ama içimde garip bir his var tarif edemediğim, bu da heyecan yaratıyor bende. Neyse mesaj geldi “5 dk’ya oradayım.” Umut dedim kız geliyor, sen kalk. Umut gitti, ben bir sigara daha yaktım. Sigarayı tam söndürürken sokağın başından, üstünde beyaz ceket, içinde koyu renk bir bluz, altında beyaz bir keten ve ayağında beyaz bir converse olan 1.70 cm boylarında bir kız saçlarını savurakak döndü. İşte Demet geliyordu, hayatıma ne yapacağından habersiz, kendinden emin bir şekilde hayatıma dahil olmaya geliyordu. Geldi masaya, güler yüzle kocaman bir merhaba dedi, elimi sıktı ve karşıma oturdu. Bıcır bıcırdı. Çok mu güzeldi, hayır, sadece güzeldi. Çok mu alımlıydı hayır, sadece biraz çekiciydi. Ama inanılmaz bir enerjisi vardı, yaydığı enerji kafedeki herkesi etkileyecek güçteydi ve bu beni de çok etkiledi. Yıllardır tanışıyormuşuz gibi uzun uzun konuştuk, gülüştük. Sonra ben çağırmadan umut geldi, yeterlan konuştuğunuz sıkıldım napıyonuz dedi ve oturdu masaya.(Umut çok fırlama, pozitif enerjisi yüksek ve çok sempatik biridir. Bunu da yeri gelmişken söyleyim.) Umut da masaya dahil olunca kahkalar arttı hepimizin enerjisi birbirine geçmişti. Öğlen buluşmuştuk ama hava kararmıştı neredeyse. Kalktık, demet yurda dönecekti, onu bıraktık. Dönüşte umutlara içmeye geçecektik, umut bana sevimli sevimli bakıp, olur bu iş kankaaaa! dedi. Evet ben de hissetmiştim, bu iş olacaktı.
Bu arada demetle konuşmadan birkaç gün öncesine dair merve ile ilgili bir durumu açıklamam gerekiyor. Bu kısımdan size bahsetmedim ama biz son zamanlarda merveyle çok daha yakınlaşmıştık sürekli mesajlaşıyor, sabah beraber gidiyor akşam beraber çıkıyorduk, birbirimizden sürekli haberdardık. Sevgili değildik, açılmaya o cesaret edemiyor ben de cesaret edemiyordum. Zaten Süleyman faktörü vardı, arada adı geçince bozuluyordum. Sonra bir Cuma akşamı dersten çıkıyoruz merveyi arıyorum açmıyor, etrafa bakıyorum yok. Umut da hadi gidelim deyip duruyor. Tamam dedim hadi gidelim. Tam giderken arkadan mahire seslendi sınıftan arkadaş, imalı imalı ‘bekleme dedi Süleyman geldi onla gidecek.’ başımdan kaynar sular döküldü. Rengim attı, bir sigara yaktım otobüse doğru giderken, o sırada merveyi bir arabaya binerken gördüm. İçinde genç biri vardı, süleymandı galiba. Beni görmedi, bastılar gittiler, bizde arabanın tozuna bakakaldık. Eve giderken 8 tane bira aldım, bir pakette sigara. Sabaha kadar içtim. Geceye doğru merve aradı, mesaj attı vs. ama dönmedim. İlişki açısından bitmişti benim için. Arkadaş olarak kalırmıydık, sonra duruma bakacaktım artık. Sonraki günler geldi gitti bir şeyler açıklamaya çalıştı ama istemedim. Hep susturdum. Ona sadece, merve dedim ben seni her şeyden önce insan olarak çok seviyorum saçma bir beklentiye girdim, bu benim hatam, bundan sonra iyi bir arkadaşım olarak hayatımda olmanı isterim dedim. Kısık bir sesle ‘saçma değildi’ dedi, duymazlıktan geldim. Sonra uzun yıllar hatta askere gidene kadar merve benim dostum, sırdaşım olarak kaldı. Süleymanla çok mutlu değildi ama aile baskısıyla ilişkisi devam ediyordu. Ona alışkanlığı vardı ama beni sevdiğinden yıllar içinde emin olmuştum. Yani beklentim saçma değildi sadece zamansızdı. Askerden sonrada izini kaybettim, istanbul’da hemşirelik okuyordu ama bulamadım, umarım mutludur, çünkü o da hayatıma çok güzel şeyler kattı.
Dönelim Demet’e. Biz o akşam dahil konuşmaya başladık. Adını koymaya gerek yoktu, 3-4 gün sonra ne olduğumuz artık belliydi, tutulmuştuk birbirimize ve ben İrem’den sonra ilk defa bu kadar iyi hissediyordum kendimi. Umutla demet de çok iyi kanka olmuşlardı, arada Sami de gelirdi ve biz dördümüz ((bazen saminin sevgilisi Tuğçe (hemşerim) de katılırdı. ) çok iyi ortamlar yarattık, çok şey yaşadık, bunları yazmaya kalksam, 2-3 cilt gideri var. Her şey iyi gidiyordu, artık o benim bir parçamdı bundan kuşku yoktu. En zor zamanlarımızda da en iyi zamanlarımızda da hep birlikteydik. Memleketlere gitme zamanı geldiğinde de kopmadık, hatta birkaç sefer bizim memlekete geldi, bizim evde kaldı ailemle tanıştı ve o bizimkileri, bizimkilerde onu çok sevdi. Hatta bir gün onu yolcu edip eve döndüğümde masamın kenarına iliştirilmiş, birbirine yapıştırılarak uzun bir kağıt elde edilmiş olan bir blok notlar bütünü gördüm. Demet kağıt bulamayınca bana bu şekilde mektup yazmıştı. Mektupta kısaca çok iyi bir ailem olduğunu, çok şanslı olduğumu ve beni çok sevdiğinden bahsetmişti. O yaz da bitti, biz okula geri döndük. Kaldığımız yerden, daha ayakları yere sağlam basarak ve de daha ciddiyetle devam ettik. Bir ara aynı evde yaşadık, kedi aldık, mutluyduk yani ama size bir faktörden bahsetmem gerekiyor. Demet dobra biriydi. Hadi yapalım’cı insanlar vardır ya, o da öyleydi. Anı yaşamayı severdi. Ama ben öyle değildim, daha ihtiyatlı bir tarzım vardı. Zaman zaman Demet’in bundan sıkılacağını ve benden uzaklaşacağını düşünüyordum ve de korkuyordum. Ama beni öyle seviyordu ki bunu o kadar güzel belli ediyordu ki sonra bu kaygılarım hemen kayboluyordu.
Benim okulum bitmek üzereydi demetin daha 1 senesi vardı. Şüphesiz aklım orada kalacaktı. İkimiz de çok hüzünlüydük. Benim canımdan can gidiyordu ama hemen yeni planlar yapıp birlikte olmanın yollarını ve geleceğe dair yol haritası çizmeye çalışıyordum. Nitekim memlekete döndüm ve kpss’ye hazırlanmaya başladım. İyi hazırlanıp, kazanıp demeti de çalıştığım memlekete çekmenin yollarına bakmalıydım. İyi bir hırsla başladım çalışmaya. Demetle de fena gitmiyordu. Ama sonra uzaklık sancıları baş göstermeye başladı. Demet farklılaşıyordu. Hissediyorum. Değişiyordu. Bir de olaya geniş açıdan bakarsak durum şöyleydi; demet üniversite hayatına devam eden, özgür, yiyip içip eğlenen biriyken, ben; evin içinde gece gündüz ders çalışan bir ezik olmuştum. Kadınlar güçlü erkeklerden hoşlanır. Ve ben gücümü ezikliğe bırakmıştım.
Aradan 5 ay geçmişti, kavgalarımız sıklaşmıştı ama burnumda tütüyordu, dayanamadım, içimdeki şüphelerle bastım gittim yanına. Gittim ama benim özlemimin yarısını göremedim onda. Bir şeyler saklıyor gibiydi ama çokta iyi oyuncuydu durumu toparlıyordu hemen. Ben birkaç gün kaldım yanında, içimden bir ses bir daha onu göremeyeceksin diyordu. Çok iyi geçmemişti tatilimiz. Gitmeden birkaç saat önce çekti beni odasına götürdü, bir süre seviştik ve ben o sevişmenin son sevişme olduğunu anladım, bu yüzden çekebildiğim kadar çektim kokusunu içime.
İçimde şüphelerle döndüm memlekete. Aynı çalışma temposuna devam ettim. Demetle de konuşma sıklığımız azalmıştı. Ama ben derse odaklandım ve çalışmayı bırakmadım. Sonra sık kavga etmeye başladık. Şehir değiştirmeye başladı ve haber vermez oldu. Bir şeyler saklıyordu ama sormaya korkuyordum. Gerçekler korktuğum gibi çıkarsa hem ruhsal olarak kendimi kaybederdim hem de sınavı. Biz öyle ya da böyle sınav haftasına geldik. Sınava 3 gün kalmıştı, arıyorum açmıyor, mesaj atıyorum dönmüyordu. O gün beni adeta çıldırtmıştı. Merak ediyorum, şüpheleniyorum, aklımdan binbir türlü şey geçiyordu. En son kuzeninin yanına geçmişti o kadarını biliyorum. Kuzenini de tanımadığım için numarası bende yoktu. Derken yatma saatine yakın aradı. Hemen nerdesin, napıyorsun, niye haber vermiyorsun diye sıraladım. Karşımdaki ses o kadar isteksiz ve yabancıydı ki duyacaklarım beni korkutuyordu. Ondan bir açıklama beklerken, “artık bitsin, bu böyle gitmeyecek” dedi. Tamam dedim ama bana nedenini söyle buna hakkım var neden diye bağırdım. “Konuşmak istemiyorum kendine iyi bak” dedi ve kapattı. Telefonun ekranına bakakaldım. Yıkılmıştım. Tarif edilemez bir acıydı bu. Kendimi yerden yere atmak, içimde ne var ne yok sökmek, yakmak, yıkmak istiyordum. Aklımdan bir çok şey geçiyordu ama ihanet ettiğinden emindim. Fakat yine de bunu duymalıydım. Kuzenime gidiyorum durumu da muhtemelen yalandı. O gün bir daha aramadım. Aklımda o geceye dair kalan en net şey galiba hayatımda ağladığım en uzun gecenin bu gece olacağıydı.
Sabah uyandım. Hayatımın sınavına 2 gün kaldı ama ben bende değilim. Aslında çok iyi puanlar alıyordum, muhtemelen istediğim şehre yerleşebilirdim. Ancak bu durum her şeyi değiştirdi. Mental olarak mahvolmuşken sınavdan iyi puan almam mümkün değildi. (Ah be demet, sınava 3 gün kala yapılacak iş miydi bu! Şu yaptığınla hayatımla oynadın, sen bu kadar kötü değildin!..) Etrafımdakiler durumumu farkediyor ama sormuyorlardı. Sınav gecesi düşünmekten, ağlamaktan kendimi alamadım. Sabah uykusuz bir şekilde 6 ya doğru kalktım yataktan, masamın başına geçtim. Bir kağıt bir de kalem alıp Demet’in asla göremeyeceği uzun bir veda mektubu yazdım. Elveda dedim, kendi kendime, elveda…
Sınavım haliyle çok iyi geçmemişti. Düşünsenize, sınava giren kaç kişi sabaha kadar ağlayıp, sabahın ilk ışıklarında onu terk eden eski sevgilisine veda mektubu yazmıştır. Bu yüzden pek umudum yoktu. Ama istediğim şehirleri olmasa da bazı şehirleri kazanacak kadar puan alacağımın da farkındaydım. Nitekim de öyle oldu.
Sınavdan sonra, büyük bir boşluğa düştüm. Gece gündüz çalıştığım sınavla birlikte Demet de yoktu artık. Sağolsun arkadaşlarım hiç yalnız bırakmadı beni. Sigaram ve Alkolüm de. Bir de vefalı dostum olan gitarım. Evet, beni en iyi tedavi eden şeylerden biri de müzikti. Gitar benim bir parçam gibidir. Sınav zamanı biraz ayrı kaldık ama şimdi yine şarkı çalacağız, söyleyeceğiz ve söz yazıp beste yapacağız. Bu acıyı atmam lazımdı. Bunun en iyi tedavilerinden biri de yazmak ve gitar çalmaktı. Ben bu ikisini birleştirip beste yapıyordum. Uzun yıllardır beste yapıyorum zaten. Bu acıyı da ancak besteyle içimden atabilirdim. En azından bu benim için bir feryat biçimiydi. En iyi bestelerimi Demet’in sayesinde yaptım diyebilirim. Sağolsun öyle bir acı bıraktı ki en iyi besteler en acı hikeyelerden geliyordu sonuçta. Arkadaşlarım çok içince onu aramamdan korkuyordu. Biliyorsunuz ki ihanetini kulaklarımla duyamamıştım o gün. Ve yarım kalmışlık vardı. Hesap soramadım henüz. Yüzüne doğru haykıramadım. Bunlar içimde kalmamalıydı. Ama aramakta istemiyordum, yeltenince de arkadaşlarım alıyordu telefonu elimden.
Bir şarkı yazmıştım. Çok beğenildi. Diğer arkadaşlarım da müzikle uğraştığı için, gel bunu kayıt altına alalım, yayınlayalım hem uğraş olur hem de insanlar dinler dedi. Olur dedim. Bir yandan içiyor bir yandan prova yapıyorduk. Yaklaşık 10 saatin sonunda kayıt çıkmıştı. Güzel de olmuştu. İçime sindi. Yayınladık. Hala da vardır youtube’ da arada açar dinlerim. (kimliğim ortaya çıkmasın diye şarkının ismini veremiyorum.) O akşam kafaya koymuştum, arayacaktım Demet’i. Arkadaşlar sigaraya çıkınca kaptım telefonu ve son defa aradım. Uyuyordu, uyandı. Sesi şaşkın geliyordu. Müsait misin 3 dk ayır bana bir daha sesimi duymayacaksın dedim. Tamam dedi. Öncelikle sınava 3 gün kala bunu yaptığın için seni hiç affetmeyeceğim dedim. Ama bu geçti artık, sana tek bir şey soracağım dedim, beni aldattın mı? “ Evet, hayatımda başka biri var” dedi. Bu kadar soğukkanlı söylemesini beklemiyordum. Bilsem de ondan duymak yaramı deşmek gibi oldu. Bunu duyunca çılgına döndüm tabi ve o sinirle ağzıma geleni saydım, seni hiç affetmeyeceğim, bana yaşattığını misliyle yaşa, iki yakan bir araya gelmesin, bu yaptıkların çoluğundan çocuğundan çıksın, minvalinde ağır laflar ettim ve suratına kapattım, dakikalarca ağladım. Ve işte o an yeni bir hayata başlamam gerektiğini anlamıştım. Demet o dakika bitmişti, yeni hayatıma merhaba deyip, önüme bakmalıydım artık.
Yıllarca asla ama asla bir daha Demet’e ulaşmaya çalışmadım. Kimseye de sormadım. Unuttuğum için değil. Acısı baki kaldı kalmasına ama ona ulaşarak artık kendime ihanet edemezdim. Bu sosyal medya olayları çoğalınca bile adını arattırıp hiç bakmadım. Ama bundan yaklaşık 6 ay önce (sene şu an 2023) arkadaşım Tuğçe’nin (saminin sevgilisi olan, şimdi evliler) paylaştığı fotoğrafın altındaki yorumlarda tesadüfen bunun adını gördüm. Merak bu ya girdim baktım. Bi enterasan oldum ne yalan söyleyim. Duygusal anlamda değil ama sanki öldü sandığım bir arkadaşımın yaşadığını öğrenmiş gibi oldum. Tam bir instagram anne’si olmuş. Memleketi olan Kayseri’de yaşıyor,8 aylık bir erkek bebeği, Doçent bir kocası var. Kendisi de besyo’dan doktora yapmış daha yeni. Güzel, huzurlu ve mutlu bir aile tablosu gördüm. Sevindim onun adına, gerçekten. Sonra sayfayı kapatıp, hayatıma döndüm.
Dönelim günümüze. 6 Şubat 2023’te peş peşe 7’nin üzerinde deprem oldu. Yaklaşık 10 il etkilendi ve bu illerden biri de benim memleketim. Ben orada yaşamıyorum ama ailem orada, bu yüzden kalbim orda attı uzunca bir süre. Neyse ki herkes iyi. Depremin olduğu hafta hepimiz çok duygusalız, üzüntülüyüz ne yapabiliriz nasıl faydamız olur diye uğraşıyoruz. Bunlarla uğraşırken sosyal medyadan bir mesaj geldi. Baktım “ Demetxxxx sana mesaj göndermek istiyor” yazıyor. Kabul ettim. Bir baktım tam 10 sene sonra demet bana uzun bir mesaj yazmıştı. Ben depremden dolayı iyi misin diye soracak heralde diye düşünürken o bambaşka bir şey yazmıştı. “merhaba, sana uzun uzun yazmak istemiyorum ama çok müşkül durumdayım, senden sadece bir şey isteyeceğim, sen bana o ayrıldığımız gün çok ağır laflar söylemiştin bu benim hiç aklımdan çıkmadı ve çocuğum doğduğundan beride bunu düşünüyorum, lütfen bana hakkını helal et, bunu duymaya çok ihtiyacım var lütfen helal et” diye bitirmişti yazıyı. Ben de ona, demet dedim merhaba, artık her şey geçmişte kaldı, biz düşman değiliz, yolu yolumdan geçmiş birisin, ne olursa olsun senin kötülüğünü isteyecek biri değilim, sinirle söylemiş olduğum ağır sözler olabilir ancak bunu içten söylemeyeceğimi ve kötü biri olmadığımı sen bilirsin. Umarım çocuğun iyidir, bu her şeyden önemli ve yapabileceğim bir şey varsa lütfen söyle, yapmaktan sakınmam. Duymak istediğini sona sakladım, eğer içini rahatlatacaksa hakkım sana helaldir, dedim ve gönderdim. Cevap geldi:“Senin iyi biri olduğunu biliyorum, teşekkür ederim bunu duymam lazımdı, oğlum hasta doğdu, kucağıma almam zaman aldı, depremde çok korktuk evde çocukla yalnızdım ve şu an dahi salondan mutfağa geçmeye korkuyorum, yıllardır söylediklerini düşünüyorum ve beni kırmadığın için sana çok teşekkür ediyorum” dedi ve bitirdi. Etkilenmiştim. Çünkü bebek/çocuk söz konusu olunca bende akan sular durur. Üzülmüştüm. Umarım çocuğun için her şey daha iyi olur demekle yetindim. Bir daha da konuşmadık.
Yaşadıklarının benim ah’larım yüzünden olduğunu düşünmesi, çocuğunun durumunu da buna bağlaması ne kadar acı. Beni hiç tanımamış. Ve manevi olarak sığınacak bir kurtuluş ararken taa 10 sene önceki “bana” kadar gelmiş. Garip hissettim kendimi, iyi olsun herkes özelliklede çocuklar…
Hatırlarsanız sınava 3 gün kala beni terk ettiğinde bunun acı faturasını yaşayacağımı söylemiştim. Öyle de oldu. Atandım atanmasına ama O 3 gün yüzünden ne istediğim yere gidebildim, ne aileme yakın olabildim ne de arkadaşlarıma. Bu 3 gün benim ömrüme bedel oldu. Çünkü ben bu şehirden bir daha kurtulamayacağım. Aidiyetlerime bir daha kavuşamayacağım. Sevdiklerimin en kötü anına da en iyi anına da en son ben tanık olacağım. Uzakta, yalnız ve çaresiz kalacağım. Öyleyim zaten, yıllar içinde aidiyetimi kaybediyor, herkes ve her şeyden uzak kalıyorum. Bedeli ağır oldu yani o 3 günün. Neyse, yapacak bir şey yok artık başkaları iyi olmaya, mutlu yaşamaya devam etsin, ben mutsuzluğa alışkınım…
Yazar notu: Bunları yazmak benim için hiç kolay olmuyor, anılarım depreşiyor, zaman zaman üzülüyor ve derin duygulara girip sık sık ara veriyorum. Bu yüzden bir yazının bitmesi aylar sürebiliyor. Atladığım detaylar illa ki var ama gerçeğin ham hali işte bu başımdan geçenlerdir. Herkese okuduğu için teşekkür ediyor, mutlu hayatlar diliyorum.
#bilemiyorumaltan 09.03.2023
3 notes
·
View notes
Text
"başka... söyle, nerenden öpsün günahkar aşığın?" alnına dökülen saç tutamlarını kavrıyorken, bir türlü doymak bilmediğim çehresinin her köşesine anı bıraktım, aklımdan geçiyordu. "unutma, aşkın, seni böyle istekli, böyle merhametli, böyle eksiksiz öper hep..."
23:27 Fri, Dec 2.
4 notes
·
View notes
Text
saç uçlarımdan başlayıp parmak kıvrımlarıma kadar dökülen, sol kolumun himayesinde karıncalandığı bir göğüs ağrısını günlüğe bahşetmek istiyorum.
bir çukurun dibinde yapayalnızız, kafamızın üzerinden kurşunlar geçiyor ve kahkahalarla ölüme gidiyoruz. elimde resmin var. gülünecek herifsin.
kursağımda kalan kurşunların mı içerisinde seni taşımanın inanılmaz ağırlığı altındaki kol ağrımın mı bu denli zarurette bulundurmasına, bildiğim üç dili kullanarak sorular soruyorum.
hangi ulu orta ahvalli evrendeyiz,
dünya senin etrafında mı dönüyor,
cehennemde yaşım kaç,
18 notes
·
View notes
Text
Eskişehir Halı Yıkama Firmaları
1. Ön Hazırlık
İlk adımda, firmalar koltukların durumunu değerlendirir. Bu değerlendirme sırasında, koltuğun kumaşı, lekelerin türü ve koltuğun genel durumu göz önünde bulundurulur. Ayrıca, koltukların bulunduğu ortamda dökülen yiyecek, içecek veya diğer kirlerin de türü belirlenir.
Hazırlık aşamaları şunları içerir:
Koltuklar üzerindeki gevşek kirlerin (toz, saç, döküntü) temizlenmesi için vakumlama yapılır.
Koltukların kumaşları ve deri yüzeyleri, zarar görmemesi için uygun temizlik yöntemleriyle önceden test edilir.
2. Lekelerin Ön Temizliği
Eğer koltukta belirgin lekeler varsa, bu lekeler için özel bir ön temizleme işlemi yapılır. Firmalar, leke türüne göre farklı temizlik kimyasalları ve yöntemler kullanabilir. Örneğin:
Yağ bazlı lekeler için yağ çözücü maddeler.
İçecek, yemek ve diğer organik lekeler için enzim bazlı temizleyiciler.
Kum ve toprak lekeleri için ise su ve deterjan karışımıyla yıkama yapılabilir.
3. Derinlemesine Temizlik
Koltuklar, profesyonel makinelerle derinlemesine temizlenir. Bu makineler, genellikle su ve özel temizlik solüsyonlarını kumaşa püskürtüp, aynı anda vakumlama yaparak kirleri dışarı çeker. Bu işlem, koltuğun tüm yüzeyindeki kiri, bakteriyi ve mikrobu temizler. Koltuk kumaşının türüne göre kullanılan temizlik sıvıları, kumaşın zarar görmesini engeller.
Şampuanlama: Bazı firmalar, koltuğun kumaşını şampuanlayarak kirleri çözer. Şampuanlama işlemi, özellikle mikrofiber ve kumaş koltuklarda etkilidir.
Fırçalama: Koltuk kumaşının cinsine bağlı olarak fırçalama yapılabilir. Bu işlem, kumaşa zarar vermeyen yumuşak fırçalarla kirlerin daha derinden çıkarılmasını sağlar.
0 notes
Text
Sac arası tatlısı Konya'ya özel olan bir tatlı olup özel pişirme yöntemleri sayesinde sizlere özel olarak hazırlanmaktadır. Konya'da saç arası tatlısı yiyebileceğiniz en güzel yer Erdinç Etliekmek olmakla birlikte Konya yöresel tatlısı ve Konya'nın meşhur tatlısı sac arası olarak da bilinmektedir.
Orjinal sac arası nasıl yapılır?, sac arası tatlısı tarifi nedir? ve sac arası tatlısı nasıl yapılır? gibi sorulara; sac arası yapımında kullanılan hamur yapıldıktan sonra gerekli şekiller buğday nişastası kullanılarak verilir. Gerekli şekilde pişirilen sac arası hamuru üzerine dökülen şerbetle en lezzetli halini alarak isteğe göre üzerine fıstık ilave edilir.
Erdinç Etliekmek olarak enfes lezzetlerimizi tatmak isterseniz bizimle iletişime geçebilir ve Konya' nın meşhur lezzetlerini tadabilirsiniz.
0 notes