#Coen kardeşler
Explore tagged Tumblr posts
Text
co2
Tabii, işte Coen kardeşlerin mizah tarzına benzer kara komedi senaryosu için bazı öneriler:
Cenaze Kaosu: Ana karakter, bir cenazenin düzenlendiği mekanda komik ve beklenmedik olaylarla karşılaşır. Örneğin, tabutun kaybolması veya yanlış kişinin tabuta konulması gibi absürt durumlar ortaya çıkabilir.
Din ve Ritüellerde Absürtlükler: Ana karakter, kilise veya camide yaşanan tuhaf ve komik dinî ritüellerle karşılaşır. Örneğin, bir cenaze töreninde papazın unutkanlığı veya bir vaaz sırasında yaşanan absürt olaylar senaryoya eklenebilir.
Kanlı Komşuluk İlişkileri: Ana karakter, komşusuyla yaşadığı tuhaf ve karanlık ilişkilerin içine çekilir. Örneğin, komşunun cinayet şüphesi altında olması veya bir komşunun tuhaf ritüelleri senaryoya gerilim ve komedi katabilir.
Kaza Sonrası Kaos: Ana karakter, bir kaza sonrası yaşadığı tuhaf ve komik durumlarla başa çıkmak zorunda kalır. Örneğin, kazadan kurtulanların birbirleriyle olan absürt etkileşimleri veya kaza yerindeki komik ve beklenmedik olaylar senaryoya eğlence katabilir.
Kara Mizahlı Cinayet Soruşturması: Ana karakter, bir cinayeti çözmeye çalışırken yaşadığı komik ve tuhaf deneyimleri konu alır. Örneğin, cinayetin baş şüphelisi olan kişinin absürt bir alibi sunması veya dedektifin tuhaf taktiklerle soruşturmayı yürütmesi gibi olaylar senaryoya derinlik katar.
Tuhaf Aile Bağları ve Çatışmaları: Ana karakter, ailesiyle yaşadığı karanlık ve komik ilişkilerin içine çekilir. Örneğin, ailenin sıra dışı gelenekleri veya kardeşler arasındaki absürt rekabetler senaryoya mizah ve gerilim katabilir.
İntihar Girişimlerinin Komik Yanı: Ana karakter, intihar girişimlerinde bulunan kişilerle karşılaşır ve bu absürt durumlar karşısında nasıl tepki vereceğini düşünür. Örneğin, intihar etmek isteyen kişinin tuhaf bir şekilde başarısız olması veya intiharı engellemek için komik taktikler denemesi gibi olaylar senaryoya kara mizah getirebilir.
0 notes
Text
Bir başıma ağlarım dışlanmışlığıma, faydasız feryatlarımla rahatsız ederim sağır Tanrı’yı düşünce gözünden.
THE BALLAD OF BUSTER SCRUGGS
5 notes
·
View notes
Text
Netflix’te Hafta Bitmeden İzle (08 – 14 Mart 2021)
Netflix’te Hafta Bitmeden İzle (08 – 14 Mart 2021)
Netflix’te Hafta Bitmeden İzle! Geçen ayın sonunda başladığımız; Netflix’ten kaldırılacak filmlerden seçip önerdiklerimizi (haftalık olarak) kısaca yorumlayıp, gitmeden tekrar hatırlatmayı amaçlayan yazı dizimizin üçüncüyle karşınızdayız. Ayın sonunda ve başında kaldırılacak film sayısı fazla olunca seçmek kolay oluyordu, ama ayın ortalarına gelen bu hafta itibariyle; hem kaldırılacak film sayısı…
View On WordPress
#Akeem#Amerika Rüyası#Arsenio Hall#Coen kardeşler#Coming to America#Cuba Gooding Jr#Danny Trejo#Eddie Murphy#Ethan Coen#Hailee Steinfeld#İz Peşinde#Jeff Bridges#Jessica Alba#Joel Coen)#Josh Brolin#Kana Kan#Kickboxer#Louie Anderson#Matt Damon#Netflix Mart 2021 İçerikler#Netflix Mart 2021 İçerikleri#Netflix Mart 2021 neler kaldırılacak#Netflix Mart 2021 Yayından Kalkacaklar#Netflix Şubat 2021 Filmleri#Netflix Şubat 2021 İçerikler#Netflix Şubat 2021 İçerikleri#Netflix Şubat 2021 neler kaldırılacak#Netflix Şubat 2021 Yayından Kalkacaklar#NetFlix Türkiye#Netflix Türkiye Mart 2021
0 notes
Text
Bir Başkadır
Berkun Oya’nın yazıp yönettiği 8 bölümlük ‘Bir Başkadır’ adlı yeni Netflix Türkiye dizisi, İstanbul’da yaşayan ve hayatları kesişen bir grup insanın iç içe geçmiş öyküleri üzerine kurulu… Karakterlerin ve karşılaştıkları durumların, yaşadıkları sorunların belki hiçbiri yabancı değil ama alışageldik bir hikâye akışından söz edilemez. 8 bölüm boyunca olup bitenleri öyle birkaç cümlede özetlemek de biraz zor.
Her şey gündelikçi Meryem’in (Öykü Karayel) Beykoz’daki mahallesinden çıkıp şehir merkezindeki lüks dubleks bir dairenin kapısını açması, terliklerini giymesi ve bayılmasıyla başlıyor… Sonraki sahnede Meryem’i, hayatında ilk kez gittiği psikiyatrist Peri’nin (Defne Kayalar) karşısında otururken buluyoruz. Berkun Oya’nın karakterlere çok yaklaşmadan, sabit kamerayla açı karşı-açı tekniğiyle çektiği sahne, düz ve monoton bir akışa sahip. Ama diyalog öyle bir gelişiyor ki her geçen an daha çok dikkat kesiliyoruz… Hemen peşinden gelen sahnede Peri, aşağı yukarı aynı kamera açılarıyla, bir başka psikiyatrist – hasta görüşmesinde çıkıyor karşımıza. Ama bu kez hasta konumunda oturuyor ve meslektaşı Gülbin’e (Tülin Özen) Meryem’le yaptığı seansı anlatıyor. Dördüncü sahnede ise bu kez Gülbin’i, Peri’yle yaptığı konuşma sırasında aklından geçenleri başka biriyle paylaşırken görüyoruz…
İnsanların söyledikleri ve düşünceleri arasındaki uçurumu yansıtan bu sahnelerle birlikte ‘Bir Başkadır’, kendine özgü kıvamını bularak yeni karakterlere ve geçmişe doğru açılıyor.
Travma, depresyon, nevroz, aşk, ölüm, şiddet, kenar mahalle – üst sınıf çatışması, çeşit çeşit kavga ve trajedi… Köyü, mahallesi, rezidansı, yalısı, belediye otobüsüyle tam bir memleket dizisi… Açık kanallardaki yerli dizilerde ne varsa burada da var. Ama hikâye anlatımı öylesine farklı ve özgün ki ‘Bir Başkadır’a alternatif yerli dizi demek mümkün… İlk sahneleri itibarıyla, ‘Bir Başkadır’ın Türkiye’de yaşanan siyasi kutuplaşma, İslamcı - seküler çatışması üzerinden şekilleneceğini düşünebilirsiniz. Ama dizi ilerledikçe Berkun Oya’nın büyük laflar veya iddialı sosyolojik tezlerden ziyade insan merkezli bir yaklaşım hedeflediğini görüyorsunuz.
Berkun Oya, sınıfsal, kültürel ve siyasi olanın ötesine geçip bireylerin eğitim, ideoloji, din, inanç ve önyargılarla aşamadığı sorunlara odaklanmayı tercih ediyor belli ki… Açıkçası, ‘Bir Başkadır’ın en sevdiğim yanlarından biri oldu bu… ‘Kendi söküğünü dikemeyen terzi’ ifadesini hatırlatacak şekilde kendi sorunlarına çözüm bulamayan iki psikiyatrist karakterine yer vermesi, Berkun Oya’nın niyetini en baştan belli ediyor zaten... Çünkü başta eğitim ve kültür olmak üzere hiçbir şey, insanın kendine karşı dürüst olmasının teminatı değildir… Kendine karşı dürüst olmak, bazen çok zorlu ve acılı bir yolculuk olabilir. Carl Gustav Jung hayranı Hilmi (Gökhan Yıkılkan) karakterinin ‘karanlık benlikle yüzleşmek’ten söz ettiği sahneyi bu açıdan değerlendirmek gerek.
Eğitimimiz veya dindarlığımızla kendimizi başkalarından üstün hissetmek de çoğu zaman bir kandırmaca değil midir? Dizideki karakterlerin çoğu için geçerli bir durum bu… Durumu en vahim olanlar ise kendine karşı dürüst olamayanlar.
Filmler ve diziler, karakterlerin ulaşmak istedikleri hedefler, amaçlar, arzular ve karşılarına çıkan engellerle ilgilidir. ‘Bir Başkadır’da arzular var; hem de çok güçlü ve bazen gizli arzular… Ama aşka kapılıp gitmiş Hilmi’yi dışarda tutarsak karakterler tam olarak ne istediklerinin farkında değiller. O yüzden sorunlarını tanımaktan, tanımlamaktan uzaklar…
Peki ya, engeller? Fatih Artman’ın canlandırdığı Yasin gibi, eşiyle kız kardeşinin sorunlarını daha da aşılmaz haline getiren bir ‘yarı kötü adam’ karakteri var filmde. Ama asıl engellerin, daha çok zihinlerde olduğunu görüyorsunuz.
Meryem, dizinin tek ana karakteri değil ama sınıfsal, kültürel ve ekonomik olarak birbirinden ayrılan iki dünya arasında gidip gelen anahtar bir kişilik… Meryem sağduyusu ve iç görüsüyle öne çıkıyor. Psikiyatrist Peri’yle biraz olsun iletişim kurmak dahi ona iyi geliyor. Daha önemlisi, onun da Peri’ye iyi gelmesi…
Berkun Oya, iki farklı kültürel dünya arasındaki çatışmalar kadar geçişlere, uzlaşma ve sızıntılara özellikle dikkatimizi çekiyor. Jung öğretisiyle dini inançlarını birleştiren aşk sarhoşu şaşkın Hilmi, filmin mütevazı ‘gizli bilgesi’ gibi… İki ayrı dünyayla bağları itibarıyla Ali Sait Hoca’nın (Settar Tanrıöğen) kızı Hayrünnisa (Bige Önal) da öne çıkıyor. Adını ilk kez Peri ile Meryem’in terapi seansında duyduğumuzda önyargılarımıza engel olamadığımız Ali Sait Hoca, kayda değer bir karakter… Kırsal kökenli Kürt bir aileden gelen psikiyatrist Gülbin ile dindar ablası Gülen’in (Derya Karadaş) arasındaki çatışmaları unutmayalım… O ailenin travmatik acıları üzerinden memleketin geçmişine de uzanıyoruz.
Berkun Oya, memleketle ilgili ille de sosyolojik tez, sosyal analiz isteyenlere Ferdi Özbeğen şarkılarını işaret ediyor sanki… ‘Bir Başkadır’ın üç bölümünün, Ferdi Özbeğen konserlerinden seçilmiş şarkılarla sona ermesi, kuşkusuz gelişigüzel bir tercih değil. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’yi de birleştiren şarkılar vardır. Birçok konuda ayrı düşen, anlaşamayan, çatışan insanlar, şarkılarla birleşir… Özbeğen’in de böyle şarkılara imza attığı bir gerçek. Öte yandan, elitist kültürü üstün görenlerin radarına giremeyen bir müzisyen… Dolayısıyla, burada belirleyici olan galiba Özbeğen’in duygusal samimiyeti… Berkun Oya’nın bu şarkılara, bölümler bittikten sonra son sahnede jenerik yazıları eşliğinde eski video kayıtlarından yer vermesi, sadece onlara verdiği değeri göstermiyor. Dizide olup bitenler üzerine biraz da bu şarkıları dinleyerek düşünmemizi istiyor belli ki... Özbeğen’in naif ve hüzünlü duygusallığı dizinin karanlığını biraz olsun dağıtıyor; içten yorumu ruhumuza iyi geliyor. Bir başka bölümün finalinde eski İstanbul arşiv görüntüleri eşliğinde dinlediğimiz Zerrin Özer’in ‘Öldüğümde Mezarıma Gelir misin?’ şarkısı, Cahit Berkay’ın ‘Arkadaşım’ filmi için yaptığı müziği ve Melih Kibar’ın Timur Selçuk düzenlemesiyle İstanbul Gelişim Orkestrası’ndan dinlediğimiz enstrümantal ‘Çoban Yıldızı’nı unutmayalım. Tüm bu şarkılar, besteler ve dizinin Cem Yılmazer imzalı özgün müzikleri en az görüntüler, diyaloglar kadar anlamlı bir dil oluşturuyorlar. Sözgelimi, ‘Çoban Yıldızı’ kendimizi iyi hissettiren bir çeşit memleket sevgisiyle dolduruyor içimizi… ‘Arkadaşım’ ise yerli filmlerde hepimizi buluşturan Türkiye’ye özgü bir duygusallığı açığa çıkarıyor.
Bu arada, Cem Yılmazer de son yıllarda filmler ve dizilerde pek rastlamadığımız bir tarzla geliyor karşımıza. Müzikler, yer yer 1970’li yıllarda enstrümantal çalışmalar yapan büyük orkestraların yakaladığı ‘sound’ları hatırlatıyor. Müzikler sayesinde her şeye biraz daha dışardan, duygusal bir yerden bakıyoruz… Benzer bir duyguyu yıllar önce Carter Burwell’in müzikleriyle Coen Kardeşlerin ‘Fargo’sunda da yaşadığımı hatırlıyorum.
‘Bir Başkadır’ başka yanlarıyla da Coen Kardeşler filmlerini düşündürdü bana. Öyle açık göndermelerden ya da bir etkilenmeden söz etmiyorum. Ama Berkun Oya’nın karakter yazmaktaki ustalığı, kara mizahı ve ince ironi anlayışı Coen’leri getirdi aklıma.
Tam da burada, rolüne çok hoş ve ölçülü bir mizah duygusu katmayı başaran Öykü Karayel’in adını anmak isterim. Karayel, Meryem’de akılardan kolay çıkmayacak bir performansla ‘Bir Başkadır’a damgasını vuruyor. Diğer bütün oyuncular için de aynısını söyleyebilirim. Defne Kayalar, Funda Eryiğit, Tülin Özen, Fatih Artman, Alican Yücesoy, Settar Tanrıöğen ve Bige Önal karakterlerin içlerindeki acıyla kalbimize dokunmasını başarıyorlar. Gökhan Yıkılkan ve Derya Karadaş da çok iyiler. Özetle oyunculuk, adını anamadığım diğer isimlerle birlikte her sahnede ayrı bir keyif veriyor…
Dizinin en sevdiğim yanlarından biri, Berkun Oya’nın görüntü yönetmeni Yağız Yavru’yla birlikte filmin geçtiği iç - dış mekânları eşyalar ve nesnelerle birlikte çok özenli ve ayrıntılı şekilde betimlemesi oldu… Saatler, takvimler, biblolar, duvar resimleri ve daha birçok nesne… Karakterlerin dünyaları bu imgelerle inşa ediliyor. Aslında tam da bu ayrıntılar nedeniyle ‘Bir Başkadır’ın gerçek bir memleket dizisi olduğunu düşünüyorum. Özellikle terlikler anahtar bir imge gibi… Yeri gelmişken, Aslı Dadak ve Barış Yıkılmaz’ın prodüksiyon tasarımındaki başarısının altını çizmek gerekli.
Berkun Oya, karakterlerin çoğunu, diyaloglara yer vermediği planlarda resim sanatındaki portre geleneğini hatırlatan, tercihen pencerelerden gelen ışıkla aydınlanan kadrajların içine yerleştiriyor. Müzik eşliğindeki bu diyalogsuz sahneler, filmde olup bitenler üzerine düşünmek için fırsat oluyor. Böyle sahnelerde müziğin duygusu sizi filmin kalbindeki bilgiçlikten uzak o hüzün duygusuna götürüyor…
‘Bir Başkadır’ı karakterleri, diyalogları, imgeleri ve müzikleriyle sevdim. Takıldığım yerler oldu. Yasin’in açık kanallardaki yerli dizilerden çıkıp gelmiş bir karakter olmasını çok sevdiğimi söyleyemem. Çünkü Berkun Oya, yazdığı karakterlerin çoğunda yerli dizi ezberlerini yerle bir ediyor... Ruhiye’nin (Funda Eryiğit) Yasin’in iktidar alanından çıkınca daha sağlıklı birine dönüşmesi belki içimi ferahlattı ama çok inandırıcı gelmedi… Sinan (Alican Yücesoy) ve Hayrünnisa’nın çok derinlikli işlenmeyen, hakkı verilmeyen karakterler olduğunu düşünüyorum… Ama bunlar rahatsız edici sorunlar değil.
Sadece uluslararası adı olan ‘Ethos’la bile çok farklı okumalara konu olabilecek ‘Bir Başkadır’, başta senaryo, yönetmenlik ve oyunculuk olmak üzere dünya standartlarının altına düşmeyen sağlam bir dizi…
8/10
Mehmet Açar
#Netflix#Türkiye#Öykü Karayel#Berkun Oya#Defne Kayalar#tülin özen#Gökhan Yıkılkan#Fatih Artman#Mehmet Açar#Bir Başkadır
12 notes
·
View notes
Text
coen kardeşler.. bu hayatta çok az şeyden ilk görüşte nefret ettim.. bu iki dalyarağı sevemiyorum bir türlü bu gece tekrar denedim yok olmuyor
3 notes
·
View notes
Link
FARGO’nun 3. sezonundan yeni video
0 notes
Text
Frances McDormand - Biyografisi
Frances McDormand – Biyografisi
Hakkında: Frances Louise McDormand (d. 23 Haziran 1957, Chicago, Illinois, ABD) Akademi Ödüllü Amerikan beyazperde, tiyatro ve tv oyuncusu. McDormand’ın oynadığı ilk film, Joel ve Ethan Coen’in de ilk filmi olan, 1985 yılında yapılmış Blood Simple oldu. O yıllarda McDormand, Coen Kardeşler, Holly Hunter ve yönetmen Sam Raimi ile Bronx’taki bir evde yaşıyordu. Kariyerinin başlarında, filmlerdeki…
View On WordPress
0 notes
Photo
Aralarında Coen Kardeşler ve Steven Soderbergh’in İmzası Taşıyan Yapımların Bulunduğu 22 Film Projesi, Kaliforniya Film Komisyonu Vergi Desteği Alacak https://ift.tt/3raqe47
0 notes
Photo
İNCELEME // ESSEX COUNTRY : Coen Kardeşler filmi tadında bir öykü! Jeff Lemire’in yazar ve çizer koltuğunda olduğu Essex Country, iç burkan trajik bir aile dramını ele alıyor.
0 notes
Text
Flubert’in Armonikası
Virüs Saldırıyor
Karantina devam ediyor. Elbette maddi güvencesi olanlar için süreç daha güvenli ve rahat ilerliyor. Yani virüsün herkesi aynı biçimde etkilediği önermesi koca bir yalan. Evlere kapanmış olanlar genellikle orta sınıftan insanlar ve artık fena halde sıkılmış durumdalar. Rutinlerini bu kadar uzun bir süre terk etmeye alışık değiller. Dolayısıyla bir depresyonun eşiğinde olan milyonlarca insan var şu an. Bir takım hoşnutsuzlukları politik zemine taşımak konusunda zorluk çektikleri için ve hala ‘Amerikan Rüyası’na canı gönülden bağlı oldukları için çaresiz bir durumdalar. “Bir insan kapana kısılmışsa ve seçme şansı yoksa kapanın içini dekore etmeye girişir,” diyor Steinbeck fakat bizler seçme şansına sahibiz, yalnızca seçtiğimiz şeyler için mücadele edecek cüreti gösteremiyoruz o kadar. Şüphesiz, virüs saldırdıkça korku iklimini daha çetin şartlar altında yaşayacağız ama insanlığın büyük bir çoğunluğu kaybettiklerinin yasını tutamayacak kadar zor durumda. Herkes sineklerin peşinde fakat bataklığı kurutmayı akıl eden yok.
Ofansif Mizah Diye Bir Şey
Bugünlerde mizahın sınırları, nerede başlayıp nerede bitmesi gerektiği üzerine çok kafa yoruluyor. Amerikan olan her şeyin biraz geç olsa da topraklarımıza gelişine alışkınız. Ofansif mizah tartışması da ithal bir tartışma esasen. George Carlin’den, Louis C. K.’ye, Ricky Gervais’e uzanan bir tarihsel süreç. Seçimde sandığa gidip oy kullanmak yerine mastürbasyon yaparım demekten tutun; ırk, cinsiyet, ideoloji temelli ve sterotipler üzerinden geliştirilen sataşmalara kadar her şeyin içinde ofansif bir mizah dilini görmekteyiz. Bugün bir dolu komedyenin, politikacının, zamanın moda deyimiyle tanınmış kişilerin ofansif bir mizah dili olduğunu söyleyebiliriz. Bana kalırsa mizah, zekice ve üzerine uzun yıllar düşünülerek, uzun süre gözlemleyerek, mizahı yapılacak konuda derin bilgi sahibi olarak kurgulandığı takdirde bugün ofansif mizah diye ortalıkta dolanan bir dolu kakafoniden uzak kalmış oluruz. “Bir şakanın amacı insanı aşağılamak değil, ona zaten çoktan aşağılanmış olduğunu hatırlatmaktır,” diyor usta gazeteci ve yazar George Orwell. Fakat yapılan mizahın kalitesi ne olursa olsun, içeriği hangi toplumsal veya ahlaki değerle çelişiyor olursa olsun icra edene hapishanenin yolunu göstermek büyük bir ucubeliktir. Ofansif mizah kavramı ile daha uzun yıllar meşgul olacağımız aşikar.
Ahmet Hakan Tipi Köşe Yazarlığı Fenomeni
Hala işini layıkıyla yapan isimleri tenzih ederek bugün basının bir çöplüğe döndüğünü gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz. Bu çöplüğün içerisinde öyle biri var ki… Kolpacılığın şiirini yazıyor, etliye sütlüye bulaşmadan, önemli bir şey anlatır(mış) gibi yaparak anlatıyor her şeyi, yazdıklarını objektif ve kıymetli bulduğuna inanır gözüküyor elbette ama başını yastığa koyduğunda, dönüp günün muhasebesini yaptığında kendi de farkına varıyordur lüzumsuzluğunun, varmıyorsa vah haline! Elbette Ahmet Hakan’ın foyası yıllardır meydanda ama uzun süredir yazdıklarını okumaya tahammül edemediğim Ahmet Hakan’ın “İdeolojik ve takıntılı gazeteciliğin iflası” başlıklı bir yazısına denk geldim. Ahmet Hakan yazılarının bir şey anlatmadan bir şey anlatıyormuş gibi görünmesine aşinayım fakat insan yine de şaşırmadan edemiyor. Ahmet Hakan tipi köşe yazarlığı fenomenini “Link” yazısıyla Sercan Sarıkaya çok güzel anlatmıştı yıllar evvel. Ahmet Hakan ise bir cevap girişiminde bulunmuştu, baktı olmuyor, sıktığı kurşunlar hedef bulmuyor, uzun etmedi. Sercan Sarıkaya ise Ahmet Hakan’ın pek duyulmayan cevabına karşılık yazdığı yazıda popüler bir köşe yazarı olmanın püf noktalarını sıralıyordu. Yararlanmak isteyenlere hatırlatmakta yarar var. İşte Sercan Sarıkaya’nın kılavuzu: Nasıl popüler köşe yazarı olunur? - Bilimde bir ilke vardır. Bilim insanı laboratuvara girmeden önce; ceketiyle birlikte önyargılarını ve ideolojisini de askıya asar. Popüler bir köşe yazarı olmak istiyorsanız bu ilkenin tersini uygulamalısınız. İdeoloji ve peşin hüküm, yazarlığın olmazsa olmazıdır. - Yazılarda; önce bağlı olunan kurumun, sonra da muktedirin çıkarlarını gözetin. Kendi çıkarınız hepsinin üstünde tabi ki. - Sosyal medyada yer alan marjinal yorumları, bütün muhaliflerin ortak görüşü gibi sunun. Sonra karşı tez oluşturun. İki tezi de siz oluşturduğunuz için kendinizle çelişir gibi olacaksınız, takmayın. - Muhalifler yanlış anlaşılmaya müsait bir demeç verirse, o demeci kesinlikle yanlış anlayın. Bir sonraki malzemeyi edinene kadar sürekli oradan vurun. Bazen malzeme sıkıntısı çekebilirsiniz. Böyle durumlarda eldeki verilerle malzeme üretmekten çekinmeyin. - Dini duygulara ve toplumsal hassasiyetlere mümkün olduğunca yazılarınızda yer verin. En iyi siz biliyorsunuz. Bir şey biliyorsanız, o da her şeyi bildiğinizdir. - Toplumda infial yaratan olaylarda sağduyulu gibi görünmeye çalışın. Gerekirse olayın sorumlu tarafıyla röportaj yapın. Sorularınız karşı tarafı fazla zorlamasın ama çok da basit görünmesin. - Genellemeler yapın. Tüme varmak için birkaç örneğe ihtiyacınız yok. Bir örnekle de varabilmelisiniz. Hatta gerektiğinde örneksiz de tüme varın. - Safınızın sıklıkla değişmesini, “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” sözüyle açıklayın. Ama “aynı nehirde defalarca yıkanmayı” sorun etmeyin. Bütün maddeleri uygulayın. Çok geçmeden, Saygın… Objektif… Sözü dinlenen… Popüler… Ve çok kazanan bir yazar oluverirsiniz. Hatta uslu bir çocuk olursanız, genel yayın yönetmeni bile olabilirsiniz.
Bu Filmi İzlemeden Uyumayın
Afişi veya konusu gözüme çok kasvetli görünen filmleri izlemeyi ertelemek gibi can sıkıcı bir huyum var. ‘Barton Fink’ o filmlerden biriydi. Afişini gördükçe yaşadığım bunaltıyı tarif edemem. Nihayetinde filmi izlediğimde ise her zaman olduğu gibi bu tuhaf huyuma lanet ettim. ‘Coen Kardeşler’in filmografisi içerisinde en iyilerden biri ‘Barton Fink.’ Hollywood’a, yazar tıkanmasına, sembolik anlamlara, başarılı kurguya ve oyunculuklara dair bir şey izlemek istiyorsanız ihmal etmeyin. Bana kalırsa dört dörtlük bir film. Bana itimat etmiyorsanız Atilla Dorsay’a sorun, iyi seyirler… Read the full article
0 notes
Text
Büyük Lebowski Jesus Quintana, The Jesus Rolls için ilk fragmanına geri döndü
Mor kaplı bowling hissi Jesus Quintana hapishaneden çıktı ve John Turturro'nun yazdığı, yönettiği ve oynadığı The Jesus Rolls için ilk fragmanda garip bir destansı yolculuğa çıkmaya hazır. Film, Coen kardeşlerin 1998 kült filmi The Big Lebowski'nin devamı olarak gösteriliyor, ancak gerçekte tek paylaşılan faktör Quintana'nın karakteri. Bu gerçekten Bertrand Blier tarafından yönetilen ve genç bir Gérard Depardieu'nun oynadığı tartışmalı 1974 Fransız filmi Going Places'ın bir versiyonudur. (Aşağıdaki The Big Lebowski için en hafif spoiler; 1974 filmi Going Places için bazı spoiler.) Coen kardeşler 1998'de ilginç suç komedilerini piyasaya sürdüklerinde, karışık eleştiriler aldı ve 15 milyon dolarlık bütçesine karşı dünya çapında mütevazı bir 46.7 milyon dolar hasılat elde etti. Ama Büyük Lebowski o zamandan beri kült statüsüne ulaştı, büyük ölçüde Jeff Bridges'in taşlı / amatör filozof Jeffrey "The Dude" Lebowski ve catchphrase "the Dude uyuyor" ufacık tasviri sayesinde. Çeşitli şehirlerde yılda bir düzenlenen Lebowski Festivali, Son Gün Dostluğu Kilisesi ve Bridges geçen yıl Stella Artois birası için bir Super Bowl reklamı için karakter olarak ortaya çıktı. Jesus Quintana filmdeki küçük bir karakter, ama aynı zamanda hayranların favorisi: roll-roll ritüeli toplarını baştan çıkarıcı yalama da içeren swaggering, faul-mouthling bowling rakibi. Aynı zamanda Walter'ın (John Goodman) dediği gibi, bir sapık - özellikle, 8 aylık bir kıza maruz kaldığı için altı ay hapis yatmış bir sübyancı. Coen kardeşler her zaman The Big Lebowski'ye asla devam etmeyeceklerini söylemişlerdi, ancak Turturro uzun süredir karakterini canlandırmak istedi ve 2016'da kardeşler ona Quintana'yı kullanma hakkı verdi. (Aksi takdirde İsa'nın Rolls'üyle ilgilenmezler.) Kaba, ahlaki olarak belirsiz ve garip cinsel karışıklığı tasvir eden bir Fransız filmini yeniden yapmak garip bir seçim gibi görünebilir, ancak "Hakkında bir film çekmek için iyi bir zaman gibi geliyor Turistro, yaptığı açıklamada, başarısızlığa uğramaya çalışan ve kadınların gizemini anlamaya ve nüfuz etmeye daha iyi çalışan erkeklerin aptallığıdır "dedi. YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri YouTube / Ekran Medya Filmleri Polygram / Çalışma Başlığı Filmleri Fragmana göre, film Fransız selefinin arkını oldukça yakından takip ediyor gibi görünüyor. Resmi önermeye göre, "Hapishaneden serbest bırakıldıktan saatler sonra, İsa Quintana (John Turturro) diğer uyumsuz Petey (Bobby Cannavale) ve Marie (Audrey Tautou) ile eşleşiyor ve küçük bir suç ve romantizmden oluşan serbest bir joyride başlıyor." Fragman, her zaman keyifli Christopher Walken tarafından bir hapishane müdürü olarak açılıyor ve Quintana'ya bir kez daha geçerse iyi olması için kilitleneceğini uyardı. Ve ona bowling tarzından bahsediyor: "Hiç kimsenin bir topu yaladığını görmedi, grev atacağını düşündü." Serbest bırakıldıktan sonra, İsa Petey ile buluşur ve her ikisinin de şartlı tahliye olmasına rağmen derhal bir araba çalmaya teşvik eder. "Bir tornavida olduğunu biliyorum." Bu araba, bir silahı çekmeden önce bir araba çalarak hapishaneden salıverilmesinin bilgeliğini sorgulayan kuaför Paul Dominique'e (Jon Hamm) aittir. İsa ve Petey, Paul'ün asistanı Marie (Audrey Tautou) yanlarına alarak kaçarlar. Bir mağaza güvenlik görevlisi, bir otostop noktası, bir Pete Davidson nişangahı ve Marie ile üç yönlü bir yol var (374 adama sahip, İsa ve Petey'i saymamakla övünen). Yol boyunca, Going Places'da olduğu gibi, aynı zamanda hapishaneden taze olan ve başka bir üçlü olan Jean (Susan Sarandon) adlı yaşlı bir kadın alıyorlar. (73 yaşındaki Sarandon, Turturro ve Cannavale arasındaki buharlı seks sahnesinin fotoğrafları zaten sızdırılmıştı.) Bu da Jean'in intiharını ve genç bir bakirenin kızlığını bozmasını da içeren orijinal Going Places'da yer alıyor. İsa'nın Rolls'unun daha güncel bir duyarlılığa sahip olup olmayacağı veya Roger Ebert'in alaycı olarak çökmüş ve "hatırlayabildiğim en kadın düşmanı film" olarak adlandırdığı bir film kadar tartışmalı olup olmayacağı görülmeye devam edecek. İsa'nın Rolls'u geçen Ekim ayında Roma'da düzenlendi ve 28 Şubat 2020'de tiyatrolara vurdu. YouTube / Screen Media Films tarafından listelenen resim
0 notes
Text
co1
Ben bir kara komedi senaryo yazarıyım en sevdiğim yazar ise Coen kardeşler. onlar gibi yazmak istiyorum. bana onların mizah tarzında, senaryomda kullanabileceğim zekice ve komik olaylar verebilir misin? bunlar Olay, durum, hareket, eylem, karakterin başına gelen şeyler, tuhaf bilgiler, çatışmalar ve dönüm noktaları olabilir. ölüm, cenaze, karanlık, tehdit, tabut, kilise, cami, din, ritüel, yaralanma, kan, şiddet, intihar, cenaze töreni, kazaya kurban gitme, cinayet, cinayete teşebbüs gibi konuları ve temaları kullanabilirsin. ChatGPT
ChatGPT
Tabii, işte Coen kardeşlerin tarzında kullanabileceğiniz kara komedi senaryosu için bazı öneriler:
Cenaze Evinden Kaçış: Ana karakter, yanlışlıkla bir cenaze evine kilitlenir ve buradan kaçmaya çalışır. Ancak kaçış girişimleri, absürt engellerle dolu bir maceraya dönüşür. Örneğin, tabutların içine saklanmaya çalışır veya yanlışlıkla bir cenaze törenine katılmak zorunda kalır.
Din ve İntikam: Bir grup karakter, bir din adamının başından geçen komik ve absürt olayları araştırırken, yanlışlıkla suçlularla karşı karşıya gelir. Dinin ritüelleri ve absürt detayları, karakterlerin kara mizah dolu maceralarına zemin oluşturur.
Kaza Kurbanı ve İntikam Planları: Ana karakter, kazara birinin ölümüne sebep olur ve bu kişinin ailesinin intikamına maruz kalır. Ancak intikam planları, absürt hatalar ve beklenmedik sonuçlarla dolu kara komedi olaylarına yol açar.
Kilisede Tuhaflıklar: Ana karakter, bir kilisede tuhaf bir olayı araştırmaya koyulur ve bu süreçte dini ritüellerle absürt çatışmalar yaşar. Örneğin, bir cenaze töreninde yaşanan komik olaylar veya papazın tuhaf davranışları gibi.
Cinayet ve Şüpheler: Ana karakter, cinayetle suçlanır veya bir cinayeti çözmek için görevlendirilir. Ancak bu süreçte absürt ipuçları ve tuhaf tanıklarla karşılaşır, olaylar karmaşık bir hal alır ve seyirciyi güldürecek kara komedi sahneleri yaşanır.
Şiddet Dolu Kaçış: Ana karakter, bir çetenin hedefi haline gelir ve onlardan kaçmaya çalışırken komik ve absürt engellerle karşılaşır. Örneğin, kaçarken bir tabutun içine saklanır veya yanlışlıkla bir cenaze arabasına biner.
Karanlık ve İronik Sonlar: Senaryonun sonunda, karakterlerin kara komedi dolu maceraları, ironik ve beklenmedik sonlarla sonuçlanır. Ölüm, intikam, ve dini temaların ironik bir şekilde işlenmesiyle klasik Coen kardeşler tarzını yansıtan bir final sahnesi oluşturabilirsiniz.
0 notes
Photo
FARGO (1996)
Fargo 1996 yılında, No Country For Old Men filminin yönetmenleri Coen kardeşler tarafından yönetilmiş olan bir Amerika ve İngiltere ortak yapımı dram, gerilim ve suç türünde film. Baş rollerde; Shameless dizisinin yıldızı William H. Macy, Almost Famous filminde rol almış olan Frances McDormand ve The Big Lebowski filminde rol almış olan Steve Buscemi var.
Konusuna gelince; bir adam uzun süredir yeni bir iş kurmak istemek de bunun içinde gerekli olan yeri ve malzemeleri almak için de yüksek miktar da paraya ihtiyaç duymaktadır. Ancak bu parayı kayın pederinden isteyerek almayacağını düşününce aklına kurnaz ve kötü bir fikir gelir. O da karısını iki kiralık katile kaçırtıp kayın pederinden fidye istetecek olmasıdır. Ancak işler planladığı gibi gitmeyecektir.
Konusu, kurgusu ve işleyişi ile başarılı bir filmdi. Eski bir film olmasına rağmen tadından zerre kaybetmeyen akıcı bir filmdi. Film için puanım 8.
youtube
#fargo#1996#sinema#amerika#dram#gerilim#suç#ethan coen#joel coen#william h macy#frances m#steve buscemi
1 note
·
View note
Link
Yabancı Dizi Tavsiyesi: Fargo, Noah Hawley tarafından yazılmış ABD yapımı Kara mizah – Suç filmi türü bir dizidir. Dizi aynı ismi taşıyan 1996 yapımı Coen kardeşler tarafından yönetilmiş ve birçok ödül kazanan Fargo (film) den esinlenilmiştir.
0 notes
Photo
Fargo (1996)
Film için okuduğum bir alıntı yorumu paylaşıp Fargo dizisine ,kaldığım yerden devam etmeye gidiyorum.(dizi ile filmin konu bakımından alakası yokmuş.)
‘’Coen kardeşler iki ayrı dünyayı tek çatı altında birleştirmiş ;bir tarafta karlarla kaplı , mat, soğuk, donuk bir dünya diğer yanda loş ve kasvetli mekanlar , haliyle bu karakterlerin kişiliklerine yaşam stillerine ve hatta yüz ifadelerine de yansımış …ancak her iki dünyada da altı çizilen bir şey var ;Monotonluk , can sıkıntısı ve kocaman bir boşluk.Bu tip kara mizah filmlerde seyircinin zihninde hep bir ironi yaratılır , bu filmin ironisi ise görselde sunulan bu karamsarlığa ve boşluğa rağmen hikayenin tam tersine akıcı ve hareketli olması. . Fargonun kimliğinde yatan en önemli özellik gündelik hayatın olağan basitliğinden taşan olağan karakterlerin çıldırışı :) karamsar bir kış mevsiminde cinnete ve şiddete doğru sapan sıradan insanlar… garip bir hikaye , bir hiç uğruna ölen insanlar, yıkılan bir aile,ortada duran kocaman bir dram , filmin tümüne sinmiş kocaman bir ironi , bunca kara mizaha rağmen, hayatın olanca tekdüzeliği ile akıp gitmesi gerçekten insanı korkutuyor. Kısaca coen lerin bir suç filmi kisvesi altında günlük hayatın içine gizlenmiş melankoli, şiddet ve sıradanlık üzerine ortaya sunduğu nefis bir karamizah filmi diyebiliriz.‘’
#fargo#film#izlediklerim#film tavsiyeleri#film tavsiye#film önerileri#film öneri#film önerisi#film tavsiyesi
10 notes
·
View notes
Photo
O BROTHER,WHERE ART THOU?
Coen kardeşler sizi sevmeyeyim de ne yapayım!
3 mahkumun hapishaneden kaçması ile başlayan ve ‘‘bir hazineyi’’ bulmak üzere düştükleri yoldaki maceraları ile ilerleyen neşelik (benim tabirimle hoş vakit geçirten birşey :)) demek oluyor.) bir yol filmi.
Neredeyse müzikleri senaryonun önüne geçmiş diyeceğim.
Öyle tatlı tatlı ilerleyen macerası müzikleriyle dans eden bir filmiki,izlenildiği günü neşelendirmemesi imkansız.En azından bir tebessüm edeceğinizi garanti edebilirim :)
3 notes
·
View notes