#Bir Tereddüdün Romanı
Explore tagged Tumblr posts
Text
9 notes
·
View notes
Text
Bu aralar okuduğum kitaplar. ✨🕯️
#book#books & libraries#vintage#çiçek#doğa#art#flowers#retro aesthetic#retro#beauty#kitap#ortaçağ#yeniçağ#decameron#yitirilen cennet#lost paradise#avrupa#europe#peyami safa#bir tereddüdün romanı
2 notes
·
View notes
Text
Hayattan aldığımız her zevki ona muadil bir ıstırapla ödediğimizi bildiğim için, hiç bir şeyden yüzde yüz saadet ümit etmiyor ve yüzde yüz felaketten korkmuyordum.
Bir Tereddüdün Romanı-Peyami Safa
13 notes
·
View notes
Text
"Alâkalarımızın yüz bin şekline isim bulamıyoruz ve “sevmek” deyip çıkıyoruz. Onun için ne kadar suistimale uğruyor bu kelime."
Peyami Safa, Bir Tereddüdün Romanı
11 notes
·
View notes
Text
"Sen daima o içi dolu adamsın. Daima büyük bir alevle sarıldığını hissettiğin başın ancak toprağın altında soğuyacak ve ancak toprağın altında sen, bu en tatlı ve en korkunç mest edici ve haşlayıcı hararetten ayrılacaksın."
Peyami Safa - Bir Tereddüdün Romanı
2 notes
·
View notes
Text
Bitti. İsmini bilmediğim bir memleket. Bir vadinin sonu. Bir dere kenarı. İnsan ayağı basmamış bir toprak parçası. Bir ağaç altı. Oraya oturacağım ve asırlarca yerimden kımıldamayacağım. Hiç, hiç...
Bir Tereddüdün Romanı - Peyami Safa
#kitap alıntıları#bir tereddüdün romanı#peyami safa#kitaplardan alıntılar#kitap notları#kitap sözleri#kitap alıntısı#kitaptan alıntı#alıntılar#alintilar
39 notes
·
View notes
Text
"Sevdiklerimizi öldürüyoruz çünkü onlar da bizi öldürüyorlar fakat darbelerimizi insanca vurarak, açtığımız yaraları namütenahi şefkatimizle iyi etmeye çalışarak ve tekrar yaralayarak, sevdiklerimizi hazla keserek güzel tezadını tattırarak öldürüyoruz ve ölüyoruz. Yaşamak, yaralamak ve yaralanmaktır fakat insanca..." s.173
Peyami Safa, Türk edebiyatının psikoloji tahlilini yapan usta yazarlarımızdandır. Yazdığı eserlerinde sadece kendi ruh tahlilini değil bütün bir toplumun ruh tahlilini yapmıştır. Bir Tereddüdün Romanı adlı eserinde de yazar, birinci dünya savaşını derinden hissetmiş, ikinci dünya savaşını ise yaşamasa da yakından takip etmiş Türk aydınını ele almıştır. Aydının içinde bulunduğu çıkmaz onu kendi toplumunu ve kültürünü sorgulamaya itmiştir. Doğu ile Batı arasında kalan değerleri ve yaşam tarzlarını sorgulayarak aktaran yazarın bu eseri de sonraki romanları için bir giriş olmuştur.
İçtimaî köklerinden kopunca mevhum ferdî şahsiyetimizin bir anda nasıl kuruyuverdiğini, soluverdiğini görüyorum. Yalnız içtimaî değil, aynı zamanda beşerî, mistik ve ilâhî bağları da çözülen insanın bu perişanlığı bana ibret, merhamet, nefret ve dehşet veriyor. İçimizde sıraya dizilen sayısız benliklerimiz ipi kopmuş bir tespih gibi nasıl dağılıveriyorlar! Kâinatın ahenginde bir muvazene unsuru olmaktan çıktığımız vakit, muhitimizle ve mevcudatın ruhiyle münasebetimizi kaybettiğimiz vakit, bir maddeden ötekine konan ve fasılalarla ısınıp soğuyan vefasız ve serseri muhabbetler içinde sendelediğimiz vakit, birdenbire ayağımız nasıl kayıyor, böyle nasıl yuvarlanıyor ve dinmeyen gözyaşlarıyla nasıl ağlıyoruz!" s.181
12 notes
·
View notes
Text
“Bazen kalabalıkların ortasında, tek başımıza kaldığımız vakitlerdekinden fazla yalnız değil miyiz?”
Bir Tereddüdün Romanı / Peyami Safa
2 notes
·
View notes
Text
Düşün ki her an ben değişiyorum, her an sen değişiyorsun, buna rağmen birbirimizi nasıl tanıyabiliyoruz?
Bir Tereddüdüm Romanı-Peyami Safa
17 notes
·
View notes
Text
Bir Miktar Kitap Daha
Oldum olası kitap okurdum, ama bu hastalıktan sonra daha bir okur oldum. Bir kitabı bir günde bitirdiğim oluyor. Bu kitap okuma aşkım zaman zaman eşim tarafından şikayet konusu olsa da (yeter kitaplardan nefret ettim senin yüzünden diyor); bulduğum her fırsatta kitap okumaya devam, pes etmek yok :)Gelelim son günlerde okuduğum güzelliklere.
Şu kadının yaşama sevgisinin, enerjisinin yarısına sahip olsak yeter diye düşünüyorum. İlk kitabı ‘Bir Dinozorun Anıları’nı okumadım ama kitabın çıktığı dönem bir kıyametin koptuğunu hayal meyal hatırlıyorum. Yazarın ateist olmasından kaynaklıydı sanırım. O kitap o şekilde aklımda kalınca sahafta da bu kitabı yakalayınca kaçırmak istemedim, bu kitaba duyduğum beğeni ile ilk kitabını da okumak farz oldu artık.
Bir kere gezi yazısı olarak çok akıcı, yok şurada şu var, burada bu yapılır bunlar yenilirden ziyade, o yerin kendisinde bıraktığı anlam ne, orada neler hissetti, neler düşündü; böyle olunca okumak da keyifli oluyor. Ve kendisinin bir dinozor olmasından ötürü bir tarihi belge niteliği de taşıyor anlattıkları. 70′li yıllarda Bodrum nasıl keşfedildi ve günbegün nasıl yozlaştı, canlı şahidi oluyorsunuz. Bunun gibi pek çok yer için durum geçerli. Sonra nasıl seyahat edilir tüyoları ve pek çok genel kültür özelliği taşıyan bilgi; evet okudukça bilgilendiğimi hissettim. Tespitleri de oldukça yerinde, Türk milletinin yaşama sevincinden de, doğa sevgisinden de yoksun olduğunu söylemiş, katılmamak elde değil.
Her şeyden öte bir ilham, bir umut veriyor insana; kadın 76 yaşında Amerika’ya gitmiş, fellik fellik dolaşmış, ben neden yapamayayım diyorsun. Hedefim öyle sağlıklı bir yaşlılık; Allah’ım duy sesimi :)
Gel de şimdi Peyami Safa’ya aşık olma. Bir kitap isminin hakkını bu kadar mı verir? Peyami Safa’yı burada tekrar tekrar övmeyeceğim, daha önce yaptım nasılsa, kitaptan şöyle bir bahsedip geçeceğim. Kitap içinde kitap ile başlıyoruz, adam kitabın içinde şöyle bir laf olsun diye yazabileceği kitabı bile öyle bir yazıyor ki; asıl kitap bu herhalde diyorsunuz. Sonra Mualla ile kitap içindeki kitabın yazarı olan karakterle ikisinin evlilik konusundaki terddüdü herhalde olay; derken Peyami Safa bir Vildan karakteri patlatıyor ortaya ki aman Allah’ım, asıl mesele buradaymış diyorsunuz. Kısacası beni yine şaşırtıyor sevgili Safa. Vildan’ı yazarın okuduğum diğer karakterlerinden daha acayip buluyorum; daha gizemli, daha karanlık, sonuna kadar yaşanması gereken bir kadın, muazzam.
Kitapta hoşuma giden başka bir husus; Peyami Safa kitabın karakteri olan yazarı eleştirirken aslında kendisini eleştiriyor oluşu. Bu adamın kitaplarında zaten hep bir hastalık vardırlar, bu adamın kadınları hep psişik, kararsızdırlar, daha ne desin. Bir de bir kitap yazarı için okur ne anlama gelir, bunun da cevabını aldığım için mutluyum.
Ben kitabı okurken altını çiz çiz bitiremedim, bakalım siz ne yapacaksınız?
Şöyle göz ucuyla kitabı bir araştırınca beğenildiğini, yazarın da önemli bir yazar olduğunu gördüm. Belki de ben Leyla Erbil okumaya çok yanlış bir yerden başladım bilemiyorum, yani diyorum ki kitabı beğenmeyişim belki de tamamen anlamayışımdandır ve benim kabahatimdir; yine de yazmadan da geçemeyeceğim. Hazırsanız geliyor :)
Şiir mi yazmış, hikaye mi anlatmış; ne yapmış belli değil. Erkekler üzerine, aşk üzerine bir kitap mı yazmak istemiş, yoksa siyasi bir şeyler mi karalamış; çözemedim, ama hiçbirini de becerememiş gibi. Kısacası benim için bu kitap sahafa verilmek üzere bekleyenlerden olacak.
Büyük bir merak ve beklentiyle başladığım kitap, distopya türünde olduğu söyleniyor ve benim bu türe dair okuduğum ilk kitap. Kötü demek olmaz, pek çok açıdan başarılı; kurgusu, anlatımı vesaire. Benim için olmayan tam yerine oturtamadığım hususlar var; onlardan bahsedeceğim. İlk olarak kahramanımız olan damızlık kızımızın yaşadığı acıyı ben hissedemedim. Hatta hikayeyi kendi ağzından dinliyor olmamıza rağmen, acaba o da mı bir inanan, tüm bu saçmalıkların, kurtuluş için olduğuna, bunların gerekli olduğuna, o da mı biat ediyor, diye sormadan edemedim; ki kendisi aslında bir kurban.
İkinci nokta ise inandırıcılığı oldu; evet kurgusu, ayrıntıları çok iyi tasarlanmış ama beni bir türlü inandıramadı bu işe. İlker Canikligili’in bir sözü var: “Bir film gerçek olmak zorunda değil; ama inandırıcı olmak zorunda” gibi bir şey. Yani sen filmde uçan bir adamı anlatıyorsan, o adamın uçtuğuna izleyiciyi inandırmak zorundasın. Kitapta da aynı şey var; istersen olabilecek en absürt şeyi anlat, okuyucuyu buna mutlaka inandırmalısın.
Üçüncüsü de, böyle devrimsel değişimlerde, ezilen, kurban edilen, hakları gasp edilen kesimler çoğunluktadır belki; ancak bir kesimin de mutlaka işine yarar bunlar. Küçük bir zümre de olsa, bir grup mutlaka fayda görür. Ben bu romanda bunu da eksik buldum; ee şimdi bu kimin işine yaradı, diye sormaktan kendimi alamadım, devrimin mimarı olan komutanlar başta olmak üzere, romandaki bütün sınıflar mutsuz. Hatta kitabın sonunda da benim takıldığım bu konuyu yazar şu şekilde özetlemiş:
“Gilead’ın mimarlarının da pek iyi bildiği gibi, etkili bir totaliter sistemi ya da aslında herhangi bir sistemi kurmak için, kaldırdıklarınızın yerine başka çıkarlar ve özgürlükler sunmanız gerekir, en azından ayrıcalıklı bir azınlığa.”
Peki nerede bu kitapta o ayrıcalıklı azınlık, ben bulamadım.
Kitabı bu tarz dikta sistemlerinde dinin nasıl kullanıldığının gösterilmesi açısından, kadın hak ve özgürlüklerine değinişi bakımından önemli bulsam da; halihazırda var olan dizisinin izlenmesi de yerli olurdu herhalde.
#bir dinozorun gezileri#bir dinozorun anıları#mina urgan#bir tereddüdün romanı#peyami safa#tuhaf bir erkek#leyla erbil#damızlık kızın öyküsü#margaret atwood#okunasi
3 notes
·
View notes
Text
Bir Tereddüdün Romanı/
Hala okumadığım kitapları olduğuna sevindiğim, sözlük yardımı almadan okuyamasam da sevdiğim canım Peyami Safa.
savaş sonrası neslin kayıp, eksik, yaralı ruhunda tüm zamanların tahlilini yapmışsın. Yine her satırında kayboluyorum. Yine her tespitinde şaşkınlıkla ve hayranlıkla duruyorum öylece.
Anlatıcı, bir muharrir, bir okuyucusu oluyor; iç içe geçmiş. Bir adamın hikayesi”nde tüm memleket sancılarını, beşeri ve mücerret ruhsal çöküşleri anlatıyor. Okuyacak kitapların var hala kitaplığımda. İyi. iyi...
Bir de bence: Hayatın her zerresinde var olan tereddüt, bu romanı okumak hususunda olmasın.
3 notes
·
View notes
Text
5 notes
·
View notes
Text
Bir Tereddüdün Romanı
“- Bir gün, dedi, hayatımıza ait bir kitap yazmak istiyorum. Orada bundan şüphesiz bahsedeceğim. Hatta bazı parçalarını şimdiden hazırladım. “Kaldırım Çocukları”nı bilirsiniz. “- Haydi, yanında ise bir daha oku! dediler. “- Yanımda. “- Haydi oku, “- Peki. “Ve okudu: “Şapkamın kenarını gözlerimin üstüne indirdim, pardösümün geniş eteklerini bir harmaniye gibi vücuduma sımsıkı doladım, ellerimi divan durur gibi önümde kavuşturdum, kendi kendime sarıldım ve yürüdüm. “Gece yarısından sonra üçüncü saat. “Beyoğlu kaldırımlarındayım. Ağır ağır yürüyorum. Caddenin kenar çizgileri bir makas ağzı gibi açılarak bana doğru geliyorlar. Ara sıra sendeliyorum. Bir tespihin taneleri gibi havaya dizili ışıklar, ben sendeledikçe, sallanıyorlar; bazı tespih kopuyor ve taneler düşüyor. Duvarlara çarpıyorum. Söylemeğe ne hacet? Sarhoşum. “Duvarlara, sersemlere, sarhoşlara ve uyku sersemlerine çarpıyorum. “Ne yürüyüş, enfes! Ben, gece yarısı, kaldırımlara bayılırım. Gece yarısı kaldırımların hürriyetine, kimsesizliğine vurgunum. Ben de kimsesiz ve hürüm, ben de kaldırım çocuğuyum. “Hey! Bütün hayatım onların üstünde geçti, onların, kaldırımların üstünde, bütün hülyalarımı onların üstünde kurdum; o hülyalar ki hiç biri olmadı; fakat ben severim onları, kaldırımları. “Onların üstünde evimde gibiyim. Gelip geçen bütün insanlar misafirimdirler, sanki bahçemde geziyorlar. Bütün dükkânlar ve binalar kendi malım. Ve onları veriyorum, isteyenlere, hırslılara ve mal düşkünlerine. Bana yalnız kaldırımları bıraksınlar, yetişir. “Gece yarısından sonra yoldaşlarım pek kibar şeyler değillerdir; arabacılar, şoförler, sefiller ve köpekler. “Gece yarısından sonra kaldırımlarda uyumak için kuru bir parça yer arayan etsiz ve tüysüz, kuyrukları bile tüysüz, vücutları uzun ve karınları çukur, sıska ve sessiz, filozof ve mütevekkil, aç ve yorgun köpekleri bilir misiniz? Onları ben pek iyi tanırım, onların hayatı benim hayatımdır ve bu en güzel hayattır, inanınız. “İnanınız ki en cesur yaşayan biziz; üç büyük korku bizde yoktur: Sefalet, hastalık, ölüm korkusu. Bu en büyük üç zaaftan kurtulduk. Biz, kaldırım çocukları ve kaldırım köpekleri, insanların ve hayvanların en kuvvetlisiyiz. Ölümden korkmuyoruz ki hastalıktan korkalım, hastalıktan korkmuyoruz ki sefaletten korkalım, sefaletten korkmuyoruz ki, dolgun bir karın sıvamak ihtiyacıyla hâmilerimizin önünde elpençe divan duralım ve onlara “Afiyeti devletiniz nasıldır efendim?” diye soralım. “Biz kendi kendimize sorarız: “- Afiyeti devletiniz nasıldır efendimiz? “Ve kendi kendimize cevap veririz: “- Hep öyle, hep öyle, hep öyle! “Hep öyle ne demek? “İyi mi? Fena mı? Bilmiyoruz. İyi olmadık ki fena olup olmadığımızı bilelim. Demek fena da değiliz. Fena olmamak iyidir, öyle ise iyi gibiyiz. İyi veya fena, biz hürüz. “Gece yarısı kaldırımların üstünde esen hürriyetin rüzgârıdır. “Ah, biz o rüzgârı severiz; bin bir ihtiyaçla yüzleri yanan kaldırım çocukları, o rüzgârla hırslarımızı soğuturuz. “Hey! Kaldırımların üstünde ne güzel bağrılır ve şarkı söylenir; kaldırımların üstünde ne güzel yıldızlara bakılır: arkadaşlarla ne coşkun kahkahalar fırlatılır ve yalnızken ve ağır ağır yürürken, için için ne güzel ağlanır! “Yağmurlu havalarda kaldırımlar ne güzeldirler, rugan gibi parlarlar. Orada gölgemizi görürüz, ruhumuzu sürükleyen iskeletimizin gölgesini; ve ıslanmak ne iyidir, harap olmak, sırılsıklam ve karmakarışık, vıcık vıcık, büzülmüş, tortop, allak bullak ve perişan olmak. “Kaldırımlarda ayaklar boş ve baş doludur. Baş… Ah... Başımız. Biz, kaldırım çocuklarının başı... Orada nağmeler ve mısralar, hayaller ve resimler, hatıralar ve ümitler doludur. Öyle hatıralar ki asla tekerrür, öyle ümitler ki asla tahakkuk* etmeyeceklerdir. Bunları biraz hissederiz, bunun için o hatıralarımız ve ümitlerimiz çok azizdirler. “Gece yarısı, kaldırımlarda, yolun sonlarına bakarak her gece bir mucize bekledik. Gök kubbesi veya yeryüzü çatlayacak, kürenin gizli dolaplarından bizim hazinemiz doğacak, diye, bekledik. “Fakat bu hayal de kavuşulan arzular gibi fâni değildir ve mademki asla tahakkuk etmeyecek, ebedîdir. “Mefkûremiz ebedîdir. Kavuşulamayacak mefkûre. Kavuşulacak olduktan sonra mefkûre kendi kendisi olmaktan çıkar. “Kaldırımlar mefkûreye ebedî iştiyakın yataklarıdır. İkisi de uzundur ve namütenahidir; emel ve yol. “Ve böyle yürürüz ve böyle gideriz. “Nereye? “Kim bilir? “Nereye gittiğini kim bilir? “İşe, eve, kadına, hastaya, arkadaşa, anaya, babaya, oğula, vazifeye, iyiliğe, kötülüğe, mefkûreye veya hakikate gidenler, daha ileride nereye gidiyorsunuz? “Yolun başında ve sonunda cahiliz. “Bilmiyoruz. “Ver bir cıgara. Bir tane mi var? Kes yarısını ver. Yakalım. Kibritin alevinde senin ve benim ey kaldırım çocukları sarı, yeşil yüzlerimiz belirip sönüyor. Ah, gözlerimiz... Herkesin bakmaktan korktuğu ve gözlerini kaçırdığı gözlerimiz... “Bir bardak çay içmek için şu elektrikleri göz kamaştıran dükkâna girelim. Orada, bizden birçok insanlar var, bir millet var: Ruslar. İhtilâlden sonra tam bir kaldırım milleti. Ne kadar da benzeşiyoruz! Aziz dilenci arkadaşlar, bir bakışta birbirimizi tanıyoruz. “Bir bardak çay, haydi, yarına kuvvetli çıkmak için bir bardak çay. “Yarın gece gene burdayız, bu kaldırımlarda... “Ve sabahlara kadar... “Ve gene şapkamın kenarını gözlerimin üstüne indirerek, pardösümün geniş eteklerini bir harmaniye gibi vücuduma sımsıkı dolayarak, kendi kendime sarılarak. “Yarın gece. “Ve her gece. “Buradayım, buradayız; ben, sen, o, biz, bütün kaldırım çocukları. “Allahaısmarladık! Yarın gece!”
Peyami Safa, Bir Tereddüdün Romanı
6 notes
·
View notes
Photo
YİRMİ KİTAP #4
Bugün itibariyle dördüncü listemi hazırlamış bulunuyorum. Beşinci listemiz hazırlanana kadar bana eşlik edecek kitaplar şöyle efendim :
1) KORKU VE TİTREME --- Søren Kierkegaard
2) SES VE ÖFKE --- William Faulkner
3) BÖYLE BUYURDU ZERDÜŞT --- Nietzsche
4) YAŞASIN DEMOKRASİ --- Haldun Taner
5) OSMANLI DEVLETİNDE KADI --- İlber Ortaylı
6) KABAHATLER KANUNU --- Furkan Çalışkan
7) KALBİN KARARI --- Ahmet Murat
8) NUTUK --- Mustafa Kemal Atatürk
9) FELSEFE KONUŞMALARI --- Saadettin Elibol
10) SİS --- Miguel de Unamuno
11) SİNEKLERİN TANRISI --- William Golding
12) DENİZ FENERİ --- Virginia Woolf
13) PEK SAYGIDEĞER PLOTEMY GREY --- Walter Mosley
14) YÜZYILLIK YALNIZLIK --- Gabriel Garcia Marquez
15) SOSYOLOJİ NOTLARI VE KONFERANSLAR --- Cemil Meriç
16) BULANTI --- Jean Paul Sartre
17) BİR TEREDDÜDÜN ROMANI --- Peyami Safa
18) KÜÇÜK KADINLAR --- Louisa May Alcott
19) SON YAPRAK --- O. Henry
20) Post Öykü (Kasım-Aralık 2016)
#yirmikitap#dördüncü liste#post öykü#son yaprak#o. henry#küçük kadınlar#louisa may alcott#bir tereddüdün romanı#peyami safa#bulantı#jean paul sartre#sosyoloji notları ve konferanslar#cemil meriç#yüzyıllık yalnızlık#gabriel garcia marquez#pek saygıdeğer plotemy grey#walter mosley#deniz feneri#virginia woolf#sineklerin tanrısı#william golding#sis#miguel de unamuno#felsefe konuşmaları#saadettin elibol#nutuk#mustafa kemal atatürk#kalbin kararı#ahmet murat#kabahatler kanunu
11 notes
·
View notes
Text
"Ne yapmalı ki onu düşünmekten kurtulsun, artık onu hiç hatırına getirmesin, onu sevmesin?"
Bir Tereddüdün Romanı, Peyami Safa
#Peyami Safa#edebiyat#kitap#anlamlı sözler#yazın#kitap alıntıları#kitap tavsiyesi#kitap listesi#kitap önerisi#sevmek
79 notes
·
View notes
Photo
Kendi kendimden kaçmak istiyorum, kendime ve hiçbir şeye tahammül edemiyorum, dolaşmak, diyardan diyara gitmek.. Başka tesellim kalmadı, boğuluyorum!" diyordu.
Bir Tereddüdün Romanı, Peyami Safa
42 notes
·
View notes