#Bir Gözyaşı Bir Gülümseme
Explore tagged Tumblr posts
Text
"İlkbaharın uyanışını ve sabahın doğuşunu seyredin, güzellik seyredenlerin nasibidir çünkü. Kuşların ezgisini, dalların titreyişini ve ırmakların çağıltısını dinleyin, çünkü güzellik dinleyenlerin kısmetidir. Bebeklerin saflığına, gençlerin sevimliliğine, olgun insanların gücüne ve yaşlıların bilgeliğine bakın, çünkü güzellik seyircilerin hayranlığıdır."
#04/05/2024#:))#sözler#alıntı#huzur#mutluluk#günün mottosu#motto#Bir Gözyaşı Bir Gülümseme#Halil Cibran#🌱#günaydın#kahve#kitap#müzik#aşk#Spotify#sky
109 notes
·
View notes
Text
GÜLEN ADAM
Vaktiyle bir adam yaşardı yeryüzünde,
Gözleri mağrur,
Sözleri vakur,
Sırtı kambur,
Aklı tambur tumbur bir adam
Eh işte!
Deliden hallice...
Evi yoktu adamın,
Garibin biriydi fikrimce,
Gezer dururdu köprü altında
Uyuya kalırdı harabelerde,
Bir de güler geçerdi,
Kuşlara, insanlara ve
Makus talihine...
Gülen adam koymuştu adını,
Eş, dost, akraba...
Deyim yerinseyse tüm mahalle,
Ağızları varmıyordu bir türlü,
Ona delinin teki demeye nedense?
Kötü bir insan değildi çünkü
Zararı dokunmazdı kimseye.
Hiç ağlamazdı gülen adam,
Bilmezdi ki yol yordam,
Öyle zannederdi insanlar...
Ne ayrılıkta ne ölümde
Hissetmezdi acıyı göğsünde,
Kimsesi de yoktu zaten garibin,
Uğruna yas tutup ,
Gözyaşı dökeceği öyle
Bir canı vardı,
O da emanetti rabbine
Gel git zaman,
Görünmez oldu sanki gülen adam,
Kimisi diyordu ki
Akıl hastanesinde
Kimisine göre deli bu ya
Orda burdadır,
Kürkçü dükkanı hesabı,
Çok geçmeden
Döner gelir yine.
Ama dönmedi bir daha gülen adam
Ne o şehre ne de o mahalleye...
Başka bir dostun kolunda
Yelken açmıştı başka bir ülkeye
Kimse bilmezdi ama
Eskiye dayanan bir hukuku vardı Azraille
Pek sevmezdi kendisini
Gel gör ki tanışmışlardı bir kere.
Çok sonra
Duyuldu ki!
Her gece uyuduğu
Köprüaltında bulunmuş
Soğuk cesedi,
Yüzünde yarım bir gülümseme,
Ölürken bile gülümsemiş,
Anlayacağınız azraile.
Ve gülen adam,
Öyle bir kaybolmuş ki bu dünyadan...
Öldüğünü duyan mahalleli
Ardından ağlayamamış bile...
-PembeBirKrizantem (Jülide A.)
(Gülen Adamın anısına...)
Size yazarken satırlarında kaybolduğum güzel bir şiir bırakıyorum umarım beğenirsiniz...
Sevgiyle Kalın.
#şiirheryerde#şiirsokakta#tumblr şiir#poetry of tumblr#writers on tumblr#tumblr postları#postlarım#sözler
179 notes
·
View notes
Text
ellerimdeki yaralar ile uzanmıyorum kimseye. kendime bile. tutmuyorum kimsenin yakasını, paçasını. kendiminkini bile. bir köşede içiyorum sigaramı. annemle konuşuyorum. gece oluyor, dilim çözülüyor. zihnimde dönen ne varsa döküyorum önüme. dikiş tutmuyor yaralarım bu saatlerde, kanıyorum. biraz da ağlıyorum. çok sigara içiyorum. saçlarım ıslakken sigara içmek için çıkıyorum balkona. biliyorum, ertesi gün hasta olacağımı. artık kendime iyi bakmanın yanından bile geçmiyorum. bir dal sigara uzatıyorum sana. gel yanıma, yak sigaranı. konuşacak çok şey birikti içimde. mesela vazgeçişin eşiğindeyim. ellerimi koyacağım hiçbir yer yok. gözlerim doluyor ama gökyüzü artık bana yasak. yeri izliyorum öylece. biraz sarsılıyor bedenim, karanlık sokağın ortasında. bir kaç hıçkırık sesi yankılanıyor. kaynağı benim kanayan dudaklarımın arası. mesela bu aralar çok kanıyorum. içimdeki yaralar kabuk bağlamaz oldu. her gece yeni bir jilet izi ağırlıyorum bedenimde. susma ve gülümseme. ağlayacaksan ağla hâlime. acıyacaksan acı. bir hastahane koridorunda haykırma adımı. ellerin soğuk bedenime uzanmasın. ah'lar ağacı konuşmuyor artık. soğuk zemin bana kollarını açtı. bir kaç gözyaşı akıyor gözlerimden. merak etme iyi olacağım. her zaman oldum. gün doğacak ve ben, her şeyi bir kenara bırakacağım. gece olunca yine başa döneceğim. biliyorum. çok hastayım. çok acıyor. şimdi, bitir sigaranı. kalk, git. ardına bile bakma. ben fırtınadayım. dinmez ve bitmez. sus. konuşacak bir şey kalmadı.
93 notes
·
View notes
Text
"Can sıkıntısıyla yaşamaktansa arzudan ölmeyi isterim. Vicdanımda bir aşk ve güzellik susuzluğu olsun isterim; çünkü gözlerimi açtım ve gördüm ki, her arzusu yerine gelenler daha mutsuz, maddeye daha düşkün; bunun üzerine, ayrılık acısına katlanan insanın iç çekişlerine kulak verdim ve onları dinledim, tellerine bir virtüözün dokunduğu bir lavtanın sesinden daha tatlı bir arzu duyduklarına tanık oldum.
Gece çökerken yeryüzüne, çiçek taçyapraklarını katlayıp uykuya dalar, sarılır arzusuna. Sabahın loş ışıklarında ancak açılır dudakları güneşten bir öpücük almak için. Demek ki çiçeklerin hayatı da yakıcı bir arzu, şehvetli bir birliktir; bir gözyaşı, bir gülümsemedir."
Bir Gözyaşı, Bir Gülümseme - Halil Cibran
9 notes
·
View notes
Text
Hayat sosyal medya gibidir. İnsanlar sizin sorunlarınızı ve yorumlarınızı beğenecekler, ancak kimse onlara çözüm üretemeyecek.
Hiçbir sorun gözyaşı ve gerilimle çözülmez, ancak yüzünden bir gülümseme ve tutumunuzdaki pozitiflik birçok zorluğun üstesinden gelebilir.
Çünkü hayat yaşasan da bitecek yaşamasanda !
Oyun oynamaya gerek yok hayat. Ne sen çocuksun, ne benim dünyam lunapark
Yaşqa gitsin
.
#farkındalık#yaşam#insan olmak#hayat#çok şükür#her şeye rağmen#yaşama sevinci#olsun#huzur#sevgi#viyana#iyi kiii
14 notes
·
View notes
Text
Artık mektuplara insan eli değmiyor.
İnsan sesi yok "nasılsın"lar da insan dokunuşu yok "selamlar"da.
İçine her türlü dosya giriyor, ama insan girmiyor zarfların.
Mazruf, insan kokmuyor.
Harflerin üstüne gözyaşı damlamıyor, zarflar tükürükle yapıştırılmıyor.
Artık muhabbetlere insan eli değmiyor.
Uzaktan endişe ediliyor sıkıntılara, hastalıklara mesafelice "geçmiş olsun" deniliyor.
Sevinçlere karşı balkondan seviniliyor.
Samimiyetler soğuk, soğukluklar buz gibi oluyor artık.
Gülümseme yüzeyden, acılar kasılan derilerden derine gitmiyor.
Artık yardımlara insan eli değmiyor.
Paralar hesaplara EFT ile geçiyor.
SMS ile yollanıyor kuruşlar.
Başlar sanal yolla okşanıyor, sırtlar e-posta ile sıvazlanıyor.
Artık cinayetlere insan eli değmiyor. Uzaktan patlatılıyor bombalar.
"Düşman" aman diyemiyor, merhamet dileyemiyor namlunun ucundaki.
Füzeler hedefini kendi bulup vuruyor, kendine hedef bulamıyor cesaret.
İnsan eli değmiyor artık ticarete.
Satıcı müşteriyi, müşteri tezgâhtarı görmüyor.
Raflar birer grafik.
Domates dokunulmadan seçiliyor, parfüm koklamadan alınıyor.
"Annene sor, değilse değiştiririz" demiyor kasadaki amca.
Sakız ve şeker alınacak para üstü vermiyorlar.
Üstelik bir de 18 yaşından büyük olmanı bekliyorlar.
Bilgiye insan eli değmiyor.
Yazıp arattırıyorsun istediğin kelimeyi.
Kütüphaneye dalıp, kitapların arasına gömülmüyorsun.
Yazmak için tükenmez kalem aramıyorsun.
Önce kopyalıyorsun, sonra yapıştırıyor.
Yerinden bile kalkmıyorsun.
Bir anda öğrenip, bir anda unutuveriyorsun.
Sevgiye insan eli değmiyor.
Gülümseyen yüzleri de asık suratları da işaretler anlatmaya yetiyor.
Gözlerdeki parıltıyı ve kaygıyı iletmiyor telefon hatları.
Titreyen elleri ulaştırmıyor klavye tuşları.
Monitöre bakan gözler, göz göze gelemiyor.
Sıkıca kucaklaşıp vedalaşamıyor dostlar,
Arkasından su dökülemiyor gidenlerin.
İnsan kokmuyor en derin sevgi mesajları,
İnsan ısısı hissedilmiyor kalp kırıklıklarının göğüs boşluğunda meydana getirdiği hasarda.
Artık insan eli değmiyor, insan eline.
Tuşlarda ya da havada kalıyor:
Yazmak, durmadan yazmak ve sallamak için:
Kaybolan dostlukların arkasından ...
5 notes
·
View notes
Note
Her geceki gibi körelmiş bir bıçağı sırtına uzanıyorum. İnsanlar karanlığa asi bir gülümseme savuran güneş hak edecek ne yaptılar? Gözlerimi kapatsam ay beni affeder mi?
İnsanlar geceden kalma yüzleriyle, karanlık şehvetleriyle sabaha nasıl merhaba diyecekler?
En son hangi acı seni uykusuz bıraktı, en son hangi coğrafyaya gözyaşı döktün, en son hangi cümle beynini darmadağın edercesine odanın duvarlarında yankılandı, söylesene?
Kekeme Çocuklar Korosu Konusu Tarık Tufan
Tarık Tufan kitaplarını araştırır mısın?
Vaov henüz yazmak konusunda bu alıntıya doğaçlama cevap verbilecek kadar geliştiğimi sanmıyorum
Araştırırım çok merak ettim beni bu kadar etkileyen alıntıların kitap olmuş halini mutlaka okumam lazım
2 notes
·
View notes
Text
Yokluğunun gözlerinden öptüm usulca, bir damla gözyaşı aktı sol gözümden. Ardından buruk bir gülümseme peyda oldu dudaklarımdan ve sözcükler uçuverdi..
"beni neden sevmedin?"
2 notes
·
View notes
Text
Gününün sınırları içinde yaşa ki, acıları ve sevinçleriyle geçmiş sana bir gülümseme ya da gözyaşı getirmesin, gelecek de sessizliği ya da gülümsemesiyle seni mutlu etmesin.. Öyleyse mutlu ol. şimdi senin anında
2 notes
·
View notes
Text
Bölüm 248: Bir güzellik uğruna patlayan öfke
Ç/N: 吴伟业 Wú wěiyè 《圆圆曲》Yuán yuán qū'dan bir alıntı.
Bu meselede bir fikir birliğine vardıkları için Nangong Jingnu tekrar hassas bir konuyu gündeme getirmedi. Qi Yan Nangong Jingnu'nun her şeyi mevcut halinde tutabilmek için elinden geleni yaptığını görebiliyordu, bu yüzden içinde karmakarışık duygularla ona ayak uydurdu.
Qi Yan işlerin bu şekilde ilerleyeceğini düşünmemişti. Nangong Jingnu hâlâ onun kimliğiyle ilgili sorunla yüzleşmeye yanaşmıyordu. Eğer Nangong Jingnu'nun kalbinde, arka planın bu derece değişmesinin bile sarsamayacağı ölçüde çok önemli bir yeri olmasa neden böyle davransındı ki?
Qi Yan'ın içinden ağlamak geliyordu, fakat Nangong Jingnu'nun karşısındayken tek bir gözyaşı dahi akamazdı. İntikamı kararlı, süreç korkutucu şekilde tehlikeli ve sonu ıstırap vericiydi...
Qi Yan'ın kulaklarında Ding You'nun sözleri yankılandı: Neden kendine durduk yere keder yaşatıyorsun? O esnada Nangong Rang çoktan kefene girmişti; birkaç nefeslik ömrü kalmış biriydi. Qi Yan hiçbir şey yapmasaydı bile zaten birkaç güne ölürdü.
O esnada Ding You'nun sözleri onda hiçbir etki yaratmamıştı. Aklında canlanan tek görüntü Çimenli Ovaların yıkımı, Bayin'in anlattığı deneyimler ve Nangong Rang'ın Çimenli Ovalar halkıyla işi bittiğinde onları diri diri gömme emri verdiği andı.
Qi Yan yerine getirmek üzere Wei Krallığı'na geldiği görevi bir kez olsun unutmamıştı. Nangong Rang'ın yaşayacak tek bir saniyesi bile kalsa, eğer onun öylece doğal yollarla ölmesine, öteki dünyaya göçerken ülkesini geliştirmiş çağın imparatoru olduğuna inanmasına izin verirse Çimenli Ovaların sayısız kayıp ruhu nasıl huzur içinde yatacaktı?
Bu yüzden Çimenli Ovaların Prensi, Chengli kabilesinin yetim Kağan'ı Qi Yan Nangong Rang'ın şunu anlamasını sağlama sorumluluğu taşıyordu: geçmişte yaptığı şey cesurca bir kahramanlık değil, asla affedilemeyecek şeytanca bir eylemdi! Çimenli Ovaların bir insanının zamanında edinilmiş borcu ona ödetmek için geldiğini haber vermek zorundaydı...
Nangong Rang ile yalnız kaldığı o anda Qi Yan'ın başka şansı yoktu.
Yapmak zorundaydı. Bunun o ve Nangong Jingnu'nun bir daha asla eskiye dönememelerine yol açacağını açıkça bilse de...
Qi Yan çoktan etraflıca düşünmüştü. O da kendi hayatını Nangong Jingnu'ya vermeye hazırdı. Bu, ona olan borcuydu.
Nangong Jingnu'nun mevcudiyeti Nangong Rang'ın ona ve tüm Çimenli Ovalara borçlu olduklarını ortadan kaldıramazdı.
Ama şu vardı ki Qi Yan elini uzatsa erişeceği Nangong Jingnu'ya bakarken kalbi kontrolünün ötesinde acıyordu.
Zamanın akışı tersine çevrilemezdi.
Açıkça gerçeğin farkında olan, hiçbir şey olmamış gibi davranmak için elinden geleni yapan Nangong Jingnu'ya bakarken Qi Yan kalbinde bir bıçak bükülüyormuş gibi hissetti.
Canını yaktığı halde Qi Yan Nangong Jingnu ile birlikte geçirebileceği her saniyeye dört elle sarılıyordu. Nangong Jingnu onu koruyabilecek olduğunu düşünebilirdi, fakat Qi Yan açıkça biliyordu ki: en sonunda kendisinin tamamen yok oluşuna sıra gelecekti. Bu yaşanmadan önceki zamanın her bir gıdımı tadını çıkarmaya değerdi.
Bir saray hizmetçisi rapor vermeye geldi: Akşam yemeği hazırdı.
Qi Yan ve Nangong Jingnu birlikte imparatorluk yemek salonuna geldi. Yemeklerle donatılmış masayı gördüğü an Qi Yan'ın dudakları titredi. Gözlerinin çevresi nemlenmişti.
Masanın üzerindeki her yemek onun sevdiklerinden seçilmişti...
Qi Yan tüm o yıllar boyunca kimliğini saklı tutmak adına nadiren tercihlerini dile getirmişti. Masada toplam on iki yemek vardı ve her biri Nangong Jingnu'nun bunca yıldır yaptığı gizli gözlemlerin bir sonucuydu.
Qi Yan zorla gözyaşlarını geri gönderdi, ardından gülümsedi, "Hepsi bu kulun en sevdikleri."
Nangong Jingnu'nun yüzünde, epeydir ortaya çıkmamış bir gülümseme belirdi, "Hoşuna giderse tekrar alabilirsin."
İkisi yerlerine geçtikten sonra Nangong Jingnu alışkanlıkla küçük bıçağı alıp masanın ortasındaki kızarmış tüm kuzu etinden parçalar kesmeye başladı. İlk parçayı kestiği gibi durdu. Başını çevirip Qi Yan'a baktı, ardından küçük bıçağı ona uzattı, "Sen yapsan daha iyi olur, hem ben de bir şeyler öğrenmiş olayım."
Görünürlerde hiç saray hizmetçisi olmadığı halde Nangong Jingnu lafı epey dolandırarak söylemişti. Qi Yan sessizlik içinde uzatılan küçük bıçağı alırken şöyle düşündü: sonuç olarak Nangong Jingnu onun Çimenli Ovalardan olan kimliğini kabul etmişti...
Bu, Qi Yan'ın Çimenli Ovalardan ayrıldığından beri ilk defa eline bir kuzu eti bıçağı alışıydı. Çimenli Ovalar halkının koyun eti yeme şekli oldukça hoyrattı. Et genelde büyük parçalar halinde kesilip ya elde tutulur ya da direkt bıçaktan yenirdi...
Qi Yan açıklanamaz bir biçimde Nangong Jingnu'nun Çimenli Ovaların bu hoyratılığını öğrenmesi konusunda gönülsüz oluğundan, annesinin kesme şekline başvurdu. Etin yumuşaklığına bakarak birkaç büyük parçaya ayırdı, ardından her parçada biraz çıtır kısım kalacak şekilde dikkatlice uygun kalınlıktaki dilimlere böldü. Uzanıp boş bir tabak alarak etleri üst üste dizdikten sonra bir havluyla ellerini sildi. Bıçağı bir kenara bıraktı.
Nangong Jingnu en sonuna kadar ilgili bir şekilde seyretmişti, "Ah, demek böyle yapılıyor. Epey kendine hasmış."
Qi Yan biraz utanmıştı, fakat yüz ifadesine bir değişim yansıtmadan yanıtladı, "Mm. Farklı kısımları ayırmak, yemeye en yumuşak olandan başlayıp en sert olana doğru gitmek zevkine daha iyi varmayı sağlıyor. Hem yağından tiksindirmemiş oluyor."
Nangong Jingnu: "Çok incelikli bir işmiş."
Qi Yan kısık bir sesle karşılık verdi, "Çimenli Ovalardaki toprak bereketli değil. Ottan başka neredeyse hiçbir bitki yetişmiyor, bu yüzden dört mevsim koyun eti yeriz. Üzerine biraz da yeşil soğan ezmesi koyunca yeterince yeşillik tüketmiş sayıyoruz. Sadece bir ana malzeme varsa tek yapabileceğimiz hazırlamanın ve yemenin yeni yollarını bulmak."
Nangong Jingnu başını salladı. Qi Yan'ın önündeki bardak altlığını alıp yeşil soğan ezmesiyle doldurdu, "Hadi yiyelim o halde."
Qi Yan: "Majestelerine teşekkürler."
Yemeklerini sessizlik içinde yediler. Sonbaharın son demlerinde akşam erken olduğundan, akşam yemeği bittiğinde gökyüzü kararmıştı.
Nangong Jingnu saraya dönme niyetindeydi. Yakın bir mesafede nöbet tutmakta olan Fanxing'i gördüğünde bir kez daha Qiuju ve diğerlerini hatırladı. Kalbine dolan histen hoşlanmamıştı.
İmparatorluk yemek salonundan dışarı adımını atamıyordu. Birkaç kez bir şey söylemek istemiş, fakat sonra meselelerin öncelik sırasına göre ayrılması gerektiğini hissetmişti. Kontrolü kaybetmemek için her şeyle teker teker ilgilenmeliydi. Qi Yan'ın duyguları da nihayet dengelenmişti, ya içindeki boğa öfkesi yeniden baş gösterip iş birliği yapmaktan caysa ne olacaktı?
Ve böylelikle, dilinin ucuna gelen soruları geri yuttu. İlk önce bu kritik anı atlatacaklardı... Nasıl olursa olsun diğer meseleleri tartışmadan önce en önemli olanı koruması gerekiyordu.
Nangong Jingnu: "Gece oldu, beni geçirmene gerek yok."
Qi Yan: "Bu kul Majestelerini geçirmek istiyor."
Nangong Jingnu: "Gözlerin... Ah."
Qi Yan sessizce iç geçirdi, "Bu kul... geçirmesin o halde."
Nangong Jingnu bir anlığına sessiz kaldı, ardından dikkatli bir biçimde karşılık verdi, "Seninle ilgili meseleleri sadece benim bilmem yeterli, her zamanki durumu sürdür. Gözlerine gelince... onlar hakkında da her zamanki şeyleri söyle."
Qi Yan ellerini üst üste koyup eğildi, "Majestelerini saygıyla uğurluyorum."
Nangong Jingnu: "Erkenden istirahat et, kendini fazla yorma."
Qi Yan: "Anlaşıldı."
... ...
O gece, Nangong Jingnu biraz düşündükten sonra bir emir çıkardı: yarın sabah başkent tecrit altından çıkarılacaktı. Başka yerlerden gelen yetkililer ve generaller derhal başkentten ayrılacaktı, veda selamlamasına gerek yoktu.
Nangong Jingnu bu iki günde elindeki bilgileri gözden geçirmişti. Qi Yan'ın neden başkente kilit vurduğunu genel hatlarıyla anlamıştı: Qi Yan meclisten birilerinin eski hanedanlığın prensesiyle iş birliği içerisinde olmasından korkuyordu. Meclis yetkililerinin kadın imparatorun öldüğünü sanmalarını sağlamak, eski hanedanlığın prensesinin saklandığı yerden çıkması için yapılmış bir hamleydi. Salıverilen tek kişinin Li Qiaoshan olmasının nedeni ise ya Qi Yan ya da eski hanedanlığın prensesi için çalışıyor olmasıydı.
Günler geçmesine rağmen başkente hiçbir haber ulaşmamıştı. Belki de tıpkı Qi Yan'ın dediği gibiydi: planı başarısızlığa uğramıştı.
Ayrıyeten Ding Yi ve Lu Boyan'ın el altından meclis yetkilileriyle bağlantıya geçip "imparatora baskı yaparak" çoğunluğun desteğiyle Qi Yan'ı alaşağı etmeleri ihtimali Nangong Jingnu'yu daha bir endişelendiriyordu. Nangong Jingnu kötünün iyisini seçti ve Ding Yi yetkililer kalabalığıyla birlik olamasın diye onları başkentten göndermeye karar verdi.
Bu iyi bir fikir olsa da, sorunu kökünden çözmeye karar vermiş olan Ding Yi hâlâ Nangong Jingnu'nun bir adım ötesindeydi...
Ertesi gün, Ding Yi beyaz giysiler içerisinde ve başında beyaz kumaştan bir şeritle çıkageldi. Salonda diz çökerek iki eliyle kana bulanmış bir mektubu sundu. Ding Yi ile arası iyi olan bazı generaller de o esnada meclisteydi.
Nangong Jingnu'nun öfkesi kalbinde çoktan kritik bir noktaya ulaşmıştı, fakat yüzüne hiçbir şey yansımadı. Ejder tahtta otururken ona bir bakış attı, ardından sakince, "Ding Yi, ne oyunu sergiliyorsun?" dedi.
Ding Yi başını sertçe yere vurdu, "Majestelerine rapor veriyorum, bu yaşlı yetkili kendi canını hiçe sayıyor. Bu yaşlı yetkili bir üstünü gücendirme riskini göze alarak ilk bildiriyi yapıyor, bu saltanatın İmparatorluk Eşi Qi Yan, Qi Yuanjun kimlikte sahtecilik yapmıştır. Hususi gücünü kötüye kullanmış, krallığın güvenliğini tehlikeye atmış ve isyan planı yapmıştır!"
Ding Yi'nin "ilk bildiri" sözcüklerini kullanması son derece akıllıca bir hamleydi. Wei Krallığı kanunlarına göre ilk bildiriyi yapanlar üst seviye bir meziyet elde ederdi. İsyanda onların da parmağı olsa bile birdenbire hatalarının farkına varıp ilk itirafta bulundukları sürece, en azından cezaya ailelerini dahil etmemiş olurlardı.
Ayrıca en önemlisi de: dava tamamen kapanana kadar ilk itirafçıya işkence edilmez, onu gözaltına almazlar ya da cezalandırmazlardı.
Ceza Bakanlığı dava sona erene dek kesin surette ilk itirafçının güvenliğini sağlamak zorundaydı.
Nangong Jingnu: "Ding Yi. İki saltanattır aramızda olan bir büyüğümüz oluşunu göz önünde bulundurduğum için seni defalarca kez alttan aldım ama hâlâ aklını başına toplamayı reddediyorsun."
Ding Yi: "Bu yetkilinin ispatı kesinlikle hakiki. Majesteleri katı bir biçimde araştırmaya yanaştığı sürece ipuçlarının bulunacağı garanti. Meclisin üzerindeki potansiyel tehlikeler defedilebildiği müddetçe bu yetkili ölümü kabul ediyor!"
Nangong Jingnu: "Harika, ne kadar da harika bir içten sadakat. Ding Yi'nin bildirdiği şeyden burada bulunan herkesin az ya da çok haberi vardır, değil mi? Sizler de mi... buna katılıyorsunuz?"
Xing Jingfu, Gongyang Huai ve Jin vilayeti grubundan yetkililer sırayla öne çıktı. Xing Jingfu ile Gongyang Huai bu meseleye dair hiçbir şey bilmediklerini ifade ettikten sonra Jin vilayeti yetkililerinin temsilcisi olarak Qin De söz aldı, "Majestelerine bildiriyorum, bu yetkili Saray Önü Generali Ding Yi'nin yaptığı bildirinin katıksız bir yalan olduğu kanaatinde. İftira niteliğinde bir suçlama. İmparatorluk Eşi zamanında Jin vilayetinde üç sene genel valilik yaptı. İmparatorluk Eşi'nin idaresi altında Jin vilayetindeki ticaret düzeldi ve nüfus arttı. İmparatorluk Eşi halkı kendi çocukları gibi önemser, sıklıkla gidip çiftçilerle birlikte boş arazileri ıslah ederdi. Jin vilayetindeki tüm ilçeleri gezdi ve halkın herhangi bir şikayetiyle bizzat ilgilendi. Görevde olduğu üç senede halktan insanların resmi makamlara getirdiği tüm şikayetlerle uygun bir şekilde, tek bir yanlış yapmadan ilgilendi. Herkesin bildiği üzere Jingjia birinci yılda veba salgını Jin vilayetini vurmuştu. On evden dokuzu boşalmıştı. İmparatorluk Eşi'nden önce ondan fazla genel vali atanmış fakat hiçbiri tatmin edici sonuçlar ortaya koyamamıştı. Lakin İmparatorluk Eşi yalnızca üç yıllık bir sürede ispatladı ki Jin vilayeti kurtarılamaz bir durumda değildi; sıkıntı, kurtarıcıların bu işe kendilerini adamamasıydı. İmparatorluk Eşi yerel örf ve adetleri, gelenekleri, araziyi ve iklimi adı gibi biliyordu. Eğer birileri çıkıp da onun Jin vilayeti vatandaşı olmadığını dile getirecekse ilk karşı çıkan bu yetkili olacaktır. İmparatorluk Eşi İmparatoriçe ile aynı pozisyondadır, statüsü soylu ve saygındır. Bu yetkili ciddiyetle Majestelerinden Ding Yi'nin raporunu hükümsüz kılmasını ve bu davranışının ardındaki amacı soruşturarak kanunda yazdığı üzere Ding Yi'yi ağır bir cezaya çarptırmasını talep ediyor!"
Qin De bunları dedikten sonra yetkili cübbesinin alt eteklerini yayarak yere diz çöktü.
Arkasında dikilen Jin vilayeti grubundaki bir düzineden fazla yetkili de onu izleyerek diz çöktü, ardından yüksek bir tonda, "Majesteleri lütfen tekrar gözden geçirsin!" diyerek seslendiler.
Nangong Jingnu çok rahatlamıştı. Tıpkı Qin De'nin dediği gibiydi: Qi Yan bir kabile yerlisi olsa da, Wei Krallığı vatandaşı olan insanların yapamayacağı pek çok şey yapmıştı. Erdemi hedeflemek ve edinmek; Qi Yan'ın Jin vilayetinde ektiği nezaket tohumu çoktan yeşermişti.
Nangong Jingnu Gongyang Huai'ye baktı. O ise hafifçe başını aşağı yukarı salladı.
Nangong Jingnu: "Sayın bakanlar, lütfen kalkın."
Kalabalık: "Majestelerine teşekkürler."
Nangong Jingnu: "Bakanların sözlerini duymak içimi rahatlattı. Fakat üst rütbedekileri gücendirme suçu işlemek anlamına geldiği halde Ding Yi meclisin önünde bir suçlamada bulunabildiğine göre onun da makul sebepleri olduğuna inanıyorum. İmparatorluk Eşi önemli bir pozisyondur; bu, krallığın geleceğini ilgilendiriyor. Meclis yetkililerinin akıllarında şüphe olduğuna göre, İmparatorluk Eşi'ne güvendiğim halde onlara bir açıklama sağlamam gerek. Fakat..."
Nangong Jingnu bir an durakladıktan sonra devam etti, "Bu ilk ve son sefer olacak. Eğer İmparatorluk Eşi'nin masum olduğu ortaya çıkarsa birileri tekrar anlaşmazlık çıkarmaya cüret ettiği takdirde hiç merhamet göstermediğim için beni suçlamayın. Ding Yi?"
Ding Yi dişlerini sıktırdı, "Bu yaşlı yetkili emre uyuyor."
Nangong Jingnu soğuk bir tavırla güldü, "Söyleyeceğim emri duyur. Chengchao Sarayı'na bugünden itibaren kilit vurulacak. İç meclis kısmı, İmparatorluk Ailesi Bakanlığı ve Yüce Kurul ortak bir duruşma düzenleyecek. Her gün öğleden ikindiye kadar bu üç makamın yetkilileri incelemek ve kanıt toplamak için arama emriyle Chengchao Sarayı'na girecek. Günün geri kalan saatlerinde hiç kimse herhangi bir sebeple İmparatorluk Eşi'ni huzuruna çağıramaz!"
Afallayan Ding Yi telaş içinde, "Majesteleri, bu mesele Ceza Bakanlığına bırakılmalı... Böyle bir soruşturmadan nasıl sonuç alınabilir ki?" diye sordu.
Nangong Jingnu'nun gözlerinde tehlikeli bir hava belirdi. Gülümseyerek, "Benden hâlâ İmparatorluk Eşi'mi Ceza Bakanlığı zindanına da kapatmamı mı istiyorsun?" dedi.
Ding Yi başını sertçe yere vurdu, "Bu yetkilinin haddine değil. Ama dava ortak yargılama için Ceza Bakanlığı, Yüce Kurul ve iç meclise bırakılabilir. İmparatorluk Eşi geçici olarak Yüce Kurul'da ağırlanabilir..."
Nangong Jingnu: "Küstah! Bu yüce Wei Krallığı'nın nehirleri ve dağları Nangong ailesinin yönetiminde mi, yoksa senin Ding ailenin mi?"
Ding Yi: "Majesteleri lütfen bağışlasın, bu yetkili sadece... sadece... kanunlara göre bir öneride bulunuyor."
Nangong Jingnu: "Kanunlara göre mi? Kanunlara göre üçüncü seviye basit bir Saray Önü Generali olan seni imparatorluk ailesinin bir ferdini gücendirme suçundan ötürü Wumen'e* dek sürüklemiş olmam lazımdı! İmparator babam hâlâ hayatta olsaydı Ding hanesindeki herkesin yüzer başı bile olsa işlediğin suçu telafi etmeye yetmezdi! İşlerin şu anki konuma gelmesinin sebebi Ding hanesinin çok ulu olması değil. Sebebi, İmparatorluk Eşi'min adını aklamak istemem. Öyle bile olsa İmparatorluk Eşi benim partnerim. İmparatorluk Eşi'nin üç makamın ortak duruşmasına sokulması halihazırda yapılabilecek en kötü muamele. Böyle bir mesele asla dışarıdan kullara teslim edilemez." (Ç/N: 午门 Wǔmén/ meridyen kapısı, Çin'in Pekin kentindeki Yasak Şehir'in güney ve en büyük kapısıdır.)
Lu Boyan ilk yere diz çöken oldu. Ding Yi ile arası iyi olan pek çok general de onu izleyerek aynını yaptı, "Majesteleri, lütfen öfkenize hakim olun."
Nangong Jingnu meclis salonunun yan tarafına bir bakış attı. Ding Yi'nin yanında dikilen bütün meclis yetkililerini aklına kazıdı. "Meclis dağılmıştır."
***
0 notes
Text
Sonra birden aklına gelir uzaklara dalarsın. Hafif bir gülümseme dudaklarına ilişirken küçük bir gözyaşı damlası suratına öpücükler bıraka bıraka gider...
1 note
·
View note
Text
Hen oradayım, hem değilim
Her şeyin biraz içinde,
Ama tümüyle dışındayım.
Bu hikayeye dokunmuşum mesela,
Biraz, dokunmak denirse buna.
Bir ara bir yol dönemecinde denk düşmüşüz
Ben onun karmaşasında silinip giden bir noktayım şimdi.
Benim içinse açik seçik bir yara,
İzi tam şuramda duruyor gizli saklı
Her anı aklımda,
Her bir cümle, gülümseme, gözyaşı,
Ve deniz kokusu..
0 notes
Text
Mesele
“Akılsız yöneticilerin sürdürdüğü acı bir süreçti bu.
Hırsızlar yasallaştırıldı; otorite, baskı rejimini destekledi; zayıf olana zulmetmek normal bir hal aldı; kalabalıklar hem dövülüyor hem de övülüyordu.
Böylece insanlığın bencilliğinin ilk dokunuşuyla suçluları aciz, katiller ise huzurun evlatları ilan etti; insanlığın başlangıçtaki açgözlülüğü büyüdü ve insanlıktan katbekat fazlasıyla intikamını aldı.” Bir Gözyaşı, Bir Gülümseme - Halil Cibran.
Geçtiğimiz yüz yılın başlarında Halil Cibran tarafından Amerika’da yaşarken, El-Muhacir gazetesinde tefrika edilmiş olan bir meramıdır bugün halen geçerliliğini muhafaza etmeyi sürdüren. Birkaç satırlık meram, var edilmiş olan güncenin içerisinde konumlandırılmış ol insan halinin de yöneten / ezen ile yaşayan / ezilen arasındaki farkı göstermesi açısından bir deneyimi paylaşır. Demokrasi mefhumunu diline pelesenk ederken siyasetin, mimli ve kötülük saçan aktörlerinin eylediği şeyin her nasıl bir biçimde gündelik yaşam ihtimalini alt üst ettiğini bildirir, Cibran. Normatif yerle bir edilirken, kötülük ve cerahatin kutsanıp, aralıksız bir biçimde el üstünde tutulması / yönlendirici addedilmesiyle bugün hem kel hem fodul kalakalan demokrasi deneyiminin de nasıl bir istenç ile birlikte alaşağı edilip durulduğu gözler önüne serilir. Suçlu ve katillerin sırtlarının sıvazlandığı, toplumun iyi temsiline örnek addedildiği bir zeminin aşağı yukarı bir asırdır yerli yerinde durduğunu da göstere gelir Halil Cibran’ın meramı.
Bencilliğin, kuralları yok etmek üstüne kurmaya devam eden düzen sahipliliğinin vesair çıkagelen yeniden ve yeniden kurumsallaştırılan tahakküm parametrelerinin etrafında bir asır nasıl heba edilmiş bugün bunu görmek düşündürücü değil midir? Yoksunlaştırılarak, eksik konularak, sürekli sınanıp her daim kazıklanarak, dertten derde koşturularak, hani neredeyse hiç aralıksız denetim, gözetim ve tahakküme resmen rehin bilinerek, edilerek bir kere daha müşterek bir yaşam idesinin var edilmesi engellene durulur. Tahakkümü var eden otoritenin, hırsız, katil, suçlu, arsız ve pek çok başka sıfatlara ulaşmış olan alenen ol göz bebeği ilan ettiği zümrelerin, sıradan insanlara karşıt / koşullu bir yıkıcılığı aralıksız olarak var ettiği zamanlardan geçiyoruz, bir koca asır sonra, hala ve hala.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “HDP MYK üyesi Doğan Erbaş’ın tutuklanmasına tepki gösteren Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Oluç, "Hiçbir arkadaşımız boyun eğmedi ve eğmeyecek” dedi.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmeleri değerlendiren Oluç, Maliye Bakanlığı’ndaki görev değişikliğine değindi. Oluç, “Mehmet Şimşek, ‘ekonomi ile ilgili tanımlama yaparken rasyonel zemine döneceğiz’ dedi. Dönüp dönmeyeceğini göreceğiz. Meclis’te de rasyonel zemine dönülmesi gerektiğini söylüyoruz” dedi. 27’nci dönemde 14 binin üzerindeki soru önergelerinden sadece bin 200 tanesine cevap verildiğini hatırlatan Oluç, "Bu vahim bir durumdur. Soru önergeleri ile bile denetim yapamayan bir meclis söz konusu olmuştur” dedi.
Halk İçinde Mücadele
Yeni dönemde temel haklar, özgürlük ve demokrasi noktasında mücadelelerini sürdüreceklerini belirten Oluç, Meclis dışında halkın arasında da çalışmalarını sürdüreceklerini vurguladı. Oluç, şunları söyledi: "Kazanımlarımızı genel olarak halkın kazanımlarını korumak, bunları artırmak ve büyütmek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Daha büyük bir emek ve mücadele ile sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışacağız. Partimizin grubu en çok kadın temsiline sahip olan gruptur. Neredeyse yarı yarıya ulaşmıştır oranlar. Genç bir gruptur elbette ki bu temsil özelliklerimizle hem kadınların hem de gençlerin bu toplumdaki taleplerini ve beklentilerini karışlamaya çalışacağız. Rolümüzü en uygun şekilde yerine getirmeye çalışacağız. Yani meclis ile yerelin ve halkın bağını daha güçlü kurmak için mücadele edeceğiz.”
Asgari Ücret
Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına dikkat çeken Oluç, asgari ücretin iktidar ile işçi temsilcileri arsında bir pazarlık gibi ele alındığına vurgu yaptı. Oluç, “Özellikle son birkaç yılda bu böyle Erdoğan’ın ya da iktidarın işçilere emekçilere gönlünden kopan bir lütuf gibi sunuluyor. Konu böyle bir konu değil, herkes bunu biliyor. Asıl mesele şudur; 'asgari ücret neden bu kadar önemlidir' sorusunun cevabının verilmesi gerekiyor. Çünkü bu ülkede yaşayan nüfusun yarısından çoğu asgari ücretle çalışıyor. Yani emekçiler işçiler asgari ücrete mahkum edilmiş durumda. Esas sorun buradan kaynaklanıyor, bu sorunun çözümü nasıl olur? Buna kafa yorulması gerekirken bu yapılmıyor. Bakın Türk-İş’in verilerine göre Mayıs 2023 için Türkiye’deki 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 10 bin 362 lira oldu. Yoksulluk sınırı ise 33 bin 752 lira oldu. Asgari ücret 8 bin 506 lira. Şimdi neresinden tutacaksınız da asgari ücreti tartışacaksınız? Yani asgari ücret zaten açlık sınırının çok altında yer alıyor. Yani buradan biz bir rakam telaffuz etmek yerine sendikaların açlık ve yoksulluk verilerinin onların taleplerinin baz alınması gerektiğini bir kez daha belirtiyoruz. Asgari ücretin belirlenmesinde ve işçi emekçi ve emeklilerin maaşlarının belirlenmesinde baz alınacak enflasyon rakamını yine düşük gösterdi. Çeşitli hile ve hurdaya başvurarak bunu yaptı” diye belitti. Oluç, komisyon üyelerine, “Sendikaların, işçi emekçi temsilcilerinin taleplerine dikkat edin. O talepleri değerlendirin ve bu doğrultuda asgari ücretin saptanması için adım adın” çağrısında bulundu.
Gözaltı ve Tutuklamalar
Seçimler sonrasında artan gözaltı ve tutuklamalara değinen Oluç, "Bu iktidarın operasyonlardan bir fayda sağlayamayacağını görmemesi gerçekten hayrete düşürücü bir durum” dedi. Şirnex’te seçim sonrasında en az 100 kişinin gözaltına alındığını hatırlatan Oluç, “Bu tesadüf mü? Şirnex’teki seçim yenilgisinin intikamını mı almaya çalışıyorsunuz? Seçim sonuçlarının intikamını mı almaya çalışıyorsunuz? Bu tür gözaltı ve tutuklamalarla boyun eğdirme, mücadeleden vazgeçirme anlayışının tutmadığını defalarca gördünüz. Bir kez daha göreceksiniz" diye kaydetti.
‘Doğan Erbaş Boyun Eğmez’
HDP PM ve MYK üyesi Doğan Erbaş’ın tutuklanmasına tepki gösteren Oluç, “Doğan Erbaş gibi yıllarca bu partinin yöneticiliğini yapmış, avukat bir kişinin gözaltına alınırken verilen bu görüntüler, iktidarın zihniyetini görüntüledi. Doğan Erbaş boyun eğdi mi? Eğmedi. Bu tür uygulamalara maruz kalan hiçbir arkadaşımız boyun eğmedi ve eğmeyecek. Doğan Erbaş gibi hiçbir Kürt ve demokrat da boyun eğmez. Doğan Erbaş’ın onurlu tutumu hepimize önemli bir ders olması gereken bir tutumdu” ifadelerini kullandı.”
Bir asır öncesinden çıkagelen Halil Cibran’ın meramına paralellikler barındıran bir yepyeni dünya, onun ortasında da inadıyla çürütülmeye devam olunan bir Türkiye’den kesit karşımıza çıkartılır. Saruhan Oluç sırasıyla olmakta olanın, var edilmiş yeni ülkenin her dönemeçte nasıl da atfedildiği gibi kucaklayıcı / kapsayıcı değil tastamam kelimesi kelimesine bölücü / ayrımcı / tahakküme ön ayak bir yapım olduğunu da ifşa eder. Mesel, meram buradadır. Emeğin sömürülmesi sürecinde çıkagelen rakam telaffuzlarının bütün o reklama boğulup, güzellemelerle geçiştirilmek istenen iyileştirmelerin ardında sıradanları daha da kuşatacak olan cendere ortadadır. Açlık sınırının asgari ücrette belirleyici olması halinin aşılmadığı bir zeminde, var edilecek her düzenlemenin de bir boş çaba olduğu bir kez daha ortaya çıkar. Bütünüyle yaşamın ehven olandan alıkonulmasının meseli ne olacaktır ki sahiden, sahi ama sahiden?
Bir yandan da siyasi pragmatizmin var ettiği ötekiler kampına dahil olan kimler varsa onlara yönelik, doğrudan ve kesintisiz bir lincin de yinelendiği bir zeminde, hem ekonomik, hem sosyopolitik, hem de hayatın ta kendisini tanımlamaya yardımcı olacak şeylerin / etmenlerin lağvedilmesinden sonra geriye ne kalır ki? Gözaltılar, tutuklamalar ve bitimsiz bir hale entegre edilmiş olan Kürd düşmanlığının vardığı eşik misal hiç mi ama hiç mi düşündürücü değildir. Seçim sathı mahallinden çıkıldıktan hemen sonra var edilmiş olagelen baskın göz dağlarının arasında hangi demokrasi eriminden bahis açılır, açılabilir? Düz ovada siyaseti ağızlarında sakız edip, uydur kaydır montaj videoları öne sürüp, bir siyasi hareketi alt etmek için var edilmiş tahakküm halinin kendisi bir utançtan ötesi değil midir? Yüzüncü yılını kutladığını zikreden bir cumhuriyet olgusunda hala mı o ötekisinden / öteki sanılandan bunca nefret edilmektedir. Tümden yalanlara gelişigüzel ne kadar uydurma / hurafe lafazanlık varsa bununla bir hat çizip, biz ve ötekiler ayrımının her kime ne faydası olacaktır? Yakın dönemde binlerce üyesi tutsak edilmiş, onlarca vekili tutsak kılınmış olagelen Kürd Özgürlük Hareketinden, Doğan Erbaş gibi, sözünü var ettiği mücadelesinde ortak bir ülke, geleceğinin çok daha belirgin bir perspektif içinde eşitlik ilkesi içinde ilerleyebileceğini savunan bir avukata, müdahil olduğu bir yaşam akdine karşıtlık bu tahakküm hamlesi, o tutsaklıkla son verilebilir mi? Sahiden böyle bir şey mümkün müdür, sorgular mıydınız?
Ezberlerin boşlukta salındığı bir zemindeyiz. Hakikat örtbas edilsin, edilebilsin de sonrası ne olursa olsun denilerek aşılan güzergahlardan geçiyoruz. Muktedirin “şahlanış” namıyla yürütmeye çalıştığı yeni dönemin ilericiliği değil tam tersine gerilemeyi, daha yoksun daha açık bir yoksulluğu barındıran bir menzil hülyasından ibaret olduğu bir kere daha kanıtlanıyor. Seçim bahsi üstünden üç hafta geçtikten sonra oluşturulan her rota, Halil Cibran’ın vurguladığı, özene bezene zikrettiği, kayda geçtiği bir ortadoğululuk imgesi içinde halen devam eden şu ülkeyi de bildiriyor. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı sınama hallerinin kıyısında, bir türlü muktedirin kendisinin kılamadığı bir zeminde hayatın un ufak edilmesinin basit bir mesel addedilip geçiştirilmesine devam olunuyor. İyi de böyle bir istikamet bu kadar bariz bir fasit döngü içerisinde hayatın ehveni kalır mı? Sıradanlar için tek bir umut zerresi geriye konulur mu?
Herkesi kucaklayan, kapsayıcı bir liderlik pratiği diye çıkılan güzergahta oluşturulan tüm o cendere halleri bir şeyleri izaha yetmiyor mu? İmkanı olanın zaten pılını pırtısını toparlayıp, gittiği uzaklara yollandığı bir zeminde, seçeneksizler, sınıfsal sömürünün tam da ortasında bir lokma, bir hırkayla yoluna devam etmesi gereken / bu söylenenlere en ufak bir iyileştirme var edilemeyecekken nasıl bir şahlanış söz konusu edilebilir ki değil mi? Kürd illerinde aralıksız şiddetin, gözaltı ve baskıların yüzlerce yurttaşa işkenceyle var edildiği bir zeminde hangi sorun aşılabilir ki? Doğan Erbaş gibi tutsak edilenlerin yanında isimleri artık anılmaya gerek duyulmayanların yaşadıkları travmalar ne olacaktır ki? Hiç ama hiçbir türlü bitmeyen bir nefret seremonisinin yeniden takdis edildiği güncellendiği bir zeminde hayat bunca kolayca zapturapt altına alınan, kırılan, dökülen, derdest edilen, edilebilen bir mesel midir, nedir yani? “İnsanlığın bencilliğinin ilk dokunuşuyla suçluları aciz, katiller ise huzurun evlatları ilan etti; insanlığın başlangıçtaki açgözlülüğü büyüdü ve insanlıktan katbekat fazlasıyla intikamını aldı.” Cibran’ın değindiği odaktan bildirirken, yaşatılan her gün bambaşka acılara çıkartılırken sahiden o devinimden bir yarının var edilemeyecek olduğunu idrak edebiliyor muyuz? Bu satırları yazarken artık kaçıncı keredir bilinmez Cumartesi Anneleri / İnsanlarının Galatasaray Meydanında bir kere daha gözaltına alındığı haberi düşüyordu ajansa. Böylesine kötülüğün el üstünde tutula geldiği, yalanın / riyanın el üstünde tutulup, kötünün / kötülüğün yüceltildiği bir yerde yaşam insan kalabilene nedir ki bir azaptan gayrı... İtiraz ediyor musunuz, yoksa bu hal iyi mi! Düşünür müydünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: In Turkey, The Fight For Democracy Isn’t Over – Derviş ÇİMEN – HDP Europe / Jacobinmag
#arzihal#mesele#meram#yorum#acı#elem#keder#ortadoğu#yıkım#cendere#hakikat meseli#söz hakkı#halil cibran#türkiye gerçekliği#başkalaşma#insan hakları#ysp#hdp#asgari#yaşam nereye?#su çürüdü#kötülük#fasit daire#cürüm#akıl#yol nereye?#biyopolitika#demokrasi#yüzüncü yıl#cumhuriyet
0 notes
Text
Bir gün;
Yaşamın uzun çabası sona erdiğinde,
Ve boş ellerimiz kucaklarımızda dinlenirken,
Biz bir tepenin üstünde oturacağız,
Ve günlerin tantanalı törenini izleyeceğiz:
Bir gülümseme ile, birkaç gözyaşı ile ve içimizi çekerek.
Behice BORAN
ingilizceden çeviri
Mahmut Topon
1 note
·
View note
Text
ona "seni seviyorum" demek isterdim. sesinin üzerine ağlamak ve konuşmadan onu anlamak. bir hasret mektubu gibi gözlerine sığınmak isterdim. onu kucaklamak, bağrıma basmak, öpmek, koklamak isterdim. o eğer o olmasaydı, uğruna ölebilirdim. o, o olsaydı, orada yanı başımda dursaydı; cennetleri cehennem, sebepleri neden yapabilirdim. keşke şurada tekrar bulabilsem. bıraktığım gibi. küçük bir gülümseme ve bir kaç damla gözyaşı ile o’nu sevebilirdim.
709 notes
·
View notes
Text
Bir gün gülümsemek için gözyaşı der ki..."Seni kıskanıyorum, sen her zaman çok mutlusun." Gülümseme yanıtlar..."Yanılıyorsun!"..."Çoğu zaman ben sadece seni saklayacak bir maskeyim."
#ruhsuzbiadam#alıntı#postlarım#tumblr#platonik aşk#edebiyat#felsefe#mesafeler#kırık kalpler#hasret#hüzün#hayaller#hayat#huzur#hayata dair#hasretim#sevgi#sözlerim#aşk#sevgilim#seni seviyorum#sevmek#siir#siirsokagi#ay ve gece#günaydın#gece#iyi geceler#geceye not#sozler
131 notes
·
View notes