#Beden Ayetleri
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kur'an okunan yere erzak koyun !
Müslüman Dr. Aidin Salih hanım; -Kuran okunan yere erzak koyun ! derdi.
Su'ya şifa ayetleri okuyun, Kuran okuyun alın size doğal antibiyotik, canlı hücreli, Anne nefesi değmiş gibi
Çünkü kişi, iman gücünü yükselttikce Manevi mizacı tüm hücrelerine galip olmaya başlar .
Manevi haliniz güçlendikçe; ,geçmişiniz, sıkıntılarınız, bunalımlarınız , siliniyor demektir.. Kaygılarımıza, vesveselerimize takılıp kaldıkça yada o niye öyle dedi bu niye böyle yaptı diye düşündükçe biz farkında olmasakta önce Ruhumuz Sonrasında bedenimiz ve beynimiz hasta oluyor.
Bu sebebledir ki biz davamızda yol alamıyoruz, bırakalım davayı Ailemizde dahi huzuru bulamıyoruz.
Herkes şeker gibi~ Antidepresan tüketir hale gelmiş
neden?
Mevlamız ile aramızı açtığımızdan, Dua etmeyi unuttuğumuzdan,
Mevla'mıza dertlenmeyi bilmediğimizden, Tevbemizi azalttığımızdan..
Sadece ama sadece, bir Besmele'nin manevi gücünü yazsak sayfalar yeter mi?
Hangimiz avuçlarımızın içine dualar,
Felak-Nas okuyup bedenimizi Mesh ediyoruz ? çocuklarımıza bunu yapıyormuyuz?
Biz manevi huzurumuzu kaybettiğimiz AN beden sağlığımızıda kaybetmeye başladık kardeşler.
Bakın bunu misallendirmek istiyorum.
Yakub Aleyhisselam Yusuf'unu kayıb ettiğinde ne yaptı?
•Kaygılandı, vesveselendi , •buhranlara düçar oldu.. Streslendi düşüne düşüne ağlaya ağlaya sonunda bu haller onu hasta etti, Gözleri görmez oldu! Ama ne zaman:ki vazgeçti, manevi unsurunu kuvvetlendirdi, tamamen TESLİM oldu. işte o zaman ALLAH c.c. Yusuf'unu ona geri verdi..
Kaygısı çokken, evinin yakınındaki Kenan kuyusundaki Yusuf'unu görmüyor, hiss etmiyordu. Kaygılarını atınca 10 günlük mesafeden Yusuf'unun kokusunu almaya BAŞLAdı. SubhanALLAH..
Bizde bu misalden çok nasihat çıkarmalıyız kardeşlerim..
İçine düştüğümüz buhranlardan sağlıklı düşünemiyor ,neticesinde sağlıklı kararlar alamıyor ve son olarak beden sağlığımızı da kaybediyoruz.
Sonrasında, Antidepresan Ağına düşüyor kendi ellerimizle kendimizi delirtiyoruz.
Oysa ALLAH c.c bize bir susam tanesini bile şifa olsun diye göndermedi mi ?
N E D E N Yahudi' nin KORTiZON ilacına inandıkta
İSLAM'ın her derde deva çörekotunu şifadan saymadık?
Biz iyileşmek için şifayı temiz yollardan aramadık ki.
Keyfimize göre zarurettir zaruret dedik ve her türlü şeyi nefsimize helal saydık.
Oysa ALLAH c,c Haram kıldığı hiçbirşeyin içine şifa koymamıştır!
Gelin evvela manevi olarak ISLAM mizacımızı kuvvetlendirelim.
Size en tatlı reçeteyi yazıyorum;
Vaktinde kılınan namaz,
Allaha yalvarırcasına okunan bir cüz Kur'an,
içine dua okunup içilen bir bardak su,
gözyaşlarıyla ıslanmış bir elbise;
Emiin olun ki Ruh ve Beden sağlığınız için en şifalısıdır.
Hemde hiç yan etkisi ve komplikasyonu yok.
Allahümme salli alâ Seyyidinâ ve Nebiyyinâ Muhammed
51 notes
·
View notes
Text
💎ÖNEMLİ HATIRLATMALAR💎
💎Mutfağa girdiğinizde ve Yemek yapmaya başladığınızda *Ettehiyyatü, Kevser, İhlas* Surelerini okumaya gayret edelim...
Hem bütün nimetleriniz bereketlensin..
Hem de yemekleriniz güzel ve bereketli olsun..
*Dua ile yapılan ve yenen yemek
Hem ruha hem bedene şifadır* biiznillah...
💎 Evdeki suya şifâ ayetleri ve sabahları inşirah süresi okuyup üfleyin ailece için..
Hem iç huzuruna ve ferahlamaya vesile olur hem de evin içine huzur ve maddi manevî güç verir..
💎 Evlerinizin içinde muhakkak Kuran-ı kerim okuyup bitirdikten sonra ; mutfak dâhil tüm odalara üfleyin..
💎 Evin içinde muhakkak güzel doğal bir koku (tütsü olur) bulundurun melekler güzel kokuları sever ve Kuran -ı kerim okunup güzel kokan yere muhakkak gelirler..
Meleklerin olduğu her yerde huzur ve iç rahatlığı olur ve bereket olur.. İç âleminizde mutsuzluk ve huzursuzluk kalmaz depresyon o eve uğramaz..
💎 Yemek ve salatalarınıza sirke koyun. koymuyorsanız bile günde bir kez sirkeli su için Efendimiz aleyhisselam buyurmuştur " *Sofralarınızdan sirkeyi eksik etmeyiniz* "
Sirke ayrıca doğal antibiyotiktir içinde _penisilin_ vardır.. Tıbbi olarak ispatlanmıştır..
Boğaz ağrılarında sirkeli su ile gargara yapmak biiznillah şifa verir..
Efendimiz aleyhisselam , 1400 yıl önceden bize sirkenin faydasını bildirmistir.. Daha nice hastalıklara şifa olur *ayrıca zayıflamaya da yardımcıdır biiznillah* ...
💎 İnsanın iman gücü yükseldikçe ve inancı arttıkça adeta vücut ağrı kesici almış ve rahatlamış gibi gelen hastalıklarla daha kolay başeder ..
Manevi güç tüm hücrelerine yayılıp galip olmaya başlar..
Hala tam olarak beynin işlevselliğinin çözülmediği şu zamanda doktorlarda kabul etmiştir ki iman ve inanç beyini uyarır, zorluklarla çok daha kolay başetmesine vesile olur...
💎 Manevî hâliniz güçlendikçe;
*geçmişinizde sizi üzen olaylar
*sıkıntılarınız,
*bunalımlarınız silinir
Kaygılarınıza, vesveselerinize takılıp kaldıkça;
kaygı sendromu ve obsesyon oluşturursunuz Veya başkalarının yaptıklarını hep düşündükçe
O niye öyle şeyler dedi? Bu niye böyle yaptı? ... gibi ...
Etrafınız sizi çok bunaltır ve depresyona girersiniz...
İnsanların değil sizin neyi nasıl yaptığınız önemlidir...
💎 İlk başta farketmesek de; bu konulara takıldıkça hem ruhumuz , sonrasında da bedenimiz yorulmaya ve hasta olmaya başlar
💎 Bu nedenle hem ailemizde huzur kalmaz , hem de inancımızda yükselmeyi, insanlara vesile olmayı, davamızı, hayrı ve güzelliği anlatmakta başarısız olur
💎 Hem kendimize , hem etrafımıza faydalı bir birey olamayız..
💎 Bugün günümüzde herkes psikologlara koşuyor onlarca terapi alıyorlar !..
Neden?
💎 Allahu Teala ile konuşmadığımızdan...
💎 Duâ etmeyi unuttuğumuzdan...
💎 Çok tevbe etmediğimizden..
Biliyor musunuz?
💎 Her vakitte, düzenli olarak namazlarımıza devam edebilmek için bile gün de en az 100 Estağfurullah çekmemiz gerekir.
çünkü günahlarımız namaz kılmamıza engel olabilir..
Çoğu insan içinden gelir namaza başlar ama devam ettiremez.
İşte bu sebeptendir çok *Estağfurullah* çekmek gerekir...
Hani bir söz var ya...
💎 *Hayat avucunuzdan akıp gitmeden Avucunuzda ki duaya tutunun..*
İşte biiznillah o dua kurtaracak bizi ruhumuzu benliğimizi....
Dûa ile Vesselâm...
24 notes
·
View notes
Text
"Şiire namelerin cümle oluşunun hissi derler. Nameler harftir, harflerin kalbi var mıdır ki his verir? O vakit kalbinde o namenin hissi vardır ki name gönlüne his verir. İşte Hakk'â aşk da bunun gibidir. Kur'ân'ın kalbi sensindir. Kur'ân ayetleri kalbinde varsa, his verir. Yoksa o da birkaç harfin birleşimidir. Hakk'â aşk da böyledir. Kalbinde varsa O'na dair bir iz, his bedene can verir.." 🍂
23 notes
·
View notes
Text
Kur'an'da Nasip Açma Duası
Kur'an'da Nasip Açma Duası
Kur'an'da Nasip Açma Duası İnsanın hayatında başına gelen her şey nasip işidir. Kur'an'da Nasip Açma Duası: Bu nedenle nasipte olmayan bir şeyi yaşamanız imkânsızdır. Allah inancı olan herkes, başına gelecek olanların Allah'ın takdir ettiği bir durum olduğunun bilincindedir. Ancak bazı insanlar, hayal ettikleri mutluluğu bulamadıkları zaman nasiplerinin kapalı olduğunu düşünürler. Bunun için nasip açma duasına ihtiyaç duyarlar. Kuranda nasip açma duası bulunmaktadır. Bu duayı okuduğunuz zaman Allah'ın izni ile nasibiniz açılacaktır.
Ahzab Suresi İle Nasip Açma
Kur'an-ı Kerîm'de yer alan Ahzab Suresi ile nasip açılabilir. Evde kendiniz bu sureyi okuyabilirsiniz. Ahzab Suresi sayesinde Allah'ın izniyle nasibiniz açılabilir. Kuranda nasip açma duası denildiğinde karşımıza Ahzab Suresi çıkmaktadır. Bu dua nasıl okunması gerekirse öyle okunmalıdır. Eğer gerekli şartları yerine getirmezseniz, duanız kabul olmayabilir. Bu nedenle dua adabını çok iyi bilmeniz önemlidir. Ahzab Suresini Nasıl Okumak Gerekir? Ahzab Suresi, Kuranda nasip açma duası olarak kabul edilen bir suredir. Eğer nasibinizin açılmasını istiyorsanız, bu sureyi her gün yedi kez okumanız gerekir. Yedi günden sonra yine okumaya devam etmek isterseniz, 21 gün veya 41 gün olarak tamamlayabilirsiniz. Burada duanın okunacak gün sayısı önemlidir. Aksatmadan yerine getirmeniz, duanın kabul olması için gereklidir. Bu nedenle istikrarlı bir şekilde duayı okumaya devam etmelisiniz. Nasip Açma Duası Okumak Günah Mıdır? Nasip açma duası okumak günah değildir. Çünkü burada Allah'a karşı yapılan hiçbir yanlış yoktur. Kuranda nasip açma duası ile Allah'tan bir şey istemek yanlış olmaz. Allah'ın ayetleri ile ondan nasibin açılmasını talep etmek, çok doğal bir durumdur. Bu nedenle içiniz rahat olsun. Nasip Açma Duası İçin Medyuma Gidilir Mi? Nasip açma duası için medyuma gitmeye gerek yoktur. Çünkü dua, her insanın yapabileceği bir uygulamadır. Ancak medyumun dua konusunda daha bilgili olduğunu varsayarsanız, o zaman medyuma gitmenizde bir sakınca yoktur. Bu nedenle dua konusunda önemli bir aracı olan medyumları tercih edebilirsiniz. Nasip açma duası için medyuma gitmeyi düşünüyorsanız, medyumun nasıl bir deneyime sahip olduğunu iyi bilmeniz gerekir. Duanızın daha güçlü olacağına inanıyorsanız, nasip açma duası için medyuma gidilebilir. Kur'an'da Nasip Açma Duası Okurken Dikkat Edilmesi Gerekenler Kur'an'da nasip açma duası okurken dikkat edilmesi gereken durumlar vardır. Bu durumlar şunlardır: - Beden temizliği sağlanmalıdır. - Dua yapılacak ortam temiz olmalıdır. - Allah'a tüm kalbinizle yönelmelisiniz. - Duayı hatasız bir şekilde okumalısınız. - Nasip açma için dua ne kadar okunması gerekiyorsa o kadar okunmalıdır. Bunlara dikkat ettiğiniz de Allah duanızı kabul edecektir. Duanızı bitirdikten sonra Allah'a hakkınızda en hayırlı olanı vermesi için de dua edebilirsiniz. Kendinizi tamamen duaya vermeniz önemlidir. Ayrıca duanızda samimi olunuz. Kur'an'da Nasip Açma Duası Okumanın Zararı Var Mıdır?
Allah'tan dua ile bir şey istemenin hiçbir zararı yoktur. Çünkü dua etmek ve Allah'tan yardım istemek insanın fıtratında vardır. Bu nedenle insan dua ederken fıtratına ters bir şekilde hareket etmemektedir. Kur'an'da nasip açma duası okumak, zararı olmayan bir davranıştır. Dua etmek için gerekli olan hazırlıklarınızı yerine getirdiğiniz takdirde, duanızın kabul olmasını bekleyebilirsiniz. Allah, yapılan her şeyi bilendir. Bu nedenle duanızı da mutlaka duyacaktır. Duanızı ettikten sonra Allah'ın dilediğinizi yerine getireceğine olan inancınızı hep taze tutun. Böylece imanınız daha güçlü olacaktır. Ve duanız kısa zaman içerisinde kabul olacaktır. Nasip Açma Duası İle Nasip Gerçekten Açılır Mı? Nasibi belirleyen sadece Allah'tır. Allah'tan başka kimse nasibinizi açamaz. Bu neden nasip açma için gidebileceğiniz en doğru kişi Allah'tır. Allah'a giden yol ise duadan geçer. Bundan dolayı dua etmekten vazgeçmeyin. Kur'an'da nasip açma duasını düzenli olarak okursanız, Allah hakkınızda hayırlı olanı kapınıza gönderecektir. Duada inanç çok önemlidir. Bunun için inancınızı asla kaybetmeyin. Maûn Suresi İle Nasip Açma Kur'an-ı Kerîm'de yer alan Maûn Suresini okuyarak da nasip açma duası yapabilirsiniz. Duayı okuduğunuz zaman nasibinizin açılması niyetiyle bu duayı okuduğunuzu belirtin. Her gün bu duayı okuduğunuz zaman Allah, size elbet cevap verecektir. Nasibinizi Allah'tan istediğiniz sürece o nasip dünyanın bir ucunda da olsa elbet bir gün size gelecektir. Read the full article
0 notes
Text
Direnişi sinemada anlatmak... / Seran VRESKALA
Direnişi sinemada anlatmak… / Seran VRESKALA
Direnişi sinemada anlatmak… Seran VRESKALA yazdı: 2018 yılında 56’ncı Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında gerçekleştirilen Antalya Film Forumu’un “Work in Progress” kategorisinde, İlham Adar Bakır’ın yönetmenliğini yaptığı “Anne: Sınırı Geçtin” isimli belgeseli ödül kazandı. ** Ödül alalı üç yıl olmasına rağmen belgesel hala bitmemiş çünkü sadece isminin bile insanda bir merak…
View On WordPress
0 notes
Text
kur’an ayetleri karşısında akleden kalp,
ürperen yürek,
yaşaran göz,
teslim olan beden isteyen bir kitaptır..
37 notes
·
View notes
Text
BEDENI VE RUHİ ♦️( ŞİFAMIZ )♦️İÇİN
*- Erzagınızı Kur'an okunan yere koyun..!*derdi Rahmetli anneanneciğim.😥 ve mutlaka
Suya *şifâ ayetleri okuyup iç..,*diyede eklerdi..sonra yaradılış gayeni unutma ve
*Kur'an oku..*onu rehber edin diyede tembihlerdi..
Çünkü kişi îmân gücünü yükselttikçe manevî mizacı tüm hücrelerine *galip olmaya başlıyor hakikaten..
*Manevî hâlimiz güçlendikçe;
• geçmişimiz,
• sıkıntılarımız,
• bunalımlarımız *siliniyor.*Rabbimin izniyle..
* Kaygılarımıza,
* vesveselerimize takılıp kaldıkça
*ya da*
*"O niye öyle dedi?"*
*"Bu niye böyle yaptı?*
diye düşündükçe,
*farkında olmasak da önce Ruhumuz, sonrasında da bedenimiz ve beynimiz hasta oluyor.*;((
Bu sebebledir ki, *biz Hak olan davamızda yol alamıyoruz.*
Bırakalım davayı,
*ailemizde dâhi huzuru bulamıyoruz.*
*Herkes,* şekerleme tüketir gibi *Antidepresan tüketir hâle geldi;((.*
Neden?
*Mevlâmız ile aramızı açtığımızdan,*
*Duâ etmeyi unuttuğumuzdan,*
*Mevlâmıza dertlenmeyi bilmediğimizden,
*Tevbemizi azalttığımızdan...
Sadece ama sadece bir *Besmele'nin manevî gücünü yazsak sayfalar yetmez...*
Hangimiz *avuçlarımızın içine duâlar, Felâk-Nas'lar okuyup bedenimizi mesh ediyoruz?
Peygamberimiz SAV ellerine okuyup
hertarafına sürüp hep yatarmış
Bunu *çocuklarımıza da yaptırıyormuyuz?
Biz *manevî huzurumuzu kaybettiğimiz an,
ruh ve beden sağlığımızı da kaybetmeye başladık, ;((
Bakın, bunu misallendirmek istiyorum.
*Hz. Yakub (as) Yusuf'unu kaybettiğinde ne yaptı?
• Kaygılandı,
• vesveselendi,
• buhranlara düçar oldu...
Streslendi, düşüne düşüne, ağlaya ağlaya sonunda bu hâller onu hasta etti ve gözleri görmez oldu!..
*Ama ne zaman* vazgeçti,
*manevî unsurunu kuvvetlendirdi,
*Allah (cc)'a tam bir teslimiyet gösterdi,
*işte o zaman* Allah (cc) *Yusuf'unu ona geri verdi.
*Kaygısı çok iken,* evinin yakınındaki Kenan kuyusundaki Yusuf'unu görmüyor, hissetmiyordu.
*Kaygılarını atınca,* 10 günlük mesafeden *Yusuf'unun kokusunu almaya* başladı.
SubhanAllah!..
Hep birlikte de bu misalden *çok nasihat çıkarmalıyız,*gibi;((
İçine düştüğümüz buhranlardan dolayı;
* sağlıklı düşünemiyor, neticesinde de
* sağlıklı kararlar alamıyor ve
son olarak da ruh ve beden sağlığımızı kaybediyoruz.
Sonrasında;
*Antidepresan Ağına* düşüyor, kendi ellerimizle kendimizi delirtiyoruz...maalesef;((
Oysa RABBIM, (cc),
*bize bir susam tanesini bile şifa olsun diye göndermedi mi?*
*NEDEN Yahudi'nin KORTİZON ilâcına inandık da İslâm'ın her derde devâ ÇÖREKOTUnu şifadan saymadık?!..*
zeytin yagı bal vesaire bunların herbiri şifadır ölüm hariç herderde şifadır
21 kuru üzümü hergün üstüne inşirah okuyup yersek bizim için şifadır EFENDIMIZ sav.tavsiye etmiş..Ben yok saymisim;((
Biz, iyileşmek için şifâyı temiz yollardan aramadık ki!..
haram olan nevarsa yiyilip iciliyor nasil saglıklı olabilirki bedenler
Keyfimize göre, *"zarurettir, zarurettir"* dedik ve her türlü şeyi nefsimize helâl saydık.
Oysa Allah (cc),
*Haram kıldığı hiçbir şeyin içine şifâ koymamıştır.*
Bizler sanirim , evvelâ manevî olarak İslâm mizacımızı kuvvetlendirmeliyiz..
En SEVGILI olan efendimiz olan Peygamberimiz sav.*en tatlı reçeteyi yazmış bize;*
• Vaktinde kılınan namaz,
.samimi bir tövbe Estagfirullah El Azim
• Allah'a yalvarırcasına okunan bir cüz Kur'an,
• İçine Kur'an'dan duâ okunup içilen bir bardak su,
• Gözyaşlarıyla ıslanmış bir seccade ve elbise;
Ne dersiniz*ruh ve beden sağlığımız için bundan daha şifalı bir ilaç yok gibi ..
Hem de *hiç yan etkisi ve komplikasyonu yok.* Rabbim bizi yolunda giden kullardan eylesin haramlardan muhafaza etsin
bedenimizi aklımızı kalbimizi muhafaza etsin ve bizi KENDISINE layik kul,habibi edibine sav.layik ümmet eylesin.inşaAllah YaMuin🤲🏻
Ne olur Rabbim dualarimizi en güzeliyle kabul eyle ..Amin elfi amin 🤲🥀🌺🌹
14 notes
·
View notes
Text
Dr. Aidin Salih hanım diyor ki;
*- Erzakınızı Kur'an okunan yere koyun!*
Suya *şifâ ayetleri okuyup için,*
Kur'an okuyun!
*Alın size doğal antibiyotik; canlı hücreli, anne nefesi değmiş gibi.*
Çünkü kişi *îmân gücünü yükselttikçe, manevî mizacı*
tüm hücrelerine *galip olmaya başlar.*
*Manevî hâliniz güçlendikçe;*
• geçmişiniz,
• sıkıntılarınız,
• bunalımlarınız *siliniyor.*
* Kaygılarınıza,
* vesveselerinize takılıp kaldıkça
*ya da*
*"O niye öyle dedi?"*
*"Bu niye böyle yaptı?*
diye düşündükçe,
*farkında olmasak da önce Ruhumuz, sonrasında da bedenimiz ve beynimiz hasta oluyor.*
Bu sebebledir ki, *biz davamızda yol alamıyoruz.*
Bırakalım davayı, *ailemizde dâhi huzuru bulamıyoruz.*
*Herkes,* şekerleme tüketir gibi *Antidepresan tüketir hâle gelmiş.*
Neden?
*Mevlâmız ile aramızı açtığımızdan,*
*Duâ etmeyi unuttuğumuzdan,*
*Mevlâmıza dertlenmeyi bilmediğimizden,*
*Tevbemizi azalttığımızdan...*
Sadece ama sadece bir *Besmele'nin manevî gücünü yazsak sayfalar yetmez...*
Hangimiz *avuçlarımızın içine duâlar, Felâk-Nas'lar okuyup bedenimizi mesh ediyoruz?*
Bunu *çocuklarımıza da yapıyor muyuz?*
Biz *manevî huzurumuzu kaybettiğimiz an, ruh ve beden sağlığımızı da kaybetmeye başladık, kardeşler...*
Bakın, bunu misallendirmek istiyorum.
*Hz. Yakub (as) Yusuf'unu kaybettiğinde ne yaptı?*
• Kaygılandı,
• vesveselendi,
• buhranlara düçar oldu...
Streslendi, düşüne düşüne, ağlaya ağlaya sonunda bu hâller onu hasta etti ve gözleri görmez oldu!..
*Ama ne zaman* vazgeçti,
*manevî unsurunu kuvvetlendirdi,*
*Allah (cc)'a tam bir teslimiyet gösterdi,*
*işte o zaman* Allah (cc) *Yusuf'unu ona geri verdi.*
*Kaygısı çok iken,* evinin yakınındaki Kenan kuyusundaki Yusuf'unu görmüyor, hissetmiyordu.
*Kaygılarını atınca,* 10 günlük mesafeden *Yusuf'unun kokusunu almaya* başladı.
SubhanAllah!..
Biz de bu misalden *çok nasihat çıkarmalıyız,* kardeşlerim...
İçine düştüğümüz buhranlardan dolayı;
* sağlıklı düşünemiyor, neticesinde de
* sağlıklı kararlar alamıyor ve
son olarak da ruh ve beden sağlığımızı kaybediyoruz.
Sonrasında;
*Antidepresan Ağına* düşüyor, kendi ellerimizle kendimizi delirtiyoruz...
Oysa Allah (cc),
*bize bir susam tanesini bile şifa olsun diye göndermedi mi?*
*NEDEN Yahudi'nin KORTİZON ilâcına inandık da İslâm'ın her derde devâ ÇÖREKOTUnu şifadan saymadık?!..*
Biz, iyileşmek için şifâyı temiz yollardan aramadık ki!..
Keyfimize göre, *"zarurettir, zarurettir"* dedik ve her türlü şeyi nefsimize helâl saydık.
Oysa Allah (cc),
*Haram kıldığı hiçbir şeyin içine şifâ koymamıştır.*
Gelin, evvelâ manevî olarak İslâm mizacımızı kuvvetlendirelim!
Size *en tatlı reçeteyi yazıyorum;*
• Vaktinde kılınan namaz,
• Allah'a yalvarırcasına okunan bir cüz Kur'an,
• İçine Kur'an'dan duâ okunup içilen bir bardak su,
• Gözyaşlarıyla ıslanmış bir seccade ve elbise;
Emiin olun ki, *ruh ve beden sağlığınız için en şifâlı* ilâçtır.
Hem de *hiç yan etkisi ve komplikasyonu yok.*
Allahümme salli alâ Seyyidinâ ve Nebiyyinâ Muhammed.
44 notes
·
View notes
Text
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM
TASAVVUF EVRENSELDİR (FITRİDİR) BEZMİ ELESTTE BAŞLAMIŞTIR İnsanların Allahı c.c. fıtraten pek sevmesi insanın Kalbini ve Ruhunu o özellikte yarattığı içindir.insanın bu özelliği bezmi elestte Rabbimizin insandan önce Ruhlarımızı yarattığında onlara Muhatap olup Elestü Birabbiküm Bensizin Rabbiniz değilmiyim diye hitap ettiğinde Bela diye cevap verip Ruhlarımız zaten yaratılışımızda olan
Allah c.c. a olan sevgimiz de açığa çıkarak Rabbimizin Cemaline Kemaline Aşık olup Marifetullaha ve Muhabbetullaha ermişiz fakat bu dünyaya ve beden lerimize geldiğimizde Bu bedene bu benliğe bu nefse kapıldığımız derecede Ruhumuzdaki Rabbimize
Olan Aşkımız küllenmiş Ona olan Marifetimiz perdelenmiştir. Yok olmamıştır.Rabbimiz bizim zaten Ruhumuzda Ona olan Aşkımızı Marifetimizi Ruhumuzdaki perdelerden sıyrılarak açığa çıkarıp hatırlamamız.için Peygamberler Kitaplar ve Ayette bildirdiği Sabrettikleri takdirde onların içlerinden Allah c.c.ın yoluna irşad eden önderler (mürşidler üstadlar Rabbani alimler hocalar)
tayin ederiz dediği Allah c.c. ın Tasarrufu terbiyesi ilhamı, ilmi ledünnisi, manevi emri, ve sevki ilahisi altındaki vazifelileri gönderniştir.Bu vazifelilerin Hepsinin derecelerinin çok yüksek ve aynı olması vede bu vazifelilerin tayin edildiğini bilmesi zorunluluğu ve şartı yoktur. Çünkü insanlar aynı derecede olmadığı için ve fıtraten tedrici tekamül edebilecek surette yaratıldığı için bu Rabbimizin Tasarrufu yardımı terbiyesi altında olarak tayin edilmiş olanlar aynı derecede olmaz ve tamamen aynı yönde ve surette vazife yapmazlar.Ve bu kişilerin Mutlaka hepsinin vazifeli ve tayin edilmiş olduģunu bilmesi şart ve zorunlu değildir.Çünkü imtihan sırrı sebebiyle ve hem kendisinin hemde başkaların bundan zarar görmemesi için.Şimdi konuyu dağıtmamak için sona bıraktığım bazı konulara değinmek istiyorum Bezmi elestte Ruhlarımızın Allaha c.c. Muhatap olduğumuzda Onun Cemaline Kemaline Aşık olup Marifetullaha erdiğimizi söylemiştik işte bu dünyada bizim mükemmeliyetçi oluşumuz güzel manalı hikmetli mantıklı sözlerden hoşlanmamız, güzel seslerden tınılardan hoşlanmamız.Rabbimizin sanatlı nizamlı hikmetli faydalı Yarattığı şeylerden hoşlanmamız insanların yaptığı ve ortaya koyduğu
güzelliklerden hoşlanmamız bizim Ruhumuzun Rabbimizin Cemaline Kemaline olan aşkımızdan ve marifetimizden geliyor ve bu güzelliklerin ruhumuzdaki perdeleri örtüleri çeşitli derecelerde aralıyarak ruhumuza Rabbimizin Cemalinin
ve Kemalinin güzelliğine olan aşkını marifetini hatırlatıp hissettirmesinden kaynaklanıyor. Hatta Kadiri tarikatının Abdulkadiri Geylani k.s. den sonra Piri Sanisi kabul edilen Eşref Oğlu Rumi k.s. Dervişin kapının gıcırtısından dahi cezbeye geleceğini ifade etmiştir.İşte bu kapı gıcırtısının dervişin ruhundaki perdeleri aralamasına vesile olarak bezmi eleste Ruhunun kavuştuğu Allaha olan aşkını ve ona olan marifetini hissettirmesidir. Cezbeye tutulmasının sebebi budur.Rabbimiz Kuranı Kerimde Müminlerin
Allahın ismi anıldığında ve Ayetleri okunduğunda Cezbe ile ürperdiklerini ve İmanlarının kuvvetlendiğini bildirmektedir.Peygamberimiz Aleyhisselamda Ahirde gelenlerden çok ibadet ettikleri halde Kuran okuyacaklar fakat boğazlarından aşağıya inmiyecek onlar okun yaydan çıktığı gibi imandan çıkacaklar buyurmuştur bunları öğrendikten sonrada umarım kapı gıcırtısından bile cezbeye tutulan dervişler ve tasavvufu dalgaya alıp küçümseyenler olmaz
Tevfik Ve Hidayet Allah c.c. tandır.
3 notes
·
View notes
Text
Miraç kelime anlamı olarak, “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamına gelir.
Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vesellem) göğe yükselerek Cenab-ı Mevla’nın huzuruna kabul edildiği geceye Miraç Gecesi denmiştir. Birçok ilahi sırrı, hikmet ve bereketi bünyesinde barındıran bu gece İsra suresinin ilk ayetinde şöyle ifade edilmektedir: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsra, 1)
İsra ve Miraç olayı Yüce Allah’ın sevgili peygamberine bir mükafatı ve ilahi bir mucizesidir. Çektiği bütün sıkıntıları, içine düştüğü üzüntüleri, zorlukları ve yorgunlukları, hatta kendisine vahyedilenleri tebliğ ederken ve davetini yayarken karşılaştığı zorlukları unutturacak bir hediyedir.
Nitekim Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke’de insanlara hakkı tebliğ etmesinden dolayı müşrikler tarafından çeşitli eziyetlere maruz bırakılmıştı. Kendisine, ailesine ve müminlere ambargo uygulanmış, kimse onlarla alışveriş yapmamış, günlük ihtiyaçlarını giderme hususunda bile sıkıntı içine girmişlerdi. Bu sıkıntılı zamanlardaki en büyük destekçilerinden amcası Ebu Talip’i, kısa süre sonra da değerli hanımı, müminlerin annesi Hz. Hatice’yi (radıyallahu anha) kaybetmiş ve birbiri ardına gelen bu olaylar dolayısıyla çok üzülmüştü. İşte bütün bu sıkıntılardan sonra dost dostunu mükafatlandırdı ve onu kendi katına yükseltti.
Hicretten bir buçuk yıl kadar önce Recep ayının yirmi yedinci gecesi Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), Cebrail vasıtasıyla Mekke’den alınmış, oradan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’yagetirilmiştir. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) burada birçok peygamberle görüşmüş ve onlara imamlık yaparak namaz kıldırmıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.v) Mekke’den alınıp Kudüs’e getirilmesine, Kuran’ın tabiriyle “Gece yürüyüşü” anlamına gelen “Leyle-i İsra” adı verilmektedir.
Aslında Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) gerçek yolculuğu bundan sonra başlamıştır. İşte Miraç, adını bu yolculuktan alır. Zira Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) dünya üzerindeki yolculuğundan semalara doğru bir yolculuğa, hiçbir gözün görmediği ve hiçbir kulağın işitmediği, Allah’ın kendisine ve ümmetine birçok hediyeler vereceği bir yükselişe geçmiştir. Cennet nimetlerini ve cehennem azabını müşahede etmiştir…
NAMAZ MÜMİNİN MİRACIDIR
Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) o sonsuz alemden dönüşünde müminlere hediyeler de getirmiştir. Bu manevi hediyeler yüce Allah’a şirk koşmayan her müslümanın cennete gireceği, Bakara suresinin son üç ayeti (Amene’r-resulü) ve beş vakit namazdır.
Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi vesellem), Miraç’ta gerçekleşen Allah ile mülakatı hadisesi, namaz içinde sembolik olarak yaşanmaktadır. Bu sırra işaret için Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) “Namaz müminin miracıdır” buyurmuştur. Namaz, kulun günde beş defa yaradanın huzuruna çıkması O’nunlabuluşması, divanında durması ve O’nunla yüz yüze gelmesi demektir. Bu yüce divanda, arada hiçbir vasıta olmadan her türlü dilek ve ihtiyacını kul bizzat Allah’a arz eder, O’na sığınır, yalnızca O’ndan yardım diler.
İmam-ı Gazali (rahmetullahi aleyh) der ki, namaza başlayan kişi cenneti sağında, cehennemi solunda, Sırat’ı, ayaklarının altında, Allah’ın da (celle celaluhu) kendisine yönelmiş olduğunu düşünür.
Böylece Namaz, dinin direği, imanın alameti, amellerin en faziletlisi ve Allah’a en sevimli olanıdır. Namaz, kalbin nuru, gönüllerin sefası, takva ehlinin göz aydınlığı, müminlerin miracıdır. Bu sebeple her mümin namaza başladığında, namazın kendisinin miracı olduğunu, dolayısıyla yüce Allah’ın huzurunda bulunduğunu bilmelidir. “Kulun rabbine en yakın olduğu an secde halidir” buyuran Rasul-i Zişan Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) müminin miracını böyle izah etmektedir. Nitekim Allah (celle celaluhu) “…biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf/16) buyurmuyor mu?
MİRAÇ GECESİNİ NASIL İHYA ETMELİYİZ?
Miraç gecesi, ulvi bir gecedir. Bu mübarek geceyi gaflet içerisinde geçirmemeli, ibadetle Allah’a karşı şükran borçlarımızı ödemeliyiz. Namaz kılmalı, Kur’an okumalı ve Allah’tan af ve bağışlanma dilemeliyiz. Ayrıca ailemize de bu gecenin anlam ve önemini öğretmeliyiz. Çevremizdeki yoksullara ve kimsesiz çocuklara yardım elimizi uzatmalıyız. Annemizi, babamızı ve büyüklerimizi ziyaret edip dualarını almalıyız. Ebediyete intikal etmiş olanlarımızı rahmetle anarak ruhlarını şadetmeliyiz. Dostlarımızla tebrikleşmeli, sevgi ve saygı duygularımızı perçinlemeliyiz.
Mümin mübarek kandil gecelerini birer fırsat bilmeli, bu müstesna zaman dilimlerinde Allah’a daha da yakın olmaya çalışmalıdır. Şunu unutmamalıdır ki, Allah’a yakınlık, O’nun emirlerini yerine getirmek, yasak ettiği şeylerden kaçınmakla mümkündür.
MİRAÇ KANDİLİNDE ORUÇ
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Recep ayında bir gün ve gecesi vardır ki, her kim o günde oruç tutup gecesini ibadetle ihya ederse, yüz sene oruç tutmuş gibi sevap kazanır. Bu gece Recep’in bitimine üç gün kala olan gecedir (Miraç Kandili)”
Halife Ömer b. Abdülaziz (rahmetullahi aleyh) Basra valisi Haccac’agönderdiği bir mektupta şöyle demiştir: “Sana, senenin dört gecesini tavsiye ediyorum. Bu gecelerde Allah Teala’nınrahmeti sağanak halinde yağar: Recep ayının ilk gecesi (Regaip Kandili) ile yirmi yedinci gecesi (Miraç Kandili), Şaban ayının yarısındaki gece (Berat Kandili) ve Ramazan Bayramı gecesi (bayramın bir gün öncesinin akşamı).”
(Hüseyin OKUR , Semerkand Aile Dergisi, Temmuz 2009.)
Mi’rac’ta Verilen Hediyeler
Allah Teâlâ mi'racda Resûlullah'a (sallallâhü aleyhi ve sellem) ümmetine ulaştırmak üzere üç önemli hediye verdi:
1. Günde beş vakit namaz.
2. Bakara suresinin son iki ayeti.
3. Ümmetinden Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmayanların affedilip cennete gireceği müjdesi.
(Müslim, imân, 278, 279; Tirmizî, Tefsîrü'l-Kur'ân, 53; Nesâî, Salât, 1; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 2/138)
Bu üç hediye, kıyamete kadar gelecek her mümine verilmiş en büyük hediyelerdir. Bu hediyeler kısaca, iman, namaz ve niyazdır. Bunların bu gecede ikram edilmesinin özel bir manası vardır. Onlar olmadan manevî mi'rac, yüce Allah'a yakınlık olmaz.
Ayrıca bunların yanında Mirac’ta, şu emirler Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) bildirilmiştir:
1- Allah’tan başkasına kulluk etmemek,
2- Ana ve babaya iyi davranmak,
3- Hısıma, yoksula, yolda kalmışa hakkını vermek,
4- Cimri ve müsrif olmamak,
5- Evladını yoksulluk korkusu ile öldürmemek,
6- Fuhuş ve zinaya yaklaşmamak,
7- Cana kıymamak,
8- Yetim malı yememek,
9- Ahdi (verilen sözü) yerine getirmek,
10- Ölçü ve tartıda hile yapmamak,
11- Hakkında bilgi sahibi olunmayan şeyin ardına düşmemek,
12- Yeryüzünde gurur ve kibirle yürümemek, büyüklük taslamamak.
(Semerkand Dergisi, Mirac-ı Nebî, Mehmet Işık, Kasım Ayı, 1999)
.....
MİRAÇ AKAİD KONUSU
SUAL: Bazı inancı zayıf olan kimseler Peygamberin mîrâchâdisesine inanmıyorlar. Mîrâç hâdisesine inanmamak küfre vesile olur mu?
CEVAP: Mîrâc ile isrâ birbirleriyle ilgili oldukları için kısaca her ikisini açıklamak îcâb eder. İsrâ lügatta; "gece vaktinde yürütmek"' anlamım ifâde eder. Istılahta ise Peygamberi gece vaktinde Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksâ'ya götürmektir. İsrâ hâdisesi, Kur'ân-ı Ke-rîm'in nassı ile sabit olduğundan onu inkâr etmek küfürdür.
Mîrâc ise; lügatta merdiven gibi, yükseğe çıkmak için vasıta olan şeydir. Istılahta ise Peygamber'in Mescid-i Aksa'dansemâlara ve âlem-i ulviye çıkmasıdır.
Mîrâc olayı Peygamber'in hadîsiyle sabit olmuştur. Ancak hakkında vârid olan hadîsler mütevâtir değil, meşhur ve âhâdolduklarından Mîrâcı inkâr eden kimse kâfir değildir, bidatçıdır.
FETVAYI NAKLEDEN ALİM: Halil Günenç Hoca Sellemehüllah
.....
Bildiğiniz gibi Miraç mucizesinin ruh ile mi yoksa beden ile mi gerçekleştiği hep tartışma konusu olmuştur. Ehli sünnet dışı akımlar miracın rüyada ve ruh ile olduğunu iddia ederlerken Ehli Sünnete göre miraç, uyanıkken hem ruh ve hem beden ile olmuştur.
1- Kur’an Rüyada Vahyolmaz
Birinci ve en önemli delilimiz hiçbir zaman Kur’an ayetlerinin rüyada vahyedilmemiş olmasıdır.
Peygamberlerin rüyası da vahiydir ancak bunlar Kuran ayeti olamazlar. Bütün İslam âleminin ve alimlerinin bildiği gibi Kur’an ayetleri rüyada indirilmemiştir ve böyle bir şey mümkün değildir.
“Amenerrasulü” olarak bildiğimiz Bakara suresinin son ayetleri de Miraç’da gelmiştir. Dolayısıyla miracın rüyada olduğunu iddia etmek çok büyük ve vahim bir hata olur ki, bu ayetlerin de rüyada gelmiş olduğunu iddia etmiş olur.
Kur'an'ın tüm ayetleri Cibril vasıtasıyla gelmiştir.
Vahyin, rüyada, kalbe ilham olarak, arı vızıltısı şeklinde geliş şekilleri vardır. Lakin; Kur'an'a geçen tüm vahiy Cebrail aleyhisselâm ile gelmiştir.
إِنَّهُۥ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ ذِى قُوَّةٍ عِندَ ذِى ٱلْعَرْشِ مَكِينٍ
O (Kur´an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş´ın sahibi (Allah´ın) katında itibarlı bir elçinin (Cebrail´in) getirdiği sözdür. (Tekvir; 19-20)
(Seyid Muhammed Maliki Alevi, Usulu't Tefsir)
Miraç'ta, Amenerrasulu'nün Cibril vasıtası olmadan Nebi aleyhisselâm'a verilmesi en sahih kavle göre doğru değildir. Zira; Kur'an'a geçen vahiyde Cibril vasıtası şarttır.
Miraç'ta verildiğini kabul etsek de; daha sonra yine Cibril vasıtasıyla indiğini ve Kur'an'a yazıldığını kabul etmek gerekir.
....
Miraç, Efendimiz Aleyhisselam'ın uyanıkken, beden ve ruh beraber yapmış olduğu yolculuktur.
Eğer; rüyada olmuş olsa idi, bunun mucize olması imkansızdır.
Uyanıkken olduğuna en büyük akli delil ise, Ebu Cehil gibi kafirlerin itirazıdır.
Öyle olmasa idi, ben de rüyamda nerelere gidiyorum der, mücadele etmezdi.
(Şerhu Akaidi'n Nesefi)
2- Kulluk Ruh İle Olmaz
Allahu Teala’nın İsra hakkında indirdiği ayete bir bakalım:
“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (İsra 1)
Ayeti kerimede özellikle “kul” (abd) kelimesinin seçilmesi boşuna değildir. Kulluk, ruhun canlı tuttuğu beden ile yapılır. Yani ruh tek başına kul sayılmadığı gibi ruhun alınmasıyla kulluk vazifesi de bitmiş olur. Dolayısıyla Allahu Teala’nın“kul” kelimesini özellikle kullanması bu mucizenin ruh ve beden ile beraber olduğuna ayeti kerimenin işaret ettiği bir delildir.
3. Rasûlullah aleyhisselam, Miraç'ta Rabbini görmüştür.
Bunda ihtilaf yoktur.
İhtilaf ise; gözü ile mi, yoksa gözsüz mü gördüğü noktadadır..
Ekseri ulema, göz ile görmediği kanaatindedir.
İbni Abbas radıyallahu anh, gözü ile gördüğü görüşündedir.
İmam Nevevi'nin tercih ettiği görüşte budur.
(Şerhu Akaidi'n Nesefi)
15 notes
·
View notes
Text
Doktor Tavsiyesi 🌼
-Kuran okunan yere erzak koyun! derdi.
Suya şifa ayetleri okuyun,Kuran okuyun alın size doğal antibiyotik,canlı hücreli,anne nefesi değmiş gibi 😄
Çünkü kişi, iman gücünü yükselttikce manevi mizacı tüm hücrelerine galip olmaya başlar..
Manevi haliniz güçlendikçe; geçmişiniz,sıkıntılarınız,bunalımlarınız siliniyor demektir.. Kaygılarımıza,vesveselerimize takılıp kaldıkça yada o niye öyle dedi bu niye böyle yaptı diye düşündükçe biz farkında olmasakta önce ruhumuz sonrasında bedenimiz ve beynimiz hasta oluyor.
Bu sebebledir ki biz davamızda yol alamıyoruz,bırakalım davayı ailemizde dahi huzuru bulamıyoruz. Herkes şeker gibi antidepresan tüketir hale gelmiş neden?
Mevlayla arayı açtığımızdan..
Dua etmeyi unuttuğumuzdan,Mevla'mıza dertlenmeyi bilmediğimizden,tevbemizi azalttığımızdan..
Sadece ama sadece bir Besmele'nin manevi gücünü yazsak sayfalar yeter mi?
Hangimiz avuçlarımızın içine dualar,felak-naslar okuyup bedenimizi mesh ediyoruz,çocuklarımıza bunu yapıyoruz?
Biz manevi huzurumuzu kaybettiğimiz an beden sağlığımızıda kaybetmeye başladık kardeşler..
Bakın bunu misallendirmek istiyorum.
Yakub Aleyhisselam Yusuf'unu kaybettiğinde ne yaptı?
Kaygılandı,vesveselendı,buhranlara düçar oldu..
Streslendi düşüne düşüne ağlaya ağlaya sonunda bu haller onu hasta etti.. Gözleri görmez oldu!
Ama ne zaman ki vazgeçti,manevi unsurunu kuvvetlendirdi,tamamen teslim oldu işte o zaman Allah Yusuf'unu ona geri verdi..
Kaygısı çokken evinin yakınındaki Yusuf'unu görmüyor,hissetmiyordu. Kaygılarını atınca 10 günlük mesafeden Yusuf'unun kokusunu almaya başladı.
SubhanAllah..
Bizde bu misalden çok nasihat çıkarmalıyız kardeşlerim.. İçine düştüğümüz buhranlardan sağlıklı düşünemiyor neticesinde sağlıklı kararlar alamıyor ve son olarak beden sağlığımızı da kaybediyoruz.
Sonrasında antidepresan ağına düşüyor kendi ellerimizle kendimizi delirtiyoruz.
Oysa Allah bize bir susam tanesini bile şifa olsun diye göndermedi mi?
Neden Yahudi'nin kortizonuna inandıkta,İslam'ın her derde deva çörekotunu şifadan saymadık?
Biz iyileşmek içinde şifayı temiz yollardan aramadık ki..
Keyfimize göre zarurettir zaruret dedik ve her türlü şeyi nefsimize helal saydık..
Oysa Rahman haram kıldığı hiçbirşeyin içine şifa koymamıştır!
Gelin evvela manevi olarak İslam mizacımızı kuvvetlendirelim.
Size en tatlı reçeteyi yazıyorum;
Vaktinde kılınan namaz,Allaha yalvarırcasına okunan bir cüz Kuran,içine dua okunup içilen bir bardak su,gözyaşlarıyla ıslanmış bir elbise; inanın bana ruh ve beden sağlığınız için en şifalısıdır.
Hemde hiç yan etkisi ve komplikasyonu yok 🤗😊
213 notes
·
View notes
Text
"Dr. Aidin Salih hanım;
-Kuran okunan yere erzak koyun! derdi.
Suya şifa ayetleri okuyun,Kuran okuyun alın size doğal antibiyotik,canlı hücreli,anne nefesi değmiş gibi 😄
Çünkü kişi, iman gücünü yükselttikce manevi mizacı tüm hücrelerine galip olmaya başlar..
Manevi haliniz güçlendikçe; geçmişiniz,sıkıntılarınız,bunalımlarınız siliniyor demektir.. Kaygılarımıza,vesveselerimize takılıp kaldıkça yada o niye öyle dedi bu niye böyle yaptı diye düşündükçe biz farkında olmasakta önce ruhumuz sonrasında bedenimiz ve beynimiz hasta oluyor.
Bu sebebledir ki biz davamızda yol alamıyoruz,bırakalım davayı ailemizde dahi huzuru bulamıyoruz. Herkes şeker gibi antidepresan tüketir hale gelmiş neden?
Mevlayla arayı açtığımızdan..
Dua etmeyi unuttuğumuzdan,Mevla'mıza dertlenmeyi bilmediğimizden,tevbemizi azalttığımızdan..
Sadece ama sadece bir Besmele'nin manevi gücünü yazsak sayfalar yeter mi?
Hangimiz avuçlarımızın içine dualar,felak-naslar okuyup bedenimizi mesh ediyoruz,çocuklarımıza bunu yapıyoruz?
Biz manevi huzurumuzu kaybettiğimiz an beden sağlığımızıda kaybetmeye başladık kardeşler..
Bakın bunu misallendirmek istiyorum.
Yakub Aleyhisselam Yusuf'unu kaybettiğinde ne yaptı?
Kaygılandı,vesveselendı,buhranlara düçar oldu..
Streslendi düşüne düşüne ağlaya ağlaya sonunda bu haller onu hasta etti.. Gözleri görmez oldu!
Ama ne zaman ki vazgeçti,manevi unsurunu kuvvetlendirdi,tamamen teslim oldu işte o zaman Allah Yusuf'unu ona geri verdi..
Kaygısı çokken evinin yakınındaki Yusuf'unu görmüyor,hissetmiyordu. Kaygılarını atınca 10 günlük mesafeden Yusuf'unun kokusunu almaya başladı.
SubhanAllah..
Bizde bu misalden çok nasihat çıkarmalıyız kardeşlerim.. İçine düştüğümüz buhranlardan sağlıklı düşünemiyor neticesinde sağlıklı kararlar alamıyor ve son olarak beden sağlığımızı da kaybediyoruz.
Sonrasında antidepresan ağına düşüyor kendi ellerimizle kendimizi delirtiyoruz.
Oysa Allah bize bir susam tanesini bile şifa olsun diye göndermedi mi?
Neden Yahudi'nin kortizonuna inandıkta,İslam'ın her derde deva çörekotunu şifadan saymadık?
Biz iyileşmek içinde şifayı temiz yollardan aramadık ki..
Keyfimize göre zarurettir zaruret dedik ve her türlü şeyi nefsimize helal saydık..
Oysa Rahman haram kıldığı hiçbirşeyin içine şifa koymamıştır!
Gelin evvela manevi olarak İslam mizacımızı kuvvetlendirelim.
Size en tatlı reçeteyi yazıyorum;
Vaktinde kılınan namaz,Allaha yalvarırcasına okunan bir cüz Kuran,içine dua okunup içilen bir bardak su,gözyaşlarıyla ıslanmış bir elbise; inanın bana ruh ve beden sağlığınız için en şifalısıdır.
Hemde hiç yan etkisi ve komplikasyonu yok 🤗😊"
Yağmur Mirzayeva 11.07.2018/
12 notes
·
View notes
Text
Şifa için Okunacak Sureler
Şifa için Okunacak Sureler
Şifa için Okunacak Sureler Hayatta her şeyin başında gelen, sağlıktır. Günümüzde çok çeşitli hastalık ve bir o kadar da tedavi yöntemi bulunmaktadır. Bu nedenle, olası sağlık problemleri için öncelikle doktora başvurulur. Ardından da Yüce Allah’ın Şafi sıfatı ile verdiği şifaya sığınılır. Bir an önce hastalıklardan kurtulmak için Kur’an-ı Kerim’de yer alan hastalıktan kurtulma ayetleri ve şifa duası ile Allah’a dua edilir. Çok sayıda kişi hastanelerde aldığı tedavinin yanı sıra şifa dualarını da öğrenmek istiyorlar. Şifa için okunacak sureler, ağır hastalara okunabileceği gibi ameliyattan çıkan hastalara da okunur. Hadis kaynaklarında Peygamber Efendimizin okuduğu şifa duaları önemli bir yer tutar. Şifa için okunan sureler hakkında bilgileri, yazımızın devamında bulabilirsiniz.
Hastaya Bebeğe Okunacak Dua
Kur’an-ı Kerim’de birçok hastanın şifa bulması için okunacak dua bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in kendisi bizzat şifadır. Peygamber Efendimiz, şöyle buyuruyor: - “İki şifa vardır; bunun biri baldır, diğeri Kur’an-ı Kerim’dir.” Hadis-i şeriflerde rivayet edilene göre; Fatiha Suresi’nin hem yılan ısırması gibi fiziki hem de psikolojik rahatsızlıklara şifa olduğu bilinmektedir. Kur’an-ı Kerim’de maddi- manevi bu hastalıklara şifa olacak dua bulunmaktadır. Bilinmelidir ki esas şifa verici Allah’tır. Cenab-ı Hak, El- Şafi ismiyle kullarına şifa dağıtır. Yani bütün dertlerin devası ve şifanın kaynağı Allah’tır. Biz kullar, şifayı Yüce Allah’tan beklemeliyiz. Ancak, vasıta olacak dua ve surelerin neler olduğunu da en doğru, ilim sahibi hocalardan öğrenebiliriz.
Ağır Hasta için Okunacak Sureler
İnsan için sağlık dünyadaki en değerli hazinedir. Sağlığını kaybedip hastalığının tedavisi ile mücadele eden insanlar, doktorlardan aldıkları tedavinin yanı sıra Allah’a dua etmeyi de ihmal etmezler. Şifa için okunacak dua, hastalıklardan kurtulmak için sıklıkla okunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de yer alan şifa ayetleri şunlardır: - Tevbe Suresi, 14. Ayet - Yunus Suresi, 57. Ayet - Nahl Suresi, 69. Ayet - İsra Suresi, 82. Ayet - Şuara Suresi, 80. Ayet - Fussilet Suresi, 44. Ayet Yoğun bakımda olan hasta için okunacak dua, kişinin bu zorlu durumdan en kısa sürede çıkıp eski sağlıklı günlerine dönmesinde oldukça etkilidir. Allah kullarına taşıyamayacağı yükü yüklemez. Aynı zamanda Allah, kullarına hastalık ya da sıkıntılı durumlarda okuyup şifa bulmaları için dualar da bahşetmiştir.
Hasta Hayvana Okunacak Dualar
Şifa için Okunacak Sureler Günümüzde giderek artan kirlilik ve hayvanların doğal yaşam alanlarının daralması, hayvanların daha çok hasta olmasına neden olabilmektedir. Hayvanlar hastayken okunacak dua, o hayvanların daha çabuk iyileşmesinde etkili olacak ve onları koruyacaktır. Tüm hayvanlara iyi dilekler dilemek ve hasta olanlar için dua etmek, terk edilmiş ve yalnız kalan hayvanlar için de önemlidir. Allah insan olan biz kullarını koruyup kolladığı gibi, yarattığı diğer canlar olan hayvanları da gözetir. Onlara da dualar ile şifa dağıtır. Allah’a yalvarmak ve dua etmek ise biz insanların yapabileceği bir şeydir. Bu nedenle şifa dualarımızda hasta hayvanları da anmayı unutmamalıyız. Bunların hangi dualar olduğunu, ilim sahibi hocalardan öğrenebilirsiniz.
Şifa için Suya Okunacak Dua
Uzun zamandır iyileşemeyen bir hastaya okunacak dua, şifa bulması için suya okunabilmektedir. Sağlıklı bir bedene sahip olmak isteyen müminler, türlü hastalıkları bertaraf edebilmek için şifa dualarına sığınırlar. Ancak unutulmamalıdır ki şifa bulmak için öncelikle doktorların tedavisi ihmal edilmemelidir. Bununla birlikte Allah’a yalvarmak ondan şifa istemek caizdir. Aynı zamanda korku ve hastalık gibi şeylerden korunmak için de ayetlerin ve duaların suya okunup içilmesi de caizdir. Kişiler bunu Kur’an-ı Kerim’de yazan duaları kullanarak, şifa bulmak için iyi niyetle yaparlar. Şifa için suya okunacak duayı, kendiniz için kullanabileceğiniz gibi sevdiklerinizin şifa bulması için de kullanabilirsiniz. Ancak, bunu ticarete dökmüş kişiler ile para karşılığı kullanmak caiz değildir. Kötülüklerden Korunmak için Dua yazımızı da okuyabilirsiniz. Read the full article
0 notes
Text
Brifing 18
Rab diyor ki:
1. Yeni tezahürüm size duyurulduğunda, bugün bunun farkına vardığınızı gördünüz: Melekler ve ışık ruhları ile çevrili ruhta geldim.
2. Bu kehanetleri bilmeyenler Benim Varlığımdan şüphe duyarlar; ama ayetleri araştıranlar arasında, yorumları neredeyse her zaman hatalı olduğu için tezahürüme inanmayanları da görüyorum.
3. Kehanete maddi bir anlam veren herkes, vaat edilen Mesih'te yeryüzünün güçlü bir kralı bekleyen Yahudi halkı gibi davranmak zorunda kalacak ve Beni alçakgönüllülükle ve uysallıkla gördüklerinde, çalışmalarına rağmen Bana inanmadılar onların gözlerinin önünde yaptığım
4. Beni hissedenler, beni seven ve takip edenler, basit yürekli, uysal ruha ve saf anlayışa sahip olanlar, sevgi, adalet ve gerçeğe açlık ve susuzluk çeken kişilerdi.
5. Geçmiş zamanların kutsal yazılarını inceleyenlere, ancak ruhsallaştırma ile hayatlarında o dilde bulunan gerçeği bulabileceklerini söylüyorum.
6. Gerçeği kavrayan ve öğretenlere yardım edeceğim; ama yolda dudakları karışan herkesi hatalarını düzeltene kadar durduracağım.
7. Öte yandan, ilahi sözü yorumlayarak ve gizli kalmış öğretiyi aydınlatarak, saf bir yürekle ışık tohumlarımı ekenleri de seveceğim - bunları sevgi öğretimi yaymak için ülkelere ve milletlere göndereceğim.
8. Gerçek müjdeciler tam bir yürek ve alçakgönüllü bir ruha sahip olacaklar ve bu yüzden yeni mesajımı neşe ve inançla nasıl alacaklarını bilecekler.
9. Beni yüreklerine kabul eden ve Sözüme inananlar kutsanmıştır, çünkü Beni ruhani ev sahiplerim tarafından çevrelenmiş göksel bulutta görecek; ve ikinci seferde olduğu gibi toprak tozuna girmesem de, ruhsal varlığımı hissedebilecekler. Sonra bu yeni mesajı, insanlık arasında yayılan ve henüz Kutsal Ruh olarak vahiylerim ekleneceği için tamamlanmayan mesajla birleştirecekler.
10. Öğrenciler, sözümün gerçek anlamına nüfuz edebilmeniz için kendinizi ruhsallaştırın ve böylece yalnızca ikinci kez vahiylerimi bilen kardeşlerinizle karşılaştığınızda yorumlarınızda hemfikir olursunuz ve insanlığın ruhsal birliği başlar.
11. Çoğu zaman, çalışma eksikliği ve maneviyata nüfuz etme konusunda hatalı fikirler öğretirsiniz; bu yüzden, iyi olduğunu düşündüğünüz ama Baba'nın önünde kusurlu olan işleri artık yapmamanız için, kendinizi benim öğretimi düşünmeye adamanızı istiyorum.
12. İnsanlığın şimdiki ve geçmiş öğretilerimin manevi anlamını açıkça anlamasından sorumlu olanların, ruhani olarak bilgi açlığını hisseden, çalışma, tefekkür ve keşif yollarına giren sizler olduğunun farkına varın. . Sadece ayinlerle, törenlerle ve maddi kültlerle yaşayanlar için aynı şeyi söyleyemem, onlar dışardan memnun çünkü henüz meyvenin tadını bilmiyorlar.
13. Müritlerim dünyanın yollarından geçtiklerinde, uzun süredir hareketsiz duran dinlerin ve mezheplerin ruhsal uyanışı başlayacak.
14. "İzle ve dua et" sana tekrar tekrar söylüyorum; ama bu nazik tavsiyeye alışmanızı değil, onu düşünmenizi ve ona göre hareket etmenizi istemiyorum.
15. Dua ediyorum, çünkü dua etmeyenler kendilerini gereksiz, maddi ve bazen de çılgınca düşüncelere teslim ederler, böylece onların farkında olmadan kardeş katliam savaşlarını besler ve beslerler. Ama dua ettiğinizde, zihniniz bugün birçok varlığı tutsak tutan bir ışık kılıcı, karanlığın perdeleri ve baştan çıkarıcı tuzaklarmış gibi gözyaşı döker; çevrenizi ruhsal güçle doyurur ve kötülüğün güçlerine karşı koyar.
16. Mücadele karşısında umutsuzluğa kapılmayın ve henüz başarıyı görmediyseniz umutsuzluğa kapılmayın. Sonuna kadar savaşmanın sizin işiniz olduğunu anlayın; ama insanlığın bu yenilenme ve ruhsallaştırma çalışmasının sadece çok küçük bir kısmının senin olacağını düşünmelisin.
17. Yarın görev yerinizden ayrılacak ve diğerleri işinize devam etmek için gelecek. İşi bir adım öteye taşıyacaklar ve böylece sözüm nesilden nesile yerine getirilecek.
18. Sonunda tüm dallar ağaçla birleşecek, bütün milletler tek bir halk halinde birleşecek ve yeryüzünde barış hüküm sürecek.
19. Öğrencilerinize dua edin ve yüceltmenizde kendinizi mükemmelleştirin ki, talimat ve sevgi sözleriniz kardeşlerinizin kalplerinde yankılanabilsin.
20. Doğrusu size şunu söylüyorum: Eğer bu insanlar kaderlerini anlamanın yanında görevlerini de yerine getirirlerse, insanlık dualarıyla lütuf alır. Ama yine de hayırseverlikten yoksun, komşularınızı gerçek kardeşler olarak hissediyorsunuz, gerçekte ırklar, diller ve inançlar arasındaki farklılıkları unutabiliyorsunuz ve ayrıca sizi incitenlere karşı her kızgınlığınızı kalbinizden siliyorsunuz.
21. Duygularınızı böylesine büyük insani sefaletin üstüne kaldırmayı başarırsanız, kardeşlerinize en derin ve en samimi istek içinizde yükselecek ve bu sevgi titreşimi, duygularınızın bu saflığı karanlığı yok eden en güçlü kılıçlar olacaktır. halkın savaşlarını ve tutkularını yaratan.
22. Keder sizi esaretle hazırladı, İsrail, kendinizi arındırdınız; bu nedenle acı çekenlere bakmaya uygunsunuz.
23. Halkım, yeni günü müjdeden ve uyuyan kuşlar gibi ol ki, ışığı ilk alan onlar olsun ve ben de onlara şunu söylüyorum: Sizi gerçekten seven, sizi bunda selamlıyor. An.
24. İnsanda her zaman savaş halinde olan iki güç vardır: çabuk bozulan insan doğası ve ebedi olan ruhani doğası. Bu ebedi varlık, ruhsal mükemmelliğine ulaşmadan önce çok uzun zamanların geçmesi gerektiğini çok iyi bilir; birçok insan yaşamına sahip olması gerektiğini ve gerçek mutluluğa ulaşmadan önce onlarda birçok denemeden geçmesi gerektiğini hisseder. Zihin, gözyaşlarından, acıdan ve birçok kez fiziksel ölümden sonra, mükemmellik özleminde her zaman aradığı zirveye geleceğini hisseder. Öte yandan beden, zayıf ve küçük şey ağlar, yeniden canlanır ve bazen ruhun çağrılarına cevap vermeyi reddeder ve ancak ruh geliştiğinde,etle ve onu çevreleyen her şeyle mücadelede güçlü ve deneyimlidir, bedene hakim olmayı ve kendini onun aracılığıyla tanıtmayı başarır.
25. Ruh, insan ifadeleriyle kendini hissettirir; ama vücut maddesine boyun eğdirmek için asla güç kullanmaz. Ruh, maddenin iradesi ile tam bilgi içinde birleşmesini ister; uysallığı gösteren bir itaat ister.
26. İnatçılığını sürdürmek ve bedenin hâlâ şehvetli ve inatçı olduğunu hissetmek bazılarının hatası olsa da, bunun için bir taht istiyorlar; ama arzu ettikleri her şeyde onları kabul etmezsem, bunun nedeni çocuklarımda daha yüksek saflık ve sevgi içinde titreşen, daha yüksek bir yaşamı özleyen başka bir varlık olmasıdır; onda ilahi olanı yansıtan manevi düşünce vardır. Beyniniz ise sadece insan düşüncelerini yansıtır.
27. Ruhun hac yolculuğu uzundur, yolu uzundur, varoluş biçimleri çok yönlü ve çok çeşitlidir ve her an sınavları farklıdır; ama dayanırken yükselir, kendini arındırır, kendini mükemmelleştirir. Yaşam yolunda bir ışık izi bırakır; bu yüzden vücudunun sızlanması yüksek ruhlar için çoğu zaman önemli değildir, çünkü geçeceğini bilir ve kendisine küçük görünen olaylarla yolculuğunda durdurulamaz.
28. Bir an için dikkatini bedeninin zayıflıklarına çevirir, ancak kısa bir süre yaşayan ve kısa süre sonra yeryüzünde kaybolan bir şeyi çok fazla sevmemesi gerektiğini bilir.
29. Bedenle bir tarikat uygulama ve onu bir kibir tahtına yerleştirme çabalarınız ve hırslarınız ne işe yarar? Sürdüğü müddetçe ruhun ebedi yaşamına göre çok azdır.
30. Varlığınızın en yüksek kısmına, yani her birinizin içinde yaşayan Ruh'a itaat etmeniz, kendisini açıklıkla tezahür ettirmek ve adımlarını yaratıldığı hedefe yönlendirmek için gereklidir. olmuştur.
31. Söyleyin bana: kimsiniz? Sen nesin? Kim olduğunu sanıyorsun? Ne hissediyorsun Mezara batan madde mi, yoksa sonsuzluğa, sonsuzluğa yükselen ruh mu?
32. Gerçekte, varoluşunuz boyunca, hangisinin ruhtan, hangisinin maddeden kaynaklandığını bilmeden izlenimlerinizi, ihtiyaçlarınızı, endişelerinizi ve özlemlerinizi karıştırdığınızı size söylüyorum.
33. Kaderini gerçekten bilen ruh, titreşimini canlandırdığı bedene iletir, böylece ona yardım edebilir ve görevine katılabilir; ama vücut kabuğunu yeryüzünde bıraktığı an geldiğinde, yasanın bu olduğunu bildiği için keder duymaz ve vücudunun nasıl öldüğünün de önemi yoktur: ister hastalıktan, ister yaşlılıktan veya yıkım. İşinin her şeyden önemli olduğunu biliyor.
34. İkinci Çağ Havarilerimin nasıl öldüğünü biliyor musunuz? Petrus nasıl oldu ve kalplerinde Bana sahip olanlar nasıl oldu? - Peter çarmıhta öldü ve benim gibi ölmeye değmediğini söyledi; baş aşağı ölmek istedi. Ve Petrus'u kim sürdü ve şehitliğine katlanmak için ona güç, sertlik ve dinginlik verdi? - Gerçek varlığı, Tanrı'nın çocuğu olan ve bedenin zayıflığını nasıl yeneceğini bilen ruh. Son saatinde haçı çağırdığında ustası gibi sakin, sakin bir şekilde kendini gösterdi: Her şey yapıldı.
35. Bu örnekleri incelerseniz, insanın bedenden çok ruhaniyet olduğu ve bunun kendisini ruhsallaştırdığında, yasamın en yüksek emirlerine itaat ettiği kanaatine varacaksınız.
36. Bu manevi yüksekliğe ulaşanlar için, cennetin krallığının kapıları açılır ve ona "oh" olmadan, şikayet etmeden gelirler.
37. Bu itaatle, bu boyun eğme ve sevgiyle, o öğrenciler Baba'nın huzuruna geldiler. Ve sen, ruhunun çağrısına ne zaman itaat edeceksin? - Acıdan ve bedeni ilgilendiren her şeyden korkuyorsunuz, çünkü gerçeklerden tamamen etkilenmiyorsunuz; çünkü öyleyse: ölümle tehdit edilmiş olsanız bile, gerçeği söylemenize ve söylemenize kim engel olabilir?
38. Vaftizci Yahya'nın kafasını neden kestiklerini biliyor musunuz? -Çünkü gerçeği söyledi, çünkü adaleti sağladı ve kendilerine dünyada kral diyen ve çürümüş bir tahtta oturanların kusurlarına işaret etti. Ama büyük ruhlar büyük acı çekip sefaletin, sefaletin, acının ve ölümün üzerine çıkıp görevlerini layıkıyla yerine getirdiklerinde - güne bir inlemeyle başlayıp akşamları itaatsizlik veya isyan için ağlayarak bitiren siz kimsiniz ? Sen etsin ve sadece bedensin çünkü henüz acının ve mutsuzluk dediğin her şeyin üstesinden nasıl geleceğini bilmiyorsun.
39. Bugün size anlattığım her şeyi dikkatlice incelemeniz güzel. Enkarne edilmiş ruh ne kadar yüksekse, acılarının ve acının bedeni üzerindeki etkilerinin o kadar az olacağını anlayın.
40. Elçi Yuhanna'yı kaynar yağa batırdılar ve ölmedi. Baba olmak için yükselen ruhun gücü, sıcağın gücünü azaltarak açığa çıktı.
41. Onu dışarı çıkardılar ve herhangi bir zarar görmediğini gördüklerinde onu sürgün ettiler ve o zaman bile Rab'bin yüksek öğütlerini yerine getirmeye devam etti, bu duruşma onu manevi yerine getirmesine engel oldu.
42. Bugün beni dinleyen ve yeni öğrencilerimin ortaya çıkacağı sizler, sınavlar karşısında umutsuzluğa kapılıyorsunuz ve kendinizi yolumdan uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz.
43. Öğretimi ne zaman kalbinizde taşıyacak ve gerçeğin tanıklığı uğruna hayatınızı verebileceksiniz?
44. İnsanlık sevgisiyle, gerçeği savunmak veya adaleti savunmak için canlarını veren bu kadar çok şehitin örneklerinden memnun değil misiniz? Bu örnekler, öğrencilerimin neler yapabileceğini anlamanız için yeterli değil mi?
45. Rüzgar istediğinizden daha kuvvetli estiğinde sinirlenirsiniz; Güneş çok sıcak olduğunda protesto edersiniz ve bulutlar onu gizlediğinde katılmazsınız. Bir fırtına olduğunda, lanete sığınırsınız ve dünya sallandığında dehşet içinde kaçarsınız.
46. Bir tahtta hüküm sürmek ve doğanın güçlerinin emrinize sadece sizin yararınız için itaat etmesi için doğmuş insanlar mısınız?
47. Kanunumu yerine getirdiğinizde, kardeşlerinizin yararına bunu benden isteyince, doğa güçleri size itaat edecek!
48. Hayatta faydalı olmanız gerektiğine dair herkesin hakikatin elçisi olmasını istiyorum; çünkü Yaradan'ın planındaki bir görevi yerine getirmeye geldiniz.
49. Bu zamanda size öğretimin buğdayının bol olduğunu ve hala ekilmediğini söylüyorum. Bu işe sevgi duyduğunuzda ağlayın, çünkü size tohumunu veren ve tarlaların hala yalnız olduğunu gösteren ilahi ekici. Ağlayın ki, gözyaşlarınız daha sonra çalışacağınız tarlaları sulamaya hizmet edebilsin.
50. Çevrenizdekilerin sizi incitmesinden korkmayın; Suç olarak adlandırdığınız şey, size yaptıkları iyi bir şeydir, görevinizin yerine getirilmesinde bir yardımcıdır. Gelişim yolunda olanların acı çekmesi gerektiğini bilmiyor musunuz? Zihnin tüm bu zayıflıklarla ilgilenmemesi gerektiğini bilmiyor musunuz, çünkü bunlar sadece maddeyi etkileyen küçük şeylerdir?
51. Sizi hayata, değişimlerine ve acılarına karşı güçlü görmek istiyorum.
52. Hayırseverlik uygulamasında güçlenin ve bir şekilde yargılanmaktan endişe etmeyin. Ne olduğunu söylemene gerek yok; sadece (insanlara) okşama, merhamet vermeye hazırlıklı olmalısınız ve dudaklarınız nezaket, sağlıklı tavsiye ve bağışlama göstermeye hazır olmalıdır.
53. Dünyevi yolunuzda iyilik yapmak sizin kaderinizdir.
54. Evren adını verdiğiniz maddi yaratımın, gelişmekte olan ruhların ikamet ettiği yerin bir mükemmellik yeri olduğunu anlayın. Ruhlar, daha yüksek evlerde yaşamalarını sağlayan yüksek gelişime ulaştıklarında, daha önce onları dolduran dünyalar, amacına hizmet ettikleri için ortadan kalkacaktır.
55. Varlıkları canlandıran ve canlılara hayat veren tüm güç tekrar Bana dönecektir; dünyaları aydınlatan tüm ışık Bana geri dönecek ve yaratılış alemlerine dökülen tüm güzellikler Baba'nın Ruhu'nda olacaktır; ve yine Benim içimde, o yaşam ruhsal öze dönüşecek ve bu ruh tüm ruhani varlıkların üzerine, Rabbin çocuklarına dökülecek; Çünkü size verdiğim armağanlardan sizi asla miras almayacağım.
56. Bilgelik, sonsuz yaşam, uyum, sonsuz güzellik, iyilik, tüm bunlar ve daha fazlası Rab'bin çocuklarında O'nunla mükemmellik yerinde ikamet ettiklerinde olacaktır.
57. Bugün o hedeften çok uzaktasınız; Bunun kanıtı, dünyada ruhunuzla yaptıklarınızdan şikayet etmemdir ve manevi vadiye geldiğinizde, ruhu dünyada yürürken bedeniyle yaptıklarından dolayı suçluyorum. Bu sınıfta, bu dünyalarda, bu doğada, bu maddi yaşamda hala çocuk olduğunuz sürece devam etmelisiniz.
58. Tanrı olarak sizi aydınlatıyorum ve tutuyorum; bir baba olarak seni seviyorum ve seni bekliyorum; efendiler olarak size öğretiyorum ve size rehberlik ediyorum; ama yargıç olarak seni amansız bir şekilde yargılıyorum.
59. Birisi, her şeyi kendisi için isteyen zengin bir hıyarbaz gibi olduğumu söyleyebilir; koruduğu, koruduğu ve geri istediği her şey için; ama doğrusu size söylüyorum, dünyadaki her şeyin benim için değil de sizin için olduğu gibi, siz girip sahibi oluncaya kadar da sizin için her şeyi sonsuz yaşamda saklıyorum.
60. Size şanımın mirasçıları olduğunuzu söylemedim mi? Öyleyse eksik olan tek şey, erdem sahibi olmanızdır, böylece sizin olsun ve ondan zevk alırsınız.
61. Yarattığım her şey Benim için değil, çocuklarım içindi. Sadece sevincini, ebedi mutluluğunu istiyorum.
62. Beni bulmak için kaybolmaktan korkmayın, çünkü ben sadece hedef değil aynı zamanda yolum. Bana ulaşmak isteyen, alçakgönüllülük, aktif komşuluk sevgisi, boyun eğme yoluna gelin ve aşkta mükemmellik için çabasını yoğunlaştırın.
63. Yürüyüşünüzün güvenli olması için, varlığınızdaki içsel birliğe ulaşın, böylece ruh bedene her zaman doğru yolda rehberlik eder ve karşılığında beden ona itaat edebilir. Kendinize karşı bu zaferi kazandığınızda, Babanızın iradesine itaat etmek sizin için kolay olacaktır.
64. Yararsızlardan yüz çevirin; Gereksiz olanı hayatınızdan çıkarın ve işe yaramazlarla ilgilenmeyin.
65. Tüm kusurlardan kaçının. Bu şekilde, manevi yaşamın en büyük ödülü olarak sizi bekleyen toprakların fethi için sevgi silahlarıyla savaşmak için ruhu temiz ve bedeni sağlıklı tutacaksınız.
Huzurum seninle olsun!
0 notes
Text
İlahi ve Beşeri Kaderler-2
Kaldığım yerden devam edeyim. En’am-129. İşte Biz, elde etmiş oldukları (olumlu veya olumsuz) kazançlarını kullanarak zalimlerin bir kısmını, bir kısmına musallat ederiz /birbirlerine kullandırtarak imtihanlarımızı yaparız. Mümtehine-5. "Rabbimiz! Küfre sapmışların kötülük yapma veya kötülük görmelerinde bizleri birer sınav aracı /fitne aracı kılma /kötülüklerine musallat etme ve bizi bağışla. Rabbimiz! Sen her şeyden üstünsün /Aziz'sin ve her şeye hakim olansın" diye dua ettiler. Furkan-20. …Biz, sizin kiminizi kiminiz için birer sınav aracı yaptık ki doğru ve yanlış yola hanginizin sapacağınızı belirleyelim. Ailesel genetik özellikler ve MİZAÇ dediğimiz kişilik yapısı ile NEFS diye tanımlanan duygusal özellikleri de bu gruptandır. Kişilik yapısı ve duygusal özellikleri kişinin genetik birimi olan kromozomlarında bulunan DNA moleküllerinde kodlanmış olarak yaratıcı ilahi birimler tarafından yüklenmiştir. İnsanın yaşamasına uygun Dünya ve Evren’in düzenlenmesi de Statik yaratılış kaderi demektir. Örneğin Güneşin ısısı, dünya ve gezegenler ile yıldızların uygun mesafelerde yerleşimi ve hareketleri, birbirlerinden uzaklıkları, kitlesel yapı özellikleri, magnetik alanları ile çekim veya itme güçleri yanında dünyanın sıcaklık ve soğukluk derece sınırları, oksijen oranları, vücudun beden sıcaklık sınırı, kalp atım sayısı, soluk alma sayısı, su oranı gibi değerler de ilahi kurallara göre belirlenmiş birer sabit kader, sayı ve ölçü olarak kabul edilmelidirler. Rahman-5. Daha sonra Güneş'i ve Ay'ı da yaratıp bir hesaba göre düzenledi. En’am-59. Allah’ın bilgisi/koyduğu kurallar dışında bir yaprak bile kıpırdamaz. Yerin karanlığındaki bir tek taneyi bile bilir. Yaş veya kuru, hiçbir şey yok ki apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın. Çünkü bu değerlerdeki aşırı değişimler, belirlenmiş kurallar dışına çıkma ve kural ihlaline girmekte, böyle bir değişim ise önce insanın, diğer canlı ve cansız varlıkların, sonra da dünya yaşamının dengesini bozacak ve belki de hayatı mümkün kılmayacak sonuçlara neden olacaktır. İlahi kaderde sadece tahmini bir ömür ve son ölüm anı taslak olarak belirlenmiştir. Çünkü son ölüm anı dediğimiz bu anın erkene alınabileceği veya ertelenebileceği belirtilmiştir. Ki bu değişim, ya belirlenmiş olan nefs derslerinde öğrenci Ruh erken başarı sağlamış veya aşırı olumsuzluk olmuştur veya iyi bir performans göstermiş ve ek dersler görmesi uygun bulunduğu için yapılmıştır. Nahl-55. Kendilerine verilen nimetlere rağmen küfre /ayetleri inkâr etmeye ve şirk koşmaya devam edenlere "Hadi bir süre daha yararlanın, hesap günü nasılsa öğreneceksiniz!” denir ve belki doğru yola yönelsinler veya iyice batsınlar diye ecelleri ertelenip bir süre daha yaşam ve sınav fırsatı verilir. İbrahim-10. Elçilerimiz de onlara: “Gökleri ve yeri yaratan Allah’tan mı şüphe duyuyorsunuz? Hâlbuki O, günahlarınızı bağışlamak için sizi Allah ile yapılan sözleşmeye uygun olan doğruya /hidayete davet ediyor ve belki doğruya yönelirsiniz diye belirlenmiş ilk ecelinizi /ecelin müsemma'yı erteleyip size belli bir yaşam süresi de tanıyor” diyerek uyarmışlardı………. Fatır-11…..Bir canlının ömrünün uzatılması veya ömrünün kısaltılması da ancak belirlenmiş ve bir kitapta yazılmış kurallara göre olur. Ve şüpheniz olmasın ki bütün bu yapılanlar Allah için oldukça kolaydır. Ayrıca nadir de olsa, bazen ölüm şekli de değişime uğramakta ve cinayet, intihar veya kaza şeklinde vakitsiz ölümler de gerçekleşebilmektedir. Bu ölçülendirmede /kaderlendirmede meslek ve eş seçimi taslak ve yine kişinin seçimi çerçevesinde çok seçenekli olarak belirtilmektedir diye düşünüyorum. Böylece kişi kendi kararı ile mesleğini, evleneceği kişiyi, yaşadığı şehir veya toplumu ve ameliyatla düzelebilecek bazı bedensel arızalarını rotüşler sınırında değiştirilebilir. İşte bu sırada rehber Melek, ikazlar, yönlendirici yardım ilhamları veya rüyalar şeklinde uyarılar yapar, bazen de Ruh'un hak ediş ve özgür iradesi ile kararlaştırmış olduğu isteğine göre organizasyonlar da yapar. Fakat bu yardımları sırasında kesinlikle müdahil olmaz, gözetmendir, izleyicidir ve sadece faydalı veya zarar verici de olsa Ruh'un özgür iradesi ile karalaştırmış olduğu isteklerinin gerçekleşmesi yönünde uyarılar yapar. Ancak yaratılan Beşer'in Ruh'u ilahi bir görevli ise, o zaman mesleği ve eşi de birlikte kesin olarak belirlenmiş yaratılmakta ve ona yoğun olarak verilen ilhamlarla yönlendirilmektedir diye düşünüyorum. İnsanın sabit kaderi gibi, toplumların da sabit bir kaderi söz konusudur. Toplumların yaşadıkları bölgelerin ve uygarlıklarının da yaşamlarına, ecellerine mutlaka ilahi sistemden bir veya birden fazla uyarıcı gönderildikten sonra son verildiği prensibi olduğu Kur’an’da açıklanmaktadır. Şuara-208. Kaldı ki Biz, uyarıcılar tarafından uyarmadan, hiçbir toplumu helâk etmeyiz. 209. İşte bu Kur’an da, insanların düşünmeleri için bir uyarıdır. Çünkü biz zalimlerden değiliz. 2) Dinamik – değişken beşerî kader Dinin ne olduğunu bilmeyen zihniyet 1845 yılında kolera salgını nedeniyle hastanelerde hastaları karantinaya alma uygulaması başlatılınca önce Amasya’da bir doktoru öldürmüş, İzmir’de karantina bölümü yıkılmış, Adana’da Hac’tan dönen hacılar, aralarında olup hasta olduklarından şüphelenilenler karantinaya alınmasınlar diye nümayiş yapmışlar ve “Kaderde varsa hastalık bulaşır, yoksa bulaşmaz, hastaları ayırmaya ne gerek var” diyerek karşı çıkmışlardır. Medreseler yerine 1863’te Üniversite (Darülfünun) açılmak istenmiş ve 3 girişimde de kapattırılmıştır. Yine Avrupa’da aynı zihniyet, kanın vücutta dolaştığını ispatladığı için Harvey’e işkence etmiş, Galile’yi, Kristof Kolomb’u zindana attırmış, Pascal’ı, Monteigne’yi, Molier’i din ve ahlak adına aforoz etmiştir. Doğduktan sonraki tüm yaşam, kişinin kendi özgür iradesi, eleştirel aklı ve sorgulayıp öğrenmesi temelinde ve Ruh’un Dünya dersleri olan nefslerinin yönlendirmesi ile oluşan düşünceleri ve aldığı kararlara göre bizzat kişinin kendisi tarafından şekillendirilmektedir. Fecr-14, Kıyamet-36, Fatır-31. ayetlerde belirtildiği gibi Allah ve ilahi sistem, bu sırada sadece gözlemcidir ve kaydedici konumdadır. Devam edecek... NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: "DİN VE BEYİN", "SON DAVET KUR'AN Tercümesi", "KUR’AN KADINI KORUYOR", "OKU! Konularına göre Kur'an ayetleri", "KUR'AN'IN KULU KÖLESİ MEVLANA", “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM” ve “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR” Read the full article
0 notes
Text
Çarşaf-ı Şerif Zırhtır!
-Risale’den iktibas ve eklemedir.-
İmtihan dünyası olan şu fâni dünya da, biz aciz kullara düşen tek vazife Allah’a hakîkî mânâ da kulluk etmeye gayret edip, emirlerine canla başla sımsıkı sarılmaktır ve sırf O’nun rızası yok diye, yasaklardan kendimizi alıkoymaktır. Ancak bu şekilde kul, dünya ve ahiret saadetine ulaşabilir.
Bizler Allah’ın emirlerinde ki hikmetleri her zaman anlamayabiliriz, zirâ Allah bize tüm hikmetleri anlayabilecek bir akıl vermemiştir. Bu hikmet hususunda anlayamadığımız başka bir mevzû ise, bir çok sebebin ve faziletin barındığı çarşaf-ı şerif’tir..
Kısa kısa değinmeye çalışmak gerekirse evvela kadının nazik ve zayıf olarak yaratılmasından bir giriş yapılabilir. Birçoğumuzun da bildiği gibi bayanlar hassas bir fıtrata sahiptirler ve çabuk kırılgandırlar. Sadece bu sebepten dolayı bile kadının kendini kötü bakışlardan muhâfaza etmesi gerektiği şiârı çıkartılabilir aslında. Kadın ince ruhlu olması sebebiyle bir mücevher değerindedir. Bundan mütevellit kendini fazlasıyla koruması gerekir ki, değeri düşmesin. Değerinin düşmemesi için de, yabancı erkekleri kendisine baktırmaması gerekir. Şayet bakanlar varsa, bu da en başta bizim giyim ve kuşamımızdan kaynaklanmaktadır. Bu hakikati kimsenin inkâr etmeyeceği aşikârdır. Güzel giyimli olanlara karşı bakışlar yeteri kadar korunamaz. Dolayısıyla tesettürümüz ‘bana bak değil, bana bakma!’ diyebilecek bir kıvamda olması gerekmektedir.
İşte bu kıvamı da sağlayacak olan tek zırh ve kalkan, çarşaf-ı şeriftir. Toplumun saadeti için de bu gereklidir. Çünkü erkeklerin şehvânî duygularının galeyana gelmesi sonucuyla cemiyetimizde zinalar, fuhuşlar meydana gelmektedir. Eğer her bayan kendini bir altın değerinde görmüş olsaydı, bedenlerini asla erkeklerin bakış ve şehvetine sunmazlardı. Ve böylelikle halkımız da gayet ahlâklı ve edepli olur. Ama ne alâ.. Hatırlatmakta da fayda vardır ki, erkeklerin nefsi biz bayanlara göre çok fazladır. Allah onları bu fıtratta yaratmıştır. Sebebini sormaya hâcet yoktur. Rabbim ne buyurmuş ise odur. Kadınlara düşen görev ve vazifeler ise âlenen bellidir.
Her birimizin de mâlumudur ki, tesettürden tesettüre de fark vardır. Çarşaf-ı şerifi’ni giyinip kuşanarak dışarı çıkan bir hanım ile, neredeyse tüm vücut hatlarını belli eden bir kuşamda olan bir hanımın dışarı çıkması asla bir tutulamaz. Dikkat çekici renklerden ve makyajdan hiç bahsetmiyorum bile. Erkekler bu durumda kime bakar? Nefsine tabi ki hoş gelene, yani bakacak bir şeyi olana.. Çarşaf-ı şerif tüm vücut hatlarını fazlasıyla kapattığı için, bakan hiçbir şey görmez. Ama göz alıcı renkler ile, sözde tesettür kıyafetiyle dışarı çıkan bir hanıma, önüne gelen herkes bakar ve bu durumda da değerini kaybeder.
Çarşaf, nâmahrem bakışları bertaraf etme yönünden gerçekten çok etkilidir. Çünkü bütün beden ve ziynetleri örten çarşaf, giyen kadının iffetli olduğundan haber verdiği gibi, aynı zamanda da erkeği tâhrik etmekten bir hayli uzaktır. Ki bir kimse kendine afedersiniz ‘mal’ gibi bakılmasından nasıl hoşlanır orası da ayrı trajikomik bir mevzûdur..
Kur’an’da çarşaf’ın yazıp yazmadığına gelince; ayette cilbab kelimesi geçmekte ve cilbab kelimesi de, Türkçe’de çarşaf manasına gelir. Manasına gelir diyoruz, çünkü çarşaf Türkçe değil, Farsça bir kelimedir. Bu, birçoğumuzun bahane olarak sunduğu ‘Kur’an’da çarşaf kelimesi geçmiyor ama’ demesine uygun bir cevaptır. Bu mantığa göre hareket edecek olursak o zaman namaz da kılmayacağız, oruç ta tutmayacağız. Çünkü Kur’an’da namaz kelimesi de geçmez, oruç kelimesi de. Nasıl geçer? Salat ve savm şeklinde geçer..
Ki bu hususta onlarca âlim de ittifak etmiştir. Sen onlardan daha mı ilim sahibisin de nefsine göre fetva arayıp duruyorsun â mübarek? Onlar gibi gece gündüz Kur’an ile mi hemhâl oldun da, kendince ayetleri tefsir etmeye kalkıyorsun? Adama gülmezler mi..
Dışarı çıktığımız zaman kendimizi fitneden ve fesattan korumamız gerekir. Şeytandan kurtulayım istiyoruz ama genel anlamda ondan kurtulacak olan yollara değil de, çukuruma götürecek yolları tercih ediyoruz. Evet, nefsimiz böyle de âciz maalesef..
Peygamber Efendimiz (aleyhisselatû vesselâm) bu konu da şöyle buyurmuştur:‘’Kadın avrettir. Dışarı çıktığında şeytan onu ve onunla başkalarını yoldan çıkarmak için fırsat kollar.’’ Şimdi kalbimize değil de aklımıza, mantığımıza bir soralım: Hangi evli hanım, efendisinin yoldan çıkmasını ister? Hiçbir hanım bunu istemez.. O zaman en başta bizim giyim ve kuşamımız hiçbir erkeği yoldan çıkarmayacak şekilde olmalı ki, başka bir evli erkeği yoldan, Allah muhâfaza, çıkarmayalım. Ha eğer vicdanımıza ve kalbimize gerçek anlamda sormuş olsak, zaten hiç tereddüt etmeden çarşaf-ı şerif giyeceğiz. Ehemmiyetinin bâriz ortada olduğunu dolandırmadan kabul edelim bence..
Fitne zamanında olduğumuzdan dolayı, artık her erkek şehvetine o kadar düşkün olmuş ki, duvarları bile kadın zannedenler var ya.. Mahmud Efendi Hazretleri (kaddesallâhu sırrıhû) bunu şu sözleriyle ifade eder: ‘’Şimdi erkekler, duvarları, ağaçları karı zannediyorlar. Bu zamanın erkeği soba borusunu görse, kadın bacağı zanneder.’’ Birazcık midesi olan evinden çıkmayı bile istemez aslında biliyor musunuz? Ki buna dair bile birçok ayet ve hadis-i şerifte vardır. Örneğin Ahzab Sûresinin 33. ayet-i kerimesinde ‘Evlerinizde vakarla oturun.’ diye buyurmuş Rabbimiz. Zarûret halinde dışarı çıkmama hususunda ise Peygamber Efendimiz (aleyhisselatû vesselâm) şöyle buyurmuştur:‘’Kadının Allah’a en yakın olduğu zaman, evinin en derin yerinde olduğu vakittir.’’ Bize düşen amenna ve saddakna diyebilmektir..
Çarşaf-ı şerif dışında vücut hatlarını belli eden ferace yahut pardösüler de var denir ama her ikisi de bizim örf ve âdetimizde olmamakla beraber, bize Batılılar tarafından gelmiştir. Avrupa ve Amerika’nın kıyafetidir. Ki birçok pardösü ve feracelerin de dar kesim olduğu gerçektir. Bilhassa mankenlerce teşhir edilenler ve gösterişli olanlar ise fazlasıyla mevcuttur. Bizim işimiz Avrupa’yla değil, Mekke ve Medine'yle olmak zorundadır ki aslımızı kaybetmeyelim..Aslımızı aslında çoktan kaybetmişiz de haberimiz yok!
Şöyle acı bir gerçekte vardır ki; bir gâvur kadına çarşaf giy dendiği zaman, ‘hayır bu benim medeniyetimden değildir, milliyetime aykırıdır’ diye cevap verir değil mi? Peki biz Müslümanlara ne oluyor ki, kâfirin modasını kendimize uydurabiliyoruz? Hem namaz kıl, Allah’ın kitabını oku hem de kâfirin giyimi ile kuşanıp ekmeklerine yağ sür?! Akıl alacak iş değil.. Bu aynı namaz kılmıyorum ama kalbim temiz örneğine benzer. Aylardır banyo yapmıyorum ama vücudum temiz hesabı yani.. Çok ağır geliyor değil mi farkındayım; ama boş ver kolay geleceğine ağır gelsin.. Gelsin ki nefsimize bir tokat vurabilelim!
Burun kısmına kadar ağzı kapatmanın neden zaruret olduğuna da Mahmud Efendi Hazretlerinin sözleriyle yine cevap verelim: ’Bazı erkekler diyorlar ki: Çarşafı giyince yüzlerini kapatmıyorlar. Bembeyaz parlıyor, biz de fitneleniyoruz!’ Bunu tek bir erkeğin söylemesi bile, milyonlarca erkeğin bu düşünce de olduğunu gösterir.. Hanbeli ve Maliki âlimleri ise, fitne durumunda yüzün açılmasının haram olduğu görüşündedir. Fitne zamanında olup olmadığımızı herkes kendi nefsine bir sorsun inşallah.. ‘’İslam’ın bizden istediği tesettür şekli, içindekinin genç mi yaşlı mı, güzel mi çirkin mi olduğunu belli etmeyecek bir örtünmedir’’ diye buyuruyor Mahmud Efendi Hazretleri..
Şehvetle bakmanın tanımı şudur: ‘’İnsanın kalbinin harekete gelmesi ve tabiatıyla lezzete meyletmesi. Şehvetin âdemi de odur ki, insanın kalbinin böyle bir şeyle harekete gelmemesidir.’’
O halde, genç ve güzel kadına şehvetsiz bakmak zor değil midir bir erkek için? Hem zinaya giden yolda başlangıç noktası da yüzdür. Köşe başlarında kadınları süzen şehvetle bakışların çok olduğu, kadınları seyretmekten zevk alan ruh hastalarının çok olduğu bu fitne asrında cazibe merkezi olan yüzün de örtülmesine ihtimam gösterilmelidir. Peygamber Efendimiz (aleyhisselatû vesselâm) şöyle buyurmuştur: ‘’Şu üç şey fitneye düşürücüdür: Güzel saç, güzel ses ve güzel yüz..’’ Sesi geçtim, yüzden bahsediliyor farkındasınız değil mi tehlikenin? Heyhât ey nefis, azâbın çetin olacağını gör gayrı!
Biz inanan bir kadın olduğumuza göre, nefsimizin hoşuna giden şeyleri meşrû göstermeye çalışarak, nefsine hizmet etme peşinde koşmamamız gerekir. İyi niyet hiçbir haramı meşrû kılmaz. Bunu da inşallah her dâim hatırımızda tutalım.. Eğer çok mühim olan bu konu hakkında umursamaz tavırlar sergileyip, yaşamımızı bu edâlar ile şekillendirirsek, evvela şahsiyetimizi sonra da değerimizi kaybederiz.. Hangi aklında biri ister ki bunu?
Ki çarşaf-ı şerif’i giyen şöyle de demiş olur bir nevi: ‘’Rabbim, Senin hatırın için nefsimi ayaklar altına aldım!’’ Zaman zaman sadece bir kul için nefsimizi, ona olan muhabbetimizden dolayı, ayaklar altına aldığımız olmuyor değil. Oysaki her şeyden evvel fazlaca muhabbet besleyip, nefsimizi aşağılayacak tek mabûd vardır; o da bizleri yoktan vâreden Allah’tır. Çarşaf-ı şerif’i giyen aynı zamanda giyimiyle, ‘Ben Müslümanım, bunu herkes bilsin ve erkekler bana yaklaşmasın’ demektedir.
Sömürgeciliği hepimiz az çok biliriz.. Bizleri giyim ve kuşamda bile iliklerimize kadar sömürmüş durumdalar haberiniz var mı? Resmen hiçbir şey bizim değil hale geldi ya her şey.. Bilmiyorum hiç tefekkür edip düşünüyor muyuz acaba bu konularda? Hiç, ‘benim kültürüm, âdetim, örfüm nedir?’ diye sorduk mu bir kere bile olsun kendimize? En başta, ‘Allah benden gerçek anlamda ne istiyor?’ diye araştırma yapıp, tahkiki imana doğru yola koyulmayı hedefledik mi? Sömürgecilik diyorduk ya; şöyle ki, emperyalist devletler, mağlup edemedikleri Müslümanlara karşı farklı bir taklitle saldırıp, İslam birliğini par��alamayı ve Müslümanları birbirine düşürmeyi amaçlayınca, en büyük silahlarının kadın olacağına kanaat getirdiler. Ve bu konu da akıl almaz metotlar ve zaman zaman da işkenceler uyguladılar. Neden silah olarak kadın seçmişler diye bir sual geliyor akıllara, doğru. Cevabı gayet basittir: İnsanın hayatında dünyanın en tatlı belası, kadındır. Üstüne tafsilâtlı açıklama yapmaya bile gerek yoktur aslında, çünkü günümüzde her şey âyan beyân ortadadır.. Yani bu sömürgecilik ile hedeflerine ulaşıp milleti hem soydular, hem de çarşaf-ı şerif’e karşı fikirleri ve düşünceleri hiç denecek kadar indirgediler.. İslamî kıyafetine hakaretten başka bir şey değildir bu. Şayet bu hakarete başkaldırmayacaksak, ne anlamı kaldı ki Müslümanlığımız? Allah için bir şeyler fedâ etmek zorundayız. Bir şeyleri kurban vermek zorundayız ey Müslüman bacım! Bırakalım o da nefsimiz olsun..
Uyanmalıyız artık yıllardır uyuduğumuz bu acı uykudan! İslam’a canımızla başımızla sahip çıkmalıyız! Paramız pulumuz olunca nasıl da hemen sahip çıkıyoruz ama değil mi? Oysaki maddi olan hiçbir şeyin kara toprağa girmeyeceğini hepimiz de biliyoruz. Kendimize artık sahip çıkmalıyız..
Kısaca tekrar özetlemek gerekirse; çarşaf kadını çirkef bakışlardan, çirkin sözlerden koruyan ve sataşmalara mâni olan bir giysidir. Çarşaf, takvâ özelliği taşıyan bir giysidir. Çarşaf, Allah’a olan imânın ifadesi ve muhabbetimizin de bir göstergesidir.
Hadi kıralım artık şu zavallı nefsimizi, henüz vakit var iken..
(Muhibbân-i l Ilm’e ait bir makâledir.)
108 notes
·
View notes