#Bebekle gelen değişiklikler
Explore tagged Tumblr posts
Text
15 haftalık gebelik, hamileliğin 100. gününü tamamladığınız zamandır. Hamileliğin 15. haftasında bebeğinizin hareketlerini hissedebilmelisiniz. Bebekler için bu hafta ışığa duyarlılık ve eklem becerileri gibi önemli değişiklikler meydana gelir. Hamileliğin 15. haftası, bebeğinizin cinsel organlarının gelişiminin başlangıcıdır. Bebeğin rahmin neresinde olduğuna bağlı olarak, ultrason ile hızlı bir şekilde yeri belirlenebilir. Bu haftada bebeğin kemiklerinin büyümesi ve yağlanmasının başlamasıyla birlikte hamile karnı da büyümeye başlayacaktır. 15 haftalık gebelik haftasında neler olduğu hakkında daha fazla bilgi edinin ve gönderiye yorum yapmayı unutmayın. 15 Haftalık Hamilelik Kaç Aydır? 15. hafta hamileliğin dördüncü ayının bir parçasıdır. İkinci çeyreğin başlangıcına işaret eden ay. Bu, çocuğun büyümesinin ve buna bağlı olarak midenin en fazla olduğu, ancak genellikle anne için hamileliğin ilk üç aylık dönemine göre daha az stresli olduğu zamandır. Daha önce yaygın olan mide bulantısı azalma eğilimindedir ve hamile bir kadının vücudundaki değişiklikler daha belirgin hale gelmeye başlar. 15 Haftalık Gebelikte Bebeğin Boyu ve Kilosu 15 Haftalık Gebelikte Bebeğin Boyu ve Kilosu Hamileliğin 15. haftasında bebek yaklaşık 50 gram ağırlığındadır. Bu haftadan itibaren büyüme hızı arttıkça bu ağırlık daha da artar ve çocuğunuz daha hızlı kilo alır. Gebeliğin 15. haftasında bebeğin büyümesi, kilosu ve gelişimi şu şekildedir: Gebelik: 15 hafta (2. trimesterin 4. ayı) Fetal yaş: 13 hafta Fetal uzunluk: 10 cm (baştan bele kadar ölçülür) Bebek ağırlığı: 70g (yaklaşık) Boyut: Elma 15 haftalık gebelik 105 gündür. 15. Gebelik Haftasında Annede Meydana Gelen Değişiklikler Hamileliğin 15. haftasında karnınız büyüyecek ve rahat bir uyku pozisyonu bulmakta zorlanabilirsiniz. Ayrıca, rahim ne kadar büyükse, mesaneye o kadar fazla bask�� uygular ve bu da sık idrara çıkmaya neden olabilir. Ellerin, ayakların ve ayak bileklerinin şişmesi (şişmesi) de artabilir. Bunun nedeni artan kan dolaşımı ve büyüyen rahmin pelvis damarları üzerindeki baskısıdır. Bu nedenle, kadının vücudu çocuğun büyümesine uyum sağlayana kadar pelviste, karın yan tarafında ve sırtta ağrı oluşabilir. Yürüme, yüzme ve yoga gibi hafif egzersizler bu semptomları hafifletebilir. Ağrı Gebeliğin 15. haftasında bazı anneler pelviste, göbek yanında ve sırtta ağrı yaşayabilir. Bu duygu korkutucu olabilir ama tamamen normaldir. Kaslar gevşedikçe karın genişler ve rahim genişler. Uterusun genişlemesi bazı kadınlar için daha fazla ağrılı olurken diğerleri için daha az ağrılı olabilir. Gebeliğin 15. haftasında anne bebeğinin hareketlerini balık gibi hisseder. Fetüsün gelişimi sayesinde bebeğinizin bu aşamada çok aktif olduğundan emin olabilirsiniz. İkinci ve sonraki gebeliklerin anneleri bebeği ilk gebeliğin annelerine göre çok daha erken hissetmeye başlayabilir. Belki de gardırobunuzu hamile kıyafetleri veya bebek doğduktan sonra giyebileceğiniz elbise, sabahlık gibi daha büyük parçalarla güncellemenin zamanı gelmiştir. Hamileliğin 15. haftasında vücudunuz zaten çok değişti ve karnınızın büyüdüğünü görebilirsiniz. 15 Haftalık Gebelikte Bebek Hareketleri Nelerdir? Bebeklerin iyi gelişmiş eklemleri ve hareket edecekleri bol alanları vardır. 15 haftalık hamileyim ve hareket ediyorum ama hala iriyim bu yüzden hareketi tam olarak hissetmek zor. Hamileliğin 15. haftasında bebeğinin hareket ettiğini hisseden kadınların çoğu, midelerinde hava kabarcığı varmış gibi hissettiklerini bildirmektedir. Bunu anlamak, özellikle ilk kez anne olanlar için biraz zor olabilir. 15 Haftalık Gebelikte Bebek Hareketleri Hissedilir Mi? 15 haftalık gebelikte bebek yaklaşık bir elma büyüklüğündedir. Bu hafta bebek yaklaşık 12 cm boyunda ve 85 gram ağırlığındadır. 15. haftada bebeğinizin işitme kemikçikleri gelişmeye başlar. Bu nedenle bebek önce sesleri duymaya başlar. Bu dönemde bebek annenin kalp atışlarını, bağırsak seslerini ve dış sesleri duyabilir.
15. haftada bebeklerin gözleri bağlıdır ve hala ışığı algılayabilir ve tepki verebilir. 15 hafta bebeğinizin hareketlerini hissetmeye başlamak için biraz erken. Bebeklerin genellikle 17-20 hareketi vardır. Birkaç hafta içinde hissedeceksin. Hamileliğin 15. haftasında anne yaklaşık 2 kg alır. Tabi bu kilo kadından kadına değişir. Bazı kadınlar hamile olduklarını 15 haftalıkken öğrenirken bazıları öğrenemez. 15 haftalık gebelikte bebek hareketlerini birçok anne adayı, karnında kelebekler yutuyormuş gibi hafif bir kanat çırpma olarak tanımlar. Bazı anne adayları karın duvarında küçük seğirmeler veya kabarcıklar hissedebilir. 15 Haftalık Gebelikte Bebek Gelişimi 15 Haftalık Gebelikte Bebek Gelişimi Bu hafta bebeğinizin saç derisi şekillenmeye başlayacak. Bu aşama aynı zamanda bebeğin vücudunu amniyotik sıvıdan korumak için tüylü tüylerin (yumuşak, ultra ince tüyler) büyümesiyle de karakterize edilir. Bu saçlar doğumdan sonra dökülür. Hamileliğin 15. haftasında bebeğin parmak uçları oluşur. Bebekler ayrıca küçük parmaklarını, özellikle de başparmaklarını emmeye başlar. 15 haftalık hamile bir bebeğin cildi o kadar incedir ki, işleyen kan damarları şimdiden görülebilir. Hamileliğin bu haftasında bebek görme geliştirmeye başlar. Gözleri henüz açılmadı ama ışığı hissedebiliyor. 15. gebelik haftasında gebelik süresinin 1/3'ünden fazlası geçmiştir. Gebeliğin 15. haftası, bebeğin cinsiyetini öğrenebileceğiniz ve midenizle hissedebileceğiniz, bebeğin gelişiminin hızlandığı bir dönemdir. Bu genellikle hamileliğin huzurlu aşamasıdır. 15 Haftalık Hamilelikte Riskler Nelerdir? 15. haftayı kapsayan ikinci trimesterde, gebeler tıbbi öykü ve bebeğe sorun yaratabilecek genetik durumlar açısından izlenmelidir. Üçüncü üç aylık dönem, bebeğinizin kalbi, akciğerleri, böbrekleri, beyni ve diğer hayati organlarının çalışmaya başladığı zamandır. Bu nedenle bebeğin organlarının bu dönemdeki fonksiyonları ultrason kullanılarak izlenmelidir. İkinci trimesterde düşük yapma şansı birinci trimesterden daha düşüktür. Ancak enfeksiyonlar, plasental veya uterin yapısal anormallikler düşüklere neden olabilir. İkinci trimesterde en sık görülen komplikasyon servikal yetmezliktir. Serviks olarak da adlandırılan serviks, uterus ve vajinayı birbirine bağlayan yapıdır. Rahim ağzının olması gerekenden daha zayıf ve güçsüz hale gelmesine rahim ağzı yetmezliği denir. Gebeliğin ilerleyen dönemlerinde fetüsün boyutu artar ve rahim ağzı genişler, bu da düşük veya erken doğuma neden olabilir. Rahim ağzı yetmezliği erken dönemde tespit edilirse uygun tedavi istenmeyen durumların önüne geçebilir. Gebeliğin tüm evreleri dikkatle izlenmelidir. Gebeliğin her aşamasının kendi riskleri ve komplikasyonları vardır. Anne ve çocuğun sağlığını korumak için gebelik döneminde gerekli tetkik ve görüntüleme çalışmalarının yapılması ve sonuçlara göre gerektiği gibi tedaviye başlanması gerekmektedir. Hamilelik sırasında olası sorunlar ne kadar erken tespit edilirse, bu sorunlar o kadar çabuk çözülebilir. Çocuğun ve annenin sağlığı üzerinde daha az etki.
0 notes
Text
Bebekle Gelen Değişikliklerle Başa Çıkmak
New Post has been published on https://bebekler.name.tr/bebekle-gelen-degisikliklerle-basa-cikmak.html
Bebekle Gelen Değişikliklerle Başa Çıkmak
Annelerin çoğu, özellikle ilk kez anneler, bebeklerinin ihtiyaçlarını (çocuk bezi değişikliklerini, banyoları vb.) taburcu olduklarında kendi başlarına idare etmeleri gerektiğinden endişe duyuyorlar. Bu normal. Bebekle gelen hayatınızdaki değişiklikler sizi ilk çok yoracak.
Gerekirse, bir aile ferdinden yardım alın.
En azından ilk ay boyunca hem senle hem de bebeğinle ilgilenmeye yardımcı olabilir.
Bebeğinizle yaşamaya uyum sağlamak için kendinize zaman verin.
Genel olarak, işte hazırlanmanız gerekenler:
Bozuk uyku
Bebeğinizin küçük midesi fazla tutamaz. Bu yüzden geceleri süt için uyanmadan geçemiyor. İlk günlerde, bu her 2-3 saatte bir olabilir.
Ne yapalım
• Gün boyunca mümkün olduğunca dinlenin.
• Bebeğiniz kestiğinde şekerleme yapın.
Bebeğinizle nasıl başa çıkacağınızı bulmaya çalışırken, bunlar doğumdan sonra yaşayabileceğiniz bazı rahatsızlıklar:
• Lohusa dönemi doğumdan hemen sonra başlayan kanlı bir akıntıdır. Boşalma ilk iki gün boyunca oldukça ağır olacak, ancak yavaş yavaş daha da hafifleyecektir.
• Doğum sonrası kramplar, doğumdan sonraki ilk birkaç gün içinde alt karnınızda hissedebileceğiniz hafif bir ağrıdır. Ağrı, hamilelikten önceki normal boyutuna dönmeye başlayan uterusun kasılmasından kaynaklanır. Emziren anneler, bebek emdikleri gibi uterus kasılmalarını hissederler.
• Epizyotomi doğum sırasında dikilen doğum sırasında perine bölgesine (anüs ve vajina arasında) yapılan bir kesidir. Yaranın daha hızlı iyileşmesi için alanı temiz tutun. Yaranın enfeksiyonunu önlemek için, hijyenik pedleri düzenli olarak değiştirin ve her idrardan sonra alanı yıkayın.
• Sezaryen yarası, alt karnında bebeğin doğumunu kolaylaştırmak için kesilen bir işlemdir. Bölgeye bir pansuman yerleştirilecektir. Sarılma sırasında yaranın iyileşmesini sağlamak için ağır cisimler kaldırmakran kaçının.
Ne yapalım
• Lohusa, epizyotomi ve sezaryenden kaynaklanan ağrı bir süre sonra kaybolur, bu yüzden endişelenmeyin.
• Ancak ağır kanama yaşıyorsanız veya pıhtı olduğunu fark ederseniz veya epizyotomi veya sezaryen yaralarından kaynaklanan şişme ve inatçı ağrı varsa derhal doktora başvurun.
Hayatınızda yeni bir rutin
Bebeğinizin gelişi ile normal rutininiz için bazı ayarlamalar yapmanız gerekebilir. Bebeğinize özen göstermek sizin için yepyeni bir deneyim olacak, bu yüzden öğrenirken sabırlı olun. Olumlu olun, beklentilerinizi yönetmeyi ve değişikliklerle baş etmeyi öğrenin.
Ne yapalım
• Bebeğiniz akılda tutularak yeni bir rutine başlayın. Muhtemelen bunu eskisinden daha çok seveceksin!
• İhtiyacınız olursa yardım istemekten korkmayın. Aile, arkadaşlar ve uzmanlar, bebek bakmanın zorlu doğasının farkındadır ve tavsiye ve yardım sunmaktan mutluluk duyacaktır.
Vücudunuzdaki değişiklikler
Doğumdan sonra, saç dökülmesi, çatlama izleri veya idrar tutamama durumlarıyla ilgilenmeniz gerekebilir.
Ayrıca doğum sonrası karnınızın şişmiş gibi göründüğünü de bulabilirsiniz. Bunlar tamamen normal. Şekle girmek birkaç ay sürebilir.
Ne yapalım
• Vücudunuzdaki değişikliklerin doğum deneyiminin bir parçası olduğunu kabul edin.
• Emzirirseniz daha hızlı bir şekilde geri dönme ihtimaliniz vardır.
• Formunuzu geri almanıza yardımcı olmak için yürümek gibi hafif bir egzersiz rutini başlatın.
• Saç dökülmeniz varsa endişelenmeyin. Atma işlemi 6-12 ay içinde stabilize edilmelidir.
• Karnınız, uyluklarınız ve memelerinizdeki çatlak izleri hemen kaybolmaz, fakat bir süre sonra kaybolurlar.
• İdrar tutamama sorununuz için pelvik taban kaslarını sıkmaya çalışarak pelvik taban egzersizleri yapın.
• Dengeli bir diyet yapın. Alkol ve tütün ürünlerinden kaçının.
Bebeğin kardeşleri ile bağları:
Bebeğin gelişi, ailedeki büyük bir çocuk için rahatsız edici olabilir. Onu hazırlamış olabilirsiniz, ancak hiçbir hazırlık, özellikle tek çocuksa, dikkatinizi çekmeye alışkın olduğu için kendisini dışarıda hissetmesini engelleyemez. O davranışsal gerileme gösterebilir: tekrar bebek gibi davranmak, zaten bardaktan içerken bir şişe istemek, tuvalet eğitimi almış veya öfke nöbetleri atmasına rağmen altını ıslatmak gibi davranışlar sergileyebilir.
Ne yapalım
• Büyük çocuğunuzu, bebeğe şarkı söylemek veya okumak ya da gülümsetmeye çalışmak gibi bebeğin bakım ve eğlencesine dahil etmenin olumlu yollarını bulun.
• Çocuğunuzun rutinlerine mümkün olduğu kadar uzak durun, bu nedenle bebeğinin hayatının büyük bir karışıklık içinde olduğunu hissetmez.
• Her gün onunla kaliteli zaman geçirmek için zaman ayırın.
• Ona karşı sevgi dolu ve sabırlı olun.
0 notes
Text
Acaba hamile miyim? Öğrenin..
Onun bir parçanız olduğunuzu hissettiğiniz ilk an. Peki tam olarak hamileliğinizin başlangıç zamanı nedir? Testler nelerdir? Ayrıntılı olarak inceleyelim...
Hamilelik mucizevi bir şey. İçinizde başka bir canlı var. "Bir ben var bende benden içeri" gibi... Sizin parçanız, canınız. Bu müjdeli haberi eşinize sevdiklerinize verirken herkes bu muhteşem yenilikten mutluluk duyar. Peki, siz hamile olduğunuzu nasıl anlayacaksınız? Tam olarak hamileliğiniz ne zaman başlar? Ya da bu mucizenin fizyolojik oluşumu nasıl? Hepsini inceleyelim ve bu mutluluğa hep birlikte tanık olalım. Hem de bir uzmanın ışığında... Amerikan Hastanesi Kadın Doğum Uzmanı Dr. Alper Mumcu, bizlere hamileliğin belirtileri ve gelişim sürecinden söz etti.
Hamilelik ne zaman başlar?
Hamilelik, erkekten gelen spermin, kadının yumurtalıklarından atılan yumurta hücresiyle birleştiği anda başlar. Bu andan 8. haftanın sonuna kadar olan dönem embriyonik dönem olarak adlandırılır. 8. haftadan doğuma kadar olan süreye de fetal dönem denir.
Hamilelik yaşı hesaplanırken, hamile kaldığınızı düşündüğünüz ilişkinin gerçekleştiği gün kriter olarak alınmaz! Son adet kanamasının ilk günü, hamileliğin başlangıcı olarak alın��r. Hamilelik yaşı hesaplanırken ay hesabı yapılmaz. Hamilelik 280 gün sürer. Bu 40 haftaya denk gelir. Sonuç olarak, hamilelik hafta olarak tanımlanır ve başlangıcı olarak da son adet kanamasının ilk günü esas alınır.
Bebeğinizin doğum tarihini nasıl hesaplarsınız?
İşte geldik en heyecanlı ana! Bebeğin beklenen doğum tarihini hesaplamanın çok basit bir yöntemi var. 7 gün ekle 3 ay çıkart! Negele yöntemi adı verilen bu sistemde son adet kanamasının ilk gününe 7 gün eklenir ve 3 ay geriye gidilir. Bir örnekle açıklayacak olursak, son adet kanamasının ilk günü 7 Temmuz olan bir anne adayını ele alalım.
Negele yöntemine bir örnek
- Son Adet Tarihi: 7 Temmuz
- 7 gün ekle: 14 Temmuz
- 3 ay çıkart: 14 Nisan
- Beklenen Doğum Tarihi: 14 Nisan
Bu hamile için beklenen doğum tarihi 14 Nisan. Ama tabii, bebeklerin sadece yüzde 5'i bu tarihte doğar. 38. hafta ile 42. hafta arası doğan bebekler normal kabul edilirken, 38 haftadan önce doğanlar preterm, 42 haftadan sonra doğanlar postterm olarak adlandırılır. Prematürite ise bebeğin aslında yaşını değil, gelişimini anlatan bir ifade. Örneğin 36 haftalık doğan bir bebek, preterm olmasına yani erken doğmasına rağmen, eğer akciğer gelişimini tamamlamış ise prematür değildir.
Hamilelik testleri
Hamile olduğunuzu ne kadar erken öğrenirseniz, sizin için o kadar iyi. Bu nedenle adetiniz geciktiyse, vakit kaybetmeden hamilelik testi yaptırın. Hamileliğin oluşması ile birlikte bazı hormonlar salgılanmaya başlar. Bu hamileliğe özgü hormonlar biliyorsunuz ki, hamilelik süresince adet görmeyi engeller. Kanda ve idrarda bu hormonların tayini ile hamilelik teşhisi konabilir. Kanda bakılan hormon, henüz ortada bir adet gecikmesi olmasa bile hamileliği gösterebilir. İdrarda ise sıklıkla 7-10 günlük bir gecikmeden sonra hamilelik saptanabilir.
Piyasada satılan ve kendi kendinize uygulayabildiğiniz testlerin güvenilirliği laboratuardakilere oranla biraz daha düşük. Kendi kendinize yaptığınız test, negatif çıkarsa, doktoru bilgilendirin ve onun tavsiyelerine uyun.
Duygusal değişiklikleriniz
Hamileliğin ilk üç ayında anne adayında bazı psikolojik değişiklikler meydana gelebilir. Çok neşeliyken bir anda ağlama krizlerine tutulabilir; bazı günler çok sinirliyken bazı günler sakin olabilirsiniz. Hamileliğe uyum sağladıkça, bu sorunlar da yavaş yavaş ortadan kalkar. Ancak son haftalarında tekrar bir huzursuzluk ortaya çıkabilir. Sinirli, heyecanlı olabilirsiniz. Uyku problemleri yaşayabilirsiniz. Bu tip durumlarda endişelenmeyin. Hemen hemen her hamile bu duyguları yaşıyor.
Aynı şekilde eşinizde bazı değişiklikler yaşayabilir. Sizin durumunuz hakkında endişeler taşıyabilir ve konu hakkında bilgisi yoksa size yardım edememenin sıkıntısını yaşar. Bu nedenle, böyle bir deneyim yaşayan arkadaşlarınızla konuşarak onların tecrübelerinden yararlanabilirsiniz. Ancak unutmayın, en profesyonel yardım, konunun uzmanı olan bir doktordan alınabilir.
Ne sıklıkta kontrol olmalısınız?
32. haftaya kadar ayda bir kez, 32-36 haftalar arası 15 günde bir, bu tarihten doğuma kadar da doktorunuzun uygun göreceği sıklıklarda kontrol gerekli. Bu kontrollerde, bazı temel tetkikler yapılır, bebeğin ve hamilenin gelişimi kontrol edilir ve standartlara uygun olup olmadığı saptanır. Bebekte ya da hamilede bir anomali saptanırsa, buna yönelik tedaviler yapılır, bazı özel hamilelerde gereken özel tetkikler ve araştırmalar gerçekleştirilir. Bebeğinizin ve sizin sağlığınız için hamilelikte hekiminizi düzenli olarak ziyaret etmeyi ihmal etmeyin.
Bebeğiniz kız mı olacak; erkek mi?
Aslında bebeğin cinsiyeti, döllenme meydana geldiği anda bellidir. Burada tek belirleyici, babadan gelen spermin cinsi. Eğer bu sperm Y kromozomu taşıyorsa bebek erkek, X kromozomu taşıyor ise kız olacaktır. Ancak cinsiyetin tespiti, ancak dış cinsel organlar ultrason ile görülebilecek büyüklüğe ulaştığında mümkün olur. Tecrübeli gözler, genellikle 14-16. haftalardan itibaren bebeğin cinsiyetini saptayabilir.
Tanı amaçlı yapılan ve bebekten doku alınarak gerçekleştirilen biyopsi sonucu, bebeğin cinsiyeti yüzde 100 doğrulukla saptanır; ancak bu işlemler sadece tıbbi bir gereklilik varsa yapılır. Sadece cinsiyet tayini için yapılmaz.
Hareket ediyor!
Daha önce hamilelik yaşayanlar, genelde 16. haftada bebeğin oynadığını hissederken, ilk hamileliğini yaşayanlar 19-20. haftalarda bu hisle tanışırlar. Bu duygu yaşamınız boyunca tadacağınız en özel duygu olmalı!
0 notes
Text
Pedagoji Ne Demek?
Çocuk bilimi olarak da adlandırılan pedagojinin kökeni Yunancaya dayanmaktadır. Yunancada “paid” çocuk anlamına gelirken “ago” da bilim kelimesinin karşılığıdır. Bu iki kelimenin birleşmesiyle meydana gelen isim günümüzde çocukların psikolojisi ve davranışını anlamlandırma bilimine tekabül etmektedir. Yeni doğan bebekler ve yetişkinler dışındaki herkes bu bilimin çalışma alanına girer. Zamanında psikoloji biliminin bir alt dalı olarak kabul edilmiş olan bu bilim neredeyse iki yüz yıldır kendi başına bir çalışma alanı olarak kabul edilir. Bu bilimin eğitimini almış ve bu eğitimi başarıyla tamamlamış kişilere ise pedagog adı verilir. Pedagoji ne demek merak ediyorsanız, tüm detayları içeriğimizin devamında bulabilirsiniz.
Ayrıca origami nedir? Bilgilerini de inceleyebilirsiniz.
Pedagoji Neden Önemlidir?
Pedagojinin önemi aslında çocukların toplum ve dünya için teşkil ettiği önem anlaşıldığı vakit bir anlam kazanmaktadır. Uzun vadede sağlıklı ve üretken bir toplum inşa etmenin temel yapı taşlarından biri sağlıklı çocuklara sahip olmaktır. Bu sağlıklı çocuklar büyüyüp para ve güç elde ettikleri vakit ellerindeki gücü toplumun gelişimine harcamak gibi bir yönelime sahip olurlar. Bu sayede ülkeler kalkınabilir ve o ülkenin vatandaşları refah düzeyi yüksek bir toplumda yaşayabilir. Çocukların zihinsel, fiziksel ve duygusal durumlarını takip etmek ve çeşitli hususlarda onlara yardımcı olmak çocukların nitelikli bir yaşam ve sağlıklı ilişkiler inşa etmesine yardımcı olur. Pedagojinin bilim olarak görevlerinden biri alttan gelen nesillerin sağlıklı olmasını sağlamaktır. Aileler, öğretmenler ve pedagoglar adeta el ele vererek ülkelerin geleceğini tayin ederler.
Pedagoji Nedir, neden önemlidir konularını açıkladık. Şimdi Pedagojinin alt dallarına göz atalım.
Pedagojinin Alt Başlıkları Nelerdir?
Pedagojinin uzmanlık alanları şu şekildedir:
Eğitim pedagojisi
Transkültürel pedagoji
Orthopedagoji
Antropedagoji
Bu bilim dalı hakkında temel eğitimi alan kişiler üstteki uzmanlık alanlarından birine odaklanırlar. Bu sayede daha spesifik konularda daha detaylı araştırmalar yapmak mümkün olur. Uzmanlık alanlarının her birini kendi içinde irdelemek doğru olacaktır.
Eğitim Pedagojisi Nedir?
Eğitim pedagojisi çocukların eğitimi ile alakalı hemen her şeyi bünyesinde barındıran bir çalışma alanıdır. Pedagoji biliminde çoğu kişi bu çalışma alanı üzerinde yoğunlaşmıştır ve bu durum Türkiye için de geçerlidir. Türkiye’deki pedagogların çoğu kendine bu alanı seçmiştir. Alanın temel vazifesi çocuk eğitiminin kalitesini korumak ve artırmaktır. Eğitim sırasında kullanılacak metotlar ve takınılması gereken tavır eğitim pedagojisinin temel odak noktasını oluşturur. Çocuklarla sağlıklı iletişim kurmak, onların eğitimden azami fayda almasını sağlamak, eğitime kapalı olan çocuklara erişmek ve kısacası çocukları kaliteli bir biçimde eğitmek için psikolojik şartları olgunlaştırmak pedagogların görevidir.
Parapsikoloji nedir? Hakkında bilgilere yazımızdan ulaşabilirsiniz.
Transkültürel Pedagoji Nedir?
Kültürler arası pedagoji olarak da isimlendirilebilen bu çalışma alanı kültürün çocuklar üzerindeki etkisini inceler. Toplumda hakim olan alışkanlıklar, gelenekler, düşünce kalıpları ve uygulamaların çocuklar üzerindeki etkisi irdelenir. Diğer toplumlarla çeşitli kıyaslar yapılır. Buradaki temel amaç en nitelikli uygulamaları keşfetmek ve yapılan yanlışları durdurmak için bilimsel zemin oluşturmaktır. Toplumsal bilincin artması için büyük bir öneme sahip bu çalışma alanı sayesinde toplumlar yavaş yavaş değişir ve gelişir.
Orthopedagoji Nedir?
Problemli çocuklar pedagojisi olarak da anılabilir ve toplumsal yaşamda sıkıntı çıkarmaya meyilli çocukları merkezine alır. Çocuklar gerek genetik gerek ise sosyal nedenlerden dolayı sorun teşkil eden davranışlar gösterebilirler. Pedagojinin bu alt dalı ise sorunlu çocuklara odaklanmak için geliştirilmiştir. Hangi nedenlerin nasıl sonuçlar doğurduğu ve çocukların nasıl iyileştirileceği gibi soru işaretleri bu alt dalın kapsamında girmektedir. Çocukların sağlığı açısından büyük bir öneme sahip olan bu çalışma alanı sayesinde çocukların hayatı belli ölçüye dek koruma altına alınır zira toplumsal huzuru tehdit eden davranışların ve alışkanlıkların temeli çoğu zaman çocuklukta atılmaktadır.
Antropedagoji Nedir?
Pedagoji tarihi olarak da isimlendirilebilen ve pedagoji bilimi kapsamında çalışmalar yapmış kişiler hakkında fikir sahibi olma hedefine hizmet eden çalışma alanıdır. Ünlü pedagoglar ve onların çalışmaları detaylı bir biçimde incelenerek elde edilen bulgular sonraki nesillere bırakılır. Bu sayede geçmişte yapılan doğru hamleler ve hatalar gün yüzüne çıkartılır. Kendini pedagog olarak adlandıran kişilerin yolunu aydınlatmak için inşa edilmiş olan bu çalışma alanı sayesinde pedagoji bilimi büyük bir aşama kaydetmiştir.
Pedagog İle İlgili Video Anlatım
youtube
Pedagoglar Ne İş Yapar?
Pedagogların yaptığı işler şöyle sıralanabilir:
Eğitim kurumlarındaki eğitimin kalitesini artırmak için çalışırlar. Süreç sırasında yapılan hataları tespit edip yerine doğru davranış kalıplarını yerleştirmeye çalışırlar. Öğrencilerde görülebilen uyumsuzluk, başarısızlık, motivasyon düşüklüğü ve disiplinsizlik durumlarına çare bulmayı hedeflerler.
Farklı zeka düzeyindeki çocukların diğerlerine uyum sağlamasına yardımcı olurlar. Bu çocuklar dahi olabildiği gibi zeka geriliği bulunan çocuklar da olabilir.
Ebeveyn ve çocuk ilişkisinin sağlıklı olması için rehberlik yaparlar.
Çocukları olumlu davranışlara sevk etmeye çalışırlar. Onları hayata hazırlarlar ve hem kendilerine hem de topluma zarar veren alışkanlıklardan kendilerini korumasını sağlamak için onlara rehberlik ederler.
Çeşitli kurumlar için bilgi kaynağı olabilirler. Rapor hazırlayarak toplum mühendisliğine katkıda bulunabilirler.
Çocuklar Ne Zaman Pedagoğa Görünmeli?
Çocukları pedagoğa götürmek için aşağıdaki belirtiler ve bu belirtilerin şiddeti hakkında fikir sahibi olmak gerekir:
Kronik yalancılık
Eşyalarını paylaşmama güdüsü
Kardeşlerle sık sık kavga etmek
Tuvalet eğitiminde uzun süreli sorunlar yaşamak
Oyun bağımlılığı
Bağlanma sorunları gözlemlenmesi
Uyumsuzluk
Teknoloji bağımlılığı
Yemek yememek ve kötü beslenme alışkanlıkları
Uyku düzeni oturtamamak
Eğitim hayatında sorunlar yaşamak
Üstte bahsi geçen durumlar Türkiye toplumunda sık sık görülmektedir. Ebeveynlerin büyük bir kısmı ne yazık ki bu belirtileri çoğu zaman görmezden gelir. Belirtilerin zamanla geçeceğini varsayarak olayın üstünden atlamak toplumda sıklıkla karşılaşılır. Belirtiler gerçekten de bir süre sonra geçebilir lakin bu belirtilerin çocuk üzerinde bıraktığı etkiler o çocuğun hayatında büyük değişiklikler yaratabilir. Üstteki durumların bazıları çeşitli dönemlerde normal kabul edilen davranışlar da olabilir. Kardeşler arası çatışma, yalan söylemek, altına yapma yada oyuna fazla meraklı olma gibi durumlar çocuklarda gözlemlenebilir ancak bunların gelip geçici şeyler olması gerekir. Uzun süreye yayılan bu davranışlar çocukların bir uzmanla görüşmesi gerektiği anlamına gelir.
Ayrıca kemosentez nedir? Hakkında detaylara da bakabilirsiniz.
Pedagog Nasıl Olunur?
Pedagog olmak için üniversitelerin Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik yada Çocuk Gelişimi bölümlerinden mezun olmak gerekir. Üniversitelerde lisans diploması veren bu bölümleri bitirmek için sekiz dönemlik ders vermek ve çeşitli stajlar yapmak gerekir. Daha sonrasında bu kişiler meslek hayatlarına başlayabilirler. Türkiye’de farklı üniversiteler farklı sıralama başarısındaki öğrencileri bünyesine kabul etmektedirler. PDR olarak da anılan Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümü prestijli bir bölüm olarak kabul edilir ve genellikle yüksek başarı sıralamasına sahip öğrenciler tarafından tercih edilir.
Pedagojik Formasyon Nedir?
Pedagojik formasyon temel bilimlerin okutulduğu bölümlerden mezun olan kişilere öğretmenlik yapma yetkisi veren bir eğitim programıdır. Formasyonun amacı öğrencilere temel düzeyde psikoloji, sınıf yönetimi ve rehberlik yapma gibi şeyleri öğretmektir. Üniversitenin üçüncü yada dördüncü sınıfındaki öğrenciler genellikle formasyon dersi alırlar. Formasyon eğitimleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. Standart bir uygulama değildir ve Bakanlık tarafından yapılan açıklamalar kapsamında yürütülür. Alınan eğitimlerden sonra temel bilimlerden mezun olmuş yada olacak kişiler öğretmenlik yapma hakkına sahip olurlar. Bu kişiler hem özel kurumlarda hem de kamuda pedagog olarak çalışamazlar. Pedagojik formasyonun temel işlevi öğretmen yetiştirmektir.
“Pedagoji Ne Demek” konulu içeriğimiz hakkında yorumlarınızı bekliyoruz.
Kaynak: https://www.zovovo.com/pedagoji-ne-demek/
0 notes
Text
COVID-19 sürecinde Gebeler İçin Öneriler
COVID-19 ile ilgili bulgular ve tedavi yöntemleri devam ederken bu süreçten en çok etkilenenlerin başında gebeler ve yeni doğum yapan anneler geliyor. Doğum stresinin yanı sıra doğum sırasında bebeğe bulaşma endişeleri yaşayan anne adaylarının yanı sıra emzirmekte olan anneler için de bebekler için taşıyıcı olma riski gündemin başında yer alıyor. Acıbadem Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Rana Karayalçın, gebeler ve anne adayları için COVID-19 sürecinde yapılması gerekenler ile ilgili öneride bulundu. COVID-19 ve gebelik hakkında henüz araştırmaların devam ettiğini belirten Karayalçın, “Gebelikteki Fizyolojik ve mekanik değişikliklerde viral enfeksiyonlara duyarlılığı artırıyor. Tüm bu nedenlerle Covid19 Pandemi sürecinde gebeler hassas grup olarak belirlenmiştir. İngiltere’de Corona virüs geçiren 427 gebeyi içeren çalışmada (UKOSS-REPORT) ciddi hastalanan gebelerin büyük çoğunluğunu 28 haftadan büyük gebeler oluşturmaktadır. Bu nedenle 28 haftadan büyük gebeler sosyal mesafeye özellikle dikkat etmelive diğer kişilerle teması minimuma indirmelidir. Yine aynı çalışmada 35 yaşının üstündeki gebeler, obezite, yüksek tansiyon, diabet gibi medikal problemi olan gebelerin ciddi hastalık açısından daha yüksek riske sahip oldukları belirtilmiştir” dedi.
Gebeliğin son üç ayına dikkat
Daha önce yaşanan SARS ve MERS salgınlarında gebelerin daha fazla etkilendiğini hatırlatan Prof. Dr. Rana Karayalçın, “ Yeni yapılan araştırmalarda bulunan deliller gebelik sırasında anneden bebeğe geçiş (Vertikal Geçiş) olabileceğini gösteriyor. Ancak bildirilen tüm vakalarda koronavirüs yeni doğanlarda hemen doğum sonrası saptanmış ve geçişin doğum öncesinde mi yoksa doğum sonrasında mı olduğu netleşmemiştir. Tüm Dünyada yeni gelen raporlar ciddi koranavirüs geçiren gebelerde erken doğum oranının arttığını gösteriyor. Bu nedenle gebeliğin son üç ayında daha dikkatli olunması gerekmektedir” diye vurguladı.
Pnömoni geçiren gebelerde erken doğum ve sezaryen oranı artmakta
COVID-19 enfeksiyonunun bebeğe etkisi üzerinde çalışmaların hala devam ettiğini belirten Prof. Dr. Rana Karayalçın, “ Bu aileye mensup diğer virüslerin erken doğuma, düşüğe ve düşük doğum ağırlığına neden olduğunu biliniyor. Özellikle pnömoni geçiren gebelerde erken doğum ve sezaryan oranları artmaktadır” diye konuştu. Bazı gebelik kontrollerinin telefon ve video konferans yöntemi ile gerçekleştirilebileceğini ileten Karayalçın, “ Muayeneler sırasında eşler muayene odasınaalınmayabilir. Bu değişiklikler stres artırıcı olmasına rağmen sizin ve bebeğinizin sağlığını korumaya yönelik tedbirlerdir” diyerek anne adaylarının psikolojik olarak etkilenmemesi için de uyarıda bulundu.
Bulgu olmayan gebelerde doğumun başlatılması ve sezaryen kararına COVİD-19 etkili olmuyor
COVID-19 enfeksiyonunun tek başına doğum endikasyonu olamayacağının altını çizen Prof. Dr. Rana Karayalçın, “ Doğumun zamanlaması ve şekli hastaların dikkatlice değerlendirilmesi sonrası hastanın kliniğine ,gebelik haftasına ve fetüsün durumuna göre bireyselleştirilmelidir. Anneden bebeğe geçişi engellemek amacıyla sezaryen yapılması gerekmemektedir” diye belirtti. Doğum ve sezeryan sırasında epidural anestezinin kullanılabileceğini de vurgulayan Karayalçın, “ WHO (DünyaSağlık Örgütü) olası anne enfeksiyonunda, anneden bebeğe geçiş riskini azaltmak için kordon kan akımının doğumdan hemen sonra durdurulmasını önermektedir. Yeni doğan bebeğin yüzeyini kaplayan Vernix Caseosanın antimikrobial peptitler içermesi nedeni ile bebeği enfeksiyonlara karşı koruyucu etkisi vardır bu nedenle bebeğin doğumdan sonraki 24 saat yıkanmaması önerilmektedir” dedi.
Emzirme konusunda doktor ile birlikte karar verilmeli
Virüsün anne sütüne geçtiğine dair bilimsel bir kanıtın olmadığını söyleyen Acıbadem Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Rana Karayalçın, semptom ve bulgu saptanan annelerin riskleri gözden geçirerek doktorları ile birlikte karar almaları gerektiğini belirtti.
Gebe ve anne adayların stresten uzak durmaları için önerilerde bulunan uzman hekim,bu süreçte sık sık sıvı tüketiminin, egzersiz yapmanın, stres yaratan haberlerden uzak durulması gerektiğini belirtti.
source https://saglik.kocaali.com/covid-19-surecinde-gebeler-icin-oneriler/
0 notes
Text
Zatürre Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi Nelerdir?
Zatürre, bir veya her iki akciğerde hava keselerinin şişerek iltihaplanmasına neden olan bir enfeksiyondur. Hava keseleri sıvı ya da iltihaplı (pürülan madde) ile doldurabilir, balgam ya da iltihap, ateş, titreme ve nefes alma zorluğu ile öksürüğe neden olabilir. Bakteriler, virüsler ve mantarlar da dahil olmak üzere çeşitli organizmalar zatürreye neden olabilir. Zatürre belirtileri gözlemlendiğinde müdahale edilmelidir.
Zatürre Belirtileri Nelerdir?
Zatürre belirtileri, enfeksiyona neden olan mikrop türü, yaşınız ve genel sağlığınız gibi faktörlere bağlı olarak hafif ya da şiddetli olmak üzere değişiklik gösterir. Hafif belirtiler genellikle soğuk algınlığı veya griple benzerdir, ancak daha uzun sürer. Zatürre belirtileri şunları içerebilir: Nefes aldığınızda veya öksürdüğünüzde göğüs ağrısı Kafa karışıklığı veya zihinsel farkındalıktaki değişiklikler (65 yaş ve üzerindeki yetişkinlerde) Balgam üretebilir öksürük, Yorgunluk Ateş, terleme ve titreme titreme Normal vücut ısısından daha düşük (65 yaşından büyük yetişkinlerde ve zayıf bağışıklık sistemine sahip kişilerde) Mide bulantısı, kusma veya ishal Nefes darlığı Yenidoğan ve bebekler enfeksiyonun herhangi bir belirtisi görülmeyebilir. Kusabilirler, ateş oluşabilir, öksürebilirler, huzursuz veya yorgun görünürler veya nefes almakta ve yemek yemekte zorluk çekerler.
Zatürre Nedenleri Nelerdir?
Birçok mikrop zatürreye neden olabilir. Zatürre belirtileri farklılık gösterebilir. En yaygın olanları soluduğumuz havadaki bakteriler ve virüslerdir. Vücudunuz genellikle bu mikropların akciğerlerinizi enfekte etmesini önler. Ama bazen bu mikroplar, sağlığınız genel olarak iyi olsa bile, bağışıklık sisteminizi yenebilir. Zatürre, enfeksiyona neden olan mikropların türlerine göre sınıflandırılır. Toplum Kökenli Zatürre Toplum kökenli zatürre en sık görülen türdür. Hastanelerin veya diğer sağlık kuruluşlarının dışında oluşur. Bakteriler. ABD'de bakteriyel zatürrenin en yaygın nedeni Streptococcus pneumoniae'dır. Bu tip bir zatürre kendi başına veya soğuk algınlığı veya grip olduktan sonra ortaya çıkabilir. Akciğerde bir kısım (lob), lober pnömoni olarak adlandırılan bir durumu etkileyebilir. Bakteri benzeri organizmalar. Mycoplasma pneumoniae ayrıca zatürreye neden olabilir. Tipik olarak diğer zatürre tiplerinden daha hafif semptomlar üretir. Yürüyen Zatürre, tipik olarak yatak istirahatı gerektirecek kadar şiddetli olmayan bu tip zatürreye verilen gayri resmi bir isimdir. Mantarlar. Bu tip zatürre, kronik sağlık sorunları ya da zayıflamış bağışıklık sistemleri olan kişilerde ve organizmaların büyük dozlarını soluyan kişilerde daha yaygındır. Buna neden olan mantarlar toprakta veya kuş pisliklerinde bulunabilir ve coğrafi yere göre değişir. Virüsler. Soğuk algınlığı ve grip yapan bazı virüsler zatürreye neden olabilir. Virüsler, 5 yaşından küçük çocuklarda zatürrenin en yaygın nedenidir. Viral zatürre genellikle hafiftir. Ancak bazı durumlarda çok ciddi olabilir. Hastane kaynaklı zatürre Bazı insanlar başka bir hastalık için hastanede kaldıkları süre boyunca zatürreye yakalanırlar. Hastane kaynaklı zatürre ciddi olabilir çünkü enfeksiyona neden olan bakteriler antibiyotiklere karşı daha dirençli olabilir. Genellikle yoğun bakım ünitelerinde kullanılan solunum makineleri kullanan kişiler, bu tip zatürrelerin daha yüksek riski altındadır. Sağlık Merkezleri Kaynaklı Zatürre Sağlık hizmeti verilen merkez kaynaklı zatürre, uzun süreli bakım tesislerinde yaşayan veya böbrek diyaliz merkezleri de dahil olmak üzere polikliniklerde bakım gören kişilerde meydana gelen bir bakteriyel enfeksiyondur. Hastane kaynaklı zatürre gibi, sağlık ocaklarında bulaşan zatürreye antibiyotiklere daha dirençli bakteriler neden olabilir. Aspirasyon zatürresi Aspirasyon zatürresi, akciğerlerinize yiyecek, içecek, kusmuk veya tükürük soluduğunuzda ortaya çıkar. Bir şey, beyin zedelenmesi, yutma problemi, alkol veya ilaçların aşırı kullanımı gibi normal gag refleksinizi bozarsa aspirasyon daha olasıdır.
Risk faktörleri
Zatürre herkesi etkileyebilir. Fakat zatürre belirtileri en yüksek risk altındaki iki yaş grubu 2 yaşında veya daha küçük olan çocuklar ve 65 yaş ve üstü kişilerde gözlemlenir. Diğer risk faktörleri şunlardır: Hastaneye. Hastane yoğun bakım ünitesindeyseniz, özellikle nefes almanıza yardımcı olan bir makinadaysanız, zatürre riski daha fazladır. Kronik hastalık. Astım, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (COPD) veya kalp hastalığınız varsa zatürreye yakalanma olasılığınız daha yüksektir. Sigara içmek. Sigara içmek vücudunuzun doğal savunmasını zarara neden olan bakterilere ve virüslere karşı korur. Zayıflamış veya bastırılmış bağışıklık sistemi. HIV / AIDS geçiren, organ nakli geçiren veya kemoterapi veya uzun süreli steroid alan kişiler risk altındadır.
Komplikasyonlar
Tedavi ile bile olsa, pnömoni olan bazı kişiler, özellikle yüksek risk grubundakiler de dahil olmak üzere komplikasyonlar yaşayabilir: Kan akışındaki bakteriler (bakteriyemi). Akciğerinizden kan dolaşımına giren bakteriler, enfeksiyonu diğer organlara yayabilir ve potansiyel olarak organ yetmezliğine neden olabilir. Zorluk nefes almak. Eğer zatürreniz şiddetliyse veya altta yatan kronik akciğer hastalıklarınız varsa, nefes almada zorluk çekebilirsiniz. Akciğeriniz iyileşirken hastaneye yatırılmanız ve bir solunum cihazı (ventilatör) kullanmanız gerekebilir. Akciğerlerin etrafında sıvı birikimi (plevral efüzyon). Pnömoni, akciğerleri ve göğüs boşluğunu (pleura) çevreleyen doku katmanları arasındaki ince alanda sıvı birikmesine neden olabilir. Sıvı enfekte olursa, göğüs tüpünden süzülmesini veya ameliyatla çıkarılmasını gerekebilir. Akciğer apsesi. Akciğerde bir boşlukta irin oluşursa apse oluşur. Bir apse genellikle antibiyotiklerle tedavi edilir. Bazen, iliği çıkarmak için apse içine yerleştirilen uzun bir iğne veya tüp ile cerrahi veya drenaj gereklidir. Zatürreden Korunma Aşı olun. Bazı pnömoni ve grip türlerini önlemek için aşılar mevcuttur. Bu görüntüleri almak için doktorunuzla konuşun. Aşılama kuralları zamanla değişmiştir, bu nedenle daha önce bir pnömoni aşısı olduğunu hatırlatıyor olsanız bile, aşı durumunuzu doktorunuzla birlikte gözden geçirdiğinizden emin olun. Çocukların aşılandığından emin olun. Doktorlar, 2 yaşından küçük çocuklar için ve özellikle pnömokok hastalığı riski taşıyan 2 ila 5 yaş arası çocuklar için farklı bir pnömoni aşısı önermektedir. Bir grup çocuk bakım merkezine giden çocukların da aşı yaptırması gerekir. Doktorlar ayrıca 6 aydan büyük çocuklar için grip aşısı önermektedir. İyi hijyen uygulayın. Kendinizi bazen pnömoniye yol açan solunum enfeksiyonlarına karşı korumak için ellerinizi düzenli olarak yıkayın ya da alkol bazlı el dezenfektanı kullanın. Sigara içmeyin. Sigara içmek akciğerlerinizin solunum yolu enfeksiyonlarına karşı doğal savunmasına zarar verir. Bağışıklık sisteminizi güçlü tutun. Yeterli uyu, düzenli egzersiz yap ve sağlıklı bir diyet yap.
Zatürre Tedavisi
Zatürre tedavisi, enfeksiyonu tedavi etmeyi ve komplikasyonları önlemeyi içerir. Toplum kökenli Zatürre olan kişiler genellikle evde ilaçla tedavi edilebilir. Semptomların çoğu birkaç gün ya da haftada kolaylaşsa da, yorgunluk hissi bir ay veya daha uzun süre devam edebilir. Özel tedaviler, zatürrenizin türü, şiddeti, yaşınız ve genel sağlığınıza bağlıdır. Seçenekler şunları içerir: Antibiyotikler. Bu ilaçlar bakteriyel pnömoniyi tedavi etmek için kullanılır. Zatürrenize neden olan bakteri türünü tanımlamak ve tedavi etmek için en iyi antibiyotiği seçmek zaman alabilir. Belirtileriniz düzelmezse, doktorunuz farklı bir antibiyotik önerebilir. Öksürük ilacı. Bu ilaç öksürüğünüzü yatıştırmak için kullanılabilir, böylece dinlenebilirsiniz. Öksürük, cildinizdeki sıvıların gevşemesine ve hareket etmesine yardımcı olduğundan, öksürüğünüzü tamamen ortadan kaldırmamak iyi bir fikirdir. Ayrıca, çok az sayıda araştırmanın, reçetesiz öksürük ilaçlarının, pnömoninin neden olduğu öksürüğü azaltıp azaltmadığını incelediniz. Öksürük baskılayıcıyı denemek istiyorsanız, dinlenmenize yardımcı olan en düşük dozu kullanın. Ateş düşürücüler / ağrı kesiciler. Bunları ateş ve rahatsızlık için gereken şekilde alabilirsiniz. Bunlar aspirin, ibuprofen (Advil, Motrin IB, diğerleri) ve asetaminofen (Tylenol, diğerleri) gibi ilaçları içerir. Kaynaklar: 1, 2 Read the full article
0 notes
Text
Bebek Ranza Modelleri ve Fiyatları
Bebek Ranza Modelleri ve Fiyatları ne kadar?
Çatılı bebek ranzaları üretimi yapan bir firma olarak dilerseniz özel sipariş vererek kendi hayal ettiğiniz yatağında sahibi olabilmekte siniz. Ankara sitelerde bulunan atölyemizde tüm üretimler gerçekleşmektedir. Sipariş verilmesinden 10 ila 15 gün içinde üretimler tamamlanmakta evinize ulaştırılmakta ve montajı yapılmaktadır. Tüm bunlar için bizlerle iletişime geçmeniz yeterli.
Çatılı Bebek Ranzası Sipariş 0534 769 86 34 Bebekler İçin Modern Yatak Tasarımları Modern tarza üretimi yapılan modellerimizin her birinden örnekleri sitemizde sergilemekteyiz. Bizler öncelikli olarak sağlığa önem veriyoruz. Bebeklerin ve çocukların sağlığı bizler için önemli. Bu nedenle tasarımlarımızda sunta ve mdf kullanılmamaktadır. Kimyasal içerikli olması ve kullanıldıkça yatağın orta bölümünde meydana gelen çökmeler sağlıklı bir kullanım anlamına gelmemektedir.
Bebek Ranza Modelleri Bebek ranza modelleri ve fiyatları için bizlere ulaşabilirsiniz. Her bir özel sipariş için fiyat seçenekleri değişmektedir. Dilediğiniz modelde değişiklikler yapabilir ya da kendi hayalinizde ki tasarımı yaptırabilirsiniz. Yere Yakın Yatak Modelleri Çatılı bebek ranzaları içinde en dikkat çeken modeller yere yakın olanlardır. Bebeklerin yüksek yataklarda yatmasından daha ok yere daha yakın alçak mesafede yatmasını tercih eden büyüdükçe kendilerinin yataktan inmelerinin daha kolay olacağını düşünen ailelerin ilk tercihidir. Yere yakın olmasından kaynaklı bebeklerin soğuk alabileceği endişesi doğmaktadır. Bu model yataklar için isteğe bağlı olarak özel ısı izolasyon matları kullanılmaktadır.Bu sayede yerden gelen soğuk teması tamamen kesilmektedir. Tekli modellerin yanı sıra ranza şeklinde ikili yatak modelleri de bulunmaktadır. Üst üste modeller dışında kalan yana yana tasarlanmış iki bağımsız yatağın bir araya getirilmesidir. Bebek ranza modelleri ve fiyatları, sipariş verilmesi ve tasarımlarla ilgili bizlere ulaşabilir tüm sorularınızı iletebilirsiniz.
Çatılı Çocuk Ranzası Sipariş Ver Kullanılan Malzemeler Bebek ranza modelleri ve fiyatları dışında merak edilen asıl konulardan biri de kullanılan malzemelerdir. Aileler için tasarımın önüne geçen bir konudur. Firma olarak bebeklerin ve çocukların sağlığını göz önünde bulundurmaktadır. Tüm yatak modellerinin ana gövdesinde masif ağacı kullanılmaktadır. Gövde dışında korkulukların yapımında da hem masif hem de ladin ağacı tercih edilmektedir. Boya sürecinde de sertifikalı ve Avrupa birliği onaylı olan su bazlı kokusuz boyalar tercih edilmelidir. Gönül rahatlığıyla kullanabileceğiniz mobilyalar teslim etmekteyiz. Read the full article
#ankarabebekyatağıimalatçısı#ankarabebekyatakları#bebekranzafiyatları#bebekranzamodelleri#Bebekranzamodellerivefiyatları#bebekyatağıimalatıankarasiteler#çatılıbebekranzaları#sitelermontesoriçatılıbebekranzaları#sitelermontessoriyatak#YereYakınYatakModelleri
0 notes
Text
Demir: Faydaları, Eksikliği Ve Gıdalar
Demir, vücudumuzun bir çok işlevi yerine getirmesine yardımcı olan gerekli besindir. Demirin enn önemli işlevlerden biri kanda oksijenin taşınmasına yardımcı olmasıdır. Demir eksikliği genellikle anemi gelişimiyle bağlantılıdır ve bu durum, sağlıklı kırmızı kan hücrelerinin yetersizliğinde ortaya çıktığı bir durumdur. Düşük demir seviyeleri genellikle kan kaybı, zayıf diyet veya yiyeceklerden yeterli miktarda demir absorbe edilememesi nedeniyle oluşur.
Demir Sağlık Faydaları
Anemi’yi Önler
Anemi, düşük kırmızı kan hücreleri ve hemoglobin üretimi nedeniyle oluşur, bu nedenle vücuttaki hücrelere düşük oksijen ulaşır. Anemi genellikle düşük enerji seviyeleri ile sonuçlanır ancak zayıf beyin işlevinden düşük bağışıklığa kadar vücudun birçok bölümünü de etkileyebilir. Dünya Sağlık Organizasyonu, dünya genelindeki 1.62 milyar demir eksikliği vakanın yaklaşık yarısının demir eksikliğinden, diğer yarısı genetik faktörlerden kaynaklandığını tahmin ediyor.
Bilişsel İşlevleri Sağlamaya Yardımcı Olur
Demir, beyne oksijen taşıdığı beyin işlevini desteklemek için gereklidir. Vücudun tüm oksijeninin yaklaşık yüzde 20’si beyin tarafından kullanılır. Bu nedenle demir eksikliği, hafızayı veya zihinsel fonksiyonları bozabilir.
Enerji Seviyelerini Destekler
Demir, hücrelere ulaşmak için yeterli oksijen vermeye yardım ederek devam eden enerjiyi destekler. Demir aynı zamanda vücudun proteinleri sindirmek ve besin maddelerinden beslemek için gerçekleştirdiği metabolik enzim süreçlerine yardımcı olur. Bu nedenle demir eksikliği yorgunluğa, aktif olma problemine ve pek çok belirtiye neden olur. Demir eksikliği sıklıkla düşük konsantrasyon, ruh hali değişiklikleri ve kas koordinasyonundaki sorun gibi semptomlarda ortaya çıkar. Kas hareketi için demir gereklidir, çünkü kaslara oksijen depolamaya yardımcı olur ve kasların hareket etmesini ve güçlenmesini sağlar.
Gelişimi ve Büyümeyi Destekler
Demir eksikliği normal motor işlevini yani düşünceleri hareketlerle bağlayabilme becerisini, aynı zamanda yeni bilgileri öğrenmek ve işlemek gibi zihinsel işlevleri geciktirebilir.
Bağışıklık Sistemini Destekler
Metabolik enzimdeki rolü nedeniyle işlenmiş gıdalardan gelen diğer besinleri sindirmek ve emmek için demir gereklidir. Ayrıca, demir, hasar görmüş dokular, organlar ve enfeksiyona veya hastalık gelişimine yatkın hücreler dahil olmak üzere vücudun hasarlı bölgelerine yeterli miktarda oksijen sağlamaya yardımcı olur.
Sağlıklı Gebelik İçin Gerekli
Gebelikte demir eksikliği, prematüre doğum riskini artırır ve ayrıca yenidoğanın kilosu düşük olur. Ne yazık ki prematüre doğan bebeklerin, yaşamlarının ilk yıllarında daha fazla sağlıkla ilgili sorunlar yaşar ve geciken büyüme ve bilişsel gelişim yaşayabilir. Tüm hamile kadınların bol miktarda demirden zengin gıdaları yemeleri ve takviyeleri almaları önerilir.
Huzursuz Bacak Sendromunu Önler
Demir eksikliği huzursuz bacak sendromunun nedenlerinden biridir, bu da büyük uyku rahatsızlıklarına neden olabilir. Demir, kas spazmlarını ve ağrıları azaltacak kadar oksijen kaslarına ulaşmaya yardımcı olur.
Pozitif Ruh Hali Sağlamaya Yardımcı Olur
Olumlu duyguları destekleyen nörotransmitter fonksiyonları kan içindeki yeterli demir seviyelerine dayanır. Ruh haliniz, hormon dengesine, yani serotonin, dopamin ve diğer hayati hormonlara dayanır ve bunlar oksijen seviyeleri düşük olduğunda beyinde düzgün şekilde sentezlenemez. Düşük bir ruh hali, kötü uyku, düşük enerji seviyeleri ve motivasyon eksikliğinin nedenlerinden biri de demir eksikliğidir.
Demir Eksikliği Belirtileri
Demir, Hemoglobin üretmek için gereklidir. Hemoglobin kırmızı kan hücrelerinde bulunan bir protein türüdür, ciğerlerinizden oksijen taşımak ve vücudunuzun her tarafına hücrelerinize nakletmek gibi bir role sahiptir. Demir eksikliği, oksijen taşıyan yeterli miktarda kırmızı kan hücresi üretemediğiniz anlamına gelir. Bu nedenle vücudunuz beyninize, dokularınıza, kaslarınıza ve hücrelere oksijen taşımak için uğraşıyor ve sizi bitkin ve zayıf hissetmenize neden oluyor. Anemiyi önlemenin yanı sıra demir genel sağlığı ve enerjiyi korumak için gerekli besindir, genel sağlıklı hücresel sağlığı destekler ve birçok enzim işlevine katılır. Demir, bedenlerimiz gıdaları sindirmek ve besleyici maddeleri absorbe etmek için birçok enzim reaksiyonunda rol oynamaktadır. Bu reaksiyonlar ayrıca hormon seviyelerini dengeler ve beyin, kalp, deri, saç, tırnak ve metabolik sağlığı destekler. Vücudumuzda bulunan elemental demirin 3-4 gramı çoğu hemoglobin formundadır. Geri kalan demir karaciğer, dalak ve kemik iliğinde depolanır veya kas dokusunun miyoglobininde bulunur. Demir eksikliği aşağıdaki durumlara neden olabilir:
• Anemi • Kronik yorgunluk veya düşük enerji • Cildin solgun veya sararması • Nefes darlığı • Anormal kalp atışları • Hormon dengesizliğinin belirtileri • Kas güçsüzlüğü • İştah değişikliği • Uyku sorunları • Ağırlıktaki değişiklikler • Öksürük • Konsantre olmak, öğrenmek, hatırlamakta zorlanmak • Ağız veya dilde yara • Duygudurum değişiklikleri • Temel olarak çok yorgun ve yorgunluğun diğer normal belirtileri
Kadınların demir eksikliğini önlemek için erkeklerden daha fazla ihtiyacı var. Demir eksikliğini önlemek için günlük olarak birinin ihtiyaç duyduğu demir miktarı yaşlarına ve cinsiyetlerine bağlı olarak çok değişir. Kadınların erkeklere oranla daha fazla demir ihtiyacı vardır, çünkü her ay normal adet döngüsünde belli miktarda demir kaybederler. Ergenlik döneminde başlayan menstrüel döngüsüne başladığında, demirin günlük seviye ihtiyaçları artar. Menopoza girmesiyle bu seviye azalır. 19-50 yaşları arasında olan kadınlar demirin her grubundan en fazlasını almalıdır, her gün yaklaşık 18 miligram demir. Aynı yaştaki erkekler çok daha az demir alarak kurtulabilir, yine de demir eksikliği riski altındadır. Erkekler günlük yaklaşık 8 miligram demire ihtiyacı vardır. Demir eksikliği genellikle doktorunuz tarafından yapılan basit bir kan testiyle tespit etmek oldukça kolaydır, buna serum ferritin testi denir. Aslında, bazı insanlar, kan bağışı girişiminde bulunduklarında demir eksikliğine sahip olup olduklarını ve gerekli tarama testinde demir düzeylerinin düşük olup olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Özellikle hamileyseniz, vejetaryenseniz veya sindirim bozukluğunuz varsa demir alımını artırmamaya ihtiyaç duyup duymadığınızı kontrol etmek için kanı düzenli olarak kontrol ettirmeniz önerilir. Demir eksikliğinin en yaygın sebepleri arasında şunlar bulunur:
• Demirde doğal olarak yüksek olan herhangi bir hayvansal protein kaynağı içermeyen vejetaryen veya vegan diyeti uygularsanız • Hamileyseniz veya emziriyorsanız • Böbrek yetmezliği yaşarsanız • Eğer çok egzerseniz yaparsanız bazen kırmızı hücrelere zarar verebilirsiniz • Vücudun demirini alabilen diyaliz tedavisi görüyorsanız veya gördüyseniz • Çölyak hastalığı, Crohn hastalığı veya ülseratif kolit gibi besin maddelerini emme yeteneğinizi sınırlayabilecek herhangi bir gastrointestinal bozukluğunuz varsa • Geçmişte ülserler yaşadıysanız • Son zamanlarda ameliyat olduysanız veya kan bağışı gibi herhangi bir nedenle kan kaybettiyseniz • Yüksek miktarda antasid alırsanız, Kalsiyum içerdiğinden bunlar demir emilimini engelleyebilir
Günlük Önerilen Demir Miktarı
Göreceğiniz gibi, yürümeye başlayan çocukların daha büyük çocuklardan daha fazla demire ihtiyaçları vardır çünkü demir büyüme ve bilişsel gelişim sürecini desteklemektedir. Küçük çocuklar, yalnızca diyetlerinden yeterli miktarda demir alamayabilirler, özellikle seçici yiyenlerden ise bu nedenle, yürümeye başladığı zamanlarda bir kan testi yaptırılması demir eksikliğini daha büyük bir sorun haline gelmeden tanımlayabilir. Demir eksikliği, hızlı büyüme ve diyetten demirinin yetersiz alınması nedeniyle genellikle altı ay ile üç yaş arasında görülür. Demir takviyesi gerekli olabilir. Bebekler ve çocuklar eğer çok küçük ya da erken doğmuşlarsa, ilk doğum gününden önce inek sütü verilirse, anne sütü yerine marketlerde veya eczanelerde satılan paketlenmiş sütler verilirse veya günde 24 ons dan fazla inek, keçi veya soya sütü tüketirlerse demir eksikliği riski giderek artırır. Anne sütünün biyolojik olarak erişilebilir yüksek miktarda demir içerdiğine inanılıyor ancak 4-6 aydan büyük bebeklerin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli olmayan miktarlarda. Bu nedenle, bebekler doğal olarak demirden zengin katı yiyecekler yemeye ya da mümkün olduğu kadar demir destekli gıdalar yemeye başlarlar.
• 4 ila 8 yaş arası çocuklar: 10 miligram • 9-13 yaş arası çocuklar: 8 miligram • 19 ila 50 yaş arası kadınlar: 18 miligram • Hamile kadınlar: 27 miligram • Emziren kadınalr: 10 miligram • 19-50 yaş arası erkekler: 8 miligram
Demir Eksikliğini Önlemek İçin En İyi Gıdalar
Besin kaynaklarından yeterli emilebilir demir elde edilmesi söz konusu olduğunda, göz önüne alınması gereken birkaç nokta vardır:
• Hayvan gıdaları, heme demir adı verilen ve heme olmayan demir adı verilen bitki gıdalardaki demirden daha emici olan bir demir türü içerir. • Farklı gıdaları bir arada yediğiniz zaman, vücudun demir emme yeteneğini artırmak için etkileşime girebilir ya da tam tersi demirleri emmek daha zorlaştırabilirler. • Diyette heme demirden zengin kaynakları arasında yağsız et ve deniz ürünleridir. Heme olmayan demirin beslenme kaynakları, fıstık, fasülye, sebze ve tohumlanmış tahıl ürünleri içerir. Diyet demirinin yarısı ekmek, tahıl ve diğer tahıl ürünlerinden gelir.
Demir eksikliğini önlemenize yardımcı olabilecek doğal olarak demir içeren en iyi 12 besin kaynağı şunlardır:
Karaciğer – 4 ons: 9.5 miligram Beyaz fasulye – 1 fincan pişmiş: 6.6 miligram Mercimek – 1 fincan pişmiş: 6.5 miligram Ispanak – 1 fincan pişirilmiş: 6.4 miligram Barbunya-1 fincan pişmiş: 5.2 miligram Nohut – 1 fincan pişirilmiş: 4.7 miligram Ördek – bir göğsün yarısı: 3.7 miligram Sardalya – 1 kavanoz / 3.75 ons: 2.7 miligram Çim Sığır eti – 3 ons: 2 miligram Kuzu – 3 ons: 1 miligram Şeker pekmezi – 1 çorba kaşığı: 0.9 miligram Kabak Çekirdeği – ¼ fincan: 0.5 miligram
Facebook | Twitter | Instagram | Pinterest | Youtube
The post Demir: Faydaları, Eksikliği Ve Gıdalar appeared first on DustyLips.com.
Kaynak: http://ift.tt/2CAGFwK
0 notes
Photo
https://www.bilimvetekno.com/kolik-ve-beslenme-tedavisi/
Kolik Ve Beslenme Tedavisi
Bebeklik koliği, bebeklerin %10 – %30’unda görülen, genellikle akşam saatlerinde nedeni açıklanamamış, yüksek sesle ve susturulamayan ağlama ile meydana gelen karakterize tablodur. Bu tabloya; bacakları karına çekme, yumruk sıkma, yüzde kızarma, karında şişlik ve en sonunda da gaz çıkarma gibi bulgular eşlik eder. Çoğu hekim tamamen sağlıklı bir bebekte günün belli saatlerinde tekrarlayan ve susturulamayan uzun süreli ağlamayı ‘’kolik’’ olarak tanımlar.
Normal ağlama, yaşamın ikinci ayında “peak” yapar, yani en yüksek düzeye ulaşır, sonrasında ise giderek azalır. Normal ağlayan bebekler akşam saatlerinde daha yoğun ağlarlar. Ağlamanın kendine göre bir ritmi vardır. Sağlıklı bebeklerin bir kısmı, yaklaşık olarak 5’te biri, yaşamın ilk 4 ayında açıklanamayan bir nedenden dolayı uzun süreli ağlar.
Koliğin şimdiye kadar da nedenleri tam olarak anlaşılamamıştır.
Huysuz çocuk, gergin ebeveyn ilişkisi ya da anne-baba çocuk ilişkisinin düzgün kurulamaması sonucu ortaya çıkan davranışsal bir problem olabilir.
Kolikte olgunlaşmamış sindirim ve sinir sistemi teorilerinden bahsedilir.
Sindirim siteminde laktoz intoleransı, ya da ön sütün aşırı alınması, sindirim sisteminin kaslarının aşırı kasılması, inek sütü alerjisi bağırsak florasındaki değişiklikler söz konusu edilmiştir. Laktoz intoleransı kolik sebebi olarak suçlanan bir tablodur. Her ne kadar kanıtlanmasa da bebeklerde göreceli olarak laktaz enzimi, yani süt içerisindeki laktoz şekerini sindiren enzimin eksikliği nedeniyle bebek koliği gelişebilir. Bu şekilde bağırsaklarda sindirilmemiş şekerlerden dolayı gaz oluşur. Anne sütü alan bebeklerle, biberon maması alan bebeklerde kolik sıklığı arasında farklılık yoktur.
Anne sütünün kesilmesi hiçbir zaman önerilmez. Mama alan bebeklerde laktozu azaltılmış mamalar kullanılabilir. Anne sütü alan bebeklerde de laktaz enzimi içeren damlalarla bebeğe yardımcı olunabilir.
Koliğin altında yatan sebep eğer besin alerjisi ise kolik tedavi edilebilir. Koliğin, alerjinin ilk belirtisi olduğuna dair veriler vardır. Olguların bir kısmında kolik, inek sütü alerjisiyle ilişkilendirilmiştir. Biberon mamasıyla beslenen bazı kolikli bebeklerde alerjen özelliği azaltılmış mamalar kullanılması yararlı olmaktadır.
Anne sütüyle beslenen bazı kolikli bebeklerde annenin diyetinden süt ve süt ürünlerinin çıkarılmasının da kolik tedavisinde yararlı olduğu görülmüştür.
Sadece anne sütü alan kolikli bebeklerde, annenin beslenmesinden inek sütü, yumurta, fındık, fıstık, ceviz gibi kuruyemişler, buğday, soya, susam ve deniz ürünlerinin çıkarılması yararlı olabilir. Ancak bu diyet değişikliği şiddetli olgular dışında önerilmez. Çünkü süt kalitesinde azalmaya ve annenin beslenmesinin bozulmasına yol açabilir.
Koliğin bir diğer sebebi de emzirme tekniğindeki hatalar ve bebeğin aşırı ön süt alması olarak bildirilmiştir. Memedeki süt tam bitmeden diğer memenin emzirilmeye geçilmesiyle bebeğin sürekli olarak ön süte maruz kalması, yani ön sütteki yüksek laktoz içeriğine maruz kalması suçlanır. Bu yüzden bir meme tam bitirilmeden, emzirilmesi diğer memeye geçilmemesi önerilir. Çok sık emzirme ve arada gazının çıkarılmadan emzirilmeye devam edilmesi, bebeğin hava yutmasına ve havayı çıkaramamasına yol açar. Emzirmeye ara verilerek uygun şekilde gazının çıkarılmasıyla bir miktar kolik engellenebilir.
Kaynak >>> https://www.bilimvetekno.com/kolik-ve-beslenme-tedavisi/
0 notes
Text
Yeni Gönderi Yayınlandı!! Pet Patiler
Yeni Gönderi Yayınlandı!! http://www.petpatiler.com/kedi-ve-bebek/
Kedi ve Bebek Bir Arada Olur mu? Kedim Bebeğime Zarar Verir mi?
Evinde kedi besleyen evli çiftlerin bebek düşünmeye başlaması ile birlikte akıllarına gelen ilk sorunlardan biri de kedi ve bebeğin anlaşıp anlaşamayacağıdır. Evinizi sahiplenmiş bir kedi eve yeni bir birey, üstelik minik ve ona göre farklı bir birey geldiğinde nasıl bir tepki verecek? Kedi ve bebek bir arada olur mu? Kediniz ile bebeğinizin aralarının iyi olmasını nasıl sağlayabilirsiniz? Bu soruların cevaını gelin birlikte inceleyelim…
Kedi ve Bebek Birbirine Nasıl Alıştırılmalı?
Kedinizle bebeğinizin arasının iyi olması için sizin yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Bunları sizler için aşağıda sıraladık ;
Kedinize olan ilginizi ve sevginizi azaltmayın.
Kediler kendilerini evin reisi, evin en çok sevileni, evin bebeği olarak görebilirler. Onlar için sevilmek, onunla oyunlar oynanması, ilgi gösterilmesi paha biçilemez bir şeydir. Evinize yeni bir birey geldiğinde, bebeğiniz olduğunda da kedinize olan ilginizi eksiltmemeye çalışmalısınız. Genellikle 1 yaşından büyük kediler yavru kediler kadar hareketli olmadıklarından günün yarısından fazlasını uyuyarak geçirirler. Bundan dolayı yavru kediye nazaran yetişkin bir kedi ile bebek bir arada daha kolay yaşayabilirler.
Veya kedinize olan ilginizin azalacağını düşünüyorsanız yine bir kaç ay öncesinden de ona olan ilginizi biraz daha azaltmalısınız. Eve gelen bebek ile birlikte bir anda ilgi azalması ile karşı karşıya kalmamalıdır.
Kedinizin mizacı, olaylara verdiği tepkilere dikkat edin.
İnsanlarda olduğu gibi kedilerde de her türlü karakteristik özellik vardır. Kimi kedi çok sakin bir yapıdayken kimi kedi durduğu yerde saldırganlaşabilmektedir. Bazı kedilerin bebeklerle direk iyi anlaşıp biribrlerini sevmesini beklemek yanlış olur. Bazı kedi sahipleri bebeklerinin doğumuna yakın kedilerine farklı yuvalar bulmaktadırlar. Ancak kedinizden vazgeçmek ve ona farklı bir yuva bulmak çok alışılabilir, kolay olan bir durum değildir. Kedinizin karakterini siz bilirsiniz, sakin yada sinirli bir kedi olduğuna karar vermelisiniz ve onu bebekle bir arada yaşamaya henüz bebek doğmadan alıştırmalısınız. Çoğunlukla kediler eve gelen bireyi kabullenirler, sorun yaratmazlar. Ancak ekstra agresif kedilerde bu duruma önlemler alınmalıdır, dikkatli olunmalıdır.
Kedi ve bebek arasında uyumlu bir yaşam sağlanmalı.
Kediniz, bebeğiniz ve sizin mutlu mesut bir hayat sürdürmeniz için kedinizin kendine ait olan yatağı, mama kapları, kum kabı ve oyuncakları olması gerekmektedir. Ki zaten bu eşyalar bebek olsun olmasın kedili bir evin olmazsa olmazlarındandır. Bu eşyaların yerleri sürekli değiştirilmemelidir. Mama ve su kapları kum kabının yanında olmamalıdır, kum kabı ayak altında sürekli gelip geçilen bir yerde olmalıdır. Kediniz mamasını ve suyunu, kumunu dilediği zaman rahatlıkla bulabilsin ve kullanabilsin. Kedinin eşyalarının olduğu oda ile bebeğin eşyalarının olduğu oda ayrı olmalıdır. Bebeğiniz yürümeye başladığında kedinizin sakin ve huzurlu bir yere ihtiyacı olacaktır. Kedinizin yatağı da yine ayak altında olmamalıdır. Bu eşyaların yerleri bebek eve gelmeden bir kaç ay öncesinde düzenlenmelidir. Aniden tüm düzenin değişmesi kedinizi huzursuz edebilir.
Odaya giriş engeli olmalı.
Bebeğinizin beşiğinin olacağı oda muhtemelen kedinizin bebekten önce rahatça girip çıktığı bir oda olacaktır. Bu odaya giriş engelini bebek doğmadan bir kaç ay öncesinden yapmalısınız. Yine aniden kedinizin önüne böyle bir engel koymanız onu huzursuz edecektir. Kıskançlık sorunu çıkacaktır.
Bölgelerindeki değişiklikler alıştırılmalı.
Kediler herşeyi koklayarak anlayan, inceleyen hayvanlardır. Kediler huzursuz olduklarında, istemedikleri bir durum olduğunda hoşlarına gitmeyen yerlere idrar bırakmaktadırlar. Bebeğinizin eşyalarını bu durumdan korumak için eşyaları aldığınızda henüz kullanmaya başlamadan önce bir defa kedinizin o eşyaları koklamasına ve tanımasına izin vermelisiniz. Eşyalarınıza ve yeni düzeninize kedinizin alışması için onu bir anda engellememelisiniz. Ya da yeni gelen bir eşyayı tanımaya çalışırken ona kızıp bağırmamalısınız. Unutmayın ki bir anda engellenen oda ve eşyalar kediler için merak konusudur. Daha çok o odaya girmeye, o eşyaya ulaşmaya çalışma çabasına girer. Bu durumu ona ilk defasında tanımasına fırsat vererek önleyebilirsiniz.
Kedinize ödüller, övgüler verin.
Örneğin, kediniz bebek odasına girmek istediğinde tepkisiz kalın, içeri girme çabalarından vazgeçtiğinde ona ödül verin, sevin veya onunla oynayın. Sert ve bağırarak eğitim vermek kediler üzerinde olumsuz etkiler yaratır. İstemediğiniz sonuçlar doğabilir. Aynı şekilde teşvik etmek istediğiniz hareketleri ödüllendirerek ona öğretmeye çalışabilirsiniz. Kedilerin kulakları çok hassastır. Bu hassas kulakların bebek ağlamalarına, çığlıklarına alışması için bebek doğmadan önce telefondan bebek sesleri vs. dinletilmesi onun için iyi olacaktır. Bu seslere de alışmasında fayda sağlar.
İlk karşılaşmalarında dikkat edilmelidir.
Kedi ve bebek karşılaşmalarında kedinizin daha önceden bir bebek ve çocuk görmesi önemlidir. Evinize gelen misafir çocuklarına kedinizin verdiği tepkileri inceleyin. Tepkilerine göre önlemler alın. İlk karşılaşmalarda kediniz şaşıracağından, koklayabilir ve bir tehlike sezebilir. Kedinize bir tehlike olmadığını sakin ve ılımlı bir şekilde göstermelisiniz. Evinize gelen misafir çocuklarının kedinizin peşinde koşturmasına ve onu sürekli kucaklayarak sıkmalarına izin vermeyin. Bu kedinizi çocuklara karşı daha mesafeli ve daha alışması zor bir hale sokabilir. Kediniz bebek ile sakin ve düzgün bir şekilde oynadığında, yanında sakin oturduğunda da kedinize ödüller vermelisiniz. Bunun doğru bir davranış olduğunu ona bu şekilde anlatabilirsiniz.
Bebeğinizin eve ilk geldiğinde onları tanıştırmalısınız.
Kedi ve bebek birbirlerini eve ilk geldiklerinde tanımalıdır. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz hazırlıkları yaptığınızda kediniz muhtemelen bebeğe büyük tepkiler vermeyecektir. Eve bebeğinizi getirdiğinizde uzaktan da olsa kedinizin bebeğinizi koklamasına ve tanımasına izin verin. Daha sonrasında bu kadar yakın temas kurmak zorunda değilsiniz. Ki muhtemelen kediniz bebeğinizin ağlamalarından ve hareketlerinden çekinecektir. Bu küçük insanın ona garip gelmesini hoş karşılamalısınız.
Kedi ve bebek bir arada yaşayabilir mi?
Evet. Bahsettiğimiz hazırlıklar yapıldığı takdirde kedi ve bebek bir arada yaşayabilir. Parazit aşıları düzenli olarak yapılan kedilerin bebeğinize zarar verme ihtimali yoktur. Araştırmalar sonucunda parazit aşıları yapılan bir kedi tüyünün insan saç kılından bir farkı olmadığı saptanmıştır.
Kedi tüyü kist yapar mı? Kedi ve Bebek Bir Arada Zarar Görür mü?
Eskilerden bu yana gelip geçer bu konu… Kedi tüyü kist yapar, ciğerine yapışır…
Parazit aşıları olan bir kedinin tüylerinin kist yapma olasılığı neredeyse imkansızdır. Kedi tüyünün kist yapması için kedinizde parazit buluması gerekmektedir. Bu parazit iç parazit adıyla veya echinococus adı ile anılmaktadır. Kedilerde bu parazitin görülmesinin sebepleri çiğ et yemesi, veya parazitli topraktan çıkmış bir sebzeyi yıkanmadan yemesi olabilir. Veya parazitli bir kediden bulaşabilir. Ancak çoğu ev kedisi dışarıya çıkmadığından ve çiğ et ile beslenmediğinden bu parazitin görülme ihtimali yoktur. Ki iç parazit aşıları bu paraziti engellemektedir.
Kedi tüyü oldu da yutuldu, o zaman ne olur? Yutulan kedi tüyleri insan saçından farksızdır. Mevsimsel olarak dökülen tüylerin yutulması halinde insan vücudu bağırsakları ile bu tüyü atmaktadır. Veya solunum yollarına kaçan bir tüy ise hapşırık, kaşıntı gibi şekillerde dışarı atılır.
Kedilerin bebeklerin bağışıklık sistemlerini güçlendirdiği araştırmalar sonucunda elde edilen bilgiler arasındadır. Gebelik süresince ve doğduktan sonra kedi ile büyüyen bebeklerin kedi olmadan büyüyen bebeklere oranla daha az hastalık geçirdiği kanıtlanmıştır. Psikolojik olarak faydaları ise bebeğinizin daha sosyal ve özgüvenli yetişmesidir.
Hamilelikte kedi besleyenler için ; “Gebelik ve Kedi Besleme” konumuzu inceleyin.
Faydalanılan Kaynak
http://www.hillspet.com.tr/tr-tr/cat-adult/cat-and-baby.html
0 notes
Text
36 haftalık gebelikte kadın ve bebeği doğum için hazırlanmaya başlar. Egzersiz, kolayca doğum yapmanın ve önümüzdeki birkaç hafta sağlıklı kalmanın iyi bir yoludur. Anneler kaygılarını kontrol altına alıp anın tadını çıkarmaya çalışmalıdır. Çizim yapmak, kitap okumak ve film izlemek gibi hobiler ve hafif aktiviteler hamile bir kadının dikkatini dağıtabilir ve uygulanmalıdır. 36 Haftalık Gebelik Kaç Aylık? Hamilelikte 36 hafta, sekiz ayın ortasına yaklaşıyor. Bebek tamamen şekillendi, ancak kilo alması ve biraz daha büyümesi gerekiyor. Gebeliğin 36. haftasında bebeğin boyu 40-45 cm, ortalama ağırlığı 3 kg'dır. Bebek bu hafta doğsa bile yine de prematüre kabul edilir. 36 haftalık gebelikte bebeğiniz çoğu zaman uyur. Ancak uyandığında midesinde gördüğü gölgelere tepki vererek gözlerini açık tutar. 36 haftalık gebelikte bebekler ayrıca dışarıdaki sesleri duyabilir ve anne, baba ve yakındaki herkesin seslerini tanıyabilir. 36 haftalık hamilelik toplam 9 aya eşittir. Gebe anneler gebeliğin üçüncü trimesterindedir ve doğuma ortalama 4 hafta kalmıştır. Genel olarak gebelik süresi genellikle "9 ay" olarak anılır, ancak gerçek gebelik süresi 10 aya yakındır. Bir bebek 36. haftada doğarsa hayatta kalacak kadar yağa sahiptir. Vücut ısısı, hafızası ve bilinç düzeyi kontrolüne de nefes almaya başlar başlamaz başlanabilir. 36 Haftalık Gebelikte Bebeğin Ağırlığı 36 Haftalık Gebelikte Bebeğin Ağırlığı 36 haftalık gebelikte çocuğun başı ile sakrum arasındaki mesafe yaklaşık 33 cm'ye ulaşmış, tepeden topuklara kadar olan ortalama mesafe 46,8 cm'dir. Gebeliğin bu döneminde çocuğun rahimdeki ortalama ağırlığı yaklaşık 2745 gramdır. Dokuz aylık gebelik süresinin sonunda çocuğun dolaşım sistemi, dış dünyadaki yaşam için gerekli olan her şeyi taşıyabilecek kapasiteye ulaşır. Bağışıklık sistemi güçlenmeye devam ediyor. Organ sisteminin gelişimi açısından istisnai olan sindirim sistemidir. Anne karnındaki bebek henüz hiçbir şeyi sindirmediği için bu sistemin gelişimi bebek 1-2 yaşına kadar devam eder. 36 Haftalık Gebelikte Bebeğin Hareketleri Doğum tarihiniz yaklaştıkça bebeğiniz büyüyecek ve eskisi kadar hareket etmeyebilir. Duyusal vuruşun gücü artmış olsa da vuruş sayısının azalması doğaldır. Artan hareket aynı zamanda onu yavaşlatabilir. Atılan bir yumruk veya tekme, anne adayında ağrıya ve rahatsızlığa neden olabilir. Bazı hamilelerde karın üzerinde bebeğin bacakları veya kolları görünebilir. Gebeliğin ilerleyen dönemlerinde bebeğinizin hareketlerinde değişiklikler görmeniz oldukça normaldir. Ancak bebekte hareket hissi doğum anına kadar sürdürülmelidir. Bu süre zarfında çocuğunuzun hareketlerini izlemelisiniz ve normalden daha az hareket ettiği tespit edilirse derhal tıbbi yardım almalı ve bir uzmandan yardım almalıdır. 36 haftalık gebelik, gebeliğin doğuma yakın olduğu dönemdir. Anne adaylarının hamileliklerinin geri kalanını keyifle geçirmeleri, dengeli beslenmeleri ve yeterince dinlenmeleri çok önemlidir. 36. Gebelik Haftasında Annede Meydana Gelen Değişiklikler Hamilelik sona erdikten sonra annenin vücudu doğum için hazır hale gelir. Sonuç olarak, 36. gebelik haftasında doğum yapan bir annede aşağıdaki değişiklikler meydana gelir: Konvülsiyonlar Kadınlar hamileliğin son üç ayında kramplar yaşayabilir. Şiddetli değilse ve ateş veya kanama eşlik etmiyorsa, bunlar doğumun başladığına dair işaretler değildir. Rahatsızlık, rahmin daha hassas hale gelmesi ve doğum için hazırlanmasından kaynaklanır. Baş ağrısı Baş ağrısı hamilelikte en sık görülen semptomlardan biridir. Çeşitli araştırmalar, hamilelik sırasında ve doğumdan sonra hamile kadınların yaklaşık %40'ında bu durumun olabileceğini göstermiştir. Hamilelik sırasında ortaya çıkan baş ağrıları genellikle zararsız kabul edilir. Ancak baş ağrılarının tipini ve sıklığını doktorunuza söylemeniz önerilir. Aşırı kilo, zayıf duruş, uyku bozuklukları, yetersiz beslenme, kas gerginliği, yüksek tansiyon veya yüksek kan şekeri gibi çeşitli faktörler hamileliğin sonlarında baş ağrısı gelişimine katkıda bulunabilir.
Gestasyonel hipertansiyonu, özellikle kadınlarda gebeliğin üçüncü trimesterinde başlayan baş ağrılarından dışlamak çok önemlidir. Karın sertliği 36 haftalık gebelikte karın sertliği, hamile kadınlarda antrenman kasılmalarından kaynaklanır. Braxton Hicks kasılmaları olarak da adlandırılırlar, rahmi doğum için eğitirler. Antrenman kasılmaları rahmin alt kısmında başlar ve alt karın bölgesinde sona erebilir. Hamile kadınlar bu hissi ilk yaşadıklarında tuhaf bulabilirler. Genellikle, yanlış doğumlar hamileliğin sonraki aşamalarında daha sık görülür. Ancak bu genellikle geçicidir ve şiddetli ağrı veya kanamaya neden olmaz. Bir kadın rahatsızlığı gidermek için derin ve sakin bir şekilde nefes almaya çalışabilir. Sol tarafınıza yatmak da ağrıyı hafifletebilir. Kasılmalar 36 haftalık gebelikten sonra kadında hormonal uyarılma nedeniyle küçük kasılmalar başlayabilir. Ana işlevi rahmi doğuma hazırlamak, yani bu organın bebeği dışarı itmesine yardımcı olmaktır. Bu kasılmalar kısadır (1 dakikadan az) ve kanamaya veya ateşe neden olmaz. Aksi takdirde kadın doğum hastanesine götürülmelidir. Doğum, bir doktor tarafından değerlendirilmesini gerektiren doğum ve servikal durumları içeren bir dizi semptomdur. Bir kadın çok ağrılı kasılmalar yaşarsa, bir doktora görünmelidir. İdeal olarak, hamile kadınlar 37 ila 41 hafta arasında doğum yaparlar, ancak bazı kadınlar erken doğum yapar. Kasık ağrısı Hamileliğin 36. haftasında bebek ve rahimdeki rahim dokusu büyümeye devam ediyor. Bu büyüme anne kasıklarının durumunda bozulma olarak kendini gösterebilir. Bebeğiniz ters döndüğünde ve doğum yapmaya hazır olduğunda pelviste basınç oluşur ve kasık ağrısına neden olabilir. Mukus tıkacı Bir kadın hamile kaldığında, vücudu birçok değişiklik geçirir. Bunlardan biri de mukus tıkacı adı verilen ve rahim girişinde biriken mantar ve bakterilerin bebekle temasını engelleyen bir maddenin üretilmesidir. Genellikle bir kadın sekiz aylık hamile olana kadar vajinal kanalın başlangıcında kalır. Bu süreden sonra çocuk doğmak üzere kovulur. Mukus tıkacı, küçük porsiyonlar halinde veya bir kerede tamamen çıkabilen beyazımsı, sarı veya kahverengi bir akıntıdır. Mukoza tıkacının düşmesi bebeğin doğacağı anlamına gelmez. Bu jöle benzeri kelimenin ortaya çıkışı, vücudun 15 gün sonra gerçekleşecek olan bir sonraki doğuma hazırlandığı anlamına gelir. Bu nedenle, 36 haftalık hamile kadınlar, mesane rüptürü, prolabe mukus tıkacı veya çoklu kısa doğumlar gibi diğer doğum belirtilerini araştırmalıdır. 36 Haftalık Hamilelikte Nelere Dikkat Edilmeli? 36 Haftalık Hamilelikte Nelere Dikkat Edilmeli Hamilelik döneminde alkol, sigara gibi hem anne hem de bebek için ciddi sorunlara neden olan alışkanlıklardan kaçınmak çok önemlidir. Hamileliğin bu son döneminde yani 36.haftada dikkat edilmesi gereken bazı durumlar vardır. Çünkü 35 haftalık hamileyim ve doğum günüm yaklaşıyor. Doğum öncesi testler Doğum öncesi testler artık daha sık olabilir. Doğum uzmanlarının hamilelikten sonra haftalık ziyaret istemeleri normaldir. Kan basıncının ölçülmesi ve idrar tahlili, 36. gebelik haftasında dikkate alınması gereken rutin ve zorunlu prosedürlerdir. Sağlıklı bir hamilelik ve doğum için annelerin bu toplantılara katılmaları ve tüm tıbbi tavsiyelere uymaları çok önemlidir.36. gebelik haftasında dikkat edilmesi gereken diğer şeyler: İyi dinlenme Bundan sonra hamile bir kadın dinlenmeyi ve rahatlamayı tercih etmelidir. Kadınların gün boyunca uzanmaları ve aşırı egzersizden kaçınmaları önerilir. Beslenme Beslenme hamilelikte olduğu kadar hayatın her aşamasında önemlidir. Hamilelikte beslenme demir ve protein yönünden zengin olmalıdır. Bu nedenle kadınlar balık, yağsız et, tam tahıllı tahıllar ve makarnalar, meyve ve sebzeler yemelidir. Hamilelik sırasında dengeli beslenmek için aşırı kafein ve tatlılardan, kızarmış yiyeceklerden ve yağlı makarnadan kaçınmak önemlidir. Çocuğun gelişimini olumsuz etkilediği için hamile kadınlar alkollü içki içmemelidir. Ama su tüketimi çok önemli.
Hindistan cevizi suyunun yanı sıra doğal çaylar ve meyve suları da hamilelikte vücuda daha fazla besin vererek beslenmeye önemli katkı sağlar. 36 haftalık gebelik kaygı ve sinirlilik bu son dönemlerde yoğunlaşan duygulardır. Hamile kadınların mümkün olduğunca rahatlamaları ve dinlenmeleri önerilir.
1 note
·
View note
Text
Hamilelikte 24. Hafta Gebelik
Gebeliğin bu haftasında kilo alımında hızlanmalar ortaya çıkmaya başlar. Haftada 300 ile 500 gram arasında kilo alınması normal karşılanır. Bu dönemde anne vücudunda şişmeler artarak devam eder. Ayrıca bu dönemde tansiyon takibi yapılması hem bebek hem de anne için önemlilik arz eder. Bu dönemlerde hem anne adayının hem de bebeğin sağlığına çok önem vermek gerekir. Yine bu dönemde erken doğum riski oluşabilir. Bu risk nedeniyle erken doğum belirtileri mutlaka öğrenilmelidir. Su kaybı erken doğuma sebep olan en büyük etkenlerden biridir. Bu sebeple anne adaylarının özellikle yazın bol su tüketmeleri gerekmektedir. Hamilelikte 24. Hafta Gebelik döneminde diş eti kanamaları sıklıkla görülebilir. Gebelik hormonları sonucunda diş eti hastalıkları ortaya çıkabilir. Bu diş eti hastalıklarına tıpta epulis gravidarum adı verilir. Özellikle diş etlerinde çekilme görülebilir. Ayrıca 24 haftalık gebelikte hamilelikteki şeker hastalığı görülebilir. Bu hastalık belirti belli etmeden ortaya çıkar. Hastalığın var olup olmadığını anlamak amacı ile gebeliğin 24. Haftasından itibaren kadın doğum doktoru, anne adayından şeker tarama testi yapılmasını ister. Bu test en geç 28. haftaya kadar uzatılabilir.
Gebelikte 24. haftada anne adayında oluşan değişiklikler nelerdir?
Bu hafta itibari ile anne adaylarının yaşamış oldukları sıkıntılar, bebeğin büyümesine rağmen azalmaya başlayacaktır. Ayrıca anne adayı, bebeğin ve kendisinin sağlığı için sigara içilen topluluklardan uzak durmalıdır.
Gebeliğin 24. Haftasında bebekte meydana gelen değişiklikler nelerdir?
24 haftalık gebelikte bebekte algılar oldukça gelişmiştir. Bu haftada artık çevresinde olanlara refleks olarak değil de bilinçli olarak cevap vermeye başlar. Bebek artık kalıcı olarak öğrenmeye başlar. Özellikle bu dönemlerde erken doğuma çok dikkat edilmelidir. Çünkü 24. haftada doğan bebekler uzun müddet yoğun bakımda tutulur. 24 haftalık olarak doğan bebeklerin organları özellikle de akciğerleri tam olarak gelişmediğinden görevini göremez. En önemlisi de erken doğan bebeklerde bu haftalarda doğanlarda görme, işitme ve beyin de bazı sorunlar oluşabilir. Organlar işlevlerini yavaş yavaş görmeye başlar. Bu hafta itibari ile bebeğin boyu yaklaşık olarak 32 cm, kilosu ise 600 gram kadardır.
Hamilelikte 24. Hafta Gebelik
0 notes
Text
Mama Başlama Kararını Nasıl Almalıyız?
Anne sütü alan bebeklere mama takviyesi verilmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Genellikle işe başlayan ve düzenli olarak sütünü sağma olanağı bulamayan ancak emzirmeyi de tamamen bırakmak istemeyen anneler bebeklerine mama takviyesi vermeyi tercih etmektedirler.
Bazı anneler de bebeklerinin yeterli büyümeyi sağlayacak anne sütünü alamaması nedeniyle mama takviyesi vermeye karar verebilmektedir.
Bunun yanında pek çok anne de aile üyelerinden birinin ya da bebek bakıcısının arada sırada mama vermesinin anneye sağlayacağı özgürlükten yararlanma isteğiyle arada sırada mama takviyesi vermeyi düşünebilmektedir.
Bebeğinize mama takviyesi verme nedeniniz ne olursa olsun, az miktarda anne sütünün dahi hiç anne sütü almamasından iyi olduğunu unutmamalı ve günde sadece bir ya da iki kez bile olsa, bebeğinizi mümkün olduğunca uzun süre emzirmeye devam etmelisiniz.
Hazır mamalar bebeğin ihtiyacı olan tüm besinleri karşılasa da, bebeği çeşitli hastalıklardan koruyan bağışıklık ögelerini veremezler.
Süt üretiminizin bebeğin talebi ile doğru orantılı olduğunu ve ne kadar az emzirirseniz memelerinizin de o kadar az süt üreteceğini de unutmamalısınız. Günde bir öğün bile olsa, bebeğe düzenli olarak mama takviyesi vermeye başlamanız durumunda süt üretiminiz de düşecektir. Diğer yandan haftada bir ya da iki kez mama takviyesi vermeniz süt üretiminizi etkilemeyecektir.
Bebeğinizin yeterince süt aldığını nasıl anlarsınız? Annelerin çoğu bebek için yeterli sütü üretemediklerinden endişe ederler. Ancak kadınların çoğunun bebeğe bol bol yetecek kadar sütü vardır. Bebeğinizin yeterli miktarda süt alıp almadığını anlamak için şu noktalara dikkat edebilirsiniz:
1 aylıktan küçük ve iyi beslenen bebekler sık sık hardal rengi kaka yaparlar. Bazı bebekler de her beslenme sonrasında bir kez kaka yapabilir. Ayrıca yeterince anne sütü alan bir bebek günde altı ile sekiz bez değiştirecek kadar idrar çıkarır.
Bebeğin ilk üç ayda günde yaklaşık 28 gram ve 3-6 ay arasında günde yaklaşık 14 gram alması gerekir.
24 saat içinde en az yedi kez emziriyor olmanız gerekir (ilk ayda emzirme sıklığı bir günde sekiz ile on iki kez olmak üzere daha da fazla olmalıdır).
Bebeğinizin her an emmek istemesi her zaman aç olduğu anlamına gelmez. Bazı bebekler rahatlamak için emerler, bazıları güçlü bir emme dürtüsüne sahiptir ya da annesiyle temas kurmak istemektedir.
Bebeğinizin yeterli ölçüde büyümesi için mama takviyesine gereksinim duyduğunu gösteren işaretler nelerdir? Bebeğinizin kilo alımı, büyümesi veya yeme alışkanlıkları konusundaki endişelerinizi mutlaka doktorunuza danışmalısınız. Doktorunuza danışmanızı gerekli kılabilecek işaretlerden bazıları:
Yenidoğanda normalden daha fazla kilo kaybı olması. (Bebekler yaşamın ilk beş gününde doğum kilolalarının yaklaşık yüzde 5-10’unu kaybederler. Ancak beşinci günden itibaren günde yaklaşık 28 gram almaya başlamalı ve 2 haftanın sonunda doğum kilosuna yeniden dönmelidir.)
Beş günlük olduktan sonra günde altı bezden daha az sayıda bez kirletmesi.
Çoğunlukla huzursuz veya cansız olması.
Emzirme sonrasında memelerinizi yumuşak veya boşalmış hissetmemeniz.
Mama takviyesine başlarken uygulanabilecek belirli bir yöntem var mı? Bebeğinize hazır mama vermeye başlamadan önce en az bir aylık olmasını bekleyin. Arada sırada biberon vermenizin süt üretiminizi etkilememesi için öncelikle emzirme düzeninizi oluşturmalı ve süt üretiminizin iyice yerleşmesini beklemelisiniz.
Bu yaşlardaki bebekler çoğunlukla biberonu veya yeni bir besin kaynağını denemekte çekimser davranmazlar. Bebeğiniz bir aylık olduktan sonra istediğiniz zaman mama takviyesine başlayabilirsiniz.
Ne yazık ki mama takviyesine başlamanın belirli bir yöntemi yoktur. Bazı bebekler acıktıklarında ne verirseniz emmeye devam ederler. Bazıları da ilk birkaç seferde, özellikle de biberonu sizin vermeniz durumunda, biberonu reddedebilirler. Bunun nedeni bebeğin sizin kokunuzu alması ve sizin sütünüzü tercih etmesidir.
Bebeğiniz anne sütünü biberondan almaya alışıksa geçiş biraz daha kolay olabilir, ancak biberonu ağzına aldıktan sonra gelen farklı tadı reddetmesi de mümkündür.
Anne sütü ve mama biberonda karıştırarak verilebilir mi? Bebeğiniz biberonu tamamen bitirmezse değerli anne sütü ziyan olacağından, anne sütü ile mamanın karıştırılması önerilmez. Bunun yerine önce kendi sütünüzü vermeli, ardından bebek halen doymamışsa içinde mama olan yeni bir biberonu vermelisiniz.
Mama takviyesi bebeği nasıl etkiler? Düzenli olarak mama takviyesi vermeye başlarsanız, bebeğiniz memeyi reddetmeye başlayabilir. Biberondan süt emmek daha kolaydır ve bebeğiniz de iştahlı bir bebekse biberonun bu rahatlığını tercih edebilir.
Ayrıca bebeğinizin mama aldıktan sonra daha uzun süre tok kaldığını fark edebilirsiniz. Bunun nedeni bebeklerin mamayı anne sütü kadar hızlı sindirememeleri ve dolayısıyla daha uzun süre kendilerini tok hissetmeleridir.
Mama almaya başladıktan sonra bebeğinizin bağırsak hareketlerinde de değişiklikler olacaktır. Hazır mama alan bebeklerin kakası sadece anne sütü alan bebeklerin kakasına kıyasla daha katı olacaktır.
Kakanın rengi de sarımsı kahve veya kahverengi, kokusu ise daha keskin olacak ve büyük olasılıkla sadece anne sütü aldığı zamana kıyasla kaka sıklığı da daha az olacaktır.
Hazır mamada sindirim sistemini yavaşlatan protein daha fazla bulunduğundan bebeğinizin birkaç günde bir kaka yapması da söz konusu olabilir.
Mama takviyesine başladıktan sonra bebeğinizin kusması ya da kakasında kan görmeniz durumunda doktorunuzu aramalısınız. Bu süt hazımsızlığının bir belirtisidir.
Sağlık Videoları Tedavi Videoları, sifa market, sifali bitkiler
0 notes
Text
Saçlarımız Neden Dökülür?
Saçlar yüzümüzün çerçevesini oluşturan ve ona ifade kazandıran oldukça önemli bir parçamızdır. Saçlarda oluşacak aşırı kayıp psikolojik olarak bir strese neden olabilmektedir. Saç dökülmesi genel olarak çevresel, genetik, otoimmün ve beslenme faktörlerine bağlı olarak gelişmektedir.
Saç uzaması üç siklusta meydana gelmektedir. Büyüme evresi anagen, dökülme evresi katajen, dinlenme evresi ise telojen olarak adlandırılmaktadır.
Saç uzaması genetik kontrol altındadır ve vücut bölgelerine bu evrelerin süresi değişebilmektedir. Saçlarda meydana gelen mekanik hasarlar dış faktörlere bağlıdır. Bu dış faktörlerden bir tanesi su’dur. Saçların sık yıkanması saç kırılganlığını arttırmaktadır.Bu kırılganlığı azaltmak için saça onarıcı kremler uygulanmalıdır. Saça uygulanan onarıcı kremler saçların daha dolgun ve düz görünmesini sağlamaktadır. Bu şekilde saçı travmatize olmaktan korumaktadır.
Saç boyaları ve perma gibi uygulamalar ise saçta yapısal bazı problemlere neden olmaktadır. Boya işlemi sırasında uygulanan hidrojen peroksid gibi renk açıcılar saçın rengini veren melanini okside eder. Aynı zamanda saçı yapısal olarak zayıflatır. Perma denilen işlemde saça % 8 amonyum tioglikolat uygulanmaktadır. Bu solüsyon oda ısısında 9,5 PH da bulunur ve saçın yapısında bulunan disülfid bağlarında kırılma veya azalmaya neden olur. Eğer perma solüsyonu saçta uzun süre kalırsa, aktif ajan konsantrasyonu çok yüksek olursa veya uygulanan hastanın saçı hassas veya kırılgan ise saça hasar verebilmektedir.
Uzm. Dr. Figen Akın
Saçlarda diffüz seyrelme ile seyreden saç dökülmelerine telojen effluvium denilmektedir. Bu tip saç dökülmesi kadınlarda daha sık gözlenmektedir. Büyüme yani anajen evrede saçlar hızlı uzadığı için zararlı etkilere karşı daha hassastır. Anajen evrede en ufak hasar bu dönemin kısalmasına neden olur ve telojen evredeki saç miktarı normale göre daha çok artar. Sonuçta saç dökülmesi şiddetlenir.
Saçlarda telojen effluviuma yol açan nedenler şunlardır;
Ateşli hastalıklar (sıtma, tifo ve bazı şiddetli viral hastalıklar)
İlaçlar ve kimyasallar: Kan sulandırıcı ilaçlar, beta blokerler, bazı hormonlar, lipid düşürücü ilaçlar, epilepsi ilaçları, ağır metaller, tiroid ilaçları, bazı kanser ilaçları saçlarda yoğun dökülmeye neden olurlar.
Hormonal değişiklikler: Telojen effluvium tarzında saç dökülmesine neden olan en önemli hormonal değişiklik postpartum yani loğusalık dönemidir. Genellikle doğumdan 2-4 ay sonra saçlarda dökülme başlar ve birkaç ay sonra spontan olarak sonlanır. Aynı şekilde doğum kontrol ilaçlarının başlanması veya ilaçların kesilmesi saçlarda dökülmeye neden olmaktadır. Tiroid bezinin az veya çok çalışması saç dökülmesini arttırmaktadır. Over, adrenal veya hipofiz bezi kaynaklı tümörler saç dökülmesini tetiklemektedir.
Akut ve Kronik hastalıklar: Maligniteler, bağ dokusu hastalıkları, malabsorbsiyon gibi beslenme bozuklukları, HIV gibi bağışıklık sistemini etkileyen hastalıklar saç dökülmesine neden olmaktadır.
Demir eksikliği: Kadınların %25 kadarında saç dökülmesi demir eksikliğine bağlı olarak meydana gelmektedir. Özellikle adetleri uzun süren veya fazla gören kadınlarda bu durum daha sıktır. Demir eksikliği geliştiğinde karaciğerden depo demir miktarının gösteren ferritin miktarı da azalmaktadır. Büyümekte olan kıl folliküllerinde bulunan ferritin bu azalma durumlarında destek amaçlı kıl kökünden dolaşıma salınır. Ferritinin kıl folliküllerinden salınımı sonucu saçlar dökülme evresine girer.
Diğer mineral ve vitamin eksiklikleri: Çinko, esansiyel yağ asid eksiklikleri, düşük protein içeren gıdalar ve biotin eksikliği saç dökülmesine neden olabilmektedir.
Akut stressler: Kaza, ameliyat gibi fiziksel, ölüm, savaş gibi mental stresler, anoreksia nervoza gibi psikiyatrik hastalıklar telojen effluvium tarzı saç dökülmesi yapabilmektedir.
Fizyolojik yenidoğan saç dökülmeleri: Yenidoğan bebekler yaşamlarının ilk haftasında yoğun saç dökülmesi yaşayabilmektedirler. Bazen bu dökülmeler sürtünmenin etkisi ile lokalize olabilmektedir.
Mevsimsel nedenler: Bazı kadınlarda sonbaharda saç dökülmeleri artabilmektedir.
source https://saglik.kocaali.com/saclarimiz-neden-dokulur/
0 notes
Text
Çocuk yaşamında ilk 1000 gün!
Hamileliğin ilk gününden bebeğin 2 yaşına kadar olan dönemine ilk 1000 gün denildiğini belirten KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Neonatoloji Uzmanı Prof. Dr. İlknur Kılıç; bu dönemde çocuğun hatta erişkinin sağlığını etkileyen bazı durumları engellemek ve azaltmak için sorularımızı cevaplıyor. 1-Çoğu zaman planlı olsa da eve gelen küçük misafir anne ve babanın hayatını değiştiriyor. Bu süreçte aile neler yaşıyor? Bebek eve geldikten sonra anne babanın alışkın olduğu yaşama şekli tamamen değişiyor. Artık bebek odaklı bir yaşama şekli var. Bir yandan bebeğin bakımını sağlamak, diğer yandan bebekte gördükleri bulguların normal olup olmadığını anlamak gerekiyor. Ayrıca bu dönemde anneye ve babaya karışan çok kişi oluyor. Anne baba okuduklarına mı, internete mi, yoksa büyüklerine mi inansın, şaşırıp kalıyor. Bebeğin arka arkaya hapşırması bile ailede paniğe neden olup "bebeğim hasta mı oldu ?"diye doktora gelmelerine neden olabiliyor. Bu dönemde annenlerin ve babaların bebekleri için neyin doğru olduğu konusunda bilgilendirilmeleri bu süreci kolay, huzurlu ve mutlu geçirmelerini sağlıyor. Bu amaçla 6 Nisan'da gerçekleştirdiğimiz "Bebek Konferansı"nda bu dönemde annelerin bizlere sıklıkla sordukları soruları ve cevapları paylaştık. Amacımız anne adaylarını karşılaşacakları sorunlar konusunda bilgilendirmek ve bebeklerini kucaklarına aldıklarında daha az gergin bir süreç geçirmelerini sağlamak. 2-Anne ve babanın bebeğe alışma süreci de farklı. Ebeveynler nasıl hissediyorlar? Anneler, gebelik sürecinde bebeği hissettikleri için bağlanma gebelikte başlıyor. Babanın bağlanması için doğumdan sonra bebeği görmesi, kucağına alması gerekiyor. Anne, bebek bakımını baba ile paylaştığında baba için bağlanma kolaylaşıyor. Eğer anne bebeğin bakımını tek başına üstlenir, babayı olayın dışında bırakırsa babada bebeğe bağlanma gecikebilir hatta baba kendisini dışlanmış hissedebilir. Bebek sahibi olmak ciddi bir sorumluluk. Sorumluluk duyguları yüksek, idealist anne babalarda bazen bu durum çok strese neden olabiliyor. Gerginlikten o dönemin keyfini yaşayamıyorlar. Bu dönemde onlara her şeyin yolunda olduğunu, bebeklerine iyi baktıklarını söyleyen bir doktora gereksinim duyulabiliyor. 3-Genelde aile büyükleri anneye baskı yapar, en çok da 'sütün yetmiyor' denir. Bir anne bu eleştiriye nasıl yanıt vermeli? Bebekler ilk 5 günde doğum ağırlıklarının %5-10'unu kaybedebilirler ama sonrasında kilo alarak en geç 10. Günde doğum kilolarını yakalamaları gerekir. Bebeklerin beklenen kilo alımı bu dönemde günde 25-30g dır. Bebeğin ağlaması aç olması anlamına gelmez. Ağlamasının bir çok nedeni olabilir; bezinin kirlenmesi, ortamın sıcak veya soğuk olması, çok giydirilmesi, gaz ağrısı, kucak istemesi gibi.. Bebek iyi kilo alıyorsa aç değildir ve mama arayışına girilmemelidir. Çok nadir durumlar dışında annelerin sütü bebeklerinin beslenmesine yeter. Bu dönemde annenin desteklenmesi, sütünün yeteceğine inandırılması ve stresten uzaklaştırılması sütün artması için çok önemlidir. 4-Anneler bazen kendilerini yetersiz hissedebilir, bu durumda onlara nasıl destek olunmalı? Annelerin bu dönemdeki en büyük endişesi "bebeğime iyi bakabiliyor muyum" dur. Evet, bu dönemde muayeneye götürdükleri doktorun bebeğin kilo alımının iyi, anne sütünün yeterli, bebeğin fizik incelemesinin normal olduğunu söylemesi anneyi rahatlatacaktır. Annenin çok yorgun olduğu bu süreçte, annenin rahatlatılması ve dinlendirilmesi de çok önemlidir. Özellikle kolik ağrıları olan bebeklerin anneleri kendini çok mutsuz hissedebilir. Bebeğin sürekli ağlaması annede yetersizlik ve çaresizlik duygusu oluşturabilir. Bu ağlamadan annenin sorumlu olmadığı, bebek 3-4 aylık olunca ağlamanın azalacağı, bebeğin sağlığının normal olduğu anneye anlatılmalı ve anneye kısa süreyle bile olsa bebeğin sesini duymayacağı bir ortamda dinlenmesi, yürüyüş yapması veya arkadaşları ile birlikte olma şansı verilmelidir. Annenin gerginliğinin azalmasının bebeğin huzursuzluğunu azalttığı gösterilmiştir. 5-Özellikle ilk üç ayda bebek hızla büyüyor, değişiyor. Bu süreçte bebeklerde yaşanan değişiklikler neler? Bebek 1 aylıkken yüzümüze bakmaya başlar, 2 aylıkken karşısındaki konuşunca yüzünü fark eder ve güler, yatarken gözleri veya başı ile nesneleri izler, 2-3 aylıkken başını sağa ve sola eşit olarak çevirir, agulama sesleri çıkarır, seslere tepki verir, kol ve bacaklarını sağ-sol farkı olmadan eşit hareket ettirir, yüzüstü yatarken başını yerden kaldırır. Bu süreçte anne babalara önerilerim; bebeğinizle konuşun, mimikler yapın, bebeğinizi dışarıda gezdirirken yüzü dışarıya dönük olsun, bebeğinizi uzun süre ağlatmayın, güven ve sevgi ortamını hissettirin. 6-Çalışan anneler bebeklerini evde bırakmak zorunda kalıyor ve çoğu bunun için kendini suçlu hissediyor. Annelere neler tavsiye edersiniz? Öncelikle iyi bir bakıcının bulunması aileyi rahatlatacaktır. Bakıcının önemle aranan özelliği bebeği sevmesi, sevecen olmasıdır. Bebeğin mutlu olması, gülmesi bize işlerin yolunda gittiğine dair ipucudur. Bebeğin bakımını sağlayan kimse, bu anne de olabilir, bebeği sürekli televizyon karşısına koyup bebekle ilgilenmezse bebekte bir süre sonra iletişim sorunu oluşabilir. Çalışan annelerin eve döndüklerinde bebekleri ile "kaliteli zaman" geçirmeleri çok önemlidir. Anne çalışma hayatında üretken ve mutlu ise, bu durum bebeğe de yansıyacak o da mutlu olacaktır. 7-Anne, bakıcı ya da bir aile büyüğüyle büyüyen bebekler arasında fark var mı? Bu tamamen bakan kişiye bağlıdır diyebiliriz. Anne ile zaman geçirme bebekleri çok mutlu eden bir süreç ancak zamanın nasıl geçirildiği de çok önemli. Çalışan bir annenin bebeği, anne eve geldiğinde bebekle kaliteli zaman geçiriyorsa çok mutlu olabiliyor. Aile büyüklerinin bebeğe bakması aile ve bebek için çok büyük bir şans. Ancak verilen sevgi disiplinize etme döneminde sınırı aşıp her şeye izin vermeye dönüşebiliyor. Büyükler ile anne babanın sınırları farklı olursa çocukların davranışlarında karmaşa yaşanıyor. İyi bir bakıcının da avantajları var; anne bakıcıya isteklerini, bebek için yapması gerekenleri daha rahat söyleyebiliyor. Günlük hayatta "bebeğim bakıcıdan daha iyi yiyor" diyen birçok anne ile karşılaşıyorum. Çünkü bebekleri daha iyi disiplinize ediyorlar.. 8-Hazır gıdaya geçiş sürecinde nelere dikkat edilmeli? Ek gıdalara başlanırken gıdaların günlük hazırlanması, bebeğe bekletilmeden verilmesi çok önemli. Bebeğe ek gıdalar sunulurken bebek zorlanmamalı, istediği kadar yedirilmeli. Ek gıda verilirken bebek aç olmalı, ek gıdayı denemeye heveslenmeli. Yeni bir ek gıda denenecekse o gün başka yeni bir gıda denenmemeli. Bebeklerin bazen bir gıdaya alışmaları için 20-25 kez denenmesi gerekebiliyor. Ek gıdalara geçme bebek için keyifli bir süreç olmalı. Bebeğin ağzına zorla yiyecek verilmeye çalışılmamalı. Zorla ek gıda verilmesi bebeğin kaşığa tepki göstermesine neden oluyor ve bebeği beslemek çok zorlaşıyor. 9-Bebekle kaliteli zaman nasıl geçirilir? "Kaliteli zaman" kavramı anne ve çocuğun arasındaki ilişkiyi besleyen, birlikte olmaktan keyif aldıkları zaman dilimidir. Süreden çok içerik önemlidir. Anne isterse sabahtan akşama kadar bebekle aynı ortamda bulunsun, eğer bebekle duygusal bir paylaşım yapmıyorsa sağlıklı bir ilişkiden bahsetmek mümkün değildir. Çalışan anneler hem çalışıp hem de eve gelince çocukla ilgilenip kaliteli zaman geçirebilirler. Bazı anneler de çalışmaz, evde çocuğuyla birliktedir ama ilişkilerine duygusal bir yatırımı yoktur. Burada önemli olan o ilişkide var olması gereken anlayış, annenin rehberliği ve koşulsuz sevgisinin olup olmadığıdır. Bebekle kaliteli zaman geçirmek bebeğin özgüvenini artırır, hayattan keyif almasını sağlar. Çocuk sevildiğini hissettikçe kendini değerli hisseder. 10-Çocuk yaşamında ilk 1000 günün önemi nedir? Hamileliğin ilk gününden bebeğin 2 yaşına kadar olan dönemine ilk 1000 gün diyoruz. İlk 1000 günde bebekler hiçbir dönemde olmadığı kadar hızlı büyür ve zihinsel kapasitelerinin önemli bir kısmına ulaşır. Hayatın ilk 1000 gününde, uzun dönemde çocuğun hatta erişkinin sağlığını etkileyen bazı durumları engellemek veya azaltmak mümkündür.Bu dönemde gebelik ve doğum sonrası bebeğin beslenmesi, bebeğin fiziksel, ruhsal, zihinsel ve motor gelişimi çok önemli.
0 notes