#Büyülü Sözlük
Explore tagged Tumblr posts
Text
bugün kitabı bitireceğim son notlar.
Dilenciler neden hor görülüyor? Çünkü gerçekten de evrensel olarak hor görülüyorlar. Bence sebebi çok basit, düzgün bir geçim kaynakları olmadığı için. Esastan bir iş yararlı mı yararsız mı, üretken mi asalakça mı kimsenin umrunda değil; tek beklenti karlı olması. Çağımızın tüm o enerji, randıman, sosyal hizmet ve diğer laflarında," Para kazan, yasal yollardan kazan ve çok kazan" dan başka ne anlam var ki?
Para en büyük erdem sınavına dönüştü. Dilenciler bu sınavda çakıyor, bu yüzden de hor görülüyorlar. Eğer dilenerek haftada 10 sterlin bile kazanılabilse, dilencilik anında saygın bir mesleğe dönüşür. Konuya gerçekçi bir şekilde yaklaşırsak dilenciler sadece birer iş adamı, ve diğer iş adamları gibi, ellerinin altındaki imkanları kullanarak geçimlerini sağlıyorlar. Şereflerini diğer çoğu modern insandan daha fazla satmış değiller; sadece zengin olmayı imkansız kılan bir meslek seçme hatasına düşmüşler.
(Bit artık kitap. Güzelsin ama zorsun da.)
Küfretmek, doğası itibarıyla büyü kadar mantıksız bir şey- hatta aslında bir büyü türü. Ama bir çelişki de içeriyor, o da şu: küfretmekteki amacımız karşımızdakini şok edip yaralamak, bunu da gizli tutulması gereken bir şeyden, çoğunlukla cinsel işlevlerle alakalı bir şeyden bahsederek yapıyoruz. Ama işin tuhaf yanı şu ki, bir kelime küfür olarak yerleştikten sonra gerçek anlamını, yani onu bir küfre dönüştüren özelliği kaybediyor.
Bir kelime, belirli bir anlama geldiği için bir küfre dönüşüyor ve bir küfre dönüştüğü için o anlamını yitiriyor. Örneğin; fuck. Londralılar bu kelimeyi nadiren gerçek anlamıyla kullanıyorlar; sabahtan akşama ağızlarından düşmüyor ama sadece bir sövgüden ibaret ve hiçbir anlamı yok. Küfür olarak kabul gören kelimeler büyülü bir tabiata sahip, bu onları diğer kelimelerden ayırıyor ve sıradan bir sohbet esnasında işe yaramaz kılıyor.
Yani anlaşılan bir kelime, sözlük anlamına herhangi bir gönderme yapılmaksızın, sadece bir hakaret olarak kullanıldığı için hakaret sayılıyor; kelimeler, özellikle de küfürler, kamuoyu onlardan ne anlam çıkarırsa o anlama geliyor. Bu bağlamda, bir küfrün ülke sınırları dışında nasıl değiştiğini görmek de çok ilginç. Keşke meselenin ehli biri Londra argosu ile küfürlerinin almanağını tutsa ve değişiklikleri kesin olarak kaydetse. Bu, kelimelerin oluşumuna, gelişimine ve kayboluşuna son derece yararlı bir şekilde ışık tutabilir.
---
Attan inip eşeğe binenlere diğer herkesten daha çok acınması gerektiği düşüncesi işte bu yüzden saçmalık. Gerçekten acınması gereken kişi, baştan beri eşeğe binen ve yoksulluğun karşısına boş, aciz bir zihinle çıkan kişidir.
0 notes
Text
Kitap Okumanın Önemi ve Keyfi
Giriş: Kitaplar, insanoğlunun bilgiye ulaşmasını sağlayan en değerli kaynaklardan biridir. Kitap okuma alışkanlığı, bireylerin düşünsel gelişimine katkıda bulunurken aynı zamanda zengin bir kelime dağarcığı edinmelerini sağlar.
Merhaba, adım Haktan Erdoğan ve ben bir yazarım. Web sitemde ücretsiz olarak yazdığım kitapları yayınlamaktayım. Yıllar boyunca kitaplara olan tutkum, beni okumaya dair derin bir sevgiyle donattı. Kitapların sayısız faydası olduğunu deneyimlemiş birisi olarak, bu deneyimimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kitap okumanın önemi, kişisel gelişimimize katkıda bulunmasıyla başlar. Kitaplar, farklı konuları ele alan ve içerdikleri bilgilerle okuyucuya yeni ufuklar açan pencerelerdir. Bir kitabı okurken, o konuya dair derinlemesine araştırma yapmanın yanı sıra yazarın bakış açısını da değerlendirme fırsatı bulursunuz. Bu süreç, size kendi düşüncelerinizi şekillendirmede yardımcı olur ve eleştirel düşünce becerilerinizi geliştirir.
Kitap okumanın diğer bir önemli faydası, kelime dağarcığınızı zenginleştirmesidir. Kitaplarda kullanılan dil ve ifadeler, size yeni kelimeler öğretir ve yazılı iletişim yeteneklerinizi geliştirir. Her kitap, size farklı bir dil deneyimi sunar ve bu da sizi daha iyi bir iletişim kurabilen birey haline getirir. Ayrıca, yeni kelimeleri anlamını çıkarmak için sözlük kullanmanız gerektiğinde, araştırma becerileriniz de gelişir.
Bunların yanı sıra, kitaplar yaşamımıza keyif katmanın en güzel yoludur. Bir kitabın sayfaları arasında gezinmek, kahramanlarıyla birlikte maceralara atılmak veya farklı bir dünyanın kapısını aralamak, büyülü bir deneyim sunar. Kitaplar, stresli bir günün ardından rahatlamanızı sağlar ve sizleri başka bir gerçeklikte yolculuğa çıkarır.
Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, kitap okumanın önemi ve keyfi açıkça ortaya çıkar. Kendimizi sürekli olarak geliştirmek ve dünyayı daha iyi anlamak için kitaplardan yararlanmalıyız. Kitaplar, sınırlarımızı zorlayan, hayal gücümüzü besleyen ve yeni ufuklar açan yol arkadaşlarımızdır. Bu nedenle, kitap oku deyimini hayatınıza dahil edin ve bir sonraki maceraya başlamak için sayfalara dalın!
0 notes
Text
İhsan Şenocak Hoca "Selçuk Bayraktar Filenin Sultanlarını döver!" mi dedi?
Johan Huizinga Homo Ludens (Oyuncu İnsan) isimli eserinde der ki: "Kültür oyun biçiminde doğar." Ve ekler: "Toplum oyunlar aracılığıyla hayatı/dünyayı nasıl yorumladığını ifade eder." Eserin başka bir yerindeyse şu haklı tesbitini okuruz: "Oyunbozan hilebazla aynı şey değildir. Çünkü hilebaz oynuyormuş gibi davranır. Görünüşte hâlâ oyunun büyülü çemberini kabul ediyormuş gibidir. Toplumun hilebaza oyunbozandan daha hoşgörülü davranması ilginçtir. Bunun sebebi oyunbozanın 'oyun dünyasının kendisini' yıkıp dağıtmasıdır. Oyunbozan önceden başkalarıyla birlikte geçici süreliğine içine kapandığı oyun dünyasının keyfiliğini ve kırılganlığını açığa vurur. Oyunu yarattığı 'yanılsamadan (illusion)' sıyırır. Anlam dolu bir kelime olan 'illusion' sözlük manasıyla 'oyunda kalmak' demektir. Öyleyse o hemen oyundan atılmalıdır."
Bu eşikte Bediüzzaman'ın da bir tür 'oyunbozan' olduğunu düşürüm. Ne açıdan? Elbette tek dünyalı (m)edeniyet açısından. Evet. O, giyiminden tutun söylemine kadar, kurgulanmak istenen oyuna "Sen gerçek değilsin!" diye haykırmaktır. Batı kaselisi rejimin ona karşı uyguladığı tecridi de bir tür 'oyun dışında bırakma gayreti' olarak ele alırım. En azından 'denemesi.' 23. Söz'ün 2. Mebhas'ının 2. Nükte'sinde "Hakikî terakki ise insana verilen kalb, sır, ruh, akıl, hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, herbiri kendine lâyık hususî bir vazife-i ubûdiyetle meşgul olmaktadır. Yoksa, ehl-i dalâletin terakki zannettikleri, hayat-ı dünyeviyenin bütün inceliklerine girmek ve zevklerinin her çeşitlerini, hattâ en süflîsini tatmak için bütün letâifini ve kalb ve aklını nefs-i emmâreye musahhar edip yardımcı verse, o terakki değil, sukuttur..." diyen mürşidim metnin biraz ilerisinde de 'uyandırıcı' bir temsil arzeder:
"Ben büyük bir şehre giriyorum. Baktım ki o şehirde büyük saraylar var. Bazı sarayların kapısına bakıyorum; gayet şenlik, parlak bir tiyatro gibi nazar-ı dikkati celb eder, herkesi eğlendirir bir cazibedarlık vardı. Dikkat ettim ki: O sarayın efendisi kapıya gelmiş, itle oynuyor ve oynamasına yardım ediyor. Hanımlar yabanî gençlerle tatlı sohbetler ediyorlar. Yetişmiş kızlar dahi çocukların oynamasını tanzim ediyorlar. Kapıcı da onlara kumandanlık eder gibi bir aktör tavrını almış. O vakit anladım ki, o koca sarayın içerisi bomboş, hep nazik vazifeler muattal kalmış, ahlâkları sukut etmiş ki, kapıda bu sureti almışlardır.
Sonra geçtim, bir büyük saraya daha rastgeldim. Gördüm ki, kapıda uzanmış vefadar bir it ve kaba, sert, sakin bir kapıcı ve sönük bir vaziyet vardı. Merak ettim, niçin o öyle, bu böyle? İçeriye girdim. Baktım ki içerisi çok şenlik. Daire daire üstünde ayrı ayrı nazik vazifelerle saray ehli meşguldürler. Birinci dairedeki adamlar sarayın idaresini-tedbirini görüyorlar. Üstündeki dairede kızlar-çocuklar ders okuyorlar. Daha üstünde hanımlar, gayet lâtif san'atlar, güzel nakışlarla iştigal ediyorlar. En yukarıda efendi, padişahla muhabere edip halkın istirahatini temin için ve kendi kemâlâtı ve terakkiyâtı için, kendine has ve ulvî vazifelerle iştigal ediyor gördüm. Ben onlara görünmediğim için, yasak demediler, gezebildim. Sonra çıktım, baktım. O şehrin her tarafında bu iki kısım saraylar var. Sordum. Dediler: O kapısı şenlik ve içi boş saraylar, kâfirlerin ileri gelenlerinindir ve ehl-i dalâletindir. Diğerleri namuslu Müslüman büyüklerinindir."
Tam da Huizinga'nın 'oyun bozmak' şeklinde tarif ettiği şeydir yaptığı. "Kral çıplak!" diye haykırmanın ifadesidir: "İşte, o şehir ise, hayat-ı içtimaiye-i beşeriye ve medine-i medeniyet-i insaniyedir. O saraylar, herbirisi birer insandır. O saray ehli ise, insandaki göz, kulak, kalb, sır, ruh, akıl gibi letâif ve nefis ve hevâ ve kuvve-i şeheviye ve kuvve-i gadabiye gibi şeylerdir. Herbir insanda herbir lâtifenin ayrı ayrı vazife-i ubûdiyetleri var. Ayrı ayrı lezzetleri, elemleri var. Nefis ve hevâ, kuvve-i şeheviye ve gadabiye, bir kapıcı ve it hükmündedirler. İşte o yüksek letâifi nefis ve hevâya musahhar etmek ve vazife-i asliyelerini unutturmak, elbette sukuttur, terakki değildir. Sair cihetleri sen tabir edebilirsin." Bediüzzaman seküler canlılığı hakiki hayat saymamaktadır.
Bakışımızı biraz daha kaldırınca yine farkına varırız ki: Hocaların, dinî sembollerin, İslamî tezahürlerin tek dünyacı cenahta oluşturduğu alerjinin ardında da bu vardır. Yani: Oyun bozulmaktadır. Kur'anî ifadesiyle 'asıl hayata sahip olan ahiret' hatırlanmaktadır. Yine kıymetli bir alıntının yeri geldi. Roman Diliyle İktisat'ında Mustafa Özel Hoca Faust II'den şöyle bir alıntı yapar: "Lanet olası çan sesleri! Yaralıyor insanı./Alçakça, hain bir mermi gibi./Hatırlatıyor kindar seslerle./Hâkimiyetimin pürüzsüz olmadığını." Ve Faust bütün zenginliğine-gücüne rağmen bu kuleyi yaktırmadıkça mutlu olamaz: "İşte, böyle zenginlik içinde, eksik olan şeyimizi hissederek, en acı ızdıraplarla kıvranıyoruz. Şu küçücük çanın sesi ve o ıhlamurların kokusu, sanki kilisede veya mezarımdaymışım gibi, vücudumu kaplıyor. O herşeyi alteden iradenin kudreti burada, şu kumların üstünde, kırılıyor. O çan çalınca tepem atıyor. Bu karşı koyma ve inat en şerefli başarının zevkini kaçırıyor..." Eh, evet, Goethe'nin çan sesleri üzerinden anlattığı metafiziği biz coğrafyamızda ezan sesinden işitebiliriz. Bazılarının 'çav bella' özlemini buradan anlayabiliriz.
Dahası: İhsan Şenocak Hoca'nın 'Filenin Sultanları' hakkındaki sözlerinin neden tukaka edildiğini de buradan okuyabiliriz. Çünkü o 'Filenin Sultanları'na 'Nafilenin Sultanları' demek cür'etinde bulundu. Yani oyun bozdu. "Kral çıplak!" diye haykırdı. (Umarım 'çıplak' kelimesi başımı yakmaz.) Benim şu yazıda çevirdiğim dolapları çevirmedi. Doğrudan söyledi. Yani "Bunun İslamca bir itibarı yok!" demeye getirdi. "Üzerindeki alkışa, ilgiye, övgüye, cikciğe, sanjana, havaifişeklere, medya pohpohuna kanmayın! Bu oyundur. Ve böylesi oyunların hakikatte bir değeri yoktur." Bunlar benim cümlelerim elbette. Kendisinin twitter'daki bir ifadesi ise şudur: "Kur'an beğeniye göre tebliğ edilirse, tefeci rahatsız olmasın diye faiz, zalimin keyfi kaçmasın diye adalet, hırsızın morali bozulmasın diye had, flört yapanlar üzülmesin diye mahremiyet ayetlerini okuyamazsınız. Kur'an reçetedir. Reçete beğeniye göre değil hastalığa göre yazılır."
Amenna. Ve fakat seküler düzenin devam ettiricileri buna epeyce içerlediler. Hocayı sosyalmedyada-medyada iyice bir linç ettiler. En azından denediler. Ne yazık ki Tek Parti Dönemi'ni kaçırmışlardı. Bediüzzaman'a ettiklerini ona da yapamazlardı. Fakat nihayetinde gözden düşürmek de bir tür tecrid sayılır. Hem hiçbirşey yapamamaktan da yeğdir. Şenocak Hoca'ya da bunu elverdiğince eylediler.
Tartışmayı izlerken dikkatimi çeken başka şeyler de oldu. Nedir? Mesela: Konu 'erkek futbol takımları' olsa pek de eleştirilere ses etmeyecek aydın zümreler de celallendiler bu çıkışa. Entelektüel bir konu kıldılar onu. Buna bir miktar şaşırdım. Şaşkınlığım geçince şöyle bir kanaate vardım: Bu zamanda konu 'kadınlar' oldu mu her işin rengi değişiyor arkadaşım. Çorbanın içine bir parça feminizm, bir tutam liberalizm, hatta bir demet LGBT karışıyor. Öyle ya: Hayreti yöneten ilgiyi de yönetir. İlgiyi yöneten iradeyi de yönetir. İradeyi yöneten gayreti de yönetir.
Evet. Aynen. Neye hayret ediyorsak ilgimiz/merakımız peşinden gidiyor. Neyi merak ediyorsak irademiz; aklımızın, duygularımızın, latifelerimizin tüm gücünü, gayretini, imkanlarını alıp oraya temerküz ettiriyor. Popülarite manipülasyon yaratıyor. Sanrı bir itibar alanı oluşturuyor. Ahirzamanda Deccal'in sahip olacağı söylenen 'cennet görünümlü cehennem' ve 'cehennem görünümlü cennet'ler buradan bir parça anlaşılıyor. Sözgelimi: Yeşerseler Enes b. Malik açacaklar yerde Enes Batur kalıyorlar. Sahte kahramanlar ümmetten geleceğin harbi kahramanlarını çalıyorlar. Hani hep söylenir ya: İngilizler sömürgelerine top oyunlarını onların dikkatlerini bu türden sunî/kurgu gerilimlere çekmek, gayretlerini buraya yoğunlaştırmak, sömürülmek gibi, özgürlük gibi, direniş gibi konulardan uzaklaştırmak için öğretirlermiş. Tabir-i caizse: Oyunlarla gerçek hayattan koparmaya çalışırlarmış. Galiba 'Filenin Sultanları' da bacılarımız için böyle bir işe yarıyor. Yahut da yarıyordu. Veyahut da yarayacaktı. Ancak bir hoca çıktı. Oyunbozanlık yaptı. "O iş öyle değil!" dedi. Sultanları parlatmak, kızlara 'ideal' olarak göstermek, yeşeren istidatlarını meşin yuvarlağın arkasına yoğunlaştırmak yönündeki çabalara çomak soktu. O kadar masrafı, çalışmayı, lanseyi hiç etti. Cık, cık, cık. Olmadı bu iş hocam.
Geçenlerde ben de konuyla ilgili bir paylaşım yaptım. Dedim: "Selçuk Bayraktar'ın başardığı şeyler bana yüz file sultanlığından daha harbi geliyor. İçi hava dolu bir meşin yuvarlağı, değil karşı sahaya, aya fırlatsanız ne hakikati var? Fakat bu adamın yaptıkları, eğer engellenmezse, İslam coğrafyasının tamamını etkileyecek bir irade kazandıracak."
Sonra korktum bana da bir linç gelir. Aman, yok, kimse beni kâle almadı efendim. Sonra düşündüm: Aslında İhsan Şenocak Hoca'nın parmağı da aynı yönü göstermiyor mu? Daha doğrusu: İslam'ın parmağı bu yönde değil mi? İnsan sahici, faydalı, hikmetli, işe yarar birşeyler ürettiğinde İslam bunlardan hangisiyle savaşıyor? Hangisine 'Olmaz!' diyor? 'Olmaz'ı bırak hatta destekliyor. Teşvik ediyor. Sırtını sıvazlıyor. 'Olmaz!' dediği neyi kurcalasanız peşinde bir zarar var. Abeslik var. İsraf var. Selçuk Bey ekibiyle birlikte cihadda omzumuzu güçlendirecek birşey yapıyor. Geliştirdiği teknoloji müslüman coğrafyasında yeni bir direniş noktası oluşturuyor. Bu ekibin yaptığına kadın-erkek ayırmadan gıpta edilmez mi? Ekibindeki ablalar-abiler hep birden alkışlanmaz mı? Peki Filenin Sultanları ne üretiyor? Popçular ne üretiyor? Tik-Tokçular ne üretiyor? Youtuberlar ne üretiyor? CHP'nin heykel mühendisleri ne üretiyor? (M)edeniyetin her ıslığına koşmak zorunda mıyız? Peşine düşmek mecburiyetinde miyiz? Halimize bakıp, imanımıza bakıp, ahlakımıza bakıp bir 'seçmece' yapamaz mıyız? Eurovizyona kaç yıldır katılmıyoruz mesela. Katılmamakla kim/ne kaybediyor? Hiç. Bilakis epeyce saçmalıktan kurtulduk bence.
Sorular çoğaltılabilir ama hepsinin gösterdiği şudur sanki arkadaşım: Popülarite bir aygıt. Bir manipülasyon aygıtı. Yönetim aygıtı. İçtihad Risalesi'nde söylendiği şekliyle bu zamanın Süfyan ibni Uyeyne'lerini yüz seneye muhtaç eden arızadır şu: "Amma şu zamanda, medeniyet-i Avrupa'nın tahakkümüyle, felsefe-i tabiiyenin tasallutuyla, şerâit-i hayat-ı dünyeviyenin ağırlaşmasıyla efkâr ve kulûb dağılmış, himmet ve inâyet inkısam etmiştir. Zihinler mâneviyâta karşı yabanîleşmiştir..." denmesinin sebebidir. Evet. Birileri hayretimizi popüler/rağbetli kıldıkları şeylerle yönetmek istiyorlar. Çünkü onlarla uğraşırsak zararımız dokunmayacak. (Aslan yün yumağını kovalarken domuzlara zararsızdır.) Gayretimiz hava-cıva mevzulara harcanacak. Huizinga'nın altını çizdiği şekliyle bu oyun biçiminden küresel güçler için zararsız bir kültür/kültürler doğacak. Fakat bu çocuklar ilimle, teknolojiyle, silahla oynadılar mı o kadar rahat vermezler. İyisi mi Filenin Sultanı olsunlar. Füzelerin Sultanı falan olmasınlar. Tamam?
Tamamsa İhsan Şenocak Hoca'yı linç etmeye devam edebiliriz.
#İhsan Şenocak#Selçuk Bayraktar#Johan Huizinga#Homo Ludens#Mustafa Özel#Kültür#Medeniyet#Oyun#Hayret#Gayret#Manipülasyon#Popülarite#Rağbet
0 notes
Text
Douglas R. Hofstadter / Hayat o kadar karmaşık, kafam o kadar karışık ki
Amerikalı matematikçi Douglas R. Hofstadter'ın Bach'ın müziği, Gödel'in kuramları ve Escher'in resimlerinden yola çıkarak yazdığı kült eser ilk baskısından 22 yıl sonra, 2001’de Türkçe yayımlandı. ‘Gödel, Escher, Bach: Bir Ebedi Gökçe Belik'te en karmaşık problemleri eğlendirici yolla anlatmayı başaran Hofstadter'ı Indiana'daki evinden aradık. Amerika'yı 1956 model Mercury ile baştan başa geçerken yazdığı kitap ve kişiliğinin çevresindeki efsaneyi konuştuk.
Bach'ın müziğini, Godel'in matematik kuramlarını, Eister'in gizemli resimlerini referans oluşturacak kadar derinlemesine inceleyip 800 sayfalık kitap yazmak yerine yapay zekayla ilgili 50 sayfalık çok ağır bir kitap yazabilir, görüşlerinizi ortaya koyabilirdiniz. Hedefe ulaşmaktan çok sizi yolculuk heyecanlandırıyor galiba.. - Cevap vermek zor. 50 sayfalık bir kitap yazıp, işte bu kadar, demeyi düşünmek bile zor benim için. Beni yazmaya teşvik eden tek şey insanlarla iletişim kurmak. Birbirine bağlı bir dizi sezgiden yola çıktım. Çok karmaşık, karışık fikir zinciriydi. Ortada 50 sayfada anlatacak keskin bir mesaj yoktu. Bana, kitabın ne hakkında diye sorduklarında hayatımın en zor anlarını yaşıyordum. Yazmak benim için keşif serüveni oldu. GEB'i yazmasam tüm bunları bilemezdim. Müzik, resim, edebiyat, hangisi ilk gözağrınızdı? - Müzik ilkti. 16 yaşından itibaren sayısız plak alıp çok yoğun, tutku şeklinde müzik dinledim. Yüzlerce eseri biliyordum. 21 yaşında yoğun bir ilgi düzeyinde piyanoya daldım. Birkaç yıl sürdü. Büyük piyanist olamadım ama idare edecek kadar çalıyorum. Popla aranız nasıl?. - Ailemin dinlediği, radyodan duyduklarım arasından 1920 ve 30'lu yılların cazını, Fransız müziği bir anlamda benim parçam haline geldi. Tuhaftır 1955'te ABD, aniden rock'n roll'a döndü ve geçmişteki güzel herşeyi unuttu. Çok acı. Bilmediğim kültürlerin, ülkelerin müzikleriyle de ilgiliyim. Yani ilgim klasiğin ötesinde. Şu anda çalmaya, beste yapmaya devam ediyor musunuz? Ne yazık ki dinlemeye bile zamanım yok. Çok meşgulüm. Merak virüsü ruhunuza nasıl girdi; çocukluğunuzda takıntı haline gelen başka ilginç meraklarınız var mı? - Kişiliğimin doğal özelliği olarak sınırsız denebilecek kadar geniş bir meraka sahibim. Geçenlerde hatırladım. Dört yaşında anneme ‘iki adet ikiyle yaptığımızı neden iki adet üçle yapamıyoruz’ diye sormuştum. Çocukluğumda sayılar beni büyülerdi. 9-10 yaşlarında babam -1'in karesini anlatmıştı. Olmayan bir sayının varsayılması ve kökünün alınması müthiş sihirli bir şeydi.
Bilgi oburuyum galiba
GEB yayımlanalı 20 yıl oldu ama kitabınızın temel kuramı geçerliliğini koruyor. Yine de yazmadığınız için pişman olduğunuz şeyler var mı? - Ekleyebileceğim beş, altı şey olabilirdi. 20'inci yıl özel baskısı için yazdığım önsözde bundan bahsettim. 1970'lerde yapay zeka ve konuşmanın anlaşılması üzerine geliştirilen Hearsay projesinden birkaç sayfa da olsa söz etmeliydim. Geliştirdikleri dil modeli sonraki yıllarda düşüncemi çok etkiledi. Geliştirdiğim soyutlamaların hala tartışılması, kitabın yıllara karşı hayatta kalabilmesi, okunabilmesi çok güzel bir şey. Dünyanın hiç beklemediğiniz köşelerindeki okurlarınızdan 20 yıldır mesajlar alıyorsunuz. En ilginci hangisiydi? - Aklıma, Fransa'da yaşayan Amerikalı çevirmen Bob French'den 1982'de aldığım mektup geliyor. Fransız arkadaşıyla çevirmek istediğini söylüyordu. Bob ve Jackline'le beraber çok zorlu bir çeviri sürecine başladık. Ayrıntılar üzerine entelektüel tartışmalar yaptık, ortak kararlar aldık. Çevirilerini üç kez baştan sona okudum. Bob öyle etkilendi ki, çevirmenliği bırakıp ABD'ye geldi. Benim sınıfımda yapay zeka üzerine master yaptı. Kitabı yazarken okuyucu bulabileceğini, başka dile çevrilemeyeceğini düşünüyordum. Girişimler üzerine oturdum, epeyce zaman harcayıp çeviri kılavuzu yazdım. Buna karşın bazı büyük kültürlere çok yavaş ulaştı. Rusçası yeni yayımlandı, daha hiçbir Doğu Avrupa diline çevrilmedi. 15 yıl sonra Çincesi yayımlandı. Çeviriyi kontrol etmek için Çince öğrendiğiniz doğru mu? - Beş yıl Çince çalıştım, ders aldım. Hiçbir zaman öğrendim diyecek düzeye gelmedi. Türk çevirmenleriniz nefesini tutmuş bekliyor, çeviriyi kontrol için Türkçe'yi dil listenize katacak mısınız diye… Bu arada, listenizde kaç dil var? - Türk kültürü hakkında çok cahilim. 56 yaşındayım, tüm merak ettiğim dilleri öğrenmeye kalksam yaşayacak zaman kalmaz. Zaten zihnim çok fazla çelişki, kafa karıştırıcı bilgiyle dolu (gülüyor). Sadece çok merak ettiğim kültürlerin dilini öğreniyorum. Türkçe'yle de çok yakın ilişki içine girdiğimde böyle bir gereksinim doğabilir. Hayat sürprizle dolu. Dillere gelince. Fransızcam iyi, unutmasınlar diye evde çocuklarla İtalyanca konuşuyorum. Birkaç yıl Almanya'da yaşadım. Almanca dersleri verdim. ��imdi orta düzeyde. Rusça, Çince, İspanyolcam zayıf. Beş ay İsveç'te yaşamıştım. Bir zamanlar iyi konuşuyordum. Şimdi zayıfladı… Bir zamanlar sözlük koleksiyonu yapardım. Eskimoca'dan, Yeni Zellanda Maorilerinin diline kadar birçok sözlüğüm, gramer kitabım var kütüphanemde. Hindistan'daki 20 dilin sözlük ve gramer kitaplarını toplamıştım. İskoçça, Gallerce ve daha pek çok Avrupa dilinin kaynaklarına da sahibim. Tabağına yiyeceğinden çok yemek alan bir bilgi oburuyum galiba…
Dostu Türk felsefeci
Kitabınızı okuduktan sonra size teşekkür yazan bir Türk akademisyenle tanıştım. Türkiye'den ilginç mektuplar alıyor musunuz? - Türkiye'den tanıdığım tek kişi felsefeci Güven Güzeldere. Indiana Üniversitesi'ne geldi, iyi dost olduk. Şimdi Duke Üniversitesi'nde profesör. Hala görüşüyoruz. Bir Türk hanım vardı, Stanford'daydı ve çalışmalarımla ilgileniyordu. Hatırladıklarım bunlar. İnsanlar matematiği daha iyi bilse sosyal hayatımız değişirdi, en azından riskleri hesaplamayı bilir ve ona göre hareket ederlerdi, diyorsunuz. Mevcut eğitimle hayalinizin gerçekleşeceğine inanıyor musunuz? - Öğretmenlere iyi maaş ödemezsen, eğitime para yatırmazsan bu iş olmaz. Ama eğer benim gibi sayılarla büyülenmiş bir çocuksan, bir de kılavuzun varsa öğrenirsin. İngilizce'de ‘Atı suya sürüklersin ama içiremezsin’ diye bir deyiş vardır. Arkadaşlarıma, çocuklarıma sayıların ne kadar büyülü olduğunu gösteriyorum, anlatıyorum. Birçoğu, evet ama beni ilgilendirmiyor, diyor. Matematiksel düşünebilen çok fazla insan yok gibi… Eğitim sistemi daha iyi de olsa bir şey değişmeyecek sanki…
New York Times ayıp etti
Beş ayrı çeviriyi derinlemesine inceleyip Eugene Onegin'in yeni çevirisini yarattınız 'çok kuru’ denildi, Clement Marot'un şiirini incelediniz 'Baudilaire'in şiiri daha uygundu’ denildi. Fizik ya da yapay zeka konusundaki kitaplarınız da böyle eleştiriler alıyor mu? - New York Times'da okudunuz, değil mi? İlginçtir, Journal of Comperative Litarature'dan Wall Streat Journal'a düzinelerce övgü dolu yazı yayımlandı. Fakat tek olumsuz eleştiri akıllarda kaldı. Gazete sadece Rusça bildiği için yazara bu makaleyi sipariş vermiş; şiirle hiç ilgisi olmadığını gözden kaçırmış. Bu da gazetenin ayıbı. New York Times'da yayımlanan yazınızda söylenenlerden çok etkilendiğiniz anlaşılıyordu. Eleştiriler sizi hep böyle üzer mi? - Bakın şimdi, siz sadece bu eleştiriyi görmüşsünüz. Aynı şey ABD için de geçerli. NYT temel referans alınıyor. Diğer tüm yazılar görmezlikten geliniyor. Yeni bir şeyler yazmak isteyenler de NYT'deki görüşten çekinip vazgeçiyorlar. Beni üzen bu, olumsuz eleştiri değil.
Hofstadter kimdir 1945 New York doğumlu. Stanford Üniversitesi'nde matematik okudu. Aşırı soyut ve sınırlayıcı bulduğu için fiziğe yöneldi. Şu anda Indiana Üniversitesi Kavramlar ve Bilişim Araştırmaları Merkezi'nin yöneticisi, bilgisayar ve bilişim bilimleri profesörü, felsefe, psikoloji, karşılaştırmalı edebiyat, bilim tarihi ve felsefesi dalında konuk profesör. Yıllardır Scientific American'da yazıyor. Yapay zeka ve fiziğin dışında müzik ve edebiyatla da ilgilenen Hofstadter'ın bugüne kadar yayımlanan altı kitabı da ciddi tartışmalara neden oldu. AİLEM HİÇ KARIŞMADI Babam fizikçiydi. Arkadaşlarıyla hep fizik, platon, nötron ve elektronlardan konuşurlardı. Anlamazdım, ama büyülenirdim. Ev kitap doluydu. Ailem hiç yönlendirmeye çalışmadı. 8 yaşında piyano öğrenmek istedim, öğretmenimi sevmedim, bıraktım. 12 yaşımda yeniden istedim. Yeniden öğretmen tuttular. Bir yılda bıraktım, 16 yaşında yine başladım. 17 yaşımda tek başıma Avrupa'ya gitmek istedim, para verdiler ve gittim. Çocukluğumda harfler büyüleyici gelirdi. 13-14 yaşında farklı dillerin alfabelerinin bulunduğu bir kitap geçti elime. Alfabeler takıntıya dönüştü. En sevdiğim Hint alfabesinden esinlenerek bir tür sanatsal yapı oluşturdum. Kendi alfabemi geliştirdim. Gittikçe uzayan tomarlara çizimler yapardım. 20 yaşında, alfabe ve müzikten esinlenen yüzlerce soyut form çizdim. Bir arkadaşımla roman yazıyorum. Cinsel ayrımcılıkla (seksizm) ilgili. Kahramanı kızın hayatında toplumda cinsel ayrımcılığın ne kadar yaygın olduğunu, günlük konuşmalarda bile farketmeden nasıl cinsel ayrımcılık yaptığımızı yansıtacak. Geometri üzerine de bir kitap yazmayı düşünüyorum. İnternet’in yararları yönünden şüphem var. McDonald’s, Coca Cola'dan oluşan aptal Amerikan kültürünün diğer ülkeler üzerindeki etkisini artıracak araca dönüşmesinden korkuyorum. Ben biraz eski kafalıyım. Kitapları tercih ediyorum. TV'de bile yararlı bilgi, işe yaramaz şeylerin çok küçük parçası. Web ise ağzına kadar ticari çöp, pornografi, saçmalık dolu. İyiyi kötüden ayırmak zor. Geçmişte her yıl çocuklarımın sınıflarına gider, matematiğe giriş konuşması yapardım. Mathemagical Themes adlı kitabımda yer alan ve büyük rakamları anlatan bir makalenin uygulama biçimi bu. Farklı türde birkaç paket makarna ve pirinçle şeker alırdım. Her biri ne kadar büyük, içinde kaç tane olabilir, diye düşünürdük beraber. Şeker paketine vardığımızda milyarlara ulaşırdık. 9-10 yaşındaki çocuk için çok eğlenceli olabiliyor.
(Serhan Yedig / 13 Temmuz 2001 / Hürriyet)
3 notes
·
View notes
Text
Headbang - Maya - Doğaç Titiz ve Akın Bağcıoğlu
Headbang – Maya – Doğaç Titiz ve Akın Bağcıoğlu
Aslında geç kaldım yazmak için. Ama bu gecikme Plak Mecmuası‘nın da yeni sayısının yayımlanması yüzünden oldu. Headbang‘in 3. sayısının yayımlandığını görünce heyecana kapılıp siparişi verdim. Daha sonra bir de ne göreyim! Meğer Plak Mecmuası’nın da 4. sayısı yeni yayımlanmış. Mecmuayı da sipariş edeyim, ikisini birlikte yazarım diye düşündüm. Ancak erteleye erteleye yalan oldum. Bir de üzerine…
View On WordPress
#Akın Bağcıoğlu#Çağlan Tekil#Öyle Kolaysa#Büyülü Sözlük#Bookazine#Cengiz TURAL#Doğaç Titiz#ghost#headbang#Immortal#Levent Yüksel#Mabel Matiz#Maya#pasifagresif#Plak Mecmuası#Tarkan#workshop#Zübeyde Hanım Kültür Merkezi#Zeynep Çolakoğlu
0 notes
Text
Geleceği Görenler
Geleceği Görenler Fırat Demirel Kronik Kitap
Hayatının tam merkezinde “internet” olan günümüz gençliğinin aksine, onlar Türkiye’de internetin ilk günlerine tanıklık eden ve sanal dünyaya bağlanmak için zaman zaman uzun kuyruklarda sıra bekleyip yokluk yıllarında geleceği gören bir grup çılgın girişimciydi. İçlerinden yükselen heyecanın peşine düşüp büyülü internet dünyasının kapısını araladılar ve 1990’ların ikinci yarısında “internet girişimi” kavramını Türkiye’de filizlendirdiler.
O dönemde internet bağlantısı çok zayıf ve ona erişebilen kişi sayısı çok azdı fakat tıpkı Silikon Vadisi’nde olduğu gibi Türkiye’de de bu dâhi gençler internet girişimciliğine soyunmaktan imtina etmemişti. Amazon, Google ve Yahoo!’nun dot-com patlamasından sağ çıkması gibi Türkiye’de de 2001 Ekonomik Krizi’nden sağ çıkan söz konusu girişimler ve onları takip edenler, .com girişimciliğinin ve internet ekonomisinin oluşmasında büyük rol oynadı.
Üretmeye başlamak için sahip olunması gereken tek şey bir bilgisayar, internet bağlantısı ve tecrübeyle desteklenen bir motivasyondu. Kimi aileden girişimciydi, kimi ailesine rağmen bu yola girdi ama hepsi de geleceğin ayak seslerini o günden duymuştu. Öyle büyük işler başardılar ki bugün bile etkileri sürüyor.
Mynet, Ekşi Sözlük, İtiraf.com, Pilli Network, Yemeksepeti, GittiGidiyor, Nokta Medya, Cember.net, Grou.ps, Webrazzi.
İşte teknolojinin dönüşümü, girişimcilik ve internet kültürü konularında uzmanlaşan Fırat Demirel’in kaleminden dünün girişimleri, bugünün başarılı isimlerinin hikâyeleri…
Henüz internetin yeni yeni kullanılmaya başladığı bir dönemde bazen dev bir şirketin yönetimini reddedip kendi işini kuran genç bir iş adamının hayatına, bazen gül gibi mesleğini bırakıp çok yeni bir alana odaklanan cesur mühendislerin dünyasına konuk olacaksınız. Saatlerce bilgisayar başından kalkmayan gençlerin neler yapabileceğini; kimi Almanya’dan kimi de Kıbrıs’tan dönen girişimcilerin kendi ülkelerine nasıl değer kattıklarını okuyacaksınız.
Ve belki de bu kitabı bitirdiğinizde daha fazla ses getirecek hikâyelerin çıkmasına -bir girişimci, bir uzman veya bir destekçi olarak- siz vesile olacaksınız.
Tabii eğer mücadeleye atılmaya hazırsanız…
Yazarı Sizekitap’da Ara Yazarı Twitter’da Ara Kitabı Twitter’da Ara Yazarı Facebook’ta Ara Kitabı Facebook’ta Ara
devamı burada => https://is.gd/zSD9xL
0 notes
Text
izmir escort seksilik gör
izmir escort seksilik gör
Ama çok daha büyülü,çok daha coğalı büyü burada canıma ilişkin sihirbazlıklarını Karşıyaka Escort sikişme duygusu güçlüdür örülüyor Crome beni vesperyal çan sesi İzmir gibi çağırıyor Haunts hayalet gibi insanlık nekropolü,kader beni gözyaşları altına düşürdü Sabit kader! Crom dan bu yana,Ağrım ağlamalı,Evini hatırlamalı.Çok hoş ve zevkli ve incelikli,dedi Bay Scogan,bitince.Sadece kelebeğin auricular kanatları tarafından rahatsız ediyorum,şairin zihninin işleyişi hakkında birinci elden bilgiye sahipsin,Denis,belki de açıklayabilirsin.Ne daha basit olabilirdi,dedi Denis.Güzel bir söz,ve Ivor İzmir Escort kanatların altın İzmir olduğunu söylemek istiyor.Parlak bir şekilde netleştin.Denis,Güzel sözcüklerin her zaman ne anlama geldiği anlamına gelmemesi gerçeğinden dolayı Biri acı çekiyor diyor Denis,Son zamanlarda,örneğin carminative sözcüğü Yani demek istediğim şey demek.Rüzgar atıcı takdire şayan,değil mi? Scaran Takdir edici,dedi.Ve bu ne anlama geliyor?Denis,Soğuk bir havada esrarengiz bir tarçın bana tarçın verirlerdi oldukça İzmir Escort yararsız,ancak hoşnutsuz değil,ilk bebeklik yıllarımdan değer verdiğim bir söz dedi.dar şişeler,altın bir likör,şiddetli ve ateşli oldu.Etikette onun erdemlerinin bir listesi vardı ve diğer şeylerin yanı sıra,en yüksek derecede carminative olarak nitelendirildi.Bu carminative değil mi? sözlerine hayranım.
Karşıyaka Escort sikişme duygusu güçlüdür
Dozumu alıp almadığım zaman kendime söylerdim.İç sıcaklığın,o parıltı hissinin bununla ne diyeceğim beden içten doyumunun tarçın içeceğini takip ettiğini anlatmak İzmir o kadar harika görünüyordu ki: Daha sonra,alkolü keşfettiğimde, carminative bana benzer,ama asil olan,daha ruhanî parlaklık,şarap sadece vücutta değil ruhta da uyanır.Bu yılki Toskana klasikinin çiğ şarkının balmumu, şempanzesi, şampanya,ş şeftali,Aleatico nun Marsala daki Laktika Christi sinin bordo renginin,romunun eski rönik melaminlerinin carmenant erdemleri Ben onları kıyaslamıştım.,Ben onları sınıflandırdım.Marsala İzmir Escort gevşek,ufacık carmenative;Sıcak haldeyken sopa atar ve tazelenir.Bir sürü karalama değeri tablosu vardı.Ve şimdi Denis ellerini,avuç içi yukarıya,umutsuzca İzmir yaytı şimdi carminative in ne anlama geldiğini biliyorum. Marsala gevşek,ufacık carmenative;Sıcak haldeyken sopa atar ve İzmir Escort tazelenir.Bir sürü karalama değeri tablosu vardı.Ve şimdi Denis ellerini,avuç içi yukarıya,umutsuzca yaytı şimdi carminative in ne anlama geldiğini biliyorum. Marsala gevşek,ufacık carmenative;Sıcak haldeyken sopa atar ve tazelenir.Bir sürü karalama değeri tablosu vardı.Ve şimdi İzmir Escort Denis ellerini,avuç içi yukarıya,İzmir umutsuzca yaytı şimdi carminative in ne anlama geldiğini biliyorum.Bu,şimdiye kadar bu kelimeyi yazmaya adadığım ilk andı ve hepsi aynı anda leksikografik otoriteyi istediğimi hissettim.Elde ettiğim her şey küçük bir İngilizce Almanca sözlük idi.C,ca,araba,araba Karşıyaka Escort sikişme duygusu güçlüdür gördüm.İşte oldu: Rüzgâr: windtreibend.
izmir escort karılar
Bir şeyi gerçeğe dönüştürmeyi hala pek mümkün görmedim,zemin ıslak görünmüyordu,Buca Escort akapulko çıkarması özel yapar ama kuru çürümüş bir yosun türü.Etrafına baktığımızda,ceset parçalarının,bazı dişlerin ve vücudun son kaldırıldığı zaman mezara geri gönderilmemiş bir cep kitabı parçası bulduk;çünkü İzmir Escort bundan önce iki defa büyütülmüştü ancak sadece belleri yukarı doğru.Çalışmak için iki maça düştük ve kısa süre içinde örtünün tamamını İzmir temizledik.Mezarın daha önce açılmış olan kısmı,bizi aşırı derecede engelleyen yosun harçla doldurulmuştu ve vücudun ön kısımlarının doğru bir biçimde soruşturulmasını tamamen engelliyordu.Her şeyi,gördüğüm kadarıyla,saygı gören tanıklarımdan önce anlatacağım.Adlarına izin verilmez isimleri büyükçe İzmir Escort yayımlıyorum.Bir takım kemikler ayrı ayrı ortaya çıktı;Çünkü,sıvı maddenin sürekli olarak derin mezara akışı ile onları yerlerinde korumak İzmir göremiyoruz.Uzunca kaba kıyafetler,örtüler,süsleme vb.Çok miktarda çıktı;Bunları düzenli olarak kaldırmaya çalıştık ve bunu yaparken bir iskeletin parçası çıktı,ancak omurga hakkında karanlık çırpıda duran ama tutarlı olmayan küçük bir şey kaydetmedik;
Buca Escort akapulko çıkarması özel yapar
Sadece madde içermeyen et görünümündeydi.Kafa istiyor ve kafatasımı elde etmek için çok endişeleniyorum,arama havan ve paçavralar arasında yenilenmişti.İlk önce saç derisinin bir bölümünü bulduk,üzerinde uzun saç firması vardı;temizlendiğinde,ne siyah ne de adil,ancak karanlık bir akşam karanlığı,diğer İzmir renklerin en İzmir Escort yaygın olanıdır.Kısa süre sonra kafatasını bulduk,ancak tam değildi.Bir mermi hasar gördü ve tapınak mahallelerinden birisi istiyordu.1 no frenolog değil,bir organı başka birinden tanımıyorum ama 1 o berbat insanın kafatasının hiçbir çalışma yapmadığını düşünüyordu.Eğer her şey için özel olsaydı,kulağın havalandırması üzerinde birazc��k çıkıntı ile pürüzsüz,neredeyse mükemmel bir yuvarlaklık oldu.Mezarın daha önce hiç açılmamış olan bölümüne İzmir Escort geldiğimizde,her şeyin ortaya çıkışı oldukça farklı.Orada kalıntılar yosun yakın bir tonoz altında ve boş bir alana yatıyordu;ve sanırım,mezarın eski İzmir kısmında kazma yaparak parça derinleşti ve buradan nem çekildi çünkü hepsi mükemmeldi.Pantolonlar halen uyluğa uygundu,bacağı stokluyordu ve kazakçıklar dizgin altına sanki yeni bağlanmışmış gibi düzgünce ve sağlam bir biçimde sıyrılmıştı.Ayakkabı dikiş yerinde açıktı,kenevir çürüdü,ancak huş ağacından yapılmış tabanlar,üst deriler ve ahşap topuklar giydiğimiz her şey kadar taze idi.Unutulmaması gereken bir şey vardı: ayakkabıların İzmir Escort iç kısmında,inç İzmir kalınlığının yaklaşık sekizde biri kadar inek gübresi tabakasının ve tek inçin dörtte bir inç derinliğinde.Sert,yeşil ve taze;ve bir bayrakta çalıştığını ispatladı.Elbiseleri tek bir antik kesikti ve dokularında da tekil değildi.Onların dayanıklılığı kesinlikle çok büyük olurdu;kalınlık,kaba olma ve mukavemet açısından,en küçük derecede onlara eşit Buca Escort akapulko çıkarması özel yapar herhangi bir bez görmedim.
izmir escort eda
Kılıcını omzundan geçirdi,sandaletlerini ayaklarına sıktı ve bronzlaştırılmış İzmir Bayan Escort ampipirik konusunda titizdir bir nokta ile donuk bir mızrak aldı;sonra koridorun eşiğine gidip Eurycleaya,Hemşire,yabancıyı yatakta ve gemide rahat hissettin mi yoksa kendisi için vites değiştirmesine izin mi verdiniz? dedi.İzmir Annem,iyi bir kadın için ,ikinci sınıf insanlara büyük önem vermek ve gerçekte çok daha iyi erkekler olanları ihmal etmek için İzmir Escort bir yol var.Euryclea,arıza bulacak kimse yokken, Arıza çocuğu bulma dedi Euryclea,sevdiği sürece şarabını oturdu ve içti: annen daha fazla yiyecek isterip alıp almayacağını sordu.Yatağa girmek istediğinde hizmetkarlardan bir tanesini hazırlamalarını söylemesine karşın yatakta ve battaniyede uyuyamayacak kadar berbat bir şekilde dışarıda kaldıklarını söyledi ve soyunmamış bir boğanın gizlenmesi konusunda ısrarcıydı.ve bazı koyun bezleri manastıra koydular ve İzmir Escort kendim üzerinde İzmir pelerin attım dedi.Sonra Telemachus,mahkemede,Achaeanların toplanacağı yere gitti;elinde mızrakları vardı,yalnız değildi,çünkü iki köpek onunla gitti.Ama Euryclea işkenceleri aradı ve Gel,uyan,manastırları süpürüp toz dökmek için suya serpiştirmeye,koltukların üzerindeki kapakları koymaya,bazılarınız ıslak bir süngerle silerek tabloların altına silmeye;karıştırma sürahilerini ve bardakları temizleyip,aynı anda çeşmeden suyu İzmir Escort almaya,talipler doğrudan burada olacaklar,erkenden burada olacaklar,çünkü bayram günüdür.Böylece konuşuyordu ve söylediği gibi yapıyorlardı:
İzmir Bayan Escort ampipirik konusunda titizdir
Yirmi kişi su için çeşmeye gitti,diğerleri evini işe alıştırmak için hazırlarlardı.Başvuranlar üzerine katılanlar da geldi ve odun doğramaya başladı.Kadınlar İzmir tarafından ve çeşmeden geri döndüler ve domuzcuk,peşinden sürdüğü en iyi üç domuzla birlikte peşinden gitti.Binalar hakkında yem veriyor,sonra Ulyssese iyi yutkundu dedi,Yabancı,şimdi sizi daha iyi muameleye tabi tutuyorlar ya da her zamankinden daha küstah mı oluyorlar?Ulysses,Mayıs cenneti, dedi,onlara başkasının evinde yüksek sesle uğraştıkları kötülükleri herhangi bir utanç duygusu olmadan saptayınız dedi.Böylece sohbet İzmir Escort ettiler;Bu arada,Melanthius goatherd geldi,çünkü kendisi de en iyi keçi toplayıcıların yemeğine getiriyordu;ve onunla birlikte iki çoban vardı.Keçilerini kapının altına bağladılar,sonra Melanthius Ulyssese kavuşmaya başladı.Hala buradayız,yabancı mısınız, dedi,ev hakkında yalvararak insanları rahatsız etmek için,başka bir İzmir yere neden nasil gidemeyeceksin?Siz ve ben birbirimize yumruklarımızdan tat vermeden önce bir anlayışa girmeyeceğiz.Hiç merhamet İzmir Escort duygusu olmadan yalvarıyorsunuz: burada olduğu gibi Achaeanlarda başka yerlerde şölen yok mu?Ulysses cevap vermedi,ama başını eğdi ve brokoli aldı.Sonra üçüncü bir adam,Philoetius,kısrak bir düve getiren ve bazı keçi getiren onlara katıldı.Bunlar,kimse onlara gelince insanları almak için var olan İzmir Bayan Escort ampipirik konusunda titizdir tekneciler tarafından getirildi.
http://toizmir.com/izmir-escort-seksilik-gor/
0 notes
Photo
KURŞUN KALEM Edebiyat Dergisi, sayı: 45 Temmuz-Ağustos-Eylül 2017 İÇİNDEKİLER: • Mine Ömer: "Sunu", s. 2 • Sabit Kemal Bayıldıran: "Mustafa Öneş 'Nâzım Hikmet'i Okuyor", s. 3 DOSYA: Sanatta Korku • Semiramis Yağcıoğlu: "Gotik Edebiyat, Korku ve Mekân", s. 12 • Zeynep Çolakoğlu: "Korku Edebiyatında Mekânlar ve H. P. Lovecraft", s. 19 • Yayla Boztaş: "Sanatta Korku", s. 24 • Ümit Tarı: "'Ayran'ı Korkunun İzinde Okumak", s. 28 • Barış Altuğ: "Yirmi Birinci Yüzyılın Tutkusu Korku", s. 30 • Saime Bircan Sak: "Yazılı Metinlerde Korku", s. 32 • Nisa Leyla: "Gerçeklik Arayışında Sanat ve Korku", s. 34 • Nezihe Altuğ: "Mevsim Yenice, Tekme Tokatlı Şehir Rehberi", s. 38 SORUŞTURMA: Neden Korku Okuruz? • Giriş Yazısı, s. 41 • Orkide Ünsür, s. 42 • Hakan Balcı, s. 42 • Murat S. Dural, s. 44 • Ulaş Işıklar, s. 45 • Yankı Enki, s. 47 • Galip Dursun, s. 48 • Zeynep Çolakoğlu, s. 49 DOSYA: Sanatçı Duruşu • Bilgin Güngör: "Sanatta Ahlâksallık ve Tanzimat Edebiyatının Ahlâksal Yönüne Bakış", s. 51 • Sabit Kemal Bayıldıran: "Edebiyat Mutavvaları", s. 55 • Erkan Karakiraz: "Alışmadık Kıçta Durmayan Don; Şair Duruşu ve Bukowski", s. 58 DENEME / İNCELEME / KİTAP TANITIM: • Mustafa Bal: "Invidia Versus Narsizm", s. 60 • Bircan Çelik: "Bu Açıdan; Devlet, İktidar ve Ece Ayhan Şiiri", s. 67 • Nalan Yılmaz: "Beyaz Karga; Psikolojik Bir Roman 'Eşiktekiler', s. 71 • Mevlüt Asar: "Alman Edebiyatından Esintiler; Nietzsche", s. 73 • Fulya Bayraktar: "Karanlık ve Aydınlık İmgeleri Üzerinden Aslı Erdoğan'ın 'Taş Bina ve Diğerleri' Öykü Kitabını Okumak", s. 75 • Fatma Bölek Gürel: "Smyrna'nın Gözyaşları", s. 79 • Mine Ömer: "Yorumsuz/ 4; Tiyatronun Cadısı, Macide Tanır", s. 86 • Tan Doğan: "'Okumak'-'Yazmak' ya da İki Olgu Üzerine Bir Solukta Bir Çift Söz", s. 90 • Mehmet Kuvvet: "Söz Değirmeni/ 5", s. 93 • Mustafa Koç: "Hasan Varol'un Şiir Dili", s. 105 • Emine Çakır: "Hasan Varol Toplu Şiiri Üzerine", s. 105 • Zeynep Çolakoğlu: "Büyülü Sözlük; Miskatonic Üniversitesi", s. 107 ŞAİRİN 24 SAATİ • Arife Kalender, s. 62 SÖYLEŞİ • Kadir İncesu - Arife Kalender: "Günlerim Yazının Buyruğunda", s. 65 • Enver Turan - Filiz Ali: "Sabahattin Ali'nin Kızı Filiz Ali ile Söyleşi", s. 81 vs. vs. (İzmir, Turkey)
0 notes
Photo
. N°2433 . KURŞUN KALEM Edebiyat Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2017, sayı 44 İçindekiler Sunu S2 Sabit K.Bayıldıran,Attilâ İlhan...S3 Dosya SANATTA KISKANÇLIK Bedri Karayağmurlar/Sanatta ve ed.'ta Kıskançlık S10 Arife Kalender/ O Diller Bende Olsaydı S15 Cevdet Yüceer/ Sanat Dünyasının...S17 Emel Koşar/ Kıskançlık Rüzgârları S20 Zeynep Çolakoğlu/ Kötü Bakışlı...S21 Saime Bircan Sak/ Sanatta ....S23 Yayla Boztaş/ Kıskançlık Hep...25 Filiz Gülmez/ Edebiyatta.....S29 Gülseren Mungan/Kıskanç Güfteler S/32 Fatma Akilhoca/Çirkin Surata....S35 Nezihe Altuğ/ Görmeyen Kör S37 Nalan Yılmaz/ Dostoyevski.... S40 Mine Ömer/Esinlenecek kadar... S43 Deneme Erkan Karakiraz/Sevginin Can Yücel'cesi S56 Zeynep Çolakoğlu/Doğumun 125. Yılında Tolkien S62 Nalan Yılmaz/Aykırı Portreler-2 Oscar Wild S70 Bedriye Korkankormaz/Acıların ve Şiirin Tanrısı Baudelaire S76 Zeynep Çolakoğlu/Büyülü Sözlük-Medusa S82 Tan Doğan/ Enis Batur S85 Mevlut Asar/Alman Edebiyatından Esintiler... S 86 Soruşturma Melankoli ve Şairler Zeynep Çolakoğlu/Melankoli...S49 Kaan Koç/Çiçek Büyüten........S50 Ruhsan İskifoğlu/Eşikteki Gezinti...S51 Özge Sönmez/Kilitsiz Hapishane S52 Taner Cindoruk/ Her İnsanın Bir...S52 Nihat Özdal/Ivyclose S53 İlker İşgören/İtirafname S53 Yorumsuz Baki Ayhan T./Anlaşılmak Anlaşılmamak- Bazı Şiirler Neden Daha İyidir S61 Şairin 24 Saati Deniz Durukan S66 Söyleşi Feyza Hepçilingirler'le Söyleşi Kadir İncesu S 73 Şiir Mehmet Kansu/Bir Tas Su...S46 Neşe Yaşın/Yanlış Çeviri S47 Zeki Ali/Tablo S48 Tamer Öncül/Kıskanç Çırpınışlar S54 Tan Doğan/Kayıp Yıldız S55 Atila Er/Dar Geçitler S59 Özge Sönmez/ Başka Kıyılar S60 Taner Cindoruk/ Bir gün, Bir S68 Ahmet Cengiz/ Tuz, Oranj S69 Emel Kayın/ Fabrika ve Ölüm S95 Ahmet Kaya/ İnsana Bakar Gibi 103 Tolgay Hiçyılmaz/ Uzak S118 Öyküler Mehmet Kuvvet/Söz Değirmeni-4 S87 Hatice Dökmen/ Gereksiz Tohumlar S 89 Derya Yılmaz/ Seyyide S91 Akın Çokuğurluel/O Sakat Güvercin S93 Burcu M. Tez/ Abla S95 Hasan Parlak/ Taraf S96 Enver Turan/ Zeyyat Bey S98 Yalçın Tecimer/ Yazar S101 Yakından Geçen Öyküler Handan Gökçek/ Yazmak ve Yalnızlık S104 Bahar Akgün/ Geçmişe Tebessüm S105 ... (Karsıyaka)
0 notes
Photo
. N°3184: Kurşun Kalem Sayı:43 İçindekiler Sunu S2 Sabit Kemal Bayıldıran/Onur Sakarya Şiirine Toplu Bakış S3 Onur Sakarya/Onur Sakarya'nın Kişisel Tarihinden Kesitler S10 Hilal Karahan/Onur Sakarya Niye Okunmalıdır S15 Bircan Çelik/Sakarya, Dante'nin Ağzına Neden Sıçmak İstiyor? S17 Şairin 24 Saati/Fergun Özelli S24 Beno Kuryel - Psikanaliz Sohbetler S27 Soruşturma:Dergiden Yayınevine Hazırlayanlar: Mine Ömer-Erkan Karakiraz S30 Turgay Fişekçi-Sözcükler/Sözcükler Yayınları S31 Abdülkadir Budak-Sincan İstasyonu/ Yazılı Kâğıt Yayınları S32 Metin Cengiz-Şiirden/Şiirden Yayıncılık S33 Özgen Kılıçarslan Danyal-Hayal Dergisi/ Hayal Yayınları S34 Mine Ömer-Kurşun Kalem/ Neziher Yayınları S35 Dosya: 50. Sanat Yılında Ahmet Özer S36 Oğuz Tümbaş/Yazın Emeğinin Ellinci Yılı'nda..S37 Özge Sönmez/Aralıksız Bir Şiir Sağanağı...S39 Mehmet Yaşar Bilen/ Ahmet Özer'in Edebiyatçı..... S45 Asım Öztürk/Yaratıcılığın İzleğinde Ahmet Özer... S48 Timuçin Özyürekli/ Çocuklar Varken...S50 Erkan Karakiraz/Stephane Mallarme.... S51 Özgür Sürek/ Shakespeare'in Kadınları S58 Alman Edebiyatından Esintiler:Karin Kiwus Almancadan Çeviren: Mevlüt Asar S65 Zeynep Çolakoğlu/Büyülü Sözlük-Düş Kapanı S67 Adil İzci/ Bazı Günlerden-9 S 72 Mehmet Kuvvet/Söz Değirmeni Ve Öyküler S73 Ferki Haydaroğlu/Norodom Sihanouk S75 Abdullah Şanal/Heybeli Kedi-Garip Serçe S78 Yayla Boztaş/El Yapımı Bunlar Annem Yaptı S80 Enver Turan/Yönetmen S83 Nalan Yılmaz/Beyaz Karga-Raymond Carver...S92 YORUMSUZ/Şiirde İnsan Sıcaklığı, Sabit K. Bayıldıran S112 Seval Arslan/ Aşk Akar Hep S114 Yakından Geçen Öyküler Handan Gökçek/Kurgu Dünyası S95 Beril Erbil/An'lar-Öykü Nedir... S96 Işıl Erbil/Tutunamadım S97 Bengi Çoban/Kule S98 Alin Kazgaş/Bir Pazar Filesinin... S99 Gülçin Karaboğa/12 Mart 1971 S101 Genç Sayfalar/Osman Torun S 103 Yakın Plan/Güzin Öztürk ile Söyleşi S104 Hicabi Demirci/ Kuş Olsam Evime Uçsam S106 Burhan Düzçay/ Kuş Olsam Evime Uçsam S107 ŞİİR Yusuf Alper/Solgun Bir Hâtıra S22 Rahmi Emeç/Güze Doğru İçimde... S23 Mazhar Alphan/LIV-LV, S55 Mehmet Yaşın/Fin can- Güver cin- Kalabalık Kahvaltı S56 Aydan Yalçın/ Tanrılarla Hasbihâl ... vs. (Yedigöller Parki)
0 notes