#Atlas Tarih Dergisi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Jules Verne’nin Atlas Tarih’teki Yolculuğu
Ülkemizin yayımlandığı günden beri kalitesini hiç bozmayan, pek çok konuyu ülkemizde tarihi belgeler ışığında ilk kez dile getiren ve özellikle yayımlandığı ilk dönemlerde ciltli olarak yayımlanması sayesinde her sayısı ayrı bir kıymetli olan Atlas Tarih Dergisi’nde elbette dünyanın gördüğü en büyük fantezi bilim ve coğrafya yazarı Jules Verne de kendisine yer bulmuştur. Blogda önceki yıllarda…
View On WordPress
#Adamlı Torpidolar#Ahmet İhsan Tokgöz#Alpaslan Akkuş#Atlas Tarih Dergisi#Balonla Beş Hafta#Devrim Çetinkasap#Edgar Allan Poe#Evrensel Sergi#George Sand#jules verne#Kansu Şarman#Kaptan Nemo#Keraban Ağa#L’Archipel en Feu#Matbuat Hatıralarım#Nadar#Odysseia#İş Bankası Yayınları
0 notes
Text
İlhan Berk / Yazının fena tutsağı
Cemal Süreya, İlhan Berk'in portresini "Yeryüzünde her şey yazılmak için varmış gibi geliyor ona" diyerek çiziyor. Süreya'ya göre Berk, bardağa bardak olarak değil, yazılacak bir şey olarak bakıyor.
Hiyerogliflerde üçgen yüzlü kablumbağalar olsaydı, "işte derdim, işte İlhan Berk!" İşte Keops, işte sokak, işte atlas! Gerçekten yüzündeki ve bedenindeki üçgenler giderek Mısır piramitlerine benzetti onu.
Attila İlhan otuz yıl önce "göğüstenbacaklı" demişti İlhan Berk için. Tevfik Akdağ da daha iki gün önce, "omuzdanbacaklı".
Şiir serüveni altmış yılı buluyor. Birçok dönem yaşadı. Bütün devinimleri sınadı. Her seferinde eski kendisini inkâr eder gibi göründü. Hayır, anılarını silmek, bildiklerini unutmak istedi. Sentezi değil, gelişigüzel sıralamayı ve bundan büyük tatlar çıkarmayı özledi. Hayatını düşünüyorum, hayatı da öyle değil mi? Repliklerle yaşıyor. Düğmelere basıyor.
Yazının fena tutsağı.
Yeryüzünde her şey yazılmak için varmış gibi geliyor ona. Sözgelimi bardağa bardak olarak değil, yazılacak bir şey olarak bakıyor. Gökyüzüne de öyle. Şöyle diyor sonra da: "Gökyüzüne böyle bakan adamın hayatının cehennem olması doğaldır." Yazıya geçen çiçek solacak yazıdaki çiçekse hiç koklanmayacak.
Gençliğinde etkilendiğini söylediği Türk şairlerinin adlarını sayalım: Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Nâzım Hikmet. Bu üç adı iç içe geçirirseniz ne çıkar? Gerçekten İlhan Berk bugün ülkemizde sanat beğenisi en yüksek bir iki kişiden biri. Başka ne çıkar? Çelişki mi? İlhan Berk o çelişkiyi kabul etti. Onunla bütün bir Batı şiirini kucaklamak istedi.
Türk şairinde kişisel reklam duygusu Tanzimat'tan beri çok yoğundur. Ama İlhan Berk bir "canlı yayın" yöntemi getirdi. Yıllar önce Ankara'da sokaklara düşer, belli bir sıra gözetmeden, sondaj usulüyle kapı zillerini çalarmış. Diyelim kapıyı güzel bir kız açtı. Sorarmış. "Ünlü şair İlhan Berk burda mı oturuyor?" Kızdaki izlenim: Demek İlhan Berk diye bir şair var, üstelik ünlüymüş! Bugün yetmiş yaşında en iyi şiirlerini yazan İlhan Berk elbet ününü salt bu yönteme borçlu değil. Ama olay İlhan Berk'i iyi anlatıyor. Doğru olmasa da, anlatıyor. Ankara'da, Piknik'te, genç şairlere bira ısmarlayarak şiirini okuttuğu doğru ama. Garson, iki arjantin daha!
Yetmiş dedim, evet yetmişi döndü. Ama bugün de genç Rimbaud tavrıyla konuşmaktan kendini alamıyor: Bıktım yaşamaktan, bıktım şu cehennemden! Gençliğini yaşayamamıştı, yaşlılığı ise öğrenmeye yanaşmıyor.
Aslında bütün bunları yine o ortada görünme tutkusuna bağlayabiliriz. Bir kız sevmiş paşa kızı çıkmış. Kendisinde tarih kavramı olmadığı için doğum tarihini bile anımsamıyormuş.
Bizim kuşağın çıkış yıllarında hepimizi etkilemişti. Bunu bir yerde yazmıştım. Yanıt korkunç oldu: "Etkilemekten nefret ederim!" Dahası var, kendisini sevenlerden tiksinir, kaçarmış. Bunu da yazdı.
Yazmak için yazmak... Bunu öylesine uç noktalara götürdü ki ortada görünme tutkusunun biçimleri de değişti. "Canlı yayın"ın yerini bu kez "duyarsızlık" almaya başladı. Hiçbir şey istemez, hiç tepkisi yoktur, süt nedir, şeker nedir?... Farklılaşmayı duyarsızlıkta aradı. Elbet, bütün bunlar sadece görüntüde. Yine de İlhan Berk'in kimliğini hiç etkilememiş olamaz. Yazıyı kendisinin fizik ve doğrudan uzantısı haline getirmek isterken, tersi bir durum da ortaya çıktı: Kendisi yazının uzantısı oldu. Bu çılgınlığı yaşadı İlhan Berk.
Geçmişi olmayan adam.
Gerçekten geçmişi yok. Bugün bulanık, yer yer anlamsız, yer yer de tehlikeli biçimde saydam bir şimdiki zaman içinde. Sanatıyla hayatı bu anlamda tam çakışma halinde. Bu bir başarı mı? İstediğine ulaşmış olmayı başarı sayarsak, evet. Yine de yarın başka şey isteyebilir. Hatta en eskisi gibi, merkantilist bir söz sanatına yönelebilir.
Bugün aşırı ölçüde çocuk-ihtiyar, ama hiç ölmeyecek bir görünümde.
Yarın mesir macunu lekeli bir şemsiyeyle ortalarda dönmeye başlayabilir.
DÖRTLÜK
1 000 000 aşk ve 980 000 dize:
Ünlü şair İlhan Berk burda yatıyor!
Yolcu, n'olur, sevapta, ihmal eyleme,
Yukardaki sayıya bir sıfır da sen ekle.
(Cemal Süreya / İkibine Doğru dergisi / 15 Ocak 1989 / Yıl 3 / Sayı 2/ Sayfa 25)
0 notes
Photo
"... Ey #diplomasız #Mareşalin arkadaşı Ey #echel #onbaşı Ey taçlılar yerine geçen Kırık Haçlı #canavar Ey milyonlarca #katilin ruhunu taşıyan barbar #Yılan #dilli, #midesi #zilli #aç #köpek Anasının son müşteriden peydahladığı babası belirsiz piç Kahpe kundakçı Yangına gaz sıkan tulumbacı Batakhane serserisi .... gibi benzetmeler, Nazım'ın hiciv ve öfkede Neyzen Tevfik kadar usta olduğunu gösterir. #Nazım #Hikmet; bilinmeyen bu şiirini 1936 yılında #Alman #Faşizminin çığırından çıktığı yıllarda #Hitler 'e hitaben yazmıştır. Nazım bu şiirinde Hitler için büyük kin ve öfke beslemekte çok ağır sözlerle aşağılamaktadır. Bu ilginç şiirin özgün daktilo metnini bulup ilk defa yayınlayan ve Nazım Hikmet hakkında yeni ve değerli bilgilerle karşımıza çıkan, ÖZGÜR UÇAR'a teşekkürler. Bkz. Atlas Tarih Dergisi, Şubat 2021, sayı 67, s. 75 @hizir.inan @hizirinan @hizirinan3 @inanhizir @hizirinann @inanhzr #Hızır #hızır #hızırinan #hizirinan #hızıröğretmen #hiziröğretmen #İnan #inan (Ankara, Turkey) https://www.instagram.com/p/CK4a7U0Aq-C/?igshid=10b73kd1ugwwv
#diplomasız#mareşalin#echel#onbaşı#canavar#katilin#yılan#dilli#midesi#zilli#aç#köpek#nazım#hikmet#alman#faşizminin#hitler#hızır#hızırinan#hizirinan#hızıröğretmen#hiziröğretmen#i̇nan#inan
0 notes
Text
Istanbul Urban Gardens and their Historical, Cultural, and Agricultural Value
by Burhan Ulaş, ANAMED Post-Doctoral Fellow (2018–2019)
The Yedikule Bostans. Source: Atlas Dergisi, 17.03.2019.
While doing research on the Neolithic and Byzantine agricultural economy of Istanbul through archaeobotanical data, I can’t help talking about the ‘bostan’s (urban gardens) of Istanbul as resisting historical, cultural, and agricultural values. Sources mention that the urban gardens had the potential to meet the vegetable needs of Istanbul until the second half of the 20th century. For example, until the 12th century, the vegetable needs of the people of Constantinople were met in the gardens near the city walls of the historic Yedikule district. In the 16th century, the Turkish traveler Evliya Çelebi recorded 4395 gardens within the borders of Istanbul, and a historical map of Istanbul dating from 1883 shows a total of 102 gardens in the walled city. It is noted that there were more than 1200 gardens on the Asian and European sides of Istanbul in the 1900s, and they could meet the city's fruit and vegetable needs.
It is known that the Yedikule Bostans, the most known in Istanbul, have existed since the 400s when the Theodosian Walls were built. In the beginning, Greeks and Armenians were engaged in gardening activities, and later in the Ottoman Empire, Albanians continued these activities. In the 1890s, people coming from the rural areas of Kastamonu (a city in the Black Sea Region) learned gardening from Albanians. And today, their third-generation descendants continue this tradition. These historical gardens around the Land Walls of Istanbul, accepted as a World Heritage Site by UNESCO in 1985, are a cultural heritage where agricultural knowledge has been transferred from generation to generation for centuries by means of water wells, ponds and the terracing system.
The Yedikule Bostans in the 1900s. (Source: Ousterhout, R., ve Başgelen, N., 1995. Tarihi Kartlarda Yaşayan İstanbul, Osmanlı Öncesi Anıtları, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul)
Another historical urban garden in Istanbul is the Piyalepaşa Mosque (Camii) Bostans covering an area of 6500 m² and located near Piyalepaşa Mosque (Camii), which was built in 1573 by the Ottoman architect Mimar Sinan. It is known that the whole of this area was the urban garden before the mosque was built. Another historical garden is the Kuzguncuk Bostans, located near Üsküdar district on the Asian side of Istanbul. This urban garden is said to date back to 700 years ago. Rumor has it that this urban garden belonged to a Greek aunt called Ilya, who was living in Kuzguncuk. When she died, the urban garden remained idle since she had no inheritor, but people of Kuzguncuk have always protected this area. Apart from the agricultural activities, the Kuzguncuk Bostans have also turned into a habitat where people of Kuzguncuk are socialized.
The grid system in the Kuzguncuk Bostans (Photo: Burhan Ulaş). Today’s Kuzguncuk Bostans do not reflect the historical reality.
Traditional cultivation and irrigation methods have been used in the urban gardens of Istanbul for centuries. This method is a grid system made by shaping the soil in the square form. In this system, each square is called “tava/maşula”. A wide range of products such as tomatoes, purslane, basil, celery, parsley, cauliflower, cabbage, spinach, onion, radish, broccoli, cress, and mint are grown in these urban gardens.
In addition to the aforementioned historical gardens, various areas that were urban gardens in the past in Istanbul's districts of Pendik, Aydos, Caddebostan, Kaynarca, Tuzla, İçmeler, Arnavutköy, Habipler, and Mahmutbey have continued under the name of "Bahçe" (smaller agricultural lands compared to bostans). Apart from these, Kanarya, Halkalı, and Altınşehir regions still continue their existence as urban gardens today.
Now that we have mentioned the urban gardens, we also need to talk about the waterways associated with agricultural activities such as cisterns and aqueducts dating from the Byzantine Period. It is suggested that there are about 100 large and small covered cisterns in the Sultanahmet area alone. It is known that in addition to covered cisterns, the buildings with a wall thickness of around 4 to 5 m and that are approximately 10 to 15 m below sea level were used as urban gardens in the past and are named as “çukurbostan” (pit gardens) by Istanbulites today. The construction periods of the three cisterns inside the Walls of Istanbul (Suriçi), some of the uncovered cisterns mentioned as “çukurbostan” above, are as such: Karagümrük Çukurbostanı, which is located under the Karagümrük Sports Club Building today, was built in 421 in the period of Praefectus Aetius. Xerokopion Cistern (Çarşamba Çukurbostanı) was built in 459 in the period of the Goth commander Aspar, who was in the Imperial service, and Fındıkzade or Altımermer was built in the period of Hagios Mokios, the Roman governor of the Asian province. All these mentioned urban gardens and cisterns, as well as archaeological, archaeobotanical, and anthropological data show that Istanbul, which has now turned into a concrete jungle, was an agricultural center for centuries.
Since the beginning of the 21st century, the rapid expansion phenomenon for urban agriculture has emerged. Agricultural practices in cities have led to the creation of a communication channel between local administrative and political institutions and citizens (although this is often painful and full of conflict). As a result of this communication channel, the area where the Land Walls of Istanbul are located, including the Yedikule Bostans, was registered in the UNESCO World Heritage List. In this regard, it can be argued that the urban gardens are a representation of a new urban concept, which is the key to social transformation that characterizes today's world. In this sense, it is inevitable that the new dynamics emerging around the urban gardens between the administrators of cities and citizens will ensure social transformation as well as the preservation of historical and cultural values.
Sources
A. Ricci, “A Resilient Landscape: The Land Walls of Constantinople and Their Surroundings,” Deltion of the Christian Archaeological Society S. 4, Vol. 39 (2018), 125–138
A. Shopov and A. Han, “Osmanlı İstanbul’unda Kent İçi Tarımsal Toprak Kullanımı ve Dönüşümleri: Yedikule Bostanları,” Toplumsal Tarih 236 (2018): 34–38
C. White, A. Shopov, and M. Ostovich, “An Archaeology of Sustenance: The Endangered Market Gardens of Istanbul,” Archeology for the People: Joukowsky Institute Perspectives, eds. J. Cherry and F. Rojas. Joukowsky Institute Publication 7, 2015: 29–38. Oxford, UK
https://khasyedikulebostanlari.wordpress.com/
https://www.arkeologlardernegist.org/assest/images/A_PIYALEPASA%20KORUMA_2017.07.pdf
http://www.atlasdergisi.com/gundem/yedikule-bostanlari-mirasin-talani-2.html
1 note
·
View note
Photo
https://oyaziyo.com/en-iyi-kisisel-gelisim-dergileri/
En İyi Kişisel Gelişim Dergileri
Okuduğum dergiler var. Bu dergilerin aylık alışverişlerini yaparım, fırsat oldukça toplu alırım okurum. Reklam olsun diye demiyorum hepsini seviyorum ve okuyorum.
1. Popular Scıenca
En İyi Kişisel Gelişim Dergileri
Keşke türkçe olsa popüler bilim olsa mesela ismi harika olur. 6 liraya güneş sisteminde ki gezegenler, dünyayı korumak için neler yapılmalı , paralel evrenle hakkında bilgiler veren bu dergiyi mutlaka okuyun. Bak git incele oku kesinlikle tavsiye ettiğim benim takip ettiğim 6 dergiden birisidir.
2. Atlas
Bu dergileri okurken sahibi kimmiş geçmişi neymiş bunlara bakmıyorum ben içeriğine bakarım diyor ki, İstanbulun kökleri ve çok da güzel şehir rehberlerini çok güzel yapıyorlar. Atlasın birden fazla dergisi var. Çok güzel bir gezi dergisidir. Fiyatı 11 lira Türkiyenin coğrafyasını öğrenmenizi sağlıyor.
3. Atlas Tarih
Kebap da vardı havyar da osmanlı sofrası, osmanlı biliyorsunuz domatesle çok geç tanıştı. Kanuni melemen yiyememiştir neden yiyemedi domates amerikadan geldi çünkü avrupaya, avrupadan da bize düşün kocaman kanunisin melemen yiyemedi. Ama burda öyle güzel anlatıyor ki orta cağ avrupasından anadoluya işte onların cadı kültürleri, cehaleti felan filan bir zafer nasıl felakete döndü Atlasın tarih dergisi çok güzel.
4. Fortune
Benim ekonomi üzerine okuduğum dergilerdir. Dünyaya ne yatırım yapsam acaba diye düşünüyorsanız. Ekonomik olarak, hayatınıza veya kendinize. Fortuneyi bilmeniz lazım. Ben şey dergileri sevmiyorum hani kadınlar içinde var o, dergiyi bir açıyorsun full reklam dolu. Kadın dergileri maalesef ful reklamdan ibaret. Fiyatına gelirsek 14 TL.
5. Suç Bilimleri (Bilim Ütopya)
Bu dergiyi yeni yeni tanıyorum. Bu dergi temalar işliyor. Biraz pahalı yerli malı yurdun malı. Ben beğeniyorum suç bilimini işlemiş. Parmak izleri, deri kalıntıları, tırnak izleri televizyonda ki filimler üzerine, diziler üzerine ahkam kesmek istiyorsan bu dergiyi bil. Ben bilim ve ütopyayı öneririm.
Ama bu kadar derginin içerisinde olmayan önerdiğim başka dergilerde var ki onlar da Kafa, ve Altyazı dergileri.
Ben size her ay okuduğum izlediğim filimleri sizinle paylaşmayı seviyorum. Umarım beğeniyorsunuzdur. Sizde lütfen yorum olarak belirtin bakalım hangi dergileri öneriyorsunuz. Lakin, siyasi görüş veya aşırı dini görüşlü sağa sola çekecek dergileri değil. Kültür katacak dergileri lütfen bilgi katacak dergileri. Evet haklısınız oda bilgidir onlarıda öğrenmesi lazım ama özellikle şu görüş şu görüş diye zorlamayın.
Zamanında sızıntı gibi paçavra gibi dergiler vardı maalesef onun gibi dergileri istemiyorum.
0 notes