Tumgik
#Artık geri ver
selin-n · 12 days
Text
youtube
Zamanın eli değdi bize, Çoktan değişti her şey
Aynı değiliz ikimiz de
Zaaflarına bir gece, Hatalarına bir nilüfer
Sevgisizliğine bir kalp verdim
Artık geri ver........!!
Geri veremezsin aldıklarını
Artık geri ver.........!!🥀🌹🦋💙
Tumblr media
Yeniden yaşanmaz eski günler yıllar bilirsin ama, Yeniden yeni günler yıllar için hazırlarsın kendini, Yorgun savaşçı misali......
Ahraz snr
Tumblr media
104 notes · View notes
sertsiken0606 · 4 months
Text
dertsiz başa dert gerek
merhaba arkadaşlar ben hasan sizlere anlatacağım olay aslında benim dertsiz başıma dert almamla ilgili. Bundan 10 yıl kadar önce bizim mahallede Zuhal diye bir kadın vardı.1965 doğumlu Mutsuz eşi her gece sarhoş gelen 2 erkek 1 kızı olan 160 boylarında 65 70 kg arasında hafif göbekli tam bir Türk kadını. Babam market işletiyor arada bir yardım ediyordum. Konumuza dönelim Zuhal beni görünce hoşgeldin Hasan ne yapıyorsun burada hayırsız dedi yanağıma makas attı yardıma geldim sen ne yapıyorsun Zuhal abla dedim o sırada 15 16 yaşlarında kızı Esma anne dondurma al Hasan abi bol koyuyor dedi bende ikiletmeden hemen dondurmayı külaha koyup Esma ya verdim Zuhal la oğlum para varmı diye sormuyorsun hemen veriyorsun dedi sende alacağım olsun tahsilata eve gelirim dedim gülüştük birden eğildi ciddimisin dedi sessizce anlamadım önce birden jeton düştü evet dedim telefonu mu istedi numarasını biliyorsun dedim ver şunu deyip telefonu aldı birşeyler yazdı bana geri verdi koşar adım binaya girip yok oldu ne yazmış olduğunu merak edip telefonu açtım 5 dakika bekle evin kapısını açık bırakacağım içeride yatak odasına gel yazmıştı biraz etrafta dolaştım babama seslenip biraz gezip geleceğim merak etme dedim . Hemen yukarı çıktım kapı açıktı içeri girdi arkadan kapıyı kilitledim yatak odasına girdim soyunmuş amını parmaklıyordu bana bakıp hadi kocacığım soyun amım götüm seni bekliyor dedi bir çırpıda soyundum yanına uzanıp elimi amına attım dudaklarımız birleşmiş resmen birbirimizi kemiriyorduk beni omuzlarımdan tutup aşağıya doğru itmeye başladı artık memelerine gelmiştim kısa bir süre memelerini okşuyor emiyordum yine beni bu sefer başımdan iterek amını emdirtmeye zorlar gibi yaptı birden dönüp 69 olduk ağzına aldı çok güzel sakso çekiyordu belki inanmazsınız rahat 20 dakika sakso çekti artık geliyordum başımı kaldırıp geliyorum bırak dedim bu sefer ağzında tuttu dili ile ucunu yalarken birden boşaldım b��tün döllerimi yuttu o kadar güzel sakso çeken illa yutar zaten . Bacaklarını ayırıp hadi sok ağzımı siktin şimdi amımı banyo da da götümü sık hadi aşkım benim sik beni dedi emre itaatsizlik olmazdı devamı dertsiz başıma dert almak 2 de
33 notes · View notes
inkisarihayal · 30 days
Text
Sevgili 18 yaşım;
Sana 165 gün evvelinden yazıyorum. Tarihler 13 Mart 2024'ü gösteriyor. Ne söylemem gerektiğini ya da nasıl devam etmem gerektiğini bilmiyorum. 17. yaşımın en dibinden yazıyorum. Boğulduğum derin okyanusun dibinden. Yaşadığın kırgınlık muhtemelen şuan olandan çok daha fazla olacak, belki de ölüme bir adım kalacak kadar fazla. Belki bana hiç gelemeyeceksin, inan ki o kadar çok isterdim ki bana gelememeni, benden git gide uzaklaşmanı... Bu okyanus çok derin, benim kendimi kurtaramayacağım kadar derin hemde. 7. yaşım ya da diğer yaşlarım bana gelmeni o kadar çok istiyor ki, hâlâ umutları var, çocuklar çünkü. Bunları sana gözümde tek damla yaş ile yazıyorum, neden bilmiyorum belki de hiç bilemeyeceğim, sadece yazmak istedim o kadar. Senin bana gelişinden tek dileğim istediklerini yapabilecek kadar özgürlüğe erişmendir. Arkana sakın bakma, baktıkça yıkılacaksın. O yollar hiç bitmeyecekmiş gibi gelecek, çok yalpalayacaksın, o yüzden sakın bakma. Bakarsan yapamazsın. Bakarsan 7. yaşını katledersin. İstediklerini yap, çünkü benim şuan yapacak gücüm yok, inancım yok, hevesim yok. Sen o hevesi hisset, o inancı yakala. Eğer bir gün bunları yaparsan senden geri de kalan her yaşın sana minnettar kalacak. 7. yaşın tekrar umutla sana bakacak. Her şeyden önce kendin olmalısın bunu unutma. Saçma merhamet oyunları yapma, olduğun gibi davran. Yalvarırım artık hislerini, duygularını ya da düşüncelerini bastırma. Bizi o dipsiz okyanusa en çok bu itiyor. Bedenin de ki yaraları daha çok sev. Birinin elinden tut ve ona yardım et. Sen insanlığını darağacına asmadığında güzelsin. Bir çocuğa şeker ver. Birine gülümse. Artık onları öldürmek ister gibi bakma. Bu bizi öldürmekten başka bir şey değil. Sevdaya olan inancını kaybetme, emin ol çok kuytu bir kenar da dahi olsa hâlâ var. Kendini sevmekten ve sevgini göstermekten çekinme. Mutlu kalmaya çalış...
20 notes · View notes
amezhu · 3 days
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
236. BÖLÜM - Kan, çiçeği arzuluyor - Yüzü Olmayan Beyaz'a karşı amansız savaş
Tam o sırada hepsi aynı anda alttan gelen kabarık sıcaklık dalgasını hissetti ve hep birlikte haykırdılar, “DİKKAT EDİN!” ve daha hızlı adımlarla gitmeye başladılar. Yedi sekiz ateş sütunu gökyüzüne fırladı, aşağıya baktıklarında ise artık daha fazla erimiş kederli ruh vardı!
“Feng Xin, Mu Qing’i bana ver!” Xie Lian seslendi.
Tek kelime etmeden Feng Xin, Mu Qing’i Xie Lian’ın sırtına verdi, Xie Lian’in sırtına döner dönmez Mu Qing haykırdı, “Beni hemen yere indir! Ne baş belası!”
“Demene gerek yok!” Feng Xin cevapladı ve yayını geri çıkartıp birkaç kez etrafa atış yaptı. Silahının saldırı gücü Xie Lian’dan daha genişti ve körü körüne atışlar yapıyordu. Oklar lavları patlatıyor, dalgalanmalar yükseklere, havaya doğru uzanıyor ve her yandan çığlık sesleri geliyordu. “İYİ İŞ!” Xie Lian iltifat etti.
“İyiydi, sanırım!” Mu Qing arkadan yorum yaptı.
Kederli ruhlar kin doluydu, bir araya geldikten sonra alevler uçurmak için birlikte çalışarak daha ileri ve uzağa yüzdüler. Birkaç gürlemeden sonra Xie Lian, “Köprünün ilerideki kısmını yakmışlardı, yolumuzu engellemeye çalışıyorlar.” dedi.
Feng Xin küfretti, “Vay anasını, bir araya gelip nasıl da sıkı çalıştıklarına bak, neden insanlara zarar vermek yerine gidip başka bir şey yapmıyorlar!‌ Eğer böyle devam ederseniz affedileceğinizden ve başka bir sekiz bin yıl bu lavdan kaçabileceğinizden şüpheliyim!”
Yayını kaldırdığı an o erimiş kederli ruhların hepsi yine dağıldı. Xie Lian konuştu, “Pekala, daha fazla bağırma, hazır ol! Zıplayacağız! Bir, iki, üç –!!”
Bir’de hızlarını ve güçlerini arttırmaya başladılar, İki’deadımlarını hesapladılar ve Üç’te ayaklarını itip zıpladılar –üç figür köprü arasındaki kırık boşluktan geçerek havaya sıçradı ve diğer tarafa inerek hızla koşmaya devam ettiler. Bu köprü ‘cennete uzanması’ için yapıldığından doğal olarak yukarıya doğru çıkıyordu ama Xie Lian koştukça bir kırlangıç kadar hafifleşiyordu, “Üçümüz böyle bir şey yapmayalı uzun zaman oldu, ha!”
“Yan yana savaşmamızı mı kastediyorsun yoksa canımız için kaçtığımızı mı?” Mu Qing sorguladı.
“İkisi de!” diye cevapladı Xie Lian.
“Bunu açık bir şekilde her zaman yapıyoruz!” Feng Xin haykırdı!
“Cidden mi?” Xie Lian meraklandı.
Ancak bazı şeyler açığa çıktığında, zihniyet tamamen farklı olacaktır. Xie Lian bir süre güldü ama hala gözleri dikkatlice aşağıyı izliyordu, kırmızı bir silüetten hiçbir iz yoktu, kendini kenardan bağırmaktan alamadı, “SAN LANG!!”
Seslenişi geniş ve boş yer altı mağarasında yankılandı ama cevap veren yoktu. Xie Lian’ın dudakları kuruyordu, yaladı. Sırtındaki Mu Qing onun her yeri arayışını izliyordu, bir süre sessizlikten sonra konuştu, “Ekselansları, onu gerçekten seviyorsun, ha?”
“…”
Xie Lian aniden bunu sormasını beklememişti, “ Ah. Ah?... Ah.”
Yüzü tamamen şaşkınken kulaklarının uçları yavaş yavaş kırmızıya dönüyordu. Onu böyle gören Mu Qing’in nutku tutuldu, bir anlık bir tereddütten sonra konuşabildi, “Seni bilerek korkutmaya çalışıyor falan değilim, ama sana hatırlatmalıyım. Hiç düşündün mü… belki biz köprüye gönderilen tek iki kişiydik ve Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur... değil mi?”
“Bu tamamen saçmalık değil mi?” dedi Feng Xin, “İkiniz burada olduğundan tabii ki başka bir yere gönderildi…”        
Mu Qing’in ne demeye çalıştığını fark etmeden önce çoktan bunları söylemişti bile. Hua Cheng’in başka yere gönderildiğini söylemiyordu, ama… belki, Hua Cheng lav havuzuna düşmüştü.
Xie Lian dudağını yaladı, “B-bu nasıl mümkün olabilir?”
“İmkansız olduğunu düşünme.” Dedi Mu Qing, “Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur bir yüce hayalet kral, buna şüphe yok, ama yüzü olmayan beyaz da öyle. Ayrıca o yüce hayalet kralların ilk jenerasyonu, TongLu dağının efendisi. Burası onun bölgesi, güçlerinin en kuvvetli olduğu yer.”
Feng Xin, Mu Qing'e deli gibi baktı ve azarladı, “Kapa çeneni! Senin sorunun ne? Böyle bir zamanda iyi bir şey söyleyemez misin? Sana söyleyeyim o Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur!!” Mu Qing gerçekten de bu konuyu durdurdu ama yine de onun aksini ispat etmek zorundaydı. “Sadece her durumda ne yapmamız gerektiğini bir gözden geçirmemiz gerektiğini düşündüm.”
Xie Lian'ın gözlerinin önünde Hua Cheng'in soluk avucundaki anormal derecede parlak kırmızı nokta belirdi ve o da ne diyeceğini bilemedi. Tam konuşacakken aniden durdu ve arkasındaki Feng Xin neredeyse ona çarpacaktı, “O NE?”
Kelimeler dudaklarından döküldüğü anda sormasına gerek olmadığını fark etti.
Önlerinde, havayı çepeçevre saran, yıldızlar gibi parıldayan milyonlarca gümüş ışıltı vardı. Sanki biri gümüş tozuyla dolu bir hazine kutusunu devirmiş gibiydi.
Xie Lian Mu Qing'i yere bıraktı ve ileri doğru yürüdü. Elini uzattı ve diğerlerinden biraz daha büyük bir gümüş ışık parçasını yavaşça hissetti. Ona dokunduktan sonra avucunu kapattı ve yavaşça kendi gözlerinin önüne getirdi.
Diğer ikisi de bakmak için yaklaştı ve Feng Xin mırıldandı, “Bu, bu…”
Mu Qing bunu açıkça söyledi, “Bu hayalet kelebeğin… parçalanmış bir kısmı?”
Feng Xin ona yine öfkeyle baktı, muhtemelen Mu Qing'in aşırı açık sözlü olmasından dolayı onu küçümsüyordu. Xie Lian'ın eli biraz titredi ve hâlâ zayıf bir ışık yayan gümüş kelebek kanadının kırık parçasını sıktı, ardından uzun bir nefes verdi.
Feng Xin kafasını kaşıdı, “İyi yanından bak, en azından lav havuzuna düşmedi. Hala buralarda olmalı, değil mi?”
Mu Qing yan tarafı işaret etti, “O zaman burada birisiyle kavga etti. Büyük bir kavga.”
Xie Lian'ın bakışları işaret ettiği yönü takip etti ve gözleri hafifçe genişledi.
Etraftaki tüm kayalar sayısız keskin bıçağın korkunç yarık izleri ile kaplıydı.
Bu E-Ming kılıcının izleriydi.
Her kılıç darbesi adeta kemiğe kadar saplanıyordu. Xie Lian geçmişte Hua Cheng'in kılıç kullandığını hiç görmemiş değildi ama onun tarzı her zaman kolay ve yavaş, soğukkanlı ve rahattı. Bir silah tuttuğunu söylemekten ziyade, küçük bir bıçakla oynuyormuş gibiydi. Yine de bu bıçak izleri öldürme niyetiyle doluydu. Onunla darbe alışverişinde bulunan kişinin ne kadar yetenekli olduğunu ve bu savaşın ne kadar tehlikeli olduğunu hayal etmek kolaydı.
Xie Lian tek kelime etmeden kontrol etmek için yere eğildi. Köprüde kimsenin düştüğüne dair bir iz yoktu ve köprünün altında toplanan neşeli kederli ruhlar da yoktu, bu yüzden Xie Lian sonunda biraz rahatladı ve sürünerek ayağa kalktı, tek başına kararlı bir şekilde ileri doğru koştu. Arkasında Feng Xin, Mu Qing'i sırtında taşıyarak ona yetişti, "Ekselansları!"
Xie Lian nefesini tuttu, çünkü kendi sert ve endişeli nefes alışını duymak istemiyordu. Nefes alıp vermeyi karıştırmak dövüş sanatlarıyla uğraşan biri için büyük bir tabuydu çünkü bu sadece vücuda gereksiz yük bindirmekle kalmaz, aynı zamanda kalbin ritmini de bozardı. Ama nefesini tutmak bile işe yaramazdı; elleri ve bacakları titriyordu, koştukça onlarca kez neredeyse köprüden aşağı düşecek kadar ayağı takıldı, yere düştü ve yuvarlandı. Feng Xin ve Mu Qing ikisi de ona dikkatli olması için bağırmaya başladılar. Aniden Xie Lian konuştu, “Bu ses ne?”
Xie Lian olduğu yerde ayakta dikildi ve arkasına baktı, “Siz bir şey duyuyor musunuz? Bu bir şeyin sesi değil mi?”
‌ Çatışan silahlar ve çarpışan ruhsal güçlerin gürleyen ve kırılan sesiydi.‌ Cennete uzanan köprünün vücudu bile hafiften sallanıyordu. İlerleyen yolun karanlığında yanan sönen ışıklar vardı.
İleride birileri savaşıyordu!
Xie Lian ileri doğru hücum ederken yarısı sürünürken yarısı tökezledi. Arkasında ‌Feng‌ ‌Xin‌ homurdandı, “Sevgili tanrım, tüm tanrılar ve budalar kutsamalarını versin ki o Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur olsun, yoksa kafayı yiyecek!”
“Saçmalamayı bırak.” Mu Qing fırçaladı, “Biz o tanrılar ve budalarız ve bir bok veremeyiz, sadece ona yetiş. Şu koştuğu engelli yola bak, daha adamı görmeden takılıp düşecek ve eceline kavuşacak!”
Xie Lian nefesini tutmayı tamamen unutmuştu, beş, altı kilometre boyunca sadece kendi düzensiz nefes alışını dinledi. Birkaç devasa dolambaçlı yolu ve nihayet son köşeyi döndükten sonra, parlak beyaz ışık aniden görüşünü doldurdu.
Asılı Cennete uzanan Köprü'nün sonunda, kırmızı giysili bir adam ile beyaz giysili bir adam şiddetli bir savaşa tutuşmuşlardı.
Kırmızı giysili adam ince ve uzun, gümüşi beyaz bir pala kullanıyordu, formu baştan çıkarıcıydı, şimşek gibi çakıp sönüyordu –Hua Cheng’di. Artık gülümsemiyordu, tamamen odaklanmış ifadesi keskindi, yakışıklı ve solgun yanağındaki kanlı bir leke ısıran ayazına canlı bir parlaklık katıyordu. Bu beyaz giysili adam elbette yüzü olmayan beyazdı ve kim bilir nereden gelen bir kılıç kullanıyordu, yüzündeki o yarı gülümseyen, yarı ağlayan, ağlamaklı gülümseyen maske hâlâ yerindeydi. Yalnız, bu maske ile Xie Lian'ın daha önce gördüğü maske artık biraz farklıydı.
Ortadan çatlamıştı.
Bu çatlak göz ardı edilemeyecek kadar önemliydi ve alnın ortasından gözün altındaki yanağa kadar uzanıyordu, sanki her an kırılacakmış gibiydi!
Her ikisi de ayakları üzerinde son derece hafifti, saniyeler içinde saldırmadan önce devriliyorlardı, kötülüğün aurası havada patlıyordu, ancak her bir vuruşları binlerce ton gibi ağırdı, güçleri gökyüzünde patlıyordu. Kılıcın rüzgarına karşı kılıcın aurası, manyakça bir dans, kaotik bir uçuş ve yukarıdaki gümüş kelebekleri de aşağıdaki erimiş kızgın ruhlarla eşleşiyor, dağların çökmesi ve denizlerin devrilmesi gibi birbirlerine feryat ediyorlardı. Her çarpıştıklarında, havuzun içindeki erimiş lav ve alevli ateşler patlıyor, korkunç dalgalar metrelerce yükseğe çıkıyor, hiç kimse yaklaşamıyordu!
Feng Xin ve Mu Qing ikisi de arkalardan geldiler ve bu sahne karşısında kalakaldılar, sanki ayakları yere çivilenmiş gibi bir adım bile atamadılar.
Hiçbir savaş tanrısı yoktur ki böyle bir savaşı izleyip heyecan hissetmesin.
Hua Cheng'in gayet iyi olduğunu gören Xie Lian'ın gergin kalbi nihayet dinlenebildi ve hemen yere yığılıp çığlık atıp bağırmak istedi ama kendini tutmaya zorladı. Yetenekli dövüşçüler çarpıştığında, en ufak bir rahatsızlık zaferi ve yenilgiyi belirleyebilirdi. Üstelik bu, zamanlarının iki Yüce Hayalet Kralı arasındaki savaştı!
Yüzü olmayan beyazın uzağında bir yerde duran başka bir figür vardı, o Guoshi’ydi. Doğal olarak buraya yüzü olmayan beyaz tarafından getirilmişti. Xie Lian ve diğerlerinin geldiğini görünce rahatça nefes aldı ama dikkatsizce bir ses yapmaya da cesaret edemedi. Ancak kim bilir, Hua Cheng çoktan yeni gelenleri fark etmiş, donmuş, buz benzeri odağı yavaşça eridi ve sonunda yüzünde bir gülücük genişledi, “Görünüşe göre yine kaybettin. Ekselansları geldi ve yanında getirdiği kimselerden tek bir kişi bile eksik değil.”
Xie Lian daha fazla dayanamadı ve bağırdı, “SAN LANG!”
Hua Cheng başını eğdi ve cevap verdi, “Gege.” Ardından sesi yine uyarıcı bir tona döndü, “Gege, bir dahaki sefer kendini yine öyle aşağı atarsan, kızacağım.”
Xie Lian da cevapladı, “Bir dahaki sefer sen de yine benimle atlarsan, ben daha fazla kızacağım!”
“…” bunu duyunca Hua Cheng'in ifadesi bir anlığına sanki Xie ‌Lian'ın sözleri gerçekten onu bir anlığına temkinli hale getirmiş gibi sertleşmiş gibi görünüyordu. Yüzü olmayan beyazla yüzleşirken bile hiç böylesine temkinli bir yüz göstermemişti. Yüzü olmayan beyaz içeri doğru itmişti, vurduğu Hua Cheng’di ama konuştuğu Xie Lian’dı, “XianLe, Siz ikiniz bahar rüzgarlarınızın tadını çok fazla çıkarmıyor musunuz, ve beni aşırı küçümsüyor?
E-Ming’in kabzasındaki göz topu Xie Lian’ı fark etti ve çatırdayarak çılgınca dönmeye başladı. Hua Cheng elini çevirdi ve itti ve Xie Lian bir ÇATIRTI duydu!
Ve kalbi küt küt atmaya başladı.
11 notes · View notes
Text
Karim ve Baldiz
Selem arkadaşlar  biz İstanbuldan ben Volkan 28 karim  merve 27  baldizim meltem 30  .Anlatacaklarim gerçek ve halen yaşanan sex hayatimizdir .
Biz karimla üniversite yıllarında tanışıp  guzelbirlikteliğimizi evlilikle sonuçlanmıştık karim zengin bir ailenin küçük kızı biraz şımarık ve hür ruhlu bir yapıya sahip bende Ankarada doğmuş büyümüş tutucu bir aileden gelen birisiyim birbirimizi severek evlendik .Düğün hediyesi babam  sahibi olduğumuz binadan bir daire hediye etti buda sorunların başlangıcı oldu karimla ailem arasında anlaşmazliklar olmaya basladi  .Karimla ikimizin arasi superdi ve sex hayatimizda super herturlu fantaziyi kurup uyguluyorduk en çok istediğimiz 3 lü sex hariç . Diş doktoru olmuştum arkadaşımla bir yer açtık güzel gidiyordu iş hayatımızda ama bir gün eve geldiğimde karim ağlıyor eşyalarını toplamış ben dayanamıyorum artık ailene dedi konuştuk olanları anlattı ben ailemin yanına indim sordum sorun ne diye annem gelin gibi olmadı hiç açık giyiyor falan babam bize göre aile deyiller dedi ben ikimiz birbirimizi seviyoruz sizdede  öyle olacak dedim kabullenin artık dedim yukarı ciktim karımı İstanbula ailenin  yanına götüreyim biraz kafan dağılsın dedim buraktim .
Zaman geçtikçe ipler geriliyordu daha çok babam boşanin olmaz böyle demeye başladı  ben hafta sonları istanbula gidip gezip otelde cilginlargibi sevisiyorduk bazende annesinden kalıyor baldiz ve annesiyle babasıyla daha samimi olmaya başladım  5 hafta böyle geçti  perşembe günüydü kayinpeder telefon açtı oğlum hafta sonu istanbula gelince bize gel direk konuşacaklarim var dedi tamam dedim .Karımı aradım ne oldu diye  oda yok birsey ikimizin geleceği için konuşacak senle dedi ben perşembe  öğleden sonra istanbula gittim akşam oradaydım  yemek masası hazırdı bir yandan yemek yerken kayın peder konuya girdi hemen  oğlum ikinizin bu durumu iyiye gitmiyor sana teklifim var size buradan daire alcam birde  kendi adına dış doktoru merkezi açman için destek olurum  buraya istanbula yerleşin dedi .Ben bir yandan ailemin tepkisi bir yandan güzeller güzeli karim  düşünürken kayın valide istersen gidip bakalım evinize beğenirsen maddi açıdan biz  herseyi karşılayacağız siz mutlu olun yeterki dedi .Neyse gittik lüks deniz manzaralı güzel yerdi onlarda yakındı zaten ben ikna olmuştum ama babamın vereceği tepkiyi biliyordum sonra geri eve geldik kayın peder  kararını ver tapu işlemleri için haber bekliyorlar benden dedi  bende tamam dedim .Karim baldiz ben gece kulübüne gittik biraz eylendik onları eve buraktim karimla biraz konuştuk lütfen aşkım kabul et burda istediğimizgibi yaşarız istedigin bütün fantazileri yaparız dedi biraz seviştikten sonra herseyimi yapcaz dedim evet aşkım istedigin herseyi dedi anlamıştı nedemek istediğimi ama güzel dul ablasını kast etmemiştim ben  baldiz o sırada kahve getirdi kahve içte  öyle git kendine gelirsin dedi oda katıldı bizle sohbete bize ben sizgibi birbirini seven bir evlilik yaşayamadım lütfen birbirinizi bırakmayın dedi karim o sirada beni dudağımdan öptü sonra ablasının dudagindan ben sadece yutkundum şaşırmıştım  ben karim için herseyi göze alırım bizi kimse ayıramaz dedim ve gece 1 olmuştu ben yarın işlerim var gideyim dedim yolda aklimda gözümün önünde sadece karimin ablasını öptüğü sahne vardı  sabaha karşı eve geldim 3 saat uyup kalkıp hasta randövülerim vardı öğleye kadar işlerimi bitirdim eve gittim tekrar uydum akşam uyandığımda karim  video göndermiş açtım ben şok olmuştum baldizla karim  tam benim karımı hayal ettiğim şekilde am dudakları birbirine sürterek sevisiyorlardi  ikiside sen de gel katıl bize diyordu baldiz burda olmaz evinizde ilk gecesi olabilir ama diyordu beni ikna etmek için her yolu deniyorlardi ben 5 sefer tekrar  izledikten sonra karımı aradım gercekmiydi ben ruyami gördüm dedim hayır aşkım gerçek senin için supriz yaptık dedi ben de sözünüzü tutarsanız tamam dedim .Biz dünden razıyız seni bekliyoruz ama bir sorun var  burda kaldığım sürece yalayıp yutuyor beni her gece ablam dedi . Bende şimdi babalara  geçiyorum onlarla konuşacağım babana söyle başlayın tapu işine dedim çok sevindi . Babamlara atlattım istanbula gidiyorum falan diye tahmin ettigimgibi kızdı iç guveği olmuşsun aferim sana defol gözüm görmesin dedi bende çıktım gittim arkadaşıma telefon açtım dış doktorunu ona devredeceğimi istanbula gideceğimi söyledim bir yerde buluşup konuştuk kafaları çektik o gece sonra istanbula gittim pazartesi  işlemler başlattık temizletip Ankara'daki ev eşyalarını getirmek için bir firmayla anlaştım 10 gün içinde hersey bitmişti yerleştik ilk akşam yemeğini karimin ailesiyle beraber yemiştik terasta kayinpederle küçük bir kaçamak yapıp viskilerimizi içip  sohbet ettik sonra musade istediler kalktılar baldiz kalmıştı ama   biraz oturup sohbet ettik içmeye devam ettik karimla ikisi kalkıp geliyoruz bekle bizi burda dediler yarım saat sonra yatak odasına gel aşkım diye mesaj  gelmisti kalkıp gittim trans paran fantazi sex kıyafeti ile yatakta uzanmış beni bekliyorlardı karimin yanına uzandım ikisi öpüşüyorlardi bende karımı okşuyor kulak memesini boynundan öpüyor bir yandan baldızı izliyordum karim elimi ablasının kalçalarına götürdü ben okşayarak göğüslerine doğru ciktim birbirimizi öpmeye başladık üçumuzun dili birbirine dolanmışti sanki baldızı ortaya aldık üzerindeki çıkarıp çırılçıplak kalmıştı karim bir taraftan ben diyer taraftan göğüslerini emiyor amini okşuyorduk sonra aşağı doğru indik karimla beraber baldızı am dudaklarını yapıyorduk sonra ben karimin arkasına geçtim onu yalamaya başladım bacaklarını açıp am dudakları birbirine surtmeye başladılar onların izlemesi aldığı zevk benim hayalimdeki gibiydi hersey yanlarına yatıp onları izliyordum sonra taş gibi olmuş sikimi yalamaya başladılar ikisini izliyordum karim baldiza ilk sen dedi baldiz sikimin üzerine oturdu sonra karim kafama oturdu baldızı yanan kaygan ami sikimin üzerinde zipliyordu bende karimin arka deliğini am dudaklarini emiyor yaliyordum sonra karim sikime oturdu baldiz yüzümdeki dudaklarimdaki karimin zevk sularını yalayıp yutuyor öpusuyorduk o na sende gel hadi dedim kafama oturmasını söyledim sikimin üzerinde zıplayan karimla bir birlerini okşuyor öpüşüyorlardi bende baldızı am dudaklarından akan zevk suyunu emiyor arka deliğini yaliyor dilimi içine sokuyorum zevk aldığı inlemesinden çıkardığı seslerden belliydi sonra kalktip ikisini yan yana domalttip sert sikmeye başladım sırayla baldiza arkadan izin varmi dedim açık büfe istedigin yerden dedi yavaşça sikimi arka deliğine bastırdım karim kalcasını iki eliyle açıyor yakından izliyordu çık diye bir sesle arka deliğine kaymisti sikim biraz bekledim  yavaş yavaş pompalamaya başladım çıkarıp krem sürüp tekrar girdim baldiz daha çok zevk alıyor karim ablasının  am dudaklarını okşuyor bir yandan bizi  izliyordu fazla geçmeden ikimizde boşaldik  ben son damlasına kadar içinde bekledim sonra ucumuzde nefes nefese uzandik herkez mutluydu dinlendik duşa gidip birseyler içip ikinci postaya başladık birbirimizi yaliyor sevisiyor yatakta düğüm olmustuk  ilk karımı sonra baldızı orgazm etmiştim sonra karim kendi isteği ile anal yapmak istedi karim ara sıra yapsakta benim istemem  yüzünden zorunlu yapardı bu sefer yalayıp yavaşça girdim sanki arka deliği sikimi vakumlargibi gitgel yapıyordu karim önümde baldiz altında göğüslerini emiyor bir yandan amini koşuyordu karim  bir anda hizlanarak orgazm oldu ben arka deliğinden çıkıp baldızı parmakları arasından amina girdim iki elimle omuzlarından tutarak sert sikmeye başladım daha çok lütfen aşkım sert işte böyle diye inliyor du amindan çıkıp arka deliğine girdim tekrar kısık sesle ohhhhh çok güzelmiş birdaha yap aynısını dedi amina sert bir kaçkez girip sonra arka deliğine girdim hızlanarak pompalamaya basladim o sirada boşaldik ikimizde ilk defa böyle orgazm oluyordu karim yatağa uzandık  baldiz ben karim bitkin haldeydik sabah 4 olmuştu  ucumuzde uyup kalmışız uyandığımda saat 11 di not yazmışlar biz annemgile kahvaltıya gidiyoruz akşama iyi dinlen aynısından istiyoruz yazmışlar kalkıp duş aldım eczanesi arkadaşımın önerdiği viagra türü hapı ve kayganlaştirici aldım akşam bizde tekrar başladık bu sefer daha profesyonel ve istekliydi ikisi  o günden sonra her fırsatta yapıyoruz vibrator ve belden başlamalı sex oyuncağı aldık sırayla tost yapıyoruz 
352 notes · View notes
nefes-s · 1 year
Text
İyi akşamlar🌄
Mutluluklar💞
Sevgilerimle 💙❤️
🌺💙❤️🌸
Zamanın eli değdi bize,
Çoktan değişti her şey,
Aynı değiliz ikimiz de,
Zaaflarına bir gece,Hatalarına bir nilüfer
Sevgisizliğine bir kalp verdim,
Artık geri ver, Geri veremezsin aldıklarını, Artık geri ver,
Geri verilmez hiçbir yanılgı
68 notes · View notes
asilentvoiceq · 7 months
Text
sevgisizliğine bir kalp verdim artık geri ver , geri veremezsin aldıklarını...
25 notes · View notes
ausstraliiss · 3 months
Text
Bu acıyla ne yapmam gerek?
Kaybediyoruz, kazanıyoruz. Alış artık buna burası dünya ve bu düzen değişmeyecek. Peki sen ne yapmalısın. Çok acı çekiyorsun ama unuttuğun şey her acı bir şey kazandırır. Acı çekmenin sadece olumlu yanları vardır aslında olumsuzları kendimiz yaratırız. Acıklı şarkılar eşliğinde saatlerce ayna karşısında salya sümük ağlamayı tercih edebilirsin. Bunun sonucu sadece ve sadece ağır depresyon atakları, uykusuz geceler, şişen kızarık gözler ve dahası olur. Peki bunu sana o kişi veya yaşadığın olay mı yaptı, yoksa kendin mi? Acıyla be yapman gerektiğine karar ver. Ben şimdi ne yapacağım, hayata nasıl devam edeceğim cümleleriyle bir yere varamayacağının farkındasın. Kendine söylemen gereken şeyler kendi özsaygımı nasıl geri kazanacağım? Kendimi nasıl sevmem, nasıl kendime yetebileceğimi tekrar öğrenmem gerek. Aslında bu kadar basit. Zorlaştıran bizleriz.
Peki sen, bu acıyla ne yapacaksın?
13 notes · View notes
selin-n · 2 months
Text
Sorun yok Tanrım___
Herşey yolunda___
Sana güveniyorum___//🦋💙🕊️
Herşey çok güzel olacak___💙🦋🍀🌿
Tumblr media
Zamanın eli değdi bize🦋
Çoktan değişti her şey🥀
Aynı değiliz ikimiz de🦋
Zaaflarına bir gece🥀
Hatalarına bir nilüfer🦋
Sevgisizliğine bir kalp verdim💙
Artık geri ver🥀🦋💙
Geri veremezsin aldıklarını🦋💙
Tumblr media
83 notes · View notes
ekip · 11 months
Text
Birtakım değişiklikler
🌟 Yenilikler
Masaüstü arabiriminde yaptığımız bir değişiklikle, RB zincirlerindeki her öğenin başlığında artık üç nokta menüsü yer alıyor. İlgili RB öğesini rapor etmek / engellemek gibi eylemlere, kalıcı bağlantıya ve başka seçeneklere bu menüden erişebilirsin.
TumblrMarket'te seni bekleyen yeni rozetler var!
🛠 Düzeltmeler
Bu Pazartesi birçok kullanıcımız Tumblr'da resimlerin, hatta direkt sitenin yüklenmediğini bildirdi. Sorunu en kısa sürede çözdük.
Masaüstünde belli renk paletleri aktifken yanıt düğmeleri ve yeni yanıtlarda bazı görsel tutarsızlıklar meydana geliyordu, bunlar düzeltildi.
Keşfet sayfası oturum açmadan görüntülendiğinde, Cybernetic paletinin "takılma" animasyonu, tarayıcıların/işletim sisteminin "hareketi azalt" ayarını görmezden geliyordu. Bu ayar etkin ise artık uygulanıyor ve animasyon devre dışı kalıyor.
Blog isimleri tamamen küçük harf olduğundan, Takipçilerinde ara kısmının büyük-küçük harf duyarlılığını kaldırdık.
Masaüstünde taslaklar otomatik kaydedilirken video yüklemesi yarıda kalıp dosyanın bozulmasına neden olabiliyordu. Bunu düzelttik. Yüklediğin videolar (özellikle .mov formatında olanlar) özel temalarda oynamıyorsa şimdi tekrar yüklemeyi deneyebilirsin.
Mobil tarayıcılarda, RB yapacağın gönderiyi hangi bloga yollamak istediğini seçemiyordun (liste kaydırılamıyordu). Bu sorun düzeltildi.
Safari'de bir resme tıklayınca ya da gönderi RB'leyince panonun en tepesine ışınlanmana yol açan hatayı düzelttik.
Siteyi iPad Safari'den dikey modda görüntülerken ortaya çıkan birtakım görsel arızalar mevcuttu. Bunlar da düzeltildi.
🚧 Üzerinde çalıştıklarımız
Android uygulamasının son sürümü olan 32.0.0, bazı soru/cevap gönderilerini görüntüleyince çöküyor. Bunun farkındayız ve çözümün yer aldığı 32.0.1 sürümünü çok yakında sunacağız.
Devam eden bir sorundan dolayı bazı kullanıcılarımızın, "Kaçırdıkların" ve "Yörüngende" seçenekleri etkin olduğu halde bu bildirimleri almadığından haberdarız.
Ayrıca, askıya alınmış bloglardan gelen Notların, okunmamış toplam etkinlik sayacından düşülmemesi gibi bir sorunumuz mevcut. Bununla karşılaşırsan destek ekibine haber ver. Teşekkürler!
🌱 Yakında sunulacaklar
Varsayılan pano sekmesini ister "Takip edilenler" ister "Senin için" yapabilmeni sağlayan bir deney yürütmeyi planlıyoruz. Önce belirli sayıda kullanıcımıza açıp, sonrasında genele yaymayı düşünüyoruz. Böyle deneylere kısa süreliğine kısıtlı sayıda kullanıcıyla başlamamazın amacı, bir özelliği herkese sunmadan önce olabildiğince çok hata yakalamak ve temizlemek. Kulağın bizde olsun!
Yeri yerinden oynatan bir gönderin olursa oradan gelen bildirimleri kapatmak zorunda kalma diye yeni bir şeyler geliştiriyoruz. Takip etmediğin kullanıcılardan gelen tüm anlık bildirimleri bir araya toplayıp, belirli aralıklarla sunmayı denemekteyiz. Böylece, gönderisi alıp yürüdü diye kullanıcılarımızın saç baş yolmamasını hedefliyoruz. İlk etapta belirli kullanıcılara açarak bir süre A/B testi mantığında ilerleyeceğiz.
Bir sorun mu yaşıyorsun? Destek Talebi gönder, en kısa sürede sana geri dönelim!
Geri bildirimini paylaşmak ister misin? Üzerinde Çalıştıklarımız  bloguna göz at ve aklındakileri topluluğumuzla masaya yatır.
Bu gönderileri başka dillerde takip etmek istersen diğer ülkelerin Ekip bloglarına göz at!
Tumblr'a doğrudan maddi destek olmak ister misin? O zaman TumblrMarket'e yeni gelen Destekçi rozeti seni bekliyor!
17 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 2 years
Text
Satır arasında aşık oldum,
Gizlenme ay ışığına ey yar,
Gördüm sobesin,
Öldüm deme,
Doğarken gördüm,
Kör kuyuları zindan yaptım,
Kaç dilek taşı attım bilmiyorum,
Ne olur kaçma,
Kovalamaktan bitap düştüm,
Ay'ı güneşe hasret bıraktın,
Yıldızları yaktın,
Söndürme zülfüne asılmış canımı,
Dört yol ağzı çıkmaz sokaktayım,
Kirpiklerinin arasına sıkıştım,
Canlara harami oldum,
Asıp kesmedeyim,
Tek can vermeden,
İğne deliğinden iki can geçmez,
Sende ölmesem yaşayamam,
Gül dersem çıkarmısın,
Haydi saklanma yar,
Hasretinden denizleri çöle çevirme,
Rüzgara sal kokunu,
Zamana nokta koy,
Asma akrepten yelkovana,
Bir saniyelik canım kaldı,
Hadi durma al,
Ben seni gördüm öldüm
Tumblr media
Artık gelme geri veremezsin aldıklarını
Zamanın eli değdi bize çoktan değişti herşey aynı değiliz ikimizde artık geri veremezsin aldıklarını herşeyi al beni bana geri ver belki yeni bir şansım olsun başka yer başka zamanlar o yüzden artık gelme geri veremezsin aldıklarını.
85 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 7 months
Text
İskelede Bir Çırak
Tumblr media
Ne diyeyim allahım ben sana biraz platoniğimdir biliyorsun.
Ben bu şüpheyi sırtıma yük edindim, öyle yürüdüm,
gocunmam da yükümden beni bilirsin.
Ama bunlar çok iştahlı allahım ve görüyorsun nasıl da dünyevi.
Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi.
Öyle mi?
Oysa allahım bilirsin ben en çok yeryüzünü,
ve başımı yatırınca toprağa, gökteki yıldızları da,
işte öyle allahım bilirsin çok güzel yapmıştın bu yeryüzünü.
Bizim köydeki gibi.
Allahım bunlar tokileri seviyor, betonları, hızlı trenleri.
Oysa ne acelemiz var, ben ki bunca agnostiğim yine de biliyorum
ordaysan nasılsa geleceğiz yanına geri.
Diyor ki, yasalar getirdim, gıcır gıcır, delik deşikti eskisi
Anlıyoruz ki yasalar dümdüz ediyor ciğerimizi
Diyor ki, yasaklar getirdim ama senin iyiliğine canımın içi
Diyor ki, üç beş ağacı kesmişim, indir bindir bütün yaz boyu,
keseriz tabii bunda ne var, diyor
Diyor, ben sana medeniyet getiriyorum tomar tomar.
İnsan önce bi minnet duyar.
Oysa allahım toprağa bassın ayaklarımız fena mı olur,
istiyoruz ki sokağımızda bir ağaç gölgesi.
Diyor ki, boynuzlu köprü yaptırdım gelip geçmeye
haliçin ortasına bak nası’ seksi.
Allahım sen bunlara akıl fikir ver diyeceğim ama
vardır senin bir bildiğin illa ki.
Allahım işte görüyorsun bunları, eyübün sabrı nedir,
rızanın fazladan şeftalisi ne?
Bilmiyor. Bilmiyor nedendir zeynebin yakarısı.
Ben ki sana bunca platoniğim ama canıma yetti artık
Yalla bak biz mi düşeceğiz hep iskelelerden
Başlarına yık şunların bu metropolleri.
Birhan Keskin
8 notes · View notes
amezhu · 4 months
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
201. BÖLÜM - Cennete ve Dünya'ya hükmetmek; Ocaktan bir şeyler çıkıyor - 3
İlk dağ ruhu çöktüğünde dev taş heykel yerden yavaşça ayağa kalkmaya çalışıyordu.
Xie Lian, önceleri TongLu Dağı’nda bulunduğunu söyleyen Hua Cheng’e seslendi, bu üç büyük dağ onları takip eden bir tehdit oluşturuyordu ve hafife alınmamalıydı. Xie Lian devasa heykeli kaldırıp çevirmeyi planlamıştı ancak bu zamana kadar hiç böylesine muazzam devasa bir heykeli kontrol etmemişti. Bu kadar karmaşık hareketleri yapamıyordu ve yapmadığından her şey daha da karışıyordu. Tekrar yukarı atlamaya çalışsa da başaramadı ve bir kez daha yere devrildi.
Gümbür gümbür! Neredeyse cennet ve dünya sarsılmıştı. Devasa taş heykel WuYong kraliyet şehri yakınlarına düştü ve tüm meydanı ezip enkaza çevirdi. Sadece hafif bir hareketle bile devasa taş heykelin altındaki göz kamaştırıcı evler ve saraylar toz dönüyor, parçalanma sesleri kulaklarda çınlıyordu. Bütün bu sarsıntılar devam ederken Xie Lian neredeyse yine havaya uçacaktı ama Hua Cheng onun elini sıkıca tuttu ve bağırdı: "Benimle gel!"
Xie Lian'ı alarak birkaç adımla o dev ilahi heykelin başına atladı. Görünüşe göre, bu devasa Çiçek Taçlı Savaş Tanrısı saçını bağlamak için adeta orada küçük bir balon varmış gibi küçük bir taç takıyordu. Böylece ilahi heykelin elinde veya omzunda durmaktansa daha düzgün durabilecekleri bir yer bulmuşlardı.
Henüz dinlenmeye fırsatları dahi olmadan Dağ ruhu geri gelmiş ve devasa taş heykelin birkaç adım geri gitmesi için sertçe vurmuştu. Neyse ki Xie Lian buna hazırlıklıydı ve düşmedi ancak kazara başka bir dizi evi ayaklar altına almış ve parçalamıştı. Xie Lian bu olanlar için üzülse de elinden gelen bir şey yoktu, içinden bağışlanmak için dualar etmişti. Xie Lian ilahi heykelin bu evlere zarar vermesinden kaçınırken ve beceriksizce kayıp gitmesini önlemeye çalışırken şaşkınlıkla ve merakla sordu, “Neden beni alt etmek için sürekli gelip duruyorlar? Bir şey mi yaptım?”
“Özellikle Gege’yi kovalamıyorlar, herkesi kovalarlar. Ve şu anda Gege özellikle onlar için dikkat çekici görünüyor.”
“O kadar büyük bir yaratık ki oldukça dikkat çekici...” daha düşünmesini bitirmeden heykeli parçalara ayırmak ve doğrudan merkeze doğru ezmeye çalışarak 3 dağ ruhu bir araya gelip etraflarını sarmıştı. Xie Lian hareket edemezken devasa taş heykel de bir parmağını bile oynatamıyordu. Heykeli geri çekmek için tüm gücünü kullansa da bir milim bile hareket ettiremedi, heykel artık savunma yapamayacak gibiydi!
Kaçmak için bir şeyler düşünmeye çalışıyordu ki istemsizce birkaç adım gerileyerek bir göğse çaptı. Arkasında duran Hua Cheng’di, ona baktığında Hua Cheng Xie Lian’in omuzlarını kavradı, “ Her şeyi boş ver ve savaş! Merak etme onlar sana rakip bile olamaz. Bu dünyada sen bir adım attığında seni durdurabilecek tek bir şey bile yok!”
Hua Cheng’in göğüsleri Xie Lian’e tüm kalkanların en güçlüsü gibi geliyordu. Xie Lian’in içi özgüvenle dolmuş, vücudundan tazeleyici bir akım geçmiş gibiydi. Böylece o da karşılık vermek ve kuşatmayı kırmak için elinden geleni yaptı!
Gümbür gümbür! Üç dağ ruhunu zorla birkaç kilometre öteye ittirdi, her yer toz, dumanla kaplandı. Enkazlar ve kayalar etrafta yuvarlanıyordu. Ancak geri itildikten hemen sonra bir kez daha saldırmak için ileri çıkıp tekrar saldırıya hazır hale geldiler. Xie Lian hızlıca eliyle yeni mühürler oluşturmaya başladı, “YOLUMDAN ÇEKİL!!!”
O devasa taş heykel havaya sıçradı ve ayaklarını dağ ruhlarından ikisinin başına indirdi, geri kalan eli kılıcının kabzasındaydı –Kılıcını çek!
Tüm bu hareketler bulutların ve suyun akışı gibi akıyordu, dev ilahi taş heykel eylemlerini akıcı bir şekilde tamamlandı. Gerçek bir insandan farkı yokmuşçasına hiç tereddüt etmeden uzun bir gökkuşağı gibi uzandı. Bir nefes çekerek Xie Lian bağırdı, “SENİ PARÇALAYACAĞI… Ah! dur bekle, henüz değil!”
O, görkemli bir kılıcı sallamaya ve dağları vadilere ayırmaya çoktan hazırlanmıştı ki beklenmedik bir şekilde, kılıç çekildiğinde içinde bir şeylerin doğru olmadığını hissetmişti. Yukarı baktığında aniden soğuk soğuk terlemeye başladı. O devasa taş heykel kesinlikle kılıcı çekmişti ama… elinde sadece kılıcın kabzası vardı. Neler oluyor?
Kılıç nerede?
Xie, Lian şaşkına dönmüştü, bu arada Hua Cheng de yanında duruyordu. Yüzü düşmüştü, iki eliyle alnını destekledi, “… Gege, üzgünüm. Sana söylemeyi unuttum. Bu ilahi heykele kılıç oymadım. Benim ihmalim.”
“…”
Doğru ya!
Hua Cheng bu heykeli ocağın iç taş duvarlarının üzerine oymuştu, ilahi heykel ayakta duruyordu ve belindeki kılıç kollarının ve katmanlı cübbesinin altında kalmış, gizlenmişti, bu yüzden sadece oyulmuş bir kılıç kabzası vardı. İlahi heykele ruhsal güçler verilmeden ve hareket etmeye başlamadan önce özel olarak oyulmuş bir bıçağı olmadığından, doğal olarak bir bıçak büyülü bir şekilde öylesine ortaya çıkmayacaktı.
Hua Cheng hafifçe kaşlarını çattı, ifadesi ciddiydi, "Yanlış hesapladım. Bu heykel yeterince zarif değil, Bir dahaki sefere her ayrıntıyı oyacağım.”
Xie Lian oldukça ciddiydi ve hızlıca şöyle dedi, “Hayır, hayır, hayır! Gerçekten çok zarif. Cidden!”
Sonuç olarak ortada bir kılıç yoktu dolayısıyla dağları kesemeyecekti. Xie Lian hemen savaş taktiklerini değiştirdi—Süngü!
Aceleyle iki dağ ruhunun başları üzerinden atlaması için ve işe yaramaz kabzayı arkasına atıp delicesine koşması için ilahi dev heykele emir verdi.
Vahşi rüzgarlar yüzlerine doğru eserken, siyah saçları, beyaz cüppeleri ve kırmızı kolları sallanıp uçuşurken ikisi o ilahi heykelin başının tepesinde duruyordu. Kaçıyor olmalarına rağmen beraber çok güzel bir resim çiziyor gibiydiler. Bir gümüş kelebek Xie Lian’in kulağına yaklaşıp birkaç insan sesini ona iletti. Anında kelebeği yakaladı ve seslendi, “diğer taraftakiler Feng Xin ve Mu Qing mi? General Pei ve Yağmur Ustası da orada mı?”
Peşindenhemen bu tarafa da tanıdık sesler gelmişti.
“ekselansları, bir şey söyleyeyim.” Dedi Pei Ming. “soru sorarken bu kadar bağırmaya hiç gerek yok”
“ah, kusura bakma. Şu an kontrol etmeye çalıştığım çok fazla ruhsal güç var bu yüzden…” dedi Xie Lian.
“...”
Ardından Mu Qing’in sesi de geldi, “Ne? Az önce çok fazla ruhsal gücün olduğunu mu söyledin? Sen mi?”
“hepiniz bir araya geldiniz mi?” Xie Lian sordu, “neredesiniz?”
“General Pei, General Küçük Pei ve diğerleriyle buluştuk. WuYong nehri yakınındaki bir ormandayız. Dışarı çıkmak üzereyiz.” Dedi Mu Qing.
Feng Xin seslendi, “orada neler oluyor? Güçlü, alışılmadık bir hareket sanki ocaktan gelmiş gibi görünüyordu! geri dönüp yardım edelim mi?”
Xie Lian hızlıca cevapladı, “gerek yok! Siz orada kalın biz hızlıca gelip sizi alacağız. Orada konuşuruz, neredeyse geldik!”
İleride kurumuş WuYong nehri vardı. Dev taş heykel vadiyi geçip yoğun ormanın yanına çömeldi. Tesadüfen Xie Lian, Mu Qing ve Feng Xin’in ormandan çıktığını gördü ve etrafına bakınarak muhtemelen onları aradığını düşündü. Ancak yanlış yöne bakıyorlardı ve yukarıya bakmak akıllarına gelmemiş, Hua Cheng ve Xie Lian’i hiç görmemişlerdi. Feng Xin kelebeğe doğru konuştu, “Ekselansları henüz gelmediniz mi? Neredesiniz?”
Xie Lian ellerini ağzına götürdü ve aşağıya doğru bağırdı. “KAFANI KALDIR! YUKARIYA BAK! ÇOKTAN GELDİK!”
“…”
Ancak o zaman ikisi de devasa bir gölgeyle örtüldüklerini fark ettiler ve aynı anda yukarıya baktılar.
Böylece ikisi de aynı zamanda kıyaslanamaz derecede devasa bir şey gördüler. “Xie Lian" şu anda ormanın yanında çömelmiş, aşağıya doğru onlara bakıyordu. Yüzünde çok arkadaş canlısı bir gülümseme bile vardı.
Hua Cheng aşağıdaki ikisine bir göz atmaya tenezzül etmedi ve kenarda durup kollarını birbirine bağladı, tavırları tembeldi. Xie Lian aşağıya doğru el salladı, “BİZİ GÖRDÜNÜZ MÜ? BURADAYIZ!!!”
Ancak “Xie Lian”in bu devasa versiyonu o kadar muhteşemdi ki ondan başka bir şeyi fark etmek çok zordu. Mu Qing’in tüm görüş alanı bu yüzle kaplanmıştı, yavaşça mırıldandı, “delirmedim ben değil mi? Yoksa delirdim mi?”
Feng Xin’in gözleri de bu görüntü ile boyanmıştı ve o da mırıldandı, “Bu ne lan? Bu nasıl bir şey? Ne s*kim şeyler oluyor bu dünyada?”
Xie Lian, “Ah…”
Hua Cheng kaşlarını kaldırdı ve kahkahasını tutmak için muazzam bir çaba gösterdi.
Doğruyu söylemek gerekirse bugüne kadar bu derecede gerçekçi, devasa ve inanılmaz zariflikle oyulmuş bir ilahi heykeli kimsenin görmüş olması mümkün değildi. Geçmişte en büyük ilahi heykel Jun Wu'ya aitti, ancak o bile bu heykelin yanında yarısı kadar bile gelmezdi.
Feng Xin ve Mu Qing, ikisi de şok olmuştu. Xie Lian, gerçek olan kendisinin onlar nerede olduğunu bulana kadar birkaç kez bağırmak zorunda kaldı. Diğerleri de birbiri ardına ormandan çıktılar, yukarı baktıklarında neredeyse hepsi bu devasa ilahi heykel karşısında o kadar şok oldular ki az kalsın secde edeceklerdi. Xie Lian gülse mi ağlasa mı bilemedi ve o devasa ilahi heykelin elini yere koymasını sağlayıp avcunu açtırdı, “Yanardağ patladı, yakında buralar ateşler içinde kalacak. Ayrıca üç dağ ruhu da bize yetişebilir. Hadi çabuk olun! Sizi buradan uzaklaştıracağız!”
Grup ilahi heykelin eline tırmandı ve her biri kendine yerleşmek için bir yer buldu. Xie Lian havadaki boğucu kükürt konusunu hissetti ve geriye baktığında kara duman ve uçan tozların hızla yayıldığını gördü, ilahi dev heykelin avcunu kapatıp ayağa kalktı ve geniş adımlarda ilerlemeye devam etti.
Pei Ming ve diğerleri yaşadıkları şoku atlattıktan sonra kendilerine gelmişlerdi. Ama Feng Xin ve Mu Qing’in kafası hala yerinde değildi. Sebebi muhtemelen bu ilahi heykel sahibinin yüzünü, tavırlarını ve görünüşünü çok iyi bilmelerinden kaynaklıydı. Ve bu kadar devasa halini gördüklerinden dolayı şokları da bir o kadar devasaydı.
Feng Xin bu ilahi heykelin omzunun üstünde duruyordu ama hala hareketsizdi, inançsızlıkla sordu, “Bunu kim yapmış olabilir. Kimin eseri bu? Nasıl oldu da bu zamana kadar hiç görmedim? Ya da nasıl daha önce hiç duymadım?”
Hua Cheng sahte bir şekilde güldü, “Bu dünyada daha görmediğin o kadar çok şey var ki.”
Her ne kadar kim olduğunu açıklamasa da neredeyse herkes, özellikle de Feng Xin ve Mu Qing çakmıştı ve aynı anda bağırdılar, “BUNU! BU HERİF YAPTI!”
“Neredeyse inanamadım…”  dedi Mu Qing. “Bu şeyi nasıl hareket ettiriyorsun? Bunun için ne kadar çok güce ihtiyaç var?! yeterince gücün var mı ki? Hiç gücün olmadığını sanıyordum.”
Hua Cheng cevaplamadı. Xie Lian ona bir bakış attı ve yumruğunu ağzına bastırarak belirsiz bir şekilde cevap verdi, “um, şey…”
“Eğer yeterince yoksa ödünç alabilirsin. Yanlış mıyım? Çok basit bir şey.” Dedi Pei Ming.
“hahahha, evet…”
Yol boyunca çeşitli canavarlar ve iblisler lavların yağdığını, alevler saçtığını, çılgınca estiğini görünce işlerin ters gittiğini anladılar ve insanların o dev taş heykele tırmandığını gördüklerinde hepsi çığlık attı. “BENİ DE BEKLEYİN!”
“BENİ DE BENİ DE BENİ DE! BEN DE GELİYORUM!”
“BİZİ DE ALIN, BİZİ DE!”
Ama “geri çekilin.” dedi Hua Cheng. Gümüş renkli bir kelebek dalgası tüyler ürpertici bir ışık saçarak uçtu, sonrasında aşağıdan feryatlar ve ulumalar duyuldu.
Yin Yu, öylece uyuyan Gu Zi'yi kucaklıyordu ve aşağıdan seslendi. “CHENGZHU! Ekselansları! boş kabuklu insanlar ve daha önceki ceset yiyen fareler birdenbire gürültücü hale geldiler ve büyük gruplar halinde hareket etmeye başladılar, sanki TongLu Dağı'ndan çıkıyormuş gibi görünüyorlardı.”
Yağmur Ustası bir yandan kara öküzünü sürerek diğer yandan dikkatlice gökyüzünü izliyordu, “kara bulutun içindeki yaratıklar dışarıya doğru çıkmak istiyor gibi görünüyor.”
Dedikleri doğruydu. Kara bulutların içinde kıvranan yaratıkların hepsi taze, canlı ete susamış ve insanın yüz hastalığı haline gelmiş kederli ruhlardı. TongLu dağında yaşayan bir tane canlı yoktu. burada yalnızca nüfuz edemedikleri canavarlar, hayaletler ya da cennet mensupları vardı, bu yüzden elbette dışarı çıkmak istiyorlardı.
Milyonlarca buruşmuş, eğri büğrü hale gelmiş insan yüzü gökyüzündeki şekli bozulmuş yılan ve solucanlar gibi dönen girdabın içinde sürükleniyordu. Xie Lian’in elleri hafifçe titrese de ağzından şunlar dökülüvermişti, “TongLu Dağı’nın bir bariyeri var ne içerdeki dışarı çıkabilir ne dışarıdaki içeriye girebilir. Bu acı içindeki kederli ruhlar şu anda buradan çıkamazlar.”
Daha lafını bitirmeden beklenmedik şekilde Hua Cheng onun elini sıkıca kavradı. Xie Lian’in kalbi bu hareketle aniden kasıldı ve o da onun ellerini sıkıca tuttu, “Ne oldu? Çok fazla mı güç kullandım? Üzgünüm, üzgünüm. İdareli kullanmam gerekirdi.”
Hua Cheng bir eli ile sağ gözünü kapatıyordu, “Hayır tabii ki, Gege bunun hakkında endişelenmesin. Sorun TongLu Dağı bariyeri. Kırılmış.”
Xie Lian sersemlemişti, “Ne? Kırılmış mı?” endişelenmemelerini söylemişti çünkü bariyer vardı, ama şimdi kırılmıştı! Neler oluyordu?!
“kırılmış.” Dedi Hua Cheng. “muhtemelen yüzü olmayan beyaz açtı. O şeyler artık dışarıya kaçabilirler.”
15 notes · View notes
Text
Tabusuz Karım! (3) (Çetin 52 Y., Adana)
O gece üçümüz birlikte yatmış ve ben sabaha kadar sadece Yeliz'i sikmiştim. Karım ise arada sırada yarağımı ve Yeliz'in amını yalamış, bunun dışında kendisine elletmemişti. Sabah kahvaltıdan sonra ben Yeliz'i evlerine bıraktım. Yeliz arabadan inmeden sordum, "Neden teyzen ne isterse yapıyorsunuz?" dedim. "Boş ver o konuyu! Önemli olan sen benim erkeğimsin artık, ben sana aitim artık! Bundan sonra yaşamımda sadece sen, teyzem ve annem olacak!" dedi. "Annen mi?" dedim. "Evet annem! Neyse, ben iniyorum!" dedi ve dudaklarımdan öptü, indi evine gitti.
Ben geri döndüm, ama aklım karma karışıktı. Şimdi kafamda iki soru vardı cevap isteyen, biri Yeliz'e sorduğum, ikincisi ise karımın Yeliz'i bana sunarken, 'Yetmiyor!' dediği neydi? Eve girdiğimde karım halen yatıyordu. Hiç ses etmedim yanına sokuldum. Uyumak istiyordum, Yeliz iliklerime kadar beni emmiş bitirmişti, hiç karımla sikişecek halim yoktu. Kaç saat uyudum bilmiyorum, karım beni uyandırdı. Gözlerimi açtığımda beni öpüyordu. Bana ilk söylediği söz şu oldu, "Unutma, bu gün ben ne dersem, ne istersem o olacak!" dedi. "Evet, ama kafamda sorular var!" dedim. "Sor bakalım, bizim aramızda soru ve sorun olmamalı!" dedi. "Peki ozaman! Neden herkes sen ne dersen onu yapıyor?" dedim.
"Kocam öldüğünde bana büyük servet bıraktı, telafuz edemeyeceğim miktarda para ve gayrımenkul. Kocamın ölümünden birkaç yıl sonra da eniştem ablamı terkedip gidince, ablam Yeliz'le ortada perişan kaldı. Ben baktım onlara, Yeliz'i ben okuttum. Ve ablamla nerdeyse 10 yıldır, karı koca gibi lezbiyen ilişkisi yaşadık. Bundan 5-6 ay önce, ablamla sevişirken, ben ablamı domaltmış, vibratörle ablamı götten sikerken, Yeliz bizi yakaladı. Yeliz'i karşıma aldım konuştum, (Bak Yeliz, annenin de her kadın gibi cinsel ihtiyaçları var. Bu yaştan sonra annen elin adamlarına muhtaç mı olsun? Hadi ben çocuksuzum, kafama göre bir erkek bulursam evlenirim. Ama annen, sen varsın diye evlenmek istemedi, seni düşündü hep, senin için erkeklerden feragat etti. Biz de olayı bu şekilde çözümledik, bunun için bizi suçlama!) diye ikna ettim.
Bu olaydan sonra bir gün Yeliz benim vücuduma hayran olduğunu, kıskanılacak güzelliğim olduğunu, dokunmak istediğini söyledi. Ben de ona çok tatlı olduğunu söyledim ve dudağına öpücük kondurdum. Daha sonra Yeliz benimle ara sıra öpüşüp, yüzeysel sevişti. Seninle de evleneceğimiz kesinleşince, Yeliz'e söyledim, (Ben çocuk istiyorum, benim yerime sen doğur çocuğu!) dedim, o da kabul etti. Tabii bunun yanısıra, onların parasal tüm ihtiyaçlarını da fazlasıyla karşılıyorum. Bundan dolayı ben ne istersem yapıyorlar!" dedi. "Okey! Şimdi de ikinci soruma yanıt ver: Yetmiyor demiştin, ne yetmiyor?" dedim. "O sorunun cevabını bu gece yaşayacaksın ve göreceksin, birlikte yaşayacağız!" dedi. "Neden şimdi değil?" dedim. "Hayır, akşam kafaları çekelim biraz, dışarı yemeğe gideriz, gelince de yaşarız!" dedi. "Okey!" dedim, ama akşamı zor ettim.
Akşam olduğunda karım, "Geceye başlamaya hazır mısın?" dedi. "Evet!" dedim. "Gel o zaman!" dedi, beni yatak odasına götürüyordu. Kapıda birden durdu ve "Unutma, bu saatten sonra kadınımsın, kadınsın, erkek değilsin, oturduğumuz masada bile kadın gibi davranacaksın bana!" dedi. "Nasıl olacak ki?" dedim. "Sen yaparsın!" dedi ve içeri girdik. Yatağın üstünde, yeni, kullanılmamış harika bir jartiyer takım vardı. "Soyun!" dedi ve bana jartiyeri, tanga külodu elleriyle giydirdi. Ben konuşmuyor, onu izliyordum. Çorapları giydirdi, pantolonumu giydirdi ve üstüme de bir badi giydirdi, "Tamam, sen çık, salona geç, ben geliyorum!" dedi.
Birkaç dakika sonra karım geldi, tam bir erkek gibi giyinmişti. Yoktu böyle birşey, müthiş değişmişti. Bana, "Hadi karıcığım, çıkalım!" dedi ve çıktık. O ne derse yapıyordum, ama gecenin sonunu merak ediyordum. Arabayı ben kullanıyordum, karım kalçalarımı okşuyor, beni bu gece dünyanın en mutlu kadını yapacağını söylüyordu. Ben de ona, "Harikasın erkeğim, kocacığım!" dedikçe, karım beni daha çok arzuluyor, fakat kendini frenliyordu. Sahilde, sakin sessiz bir retoranta geldik, denize sıfırdı. Hava çok güzeldi. Uzak bir yere oturduk, zaten fazla kalabalık değildi. Oturunca ben hemen ayaklarıma baktım, alttan jartiyerin çorabı görünüyor mu diye, neyse ki fazla belli olmuyordu. İçkilerimizi ve yiyeceklerimizi söyledik. Ben şef garsona, biz çağırmadan kimsenin bizi rahatsız etmemesini rica ettim, o da, "Tamam efendim!" dedi ve gitti. Masada ben bir kadın edasıyla, karım da tam bir erkek gibi oturuyordu. İki saat kadar oturduk, yedik içtik. Kaç duble rakı içtik hatırlamıyorum, ama kafalarımız çok iyi oldu. Garsona işaret ederek hesabı istedim. Karım, "Ben ödeyeceğim, benim masamda kadın para ödemez, ödeyemez!" dedi. "Tamam kocacığım!" dedim. Garson hesabı getirdiğinde karım ödedi, kalktık evimize geldik.
Sanırım ben artık karımı çözmüştüm, ne istediğini biliyordum. İçeri girer girmez karıma, "Kocacığım birer duble viski içelim mi?" dedim. Ben kendimi olaya kaptırmıştım, alkolün de etkisi büyüktü bunda. "İyi olur karıcığım!" dedi. Viskileri doldurdum getirdim. Karım oturduğu yerden kalktı ve, "Hadi fahişem, buzumuzu, sodamızı ve çerezimizi de getir, hizmet et kocana!" diyerek yatak odasına gitti. Ne dediyse yaptım, karımı beklemeye başladım. Geldi ve "Unutmadan, nasıl ben sana yapıyorsam, sabah uyandığımızda bana kahve yapacaksın ve yatakta benimle sabah kahvesi içeceksin!" dedi. "Tamam kocacığım!" dedim. "Şimdi git, yatağın üstüne koyduklarımı giy ve gel!" dedi. "Tamam!" dedim. Gittiğimde yatağın üzerinde, içime giydiğim jartiyerin üst kısmı, yani büstüyeri ve kadınların göğüslerini dolgun göstermesi için sütyenlerine koydukları silikondan yapılma iki tane kesecik vardı. Bir de çok kısa, kalçalarıma kadar anca gelen bir gecelik vardı. Onları giyindim. Silikon kesecikleri de büstüyerin içine koydum. Göğüslerim bayağı dolgun olmuştu, aynaya baktığımda kendimi tanıyamadım. Ben neler yapıyordum, tam kadın gibi görünüyordum. Ama olsun, neticede karımın karşısına çıkacaktım bu halde.
Salona kapısına gittiğimde, karım beni görünce ayağa kalktı ve uzun bir ıslık çaldı, "Vay kahpe vayy! Sen ne güzel olmuşsun orospu! Dizlerinin üzerine çök ve emekleyerek buraya gel!" dedi ve oturdu koltuğa. Dört ayak emekleyerek önüne kadar gittim. "Fermuarımı aç!" dedi. Önüne diz çöktüm ve yavaş yavaş karımın fermuarını açarken elime bir sertlik geldi. Dayanamadım, karımın pantolonunu indirdim. Olamazdı, belden bağlamalı vibratörü takmıştı yine. "Hadi fahişem, yala yarağımı!" dedi. Yalamaya başladım. Vibratörü yarak yalar gibi yalıyordum. Karım çıldırıyordu, ilk kez bir erkekle böyle birşey yaşadığını, çok mutlu olduğunu söyledi. Ayağa kalktı, beni de kaldırdı ve üzerimdekileri yavaş yavaş soydu.
Sonra, "Dayanamıyorum karıcığım!" diyerek beni domalttı ve göt deliğimi yalamaya başladı. Daha sonra deliğime bolca krem sürdü. Vibratörü de kremledikten sonra, "Kadınım olmaya hazır mısın?" dedi. "Evet kocacığım!" deyince, içime yavaş yavaş girmeye başladı. Hem şaşıyordum kendime, hem de yavaş yavaş hoşuma gidiyordu bu yaptığımız. Karım bu işi iyi biliyordu, canımı fazla yakmadan beni tam iki saat evin her yerinde sikti. Yorulmuştuk, halimiz kalmamıştı. Birlikte banyo yaptık. Banyodan önce karım çıktı. Birkaç dakika sonra da ben çıktım. Askılı bir gecelik yatağın üzerinde duruyordu, "Bunları giy ve bunlarla yanımda yat!" dedi. Dediğini yaptım...
Ertesi sabah karımdan önce uyandım ve sade birer kahve yaptım, karımı uyandırdım. Karım beni gecelikle ve tanga ile görünce çok sevindi. Yanına uzandım ve birlikte kahvelerimizi içtik. Karım bana hep 'Karıcığım!' diyordu. Karımla yaşadıklarım beni mutlu etmişti. Şunu da özellikle belirtmek isterim ki, daha önce götümü hiç kimseye elletmedim! İlk kez olmuştu bu, hem de bir kadının bana sahip olması, beni başka dünyalara götürmüştü. 40 yıl düşünsem, karımın bu kadar uçuk seks yapacağı aklımın ucundan geçmezdi.
Saat 13:00 gibi yataktan kalktık. Karım dudaklarımı öperek, "Beni çok mutlu ettin! Şu anda yapmak istediğin ne varsa söyle, derhal yerine getireyim!" dedi. O anda aklıma Yeliz geldi (zaten aklımdan hiç çıkmıyordu!). Yeliz'le sevişmek istediğimi söyledim. Karım hemen ablasını aradı ve "Abla, Yeliz'le birlikte gelin hemen!" dedi. Aradan yarım saat geçti, Yeliz ve annesi birlikte geldiler. İçeri girer girmez Yeliz dudaklarıma yapıştı, "Erkeğim, kocacığım, hadi içime dölünü akıt, çocuğumuzun temeli sağlam olsun!" dedi. Yeliz'le oracıkta sevişmeye başladık. Yeliz hemen önüme çöktü, şortumu indirdi ve yarağımı yalayıp emerek demir gibi yaptı. Karımın direktifiyle ablası da önüme diz çöktü ve o da yalamaya başladı. Anne kız harikaydılar! Karım ise çok mutlu şekilde bizi seyrediyordu. Baldızım birden önümden arkama geçti ve göt deliğimi yalamaya başladı. O anda Yeliz de önümde domaldı, "Hadi erkeğim yerleştir amıma, dölünü içimde istiyorum!" dedi. Ben Yeliz'in amcığına geçirdim ve git gellerime başladım. İnlete inlete sikiyordum Yeliz'i. 10-15 dakika sonra Yeliz orgazm olmuş, "Hadi erkeğimi sen de boşal!" diyordu. Ben zaten zor dayanıyordum ki, Yeliz öyle deyince birden amcığına patladım. Yeliz içine boşalmamın zevkini yaşıyordu...
Yelizin amcığından çıktığımda yarağım halen kazık gibiydi. Bunu gören baldız hemen yarağıma yumuldu, biraz yaladı, emdi ve "Götümü sik enişte!" diyerek önümde domaldı. Yarağım hemen iner diye korkuyordum, ama öyle olmadı, baldızın götünü en az 20-25 dakika siktim ve götünün içine boşaldım. Bu sırada Yeliz duş almış gelmişti. Karım, "Hadi siz de duşunuzu alın, ben de kahve yapayım!" dedi. Baldızla girdik banyoya, duşumuzu aldık çıktık.
Karım kahveleri getirdi. Oturduk kahvelerimizi içerken karım ablasına, "Biz kocamla İstanbul'a gidiyoruz, haftaya uçuyoruz!" dedi. Benim hiç bir şeyden haberim yoktu, karım kafasında neler planlıyordu bilmiyordum. Kahvelerimizi içtikten sonra Yeliz ve annesi gittiler. Karıma sordum, "İstanbul'a gitme işi nerden çıktı?" diye. "İstanbul'da yaşayacaklarımız var! Sen benim dünyamsın, aşkımsın, içimdeki yaşamak istediğim ne varsa, kırılmamış tüm prangaları seninle kıracağım!" dedi. "Anlat, neler onlar?" dedim. "İstanbul'da bir travestiyi sikmeni istiyorum!" dedi. Karım yine çok şaşırtmıştı beni, travestilerle karımın ne işi olabilirdi. Bu arada, karımla tanışmadan önceleri, travesti sikme fikrini çok düşünmüştüm, ama hiç cesaret edememiştim. Karıma sordum, "Var mı tanıdığın travesti?" diye. "Var!" dedi. "Peki daha önce travestilerle birşeyler yaşadın mı?" dedim. "Hayır, sadece netten arkadaşız! Nette sohbet esnasında ona, (Eğer bir gün evlenirsem, seni kocama siktirmek ve ben de seyretmek isterim!) dedim, o da kabul etti!" dedi.
Sohbetimiz devam ederken karım kalktı ve "Hadi karıcığım, viskilerimizi hazırla, ben geliyorum şimdi!" dedi ve yatak odasına geçti. Ben viskileri hazırladım getirdim, iki dakika sonra karım geldi ve "Yatağın üzerine birşeyler koydum, onları giy gel aşkım!" dedi. Gittim, tanga bir külot, güzel dantelli kırmızı bir sütyen, kırmızı puanlı ama çok kısa mini bir etek, üstüne giymem için de askılı bir badi ve göğüslere koymam için yine silikon kesecikleri vardı.
Hepsini giydim geldim. Karım, "Gel aşkım, otur yanıma!" diyerek beni yanına oturttu ve "Benimle hep böyle ol, ama dışarıya hep erkek ol, sikici ol, dilediğince sik onları, kökle onlara, fakat bana da hep götten ver, olur mu sevgilim!" dedi ve dudaklarıma yapıştı, öpmüyordu dudaklarımı, yiyordu adeta. Karım harika bir kadındı, sanki sırf seks için yaratılmıştı, her türlü fantaziyi yaşamama müsade ediyordu. O gece yine sabaha kadar seviştik, fakat hep siken o oldu. Doğrusu ben de hep zevk aldım, çünkü karım bu işi profesyonelce yapıyordu. Yani bir erkek bu kadar güzel sikemezdi...
[Çetin]
90 notes · View notes
my-lov3 · 6 months
Text
Sevgisizliğine bir kalp verdim
Artık geri ver
7 notes · View notes
gencnujininacilari · 7 months
Text
Unutmayı unuttum...
Artık sadece bir sonbahar melenkolikliği, bir şarkı kırgınlığısın.
Artık sadece bir anısın, hatırladıkça gözleri dolduran türden.
Artık sadece buruk bir tebessümsün bendeki...
Çaldığın kahkahalarımı geri ver, onları annem vermişti.
Tumblr media Tumblr media
-Nujîn
10 notes · View notes