#ArAp
Explore tagged Tumblr posts
nevzatboyraz44 · 11 months ago
Text
Üstünlük ancak takvadadır ☝️🇵🇸🇹🇷☝️
63 notes · View notes
safije · 9 months ago
Text
Secular Türks and Persians hating Islam for being an "Arab" religion acting like their own ancestors didn't also help spread it.
Who conquered Anatolia and Constantinople? Who introduced Islam to the Balkans? It wasn't the Arabs.
36 notes · View notes
okuryazarlar · 1 year ago
Text
Tumblr media
Falih Rıfkı Atay, Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye ve Kudüs’te Osmanlı emir subayı olarak bulunmuştu. "Zeytindağı" adlı eserinde o zamanki Kudüs’ü, cepheyi ve o günün insanlarının ruh yapısını, Arapların Türklere bakışını ele almaktadır.
"Çıplak İsa, Nasıra’da marangoz çırağı idi; Zeytindağı’nın üstünden geçtiği zaman, altında kendi malı bir eşeği vardı. Biz Kudüs’te kirada oturuyoruz. Halep’ten bu tarafa geçmeyen şey yalnız Türk kâğıdı değil, ne Türkçe ne de Türk geçiyor. Floransa ne kadar bizden değilse, Kudüs de o kadar bizim değildi. Sokaklarda turistler gibi dolaşıyoruz.” 
"Ticaret, kültür, çiftlik, endüstri, binalar, her şey Arapların veya başka devletlerin. Yalnız jandarma bizim idi; jandarma bile değil, jandarmanın esvabı."
"Türkleşmiş hiçbir Arap görmedikten başka, Araplaşmamış Türk’e az rast geliyordum."
“Suriye, Filistin ve Hicaz’da ‘Türk müsünüz?’ sorusunun birçok defalar cevabı ‘Estağfurullah’ idi. Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı İmparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi."
 "Eğer medrese ve şuursuzluk devam etmiş olsaydı, Araplığın Anadolu yukarılarına kadar gireceğine şüphe yoktu."
 “Kudüs’ün en güzel yapısı Almanların, ikinci en güzel yapısı yine onların, en büyük yapısı Rusların, bütün öteki binalar İngilizlerin, Fransızların, hep başka milletlerin idi… Geç kalmıştık. Artık ne Suriye, ne de Filistin bizim idi. Rumeli’yi kaybetmiştik. Lübnan havası bize Dobruca havasından yüz kat daha yabancı idi. Fakat her yere ‘bizim’ diyorduk.” 
Osmanlı yönetimi “Halep’ten Aden’e kadar süren o koca memlekette” bir Arap meselesi olduğunu düşünür. Atay ise gerçekte böyle bir mesele olmadığını belirtir: 
“Arap meselesi denen şey Türk düşmanlığı hissi idi. Bu hissi ortadan kaldırınız, Suriye ve Arabistan meselesi Arap saçına döner." 
"Hiçbir tarafı yapılmamış olan bir vatanın bayrağını Kahire’ye dikmek için havaya giden enerji, boş Anadolu’yu zengin ve ümranlı bir vatan yapmak için hiçbir vakit kullanılmadı. Türk, harbde kullanılmış, kıymetlendirilmiş, destanlaştırılmış, sulhte ise bırakılmıştır. Geçmişten ders alınmazsa geçmiş geçmeyen olur."
68 notes · View notes
yildirimkemalsworld · 21 days ago
Text
Suriyelinin Cebinden Çıkan Kağıt
Tumblr media
Ülkesine Ne Yararı Vardı da Senin Ülkene Yararlı Olsun…
Ben bir Suriyeliyim ve ülkemde ki savaştan korkarak kaçtım evet kaçtım geride doğup büyüdüğüm ülkemden, arkamda akrabalarımın cesedini, annemi, babamı, kardeşimi ve hatta sevdiğim kadını bırakarak kaçtım.
Şimdi Türkiyedeyim sınırı geçmek eski oturduğum evimden bakkala ekmek almaya gidercesine rahat geçip geldim.
Ve evet unuttum ne savaş aklımda ne yanımda ölen annem babam kardeşim. Çünkü mutluyum, Türkiye her ay 1.700 lira para yardımı yapıyor. İstediğim hastaneye girip muayene olabiliyorum. İlk geldiğim zamanlar hırsızlık yapıp bir kıza tecavüz etmeme rağmen hakim karşısında ağlayıp şeytana uydum dediğim an serbest bırakıldım. Bu harika bir şey, Suriye’de büyük ihtimalle asılırdım. İyi ki Türkiye’deyim.
Bir çok arkadaşım kaçtı. Avrupa’ya umrumda değil heyecan aramak bana göre değil bir evde 8 kişi kalıyoruz. Kirayı bir kaç aydır vermiyoruz. Vermeyi de düşünmüyoruz. Ev sahibi bizden korktuğundan ses de çıkaramıyor yani anlayacağız her şey mükemmel….
Her bayram da Türkiye’den otobüslerle Suriye’ye gidiyor. Eski mahallede turluyoruz. Her şey aynı kaçtığımız gibi ama umurumda değil. Çünkü yeni Türkiye göçmenler için bulunmaz bir nimet…
11 notes · View notes
jitterbugjive · 3 months ago
Text
Please, I beg of you, turn the sound on
and if you liked this please consider checking out Aristotle's Apocalypse for more stuff like it!
Voices: xtraflux, goldwyn
Music: Roman!
Written and drawn by me
13 notes · View notes
mrberkqy · 1 month ago
Text
Gazinin bize bıraktığı bu güzelim ülkenin ne hale geldiğinin farkında mıyız? Bence tam olarak farkında değiliz. Hatırlayın, Atatürk'ün ne hayalleri vardı. Atatürk, 10. yıl nutkunda “Yurdumuzu dünyanın en mâmur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız.” diyerek zaten bize neler yapmak istediğini söylüyordu.
Peki sonra ne oldu? Bu çok güvendiği halk onun izinden şaştı, Araplaştı; Araplar için canını bile verecek hale geldi. Türklükte kutsal üç şey vardır: at, hatun ve toprak. Türkler o kadar çok Araplaştı ki en kıymetlisi olan topraklarını parsel parsel sattı, kadınlarını koruyamadı. Herkes kan ağlarken onlar “İlle de Arap, ille de Arap.” dediler. Arapları sevmeyenlere “ırkçı” diyerek susturmaya, Türklüğü unutturmaya çalıştılar.
Uyanın! Siz Türksünüz. Türkler kadınlarına, çocuklarına, çevresine kötü davranmaz; kötü söz söylemez. Eğer “Ben Arapları çok seviyorum.” diyorsanız, varın gidin Arabistan’a! Bakalım onlar Türklere nasıl davranıyor? Osmanlı'yı arkasından vuran onlar değil miydi? Ya da Azerbaycan, Ermenistan’la savaşırken Ermenistan’a desteklerini açıklayan Araplar değil miydi? Çin'in hala istismar ettiği Uygur Türklerine karşı Çin’e destek veren yine Araplar değil miydi?
Neden hala onları savunuyorsunuz? Türklere fayda sağladıkları bir şey var mı? Ben ne tarihte ne de bug��n faydalarını göremedim. Üstelik, neden hala ülkede kan gövdeyi götürürken sanki ülke güllük gülistanlıkmış gibi davranıyorsunuz? Her gün kadınlar, çocuklar ölüyor, istismara uğruyor, kaçırılıyor ve bulunamıyor. Bunun sorumluları, ülkeyle ilgilenmeyip dışarıdaki ülkelere her türlü yardımı yapanlar değil mi?
Atatürk'ün yüzüne nasıl bakacağız? Ne diyeceğiz? “Atam, biz senin imkansız şartlar altında kurtarıp kurduğun ülkeyi yükseltmek yerine daha da dibe çektik.” mi diyeceğiz?
Uyanın! Uyanmazsanız, uyandığınızda geride bir ülke kalmayacak. Ülkeyi kurtarmak için gerekirse ırkçı, gerekirse faşist olun!
Ne mutlu Türk'üm diyene!
Tumblr media
7 notes · View notes
cagdasyatirim · 1 month ago
Text
Tumblr media
3 notes · View notes
alperen1emre · 1 year ago
Text
Tumblr media
Gözlerinizi kısarak okuyun BABWMSNSSHANZBS benim malum kişilere olan nefretin gözümü karartma seviyesi
20 notes · View notes
mstf-rdml3 · 11 months ago
Text
Yeni yıl…
Yeni umutlar…
4 notes · View notes
seslimeram · 1 year ago
Text
Yalanlar Hayatı Ezip Geçerken...
Tumblr media
Bir tevatür değil, hakikat kılınmış olagelen yalanlarla birlikte hayatın biricikliği ayaklar altına alınıyor. Hepsi hepsi belirli, sınırları bariz bir ömrün var edilebildiği bir gıdım saha, yer, toprak parçasında olmakta olanın cerahati bu hayat kurgusunu tümden, aralıksız bir halde yıkımla dönüştürülmesini imliyor. Bir tevatür değil doğrudan akla / fikre / bedene yönelik politik bir cerahat istemi ve imaliyle yaşama eylemi eksik kılınıyor. Duraksamak nedir bilmeden biçimlendirilmiş olagelen hamleler bütünüyle yaraları hep yepyeni olan yaraları var ediyor. Binbir badirenin ortasında yaşama tutunmaya çalışanların gözlerinin önünde küfelere yepyeni yükler ekleniyor. Tükenmek nedir bilmeyen bir sınama halinin içinde modern zamanların, yenilikçi nam despotik devletleri hayatı hiç kılmaya ant içiyor. Her gün her anlamda bir hayat memat meseline dönüştürülüyor. Bir yazgı bariz bir karar ya da ihtimalmiş gibi bu coğrafyanın her gününde belirgin bir karanlıkla baş başa terk-i diyar ediliyor insanlık. Dünyanın gümbürtüsü içinde geçen yazımızda belirttiğimiz gibi bir karanlık tahakküm evreninde hayat o kapkara halin esiri kılınıyor. Cürümlerle birlikte, bütünleşik yönetimler sayesinde hayatın mahvı eksiksiz kılınıyor.
Bir biçimde yalanların hakikat kılınmasının yolu her gün o mahvı süreğen kılıyor. Burası gibi boyunduruk altına alınmış, her günün ama az ama çok zorluklarla / engellemeler ve bitimsiz bir çıkış / yaptırım haline rehin edildiği yerlerde olagelen tehditlerin gerçekliği, bir biçimde o mahvetme halini de sürekli günceller. İletişim işleri başkanlığı nam yapının bildirdiği / yönergeler doğrultusunda sunulagelen cerahatli akıllar / ön alma hallerinin hep kıyısında yaşamın derdest edilmesi söz konusu edilendir. Yaralayıcı, eksilen, cerahatin tam da ortasında kendi kendine terk olunan insanlık mefhumunun nasıl bilinçle / daimi bir tahakküm nesnelliği ile var edildiği artık afişe olandır. Yalanlar doğru diye bildirilirken ol yalanların hakikat kılınması çabası eksiksiz konulurken, yeniden ve yeniden türetilen kin, nefret ve ayrımcılıkla dışarıya akıl verilirken içteki yaralar çoğaltılır. Tümüyle dünyanın en doğrucu ülkesi savı var edilirken eylenen her hamle, ortaya serilen her çabala bir şekil, bir düzlemde olan bitenin mahva sevkinin de nasıl işlevselleştirildiğini göstere gelir. Hiç ama hiçbir insani mefhumun peşinden koşulmayan, her şeyin aralıksız bir girdap halinde, gümbürtü içerisinde zehir zemberek hallerle boğuntuya konulduğu bir zeminde onca nutuk, o kadar laf, bir dolu fikriyatın boşa heder edilmesi, karşılığının dipsiz bir karanlık kılınmasıdır mesele. Yeni yüzyılında bildik ezberleriyle yol arayan bir menzildeki cürüm bütünleşik hallerin yekununda çıkagelen tablodur mesele.
Sınırın dışında Ukrayna’ya doğrudan saldıran Rusya’nın var ettiği savaşın yirmici ayının geride kaldığı şu günlerde o yıkıcılık hallerine arka kapıdan el açan, bir yana gülücükleri, diğer yana bombaları, insansız hava araçlarını, istihbarat çalışmalarını var eden bir yerden ülkeden meselimiz ortaya çıkabilir. İkili oynamaların paralelinde, kentlerin talan edilmesi sınırlarının hiç edilmesi ve aralıksız zulme bir yandan var ettikleriyle arka çıkan -Türkiye- meselin özünü bildirir. Yalanın, riya ile birlikte işlevselleştirildiği, ticari anlaşmaların ardı kovalanırken, cerahatin bir biçimde yeniden biçimlendirildiği bir kırıma taraf olmasının ne kadar hazin bir sureti / eylemi var ettiği televizyonlarda arada sırada görülen kıyım hali ve bitimsiz bombardımanlardan belirgindir. Bu suçun bir başkasını, Azerbaycan sınırları içerisinde kalakalan geçersiz konulduğu zikredilen Artsakh’ın 2020 yılından bu yana süren istimlak / yok edilmesi sürecinde de görürüz. Yalanların Azerbaycan ile birlikte var edildiği, önce onlar başlattı, otuz bir yıllık intikam, rövanşımız çok ağır olacak diyerekten kurumsallaştırılan bir kin ile önce yıllar sonra bir savaş var edilir. 6000 Ermeni, 4000’in biraz daha üstünde Azeri’nin can verdiği bir kırım hali var edilirken, yerli ve milli medya insansız hava araçlarının isabetinden, baş amirin damadı olagelen bir temsili değil sahiden insanlık suçlusu bir zatın firmasının güzellemelerine yer verilir. Bunların bunca yalanların kıyısında, dokuz ayı aşkın insani ihtiyaçların yok sayılması / esirgenmesi neticesinde daha geçen ay yüz yirmi bine yakın insanın bir günde topraklarından / yurtlarından edilmesinin utancı hangi yana düşecektir ki sahiden? Riya ile yalanların birlikteliğinde cürümler ardılı sıra güncellenirken kim / neyin / ne şekilde hesabını verecektir ki sahiden?
Burnumuzun ucunda devam eden İsrail – Hamas / Filistin meselesinin var ettiği bir başka boyutunu meramımıza Evrensel Gazetesinden iliştirelim: “İsrail'de Hamas tarafından esir alınan İsraillilerin kurtarılması için Savunma Bakanlığı önünde gösteri düzenlendi.
Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre, Tel Aviv’deki Savunma Bakanlığı önünde yaklaşık 200 İsrailli toplandı. Netanyahu hükümetini protesto eden grup, esir alınan İsraillilerin serbest bırakılmasını isteyerek ateşkes talep etti. Eylemde Netanyahu’nun istifası talebi de dile getirildi.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısında 300’ü asker yaklaşık 1500 İsraillinin öldürüldüğü açıklanırken, Gazze’ye götürülen 200 kadar da rehine olduğu duyurulmuştu. Bunların bir kısmı askeri bir kısmı sivil rehineler.
İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, son açıklamasında rehin alınanların sayısının 212 olduğunu bildirdi. Hamas ise dün ABD ve İsrail çifte vatandaşı olan anne-kız iki rehineyi serbest bıraktı.
Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugaylarının sözcüsü Ebu Ubeyde iki rehineyi daha serbest bırakma niyetlerini arabulucu Katar’a bildirdiklerini ama İsrail’in bu kişileri almayı reddettiğini iddia etti.
Ebu Ubeyde, “Katarlı kardeşlerimize, Nourit Yitshaq ve Yokhefed Lifshitz’i de insani gerekçelerle ve karşılığında hiçbir şey beklemeksizin serbest bırakacağımızın bilgisini verdik. Fakat İsrail işgal hükümeti onları almayı reddetti” ifadelerini kullandı. İsrail ise iddiayı kabul etmiyor.”
Bir tevatür değil doğrudan yalanların hakikat kılındığı zeminde, bir tufan kopmaya, cerahat eliyle hayatlar yağmalanmaya devam olunuyor. Netanyahu’nun kumaşının, ol Hamas’ın silahlı kanadından pek de farklı olmadığının açığa düştüğü bir zeminde cürüm üstüne cürüm, ölüm üstüne ölümler var ediliyor. Sadece 22 Ekim-23 Ekim arasında bütün bir gece boyunca üç yüz kadar hedefe bombaların yağdırıldığı, dört yüze yakın insanın canının hiç edildiği bir kırım var edilir. Tek bir günde birkaç yüz insanın hayatlarının aleni bir biçimde çalınmasının dert olunmadığı bir zeminde kurulan her yalandan mülhem cümleyle bir başka cehennem imgesi yenilenir. Bir tevatür değil doğrudan akla / fikre / bedene yönelik politik bir cerahat istemi ve imaliyle yaşama eylemi eksik kılınır. Ortadoğu’nun en kestirmeden hakikatin alaşağı edildiği bir cerahat sarmalına rehin edildiği yere dönüştürülmesinin utancı aralıksız üçüncü haftasına ilerlemektedir. Böylesi bir ince hesap kitapla, Gazze’de tüm alanda sıkışa kalan insanların hayatlarının hiç, hemen burunlarının ucundaki Kfar Azza’dan, Siderot’a, Aşkelon’dan Ashdot ve Tel-Aviv’e pek çok başka yerdeki öteki sanılanların da yok addedildiği bir girdap, insan elli bir yıkım / cendere sahası var edilir iyi de hayat nerede var edilebilecektir ki!
Bianet’ten aktaralım: “İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları bugün itibariyla 17. gününde sürerken, Batı ana akım medyasının da İsrail yanlısı yayınları devam ediyor.
İngiltere merkezli Sky News'in haber programına katılan Filistinli gazeteci ve insan hakları savunucusu Yara Eid, kanalın kullandığı manipülatif ve yanıltıcı dile tepki gösterdi.
Yara Eid 'ahlaki sorumluluğu' hatırlattı
Sunucu Gazze'deki durumu anlatırken İsrailli kayıplardan "öldürüldü" (İngilizce "killed") diye bahsederken Filistinli kayıplar için ise "öldü" ("died") kelimesini kullanınca gazeteci Eid, yorum yapmaya başlamadan önce şunları dile getirdi:
"Neler olup bittiği hakkında konuşmaya devam etmeden önce şunu söylemek istiyorum, neler olduğunu ilk anlattığınızda 'İsrail'de bin 400'den fazla kişi öldürüldü, Filistin'de ise 4 binden fazla kişi öldü' dediniz. Bence bu dili kullanmak çok önemli çünkü bir gazeteci olarak olan biteni haberleştirmek gibi ahlaki bir sorumluluğunuz var."
Filistinliler öylece ölmüyor
Sky News dışında BBC gibi Batı ana akım medyasının kullandığı manipülatif dile dikkat çeken Eid, "Filistinliler öylece ölmüyor, öldürülüyorlar. Aslında son 75 yıldır etnik temizliğe, soykırıma maruz kalıyorlar" ifadelerini kullandı.
Londra'da yaşayan Eid, sunucunun yaşananları "İsrail-Hamas savaşı" şeklinde tanımladığını ancak bunun böyle olmadığına dikkat çekerek şunları kaydetti:
"Bunu bu şekilde çerçevelemek çok yanıltıcı çünkü bu sanki iki eşit güç algısı veriyor ancak İsrail işgalci bir güç. İsrail'in aynı zamanda Gazze'de yaşayan tüm sivillerin ve çocukların canını koruma sorumluluğu var. Fakat görüyoruz ki öldürülenlerin bin 700'ü çocuk! Yani bu savaş aslında Hamas'a karşı değil" dedi.
"Olduğu gibi haberleştirin"
"Hatta İsrailli sözcülerin çoğu, bunun açıkça Gazze'deki sivillere karşı bir savaş olduğunu söyledi" diyen Eid sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz Hamas'sız bir dünya hayal etsek; Batı Şeria'yı düşünürsek, Filistinliler öldürülüyor, toprak hırsızlığı var, etnik temizlik var, hapsetme var. 170'i çocuk 5 bin 200'den fazla Filistinli, şu an İsrail hapishanelerinde bulunuyor. Bu sadece 7 Ekim'de olanları sulandırmak değil, bu 75 yıllık bir işgal, Filistinlilerin etnik temizliği ve soykırım. Ve bir gazeteci olarak neler olup bittiğini haberleştirmeniz ve olduğu gibi söylemeniz gerekiyor."
Manipülasyonda ısrar
Eid'in tepkisi ve konuşmasını gözardı eden sunucu manipülatif söylemine devam ederek bu kez de Eid'e "Hamas İsrail'e saldırı başlattığında bir Filistinli olarak bundan sonra ne olmasını bekliyordunuz?" diye sordu.
Sunucunun yanıltıcı dilini tekrar etmesine şaşıran Eid, sözlerini "tekrarladığı için özür" şunları söyledi: "Bu yanıltıcı çünkü 7 Ekim'deki saldırıyla ilgili olup bitenleri sulandıramazsınız. Hadi 2014 hakkında konuşalım, hadi 2021 hakkında konuşalım. Tüm saldırılar hakkında konuşalım. Gazze hakkında konuşalım."
Bir tevatür değil, hakikat kılınmış olagelen yalanlarla birlikte hayatın biricikliği ayaklar altına alınıyor. İsrail devletinin aradığı fırsatı var eden El Kassam Tugayları / Hamas vs. isimlendirmelerin ardından çıkagelen yegane şey yalanlarla birlikte bir yıkımın sahiciliği olur. Baş efendinin gün aşırı, propaganda faaliyeti olarak Hamas güzellediği bir zeminde cürmün, yıkımlara, nihai anlamda daracık bir menzilde sıkış tepiş hayata tutunan Filistin’in Müslüman, Arap, Ezidi kimliklerinden mülhem yapısının köküne kibrit suyunu dökmek için var edildiği de bir kenarda işlenmeye devam olunandır. Bir tevatür hali değil artık kesintisiz bir güç savaşları içerisinde sıradan hayatların izlerinin ezildiği, yaşamsal ol haklarının talan edildiği bir zamanı arşınlıyoruz. Dün Ukrayna, dün Tigray, dün Artsakh, dün Yemen, dün Rojava ve dün pek çok başka yerde, zeminde var edilmiş olanın her nasıl yeniden imal olunabildiğini İsrail’de, Filistin’de ve onun bir parçası Gazze Şeridi sınırlarında görüyoruz. Bildiğimiz tüm anlamlarıyla barışma mefhumuna sahip, sahi ama sahiden de sahip çıkamayacaksak birlikte, bütün o zorbaların, zorbalıklarında hiç edilmek istenen hayatlarımızla kurbanlık sıramızı bekleyeceğiz. Düşünür müydünüz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Photo Courtesy::: Amir COHEN – Reuters via The Jerusalem Post
3 notes · View notes
teneres · 1 year ago
Text
Günlerdir 1. Dünya Savaşı'nda Filistinliler şöyle yaptı böyle yaptı konuşan laik ve ulusalcı şeref ve vicdan yoksunu kafirler, ne hikmetse o isyanın ele başı Şerif Hüseyin'in oğlu Abdullah için İngilizlerin çoğunluğunu Filistin'den ç/aldıkları toprakla Ürdün diye bir devlet kurup, Atalarının çiçeği burnunda Cumhuriyeti arasında "dostluk ve kardeşlik antlaşması" imzalandığını, Atatürk'ün bizzat garda Kral Abdullah'ı karşıladığını filan hiç konuşmuyor. Konuşamaz da zaten cahil köpekler. Anca önlerine atılan kemiğe tutunup sahiplenirler, Filistin PKK'ya eğitim verdi, Çin'e destek verdi şöyle böyle diye konuşurlar. E hadi İngilizlerle dost olan Arap bizim dostumuz değildir deyip Anıtkabir'de ve CHP önünde eylem yapsanıza. Yapamazlar. Çünkü BİLMİYORLAR. Bilseler de MÜNAFIK KAFİRLER oldukları için kıvırırlar. Bu ülkenin en büyük sorunu da bu zaten. Komünisti, Hümanisti, Seküleri, İslamcısı hepsi MÜNAFIK.
3 notes · View notes
axacde · 1 year ago
Text
Müslüman Türk'sen Araplaşmış Türk'sün. Ama Gagavuz Türk'üysen, Hristiyan olduğun (Müslüman olmadığın) için, "öz" Türk'sün. Bu nasıl bir çifte standart? İsa(a.s.) İbrani asıllıydı, ama Hristiyanlık ondan itibaren ortaya çıktı. E o zaman, Hristiyan olanlara da çakma Yahudi ya da yan sanayi malı Yahudi falan mı diyeceğiz?
3 notes · View notes
raksh4sa · 1 year ago
Text
Sevdalanmaya yol açan sebeplerden biri de, kişinin görmediği bir kimseye sırf o kişi hakkında anlatılanlardan dolayı gönlünü kaptırmasıdır. Böylesi bir tutkunluk büyür büyür ve tam anlamıyla gerçek bir aşka dönüşür. Derken mektuplaşmalar, haberleşmeler başlar. Peşinden kaygılar, tutkular, uykusuzluklar kendini gösterir ve bütün bunlar aşığın sevdiği kimseyi hiç görmeden gerçekleşir.
Hakikaten de anlatılanlar, güzelliklerin övgüsü, verilen bilgiler insanın gönlünde derin izler bırakır. 
Meselâ duvar arkasından bir kadının şarkı söylediğini duymak, aşkın doğmasına ve gönlünün onun düşüncesiyle dolmasına sebep olabilir. ... Ancak bunlar bence dayanaksız ve temelsiz yapılardır. Çünkü görmediği birinin sevdasıyla yanan kişi, düşünceleriyle baş başa kaldığı zaman, muhayyilesinden doğan ve gönlünde yaşattığı bir şekli zihninde evirir çevirir. Hayal gücü de bu yaptıklarına kendiliğinden katkıda bulunur. Sevdiği o kişiyle bir gün gerçekten karşılaştığında ise, sevgisi ya iyice güçlenir ya da tamamen silinir.
Böyle durumlarda kadınların aşkı erkeklerinkinden daha köklüdür. Zayıflıklarından dolayı yaratılışları bu hallere çok daha yatkındır, bu duygulara meyilli ve çok kırılgandırlar. Bununla ilgili olarak bir şiir kaleme almıştım:
Ey beni görmediğim birini sevdim diye ayıplayan, Beni aşkta zayıf biri diye kınayarak aşırıya kaçan! Söyle, cenneti anlatılanlarla değilse neyle tanıdın?
Sevdiğini görünce sandığının tam aksi çıkan durumu da şu mısralarla anlattım:
Seni bana övüp methetmişlerdi, gördüm seni,  Baktım ki hiç de doğru değilmiş söyledikleri. Öyle ya davul da içi boş, gerilmiş bir deridir,  Çalınca sesi hoş gelir, insanın kalbini titretir. 
Bu durumun zıttı bir durumu da şöyle şiirleştirdim: 
Bahsetmişlerdi senden, bak karşımdasın işte,  Doğru çıktı hakkındaki zanlarımın hepsi de!
Cennetin güzelliklerini olabildiğince methet, Gidip görünce anlatılanlar yavan kalır elbet! 
- İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı, Sufi Kitap, (Çev. Cemal Aydın), İstanbul 2020, ss. 42-43. 
3 notes · View notes
jitterbugjive · 6 months ago
Text
Tumblr media
I lied, this might be the Aristotle's Apocalypse logo as it better fits the themes of the story
9 notes · View notes
foggyprincesspainter · 2 months ago
Text
https://www.instagram.com/reel/DABqP6xtQmG/?igsh=MWRjMXR5aWhkcHZpeQ==
0 notes
belkidebirharfimben · 4 months ago
Text
Tâlibân'a bakarken Bediüzzaman'ı hatırlamak...
Rüyanın Zeyli'nde, Bediüzzaman, hacdaki ihmalin şöyle bir arızayı netice verdiğini söylüyor:
"Rüya hacda sükût etti. Çünkü, haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti. Cezası da keffâretü'z-zünub değil, kessâretü'z-zünub oldu. Haccın bahusus taarüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâmı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti."
Devamındaysa 'yine bizzat müslümanlar eliyle' Osmanlı'nın maruz kaldığı saldırıları hatırlatıp ekliyor:
"İşte Hint, düşman zannederek, hâlbuki pederini öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor. İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahıs, bîçare valideleri olduğunu, 'ba'de harabi'l-Basra' anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar. İşte Arap, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor. İşte Afrika, biraderini tanımayarak öldürdü, şimdi vâveylâ ediyor. İşte âlem-i İslâm, bayraktar oğlunu gafletle bilmeyerek öldürmesine yardım etti, valide gibi saçlarını çekip âh ü fîzar ediyor. Milyonlarla ehl-i İslâm, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şedd-i rahl etmek yerine, şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatlar ettirildi. Fa'tebirû."
Hakikaten de I. Dünya Savaşı'nda böylesi çok acı hâdiseler yaşanmıştır. Batı hilekârlığını henüz yeterince tecrübe etmemiş safderûn müslümanlar, çeşitli manipülasyonlara maruz bırakılarak, hakkıyla tanımadıkları Osmanî kardeşlerine kılıç çekmişlerdir. Hatta bunlardan bazıları 'halifeyi kurtarmaya geldiğini sanarak' Osmanlı'ya karşı dövüştürülmüştür. Tarih buna benzer birçok hikâyeyi bize nakleder.
Peki, acaba bu risk artık arkamızda mı kalmıştır, yoksa hâlâ korkulması gereken bir ihtimal midir?
Kimi çevreler tarafından Tâlibân, Hamas, İhvan-ı Müslimîn vs. gibi başlıklar hakkında yazılanlara baktığımda mezkûr sorulara olumsuz yanıt vermenin mümkün olmadığını düşünmekteyim.
Evet. Safderûn müslümanlar üzerinde Batı manipülatörlüğü 'devasa medya kuruluşları' eliyle sürdürülmektedir. Hatta, bırakınız bu devasa medyayı, kalemleri çeşitli fonlarla satın alınmış, beyinleri de zaten çoktan Batı'nın veled-i zinası olmuş kimi 'yerli' isimler, müslüman coğrafyanın parçaları hakkında 'birbirlerine dönük' karapropagandayı sürdürmektedirler. Karşılıklı korku-soğukluk aşılamaya çalışmaktadırlar. Onlar üzerinden birbirinizi bilirseniz, ister istemez, 'kirletilmiş bir bilgi yığınıyla' karşılaşırsınız. Etkileri altında kalırsınız. Zaten amaçladıkları da budur. İslam bütünlüğünü zehirlemektir.
(İngilizlerin dünya siyasetine gözlerini açtıklarından beri amaçları Türkle Arabın arasını bozmaktır. Çünkü İslam'ın en kalabalık iki kavmi Türkler ve Araplardır. Onların arası bozulursa ümmet ortadan ikiye ayrılmış gibi olur. 'Türkçülük' ve 'Arapçılık' cereyanlarına bakarken akılda tutmak gerekir.)
Çaresi nedir peki? Bediüzzaman'ın hacda gördüğü faydayı umumileştirmektir. Yani müslümanın müslümanı, 'kâfir haber kaynakları' üzerinden değil, bizzat kendisiyle etkileşime geçerek tanımasıdır. Mürşidimine göre haccın emrediliş hikmetlerinden birisi de budur. Ve ihmali de kahrımızın sebebidir.
"Ey iman edenler! Eğer fâsıkın biri size bir haber getirecek olursa onu araştırın. Yoksa cahillikle bir topluluğa sataşır da yaptığınıza pişman olursunuz!" buyuran bir Kur'an'ın talebeleriyiz. Burada bize öğretilen temkin her türden haber kaynağına dönük geliştirilmelidir. Yabancı ajanslardan tutun, yabancılara çalıştığı artık sağır sultana bile malum gazeteci müsveddelerine kadar, her enformasyon kaynağına karşı dikkatli olmalıyız. İnanmakta acele etmemeliyiz. Hüküm vermekte çabuk davranmamalıyız. Her zaman bir gözümüz "Onu doğrudan tanıdığımda hakikatini göreceğim!" şıkkına açık olmalı. Ve kâfirin hilekârlığına karşı "Acaba kardeşimle aramı bozmaya mı çalışıyor?" uyanıklığı korunmalı. Eğer böyle bir tavır takınırsak birbirimiz hakkında tuzağa düşürülmekten de korunmuş oluruz. Yüzyıl önceki hatamızı tekrarlamayız. Vaktiyle Osmanlı'nın başına getirileni onların başına getirmeyiz. Evet, inşaallah, Rüyanın Zeyli bizi en azından bu kadar ayıltmalıdır kardeşlerim.
(Bitirirken: Hamas, 7 Ekim'de, büyük cihadını başlattığında, "Kadınlara tecavüz ettiler. Bebekleri öldürdüler..." vs. gibi yalanlara inananlar nasıl sonradan pişman oldular, şayianın Batı kaynaklı bir tezvirattan ibaret kaldığını farkederek kandırılmalarına üzüldüler; aynen öyle de; bugün kardeşleri hakkında küfranî kaynaklar üzerinden suizan yapanlar da gelecekte mutlaka pişman olacaklardır.)
0 notes