#Altın Ejderha
Explore tagged Tumblr posts
Text
Alternatif Bir Dünyada Evde Kalan Bir Babanın Restoranı
Blogger’ın Yorumu Sert bir yemek eleştirmen olan Mag, boğulma sonucu ölünce ceza için başka bir dünyada restoran şefi olarak yeniden doğuyor. Kriterleri ölmeden önceki yaptığı eleştirilerden daha iyi yemek yapmak. Restoranda çalışanların her biri prenses. Karısı elf prensesi. Ama baktığınher kadını katlanır sandalyesi ile uçurma huyu var. Komik içeriklerle dolu, maceranın bol olduğu okuması…
#ARKADAŞLIK#SEVGİ#Altın Ejderha#AŞK#Cüce#Dwarf#Ejderha#Elf#FANTASTİK#Horace#Komedi#Mag Alex#Müdür#Okçuluk#Ork#Reenkarnasyon#Romantik#YETİŞİM#Şeytan#İrina
1 note
·
View note
Text
Kadın gibi erkeğin onurunu da ancak sen koruyabilirsin. Çünkü iffet ve haya en Kamil şeklini sende buldu, tahammülde sen de sabır da sen de o naif bedeninde…İnsanlığın yükünü omuzladın ,yalnız kaldın ,yoruldun ,usandın ama çaresizliğe ‘ bundan daha ötesine tahammül edemem!’ diyerek teslim olmadın. Yıkılan ,açılan ,savrulan ,kadınlara inat iffet yolu ölene kadar gider diyerek istikamet dersi verdin. Ne var ki İslam’dan uzaklaşma ,dünyaya göre yaşama marazı seni de vurdu. Konuşmaktan lisanı usanan, yazmaktan kalemi aşınan Ümmet büyüklerinin çağrısını yinelemek istiyorum ‘Sen Rabbine yürüyüşüne 81 gün kala Arafatta Ümmetiyle vedalaşan o peygamberi ekber’in emanetisin sen kadın değil annesin.’ Uzaklaştığın yolu takip ederek, terk ettiğin medeniyete dön. Hayatı uydurulan İslam’dan ,İslam’a göre tanzim edilen hayata gel. Su kabarıyor ,fesat yayılıyor, örtü sadece adıyla kaldı, çıplaklık altın çağını yaşıyor, fitne yedi başlı ejderha gibi etrafını sarmış… ya yok olacak ya da İslam’la her çeşit belaya ‘paydos’ diyeceksin…
.
.
.
.
.
#kitapkurdu #kitaptavsiyesi #kitaplar #kitapsevgisi #kitapsözleri #kitapsever #keșfet #yenihesap #tavsiyekitap #blog #söz #şiir #yalnızlık #kendimenot
38 notes
·
View notes
Text
Sibirya'dan Orta Asya Bozkırlarına , Önasya'dan Avrupa'ya, Mezopotamya'dan Hindistan'a, Anadolu'dan Balkanlar'a, tarih boyunca 16 Büyük Türk Devleti başta olmak üzere bir sürü Türk devleti ve beyliği kurulup hüküm sürmüştür. Bu devletlerin adları, boyları, bayrakları ve hanedanları değişkenlik gösterse de ordusu ve mensubu olduğu millet hep aynıydı aslında. Zira günümüzde bile 100 yaşında olan cumhuriyetimizin koruyuculuğunu 2233 yaşında olan ordumuz üstlenmektedir. Bu gün tüm Türklerin Atası Büyük Hun İmparatoru Mete Hanın tahta çıkış tarihi olan M.Ö 209, TSK Kara Kuvvetleri Komutanlığının kuruluş yılı olarak kabul edilir. Hala askerlerimizin brövelerinde Hun İmparatorluğunun bayrağında yer alan altın ejderha görülmektedir.
© Alper Anayurdu
deviantart.com/alperanayurdu
instagram.com/alperanayurdu.art
behance.net/alperanayurdu
artstation.com/alper_anayurdu
#igitalart#çizim#illüstrasyon#art#tsk#türk silahlı kuvvetleri#turkish armed forces#turkish#army#soldier#military#mehmetçik#asker#dtarih#türk tarihi#göktürk#bürküt#gökbörü#kara kuvvetleri komutanlığı
4 notes
·
View notes
Text
Hepsiburada Tuhaf ve Şık Ev Eşyaları
Hepsiburada tuhaf ve şık ev eşyaları sayesinde eviniz benzersiz olur. Tuhaf eşyalar ve değişik dekorlarla fikirlerinizi çevrenize yansıtın. İlginç eşyaların eşsiz tasarımlarıyla stilini evin de göster. İnce işçilik, kaliteli malzemeden üretilen parçalarla farkını ortaya koy.
Hepsiburada Tuhaf ve Şık Ev Eşyaları
Süper Emici Kaymaz Tabanlı Uzun Paspas
Ev dekorasyonu, yaşam alanınızı benimsemeniz için önemlidir. Bu yüzden her köşede sizi yansıtan eşyalar koyarsınız. Söz konusu eşyaların arasında ilginç ama yararlı dekorasyon parçaları yer almaktadır. Bunların içerisinde süper emici kaymaz tabanlı uzun paspas vardır. Ürün, 140 cm x 20 cm boyutundadır ve mutfakta bile kullanılabilir. Nappa deriden üretilen paspasın alt kısmı kaymaz kauçuktandır. Ayrıca papasın hızlı kuruma özelliği bulunmaktadır. Tabanlığa bastığınızda rahatlığını hissedebilirsiniz. Yaş ile su lekelerini anında emen ürünü evinizin farklı yerlerinde kullanırsın. Ürünü incele... Balkonda yahut çamaşır odasında da kullanıma uygundur. Ayrıca farkları renkleriyle evinizin dizaynına uyum sağlar. Şık, rahat ve temiz paspas dekorasyon fark yaratır. Banyo içi ya da banyo girişi için idealdir. Lavabo önünde güçlü yer kavrama özelliğiyle kaza riskini azaltmaktadır.
Hepsiburada Tuhaf ve Şık Ev Eşyaları Dekoratif Yaprak Kapı Stoperi & Door Stopper Dekoratif yaprak kapı stoperi & door stopper kapıların çarpmasını engellemektedir. Bu ürünle kapıların çevresel etkenlerle aniden kapanması engellenmektedir. Yaprak formunda ürün, çocuklu evlerde kazaları büyük ölçüde önler. Aynı zamanda kapının şiddetli çarpması sonucu oluşan hasalar ortadan kalmaktadır. Ürünü incele... Dekoratif ev eşyası, dayanıklı ve uzun ömürlüdür. PLA malzeme, çevre dostu yapısıyla parçalanmaktadır. Evinizi güzelleştiren yaprakla doğa sevginizi de gösterirsiniz. İlginç tasarımının yanında ürün fazlasıyla kullanışlıdır. Değişik tonlardaki dizaynıyla dekora uyum sağlar. Fonksiyonel ürün, gerçekçi görünümüyle misafirlerini şaşırtmaktadır. Bir yaprak ile ofisinizin kapısını sabitler. Çocuğunuzun bir anda kapanan kapıdan ötürü zarar görmesini engeller. Ayrıca kapanmasının istemediğiniz odanın kapısını sabitleyebilirsin. Ürünün uygun fiyatla alarak, evinizin dekorasyonunda kullanırsınız.
Hepsiburada Tuhaf ve Şık Ev Eşyaları Dragon Tasarımlı Kum Saati Polyester Dekor amaçlı ürün, kaliteli polyesterden üretilmiştir. Kum saati, farklı detaylara sahip iki ejderha figüründen oluşmaktadır. Ejderhalardan birisinin rengi yeşildir ve altın ayrıntıları taşır. Diğer ejderha ise mor renktedir, iki figürün arasında kum saati bulunmaktadır. Dragon tasarımlı kum saati polyester dekor, evlerin ve ofislerin görünümümü değiştirir. Figürlerin arasında turuncu ile kırımızı renkte alevler mevcuttur. Bu da iki ejderhanın savaşı gibi durmaktadır. Ejderha koleksiyonu yapanlar ya da fantastik dekorları sevenlere uygun tasarımdır. Ürünü incele... Ürünü evini veya iş yerini düzenlerken kullanabilirsiniz. Estetik dekor ürünüyle evinizin salonunu yahut çalışma odanızı düzenlersin. Üstelik ürünleri hediye olarak da alabilirsiniz. Arkadaşlarınıza ilginç, unutulmaz hatıralar bırakırsınız. Hepsiburada ilginç dekor tasarımlarıyla evinizi değiştirme şansı verir. Dekorasyonları, uygun maliyetlerle internetten alabilirsiniz. Farklı stillere hitap eden ürünleri de sitede bulabilirsiniz. İstediğin mekanı düzenleme için https://www.hepsiburada.com/ adresini ziyaret edin. Read the full article
0 notes
Text
Haftanın günlerinin karşılıkları
Pazar
Güneş
Altın, beyaz, sarı
Elmas, kehribar, kaplan gözü, güneş taşı, topaz, altın
Sedir, buhur, limon, seçmen kantaronu
Başarı, şöhret, refah, umut, iyileşme, servet
Pazartesi
Ay
Gümüş, beyaz, mavi
Aytaşı, gümüş, akuamarin, selenit
Yasemin, limon, sandal ağacı, hanımeli, mersin, söğüt
Huzur, rüyalar, duygular, yanılsamalar, cazibeler, psişik yetenekler, içgörü, bilgelik, tezahür
Salı
Mars
Kırmızı, turuncu
Kantaşı, yakut, granat, çakmaktaşı, rodonit, demir, çelik
Fesleğen, paçuli, zencefil, karabiber, ejderha kanı
Güç, şehvet, güç, tutku, irade, cesaret, fiziksel güç, savaş, enerji, eylem, bağımsızlık, pratiklik, koruma
Çarşamba
Cıva
Sarı, mor, gri
Zümrüt, akik, florit, sitrin, aventurin, mika, pomza, cıva, çinko
Lavanta, okaliptüs, yasemin, bezelye
İletişim, sanat, seyahat, şans, değişim, şans, kumar, yaratıcılık
Perşembe
Jüpiter
Mavi, mor, sarı
Ametist, lepidolit, sugilit, sarı safir, lapis lazuli, kalay
Karanfil, meşe, tarçın, hindistan cevizi, adaçayı
Bolluk, kazanç, zenginlik, refah, zenginlik, başarı, şans, özgüven, yatırım, toplantılar, iyilikler, hırs, merhamet, insanlık, tanıtım
Cuma
Venüs
Pembe, yeşil, aqua, şeftali
Yeşim, lapis lazuli, gül kuvars, mercan, zümrüt, malakit, bakır
Gül, civanperçemi, safran, vanilya, kekik, sandal ağacı, çilek
Aşk, doğurganlık, romantizm, arkadaşlıklar, tutku, yaratıcılık
Cumartesi
Satürn
Siyah, gri
Jet, obsidiyen, oniks, kurşun, kalay, hematit
Selvi, mür, paçuli, siyah haşhaş tohumu
Güvenlik, koruma, zeka, yaşam dersleri, kayıp, geçmiş yaşamlar, hukuk, adalet, samimiyet, kısıtlama, disiplin, sorumluluk, ihtiyat, zaman, kaos
Kaynak: https://www.tumblr.com/ad-caelestia/757922729046540288/days-of-the-week-correspondences
1 note
·
View note
Text
Çin, Kamboçya'da makineli tüfek kullanan savaş robotu köpeklerini sergiledi
Çin, Kamboçya'da 15 günlük bir askeri tatbikat sırasında makineli tüfek taşıyan "robodog" araçlarını sergiledi. İki ülke arasında şimdiye kadarki en büyük tatbikat olan Çin, Kamboçyalı askeri personele diğer insansız araçları da sergiledi. Tatbikata 760'ı Çinli olmak üzere yaklaşık 2.000 asker katıldı. Tatbikatlar, Kampong Chhnang Eyaletinin merkezinde ve Preah Sihanouk Eyaleti açıklarında bulunan bir uzaktan eğitim tesisinde gerçekleştirildi. “Altın Ejderha” olarak adlandırılan tatbikata 14 savaş gemisi, helikopter ve yetmişe yakın zırhlı araç ve tank katıldı. Eğitimde gerçek atış tatbikatları, terörle mücadele eğitimi, insani yardım ve kurtarma tatbikatları yer aldı. Büyüklüğünün yanı sıra, eğitimin öne çıkan özelliği birkaç Çin insansız hava aracının varlığıydı. Gösterinin yıldızları Çin'in "robodogları" Şu ana kadar gösterinin yıldızı Çin'in silahlı "robodogları". Bu dört ayaklı, uzaktan kumandalı robotlar, arkaya monteli makineli tüfeklerle donatılmış olarak geldi. İHA'ların canlı atış testi yapmadığı bildirilirken Çin, Kamboçyalı üst düzey yöneticileri ve gazetecileri izleyerek hareket kabiliyetini gösterdi. Tatbikatların açılışını yapan Kamboçya silahlı kuvvetleri başkomutanı Vong Pisen, kendilerinin (robodogların) terörle mücadelede iki ordunun "yeteneklerini artıracağını" belirtti. Read the full article
0 notes
Text
Kadın gibi erkeğin onurunu da ancak sen koruyabilirsin. Çünkü iffet ve haya en kamil şeklini de sende buldu. Tahammül de sende, sabır da. Sen o naif bedeninde insanlığın yükünü omuzladın. Yalnız kaldın, yoruldun, usandın ama çaresizliğe, "Bundan daha ötesine tahammül edemem." diyerek teslim olmadın. Yıkılan, açılan, savrulan kadınlara inat, "İffet yolu ölene kadar gider" diyerek "istikamet" dersi verdin.
Ne var ki İslam'dan uzaklaşma, dünyaya göre yaşama marazı seni de vurdu. Konuşmaktan lisanı usanan, yazmaktan kalemi aşınan ümmet büyüklerinin çağrısını yinelemek istiyorum: " Sen, Rabb'ine yürüyüşüne 81 gün kala, Arafat'ta ümmetiyle vedalaşan O Peygamber-i Ekber'in emanetisin! Sen, kadın değil annesin!"
Uzaklaştığın yolu takip ederek, terk ettiğin Medeniyet'e dön. Hayata uydurulan İslam'dan, İslam'a göre tanzim edilen hayata gel. Su kabarıyor, fesad yayılıyor. Örtü sadece adıyla kaldı, çıplaklık altın çağını yaşıyor. Fitne yedi başlı ejderha gibi etrafını sarmış; ya yok olacak ya da İslam'la her çeşit belaya "Paydos!" diyeceksin.
#kitap #kitapyorumu #kitapsevgisi #kitapönerisi #book #bookstagram #ihsanşenocak #islamınkızına #islam #dua #kahve #not #notalmak #ilim #ilimöğrenmek #keşfet #keşfetteyiz #kitapdolubahce
25 notes
·
View notes
Link
2 notes
·
View notes
Text
Heavenly Blessing – 172. Bölüm
Mega // Drive // Wattpad
Bölüm 172: Siyah Öküzü Sürmek, Ocak’a Uçan Toynaklar
O Yushi Huang’ın kendi boğazını kesmek için kullandığı kutsal koruyucu kılıçtı, yani elbette almayacaktı! Bir ruhani eşyaydı evet, ama aynı zamanda da bir silahtı.
Rong Guang konuştu. “Yushi Huang sahiden çok cömert, yada özellikle onu korkutmak için yaptı. YuLong’u kullanmaya cüret eder mi sanıyorsunuz? Hahaha…”
Xie Lian artık içinde tutamayacaktı. “Sanmıyorum. Böylesi bir kurnazlığa gerek yok bence?”
Ardından Rong Guang’ın ağzına bir tılsım daha yapıştırdı. Tam da bu esnada Pei Ming de uzaklardan sesleniyordu. “Ekselansları, Çiçeğe Uzanan Kan Yağmuru, dinlendiniz mi? Yatakları kaldırıp yola koyulma vakti geldi.”
Dinlenme vakti zaten uzun tutulmamıştı ve onlar sohbet ederken bir anda geçmişti.
Xie Lian, Hua Cheng ve Pei Ming yola çıkarken diğerleri geride kaldılar. Yağmur Ustasının bir bineği vardı ve onları Ocak’ın dağ eteklerine dek götürmeyi teklif etmişti. Xie Lian ona içten bir şekilde teşekkür etti. Siyah öküz ise sallandı ve dönüştü, öncekine göre üç kat daha büyük bir hale gelmişti, şimdi sırtında altı kişiyi taşıyabilecek kadar yer vardı. Hayvan ön dizlerini kırdı, bedenini yere yaklaştırdı ve Yağmur Ustası bindi, en önde o vardı. Hemen ardından Pei Ming geçti ama ikisi arasında geniş bir mesafe bırakmıştı. Son binenler Xie Lian ve Hua Cheng’di.
Xie Lian oturduğu zaman siyah öküz ayağa kalktı, boyu inanılmaz uzundu. Xie Lian yumuşak ve parlak siyah kürkü hissetti, şaşkındı. “Lordum Yağmur Ustasının bineği sahiden büyüleyici. San Lang, sanırım önceden bahsetmiştin ama o nasıl var oldu?”
Siyah öküz dört toynağının üzerinde doğruldu ve koşmaya başladı; her iki taraflarındaki manzara hızla geride kalıyordu, son derece hızlı ve sarsılmaz bir yolculuktu. Hua Cheng Xie Lian’ın arkasına oturmuş, hafifçe beline sarılmıştı, sanki düşeceğinden korkar gibiydi. “YuLong Tapınağının yan kapılarından birindeki kapı tokmağıydı, Yushi’nin kraliyet salonundaki.”
Görünüşe göre YuLong Tapınağında bir gelenek vardı: birisi kapı tokmağında altın bir yaratık gördüğü zaman ona okşadığında, yaşam halesi bahşederdi. Tapınanlar ziyarete geldikleri zaman, sık sık ejderha, kaplan, balıkçıl gibi diğer kutsal yaratıkları okşarlardı; kimse öküze tamah etmezdi, bu nedenle de terk edilmiş ve yalnızdı. Bu nedenle Yushi Huang YuLong Tapınağında kendini geliştirdiği zaman, ne zaman su almaya gitse o kapıdan geçer ve öküzün başını okşardı. Kapı tokmağı onu yaşam enerjisini emerdi ve Yağmur Ustası olarak yükseldiği zaman öküz de onunla birlikte yükselmişti. Vekillerine gelince, ondan başka kimseyi atamamıştı.
Siyah öküz hızla yol alıyordu ve Xie Lian’ın bedeni eylemsizlikten ötürü hafifçe geriye yaslanmıştı, neredeyse Hua Cheng’in kollarında oturuyor gibiydi. Dinlerken gülümsüyordu. “Sahiden San Lang’ın bilmediği hiçbir şey yok; hiçbir hikaye, hiçbir mit bu durumu haksız çıkaramıyor.”
Hua Cheng de gülümsedi. “Gege’nin bilmek istediği başka bir şey var mı? Sana her şeyi anlatırım, tabi eğer biliyorsam.”
Pei Ming önlerinde oturuyordu ve Yağmur Ustasıyla sohbet etmeye çalışmak istemediği için onları dinlemekteydi. “Sahiden Lordum Hayalet Kral. Ekselansları, neden ona Çiçeğe Uzanan Kan Yağmurunun geçmişini sormuyorsunuz? Bakalım size cevap verecek mi?”
Xie Lian’ın gülümsemesi bocaladı.
Bir Hayalet Kralın geçmişini sorgulamak oldukça kaba olurdu. Xie Lian’ın aklında uygunsuz bir örnek belirdi, böylesine kişisel bir sır bir erkeğe erkekliğinin boyutunu sormakla aynı şeydi. Hemen konuyu değiştirdi. “General Pei!”
“Ne?” Diye sordu Pei Ming.
“Önümüzde tümsekler var, dikkat et!” Dedi Xie Lian.
“Neden bahsediyorsun sen?”
Tam kelimeler dudaklarından döküldüğü anda dördünü taşımakta olan siyah öküz bir çan gibi derin bir sesle uzun bir haykırış kopardı ve Pei Ming uçtu. Şaşkına dönmüştü. “Bu neydi şimdi?”
Ne duyulmuş ne görülmüş bir şeydi. Fırlaması bir yana, sonuçta hatalar olurdu, ama neden en öndeki veya en arkadaki değil de ortadaki fırlamıştı? Böyle bir şey mümkün müydü bir kere?
Öküz hiç duraksamamıştı. Xie Lian başını arkaya çevirdi, bağırışları arkada kalıyordu. “Önümüzde tümsekler var dikkatli ol dememiş miydim General Pei…”
Tüm yolculuk boyunca Pei Ming yedi sekiz daha düşmüştü. Yağmur Ustasının koruyucu muhafızındaki dörtlü en sonunda Ocak’ın eteklerine ulaşmıştı.
Ocak kraliyet kentinde oturan enfes yeşil bir dağdı, zarif ve hoş bir manzarası vardı tıpkı TaiCang Dağı gibi. Dağın eteklerinde ise muhteşem kraliyet başkenti vardı, en refah kent.
Kraliyet kenti muhtemelen önceden yeraltına gömülüydü, ama pek çok deprem sonrasında tekrar yüzeye çıkmış, tekrar yeryüzüne katılmıştı. Xie Lian siyah öküzde oturdu ve bir anlığına gözleri etrafı tarafı. Tam inmek üzereydi ki Hua Cheng’in ayakta durmuş ona doğru elini uzattığını gördü. Kalbi bir anlığına durdu ve ona elini uzattıktan sonra aşağıya indi. “Kraliyet başkentinde de kutsal tapınak olmalı değil mi?”
“Sahiden var.” Diye cevapladı Hua Cheng.
Her ne kadar yolculuk boyunca Pei Ming yedi sekiz kez düşmüş olsa da, bir savaş tanrısından bekleneceği üzere çok sağlamdı ve yürürken bir kez bile topallamamıştı. Hatta öküzün boğazını sevmek için uzanmıştı bile. “Şehirdeki en yüksek bina ya saray yada kutsal tapınak olmalı bence.”
Hua Cheng. “Hayır. Kraliyet şehrindeki Wu Yong Tapınağı dağın tepesinde.”
Eliyle işaret etti. Sahiden koyu kızıl dağın yarısında bir saçağın köşesi görülüyordu, ama binanın büyük kısmı puslu kırmızı gölgelerde saklanmaktaydı.
Xie Lian merak etti. “Neden bu dağ kırmızı…”
Daha sorusunu tamamlayamamıştı ki aniden öküz kükredi ve başını geriye attı. Çoktan yola koyulmuşlardı ama irkilerek arkalarına baktılar. Öküz yerde yuvarlanıyordu ve Yağmur Ustasının sıkıca elinde tuttuğu ip bir parça bile gevşememişti.
“Neler oluyor?”
Öküz bir insan çığlığı attı. “AAAAAAAHHHHHHHHH –!!!”
Xie Lian en uzaktakiydi ve neler olduğunu tam olarak göremiyordu, ama Yağmur Ustasını gördü, haykırışı duyduğu anda YuLong’u çekmiş ve siyah öküze saplamıştı.
Kılıcın ışığı parladı ve siyah, tüylü bir şey uçtu, sokaktaki bir duvara çarparak büyük, kızıl bir çiçekten iz bıraktı. Bu bir ceset yiyen fareydi!
Biraz önce çığlık atan ise siyah öküz değil, ceset yiyen fareydi, kimsenin bakmadığı bir zamanda öküze tırmanmış ve onu ısırmıştı. Her ne kadar fare ölümün eşiğinde olsa da hala çığlık atıyordu.
“Prens Hazretleri – Ekselansları Ekselansları Ekselansları! KURTAR BENİ KURTAR BENİ KURTAR BENİ!”
BUUM!
Xie Lian’ın kalbi hızlandı, kulakları çınlıyordu. Hua Cheng hemen onu arkasına çekti ve elini kaldırdı ve ceset yiyen fare bir anda puslu kandan bir topa dönüşmüştü. Ancak duvara yapışıp kalmış küçük gözleri hala delilikle parlıyordu.
“Yağmur Ustası, bineğini kontrol etmeni tavsiye ederim.” Dedi Hua Cheng.
Yağmur Ustası oturdu ve siyah öküzün başını çevirdi. “Sadece bir sıyrık.”
Ancak etraftan gittikçe daha çok insan çığlığı yükseliyordu.
“Öhö, öhö, öhö, beni götür, beni götür!”
“Uzun zaman önce kaçmalıydım…”
“Onun saçmalıklarına inanmamalıydık, ne yanlış bir ölüm!”
“Gege, gege? Ekselansları!”
Son cümle fazlasıyla netti ve ses Hua Cheng’indi. Ancak o zaman Xie Lian kendine gelebildi. “Özür dilerim!”
Hua Cheng ciddi görünüyordu. “Yine ne söylediklerini anladın mı?”
Xie Lian başını salladı. Hua Cheng uzandı ve kulaklarını kapattı. “Onları dinleme. Sözleri sana yönelik değil.”
“Biliyorum.” Dedi Xie Lian.
Binlerce ceset yiyen fare dördüne doğru koşmaya başladı, siyah bir dalga gibi dökülüyorlardı. Burası kraliyet başkentiydi, önceki şehre göre nüfus daha yoğundu, bunun anlamı da daha fazla kişinin öldüğüydü, fareler için daha çok besin sağlamışlardı. Bu nedenle sayıları oldukça etkileyiciydi. Etrafları sarılıyordu. Pei Ming ciddiye almaya başlamıştı ve etrafında onu saran ince bir koruyucu hale vardı. “Siz önden gidin, ben onları uzaklaştırırım…”
Ancak beklenmedik bir şekilde o daha sözlerini bitiremeden büyük, okyanus gibi fare sürüsü çığlık attı ve belli bir yöne doğru koşmaya başladılar – Yağmur Ustasına doğru gidiyorlardı!
Kimse fark etmeden Yağmur Ustası çoktan tekrar bineğine binmişti ve tam ters yöne doğru koşuyorlardı. Öküz çoktan on metre kadar uzaklaşmıştı, ama çok hızlı gitmiyordu; ceset yiyen farelerin yetişemeyeceği kadar hızlıydı ama onların görüş alanında kalacak kadar da yavaştı, onlara yetişemeden kovalamalarını sağlayacak mükemmel mesafeyi koruyordu.
Yushi Huang uzaklardan seslendi. “Lordlarım, lütfen yolunuza devam edin ben onları uzaklaştırırım.”
Yağmur Ustası öküzünün sırtında ilerlerken, yol boyunca olgunlaşmış beyaz pirinçler saçıyordu. Fareler pirinci severlerdi sonuçta ve kim bilir kaç yüz yıldır böylesine olgun ve beyaz tahıllar görmemişlerdi, bu nedenle hepsi onun peşindeydi. Pei Ming’in yapmak istediği şey Yağmur Ustası tarafından çalınmıştı, yüzünde çelişkili bir ifade vardı.
Hua Cheng ellerini indirdi ve konuştu. “Gege, gidelim.”
Xie Lian ceset yiyen farelerin sesini duyduğu zaman başına ağrılar giriyordu, bu nedenle fareler uzaklaşınca rahat bir nefes aldı ve başını salladı. Ancak Pei Ming onlara döndü. “Böylece gidecek misiniz?”
“Evet?” Dedi Hua Cheng.
Pei Ming kaşlarını çattı. “Yağmur Ustası tek başına başa çıkamaz, böylece kaçması inanılır gibi değil.” Ardından bir süre düşündükten sonra nihai kararını verdi. “Ekselansları, siz ikiniz önden gidebilirsiniz. Eğer size yetişirsem, kutsal tapınakta buluşuruz!”
Ardından döndü ve Yağmur Ustasının peşinden koşmaya başladı.
Xie Lian şaşırıp kalmıştı. “Neden General Pei, Yağmur Ustasının kendi başının çaresine bakamayacağını düşünüyor? Düşününce, Yağmur Ustasının oldukça avantajlı olduğu bariz değil miydi?”
Hua Cheng güldü. “Muhtemelen bir kadının onu korumasını kabullenemiyor.”
Daha fazla vakit kaybetmeden kraliyet şehrini ve sayısız boş kabuktan taş insanları aştılar, ve büyük dağa doğru koşmaya başladılar.
En sonunda Ocak’a adım attılar.
Dağın kan rengine boyanmış gibi görünmesinin nedeni, dağdaki tüm ağaçların kırmızı renkte olmasıydı. Akçaağaç değillerdi, ama akçaağaç gibi kızıllardı; kan rengiydiler. Xie Lian aynı zaman kan kokusu da alabiliyordu. Görünüşe göre buradaki bitkilerin besin maddesi uzunca bir süre boyunca öfke ve insan kanı olmuştu.
Dördüncü Wu Yong Tapınağı Ocak’a çıkarken yolun yarısına yerleşmişti, dört tapınağın en büyüğüydü ve kıyasla, içlerinden en iyi korunmuş olanıydı. Salonun içerisinde de pek çok taş insan vardı, her birinin pozu ve yüz ifadesi birbirinden farklıydı. İkisi doğrudan büyük salona koştular ve içeriye girdiklerinde bir duvar resmi daha gördüler.
Ancak Hua Cheng bir bakış attı ve konuştu. “Görünüşe göre bizden önce başka birisi gelmiş.”
Büyük salonda sadece bir duvar resmi vardı. Diğer ikisi, bulundukları duvarlar sağlam olduğu halde çizilmiş ve yok edilmişti.
İlk defa böyle bir durumla karşılaşıyorlardı. Xie Lian şaşkındı. “Bunu kim yapmış olabilir?”
Duvar resimlerini kimin yaptığını bile bilmiyorlardı ve bir de denkleme resimleri yok eden birisi daha eklenmişti. Yine de vakitleri sınırlıydı, bu nedenle de geride kalan resmi incelediler. Daha tek bir bakışta, daha yanına bile yaklaşmadan Xie Lian’ın tüyleri diken diken olmuştu. “BU NE?!”
Bu duvar resmi diğer üç tapınaktakinden tamamen farklıydı. Bu resimde tek bir kişi vardı, ancak renkler karaydı, çizgiler ve yüzler tümüyle çarpıktı, resimdeki kişinin kim olduğu bile anlaşılmıyordu, sadece parçalanmış kıyafetler içinde birisiydi.
Ama bu daha hiçbir şeydi. Xie Lian’ı ürperten şey bu kişinin işkence çeken yüzüydü. Kendi kıyafetlerini yırtmış ve cildini gözler önüne sermişti.
Bedenin üzerinde üç adet yüz vardı ve her biri kendisi kadar büyük acılar içerisindeydi.
Bu İnsan Yüzü Hastalığıydı!
Böyle bir sahnenin ardından Xie Lian farkında olmadan başına sarılmış mırıldanıyordu. “…Bu aynısı. Aynısı!”
Wu Yong’un Veliaht Prensi de İnsan Yüzü Hastalığından mustaripti!
Neden bu kişi kendisiyle aynı şeyleri yaşamıştı?!
Hua Cheng onun nasıl bir anda çöktüğünü fark etmişti ve destek oldu. “Ekselansları, artık bakma.”
Bir süre tereddüt ettikten sonra, Xie Lian’ı çekti ve kollarının arasına aldı, ses tonu katı ama nazikti. “…Pekala! Ekselansları, beni dinle. Beni dinle… daha önce karşılaştığımız tüm duvar resimleri kronolojik bir sırayla ilerliyordu; en sonuncusunda Wu Yong’un Veliaht Prensi bir köprü inşa etmişti, bu nedenle bir sonraki hemen sonrasında yaşanan olayları göstermeliydi. Ama bu duvar resmi sonuncusuyla bağlantılı değil, zaman çizgisinde bir kopma var, değil mi?”
Bu esnada Xie Lian İnsan Yüzü Hastalığı nedeniyle tümüyle sarsılmış bir haldeydi, hastalığın gölgesi kalbinde büyük bir yer kaplıyordu, bu nedenle donakalmıştı. Ancak hemen kendisine geldi ve düşünmeye başladı. “Haklısın… eksik bir parça olmalı. Birisi biz gelmeden önceki iki resmi yok etmiş.”
“Bu kişi diğer iki resmi yok ettiği halde neden sonuncusunu yok etmemiş?” Diye sordu Hua Cheng. “Neden sadece bunu bırakmış? Ve neden İnsan Yüzü Hastalığını göstereni bırakmış?”
“İki ihtimal var.” Dedi Xie Lian. “İlki, bu duvar resminin konuyla alakası olmaması, geride kalsa da bir şey değiştirmeyeceği. Diğer ikisini görmemiz daha önemliydi.”
“Peki ikincisi?” Diye sordu Hua Cheng.
Xie Lian yavaşça konuştu. “Bu kişi üç duvar resmini de yok etti, bu ise sonrasında resmedildi. Sahte.”
“Evet.” Dedi Hua Cheng. “Yol boyunca gördüğümüz tüm duvar resimleri bile sahte olabilir. Cevaba çok yakınız, bu yüzden, şimdilik buna çok kafa yormayalım olur mu?”
Bunca zamandır onun kollarında duran Xie Lian en sonunda, duvar resmini tümüyle aklından uzaklaştırabilmişti. Ancak o zaman dışarıdan nasıl göründüklerini fark etti ve kendisini onun kollarından uzaklaştırmaya çalıştı. “Ne kadar utanç verici, San Lang biraz önce ben çok…”
Ancak Hua Cheng onun kaçmasına izin vermedi ve hemen daha sıkı sarıldı, gülümsüyordu. “Utanılacak bir şey yok, ama…”
Başını eğdi ve devam etti. “Aslında, üçüncü bir ihtimal daha var.”
Xie Lian’ın yüzünün alt yarısı onun omzuna gömülmüştü ve Hua Cheng’in sesi hemen kulağındaydı; çok ama çok kısıktı, öyle ki Xie Lian dışında hiç kimse duyamazdı.
Xie Lian solukları hafifçe sıklaştı ve Hua Cheng’in fısıltısını dinledi.
“Üçüncü bir ihtimal daha var, bu kişi aslında üç duvar resmini de yok etmek istemişti, ama vakti kalmadı. Tam diğer ikisini yok etmişti ki biz geldik. Yani şu anda büyük salonda saklanıyor.”
Çevirmen: Nynaeve
143 notes
·
View notes
Text
Turkish Vocab - High Fantasy
from Jackapiel’s French High Fantasy Vocab post Nouns elf - elf cüce - dwarf trol - troll buçukluk - halfling peri - fairy imp, afacan, küçük şeytan - imp cin - genie, demon, goblin vampir - vampire kurt adam - werewolf kurt - wolf ejderha - dragon insan başlı at - centaur yarı insan yarı boğa canavar - minotaur canavar - monster büyücü - sorcerer, wizard, magician sihirbaz - wizard cadı - witch ozan, saz şairi - bard şövalye - knight korucu - ranger rahip - cleric barbar - barbarian savaşçı - fighter, warrior keşiş - monk düzenbaz - rogue falcı - warlock hırsız - thief han - inn hancı - innkeeper zindan - dungeon zırh - armor ruh çağıran falcı - necromancer prens - prince prenses - princes kral - king kraliçe - queen krallık - kingdom kılıç - sword yay ve ok - bow and arrow hançer - dagger ıksir - potion büyü - magic, sorcery, spell büyücülük - sorcery büyüleme - enchantment kristal - crystal altın sikkeler - gold coins gümüş sikkeler - silver coins lonca - guild Verbs kazığa oturtmak - to impale polemiğe girmek - to joust öldürmek - to slay/kill (büyü) dökmek, atmak - to cast (a spell) anlaşmak, komplo kurmak - to conspire pes etmek, vermek - to yield fethetmek - to conquer
Adjectives pullu - scaly ışıldayan - shining cesur, yürekli - courageous sert - tough alçakgönüllü - lowly, humble yozlaşmış - corrupt kötü niyetli - malevolent büyülü - magical hayırsever, yardımsever - benevolent eski, antik - ancient zayıf - weak, frail
52 notes
·
View notes
Note
seni çok etkileyen bir şey?
bir şey değilde şu rivayeti çok beğenmiştim,
yunan mitolojisinde bulunan birçok hikayeden biri de apollon ile daphne (defne)‘nin hikayesidir. mitoloji de bu hikayenin geçtiği yer ise antakya(hatay)’nın harbiye ilçesidir.
apollon mitolojide güneşin, ışığın, şiirin, müziğin, okun, kehanetin tanrısıdır. zeus’un oğlu, artemis’in kardeşi apollon çok iyi bir okçudur.
daphne ise nehir tanrısı peneus’un kızıdır. çok güzel olmasıyla ünlü olan bu su perisine aşık olan birçok erkek olmuştur. ancak defne hayatı boyunca evlenmemeye kararlıdır ve bu nedenle hiçbir evlenme talebini kabul etmemiştir.
günlerden bir gün apollon dört tanrısal atın çektiği arabasıyla gökyüzünü gezerken kendisi gibi bir okçu olan aşk tanrısı eros ile karşılaşır. eros o sırada insanları aşık etmek için kullandığı ok ve yayı ile ilgilenmekle meşguldür. yakın zamanda bir ejderha öldürmüş ve zaferinden dolayı kibirlenmiş olan apollon eros’a seslenir:
- ey aşkın tanrısı! bu savaş araçları senin eline hiç yakışmıyor. onları bana verirsen, uygun olan yerde, yani savaş meydanlarında kullanırım. bilirsin benim attığım ok yerini bulur, bu konuda benim üzerime yoktur.
eros apollon’un bu küçümseyici tavrına çok sinirlenmiş. apollon'a demiş ki:
- ey güneşin, müziğin, okun tanrısı güçlü ve akıllı apollon. söylediklerinde elbette ki doğruluk payı var. senin okların her şeyi vurur mutlaka. ama unuttuğun bir şey var ki o da benim oklarım seni bile vurabilir. benim işimi neden böyle küçümsüyorsun.
eros sözlerini bitirdikten sonra apollon'un yanından hızla uzaklaşmış, ancak apollon’a zamanı geldiğinde ders vermeye yemin etmiş.
apollon günlerden bir gün yeşillikler içindeki ülkesinde oturmuş lirini çalarken, ormanda yalnız başında dolaşmakta olan güzeller güzeli su perisi daphne'yi görmüş. onu görür görmez bütün vücudunu bir titreme almış. kendinden geçmiş bir halde tanrıçaları bile kıskandıran bir güzelliğe sahip olan bu su perisini izlemeye başlamış. ancak onları izleyen birisi daha varmış: aşk tanrısı eros. eros, apollon'un kendisini küçümsemesinin intikamını almanın vaktinin geldiğini görünce sevinmiş ve biri altın, biri de kurşun olan iki ok hazırlamış. altın oku apollan’a fırlatıp, onu tam kalbinden vurarak daphne’ye aşık olmasını sağlamış. kurşun oku ise daphne’ye fırlatıp onun da apollan’dan ölesiye nefret etmesini sağlamış.
apollon artık hergün bu güzeller güzeli su perisini görebilmek için gökyüzündeki krallığından inip daphne’yi gizli gizli izliyormuş. artık ne savaşlardaki başarısı, ne avdaki keskin nişancılığı, ne de ustaca çaldığı lirin tanrısal ezgileri tatmin etmiyormuş güneşin ve okun tanrısı apollon'u. hergün ormana gidip kalbini esir alan daphne'nin tanrıları kıskandıran güzelliğini izliyormuş. günler geçtikçe onu uzaktan uzağa izlemek yetmez olmuş. kendi kendine demiş ki:
- ben ışığın ve müziğin tanrısı güçlü, yakışıklı, korkusuz apollon’um. niye çekiniyorum ki? gidip şu ormanın güzel kızıyla konuşayım. aşkından dalgalanıp, göğsümü delen şu kalbimin acısını bastırayım.
kendi kendine böyle cesaret verdikten sonra güzeller güzeli daphne'nin karşısına çıkmış apollon. daphne aniden karşısına çıkan apollon'u görünce korkmuş ve ondan kaçmaya başlamış. apollon da onun peşinden koşuyormuş. bir yandan da daphne'ye, o'na olan aşkını haykırıyormuş.
- dur, kaçma benden güzeller güzeli peri kızı. ben apollon'um, güneşin, müziğin ve ışığın tanrısı. senin düşmanın değilim. bütün bu yeryüzünde bana aşık olmayacak tek bir canlı bile yokken sen niye benden kaçıyorsun.
daphne'nin durmaya hiç niyeti yokmuş. tam aksine kalbindeki nefret okunun etkisiyle apollon'un bu aşk sözlerinden daha da korkmuş ve ciğerlerini yırtarcasına kaçmaya devam etmiş. apollon çaresizlik içinde daphne'yi kovalamaya devam ediyormuş. bir yandan da şöyle sesleniyormuş ona:
- kaçma benden ne olursun ey güzeller güzeli. bak ben ışığın tanrısıyım ama senin aşkından gözlerim kör oldu, okun tanrısıyım ama kalbime saplanan bu aşk okunun dermanı yok bende. dur ne olur kaçma benden, beni senin peşinden koşturan aşktır, düşmanlık değil!
bu sırada olympos'taki tahtında oturan tanrıların tanrısı zeus bütün bu olan biteni izliyormuş. oğlunun düştüğü bu içler acısı duruma üzülüyormuş ancak olaylara da müdahale etmek istemiyormuş. daphne kaçmaya, apollon da onu kovalamaya devam etmiş. bir an gelmiş ki daphne artık apollon'un yakıcı tanrısal nefesini hissetmeye başlamış ensesinde. yorgunluktan iyice titreyen bacakları artık gövdesini taşıyamayacak hale gelmiş. birden durarak ayağı ile toprağı eşelemiş ve nehir tanrısı babasından yalvararak yardım istemiş. daphne'nin içten yalvarışını duyan babası, kızına dönüşüm yeteneğini kullanarak yardım etmiş. daphne’nin vücudu birden ağırlaşmaya başlamış. ayakları toprağın derinliklerine doğru kaymış, yeryüzündeki bütün kadınları kıskandıran bedeni kabuk bağlamış, kokusundan bütün canlıların başını döndüren saçları da yapraklara dönüşmüş. ince, narin kolları uzamış ve dallara dönüşmüş ve güzel daphne bir defne ağacına dönüşmüş.
gördükleri karşısında şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış genç ve güçlü apollon. üzüntüden bol bol gözyaşı dökmüş ve defne ağacına sarılmış. güzelim yapraklarının kokusunu doyasıya içine çekmiş. apollon defne ağacına şöyle demiş:
- ey güzeller güzeli, ben seni çok sevdim. sen beni istemedin ve benden kaçtın. oysa ki ben sana ne kadar aşıktım ve şu yeryüzünde beni reddedecek başka bir canlı yoktu. ben seni karım yapacaktım. madem ki benim karım olamadın o zaman benim onur ağacım olacaksın. bundan böyle ben ve tüm kahramanlar senin ağacının dallarıyla süsleyecekler kendilerini. kokulu saçlarından olan bu ağacın yaprakları yaz ve kış yeşil kalacak ve ben onları taç yapacağım başıma.
bu içten ve tatlı sözler üzerine, defne ağacına dönen daphne saygıyla eğilmiş apollon'un karşısında. işte bu tanrısal aşk hikayesinin geçtiği yer bugünkü antakya'nın harbiye'sidir. ve derler ki; harbiye'nin şelaleleri de güzel daphne'nin döktüğü gözyaşlarıdır...
2 notes
·
View notes
Text
Defne yaprağını o kadar severim ki! Her zaman bitki çayını yaparım! Hadi buralardan bir hikaye göstereyim size;
DAPHNE İLE APOLLON ' UN HİKAYESİ
- BİR HARBİYE MASALI -
Antik Yunanlılar doğayı betimlemek için mitolojilerinden faydalanmışlar, doğayı mitolojileri ile açıklamaya çalışmışlardır. Yunan mitolojisinde bulunan birçok hikayeden biri de Apollon ile Daphne(Defne)‘nin hikayesidir. Mitoloji de bu hikayenin geçtiği yer ise Antakya’nın Harbiye ilçesidir.
Apollon mitoloji de güneşin, ışığın, şiirin, müziğin, okun, kehanetin tanrısıdır. Zeus’un oğlu, Artemis’in kardeşi Apollon çok iyi bir okçudur.
Daphne ise nehir tanrısı Peneus’un kızıdır. Çok güzel olmasıyla ünlü olan bu su perisine aşık olan birçok erkek olmuştur. Ancak Defne hayatı boyunca evlenmemeye kararlıdır ve bu nedenle hiçbir evlenme talebini kabul etmemiştir.
Günlerden bir gün Apollon dört tanrısal atın çektiği arabasıyla gökyüzünü gezerken kendisi gibi bir okçu olan aşk tanrısı Eros ile karşılaşır. Eros o sırada insanları aşık etmek için kullandığı ok ve yayı ile ilgilenmekle meşguldür. Yakın zamanda bir ejderha öldürmüş ve zaferinden dolayı kibirlenmiş olan Apollon Eros’a seslenir:
- Ey aşkın tanrısı! Bu savaş araçları senin eline hiç yakışmıyor. Onları bana verirsen, uygun olan yerde, yani savaş meydanlarında kullanırım. Bilirsin benim attığım ok yerini bulur, bu konuda benim üzerime yoktur.
Eros Apollon’un bu küçümseyici tavrına çok sinirlenmiş. Apollon'a demiş ki:
- Ey Güneşin, müziğin, okun tanrısı güçlü ve akıllı Apollon. Söylediklerinde elbette ki doğruluk payı var. Senin okların her şeyi vurur mutlaka. Ama unuttuğun bir şey var ki o da benim oklarım seni bile vurabilir. Benim işimi neden böyle küçümsüyorsun.
Eros sözlerini bitirdikten sonra Apollon'un yanından hızla uzaklaşmış, ancak Apollon’a zamanı geldiğinde ders vermeye yemin etmiş.
Apollon günlerden bir gün yeşillikler içindeki ülkesinde oturmuş lirini çalarken, ormanda yalnız başında dolaşmakta olan güzeller güzeli su perisi Daphne'yi görmüş. Onu görür görmez bütün vücudunu bir titreme almış. Kendinden geçmiş bir halde tanrıçaları bile kıskandıran bir güzelliğe sahip olan bu su perisini izlemeye başlamış. Ancak onları izleyen birisi daha varmış: Aşk tanrısı Eros. Eros, Apollon'un kendisini küçümsemesinin intikamını almanın vaktinin geldiğini görünce sevinmiş ve biri altın, biri de kurşun olan iki ok hazırlamış. Altın oku Apollan’a fırlatıp, onu tam kalbinden vurarak Daphne’ye aşık olmasını sağlamış. Kurşun oku ise Daphne’ye fırlatıp onun da Apollan’dan ölesiye nefret etmesini sağlamış.
Apollon artık hergün bu güzeller güzeli su perisini görebilmek için gökyüzündeki krallığından inip Daphne’yi gizli gizli izliyormuş. Artık ne savaşlardaki başarısı, ne avdaki keskin nişancılığı, ne de ustaca çaldığı lirin tanrısal ezgileri tatmin etmiyormuş güneşin ve okun tanrısı Apollon'u. Hergün ormana gidip kalbini esir alan Daphne'nin tanrıları kıskandıran güzelliğini izliyormuş. Günler geçtikçe onu uzaktan uzağa izlemek yetmez olmuş. Kendi kendine demiş ki:
- Ben ışığın ve müziğin tanrısı güçlü, yakışıklı, korkusuz Apollon’um. Niye çekiniyorum ki? Gidip şu ormanın güzel kızıyla konuşayım. Aşkından dalgalanıp, göğsümü delen şu kalbimin acısını bastırayım.
Kendi kendine böyle cesaret verdikten sonra güzeller güzeli Daphne'nin karşısına çıkmış Apollon. Daphne aniden karşısına çıkan Apollon'u görünce korkmuş ve ondan kaçmaya başlamış. Apollon da onun peşinden koşuyormuş. Bir yandan da Daphne'ye, O'na olan aşkını haykırıyormuş.
- Dur, kaçma benden güzeller güzeli peri kızı. Ben Apollon'um, güneşin, müziğin ve ışığın tanrısı. Senin düşmanın değilim. Bütün bu yeryüzünde bana aşık olmayacak tek bir canlı bile yokken sen niye benden kaçıyorsun.
Daphne'nin durmaya hiç niyeti yokmuş. Tam aksine kalbindeki nefret okunun etkisiyle Apollon'un bu aşk sözlerinden daha da korkmuş ve ciğerlerini yırtarcasına kaçmaya devam etmiş. Apollon çaresizlik içinde Daphne'yi kovalamaya devam ediyormuş. Bir yandan da şöyle sesleniyormuş ona:
- Kaçma benden ne olursun ey güzeller güzeli. Bak ben ışığın tanrısıyım ama senin aşkından gözlerim kör oldu, okun tanrısıyım ama kalbime saplanan bu aşk okunun dermanı yok bende. Dur ne olur kaçma benden, beni senin peşinden koşturan aşktır, düşmanlık değil!
Bu sırada Olympos'taki tahtında oturan tanrıların tanrısı Zeus bütün bu olan biteni izliyormuş. Oğlunun düştüğü bu içler acısı duruma üzülüyormuş ancak olaylara da müdahale etmek istemiyormuş. Daphne kaçmaya, Apollon da onu kovalamaya devam etmiş. Bir an gelmiş ki Daphne artık Apollon'un yakıcı tanrısal nefesini hissetmeye başlamış ensesinde. Yorgunluktan iyice titreyen bacakları artık gövdesini taşıyamayacak hale gelmiş. Birden durarak ayağı ile toprağı eşelemiş ve nehir tanrısı babasından yalvararak yardım istemiş. Daphne'nin içten yalvarışını duyan babası, kızına dönüşüm yeteneğini kullanarak yardım etmiş. Daphne’nin vücudu birden ağırlaşmaya başlamış. Ayakları toprağın derinliklerine doğru kaymış, yeryüzündeki bütün kadınları kıskandıran bedeni kabuk bağlamış, kokusundan bütün canlıların başını döndüren saçları da yapraklara dönüşmüş. İnce, narin kolları uzamış ve dallara dönüşmüş ve güzel Daphne bir defne ağacına dönüşmüş.
Gördükleri karşısında şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış genç ve güçlü Apollon. Üzüntüden bol bol gözyaşı dökmüş ve defne ağacına sarılmış. Güzelim yapraklarının kokusunu doyasıya içine çekmiş. Apollon Defne ağacına şöyle demiş:
- Ey güzeller güzeli, ben seni çok sevdim. Sen beni istemedin ve benden kaçtın. Oysa ki ben sana ne kadar aşıktım ve şu yeryüzünde beni reddedecek başka bir canlı yoktu. Ben seni karım yapacaktım. Madem ki benim karım olamadın o zaman benim onur ağacım olacaksın. Bundan böyle ben ve tüm kahramanlar senin ağacının dallarıyla süsleyecekler kendilerini. Kokulu saçlarından olan bu ağacın yaprakları yaz ve kış yeşil kalacak ve ben onları taç yapacağım başıma.
Bu içten ve tatlı sözler üzerine, defne ağacına dönen Daphne saygıyla eğilmiş Apollon'un karşısında. İşte bu tanrısal aşk hikayesinin geçtiği yer bugünkü Antakya'nın Harbiye'sidir. Ve derler ki; Harbiye'nin şelaleleri de güzel Daphne'nin döktüğü gözyaşlarıdır !
2 notes
·
View notes
Text
KURGU
RPG Group : Prophétie'nin büyülü dünyasına hoş geldin!
Bazen anıları şişelemek, geleceği görmek, bir hayvana dönüşmek ya da ölümü durdurabilmek isteriz. İşte tam da bu noktada RPG Group : Prophétie size kapılarını aralıyor. Londra'nın sokaklarında dolanırken hangi büyünün sizi alıp bambaşka diyarlara götüreceğini tahmin etmeniz neredeyse imkansızken, büyücü/cadı kimliğinizi saklamak için çeşitli kararlar almak ve ne pahasına olursa olsun onları gizli tutmak zorunda kalabilirsiniz. Birbirinden farklı yaşamlarla ve mesleklerle yüzyıllardır kimliklerini saklı tutmakta başarılı olmuş atalarımızın izinden giderek kendi hikayemizi büyülü tuğlalarla örmeye hazırlanıyoruz.
Mesleğini seç ve büyü dünyasına doğru ilk adımlarını at! Emektar baykuşlarımızın yerine muggle nimeti olan cep telefonlarının kullanıldığı günümüz büyücülük dünyasında neler olduğuna gelin beraber bakalım.
Bazı öne çıkan meslekler:
⤷ Aşağıda listelenen mesleklerin tamamı büyü kavramı ile ilişkilidir. Büyü ile ilişkin olan başka meslekleri de tercih edebilirsiniz.
⚜ Seherbaz
⚜ Kâhin
⚜ Büyüzoolog
⚜ Astronom
⚜ Profesör - Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu
⤷ Uçuş Profesörü
⤷ İksir Profesörü
⤷ Biçim Değiştirme Profesörü
⤷ Büyü Profesörü
⤷ Bitki Bilimi Profesörü
⤷ Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörü
⤷ Astronomi Profesörü
⤷ Kehanet Profesörü
⤷ Muggle Bilimi Profesörü
⤷ Simya Profesörü
⤷ Aritmatik Profesörü
⤷ Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
⤷ Antik Runlar Profesörü
⤷ Müzik Öğretmeni
⤷ Ruhani Varlıklar Profesörü
⚜ Ejderha Terbiyecisi
⚜ Asa Yapımcısı
⚜ Quidditch Oyuncusu
⤷ Puddlemere United: Puddlemere United ‘Vurun O Bludgerlara Çocuklar, Ve Atın Şu Quaffle'ı Buraya’ gibi heyecanlı şarkılarıyla bu süpürge sopa sallama oyununun hayranlarınca takdir edilir. Eski Gryffindor takım kaptanı Oliver Wood‘u kapmakla kalmadılar, Albus Dumbledore‘un da tercih ettiği bir takım oldular.
⤷ The Ballycastle Bats: Bu Kuzey İrlanda takımı kaymak birası reklamlarında da yer alan maskotları meyve yarasası Barny ile ünlüdür. Yarasa teması elbette cübbelerine de işlemiştir; siyah cüppe üstüne kıpkırmızı bir yarasa logosu. Bu kendilerine gökyüzünden gelirlerken heybetli bir görünüm de sunuyor. Ayrıca The Ballycastle Bats yirmi yedi şampiyonlukla İngiltere ve İrlanda Ligi’ndeki ikinci en iyi takım olmakla da ünlüdürler. Bazıları bunun maskotları Barny‘den daha önemli olduğunu düşünebilir.
⚜ Editör - Gelecek Postası
⚜ Kütüphane çalışanı
⚜ Doktor - St. Mungo Sihirsel Hastalıklar ve Sakatlıklar Hastanesi
⚜ Memur - Sihir Bakanlığı
⤷Büyülü Taşımacılık Dairesi
⤷Muggle Eşyalarının Doğru Kullanılması Bürosu
⤷Büyü Yasaları Uygulama Dairesi
⤷Büyü Kazalarını Düzeltme Servisi
⤷Cincüce Bağlantı Dairesi
⤷Deneysel Büyüler Dairesi
⤷Esrar Dairesi / Adı-Ağza-Alınmayanlar
⤷Büyülü Yaratıklar Dairesi
⤷Muggle Eşyalarının Kötüye Kullanımı
⤷Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi
⤷Sihrin Uygunsuz Kullanımı Dairesi
⤷Sihir Bakanlığı Gizem Dairesi
⤷Sihirli Yaratıkların Düzenlenmesi ve Denetimi Dairesi
⤷Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi
⤷Sihirli Afetler Dairesi
⤷Sihirli Kanun Yürütme Timi
⤷Tehlikeli Yaratıkların Yönetimi
⤷Uluslararası Sihirsel İşbirliği Bölümü
⤷Unutturma Bölümü
⤷Yasaklanmış Büyülenebilen Nesneler Sicil Dairesi
⤷Seherbaz Bürosu
Büyü temellerini henüz atıyorsan, buraya kulak ver! Dünyanın en prestijli büyü okullarından biri olan Hogwarts'ta cadılık ve büyücülük hakkında ufkunuzu genişletmeye hazırlanın. Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu, birbirinden özel dört binaya giriş yapmanızı bekliyor. Bu binalar Hogwarts tarihindeki dört büyük büyücü olan Godric Gryffindor, Helga Hufflepuff, Rowena Ravenclaw ve Salazar Slytherin'in kurmuş, cesaretiyle ünlü Gryffindor, akıllı ve çalışkan öğrencilerin yuvası Ravenclaw, hırslı ve biraz da karanlık tiplere ev sahipliği yapan Slytherin ve iyiliksever öğrencileriyle nam salmış Hufflepuff!
⚜ Gryffindor: Bu bina, cesaret, sadakat ve kahramanlığa değer verir. Ambleminde aslanı kullanan bina, renk olarak da kırmızı ve altın rengini benimsemiştir. Minerva McGonagall, Gryffindor'un başkanıyken, Nerdeyse Kafasız Nick (Sr. Nicholas) bu binanın hayaletidir. Binanın ortak odası ve yatakhaneleri Hogwarts kulelerinden birindedir. Bu kulenin girişi yedinci katta olup şişman ve kötü sesli bir kadının portresiyle korunmaktadır. Sıkça değişen parola söylendiğinde kapısını açar. Parola söylenmeden önce kulaklara zarar bir şarkı söyler. Portrenin arkasındaki büyük ortak odada şömine ve yatakhanelere çıkan merdivenler dikkat çeker. Oda yumuşak kırmızı renkte koltuklar, çalışma masaları ve bir boy aynası ile döşelidir.
⚜ Ravenclaw: Bu bina, zeka, bilgi ve erdeme değer verir. Ambleminde Kartalı kullanır. Renk olarak da mavi ve bronzu benimsemiştir. Filius Flitwick, Ravenclaw'un başkanıyken, Gri Leydi (Helena Ravenclaw) binanın hayaletidir. Bina Hogwarts'ın kuzey cephesindeki bir kulede bulunmaktadır. Ravenclaw ortak salonu arması gibi mavi ve bronz renktedir. Tavanında büyük salondaki gibi hareket eden yıldızlar ve bulutlar vardır. Odanın bir köşesinde Rowena Ravenclaw'un bir heykeli, heykelin başında da Diadem vardır. Heykel özel bir büyü ile korunmaktadır. Binanın ortak salonuna parola ile girilmez. Kapıya gelen her öğrenci tokmağı çevirir, kapı onlara bir soru sorar, eğer öğrenci soruyu bilirse kapıdan geçebilir. Öğrenciler soruları bildiklerinde kapı onları över.
⚜ Slytherin: Bu bina, hırsa, güce ve azme değer verir. Ambleminde yılanı kullanan bina, renk olarak da yeşil ve gümüşü benimsemiştir. Severus Snape Slytherin'in başkanıyken, Kanlı Baron binanın hayaletidir. Slytherin ortak odası ve yatakhanesi zindanda yer almaktadır. Sert taşlardan yapılmış uzun ortak oda yer altındadır ve tavandan sarkan yeşilimsi ışıklarla aydınlanırlar. Odada çoğu şey siyah deridir. Korkutucu heykellerle doludur.
⚜ Hufflepuff: Bu bina adalete, barışa ve kardeşliğe önem verir. Pomona Sprout Hufflepuff'ın başkanıyken, Şişman Keşiş binanın hayaletidir. Amblemlerinde bir porsuğa yer vermişlerdir, renk olarak da sarıyı benimsemişlerdir. Birçok yetenekli büyücü ve seherbaz bu binadan çıkmıştır. Haksızlığa tahammül edemezler, iyi kalpli ve dürüst öğrencileri bünyesinde barındırır.
Bu dört ana binaya yerleşen öğrenciler aylık olarak verilecek olan ‘Aktiflik Kupası’ için yarışarak binalarına puan kazandırırlar. Belirli aralıklarla Quidditch ve Üç Büyücü Turnuvaları yapılır, galip gelen takım&kişi Hogwarts'ta büyük bir üne sahip olur.
Bunun yanı sıra temel derslerimiz ve seçmeli derslerimiz vardır. Her öğrenci temel derslerin yanı sıra, seçtikleri seçmeli dersi de takip ederler. Temel dersler: Uçuş dersi, İksir dersi, Biçim Değiştirme dersi, Büyü dersi, Bitki Bilimi dersi, Karanlık Sanatlar dersi, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi, Astronomi dersi ve Büyücülük Tarihi dersi iken; seçmeli dersler ise: Kehanet dersi, Muggle dersi, Simya dersi, Aritmatik dersi, Sihirli Yaratıkların Bakımı dersi, Antik Runlar dersi ve Cisimlenme dersidir. Ayrıca müfredatta bulunan müzik dersi ile, istekli ve yetenekli öğrenciler Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'nun Kurbağa Koro'suna katılırlar.
⠀⠀𝐫𝐩𝐠 𝐠𝐫𝐨𝐮𝐩 ╱ 𝐏𝐑𝐎𝐏𝐇𝐄𝐓𝐈𝐄 : büyücülük dünyası'nın kapılarını aralamaya hazır mısın?
1 note
·
View note
Text
Winter Has Come
Sekiz sezonluk Game of Thrones efsanesinin final sezonuna tanık olduğumuz şu günlerde her konuda yorum yapma dürtüm beni ele geçirdi ve yeni blogumda savaş sahnesinden hemen önce bir yazı yazmak istedim. Malum, henüz bitmemiş olmasına rağmen efsane olarak adlandırılan dizi hakkında söylenecek çok söz, taşlanacak çok karakter, yapılacak çok yorum var. Sekizinci sezonun ilk iki bölümünün bizi, ölülerle yaşayanların savaşına hazırlamak ve karakterlerle, bir çoğu ölmeden önce, son kez kucaklaşmak için yazıldığı oldukça açıktı. Onlarla son kez şömine başında oturduk, son kez içtik, son kez küfrettik ve savaş borusunun duyulduğu an hep birlikte kabullendik ki Eski ve Yeni Tanrılar’ın onlar için yazdığı sondan kaçamayız. Winterfell Kalesi’nde, birçok karakterin yıllar sonra buluşmasına ve hatta hesaplaşmasına şahit olduk. En dikkat çekici olan şüphesiz Bran ve eski dostu Jaime arasındakiydi. İlk karşılaşmalarında Jaime Lannister altın saçlı ve iki eli olan genç bir şövalyeydi ve ufak Bran’i acımasızca kaleden itip nefret edilen GoT karakterleri listesinin tepesine bilindik Lannister kibriyle, bacak bacak üstüne atarak oturmuştu. Yıllar sonra ise karşı karşıya duranlar Bran Stark ve Jaime Lannister değildi.
Jaime artık aşık olduğu kız kardeşinin sinsiliğini kabullenmiş, sağ eli olmayan ve kibrini de sağ eliyle birlikte kaybetmiş bir adam, Bran Stark ise geçmişte ve şu anda istediği gibi fink atabilen Üç Gözlü Kuzgun. Bran, Jaime’nin başına gelenlerden haberdar olmalı ki onu sakat bırakanın Jaime olduğunu söylemedi, onun değiştiğinin farkında ve savaş için bir kişiye bile ihtiyaçları olduğunun altını çizdi. Ama Jaime’nin eski şövalye becerilerinden geriye pek bir şey kalmadığını diziyi izleyen herkes biliyorken Jaime neden Bran’i geceden bekletecek kadar önemli biri? Bu da bizi Azor Ahai teorisine götürüyor. Ben çoğunluğun aksine sevdiği kadının kalbine bıçağı saplayıp Night King’in sonunu getirecek kişinin Jaime olmasından yanayım ve bu da o teori için küçük de olsa bir umut. Tabii hemen sonra Bran “Sonrasının olacağını nereden biliyorsun?” diyerek beni biraz gerse de hala bu teoriye en yakın kişinin Jaime olduğunu düşünüyorum. Sinek incitirken bile elli kez düşünen Jon Snow’un kraliçesi Daenerys’e zarar verebilmesi çok çok uzak bir ihtimal gibi duruyor. Kingslayer Jaime ise halkının çıkarları için neler yapabileceğini bir kez göstermişken lakaplarına bir de Queenslayer eklenmemesi için hiçbir sebep göremiyorum. Öldüreceği kadının ise Cersei değil de kolları arasında can verecek taze şövalye Brienne olma olasılığı ise görmezden gelinemeyecek kadar yüksek. Brienne için fazla mutlu bir bölüm izledik. İstediği şeye kavuştu ve sonunda yüzü güldü. GoT evrenindeki karakterlerin bir amaca yönelik yazıldığını ve görevini tamamlayanın ertesi günü göremediğini düşünürsek bence bu senaryo hala Kuzey’e gelmeyen Cersei’nin ölmesinden daha olası. Jaime o sarı çıyanı öldürsün çok isterim ama Arya’nın listesinde olduğunu da unutmamak gerek. Cersei Lannister’ın ölümünün bir Stark elinden olması her GoT izleyicisinin gizli ıslak rüyasıdır. Çünkü the North remembers, çünkü leave one wolf alive and, the lions are never safe.
Sezonun izleyici için en büyük sürprizlerinden biri de Sansa ve öne çıkan Kuzeyli ruhu. Aslında geçen sezon senaristler bize Sansa’nın dersini iyi aldığını göstermişti. Öyle ki Arya ile iş birliği yapıp, yedi sezon boyunca kaostan yaptığı merdivenlerden ona zıt giden herkesi aşağıya iten Littlefinger da bundan nasiplenen isimlerden olmuştu. Jon’u da önleyemediği saflığı konusunda uyarıp “You have to be smarter than Father. You need to be smarter than Robb.” demişti ama Jon kendisinin King in the North ilan edildiğini ancak Daenerys ile tanışana kadar aklında tutabilmişti. Jon her ne kadar Kuzeyliler’le aldıkları bağımsız olma kararını itelese de Sansa unutmuşa benzemiyor. Birinci bölümde gerilim yaşadığı Daenerys’e ikinci bölümde de savaştan sonra Kuzey’e ne olacağını sordu ve bağımsızlık kararının arkasında durduğunu gösterdi. Savaş bitince kimin sağ çıkacağı bilinmez ama yaşaması durumunda Winterfell’in yöneticisi olmak için en büyük adayın Sansa olduğu aşikar. Küçükken iki hanenin ortaklığı olarak Joffrey ile evlendirilmek istenen Sansa önce gözleri önünde babasını kaybetti, deli olduğu tescilli Joffrey ile yaşadı, Tyrion ile zorla evlendirildi, Littlefinger tarafından başka bir deli olan Ramsay Bolton’a satıldı ve tecavüze uğradı. Bunca zorluğun altından kalkışına, Battle of Bastards’ın kazanılmasındaki rolüne bir de Cersei’den öğrendiklerini eklersek hiç de küçümsenmeyecek bir noktada olduğunu görürüz. Sansa belki Arya gibi dövüşemez, Bran gibi görüleri yok ya da Jon gibi ölümden dönmedi ama hiçbirinin sahip olmadığı stratejik ve politik bilgiye sahip. Hem açıkça görülüyor ki beceriksiz ve diz çökmüş bir King in the North kulağa, tuttuğunu koparan bir Queen in the North kadar çekici gelmiyor. Daenerys de bunu görmüş olmalı ki önce onunla iyi geçinmek için karşılıklı konuşmak istedi ama Sansa’nın kararlı tavrı pek hoşuna gitmedi. Üstüne yeni öğrendiği büyük sırrı da eklersek Sansa’nın Jon’a verdiği tavsiyeye uyarak daha zeki davranması gerek.
Çünkü Daenerys, Jon’un bir Targaryen olduğunu öğrendi. İşin kötüsü bizim saf Jon’un bunu söylemekteki tek amacı hala-yeğen olmalarının aşklarına engel olacak olmasıydı ama Daenerys tahta o kadar odaklı ki ilk aklına gelen şey Jon’un yani gerçek ismiyle Aegon Targaryen’in tahtın asıl varisi olması oldu. Dany, benim son derece overrated bulduğum bir karakter. Devrimci olarak çıktığı bu yolda ona buna “Bend the knee.” deyip ejderhalarıyla tehdit edişini saymıyorum, kendisi politik zekadan da son derece yoksun. Yanındakiler olmadan karar alamayacak kadar özgüvensiz. Son bölümde Cersei’ye güvendiği için Tyrion’ı suçladı ama kraliçe olarak son kararı verecek olanın kendisi olduğunu ve muhakeme yeteneğine sahip olması gerektiğini, her an yanında ona tavsiye verecek biri bulamayacağını unuttu. Krallık yönetmek ejderhalarla köle taciri yakmaya benzemiyor Danyciğim, medeniyete hoş geldin. Taht oyunları kılıçla değil zekayla oynanır. Daenerys her kraliçeyim diye böbürlenip tehditler savurduğunda aklıma hiç de sevmediğim ancak zekasından da şüphe duyulamayacak Tywin Lannister geliyor. “Any man who must say, I am the king, is no true king." George R.R. Martin abimizin de bu sözleri öylesine yazdığı hiç zannetmiyorum ve daha doğrusu öyle umuyorum çünkü benim için olabilecek en kötü son Dany ve Jon’un mutlu ailecilik oynadığı bir final olur. Ned Stark gibi bir adamın kellesini ilk sezonda gövdesinden ayıran diziden daha fazlasını beklemek de hakkım diye düşünüyorum. Daha birçok buluşma gördük ama ilk iki bölümün dişe dokunur kısmı bunlardı aslında. Senaristler konu bulamamış olacaklar ki bize ejderha binmeli sahneleri reva gördüler. O sahnenin ucuzluğunu ve serinin ruhundan kopukluğunu saymıyorum bile. İlk iki bölümü birleştirip 90 dakikalık bir bölüm yapmak, diziye aykırı sahneleri atıp olaya odaklanmak çok daha mantıklıydı. Savaş meraklısı olduğumdan değil ama yazılan sahneler akıl dolu diyaloglar olmaktan çok uzaktı ve senaristlerin karakterlere yazdığı kötü espriler beni Night King’den daha fazla ürküttü. Umarım kalan dört bölüm hevesimizi kursağımızda bırakmaz ve diğer sezon yaşanan tutarsızlıklar tekrarlanmaz. Savaş sahnesi için bir yandan sabırsızlanırken diğer yandan da ölecek karakterlere kendimi hazırlamaya çalışıyorum. Sürpriz olarak bir ana karakter ölümü bekliyorum ama bu Stark ailesinden biri olmasın diye el açacak durumdayım. Bir yüzü gülmesin mi bu çocukların artık? Bitmedi mi çileleri? Dizinin olası bir Dany kraliçeliği/Jon krallığı ile bitmesindense de Night King zaferini yeğlerim. Hazır Night King aslında bir Stark teorisi de ortalarda dolaşırken beni oldukça tatmin eder, üstüne de bir keyif kahvesi içerim. Umarım kalan dört bölüm aksiyon dolu olmakla birlikte sorulara da cevap verir yoksa Game of Thrones, final sezonunda katledilen diziler rafına, tam da Lost’un yanına kaldırılacak.
1 note
·
View note
Text
House of the Dragon İzle
House of the Dragon İzle, Game of Thrones hayranlarının merakla beklediği House of the Dragon sonunda HBO Max platformunda sevenleriyle buluştu. Game of Thrones dizisi M.S. 298 – 305 yıllarında (Fatih Aegon’un Westeros’u fethi, Yedi Krallığın birleşmesi ve Demir Taht’ta Targaryen hanedanının kurulmasına atıfta bulunan Fetih’ten Sonra) geçmektedir. Yeni prequel House of the Dragon bundan neredeyse 200 yıl önce, MS 101 yılında başlıyor ve ardından hızla Kral Viserys I’in hükümdarlığının dokuzuncu yılına atlıyor.
Game of Thrones’un 200 yıl öncesinde geçen House of the Dragon’da Prens Daemon Targaryen rolünde Matt Smith, Prenses Rhaenyra Targaryen rolünde Emma D’Arcy, Kral Viserys Targaryen rolünde Paddy Considine, Otto Hightower rolünde Rhys Ifans ve Alicent Hightower rolünde Olivia Cooke yer alıyor. Daemon, George R.R. Martin’in A Song of Ice & Fire kitaplarından uyarlanan orijinal diziyi izletiyoruz.com ekibi olarak sizlere sunmaktan mutluluk duyarız.
HOUSE OF THE DRAGON DİZİSİ KONUSU
House of the Dragon, Targaryen hanedanlığının ilk yüzyılının sonunda düzenlenen bir toplantı sırasında bu yeni daha doğrusu eski dünyaya getiriliyoruz. Aile üyeleri Harrenhal’da Kral Jaehaerys tarafından konseye çağırılır. Ailenin yönetimi güçlü olsa da 10 yetişkin ejderhasıyla, dünyadaki hiçbir güç Krala karşı duramazdı. Kralın sağlığı iyi değil ve iki oğlu da öldüğü için, halefini seçmek üzere bir toplantı düzenlenir.
Binden fazla lordun katılmasına ve 14 teklif yapılmasına rağmen, sadece iki potansiyel varis gerçekten değerlendirilir. Prenses Rhaenys Targaryen, kralın en yaşlı torunu ve Prens Viserys Targaryen, kralın en yaşlı erkek torunu. Kral ölümünden sonra Demir Taht’a oturacak kişiyi açıklarken her ikisi de eşleriyle birlikte kralın yanında olur. Lordlar tahta geçmek yerine babaları Viserys’i seçtiklerini belirtirler. Lordların duyurusundan sonra Rhaenyra Targaryen kendini resmen tanıtır. Ardından konseyin, Jaehaerys sonrası kimin başa geçeceği konusunda bir savaşı önlemek için toplandığını, çünkü, Ejderha’nın evini yıkabilecek tek şeyin kendisi olduğunu belirtir.
HOUSE OF THE DRAGON İZLE
Ardından bir başlık kartı bizi Kral Viserys’in hükümdarlığının dokuzuncu yılına, “Deli Kral Aerys’in ölümünden ve kızı Prenses Daenerys Targaryen’in doğumundan 172 yıl öncesine” sıçratıyor. Ve ejderha geliyor! Devasa, altın bir canavar bulutların arasından süzülerek Kralın Şehri’nin üzerinden geçiyor ve bir açıklığa inmeden önce bize havada küçük bir tur attırıyor. Genç bir Rhaenyra aşağı atlıyor ve yakındaki bir şövalye olan Ser Harrold Westerling ile en iyi arkadaşı Alicent Hightower’la buluşmadan önce atını sevgiyle okşuyor.
Viserys, nakliye yollarına yönelik potansiyel bir tehdit ve Şehir Gözcüleri’nin komutanı olan ancak bu toplantılara düzenli olarak katılmayan kardeşi Daemon’un yokluğu gibi tartışılan konulardan rahatsız görünmezdi. Lord Corlys Velaryon nakliye yolları konusunu gündeme getirdiğinde, kral Otto Hightower tarafından hemen susturulur. Konu, kralın erkek olacağından emin olduğu ve Viserys’in erkek varisi olmaması sorununu çözecek olan yeni çocuğunun yakında doğacak olmasını kutlamak için düzenlediği turnuvaya gelir. Turnuvaya katılan üstat, “sana bir erkek çocuk garantisi veremeyiz” diyor ama kral mutlu bir kararlılıkla “kraliçenin karnında bir erkek çocuk var. Bunu biliyorum.” diye cevap verir.
HOUSE OF THE DRAGON FRAGMANI İZLE
youtube
TV SEZON DETAYLARI
Tür: Aksiyon, Macera, Dram
Yayın Platformu: HBO Max
Prömiyer Tarihi: Ağustos 21, 2022
Yönetmen: Ryan J. Condal
IMDb Puanı: House of the Dragon dizisinin güncel IMDb puanı 9.1’dir.
Oyuncular: Paddy Considine, Emma D’Arcy, Matt Smith, Steve Toussaint, Olivia Cooke
izletiyoruz.com sitemiz üzerinden korkudan gerilime, polisiyeden aksiyona daha yüzlerce çeşit filmi ve televizyon dizsini ücretsiz olarak izleyebilirsiniz. Bu konu hakkında düşünceleriniz nedir? Sizlerde görüşlerinizi ve düşüncelerinizi yorum kısmında paylaşarak bizlere destek olabilirsiniz.
Kaynak: izletiyoruz.com
#Emma D'Arcy#George R.R. Martin#HBO Max#HBO Max Bedava İzle#HBO Max Full izle#HBO Max House of the Dragon#HBO Max House of the Dragon Full#HBO Max House of the Dragon İzle#HBO Max İzle#HBO Max Kaçak İzle#House of the Dragon#House of the Dragon 1. Sezon#House of the Dragon 1. Sezon İzle#House of the Dragon 2. Sezon#House of the Dragon 2. Sezon İzle#House of the Dragon Dizisi İzle#House of the Dragon Ekşi#House of the Dragon HBO Max#House of the Dragon HBO Max Full İzle#House of the Dragon HBO Max HD İzle#House of the Dragon HBO Max Hemen İzle#House of the Dragon HBO Max İzle#House of the Dragon HBO Max Türkçe Altyazılı#House of the Dragon HBO Max Türkçe Altyazılı İzle#House of the Dragon HBO Max Türkçe Dublaj#House of the Dragon HBO Max Türkçe Dublaj İzle#House of the Dragon IMDb#House of the Dragon İzle#House of the Dragon İzle Full#House of the Dragon İzle HBO Max
1 note
·
View note
Text
Clash of Clans 14.93.6 Altın - Elmas Hileli Mod
Dünya çapında milyonlarca oyuncuyla bir araya gelin, köyünüzü kurun, klanınızı güçlendirin ve destansı Klan Savaşlarına katılın! Bıyıklı Barbarlar, ateş topu atan Büyücüler ve pek çok benzersiz birlik sizi bekliyor! Clash dünyasına adım atın! Yeni Özellikler: ● Yeni hava birliğiyle göklerin hakimi olup düşman savunmalarını yerle bir etme zamanı. Karşınızda Ejderha Binicisi! ● Bu bir Roket mi? Yoksa Balon mu? İkisi birden! Karşınızda yeni Süper Birlik, Roket Balon! ● 14. Belediye Binasına yeni bina ve birlik seviyeleri ekleniyor. Ayrıca uzun zamandır beklenen ordu paylaşma özelliği geliyor! Klasik Özellikler: ● Aktif oyuncuların klanlarına katılın veya kendi klanınızı kurup arkadaşlarınızı davet edin. ● Klan Savaşlarında dünya çapında milyonlarca oyuncuya karşı mücadele edin. ● Çeşitli Klan Savaşı Liglerinde becerilerinizi sergileyin, ne kadar iyi olduğunuzu herkese gösterin. ● İttifaklar kurun, klanınızla birlikte çalışarak Klan Oyunlarından çeşitli büyülü öğeler kazanın. ● Sayısız büyü, birlik ve kahraman kombinasyonuyla benzersiz savaş stratejinizi belirleyin! Read the full article
0 notes