İsmailağa NET, sizler için hazırladı!
Mahmud Efendi Hazretlerimizin sohbetleri, Hasan Efendi Hazretlerimizden ve cemaatimizden haberler, kıymetli hocalarımızdan Kur’ân-ı Kerîm ve İslâmî ilimler alanında dersler, fıkhî suâllerin cevaplandırıldığı canlı yayınlar, sıralı Mektûbât dersleri, îzahlarıyla Risâle-i Kudsiyye’den beyitler, ateizm ve deizmin şüphelerine cevaplar, âhir zamanın işlendiği…
Hadiste zayıf olan tasavvuf ehlinden hadis nasıl alınmıyor ise hadis ilminde yetkin ancak akaid alanında zayıf bir hadisçiden de akaid alınmaz.
Bizim zamanımızda ise tam tersi yapılıyor.
Hadis alanında çok zayıf veya birikimi yeterli olmayan tasavvuf ehlinin kitaplarından veya bizzat kendilerinden bazı sözler hadis niye naklediliyor ve böylece mevzû hadisler epeyce yayılıyor.
Bazen de hadis alanında kuvvetli ancak kelâm alanında oldukça zayıf kimselerden itikâdi bir mesele öğreniliyor ve eninde sonunda itikâdi bir meselede hataya düşülüyor.
Allah Teâlâ, ان الله يأمركم ان تؤدوا الامانات الى اهلها buyuruyor. İlim de bir emanet olduğuna göre, bize de onu ehline vermek düşer.
Birçoğunuzun bilmediği, yeni öğreneceği bir üniversite...
Evet İsrail'in başkenti Tel Aviv'de 1956 yılında kurulmuş olan Tel Aviv İslam Üniversitesi'nden bahsediyorum.
Yaklaşık 65 yıldır eğitim vermeye aralıksız devam etmektedir.
Bu üniversitede, Kur'an, hadis, siyer, kelam, akaid, arapça, psikoloji, sosyoloji, tarih, coğrafya, gibi birçok alanda dersler okutulmaktadır.
Öğrencileri Yahudi çocuklar arasından seçerler.
Seçtikleri bu çocukları “Müslüman din adamı” olarak yetiştirip, mezun olabilmeleri için özel çaba harcamaktadırlar.
Daha sonra mezun olan öğrenciler, Müslümanların arasına girip onlarla beraber İslami faaliyetlere girerek Müslümanlarla iletişim kurarlar.
Şunu da belirtmekte fayda var.
Öğrenciler; yetişip mezun olunca, onlara bundan sonraki hayatında kullanacağı isimler verilir.
Örneğin; çocuğun ismi Ariel iken, mezuniyeti sonrası "Ebu Bekir el-Bağdadi" gibi bir isimle karşınızda bulursunuz.
Ve bu çocuklar; inanıp iman ettiğiniz dininizi, sizden iyi bilen, âlim bir şahsiyet olarak fetva aldığınız, arkasında namaza durduğunuz birileri olurlar.
Hatta, cemaat, tarikat kurup müslümanlara önderlik ettikleri olmuştur.
Çünkü bu üniversitede yetişen çocuklar, dünyanın her tarafındaki, nüfusu yoğun Müslüman ülkelere gönderilerek, buralarda faaliyet göstermelerine her türlü olanak sağlanmaktadır. Arkalarında maddi güç sağlayıcıları vardır.
Eveeet...
Şimdi gelelim bu işleri organize eden, her türlü faaliyetleri yöneten, koruyup kollayan, gözeten, dünyanın her tarafına, dini, siyasi, ekonomik alanlarda adamlarını yerleştiren,
Mossad'ın Tel Aviv İslam Üniversitesi'ni kurmasındaki amaç, senin gibi olan; ama senden olmayanları yetiştirip senin içine yerleştirmek ve bu sayede her geçen gün hakimiyetini sağlamlaştırmak.
Başarıyorlar mı peki ?
Gün geçtikçe gücü artıyorsa demek ki başarıyorlar.
İsrail’de birçoğunuzun bilmediği, yeni öğreneceği bir üniversite...
Evet İsrail'in başkenti Tel Aviv'de 1956 yılında kurulmuş olan Tel Aviv İslam Üniversitesi'nden bahsediyorum.
Yaklaşık 65 yıldır eğitim vermeye aralıksız devam etmektedir.
Bu üniversitede, Kur'an, hadis, siyer, kelam, akaid, arapça, psikoloji, sosyoloji, tarih, coğrafya, gibi birçok alanda dersler okutulmaktadır.
Öğrencileri Yahudi çocuklar arasından seçerler.
Seçtikleri bu çocukları “Müslüman din adamı” olarak yetiştirip, mezun olabilmeleri için özel çaba harcamaktadırlar.
Daha sonra mezun olan öğrenciler, Müslümanların arasına girip onlarla beraber İslami faaliyetlere girerek Müslümanlarla iletişim kurarlar.
Şunu da belirtmekte fayda var.
Öğrenciler; yetişip mezun olunca, onlara bundan sonraki hayatında kullanacağı isimler verilir.
Örneğin; çocuğun ismi Ariel iken, mezuniyeti sonrası "Ebu Bekir el-Bağdadi" gibi bir isimle karşınızda bulursunuz.
Ve bu çocuklar; inanıp iman ettiğiniz dininizi, sizden iyi bilen, âlim bir şahsiyet olarak fetva aldığınız, arkasında namaza durduğunuz birileri olurlar.
Hatta, cemaat, tarikat kurup müslümanlara önderlik ettikleri olmuştur.
Çünkü bu üniversitede yetişen çocuklar, dünyanın her tarafındaki, nüfusu yoğun Müslüman ülkelere gönderilerek, buralarda faaliyet göstermelerine her türlü olanak sağlanmaktadır.
Arkalarında maddi güç sağlayıcıları vardır.
Eveeet...
Şimdi gelelim bu işleri organize eden, her türlü faaliyetleri yöneten, koruyup kollayan, gözeten, dünyanın her tarafına, dini, siyasi, ekonomik alanlarda adamlarını yerleştiren,
Mossad'ın Tel Aviv İslam Üniversitesi'ni kurmasındaki amaç, senin gibi olan; ama senden olmayanları yetiştirip senin içine yerleştirmek ve bu sayede her geçen gün hakimiyetini sağlamlaştırmak.
Başarıyorlar mı peki ?
Gün geçtikçe gücü artıyorsa demek ki başarıyorlar.
Diyerek bir kaç dua ederek, ölenler için gıyabi cenaze namazı kılıp, gazı alınmış olarak eve vicdanı rahatlamış şekilde gitmenizi sağlıyorlar.
Yok öyle değil diyen varsa eğer; açsın haritayı koysun önüne son 40-50 yılda İsrail'in nereden nereye gelmiş olduğunu görür.
Mossad, yeni Lawrence'ler yetiştirip en can alıcı noktalarda önümüze imam diye yerleştirirken.
Müslümanlar slogandan öteye gidemiyor maalesef...
Acı gerçeğimiz budur.
O yüzden
Eğitim!
Eğitim!
Adamakıllı eğitim..!
...✍️🏻—Yavuz Yıldızbaş
Araştırmacı-Yazar-Eleştirmen
16.10.2021
......
TEL AVIV ISLAMIC UNIVERSITY
university in Israel that many of you do not know and will learn about new...
Yes, I am talking about the Tel Aviv Islamic University, which was established in 1956 in Tel Aviv, the capital of Israel.
It has been continuing to provide education uninterruptedly for approximately 65 years.
In this university, courses are taught in many fields such as Quran, hadith, sirah, kalam, akaid, Arabic, psychology, sociology, history, geography.
They choose students among Jewish children.
They make special efforts to raise these children as "Muslim clergy" and to help them graduate.
Later, the graduating students communicate with Muslims by entering among Muslims and engaging in Islamic activities with them.
It is also worth noting that:
Students; When they grow up and graduate, they are given names that they will use in their future lives.
For example; While the child's name is Ariel, after graduation you will find him with a name like "Abu Bakr al-Baghdadi".
And these children; They become someone who knows your religion in which you believe better than you, from whom you receive fatwa as a scholarly person, and behind whom you pray.
In fact, they even founded communities and sects and led Muslims.
Because the children educated at this university are sent to populated Muslim countries all over the world and they are provided with all kinds of opportunities to operate in these countries.
They have financial power providers behind them.
Yes...
Now let's come to the reality of MOSSAD, the current intelligence organization that organizes these affairs, manages all kinds of activities, protects and supervises, places its men all over the world in religious, political and economic areas, and strengthens the dominance of Zionism...
Mossad's Tel Aviv The purpose of establishing the Islamic University is to educate people like you; but to raise those who are not like you and place them within you and thus strengthen your dominance day by day.
So do they succeed?
If their power increases day by day, it means they are succeeding.
So what are Muslims doing against this?
Curse-against-Israel rallies were held in pursuit of teachers trained by Mossad;
Damn Israel!
Down with Zionism!
By saying a few prayers, they perform the funeral prayer in absentia for the dead and ensure that you go home with a relieved conscience.
If there is anyone who says it is not like that; Let him open the map and see where Israel has come in the last 40-50 years.
While Mossad trains new Lawrences and places them as imams in front of us at the most crucial points.
Unfortunately, Muslims cannot go beyond slogans...
Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) 'in Peygamberliğine Niçin İnanmalıyım?
Bu sorunun cevabını aramak için gelin on beş asır öncesine, Hicâz bölgesine gidelim. Gözlerinizi kapatın ve bir ortam hayal edin. Öyle bir ortam ki, putlara tapılıyor, kötülüklerin başı olan içki su gibi içiliyor, kadınlar köle gibi satılıyor ve hiçbir hak hukuka muhatap kılınmıyor, kız çocukları diri diri gömülüyor, kabile savaşları almış başını gidiyor, zina son derece yaygın şekilde yapılıyor, insanlar kendilerince uydurdukları çirkin nikah çeşitleriyle kadınlarla beraber olabiliyor, güçlü zayıfı eziyor ve insanlar nefislerinin ve arzularının peşinde ölçüsüz azgınca bir hayat yaşıyorlar.
Böyle bir toplum içinde bir kişi çıkıyor ve insanları tek olan Allah'a (celle celaluhu) ibadet etmeye çağırarak yukarıda saydığımız tüm kötü alışkanlıkları bırakmaya davet ediyor. Bunu yaparken, böylesine azgın bir toplumdan nasıl karşılık göreceğini de gayet iyi biliyor. Hatta bu davetinin onu öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya getireceğinin de farkında. Fakat O Rabbi'nden aldığı emirle tüm bunlara bakmaksızın vazifesini yapıyor.
İşin dikkat çeken yanı, bu zatın davet etmiş olduğu şeyler insan nefsinin arzuladığı şeyler de değil. Aksine nefsin zorlanacağı şeylere davet ediyor çevresini. Davet ettiği şeyler içerisinde oruç gibi nefsin azgın arzularını kıran yemekten içmekten kesilme gibi bir ibadet var. Zamanın en büyük kazanç kaynaklarından biri olan faizi ayaklar altına almak var. Nefsin en zayıf noktalarından biri olan şehvet dürtüsünü dizginlemek ve nikahlı olunan kadının dışında namahrem kadınlarla -bırakın zinayı- görüşmemek var.
Buna rağmen zamanla insanların onun davetine birer, birer, onar, onar, yüzer, yüzer icabet ettiğini görüyorsunuz. Oysa o günün şartlarında bu davete icabet eden insanlar bunun bir karşılığının olacağını ve yeri geldiğinde bunu canlarıyla ödeyebileceklerini de bilmekteydiler. Öyleyse hem nefislerinin hoşuna gitmeyen hem de canlarını kaybetmeleriyle sonuçlanabilecek olan bu olumlu tepkiye onları iten şey neydi? Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) onlara para veya kadın gibi dünyalıklar vadetmiyordu ki davete icabet etmenin bir cazibesi olsun! Aksine bu davete icabet karşılığında onlara başlarına gelebilecek her türlü tehlikeyi göze almalarını peşinen söylüyordu.
'Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) peygamberliğine niçin inanmalıyım? sorusunun cevabı tam da burada yatmaktadır. Yani onda normal insanlarda bulunmayan bir `güç`, bir `kabiliyet` vardı demek ki. Bu öyle bir cazibe gücüydü ki, hiçbir zengin bunu mâlî imkanlarıyla, hiçbir devlet başkanı da bunu askeri gücüyle elde edememişti. Edemezdi de zaten. Çünkü bu bambaşka bir şeydi. O kadar başka bir şeydi ki, savaşlarda onun ashabı ona bir zarar gelmesin diye başlarını ona yönelen okların önüne atıyorlardı. Gözlerinden daha titiz şekilde koruyorlardı onu. Halbuki Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) onlardaki bu bağlılığı elde etmek için ne bir askeri gücü vardı ne de bir şeyden korkutuyordu. Bu o kadar başka bir cazibeydi ki, asırlar ve bugün milyarlarca Müslüman hep aynı aşkla bağlanmıştı ona.
Öyle ki, Müslümanlar sırf o yapmış diye birbirlerini gördüklerinde selam veriyor, yemek yediklerinde dua ediyor, sakal bırakıyor, sarık sarıyor ve binlerce sünneti bir askeri disiplin edasıyla yerine getiriyorlar. Tüm dünyadaki Müslümanlar farklı coğrafyalarda yaşamalarına rağmen bu sünnetleri öyle bir yerine getiriyorlar ki dışarıdan bakıldığında sanki tek bir görüntü oluşuyor. Böyle bir mânevî gücün normal bir insan tarafından oluşturabilmesi mümkün mü? Mümkünse buyurun, oluşturun da görelim. Veya oluşturulmuş olanını gösterin de bilelim!
Yıllarca içki içmiş, adeta alkol tutkunu olmuş o topluluğa belli bir sürecin sonunda, içkinin şeytan işi bir pislik olduğuna dair ayeti okuduğunda hepsi birden "vazgeçtik, vazgeçtik" diyorlar. Ellerinde ve evlerinde ne kadar içki şişesi varsa hepsini kırıyorlar. Hatta Medine sokaklarının günlerce şarap akıttığı söyleniyor. Peki şimdi elimizi vicdanımıza koyarak soralım kendimize: Hiçbir askeri güç kullanmaksızın bir topluma bir tek emirle yıllardır alışkın oldukları bir adeti bıraktırmak mümkün müdür? Kaldı ki sadece o gün yaşayan insanlar değil, on beş asırdır tüm müminler aynı emre riayet ederek ağızlarına içkiyi sürmüyorlar. İçki satan dükkandan alışveriş yapmıyor, içki bulanan sofraya oturmuyorlar bile.
Milyarlarca insan üzerinde oluşturulmuş olan bu etkinin `nübüvvet gücü'nden başka bir izahı olabilir mi? Siz bu etkiyi bilimle oluşturabilir misiniz? Sormamıza bile gerek yok, oluşturamazsınız. Zîra bugün sigaranın sağlığa zararlı olduğu bilimsel olarak ispatlanmış ve ilan edilmişken hatta sigara kutularının üzerinde bile "sigara içmek sizi öldürür" yazıyorken pek de etkili olmuyor bu yöntem. İnsanlar gidip sigara paketini satıp alıp, üzerindeki o tembihlere baka baka içiyorlar sigarayı.
Bugün yüz tane bilim adamını bir topluluğa dönüştürmeleri için, onlara alışık oldukları adetlerini bıraktırmaları için bir yöreye göndersek ne yapabilirler acaba? Bir şey yapamayacaklarını biz de biliyoruz değil mi? O halde, manevi gücüyle, nübüvvetin bereketiyle insanlar üzerinde bu kadar tesir oluşturmuş olan Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) peygamberliğine inanmak için başka sebepler aramaya gerek var mıdır kardeşim? Unutma ki dünyada hiç kimse onun kadar sevilmedi ve sevilmeyecek. Bu da onun Allah (celle celaluhu) katından gönderilmiş ve manen takviye edilmiş bir peygamber olduğunun açık delilidir.
Son olarak şu noktaya da değinelim: Düşünün, on beş asır önce Allah (celle celaluhu) indirdiği kitabında Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) şahsı için "Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi? (İnşirâh, 4.) buyurmuş. Ve hakikaten de baktığımızda hem yaşadığı dönemde hem de bugüne dek asırlar boyunca kimse onun kadar şanına şan, şerefine şeref katmadı. Hiç kimse onun kadar takip ve taklit edilmedi, edilmiyor. Hiç kimse onun kadar sevilmedi, sevilmiyor. Bir insan eğer bu durumu kendi gayreti, kabiliyeti, imkanı ile elde edebiliyorsa neden bunlara sahip ve talip olan birçok insan için, böyle bir şey söz konusu olmadı? Bu durum da bize Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) bu meziyetinin Allah'ın (celle celaluhu) sadece ona verdiği büyük bir nimet olduğunu ve onun hak peygamber olduğunu çok net göstermiyor mu? Düşünenler için bunlarda ne kadar büyük ibretler vardır.
Bir adamın imanı var ama buna rağmen ideolojilerle, başka meşreblerle, islami olmayan oluşlarla, anlayışlarla, duruşlarla, yönelişlerle de alakası varsa, onlardan kopamıyorsa, "le ilehe illallah" derken bütün ideolojileri boşayamıyorsa, o zaman orada akide yoktur..."
hayırlı cumalar 🌿 ben akaid ilmini ders görür gibi öğrenmek istiyorum, nerden başlamalı hangi hocayı veya kitabı takip etmeli bilgin varsa paylaşabilir misin benimle
Hayırlı cumalar 🌺 şimdi bu ilmi tahsis etmenin çeşitli yolları var. Yani bağlandığın yere göre bu ya direkt ilim olarak anlatılır ya da sen o bulunduğun yol içerisinde bunu öğrenirsin. Medrese tahsili alan burda tanıdığım kızlar var. Ama onlar bunu medreseye giderek ve bulunduğu medresenin yoluna göre idrak ediyorlar. Online eğitim sistemi gibi bir şey düşünüyorsan eğer ve öyle bir sey düşünüyor gibisin. öyle bir sisteme tabi sadece tanıdığım @terk-iterk var. Belki sana yardımı dokunur. Kendi şahsım adına konuşacak olursam eğer akaid konusunda bilgilendiğim 14 kitap olan risale-i nuru okudum. Ve bunu yıllardan beri derinlemesine mütalaa ederek öğreniyorum.
ismail çetin kuddise sirruhu'nun akaid kitabını okuyorum. bir yandan risale-i kudsiyye ve gog romanını da okuyorum. akaid kitabında bir başlık ilerledikten sonra bir beyt okudum bire bir aynı konu. romandan bir başlık okudum romana geçtim baktım aynı konu. böyle tevafuklara bayılıyorum
Bu zamanda hak ile amel etmek ne kadar da izzetlidir. Hatta bu zamanda hakkı bilen kişi ne kadar da izzetlidir. Çünkü bu zamanda hakkı araştırmak ve hakkı kabul etmek ağır ve nefret verici gelir. Kalplere ilişen en basit bir şüpheyle velev ki bu şüphenin batıl olduğu bariz olsa dahi, kalplerin hemen haktan yüz çevirdiğini görürsün. Böyle olanlar, örümcek ağından daha basit olan şeylere teşebbüs ederler. İşte bu zaman, dinin garip kaldığı ve Müslümanların değiştiği bir zamandır. Akaid Risaleleri, Süleyman el-Ulvan