#ABD siyaseti
Explore tagged Tumblr posts
Text
New York Belediye Başkanı Eric Adams Hakkında Yeni Suçlamalar Ortaya Çıktı
New York Belediye Başkanı Eric Adams hakkında yürütülen yolsuzluk soruşturmasında yeni suçlamalar gündeme geldi. Federal savcılar, Adams’ın başka suçlara karıştığını ve tanıkların ifadelerini etkilemeye çalıştığını iddia ediyor. Yeni İddialar ve Tanık Etkileme Girişimleri Manhattan’daki ABD Savcılığı, Nisan ayında görülecek dava öncesi mahkemeye sunduğu dosyada, Adams’ın suç kapsamının…
0 notes
Text
Gürcistan Başbakanı Kobakhidze, Ukrayna'daki savaşın gelecek yıl bitebileceğini söyledi
Gürcistan Başbakanı İrakli Kobakhidze, Ukrayna’da devam eden savaşının gelecek yıl bitmesini beklediklerini söyledi. Başbakan Kobakhidze, Gürcistan’daki “İmedi” televizyon kanalına verdiği demeçte, ülkesinin iç ve dış siyaseti ile birlikte bölgesel ve küresel gelişmeleri değerlendirdi. Kobakhidze, “Yabancı Etkinin Şeffaflığı” yasası nedeniyle ABD ve Gürcistan ilişkilerinde yaşanan sorunların…
0 notes
Text
Trump-Biden tartışması ve çürüyen ABD siyaseti - Yonca Özdemir
Malumunuz Donald Trump ve Joe Biden 2024 Amerikan başkanlık yarışının iki önemli adayı. İki aday olarak ilk televizyon münazaralarını 27 Haziran’da yaptılar. Bu ikili beklendiği üzere kürtaj, göç, dış politika, enflasyon ve pek çok diğer konuda birbiriyle çatıştı. Fakat diğer başkanlık münazaralarının aksine bu münazarada neler söylendiğinden çok adaylardan birinin, Biden’in durumu ön plana…
0 notes
Text
cointahmin.com - SEC Lideri Gary Gensler, Nisan ayında kurumun izlediği kripto siyaseti hakkında ayrıntılı bilgi vermek için Kongre önüne çıkacak. ABD Kongresinin şimdiye kadar SEC aksiyonlarını denetlememesi, Genslerin Kongre önünde söz vermesini daha dikkat cazibeli hale getirdi. SEC, kripto sanayisine yönelik bilhassa son vakitlerde ağır bir müdahale gayretine girişti. Coinbase’e dava açılması evvel son kere ihtar gönderen düzenleyici kurum, ayrıyeten Kripto kesiminin en ünlü isimlerinden Justin Sun’a dolandırıcılık ve menkul değerler yasası ihlali nedeniyle dava açtı. SEC Lideri Gensler kripto konusunda birinci sefer Kongre önünde söz verecek ABD Kongresine bağlı Finansal Hizmetler Komitesi Lideri Patrick McHenry, bahisle ilgili yaptığı açıklamada SEC lideri Gary Gensler'in hareketlerini savunması için 18 Nisan'da komite önünde tabir vermesi gerekeceğini ve bu duruşmanın bir birinci olacağını söyledi. ABD Finansal Hizmetler Komitesi, bankacılık, menkul değerler ve kripto varlıklar olmak üzere tüm finansal sistemi denetleyen bir Temsilciler Meclisi Komitesi olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Komite bünyesinde son vakitlerde kripto dalına yönelik sıkıntıları ele almak üzere bir alt komite olarak Dijital Varlıklar Komitesi kuruldu. Komitenin başında ise kripto dostu yaklaşımlarıyla bilinen iki Cumhuriyetçi Senatör French Hill ve Warren Davidson bulunuyor. Bilhassa Warren Davidson, geçmiş periyotlarda SEC Liderine yönelik tenkitleriyle öne çıktı. Kripto bölümüne yönelik düzenlemelerinin hızlandırılması bekleniyor Gary Gensler ile 18 Nisan tarihinde gerçekleştirilecek duruşmada SEC’in koyduğu kurallar ve kripto varlıklara yönelik yaklaşım hakkında netlik sağlanması bekleniyor. Komitenin, ilerleyen devirlerde SEC üzerindeki nezaretini artırması beklenirken Gensler’in söz vermesiyle kripto kesimine yönelik siyaset oluşturmak ve kripto varlıklar için düzenleme alanı belirleme konusunda net bir yaklaşımın belirlenmesi amaçlanıyor. Finansal Hizmetler Komitesi Lideri Patrick McHenry, SEC Lideri ile yapılacak duruşmanın birinci olacağı ve yaz devri boyunca düzenlemeler ismine kıymetli adımlar atabilmek için misal duruşmaların devam edeceğini açıkladı. Bugünkü yayınımıza davetlisiniz! Bitcoin ve Ethereum’u ilerleyen günlerde ne bekliyor? Sırada yükseliş mi var, yoksa düşüş mü? Kripto para yatırımlarıyla ilgili püf noktaları paylaşacağımız yayınımız, bugün saat 20.00’de.
0 notes
Text
Hala, Umut İnsanda!
✍🏻 Ercan Eroğlu
https://www.gundemarsivi.com/hala-umut-insanda/
Paulo Freire dünyaca bilinen saygın bir eğitimcidir ve ülkemizde “Ezilenlerin Pedagojisi” adlı yapıtıyla tanınmaya başlamıştır.
Kitaplarının birçoğu da Türkçemize kazandırılmıştır. Sözünü ettiğimiz yapıtında yaşamı boyunca okuryazar olmayan ve ezilen olarak ifade ettiği yoksul yetişkinlerin eğitimiyle ilgilenmiş bir eğitimcidir. Freire Ezilenlerin Pedagojisi kitabında sadece belli eğitim merkezinde uygulanacak alternatif bir pedagojiyi değil, amaçları kadar kullandığı araçları da özgürlükçü olan bir özgürleşme siyaseti önermektedir. Freire’e göre siyaset, kelimenin en geniş anlamıyla bir eğitim süreci olarak ifade edilebilir. Freire öncelikle “bankacı eğitim modeli” diye adlandırdığı ezberci eğitim yöntemini reddeder.
Bu ezberci yöntemde ezilenler, üzerlerine bilgi yatırımı yapılan boş kaplar olarak değerlendirilmektedir. Bankacı eğitim modelinde eğitim öğrenenlere sunulur. Bankacı eğitim modelinde öğrenenler nesne, öğretmenler veya siyasal liderler ise öznedir.
Bu modelde dünya;
Kapalı, durağan bir düzen, tamamlanmış bir gerçeklik olarak sunulur. Eğitim faaliyetlerinde diyalog karşıtı tek yanlı bir zorlama, diretme söz konusudur. Diyalog karşıtlığı; ezilenleri kaderciliğe iten, özgürlükten korkmalarına yol açan ve bu yüzden ezenlerin üzerlerindeki hükmetme isteğini pekiştiren bir model olarak ifade edilir. Freire diyalog karşıtlığının aksine ezilenlere dayatılmayan, onlarla diyalog içinde oluşturulan bir pedagojiyi “problem tanımlayıcı eğitim” modeli diye adlandırdığı bir metodolojiyi önerir. Freire’e göre yoksul ve eğitimsiz insanları “nesne” olarak algılayan, sınıf farklılığı nedeniyle insani ilişkiler yerine otoriter ilişkileri savunan düşünceler özgürleştirici olamaz. Özgürleşme, ezilenlere lütfedilecek bir olgu değildir ve bu şekilde sunulamaz; aksine ezilen insanların bağımsızlık uğruna verecekleri çabanın sonucudur. Freire’in önerdiği eğitim modelinde, “İnsanların dünya ile ilişkilerindeki problemleri tanımlamalarını, dünyayı insanın kendini yaratma (kendini gerçekleştirme) görevinde kullandığı bir malzeme olarak görmelerini sağlar.’‘ Diyalogun en önemli ön şartı ise insanlara gerçek anlamda inanmak ve insanları sevmektir. Burada “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey” dizelerinin sahibi Zülfü Livaneli’yi de anmış olalım.
Büyük eğitimci Freire ve eğitim felsefesini kısaca andıktan sonra bu bağlamda dünya panoramasına kısaca değinmekte yarar var. Çünkü bankacı eğitim modeli başta bizim eğitim sistemimiz olmak üzere birçok ülkede egemen durumda. Bu eğitim modeli eleştirel düşünen, sorgulayan, özgürleştiren birey değil, tabii olan, uyumlu, itaatkâr birey yetiştirir.
Çok uzun süredir insanlık çok ciddi bir akıl tutulması yaşıyor. Bir yandan da insanlığın önündeki temel sorunlara ışık tutacak paradigma arayışlar sürüyor. Ülkemizde ve dünyada fikirler dünyasında hegemonya kurmuş olan düşünce akımlarının, kısaca hepsinin çıkış kaynağı olarak değerlendirilebilecek olan neoliberalizm insanlığa kan kusturmaya devam ediyor.
Bütün acımasızlığıyla İsrail-Filistin savaşı dünyanın orta yerinde sürüyor ve dünya ülkeleri izliyor. Oysa yaşanan adeta bir soykırım. İnsanlık adına ve geçmişten gelen geleneğimiz adına tarafımız belli ezilenlerden, mazlum Filistin Halkından yanayız. Hitlerin kıyımına uğramış, katledilmiş bir halkın seçilmişleri olan Binyamin Netenyahu hükümeti ABD ve birçok AB ülkesi desteği ile yeni savaş teknolojilerini mazlum Filistin halkı üzerinde kullanıyor.
Dünyanın gündeminde sadece savaş yok elbette.
Ukrayna Rusya savaşı da dâhil savaşların tetiklediği iklim, ekonomik, gıda ve enerji krizi, yoksulluğun küreselleşmesi, güneyden kuzeye doğru kitleler halinde yaşanan göç sorunu insanlığın önünde duran belki de orta vade de insanlığın sonunu getirebilecek sorunlar olarak karşımızda duruyor.
Ülkemiz de dünyada yaşanan bunca sorunun tam da orta yerinde bulunuyor ve doğrudan olumsuz olarak etkileniyor.
Ülkemizi nasıl bir gelecek bekliyor?
Çok uzun süredir eğitim, ekonomi, adalet, sağlık, tarım, demokratikleşme, basın özgürlüğü vb. birçok alanda, bir önceki yılı aratan bir şekilde artan, kronikleşen krizler yaşıyoruz. Kısa ve orta vadede krizden çıkış görünmüyor.
Prof. Dr. Mustafa Durmuş’un yakın zamanda Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonun düzenlediği panelde Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilen 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinde, 2024 yılı için; 11 Trilyon 89 Milyar TL’lik gider (Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın yüzde 27’si); 8 Trilyon 437 Milyar TL’lik gelir öngörülüyor. Dolayısıyla bütçe açığının 2 Trilyon 651,9 Milyar TL (yüzde 6,4), faiz dışı açığın ise 1 trilyon 398 milyar TL olarak gerçekleşmesi öngörülüyor. Böylece önümüzdeki Orta Vadeli Plan döneminde 3 yılda 3 Trilyon 654 Milyar TL bütçe açığı verilmiş olacak. Bu üç yıllık dönemdeki faiz dışı açığın ise 945,3 Milyar TL’ye indirilmesi hedefleniyor. Bu da halka dönük sosyal harcamalarda ciddi bir kesinti olacağını ve / veya vergi yükünün daha da artacağını gösteriyor. Bu yılın Ocak–Eylül (9 aylık) dönemi bütçe açığının 512 Milyar TL olduğu dikkate alındığında, iktidar bloku yılın geri kalan son üç ayında 2 Trilyon 140 Milyar TL’lik bir açığı gerçekleştirecek harcamalarda bulunacak demektir. Yani iktidar sadece deprem harcamaları değil, yerel yönetim seçimleri yolunda çok ciddi harcama yapmayı da planlamış görünüyor. Tabi her şey tasarlandığı gibi giderse, fakat bu plan yapılırken Filistin İsrail savaşı gündemde yoktu!
20 milyonun üzerinde öğrencisi ve 1 milyon 300 bine yaklaşan öğretmen sayısıyla dev bir sistem olan eğitim sistemimiz bu hantal yapısıyla yönetilebilir olmaktan hızla çıkmaktadır.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açıklamalarına göre, Milli Eğitim Bakanlığı için 2024 yılında 1 trilyon 90,2 milyar lira bütçe ayrıldı. Böylece bütçeden eğitime ayrılan pay yüzde 14,6 oldu. Eğitime ayrılan bu bütçe elbette ki yeterli değil. Belirlenen bu bütçenin içinde eğitim çalışanlarının ücretleri önemli bir pay tutuyor. Aslında eğitimin niteliğini geliştirmek için de geriye pek bir şey kalmıyor.
Eğitim sistemimizin yapısal sorunları nelerdir?
Belki de 20 yıl kadar önce bu sorunun cevabına ilk sıralara birçok eğitimci “öğretmen yetiştirme düzenimiz!” derdi. Ama artık eğitim sistemimizin en önemli sorunu eğitim bilim uzmanı ve iki öğrenci babası olarak diyebilirim ki laik, demokratik, çağdaş eğitimden hızla uzaklaşılması ve emekçi sınıfların, Freire gönderme yapalım “ezilenlerin” eğitime erişimidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı uzun yıllardır eğitim sistemimize dışardan ya da içerden müdahil olma çabasındadır. Örneğin 1996 yılında “Türk Eğitim Sistemi, Alternatif Perspektif” oldukça kapsamlı bir çalışmayı kitaplaştırmıştır. ”Güle Oynaya Camiye Gel” projesi kapsamında 40 gün sabah namazına gelene bisiklet, okul öncesi eğitim çağındaki çocuklar için Kur’an Kursları açma ve kitap dağıtma, ÇEDES Projesinin (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi) amacı şöyle açıklanmış; “Öğrencilerimizin “millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi benimseyen, koruyan ve geliştiren fertler olmalarına” ayrıca çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış, bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen, bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi kendi yaşantılarında inşa etmiş; akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim sahibi, bedensel ve sosyal bakımdan dengeli bireyler olarak yetiştirilmesine katkı sağlamaktır.”
ÇEDES Koordinasyon Kurulu:
a) MEB DÖGM, DİB DHGM ve GSB GHGM’de, Daire Başkanları başkanlığında en az birer kişiden oluşan ortak kurulu,
b) İl ve ilçe düzeyinde İl / ilçe Müdürü ve Müftüsü başkanlığında il / ilçe müdür yardımcısı / müftü yardımcısı / şube müdürü, il / ilçe koordinatörleri, temsilci öğretmen, manevi danışman ve gençlik merkezi sorumlusu olmak üzere en az altışar kişiden oluşan ortak kurulu,
artık son aşama olarak Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle, “Yatılı bölge ortaokullarının pansiyon kısımlarında ibadethane açılır. Okulöncesi eğitim ve ilköğretim kurumlarında talep edilmesi halinde ibadet ihtiyaçlarını karşılayacak uygun mekân ayrılabilir” maddesi “okulöncesi eğitim ve ilköğretim kurumları ile yatılı bölge ortaokullarının pansiyon kısımlarında ibadet ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla doğal aydınlatmalı uygun mekânda mescit açılır” şeklinde değiştirildi.
Milli Eğitim Bakanlığının üst politika belgeleri incelendiğinde (MEB Stratejik Planı, Öğretmen Strateji Belgesi, Kalkınma Planı, OECD Bir Bakışta Eğitim, Orta Vadeli Program vb.) aslında bu uygulamaların söz konusu belgelerde yer almadığını görüyoruz. Bu tür projeler maalesef eğitim dünyasının dışından projelendirilmekte ve MEB’e sunulmaktadır. Kendi düşünceme göre, günümüz dünyasında yeri olmayan bu tür uygulamalar maalesef dışarıdan kotarılmaktadır. Yolukla, yoksullukla, yolsuzlukla debelenen insanlarımızın beklentileri çok başkadır.
Daha geçenlerde iki üniversite öğrencisi ekonomik nedenlerle kendi yaşamını sonlandırdı. Bu düzen maalesef sadece kendi mezar kazıcılığını yapmıyor, ülkemizin de mezarını kazıyor. Madde bağımlılığının yaygınlaştığı, erişiminin çok kolay olduğu, pandemi sonrası ağır psikolojik sorunlar ve öğrenme kayıpları yaşayan çocuklarımızın, eğitim dünyamızın sorunları aynı kalmakla birlikte yenileri de eklenmektedir.
Küresel dünyada küresel bir güç olmak, gönenç içinde yaşayan bir toplum olmak istiyorsak, yolsuzlukların, yoksunlukların ve yoksulluğun olmadığı, daha yaşanabilir bir dünya ve Türkiye istiyorsak, demokratik, çağdaş ve laik bir eğitim sistemi zorunluluktur. Eğitimin dini saiklerle yönetildiği, içeriğinin dinselleştirildiği hiçbir ülke demokratik ve çağdaş değildir. Ülke ve birey olarak refah içinde mutlu olarak yaşamaz.
Son olarak çocuklarımız bilgisayar ya da cep telefonları aracılığıyla dijital bağımlılık yaşamaktadırlar.
Bu durum da onların sosyalleşmelerini engellemekte, iletişim becerilerini zayıflatma, birlikte iş yapma, çalışma alışkanlıklarını yok etmekte, dikkat dağınıklığına neden olmakta, endüstriyel beslenme alışkanlığı yaratmakta, aile bağlarının kopmasına neden olmaktadır.
9.216.000 nüfusuyla İsrail, 57 İslam ülkesinin 1 milyar 600 milyon nüfusa meydan okuyor, çevresi sarılmış durumda Ortadoğu’da çıbanbaşı olarak duruyor. Biz “hiç akletmez miyiz?” ArGe çalışmalarına önem veren, bilim ve teknolojiyi gündelik hayatın her alanında kullanan İsrail’in diğer ülkelerden ne farkı var? Bence bu işin sırrı “Hayatta en hakiki mürit ilimdir, fendir, ilim ve fenden başka yol gösterici aramak gaflettir, dalalettir, cehalettir” (M. K. Atatürk) sözlerinde saklıdır.
Burada konuşmamı öğrenci arkadaşlarıma ve anne babalarımıza okuma önerisi olarak üç kitap ismini telaffuz etmek isterim.
1. Yazarı Johann Hari olan “Çalınan Dikkat” ve “Kaybolan Bağlar”
2. Yazarı, Richard Bach, “Martı Jonathan Livingston”
Herkese iyi okumalar diliyorum. Lakin okumakla kalmayalım, anlayıp yorumlayalım, önce kendimizi sonra yakın çevremizi değiştirelim. Benim umudum hala var. Umut İnsanda!
Umutmayalım, cesaret hayatın eleştirisidir.
Büyük öğretmen Fakir Bayburt’un ifadesiyle “Sonsuz bir yaşam sonsuz bir umutla yaşanır”.
Sevgiyle kalın.
Ercan EROĞLU
Eğitim Bilimleri Uzmanı
#ErcanEroğlu #Eğitim #EzilenlerinPedogojisi #Paulo Freire #Ekonomi #Filistin #İsrail #ÇEDES #Demokratikleşme #Özgürlük #gundemarsivi #ogrencisorunlari #egitimpolitikalari #butceacigi
0 notes
Link
Meleklerin temsili bir görüntüsü. — X/@adobestockKurultay üyesi Eric Burlison, UFO'lar ile alakalı münakaşaya dahil oldu ve muhtemelen her şeyden oldukça ABD siyaseti hakkında konuşan bir beyanında, gökyüzündeki tanımlanamayan nesnelerin Tanrı tarafınca gönderilen "melekler" olabileceğini söylemiş oldu.Burlison, bu hafta "That UFO Podcast" bölümünde UFO tartışmasını tamamen yeni bir seviyeye taşıdı. Fütürizm."İncil'deki anlatıya tam olarak uymayabilirler, sadece 'melekler' terimini ne vakit kullansam," dedi, "bana nazaran bu, boyut dışı bir varlıkla eş anlamlıdır."Burlison, "Bunun bu boyutta olduğundan daha çok boyut dışı bir şey olmasının daha ihtimaller içinde bulunduğunu düşünüyorum" dedi. "Ve sonrasında söyleyeceğim şey şu ki, bu doğadaki şeyler hakkında konuşmaya başladığınızda, bunların boyut dışı olduğu, şu demek oluyor ki, İncil ve ötekiler de dahil olmak suretiyle pek oldukça değişik mukaddes kitapta, bu hakikaten de bu şekildedir. Tanrı'nın elçilerini ya da bilirsiniz, melekleri tanım edin."Burlison'un düşüncelerinin bu ay UFO'larla ilgili gizli saklı bir brifinge katılmasının arkasından gelmesi dikkat çekicidir; her ne kadar sonrasında orada öğrendiği hiçbir şeyin bakış açısını mühim seviyede değiştirmediğini iddia etse de.Kansas City Yıldız'a "Dünya görüşümü değiştiren hiçbir şey söylenmedi" dedi. "Duruşmada ifade veren kişilerin iddialarının doğruluğuna inanıyorum. Şimdi, söylediklerine inandıkları şeyin doğru olduğuna inanıyorum."Dini yazılarla UFO'lar içinde bir bağlantı olup olmadığını merak eden tek şahıs Burlison değil.Temsilci Tim Burchett (R-TN) 2021'de "UFO'lar İncil'de vardı" iddiasında bulunmuş oldu. "Hezekiel'i okuyun, etrafta uçan tekerlekten bahsediyor. Şu demek oluyor ki, biz buralarda olduğumuzdan beri ortalıktalar ve birinin buna ihtiyacı var. bazı cevaplar bulmak için."
0 notes
Text
Rahat Kalıp (“Loose Fit”) Anayasa
Rahat Kalıp (“Loose Fit”) Anayasa
(Terzi, kalıp ve dikiş terimlerinin ilhamı ile..)
Bu ayın konusu Türkün anayasa ile imtihanı ya da anayasanın Türklerle imtihanı. İkisi de geçerli. Ülkemiz kurulduğundan bu yana bir anayasa sorunumuz bulunmakta. Bu sorun kimi zaman yeni anayasaların yapılması, maddelerinin değiştirilmesi, ulusal sporumuz olan müdahalelere maruz kalması veya gerekli zamanda gerekli düzenlemelerin yapılmaması şekillerinde ortaya çıktı ve çıkmaya da devam etmekte. Bu çalışma anayasa sorunsalının hukuki açıdan bir incelenmesi değil. Tam tersine Batıda, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), yaygın bir geçerliği olan “hukuk ve iktisat” çalışmaları geleneğine daha yakın. Bu alanın varlığı Türkiye’de fazla bilinmemektedir. Bu nedenle sözü edilen alanda yapılan bilimsel çalışmalar da azla yok arasındaki bir yerlerde bulunmakta. Anayasa konusunda ulus olarak bu denli takıntılı olmamızın da birçok nedeni bulunmaktadır. İlk neden, neredeyse tamamı halk oyu ile kabul edilmesine karşın, bu anayasaların bizzat yapanları bir türlü memnun etmemesidir. İkinci neden ise anayasa yapma veya değiştirmenin kolay olmasıdır; birkaç profesör, bir meclis ve bir de halk oylaması bu iş için yeterlidir. Anayasa ile uğraşmak yerine, örneğin uzay mekiği yapmak isteseydik işimiz son derece zor olurdu; on binlerce mühendis, milyarlarca lira ve kime ne siyasi fayda sağlayacağı belli olmayan bir proje. Bu nedenle anayasaları kurcalayıp durmak her zaman siyasi getirisi belli bir uğraş olarak gündemimizdeki sağlam yerini korumuştur.
Anayasayı değiştirmek veya tadil etmek kadar etmemek de önemli bir sorundur. Ancak anayasayı değiştirmemek, doğal olarak, değiştirmek kadar dikkat çekmemektedir. Bu konunun en ilginç örneği 1946 seçimlerinde ortaya çık(ama)mıştır. O yıl gerçekleştirilen seçimlere kuvvetler birliğine dayalı 1924 anayasası ve dar bölge kuralına göre çalışan milletvekili seçim sistemi ile gidilmiştir. 1946 yılının özelliği, hatırlanacağı gibi, çok partili düzene geçilmesidir. Ancak, dönemin iktidar partisinin (Cumhuriyet Halk Partisi-CHP) 1924 anayasası ve dar bölge seçim sisteminin çok partili bir düzene uygun olmadığını bilmesi ve anayasa değişikliğini dönemin muhalefet partisi (Demokrat Parti (DP)) ile birlikte gündeme getirmesi gerekiyordu. Bu değişikliği gündeme getirmek şöyle dursun iktidar partisi (CHP), muhalefetin (DP’nin) nispi temsil seçim sistemi talebini bile geri çevirmişti. Zamanının en iyi hukukçularını barındıran iktidardaki parti (CHP’nin) o dönemde anayasa değişikliği yaparak kuvvetler ayrılığı sistemine geçmemesi ve bir üst meclis olan senato ile anayasa mahkemesinin kurulmasını gündemine almamasını açıklamak hala mümkün değildir. Dahası hem bu değişiklikler yapılıp hem de o yıl meclis tarafından kabul edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” anayasanın içine alınsaydı, 1960 ve ardından gelen darbeler gerçekleşir miydi? Son soru elbette spekülatif ancak bu anayasa değişikliklerinin niçin yapılmadığı sorusu ortada durmaya devam ediyor.
Türkiye ilk modern anayasaya “modern kesim” (modern fit) 1961 anayasası ile kavuşmuştur. Bu anayasa ile kuvvetler ayrılığı sistemi getirilmiş, Cumhuriyet Senatosu ve Anayasa Mahkemesi de kurulmuştur. Bu anayasa konusundaki ilk şikayetlerin 1965 yılından itibaren-siyaseti (DP gibi) dikensiz gül bahçesi olarak yönetmek isteyen-dönemin iktidar partisinden (Adalet Partisinden) (AP) geldiği görülmektedir. İktidardaki partiye ise (AP’ye) hemen, sahip olduğu ayrıcalıkları halkla paylaşmak istemeyen, Türk burjuvazisi de katılmıştır. Bu koroya, ne yazık ki kendi ön ayak olduğu anayasayı beğenmeyen güçlü bir kesimin de (ordunun da) katılmasıyla ülke 1971 darbesine toslamak zorunda kalmıştır. Bu koronun – iktidardaki parti, Türk burjuvazisi ve ordunun (AP, Türk burjuvazisi ve ordunun) ortak sloganı ise bu anayasanın ülkeye bol geldiği (loose fit olduğu) idi. Bu elbiseyi daraltacak bir terzi bulunmakta da gecikilmedi. Yeni terzi de elbette bir anayasa profesörüydü. Değişikliklerle yürütme güçlendirilmiş, üniversitelerin özerkliği sınırlandırılmış ve Anayasa Mahkemesi anayasa değişikliklerini sadece şekil açısından denetleyebilir hale gelmiştir – dar kesim - (slim fit). Bir darbe dönemi olduğu için halkın bu duruma “Hayır, bu elbise hiç de bol değil” diyecek hali yoktu. Koro sanatçıları da bu durumu bildikleri için hiç sıkılmadan (utanmadan) anayasanın halka bol geldiğini söyleyebilmişlerdi.
Konuya ekonomi-politik açısından bakarsak 1961 anayasasında 30 Haziran 1971 tarihinde yapılan ilk değişiklikler arasında ilginç bir madde ile karşılaşırız. Değiştirilen 61. madde ile “vergi, resim, harçların muafiyet ve istisnaları ile nispet ve hadlerine ilişkin hükümlerde değişiklik yapmaya Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.” Kısacası Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) vergi koyma hakkı fiilen yürütme organına devredilmiştir. Benzer bir durum 1982 anayasasının 73. maddesinde de korunmuştur. Vergi koymak ve hükümetleri mali açıdan denetlemek Magna Carta’dan beri parlamentoların en önemli işlevidir. Öyle ki birçok ülkede hükümetler bütçe harcırahını vaktinden önce tüketince çalışmalarına da aynı anda son vermek zorunda kalmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde on bir kez yaşanan hükümetin kapanması (government shotdown) olayı bunun en iyi örneğidir. TBMM bu hakkını devrederek aynı anda parlamenter demokrasinin de ölüm fermanını imzalamıştır. Bu hakkın devrinin ekonomik sonuçları ise daha korkunçtur. Vergi hakkının fiilen hükümette olması ile zengin bir insanın çocuğuna banknot matbaası hediye etmesi açısından fark yoktur. Zengin çocuk eninde sonunda önce kendini sonra da ailesini mahvedecektir. Aynı şekilde, 1971 tarihi de Türkiye’de kronik enflasyonun ve devlet eliyle zenginleşmenin kurumsallaşmasının miladıdır. Bu hakkın parlamentolarda olduğu gelişmiş ülkelerin hiçbirinde, Alman Weimar Cumhuriyetinde yaşanan hariç, kronik veya hiperenflasyon yaşanmamıştır. Buna paralel olarak Türk burjuvazisi de yavaş yavaş Batılı kapitalistler gibi davranmayı bırakıp siyasi bağlantılarıyla devlet üzerinden zengin olma kalıcı ahlaksızlığını benimsemiştir.
Türk burjuvazisi, sözüm ona liberaller ve orduyu, slim fit haline getirilen anayasa da tatmin etmemiştir. Daha tatminkâr bir anayasa için yeni bir darbeyi beklemek gerekmiş ve o da çok gecikmemiştir. 1982 yılında hazırlanan anayasa için de yeni bir terzi bulunmuştur. Yeni terzi işi sıkı tutarak slim fit anayasayı en baştan “ultra slim fit” olarak tasarlamıştır. İşi sağlama almak için de Siyasi Partiler Yasasına ünlü %10 ülke barajını ilave etmiştir. Ancak bu çok dar elbise bile üçlü koroyu tatmin etmeye yetmemiştir. Böylece yeni bir terzi-profesör elbette-bulunarak son referandumda kabul edilen ölçüye göre (tailor fit) değişiklikler gerçekleştirilmiştir. İşin kötü tarafı ise yeni elbisenin sipariş üzerine yapılmasına karşın terzinin bu işin ehli olmaması, hatta nominal (kâğıt üzerinde veya daha doğru deyimle çakma) olmasıdır. Bu nedenle kısa süre içinde yeni anayasa şikayetleri ve değişiklikleri de ufukta görünmekte.
(Sorumluluk sahiplerinin bu noktada etik anlayışları merak konusudur! )
İşin sıkıntılı tarafı ise tüm fitlerin tüketilmiş olması. Hem de boş yere. Bu durumda yeni anayasa hangi kalıba sokulacak? Belki de hiçbir kalıba sokulmayacak yenisi veya tadil edileni. Sadece bir köşeye atılacak. Boşlukları ise gelenek-görenek veya anayasa dışı oluşturulmuş kurumlar dolduracak. Böylesine karamsar bir sonuca ulaşmamın bir de bilimsel nedeni var. Şimdiye dek anayasa yapıcıları hiçbir zaman yaptıkları anayasaları beğenmemişler. Bu durumda ileri sürülebilecek iki mantık var. Birinci mantık “Artık bunu beğenirler çünkü ölçüye göre yapıldı” demek. İkincisi ise “Hayır, şimdiye dek yaptıklarını hiç beğenmediklerine göre bunu da beğenmeyecekler” savını öne sürmek. Ben ikinci mantığı tercih ediyorum, çünkü ilki ciddi bir formel olmayan mantık hatasını içeriyor. Bu hatanın bir de adı var: Monte Carlo Hatası (Monte Carlo Fallacy). İsmi üzerinde Monte Carlo gazinolarındaki kumarbazların hatalarından kaynaklanmış bu hata. Anlamı hiç veya çok az gerçekleşmiş bir olayın sırf bu nedenle gerçekleşeceğini varsaymak. Topun hiç siyah on ikide durmadığını gören kumarbazların sırf bu nedenle siyah on ikiye oynayıp tüm paralarını kaybetmelerinden sonra almış bu adı. Bu günlük hayatımızda da defalarca yaptığımız bir hata; bir haftadır yağmur yağmadı bugün yağar artık, hep hile yaptı ama artık utanır yapmaz, oğlum hep bütünlemeyle geçti ama bu sene doğrudan geçecek amcası, vb. Sınırsız örnek var bu konuda. Özetle söylemek gerekirse bazı ülkeler anayasasız bile mükemmel yönetilirken veya çoğu ülke 100, 200 yıllık anayasalarla yönetilirken bizim kendi yaptığımız anayasalarla bile yönetilemiyor hale gelişimiz çok trajik. (Sorumluluk ve Sorumluluk Etiği açısından kimler nasıl ve ne düşünmeli?) Kısacası Türk anayasa ile imtihanından sınıfta kaldı. En iyisi vakit çok geç olmadan uzay mekiği vs. gibi projelere el atmak.
Ankara, Temmuz 2018 © S.A.S
1 note
·
View note
Text
Memleket isterim 14 Mayıs 2023 gecesi bayram olsun; Reisimiz yine Cumhurbaşkanı olsun.
Memleket isterim Muhalefet ithal değil, yerli ve milli olsun; İçimizdeki ve dışımızdaki hainlerin sonu olsun.
Memleket isterim Toprağı patates, soğan siyaseti yapanlara dar olsun; Milletimizin vatan sevgisi her daim önde olsun.
Memleket isterim İsteyenin küpesi, dövmesi veya saçları renkli olsun; Varsa dini, imanı veya başörtüsü, buna da karışmayan olsun.
Memleket isterim Sağ ve sol vatanımız için el ele olsun; Hedefimiz, yargılayacağız, durduracağız, dokunacağız değil, hep beraber daha iyisini yapacağız olsun.
Memleket isterim Yöneten Kandil, ABD, AB değil, Türkiye olsun; Din, dil, ırk, renk fark etmeksizin dostça birlik ve beraberlik olsun.
Memleket isterim Bir millet, bir devlet, bi̇r bayrak, bi̇r vatan olsun. 🇹🇷
- Murat Purç (13 Mayıs 2023)
1 note
·
View note
Text
Biden'in Haziran gündemi ABD'nin geleceğinin bir göstergesi olacak
Biden’in Haziran gündemi ABD’nin geleceğinin bir göstergesi olacak
Bir sonraki hafta, açılışından bu yana ilk defa, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden Avrupa’daki diplomatik doruklara katılacak. Başkanlığının ilk altı ayında COVID-19 kısıtlamaları sebebiyle, Biden yalnızca video konferans yoluyla uzaktan üst düzey doruklara katıldı. İklim Doruğu ve dörtlü Güvenlik Diyaloğu Quad Doruğu da dahil olmak üzere en ehemmiyetli girişimleri bu biçimde…
View On WordPress
#ABD politikası#ABD-Çin ilişkileri#ABD-Rusya gerginliği#ABD-Türkiye ilişkileri#dünya siyaseti#Joe biden
0 notes
Note
Ben savaşın çıkmasına kesinlikle karşıyım. İnsanların ölmesini tabikide istemiyorum fakat Rusya burada haklı değil mi? Ukrayna neyine güvendide bu şekilde ilerledi? Rusya haklı diyemezsin diyebilirsiniz. Ben insanları öldürmesini tabikide desteklemiyorum fakat açıklamalarını izlediğim de de haklı bulduğum konular var. Böyle olmalı mıydı tartışılır. Ama Ukrayna bu şekilde ilerlemeseydi daha iyiydi. Üstelik başkanları da çok dengesiz hareketler içerisinde. Bir dediği bir dediğinı tutmuyor. Kafası çok karışık belli. Putin kendine öyle çok güveniyor ki ki güvenecek çok sebebi var. Karşına alabilecek güçte değilken neyine güvendin de karsına aldın. Bu saatten sonra ortalık çok daha karışacak işte. Turkiye de zaten iç karşılık fazlasıyla varken bide bununla uğraşacak. En zarar görecek ve gören ülkelerin başında türkiye varken sonumuzu hiç iyi görmüyorum. Herkes putine karşı tavır aldı ama bu tehlike çanlarına işaret. Hoşgeldin 3. Dünya Savaşı diyebiliriz. Avrupayı zor bir dönem bekliyor.
Bu analiz aşkınız beni bitiriyor, herkes Kuzey Avrasya uzmanı oldu bir anda. Adam sanki tostunun yarısını paylaşmasını istiyor gibi, bir ülkenin başka bir ülke toprağına, iç işlerine ve hatta rejimine direkt müdaheleyi istemesine karşı çıkmasını haksız bulup, niye bu şekilde tepki gösteriyorsun diyerek bir tarafı haklı bulabiliyor. Savaşın çıkmasına karşı olup, çıkartanı haklı bulmak savaşın çıkmasını haklı bulmak değil midir bu arada? Soykırıma karşıyım ama Hitler haklıydı bence, Almanya'nın bekası buna bağlıydı demenin bir tezahürü değil mi bu da?
Ben şucu ya da bucu değilim; Avrupa'nın Nato krizi de, Rusya-ABD gerilimi de, Ukrayna'nın iç siyaseti de zerre umrumda değil. Savaşın her biçimine, her gerekçesiyle karşıyım ve bunu çıkartan ve destekleyen hiçbir grubun haklı olabileceğini düşünmüyorum. Yalnızca şunun ya da bunun emperyalizmine değil, kökten emperyal emellere karşı durmak gerektiğine inanıyorum. Uzman değilim ve konuya dönük cehaletim sebebiyle bir analizim de yok. Sadece şiddete karşı bir insanım ve bunu beyan ediyorum. Uzman olmayan, her yandan her taraf için propaganda dolan birbirinin tekrarı o çok "değerli" analizlerle de ilgilenmediğimi çok üzülerek söylemek durumundayım...
11 notes
·
View notes
Text
ABD Basınının Yanıt Aradığı Soru; “Trump, Musk’ın öne çıkışına ne kadar daha tahammül edebilecek?”
ABD’nin borç tavanı sorununda Cumhuriyetçi Parti’yi harekete geçiren Elon Musk, siyasi etkisiyle Trump’ı gölgede bırakmaya başladı. Vanity Fair, Musk’ın Trump’tan daha güçlü hale gelebileceğini iddia ederken, Newsweek, Musk’ın başkanlık etkisini sorguluyor. Elon Musk: Gölge Başkan mı? Elon Musk, sadece teknoloji dünyasındaki etkisiyle değil, aynı zamanda siyasi arenadaki gücüyle de adından söz…
0 notes
Text
SOL İÇİN BİR DÖNÜM NOKTASI
Türkiye’de halkın günümüzde yaşadığı temel sorunları düşünecek olursanız, çöken ekonomiden NATO ve ABD güdümündeki dış politikaya, sığınmacı/göçmen krizinden toplumsal kutuplaşmaya, hepsinin kaynağı sağ politikalar ve AKP iktidarı.
Ve hepsinin çözümü de solda!
Bu nedenle, emekçilerden çaldıklarını sermaye sınıfına aktaran sağ siyasetin “yurtseverlik” maskesi tümüyle indirilmelidir. Ülkenin her karış toprağı ve birikimi rant için peşkeş çekilirken neoliberal politikalarla emekçilerin ölesiye sömürüldüğü ortadadır.
Vurgun yapmak için dini araç olarak kullanan siyasal İslamcıların ve sağdan oy alma umuduyla laikliği feda edenlerin gerçek yüzü ortaya çıkarılmak zorundadır. Laikliğe en çok emekçi sınıfların ihtiyacı olduğu halka anlatılmak zorundadır.
Böyle bir dönemde sol partilerin, laikliği ve sınıf mücadelesini geri plana atarak kimlik siyaseti yapanlarla ortaklık kurmayı reddetmesi, güçlü bir dik duruştur. 2022 yılında yaşananlar, solun bu ülkedeki tarihi için bir dönüm noktasıdır.
3 notes
·
View notes
Photo
Trump-Biden tartışması ve çürüyen ABD siyaseti - Yonca Özdemir
0 notes
Text
Önümüzdeki hafta, bir dizi değerli ekonomik olay ve kripto para ünitesi güncellemesi finansal görüntüyü şekillendirecek. İşte Bitcoin ve altcoinler için dikkat edilmesi gereken kıymetli olayların ve gelişmelerin bir listesi.Bu hafta Bitcoin ve altcoinleri neler bekliyor?Federal Açık Piyasa Komitesi’nden (FOMC) birkaç tesirli isim 10 Temmuz Pazartesi gününden itibaren sahne alacak. FOMC Üyesi Daly’nin 17:30’da, FOMC Üyesi Mester’in 18:00’de ve FOMC Üyesi Bostic’in 19:00’da konuşma yapması planlanıyor. Bu konuşmaların komitenin para siyasetine ait duruşu hakkında fikir vermesi beklenmekte. Kripto para üniteleri alanında, tıpkı gün Constellation (DAG) IntegrationNet’i piyasaya sürecek. Yani, kullanıcılar için yeni bir platform sunacak. Ayrıyeten Qredo (QRDO), bir güncelleme yayınlayacak.11 Temmuz Salı günü, FOMC Üyesi Bullard saat 16:00’da bir konuşma yaparak komitenin para siyaseti görünümü hakkında daha fazla perspektif sunacak. Ayrıyeten Hedera (HBAR), platformun istikrarını güçlendirmeyi amaçlayan bir Güvenlik Modeli Güncellemesi içeren Mainnet V0.39’u yayınlayacak.Özellikle Çarşamba günü kritik12 Temmuz Çarşamba günü ise epeyce kritik. Çünkü TÜFE bilgileri ortaya çıkacak. Piyasa iştirakçileri saat 15:30’da açıklanacak olan ABD Çekirdek Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) aylık datalarını yakından takip edecek. Analistler, bir evvelki ayın %0,4’lük artışından biraz daha düşük olan %0,3’lük bir artış bekliyor. Eş vakitli olarak, ABD Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Yıllık verisi yayınlanacak ve bir evvelki %4,0’lık artıştan düşüşle %3,1’lik bir artış varsayım ediliyor. Günün ilerleyen saatlerinde, FOMC Üyesi Kashkari saat 16:45’te bir konuşma yapacak ve akabinde saat 21:00’de ABD genelindeki ekonomik şartlara genel bir bakış sunan FED Bej Kitabı yayınlanacak. Ayrıyeten Kava (KAVA), platformlarında kıymetli bir güncelleme olan Kava 14’ü tanıtacak. Ayrıyeten Aptos (APT), 32 milyon dolarlık coin’in kilit açılımını gerçekleştirecek.13 Temmuz Perşembe günü, saat 15:30’da ABD Birinci İşsizlik Müracaatları verisi açıklanacak ve beklentiler 249.000 ile bir evvelki haftaki 248.000’den biraz daha yüksek olacak. Ayrıyeten, ABD Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) Aylık dataları açıklanacak olup, bir evvelki %0,3’lük düşüşün akabinde %0,2’lik bir artış beklenmektedir. Günün ilerleyen saatlerinde ABD FED Bilanço bilgileri de açıklanacak. Haftayı tamamlarken, 14 Temmuz Cuma günü ABD Michigan Beklentileri açıklanacak. 15 Temmuz Cumartesi günü, IMX, 12.6 milyon dolarlık coinin kilidini açacak. 16 Temmuz Pazar günü MultiversX (EGLD), proje için değerli bir kilometre taşını işaret eden Hatom Mainnet’ini başlatacak.Piyasa iştirakçileri, çeşitli dallar ve yatırım stratejileri üzerinde tesirleri olabileceğinden, hafta boyunca bu gelişmeleri yakından takip edecek. Global iktisat toparlanmaya devam ederken, bu olaylar gelecekteki eğilimleri ve yatırımcı hassaslığını şekillendirmede değerli bir rol oynayacaktır.
0 notes
Text
Rusya ile zıtlaşmamız, ABD'yi pek memnun etti. Hemen ikinci adamı atlayıp, Türkiye'ye geldi. Türkiye'ye "desteklerini" açıkladı. ABD'nin istediği açık; Suriye ile savaşmamız isteniyor.
Suriye ile savaş, Rusya ile savaş demektir.
Bunu görmemek için, bilmiyorum ne olmak lazım.
Türkiye, Rusya ve İran ile Suriye'nin toprak bütünlüğüne imza koymuş bir ülke... Türkiye, daha doğrusu İKTİDAR, bundan vazgeçti ise Suriye'nin topraklarını almak istiyorsa, evlatlarını kaybeden bu halkı, ikna etmesi gerekir.
Biz neden Suriye'yi işgal etmeliyiz, anlatmalı bence...
Rusya, Suriye'de çünkü Şam ile anlaşmış. Tıpkı bizim, Libya'da olmamız gibi... ABD, izin almamış dalmış Suriye'ye, kuyu başlarını tutmuş. Türkiye ise meşru müdaafa hakkı için orada... Buraya kadar tamam.
Yani Suriye yönetimi, topraklarındaki teröristleri temizleyemiyor, biz Hatay'ın ve diğer illerin güvenliği için, Suriye'deyiz❗
Öyle ise teröristler ile Suriye ordusu arasında çekilelim, Suriye ordusu İdlip'ten temizlesin teröristleri. Türkiye neden buradaki "unsurları koruyor" görüntüsü veriyor dünyaya... "Esad halkına zulmediyor", iyi de, bize ne❗
2011'e kadar zulmetmedi de, şimdi ediyorsa, Suriye halkı indirsin onu. Zalimleri indirme görevini ne zaman üstlendik. O zaman Trump'tan, Netanyuhu'dan başlayalım❗
Niye Esad'tan başladık❗
Hiçbir ülkenin, böyle bir görevi olamaz.
Atatürk'ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış" felsefesine dönmek, güvenliğimiz için şart. Geçen gün 8 asker şehit verdik. Ardından 5 asker...
Suriye ile savaşmamızı, bizden kim istiyor❓
Bunu, ABD'nin istediğinde kuşkusu olan var mı❗
İran-Irak savaşını isteyenler, Türkiye-Suriye savaşı istiyor. Hatta Türkiye-İran ve hatta Türkiye-Rusya savaşı isteniyor...
ABD'nin istediğine koşar adımlarla, neden ilerliyoruz❗
Suriye ile savaş isteyenler, lütfen önden buyursunlar❗
İran ve Rusya ile savaş isteyenler de, şöyle yandan buyursunlar❗
Kendimize gelelim❗
Savaş çıkarmak kolay ama savaşı bitirmek çok zordur.
ABD'nin rahatsız olduğu S-400'ler ne oldu❗
Hani Rus uçakları alacaktık❗ Rusya-İran-Çin ile hareket ediyorsuk❗
Bütün bunlara ne oldu❓
ABD, nasıl bir hareket çekti de, şimdi Rusya ile savaştan söz eder olduk.
Ha, Rusya, Türkiye'ye karşı dürüst değil, doğru. PYD'yi "terör örgütü" görmüyor, tamam. İki kötüden birini seç o zaman. ABD, binlerce tır silah verdi.
Hangisi daha kötü❓
Ülkelerle ilişkiler, dost-düşman temelinde değerlendirilmeli. Hangisi düşman olarak daha tehlikeli ve öncelikli.
Komşuda ateş varsa, bu ateş seni de yakar.
Suriye'ye ateşi kim soktu❓
Maşa kimlerden oluştu❓
Bunları dünya biliyor, konuşmayalım.
Türk askeri ve Türk devleti, nasıl bir risk altında, bunun çarelerini konuşalım. Türkiye, "İdlip'teki teröristlerin ellerinde silahlarını alıp" bölgeden çıkarma sözü vermişti.
Rusya, tam bir yıl bekledi. Şimdi bunlardan kurtulmak istiyor.
Rusya demeden, Suriye bize vurmaz. Böyle bir gücü yok çünkü. Esad kim ki, Türkiye'ye vursun. Olayı göremiyor muyuz, yoksa görmek mi istemiyoruz❗
Yazlık kıyafetle askeri Sarıkamış'a süren Enver olmaya, ne kadar hevesliyiz❗
Enver'e değil, Atatürk'e ihtiyacımız var❗
Türk siyaseti "Atatürk olsa, ne yapardı" diye düşünmeli, cevabını bulur. Davutoğlu, Rus uçağını vurdu.
Yine uçak vuracak, noktaya geldik❗
Hükümetin içine Davut mu kaçtı❗
FETÖ uzantıları acayip memnun, Rusya ile zıtlaşmamızdan. Erdoğan'a "masayı devir!" diye Uslu Uslu mesaj veriyorlar. Bu ülkede kimse Esad'çı da değil. Ama belli ki bu ülkede Amerikan'cı, CIA'cı, Pentagon'cular, Mehmet'lerin kanını istiyor. "Türk'ün ihraç malı"nı, "kan" olarak görüyorlar.
Şehitler vermeye "inşallah" çekilmez. İnşallah şehit vermeyiz. İnşallah evlatlarımız ölmez. İnşallah şehitlikler boş kalır. Ölen askerlerimizin, tabi ki kanı yerde kalmamalı. Uygun zaman beklenmeli, stratejik düşünülmeli, devletlerin "kan aklı" vardır.
Bu akıl, bir damla kanı dahi unutmaz. Ama önce iktidar kafasına, normal bir akıl koymalı...
İktidar da zerre çocuk aklı varsa, bende bir şey bilmiyorum❗
Ne içiyorlar, anlamak mümkün değil❗
Türkiye, kafasını soktu Suriye "çuval"ından çıkmalı. O "çuvala" bütün bedeni, sokmak isteyenler var. Ordunun onda biri Suriye'de. Bu, başlı başına bir risk...
Batı'da ve Doğu'da ne durumdayız❗
Peki ya Kuzey'de❗
Her ihtimali düşüneceksiniz.
"Ayı" ile dansa kalkıyorsan, dansı ayı bitirir❗
23 notes
·
View notes
Link
ABD basınında çıkan haberlere gore, Salı günü azca sayıda Cumhuriyetçinin onu 216-210 oyla görevden almak için Demokratlara eşlik etmesiyle Kaliforniya'dan Temsilci Kevin McCarthy Temsilciler Meclisi Başkanı olarak görevden alındı.Görevdeki bir konuşmacının ilk kez görevden alınması, boş pozisyona yükselme yarışını ateşlediği için bu, ABD Birleşik Devletleri siyaseti için zamanı bir andı. Görevden alınan Kevin McCarthy'nin odası, meclisin eski lideri tarafınca belirlenen ve Temsilciler Meclisi katibi ile paylaşılan bir listeden seçilecek geçici bir Meclis Başkanı yada Geçici Konuşmacı vekili tarafınca yönetilecek.Izlemek için daha fazlası.
0 notes