#9 Martçı Ekip
Explore tagged Tumblr posts
Text
"Adalet Yürüyüşü" -klikler savaşı-
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ankara'dan İstanbul Maltepe'ye "Adalet Yürüyüşü" ismi altında -bu gün itibariyle- 18 gündür yürümesi menfi ve müsbet kıymetlendirmelere mevzu oluyor. Bu, elbette tabii. Tabii olmayan, kıymetlendirmelerin bazılarının değil, ekserisinin "garazkarane" olmasında. Garaz, hissi bir durum ve his ile yapılan kıymetlendirme de o kadar! Nihayetinde "Adalet Yürüyüşü" siyasi bir tavır, eylem, buna verilmesi gereken cevap veya yapılacak tenkitler de siyasi, fikrî olmak durumunda. Maalesef bu olmuyor. Bu halden üzüntü duyuyor muyum derseniz, ismi kocaman adamların bu kadar basit olmalarından ötürü kendileri açısından üzüntü duymakla beraber, hayır, aksine "olması gereken hâl" olduğu için (ve böyle de olduğu için, yani "olanda hayr vardır) memnunum (sevinçli değil) demek isterim. Siyaset, onu besleyen Fikir ve his ne olursa olsun, "akıl" işidir ve ne sıcak ne soğuk, "buz" gibidir, (buz da “nur”un tecellisidir, siyasi aklın “buz” derken “ne” ile yapılması, yaslanmasi gerektiği de hissediliyor) ve bu ruhiyatla pılmalıdır. Fakat memleket siyasetçisi ya hamaset ya hamaset karşıtı hamaset ile yani hamaset ile uğraştığından, böyle olmuyor tabii. & "Adalet Yürüyüşü"nun CHP tarafından tertiplenmesi, başlı başına bir trajedi veya komedi. Darbelerden nefes alan CHP'nin böyle bir eyleme kalkışması, bin defa tenkid edilmesi gereken nokta. Ve başka bir şey demeden, sadece darbeler ve CHP üzerine yazılsa, yeter. CHP'nin eyleminin tenkidi bu açıdan kolay yol; bunu tercih etmiyoruz. Bizim tenkid hedefimizde olan CB Erdoğan ve basın ve “sosyal medya”da konuşan Ak Partililer. Niye? Ak Parti’nin değil ama Erdoğan'ın en ufak tökezlemesinin milleti ve vatanı zora sokabilecegine fakat onun da çevresi itibariyle karşıtlarına bol malzeme verecek fiil ve lafları sarfettiğine inandığımız için karınca misali buna dur demek maksadıyla “tarihe not düşmek” gayesiyle, olur ya belki okunur umuduyla makaleyi yazıyoruz, tenkid ediyoruz. Dikkat ederseniz karşıtların tüm hareketleri, kendiliklerinden bir şey bulmaktan ziyade, -en tesirli yol olan- düşüncesizce, hamaset dolu söylenmiş laflarından veya hareketlerinden hayat buluyor. “Adalet Yürüyüşü” denilen eyleme dair söyledikleri de, eylemin “tesir edebilecek potansiyel gücü”nden ziyade, imalar, zanlar ve şahsileştirme üzerine ki, yanlış! Zanlar üzerinden hareket edilerek söylenen laflar ile tenkid, sadece boş laftan ibarettir ve yalan olduğu da ortaya çıktığında, ters teper. & CHP durup dururken "yürümeye" kalkmadı, herhalde. Sebebi neydi? MİT Tırları Davasında yargılananlardan 3'ün1'i olan kendi milletvekili Enis Berberoğlu'nun, diğer sanıklardan çok daha ağır (müebbet hapis) bir şekilde cezalandırılması ve temyiz safhasının tamamlanmasının beklenmeden hemen tutuklanması, "yürüyüşe" çıkmanın bahanesi oldu. Hemen o gün alınan kararla Ankara Valiliği ile ilgili bakanlığa başvuruda bulunarak hükümetin koordinasyonu içinde "yürümeye" başladı Kemal Kılıçdaroğlu. Yürüyüş, izinsiz veya yasadışı değil kısaca, satır aralarında anlatılmaya çalışıldığı gibi, CB Erdoğan'in hangi zekai (!) danışmanınca uyduruldugu bilinmez "oradan yürüyorsanız, bizim lütfumuzladir" garip, absürt cümlesi de bunu teyit ediyor zaten. O cümle "istersek engelleriz" değil, "izin verdik" anlamındadır. (Vermeyip izin ne olacaktı?) MİT Tırları Davası ise başlı başına hukuk eğitimi için kullanılması gereken, hatalarla dolu bir dava. Hukuk, objektiftir; niyet / subjektif durumlar, hukukun mevzusu değildir. Hadisenin olduğu 2014 Ocak ayından üç ay sonra, nisan ayında MİT Kanunun "silah ve mühimmat nakliyesi" cihetinden DEĞİŞTİRİLİP, güncelle uygun hale getirilmesi dahi, ne ve kim için götürülüyor olursa olsun, o tırların "o an" için silah veya mühimmat taşımalarınin kanunda yazmayan bir durum olduğunun ifadesidir. MİT ve bağlı olduğu yer, kanunu uygun hale getirmeyip, "ben yaptım oldu!" tatbikatının (usulsüzlük ve kanunsuzluk) ne derece büyük bir hata olduğunu çok acı bir şekilde öğrenmiş oldu. Tırları durduran savcı, polis ve askerlerin Gülenist olmalarının, dikkat edin, bu usulsüzlük teşebbüsüne müdahil olmaları sözkonusu DEĞİLDİR. Bilakis bu usulsüzlük ÜZERİNDE hayat bulmuşlardır. Farkı, anlatabildim mi? Siz, kendi yaptığınız ve tatbiki ile mükellef olduğunuz Kanun ve Yönetmeliklere UYMAZSANİZ, "delik deşik olmuş hükümet ve Ankara ve Devleti" uzun süredir "gözleyen" grublara istemedikleri kadar malzeme vermiş olursunuz. MİT Tırları Davası, benim nazarımda sadece budur. Bu sebeple de tırları durduran savcı ve kolluk güçlerinin yargilanmalari, "eger durdurma sebebiyle ise" düpedüz saçmalıktır. Siz bunların "örgüt işi" olarak"durdurma eylemini" yaptığını iddia ediyorsanız, bunu delillendirmek mecburiyetindesinizdir. Bunun için de -hukuka uygun bir şekilde- önce FETO dediğiniz örgütü tespit etmeniz, bunu ceza mahkemesi ile teşhir etmeniz, ardından o savcı, hakim ve kolluk memurlarının FETO üyesi olduklarını ispatlamaniz, bu “tir eyleminin” de örgüt tasarruflu olduğunu tescil ettirmeniz lazım. Zor mu bu? Zor veya kolay, ama ne kadar berbat olsa da mevcut kanunlar ve yüksek mahkeme kararları “örgüt ve örgüt üyeliği”icin bazı kıstaslar getirmiştir ki, bu esasta da olması gerekendir, bunlara uyarak, yani tatbiki ile mükellef olduğunuz kanunlara uyarak fiili tamamlamak gerekmektedir. Bu yazdıklarımı FETO'nu korumak diye anlayabilecek zekai (!) okurlar olabilir, yanılırlar; 1989 senesinden bu yana “ceza kanunlarının muhtelif maddeleri” ile yargılanmış, son yüksek mahkeme kararları ile biraz nefes almaya başlamış, kendi davasında tatbikini istediği hukuki anlayışı, başkasına farklı uygulayın deme ahlaksız tavrına bürünemeyen biri olarak görün, yeter. 15 Temmuz gecesi Kısıklı'da, Erdoğan’ın evinin önünde tankları bekleyen, gelmeyince Çengelköy'den gelen destek çağrısı üzerine oraya gitmeye kalkan, özel harekatçı ekibin “burda kalın, gelebilirler” demesi üzerine tankları bekleyen biri olarak yazıyorum bunu: Herkes için adalet; adil bir yargılanma! MİT Tırları için bir dosya açılacak ise, olayın dört gün sonrasında “iste Suriye'ye giden mühimmatlar” diye resimli manşet atan Perinçek'in Aydınlık gazetesine dava açılmalıydi. Devlet sırrı ifşa olduysa, ifşa eden Aydinlik idi; diğerleri ifşa edildikten sonra yayın yaptılar. MİT Kanunu'nun hadiseden dört ay sonra “nakliye” cihetinden tadil edilmesi, o an -yalan, kurgu veya doğru,- ihbar üzerine tırları durduran savcı ve kolluğu da temize havale eder. Dedik ya, MİT Tırları Davası saçma bir davadır, sebebini görmüş olmalısınız: Dava açılacak ise bu, Erdoğan’ı “Suriye’ye silah sevki” ile manşetten itham eden ve “devlet sırrı”ni ifşa eden Aydınlık olması gerekirken, onlara hiç dokunulmayip, savcı ve kolluk ile Cumhuriyet'e açılıyor! Erdoğan'ın Beştepe'de ve hususen de ayrı, aynı zamanda hükümetin “sürüsüne bereket” güya hukukçu ordusu var, biri bile “yapmayin beyler!” demedi mi acaba?! Bununla beraber düşünülmesi gereken nokta da şu: Perinçek, geçen gün “yargi altın çağını yaşıyor” dedi. Biz biliyoruz ki, Can Dündar ve K. Gün tutuklandıklarinda mahkeme heyeti ilk celseden de önce tahliye verecekti ama “Ankaradan birileri” buna büyük tepki gösterdiler. Hatta bu heyetin adını FETO’cuya çıkardılar. Nihayetinde de mahkeme zaten bu ikisine sadece “sirri ifşa”dan ceza vermek zorunda kaldı. Kastım şu: Bu “altin çağ”dan bahsedenlerin, şu anki Cumhuriyet idaresi ile, ezel eski kan davaları mevcut malum, acaba Erdoğan'ı da bu dava konusunda “ikna edenler” bunlar olmasın?! Bu bir şüphe elbette sadece. Ama mevcut kanunlar çerçevesinde dava açılamayacak olanlara dava açıp ceza yağdırılir, suçlu olanlara ise dava bile açılmaz ise, bu şüphe yayılır! [“17/25 milattır” açıklamasının “o tarihte uyandık!” anlamı haricinde hiçbir hukukî karşılığı yoktur. Var diyen hukuku bıraksın! “Milli Ordu’ya Kumpas, Kemalist Aydınlara Kumpas, Çözüm Süreci İhaneti başlıkları ile levhalanan işler sizin zamanınizda olacak, Mustafa Kemal'in sümük mendilini bile huşu ile seyrederek tiynettekiler de bunun hesabını sormaya kalkamayacaklar!!! Çok yakında güvendiğin dağlara -karanlıkları AYDINLIK yapan- karlar yağmaya başlayınca anlar/sınız bunu!] & K. Kılıçdaroğlu yürüyor. Mizacından, bugüne kadarki siyasi hayatından apayrı bir tavır gerçekleştirerek, tarih boyunca misalleri olan “yürüyüşler” gibi yürüyor. 70’lik bir insan gün içinde belirli bir mesafe kat etmeyi planlayarak, böylece uzun yürüyüş süresi içinde hem ülke hem dünya gündeminde yer almayı “garantileyerek” ve elbette ana muhalefet partisi lideri unvanı ile yürüyor. Şurası kuşkusuzdur: Kılıçdaroğlu “yaşının, nefesinin, bileğinin hakkı ile” bir muhalefet lideri OLMUŞTUR BU EYLEMİ İLE! Arkasında şunlar var, fikri şunlar verdi, şantaj zoruyla yürüyor vs. Bunlar bir yanadır. Gerçek olan, yürümesidir. Belediyeler ve hükümet destekli onca sivil toplum kuruluşu var müslümanların, bir sürü yerde “ekmek süt” dağıtıyor, yurt filan yapıyorlar. Ama ne 28 Şubat Tutsaklari için ne Mavi Marmara için (hususen davadaki rezalet için) bu biçimde bir tepki göstererek ortaya çıkmadilar. Onların yürüyüşleri, Tünel'den Taksim'e kadar!!! Ve belki de sadece bunun için, çoğu ya devlet bürokrasisi içinde ya gazete ve TV programcısı olan STK sorumluları, 70 yaşındaki Kılıçdaroğlu'nun “uzun süreli yürüyüşüne” laf sokmak, illa arkasında “birilerini” bulmak için utanmazca uğraşıyorlar. Bu asalak sürüsü, Kılıçdaroğlu 9 Temmuz'da Maltepe’ye,bırakın denildiği gibi bir milyonluk kitleyi, yüz veya elli binlik kitle ile vardığında, bunun aktüel ve siyasi tesirlerini acı acı görmeye başlayacaktır. & Ak Parti’nin goygoycu veya idarecileri, Kemalist Batıcı Kanat içerisinde yer alan, Gülenistlerin şehvete tutularak abartılı dosyalar hazırlaması ile “pacayi kurtarmayı beceren” kökü İT Firkasina dayanan “9 Mart’ci Ekip” ile işbirliği yapıp onlara “Yargida / Baroda Birlik” ile “altin çağı” yaşatmaktan bir an önce vazgeçmelidir. Bu, dünya siyasetini anlamamak olduğu gibi, müslümanların hassasiyetini de umursamamak demektir. Kılıçdaroğlu için söylenen “kaset ile geldi” vurgusu doğru ise, o vurgunun arkasına da bakmak gerekiyor: CHP’nin yeniden düzenlenmesi, eski katı Kemalist tutumdan ve bunun müsebbiblerinden temizlenmesi idi maksat ve buna da “erdiler”. Perinçek ve bazı CHP kökenli muhaliflerin şu anki CHP idaresine Gülenistler ile işbirliği yaptıkları yönündeki ithamlarınin arkasında da bu “kuyruk acısı” mevcuttur; Kılıçdaroğlu'na Perinçek ağzıyla “vurmak”, Gülenistlere vurmak değil, "9 Martçı Ekibe" hayat sunmak demektir. Ama bütün bunların da yani tenkid ettiğimiz saçmalıkların arkasındaki ESAS MESELE, halihazır hükümetin yani Erdoğan’ın ona buna yaslanmadan, kendi başına adım atacak argümanlara (hadi Fikir diyelim) sahip olmaması, bu duruma mecbur kalması, herhalde. Yoksa, “kasabın bıçağını yalamak” ile eşdeğer bu davranışlara niye girsin? Erdoğan’ın anlaşıldığı kadarıyla -eksigi yok fazlası var-, eski “YTP” çevresi, “2. Cumhuriyetçi” çevre ve elbette “9 Martçı Ekip” ile çevrelenmiş. Oysa bu grublar BİRBİRİNİN TAM ZIDDI! Son grup hariç diğerleri Gülenistler ile “devletin dönüşümü” için 17/25’e kadar rahatça çalışmış iken, son grup “dönüşen devletten def edilecek” olandır ve işte bütün bu gruplar Beştepe’de ! Garip ama gerçek! Bir tarafta Avdeti olduğu malum Can Paker ve ekibi, bir tarafta “stalinist sol”dan nefret etmiş, DGM avukatlığı ile “özgürlük mücadelesi” vermiş Liberal-soldan Mehmet Uçum, bir tarafta bunların ikisiyle de iş yapan Sivil Toplumcu Ayhan Ogan, diğer tarafda da “altın çağ yaşayanlar”... Tüm bunların üzerinde iç ve dış siyasetin emanet edildiği DP/DYP kökenli bakan ve bürokratlar... Aslında bu durum, “bir” devlet olmadığını, herkesin kendi politik faydasına hareket ettiği “klikler idaresi”ni ortaya koyuyor. Erdoğan’ın bir öyle bir böyle laf ve uygulamalarının arkasında da bu gariplik olsa gerek. Bu durumun tehlikesi ise aşikardır. & “Adalet Yürüyüşü” üzerinde düşünürsek, bu grublarin elbette İstanbul’a varış için muhtelif planlar yapmış olmaları tabiidir. Oysaki en tâbii davranış, hiçbir şey yapmamak! Maltepe cezaevine gelsinler, nutuklarıni atsınlar, isterler ise Silivri önünde daha önce kurulduğu gibi “çadır kurup” kalmaya başlasınlar, hiçbir polisiye tedbir tatbikinde bulunmamak, çevre güvenliği ve yürüyüş idarecileri ile irtibatlı olarak provokatif hareketleri engellemek dışında hareket etmemek, en makul olanıdır. Gerisi hep PROVOKASYON OLACAKTIR. Hele, Maltepe'ye vardıkları gün veya öncesi Enis Berberoğlu'nu Sincan'a sevketmek ise en büyük provokasyon olacaktır. Ve inanın 9 Martçı Ekip ile DP/DYP kökenliler bunu yapmak için uğraşıyorlardir. & Erdoğan, yanlış ve hatalı bir dava sonucu ortaya çıkmış bu TEHLİKE DOLU YÜRÜYÜŞÜ inşaallah bu gruplara uymadan “itidal ve sabır” içinde karşılar. Yoksa, gerçekten fena. Notlar: 1) Elbette illa öyle olacak değil tabii ama tarih boyunca gerçekleşen “-uzun- yürüyüşler” başarılı olmuş, hedefleneni yakalamış, ya devrim ya değişim sürecini başlatmıştır. 2) “Yürüyüş” en fazla basına tesir etmiştir. 3) “MİT Tırlarına yönelik durdurma eylemi elbette soruşturulmalidir. Bunda kuşku yok. Fakat bu soruşturmanın “ilk açılan” soruşturma olmasına dair hukukî altyapı üzerinden itirazlarımiz var. Ve elbette yanlış sanıklara... 4) Hukukçu değilim; şöyle yazayım: Hukuk fakültesine gidip bunun eğitimini almadım. Başına açılan belalar (soruşturma ve davalar) sebebiyle, o bela kadar ve o belanın sarktığı alan kadar mevcut hukukî “uygulamayı” biliyorum. Daha da önemli olan aslında bir "inkılapçı" olmam sebebiyle bu sahada konuşmamak muhal zaten! Görmediğim noktalar olabileceğini (uygulamada) kabul etmemek, inattir. Fakat zaten mesele de bu: UYGULAMA DEDİĞİNİZ NE VE BEN ZATEN BUNA KARŞIYIM! Kanun şöyle derken, UYGULAMA yani statükonun bekçisi iki üç aklı evvel adalet bürokratı veya hakiminin farklı veya dar kapsamlı yorumunun memleketin düzenini alt üst ettiğine inanıyorum. Eğer kanunu dar kapsamlı yorumlayan bu Uygulamacılar varsa ki var, onların dayandığı “sakla samanı gelir zamanı” sözünün misali Kanun ve Yönetmeliklere de karşıyım. 17/25, Böcek, Selâm Tevhid Örgütü Kupası, Millî Ordu’ya Kumpas Davaları, Hocaefendiye Kumpas Davaları vs. süslü ibarelerle anlatılan ve her daim bir “kumpasa” bağlanan ama sanki o “kumpasçıların” sadece kendileriyle-kendisi ile uğraştığını ZANNEDEN ANLAYIŞA/KAFAYA da karşıyım. Ergenekon davaları sürecinde gördük ki, hükümet kendine darbe yapıldığı iddiasıyla soruşturmaları desteklerken, ortaya çıkan delillere ve oradan çıkarılan yeni davalara bir baktık “hocaefendi ve hizmet erlerine kumpas” ön planda imiş!!! Sanıklar ise başka telden! Onlar da “orduya kumpas” deyip bu kumpasin faillerinin sadece kendileri ile uğraştığını anlattılar. Bunlar bitti derken, 17/25 ile öğrendik ki nerdeyse orduya kumpas dahi Ak Parti’ye kumpas içinmiş! Her devrin lanetlisi Müslümanlar ile Kürt Hareketi, kendilerine verilen cezaları hakketmiş, hiçbir şekilde kumpasa gelmemişler ama! Ortaya çıkan "Uygulama”, bu! Bizden de buna razı olmamız isteniyor! HSYK hâkim ve savcıları uzun bir gerekçeli karar ile kapı dışarı eder, bunlar da Millî Ordu’ya Kumpasçılar ile 17/25’ciler olur, siz bu gerekçeli karar ile kendi mahkemenize başvurmaya kalktığınızda ise, “Uygulamada böyle değil” denir. Bu uygulama hep “anası güzel olanlara” mı uğruyor? Tüm Hizbullah davalarını sil baştan edecek “digital deliller” meselesi (ki sene 2000!) ERGENEKON davaları ile tahdid edilmiş olmasına rağmen, bir türlü Hizbullah sanıklarına “uygulanmaz”... Yeniden yargılama kararı verilmiş dosyalar, ya eski kararın yenilenmesi ve “Ankara halletsin” denilerek bağlanır veya beraat verilmiş olsa bile temyizde sıraya bile alınmaz. Ve bize de bu Uygulamaya, bu Kanun ve Kafaya rıza göstermemiz, oyunu bu kurallar içinde oynamamız dayatılır. Bunu kim, hangi ahmak kabul eder? İşte “karşıyım” dediklerim, bunlar. Siz okuyucu buna karşı değil misiniz? Hukuk, statükonun bekçisi olmuş veya koltuk şehvetine tutulmuş hukukçu denilen müsvettelere bırakılmayacak kadar ciddi bir meseledir. Ve tüm değişim ve devrimler, -az veya çok önemli- hukukî iltimas veya kayırmalar üzerinden gerçekleşmiştir. “Adalet Yürüyüşü” bu açıdan da mühimdir işte!
#Adalet Yürüyüşü#Kılıçdaroğlu#İBDA#Erdoğan#HSYK#Perinçek#9 Martçı Ekip#Can Paker#Ayhan Ogan#Mehmet Uçum#Hizbullah#PKK#15 Temmuz#Ergenekon#Herkes İçin Adalet#Adil Yargılanma
1 note
·
View note