#31 Mayıs Cuma
Explore tagged Tumblr posts
Text
#bim aktüel#bim aktüel ürünler#bim aktüel kataloğu#Bim 31 mayıs 2024 kataloğu#31 mayıs 2024 Bim kataloğu#Bim aktüelbul#bim broşürü bu hafta#bu cuma bimde
1 note
·
View note
Text
Tatlı Komşum! (4) (Furkan 31 Y., Manisa)
Günler Ebru, Hatice, ev ve iş arasında akıp gidiyordu. Mayıs sonunda Hatice, yaz için okullar kapanınca gideceğini söyleyince, "Olsun, gelirsin sık sık, ev burda nasılsa!" dedim...
Bir akşam Cevat'la yine bira içerken, Ebru, "Tatil işini ne yapacağız?" dedi kocasına. Cevat, "Ben bu sene tatile falan gidemem, sevkiyat hızlı!" dedi. Karım da bana dönüp, "Biz ne yapacağız?" dedi. Her yıl Haziran'ın ikinci yarısında Antalya taraflarında 1 hafta tatil yapar, sonra da karımla oğlumu memlekete bırakır işime dönerdim. Karım, Ebru'ya, "Siz de bizle gelin, madem Cevat abi gidemiyor, hem kalabalık tatil daha güzel olur!" dedi. Ebru sanki istemezmiş gibi, "Ya siz ailece tatil yapın..." diye geveledi. Cevat, "Gidin gidin, senin de çocukların da ihtiyacı var!" dedi. Otel bulma görevi bana kaldı. Ebru mesaj atıp, "Güzel bir yer bul, evdekilere düşük fiyat söyle, ben takviyelerim!" yazdı.
Ertesi gün araştırmaya başladım. Belek'te ultra lüks, herşey dahil, yanyana 2 tane havuz manzaralı 2 yatak odası ve oturma odasından oluşan villaların olduğu bir otelden yer ayırttım.
10 Haziran'da okullar kapandı. Hatice Perşembe günü mesaj atıp, "Yarın okullar kapanıyor, Cumartesi gününü bana ayırır mısın?" yazmış. Hem karıma, hem Ebru'ya Cumartesi mesaim olduğunu söyledim. İşe gider gibi çıkıp Hatice'ye gittim. Aşağıdan mesaj attım, "Senin oğlan var, sen alt kata gel!" diye. Hatice, "Yok, sen gel!" diye yazmış. Çıktım yukarıya. Meğer Cuma akşamı kocası gelip bir miktar eşya ve oğlanı alıp gitmiş. Hatice, "Ben de buraları toparlayıp, kalan kıyafetleri falan ayarlayıp kendi arabamla arkadan getireceğim dedim oğluma!" dedi.
Dudaklarına yumuldum. Dilini dilimde gezdiriyor, kasıklarını ve göğüslerini kasıklarıma ve göğsüme bastırıyordu. Şifon bir sabahlık giymiş, belden kuşağını bağlamıştı. O uzun kahverengi kıvır kıvır saçlarını salmış gerçekten çok güzel bir kadındı. Yüksek bel siyah bir tanga ve dantel siyah transparan sütyen takımını ilk kez görüyordum ve çok yakışmıştı. Duvara dayayıp bir bacağını kaldırıp belime dol adım. Yarağım tangasının üzerinden amına baskı yaparken, sabahlığı omuzlarından düşürüp, boynunu, omuz başlarını emdim, yaladım. Göğüslerine inip transparan kumaşın üstünden emdim uçlarını, küçük ısırıklar attım...
Bacağını indirip ters çevirdim, ellerini duvara yasladım, ensesinden başlayıp aşağıya inerken sütyenini çözüp devam ettim. Bel çukurunu dilledim, kalçalarına inip avuçladım, küçük ısırıklar, tokatlar attım. Kalçasını biraz daha eğip tangasını kenara çektim, amcığını ve göt deliğini emdim. Yaladıkça parlayan amcığı daha çok sulanıyor, kasılıp titriyor, sonra tekrar emmem için ağzıma doğru itiyordu kalçalarını. Ayağa kalkıp o domalmış haliyle alttan amcığına geçirdim yarağımı. Duvarı yıkacak gibi eliyle kendini geri itiyor, daha daha derine almaya çalışıyor, kalçalarını kıvırarak aldığı zevki arttırıyordu...
"Ben koca yaz tatili bu yaraksız geçiremem, kaçar kaçar gelirim Furkan'ıma, ohhh, sik, sik!" diye inliyordu. "Gel güzelim, ne zaman amcığın yarağımı istersen koş gel!" diye gaza getiriyordum. Orgazm kasılmaları dinerken yarağımı amından çekip göt deliğine dayadım. Onu hiç götten sikmemiştim. Kafasını çevirip, "Dur, kocamın durumundan dolayı anal sikişmekten nefret ediyorum, hiç yapmadım! Ama bunu istediğini biliyorum, o yüzden şimdi götümü sikmeni istiyorum!" deyip dudaklarımdan öpüp, kalçasını daha geri çıkardı.
Zaten amcık sularıyla parlayan yarağımı göt deliğine dayadım. 5 dakika sırf kafası girdi ve durakladım ve yavaş yavaş ittirmeye başladım. Dudaklarını ısırıyor, gözleri kapalı, doğum yapar gibi nefes alıp veriyordu. Sonunda tamamı içine girdiğinde, "Sen hareket et!" dedim. Yavaş yavaş kalçasını oynatmaya başladı. Sonra biraz daha hızlı, biraz daha hızlı derken, birkaç dakika sonra boşalmak üzereydim. Uzanıp amcığını avuçladım, sırılsıklamdı ve yine kasılmaya başlamıştı. Götünden sikerken amcığından orgazm olmak ürereydi. Dayanamayıp döllerimi götünün içine boşaltırken, o da titrerye titreye orgazm oldu amındaki parmaklarıma...
Nefes nefese dinlendik koltukta oturarak. "Baştan çok canım yandı, ama sonrası çok zevkliydi, orgazm oldum farkettin mi?" dedi dudağımdan öperek. "Evet, bakire götünü bana vermen harikaydı!" dedim. Hatice, "Şimdi mola, giyinip çıkıyoruz!" dedi. "Nereye?" dedim. "Görürsün!" dedi. Daireden çıkarken, "Sen beni marketin sokağında bekle, ben arabayı otoparktan alıp geliyorum!" dedi. Marketin biraz ilerisinde beklerken, Hatice önümde kıpkırmızı bir araba ile durdu. Bindim ve İzmir'e gittik.
Önce Bornova Forum'a uğradık, Hatice bir sürü alışveriş yaptı, oğluna, kocasına, kendine. Her mağazadan birşeyler beğenip aldı, ama çok seri bir alışveriş oldu. Bir saat sonra arabanın arka koltuk dolu çıktık. Özdere'ye bir restorana gittik. Dün akşam internetten bakıp tüm rotayı çizmiş zaten, güzel bir yemek yedik. Ben rakı, o bir tane bira içti. Saat 16:00'da tekrar Manisa'ya döndük. Yine beni marketin orda bıraktı.
Ben binaya girdiğimde karşı dairenin kapısı açıldı. Ayşe çıktı kapıdan. Eyvah, ne diyecektim, ne yapacaktım. "Aaa Furkan bey!" dedi. "Merhaba!" dedim. "Siz bugün buluşacak mıydınız, Ebru çalışıyor demişti. Ben de o yüzden izin aldım, dükkana döneyim bari, görüşürüz!" dedi acaleyle çıktı.
Bir dakika kadar kapıyı açar gibi yaptım. O sırada Hatice gelip yukarı çıktı, kapısı kapanmadan ben de içeri girdim. Durumu anlattım. Hatice, "Dur. Kadın benim ölçülerimde, ya da çok yakın, (çantalarının birinden bir iç çamaşırı takımı çıkardı) aşağı in yatağın üstüne bunu bırak. Eğer kadın gelirse yatakta bulur, arar seni, sana sürpriz yapacaktım dersin o yüzden önceden gidip eve bıraktım diye kıvırırsın!" dedi.
Ulan bu kadınların kafası aldatmak mevzu olduğunda zehir gibi çalışıyordu. Aşağı inip kutuyu yarı görünür yarı görünmez halde bıraktım. Tekrar yukarı çıktım. Hatice'ye pencerenin önüne geçmesini söyledim. Pencereden kafasını çıkarıp perdeyi beline çekti. Arkasına geçip yere oturdum eteğini sıyırıp amını yalamaya başladım. Dışarı belli etmemek için neler yapıyordu bilmiyorum, ama 10 dakika sonra eliyle beni ittirdi. Hem orgazm olmuştu, hem de içeri girip, "Geliyor seninki tozu dumana katarak!" dedi. Perdenin arkasından baktım, gerçekten çok hızlı ve hınçla geliyordu Ebru...
Telefonu sessize alıp, arka odaya geçtim. Merdiven boşluğu ve kömürlükler nedeniyle üst katlar birer oda büyüktü. İki dakika sonra aradı, "Aşkım nerdesin?" dedi. "Arkadaşlarla bira içmeye geldik." dedim. "Hımm, tamam, Ayşe seni eve girerken görmüş te, burdasındır diye geldim..." dedi. Ben de, "Yani sürprizi mahvetti değil mi, ne boş ağızlı kadın!" dedim. "Gördüm hayatım, da ne gerek vardı aşkım?" diye yavşadı. "Arkadaşlar huylandı, kapatıyorum ben, görüşürüz!" dedim. "Tamam aşkım, iyi eğlenceler!" dedi kapadı.
Tekrar ön odaya geldiğimde, Hatice, "Gel buraya!" deyip yarağımı avucuna aldı, "Pencerenin önünde kudurttun beni, tüm mahalle nasıl orgazm olduğumu biliyor artık!" diye gülüyordu. Uzun uzun yarağımı yaladıktan sonra, "Götten sik yine!" dedi kulağıma. Yere diz çöküp, kollarını ve yüzünü koltuğa koydu. Sabahkinden çok daha kolay girdim götüne, göt deliği artık yarağımın beden ölçüsünü almıştı, ama halen daracık ve çok sıcaktı. Parmağımı ağzına soktum, yarak yalar gibi yalıyor, ben götüne pompaladıkça parmağıma dil darbeleri atıyor, somuruyordu. Bu kez kendisi sağ elini amına atıp, art arda orgazm oldu. Veda zamanıydı, yarağımı götünden çıkardım, yüzünü çevirip, göğüslerine, yüzüne, uzattığı diline boca ettim döllerimi. "Ben sık sık kaçarım, zaten bizimkilerin yazın tarla tapan işleri çok olur. Ben sana buranın anahtarını da vereyim, ona göre haberleşiriz!" dedi. Sımsıkı sarılıp ayrıldık. Eve giderken bir bira alıp, bir kenara çekip içtim. Karıma ve Ebru'ya (Arkadaşlarla bira içiyoruz) demiştim, alt yapı sağlam olmalıydı.
Bir hafta sonra, 16 Haziran'da tatile yola çıktık. Ebru ile o hafta içi yalnızca bir kez görüşebilmiştik. Otele vardığımızda hepimiz pert olmuştuk, ama çocuklar hemen denize gitmek istiyordu. Karım uykuyu sever, bana, "Sen oğlanı havuza götür!" dedi. Çocukları almak için Ebru'ların villasının kapıyı çaldım. Çocuklar kendi odalarında üstlerini değiştirirken, Ebru beni kendi odasına çekti ve "Bu odada bu hafta her fırsatta her deliğimi dolduracaksın, tamam mı?" dedi gülerek. Zaten altında bir şey yoktu, parmağı taktım amcığına ve "Tamam yavrum, havuza gelecek misin?" dedim. "Sen bak, çocuklar kendi başına takılabilirse çık gel!" dedi.
Çocukları havuza götürdüm. Animatörler çocuk külübüne kaptılar hemen, ben de ters yönden Ebru'nun odaya gittim. Ebru yatağın üzerine 5-6 tane bikini sermiş, hangisini giyeceğine karar vermeye çalışıyordu. Tersten taraftan geldiğim için, ardına kadar açık ama perdesi kapalı sürgülü kapıdan daldım içeri. Ebru küçük bir çığlık attı. Sarıldım hemen. Dönüp dudaklarıma yapıştı ve "Nerde kaldın, bak ıslak ıslak seni bekliyorum, tüm yol boyu bu anı düşledim, aşkım sok hemen sok ki sularım yarağına süzülsün!" diye öperken yatağa doğru ittim. Bikinilerin üzerine düştü. Bacaklarını omzuma alıp hemen soktum yarağımı amına.
"Oh aşkım, yol boyu ikimiz olsak şurda ağzıma verse, şu ağacın altına çekse kucağında hoplatsa diye düşler kurdum, sik aşkım, çok özledi amcığım seni!" diyor, sırılsıklam olmuş amcığına gömerken, buz gibi klima sırtıma vuruyor, bir yandan ürpertiyor bir yandan da daha da tahrik ediyordu... Epey bir sikiştikten sonra inlemeler ohlamalar arasında boşaldık ikimiz de. Daha nefeslerimiz düzelmeden dış kapı çalındı.
Karım, Ebru'ya sesleniyordu. Ebru bir bornoz giyip kapıya gitti, ben odada kapının arkasına geçtim. Ebru, "Furkan çocukları götürdü, ben de duş alıp gelecektim, sen git gelirim!" dedi kapı aralığından. Şortumu giyip arkadan çıktım, havuzun oraya gidip direkt havuza atladım. Karım geldiğinde havluyu koyduğumuz şezlonga doğru yüzüyor havasındaydım. İlk günden ilk yakalanma tehlikesini atlatmıştık.
[Furkan]
87 notes
·
View notes
Link
0 notes
Text
Aşure geleneği Nilüfer'de sürdürülüyor
https://pazaryerigundem.com/haber/184351/asure-gelenegi-niluferde-surduruluyor/
Aşure geleneği Nilüfer'de sürdürülüyor
Birlik ve beraberliğin simgesi aşure geleneği Nilüfer’de sürdürülmeye devam ediyor. Muharrem ayı nedeniyle, Nilüfer’de toplam 30 mahallede 18 gün boyunca 60 bin kişilik aşure ikram edilecek.
BURSA (İGFA) – Nilüfer Belediyesi tarafından sürdürülen aşure geleneği bu yıl da devam ediyor. Muharrem ayında ilçe genelinde toplam 30 mahalledeki açık ve kapalı semt pazarlarında 18 gün boyunca 60 bin kişiye aşure dağıtılacak. Aşure ikramının ilk durağı Üçevler Semt Pazarı oldu. Başkan Yardımcısı Tezcan Öztürk, Meclis Üyesi Furkan Yavuz ve Üçevler Mahalle Muhtarı Sibel Uzun, aşure kazanının başına geçerek vatandaşlara aşure ikramında bulundu.
AŞURE DAĞITIM NOKTALARI
Muharrem ayı boyunca Nilüfer Belediyesi Sosyal Destek Hizmetleri Müdürlüğü tarafından, 20 Temmuz Cumartesi; İhsaniye, 21 Temmuz Pazar; Ataevler, 23 Temmuz Salı; Esentepe ve 23 Nisan, 24 Temmuz Çarşamba; Cumhuriyet, Özlüce, Ertuğrul ve 30 Ağustos, 25 Temmuz Perşembe; Ahmet Yesevi, Barış, Kayapa ve Hasanağa, 26 Temmuz Cuma; Çalı ve Akçalar, 27 Temmuz Cumartesi; Görükle ve Kızılcıklı, 28 Temmuz Pazar; Balkan ve Kurtuluş, 29 Temmuz Pazartesi; Minareliçavuş, 30 Temmuz Salı; Demirci, 31 Temmuz Çarşamba; Çamlıca Karaman ve Işıktepe, 1 Ağustos Perşembe; Konak, Fethiye ve Kültür, 2 Ağustos Cuma; Gölyazı, 3 Ağustos Cumartesi; Altınşehir ve Beşevler, 4 Ağustos Pazar; 19 Mayıs ve Yüzüncüyıl mahallelerinde kurulan semt pazarlarında vatandaşlara aşure ikramında bulunulacak.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Usta Oyuncu Ahmet Uğurlu Hayatını Kaybetti
Türk tiyatrosunun ve sinemasının değerli ismi Ahmet Uğurlu, 70 yaşında hayatını kaybetti. Gökçer’in cenazesinin 31 Mayıs Cuma günü İstanbul'da Şakirin Camii'nde kılınacak cenaze namazının ardından aile kabristanında toprağa verileceği öğrenildi. Sanat dünyası, büyük bir ustayı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyor.
Ahmet Uğurlu Kimdir?
Ahmet Uğurlu, 1952 yılında Karaman'da doğdu. İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun olan Uğurlu, kariyerine tiyatro sahnelerinde başladı. İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda uzun yıllar boyunca sayısız oyunda rol aldı ve birçok ödül kazandı. Televizyon ve sinema kariyerinde de önemli yapımlarda yer alan Uğurlu, özellikle "Eşkıya", "Çıplak Gerçek" ve "Yazı Tura" gibi filmlerle geniş bir izleyici kitlesi tarafından tanındı ve sevildi. "Tabutta Rövaşata " (1996) filmindeki performansıyla 33. Altın Portakal Film Festivali, 9. Ankara Uluslararası Film Festivali, Selanik Film Festivali ve Türk Eleştirmenleri Birliği'nden En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazandı.
Yaklaşık 11 sene kanser tedavisi gören oyuncu, 30 Mayıs 2024 tarihinde hayata veda etti.
0 notes
Text
•31 Mayıs 2024 Cuma günü
Aklım hep sendeydi napiyorsun kim bilir nasılsın diye canım sevdiğim...
Bugün evi temizlerken bir anda telefonum çaldı hiç beklemiyordum beni arayacağını çünkü normal de Çarşamba ve cumartesi günleri arıyorsun...
Senin aradığını görünce kötü hissettim ilk defa böyle.
Konuşmaya başladık hiçbir şeyden haberin yok tabi napiyorsun nasılsın canım dedin bende iyiyim dedim sizinkilerden haber aldın mı annenle ilgili diye sordum sana hayır ariyorum kimse bakmıyor telefonlara bende seni aradım dedin böyle diyince daha kötü oldum. Ben iyi olmasam da öyle demek zorunda kaldım ama sesimin kötü geldiğini hissettin konuyu değiştirip "kaynana gelmiş mi" ne zaman gelicek dedin, hayır dedim gelmedi sonra bana "sen benden bişey saklamasın biliyorum" dedin hadi anlat neyin var söyle dedin. Evet saklayamam dedim anlaticam ama bir sakin ol dedim "Sinan" dedim sustum kötü bir şey olmuş dedi sesin titriyor senin ne oldu söyle dedi 😔Kimse sana söylememiş annenin vefat ettiğini😔
Sana nasıl söyleyeceğim bilmiyorum
Sinan annen vefat etti başın sağolsun dedim...
Benim söylediğime inanmadın şaka yapıyorsun yemin et dedin bende kerim'den haber aldım deyince yıkıldığı hissettim telefondan ağlama sesin kulağımda gitmedi bende seninle beraber ağlama başladım.😔
Ben anladım zaten kimse telefonlarıma bakmıyor cevap vermiyor dedin.
Sana bu haberi verdiğim için özür dilerim dedim özür dilencek birşey yok Allah'ı taktiri veren o alan da oda isyan etmiyorum dedi kimse bana söylemedi senden öğreniyorum dedin daha çok üzülüp ağlıyordun keşke o an yanında olup sarılsaydım sana sevdiğim.
Telefonu kapatıp bizimkilere ulaşacam dedin😔
Tekrardan ararım dedin ama arayamadın ne kadar kötü hissettiği anlıyorum o yüzden kızmıyorum sana canım sevdiğim...
Hayatımda hiç bu kadar ağır bir şey söylemedim kimseye ama sevdiğim adama annesinin vefat haberini verdim bu çok ağır bir yük...
Kimse senin çıkarmak için uğraşmamış aile büyükleri hemen anneni defnetmisler buna daha çok üzüldüm çünkü son kez görseydin en azından gözün arkada kalmazdı annenin ne cenazesine ne de taziyesine katılamadın bu ömür boyu ukte kalacak sende biliyorum...
Rabbim sabırlar versin sana ve ailene. Çok ağır bir imtihan.
Rabbim kalplerinize ferahlık versin...
Keşke yanına olup teselli etseydim senin şuan bana çok ihtiyacının olduğunu hissediyorum...
Allah'ım hayırlısıyla bizi kavuştursun❤️🤲🏻🥺
0 notes
Text
Tarım ve Orman Bakanlığından: SIĞIR TÜBERKÜLOZU İLE MÜCADELE YÖNETMELİĞİ
31 Mayıs 2024 CUMA Resmî Gazete Sayı : 32562 YÖNETMELİK Tarım ve Orman Bakanlığından: SIĞIR TÜBERKÜLOZU İLE MÜCADELE YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Başlangıç Hükümleri Amaç MADDE 1- (1) Bu Yönetmeliğin amacı, sığır tüberkülozunun kontrol ve eradikasyonu ile resmî olarak tüberkülozdan arilik statüsü kazanılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir. Kapsam MADDE 2- (1) Bu Yönetmelik,…
View On WordPress
0 notes
Text
Tarım ve Orman Bakanlığından: SIĞIR TÜBERKÜLOZU İLE MÜCADELE YÖNETMELİĞİ
31 Mayıs 2024 CUMA Resmî Gazete Sayı : 32562 YÖNETMELİK Tarım ve Orman Bakanlığından: SIĞIR TÜBERKÜLOZU İLE MÜCADELE YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Başlangıç Hükümleri Amaç MADDE 1- (1) Bu Yönetmeliğin amacı, sığır tüberkülozunun kontrol ve eradikasyonu ile resmî olarak tüberkülozdan arilik statüsü kazanılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir. Kapsam MADDE 2- (1) Bu Yönetmelik,…
View On WordPress
0 notes
Video
youtube
31 Mayıs 2024 Cuma Vizyona Girecek Filmler #yenifilmler #vizyondakifilml...
0 notes
Text
Geçtiğimiz süreçte, tanınan altcoin’lerden olan Ethereum (ETH), TRON (TRX) ve Cardano (ADA) için şaşırtan ani yükselişler dikkat çekti. Pekala, bu üç coin neden birden yükseldi? İşte fiyat hareketleri ve gerisindeki sebepler…Ethereum, palavra haberle sıçradıTwitter’daki yanlış bir haber tweet’i Ethereum fiyatında ani bir artışa yol açtı. Yaklaşık 200.000 takipçisi olan tesirli bir kripto hesabı, piyasayı karıştırdı. LilMoonLambo isimli hesap, Elon Musk ve Tesla’nın 2023 yılında Ethereum ödemelerini kabul etmeye başlayacağını argüman etti. Tweet daha sonra silindi, lakin hesap hala etkin ve ETH hakkında paylaşım yapmaya devam ediyor. Bu durum, kirpto para yatırımcılarının, influencer’ın ETH fiyat hareketinden kar sağladığına inanmasına neden oldu. Bu nedenle kripto takipçilerinin tenkitlerine yol açtı. Çünkü, piyasa bedeli ile en büyük altcoin olan Ethereum’un pahası, tweet sonucunda, ani bir yükseliş sergiledi. Sert yükselişi aşağıdaki grafikte göze çarpan yeşil mum ile görebilirsiniz:Cardano, yeni kilometre taşına ulaştıDiğer yandan Cardano (ADA) fiyatı, orijinal bir kilometre taşını geçtikten sonra yüzde 4 arttı. Açıklanan değerli noktalara nazaran, Cardano Blockchain’i son 28 gün içinde toplam 2 milyon süreç gerçekleştirdi. Bu da genel olarak ağır bir büyümenin işareti. Protokol, bu yıl üzerinde toplam 1.245 projenin inşa edildiğini gördü. Başlatılan projeler ise 129’a ulaştı. Geçen ay bu ölçü, 126 idi. cointahmin.com olarak da bildirdiğimiz üzere Cardano, Mayıs ayında ana ağda Marlowe akıllı mukavele platformunu başlattı. Bu hareket şimdiye kadar platformdaki hisleri güçlendirdi.https://twitter.com/TheOCcryptobro/status/1664633789879029760 Geçtiğimiz ay, Cardano’da daha fazla mahallî token piyasaya girdi. Bu da Marlowe lansmanıyla aktifleştirilen akıllı mukavelelerin bir fark yarattığının ispatı oldu. Platformda, geçen ay birebir periyotta kaydedilen 65,8 milyon süreçten bu yana toplam 67,8 milyon süreç gerçekleştirildi. DeFiLlama’daki datalara nazaran, Ethereum DeFi TVL’si 27,25 milyar dolar olarak belirlenirken, Cardano’nunki 177 milyon dolar olarak belirlenmiştir.TRON, Ethereum entegrasyonu ile fırladı Justin Sun Cuma günü Twitter’da TRON’un TRX’inin BitTorrent köprüsünden fayda sağladığını açıkladı. Ethereum Blockchain’inde faaliyete geçerek erişim alanını genişlettiğini doğruladı. TRON’un TRX’i şu anda 0,08388 dolardan süreç görüyor ve son 24 saatte yaklaşık yüzde 10 artış gösterdi. BitTorrent Köprüsü, Ethereum Virtual Machine (EVM) ile uyumlu Blockchain’ler ile Tron ortasında varlıkların süratli ve kolay bir biçimde hareket etmesini sağlıyor. Köprü, TRON’un mahallî kripto para ünitesinin likiditesini daha da artıracak ve DeFi protokollerinde kullanımını artıracaktır. Ethereum şu anda en büyük DeFi ekosistemidir.Tron, 22 protokolde kilitli 5,61 milyar dolar ile Blockchain ağları ortasında ikinci en yüksek TVL’ye sahip. Daha evvel Sun, Tron Blockchain’inin 31 Mayıs’ta yaklaşık 11 milyon süreç gerçekleştirerek yeni bir rekor günlük süreç ölçüsüne ulaştığını tweetledi.
0 notes
Text
2024 Resmi Tatil ve Bayram Günleri
2024 yılında, keyifli tatil planları yapabilmeniz için birbirinden güzel resmi tatiller sizi bekliyor. İster kamuda çalışın, ister özel sektörde, bu tatil fırsatlarını değerlendirerek ekstra izin günleri alabilir ve güzel bir tatil kaçamağı yapabilirsiniz. İşte 2024 yılındaki resmi tatiller ve bayram günleri: 1 Ocak 2024 - Yılbaşı Tatili22 Ocak - 2 Şubat 2024 - Sömestr Tatili9 Nisan - 12 Nisan 2024 - Ramazan Bayramı23 Nisan 2024 - Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı1 Mayıs 2024 - Emek ve Dayanışma Günü19 Mayıs 2024 - Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı15-19 Haziran 2024 - Kurban Bayramı15 Temmuz 2024 - Demokrasi ve Milli Birlik Günü30 Ağustos 2024 - Zafer Bayramı29 Ekim 2024 - Cumhuriyet Bayramı31 Aralık 2024 - Yılbaşı 1 Ocak 2024 - Yılbaşı Tatili: - Yılın ilk resmi tatili olan yılbaşı tatili, 1 Ocak Pazartesi gününe denk geliyor. 22 Ocak - 2 Şubat 2024 - Sömestr Tatili: - Eğitim öğretim döneminin ilk tatili olan sömestr, 22 Ocak Pazartesi günü başlıyor ve 2 Şubat Cuma günü sona eriyor. 9 Nisan - 12 Nisan 2024 - Ramazan Bayramı: - Ramazan Bayramı, 9 Nisan arefe, 10-11-12 Nisan bayram günleri olmak üzere 4 günlük bir tatili kapsıyor. Bayram, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günlerine denk geliyor. 23 Nisan 2024 - Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı: - 23 Nisan, 2024 yılında Salı gününe denk geliyor. 22 Nisan Pazartesi günü izin kullanarak, sevdiklerinizle keyifli bir 4 günlük tatil planı yapabilirsiniz! 1 Mayıs 2024 - Emek ve Dayanışma Günü: - 1 Mayıs, 2024 yılında Çarşamba gününe denk geliyor. 19 Mayıs 2024 - Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı: - 19 Mayıs, 2024 yılında Pazar gününe denk geliyor. Hafta sonuna denk gelen bu bayramı, 4 günlük bir tatil ile taçlandırabilirsiniz. 15-19 Haziran 2024 - Kurban Bayramı: - 2024 yılında Kurban Bayramı, 15 Haziran Cumartesi günü başlayıp 19 Haziran Çarşamba günü sona eriyor. 15 Temmuz 2024 - Demokrasi ve Milli Birlik Günü: - 15 Temmuz, 2024 yılında Pazartesi gününe denk geliyor. Bu tarihte hafta sonu ile birlikte 3 gün boyunca tatil yapabilirsiniz. 30 Ağustos 2024 - Zafer Bayramı: - 30 Ağustos, 2024 yılında Cuma gününe denk geliyor. Bu tatili şehre yakın bir tatil beldesine giderek değerlendirebilirsiniz. 29 Ekim 2024 - Cumhuriyet Bayramı: - Cumhuriyet Bayramı, 2024 yılında Salı gününe denk geliyor. Dilerseniz Pazartesi günü izin alarak 4 günlük bir tatil planı yapabilirsiniz. 31 Aralık 2024 - Yılbaşı: - Yılın son resmi tatili olan yılbaşı, 31 Aralık Pazar gününe denk geliyor. 1 Ocak Pazartesi günü de tatil, bu da size güzel bir 2 günlük tatil fırsatı sunuyor. 28 Ekim - 29 Ekim 2024: - 28 Ekim, Cumhuriyet Bayramı'nın arefesi olup resmi tatil değildir. Ancak 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resmi bir tatildir. 2024 Okulların Kapanış ve Açılış Tarihleri: - Okullar, 16 Haziran 2024'te kapanacak ve tahmini olarak 9 Eylül 2024'te açılacaktır. SOSYAL MEDYA 2024 ÖZEL GÜNLER TAKVİMTATİL GÜNÜNÜN İSMİAYGÜNYılbaşı01.01.2024PazartesiRegaip Kandili11.01.2024PerşembeSevgililer Günü14.02.2024ÇarşambaMiraç Kandili07.02.2024ÇarşambaBerat Kandili25.02.2024PazarDünya Kadınlar Günü08.03.2024CumaÇanakkale Zaferi18.03.2024PazartesiNevruz Bayramı21.03.2024PerşembeKadir Gecesi05.04.2024CumaRamazan Bayramı10.04.2024ÇarşambaUlusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı23.04.2024Salıİşçi Bayramı01.05.2024ÇarşambaAnneler Günü14.05.2024SalıAtatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı19.05.2024PazarBabalar Günü16.06.2024PazarKurban Bayramı16.06.2024PazarKabotaj ve Deniz Bayramı01.07.2024PazartesiDemokrasi Bayramı15.07.2024PazartesiZafer Bayramı30.08.2024CumaMevlid Kandili14.09.2024CumartesiCumhuriyet Bayramı29.10.2024SalıAtatürk’ün Ölüm Yıl Dönümü10.11.2024PazarÖğretmenler Günü24.11.2024PazarDünya Engelliler Günü03.12.2024Salı Read the full article
0 notes
Link
Tek yol devrim!
ATILIM
22 MAYIS 2020 CUMA
Yalnızca sosyalist bir devrim kan emici burjuvazinin iktidarına son verir. Varoluşsal kriz koşullarında reformlar yoluyla yaşamı emekçiler adına yaşanılabilir kılmanın, doğa ve canlı yaşamını kurtarmanın zemini objektif olarak kalmamıştır. Burjuvazinin gidebileceği bir yol yok; liberal, her türlü reformcu aklın da yolu yol değil. Bu nedenle komünistlerin çözüm önerisi olabildiğince sade ve yalındır: Tek yol devrim, kurtuluş sosyalizm!
Hayat nelere kadir! Gözle görülmesi imkansız bir virüs kapitalizmin çürümüşlüğünü ve çözümsüzlüğünü olduğu kadar "yeni bir dünyanın" zorunluluğunu da birkaç ay içinde dünyanın gözünün içine soktu. Egemen sınıf olarak burjuvazinin tahakkümü altında yaşayan işçi sınıfı ve ezilenler, ister tek tek bireyler olarak olsun, isterse de sosyal sınıf ve tabakalar olarak olsun, kapitalist-emperyalist sistem içindeki gerçek konumlarını, oynadıkları rolü bizzat günlük olarak yaşadıkları çelişkinin yarattığı farkındalık üzerinden görmeye başlıyor. Bu bir tür kendiliğinden gelişen sosyal bilinç biçimidir ve genel olarak şekillendiği burjuva ideolojik hegemonyanın hükmünün altında değil, uzlaşmaz çelişkilerin can alıcı şekilde kendini dışa vurmasıyla oluşuyor. Salgın koşullarında çalıştırılan işçi patron karşısında insandan daha az bir şey olduğunu, ömrünce sömürülmüş bir yaşlı yeri geldiğinde bir safra gibi atılabildiğini, kapitalizmin gelişimiyle evden çıkan ve yeniden toplumsal bir varlık olarak yaşama giren kadın her fırsatta ev köleliğine döndürülmek istendiğini görüyor, deneyimliyor örneğin. Bu sosyal bilinç hali, sömürü ve kâra dayalı kapitalist düzenin sonucudur ve artık burjuvazinin ideolojik, politik, örgütsel hegemonyasının kırılmasının mümkün olduğunu gösterir.
Peki, salgın olmasaydı bu gerçeklik olmayacak mıydı? Elbette olacaktı ve vardı. Sözü edilen kriz gerçekliğinin nesnel olarak varlığı değil, onun kavranma ve şimdilik kendiliğinden olsa da bilince çıkarılma düzeyidir. Bugün milyonlar kapitalizmin dünyasal yaşamı yok oluşa sürüklediğini daha berrak biçimde görüyor, algılıyor. "Yeni bir düzen/dünya" söylemi daha çok yer buluyor kendisine.
Pandemiyle daha görünür hale gelen kapitalizmin varoluşsal krizi, işçi sınıfı ve ezilenlerde bu tür bir sosyal bilinç hali yaratırken bilinçli öznelerde ise yeni bir yol arayışını açığa çıkarıyor. Her kriz döneminde mutat durumdur; egemenler ya da ezilenler cephesinden krize çözüm bulma, yeni yollar arama eğilimi açığa çıkar ve kimi zaman bu somut bir gerçeklik olarak karşılık bulur. Kapitalizmin genel bunalımının ilk doruk noktası olan 1. Paylaşım Savaşı sürecinde proleter çözüm sahne aldı ve krize Ekim Devrimi'yle devrimci bir yanıt verildi. 1929 büyük bunalımının ardından burjuva iktisatçılar Keynes modelini esas alarak kendilerine yol buldu. 70'li yıllarda kapitalist yeniden-üretimin adı neoliberalizm oldu ve emperyalist küreselleşme evresine geçildi. Bugünlerde ise varoluşsal kriz yaşayan kapitalizmin varlığı kimi zaman burjuva ideologlar tarafından dahi sorgulanır hale geldi. Herkes, burjuva ideologlar, liberaller, sol liberaller, sosyal reformcular, akademisyenler, ekolojistler, feministler, sendikalistler, demokratlar bir çıkış ve yol arayışı içindeler. Herkes durduğu yerden, kendi görüş açısından ilerlemeye çalışıyor.
Coğrafyamızdan DİSK'in yakın zamandaki açıklaması bunlardan biri oldu. DİSK, 1 Mayıs bildirisiyle kapitalizmin teşhirine girerken "Yeni bir toplumsal düzen" kuracağını ilan etti. Bu açıklamanın DİSK'in de üyesi olduğu kimi uluslararası sendikal platformların etkisi altında olduğunu, 2019'un ikinci yarısından itibaren gelişen ayaklanmaların rüzgarı altında yazıldığını söyleyebiliriz. Başka bir toplumsal düzenin adını koymasa da DİSK'in açıklamasının uyanmakta olan bilincin belirli bir öznedeki somut karşılığı olarak yorumlamak mümkün.
Dünya işçi sınıfı ve ezilenleri cephesinden mayıs ayı içindeki bir diğer yol arayışının adı ise İlerici Enternasyonal oldu. Mayıs-eylül ayları arasındaki "inşa" döneminin ardından girişim, İzlanda'da toplamayı planladığı zirveyle kuruluşunu ilan edeceğini duyurdu. Girişimin özneleri arasında 31 ülkeden 50'yi aşkın danışman arasında Türkiye'den HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve yazar Ece Temelkuran da var. 2019'da dünyayı sarsan ayaklanmalar dalgasının dünya çapında bir ortak mücadele cephesi için koşulları olgunlaştırdığı tespitinden hareket eden girişim, Covid-19 salgınının "herkes için sağlık, işçilerin korunması ve uluslararası işbirliğine duyulan acil ihtiyacı açığa çıkardığı" ve "kolektif haklar için mücadele edilmesi" gerektiğinden hareket ediyor.
Daha yakın zamanda ise uluslararası düzlemden bir yol arayışına daha tanık olduk. "Krizden Çıkış Manifestosu" ilan eden 3 bin araştırmacı, aydın, akademisyen krizden nasıl bir çıkış düşündüklerini işçi sınıfı ve ezilenlere ilan ettiler. İşin ve işletmenin demokratikleşmesini, sektörleri ve emekçileri "serbest piyasa" yasalarından korumayı, "demokratik yönetişim mekanizmalarıyla gezegen ve sermaye arasında bir denge sağlamayı" önerdiler. Sınıf uzlaşmasını temel alan bu eğilim bu kadar çürümeye karşı ahlaki bir kapitalizmi çözüm olarak göstermiş oldu.
Bütün bunlar birbirinden farklı düzlemlerden kapitalizmin varoluşsal krizine verilen, verilmekte olan yanıtlar ya da yol arayışları. Her biri tek tek ele alınarak analiz edilebilir, eleştiri süzgecinden geçirilebilir elbette. Ancak bu yazıdaki amacımız bu fikir ve metinlerin kritiğini yapmak değil, dosdoğru bu fikirlerin boy verdiği toprağa, zemine bakmak. Açık ki, alenen söylensin ya da söylenmesin tartışılan şey doğanın ve toplumsal yaşamın gelişmesinin yasalarıdır. Tekelci sermaye ile toplumun geri kalanları arasındaki çelişkilerin bu denli şiddetlendiği bir süreçte "krizden çıkış yolu" var mıdır ve nasıl çıkılır? "Yeni bir toplum düzeni" nedir ve daha önemlisi nasıl kurulacaktır? Kapitalist bir toplum düzeni içinde, emperyalist küreselleşme koşulları altında insan ve doğa yaşamını idame ettirmek mümkün müdür? Değilse çözüm nedir?
2019 yılına damgasını vuran ve küresel bir karakter kazanan ayaklanmaların tamamı kapitalist-emperyalist düzene karşı patlak vermiştir ve sınıf mücadelesinin gelişim seyrini yansıtır. Uzlaşmaz çelişkilerin olduğu bir toplumda bir sınıf başka bir sınıfın emeğine el koyar. Sınıfsal uzlaşmazlığın kaynağı tam olarak burasıdır ve bunun değişim yolu sömürücü sınıfın emeğin sömürülmesinden belirli oranda vazgeçmesi ya da göreli olarak bu emeği sömürdüğü sınıflarla paylaşıma açması değildir. Uzlaşmaz sınıf çelişkileri ancak bir sosyal devrim yoluyla, politik iktidarın sömürücü sınıftan zor yoluyla alınmasıyla çözülür, başka hiçbir biçimde değil! Bu bir niyet değil, rastlantısal bir gelişim değil, düpedüz tarihin zorunlu gelişim yasasıdır.
Krizin geldiği düzey ve kendi iç dinamikleriyle çözülmesinin nesnel zemininin kalmadığı, emperyalist küreselleşme evresine ulaşan kapitalizmin kendisini yenileyemediği, tam da bundan dolayı patronların ancak işçi sınıfının bugüne kadarki bütün kazanımlarını gasp ederek ayakta kalabildiği, burjuvazinin çelişkilerin keskinleştiği oranda yalnızca kemer sıkmakla kalmayacağı, aynı zamanda emekçilerin isyanlarını bastırmak için faşist rejimler yoluyla toplumun gırtlağını da sıkacağı, yayılmacı heveslere kapılarak savaş ve işgal yoluyla yeni sömürü ve talan alanlarına girişeceği bir zeminde bulunuyoruz. Bugünkü koşullar, patronla işçiler arasındaki çıkar birliğinin düzmeceden ibaret olduğunu, işletmelerin demokratikleştirilmesi ve kâr paylaşımının en iyi tabirle hoş bir hülya olduğunu, tekellere kabul ettirilecek uluslararası yasalarla doğa ve canlı yaşamının kurtarılabileceğinin boş bir beklenti olduğunu yeterince ortaya koyuyor. Tüm bunlar 30 yıl önce burjuva ideologların ilan ettiği gibi "tarihin sonunun" değil, kapitalist-emperyalist dünya düzeninin sonunun geldiğini gösteriyor.
Yeni bir düzen kurulması gerektiği muhakkak. Ancak bu ne kapitalizmin karşısına adsız bir dünya çıkarmaktır ne de mevcut dünya düzeninin içinde reformlar yoluyla düzenleme yapmaktır. Bir ekonomik toplumsal düzenin yerini bir başka ekonomik düzenin alması üretici güçlerle, artık eskimiş, yıkıma uğramış üretim ilişkileri arasındaki uzlaşmaz çelişkinin, yani sınıf mücadelesinin bir toplumsal devrimle aşılmasıdır. Bugün sorun burjuvaziyi sınırlamak, geriletmek, kontrol altına almak ya da dünyanın yok oluşa doğru döndüğünü yana yakıla anlatıp ispata girişmek değildir. Sorun, dünyanın sırtından burjuvaziyi indirmektir. Güncel koşullarda çelişkilerin alabildiğine keskinleşmiş ve görünür olması yalnızca sınıf mücadelesinin şiddetli bir biçimde gelişmekte olduğunu, dolayısıyla şiddetli bir devrim durumunun kapıda olduğuna işaret eder. İşçinin, kadının, boyunduruk altındaki ulusların, dünya halklarının kurtuluşunun tek bir çıkış yolu vardır, o da toplumsal bir devrim yoluyla kapitalizmin yıkılması, yerine yeni bir toplumsal düzen olarak sosyalizmin kuruluşunun başarılmasıdır. Yalnızca sosyalist bir devrim kan emici burjuvazinin iktidarına son verir.
Varoluşsal kriz koşullarında reformlar yoluyla yaşamı emekçiler adına yaşanılabilir kılmanın, doğa ve canlı yaşamını kurtarmanın zemini objektif olarak kalmamıştır. Burjuvazinin gidebileceği bir yol yok; liberal, her türlü reformcu aklın da yolu yol değil. Bu nedenle komünistlerin çözüm önerisi olabildiğince sade ve yalındır: Tek yol devrim, kurtuluş sosyalizm!
2 notes
·
View notes
Text
Bursa'da genç yetenekler mezun oldu
https://pazaryerigundem.com/haber/174529/bursada-genc-yetenekler-mezun-oldu/
Bursa'da genç yetenekler mezun oldu
Bursa Devlet Tiyatrosunun “Feraizcizade Gençlik Kursu 2023-2024 kursiyerleri, törenle sertifikalarını aldılar.
BURSA (İGFA) – 51 yıllık tarihinde sayısız yıldız yetiştiren, oyunculuk hayatına bu kurslarda başlamış ve geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz değerli sanatçı Ahmet Uğurlu’nun anısına saygı duruşuyla başlayan “Geleneksel Feraizcizade Gençlik Kursu” nun mezuniyet töreninde duygu dolu anlar yaşandı.
Kursu başarıyla tamamlayan gençler belgelerini Bursa Devlet Tiyatrosu sanatçılarının ellerinden aldılar.
27 Mart Dünya Tiyatro Gününde sahneledikleri Turgut Özakman’ın yazdığı, Berrin Kulya Balkanların yönettiği “Ah Şu Gençler” oyunu ile mezuniyetlerini taçlandıran gençler, 31 Mayıs Cuma günü saat 19.00’da AVP Sahnesinde düzenlenen sertifika töreniyle, mezuniyet coşkusunu yaşadılar.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Oyna Kazan – İpucu ve Joker Kodu (31 Mayıs 2019)
Oyna Kazan – İpucu ve Joker Kodu (31 Mayıs 2019)
İbrahim Selim, Mert Efe Günaydın ve Ali Biçim’in dönüşümlü olarak sunduğu para ödüllü canlı bilgi yarışması “Oyna Kazan” bugün 17:00,19:00 ve 21:30’da. Bugünün yayın akışı ve ödülleri şu şekilde:
Saat 17:00’de “Kumbara”da 10.000 TL.
Saat 19:00’da “Oyna Kazan”da 20.000 TL.
Saat 21:30’da “Doğru Yanlış”ta 20.000 TL.
Joker Kodu (Joker Paketi):
31 Mayıs 2019 – 19:00 Yarışmasının İpucu:
EDİTÖR…
View On WordPress
#31 Mayıs#31 Mayıs 2019#31 Mayıs 2019 Cuma#31 Mayıs Cuma#Doğru Yanlış#Editör Kıyağı#İbrahim Selim#Joker Kodu#Mert Efe Günaydın#OK#OK 31 Mayıs 2019 Cuma Kopya#OK 31 Mayıs 2019 Kopya#OK 31 Mayıs Kopya#OK Kopya#Oyn a Kazan Joker Kodu#Oyna Kazan#Oyna Kazan 31 Mayıs#Oyna Kazan 31 Mayıs 2019#Oyna Kazan 31 Mayıs 2019 Cuma#Oyna Kazan 31 Mayıs 2019 Cuma Kopya#Oyna Kazan 31 Mayıs 2019 Kopya#Oyna Kazan 31 Mayıs Cuma#Oyna Kazan 31 Mayıs Kopya#Oyna Kazan Editör Kıyağı#Oyna Kazan Editör Kıyağı 31 Mayıs#Oyna Kazan Editör Kıyağı 31 Mayıs 2019#Oyna Kazan Editör Kıyağı 31 Mayıs 2019 Cuma#Oyna Kazan Editör Kıyağı 31 Mayıs Cuma#Oyna Kazan İpucu#Oyna Kazan Joker
0 notes
Text
Bizi yanlış yola sevk eden kötülükler biliriz ki çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir…” (Atatürk, Adana, 16 Mart 1923)
Bugün 15 Temmuz; Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne, onun kurumlarına; meclisine ve ordusuna yönelik FETÖ darbesinin yıldönümü… 15 Temmuz konuşulurken bazı şeyler nedense hiç konuşulmuyor. Mesela FETÖ'nün “biat kültürüne” dayanan “bir cemaat” yapılanması olduğu konuşulmuyor. FETÖ'nün özünde “din istismarı” ve “Allah'la aldatmak” olduğu konuşulmuyor. FETÖ'nün, laikliğin içinin boşaltıldığı yıllarda gittikçe büyüyen cemaat-tarikat bataklığında filizlendiği ve Atatürk'ün kurduğu Laik Cumhuriyet'i içeriden yıkmak için örgütlendiği de konuşulmuyor.
Atatürk, Milli Mücadele yıllarında ve Cumhuriyet döneminde din istismarıyla, “dincilikle” bizzat mücadele etmek zorunda kaldı. Atatürk, tarihten aldığı derslerle “bağımsız” ve “laik” bir Cumhuriyet kurdu. Eğer o “bağımsız” ve “laik” Cumhuriyeti koruyup geliştirebilseydik FETÖ darbesini yaşamazdık.
MİLLİ MÜCADELE VE SONRASINDA “DİNCİLİK”
Milli Mücadele'de yurtsever din adamlarının yanında işbirlikçi ve hain din adamları da vardı. Öyle ki, 3 Haziran 1919'da Albay Bekir Sami Bey, “Yunan ordusu padişahımızın emriyle geliyor, saygıda kusur etmeyin” diye propaganda yapan 4 hocayı kurşuna dizdirdi.
Rahip Frew ve Sait Molla adlı iki sözde din adamı el ele vererek Milli Mücadele'ye karşı gizlice çalıştılar. Atatürk'ün Nutuk'ta açıkladığı 12 mektuba bakınca “molla” ve “papazın” işgalci İngilizlere uşaklık ettikleri anlaşılıyor.
26 Eylül 1919'da, Mustafa Sabri'nin başkan, İskilipli Atıf'ın ikinci başkan olduğu Müderrisler Cemiyeti, Kuvayı Milliyecileri “adi eşkıya”, “deli” ve ”cani”, “kudurmuş haydutlar” diye adlandıran bildiriler yayımladı.
10 Nisan 1920'de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah'ın –padişahın da onayladığı– Milli Mücadele karşıtı “ihanet fetvaları” yayımlandı. Fetvalarda, “Padişahtan izinsiz olarak istilacılara karşı direnen milliyetçileri tek tek veya topluca öldürmek dinin gereği ve görevidir. Bu uğurda ölenler şehit, öldürenler gazi sayılır” deniliyordu.
Atatürk, şapka devrimi hakkında halka bilgi vermek, halkla konuşmak için 23 Ağustos 1925'te Kastamonu ve İnebolu gezilerine çıktı. 30 Ağustos 1925'te Kastamonu'da yaptığı konuşmada, “Efendiler, ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, m��ritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır” dedi. (Foto: Atatürk, 1 Eylül 1925'te Ankara'ya dönerken.)
14 Mayıs 1920'de Beyazıt Meydanı'nda, Hafız İsmail Efendi, Kuvayı Milliye'yi yok etmek için kurulan Kuvayı İnzibatiye'yi irşad vaazı verdi. İsmail Efendi vaazında, “Yarabbi sen bizi ıslah et! İçimizdeki vatan ve İngiliz düşmanlarını atalım” dedi.
12 Temmuz 1920'de Damat Ferit hükümetinin Adliye Nazırı Bosnalı Ali Rüştü Efendi, Yunan taarruzunun başarısı için dua edilmesini istedi.
12 Ağustos 1920'de Edirne Selimeye Camii'nde Edirne Müftüsü Hilmi Efendi, Yunan ordusunun başarısı için dualar okudu, Venizelos'u övdü.
Ağustos 1920'de İskilipli Atıf'ın başkanlığındaki Teali İslam Cemiyeti'nin yayımladığı bir bildiride Atatürk'e, silah arkadaşlarına ve Kuvayı Milliyecilere ağır hakaretler edildi; milliyetçilerin yakalanıp öldürülmelerinin “farz” olduğu belirtildi.
Bu fetvalar, dinsel bildiriler ve dinsel telkinler sonunda Anadolu'da Milli Mücadele karşıtı pek çok isyan çıktı. Bu isyanların elebaşlarının “dini” bayrak yaptıkları görüldü.
İşgalci İngilizler de Milli Mücadele'ye karşı “din silahını” kullanabileceklerini gördüler. Örneğin 25 Aralık 1919'da İngiliz Baştercümanı A. Ryan, raporunda aynen şöyle diyordu: “Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz gerçek ideali dinmiş gibi davranacak çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.”
Milli Mücadele'de güya “dini nedenlerle” vatan savunmasına karşı çıkan zihniyet, Cumhuriyet döneminde de Türkiye'yi çağdaşlaştıran devrimlere karşı çıktı: Şeyh Sait İsyanı, Menemen Olayı, Arapça ezan olayı ve şapka devrimi karşıtı bazı kalkışmalar, “hep din ve şeriat sözleriyle” halkın kandırılmasıyla gerçekleşti. Öyle ki 1923'te kurulan Cumhuriyet, 1925'te Şeyh Sait İsyanı'yla “din” kullanılarak yıkılmak istendi. Bu nedenle yeniden İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Dini siyasete alet etmek “vatana ihanet suçu” sayıldı.
Atatürk, halkın “dinle kandırılmaması” için “dinin anlaşılması” gerektiğini düşündü. Bunun için Kuran'ın Türkçe tercüme ve tefsirini yaptırmaya karar verdi. TBMM, bu iş için bütçe ayırdı.
Ordu ile siyaseti ve din ile siyaseti ayırmak
Cumhuriyet'in ilan edildiği günlerde ordu ile siyaset iç içeydi. Şöyle ki, milletvekili olan yüksek rütbeli komutanlar aynı zamanda orduda görevliydiler. Ayrıca mecliste bir “Genelkurmay Bakanlığı” vardı. O sırada din ile siyaset de iç içeydi. Şöyle ki, hem İstanbul'da din ve dünya işlerini birlikte yürüten bir halife hem de Ankara'da mecliste bir “Şeriat Bakanlığı” vardı.
Atatürk, ordu ile siyaseti ve din ile siyaseti birbirinden ayırmak için 1924 başında harekete geçti. 1 Mart 1924'te TBMM'yi açarken yaptığı konuşmada aynen şöyle dedi: “Milletin genel yaşantısında orduyu siyasetten ayırmak ilkesi, Cumhuriyet'in daima önem verdiği bir ilkedir. Bunun gibi inanıp bağlanmakla mutlu olduğumuz İslam dinini yüzyıllardan beri alışageldiği gibi bir siyaset aracı haline düşmekten kurtarıp yüceltmenin pek gerekli olduğu gerçeğini görüyor ve biliyoruz…”
3 Mart 1924 Devrim Kanunları'yla hem din ile siyaset hem de din ile ordu birbirinden ayrıldı.
“Şeriat ve Vakıflar Bakanlığı” kaldırıldı. Onun yerine “Diyanet İşleri Başkanlığı” kuruldu. Halifelik kaldırıldı, halife sürgün edildi. “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile eğitim öğretim birleştirildi. Tüm okullar -vakıflara, dinsel kurumlara, cemaatlere bağlı okullar- Eğitim Bakanlığı'na bağland��. Medreseler kapatıldı. Darülfünun'a bağlı bir ilahiyat fakültesi ve belirli sayıda imam-hatip okulu açılmasına karar verildi.
Siyasetin bir parçası olan “Genelkurmay Bakanlığı” kaldırıldı. Onun yerine “Genelkurmay Başkanlığı” kuruldu. Atatürk, meclisteki komutan milletvekillerinden ya meclisi ya kışlayı tercih etmelerini istedi.
Türkiye'yi laikleştiren devrimler
Cumhuriyet'in özü laiktir. Ancak Türkiye'de 1923'te Cumhuriyet ilan edildiğinde henüz “laik” değildi. Cumhuriyeti laikleştirmek için 1924'te halifelik kaldırıldı. 1928'de anayasanın 2. maddesindeki “Devletin dini İslam'dır” ifadesi anayasadan çıkarıldı. Anayasanın 16. maddesindeki “vallahi” diye biten yemin “söz veririm” diye değiştirildi. Anayasanın 26. maddesindeki “Meclis dinsel hükümleri yerine getirir” maddesi anayasadan çıkarıldı. Bu anayasa değişikleri 1928 tarihli ve 1222 Sayılı kanunla kabul edildi. Böylece Cumhuriyet'in anayasası “laikleştirilmiş” oldu. 1931'de laiklik CHP'nin 6 ilkesinden biri oldu. 1937'de de laiklik anayasaya girdi.
Cumhuriyetin laikleşmesi için birçok devrim daha yapıldı.
1924'te “Şeriat Mahkemeleri” ve Yargıtay'daki “Şeriat Dairesi” kaldırıldı. 1925'te tekke ve zaviyeler kapatıldı. 1925'te memurlar ve mebuslar için Şapka Kanunu kabul edildi. 1926'da Medeni Kanun kabul edildi. 1926'da alafranga takvim ve saat kabul edildi. 1927'de medeni nikah zorunlu kılındı. 1928'de yeni harfler kabul edildi. 1935'te hafta tatili cumadan pazara alındı. 1935'te din adamlarının ibadethaneler dışında dini kıyafet giymeleri yasaklandı. 1930-1934'te kadınlara siyasal haklar verildi.
Atatürk'ün bu laikleştiren devrimlerinden hiçbiri “din düşmanlığı” değildi. Öncelikle devletin dini olmaz; devletin dini adalettir, eşitliktir. Saltanat, hilafet, Arap harfleri, fes, eski saat ve takvim, tekke ve zaviyeler, hafta tatilinin cuma olması, kadınların toplumdan dışlanması gibi kurum ve uygulamaların hiçbiri İslam dininin şartı/farzı değildir. Bunların tamamı İslam tarihi içinde ortaya çıkmış siyasi, sosyal, kültürel uygulamalardır. İşte Atatürk Cumhuriyeti, artık modası geçmiş bu eski kurum ve uygulamalara son verdi. Laik Cumhuriyet, Atatürk'ün bir ütopyası değil, tarihin, çağın, aklın zorlamasıydı.
Atatürk şöyle diyor: “Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar, ilmin çağdaş medeniyete sağladığı esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve uygulanır…”
Ayrıca Cumhuriyet döneminde camiler açıktı. Ezanlar -Türkçe- okundu. Dini bayramlar kutlandı. Kuran Türkçeye tefsir edildi; halkın dinini, diyanetini anlaması sağlandı.
Medeniyet tarikatı ve din perdesi
Atatürk “Laik Cumhuriyet'in” özüne “aklı” ve “bilimi” yerleştirdi. Hurafelere, safsatalara savaş açtı. Örneğin tekkeleri, zaviyeleri kapattı. Çünkü bu kurumların akılcı düşünmeye ve bilimsel gelişmeye engel olduğunu gördü.
Atatürk, 31 Ağustos 1925'te Çankırı'da aynen şöyle dedi: “Tekkeler mutlaka kapanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti her alanda yol gösterecek kudrete sahiptir. Hiçbirimiz tekkelerin yol göstermesine muhtaç değiliz. Biz, medeniyetten, ilim ve fenden kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız. Tekkelerin gayesi halkı meczup ve abdal yapmaktır. Halbuki halkımız abdal ve meczup olmamaya karar vermiştir. Biz medeni dünya ailesi içinde bulunuyoruz. Her bakımdan medeniyetin bütün icaplarını uygulayacağız.” (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 17, s. 298,299)
Atatürk, 1925'te muhafazakar bir Anadolu kasabasında, Çankırı'da, halkın gözünün içine bakarak “Tekkeler kapanmalıdır. Hiçbirimiz tekkelerin yol göstermesine muhtaç değiliz” diyordu. Maalesef Atatürk'ten sonra Türkiye'yi yöneten siyasiler, buna benzer bir duruş sergileyemediler. Örneğin, “Biz Fetullah cemaatinin yol göstermesine muhtaç değiliz” diyemediler. Tekkeleri, zaviyeleri tekrar açtılar. Tarikatları, cemaatleri besleyip büyüttüler.
1925 tarihli ve 677 Sayılı kanunla tekkeler, zaviyeler, türbeler kapatıldı. Şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, muskacılık yasaklandı.
Atatürk, 30 Ağustos 1925'te Kastamonu'da tarikatlara, cemaatlere karşı halkı şöyle uyardı: “Bugün ilmin ve fennin, bütün kapsamıyla medeniyetin yaydığı ışık karşısında filan ve falan şeyhin yol göstericiliğiyle maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanların Türkiye topluluğunda varlığını asla kabul etmiyorum. Efendiler, ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır. Medeniyetin emir ve istediğini yapmak insan olmak için yeterlidir.” (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 17, s. 294)
Ancak Atatürk'ün bu açık uyarısına rağmen, Atatürk'ten sonra Türkiye'de “falan ve filan şeyhin yol göstericiliğinde maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanlar” yetişti. Atatürk'ten sonraki siyasetçilerin de yardımıyla “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi” oldu. İşte onlardan biri de Fetullah'tı. Asıl soru şudur: Fetullah'ın yol göstericiliğinde “maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanları” bu ülke nasıl yetiştirdi?
Atatürk, 16 Mart 1923'te Adana'da halka şöyle seslendi: “Bizi yanlış yola sevk eden kötülükler biliriz ki çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir…” (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.2, s. 131) Atatürk'ün tarihten aldığı bu dersi, Atatürk'ten sonrakiler de almış olsaydı 15 Temmuz hiç yaşanmazdı.
Demem o ki, FETÖ zehrinin panzehiri daha çok din istismarı, daha çok yobazlık, daha çok biat kültürü, daha çok tarikatçılık-cemaatçilik ve daha çok Atatürk düşmanlığı değildir; FETÖ zehrinin panzehiri, daha çok akıl ve bilim, daha çok uygarlık ve gerçek laikliktir; FETÖ zehrinin panzehiri Atatürk'tür. Öyle olduğu içindir ki, 15 Temmuz sonrasında AKP Genel Merkezi'ne Abdülhamit fotoğrafı değil, ATATÜRK fotoğrafı asılmıştır.
15 ve 16 Temmuz 2016'da AKP Genel Merkezi'ne asılan Atatürk fotoğrafı.
1 note
·
View note
Text
Ticaret Bakanlığından: İTHALATTA GÖZETİM UYGULANMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ (TEBLİĞ NO: 2024/6)’DE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ
31 Mayıs 2024 CUMA Resmî Gazete Sayı : 32562 TEBLİĞ Ticaret Bakanlığından: İTHALATTA GÖZETİM UYGULANMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ (TEBLİĞ NO: 2024/6)’DE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ MADDE 1- 17/5/2024 tarihli ve 32549 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2024/6)’in 1 inci maddesinde yer alan tablo aşağıdaki şekilde…
View On WordPress
0 notes